YEREL YÖNETİMLER YASA TASARISI
Doç. Dr. Firuz Demir YAŞAMIŞ
Sabancı Üniversitesi Öğretim
Üyesi
Bakanlar Kurulu tarafından
yasalaşmak üzere TBMM’ne gönderilen “Merkezi
İdareyle Mahalli İdareler Arasında Görev Bölüşümü ve Hizmet İlişkilerinin
Esasları ile Mahalli İdarelerle İlgili Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” başlıklı Yasa Tasarısı TBMM’nin ilgili
komisyonlarında görüşülmektedir. Hazırlayıcıları tarafından, kamuoyuna “gerçek” yerel yönetim reformu olarak
benimsetilmeye çalışılan bu metin, Türkiye’de yerel yönetimlerin geliştirilmesi
ve iyileştirilmesi konularında gereksinim
duyulan yönetsel düzeltim çalışmalarına iyi bir örnek olabilmenin çok uzağında
bulunuyor.
Yasa Tasarısı, İçişleri
Bakanlığı’nda son 10 yılda aynı konuda hazırlanmış 4-5 yasa tasarısı
denemesinden ayıklanan yaklaşık 80 kadar maddeden oluşuyor. Ancak, ortaya
çıkarılan bu uzun metinden -yerel yönetim düzeltimi bağlamında- anlamlı ve umut verici bir sonuç çıkartmak
olanaklı değil.
Yazının sınırlı olan hacmi,
taslağın yanlış ve hatalı yönlerinin tümünün burada örneklendirilmesini ve
açıklanmasını zorlaştırıyor. Ancak, bu sınırlılığa karşın, henüz çok geç
olmadan, başta TBMM olmak üzere, ilgili çevrelerin Yasa Tasarısı’nın yetersizliği
ve isabetsizliği konularında uyarılmalarında
yarar bulunmaktadır.
Tasarı’nın yetersizliği henüz başlık okunurken ortaya çıkıyor. Başlıkta yanlış
kullanılan Türkçe ve yetersiz dilbilgisi okuyanlarda daha ilk bakışta bir can
sıkıntısı yaratıyor. Bu durum bir an için ihmal edildiğinde, aslında yasa
tasarılarının “amaç” maddesinde yer alması gereken açıklama Tasarı’nın ve
Birinci Bölüm’ün başlığında kendisine yer bulmaktadır: “merkezi idare ile yerel yönetimler arasında görev bölüşümü yapmak”,
“merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasındaki hizmet ilişkilerinin
esaslarını belirlemek” ve “konu ile
ilgili çeşitli yasalarda değişiklik yapmak”.
Hemen belirtmek gerekirki, Türkiye gerçek anlamda yerel yönetim
düzeltimine gereksinim duymaktadır. Bu gereksinime yol açan iki temel neden vardır: AB ile bütünleşme çabaları çerçevesinde
ülkenin kamu yönetimi kapasitesini ve bu arada doğal olarak yerel yönetim
sistemini (AB’nin “subsidiarity” ilkesini
gerçekleştirecek şekilde) geliştirmek ve Türkiye’de son elli yıldan bu yana
yaşanan ve çok olumsuz sonuçlar üreten kentleşme,
kentsel büyüme ve kentsel gelişme olgusunu denetim altına almak, yönlendirmek
ve yönetmek zorunluluğu.
Türkiye’de yerel yönetim düzeltimini gerekli kılan temel
sorunsal, kimi anakentleşmiş ve kimi yalnızca fiziksel olarak büyümüş çeşitli
ölçekteki kentlerde ve beldelerde yaşanmaktadır. Kentsel altyapılar
yetersizdir. Kentte yaşayanlara yeterli düzeyde kentsel hizmet
üretilememektedir. Konut açığı büyümüştür. Kentsel plan yapılamamaktadır. Büyük
kentlerde nüfusun yarısı gecekondulaşmış alanlarda yaşamaktadır. Kısacası, kentlerimiz yönetilmemektedir.
Yukarıda yalnızca bazı ana
başlıkları verilen kentleşmeye ilişkin sorunlar böylesine ortada iken, Yasa
Tasarısı, yönetsel ve kurumsal düzeltim yolundaki tercihini belediyelerin
güçlendirilmesinden ve geliştirilmesinden yana değil, merkezi yönetimin atanmış
temsilcisinin denetiminde bulunan ve varlık nedeni kuşkulu olan il özel
idarelerinden yana kullanmaktadır. Hemen altı çizilmek gerekirki, bu tercih vahim bir hatadır.
Tasarı, ilk maddesiyle, kamu
hizmetlerinin merkezi ve yerel yönetimler arasında paylaşımına ilişkin bazı
hükümler getirmektedir. Ayrıntılı örneklerine girmemekle birlikte, hemen
belirtmek gerekirki, bu hükümler ve düzenlemeler bir bilimsel araştırmaya dayanmamakta; taslağı kaleme alanların
bireysel ve indi düşüncelerini yansıtmakta ve kendi içinde ciddi ve somut çelişkiler, muğlaklıklar ve yetersizlikler
barındırmaktadır.
Bu maddenin yasalaşması
durumunda Türk kamu yönetimi tam bir
karmaşa içine düşecek, bakanlıklar ne yapacaklarını bilemez olacak, özel
idareler çok ciddi bir örgütlenme, personel bulma ve yönetim süreçleri
geliştirme sıkıntısı ve kaynak yetersizliği içine düşecek ve kentlerde son
derece yoğunlaşmış olan kentsel sorunlar etkili çözümler bulamayacaktır. Anlaşılmaktadır
ki, Tasarı’yı hazırlayanlar bu konuda, yalnızca bir kaç yasa hükmünü
değiştirmeye çalışmakla yetinmiş, böyle geniş çaplı ve köktenci nitelikli bir
yönetsel değişmenin gerekli kılacağı ayrıntılı
hazırlıkları yapmamış ve değişimi
zamana ve il yönetimlerinin
yeteneklerine terk etmiştir. Tasarı’nın ilgili kurum ve kuruluşların
temsilcileriyle yapılan ve uzun süren hazırlık tartışmalarında da bu konu ilgililerin dikkatini çekmemiştir.
Yasa Tasarısı, merkezi yönetimin belediyeler üzerindeki yönetsel gözetim (vasilik) yetkilerini
koyulaştırmaktadır. Personel alımından, iç örgüt düzenlerinin belediyeler
tarafından özgürce kurulabilmesine ve sermaye piyasalarından borç alabilmekten
kardeş kent ilişkilerine kadar değişen pek çok alan yeni yönetsel gözetim
uygulamalarına konu edilmektedir. Oysa, çağdaş yerel yönetim anlayışı
çerçevesinde bunun tam tersi bir stratejinin tercih edilmesi gerekirdi.
Tasarının bazı hükümleri gelişigüzel ve ayrıntıları planlanmadan yazılmıştır. Örneğin, “Mahalli İdareler Ortak Kurulu” başlıklı
üçüncü maddede yerel yönetimlerin gelişmesi konusunda kendisine önemli işlevler
yüklemeye çalışılan söz konusu Kurul’un kimlerden oluşacağı kesinlikle ve
açıklıkla anlaşılamamakta ve kullanacağı yasal yetkilerin ve yaptırımların
neler olacağına değinilmemektedir. Bu yargı, Tasarı’nın oldukça özensiz bir şekilde hazırlandığını
göstermektedir.
Yasa Tasarısı, daha sonraki bölümlerinde, belediyelere,
büyükşehir belediyelerine, il özel idarelerine, yerel yönetimlerin gelirlerine,
kentsel planlamaya ve yerel yönetim personelinin özlük haklarına ilişkin bazı
yasalarda kimi değişiklikler yapılmasını öngörmektedir. Ancak, bu bölümlerde
yapılmak istenen değişiklikler ele alındığında, hemen hiçbirinin belediyelerin
kentsel gelişme ve büyümeyi daha etkili şekilde yönetebilme yetkinliklerinin
geliştirilmesi kavramıyla ilgili olmadığı ve bu yoldaki temel endişeye yanıt
verecek nitelikte olmadığı görülmektedir. Bu bağlamda, belediye kurabilmek için
nüfus ölçütü 2000’den 7500’e
çıkartılmakta ve aralarında 4-
Oysa, Türkiye’de belediyelerin,
kururmsal gelişme bağlamında, içinde bulundukları gerçek gereksinim, özellikle
nüfusu 50.000’i aşmış ve fiziksel olarak genişlemiş/büyümüş kentlerde ve
aralarında çok az uzaklık bulunan beldeler arasında
etkili, verimli ve ekonomik hizmet üretimine olanak verecek yeni kurumsal
yapıların, iç örgütlenme düzenlerinin, kaynak planlama süreçlerinin ve sonuç
üretecek çalışma yöntemlerinin geliştirilmesi sorunudur. Tasarıda bu bağlamda hiç bir yenilik bulunmamakla
birlikte, bazı işlerin (zaten belediyelerin mevcut yasal sistem içinde genel
yetkileri çerçevesinde olan) “yap-işlet-devret
modeli” ile yapılabileceğine ve belediye meclislerinin ve il genel
meclislerinin dönem toplantılarının açılışları sırasında yapılması gereken
törenlere ilişkin gereksiz düzenlemelere yer verilmektedir.
Tasarı, yenilik bağlamında, belediye başkanlarının ve meclis üyelerinin
aylık ödenekleri ve huzur hakları, bunların ve ailelerinin sağlık giderleri,
başkanların ve meclis üyelerinin Emekli Sandığı ile ilişkilendirilmeleri,
belediye başkanlarına makam otomobili verilmesi ve belediye başkanlarının spor klüplerinin başkanı ve yönetim kurulu
üyesi olamamaları ile ilgili düzenlemeler içermektedir. Bu arada, belediye
başkanları için önemli olduğu ifade edilen “yeşil” pasaport isteğinin ise
unutulduğu anlaşılmaktadır.
Bir ülkede yerel yönetim düzeltimi sorunsalı bu başlıklara
indirgenebiliyorsa, orada hızlı kentsel büyümenin denetim altına
alınabilmesinden ve kentlerde çok büyük ölçeklere ulaşmış olan kentsel hizmet
sorunlarının çözümünden söz edebilmek olanaklı değildir.
Tasarının iddialı olduğu bir
başka alanda, yerel yönetimlerin
gelirlerini artırdığı savıdır. Tasarıyla, “konaklama vergisi”, “haberleşme vergisi”, “ortak bahisli kumar
oyunlarından vergi” ve TRT ve özel radyo ve televizyon kurumlarının reklam
gelirlerinden “vergi” alınması öngörülmektedir. Ancak, yerel yönetimler
için son derecede önemli olan bu alandaki düzenlemelerde dahi kimi yetersizlikler görülmektedir.
Örneğin, Tasarı ile, “katı atık bedeli” adı altında yeni bir
düzenleme getirilmekte ve atık su bedeli ile birlikte alınacak bu bedelin su
faturasını geçemeyeceği hükme bağlanmaktadır. Bir kere, çevresel vergilerin oran ve miktarının, atık üreticisinin olumsuz
ve yanlış çevresel davranışlarını düzeltebilecek ve atık miktarını azalmaya
zorlayacak ağırlıkta olması gerekir. Su bedeli kadar bir katı atık toplama
bedeli bu amaca hizmet edemez. İkincisi, yürürlükte bulunan “Çevre Temizliği
Vergisi” ile bu yeni bedel arasındaki ilişkinin ne olacağı Tasarı’da yeterince
anlaşılamamaktadır. Eğer, her ikisi de birlikte yürürlükte kalacaksa, bu
takdirde, “bir koyundan iki post
çıkartılmış” olur ve vergilendirme ilkeleri açısından böyle bir durumun
kabulü olanaksızdır. Üçüncüsü, getirilen yeni vergilerden ve değiştirilen vergi
oranlarından sonra toplam ne kadar yeni
gelir elde edilebileceği ve belediyelerin
akçal durumlarında nasıl bir iyileşme olacağı konularında herhangi bir
çalışmanın Tasarı’yı hazırlayanlar ya da Maliye Bakanlığı tarafından yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu
durumda, yeni düzenlemelerin yerel yönetimlerin akçal sıkıntılarını ne denli
çözebileceği konusunda bir kestirimde bulunmak olanağı ortaya çıkmamaktadır.
Bu, önemli bir yetersizliktir.
Son bir noktaya daha değinmekte
yarar var. Böylesine bir Yasa Tasarısı hazırlanırken “Mevzuat Etki İrdelemesi” çalışması yapılmalıdır. Ülkemizde henüz
bilinmeyen bir kavram olan bu çalışma, yürürlüğe konması tasarlanan yeni yasal
önermelerin ve düzenlemelerin ekonomik, toplumsal ve siyasal etkilerinin
önceden belirlenmesini ve böylelikle de önlemlerin daha iyi planlamasını
amaçlar. Yerel yönetim düzeltimi gibi iddialı bir girişim başlatılmadan önce bu
tür bir çalışmanın yapılması ve bu çalışmanın da ayrıntılı, yeterli, güvenilir
ve geçerli bilimsel araştırmalarla desteklenmesi gerekir. Oysa, bu yapılmamış
ve bunun yerine 1983’lerde geliştirilen “büyük
şehir belediyesi sistemi”nin hazırlıklarında olduğu gibi, bir kaç gün
içinde rastgele yazılan yasal metinlerle Türk kentlerini ve yerel yönetimlerini
kurtarmak alışkanlığı bu son girişimde de yinelenmiştir.
Uyarmak isterim:
Yer darlığı nedeniyle çok genel çizgileriyle incelemeye çalıştığım söz konusu
Yasa Tasarısı, bir yerel yönetim
düzeltimi girişimi değildir. Bu girişimle kentlerimizin, yerel
yönetimlerimizin ve kentlerde yaşamakta olan ve nüfusumuzun yüzde 60’ını
oluşturan insanlarımızın kent yönetimlerine ilişkin sıkıntılarını hafifletebilmek olanaklı değildir.
Yerel yönetim
düzeltiminde temel strateji, il özel idarelerinin değil, belediyelerin
yetkinlik düzeyinin artırılması olmalıdır. Tasarı, bu temel soruna yanıt
üretebilmekten uzaktır.
Ancak, amaç, “gerçek” yerel
yönetim düzeltimi değil de, yerel
yönetimlerin günlük bazı sorunlarını gidermek ise, o takdirde, tasarıya bu
iddiayı kazandıran “merkezi idareyle
mahalli idareler arasında görev bölüşümü ve hizmet ilişkilerinin esasları”
başlıklı birinci bölüm Tasarı’dan çıkartılmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder