Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

8 Haziran 2025 Pazar

 

Prof. Dr. Burhan Erdem’in Cumhuriyet’in Erken Dönem Hukuk Söylemlerine İlişkin Eleştirel Söyleminin Çözümlemesi ve Yanıtlar

 

Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış

 

ÖZET

Bu çalışma, Prof. Dr. Burhan Erdem tarafından sayısal bir platformda (WhatsApp) paylaşılan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin erken dönem hukuk yapısı ile Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik çeşitli eleştirileri içeren bir metni Eleştirel Söylem Çözümlemesi (ESÇ) yöntemiyle incelemektedir. Söz konusu söylemde, İstiklal Mahkemeleri’nin hukuk dışı bir devrim aygıtı olduğu, adli sistemin dışlandığı, Mustafa Kemal’in hukuk ve siyaset alanlarında yetersiz olduğu ve seküler ulus-devlet oluşturulmasının tarihsel birikimi yok saydığı yönünde savlar yer almaktadır. Norman Fairclough’un üç katmanlı ESÇ modeli ve Michel Foucault’nun bilgi-iktidar kuramı temel alınarak yapılan çözümleme bu söylemlerin tarihsel bağlamdan koparılarak ideolojik bir kurgu oluşturduğunu ortaya koymaktadır. Bulgular, metinde yer alan yargıların tarihsel gerçeklikten uzaklaştığını ve güncel siyasal yaklaşımları meşrulaştırmaya yönelik bir bilgi üretim süreci işlevi gördüğünü göstermektedir. Bu tür söylemlerin akademik etik çerçevesinde eleştirel çözümlemelere tutulması toplumsal hafızanın sağlıklı biçimde korunması açısından önem arz etmektedir.

Anahtar Kelimeler: Eleştirel söylem çözümlemesi, İstiklal Mahkemeleri, Atatürk, sekülerlik, bilgi-iktidar ilişkisi, tarihsel bağlam

 

ABSTRACT

This study analyzes a message shared by Prof. Dr. Burhan Erdem via a digital platform (WhatsApp), which contains various criticisms targeting the early legal institutions of the Republic of Turkey and Mustafa Kemal Atatürk, using the Critical Discourse Analysis (CDA) method. The discourse claims that the Independence Tribunals were illegitimate revolutionary tools, the judicial system was bypassed, Mustafa Kemal lacked legal and political depth, and the secular nation-state project dismissed Anatolia’s historical heritage. Based on Norman Fairclough’s three-dimensional CDA model and Michel Foucault’s knowledge-power framework, the analysis reveals that the discourse constructs an ideologically driven narrative by detaching historical events from their context. The findings show that the arguments presented diverge from historical accuracy and function as a discursive practice aimed at legitimizing current political positions. Subjecting such discourses to critical academic analysis is vital for preserving an informed and responsible public memory.

Keywords: Critical discourse analysis, Independence Tribunals, Atatürk, secularism, knowledge-power relation, historical context


 

GİRİŞ

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş süreci, siyasal ve toplumsal yapı açısından köktenci dönüşümlerin yaşandığı, çağdaşlaşma yönelimli bir yeniden kuruluş dönemidir. Bu dönemin temel özelliklerinden biri Osmanlı’dan devralınan yapısal sorunlara karşı olağanüstü hukuksal ve kurumsal çözümlerin yaşama geçirilmesidir. Ancak Cumhuriyet’in erken dönemine ilişkin yapılan değerlendirmeler zaman zaman tarihsel bağlamdan koparılarak ideolojik önyargılar çerçevesinde şekillenmektedir. Bu bağlamda, akademik unvana sahip bireylerin de tarihsel gerçeklikten uzak ve çarpıtılmış yorumlarla kamuoyunu etkileme çabaları eleştirel söylem çözümlemesi yöntemiyle incelenmeyi hak eden bir olgudur.

Bu çalışmanın çıkış noktası, Prof. Dr. Burhan Erdem tarafından dijital ortamda (WhatsApp platformu üzerinden) paylaşılan ve Mustafa Kemal Atatürk’ün kişiliği ile Cumhuriyet’in kuruluş sürecine ilişkin çeşitli iddiaları içeren bir metindir. Söz konusu metinde, İstiklal Mahkemeleri’nin niteliği, TBMM'nin hukuk devleti anlayışı, Mustafa Kemal’in entelektüel yeterliliği ve ulus devletin ideolojik temelleri gibi konularda ileri sürülen söylemler tarihsel belgeler ve akademik yazınla bağdaşmayan iddialar içermektedir. Bu söylem, yalnızca tarihsel bir anlatı sunmakla kalmamakta, aynı zamanda mevcut siyasal durumlara hizmet eden bir ideolojik çerçeve üretmektedir. Prof. Erdem’in iletisi şöyledir: “İstiklal Mahkemeleri, olağanüstü ihtilal mahkemeleri olarak çalışmış, üyeleri doğrudan Meclis'i temsil eden çoğu hukukçu olmayan başlangıçta, asker kaçakları, iç isyanlar için kurulmuş, daha sonra devrim aparatları olmuştur. Ancak adli sistem bu işlere karıştırılmamıştır. O dönemde esas olarak adli yargı aparat olarak kullanılmamıştır. SBF’de Feyyaz Gölcüklü "tabii hâkim" ilkesini anlatırken 27 Mayıs öncesinde kurulan TBMM Tahkikat Komisyonlarının bu ilkeye aykırılığını anlatırken parmak kaldırıp “1924 Anayasası yürürlükle iken bu İstiklal Mahkemeleri nasıl kuruldu” diye sormuştum. Hiç unutmam: "O başka bir şey" diyerek beni susturmuştu.  Kendisi o tarihte AİH Komisyonu üyesiydi. Ancak, bugün Yargı'ya ne kadar güveniliyor? Kaldı ki o dönemdeki hakimlerin önemli bir kısmi Cumhuriyet öncesi Medresetü'l-Kudat çıkışlı kadılardır… Mustafa Kemal modernist olmakla birlikte modern düşünceyi H.G. Wells'in Dünya tarihinin materyalist-evrimci bir yorumu olan "kısa dünya tarihi" ya da Rousseau ve Voltaire gibi deist filozoflar dışında (çok okuyan birisi olmakla birlikte) hukuk, siyaset gibi alanlarda fazla bir birikimi yoktur. Ulus devleti seküler-deist temeller üzerinde temellendirmeye çalıştı. Anadolu'da şu ya da bu bin yılda oluşan bir birikimi yok saydı. Bunun yerine şamanist Türk kimliği cilalı bir ulus devlet kurmaya çalışmıştır…  Son zamanlarda İslami ulus Devlet konuları tartışılıyor.”

Bu bağlamda, bu çalışmanın temel amacı, ilgili metni Eleştirel Söylem Çözümlemesi yöntemiyle incelemek, kullanılan söylem unsurlarını, tarihsel gerçeklik ile uyumsuzluklarını ve bu söylemin ideolojik yönelimlerini ortaya koymaktır. Bu amaçla, metin dört temel başlıkta çözümlenmiştir: İstiklal Mahkemeleri'nin niteliği, adli sistemin işleyişi, Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünsel birikimi ve Cumhuriyet’in seküler-ulusal kimlik inşası.

KURAMSAL ÇERÇEVE

Bu çalışmada, söylemlerin yalnızca dilsel araçlar değil, aynı zamanda toplumsal ilişkilerin ve iktidar yapılarını yeniden üreten uygulamalar olduğunu ileri süren “Eleştirel Söylem Çözümlemesi” (ESÇ) yaklaşımı esas alınmıştır. Özellikle Norman Fairclough’un üç boyutlu modeli temel alınmıştır: (i) metin düzeyinde söylemsel çözümleme, (ii) söylemin üretim-tüketim bağlamı, (iii) söylemin ideolojik-toplumsal etkileri. Bu üç katmanlı model hem metin içi unsurların hem de metin dışı bağlamın birlikte çözümlenmesi edilmesine olanak sağlamaktadır.

Fairclough’a göre söylemler, belirli toplumsal uygulamaların ve iktidar ilişkilerinin taşıyıcısıdır. Bu anlamda, Burhan Erdem’in paylaşımı, yalnızca bir kişisel görüş değil aynı zamanda belirli bir ideolojik bakış açısının söylemsel yeniden üretimi olarak değerlendirilmiştir.

Ayrıca Michel Foucault’nun bilgi-iktidar ilişkisine dair çözümlemeleri bu çalışmanın kuramsal dayanaklarından bir diğerini oluşturmaktadır. Foucault’ya göre iktidar, bilgi üretimi üzerinden işler ve “gerçek” olarak kabul edilen olgular, söylemsel çerçeveler içinde oluşturulur.  Bu bağlamda, ele alınan metin, Cumhuriyet tarihine ilişkin değişik bir gerçeklik kurma girişimi olarak değerlendirilmiş ve bu girişimin bilgi-iktidar ilişkileri içindeki yeri sorgulanmıştır.

YÖNTEM

Bu çalışma, nitel araştırma yöntemleri kapsamında yürütülmüş ve Eleştirel Söylem Çözümlemesi temel alınarak yapılandırılmıştır. İncelenen veri seti, Prof. Dr. Burhan Erdem’in sayısal ortamda paylaştığı yaklaşık 300 kelimelik bir metindir. Metin, yapısal olarak temalara ayrılmış, kavramsal kodlama yapılmış ve her bir tema altında söylem unsurları çözümlenmiştir.

Veri Seti:

Kaynak: WhatsApp üzerinde dolaşıma sokulan kişisel nitelikli metin.

Uzunluk: Yaklaşık 300 kelime.

Tür: Fikir yazısı formatında, ideolojik içerikli söylem.

Kodlama Temaları:

Hukuksal tarihsellikten kopuş: İstiklal Mahkemeleri’nin bağlam dışı yorumlanması.

Entelektüel itibarsızlaştırma: Mustafa Kemal’in düşünsel kapasitesine yönelik iddialar.

Sekülerlik karşıtı imalar: Cumhuriyet’in deist temeller üzerine kurulduğu iddiası.

Toplumsal ve tarihsel süreksizlik vurgusu: Anadolu’daki tarihsel birikimin reddi.

Bu temalar altında kullanılan söylem araçları (genellemeler, retorik sorular, otorite alıntıları, indirgemeler, çarpıtmalar) saptanmıştır. Söylemin tarihsel ve akademik gerçekliklerle karşılaştırmalı çözümlemesi yapılmıştır.

ÇÖZÜMLEME

İstiklal Mahkemeleri’nin Meşruluğu ve Olağanüstü Yargı Rejimi

Prof. Dr. Burhan Erdem’in ifadesinde İstiklal Mahkemeleri, “olağanüstü ihtilal mahkemeleri” olarak tanımlanmakta ve bu mahkemelerde görev alan kişilerin çoğunluğunun hukukçu olmaması bir meşruluk eksikliği olarak sunulmaktadır. Oysa bu mahkemeler, 1920 tarihli TBMM kararıyla kurulmuş ve Meclis iradesiyle yetkilendirilmiş olağanüstü yargı organlarıdır. Benzer örnekler, Fransız Devrimi sırasında kurulan “Tribunal Révolutionnaire” ve ABD İç Savaşı sürecindeki askeri mahkemelerde de görülmektedir. Meclis tarafından doğrudan atanan üyeler dönemin temsil krizine bir yanıt niteliğindedir ve demokratik meşruluk zemininde değerlendirilmelidir.

Mahkemelerin "Devrim Aparatı" Olarak Sunulması

İkinci iddiada ise İstiklal Mahkemeleri’nin “asker kaçakları ve iç isyanlar”la mücadele amacıyla kurulup daha sonra “devrim aparatına” dönüştüğü öne sürülmektedir. Bu tür bir araçsallaştırma iddiası mahkemelerin tarihsel bağlamdan koparılarak ideolojik bir çerçevede sunulduğunu gösterir. 1919–1923 yılları arasındaki siyasal kaos ortamında hem dış işgal hem de iç isyanlarla savaşım için başvurulan bu yargı mekanizması kurucu devletin olağanüstü koşullar altında kendini savunma refleksidir. Benzer şekilde, İngiliz İç Savaşı sırasında kurulan mahkemeler de olağan yargı çerçevesi dışında kalmıştır.

Olağan Yargının Süreçten "Uzak" Tutulması İddiası

Mahkemelerin hukuksal değil siyasal araçlar olduğu savını güçlendirmek üzere ileri sürülen bir diğer iddia “adli sistemin bu süreçlere karıştırılmadığı” yönündedir. Ancak bu yaklaşım, yapısal bir çelişki barındırır. Zira aynı anda hem adli sistemin etkisiz olduğu hem de İstiklal Mahkemeleri'nin hukuk dışı olduğu savunulamaz. Buradaki gerçeklik, olağan yargının olağanüstü bir dönemde geçici olarak ikame edilmesi ve sonrasında yeniden devreye alınmasıdır. Bu geçici uygulama, hukuk dışılığın değil olağanüstü durum hukukunun örneğidir.

Yargı Kadrolarının Osmanlı Mirası Olması ve Çağdaşlaşma Süreci

Erdem, dönemin egemen kadrolarının büyük ölçüde “Medresetü’l-Kudat” [1] kökenli olduğunu belirterek Cumhuriyet hukukunun çağdaş özelliğine gölge düşürmektedir. Oysa bu durum geçiş toplumlarında oldukça yaygındır. Radikal kopuşlar yerine süreklilik üzerinden dönüşüm, kurumsal akılcılık açısından işlevseldir. Fransa’da III. Cumhuriyet’in erken döneminde görev yapan yargıçların çoğu da II. İmparatorluk döneminden kalmıştır. Japonya'daki Meiji çağdaşlaşmasında da benzer kadro süreklilikleri mevcuttur. Bu gerçek, çağdaşlaşmayı geçersiz kılmaz, sadece dönüşümün toplumsal maliyetini azaltır.

Mustafa Kemal’in Siyasi ve Hukuki Yeterliliği Üzerine

Erdem’in en tartışmalı söylemlerinden biri, Mustafa Kemal Atatürk’ün “hukuk ve siyaset alanlarında fazla bir birikimi olmadığı” yönündeki değerlendirmesidir. Bu yargı hem tarihsel belgeler hem de düşünsel üretim açısından temelsizdir. Mustafa Kemal’in el yazması notları, okuduğu eserler ve özellikle Nutuk’ta yaptığı anayasal değerlendirmeler O’nun siyaset kuramı, yurttaşlık ve egemenlik gibi konularda ciddi bir entelektüel birikime sahip olduğunu göstermektedir (Ahmad, 1993; Akyol, 2021). Ayrıca 1924 Anayasası’nın hazırlanma sürecindeki etkili rolü, bu alandaki kurucu etkisini açıkça ortaya koyar.

Ulus-Devletin Seküler ve Deist Temeller Üzerinden Oluşturulması Savı

Erdem’e göre, Cumhuriyet rejimi “seküler-deist” temellere oturtulmuş ve bu durum toplumun dinsel geleneklerinden bir kopuş olarak ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşım, sekülerliğin anlamını saptırmakta ve onu din karşıtlığı ile özdeşleştirmektedir. Oysa sekülerlik, yalnızca dinsel alanın kamusal yönetimden ayrılması değil, tüm yurttaşlar için eşit bir hak rejimi oluşturulmasıdır. Cumhuriyet’in laiklik anlayışı, özellikle Halifeliğin kaldırılması ve “Tevhid-i Tedrisat” gibi uygulamalarla yalnızca Sünni İslam’ı değil, tüm mezheplerin devlet dışı bir zemine çekilmesini amaçlamıştır. Bu yaklaşım, modern anayasal yurttaşlık kavramıyla uyumludur.

Tarihsel Birikimin Reddi ve “Şamanist Kimlik” İddiası

Son olarak Erdem, Cumhuriyet rejiminin “bin yıllık Anadolu birikimini yok sayarak, Şamanist kimlik temelinde bir ulus-devlet inşa etmeye çalıştığını” ileri sürmektedir. Bu iddia hem tarihsel gerçeklikle örtüşmemekte hem de indirgemeci bir kültürel yaklaşım içermektedir. Cumhuriyet ideolojisi, Göktürkler’den Osmanlı’ya uzanan süreklilikleri reddetmek yerine bu tarihsel mirası seküler bir yurttaşlık bilinciyle sentezlemeyi amaçlamıştır. Türk Tarih Tezi ve Dil Devrimi gibi girişimler geçmişin yeniden yorumlanması sürecinin parçası olmuş, kültürel kopuştan ziyade kurucu kimlik oluşturulması hedeflenmiştir.

SONUÇ VE TARTIŞMA

Çözümleme sonuçları göstermektedir ki, Burhan Erdem’in söylemi belirgin bir şekilde tarihsel indirgemecilik ve ideolojik yönlendirme içermektedir. Söylemin temel amacı, Cumhuriyet’in kuruluş sürecine ilişkin olumsuz bir anlatı oluşturarak güncel siyasal tartışmalara zemin oluşturmaktır.

İlk olarak, İstiklal Mahkemeleri’ne yönelik “devrim aparatı” nitelemesi, bu mahkemelerin kuruluş bağlamını, yani iç savaş koşulları, dış müdahale tehditleri ve devlet otoritesinin yeniden oluşturulması süreçlerini göz ardı etmektedir. Bu mahkemeler olağanüstü koşullarda, Meclis’in doğrudan denetiminde çalışmış, hukuk sisteminin dışında değil, olağanüstü yargılama biçimi olarak işlev görmüştür.

İkinci olarak, Mustafa Kemal’in entelektüel birikimini küçümseyen söylem, tarihsel belgelerle çelişmektedir. Atatürk’ün kitaplığı, okuma alışkanlıkları ve Nutuk başta olmak üzere yazılı eserleri, onun siyasal kuram, tarih ve çağdaşlaşma düşüncesine ilişkin derinlikli bilgiye sahip olduğunu göstermektedir.

Üçüncü olarak, Cumhuriyet’in sekülerleşme sürecinin “deist” ve “Şamanist” olarak nitelendirilmesi hem oryantalist hem de anakronik bir söylem örneğidir. Cumhuriyet’in seküler yapısı, dinsel değil dinin siyasete alet edilmesini sınırlayan bir ilkeye dayanmaktadır. Bu durum Fransız laiklik modelinden etkilenmiş, ancak tamamen onunla özdeşleşmemiştir.

Son olarak, Anadolu’daki tarihsel ve kültürel birikimin yok sayıldığı iddiası, Cumhuriyet’in halkçılık ve halk kültürüne dayalı ulus oluşturma süreciyle açıkça çelişmektedir. Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu gibi kurumların kuruluş amaçları, bu birikimi sistemli biçimde değerlendirme yöneliminin göstergesidir.

Sonuç olarak, ele alınan metin, tarihsel, siyasal ve hukuksal açılardan sorunlu bir anlatı örneğidir. Bu tür söylemlerin, akademik unvana sahip kişiler tarafından dolaşıma sokulması, kamuoyunun yanıltılmasına ve siyasal yönlendirmelere zemin hazırlamaktadır. Bu nedenle akademik etik ve tarihsel sorumluluk çerçevesinde bu tür söylemlere karşı eleştirel ve çözümlemelere dayalı bir tutum geliştirilmesi gereklidir.


 

KAYNAKÇA

Ahmad, F. (1993). The Making of Modern Turkey. London: Routledge.

Akşin, S. (1998). Şeriat’tan Laikliğe. İstanbul: Cumhuriyet Kitapları.

Akyıldız, A. (2003). İstiklal Mahkemeleri (1920–1927). İstanbul: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Arar, L. (2017). “Türkiye’de Hukuk Devleti ve Tabii Hâkim İlkesi Üzerine Bir Değerlendirme”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 21(2), 541-566.

Bayar, Y. (2014). Turkey and the Politics of National Identity: Social, Economic and Cultural Transformation. London: I.B. Tauris.

Çetinkaya, Y. D. (2008). “Atatürk Dönemi İstiklal Mahkemeleri: Devrimin Hukuku mu, Hukukun Devrimi mi?”, Toplum ve Bilim, (112), 134–163.

Erdoğan, M. (2001). “27 Mayıs Öncesi ve Sonrası Siyasal Değişim”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 56(3), 59-79.

Gözübüyük, A. Ş. (1982). Anayasa Hukuku. Ankara: AÜHF Yayınları.

Kadıoğlu, A. (2005). “Republican Epistemology and Islamic Discourses in Turkey in the 1990s”, Muslim World, 95(2), 187–208.

Mardin, Ş. (2000). Türk Modernleşmesi. İstanbul: İletişim Yayınları.

Ortaylı, İ. (2001). İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı. İstanbul: İletişim Yayınları.

Tanör, B. (1992). Kuruluşundan Günümüze Türk Anayasa Düzeni. İstanbul: Der Yayınları.

Wells, H. G. (1922). A Short History of the World. New York: Macmillan.

Zürcher, E. J. (2004). Turkey: A Modern History. London: I.B. Tauris.



[1] Osmanlılar’da mahkemelere kadı yetiştirilmesi için yapılan sistem değişikliği doğrudan mesleki formasyon kazanımını sağlamak amacıyla açılan mekteple başlamıştır. Sultan Abdülmecid devrinde Şeyhülislâm Meşrepzâde Ârif Efendi şeyhülislâmlıkta ehil kimselerden bir meclis teşkil etmiş ve Süleymaniye’de meşihat makamına bağlı olarak Muallimhâne-i Nüvvâb adıyla bir mektebin kurulmasını sağlamıştı (1854). Bu mektebin amacı fıkıh ilmini, özellikle ferâiz ve sak usulünü bilen, şer‘i sahada görev yapacak hukuk adamları yetiştirmekti (Devhatü’l-meşâyih, s. 132). Öğrenim süresi üç yıl olan ve ilk mezunlarını 1856’da veren bu mektebin adı 1885’te Mekteb-i Nüvvâb’a çevrilmiş, 1908’de burası Mekteb-i Kudât diye anılmış, bir yıl sonra da Medresetü’l-kudât’a dönüşmüştür. Medresetü’l-kudât Nizamnâmesi 5 Safer 1332’de (3 Ocak 1914) Şeyhülislâm Esad Efendi zamanında neşredilmiştir (İlmiyye Salnâmesi, s. 674-678). (İslam Ansiklopedisi)

Hiç yorum yok: