ÇEVRESEL ETKİ
DEĞERLENDİRMESİ
Kuram, Teknik ve Yöntemler
Genişletilmiş ve Güncelleştirilmiş Üçüncü Baskı
Doç. Dr. Firuz
D. YAŞAMIŞ
İstanbul, 2006
ISBN: 975-95407-2-X
Gerçekleşmesi durumunda ortaya çıkması kaçınılmaz,
olumsuz etkileri geri çevrilemez ve zararlı sonuçları azaltılamaz nitelikli
çevresel etkiler karşısında olası tehlikeleri sessiz bir şekilde kabullenme
yerine kendilerine ve içinde yer aldıkları çevreye yöneltilen risklere açıkça
karşı çıkarak ekolojik sistemin taşıma kapasitesinin ve bu sistem içinde yer
alan tüm canlı varlıkların yaşam kalitelerinin korunmasını ve yüceltilmesini ve
böylelikle kısa erimli ekonomik çıkarlar yerine gelecek kuşakların kaynak kullanma
hakkını güvence altına alan uzun erimli çevresel çıkarların
gerçekleştirilmesini sağlamak yolunda tüm topluma önder ve örnek olacak bir çevre girişiminin
sahibi olan Bergama köylülerine…
Ve tüm çevre savaşçılarına ...
F.D.Y.
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ
ÜÇÜNCÜ BASKIYA ÖNSÖZ
BÖLÜM 1
ÖN BİLGİLER
Çevre, Planlama, Yönetsel Karar Alma Süreci ve ÇED
- ÇED Nedir? Ne Değildir? Ne Olmalıdır? -
ÇED Bir Satış ve Promosyon Belgesi Değildir - ÇED Proje Önerisini Haklı Gösterme, Aklama ya da Ussallaştırma Aracı Değildir - ÇED Nesnel ve
Yansız Olmalıdır - ÇED En Az Yeterlilik
Ölçütlerini Tatmin Edecek Düzeyde Olmalıdır - ÇED Basit ve Anlaşılabilir Olmalıdır
- ÇED İle İlgili Kilit Kavramlar - Değerlendirme - Çevresel Değerlendirme -
Çevresel Etki Değerlendirme Süreci - Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu - ÇED’in Temel Amaçları - Olumsuz
Etkileri Önlemek ya da En Aza İndirmek -
Çevresel Kaliteyi Korumak ve Geliştirmek - ÇED’in Temel Yararları - Ön Uyarı
İşlevini Yerine Getirmek - Projeye ve Alan Kullanımına İlişkin Seçenekler
Geliştirmek - ÇED’in Etkililik Ölçütleri - ÇED’in Uygulanabilirlik Ölçütleri -
ÇED’in İçeriği - ÇED’in Temel Bileşenleri - ÇED’in Kurumsal Çerçevesi - ÇED’e İlişkin Kurumsal
Sorumluluklarının Dağılımı - Kurumsal Çözüm Önerileri - Önder Kuruluş (Lead Agency) Kavramı - Avrupa Birliği’nde
ÇED Düzenlemeleri ve Türkiye’nin AB ile Çevresel Bütünleşmesinde ÇED Sorunsalı
- Birinci Bölümün Özeti.
BÖLÜM 2
ÇED’İN KURAMSAL TEMELİNİ OLUŞTURAN
ÜÇ ÖNEMLİ
KAVRAM
Risk Planlama, Risk Değerlendirme ve Risk Yönetimi
- Risk Değerlendirme - Risk Planlama - Risk Yönetimi - Ara Değerlendirme -
Örnek Olay: Hava Kirleticileri ve Risk - Yaşam Kalitesi - Tanım ve Sorunsal –
Gereksinim - Yaşam Kalitesi Kavramı İle İlgili Endişeler - Ölçme ve
Ağırlıklandırma - Toplumsal Göstergelerle İlgili Temel Varsayımlar - Toplumsal
Göstergelerin Ölçütleri - Yaşam Kalitesini Nicelleştirmenin Temel Unsurları -
Toplumsal Ekosistem - Ara Değerlendirme - Örnek Olay: Bebek Ölüm Oranı Hızı ve Yaşam
Kalitesi Göstergesi – Bebekve Çocuk Ölümlerinin Tanımı ve Hesaplama Yöntemi -
Bebek Ölümlerinin Sınıflandırılması -
Türkiye’de Bebek Ölümleri Sorunu: Hız ve Nedenler - Çevre KavramınınTanımı -
Bebek Ölümlerinin Nedenlerine ve
Fiziksel Çevre Koşullarının Gelişmişlik Düzeyine Göre Dağılımı - Ankara
Anakentinde Bebek Ölümleri Tipolojisinin
Belirlenmesi ve Betimlenmesi - Risk Gruplarının Belirlenmesi ve Risk
Düzeyinin Saptanması - Bebeğin Yaşam ve Çevre Kalitesi Göstergesinin Saptanması
İçin Bir Yaklaşım Önerisi - Taşıma Kapasitesi - Tanım ve Kavramlaştırma -
Taşıma Kapasitesinin Boyutları - Taşıma Kapasitesinin Türleri - Örnek Olay:
Pamukkale, Travertenler ve Eko-turizm - İkinci Bölümün Özeti.
.
BÖLÜM 3
ÇEVRE VE ÇEVRESEL ETKİ
Çevresel Etki Kavramı - Çevresel Etki Türleri -
Önemli Etki - Örnek Olay: Dizel Motorlu Hafif Araçların Eksoz
Yayılımlarının İnsan Sağlığı ve Çevre
Üzerindeki Etkileri: Ön Bilgiler - Giriş: Sorunun Tanımlanması - Dizel
Yakıtının Özellikleri - Dizel Motoru -
Dizel Emisyonunun Özellikleri - Dizel
Emisyonunun Sağlık Üzerindeki Etkileri - Dizel Emisyonunun Çevresel
Etkileri - Görüş Uzaklığının Azalması - Asit Yağmuruna Katkı - Fotokimyasal
Oksitlenmeye Katkı - Koku ve Gürültü - Denetleme Teknolojileri - Filtre Sistemi
- Filtre Sistemi - Motor Modifikasyonu - New York Kenti’nde Dizelleşme: Mevcut
Eğilimlerin Çözümlenmesi ve Genel Projeksiyonlar - Endüstri Tarafından Yapılan
Projeksiyonlar - Kentin Mekansal Özelliklerinin Çözümlemesi: İlçeler (Boroughs)
- Endüstrinin Bulguları - Politika ve Araştırma Önerileri - Özet - Çevre
Kavramı: Tanım - Kapsam - Çevresel Hiyerarşi - Üçüncü Bölümün Özeti.
.
BÖLÜM 4
ÇED
YÖNTEM VE TEKNİKLERİ
Çevresel Araştırma Süreci - ÇED Raporunun
Hazırlanma Süreci - ÇED Sisteminin Alt Bileşenleri - ÇED Türleri - Proje
Bazında ÇED - Stratejik ÇED: Kuramsal
Açıdan - AB’de Stratejik ÇED Kavramı - Türkiye’de Stratejik ÇED - ABD’de ÇED Süreci ve İlgili Kavramlar -
Etki Kestirimi: Tanım Kestirimin
Boyutları - Kestirim Düzeyleri -Kestirim Yöntemleri - Kestirim Yaklaşımları -
Delfi: Kestirim Tekniği Örneği - Etki İrdeleme: Tanım ve Kapsam - Gerekli Altyapılar: Envanterler, Veri
Bankaları ve İletişim Ağları - Etki İrdeleme Yöntemleri - Ön Araştırma Formları - Soru Kağıtları (Kontrol Listeleri)
- Matrisler - Leopold Matrisi - Etki Değerlendirme - Batelle - Başvuru Formları
- Değerlendirme Formları - Rapor Formatı ve Rapor Hazırlama Kılavuzları - Rapor
Değerlendirme Kılavuzları - Dördüncü Bölümün Özeti.
.
BÖLÜM 5
TÜRKİYE’DE ÇED
SİSTEMİ
Genel Durum - Türkiye’de ÇED: Bazı İstatistik
Veriler - Türkiye’de ÇED: Yasal Çerçeve - Çevresel Etki Değerlendirmesi
Yönetmeliği (ÇEDY) – ÇEDY 1997’de Daha Sonra Yapılan Değişiklikler ve Bunların
Anlamı - ÇEDY 2002: Değişiklikler, Anlamları ve Önemleri - ÇEDY 2002’de Yapılan
Değişiklikler: Ön Araştırma Sürecinde Meydana Gelen Gelişmeler – ÇEDY 2004 -
Çevre Kavramının Tanımı – ÇED Yönetmeliklerinde ÇED Tanımı - Amaç - Etki
Kavramı - Önemli Etki Kavramı - Kapsam - Duyarlı Yöreler - ÇED Kapsamı Dışında
Kalan Ayrıcalıklı Tesisler - ÇED Belgesi Olmadan İşletmeye Açılmış Tesisler -
ÇED Raporu Hazırlayacak Olanlar: Yeterlik Belgesi - Proje Sahibinin
Yükümlülükleri - Kamu Yönetimlerinin Görevleri - Mülki İdare Amirlerinin
Görevleri - Süreçler, Kararlar ve İş Akımı Çizelgesi - ÇED Raporları - ÇED
Uygulamalarına İlişkin Bakanlık Genelgeleri ve Talimatları - Beşinci Bölümün
Özeti.
BÖLÜM 6
SORUNLAR
VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Sorunlar -
Sistemin Altyapısına İlişkin Sorunlar - Sistemin Tasarımına İlişkin Sorunlar -
Rapor Hazırlanması Sırasında Ortaya Çıkan
Sorunlar - Raporların Değerlendirilmesi Sırasında Ortaya Çıkan Sorunlar
İlişkin Sorunlar - Yatırımın Gerçekleştirilmesi ve İşletmeye Açılmasından Sonra
Ortaya Çıkan Sorunlar - Öneriler - Sistemin Altyapısına İlişkin Öneriler -
Sistemin Yeniden Tasarımına İlişkin Öneriler - ÇED Raporunun Hazırlanmasına
İlişkin Öneriler - ÇED Raporunun Değerlendirilmesi Sırasında Ortaya Çıkan Sorunlara İlişkin Öneriler - Yatırımın
Gerçekleştirilmesinden Sonra ve İşletilmesi Sırasında Ortaya Çıkan
Sorunlara İlişkin Öneriler - Altıncı Bölümün Özeti.
.
BİTİRİRKEN
SÖYLENMESİ GEREKEN SON BİR KAÇ SÖZ
KAYNAKÇA
ÇED İLE İLGİLİ TÜRKÇE BAZI WEB
SAYFALARI
EKLER
1.
ÇEVRESEL ETKİ
DEĞERLENDİRMESİ YÖNETMELİĞİ
2. GENELGELER
3. ÇEVRESEL
ETKİ DEĞERLENDİRMESİ UYGULAMA TALİMATLARI
4. YETERLİK TEBLİĞİ
5. RAPOR YAZIM
REHBERİ
6. BAZI KAMUSAL VE ÖZEL
PROJELERİN ÇEVRE ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ İLE İLGİLİ 3 MART 1997 TARİHLİ VE 97/11/EEC SAYILI
DİREKTİFLE DEĞİŞİK 27 HAZİRAN 1985 GÜNLÜ VE 85/337/EEC SAYILI KONSEY DİREKTİFİ
7. AVRUPA
PARLAMENTOSU VE KONSEYİNİN BAZI PLAN VE PROGRAMLARIN ÇEVRE ÜZERİNDEKİ
ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ İÇİN 27.HAZİRAN. 2001 GÜNLÜ VE
2001/42/EC SAYILI DİREKTİFİ
8. AVRUPA BİRLİĞİ’NİN BAZI KAMUSAL VE ÖZEL PROJELERİN ÇEVRE ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ İLE İLGİLİ 3.MART.1997
TARİHLİ VE 97/11/EEC SAYILI DİREKTİFLE DEĞİŞİK 27. HAZİRAN.1985 TARİHLİ VE 85/337/EEC SAYILI KONSEY DİREKTİFİ
(İNGİLİZCE)
9. AVRUPA BİRLİĞİ’NİN STRATEJİK ÇED DİREKTİFİ -
AVRUPA PARLAMENTOSU VE KONSEYİNİN 2001/42/EC SAYILI VE 27 HAZİRAN 2001 TARİHLİ
BAZI PLAN VE PROGRAMLARIN ÇEVRE ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
DİREKTİFİ (İNGİLİZCE)
10. TÜRKİYE STRATEJİK ÇEVRESEL DEĞERLENDİRME
YÖNETMELİĞİ (TASLAK)
ÖNSÖZ
ÇED
kavramı ile ilk kez tanışmam, yüksek lisans eğitimi için gittiğim ABD’de 1975
yılında gerçekleşti. O günlerde, bu ülkede, çevre eylemini geliştirmeye ve
güçlendirmeye çalışanlar çevresel kalitenin korunması ve iyileştirilmesi
konusunda yeni geliştirilen bir yönetim sürecinin uygulama koşullarını
geliştirmek yolunda oldukça heyecan verici
bir uğraş içinde
idiler. Ulusal Çevre Politikası (NEPA) 1 Ocak 1970’den
itibaren yürürlüğe konulmuştu ve Yasa gerek Federal ve gerekse yerel
yönetimlere ÇED konusunda yeni bir dizi görev, yetki ve sorumluluklar vermişti.
Yeni
görevi en iyi şekilde yerine getirmek amacıyla profesyonel ve akademik
kurumlarda yoğun bir araştırma ve geliştirme çalışması başlatılmıştı. Çevre
uzmanlarını eğitmeye yönelik çalışmalar yanında üniversitelerde ÇED konusunda
lisans düzeyinde dersler verilmeye ve hatta lisans sonrası düzeyde programlar
uygulanmaya başlanmıştı. ÇED ile ilgili araştırma ve yayınlarda da büyük bir
artış yaşanmaktaydı. Yüzlerce ve hatta binlerce insana yeni iş alanları
yaratılmıştı. Ancak, hepsinden daha önemlisi, çevresel kalitenin korunması ve
geliştirilmesi yolunda oldukça etkili ve ekonomik bir kamusal planlama, karar
alma ve yönetim süreci oluşturulmuştu.
Bir çok
özel danışmanlık kurumu kurulmuş ve bu kurumlar aracılığıyla çevre üzerinde
önemli olumsuz etki yaratabilme olasılığı bulunan proje önerilerinin henüz yer
seçimi ve teknoloji seçimi kesinleştirilmeden önlenebilmesi yolunda yoğun
uğraşlar verilmeye başlanmıştı. Pek çok çevresel katastrof daha doğmadan ve
önemli bir arıtma ve temizleme gideri yüküne konu olmadan önlenebilmişti.
Aradan
geçen 30 yıla yakın süre irdelendiğinde, ÇED’i başarıyla uygulayan tüm öteki
ülkelerde olduğu üzere, ABD’de elde edilen çevresel başarımın yükseklik
düzeyinde ÇED yaklaşımının büyük bir payı ve rolü olduğu anlaşılmaktadır.
Bu
kavramın Türkiye’ye aktarılması yolunda çabalarım oldu. Başbakanlık Çevre
Müsteşar Vekilliği görevinde iken hazırlanmasını sağlamaya çalıştığım yasa
tasarılarına bu yolda düzenlemeler koymaya çalıştım. Bu görevden ayrıldıktan
kısa bir süre sonra, 1983 yılında yürürlüğe giren Çevre Kanunu’nun 10 uncu
maddesiyle ÇED kavramı Türkiye’ye de gelmiş oldu. Ancak, konunun gerçek anlamda
uygulama şansı bulabilmesi için 10 yıl daha geçmesi gerekti ve Yasa’nın
ayrıntıları düzenlemesini istediği Yönetmelik ancak 7 Şubat 1993 tarihinde
yürürlüğe girebildi. Aradan geçen dört yıl içinde ortaya çıkan aksaklıklar
nedeniyle Yönetmelik 23 Haziran 1997 tarihinde tümüyle değiştirildi.
ABD’deki
gelişmelere tanık olan bir çevre uzmanı olarak Türkiye’deki gelişmeleri
izlediğimde toplumun ve çevre kamuoyunun konuya karşı gösterdiği duyarlılık ve
karşı tepkinin oldukça farklı olduğunu gördüm. Özellikle, çevre kamuoyu olayı
heyecanla karşılamamıştı ve konunun gelişmesi için akademik ve profesyonel
kurumlarda gerçekleştirilen çalışmalar da oldukça yetersiz kalmıştı.
Bu
gelişmeleri dikkate alarak, 1996 yılında ÇED uygulamalarının aradan geçen dört yılda neler getirdiğini ve
gelişmelerin ne yönde olduğunu görmek amacıyla bir araştırma yaptım.
Karşılaştığım sonuç hiç de iyi değildi. ÇED süreci istenilen sonucu vermiyor;
ÇED raporlarının hemen tamamına yakın bir kesimi Çevre Bakanlığı tarafından
onaylanıyor; yatırımcı ÇED’i yeni bir bürokratik yük ve formalite olarak
görüyor ve bazı çevreciler dahi ÇED’in ekonomik gelişme ve iş alanı yaratmak
konusunda bir engel olmaması gerektiğini ısrarla vurguluyordu. Ortaya çıkan
raporların genel niteliği ve yeterlilik düzeyi oldukça sınırlı idi ve tatmin
edici olmaktan uzaktı. ÇED konusunda ciddi bir araştırma çalışması
yapılmamıştı. Daha da önemlisi, gerek hizmet öncesi, gerek hizmet içi ve
gerekse yüksek öğrenim düzeyinde ÇED eğitimi konusunda dikkate değer bir
gelişme olmamıştı.
Bu
sonuçtan kendimi de sorumlu tuttum. İki şeyi yapmaya karar verdim: öğretim
görevlisi olduğum Ankara Üniversitesi’nin Siyasal Bilgiler Fakiltesi’ndeki
hocalarım ve arkadaşlarımla konuşarak bu Fakülte’de ÇED uzmanı yetiştirecek bir
programı başlatmak ve ÇED teknik ve yöntemleri üzerinde yoğunlaşan bir kitap
yayınlayarak eğitim malzemesi eksikliğinin giderilmesine yardımcı olmak.
Bu
hedeflerin gerçekleşmiş olduğunu görmenin mutluluğu içindeyim. SBF’de uygulanan
program oldukça başarılı oldu ve her yıl en az iki kez yinelenmesine karar
verildi.
Ve, bu
kitap ortaya çıktı…
Bu
kitabın ve SBF’de uygulanan eğitim programının Türkiye’de ÇED kavramının
gelişmesine ve kurumsallaşmasına katkıda bulunduğunu görmek beni gururlu ve
kıvançlı kılacaktır.
Doç. Dr.
Firuz Demir Yaşamış
Ankara,
Eylül 1997
İKİNCİ
BASKIYA ÖNSÖZ
Bu
kitabın birinci baskısı yayınlandığı 1997 yılında bir kaç ay içinde tükendi.
Arkasından pek çok istek geldi. Ne varki, zamana ilişkin olanaklarımın
sınırlılığı ve diğer konularda yapmak durumunda olduğum çalışmaların yoğunluğu
kitabın ikinci kez basılmasının önüne geçen en önemli etmenler oldu.
Ancak,
daha sonraki yıllarda ortaya çıkan iki önemli gelişme kitabı genişletmem ve
güncelleştirmem için beni zorlamaya başladı. Bunlardan birincisi, ÇED kuramında
ve özellikle AB ÇED sisteminde meydana gelen son gelişmelerdir. Bu gelişmelerin
kitaba yansıtılmasını ve Türk ÇED uzmanlarının bilgisine sunulmasını gerekli
gördüm. İkincisi ise, ÇED Yönetmeliği’nin 2002 yılı Haziran ayında bütünüyle
değiştirilmesi idi. Çevre Bakanlığı, AB’nin Türkiye’yi de içine alarak
genişlemesi süreci içinde Birlik ile Türkiye arasında çevresel uyumun
sağlanması bağlamında ve AB tarafından Türkiye’ye verilen “yol haritası”
çerçevesinde ÇED Yönetmeliği’nin AB’nin ÇED normlarına uygun olmasını sağlamak
üzere yeni bir Yönetmelik hazırladı. AB’nin ÇED uzmanları da hazırlık çalışmalarına
katıldı. Yeni Yönetmelik mevcut ÇED sisteminde önemli değişiklikler yapılmasını
öngörüyordu. Bu gelişmenin de Türk ÇED uzmanlarının bilgisine sunulmasında
ülkemiz açısından önemli yararlar gördüm.
Bu
gelişmeler çerçevesinde, birinci baskısı 1997 yılında yapılan bu kitap bir kez
daha güncelleştirildi ve genişletildi. Yeni ÇED Yönetmeliği ile birlikte AB’nin
ÇED ve stratejik ÇED’e ilişkin iki yönetmeliği de kitabın ekler bölümüne
konuldu.
Kitabın,
Türk ÇED uzmanlarının çalışmalarını kolaylaştıracağını umut ediyor ve
Türkiye’de uygulanmakta olan ÇED sürecinin iyileşmesine ve gelişmesine katkıda
bulunmasını diliyorum.
Doç. Dr.
Firuz Demir Yaşamış
Sabancı
Üniversitesi Yerleşkesi
Tuzla,
İstanbul
1 Ocak
2003
boş
ÜÇÜNCÜ BASKIYA ÖNSÖZ
BÖLÜM 1
ÖN BİLGİLER
Çevre, Planlama,
Yönetsel Karar Alma Süreci
ve ÇED
Kitlesel üretim sürecinin, hızla artan Dünya
nüfusunun aşırı ölçülere ulaşan gereksinimlerini karşılama yükümlülüğü ve
endüstrinin global ve yerel anlamda çevresel kaliteyi bozması ve hatta ölümcül
yıkımlara ve zararlara yol açma tehlikesini ortaya çıkarması çevre
düşünürlerini yakından ilgilendiren çeşitli çalışmaların konusu olmuştur.
Ebenezer Howard, Lewis Mumford, Ian McHarg ve
Barry Commoner gibi çevreci düşünür ve plancılar 40’lı ve 50’li yıllardan
itibaren endüstrileşme ve kentleşmenin çevre üzerindeki yıkıcı etkilerinin
görülmeye başlamasıyla birlikte küresel ve yerel çevre kalitesini bozulmalardan
koruyacak ve çevresel kirlilikleri ve sakıncaları henüz oluşmadan
önleyebilecek bir planlama ve yönetim
sürecinin oluşturulması, yasallaştırılması ve kurumsallaştırılması gerektiğini
belirtmişlerdir.
Günümüzde, Dünya’nın çevre yönetimi konusunda
başarılı olmuş tüm ülkelerinde uygulanmakta olan ve çevresel kalitenin ve
değerlerin korunmasında en fazla paya sahip olduğu bilinen ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ -bundan sonra kısaca ÇED olarak isimlendirilecek- sistemi bu
arayışların ve bekleyişlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Ülkemizde, çağdaş ve tüm Dünya’da kabul edilen
anlamında, ilk kez 1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 10 uncu maddesi
ile gündeme gelen ve 7 Şubat 1993 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan “Çevresel
Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği” ile Yasa’nın yürürlüğe girmesinden ancak 10
yıl sonra uygulanabilme şansına kavuşan ÇED sistemi, Türkiye’de de çevresel
kalitenin korunması ve iyileştirilmesi yolunda önemli bir dönemeç ya da
kilometre taşı olmak durumundadır.
ÇED süreci, esas
itibarıyla, bir planlama, yönetim ve karar alma sürecidir. Bu, hem
yatırım projeleri açısından ve hem de mekansal açıdan doğru ve geçerlidir.
ÇED’in bir karar alma süreci olduğunu belirtmenin
en güzel ifadesi, yatırımlarla ilgili kararların alınması sırasında karar alma
sürecinin aşamalarının irdelenmesiyle ortaya konulmak gerekir. Yatırımcının
yatırım ile ilgili kararını vermesinde ilk temel ölçüt, yatırımın karlılık
oranının, verimlilik düzeyinin, yatırıma
ilişkin yarar/maliyet oranının ya da maliyet etkililiğinin yüksekliği ve kabul
edilebilirliği olacaktır.
Kuşkusuz, bu karar, yatırımcının özel ve bireysel
kararıdır. Bu bağlamda, yatırımcı, ancak, yapacağı gelir-gider ve kar-zarar
çözümlemelerinden sonra, karlı bulduğu
alanlarda yatırımınlarını gerçekleştirmeye çalışacak ve karlı olmadığını
bildiği alanlarda yatırım yapmayacaktır.
İlke olarak, yatırımcıların kararını etkileyen tek
etmen karlılık ya da verimlilik olmuştur. Bu etmen, bir
anlamda, yatırımın gerçekleşme süreci içindeki ilk ayırıcı ya da ayıklayıcı elek
olmuştur. Ussal bir yatırım planlamasında ancak bu elekten geçme şansına sahip
olabilen projelerin gerçekleşme olanağı vardır.
Zaman içinde ortaya çıkan ikinci seçici ya da ayırıcı elek ise, arazi ya da alan kullanım
kararlarının verildiği mekansal planlama
süreci olmuştur. Zira, görülmüştür ki, yatırımcının bireysel kararına dayalı olarak karlı ve verimli olduğu
anlaşılan yatırım projelerinin yatırımcı tarafından istenilen her yerde
yapılması, yol açtığı dengesiz, sağlıksız ve plansız gelişme ve neden olduğu
denetimsiz kentleşme olgusu nedenleriyle olanaklı değildir. Ekonomik gelişmenin
sağlıklı ve dengeli olabilmesi, büyük çapta, alan planlaması ve arazi kullanım
kararlarının doğru ve isabetli olmasına bağlıdır.
Bu gerçek, yatırım kararlarının kesinleşmesinde
ikinci bir engelin ortaya konmasına yol açmış ve karlı ve verimli dahi olsa
önceden hazırlanmış olan bölge ve kent planlarına aykırı yatırım projelerinin
uygulama alanına konulması önlenmiştir.
Bu karar, bireysel
değil toplumsal ve özel
değil kamusal bir karar olmak
durumundadır. Kamu yönetimleri yatırımları bu bağlamda ayrıntılı bir
irdelemeden geçirecek ve ancak önceden saptanmış ilke kararlarına uygun olan
yatırım kararlarının uygulanmasına olanak ve izin verirken bu tür kararlara
aykırı düşen yatırım önerilerini reddedeceklerdir.
Ancak, günümüzde ortaya çıkan
olgular ve bu olguların ortaya koyduğu küresel ve yerel sorunlar artık bu
ikinci eleğin de yeterli olmadığını ve üçüncü
ve yeni bir eleme sisteminin daha uygulama alanına konulmasını gerekli ve
zorunlu kılmıştır. Günümüzde tüm Dünya ülkelerinde görülmektedir ki, yatırımlar
ekonomik açıdan karlı ve önceden hazırlanmış olan alan kullanım planlarına
uygun olsalar dahi, biyolojik, toplumsal, ekonomik ekosistemlere zarar
verebilmekte ve hatta kıt kaynakların gelecek kuşakların kullanım hakkını
ortadan kaldıracak ölçüde elden çıkarılmasına neden olabilmektedir. Bu
istenmeyen sonuca, yatırımların, çevre üzerindeki olumsuz sonuçları giderilemez ve sakıncaları azaltılamaz nitelikteki etkileri neden olmaktadır.
Belirtilmeye çalışılan bu somut gerçek,
yatırımların gerçekleştirilmesi sürecinde yeni bir elek sisteminin ortaya konmasını gerekli kılmaktadır. Bu elek
sisteminde, karlı ve alan kullanım planlarına uygun olduğu anlaşılan yatırım
önerilerinin bu kez de, çevresel
değerler açısından irdelenmesi ve herhangi bir çevresel sakıncaya yol açmayacağı ya da açsa bile alınacak önlemlerle
sakıncalı etkilerinin azaltılabileceği ya da ortadan kaldırılabileceği
anlaşılacak olan yatırım
önerilerinin gerçekleşmesine izin verilecektir.
ŞEKİL 1
Yatırım
Kararı Alma Süreci: “Proje”den “Uygulanabilir Proje”ye
“PROJE”
Ekonomik karlılık/verimlilik:
1. Elek
Olabilirlik araştırması
2. Elek
Mekan planlarına uygunluk:
Kent ve bölge planları
3. Elek
Çevresel açıdan uygunluk:
ÇED Raporu
“UYGULANABİLİR PROJE”
Bu kararın olumlu olması ise aşağıda belirtilen üç
temel koşulun öngördüğü gereksinimlerin tam anlamı ile karşılanmasına bağlı
olmalıdır:
i. Yatırımın yol açabileceği çevresel riskleri önceden görebilmek,
kestirebilmek, algılayabilmek, anlayabilmek, irdeleyebilmek, değerlendirmek; bu risklerin neden
olabileceği sakıncalı etkileri saptayabilmek; saptanan sakıncalı etkilerin
giderilmeleri için gerekli önlemleri planlayabilmek
ve planlanmış önlemleri yürütmek ya da yönetmek,
ii. Yatırımın yaşam kalitesi üzerinde önemli olumsuz etkiler yaratmasını önlemek,
ve
iii. Yatırımın içinde yer alacağı
toplumsal, ekonomik, biyolojik ve ekolojik sistemlerin taşıma kapasitelerini aşmasını engellemek.
ÇED sistemi, yukarıda belirtilen üç temel
gereksinimin güvence altına alınmasını amaçlamaktadır. ÇED süreci içinde, söz
konusu üç temel endişe alanının esaslı bir inceleme konusu yapılması, gerekli
önlemlerin proje sahibi tarafından alınması ve bu önlemlerin alındığının kamu
tarafından saptanması gerekmektedir.
Sonuç olarak, karlı ve verimli olduğu anlaşılan
özel projeler kamu tarafından hazırlanmış olan alan kullanım planlarına uygun
olsa bile, bir kez de, yukarıda sayılan temel unsurlar açısından, yine kamu
tarafından irdelenecek ve ancak bu sınavı ya da elek sistemini geçebilen
yatırım projelerinin uygulanmasına izin verilecektir.
Görüldüğü üzere, ÇED, gerçekte bir kamusal
planlama, yönetim ve karar alma aracıdır. Günümüzün ulaştığı uygarlık
çizgisinde çevresel kalitenin ve değerlerin korunması ancak böyle bir yönetim
sisteminin etkili bir şekilde uygulama alanına konulmasıyla olanaklı
olabilecektir.
Buraya kadar yapılan açıklamalardan ÇED’in
ekonomik, kentsel planlama ve çevresel planlama aşamalarının üçüncüsü ve
sonuncusu olduğu sonucunu çıkarmak son derecede yanlış olacaktır. Tam aksine,
ÇED bireysel bazda alınan ekonomik irdeleme kararı ile kamusal bazda alınan
kentsel ve bölgesel alan planlaması kararını da içinde barındırmalıdır. ÇED süreci içinde yapılacak
irdelemelerde her iki konu da ayrıntılı
olarak ele alınmalı ve sonuç karar üzerinde etkili olmalıdır.
Bir başka önem taşıyan nokta da, ÇED sürecinin hem
özel girişimciye ve hem de çevrenin korunmasından sorumlu kamu yönetimlerine
kimi sorumluluklar getirmekte olmasıdır. Bu bağlamda projeyi öneren özel
girişimci kadar kamu yönetimleri de gerekli önlemleri almalıdır.
ÇED kapsamında özel girişimci yalın proje tasarımı
anlayışından bütünleştirilmiş proje tasarımı anlayışına geçmek durumunda
olmalıdır. Bu ifade, projeyi öneren özel veya kamu sektörü girişimcisinin
projeyi tasarlarken yalnızca kendi öncelikleriyle, maliyeti en aza indirgeme
endişeleriyle ya da bireysel yararlarını en üst düzeye çıkarma arzusuyla
hareket etmemesi ve doğal kaynak kullanımı ya da üretim süreci sırasında
projenin içinde yer alacağı alanın taşıma ve kirlilikleri emebilme (assimilation)
kapasitesini, projenin yol açabileceği gaz, katı ve sıvı atıklarla ilgili
sorunları, konunun toplumsal yönlerini, ortaya çıkabilecek sağlık sorunlarını
ve yayılım (emisyon) ve boşaltımların (deşarjların) çevresel kaderini de göz
önünde tutması zorunluluğu anlamına gelmektedir.
Öte yandan, ilgili kamu
yönetimleri de çevresel kalitenin geliştirilmesi sorumluluğu çerçevesinde ve
buraya kadar açıklananlar bağlamında gerekli yasal ve kurumsal önlemleri almak,
proje sahiplerinin bu amaçla yapacakları çalışmaları kolaylaştırıcı düzenlemeler
yapmak ve projenin gerek yapım ve gerekse işletme aşamalarında proje
sahiplerinin ÇED süreci sonucunda öngörülen zorunluluklara uymasını denetlemek
ve güvence altına almak durumunda olmalıdır.
ÇED
Nedir? Ne Değildir? Ne Olmalıdır?
ÇED, çevresel kalitenin korunması ve
geliştirilmesi yolunda bugüne kadar geliştirilmiş en etkili çevresel yönetim, planlama ve karar alma
sürecidir. ÇED, etkili bir süreçtir. Zira,
ÇED kararı kirlilikler henüz ortaya çıkmadan, proje tasarım aşamasındayken ve
kaynaklar kesin olarak tahsis edilmeden önce alınması gereken karardır. Bu
anlamda, ÇED süreci en ekonomik çevre koruma aracıdır. Kirliliklerin arıtılması
gibi oldukça pahalı bir yaklaşım yerine, önerilen projenin kirletme gizil
gücünü önceden görerek ve kestirerek kirlenmenin ortaya çıkmasını önleme
hedefine yöneliktir. Böyle olmakla birlikte, uygulamada ve özellikle bugüne
kadar ortaya çıkan biçimiyle, ülkemizde ÇED süreci farklı, yanlış ve sakıncalı
algılamalara da konu olabilmektedir. Bunlardan bazıları aşağıda belirtilmiştir.
ÇED Bir
Satış ve Promosyon Belgesi Değildir
ÇED süreci yatırımcıya gerçekleştirmek istediği
projenin olası önemli olumsuz etkileri konusunda önceden bilgi veren ve
yürürlükteki çevresel kalite ölçünleri nedeniyle gerekli önlemler alınmadan
ilgili kamu yönetimlerine sunulduğu takdirde reddedilmesi kaçınılmaz olan
özelliklere karşı yatırımcının gerekli önlemleri zamanında almasına olanak
veren bir düzenleme biçimidir.
Aynı şekilde, ÇED, yatırımcı, çevre koruma
çalışmaları ile ilgili kamu yönetimleri ve yatırımdan etkilenecek olan halk
toplulukları arasında haberleşmeyi, iletişimi ve bunlara dayalı olarak gerekli
eşgüdümü sağlayacak olan bir süreçtir.
Bu açık gerçeğe karşın, pek çok ÇED belgesinin
belirli bir projeyi, bilinen bir fikri ve daha önce açıklanmış olan görüşü
başka odaklara pazarlamaya çalışan bir belge şeklinde hazırlandığı
görülmektedir. Bu, hem sakıncalı ve hem de ÇED’in gerçek amacından uzaklaşması
ve etkililiğini yitirmesi gibi kabul edilmesi olanağı olmayan sonuçlara yol
açacak bir yaklaşım biçimidir. ÇED çalışması konu ile ilgili çıplak gerçekleri
ortaya koymaya uğraşan bir süreç olarak görülmeli ve gerçeğin çarpıtılarak
kamuya yansıtılması aracı olarak kullanılmamalıdır.
ÇED
Proje Önerisini Haklı Gösterme, Aklama
ya da Ussallaştırma Aracı Değildir
Bazı ÇED raporlarında da, ÇED’in ortaya konulan
proje önerisini ilgili odaklara karşı haklı ve geçerli göstermeye çalışmak
amacıyla kullanıldığı görülmektedir. Oysa, açıklıkla kabul edilmelidir ki, ÇED
bir aklama ya da ussallaştırma süreci değildir. ÇED, aklanması olanaklı olmayan
sorunların ortaya çıkarılmasını ve projenin her aşamasında ussallık ölçütünün
güvence altına alınmasını amaçlamalıdır.
Özellikle, yatırımcının çevresel değerler
konusunda duyarsız ve umarsız olduğu ve ÇED raporunu hazırlayan danışmanlık
kuruluşunun yalnızca para kazanma arzusu ile davranışlarını sergilediği
ortamlarda bu gibi tehlikeli yaklaşımların ortaya çıkması olasılığı vardır.
ÇED raporunu değerlendirmek ödevi ile yükümlü
kılınan kişi ve kurumların bu konuda duyarlı olmaları gerekmektedir.
ÇED
Nesnel ve Yansız Olmalıdır
ÇED belgesi nesnel verilere dayalı olarak
hazırlanmalı ve öznel verilere dayalı olmaktan uzak olmalıdır. ÇED, aynı
şekilde, proje yanlısı da olmamalıdır.
Raporun profesyonel hizmet karşılığında yapılması
durumunda yatırım önerisini ilgili kurumlardan geçirmek amacıyla proje yanlısı
değerlendirmelere sıklıkla yer verildiği görülmektedir. Bu durum kimi zaman ÇED
raporunu hazırlatan yatırımcı tarafından da istenebilmektedir. Bazı durumlarda
da yatırımcı ile danışmanlık kuruluşu arasında projenin “geçirilmesi” ya da
“kabul ettirilmesi” koşuluyla yapımcılara ücret ödenmesi konusunda sözleşmeler
yapıldığı görülmektedir. Danışmanlık kuruluşları arasındaki ekonomik yarışmanın bu olguyu
tahrik ettiği de bilinen gerçekler arasındadır.
Ancak, hemen belirtilmek gerekir ki, böyle bir
yaklaşım aslında son derece etkili bir silahın geri tepmesinden farklı
değildir. ÇED raporlarının nesnellik ve yansızlık özelliği ortadan kalktıkça ve
ÇED’den beklenen yararlar bu nedenle sınırlandıkça kamuoyunda ÇED’e karşı
duyulan güvensizlik artacak ve ÇED bürokratik bir şekilcilik arayışının ötesine
geçemeyecektir.
ÇED En
Az Yeterlilik Ölçütlerini Tatmin Edecek
Düzeyde Olmalıdır
Herhangi bir ÇED raporu, en az yeterlilik
ölçütlerini tatmin edecek düzeyde hazırlanmalı ve bu şekilde kamuoyunun ve kamu
yönetiminin önüne çıkarılmalıdır. En az yeterlilik ölçütlerini tatmin edemeyen
raporlar ise ya reddedilmeli ya da yeniden gözden geçirilmek üzere ilgili
kuruluşa geri verilmelidir.
Bu bağlamda, önem taşıyan konu söz konusu en az
yeterlilik ölçütlerinin neler olabileceğidir. Bize göre, en az yeterlilik
ölçütlerinin birincisi raporda
kullanılan niceliksel ve niteliksel verilerin
anlamlı olmasıdır. Herhangi bir anlam içermeyen, muğlak, açık ve kesin
olmayan ifadelerle örülmüş bir ÇED raporu yeterli kabul edilmemelidir.
İkinci ölçüt raporun ölçmeye ve incelemeye dayalı gerçek verilere dayalı olmasıdır.
Hayal ürünü olan, konunun özüyle ilgili olmayan ve genel nitelikli bilgi ve
verilerden oluşan bir ÇED raporu da yeterli olarak kabul edilmemelidir. Üçüncü
ölçüt ise raporda yer alan her türlü yargının
kaynağının açıklıkla belirtilmiş ve inandırıcı katkılarla desteklenmiş yargı
niteliğinde olmasıdır.
Yukarıda belirtilen en az yeterlilik ölçütlerini
tatmin etmeyen raporlar reddedilmelidir. Özellikle Türkiye’de ÇED raporları
üzerinde yapılan incemeler göstermektedir ki, raporların önemli bir kesimi bu
tür ölçütleri tatmin edemeyecek düzeydedir.
ÇED
Basit ve Anlaşılabilir Olmalıdır
Herhangi bir ÇED raporu, “sokaktaki yurttaş”
tarafından kolaylıkla anlaşılabilecek düzeyde ve sade olmalıdır. Raporu
hazırlayanlar, uygulamada çoğu kez karşılaşıldığı üzere, bazı gerçekleri
kapalı, ağdalı, koyu ve anlaşılması zor ifadelerin arkasına gizlemeye
çalışmamalıdır. ÇED raporu her şeyden önce, ‘yatırımcı-yatırımdan etkilenen
topluluk-kamu yönetimi’ arasında bir iletişim köprüsüdür. Alınacak kesin
kararın sağlıklı ve isabetli olması söz konusu iletişimin etkili olmasına
bağlıdır. İletişimin etkili olmasının güvencesi ise raporda yer alan konuların
herkes tarafından anlaşılabilir olmasında aranmalıdır.
Ancak, hemen kabul edilmelidir ki, ÇED raporu konu
ile ilgili geniş ve ayrıntılı bir teknik incelemeye dayalı olmalıdır. Bu
inceleme çerçevesinde konunun teknik özelliklerinin ortaya konulması bakımından
çeşitli modellemelerin, projeksiyonların, laboratuvar analizlerinin ve simulasyonların yapılması gerekli
olabilir.
Yukarıdaki paragrafta belirtilenler bu ifade ile
bir çelişki içinde değildir. ÇED raporunda belirtilmesi istenilen bu tür
ayrıntılı teknik incelemeler dosya içindeki “ekler” bölümünde yer almalıdır.
ÇED raporuna ek olarak verilebilecek
belgeler arasında bu tür ayrıntılı inceleme ve çözümlemelerin
bulunmasında yarar da vardır. Ancak, bu durum dahi asıl ÇED raporunun sade ve
anlaşılabilir olması özelliğini yitirmesine neden olmamalıdır.
Buraya kadar yapılan açıklamalardan çıkarılması
gereken sonucun şu olması gerekir: ÇED
raporu, tartışmalardan çok
bulgulara, görüşlerden çok belgelere
ve genellemelerden çok gerçeklere dayalı olmalıdır.
ÇED İle
İlgili Kilit Kavramlar
“Çevresel Etki Değerlendirmesi” (ÇED) kavramı
Türkçe’ye “Environmental Impact
Assessment” (EIA) kavramının karşılığı olarak girmiştir. Türkiye’de, ÇED
ile ilgili gelişmeler irdelendiğinde ortaya çıkan kuram, kavram ve algılamalar
bütününün uluslararası “EIA”
kavramının içerdiklerinden kimi farklılıklar gösterdiği görülmekte ve bu duruma
kavramların yeterince tanımlanmamış olmasının yol açtığı anlaşılmaktadır. Bu
bağlamda, sorunu çözebilmek bakımından, ÇED kavramının ve kavram içinde yer
alan önemli unsurların taşıdıkları anlamlara açıklık getirmek gerekmektedir.
Değerlendirme
“EIA” kavramı içinde yer alan ‘assessment’ kavramı dilimize ‘değerlendirme’ sözcüğü ile
aktarılmıştır. Bu sözcük, genelde doğru olmakla birlikte konuyu tam olarak
açıklayamamaktadır. İngilizce’de
değerlendirme sözcüğünün gerçek karşılığı ‘evaluation’dır.
‘Assessment’ sözcüğünü ‘evaluation’ kavramından ayırt eden
temel farklılaşma ise ‘assessment’ın belgeye dayalı olarak değerlendirme
anlamına gelmesidir. Bu bağlamda, ÇED kavramı içinde yer alan ‘değerlendirme’
sözcüğünün de ‘belgelere dayalı olmak
üzere değerlendirme yapmak’ anlamına geldiği açıklıkla bilinmelidir.
Çevresel
Değerlendirme
“EIA” kavramı içinde yer alan ‘çevresel değerlendirme’
deyimi ‘environmental assessment’
deyiminin karşılığı olmak durumundadır. Bu bağlamda, ‘çevresel değerlendirme’
deyimini önerilen projenin yaratabileceği gizil etkilerin sahip olabileceği
sayısal değerlerin söz konusu etki ile ilgili olarak daha önceden saptanmış
olan ve değerlerin alt ve üst sınırları içerisinde kalındığı takdirde çevre
üzerinde herhangi bir olası önemli olumsuz etkiye yol açmayacağı bilinen
değerle kıyaslanmasını belgeler üzerinde
gerçekleştiren çevresel değerlendirme çalışması olarak tanımlamak
gerekmektedir. Konuya açıklık getirebilmek bakımından, ‘çevresel
değerlendirme’nin öncelikle bir kıyaslama
işlemi olduğunu belirtmek gerekmektedir.
Kıyaslama, iki değer arasında ve belgelere dayalı olarak yapılacaktır. Söz
konusu edilen iki değerden birincisi inceleme konusu olan etki ile ilgili
olarak daha önceden yapılmış bilimsel araştırma ve inceleme çalışmalarına göre
belirlenen sınırlar içinde kalındığı ya da alt ve üst limitleri aşılmadığı
takdirde ekolojik açıdan herhangi bir tehlike yaratmayacağı bilinen
değerlerdir. Buna, bir anlamda, ‘ölçüt’ de denilebilir. Örneğin, “Dünya Sağlık Örgütü araştırmalarına
göre, hava kalitesinde yıllık ortalama 0-150 ug/m3 miktarındaki SO2
yoğunluğunun insan sağlığı üzerinde
olumsuz bir etki yaratmayacağı bilinmektedir” yargısında olduğu gibi. Kıyaslanan ikinci değer ise,
önerilen projenin yaratacağı etkilere ilişkin değerdir. Örneğin, “önerilen
fabrikanın bacasından çevreye verilecek olan SO2 kirleticisi halen 100 ug/m3
olan yıllık ortalama yoğunluk düzeyini ortalama 250 ug/m3 düzeyine
yükseltecektir” ifadesinde olduğu gibi. Bu aşamada, devreye üçüncü bir değer
daha girmektedir. Bu değer de, inceleme konusu olan çevrenin (alıcı ortam - ‘ambient environment’) sahip olduğu
değerlerdir. ‘Çevresel değerlendirme’ kavramı yukarıda açıklanan üç değerin
-yani, alıcı ortam değeri, tehlike
yaratmayacak sınır değer ya da tehlike başlatan eşik değer (threshold) ve etkinin gücü- birbirleri
ile kıyaslanması anlamına gelmektedir. Doğal olarak bu kıyaslamalar geçerliliği
kabul edilmiş belgelere dayalı olarak yapılacaktır. Belgelere dayalı olarak yapılmak zorunluluğu ise, yansızlığı sağlamak ve bireysel, kişisel ve
öznel görüş ve düşünceler yerine kollektif kabul görmüş ve nesnel yargıların
kullanılmasını güvence altına almak amacının bir sonucu olarak görülmelidir.
Yukarıda verilen örneklerde, önerilen projenin çevre üzerinde olası önemli olumsuz etkisi olabileceği anlaşılmaktadır.
Çevresel
Etki Değerlendirme Süreci
‘Çevresel etki değerlendirmesi süreci’ (environmental impact assessment procedure)
deyimi ise doğal ve insan yapısı
çevrenin korunması ve geliştirilmesi konusunda oluşturulmuş kamu politikaları
bağlamında önerilen proje etkinliklerinin çevre üzerinde yaratabileceği olası
sonuçların (ya da, etkilerin) saptanması,
çözümlenmesi, irdelenmesi ve açıklanması işlevi anlamına gelmektedir.
‘Çevresel etki değerlendirmesi süreci’ deyimini ‘çevresel değerlendirme’
deyiminden ayırt eden temel fark ise, bu kez kıyaslamanın oluşturulmuş kamu
politikaları ile projenin olası etkileri arasında yapılacak olmasıdır. Burada
sözü edilen kamu politikalarının somut örneği ise yürürlükteki çevresel
ölçünler, yani çevre standartlarıdır. Bu bağlamda, çevresel etki
değerlendirmesi süreci, önerilen projenin çevre üzerindeki etkilerinin
saptanması, nitel ve nicel özelliklerinin çözümlenmesi, yürürlükteki çevresel
ölçünler açısından irdelenmesi ve varılan sonuçların kamuya açıklanması
anlamına gelmektedir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, bir ÇED çalışması
sırasında inceleme konusu olan etkilerin tümünün bir ölçün konusu olmasını
beklemek olanaklı değildir. Bu gibi durumlarda, gerçekten oluşturulmuş
politikalara ve bu arada yasal düzenlemelere bakmak ve etkiyi bu çerçevede
irdelemek gerekmektedir.
Çevresel
Etki Değerlendirmesi Raporu
‘Çevresel etki değerlendirmesi raporu’ deyimi ise,
önerilen projenin çevresel sonuçlarının değerlendirilmesini içeren ‘belge’ anlamına gelmektedir.
ÇED’in
Temel Amaçları
Buraya kadar yapılan açıklamalardan açıkca
anlaşılmış olmalıdır ki, ÇED aslında hem proje sahibine ve hem de sorumlu kamu
yönetimlerine projenin çevre üzerindeki etkileri bakımından yardımcı ve yol
gösterici olmayı öngören bir planlama aracıdır. Bu bağlamda, ÇED’in iki temel
amacı olmalıdır: önerilen projenin olası
önemli olumsuz etkilerini önceden kestirmek ve bunların etki düzeylerini olabilecek en alt düzeye
indirgemek ve projeye ve alan kullanımına ilişkin seçenekler geliştirmek.
Olumsuz
Etkileri Önlemek ya da En Aza İndirmek
Kuşkusuz, ÇED’in en önemli amacı önerilen projenin
çevre üzerinde yapabileceği etkileri proje henüz kesinleştirilmeden önce
kestirmek, söz konusu etkilerin önem ve şiddet düzeylerini belirlemek ve olası
önemli olumsuz etkilerin sakıncalarını tümüyle ortadan kaldıran ya da en aza
indiren teknik ve teknolojik önlemleri belirlemek ve önermektir. Örneğin, hava
kirleticilerinin önlenmesi için fabrika bacalarını yükseltmek ya da bacalara
elektro-statik, siklon ya da suyla çalışan filtreler takmak gibi. Gerçekten de,
bu yaklaşım çevre sorunlarının önlenmesi ve çevresel kalitenin iyileştirilmesi
bakımından bugüne değin geliştirilen en etkili ve en ekonomik çevresel yönetim
ve planlama yaklaşımıdır. Çevre sorunlarını etkili bir biçimde önleyen ve
çevreye bırakılan atıkların toplam miktarının zaman içinde düşürülmesi
anlamında çevre yönetiminde başarı sağlayan gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelerde ÇED yaklaşımı çok önemli bir role ve paya sahiptir.
Çevresel
Kaliteyi Korumak ve Geliştirmek
Kuşkusuz, ÇED’den beklenen öncelikli yarar
çevresel kaliteyi koruması ve geliştirmesidir. ÇED sistemi, bu açıdan, oldukça
önemli bir görevi yerine getirmektedir. ÇED, bu yararı hem çevresel değerler
üzerinde olumsuz etkileri geri
çevrilemez (irreversible) ve zararlı etkileri azaltılamaz (unmitigable) nitelikteki projelerin
yapılmasına izin vermeyerek ve hem de çevre üzerinde olası önemli etkisi olan
projelerde gerekli önlemlerin alınmasını sağlayarak gerçekleştirmektedir.
Ülkemizde, ÇED nedeniyle elde edilen çevresel olumlulukların genel nitelikli
bir dökümü henüz yapılmamış olmakla birlikte, öteki ülkelerde ve özellikle
ABD’de yaptığımız çalışmalar ÇED’in bu açıdan mükemmel bir çevre yönetimi ve
planlaması aracı olduğunu göstermektedir.
ÇED’in
Temel Yararları
ÇED sürecinden beklenen iki temel yarar, projenin uygulanması durumunda ortaya çıkacak
sakıncalı etkiler konusunda ilgili çevrelere karşı bir ön uyarı işlevini yerine
getirmek ve hem proje için ve hem de kullanılması planlanan alan için çevre
değerlerinin korunması açısından daha olumlu seçenekler geliştirmektir. Bu
yararlar aşağıda açıklanmıştır.
Ön Uyarı
İşlevini Yerine Getirmek
Kanımıza göre, etkili bir çevresel yönetim,
planlama ve karar alma tekniği olan ÇED’in temel yararlarından birincisi
önerilen proje ile ilgili olarak bir ön
uyarı sistemi oluşturmasıdır. ÇED çalışması sırasında yapılan inceleme
çalışmalarında, projenin çevre üzerindeki gizil etkileri saptanmakta ve proje
sahiplerine yöneltilen önerilerle gerekli önlemlerin alınması istenilmektedir.
Böylelikle, oluşabilecek olumsuz etkilere karşı daha henüz proje yapılmaya
başlamadan ve tesis işletmeye açılmadan önce projeye özel bir ön uyarı sistemi
kurulmuş olmaktadır. Buna benzer şekilde, şayet karar alma süreci
sırasında bazı olumsuzluklarla
karşılaşılmış ise ya da tesis işletmeye açıldıktan sonra ortaya çıkabilecek
etkilerin varlığı kestirilmişse (forecasting)
yine tesisin yapım ya da işletme aşamasına ilişkin bazı önlemlerin alınması
proje sahibinden istenilmekte ve verilen izin belgesinde tesisin hangi
koşullarda işletilebileceği açıklıkla belirtilmektedir. Bu durum, proje ile
ilgili özel bir ön uyarı sisteminin kurulması anlamına gelmektedir. Yukarıda
genel çizgileriyle özetlendiği üzere ÇED
çevresel tehlikelere karşı ekolojik değerleri koruyan bir ön uyarı sistemi
olmak durumundadır.
Projeye
ve Alan Kullanımına İlişkin Seçenekler Geliştirmek
ÇED’in ikinci temel amacı, alan kullanımına esas
olabilecek seçenekler geliştirmektir. ÇED, üç türlü seçenek geliştirmelidir.
Birinci seçenek türü, kestirilen olumsuz etkilerin önemli olması durumunda,
önerilen projeye karşı başka türlü proje
seçenekleri geliştirmek olacaktır. Pis su arıtma tesisinde aktif çamurlu
sistem yerine çökeltme havuzu ya da aktif karbon sistemi kullanmak gibi. İkinci
tür seçenek ise, projenin içinde yer alacağı mekan ile ilgilidir. Yapılan kestirimler sonucunda proje ile
projenin içinde yer alacağı mekan arasında uyumsuzluklar saptandığı takdirde ya
proje için daha uygun bir yer aranmalı ya da seçilen yerleşim mekanı için uygun
olabilecek başka tür projeler geliştirilmelidir. Ülkemizde yapılan ÇED
çalışmalarında proje ve alan kullanımına ilişkin seçenekler üzerinde yeterince
durulmadığı ve ÇED tekniğinin bu yönünün esaslı ölçüde ihmal edildiği
görülmektedir. Üçüncü tür seçenek ise, “seçeneksizlik”
(no alternative) seçeneğidir. Bu
seçenek seçilen mekan üzerinde hiç bir şey yapılmaması varsayımının kabul
edilmesi durumunda ortaya çıkacak çevresel sonuç anlamına gelmektedir. Şayet,
alan üzerinde hiç bir şey yapılmaması seçeneği benimsendiği takdirde ortaya
çıkan sonuç çevresel değerlerin korunması ve geliştirilmesi açısından daha
olumlu ise, bu durum da, ÇED raporunda açıklıkla belirtilmelidir. Ülkemizde
yapılan ÇED uygulamalarında özellikle bu üçüncü tür seçenek üzerinde hiç
durulmadığı gözlemlenmiştir.
ÇED’in
Etkililik Ölçütleri
Bugün, Dünya’nın pek çok ülkesinde ÇED sistemi
uygulanmaktadır. Bu sistemler, özlerinde köktenci bir değişiklik olmamakla
birlikte, ülkeden ülkeye çeşitli farklılıklar göstermekte ve her ülkenin
yönetsel yapılanmasına göre şekil almaktadır. ÇED sistemini ülkelerine uyarlama
hazırlığında olan ülkeler de kendilerine özgü sistemlerini kurmaktadırlar. Bu
nedenle, tüm Dünya’da uygulanan tek tip bir ÇED sisteminden söz edebilmek
olanağı yoktur. Burada ortaya çıkan temel sorunsal ÇED’in hangi koşullar
altında etkili olabileceğidir. Bize göre, herhangi bir ÇED sisteminin etkili (effective) sayılabilmesi için dört temel
ölçüt vardır.
Bu temel ölçütlerden birincisi, ÇED’in yatırım
için ayrılan kıt kaynakların
(sermaye, işgücü, makina parkı gibi) bir daha geri dönülemez şekilde tahsis
edilmesinden önce işlevselliğini yerine getirebilmesidir. Bir başka
anlatımla, ÇED sistemi yatırım kaynaklarının yeniden tahsis edilmesi konusunda
yönlendirici olamıyorsa etkili değildir. ÇED uygulaması sonrasında söz konusu
kaynaklar yeniden planlanabilmeli ve ÇED’in öngördüğü şekilde kaynaklar çevre
üzerinde olumsuz sonuçlara yol açmayacak şekilde yeni amaçlara ve kullanımlara
tahsis edilebilmelidir.
İkinci temel ölçüt, ÇED’in yatırımla ilgili
bütçeleme çalışmalarının erken aşamalarında karar almaya olanak sağlayacak bir
eylem planının parçası olmasıdır. Bu ölçüt, iki unsur içermektedir. Bu
unsurlardan birincisi ÇED’in yatırımla
ilgili bir eylem planının parçası olarak görülmesi ve ikincisi de yatırımın
bütçelenmesi ile ilgili çalışmalarda bütçeleme
işlemlerinin erken aşamalarında, yani bütçe kesinleşmeden önce, yatırım
kararı alabilmeye olanak vermesidir. ÇED, bu iki unsuru birlikte ve birarada
yerine getiremiyorsa, etkili kabul edilmemelidir. Bir başka anlatımla, bu tür
bir ÇED uygulamasından istenilen sonuçların elde edilebilmesi olanaklı
değildir.
Üçüncü temel ölçüt ise, ÇED’in yer seçimiyle ilgili kararları
etkileyebilecek bir konumda olabilmesidir. Şayet ÇED yatırım için seçilen
yerde bir değişikliğe yol açabilmek olanağına sahip değilse etkili olarak kabul
edilmesi gerekir. ÇED çalışması sonucunda yer seçiminde bir değişiklik
yapılmamasına karar verilebilir ya da alınan teknik önlemler yeterli olarak
kabul edilebilir. Bu durum, belirtmeye çalıştığımız ölçüt ile çelişmemektedir.
Ancak, ÇED çalışması sonucunda yatırım için seçilen yerin kesinlikle uygun
olmadığı anlaşılmışsa ve buna karşın tesis aynı yerde yapılıyorsa uygulanmakta
olan ÇED sistemi etkili değildir.
Dördüncü ve sonuncu ölçüt ise, ÇED’in projeye ilişkin teknik tasarımlarda değişiklik yapabilme olanağına
sahip olabilmesidir. Yer seçimi örneğinde olduğu üzere, ÇED projenin teknik
tasarımında da değişikliklerle sonuçlanabilmelidir. Ortaya çıkan çevresel
olumsuzluklara karşın teknik tasarımlarda herhangi bir değişiklik
yapılamıyorsa, uygulanmakta olan ÇED sistemi yeterli etkililik düzeyinde değil
demektir.
ÇED’in
Uygulanabilirlik Ölçütleri
ÇED sistemi tasarlanırken üzerinde en fazla
durulan sorular şunlar olmaktadır: ÇED hangi durumlarda uygulanmalıdır? Ya da,
oldukça pahalı bir yatırım unsuru anlamına gelen ÇED yöntemine hangi koşullar
altında başvurulmalıdır? Bu iki soruya
verilecek yanıtlar ÇED’in uygulanabilirlik ölçütlerini oluşturacaktır.
Bu sorulara verilecek yanıtlar ÇED’in temel
amaçları ya da yararları ile ilgili olmalıdır. Anımsanacak olursa, ÇED’in en
önemli amacının çevreyi önerilen
projenin olası önemli olumsuz etkilerine karşı korumak olduğu daha önce
belirtilmişti. O halde, ÇED’in
uygulanabilirliğinin birinci ölçütü de projenin olası önemli olumsuz etkilerinin bulunması olmalıdır. Bu
durumda, ÇED açısından yaşamsal önem taşıyan nokta ‘olası önemli olumsuz etki’ kavramının isabetli bir biçimde
tanımlanması ve bu kavramın ölçütlerinin belirlenmesidir.
Bu konuya ileride yeniden dönülecek olmakla
birlikte, hemen belirtmek gerekir ki, bu yaklaşımın bize göre doğru ve isabetli
olmayan bir başka seçeneği ‘listeleme’ yaklaşımı yani ÇED’in uygulanacağı
yatırım projelerinin bir listesinin
önceden hazırlanması ve bu liste içine giren yatırımlarda ÇED raporu hazırlama
ve onaylatma zorunluluğunun aranmasıdır. Ülkemizde de bu yaklaşım tercih
edilmiştir ve -kanımıza göre- Türkiye’deki ÇED sisteminin teknik
yetersizliklerinden biri de bu konuda ortaya çıkmaktadır. Zira, listeyi
hazırlayanlar kendi öznel düşüncelerine göre listeleri düzenlemekte ve zaman
içinde ortaya çıkan yapay ya da gerçek gereksinimlerle listeyi daraltmakta ya
da genişletmektedirler. Ülkemizde yapımına ilişkin tartışmalar devam eden
nükleer enerji ve gezici elektrik santralleri ile ilgili durum bunun tipik bir
örneğidir.
ÇED’in uygulanabilirliğini belirleyen ikinci ölçüt de, yatırım önerisinin
olası önemli etkisinin olmadığı anlaşılsa dahi,
projenin ekolojik açıdan duyarlı
bölgeler içinde ya da yakınında gerçekleştirilmek
istenmesidir. Ormanlar, sulak alanlar, koruma altına alınan ekolojik bölgeler
ve tarihsel ve kültürel sit alanları, soyu tükenen varlıkların üreme alanları
gibi ekolojik açıdan duyarlı olan ve koruma altına alınan alanları
etkileyebilecek her türlü yatırım ÇED’e konu olmalıdır.
ÇED’in
İçeriği
Kuşkusuz, ÇED sistemi tasarlanırken üzerinde en
fazla durulması gereken konulardan birini de, ÇED raporunun hangi çevresel
endişeler üzerinde durması ya da, bir başka anlatımla, ÇED’in içeriğini
oluşturan konuların neler olması gerektiğidir. Bu soruya verilecek yanıt,
projeden projeye değişiklik gösterecektir. Ancak, hemen belirtmek gerekir ki,
böyle olmakla birlikte bir ÇED çalışmasında üzerinde durulması gereken en az
konular listesinin oluşturulabilmesi olanaklıdır.
Yaptığımız araştırmalardan elde ettiğimiz sonuçlara göre, herhangi bir ÇED
çalışmasında ÇED raporunu hazırlayanlarca üzerinde durulması gereken beş temel endişe alanı vardır: insan
sağlığı, ekolojik koşullar, toplumsal sorunlar, ekonomik durum ve kültürel sorunlar.
ÇED raporunun inceleme konusu yapması gereken birinci endişe kaynağını insan sağlığı ile ilgili endişeler
oluşturmalıdır. Önerilen projenin yapımı sırasında ya da işletme aşamasında
çevrede yaşayan insanların sağlığını olumsuz yönde etkileyecek unsurlar
inceleme sırasında ele alınması gereken sorun alanlarının başında gelmelidir.
İnsan sağlığı ile ilgili sorunları irdelemeyen bir ÇED raporunun son derecede
önemli yetersizlik içinde olduğu kabul edilmelidir.
İkinci endişe kaynağını ekolojik değerler oluşturmalıdır. Bir başka anlatımla, etkilenecek
çevre içinde yer alan hayvan varlığı (fauna)
ve bitki varlığı (flora) ile ilgili
biyolojik ve genetik yaşam koşulları ve önerilen projenin bu koşullar
üzerindeki etkileri ÇED raporunun ele alması gereken bir başka boyutu
oluşturmalıdır.
Üçüncü temel endişe kaynağını ise, önerilen projenin toplumsal çevre ve toplumsal yapı
üzerindeki etkileri oluşturmalıdır. Aile yapısı, demografik özellikler, iç
ve dış göç, aşırı ve dengesiz kentleşme ve toplumsal kurumlar gibi toplum
yapısının temel ögeleri olmak durumunda olan varlıkların önerilen proje
nedeniyle nasıl etkilenecekleri ÇED raporunu hazırlayan uzmanlar grubunun ele
almayı ihmal edemeyeceği unsurlar listesinin içinde yer almalıdır.
Dördüncü temel endişe kaynağı ekonomik yapı olmalıdır. Önerilen proje mutlak şekilde makro ve
mikro ekonomik dengeler üzerinde etkiler yaratacaktır. İşsizliği azaltmak ya da
artırmak, gelir düzeyini azaltmak ya da artırmak, yerel vergi temelini olumlu
ya da olumsuz olarak etkilemek ve ekonomik büyümeyi tahrik etmek ya da
kısıtlamak gibi akla gelebilecek pek çok ekonomik sorunsal ÇED raporunda
mutlaka incelenmesi yapılacak sorunlar listesi içinde bulunmalıdır.
Beşinci ve son ancak en sonuncusu olmadığı kesin olan
temel endişe kaynağı ise, kültürel
konular olmalıdır. Kültürel endişelerin kapsamı, içeriği, boyutları, sınırları
ve özellikleri konusunda herkes tarafından ortaklaşa kabul edilebilecek bir
tanım vermek olanaklı olmamakla birlikte, etnik yapı, yerel adet, örf ve
gelenekler, yaşam biçimi, mevcut uygarlık düzeyi, tarihsel anıtlar ve
zenginlikler, iç ve dış rekreasyonel gereksinimler ve eğitsel ve kültürel
altyapı bu bağlamda verilebilecek örnekler arasında olmalıdır.
ÇED’in
Temel Bileşenleri
ÇED sistemi, esas itibarıyla, beş ana bileşenden oluşur. ÇED sistemini oluşturan bu bileşenler araştırma ve bilgi toplama, seçenek belirleme, kıyaslama, iletişim ve monitoring bileşenleridir.
Birinci bileşen olan araştırma ve bilgi toplama bileşeni, aslında üzerinde fazlaca
kuramsal açıklama yapılmasına gerek olmayan kolay anlaşılır bir kavram olmak
durumundadır. ÇED uzmanları, ÇED raporunu hazırlayabilmek için öncelikle proje,
projenin üzerinde yer alacağı alan, projenin olası etkileri ve etkilerin
olumsuz sonuçlarının azaltılabilmesi için alınması gereken teknik önlemler
konusunda gerekli araştırma ve incelemeleri yapmalı, konuyu tam ve yeterli
olarak ortaya koyabilecek düzeyde bilgi, belge ve veri toplamalıdır. Bu
çalışmaya, durum belirleme ya da saptama aşaması adı da verilebilir.
ÇED sisteminin ikinci bileşeni, seçenek
belirlemedir. Seçenek geliştirme çalışmaları üç alanda
gerçekleştirilmelidir: proje tasarımının bütünü ya da tasarımın bazı kesimleri
ile ilgili olarak geliştirilecek değişiklik seçenekleri, projenin içinde yer
alacağı mekan ile ilgili seçenekler ve alan üzerinde herhangi bir yatırımda
bulunmama anlamına gelen ‘eylemsizlik’ seçeneği. Bu bağlamda, yapılması gereken
çalışmanın özünü ilk aşamada elde edilen bilgi ve veriler ışığında projenin
çevreye verebileceği etkiler açısından çeşitli senaryolar üretmek
oluşturmalıdır. Bu aşama, aynı zamanda, ayrıntılı bir çözümleme aşamasıdır.
Üçüncü bileşen, seçenekler arasında eleme yapma, elenmeyen seçenekler arasında karşılaştırma ve kıyaslama yapma ve seçenekler arasında en optimal seçeneği kararlaştırma bileşenidir.
Bu bileşen çerçevesinde yapılması gereken temel çalışma, projenin devreye
girmesi sonucunda elde edilecek yararlar ile projenin çevre üzerindeki olumsuz
etkilerinin giderilmesi için karşılanması gereken maliyetler arasında ussal bir
denge sağlanması anlamına gelen bir optimizasyon
çalışmasıdır.
Bu bileşen çerçevesinde yapılacak çalışmalar
arasında seçeneklerin yararlı ve sakıncalı etkilerinin saptanması, yine söz
konusu seçeneklerin uzun ya da kısa erimli etkilerinin belirlenmesi, etkilerle
ilgili kabul edilebilir risk düzeylerinin saptanması ve çevresel kalite
göstergeleri açısından kabul edilebilir değişimin alt ve üst sınırlarının kesinleştirilmesi işlevleri yer almalıdır.
Bu bağlamda, ikinci bileşen çalışmaları
sırasında saptanan seçeneklerin
yararları ve sakıncaları belirlenecek, bunlardan kabul edilemez olarak
görülenler elenecek ve geçerliliği olan seçenekler arasında gerekli karşılaştırma
ve kıyaslamalar yapılarak optimal
seçenek belirlenecek ve ÇED raporu bu seçenek esas alınarak hazırlanacaktır.
ÇED sistemini oluşturan dördüncü bileşen, iletişim
ve haberleşme bileşenidir. Daha önce
de belirtildiği üzere, ÇED çalışmasının üç önemli yanı arasında yeterli düzeyde
iletişim ve haberleşmenin sağlanması gerekmektedir. ÇED ile ilgili üç temel yan
ise projeyi önerenler, projeden etkilenecek olanlar ve projenin sürdürülmesi ya
da durdurulması konusunda karar almak
durumunda olan kamu yönetimidir.
Bu çalışmalar çerçevesinde, gerek kamuoyunun ve
gerekse projeden etkilenecek alanda yaşayanların proje ve etkileri konusunda
aydınlatılmaları, açıklanması gereken konuların kamuya iletilmesi ve -şayet
yapılabiliyorsa- üç ortak yan arasında ortak bir eylem planı hazırlanması
işlevlerinin yerine getirilmesi gerekmektedir.
ÇED sisteminin beşinci bileşeni ise, bir ölçme
ve izleme (monitoring) ya da denetim sisteminin kurulması olmalıdır.
Çalışmanın doğal bir ürünü olmak üzere, her ÇED çalışması bir takım koşullar
sisteminin ortaya çıkması ile sonuçlanacaktır. Projeyi önerenler kendi
görüşleri çerçevesinde raporlarını hazırlayacaklar ve aldıkları önlemlerin
yeterli olduğu gerekçesi ile gerekli iznin verilmesi için yetkili kılınan kamu
yönetimine başvuracaklardır.
Burada yapılan irdeleme sonucunda, şayet alınan
önlemlerde yetersizlik görülürse bu duruma ilgili kamu yönetimi tarafından
işaret edilecek ve söz konusu
eksikliklerin giderilmesi koşuluyla projeye yetkili birim tarafından onay
verilecektir.
Gerek yapım aşamasında ve gerekse işletme
aşamasında, proje sahiplerinin bu koşullara uyup uymadıklarının izlenmesi ve
ölçülmesi ya da denetlenmesi gerekecektir.
Doğru, etkili ve isabetli bir ÇED sistemi ancak bu
bileşenlerin biraraya gelmesi ile ortaya çıkabilecektir.
ÇED’in
Kurumsal Çerçevesi
Buraya kadar yapılan açıklamalarda zaman zaman
değinildiği üzere, ÇED sisteminin üç önemli yanından birini ÇED sürecinin kurumsal yanını işletecek olan kamu yönetimi
ya da yönetimleri oluşturmaktadır. Bu kuruluşlar, ÇED sisteminin kurulması,
yönetilmesi ve geliştirilmesi ile ilgili çalışmaları yerine getirmekten sorumlu
olacaklardır. Ancak, bu kuruluşların hukuksal statüleri ve örgütlenme biçimleri
ülkeden ülkeye değişiklik göstermektedir. Söz
konusu çatının kurulma biçimi de, sistemin başarı düzeyini yakından
etkileyen etmenlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Belirtilen bu nedenle,
ÇED sisteminin kurumsal çerçevesinin oluşturulması, sistemin tasarlanması
sırasında üzerinde özellikle durulması gereken bir sistemsel alt bileşen olmak
özelliğini kazanmaktadır.
ÇED’e
İlişkin Kurumsal Sorumluluklarının Dağılımı
ÇED’e ilişkin kurumsal çerçeve oluşturulurken
üzerinde ağırlıklı olarak durulması gereken konu ÇED işlevleri bağlamında
yerine getirilmesi gereken sorumlulukların neler olduğuna karar verilmesi
olmalıdır. Bize göre, ÇED süreci içinde yerine getirilmesi gereken işlevsel
sorumluluklar şunlar olmak durumundadır:
i. Kim ÇED sisteminin genel
özelliklerini belirleyecek ve sistemin geliştirilmesi sorumluluğunu
yükümlenecektir?
ii. Kim “ön” ÇED, “taslak” ÇED veya
“kesin” ÇED raporunu hazırlayacaktır?
iii. Kim olası olumsuz etkinin
varlığı ya da yokluğu konusunda karar vermek yetkisine sahip olacaktır?
iv. Kim etkinin önemli olup olmadığı
kararını verecektir?
v. Kim olumsuz etkilerin sakıncalı
sonuçlarının en aza indirilmesi için alınan karşı önlemlerin yeterli olup
olmadığına karar verecektir?
vi. Kim hazırlanmış olan ÇED
raporunun yeterliliği konusunda karar verme yetkisine sahip olacaktır?
vii. Kim önerilen projenin devamına
ya da durdurulmasına karar verecektir?
Kurumsal
Çözüm Önerileri
Çeşitli ülke sistemleri üzerinde yaptığımız
incelemeler bu konuda üç temel kurumsal almaşığın söz konusu olabileceğini
göstermektedir: tek kurumdan oluşan merkezi
kurumsallaşma, yetkinin birden çok kuruluş arasında dağıtılması anlamına gelen yerinden yönetim ilkesine dayalı
kurumsallaşma ve son olarak da merkezi sistemle yerinden yönetim almaşığının
birlikte ele alındığı karma sistem.
Yukarıda belirtilen üç değişik almaşığın da olumlu
ve olumsuz yanları bulunmaktadır. Bunlara aşağıda değinilmiştir.
ÇED sisteminin kurulması ve geliştirilmesi
sorumluluğu yanında, önerilen bireysel projelerin çevre üzerinde olumsuz etkiye
sahip olup olmadıkları yönünde karar verme yetkisinin tek elde toplanmasını
öngören sistemlerin elde etmeyi amaçladığı yararların başında, sistemin
tektipliliğinin ve tekdüzeliğinin kolaylıkla sağlanması gelmektedir. Bu görüşü
savunanlara göre, bu yetkilerin birden fazla kurum arasında dağıtılması
durumunda, sistemin bütünlüğünü saklı tutmak oldukça zorlaşacaktır. Bu sistemi
savunanların dayandığı ikinci temel görüş ise, yetkilerin belirli bir elde
toplanmasının uzmanlık bilgisi birikimini artıracağı savıdır. Buna karşılık, bu
tür sistemlere karşı olanlar, ÇED
sürecinin uygulama aşamasında pek çok kurumun katkısına ve desteğine gereksinim
duyduğunu ve yetkilerin tek elde toplanmasının öteki kurumların yaşamsal önem
taşıyan katkı ve desteklerinin sağlanmasında sorunlar çıkaracağını ve yasal
statü düzenlemelerinde bu kuruluşlara da yasal ve işlevsel sorumluluklar
verilmesi gerektiğini öne sürmektedirler.
Yerinden yönetim anlayışına dayalı bir sistem
kurulmasını öneren ikinci görüş yanlıları ise, savlarını ÇED çalışmasının pek
çok bilimsel disiplin alanında ileri düzeyde uzmanlık bilgisi gerektirdiği,
kamu yönetimlerinin bilinen örgütlenme koşulları altında bu tür gelişmiş
uzmanlık bilgilerinin farklı kurumlarda odaklaştığı, bu kurumların kendi
alanlarında en fazla bilgi birikimine sahip olduğu ve ÇED’le ilgili merkezi
kuruluşta bu bilgilerin tümünün var olmasının beklenmemesi gerektiği
görüşlerine dayandırmaktadırlar. İkinci görüşü savunanların dayandıkları bir
başka sav da, ÇED konusunda son sözü söyleme yetkisinin tüm hükümet kuruluşları
arasında dağıtılmasının bu kurumların tümünün ÇED’e gerekli katkı ve desteği
sağlayacaklarının güvencesi olacağıdır. Bu görüşe karşı çıkanlar ise, yetkinin
kurumlar arasında dağılmasının eşgüdüm ve işbirliği sağlanmasında çeşitli
zorluklar yaratacağını ve böyle bir sistemde tektipliliğin ve tekdüzeliğin
sağlanamayacağını öne sürmektedirler.
Her iki sistemin olumlu yanlarını alarak ve
olumsuz yanlarını sistem dışında tutmaya çalışarak karma bir sistem kurmak
isteyenler ise, merkezi kurumun yalnızca ÇED sisteminin kurulmasından,
geliştirilmesinden ve ÇED uygulamalarında kurumlar arası işbirliğinin ve
eşgüdümün sağlanmasından sorumlu olmasını ve buna karşılık “ÇED olumlu
belgesini vermek yetkisi”nin, yani ÇED sürecinde odak noktası olmak yetkisinin,
konu ile en fazla uzmanlık bilgisi birikiminin var olduğu kamu
yönetimine verilmesini ve -şayet gerekiyorsa- bu yetkinin yerel yönetimlere de verilmesi zorunluluğunu
savunmaktadırlar.
Hemen belirtmek gerekir ki, ÇED’in kurumsal yapısı
tam merkezi yönetim almaşığı ile tam yerinden yönetim almaşığı arasında
herhangi bir noktada oluşmak durumundadır. Bu noktanın hangi uca yakın olması
gerektiği her ülkenin kendi yönetsel kurumlaşma koşullarına göre
belirlenecektir.
Önder
Kuruluş (Lead Agency) Kavramı
Yukarıda yapılan açıklamalar, ÇED sürecinde hangi
almaşık benimsenirse benimsensin, ÇED çalışmalarının geliştirilmesinden sorumlu
bir önder kuruluşun (lead agency)
oluşturulması gerektiğini göstermektedir. Bu kuruluşun temel amacı, önerilen
yatırım projelerinin çevre üzerindeki olası önemli olumsuz sonuçlarını en aza
indirerek veya tümüyle önleyerek çevresel kaliteyi geliştirme amacını güden ÇED
sürecinin ülkenin her kesiminde tektip ve tekdüze uygulanmasını güvence altına
alacak politikaları, stratejileri, temel kuralları belirlemek ve gerekli
önlemleri almak olacaktır. Belirtilen bu temel amaç çerçevesinde önder
kuruluşun yerine getirmesi gereken işlevler aşağıda belirtilmiştir:
i.
Ülke çapında
çevresel kalite eğilimleri ve koşulları konusunda bilgi ve veri toplamak,
ii.
ÇED’in yasal
çerçevesini belirleyen yasa ve yönetmeliklerde yer alan amaçların ışığı altında
ÇED süreci içinde yer alan kurum, kuruluş ve görevlilerin etkililik düzeylerini
denetlemek ve değerlendirmek,
iii. ÇED sistemi ile ilgili ulusal politikaları
hazırlamak, uygulamak ve geliştirmek,
iv. Küresel, ülkesel, bölgesel ve yöresel çevre
kaliteleri ile ilgili araştırma,
inceleme ve çözümleme çalışmalarını yürütmek ve
v.
ÇED
uygulamasına ilişkin çalışmaları belirten, irdeleyen ve değerlendiren yıllık raporlar hazırlamak ve yayınlamak.
Avrupa
Birliği’nde ÇED Düzenlemeleri ve Türkiye’nin AB ile Çevresel Bütünleşmesinde
ÇED Sorunsalı
Dünya üzerindeki ÇED uygulamaları hakkında genel
ve özet nitelikli bir bilgi edinebilmek amacıyla, Avrupa Birliği (AB)
tarafından AB’ye üye ülkelerde uygulanacak ÇED sistemleri için uyulması gereken
temel ilkeler olarak belirlenen temel kurallara kısaca bir göz atmakta yarar
bulunmaktadır.
AB tarafından yürürlüğe konulan 85/337/EEC sayılı Konsey Direktifi’nde yer alan temel ilkeler şunlardır:
i.
AB için en
iyi çevre politikası kirlilikleri gidermeye çalışmak yerine kirlilikleri
kaynağında önlemektir.
ii.
AB
ülkelerinde gerçekleştirilecek her türlü projenin teknik planlama ve karar alma
sürecinin başlangıcında projenin çevresel etkileri dikkate alınmalıdır.
iii. ÇED konusunda üye ülkeler arasında ortaya
çıkabilecek farklılıklar ekonomik rekabet koşullarını ve Ortak Pazar’ı olumsuz
olarak etkileyebilir. Bu nedenle üye ülkeler arasında ÇED konusunda ortak
politika, tutum ve davranışlar izlenmelidir.
iv. AB ülkelerinde çevre ve yaşam kalitesi mutlaka
korunmalıdır.
v.
Üye ülkelerde
uygulanacak ÇED sistemleri şu üç unsuru mutlaka içinde barındırmalıdır:
yatırımcının gerekli bilgileri kamuya sunması, kamu kurumlarının ellerindeki
bilgileri ÇED raporu hazırlamak amacıyla kullanmak isteyenlerin yararlanmasına
açık tutması ve projeden etkilenen kişilerin görüşlerinin alınması.
vi. Projeler önem ve büyüklüklerine göre
sınıflandırılmalı; ÇED kapsamı dışında tutulabilecek ayrıcalıklı
(ayrıklıklı-istisnai) projelere sistem içinde olanak tanınmalı; ayrıcalıklı
projelerin nitelikleri ve kapsam dışında tutulma nedenleri kamuya duyurulmalı
ve ÇED ile ilgili ayrıntılı düzenlemeler ulusal kararlara bırakılmalıdır.
vii. ÇED’in temel amaçları insan sağlığını korumak;
daha iyi yaşam koşulları sağlamak; türlerin çeşitliliğini güvence altına almak
ve ekosistemlerin üreme kapasitelerini artırmak olmalıdır.
viii. Üye ülkeler, ÇED konusunda daha sıkı önlemler
geliştirmek ve yürürlüğe koymak hakkına sahiptir.
ix. Üye ülkeler, kendi sınırları içinde yapılacak
projeler nedeniyle başka ülkelerin etkilenmesi olasılığı ile karşılaşırlarsa bu
durumu ilgili ülkelere bildirmelidir.
x.
Üye ülkeler,
kendi sınırları içinde gerçekleştirilecek yatırımlara izin vermeden önce
projenin çevresel etkilerini araştıracak bir sistem oluşturmalıdırlar.
xi. ÇED sistemi üye ülkelerin mevcut öteki planlama
sistemleri ile bütünleştirilmelidir.
xii. Kamu yönetimleri yatırımcılara gerekli bilgileri
vermeli ve yol gösterici olmalıdır.
xiii. Üye ülkelerde, ÇED konusunda yükümlülere yardımcı
olacak danışma birimleri kurulmalıdır.
xiv. Yatırımcıya verilen yatırım izni kamuya
duyurulmalıdır.
xv. Kamuya proje konusundaki görüşlerini açıklama
olanağı verilmelidir.
AB Konsey Direktifi’nde, bu temel ilkeler
açıklandıktan sonra, olması gereken bir ÇED sistemi ile ilgili tanım yapılmakta
ve ÇED incelemesinin kapsamı ve içeriği belirlenmektedir.
Buna göre, ÇED, “projenin çevre üzerindeki olası, önemli, olumsuz doğrudan veya dolaylı
etkilerinin belirlenmesi, tanımlanması ve belgelere dayalı olarak
değerlendirilmesi”dir. Direktife göre, böyle bir çalışmanın kapsamı içine
girmesi gereken konular ise şunlar olmalıdır:
·
İnsanlar,
bitki örtüsü ve hayvan varlığı
·
Toprak, su,
hava, iklim ve peyzaj
·
Maddi
varlıklar ve kültürel miras
AB’nin ÇED ile ilgili Konsey Direktifi’nde, ÇED
raporunun içeriğinde yer alması beklenen temel bileşenler aşağıdaki gibi
belirtilmektedir:
· Yer, tasarım ve büyüklük olarak projenin
tanımlanması
· Etkilerden kaçınma, etkileri azaltma ve etkilerin
sakıncalı sonuçlarının giderilmesi bağlamında alınması gereken önleyici
önlemler
· Projenin çevre üzerindeki etkilerinin
belirlenmesine esas olacak veriler
· Raporun teknik olmayan bir özeti
AB Konsey Direktifi’nde
belirtilen ve yukarıda özetlenen ilke ve görüşler, ÇED sistemini başarıyla
uygulayan ülkelerdeki sistemlerin tümünü örneklendiren ilke ve görüşler olarak
kabul edilebilir.
Avrupa Birliği’nin ÇED ile ilgili bu temel
düzenlemesi, 3 Mart 1997 tarihinde
yürürlüğe giren 97/11/EC sayılı Konsey Direktifi ile değişikliğe
uğramıştır. Bu değişiklikte, AB, aşağıda belirtilen ilkelerin de çevre
yönetimiyle ve ÇED ile ilgili temel kurallar olduğunun altını çizmektedir:
· Kamusal ve özel projelerde, projenin uygulanmaya
başlanmasından önce, yetkili kamu otoritelerine, projenin çevre üzerindeki
olası önemli etkileriyle ilgili olarak, tam bilgi vermek ve bu bilgilere dayalı
olarak projeyi bir değerlendirme sürecinden geçirmek AB’nin çevre
olitikalarının temel aracıdır.
· “Önceden dikkat ilkesi” (precautionary principle) uyarınca, gerekli önleyici önlemlerin
önceden alınması, kirliliğin kaynağında durdurulması ve kirleten öder
ilkelerinin uygulanması esastır.
· ÇED direktifinin üye ülkeler tarafından
uygulanmasında, uyum ve etkililiğin artırılması için değerlendirme sürecine
açıklık getirilmesi, ekler yapılması ve mevcut kuralların geliştirilmesi
gerekmektedir.
· Yapım izni verilmeden önce, projenin etkileri
konusunda bir değerlendirme yapmak temel koşuldur.
· Çevre üzerinde olası etkileri önemli olan projeler
listesine gerekli eklemeleri yapmak üye ülkelerin yetkisi içindedir.
· Üye ülkeler, ÇED’e konu olacak etkinlikleri
saptarken, her bir etkinlik için ayrı ve özel bir değerlendirme süreci
kurabilecekleri gibi belirli bir eşik değeri geçen etkinliklerin tümünün ÇED’e
tabi olmasını da uygun bulabilirler.
· Üye ülkeler, yukarıdaki ilkelerden hangisini
benimserse benimsesin, AB’nin ‘hizmete yerellik’ ilkesini gözönünde tutarak
değerlendirmenin hangi yönetsel düzeyde yapılması gerektiğine kendileri karar
vermelidir.
· AB’nin özel çevre koruma bölgeleriyle ilgili
konsey direktifleri bağlamında, bu gibi yörelerde yapılacak her türlü girişim
için ÇED çalışması yapmak zorunluluğu olmamalıdır.
· Değerlendirme çalışmaları ile ilgili süreç içinde,
yapımcıların proje konusunda ilgili kamu otoritelerinden görüş almak hakkıyla
ilgili düzenleme de yer almalıdır.
· Projenin sınır aşan etkisi varsa, konunun
uluslararası düzeyde ele alınmasına olanak veren düzenlemeler ÇED süreci içinde
yer almalıdır.
AB, yukarıda belirtilen gerekçe ve öngörülere
dayanarak, 1985 tarihli ana ÇED Direktifi’nde 1997 yılında şu değişiklikleri
yapmıştır:
· Üye ülkeler, bir yapım projesine izin vermeden
önce, projenin çevre üzerindeki olası etkilerini değerlendirme konusu
yapacaklardır. Bu projeler, Madde 4’de sıralanmıştır.
· Üye ülkeler, bu Direktif’in ve 24 Eylül 1996
tarihli ve 96/61/EC sayılı ‘Bütünleştirilmiş Kirlilik Önlenmesi ve Denetimi’
ile ilgili Konsey Direktifi’nin gereklerini yerine getirmek üzere tek bir
düzenleme yapmak hakkına sahiptir.
· Üye ülkeler, ayrıcalıklı durumlarda, bir projeyi
kısmen ya da tümüyle bu Direktif’te yer
alan kuralların dışında tutabilirler.
· Herhangi bir ÇED çalışması, aşağıdaki unsurlar
üzerindeki doğrudan ya da dolaylı etkileri inceleme konusu yapmalıdır:
i.
İnsanlar,
bitki örtüsü ve hayvan varlığı,
ii.
Toprak, su,
hava, iklim ve peyzaj
iii.
Maddi
varlıklar ve kültürel miras
iv.
Yukarıdaki üç
bölümde belirtilen unsurlar arasındaki karşılıklı etkileşim.
· Üye ülkeler, II sayılı listede yer alan projeler
için, ‘her bir olayı ayrı olarak değerlendirmek’ ya da ‘belirli bir eşik değeri
geçen projeleri değerlendirmek’ almaşıklarından birini benimsemek yetkisine
sahiptir.
· Yapımcıların, projelerinin çevre üzerindeki
etkileriyle ilgili olarak, kamu otoritelerine tam bilgi vermeleri güvence
altına alınmalıdır. Bu bağlamda, yapımcı, projeyle, projenin olası olarak
etkileyeceği çevresel özellikler konusunda bilgi vermeli ve ayrıca eldeki
mevcut bilgiler ve kullanılan değerlendirme teknikleri konusunda yeterli
düzeyde bilgi sunmalıdır.
· Üye ülkelerde yapılacak iç düzenlemelerde,
yapımcıların, yetkili kamu otoreilerinden proje ile ilgili olarak görüş istemek
hakkı güvence altına alınmalıdır. Yetkili kamu otoriteleri bu görüşü vermeden
önce yapımcı ile proje konusunda görüşmelerde bulunmalıdır.
· Yapımcı tarafından sunulacak raporda, şu ana
bilgiler yer almalıdır:
i.
Projenin
yeri, tasarımı ve büyüklüğü konusunda proje ile ilgili tanıtım bilgileri,
ii.
Önemli
olumsuz etkilerin uzaklaştırılması, azaltılması ya da düzeltilmesi ilgili
olarak alınan önlemlerin açıklanması,
iii.
Temel
etkilerin belirlenmesi ve değerlendirilmesi
için yeterli bilgi,
iv.
Yapımcı
tarafından dikkate alınan öteki seçeneklerle ilgili açıklayıcı bilgi ve
v.
Projenin
teknik olmayan bir özeti.
· Projeden etkilenecek kişilere proje ilgili
görüşlerini açıklama olanağı verilmelidir.
· Bu amaçla, kamuya görüşlerini saptayabilmesi ve
açıklayabilmesi için yeterli süre verilmelidir.
· Projenin bir başka üye ülke üzerinde etkisi olması
durumunda, proje ve alınması planlanan önlemler konusunda bu ülkelere bilgi
verilmesi güvence altına alınmalıdır.
· Bu amaçla, ilgili ülkelere görüşlerini
belirtebilmeleri için yeterli süre verilmelidir.
· Ülkeler arasında bu amaçla gerekli görüşmeler
yapılmalı ve görüşmelerin sonuçlanması için yeterli süre sağlanmalıdır.
· Yapım izin verilmesi ya da yapımın reddedilmesi
durumlarında kamuya yeterli bilgi verilmelidir.
· Üye ülkeler, iç mevzuatlarını 14.Mart.1999
tarihine kadar bu Direktife uyumlu duruma getirmelidir.
AB’de, yukarıda açıklanan her iki metni de
değiştiren yeni bir çalışma yapılmaktadır. Bu çalışma, biraz sonra değinilecek
olan, Aarhus kararlarının sonucu olmak üzere,
ÇED sürecine halk katılımı konusunu ayrıntılarıyla düzenleme amacını
taşımaktadır. Düzenlemede, halk katılımının tanımı yapılmakta, kimlerin halkı
temsil ettiği konusuna açıklık getirilmekte ve halk katılımının çevresel karar
alma süreci içinde daha etkili bir konuma getirilmesi için yeni hukuksal ve
yönetsel düzenlemeler yapılmaktadır. Yeni bir Konsey Direktifi niteliğindeki bu
değişikliğin kısa sürede yürürlüğe girmesi beklenmektedir.
Bu arada, AB’de, ÇED ile ilgili bir başka önemli
gelişmenin Aarhus Konvansiyonu ile gerçekleştirildiğini belirtmek
gerekmektedir. UN/ECE tarafından geliştirilen ve “Aarhus Konvansiyonu” kısa adıyla bilinen “Bilgiye Ulaşım, Karar Almada Halk Katılımı ve Çevresel Sorunlarda
Adalete Ulaşım Konvansiyonu” (Convention
on Access to Information, Public Participation in Decision-Making and Access to
Justice in Environmental Matters), ÇED süreci başta olmak üzere, toplumun
çevresel konularda yeterli bilgiye ulaşmasını ve halkın çevresel sorunlar
konusunda karar alma süreçlerine katılmasını güvence altına almayı
amaçlamaktadır. AB, 25 Haziran 1998’de bu belgeyi imzalayarak, Konvansiyon’a taraf olmuş ve üye ülkeleri de
bu bağlamda hukuksal yükümlülük altına sokmuştur. Topluluk hukukunun ve üye
ülkelerin iç mevzuatlarının yukarıda özetlenen amaçlar çerçevesinde uyarlanması
gerekmektedir.
AB’de, ÇED ile ilgili ikinci önemli hukuksal
düzenleme, 25 Şubat 1991 tarihinde imzalanan, “Sınıraşan Çevresel Etkilerin Değerlendirmesi Konvansiyonu” (Convention on Environmental Impact Assessment in a
Transboundary Conrext) ile yapılmıştır.
Bu Konvansiyon’un önemli bazı ilkeleri özetle
aşağıda belirtilmiştir:
· Taraflar bireysel ya da ortak olarak, önerilen
etkinliklerden doğacak önemli olumsuz sınıraşan çevresel etkileri önlemek,
azaltmak ve denetlemek için her türlü uygun ve etkili önlemi alacaklardır.
· Taraflar, bu Konvansiyon’un uygulanması için
gerekli hukuksal, yönetsel ve öteki önlemleri alacaklardır.
· Kaynak taraf, Ek 1’de yer alan ve sınıraşan önemli
olumsuz etkiye yol açması olasılığı bulunan etkinliklerle ilgili olarak karar
almadan önce bir ÇED çalışması yapılmasını güvence altına alacaktır.
· Kaynak taraf, Ek 1’de yer alan etkinliklerin
yapılması olasılığının ortaya çıkması durumunda ilgili taraflara bilgi
verecektir.
· Ek 1 sayılı listede yer almayan etkinliklerin
sınıraşan önemli olumsuz etki yaratması olasılığı durumunda ilgili taraflar
görüşmelerde bulunacaklardır.
· Kaynak ülkedeki yetkili makama sunulacak olan ÇED
raporu en az Ek 2’de öngörülen bilgileri içerecektir.
· Raporun hazırlanmasından sonra, kaynak ülke bir
gecikmeye yol açmaksızın, etkilenecek ülkeyi olası etkiler ve alınması
planlanan önlemler konusunda bilgilendirecektir.
· İlgili taraflar, gereksinim duyarlarsa, proje
sonrası çözümleme çalışması yapılacaktır. Bu çalışma içinde, önemli olumsuz
etkileri izlemek üzere, bir ölçme ve izleme sistemi kurulması da
öngörülebilecektir.
Yukarıda özetlendiği üzere, “Sınıraşan Çevresel
Etkilerin Değerlendirmesi Konvansiyonu”, ÇED konusunda AB ülkelerine önemli
yükümlülükler getirmektedir. Bu nedenle, AB’ye girmek üzere tam aday ülke
olarak seçilen Türkiye’nin bu konudaki
politikasına açıklık getirmesi gerekmektedir.
AB’de, ÇED ile ilgili olarak halen yürümekte olan
bir başka çalışma da, “Stratejik
Çevresel Değerlendirme” (Strategic
Environment Assessment) kavramıyla ilgilidir. Konuyla ilgili Konsey
Direktifi taslağı hazırlanmıştır. Bu taslak, kitabın ilgili bölümünde ele
alınacaktır. Ancak, burada belirtilmesi gereken husus, bu kavramın AB ÇED
literatürüne girmek üzere olduğudur.
AB’nin ÇED ile ilgili düzenlemelerini tam olarak
açıklamış olmak için dört ayrı hukusal metinden daha söz etmek gerekmektedir.
ÇED’e ek olarak bilinmesi gereken bu dört düzenleme, “Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Konsey Direktifi” (Ambient Air Quality Assessment and
Managemnent Directive – 96/62/EC), IPPC Direktifi olarak bilinen “Bütünleştirilmiş Kirlilik Önleme ve
Denetleme Direktifi” (Integrated
Pollution Prevention and Control Directive - 96/61/EC), Seveso II Direktifi
olarak bilinen “Tehlikeli Maddeleri
İçeren Büyük Kaza Tehlikelerini Denetleme Direktifi” (Control of Major Accident Hazards Involving Dangerous Substances
Directive – 96/82/EC) ve “Çevresel
Yönetim ve Denetim Programı” (Eco-Management
and Audit Scheme – EMAS) ile ilgili 1836/93 sayılı Konsey Yönetmeliği’dir.
Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Konsey
Direktifi, esas olarak, AB’de insan sağlığı ve çevre üzerindeki sakıncalı
etkilerin durdurulması, azaltılması ve önlenmesi amacıyla, hava kalitesi
hedeflerinin saptanmasını, mevcut hava kalitesinin değerlendirilmesini ve
sağlıklı bir hava kalitesinin Birlik sınırları içinde güvence altına alınmasını öngörmektedir. Bu
bağlamda, Direktif, pek çok alanda ÇED direktifleri ile örtüşmektedir.
ÇED Direktifi ve değişiklikleri, kurulması
planlanan tesislerle ilgili endişeleri kendisine esas alırken, IPPC Direktifi,
esas olarak, kirliliklerin önlenmesi bağlamında, yeni ya da mevcut tesislerin
çevresel etkileri ile ilgili düzenlemeler içermektedir. Ancak, bu benzerliğe
karşın önemli bir farklılık olarak, IPPC Direktifi altyapı yatırımlarını
kapsamamakta ve eşik değerler itibarıyla ÇED Direktifi’nden daha değişik
değerleri benimsemektedir. Direktifte, sistemin işlerliğinin sağlanması
açısından, tesislerin işletilmesi için bir izin sistemi kurulması
öngörülmektedir.
Seveso II Direktifi ise, tehlikeli maddeleri
içeren büyük endüstriyel kazaların önlenmesini ve insan ve üzerindeki
etkilerinin azaltılmasını amaçlamaktadır. Getirilen kurumsal süreç ise, ÇED
süreci ile önemli ölçüde örtüşmektedir. Bu bakımdan iki düzenleme arasında
yinelemeler ve boşluklar vardır.
EMAS ise, endüstrinin gönüllü olarak çevresel
standart ve kurallara uymasını sağlayacak çevre yönetim sistemlerinin ilgili ve
istekli kurumlarda kurulmasını öngörmektedir. Uygun bir çevresel yönetim
sisteminin kurulabilmesi, öncelikle tesisin çevre üzerindeki etkilerinin
belirlenmesine ve bunlardan olumsuz olanların
giderilmelerine bağlıdır. Bu bağlamda, EMAS da, çevresel etkileri
çalışmalarına esas almaktadır.
Yukarıda özetlendiği üzere, son dört düzenleme de,
çevresel etki değerlendirmesiyle ilgili kural ve normlarla yakından ilgili bulunmaktadır. AB’deki ÇED sisteminin
incelenmesi ve gerekli uyumun sağlanması çalışmalarında, bu düzenlemelerin de
gözönünde bulundurulmaları gerekir.
Bu aşamada, Türkiye’deki ÇED sistemiyle, AB’deki
ÇED sisteminin bir kıyaslamasının ve değerlendirmesinin yapılması
gerekmektedir. Kuramsal düzeyde
irdelendiğinde ve uygulamaya ilişkin koşullar bir an için ihmal edildiğinde,
Türkiye’de yürürlükte olan ÇED sisteminin ÇED ile ilgili 1985 tarihi ana Konsey
Direktifi’nin öngörülerine -genelde- koşut ve uygun olduğu görülmektedir.
Ancak, AB tarafından Türkiye’ye verilen “yol haritası”nda, Türkiye’deki ÇED
Yönetmeliği’nin AB’nin ilke ve süreçlerine uygun olmadığı ve bu ilkeler
çerçevesinde değiştirilmesi ve geliştirilmesi gerektiği belirtilmektedir.
“Türkiye Cumhuriyeti ile Katılım Ortaklığında Yer Alan İlkeler, Öncelikler, Ara
Hedefler ve Koşullara İlişkin Taslak Konsey Kararı” belgesinde, 2001 yılını
kapsayan kısa erimde, “Çevresel Etki
Değerlendirmesi direktifinin iç hukuka geçirilmesi” ve orta erimde ise, “Çevresel Etki Değerlendirmesi direktifinin
yürürlüğe konması ve uygulanması” zorunluluğundan söz edilmektedir.
Bu ifadeler, Türkiye’de
uygulanmakta olan ÇED sisteminin, özellikleri yukarıda belirtilen AB
direktifleri doğrultusunda yeniden düzenlenmesi gerektiği anlamına gelmektedir.
Bu bağlamda, Türkiye’deki ÇED ile ilgili durum ve hukuksal düzenlemeler ele
alındığında, iki sistem arasında 1996’lardan sonra başlayan önemli
farklılaşmalar olduğu görülmektedir. Bu kitabın birinci baskısında, Türk ÇED
sistemiyle AB’nin ÇED ile ilgili ana Konsey Direktifi arasında genel çizgileri
itibarıyla benzerlikler olduğu belirtilmiştir. Ancak, ÇED konusu AB içinde
hızlı bir içerksel gelişme gösterirken, Türkiye’de ÇED çalışmaları ÇED
Yönetmeliği’nin yayınlanmasından ibaret kalmıştır.
Bu gelişmeler çerçevesinde, AB’nin ÇED ile ilgili
1985 tarihli temel ÇED Direktifi, 1997 yılında değiştirilmiştir. 1999’da
yapılan Aarhus toplantısı ile halkın çevre ile ilgili konularda bilgiye ulaşma
hakkı güvence altına alınmış ve ÇED başta olmak üzere çevresel plan ve
programlarda, halkın karar almaya katılması ilke olarak kabul edilmiştir. Yukarıda işaret edildiği üzere, Aarhus
kararlarının AB hukuk sistemi içine alınmasıyla ilgili çalışmalar “taslak
konsey direktifi” hazırlama aşamasına gelmiştir. AB, 1998 yılında “Sınıraşan
Çevresel Etkilerin Değerlendirmesi Konvansiyonu”na taraf olmuştur. Stratejik
ÇED çalışması ile ilgili konsey direktifinin
de taslağı hazırlanmış bulunmaktadır.
Bu çalışmalar karşısında Türk tarafının
yaklaşımına bakıldığında şunlar görülmektedir:
· Türkiye, çeşitli stratejik nedenlerle, “Sınıraşan
Çevresel Etkilerin Değerlendirmesi Konvansiyonu”nu imzalamayı kabul etmemiştir.
· Türkiye, Aarhus Anlaşması’nın önemli ilkelerine
çekinceler koymuştur.
· Stratejik ÇED kavramı, ülkemizde henüz yeterince bilinmemektedir.
· Türkiye’de uygulanmakta hava kalitesinin
yönetimiyle ilgili uygulamalarla, yukarıda sözü edilen Konsey Direktifi’nin
öngördüğü hava kalitesi yönetim modeli arasında hiç bir ilinti ve benzerlik
bulunmamaktadır.
· Aynı şekilde, öteki çevresel kirlilikleri yönetme
amacıyla yürürlüğe konulan IPPC Direktifi ile Türkiye’deki çevresel
kirliliklerin önlenmesi amaçlı çalışmalar arasında da herhangi bir benzerlik
bulunmamaktadır.
· Türkiye’de, gerçek anlamda, SEVESO direktifleri
bağlamında hiç bir düzenleme yapılmamıştır. Valilikler bazında yapıldığı
bilinen “endüstriyel kazaları önleme il planları”nın ise SEVESO direktifleriyle
ilgisi bulunmamaktadır.
· EMAS, AB’ne henüz girilmemiş olması nedeniyle,
Türkiye’de yürürlükte değildir. Ancak, EMAS’ın hemen aynısı olan, ISO 14000
kümesi uluslararası çevresel yönetim sistemlerinin içinde bulunduğu koşullar da
hiç iç açıcı değildir.
Türkiye’deki olaylara bu çerçevede bakıldığında,
ortaya çıkan sonuç şudur: AB, ÇED’i çevre yönetiminin çok önemli bir aracı
olarak görür ve ÇED çalışmalarına içeriksel zenginlik kazandırmaya çalışırken,
Türkiye’de ÇED sistemi şekilsel ve bürokratik bir formalite ve zorunluluk olarak görülmekte, sistemin
geliştirilmesi yerine, af çıkartılması ve
sistemden ödünler verilmesi yolları tercih edilmekte, ÇED sistemi
uygulamada herhangi bir etkililik gösterememekte ve Türkiye ÇED’den bir
çevresel yönetim aracı olarak yararlanamamaktadır. Bu sonuç, iki sistem ve yaklaşım arasında önemli farklılıklar bulunduğu anlamına
gelmektedir.
Bu önemli farklılaşmaya karşılık, Türkiye
tarafından AB’ne verilen Ulusal Program’da ÇED ile ilgili olarak şu sözler yer
almaktadır: “ÇED Direktifi (85/337/EEC
ve 97/11EEC) doğrultusunda hazırlanan ÇED Yönetmeliği genelde söz konusu
direktifle uyumludur. Eklerdeki (Ek I ve Ek II, ÇED Uygulanacak Faaliyetler
Listesi) değişik sektörlere ait küçük farklılıklar bulunmaktadır. Devam eden ÇED
Yönetmeliği Revizyonu çalışmalarının 2001 yılı sonuna kadar tamamlanması
planlanmaktadır... ÇED sürecinin etkinliğinin artırılması, Topluluk
müktesabatına uyum sağlanması ve gerekli teknik altyapının kurulması
hedeflenmektedir. Stratejik ÇED uygulamaları için ise Avrupa Birliği
Direktifinin taslak olarak hazırlandığı bilinmekte ve çıkarılacak direktif
doğrultusunda gerekli çalışma ve düzenlemelerin yapılması planlanmaktadır...
ÇED Yönetmeliğinin ve EK I ve Ek II’de yer alan faaliyetler listesinin AB
müktesabatından farklılıklarının ortadan kaldırılması için revizyonu
gerekmektedir... ÇED uygulamaları için yeni bir kurumsal yapılanmaya ihtiyaç
bulunmamakla birlikte, var olan kurumsal yapı içerisinde görev tanımlarının
yeniden belirlenmesi ve ilave sorumlulukların yerine getirilmesi için mevcut
yapıda düzenlemeler yapılması gerekmektedir... ÇED Yönetmeliğinin, daha etkin
bir şekilde uygulanabilmesi için yapısal güçlendirme ve merkez ile il
teşkilatlarında teknik ve personel yetersizliklerinin giderilmesi
gerekmektedir... Personelin diğer üye ülkelerin ÇED uygulamaları konusunda
yurtiçi-yurtdışı eğitiminin (ÇED uygulamaları, sektörel rehberler, eleme-tarama
işlemi, kapsamlaştırma, ÇED değerlendirme ve izleme konularında) sağlanmasına,
uygulamada başarı sağlamış ülkelerde inceleme yapmasına ihtiyaç
duyulmaktadır.... Etkin ÇED Uygulamaları için gerekli network ve bilgisayar
sisteminin kurulmasına ihtiyaç vardır.”
Ulusal Program’da, uygulama takvimi de şu şekilde verilmektedir:
“Kısa
vade
· ÇED Yönetmeliği revizyon çalışmalarını
sonuçlandırmak,
· ÇED uygulamaları konusunda yurt dışı eğitimi (ÇED
uygulamaları, ÇED değerlendirme ve izleme konularında) sağlamak,
· Faaliyetin ÇED Yönetmeliği kapsamında olup
olmadığını anlamak için sektörel tarama-eleme rehberleri ile ÇED Raporu veya
ÖNÇED Raporu için izlenen inceleme-değerlendirme sürecini detaylandıran
sektörel inceleme, değerlendirme rehberleri hazırlanması,
Orta Vade
· Sektörel ÇED Rehberlerini hazırlayarak yürürlüğe
sokmak,
· Sınıraşan ÇED Sözleşmesi hakkında altyapı
eksikliklerini gidermek,
· Sektörel rehberler, eleme-tarama işlemi, stratejik
ÇED ve güncel ÇED uygulamaları ile ilgili eğitim programları
gerçekleştirmektir.”
Ulusal Program’da bu çalışmaların finansmanı ile
ilgili olarak “... bahsedilen çalışma ve
gelişmeler için yaklaşık 7 milyon Euro finansman ihtiyacı öngörülmektedir”
denilmektedir.
Ulusal
Program’da belirtilen tanım ve kavramlar ile kullanılan teknik deyimlerin
-stratejik ÇED hariç- kuramsal açıdan geliştirilmiş evrensel ÇED terminolojisi
ile bir ilgisi bulunmamaktadır.
“Sektörel rehberler” ve “tarama-eleme rehberleri” ile ne kastedilmek istendiği
anlaşılamamaktadır. Sözü edilen, “inceleme, değerlendirme rehberleri” deyimi
ile “checklist” kavramından söz edilmek istendiği anlaşılmaktadır. Bu
kavramlarla, AB ÇED direktifinde sözü edilen kavramlar arasında bir ilinti
bulunmamaktadır.
ÇED sisteminin Türkiye’de uygulanma koşulları bu
kitabın ilerleyen bölümlerinde ayrıntılı olarak belirtilmiştir.
Kısaca belirtmek gerekirse, Ulusal Program’da, ÇED ile ilgili olarak kısa ve orta vadede
yapılacağı belirtilen etkinlikler, ülkedeki mevcut ÇED sisteminin olması
gereken ÇED sistemine ulaşılması yolunda herhangi bir katkısı olamayacak
nitelikte etkinliklerdir. Türkiye’deki ÇED sisteminin, AB mevzuatına ve
uluslararası ölçütlere uygun duruma getirilmesi için bu kitabın öneriler ile
ilgili bölümünde yer alan önlemlerin yaşama geçirilmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin AB ile çevresel bütünleşme çalışmaları
ele alınırken OECD’nin ÇED konusunda Türkiye’e bakış açısını kısaca irdelemek
de yararlı olacaktır. OECD Türkiye ile ilgili olarak hazırladığı son Çevresel
Başarım Raporu’nda Türkiye’nin ÇED alanında yapması gereken önemli atılımlar
bulunduğuna işaret etmektedir. Bu Rapor’da, Türkiye’nin biyo-çeşitlilik
üzerinde baskı yaratacak etkinlikler için ÇED çalışması yapılmasını güvence
altına alması gerektiği belirtilmekte ve kırsal alanda gelir dağılımı eşitsizliğinin
giderilmesi ve doğal kaynakların sürdürülebilir yönetiminin sağlanması amacını
taşıyan projelerle GAP Bölgesi’nde gerçekleşecek alt projelerin olumsuz
çevresel etkilerinin (erozyon gibi) en aza indirgenmesi için bu gibi projelerin
çevresel etkilerinin değerlendirilmesinin güvence altına alınması gerektiği
ifadelerine yer verilmektedir.
Avrupa Birliği’nin 2003 yılı Türkiye İlerleme
Raporu’nda da ÇED konusuna değinilmektedir. Bu raporda, AB çevre mevzuatının
aktarılması yolunda sınırlı ilerleme elde edilmiş olmasına karşın Türkiye’deki
ÇED mevzuatının AB ile bütünleşmesi için değiştirilmiş olduğuna işaret
edilmekte ve özellikle ÇED sürecinde halk katılımına yer verilmiş olmasının AB
ölçünlerine ulaşmak yolunda atılmış önemli bir adım olduğuna dikkat
çekilmektedir. Raporda, sınıraşan
çevresel etkilerin değerlendirilmesi konusunda yapılması gereken çalışmalar
olduğu belirtilmekte ve aslı önem taşıyan sorunun mevzuatın uygulanmasına
ilişkin olduğu özellikle vurgulanmaktadır. ÇED konusunda ön inceleme yetkisinin
1 Mart 2003 tarihinden itibaren İl Mahalli Çevre Kurulu’na bırakıldığı
belirtilmektedir.
AB’nin 2004 yılı Türkiye İlerleme Raporu ise 17
Aralık 2004 tarihinde Türkiye’ye adaylık görüşmeleri için tarih verilecek AB
zirvesi öncesi son ilerleme raporu olması nedeniyle oldukça kritik bir öneme
sahiptir. Bu zirve öncesinde iki önemli rapor AB Komisyonu tarafından
yayınlanmıştır. Bunlardan birincisi biraz önce sözü edilen ilerleme raporudur
ve genelde ÇED konusunda daha önceki raporlarda belirtilen görüşleri
yinelemektedir. Birliğin Türkiye açısından kritik önem taşıyan 2004 yılı ilerleme raporunda
çevre konusunda ciddi eleştiriler ve uyarılar yer almaktadır. Rapor, AB çevre
mevzuatının 200’den fazla yasal düzenleme içerdiğini belirterek bunları
uygulama alanına koymanın ve kurallara yükümlülerce uyumun güvence altına
alınmasının önemli bir finansal destek ile ulusal, bölgesel ve yerel düzeyde
güçlü ve iyi donatılmış yönetimlere kesin zorunluluk duyacağını söylemektedir. Rapor, mevzuata uyum
konusunda bazı gelişmeler (ÇED yönetmeliği, Bilgi Edinme Hakkı ve İklim
Değişikliği Sözleşmesi’nin onaylanması gibi) olmakla birlikte çevresel
sorunların diğer politikalarla bütünleşmesi açısından bir gelişme elde
edilmediğini belirtmektedir. Raporda sınırlı ve hatta çok sınırlı gelişme elde
edildiği belirtilen alanlar şunlardır:
-
Hava kalitesi
-
Katı atık yönetimi
-
Su kalitesi
-
Doğa koruma
-
Kimyasallar
-
Nükleer güvenlik ve radyasyondan korunma
-
Yönetsel kapasitenin güçlendirilmesi
-
Çevresel etki değerlendirmesi
Ancak, çevre konusundaki
asıl değerlendirme “Türkiye’nin Üyelik Perspektifinin Yaratacağı Sorunlar” (Issues Arising from Turkey’s Membership
Perspective) adlı bir başka raporda yer almaktadır. Türkiye’nin AB’ye
üyeliğinin Türkiye ve Birlik açısından yaratacağı stratejik sorunları ele alan
bu raporun çevre ile ilgili bölümünde özetle şu ifadeler yer almaktadır:
Türkiye’nin üyeliğinin çevre açısından yaratacağı asıl sorun öteki yatay
sorunlara ek olarak finansaldır. Türkiye’nin çevresel uyum için kamu ve özel
sektör aracılığıyla yapacağı yatırımların maliyeti on milyarlarca euro
olacaktır. Bu yatırımlar esas olarak su temini, atık suların toplanması ve
arıtımı ve katı atıkların toplanması ve bertarafı alanlarında olacaktır. Türk
endüstrisi AB gerekliliklerine uymak için büyük yatırımlar yapmak zorunda
kalacaktır. Bu bağlamda, bütünleşik
kirlenme önleme ve denetleme ile ilgili kurallara uyum için yapılacak
yatırımlar ciddi boyutta olacaktır. İyileştirilmesi olanağı olmayan tesisler
kapatılacaktır. Atıkların arıtımı ve hava kalitesi için özel çaba harcanması
gerekmektedir. Ekonomik ve çevresel çıkar çatışması nedeniyle doğa koruma
alanında ciddi güçlüklerle karşılaşılacaktır. Ulusal ve bölgesel düzeyde çevre
yönetimi benzer durumda olan ve Birliğe yeni üye olan ülkelere oranla çok az
gelişmiştir. Etkili bir yönetim sürecinin kurulması 10 yılı bulabilecektir. Avrupa
Birliği yardımları ise ÇED ve doğa koruması konularının güvence altına alınması
koşuluna bağlı olmalıdır. Su kaynaklarının yönetimi ve buna ilişkin
altyapının kurulması giderek daha çok önemli olacaktır. Türkiye’nin Kyoto
Prokolü’nü onaylaması AB hava kalitesine olumlu katkı yapacaktır.
Görüldüğü üzere AB ile çevresel bütünleşme konusunda ÇED ayrıcalıklı bir
yere sahiptir. AB yeni ÇED yönetmeliğinden hoşnut gözükmektedir. Bazı altyapı
projelerinde ve özellikle sınıraşan konularda ÇED raporu hazırlanması
gerektiğine işaret edilmektedir. Daha da önemli olan AB’nin geçiş dönemi
sürecinde yapacağı akçalı yardımların ÇED koşuluna bağlanması öngörülmektedir.
Birinci Bölümün Özeti
Bu bölümde çevresel etki değerlendirmesi ile
ilgili olarak okuyucuya ön bilgiler verilmiştir. Bu bağlamda herhangi bir yatırımla ilgili olarak alınması gereken
planlama ve yatırım kararları arasında ÇED’e ilişkin kararın yeri
belirtilmiştir. Bu çerçevede ÇED’in anlamı ve rolü açıklanmış ve ÇED’e ilişkin
olarak kamuoyunda yerleşiklik özelliği kazanmış olan bazı yanlış anlamaların ve
kabullenmelerin önüne geçilmek istenmiştir. Bu tür yanlışlıklar arasında,
özellikle, ÇED’in bir satış ve promosyon belgesi olarak görülmesinin ve ÇED’in
yatırım projesi önerisini haklı gösterme, aklama ya da ussallaştırma aracı olarak kullanılmasının
sakıncalarına dikkat çekilmiş ve ÇED’in nesnel ve yansız olması, ÇED belgesinin
en az yeterlilik ölçütlerini tatmin
edebilecek kalite düzeyinde olması ve ÇED belgesinin basit ve herkes tarafından
kolaylıkla anlaşılabilir olması gereklilikleri üzerinde durulmuştur. Daha
sonra, ÇED yöntemine ilişkin temel kavramlar tanımlanmış ve açıklanmıştır.
Bunlar arasında, “değerlendirme”, “çevresel değerlendirme”, “çevresel etki
değerlendirme süreci” ve “çevresel etki değerlendirmesi raporu” yer almaktadır. Daha sonra, ÇED
yönteminin gerçekleştirmesi gereken temel amaçları açıklanmıştır. Bunlar,
projenin çevre üzerindeki olumsuz etkileri önlemek ya da en aza indirmek ve çevresel kaliteyi korumak ve
geliştirmektir. ÇED yönteminin temel yararlarına değinilmiş ve bunların bir ön
uyarı işlevini yerine getirmek ve
projeye ve alan kullanımına ilişkin seçenekler geliştirmek olduğu
belirtilmiştir. Ele alınan bir başka önemli alt bölümde ÇED’in hangi ölçütlerin
gerçekleşmesi durumunda doğru, isabetli ve yararlı olacağı sorusu sorulmuş ve
buna yanıt verilmiştir. Bir ÇED raporunun içeriğinin nasıl olması gerektiği
üzerinde durulmuş ve ÇED raporunun içermesi gereken temel bileşenler
açıklanmıştır. ÇED yönteminin önemli sorun alanlarından biri de ÇED sürecinin
hangi kamu kurumu tarafından nasıl ve ne şekilde yürütülmesi gerektiğidir. Bu
sorun ÇED’e ilişkin kurumsal sorunlar bağlamında ele alınmış ve irdelenmiştir.
Bölümün son alt bölümü, Türkiye’nin aday ülke olarak çevresel açıdan da
bütünleşmek zorunda olduğu Avrupa Birliği’ndeki ÇED düzenlemelerine ayrılmış ve
AB’nin ÇED’e ilişkin mevzuatı hakkında bilgi verilmiştir.
BÖLÜM 2
ÇED’İN KURAMSAL TEMELİNİ
OLUŞTURAN
ÜÇ ÖNEMLİ KAVRAM
Günümüzde giderek artan bir hızda olmak üzere,
yalnızca kaza sonucu değil fakat alışılmış ve olağan üretim ve tüketim
etkinliklerinin sonucu olarak, çeşitli kaynaklardan çevreye gaz, sıvı ya da
katı maddeler şeklinde önemli miktarlarda kirletici bırakılmaktadır. Dünyada
halen kullanılmakta olan 100.000 kadar kimyasal bileşik vardır ve bu sayıya her
yıl 1.000 kadar yeni kimyasal bileşik eklenmektedir.
Bütün bunların sonucu olarak, kirleticiler bitki
bünyelerinde birikebilmekte, toprakta yoğunlaşmakta, solunum ve deri solunumu
yoluyla iç organlara girebilmekte, yüzeysel sulara karışmakta, buharlaşan
yüzeysel sularla tekrar atmosfere dönebilmekte, sulama yoluyla bitki yapısına
ve hayvan vücuduna girebilmekte ve -sonuçta da- gıda zinciri yoluyla insan
vücuduna ulaşabilmekte ve vücudun çeşitli organlarında depolanabilmektedir.
Bu tür kirleticilerin ve kimyasalların insan
vücudu içinde yol açabilecekleri sağlık sorunları ise, tüm uygarlık için temel
bir endişe kaynağı olmakta ve bu endişe giderek büyümekte ve kapsamını
genişletmektedir.
Nitekim, bu tür risklerin örneklerine Dünya’nın
çeşitli bölgelerinde tanık olunmuştur. Hindistan’ın Bhopal kentinde bir
fabrikadan çevreye sızan ölümcül gaz, eski Sovyetler Birliği’nin Çernobil
kentinde yaşanan nükleer elektrik santralı sızıntısı, ABD’nin Alaska
Eyaleti’nde meydana gelen tanker kazası ve petrol kirlenmesi, yine ABD’nin
Donora (Pennsylvania) kentinde,
İngiltere’nin Londra kentinde ve Belçika’nın Meuse Vadisi’nde görülen
ilk kitlesel hava kirliliği olayları çevre yönetiminin klasik sorun örnekleri
arasına girmiş bulunmaktadır.
Yukarıda sayılan yöresel örnekler yanında, ozon
tabakasının incelmesi, sera etkisi ve küresel ısınma, biyolojik
çeşitliliğin azalması ve asit yağmurları
gibi küresel risk olguları da, risk değerlendirmesi, planlaması ve yönetimi
kavramları açısından verilebilecek örnekler arasındadır.
Ülkemizin bu tür risklerden uzak olmadığı ve
benzer ölümcül olguların ülkemizde geçmişte yaşandığı, halen yaşanmakta olduğu
ve gelecekte de yaşanacağı gözden uzak tutulmamalıdır. Geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkan Boğaz’daki
tanker faciaları, Bergama (İzmir) ve Kaymaz (Eskişehir) siyanürlü altın çıkarma
işlemleri, Gökova-Yatağan termik elektrik santrali, Istranca, Manisa ve Muğla
ormanlarında görülen asit yağmurları, Van Gölü’nün taşması, Tuzla’daki Kamilbey
Gölü’nün kuruması, Karadeniz’e bırakılan PCB varilleri ve Edincik’te (Bandırma)
ortaya çıktığı öne sürülen zehirli gaz sızıntıları bu konuda verilebilecek
önemli risk olgularıdır.
Gerek çevre yönetimi ve gerekse çevre yönetiminin
ayrılmaz bir bileşeni olan ÇED süreci, çevresel kalitenin korunması,
iyileştirilmesi ve geliştirilmesi için öteki çeşitli işlevlerin yanında esas ve
genel olarak üç ana işlevi yerine
getirmeyi amaçlar: risk planlama, risk değerlendirme ve risk yönetimi; yaşam kalitesinin korunması ve geliştirilmesi ve taşıma kapasitesinin
iyileştirilmesi. Söz konusu edilen üç
kavram yeterince ve açıklıkla anlaşılmadan ve kavranmadan çevre
yönetiminin ve ÇED’in doğru ve isabetli bir şekilde uygulanabilmesi olanaklı
değildir. Bu nedenle, kitabın bu bölümü
yukarıda sözü edilen kavramların açıklanmasına ayrılmıştır.
Risk
Değerlendirme, Risk Planlama
ve Risk Yönetimi
Çevresel kalitenin bozulması yolunda her gün
ortaya çıkan çok sayıda çevresel kirlenme olgusunun ekosistemler ve canlı
varlıklar için ortaya koyduğu risk bu tür çevresel süreçlerin ve olguların
öncelikle en iyi şekilde öğrenilmesini ve temel dinamiklerinin ortaya
çıkarılmasını gerekli kılmaktadır. Ortaya çıkarılan bilgi ve veriler ışığında
alınması gereken önlemler planlanabilecek ve planlanan önlemler daha sonraki
aşamada uygulama alanına konulabilecektir.
Risk
Değerlendirme
Bu bağlamda, ekolojik ve insancıl risk değerlendirme (risk assessment) süreci çevresel zararlara maruz kalmaktan
kaynaklanan, insanlar ve ekosistemler üzerinde gizil olumsuz etkiler
yaratabilecek olan etkilerin belirlenmesi anlamına gelmektedir. Tanım
içinde yer alan zarar kavramı yaralanma, hastalık ve enfeksiyon kapma, işlevsel
ve organsal bozukluklar ve hatta ölümler anlamına gelebilmekte ve bu riskler
niteliksel ve niceliksel birimlerle ifade edilebilmektedir.
Bu süreç, esas olarak, dört ana bileşenden oluşmaktadır: riske ilişkin araştırmalar, risk değerlendirme, risk irdeleme ve risk yönetimi.
Bileşenlerin birincisi olan risk araştırmaları, inceleme konusu olan madde bağlamında etkiye
maruz kalma ile ilgili olarak ortaya çıkan olumsuz etkilerin gözlemlenmesi ve
ölçülmesi amacı çerçevesinde alanda ve laboratuvarda yapılan çalışmalardan
ibaret olacaktır. Bu çalışmalardan elde olunacak bulgular daha sonra düşük doz
ile yüksek doz ve hayvanlarla insanlar arasında yapılacak uyumlaştırma
çalışmalarına (extrapolation) konu
edilecektir. Araştırmalar sırasında, alanda yoğunluk ölçümleri yapılacak,
etkiye maruz kalma süresi ve etki yoğunluğu araştırılacak ve etkiye maruz kalan
nüfusa ilişkin demografik araştırmalar gerçekleştirilecektir. [1]
İkinci bileşen olan risk irdeleme ise, ekolojik ve insancıl olmak üzere ikiye
ayrılmaktadır. Ekolojik risk
irdelemesinde temel amaç çevresel mevzuat düzenleme çalışmalarıyla ve çevre yönetiminin gerçekleştirmeyi
arzuladığı hedeflerle risk irdeleme çalışmalarından elde olunacak sonuçlar
arasında belirgin ve ussal bir bağ kurmaktır.
Bu amaçla, öncelikle, çevre yönetiminin ya da
çevre mevzuatının ulaşmayı istediği hedeflerin
belirlenmesi ve bunun için gereksinim duyulan verilerin ve kullanılacak çözümleme yöntemlerinin saptanması
gerekmektedir.
Bu çalışmayı izlemesi gereken aşama ise, çevre
üzerinde risk baskısı yaratan unsura maruz
kalma süresi ile maruz kalınan
yoğunluğun ölçülmesi ve risk unsuru içeren maddenin ekolojik etkilerinin öğrenilmesi aşamasıdır. Tüm bu bilgilerin elde
edilmesi sonucunda, ekolojik riskin özelliklerinin ortaya çıkarılabilmesi ya da
bir başka ifade ile ekolojik riskin
değerlendirilebilmesi olanak kazanacaktır.
İnsanlara ilişkin risk değerlendirmesi çalışması
da, yukarıdakine benzer şekilde, dört aşamadan oluşmaktadır: sakıncaların belirlenmesi, maruz kalma
süresinin ve yoğunluğunun irdelenmesi, doz-tepki ilişkisinin irdelenmesi ve riskin özelliklerinin belirlenmesi.
Bu aşamalardan birincisi olan sakınca
belirleme çalışmaları, risk yaratıcısı olduğu sanılan maddenin ne gibi
sağlık sorunlarına yol açtığının saptanması amacını gütmektedir. Sağlık
sakıncaları ise, vücut organlarında zarara neden olmaktan deri hastalıklarına,
çocuklarda büyüme ve gelişme sorunlarından psikolojik rahatsızlıklara ve
öksürmeden, düşüklere ve hatta sinir sistemi sorunlarına kadar değişen
boyutlarda ortaya çıkabilmektedir.
Sakıncaların ortaya çıkmasını belirleyen bir başka
etmen de zamandır. Bazı sakıncalı etkiler maddeyle ilk ilişki kurulması
sırasında ortaya çıkarken, bazı durumlarda sağlık sakıncaları uzun bir zaman
sonra ortaya çıkmaktadır. Siyanürlü gazla temas etmek birinci olguya ve PCB,
asbest ve kurşunla temas etmek de ikinci olguya verilebilecek örnekler
arasındadır.
Ancak, inceleme konusu olan madde ile sağlık
sorunları arasındaki herhangi bir ilişkinin saptanması bilimsel açıdan hemen
sonuca varmak anlamına gelmemektedir. Bu amaçla, çok sayıda araştırma ve
inceleme yapmak gerekmektedir. En iyi inceleme de, insanlar üzerinde
yapılandır. Ancak, olayların doğası gereği her zaman insanlar üzerinde inceleme
yapılabilmesi olanaklı değildir. Bu gibi durumlarda, laboratuvarda (in vitro) ya da kobay hayvanlar üzerinde
(in vivo) incelemeler yapılmakta ve
elde olunan sonuçlar insanlara uyarlanmaktadır.
Genel olarak kabul edilen ilkeye göre, ancak,
hayvanlar üzerinde yapılmış ve bilimsel olarak
geçerliliği ve güvenilirliği kabul edilmiş bir araştırmaya dayalı olarak
söz konusu maddenin kansere neden olmasının olanaklı olduğu belirtilebilir.
Herhangi bir maddenin kansere yol açma olasılığının var olduğunu belirtebilmek
için, hayvanlar üzerinde yapılmış, bilimsel araştırma ölçünlerine göre
yapıldığı saptanmış ve bilimsel geçerliliği ve güvenilirliği olduğu anlaşılmış
en az iki araştırmada elde olunan bulguların
insanlar üzerinde yapılmış sınırlı bazı incelemelerle desteklenmesi gerekmektedir.
Maddenin kansere yol açtığının bilindiğinin söylenebilmesi ise insanlar üzerinde yapılmış
çalışmalarda bu yönde güçlü kanıtların bulunmasına bağlıdır.
Risk değerlendirme çalışmalarının ikinci aşaması ise, insanların ne kadar süre içerisinde ne
kadar miktarda risk konusu olan maddeyi vücutlarına aldıklarının
saptanmasını amaçlamalıdır. Doğal olarak, maruz kalma olgusu çevreye bırakılan
sakıncalı atık miktarına, atığın
çevredeki dağılım kalıplarına, rüzgar hızı ve su akıntısı gibi alıcı ortam
özelliklerine ve etkiye maruz kalan insanların atık kaynağından uzaklığına
bağlı olarak değişiklikler gösterecektir.
Etkiye maruz kalma olgusunun tam olarak ortaya konulabilmesi için şu soruların
yanıtlanması gerekmektedir: Risk konusu madde ya da maddeler nelerdir? Bu
maddeler hangi kaynaktan ya da hangi tür kaynaklardan çevreye bırakılmıştır?
Risk konusu maddelerin çevreye bırakılma kalıpları nelerdir? Ne miktarda madde
çevreye bırakılmıştır?
Maruz kalma sürecinin belirlenebilmesi için etki
kaynağından çeşitli uzaklıklarda yoğunluk ölçümleri ve bu olanaklı değilse
yoğunluk kestirimleri yapılmalıdır. Bu ölçme ve kestirimlerde üzerinde
durulması gereken sorular ise şunlar olmalıdır: Sağlık riskleri nelerdir?
Kirlilik yoğunluklarını belirleyen etmenler nelerdir? Yoğunluk kaynaktan
uzaklaştıkça nasıl bir değişim göstermektedir?
Bu çalışmaları izleyecek son çalışma da, etkiye
maruz kalan insan sayısını hesaplamak olmalıdır.
Bu aşamaların tamamlanması ile etkiye maruz kalma
süreci ve bu sürece ilişkin sorunlar açıklığa kavuşmuş olacaktır.
Risk değerlendirme çalışmalarının üçüncü aşaması, etkinin yoğunluk düzeyi
ile vücudun bu yoğunluktaki etkiye karşı verdiği tepkinin belirlenmesi yani doz-tepki ilişkisine açıklık
getirilmesi olacaktır. Zira, açıklıkla bilinmektedir ki, insan vücudu değişik
yoğunluktaki kirleticilere değişik belirtilerle yanıt vermektedir. Örneğin,
bilinen hava kirleticilerinden olan kurşunun insan vücudunda birikimi belirli
bir düzeye kadar herhangi bir etkiye yol açmaz iken, eşik değerin aşılmasından
sonraki tepkiler kusmadan, zehirlenmelere ve davranış bozukluklarından ölüme
kadar değişen görünümler ve sonuçlar ortaya koyabilmektedir.
Bu ve benzeri sorunların açıklığa
kavuşturulabilmesi kirleticilerin insan vücudunun çalışması üzerinde ne gibi
değişikliklere yol açtıklarının bilinmesine; bu tür maddelerin insan vücudunda
nasıl dolaştıklarının öğrenilmesine ve insan vücudunun bu gibi maddelere karşı
sahip olduğu biyolojik savunma mekanizmalarının işleyiş ve davranış
biçimlerinin ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bu konu ile ilgili bir örnek
ilerideki bölümlerde dizelli yakıtla çalışan küçük binek araçlarının
motorlarından çıkan yayılımların insan sağlığı ve çevre üzerindeki etkilerinin
incelendiği bölümde verilmiştir. [2]
Doz ile tepki arasındaki ilişkilerin varlığı ancak
iki değişken arasında olumlu korelasyon -yani, biri arttıkça öteki artan ya da
azalan türde bir ilişki- bulunması durumunda olanaklı olabilecektir.
Risk değerlendirmesi çalışmalarının dördüncü ve son aşamasını elde olunan
bulgular çerçevesinde riskin
özelliklerinin belirlenmesi çalışmaları oluşturacaktır. Bu aşama
çalışmaları çerçevesinde, daha önceki üç aşamada elde olunan bilgi ve
bulguların bir sentezi yapılacaktır. Bu çalışmayla, inceleme konusu edilen
maddenin sağlık açısından ne gibi risk ya da riskler yarattığının ortaya
konulması amaçlanmaktadır.
Böylelikle, toplam nüfusun hastalıklara
yakalanabilme (morbidite) ve ölebilme
(mortalite) olasılıkları
belirlenebilecektir. Ancak, insanların günlük yaşamlarında değişik dozda etkiye maruz kalmaları
nedeniyle hastalanma ve ölme riskleri de değişiklikler gösterecektir. Bu
bakımdan, bireysel risk dağılımı kalıplarını ortaya çıkarılabilecek risk
değerlendirmelerine de gereksinim vardır. Bu bağlamda, üzerinde durulması
gereken bir başka unsur da, yaşam boyu bireysel maksimum riskin (özellikle, kanser riskinin)
saptanabilmesidir.
Ancak, hemen belirtmek gerekir ki, bilimin sahip
olduğu sınırlılıklar nedeniyle riskin her zaman ve kesinlik taşıyan sınırlar
içinde belirlenebilmesi olanaklı değildir. Bu çerçevede, risk kestirimlerinin
belirgin bir ölçüde belirsizliği de içlerinde taşımakta oldukları bilinmelidir.
Risk değerlendirmesinin bir başka boyutunu da,
kıyaslamalı risk değerlendirmesi çalışmaları oluşturmaktadır. Yukarıda
anlatılan risk değerlendirme çalışması bir maddeye veya bir bölgeye özel olarak
yapılabilecek risk değerlendirmesidir. Buna benzer şekilde, ülkesel ya da
yöresel bağlamda tüm risk konuları saptanabilir ve bunlar ağırlık ve önem
düzeylerine göre sıralanabilir ve bunlardan ele alınması önceliği olanlar için
eylem planları hazırlanabilir. ÇED terminolojisi açısından bu konu ele
alındığında, birinci tür risk değerlendirmesi çalışması bireysel ÇED ve ikinci
tür risk değerlendirmesi ise master/ana ÇED ya da stratejik ÇED çalışması
anlamına gelmektedir.
Risk
Planlama
Risk değerlendirmesi kavramını tamamlayan ikinci
kavram risk planlaması kavramıdır. Risk
planlaması, daha önceki aşamalarda işaret edildiği şekilde değerlendirilmiş
(assessment) olan riskin azaltılması ve önlenmesi amacıyla siyasal, hukuksal, toplumsal ve ekonomik önlemlerin saptanması
olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda, risk planlaması riskin ortadan
kaldırılması amacının gerçekleştirilmesini sağlayacak önlemler dizisinin
saptanması ve saptanan eylemlerin zaman, yer, eleman, araç-gereç ve parasal
kaynak boyutları dikkate alınarak bir eylem planı şekline dönüştürülmesi
anlamına gelmektedir. Aynı şekilde, planlanan önlemlerin yasa, yönetmelik ya da
çevresel ölçün gibi düzenleyici metin şekline dönüştürülmesinin de risk
planlaması çalışmalarının bir parçası olarak kabul edilmesi gerekir.
Risk
Yönetimi
Yukarıda belirtilen iki kavramı tamamlayan üçüncü
ve son kavram, risk yönetimi kavramıdır. Risk
yönetimi, genel özellikleri belirlenen ve bu özellikler çerçevesinde
alınacak karşı önlemleri ve izlenecek karşı politikaları saptanan çevresel
olgularla ilgili olarak hazırlanan yasal
düzenlemelerin ve eylem planlarının, risk olgusunun ortaya çıkması
durumunda, uygulamaya konulması ile
ilgili karar alma süreci olarak tanımlanabilir. Bu tanımın, konu ile ilgili
olarak etkili bir kurumsallaşmaya gidilmesini ve kurumsallaşma çerçevesinde
örgütsel yapı, hukuksal yetki, görev ve sorumluluklar, insangücü ve bütçe
olanakları ile ilgili ön koşulların yerine getirilmesini zorunlu kıldığı gözden
uzak tutulmamalıdır. Aynı şekilde, risk yönetiminin, yukarıda sayılanlara ek
olarak, konu ile ilgili ön uyarı ve
monitoring sistemleri ile çeşitli araştırma ve geliştirme laboratuvarlarının
devreye sokulmasını gerekli kıldığı da unutulmamalıdır.
Ara
Değerlendirme
ÇED süreci, bir risk değerlendirmesi, risk
planlaması ve risk yönetimi sürecidir. Gizil riskleri incelenen ise, yatırımcı
tarafından önerilen projedir. Her türde yatırım projesi çevre üzerinde olumlu
ya da olumsuz etkilerde bulunacaktır. Bu etkilerden olumsuz olanlar çevre
üzerinde olası önemli sakıncalara yol açabilecektir. ÇED çalışması, esas
olarak, tüm ayrıntıları yukarıda belirtilen şekilde projenin ortaya
koyabileceği çevresel riskleri belgelere dayalı olarak değerlendirecek,
risklerin önlenmesi ve zararlı etkilerinin giderilebilmesi için alınması
gereken önlemleri planlayacak ve planlanan politika ve önlemlerin uygulanmasını
güvence altına almak üzere çeşitli yönetsel düzenlemelerde bulunacaktır.
ÇED süreci, her şeyden önce, bu bağlamda
anlaşılmalıdır.
Örnek
Olay: Hava Kirleticileri ve Risk
Risk değerlendirme, planlama ve yönetimi ile
ilgili olarak daha önceki bölümde yapılan açıklamalara verilebilecek en iyi
örnek hava kirleticileridir. Bilindiği üzere, hava kirleticileri yol açtıkları
sağlık sorunları nedeniyle, pek çok ülkede çeşitli yasal düzenlemelere konu
olmuşlardır. Ancak, bu düzenlemelerdeki temel sorun elde edilmesi istenilen
hava kalitesinin ne gibi parametrik değerlere sahip olması gerektiği ile
ilgilidir. Bir başka anlatımla, hava kirleticileri ile ilgili niteliklerin
ölçünleştirilebilmesi için bazı somut nicel değerlere sahip olunması
gerekmektedir.
Bu değerlerin olması gerekenden daha yüksek bir
düzeyde saptanması durumunda, bazı ekonomik etkinlikler gereksiz yere
yasaklanmış olacak ve sonuçta genel ekonomi zarar görecektir veya daha düşük
değerlerin benimsenmesi durumunda çevresel maliyet kabul edilemez boyutlara
ulaşacaktır. Bu açıdan bakıldığında, riskin önlenmesi için gerekli değerin
doğru saptanması büyük bir önem taşımaktadır. Bu değerin doğru saptanması için
her bir kirletici türü ile ilgili olarak insan sağlığı açısından tehlike
başlatan eşik değerlerin saptanması gerekmektedir.
Genel olarak, yasal düzenlemelere konu olan hava
kirleticileri SO2, asılı parçacıklar, NO2, CO ve ozondur. Aşağıdaki
çizelgelerde, bunlarla ilgili olarak, Birleşik Amerika’da yapılan,
geçerlilikleri ve güvenilirlikleri olan bilimsel araştırmalardan elde edilen
sonuçlar özetlenmiş bulunmaktadır.
Bu çizelgelerden birincisi, CO ile ilgilidir.
Bilindiği üzere, CO’in sağlık üzerindeki etkisi CO’in kana karışması sonucunda
oluşan karboksihemoglobinden (COHb) kaynaklanmaktadır. Bu karışımın artması
durumunda, kanın oksijen taşıma
kapasitesi sınırlanmakta ve bu nedenle de çeşitli sağlık sorunları ortaya
çıkmaktadır. Buradaki temel sorunsal,
COHb düzeyinin hangi değerden sonra sağlık sorunu yaratmaya
başladığıdır. Çizelge 1’de bu yönde yapılmış bazı çalışmaların sonuçları
verilmektedir.
ÇİZELGE
1 Karboksihemoglobin
ve Etkileri
|
|
COHb
(%) Düzeyi |
Etkiler |
0-4 |
Sigara içmeyenler için normal fizyolojik
değer |
2.5-4 |
Anjinli ya da ara sıra nefes alma sorunu
hastalarda başarım azalması |
4-5 |
Trafik polislerinde artan semptomlar (başağrısı,
bitkinlik) |
5-10 |
Miyokart metabolizmasında değişiklikler olası
zararlar |
10 + |
Başağrısı ve el yeteneklerinin kullanımında
eşgüdümsüzlük. EEG’de görsel uyarı tepkimelerinde değişiklikler |
Kaynak: Benjamin G. FERRIS,
“Health Effects of Exposure to Low Levels of Regulated Air Pollutants: A
Critical Review’, Journal of the Air Pollution Association, Mayıs 1978, Cilt
28, Sayı 5, s. 483-497. |
Yukarıdaki çizelgenin incelenmesinden çıkan sonuç,
yüzde 0-4 arasındaki değerin sigara
içmeyen normal kimselerdeki değer olduğudur. Buna karşın, değer yükseldikçe
risk oranı da özellikli bazı gruplar için artmaya başlamaktadır. Nitekim, bu
değerin aşılmasından sonra sağlıklı kimselerin metabolizmalarında önemli
değişiklikler başlamaktadır. Dikkat edilmesi gereken nokta, sağlık açısından
bazı sorunları olanlarda normal sayılan kirletici sınır değerleri arasında dahi
çeşitli sağlık sorunlarına yol açılabilmesi olasılığıdır.
Bu bilgiler CO kirliliği nedeniyle sağlık riskinin
hangi noktada ortaya çıkmaya başladığını göstermektedir. Riskin bu şekilde
belirgin bir durum kazanmasından sonra CO kirliliğinin önlenebilmesi için izlenmesi gereken
politikalar ve alınması gereken önlemler saptanacaktır. Saptanan politika ve
önlemler yasal düzenleme ve eylem planı şekline dönüştürülecektir. Bu, bir
başka anlatımla, risk planlaması
demektir. Yasal düzenlemelerin ve eylem planlarının uygulanması ise risk yönetimi anlamına gelecektir.
Aşağıda verilen Çizelge 2’de ise bir başka hava
kirleticisi olan ozon (O3) ile ilgili bulgular yer almaktadır.
ÇİZELGE
2 Ozon
ve Etkileri |
|||
Maruz
Kalınan |
Etkiler |
||
Yoğunluk |
Süre |
||
ug/m3 |
ppm |
||
294 |
0.15 |
|
Astım ataklarının
sıklaşması
Öğrencilerde solunum
işlevlerinin azalması |
196-294 |
0.10-0.15 |
0.5-1 saat |
Göz kaşıntıları Kronik solunum yolu
hastalarında
solunum işlevlerinin azalması
|
1 saat |
Uzun mesafe
koşucularında solunum işlevlerinin azalması |
||
118-216 |
0.06-0.11 |
Saatlik değerler |
Sağlıklı erişkinlerde
etki yok Kronik solunum yolu hastalarında
etki yok |
118 |
0.06 |
Saatlik değerler |
|
490-980 |
0.25-0.50 |
2 saat |
Hiperaktif grupların
alt bölümünde solunum işlevlerinde
küçük
bir azalma |
725-1470 |
0.37-0.75 |
1-2 saat |
Sağlıklı insanlarda
solunum işlevlerinin azalması Semptomlar: burun ve
boğazda kuruma, öksürme, derin soluk
almada rahatsızlık ve hafif bulantı |
2 saat |
Çalışma başarımında ve
solunum işlevlerinde azalma |
||
784-1176 |
0.4-0.6 |
1 saat |
Sağlıklı yetişkinlerde
solunum
yollarında direnç |
Kaynak: Benjamin G. FERRIS, “Health Effects of
Exposure to Low…” s. 483-497 |
Ozon gazı, stratosferde oluşturduğu koruyucu
tabaka nedeniyle, insan sağlığı açısından olumlu bir işlevi yerine
getirmektedir. Ancak, yakın çevremizdeki ozon, tehlikeli bir hava
kirleticisidir ve çeşitli sorunlara yol
açmaktadır. Ozon gazının yakın çevrede yoğunlaşması hem insan sağlığı ve
hem de hava kalitesi bakımından sorunlara neden olmaktadır. Ozon, güneş
ışığının ve otomobil sayısının yoğun olduğu bölgelerde katalitik bir etki
yaparak otomobil eksozlarından çıkan hidrokarbonların ve nitrojenoksitlerin
güneş ışığı ile oluşturduğu tepkimeyi güçlendirmekte ve sonuçta ingilizce “smoke” (duman) ve “fog”
(sis) sözcüklerinden oluşturulan ve “smog”
adı verilen bir fotooksidantın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Smog
olayında, oksijen bir anlamda paslanmakta ve bunun sonucunda da hava kalitesi
bozulmakta ve çeşitli olumsuz sağlık etkileri görülmeye başlanmaktadır. Ancak,
henüz, bu tepkimenin nasıl oluştuğu ve hangi düzeydeki minimum girdilerin kesin
olarak bu tepkimeyi güvence altına aldığı bilinmemektedir. Belirtilen bu
nedenle de, riskin varlığı bilinmesine karşın bilimin yeterli düzeyde
gelişmemesi riskin değerlendirilmesi, planlanması ve yönetilmesi konusunda belirsizlikler yaratmaktadır.
Buna karşılık, ozon gazının insan sağlığı
üzerindeki etkilerini gösteren çok sayıda araştırma yapılmıştır. Yukarıdaki
çizelgede, bu araştırmalardan elde edilen sonuçların özeti verilmektedir. Buna
göre, 216 ug/m3’ün altındaki değerler
sağlıklı erişkinler açısından bir sorun yaratmamaktadır. Bu değerin 300’e
yaklaşması durumunda astım atakları sıklaşmakta, göz kaşıntıları başlamakta ve
solunum işlevlerinde azalmalar görülmektedir. Ozon yoğunluğu arttıkça
insanlardaki sağlık sorunları da giderek artmaktadır. Bu araştırmalardan
çıkarılması gereken sonuç, risk değerlendirmesi açısından ozonun risk sınırının
300 ug/m3 olduğudur. Bu değerin, kritik değer olarak saptanması ve
politikaların bu değere göre şekillendirilmesi toplumun ozon açısından göz
kaşıntıları ve solunum sorunlarında küçük çaplı sorunlar dahil herhangi bir
sağlık sorunu istemediği anlamına gelmektedir. Alınması gereken önlemler ve
izlenmesi gereken politikalar bu değere göre belirlenmelidir.
Aşağıda verilen Çizelge 3’te bir başka hava
kirleticisi olan NO2 ile ilgili bilgiler yer almaktadır.
ÇİZELGE
3 NO2 ve
Etkileri |
||
Yoğunluk
mg/m3 (ppm) |
Etkiler |
|
Ortalama |
90
ıncı Yüzde |
|
0.15-0.28 |
0.28-0.94 |
Solunum yolu
hastalıklarında biraz artma Solunum işlevlerinde
biraz azalma Bronşit olaylarında
biraz artma |
0.096-0. 043
|
|
Sigara içmeyen
sağlıklı
erişkinler üzerinde bir etki yok |
Kaynak: Benjamin G. FERRIS,
“Health Effects of Exposure to Low Levels of Regulated Air Pollutants: A
Critical Review’, Journal of the Air Pollution Association, Mayıs 1978, Cilt
28, Sayı 5, s. 483-497. |
Yukarıda yapılan açıklamalara koşut olarak
belirtmek gerekirse, hava kalitesi ile ilgili bir risk unsuru olan NO2’in riske
ilişkin eşik değeri 0.15 mg/m3 sınırında başlamaktadır. Yapılan araştırmalarda
bu değerin altında bir sorunla karşılaşılmazken bu değerin aşılması durumunda
solunum yolu işlevlerinde azalma ve bronşit olaylarında artma gibi risklerle
karşılaşılmaktadır.
Aşağıda verilen Çizelge 4’de de, yukarıdaki
örneklere benzer şekilde, SO2 ve asılı parçacıkların risk değerlendirmelerine
ilişkin araştırmaların sonuçları uzun ve kısa erimli etkiler şeklinde özet
olarak verilmektedir.
ÇİZELGE
4 SO2 ve Parçacıkların Etkileri |
|||
Uzun Erimli |
|||
SO2 |
Parçacık |
Etki |
|
ug/m3 |
ppm |
ug/m3 |
|
250 |
0.095 |
250 |
|
150 |
0.05 |
240 |
Solunum yolu
hastalıklarında artma |
120 |
0.046 |
180 |
Solunum yolu
hastalıklarında artma Solunum işlevlerinde
azalma |
120 |
0.046 |
230 |
Alt solunum yolu
hastalıklarında artma |
425-50 |
0.162-0.019 |
195-85 |
Alt solunum yolu
hastalıklarında artma |
55 |
0.021 |
180 |
Solunum yetmezliği
semptomlarında artma Solunum işlevlerinde
azalma |
27 |
0.014 |
131 |
Etki yok |
66 |
0.025 |
80 |
Etki yok |
Kısa Erimli |
|||
250 |
0.095 |
350 |
|
722 |
0.276 |
350 |
Kronik akciğer
hastalarının solunum işlevlerinde değişiklik yok |
200 |
0.076 |
150 |
Astım ataklarında
sıklaşma |
Kaynak: Benjamin G. FERRIS,
“Health Effects of Exposure to Low Levels of Regulated Air Pollutants: A
Critical Review’, Journal of the Air Pollution Association, Mayıs 1978, Cilt
28, Sayı 5, s. 483-49. |
SO2 ve parçacıklar genellikle aynı kaynaklardan
ortaya çıkmaları nedeniyle çizelgede birlikte ele alınmışlardır. Yukarıdaki
araştırma özetlerine göre, 27 ug/m3 SO2 ve 121 ug/m3 parçacık ile 66 ug/m3 SO2
ve 80 ug/m3 parçacık yoğunlukları düzeylerinde herhangi bir risk ortaya
çıkmamaktadır. Ancak, yoğunluğun 55
ug/m3 SO2 ve 180 ug/m3 parçacık düzeyine ulaşması ve bu yoğunluğun uzun süreli
olması durumunda çeşitli sağlık sorunları ortaya çıkmaya başlamaktadır.
Kısa erimli yoğunluklarda ise 200 ug/m3 SO2 ve 150
ug/m3 parçacık yoğunluğuna ulaşılması durumunda risk etmeni ortaya çıkmaktadır.
Burada dikkat edilmesi gereken özellik, riske yol açan etkinin uzun ve kısa
erimli olarak ikiye ayrılmasıdır. Gerçekten bazı etkiler uzun bir süre
geçtikten sonra sonuçlarını ortaya koyarken bazıları kısa sürede kendilerini
göstermektedir. Risk değerlendirmesi (ister çevre yönetimi anlamında ve isterse
ÇED anlamında) yaparken bu etmenlerin de göz önüne alınması gerekmektedir.
Buraya kadar yapılan açıklamalarla, risk
değerlendirmesi olgusu ile ilgili olarak hava kirleticileri esas alınarak
sorunu açıklayıcı bir örnek olay ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu aşamada
ise, risk planlaması çalışmaları ile
ilgili bir örnek olay verilmesinin yararlı olacağı düşünülmüştür. Daha önceki örnekle ilgili olması bakımından, bu
örnek olay da bir hava kirleticisi olan asılı
parçacıklarla ilgili olarak seçilmiştir.
Birleşik Amerika’nın federal çevre örgütü olan
“Çevre Koruma Ajansı” (Environmental
Protection Agency, EPA) bu ülkede çevresel riskleri değerlendirmek ve
bunlara karşı izlenecek politikalarla eylem planlarını hazırlamak sorumluluğuna
sahip olan kuruluştur. Bu sorumluluğu yerine getirebilmek için de, EPA’ya
ulusal çevre ölçünlerini hazırlamak,
geliştirmek ve uygulanmalarını denetleme yetkisi verilmiştir.
Bu örgüt, herhangi bir konuda ölçün hazırlayıp
yürürlüğe koymadan önce, konu ile ilgili olarak var olan tüm bilgi ve verileri
bir belgede toplar. Bu belgeye ölçüt denir.
Hava kalite ölçünleri ile ilgili olarak, ölçün konusu olan bir madde de biraz
önce belirtildiği üzere asılı parçacıklar ölçünüdür ve bu amaçla bir ölçüt
belgesi hazırlanmıştır. Bu ölçüt belgesinde, konu ile ilgili tüm bilgiler
taranmış, sorun açıklıkla saptanmış ve izlenmesi gereken politikalar
belirlenmiştir. [3] Risk planlaması
çalışmalarına bir örnek oluşturması bakımından bu belgenin birincil ölçünlerle
ilgili bölümünün bir özeti aşağıda verilmiştir:
“İncelenen konular arasında parçacıkların solunum
yollarında depolanması, zehirleme mekanizmaları ile ilgili çalışmalar, insan ve
hayvanlar üzerinde yüksek dozlu etkilere maruz kalma ile ilgili olarak yapılan
çalışmalar, epidemiyolojik çalışmalar ve hava kalitesine ilişkin çalışmalar
bulunmaktadır. Bu çalışmaların incelenmesine dayalı olarak aşağıdaki sonuçlara
ulaşılmıştır.
i.
Solunan
parçacıkların sağlık riski yaratması (a) parçacıkların solunum yollarının
çeşitli bölgelerine kadar girebilmeleri ve buralarda depolanmaları ve (b)
depolanan maddelere karşı biyolojik tepkileri kapsamaktadır.
ii.
Çok küçük ya
da büyük parçacıkların toraks bölgesine (bronşlar ve solunum yolunun alveolleri) yerleşmesinin yol açacağı olumsuz
etki riski bu maddelerin toraks bölgesi dışına (kafa) yerleşmesinden çok daha
fazla dikkate çekici sonuçlara yol açmaktadır. Toraks bölgesindeki maksimum
parçacık sızması ise burun-ağız ve ağız yoluyla yapılan solunum sırasında
olmaktadır.
iii. Parçacıkların büyük miktarlarda solunmasının yol
açtığı önemli sorunlar arasında şunlar yer almaktadır: (a) solunum
mekanizmaları ve semptomları üzerindeki etkiler, (b) mevcut solunum ve
kardiovasküler sorunların büyümesi, (c) vücudun temizleme ve savunma
mekanizmaları üzerindeki etkiler, (d) morfolojik değişimler, (e) kanser ve (f)
ölüm.
iv. Parçacıkların etkilerine en fazla duyarlı nüfus
alt grupları şunlardır: kronik solunum ve kardiovasküler hastaları, (b) grip
hastaları, (c) astımlılar, (d) yaşlılar, (e) çocuklar, (f) sigara içenler ve
(g) ağızdan ya da ağız-burundan nefes alanlar.
v.
İnsan ve
hayvanlar üzerinde yapılan incelemeler ve epidemiyolojik araştırmalar
parçacıklardan kaynaklanan önemli bilgiler içermekteyse de yoğunluk
birikimi-tepki konusundaki en fazla bilgi son 25 yılda İngiltere ve Birleşik
Amerika’da yapılan toplumsal epidemiyolojik çalışmalarda yer almaktadır.
Bilimsel ve teknik eserlerin incelenmesine dayalı
olarak ve politikalar gözden geçirilerek birincil parçacık madde ölçünleri ile
ilgili olarak şu önerilerin yapılması karara bağlanmıştır.
i.
Parçacıkların
bileşim kompozisyonu zaman ve mekan açısından değişiklik göstermesine karşın,
İngiltere ve Birleşik Amerika’da parçacık miktarlarının azaltılması kamu sağlığının yararına olmuş ve öteki çok
daha tehlikeli parçacık maddeyle ilgili olarak ayrı denetim programları
oluşturulması gereksinimini azaltmıştır. Halen, Birleşik Amerika’da
yükseltilmiş parçacık madde yoğunlukları SO2 düzeyinin yüksek düzeyde olmasına
bağlı kalmaksızın gerçekleşebilmektedir. Bu gözleme dayalı olarak, ayrı bir
parçacık madde ölçününün yürürlüğe konulmasının makul bir kamu sağlığı seçeneği
olduğu düşünülmektedir.
ii.
Mevcut
parçacık ölçünü, geniş yüzeyli parçacıkların daha çok toraks bölgesi dışında
depolanan geniş yüzeyli parçacıkların miktar olarak çok daha fazla olması
nedeniyle, esas olarak, daha düşük önem düzeyindeki sağlık risklerini
denetlemeye yöneliktir. Toraks bölgesine yerleşen ve bu şekilde adlandırılan
parçacıklar için yeni bir indikatörün oluşturulması önerilmektedir.
iii. Yeni ölçün hem kısa erimli (24 saatlik) ve hem de
yıllık aritmetik ortalama ölçünleri olarak
önerilmektedir.
iv. Yeterli güvenlik marjlarına sahip bir parçacık
madde ölçünü düzeyi seçmek CO ve SO2 gibi maddelerle konuya ilişkin sağlık
riskleri arasında yargılamada bulunma zorluklarına ek olarak pek çok
belirsizliği de beraberinde getirecektir.
Bu değerlendirmelere dayalı olarak, 24 saatlik
toraks parçacıkları limitinin 15- 350 ug/m3 düzeylerinde olması gerekmektedir.
Londra araştırmalarına dayalı olarak belirtmek gerekirse, üst sınır duyarlı
nüfus grupları ile ilgili düzeyleri temsil etmektedir.
Uzun erimli epidemiyolojik araştırmalar ise,
duyarlılığı azaltan ve yorumlamayı güç kılan başka değişkenlerin varlığını
gerekli kılmaktadır. Bu nedenle, düşük düzeylerde etki olasılığı vardır ancak
bu etkiler belirsizdir ve söz konusu araştırmalarla saptanabilmeleri zordur.
Bu değerlendirmelere dayalı olarak, yıllık toraks
bölgesi parçacık ölçününün 55-100 ug/m3 arasında olması gerekmektedir. Yukarıda
belirtilen belirsizliklere bağlı olarak, üst sınır (110 ug/m3) bir güvenlik
marjı içermeyebilmektedir. Bu nedenle, uygun bir seçenek olarak görülmelidir.
Alt sınırda ise (55 ug/m3) bazı semptomatik etkiler hala devam edebilecektir.
Ancak, solunum işlevinde ya da solunum yolu hastalıklarının artmasında
ölçülebilir bir farklılaşma yaratması beklenmemektedir.”
Yaşam
Kalitesi
Çevre sorunlarının ve çevresel kirlenmelerin
bireyler için neden bir endişe kaynağı olduğu sorusuna çeşitli yanıtlar
verilebilir. Örneğin, kıt kaynakların azalması ve bazı türlerin yok olma
sürecine girmesi bunlardan biridir. Bir başka neden olarak da, atıkların
giderek çoğaldığı ve bu atıkların öteki gezegenlere gönderilmesinin olanaksız
olduğu belirtilebilir. Ancak, hangi neden öne sürülürse sürülsün tümü bir ortak paydada birleşmek
durumunda olacaktır. Bu ortak payda da, çevresel sorunların son çözümlemede yaşam kalitesini bozmakta olmalarıdır.
Bu nedenle, çevre sorunları konusundaki endişeleri
tam olarak anlayabilmek için yaşam kalitesi kavramının tam ve doğru olarak
algılanması gerekmektedir. Çevre yönetiminin en temel amacı da, yaşamın
kalitesini yükseltmektir. Aynı şekilde, ÇED süreci de bireysel projelerin yaşam
kalitesi üzerindeki olası önemli olumsuz
etkilerini kestirmek ve bu etkilerden zararlı
sonuçları azaltılamaz ve geri çevrilemez nitelikte olanlarının
gerçekleşmesine izin vermemek ve öteki olumsuz etkiler için de yeterli önlemlerin alınmasını sağlamak amacını
gütmektedir. Görüldüğü gibi yaşam kalitesi kavramı ile çevre arasında çok yakın
bir ilişki bağı vardır.
Tanım ve
Sorunsal
“Yaşam kalitesi nedir?”, “Nasıl tanımlanmalıdır?”
ve “Yaşam kalitesi ile ilgili temel sorunsal nedir?” gibi sorular yaşam
kalitesi kavramının ortaya konulması açısından en fazla önem taşıyan
sorulardır. Herşeyden önce belirtmek gerekir ki, kalite kavramı bir koşul ya
da koşullar sistemi demektir. Kalite
kavramının bir başka tanımı da, bir mükemmellik
düzeyini ifade etmekte olmasıdır. Ancak, yaşam kalitesinin tanımı konusunda
çok değişik görüşler öne sürülmektedir. Yaşam kalitesi sorununun öneminin
bilincine varanlar kendilerine göre tanımlar geliştirmekte ve bu tanımlar
çerçevesinde tartışmalarını sürdürmek istemektedirler. Toplumsal
araştırmacılara göre, ortaya konulan tanım yönetici ya da plancı nitelikli
grupları aynı ölçüde tatmin etmemektedir.
Konunun içinde bulunduğu bu çok başlılık, kavramın
yararlılık düzeyi üzerinde sınırlayıcı bir rol oynamaktadır. Bu bakımdan
denilebilir ki, yaşam kalitesi kavramı sınırları üzerinde kolaylıkla görüş
birlikteliğine varılamayan ve tutarsız bir şekilde yapısallaştırılmış filozofik
bir tartışma konusudur. Ancak, konunun bu şekilde ele alınması çevre yönetimi
ve ÇED açısından son derecede sakıncalıdır. Özellikle, ÇED sürecinin bu
kavramla çok yakın bir bağı vardır. Bu nedenle, yaşam kalitesinin genel kabul görebilecek
bir tanımlamasını yapmakta yarar vardır.
Bize göre, yaşam kalitesi kavramı bireyin iyi olma duygusu, yaşamından tatmin olma duygusu ya da genel anlamda
mutluluğu ya da mutsuzluğu ile ilgili bir kavramdır. Bu bağlamda, yaşam kalitesi
kavramı, bireyin belirli bir zaman
süreci içinde algılanmış tatmin duygularının bütünü olarak tanımlanabilir.
Gereksinim
Gerçekten de, yalnızca ÇED açısından değil fakat
pek çok öteki açıdan da yaşam kalitesi kavramının kullanılmasına gereksinim
duyulmaktadır. Özellikle, planlamanın bir araç olarak kullanıldığı alanlarda bu
kavrama duyulan gereksinim oldukça fazladır. Kamu sektöründe karar almada, plan
yapmada ve elde edilen sonuçları irdelemede yaşam kalitesi kavramı önemli bir
rol oynayacaktır.
Ancak, hemen belirtmek gerekir ki, yaşam kalitesi öznel bir kavramdır. Kişiden kişiye
değişmek gibi bir özelliği vardır. Bu nedenle de, herkes tarafından kabul
edilebilir ortak bir kavram çerçevesi olabilmek olgusunu güçlendiren geçerlilik (denenebilirlik) ve güvenilirlik (yinelenebilirlik)
zorunluluğu bu kavramın nicelleştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Şimdiki ve gelecekteki toplumsal sorunlarımız
konusunda ve bu arada ÇED ve çevre yönetimi konularında karar alma
koşullarımızın iyileştirilebilmesi için yaşam kalitesi kavramının en iyi ve en
kabul edilebilir şekilde nicelleştirilmesi
gereksinimi vardır.
Yaşam
Kalitesi Kavramı İle İlgili Endişeler
Yukarıda belirtilen gereksinime karşın, bazı
düşünürler yaşam kalitesi kavramına karşı çıkmışlardır. Kavrama ilişkin
görüşlerini belirtenleri üç grupta toplayabilmek olanaklıdır: bireyciler,
retçiler ve toplumcular (grupçular).
Kavrama karşı çıkan birinci grup olan bireyciler,
yaşam kalitesi kavramının nicelleştirilemeyeceğini öne sürmektedirler. Bunlara
göre, bu kavram oldukça kişisel etmenlerden oluşmaktadır. Bu nedenle de, kavram
konusunda ortak bir gruplama yapılabilmesi olanaklı değildir. Bunun sonucu
olarak da, görüşleri birleştirebilme ve ortak sonuç çıkarabilme
olanaksızlaşmaktadır. Ortak bir gruplama yapılamayınca da, kıyaslama için ortak
bir zemin oluşamayacaktır. Buna karşın, yapılacak kavramlaştırma ve
nicelleştirme çalışmaları ise bireyin gruba göre önemsiz kalması ile
sonuçlanacaktır. Bu, doğru olmayan bir
gelişme anlamına gelecektir.
İkinci grup olan retçiler, yaşam kalitesi ile
ilgili olarak nicelleştirme çalışmasının yapılmaması gerektiğini, zira, böyle
bir çalışmanın zararlı olabileceğini ve kötüye kullanılabileceğini öne
sürmektedirler. Bunlara göre, yaşam kalitesi konusunda ortak bir görüşe
varılabilse bile bunu ölçmek olanaksızdır. Kaldı ki, yaşam kalitesi ile ilgili
sorunlar öznel olmaları nedeniyle ölçülemezler. Ayrıca, hemen belirtmek gerekir
ki yaşam kalitesi ile ilgili değerler, duygular ve davranışlar nicel bir temele
indirgenemezler. Kısacası, bu görüş sahipleri, yaşam kalitesinin güvenilir ve
geçerli yöntemlerle ve bilimsel olarak ölçülmesinin zor olduğunu
belirtmektedirler.
Yukarıda belirtilen iki karşı görüşe karşın, yaşam
kalitesini kavramının nicelleştirilmesi gerektiğini savunan grupçular
(toplumcular) toplumsal programların bireye göre değil gruba göre
oluşturulduğunu ve bu nedenle grupların yaşam kalitesi ile ilgili görüşlerinin
nicel olarak bilinmesi gerektiğini öne sürmekte ve grup bakış açısının bireysel
bakış açısından daha önemli olduğunu belirtmektedirler.
Ölçme ve
Ağırlıklandırma
Yaşam kalitesi kavramına karşı çıkan görüşler ne
olursa olsun, bu kavram ÇED açısından büyük bir önem taşımaktadır. Daha önce
yaptığımız tanımlar anımsanacak olursa, ÇED sürecini, esas olarak, bir
planlama, yönetim ve karar alma süreci olarak kabul ettiğimiz açıklıkla
görülecektir. Süreç içinde yer alan bu üç kavram da, yani planlama, yönetim ve
karar alma işlevleri herşeyden önce nesnel ölçütlere gereksinim duyacaklardır.
Toplumsal bilimlerin bugün ulaşmış oldukları
düzeyde, bu tür göstergelerin ya da endekslerin geliştirilmiş olduğunu
görüyoruz. Ekonomik göstergeler açısından gayri safi milli hasıla (GSMH) ya da
birey başına düşen GSMH, satın alma paritesi ve gelir dağılımı katsayıları gibi
göstergeler oldukça önemli yararlar sağlamaktadır. Aynı şekilde, toplumsal
gelişmişlik düzeyinin saptanması açısından kullanılan bebek ölüm hızı (BÖH)
gibi göstergeler de oldukça etkili işlevler yapmaktadır. Ancak, bu gibi
göstergeler genellikle ulusal ya da bölgesel temele dayalı olarak
hazırlanmaktadır.
Oysaki, ÇED çalışması genelde projeye, alana ya da
yöreye özgü bir kavramdır. Bilinen göstergelerin bu ölçekte bulunmaları oldukça
zordur. Bu nedenle de, ÇED çalışmaları bağlamında önerilen projenin yaşam
kalitesi üzerindeki etkilerinin öğrenilebilmesi için alana özgü, geçerli ve
nesnel verilere dayalı toplumsal göstergelerin oluşturulması kaçınılmaz bir
zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.
Nesnel ölçütler ise, ancak, alanda ölçme yapma
yoluyla bilgi toplama, toplanan bilgileri derleme ve sınıflandırma, derlenen ve
sınıflandırılan bilgileri çözümleme ve çözümlemeden elde olunan sonuçları model
çalışmalarına dönüştürmeyi gerekli kılacaktır. Aslında, yukarıda yapılan
açıklamada da görüldüğü üzere, nicelleştirme işlevi daha zor bir seçenektir.
Zira, alana ya da projeye özgü toplumsal göstergeler geliştirilmesi (ki, bu
göstergeler projenin yaşam kalitesi üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkisini belirliyecektir)
herşeyden önce hangi etmenler üzerinde durulması gerektiğinin
kararlaştırılmasına, kararlaştırılan etmenlerin ölçülmesi ve nicelleştirilmesi
için anlamlı birimler oluşturulmasına, bu etmenlerin hangi teknikle
ölçüleceklerinin belirlenmesine ve araştırma için hangi bilimsel yöntemlerin
kullanılması gerektiğine karar verilmesine kadar değişen unsurların biraraya
getirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Ölçme yöntemleri nesnel temele (örneğin, hava
kalitesi endeksi gibi) oturabileceği gibi öznel temele (örneğin, bireysel
tatmin gibi) de oturabilir. Bazı durumlarda nesnel ve öznel değişkenlerin
birlikte davranma kalıplarının korelasyon gibi istatiksel yöntemlerle ortaya
çıkarılması gerekebilir. Ölçme ile ilgili bir başka zorluk da, değişkenlerin
ağırlıklandırılması ile ilgilidir. Zira, özellikle toplumsal bilimlerde
inceleme konusu olan sorunların önem ve büyüklük düzeyleri birbirlerinden
farklı olabilir. Bu nedenle, çeşitli yöntemler kullanılarak değişkenlerin
ağırlıklandırılması gerekebilecektir.
Toplumsal
Göstergelerle İlgili Temel Varsayımlar
Yukarıda belirtildiği üzere, gerek toplumsal
bilimler genelinde ve gerekse ÇED özelinde, toplumsal göstergeler kavramına büyük bir gereksinim duyulmaktadır.
Bu gereksinimi haklı ve kaçınılmaz kılan dört neden vardır:
i. bireylerin, grupların ve toplumların yaşam
kalitelerindeki değişmeleri saptama gerekliliği,
ii. toplumsal hedeflere ulaşma yolunda elde edilen
gelişmeleri bilme isteği,
iii. olguların ve toplumsal amaçların zaman içindeki
değişimini saptayan toplumsal istatistiklere sahip olma gerekliliği ve
iv. toplumsal sistemlerin ya da grupların başarım
düzeylerindeki değişimi izleyebilme isteği.
Yukarıda sayılan dört neden, toplumsal
göstergelerin toplum bilimleri açısından neden var olması gerektiğini belirten
nedenlerdir. Aynı gerekçeler, toplumsal göstergelerin ÇED süreci açısından da
oldukça önemli olduklarını göstermektedir.
Söz konusu nedenler, salt ÇED açısından ele
alındığında, şu görünümü almaktadır:
· önerilen projenin yaşam kalitesi üzerinde yapacağı
olası değişiklikleri saptama gerekliliği,
· projenin çevresel hedeflerine ulaşma yolunda elde
ettiği gelişmeleri izleme zorunluluğu,
· projeye ilişkin olgularda ve toplumun çevresel
hedeflerinde zaman içinde meydana gelebilecek gelişmeleri saptama istekliliği
ve
· önerilen projenin çevresel hedeflerinin güvence
altına alınmasında elde edilen başarım düzeyinin saptanması isteği.
Hepsi de son derecede geçerli olan bu gerekçeler,
ÇED süreci içinde yaşam kalitesindeki değişme ve gelişmeleri ölçebilen
toplumsal göstergelerin varlığını kaçınılmaz kılmaktadır.
Toplumsal
Göstergelerin Ölçütleri
Toplumsal göstergeler, öteki pek çok yararları
yanında, ÇED sürecinin dayandığı temel kavramlardan biri olan yaşam kalitesi
kavramının nicelleştirilmesi için son derecede gerekli araçlardır. Bu nedenle,
ÇED uzmanları hem var olan toplumsal göstergeleri ÇED amacıyla en iyi şekilde
kullanabilmeli ve hem de -şayet bu tür göstergeler yoksa- kendileri inceleme
konularına uygun toplumsal ya da yaşam kalitesi göstergelerini
hazırlamalıdırlar. Ancak, konunun zor olan yanı da budur. “Yaşam kalitesi
göstergeleri nasıl geliştirilecektir?” ve “Yaşam kalitesi göstergelerinin
koşulları ve ölçütleri nelerdir?” gibi sorular yaşam kalitesi göstergesi
geliştirmek durumunda olan uzmanların girişimlerinin başlangıcında sorması
gereken sorulardır.
Bize göre, iyi ve etkili bir toplumsal göstergede
bulunması gereken temel koşullar ya da ölçütler şunlar olmalıdır:
i. toplumun çok büyük bir kesimini kapsamalı ve tüm
bireylere uygulanabilir olmalı,
ii. üzerinde görüş birliği olan konuları ele almalı,
iii. bireyler için özel önem taşıyan konuları
kapsamalı,
iv. toplumsal örgütlerin bilinen veya bilinebilecek
olan stratejilerini etkileyebilecek etmenler üzerinde yoğunlaşmalı,
v. öznel ya da nesnel yöntemlerle ölçülebilmeli,
vi. değişen koşullar altında değişik bireyler
arasındaki farklılaşmayı yansıtabilme özelliğine sahip olmalı,
vii. toplumsal ve fiziksel koşullarda değişime duyarlı
olmalı,
viii. eleştiriye açık olmalı,
ix. değişik yaşam kalitesi düzeylerinde gereksinimler,
değerler ve inançlara ilişkin kalıpları ayrıştırabilmeli,
x. toplumun büyük bir kesimine uygulanabilecek kadar
genel olmalı,
xi. her bir yaşam biçimini içine alabilecek kadar
bükülgen olmalı,
xii. yaşam kalitesinin öznel tanımlarına duyarlı
olmalı,
xiii. yaşamın durağan ve devingen yanlarını
yansıtabilmeli,
xiv. anlaşılabilir olmalı,
xv. olası tüm olayları ve olguları kapsamalı,
xvi. değişkenleri ölçebilecek kadar küçük fakat
ayrıntıları belirleyebilecek kadar geniş bir örnekleme dayanmalı ve
xvii. göstergenin alt grupları birbirleri ile uyumlu
olmalı ancak ana kategorileri bir diğerinden ayrıştırabilmelidir.
Yaşam
Kalitesini Nicelleştirmenin Temel Unsurları
Yukarıda belirtirtilen koşul ya da ölçütlerle
geliştirilmek istenen bir toplumsal göstergede ya da yaşam kalitesi
göstergesinde bulunması gereken unsurlar şunlardır: etmenler, bileşenler, göstergeler (birimler), sınıflandırma, ölçme
yöntemi ve verileri bütünleştirme
düzeyi.
Bu unsurlardan etmen kavramı, gösterge konusu olan sorunsalın özü ile ilgilidir.
Önerilen projenin çevre üzerinde çeşitli etkileri olabilir. Biyolojik yapıyı
bozması, doğal döngüler üzerinde bozucu etki yapması (sera gazının artışı ve
asit yağmuru gibi), hava kalitesini bozması, su kirliliğine neden olması,
gürültü düzeyini artırması, okullaşma oranını artırması, karayollarının taşıma
kapasitesini azaltması, suç işleme oranını artırması, genç suçlu oranını
yükseltmesi, sağlık sorunlarına yol açması, aile yapısını bozması, kültürel
değerleri yıpratması, ekonomik büyümeye neden olması, işsizliğe yol açması ya
da iç göçü tahrik etmesi gibi. Bu kavramların her biri, bir etmendir.
Bazı durumlarda, söz konusu etmenler değişik
ortamlarda değişik algılamalara neden olabilirler. Örneğin, ulaşılabilirlik
kavramı fiziksel anlamda evden işe ya da okula ulaşabilmeyi ifade ederken,
siyasal anlamda ulaşılabilirlik siyasal katılım ya da oy verme olanakları
şeklinde ortaya çıkabilir.
Ekonomik anlamda ulaşılabilirlik ise fırsat
eşitliği ya da toplumsal merdivenin üst basamaklarına çıkabilme anlamına
gelecektir. Etmenlerin bu şekilde farklı ortamlarda farklı sonuç vermelerini
sağlayan bütünleşmelere ise bileşenler
denilmelidir.
Gerek etmenlerin ve gerekse bileşenlerin sayısal
değerler ve birimler şeklinde ortaya konulması gerekmektedir. Sağlık konusunun
ele alınması durumunda sağlık sorunu toplumsal altyapı ortamında ele alınıyorsa
yatak sayısı, doktor sayısı, yardımcı personel sayısı etmenlerine dayalı
olacaktır.
Bu kavramların sayısal birimler şeklinde ifade
edilmesi ise bin kişiye düşen yatak sayısı, onbin kişiye düşen doktor ya da
yardımcı personel sayısı gibi oranlar şeklinde olacaktır. Sağlık sorunu
toplumsal gelişmişlik ortamında ele alınıyorsa bebek ölüm oranı, anne ölüm
oranı ya da ishal nedeniyle bebek ölüm oranı veya malnütrisyon nedeniyle bebek
ölüm oranı gibi sayısal değerlerle ifade
edilecektir. Bu tür ifadelere ise gösterge
(indicator) denilmelidir.
Bu tür etmen, bileşen ve göstergeler ÇED
araştırmacısı tarafından uygun görülecek şekilde sınıflandırılabilirler. Sınıflandırmanın çevre kavramını
oluşturan ana kavramlara göre yapılması uygun olacaktır: biyolojik çevre,
fiziksel çevre, toplumsal çevre, ekonomik çevre ve kültürel çevre. Kuşkusuz bu
yalnızca bir öneridir ve asıl karar ÇED uzmanının tercihlerine bağlı olacaktır.
Göstergeleri oluşturan etmenler ve bileşenler ölçülmelidir. Ölçme yöntemi nesnel (kilometre başına trafik kazası
gibi) veya öznel (daha sonra
açıklanacak olan yararlılık ölçümü - utility
measurement gibi) olabileceği gibi davranışsal
(siyasal parti tercihi ve dernek üyeliği gibi)
da olabilecektir.
Konuyla
ilgili bir başka unsur da, etmen, bileşen veya göstergelerin
ağırlıklandırılması olmalıdır.
Bir ÇED çalışması sırasında pek çok etmen, bileşen ya da gösterge
kullanılacaktır. Ancak, bunların her biri diğeri ile aynı önem derecesinde
olmayacak ve bazıları ötekilere göre daha öncelikli olacaktır. ÇED
araştırmacısının bu hiyerarşik aşamalar yaratma çalışmasını yapması, etmenleri
sıralaması ve öncelik derecelerine göre ağırlıklandırması gerekecektir.
Bütün bu çalışmaların amacı ise, yaşam kalitesi ile ilgili bir endeks
yaratmak olmalıdır. Yaşam kalitesi endeksi, bir anlamda, nicelleştirme
çalışmalarının sonuç ürünü olacaktır.
Toplumsal
Ekosistem
Toplumsal göstergeler kavramı ile çevre ve ekoloji
kavramının birlikte ele alınması yeni bir kavramı da beraberinde getirmektedir:
toplumsal ekosistem. Bu kavram, aynı
zamanda, ÇED süreci bakımından da önem taşımaktadır. Zira, bu kavram aracılığı
ile hem toplumsal göstergelerin hangi alanlarda kullanılabileceklerini
kestirmek ve hem de çevre kavramının ÇED bağlamındaki boyutları konusunda
değişik bir algılama içine girebilmek olanaklı olacaktır. Hemen bir uyarıda
bulunmak yararlı olacaktır: ÇED uzmanları, özellikle Türkiye’de, çevre
kavramını yalnızca biyolojik çevre ile özdeşleştirmekte ve ÇED süreci içinde
toplumsal ekosistemin öteki alanlarını ihmal etmektedirler.
Biyolojik ekosistemin tamamlayıcısı toplumsal
ekosistemdir. Ekosistem kavramı ancak ikisi birlikte ele alındığı takdirde daha
anlamlı bir konuma gelebilmektedir. Esasen, yeni gelişmeye başlayan toplumsal
çevrebilim (social ecology) yaklaşımı
da bu gereksinimden yola çıkmaktadır. Ekolojik yaklaşımlarda bugüne kadar
egemen olan insan merkezli (ego-centric),
yani insanla çevresi arasındaki ilişkileri inceleyen yaklaşım yerini çevre
merkezli (eco-centric) yani toplumu
merkez alan ve toplumla yaşayan çevre arasındaki ilişkileri ele alan bir
yaklaşım şekline dönüşmektedir. Çünkü, artık açıklıkla bilinmektedir ki,
çevreyi asıl tahrip eden olayların merkezinde olduğu belirtilen insandır ve
küresel çevrenin geleceğini kurtarmaya çalışanlar da toplumsal örgütlerdir.
Toplum ile yaşayan çevre arasındaki ilişkileri incelemeye çalışan toplumsal
çevrebilim de bir bilimsel disiplin olarak gelişmeye, güçlenmeye ve kendini
kanıtlamaya çalışmaktadır.
Toplumsal çevrebilimin iki önemli bileşeni olan çevre yönetimi (ÇED dahil) ve çevre ekonomisi bu yolda dikkat çekici
yol almış görünmektedir.
Bu anlayış çerçevesinde sorulması gereken temel
soru şu olmalıdır: toplumsal ekosistemin alt bileşenleri nelerdir? Bize göre,
toplumsal ekosistem dört ana ve daha çok sayıda alt bileşenden oluşmaktadır:
i. Kültürel sistem
· değerler
· bilgiler
ii. Toplumsal kurumlar
· din
· politika
· aile
· ekonomi
· eğitim
iii. Nüfus
· kurumsal ve toplumsal kalıplar
· fiziksel ve çevresel özellikler
· organik özellikler
iv. Çevre sistemi
· toplumsal çevre
· fiziksel çevre
Yukarıdaki bilgiler, esas itibarıyla, yaşam
kalitesi kavramının uygulanabileceği alanların bir betimlemesini yapmak
amacıyla verilmiştir. Konu, aynı zamanda, “çevre” kavramının tanımının
yapılması ile de ilgili olduğundan bu konunun ele alındığı ilerideki bölümlerde
“ÇED bağlamında çevre” kavramının boyutları ve sınırları üzerinde ayrıntıları
ile durulacaktır.
Yukarıda toplumsal ekosistem başlığı altında
verilen ve çevre kavramının sınırlarını oluşturmakta yardımcı olması düşünülen
soyut kavramların bazılarının örneklerle somutlaştırılmasında yarar vardır.
Bu kavramlardan biri, değer kavramıdır. “Değer”
kavramı, ÇED açısından nasıl bir anlam ifade etmektedir? Bu konuya
verilebilecek en iyi örnek ekolojik turizm ya da eko-turizm yaklaşımı
olmalıdır. Turizm tüm Dünya’da olduğu gibi, ülkemizde de geniş bir uygulama
alanı bulmuştur. Çevrelerini tanımak isteyen ya da dinlenmek için yabancı bir
ortam içinde olmak isteyenler öteki yöreleri, bölgeleri ve ülkeleri ziyaret
etmektedirler. Ancak, bu olgu sırasında hem doğal güzellikler betonlaşmakta ve
hem de bu yörelerde yaşamakta olan insanların yaşam biçimlerinde ve değer
yargılarında önemli baskılar ve değişmeler meydana gelmektedir.
Çöl turizmi bedevi insanların yaşam biçimlerini
tümü ile etkilemekte ve bu insanlar turizm olgusundan herhangi bir değer elde
etmezken kendi özel yaşamlarının başkaları tarafından gözlendiğini ve özel
yaşantılarının çiğnendiğini görmektedirler. Aynı şekilde, tropikal ormanlarda
yaşayan ve kendilerine “aborigin” adı
verilen insanların yaşam biçimleri merak güdüsü ile gelen ilk turistlerden
hemen sonra değişmeye başlamaktadır. Kısacası, turizm, yerel değerleri yıpratmaya başlamıştır.
Konuyu açıklayabilecek bir
başka örnek de, “aile” kavramı ile ilgili olarak verilebilir. Birleşik
Amerika’da yargıya ulaşan bir ÇED davasında, tek katlı bahçeli evlerden oluşan
bir semtte yüksek katlı ve konut amaçlı iki gökdelen yapılması projesine, gökdelenler
nedeniyle oluşacak yeni toplumsal yaşam biçiminin semtte var olan yaşam ve aile değerlerini değişmeye
zorlayarak olumsuz toplumsal etki yaratacağını iddia eden semt sakinleri
örgütünün görüşünü isabetli bulan mahkeme ÇED süreci çerçevesinde verilen “olumsuz
etki yok” kararını iptal etmiş ve gökdelenlerin yapılmasına izin vermemiştir.
Ara
Değerlendirme
Yukarıda yapılan açıklamalar göstermiş olmalıdır
ki, gerek çevre yönetimi disiplini ve gerekse ÇED sürecinin ikinci temel amacı
yaşam kalitesini korumak ve geliştirmektir.
Bu nedenle, yaşam kalitesi kavramı özellikle ÇED açısından büyük bir
önem taşımaktadır. Kavramın doğru ve etkili olarak kullanılması durumunda,
çevre ve ÇED uzmanları evrensel amacın gerçekleştirilebilmesi yolunda son
derece etkili bir araca kavuşmuş olacaklardır. Ancak, kavramın öznellik düzeyinin
yüksekliği uygulama açısından sorunlar yaratmaktadır. Sorunlar, özellikle öznel olan kavramın nicelleştirilmesinde
yatmaktadır. Bu sorun aşılabildiği oranda, yaşam kalitesi kavramı ÇED sürecine
önemli katkılar getirecektir.
Örnek
Olay: Bebek Ölüm Oranı Hızı ve Yaşam Kalitesi Göstergesi [4]
Toplumların sağlık düzeylerinin
gelişmişlik derecesi yönetim bilimcilerinin
sürekli olarak dikkatlerini çekmiş ve nitelikleri, nicelikleri ve
koşulları açısından aralarındaki farklılıkların
nedenleri ve özellikleri öğrenilmek ve araştırılmak istenmiştir.
Toplumsal zenginlik, refah ve huzuru gerçekleştirmek hedefini taşıyan
yöneticiler de, gerek toplumun gerekse bireylerin hastalıklardan ve sakatlıklardan uzak kalabilme yetenek ve
olanaklarını en üst düzeye çıkarabilmek
uğraşında olmuşlardır.
Toplumların sağlık düzeylerinin ve
yaşam kalitelerinin gelişmişliği ise değişik göstergelerle
ölçümlenebilmektedir. Bazılarını saymak gerekirse, bunlar sağlık elemanına
düşen nüfus, yatak başına düşen hasta, hastalık ve ölüm olayları ve nedenleri
ve bu gibi parametrelerin genel olarak
alan üzerindeki dağılımıdır. Söz konusu göstergelerin önem
taşıyanlarından birisi de, bebek ölüm hızı (BÖH) göstergesidir.
BÖH, temelde, toplumların sahip
oldukları ekonomik ve toplumsal zenginlik kaynaklarına bağımlı bir değişken
olarak algılanmalıdır. Dünya üzerinde yapılan araştırmalar iki gerçeği ortaya koymaktadır: ulusların refah düzeyi
arttıkça bebek ölüm hızı düşmektedir ve yine zaman içinde
bebek ölüm hızında sürekli düşmeler
görülmektedir.
Bebek ve Çocuk Ölümlerinin Tanımı ve Hesaplama Yöntemi
Demografisyenler, bebek ve çocuk
ölümlerini, bir yıl içinde meydana
gelen bebek ve çocuk ölümlerinin
sayısının, yine bir yıl içinde görülen 1000 canlı doğuma olan oranı ile ölçmeye
çalışırlar. Buna göre, elde edilmesi gereken değerler, bir yıl içindeki canlı
doğum sayısı ve yine aynı dönem içinde meydana gelen ölüm olaylarıdır. “Hız”
ise, söz konusu iki temel parametrenin birbirine oranlanması ile hesaplanmakta
ve uluslararası sağlık araştırmalarından kaynaklanan
önerilerle de, bu oran her 1000
olaya göre ölçünleştirmektedir. Bebek ve çocuk
arasındaki ayrım ise,
bebeğin yaşadığı süreye göre
yapılmaktadır. Doğum anından ilk 12 ayın sonuna kadar geçen süreye bebeklik ve
1 yaştan 5 yaş sonuna kadar geçen süreye
çocukluk dönemleri adı verilmektedir.
Söz konusu ikili ayrım dikkate alındığında, BÖH aşağıdaki formüle göre
hesaplanmaktadır:
BÖH
= (Ölen Bebek Sayısı / Canlı Doğan Sayısı) * 1000
Bebek Ölümlerinin Sınıflandırılması
Bebek ölümlerinde, yani doğumdan sonra
ilk 12 ayda meydana gelen ölümlerde,
nedenler açısından önemli farklılaşmalar saptanmıştır. Farklılaşmayı
belirgin ve önemli konuma getiren etmen ölümlerin nedenlerine göre, bu dönemler
arasında ciddi ve kritik ayrımlara uğraması
ve buna dayalı olarak da
önlenebilirlik düzeyleri ve stratejileri açılarından çok değişik
sonuçlara varılmasıdır.
Bu açıdan irdelendiğinde, bebeklik dönemi üç ana
evreye ayrılmaktadır:
· erken
yenidoğan (neonatal) dönem : ilk 7 gün,
· geç
yenidoğan (neonatal)
dönem : 8-28 gün arası, ve
· yenidoğan
sonrası (postneonatal) dönem : 29-365 gün arası.
Bu dönemlerde meydana gelen ölümlerde,
nedenler birbirlerinden nitelikleri tibarıyla belirgin olarak ayrılabilen
özellikler göstermektedir. Örneğin, erken
yenidoğan dönemde, doğuştan gelen
hastalıklar ve sağlık hizmetlerinin yeterlilik düzeyi önemli birer
neden iken, geç yenidoğan ve yenidoğan
sonrası döneminde çevresel koşullarla
birlikte koruyucu sağlık hizmetlerinin yetersizliği etmeni ön plana çıkmaktadır.
Ölüm nedenlerinde ölenin yaşadığı
süreye göre meydana gelen bu farklılaşma, doğal olarak, bebek ölümlerinin
önlenebilirlik düzeyi ile önleme yol, yöntem ve
stratejilerinde de oldukça önemli farklılaşmalara yol açmaktadır.
Doğuştan gelen aksaklıklardan
kaynaklanan ölüm olaylarının önlenebilmesi, bir anlamda, son derece zor ve
hatta olanaksız iken, geç neonatal ve postneonatal dönemde görülen ölümlerin
önemli bir kesimi kolay ve pahalı olmayan yöntemlerle önlenebilir özellikler
taşımaktadır. Aynı şekilde, erken neonatal dönem dışında ölümlerin önüne geçebilmek çevresel koşulların, aile ve
anne sağlığının ve toplumsal gelişmişlik
düzeyinin yükselmesine ve tedavi edici sağlık kurumlarının ve sisteminin gelişmişlik derecesine -kısacası, yaşam
kalitesine- bağlıdır ve postneonatal dönemde görülen ölüm olayları esas olarak
çevresel koşullarda yapılacak iyileştirmelere ve göreceli olarak daha ucuz
önlemlerin alınmasına bağlı görülmektedir. Örneklendirmek gerekirse, birinci
dönemdeki ölümlerin önüne geçebilmek, büyük çapta, doğumların sağlık
kurumlarında yapılmasına ve hamileliğin sıkı ve iyi bir şekilde denetlenmesine ve izlenmesine
bağlı görülürken postneonatal ölümlerin
önüne geçilebilmesi başta içme suyu niteliğinin ve konut koşullarının
iyi olması yanında tüm öteki toplumsal gelişmişlik göstergelerinin
iyileştirilmesine ve bağışıklık düzeyine doğrudan bağımlı olmak özelliğini
taşımaktadır. İki dönem arasındaki bir başka önemli farklılık da, alınan tüm önlemlere rağmen birinci
dönemde görülen ölümlerin tümüyle önüne geçilmesinin oldukça zor olduğu
ve buna karşılık postneonatal dönemdeki ölümlerin çevre koşullarının gelişmesi
ile tümüyle önlenebilme özelliğine sahip
olmasıdır.
Türkiye’de Bebek Ölümleri Sorunu: Hız ve
Nedenler
Ülkemizde bebek ölümleri
ile ilgili geniş
kapsamlı çalışmaların 70'li yılların
ortasından itibaren yapılmaya
başladığını görüyoruz. Bu alandaki ilk
önemli çalışmalar Hacettepe
Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü
tarafından yapılmıştır. Bu kuruluş
tarafından yapılan birinci
Türkiye Doğurganlık Araştırması 1972-1977 yıllarını kapsamaktadır. İkinci
araştırma ise, 1977-1982 yılları arasını kapsamaktadır. Üçüncü araştırma ise
1985-87 yıllarına yönelik olarak planlanmış ve uygulanmıştır.
Ülke çapında ve bölgeler ölçeğinde ilk
kez bu araştırmalar ile BÖH konusunda sağlıklı veriler elde edilebilmiştir.
Kuşkusuz, bunlardan daha önce yapılan bazı bireysel araştırmalar ile de konu
üzerinde bilgiler elde edilmeye çalışılmıştır. Ancak, biraz önce belirtilen araştırmalar
ulus çapındaki ilk bulgulardır.
Ülke
düzeyindeki bir başka
önemli araştırma da, aynı üniversitenin Gıda Bölümü tarafından
yapılan beslenme araştırmalarıdır. İlki
70'li yılların sonuna doğru ve
ikincisi 80'li yılların ortalarında
yapılan bu araştırmalarla bir yandan toplumun beslenme koşulları ölçümlenirken,
aynı zamanda, bebek ölümleri ile ilgili
bilgiler toplanmıştır. Özellikle, ikinci
beslenme araştırması bu açıdan daha geniş ve
ayrıntılı veriler üretmiştir.
1960'lı yılların başlarında,
Türkiye'de BÖH binde 180 olarak hesaplanmıştır. Ancak, ilk güvenilir veri olan
birinci Doğurganlık Araştırması'na göre, 1972-77 yıllarını kapsayan dönemde
yıllık ortalama BÖH binde 134 olarak
hesaplanmıştır. Bu oran, bölgelere
göre önemli değişiklikler göstermektedir.
ÇİZELGE
5 Bebek
ve Çocuk Ölümlerinin Nedenlerine ve Yerleşim Yerlerine
Göre Dağılımı |
||||
ÖLÜM
NEDENLERİ |
YERLEŞİM YERİ |
|||
Kırsal
Kesim |
Kentsel
Kesim |
|||
BEBEK |
ÇOCUK |
BEBEK |
ÇOCUK |
|
18.5 |
43.4 |
32.2 |
44.5 |
|
İshal
|
5.0 |
5.1 |
8.3 |
11.3 |
Malnütrisyon |
11.5 |
6.1 |
8.6 |
10.5 |
Diğer bir hastalık |
l.5 |
8.1 |
12.9 |
8.2 |
Trafik kazası |
- |
4.0 |
0.2 |
5.9 |
Diğer bir kaza |
1.0 |
4.0 |
2.8 |
2.7 |
Erken doğum |
- |
1.0 |
1.9 |
- |
Ölü doğum
|
2.0
|
-
|
1.9
|
-
|
Bilinmiyor
|
51.5
|
28.3
|
31.2
|
|
TOPLAM
|
100.0
|
100.0
|
100.0
|
100.0
|
Kırsal Kesim
Bebek n = 303 Çocuk n
= 99
|
||||
Kentsel Kesim Bebek n = 568 Çocuk n = 220
|
||||
Kaynak : H.Ü. 1984 Gıda Tüketimi ve Beslenme
Araştırması
|
ÇİZELGE
6 Bebek Ölümlerinin Ölüm Nedenlerine ve Toplam
Kalori Miktarına Göre Dağılımı (gr) |
||||||||
NEDEN
|
Yetersiz 0-2000 |
Sınırda 2001-2500 |
Yeterli 2501-3000 |
Aşırı 3000+ |
||||
Kent |
Kır |
Kent |
Kır |
Kent |
Kır |
Kent |
Kır |
|
İyi beslenememe
|
49 |
33 |
0 |
2 |
0 |
0 |
0 |
0 |
İshal |
47 |
15 |
0 |
0 |
0 |
0 |
0 |
0 |
Ateşli hastalık |
174 |
56 |
5 |
0 |
0 |
0 |
3 |
1 |
Trafik kazası |
1 |
0 |
0 |
0 |
0 |
0 |
0 |
0 |
Diğer bir kaza |
16 |
3 |
0 |
0 |
0 |
0 |
0 |
0 |
Bilinmiyor |
171 |
156 |
2 |
1 |
0 |
0 |
2 |
0 |
Diğer hastalıklar |
72 |
32 |
1 |
0 |
0 |
0 |
0 |
0 |
Ölü doğum |
10 |
6 |
0 |
0 |
1 |
0 |
0 |
0 |
Erken doğum |
11 |
0 |
0 |
0 |
0 |
0 |
0 |
0 |
TOPLAM |
551 |
301 |
8 |
3 |
1 |
0 |
5 |
1 |
GENEL TOPLAM |
852 |
11 |
1 |
6 |
||||
Kaynak: 1984 Gıda Tüketimi ve Beslenme
Araştırması
|
Çizelge, oldukça ilginç bir bulguyu ortaya
koymaktadır. Bebek ölümlerinin çok önemli bir bölümü ya da tamamına yakını
yetersiz beslenen ailelerde meydana gelmektedir. Kısacası, bebek ölümleri, esas itibarıyla, nedeni ne
olursa olsun, yetersiz düzeyde beslenen
ailelerde görülmektedir.
ÇİZELGE 7 Bebek Ölümlerinin Nedenlerine, Ailenin Yıllık
Gelirine ve
Yerleşim Yerine Göre Dağılımı (1984) |
||||||
NEDEN
|
KIRSAL (% 23) |
KENTSEL (% 77) |
||||
Alt 300.000
TL’den az |
Orta 300.000-750.000 TL |
Üst 750.000 TL’den çok |
Alt 300.000
TL’den az |
Orta 300.000-750.000 TL |
Üst 750.000 TL’den çok |
|
(.25) |
(.50) |
(.25) |
(.13) |
(.55) |
(.32) |
|
Beslenme yetersizliği |
9 |
9 |
0 |
3 |
9 |
8 |
İshal |
4 |
1 |
0 |
3 |
11 |
3 |
Ateşli hastalıklar |
6 |
11 |
3 |
9 |
41 |
18 |
Trafik kazası |
1 |
0 |
0 |
2 |
5 |
4 |
Öteki
nedenler |
27 |
56 |
20 |
29 |
96 |
54 |
Toplam |
47/.32 |
77/.52 |
73/.16 |
46 /.16 |
162 /.55 |
87/.29 |
Genel Toplam |
147 (.33) |
295 (.67) |
||||
Kaynak: H. Ü. 1984 Gıda Tüketimi ve Beslenme
Araştırması |
Aileler gelirleri itibarıyla üç gruba
ayrılmıştır: alt, orta ve üst gelir
grupları. Gerek kentsel kesimde ve gerekse kırsal kesimde, orta gelir
gruplarının gerek örneklem içindeki dağılımı ve gerekse ölen bebeklerin
dağılımı içindeki payları tam
bir benzerlik gösterirken, alt
gelir gruplarının ölen bebeklerinin sayısı örneklem içindeki paylarından fazla ve buna
karşılık üst gelir gruplarının
ölen bebeklerinin oranı
örneklem içindeki
paylarından daha azdır. Kısacası, bebek
ölümleri düşük gelirin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Çevre Kavramının Tanımı
Temel
varsayım, bebek ölümlerinin bebeğin içinde
dünyaya geldiği ve yaşadığı ailenin çevresel koşullarına, bir başka
anlatımla yaşam kalitesine, bağlı olduğu ve bu koşullar tarafından
açıklanabilmek özelliğine sahip
olduğudur. Belirtilen bu temel varsayım, aynı zamanda,
BÖH parametresinin toplumsal gelişmişlik düzeyinin bir göstergesi olarak
kabul edilmesi gerektiği anlayışına dayanmaktadır. Şayet elde olunacak bulgular
bu varsayımı doğrulayıcı sonuçlar üretebilirse, bu taktirde, çevresel koşulları
geliştirmenin ve iyileştirmenin doğrudan bebek ölüm oranını da azaltacağı
yargısına varılacaktır.
ÇİZELGE
8 İlçelere
Göre Bebek Ölüm Hızları |
||||||
İlçe |
Canlı Doğmuş |
Toplam Bebek Ölümleri |
BÖH |
Canlı
Toplam Kabul
Edilmeyen Bebek (*) |
Fark |
BÖH |
Altındağ |
9220 |
561 |
60.8 |
230 |
331 |
35.9 |
Çankaya |
10735 |
497 |
46.3 |
219 |
278 |
25.9 |
Keçiören |
6638 |
495 |
89.6 |
228 |
367 |
55.3 |
Mamak |
7282 |
463 |
63.6 |
104 |
259 |
35.6 |
Yenimahalle |
6189 |
381 |
61.6 |
162 |
219 |
35.4 |
Alt toplam
|
40064 |
2497 |
62.3 |
1043 |
1454 |
36.3 |
Bilinmeyen |
- |
255 |
- |
103 |
152 |
- |
TOPLAM |
40064 |
2752 |
68.7 |
1146 |
1606 |
40.1 |
(*) Ölü doğumlar ve düşüklerin toplam sayısı |
Yukarıdaki çizelgede belirtildiği üzere, Ankara anakenti sınırları içinde 1989
yılı BÖH binde 40.1 olarak
hesaplanmıştır. Bu oran, üçüncü Türkiye doğurganlık araştırmasında kent
ortalaması olarak belirlenen binde 50'ye oranla daha iyi bir sonucu
yansıtmaktadır. Bu genel sonuç, Ankara'da bebek ölümlerini koşullandıran özelliklerin ülke genelindeki özelliklerden daha olumlu
olduğunu göstermektedir.
Ancak, adresi saptanamayanlar ilçelere
eşit olarak dağıtıldığında, ortaya çıkan
sonuç oldukça ilginç bir
görünüm kazanmaktadır. İlçeler arasında
en yüksek BÖH binde 55.3 ile Keçiören'de görülmüştür. Bu değer, Türkiye
kent ortalamasının üzerindedir. En düşük değer
Çankaya'da (binde 25.9) elde edilmiştir. Geri kalan üç ilçe
olan Altındağ (binde 35.9) , Mamak (binde 35.6) ve Yenimahalle'de (binde 35.4)
ise birbirine çok yakın değerler elde olunmuştur. Bu değerler, Ankara kenti
ortalamasına (binde 40.1) oldukça yakındır. Açıkça görülmektedir ki, BÖH
açısından Keçiören ve Çankaya ekstrem
uçları temsil etmektedir. Bu çok
çarpıcı sonuç, iki ilçe arasında
bebek ölümlerine yol açan nedenler açısından
önemli bir farklılaşma olduğunu
göstermektedir.
Aynı çizelge içinde
yer alan ilk iki tür
BÖH (toplam ölümlerin canlı
doğumlara oranı ya da canlı doğup ölen bebeklerin toplam canlı doğumlara oranı)
dikkate alındığında da, sıralamada önemli bir değişiklik gözlenmemektedir.
İlçeler ya sıralamadaki yerlerini
korumakta ya da anlamlı bir değişme meydana gelmemektedir.
ÇİZELGE
9 Bebek
Ölümlerinin Nedenlerine ve İlçelere Göre Dağılımı |
|||||||
Hastalık Kodu |
Altındağ |
Çan kaya |
Keçi-ören |
Mamak |
Yeni-mahalle |
Bilin-meyen |
TOP LAM |
1 |
- |
2 |
- |
- |
1 |
4 |
|
Bakterilerin diğer hastalıkları
A21-1 |
1 |
40 |
37 |
39 |
30 |
25 |
182 |
- |
- |
- |
- |
- |
1 |
1 |
|
16 |
9 |
14 |
10 |
7 |
2 |
58 |
|
Lösemi A59 |
- |
2 |
- |
- |
|
1 |
3 |
- |
- |
2 |
- |
- |
- |
2 |
|
Selim urlar ve cinsi belirtilmeyen urlar A61 |
1 |
- |
- |
- |
- |
- |
1 |
Vitamizsizlik ve diğer beslenme yetersizlikleri A65 |
5 |
- |
3 |
7 |
- |
- |
15 |
Diğer iç salgı bezi ve metabolizma hastalıkları A66 |
1 |
1 |
1 |
- |
1 |
2 |
6 |
Anemiler A67 |
- |
- |
1 |
2 |
1 |
- |
4 |
Menenjit A72 |
12 |
7 |
2 |
8 |
4 |
2 |
35 |
Epilepsi A74 |
- |
- |
1 |
- |
- |
- |
1 |
Orta kulak ilti habı ve mas toidit
A78 |
1 |
- |
- |
- |
- |
- |
1 |
Merkezi sinir sistemi hastalıkları
A79-0
|
2 |
- |
2 |
1 |
1 |
1 |
7 |
Serebro vasküler hastalıklar A85 |
3 |
3 |
4 |
2 |
2 |
2 |
16 |
- |
1 |
- |
- |
1 |
- |
2 |
|
Akut bronşit -bronşiolit 89-4
|
- |
1 |
- |
1 |
- |
- |
2 |
Diğer pnomoniler A92 |
18 |
10 |
24 |
12 |
15 |
5 |
84 |
Solunum sisteminin diğer hastalıkları
A96-4 |
- |
1 |
- |
- |
1 |
1 |
3 |
- |
- |
- |
1 |
- |
- |
1 |
|
Barsak tıkanması A101 |
- |
1 |
1 |
- |
1 |
- |
3 |
Sindirim sisteminin diğer hastalıkları
A104-3 |
- |
- |
- |
- |
- |
1 |
1 |
Gebelik ve doğum kanamaları
A113 |
- |
- |
3 |
- |
1 |
- |
4 |
Diğer ve belirtilmeyen çocuk düşür meler
A115 |
80 |
81 |
74 |
84 |
59 |
28 |
406 |
85 |
65 |
99 |
53 |
49 |
21 |
372 |
|
Doğuştan kalp bozuklukları A127 |
2 |
1 |
1 |
1 |
1 |
1 |
7 |
Dolaşım sistemi doğuştan diğer bozukluklar A128 |
- |
- |
- |
- |
1 |
1 |
2 |
7 |
1 |
8 |
3 |
8 |
1 |
28 |
|
Doğuştan olma bütün diğer bozukluklar A130 |
6 |
3 |
17 |
8 |
7 |
6 |
47 |
Doğum travması ve güç eylem A131 |
8 |
3 |
- |
3 |
3 |
1 |
18 |
Plesanta ve kordonun bozuk durumları
A132 |
16 |
14 |
11 |
7 |
1 |
2 |
51 |
Yenidoğanın hemolitik hastalığı A133 |
3 |
- |
2 |
- |
1 |
1 |
7 |
Başka yerde sınıflan dırılmayan
anoksik ve hipoksik durumlar A134 |
62 |
62 |
87 |
68 |
45 |
41 |
365 |
72 |
63 |
73 |
53 |
54 |
33 |
348 |
|
Şüpheli enfeksi yonlar A137-0 |
1 |
3 |
2 |
2 |
2 |
- |
10 |
Sinir sistemi ve duyu organlarının hastalıkları A137-2 |
1 |
2 |
1 |
1 |
- |
- |
5 |
Dolaşım ve kan sistemi hastalıkları A137-3 |
16 |
8 |
21 |
8 |
10 |
12 |
75 |
Solunum sistemi hastalıkları
A137-4 |
20 |
34 |
28 |
18 |
12 |
11 |
123 |
Sindirim sistemi hastalıkları |
1 |
1 |
2 |
- |
2 |
- |
6 |
Diğerleri A137-9 |
5 |
5 |
6 |
11 |
1 |
5 |
33 |
Kimyasal maddelerin ters etkileri AN149 |
- |
- |
- |
- |
1 |
- |
1 |
Motorlu taşıt kazaları AE138 |
- |
1 |
- |
- |
- |
2 |
3 |
Diğer bütün kazalar AE146
|
- |
- |
- |
- |
1 |
1 |
2 |
Kafatası kırığı AN138 |
- |
- |
- |
- |
- |
1 |
1 |
Yanıklar AN148 |
- |
- |
1 |
1 |
- |
1 |
3 |
Diğer belirtilmeyen dış nedenler ve etkileri AN150 |
- |
- |
2 |
2 |
- |
1 |
5 |
Ölü doğum |
60 |
68 |
49 |
56 |
53 |
48 |
334 |
Nedeni kodlandırıla mayan |
7 |
7 |
2 |
5 |
5 |
3 |
29 |
Nedeni açıklanmayan
|
7 |
4 |
9 |
6 |
5 |
4 |
35 |
TOPLAM |
561 |
497 |
595 |
463 |
381 |
255 |
2752 |
Çizelgeye göre, ilk on neden
şunlardır: Düşükler, ateşli gebelik, doğum ve lohusalık komplikasyonları,
anoksik ve hipoksik durumlar, perinatal hastalıklar, ölü doğum, bakteriyel
hastalıklar, solunum sistemi
hastalıkları, pnomoni, dolaşım sistemi hastalıkları ve enterit.
Hastalıkların ilçelere göre
dağılımında genel bir benzerlik ve koşutluk
görülmektedir. Bazı küçük çaplı farklılaşmalar saptanmıştır. Örneğin, menenjit ve diyare
Altındağ’da fazlalık gösterirken, solunum yolları hastalıkları Çankaya’da en
fazla değere ulaşmaktadır.
Bebek Ölümlerinin Nedenlerine ve Fiziksel Çevre Koşullarının Gelişmişlik
Düzeyine Göre Dağılımı
Çevre koşulları ile bebek ölümleri
arasındaki ilişkiyi yakından izleyebilmek
amacıyla mahalleler arasında
fiziksel çevrenin gelişmişlik düzeyi açısından farklılaşmayı öngören bir yöntemin geliştirilmesi kaçınılmaz bir
zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Bu
amaçla, mahalleler imarlı, imarsız
ve karışık alanlar olmak üzere üçe ayrılmıştır. Ankara Büyük
Şehir Belediyesi’ne bağlı ASKİ Genel
Müdürlüğü’nün uluslararası bir danışmanlık kuruluşuna hazırlattığı kanalizasyon
projesi hava fotoğrafları yoluyla, kentin gecekondulaşmış alanlarının
belirlenmesi yolunda önemli bir gelişme
sağlamıştır. Söz konusu çalışmadan elde
olunan bilgiler, Ankara'daki mahalle sınırlarını gösteren harita üzerine
lekeleme yöntemiyle aktarılmıştır. Bu
çalışma sonunda, bazı mahalleler tümü ile imarlı bölgede ve bazıları da tümü
ile gecekondulaşmış alanda yer almıştır. Bu yöntgemle elde edilen bilgiler
sonucunda, Ankara mahallelerinin gelişmişlik düzeyleri belirlenmiş ve bilgiler
aşağıdaki çizelgede özetlenmiştir.
ÇİZELGE
10 Bebek
Ölümlerinin Kentsel Alt Bölgelerin Gelişmişlik Durumuna
ve Ölüm
Nedenlerine Göre Dağılımı |
|||||
Hastalık Kodu |
İmarlı |
Karışık |
İmarsız |
Bilinmeyen |
Toplam |
Tetanoz A20 |
- |
- |
3 |
1 |
4 |
Bakterilerin diğer hastalıkları A21-1 |
55 |
35 |
81 |
1 |
182 |
Virüslerin diğer hastalıkları A29-5 |
- |
- |
- |
1 |
1 |
Enterit ve diğer diyare hastalıkları
A5 |
16
|
10 |
30 |
2 |
58 |
Lösemi 59 |
2
|
- |
- |
1 |
3 |
Solunum sistemi tüberkülozu
A6 |
- |
1 |
1 |
- |
2 |
1 |
- |
- |
- |
1 |
|
2 |
3
|
10 |
- |
15 |
|
1 |
1 |
2 |
2 |
6 |
|
3 |
- |
1 |
- |
4 |
|
Menenjit A72 |
15 |
2 |
16
|
2 |
35 |
Epilepsi A74 |
1 |
- |
- |
- |
1 |
Orta kulak iltihabı ve mastoidit A78 |
1 |
- |
- |
- |
1 |
Merkezi sinir sist. hastalıkları A79-0 |
4 |
- |
2 |
1 |
7 |
Serebro vasküler A85 |
4
|
3 |
7 |
2 |
16 |
Dolaşım sisteminin diğer hastalıkları A88-2 |
- |
1 |
1 |
- |
2 |
Akut bronşit- bronşiolit
A89-4 |
2
|
- |
- |
- |
2 |
Diğer pnomoniler A92 |
26 |
10 |
43 |
5 |
84 |
Solunum sisteminin diğer hastalıkları A96-4 |
1 |
- |
1 |
1 |
3 |
Barsak tıkanması ve fıtık
A101 |
- |
1 |
- |
- |
1 |
Barsak tıkanması A101-1
|
2 |
- |
1 |
- |
3 |
Sindirim sisteminin diğer hastalıkları A104-3 |
- |
- |
- |
1 |
1 |
Gebelik ve doğum kanamaları A113 |
1 |
- |
3 |
- |
4 |
124 |
84 |
170
|
28 |
406 |
|
Gebelik, doğum ve lohusalık sırasında diğer komplikasyonlar A117 |
147
|
75 |
129 |
21 |
372 |
Doğuştan kalp bozuklukları A127 |
2 |
1 |
3 |
1 |
7 |
-
|
- |
1 |
1 |
2 |
|
Yarık damak ve yarık dudak
A129 |
9 |
3 |
15 |
1 |
28 |
Doğuştan olma bütün diğer bozukluklar A130 |
12
|
8 |
21 |
6 |
47 |
Doğum travması ve güç eylem
A131 |
8 |
3 |
6 |
1 |
18 |
Plesanta ve kordonun bozuk durumları
A132 |
17
|
13 |
19 |
2 |
51 |
Yenidoğanın hemolitik hastalığı
A133 |
2 |
1 |
3 |
1 |
7 |
126 |
59 |
139 |
41 |
365 |
|
Perinatal hastalık ve ölümlerin diğer nedenleri A135 |
127 |
53 |
135 |
33 |
348 |
Şüpheli enfeksi yonlar A137-0 |
5 |
3 |
2 |
- |
10 |
Sinir sistemi ve duyu organ.hast.
A137-2 |
4 |
- |
1 |
- |
5 |
Dolaşım ve kan sistemi hastalıkları A137-3 |
23 |
10 |
30 |
12 |
75 |
Solunum sistemi hastalıkları
A137-4 |
46 |
20 |
46 |
11 |
123 |
Solunum sistemi hastalıkları
A137-5 |
2 |
1 |
3 |
- |
6 |
Diğerleri 137-9 |
6 |
7 |
15 |
5 |
33 |
Kimyasal maddelerin ters etkileri
AN149 |
- |
- |
1 |
- |
1 |
Motorlu taşıt kazaları AE138 |
1 |
- |
- |
2 |
3 |
Diğer bütün kazalar AE146 |
1 |
- |
- |
1 |
2 |
Kafatası kırığı AN138 |
- |
- |
- |
1 |
1 |
Yanıklar A148 |
-
|
1 |
1 |
1 |
3 |
Diğer belirtilmeyen dış nedenlerin etkileri AN150 |
2 |
1 |
1 |
1 |
5 |
Ölü doğum
|
115 |
51 |
120 |
48 |
334 |
Nedeni kodlan- dırılamayan |
9 |
6 |
11 |
3 |
29 |
Nedeni açıklanmayan
|
7 |
12 |
12 |
4 |
35 |
TOPLAM |
932 |
79 |
1086 |
25 |
2752 |
Ankara'nın imarlı kesiminde oturanların yüzde
38'i iken, aynı
bölgede bebek ölümlerinin yalnızca yüzde 20'si meydana
gelmektedir. Buna karşılık, karışık ve gecekondu
bölgelerinde oturanların sayısı ile ölen bebeklerin oranları arasında tam bir
tutarlılık vardır.
Açıkça görülmektedir ki, kentin fiziksel çevresi geliştikçe, ölüm
riski azalmaktadır.
Daha önceki çizelgede ise, yine Dünya
Sağlık Örgütü’nün 150 başlıklı listesi
kullanılarak, ölüm nedenlerinin fiziksel çevrenin gelişmişlik düzeyi
açısından dağılımı verilmektedir.
Çizelgenin incelenmesinden elde olunan ilginç sonuçlar şunlardır: Bakteriyel
hastalıkların önemli bir kesimi
gecekondu bölgelerinde görülmektedir.
Bakteriyel hastalıklar arasında en fazla öneme sahip olan da tetanozdur.
Özellikle, doğumun yetersiz sağlık
koşullarında yapılmasından kaynaklanan tetanozun gecekondu bölgelerinde
görülmesi olasılığı bu bölgelerde
yaşayanların oranından çok daha fazladır.
Aynı şekilde, enterit de özellikle bu bölgede görülmektedir. Enteritin gecekondu bölgelerinde görülmesi olasılığı diğer
bölgelere göre oldukça fazladır. Çok dikkat çekici bulgulardan biri
malnütrisyon benzeri beslenme yetersizliklerinden kaynaklanan bebek ölümlerinin
hemen tamamına yakın bir kesiminin gecekondu bölgesinde meydana gelmiş
olmasıdır. Malnütrisyon nedeniyle
ölümler bu bölgede yoğunluk kazanmaktadır. Aynı durum, pnomoni için de
geçerlidir. Pnomoni nedeniyle meydana gelen ölüm olayları genellikle gecekondu
bölgelerinde görülmektedir. Doğuştan gelen bozukluklar nedeniyle görülen ölüm
olaylarında da, yine gecekondu bölgelerinde önemli farklılıklar görülmektedir.
Yukarıda belirtilen bilgiler ve
bulgular çerçevesinde açıklıkla görülmektedir ki, gecekondu bölgelerinde
bebek ölüm riski diğer bölgelere
göre fazladır. İkincisi, bu bölgede görülen ölümlerin nedenleri ise tümüyle ve
doğrudan çevre koşullarına bağlıdır. Tetanoz, malnütrisyon, enterit ve
pnomonilerde olduğu gibi, bebeğin çevre
koşulları ile yakından ilgili olan tüm unsurlar, gecekondu bölgelerinde
görülen ölüm olaylarında derhal ön plana çıkmaktadır. Genel bir yargı olarak
belirtmek gerekirse, bebek ölümlerinin
doğrudan fiziksel çevre koşullarının bir sonucu ya da ürünü olarak ortaya çıktıkları artık her
türlü duraksamadan uzak toplumsal bir gerçek olarak kabul edilmek
durumundadır.
Ankara Anakentinde Bebek Ölümleri Tipolojisinin Belirlenmesi ve
Betimlenmesi
Ankara'da doğurganlık hızı, Türkiye
geneline ve ortalamasına çok yakın bir düzeyde bulunmaktadır. 1989 yılı için doğurganlık oranı binde 17.9'
dur. İlçeler arasında oran değişmekte ve Altındağ en üst düzeye
çıkarken Keçiören binde 15.3 ile en düşük düzeye düşmektedir.
Her
bin nüfusa düşen bebek ölümü
açısından olaya bakıldığında en yüksek
değere binde 1.5 ile Altındağ ve Keçiören'de ve en düşük değere de binde 0.8
ile Çankaya'da ulaşılmaktadır. Böylelikle, ilk kez Keçiören'in bebek ölümleri
içinde taşıdığı göreceli fazlalık ortaya çıkmış olmaktadır.
Doğurganlık hızı en düşük olan ilçede bebek ölümlerinin bu denli yüksek bir
oranda ortaya çıkması oldukça çarpıcıdır.
Nitekim, bir anlamda, kaba
bebek ölüm hızı
olarak isimlendirilebilecek bir
yaklaşımla ilçelerdeki bebek ölümleri ile herhangi bir ayıklama yapmaksızın doğumlar arasında ilişki
kurulduğunda en yüksek kaba BÖH'nın binde 55.3 ile Keçiören'de olduğu ve bu ilçeyi binde 35.4 ile Yenimahalle,
binde 35.6 ile Mamak
ve binde 35.9 ile Altındağ'ın izlediği ve en düşük değerin de binde 25.9
ile Çankaya'da elde edildiği anlaşılmaktadır. Çankaya ile Keçiören arasındaki
fark yüzde 100'den daha fazladır.
Kuramsal çerçeveye uygun olarak
yapılan hesaplamalarda ise, gerçek BÖH açısından Ankara'nın Türkiye kent
ortalamasının hayli altında bulunduğu anlaşılmaktadır. 1988 yılında Hacettepe
Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü tarafından yürütülen üçüncü doğurganlık araştırmasında kentler için BÖH
binde 50 olarak hesaplanmıştır. Ankara için hesaplanan BÖH ise binde 40.1'dir. Bu fark önemlidir ve Ankara açısından olumludur.
Zira, Türkiye kent ortalamasının altında bir değer elde edilmiştir.
Yine, Hacettepe Üniversitesi
araştırmasına göre, kentlerde neonatal BÖH binde 27.98 ve post-neonatal BÖH ise
binde 22.09 olarak belirlenmiştir. Ankara için hesaplanan değerler ise, binde
22.0 ve 15.3'dür. Görüldüğü üzere,
neonatal ölümler açısından Ankara ve Türkiye değerleri birbirine yakın olmakla
birlikte post-neonatal değerler açısından Ankara lehinde önemli bir farklılık
(binde 6.79) vardır.
Post-neonatal ölümler üzerinde genellikle çevresel nedenler etkilidir. Bu nedenle, Ankara'da oluşmuş olan
çevresel koşulların öteki kentsel alanlara oranla daha olumlu olduğunu söyleyebilmek olanaklıdır.
Ancak, ne var ki, BÖH açısından
ilçeler arasında çok önemli farklılaşmalar saptanmıştır. Kent genelinde BÖH
ortalama binde 40.1 olarak belirlenmesine karşın, bu değer Keçiören'de binde
55.3 ile en yüksek noktaya ulaşmakta ve Türkiye ortalamasını geçmektedir. Keçiören'i binde 35.9 ile Altındağ, binde 35.6 ile Mamak ve binde 35.4 ile
Yenimahalle izlemektedir. Bu üç ilçenin değerleri birbirine çok yakındır. En düşük değer ise binde 25.9 ile Çankaya
ilçesi sınırları içinde elde
edilmiştir. Ankara anakenti içinde en iyiyi ve en kötüyü temsil eden
bu iki
ilçe arasındaki fark yüzde 214'dür. Farkın bu ölçüde yüksek olması ise
toplumsal açıdan önemli bir sonuç yaratmaktadır. Aynı farklılaşma, erken neonatal
ölüm hızı için de geçerlidir. Ancak, ilginç bir değişiklik ile
Çankaya'da geç neonatal ölüm biraz yükselmekte ve Altındağ'ın arkasından ikinci
sıraya yerleşmektedir. İlçeler arasındaki en önemli farklılaşma ise
post-neonatal ölüm hızı açısından
Çankaya ile Keçiören arasındaki farkın yüzde 263'e çıkmasıdır.
Bu durum, iki ilçe arasındaki toplumsal farklılaşmanın en önde gelen göstergesi
olarak belirlenmiştir.
1989 yılında Ankara'da toplam bebek
ölüm sayısı 1606 olarak belirlenmiştir. Bunlardan 152'sinin açık adresi
saptanamamıştır. Her gün 4.40 bebek ölümü olayı
görülmektedir. Canlı doğmuş sayılamayacak bebeklerin toplamı ise
1146'dır. Ölü doğumlar ve düşükler bunlar arasındadır. Tüm
bebek ölümleri dikkate
alındığında her gün ölen bebek sayısı
7.5'tir. Yaklaşık her 3.2 saatte bir bebek ölmektedir.
1606 canlı doğan bebekden 865'i (yüzde
53.9) ilk sekiz gün içinde
ölmektedir. 110'u ise daha sonraki
üç hafta içinde (yüzde 7) ölmektedir.
Doğumdan sonraki ilk dört hafta içinde ölen bebeklerin oranı yüzde 60.9'a çıkmaktadır. İlk dört
haftasını doldurduktan ve birinci yaş gününü kutlamadan ölen bebeklerin
oranı ise yüzde 39.1'dir. Bu durumda bebek ölümlerinin yaklaşık yüzde 60'ının
ilk dört hafta içinde ve yüzde 40'ının da daha sonra meydana geldiği
anlaşılmaktadır.
Semtler bazında ve 1000 nüfusa düşen
bebek ölümleri sayısı açısından olaya bakıldığında ise en yüksek değer binde
4.03 ile Batıkent'te ortaya
çıkmaktadır. Ancak, bu
durum yanıltıcı olabilir, zira, 1985 sayım sonuçlarına dayalıdır. 1985
ile 1989 arasında Batıkent'in nüfusunda
önemli artışlar olmuştur. Bu nedenle, Batıkent bir an için değerlendirme
dışında bırakılırsa, en yüksek değerler sırasıyla Ayvalı (Keçiören), Siteler (Altındağ), Altındağ (Altındağ),
Sanatoryum (Keçiören), Yenidoğan (Altındağ) ve Uyanış (Keçiören)'da ortaya
çıkmaktadır. En düşük değerler ise Kavaklıdere (Çankaya), Anıttepe (Çankaya),
Cebeci (Çankaya), Demirlibahçe (Mamak), Bahçelievler (Çankaya) ve
Maltepe (Çankaya)'de elde edilmiştir.
Mahalleler açısından olaya
bakıldığında ise, ortalama bin
nüfusa düşen bebek ölümü değerinin mahallelerin yüzde 44'ünde aşıldığı ve en iyi durumda olan
ilçenin Çankaya (yüzde 25) en kötü durumda
olan ilçenin Keçiören (yüzde 60) olduğu anlaşılmaktadır.
En yüksek değerlere ise Aktaş, Şenyurt, Siteler, Anafartalar, Altındağ, Atıfbey, Dikmen, Yılmazlar ve Topraklık mahallelerinde ulaşılmıştır.
Ölen bebeklerin cinsiyetleri açısından
yapılan değerlendirmede ise, erkek çocuklar arasında ölüm oranının daha yüksek
olduğu görülmektedir. Kent
ortalamasında, ölen erkek bebeklerin
oranı yüzde 56 iken kız bebeklerin oranı yüzde 41'dir. Aradaki fark yüzde 15'e
ulaşmaktadır. En yüksek farklılaşma ise yüzde 19 ile (yüzde 53-39) Çankaya'da
görülmüştür.
Ölüm nedenleri açısından soruna
bakıldığında ise, en yüksek değerler düşük,
gebelik ve doğum komplikasyonları, anoksik ve hipoksik nedenler,
perinatal hastalıklar, ölü doğum, bakteriyel hastalıklar, solunum sistemi sorunları,
pnomoni, dolaşım sistemi sorunları ve gastroenterit alanında görülmektedir.
Ancak, nedenlerin ilçelere dağılımında önemli ve dikkat çekici bir
farklılaşma görülmemiştir. Yalnızca menenjit ve diyareye bağlı ölümlerin
Altındağ'da ve solunum sistemi ile
ilgili nedenlerin Çankaya'da yoğunlaştığı
gözlenmiştir.
Ancak, fiziksel çevrenin gelişmişlik
düzeyi açısından bebek ölümleri ile ilgili
çok dikkat çekici bulgulara
ulaşılmıştır. Hava fotoğrafları üzerinde yapılan değerlendirmeyle, Ankara
kentinin üç ayrı gelişmişlik düzeyine göre sınıflandırması yapılmıştır. Buna göre,
Ankara nüfusunun yüzde 45'i imarlı bölgede, yüzde 38'i, gecekondu bölgesinde ise yüzde 17'si karışık
bölgede yaşamaktadır. Adresi bilinenlerin aynı şekilde dağıtımında ise, bebek
ölümlerinin yüzde 37'sinin imarlı bölgede, yüzde 44'ünün gecekondu bölgelerinde
ve yüzde 19'unun karışık bölgede olduğu anlaşılmıştır. Görüldüğü üzere, karışık bölgede iki oran birbirine çok yakın sonuç verirken diğer iki oran
tümüyle ters sonuçlar üretmektedir. Gecekondu bölgelerinde yaşayanlarda bebek
ölüm oranı daha fazladır. Gecekondu bölgesinde oturanlarda önde
gelen bebek ölüm nedenleri de imarlı
bölgeden önemli ayrılıklar göstermektedir. Malnütrisyon, tetanoz, enterit ve pnomoni
gecekondu bölgelerinde yoğunluk
kazanmaktadır. Buna karşılık, menenjit,
sinir sistemine bağlı hastalıklar, gebelik ve doğum komplikasyonları,
perinatal nedenler, ölü doğum ve anoksik durumlarda ise imarlı ve gecekondu
bölgeleri arasındaki dağılımlarda eşitlikler ortaya çıkmaktadır. Bu
değerlendirmenin sonucu, çevre koşullarından doğrudan etkilenen malnütrisyon,
tetanoz, enterit ve pnomoni gibi nedenlerin gecekondu bölgelerinde
yoğunlaşmakta olduğudur. Belirtilen bu
yargı, araştırmanın en önemli bulgularından biridir. Gelişmiş bölgelerde perinatal
ve konjenital nedenler ağırlıklı olarak ortaya çıkarken gelişmemiş bölgelerde
toplumsal ve ekonomik açıdan
dezavantajlı olmanın en belirgin göstergeleri olan çevresel nitelikli
nedenler ön plana çıkmaya başlamaktadır.
Demografik açıdan olaya bakıldığında
ise, kırdan kente göç sürecini yaşamakta olan aileler içinde bebek ölümü daha
yaygındır. Ebeveyni Ankara'da doğmuş
olanlarda ölüm oranı yüzde 20 iken Ankara dışı doğumlularda bu oran yüzde 80'e
çıkmaktadır.
Risk Gruplarının Belirlenmesi ve Risk Düzeyinin Saptanması
Risk grupları açısından ilk belirleyici unsuru kentin
gelişmişlik düzeyi oluşturmaktadır. Gecekondulaşmış alanlarda yaşayanlar
arasında bebek ölümü riski daha
fazladır. İmarlı bölgelerde 1000 nüfusa düşen bebek ölüm oranı 1.01 iken,
gecekondu bölgelerinde bu oran 1.46'ya çıkmaktadır. Bu
nedenle, gecekondulaşmış
alanlarda yaşayanlarda bebek ölüm riski on binde 45 oranında daha fazla
bulunmuştur.
İkinci belirleyici unsur, doğum yeri Ankara olanlar ile Ankara
dışı doğumlular arasında bulunmuştur. Bebeği ölen 103 anneden 42'si ve babadan
35'i Ankara doğumludur. Evreni oluşturan 206
kişiden yalnızca 41'i Ankara il
merkezinde doğmuştur. Bu Ankara
il merkezinde doğan
aileler arasında bebek ölümleri oranının yüzde 20 olduğunu
göstermektedir. Açıkça görülmektedir ki,
doğum yeri Ankara olmayan ancak Ankara'da oturmakta olan aileler arasında risk daha yüksektir.
Üçüncü risk grubunu 30 yaşın
altındaki babalar ile yaşı 20'nin altındaki anneler oluşturmaktadır. Bu yaş
gruplarında bebek ölüm olayı daha yoğun olarak
yaşanmaktadır. Buna koşut olarak,
evlilik yaşı 25'in altındaki anne ve
babalar risk açısından dikkat çeken grup
olarak ortaya çıkmaktadır.
Anneler açısından 20 yaşın altında
evlenenlerde risk daha belirgin
duruma gelmektedir. Aynı şekilde, evlilik süresi kısaldıkça risk
oranı artmaktadır. Özellikle, 5 yıldan az evliliğe sahip ailelerde bu risk daha
belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Bu risk grubunu belirleyici bir başka
özellik de ailenin Ankara'da geçirdiği sürenin
kısalığıdır. Süre azaldıkça risk yükselmektedir.
Dördüncü risk grubunu evlilik
yaşı küçük olanlar belirlemektedir. Evlilik yaşı küçüldükçe bebek ölüm riski
artmaktadır.
Beşinci risk grubunu akraba
evlilikleri oluşturmaktadır. Hacettepe
araştırmasına göre akrabalar arasında saptanan bebek ölümü olasılığı
yüzde 16.49 iken, Ankara araştırmasında bu oran yüzde 31.1 olarak saptanmıştır.
Altıncı risk grubunu eğitim
düzeyi düşük anneler oluşturmaktadır. Eğitim
düzeyi yükseldikçe bebeğin ölüm riski azalmaktadır. Kentlerde yüksek
öğrenim gören kadın oranı yüzde 7.4 iken
bebek ölümüne sahip anneler arasında bu oran yüzde 3'e inmekte buna karşılık ilkokul mezunu annelerin oranı yüzde 49 iken, Ankara bebek ölümleri
araştırmasında bu grup annelerin oranı yüzde 60'a çıkmaktadır.
Yedinci risk grubunu babanın
mesleği oluşturmaktadır. Babası özel veya kamu sektöründe memur olanların risk
oranı daha düşükken serbest meslek sahipleri
arasında risk oranı yükselmektedir.
Sekizinci risk grubunu düşük
gelirli aileler oluşturmaktadır. Ailenin
gelir düzeyi yükseldikçe bebek ölüm oranı azalmaktadır. 1986 TUSİAD
gelir araştırmasının 1990'a uyarlanmış şekline göre, yıllık 2 milyon TL'nin
üzerinde geliri olan aileler en üst %20
gelir grubunu oluşturmaktadır. Ankara araştırmasına göre, bu gelir düzeyindeki ailelerin toplam bebek ölümleri
içindeki payı yüzde 5'dir. DİE'nin gelir
dağılımı araştırmasına göre, geliri 500.000 TL.'nin altındaki ailelerin
kentlerde yaşayan toplam ailelere oranı yüzde 15 iken, araştırma sonucuna göre
bu grubun bebek ölümleri içindeki payı yüzde 43'dür.
Dokuzuncu risk grubunu ise,
oturulan evin kalitesi oluşturmaktadır.
Aylık ısınma ve bina giderlerine göre yapılan değerlendirmede bebek ölümlerinin
yüzde 33'ü en az ölçüde aylık ısınma ve bina gideri ödeyen ailelerde saptanmıştır.
Onuncu risk grubunu sosyal
güvenlik sistemi belirlemektedir. Emekli Sandığı ve Bağ Kur'a üye ailelerde
bebek ölüm riski düşük ve buna karşılık SSK'ya
üye ailelerde risk yüksektir.
Onbirinci risk grubunu
konut içindeki yeterlilikler ve özellikle bağımsız
mutfak, bağımsız banyo ve konut içinde tuvaletin yokluğu
oluşturmaktadır. Hacettepe Üniversitesi araştırmasına göre, Türkiye'de kentlerde bu oran sırasıyla yüzde 90.0, 83.7 ve 82.5 iken Ankara bebek ölümleri
araştırmasında bu değerler yüzde 81, 75 ve 65 olarak ölçülmüştür. Aradaki fark oldukça önemli bir açıklama getirmektedir.
Onikinci risk grubunu çevre
kirliliklerine maruz kalan aileler
oluşturmaktadır. Konut çevresinde su kirliliği ulunan ailelerin sayısı
yüzde 19 civarındadır. Bu, önemli bir oran olarak kabul edilmek gerekir. Hava
kirliliğinden yakınan ailelerin oranı ise
yüzde 92 gibi yüksek bir orandır.
Bu yüksek oran, üzerinde
düşünülmesi gereken bir sonuç yaratmaktadır. Evsel katı atıkların
yarattığı sorunlar açısından
deneklerin yüzde 20'sinin sorun belirtmesi oldukça önemlidir. Keza,
belediye tarafından katı atık toplanma sıklığını hergün olarak belirleyen aile
oranının yüzde 20 gibi düşük bir düzeyde kalması da önemli bulunmuştur. Katı atıklarla ilgili son bulgu
da, bebeği ölen ailelerin yüzde 60'ının konut
çevresini temiz olarak
değerlendirmemeleridir. Gürültü konusunda ise ailelerin yüzde 12'si belirgin bir sorun bulunduğunu
vurgulamışlardır. Bu sonuçlar
göstermektedir ki, bebeği ölen
aileler su, hava, katı atıklar ve gürültü açısından önemli düzeyde sorun
bulunduğunu belirtmektedirler. En azından bu aileler çevre kirlilikleri ve
sorunları içinde bulunduklarına
inanmaktadırlar.
Onüçüncü risk grubunu çocuğun
cinsiyeti belirlemektedir. Erkek
bebeklerin ölüm oranı yüzde 56 iken kız bebeklerde bu oran yüzde 41'dir.
Diğer araştırmalarda da benzer durum saptanmıştır. İlginç ve daha fazla
araştırılması gereken bir bulgu da Çankaya'da ölen bebekler arasındaki erkek
çocuk payının diğer ilçelere göre fazlalığıdır.
Ondördüncü risk grubunu
bebeğin yaşam süresi oluşturmaktadır.
Araştırmaya göre, bebek
ölümlerinin yüzde 54'ü ilk sekiz gün içinde ve yüzde 7'si birinci ve dördüncü haftalar arasında olmaktadır. Böylelikle,
birinci ay içinde ölenlerin oranı yüzde 61 ve birinci aydan sonraki ölümlerin oranı yüzde 39 olmaktadır.
Hacettepe Üniversitesi araştırmasına göre, Türkiye ortalaması ilk ay için
yüzde 43.3 ve sonraki
aylar için yüzde 56.7' dir. Araştırmaya göre, Ankara'da neonatal BÖH 24.7 ve
post-neonatal ölüm hızı 15.3 iken
üçüncü doğurganlık araştırması kentsel
alan için bu değerleri 27.98 ve 22.09 olarak vermektedir. Buna göre, Ankara'da bebeklerin ölüm riski binde 40.1'dir. Canlı
doğan ve ölen bebeklerin yüzde 54'ü ilk sekiz gün içinde, yüzde 61'i ilk ay içinde ve yüzde 39'u
birinci aydan sonra ölmektedir. Aylara
göre bir farklılaşma olmamaktadır.
Onbeşinci risk grubunu
anne sütü ile
beslenmeyenler oluşturmaktadır. Hacettepe araştırmasına göre kentlerde
anne sütü ile bebeklerini besleyen annelerin oranı yüzde 94.4 iken
ölen bebeğe sahip annelerde anne sütü ile beslenmeyen
bebek oranı yüzde 55 gibi çok
yüksek bir orana ulaşmaktadır.
Onaltıncı risk grubunu aşı
nedeniyle bağışıklık kazandırılmamış olan bebekler oluşturmaktadır. Örneğin, verem aşısı
yaptıran bebeklerin oranı yalnızca yüzde 15'dir.
Son risk grubunu ise
hastalıkların nedenleri oluşturmaktadır. Malnütrisyon, tetanoz,
enterit, pnomoni ve menenjit gibi hastalıklara yakalanan bebeklerde risk
daha yukarılara çıkmaktadır. Bu nedenlerden ilk dördü, ailenin oturduğu çevrenin
gelişmişlik düzeyinin yetersizliği, annenin eğitim düzeyi ve gelir
yetersizliği gibi durumlarla birleştiğinde
risk düzeyi daha da artmaktadır.
ÇİZELGE
11 Ölüm
Riskin Kentsel Alt Bölgelere Göre Dağılımı
(%) |
||||
Nüfus |
Gelişmiş |
Karışık |
Gecekondu |
Toplam |
45 |
17 |
38 |
100 |
|
Post Neonatal |
46 |
16 |
38 |
100 |
Erken Neonatal |
30 |
21 |
49 |
100 |
Geç Neonatal |
32 |
16 |
52 |
100 |
Ölen erkek bebekler
|
43 |
18 |
39 |
100 |
Toplam ölen |
37 |
19 |
44 |
100 |
Bebeklerin
en fazla yaşadıkları süreye göre ve
kentin gelişmişlik düzeyine göre yapılan sınıflandırmada şu
şonuçlar ortaya çıkmaktadır:
· Post
neonatal ölümler gelişmişlik derecesine göre bölgeler arasında farklılaşma
göstermemektedir. Post neonatal
ölümler nüfus dağılımına koşut bir görünümdedir.
· Neonatal ölümlerin
dağılımı ise bölgelerin gelişmişlik düzeyine göre farklılık
taşımaktadır.
· Gelişmiş
bölgelerde erken neonatal ölümler oldukça az bir düzeye inerken karışık
bölgelerde hızla yükselmektedir.
· Geç
neonatal dönemde ölümler en fazla
gecekondu bölgelerinde yoğunluk göstermektedir.
· Cinsiyete göre ölen bebeklerin dağılımı ise,
gelişmişlik bölgeleri açısından küçük bir farklılık göstererek, erkek
bebeklerin ölüm oranı gecekondu bölgelerinde
gelişmiş bölgeye göre sınırlı bir
yükseklik göstermektedir.
· Toplam
ölen bebeklerin nüfus dağılımında farklılaşarak, daha çok gecekondu
bölgelerinde yoğunlaştığını belirten daha önceki bulgular anımsanırsa ve biraz
önce belirtilen ve postneonatal ölümlerin nüfus dağılımına paralel olduğunu
belirten görüşle birlikte dikkate alınırsa, kentde riskli grup olarak kabul
edilmesi gereken doğumdan sonraki ilk bir ay içindeki bebeklerin gecekondu
bölgelerinde yaşayanlarının gelişmiş bölgede yaşayanlara oranla oldukça fazla
bir ölüm riskine sahip oldukları kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Kısacası,
yeni doğan bebekler gecekondu bölgelerinde yaşıyorsa daha çok
risklidirler. İlk ay tamamlandıktan
sonra risk eşit olarak dağılmaktadır.
Bebeğin Yaşam ve Çevre Kalitesi Göstergesinin Saptanması İçin Bir Yaklaşım
Önerisi
Buraya kadar yapılan açıklamalarla,
Ankara anakent ölçeğinde bebek ölümlerinin
genel nitelikleri belirlenmeye çalışılmıştır. Elde edilen bilgiler,
Türkiye ölçeğinde gerek genel ve gerekse kentsel temele dayalı verilerle
karşılaştırılarak Ankara anakentinin bebek çevresi ile ilgili özellikleri
belirlenmiştir. Ayrıca uygulanan ‘survey’
tekniği ile çok önemli bir bilgi birikimi oluşturulmuş ve elde olunan bilgiler
çözümlenmiştir.
Ancak, bilimsel çalışma sistematiği
açısından önemli olan, söz konusu karmaşık çalışmanın yalınlaştırılması ve
soyutlaştırılması yoluyla çevre kalitesini ölçen etkili bir ölçme yönteminin
ortaya çıkartılması ve böylelikle de kent yönetimlerinin çalışmalarını
planlayabilmelerine ve kaynaklarını ussal bir şekilde tahsis edebilmelerine
yardımcı olabilecek bir metodolojinin yöneticiler ve planlayıcılar emrine
verilmesidir.
Bebeğin çevresel yaşam kalitesi
göstergesi olarak isimlendirmek istediğimiz bu gösterge ile kolay
hesaplanabilir bir yönteme dayanarak bebeklerin içinde bulundukları çevresel kaliteler arasındaki faklılaşmalar belirlenmek
istenmiştir. Her ne kadar, BÖH bu amaçla
kullanılmakta olan temel gösterge ise de yalnızca söz konusu değerle çevre
kalitesi bakımından bilgi sahibi olmak olanaklı görülmemektedir. Bu nedenle de,
yeni bir gösterge düzeneğinin oluşturulması gerekmektedir.
Bu bölümde, bu amaçla geliştirilen
yöntemin açıklaması, kuramsal dayanakları ve Ankara'ya uyarlama sonucunda elde
edilen değerler belirtilecektir.
Yöntem, “utility measurement” olarak
bilinen yararlılık ölçümü (YÖ)
tekniğine dayalıdır. Kentsel planlama açısından önemli bir teknik olan YÖ
yöntemi öncelikle karar almayı doğrudan etkileyen etmenlerin belirlenmesine,
öznel bir değerlendirmeye uğratılarak ağırlıklandırılmasına ve yine öznel bir
şekilde hazırlanan yararlılık eğrilerine
(utility curve) dayalıdır.
Araştırmalar sonunda ortaya çıkan ve
daha önce ayrıntılarıyla açıklanan bulgular, bebeğin çevre kalitesinin
ölçümlenebilmesi açısından farklılıklar taşıyan şu temel unsurların varlığının
sorunu açıklayıcı olduğunu göstermektedir.
1- Bebek ölüm hızı
(BÖH)
2- Diyareye bağlı ölümler (A5)
3- TBC'ye bağlı ölümler (A6)
4- Beslenme yetersizliğine bağlı
ölümler (A65)
5- Pnomoni nedeniyle ölümler (A92)
6- Menenjite bağlı ölümler (A72)
7- Tetanoza bağlı ölümler (A20)
Yerleşim yerlerindeki bebek çevre
kalitesini bu etmenlerin ölçümlenmesi durumunda kolaylıkla hiyerarşik şekilde
sıralayabilmek mümkün olacaktır. Aşağıdaki çizelgede Ankara anakenti ölçeğinde
söz konusu değerler verilmektedir.
ÇİZELGE
12 Ölen
Bebeklerin Yaşam Kalitesinin Temel Parametreleri |
|||||||
İLÇE |
BÖH |
A5 |
A6 |
A65 |
A92 |
A72 |
A20 |
35.9 |
16 |
- |
5 |
18 |
12 |
1 |
|
Çankaya |
25.9 |
7 |
- |
- |
10 |
9 |
- |
Keçiören
|
55.3 |
14 |
2 |
3 |
24 |
2 |
2 |
Mamak
|
35.6 |
10 |
- |
7 |
12 |
8 |
- |
Yenimahalle
|
36.3 |
7 |
- |
- |
15 |
4 |
- |
Bilinmeyen
|
36.3 |
3 |
- |
- |
5 |
2 |
1 |
ANKARA |
40.1 |
59 |
2 |
15 |
84 |
35 |
4 |
Yukarıda belirtilen
parametreler, öznel bir
değerlendirmeye tabi tutularak toplamı yüz olmak üzere şu şekilde
ağırlıklandırılmıştır: BÖH = 40,
A5 = 15, A6 = 10, A65 = 15, A92 = 10, A72
= 5 ve A20 = 5 (TOPLAM = 100).
Söz konusu temel parametreler
yükseldikçe yararlılıkları azalacak ve azaldıkça yararlılıkları yükselecektir.
Toplam yararlılığı 0-10 arasında değişmek üzere ve yine öznel değerlere dayalı olarak hazırlanan
yararlılık eğilimleri aşağıda verilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki, Delphi
tekniği kullanılarak söz konusu öznellik oldukça yeterli bir nesnellik düzeyine ulaştırılabilir.
Aşağıda yararlılık ölçümü tekniği ile
ilgili olarak bir yararlılık eğrisi örneği verilmiştir. Söz konusu örnek bebek
ölüm hızının yükseklik düzeyi ile ilgili bir örnektir. Doğal olarak herhangi
bir yerleşim yerinde BÖH düştükçe yararlılık birimi artacak ve yükseldikçe
yararlılık birimi azalacaktır. Eğri, öznel duygularla bireysel inançlara göre
çizilmiştir. Ancak, ileride açıklanacak olan Delfi gibi tekniklerle öznelliğin
azaltılması ve nesnelliğin yükseltilebilmesi olanaklıdır. İncelemekte olduğumuz
yaşam kalitesi endeksi nedeniyle bunun gibi yedi yararlılık eğrisi
geliştirilmiştir. Ancak, yer darlığı bakımından ve fikir verici olması
bakımından burada yalnızca bir örnek verilmekle yetinilmiştir.
ŞEKİL 2
Yararlılık Eğrisi
YARAR 10
8
6
4
2
0
20 40
60 80 100
BİNDE/YIL
Yukarıda verilen yararlılık eğrisinde yer alan
değerler, Ankara anakentini
oluşturan ilçelere ilişkin BÖH ve
yaşam endeksi modelini oluşturan etmenlere ilişkin değerler açısından ele
alındığında ilçelere göre yararlılık birimleri şu şekilde ortaya çıkmaktadır.
ÇİZELGE 13 İlçelere Göre Yararlılık
Değerleri |
|||||||
İLÇE |
BÖH |
A5 |
A6 |
A65 |
A92 |
A72 |
A20 |
6 |
2 |
10 |
6 |
6 |
5 |
2 |
|
Çankaya |
9 |
5 |
10 |
10 |
9 |
7 |
10 |
Keçiören
|
4 |
3 |
5 |
8 |
5 |
10 |
4 |
Mamak
|
6 |
4 |
10 |
7 |
8 |
6 |
10 |
Yenimahalle
|
6 |
6 |
10 |
10 |
7 |
9 |
10 |
Elde edilen yararlılık değerleri daha
önce saptanan ağırlıkla çarpılarak toplam ilçe değerleri elde edilmiştir. Buna
göre, elde edilen değerler şöyledir.
Altındağ =
6(40)+2(15)+10(10)+6(15)+6(10)+5(5)+2(5) =
Çankaya =
9(40)+5(15)+10(10)+10(15)+9(10)+7(5)+10(5) =
Keçiören =
4(40)+3(15)+5(10)+8(15)+5(10)+10(5)+4(5) =
Mamak =
6(40)+4(5)+10(10)+4(15)+8(100+6(5)+10(5) =
Yenimahalle =
6(40)+6(15)+10(10)+10(15)+7(10)+9(5)+10(5) =
Altındağ = 240+30+100+90+60+25+10= 555
Çankaya = 360+75+100+150+90+35+50= 860
Keçiören =
160+45+50+120+50+50+20= 495
Mamak =
240+60+100+60+80+30+50= 620
Yenimahalle =
240+90+100+150+70+45+50= 745
Yukarıda yer alan sonuçlar, ilçelerin
bebek çevre (yaşam) kalitesi göstergeleridir. Belirtilen bu yöntem benimsendiği
taktirde, kritik parametreler aracılığı ile ilçeler arasındaki kalite düzeyi farklılaşmasını saptayabilmek
olanaklı olabilmektedir.
Söz konusu değerler dikkate
alındığında, en iyi bebek çevre kalitesi Çankaya'da (860 değer) ve en kötü
bebek çevre kalitesi Keçiören'de (495 değer) ortaya çıkmaktadır. Ancak, öteki
üç ilçe açısından olaya bakıldığında ise, yalnızca BÖH açısından değerlendirildiğinde
birbirine çok yakın sonuçlar verdiğinden
herhangi bir farklılaşma göstermeyen
ilçelerin farklılaşmaya başladığı görülmektedir. Son üç ilçe kalite
düzeylerinin azlığı itibarıyla Yenimahalle, Mamak ve Altındağ şeklinde
sıralanmaktadır. Bu, önemli bir farklılaşmadır. Ancak, hemen belirtmek gerekir
ki, yukarıdaki çizelgede BÖH dışındaki parametreler mutlak değerleri itibarıyla
ele alınmıştır. İlçelerin nüfus farklılıklarını da dengeleyici bir şekilde
sonuca yaklaşmak belki daha isabetli sonuçlar verebilirdi. Önemli olan,
yöntemin geçerliliği ve benimsenme düzeyidir. Öznel olan yararlılık değerleri ile parametre ağırlıklarının yeniden ele alınması olanaklı olabileceği
gibi nüfus dağılımının da dengelenebilmesi olanaklıdır. Bu sorunlar
çözümlendikten sonra ülke çapında yapılacak bir ayarlama ile ulusal bir ölçün oluşturulabilir ve yerleşim
yerleri bebek çevre kalitesi değeri açısından sınıflandırılabilir. Yerleşim
yerlerinde yapılacak yönetim ve kaynak planlaması çalışmalarında belirtilen
yaşam kalitesi endeksi değerleri esas alınabilir.
Taşıma
Kapasitesi
ÇED sürecinin ve yaklaşımının dayandığı üçüncü
temel kavram taşıma kapasitesidir. ÇED önerilen projenin çevre üzerinde
yaratacağı baskıcı unsurları (stressor)
belirleyerek ve bu unsurların çevrenin taşıma kapasitesi üzerinde yaratacağı
yükü kestirerek yeterli önlemleri almaya çalışan bir çevresel savunma
düzeneğidir. Bu bağlamda, çevre kavramı olaydan olaya değişen bir görünüm arz
edecektir. Örneğin, daha önce de belirtildiği üzere, vücuttaki kan örneğinde
çevre üzerinde baskı yaratan unsur, CO ve sınırlanan taşıma kapasitesi ise
kanın oksijen taşıma kapasitesidir. Pamukkale örneğinde baskı yaratan unsur,
yeni turistik oteller nedeniyle giderek artan su talebi ve sınırlanan taşıma
kapasitesi ise travertenlerin beyaz kalması için gereken su arzıdır. Ankara Bahçelievler
örneğinde baskı yaratan unsur, tek katlı bahçeli evlerin yıkılarak çok katlı
konutların yapılması ve sınırlanan taşıma kapasitesi ise elektrik, su,
kanalizasyon ve yol gibi kentsel doğrusal altyapıların hizmet sunabilme
yeteneğidir. Bu örneklerde de görüldüğü üzere, her türlü çevresel ortamın bir
taşıma kapasitesi vardır. Bu kapasite aşılmadığı takdirde, çevrenin bu baskıları taşıyabilme (absorb) yeteneği nedeniyle çevresel bozulmalar ortaya çıkmamakta,
ancak taşıma kapasitesinin sınırlanması ile birlikte çevresel kalite giderek
tehdit altına girmektedir.
ÇED uzmanı, inceleme konusu
olan projede hangi unsurlar nedeniyle hangi taşıma kapasitelerinin tehdit
altına girdiğini belirlemek, tehditin boyutlarını kestirmek ve tehditi ortadan
kaldıracak karşı önlemler geliştirmek zorundadır. Bu durumda sorulması gerekenler
şunlardır: Taşıma kapasitesi nasıl tanımlanabilir? Taşıma kapasitesi nasıl
kavramlaştırılabilir?
Tanım ve
Kavramlaştırma
Taşıma kapasitesi, herşeyden önce bir yetenek
ifadesidir. Bu yeteneğin sınırlanması durumunda çevresel bozulma tehditleri
gündeme gelmekte aksine durumlarda böyle bir tehlike ile karşılaşılmamaktadır.
İkincisi, bu yetenek, çevrenin önerilen proje nedeniyle doğabilecek baskı
unsurlarına, değişim olasılıklarına ve çevresel yüklemelere karşı tehdit
yaratan unsurları kendi içinde var olan güçlerle giderebilme, bunlara karşı
koyabilme ve bunlara karşı koyan unsurları destekleyebilme gücüyle ilgilidir. Söz konusu edilen değişiklik
olasılıkları ise projeden etkilenecek alan içinde kalan doğal ve insan yapısı
çevredeki olumsuz niteliklere doğru kayması olasılığıdır. Bütün bunların
sonucunda da doğal ve insan yapısı çevrede kararsızlık
ortamı ve sürekli bozulma olgusu
egemen konuma gelecektir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, taşıma
kapasitesini şu şekilde tanımlamak gerekmektedir: taşıma kapasitesi çevrenin
kararsızlık ve sürekli bozulma koşulları içine girmeksizin doğal ve insan
yapısı özelliklerinde olabilecek değişiklikleri giderebilme, karşılayabilme ve
destekleyebilme yeteneğidir.
Bu tanımda dikkat çekmesi gereken iki yan vardır: kararlılık ve direnç kavramları. Taşıma kapasitesinin gücünü ifade eden bu iki
kavram taşıma kapasitesi çözümlemelerinde özellikle üzerlerinde durulması
gereken kavramlardır.
Tanıma açıklık getirebilmek bakımından, daha önce
verilen örneklere şunları ekleyebilmek olanaklıdır. İçme suyu rezervuarının
taşıma kapasitesi çevrenin suya olan talebi ile rezervuardaki su miktarı
arasındaki ilişkidir. Erozyon olgusunda toprağın taşıma kapasitesi erozyona
karşı direnebilme yeteneğidir. Kitle taşımacılığında taşıma kapasitesi koltuk
sayısıdır. Hava kalitesindeki taşıma kapasitesi hava kirleticilerinin doğal
koşullar altında giderilebilme yeteneğidir. Park ve bahçe gibi rekreasyonel alanlarda
taşıma kapasitesi kullanma nedeniyle ortaya çıkan yıpranmalara karşı direnme
yeteneğidir.
Bu örnekler ele alındığında, taşıma kapasitesinin stok ile ürün arasındaki fiziksel ve
biyolojik ilişki olduğu anlaşılmaktadır. Mera olayında, taşıma kapasitesi
meranın her yıl ürettiği ot miktarı ile merada otlayan hayvanların tükettiği
yıllık ot miktarı arasındaki ilişkidir. Taşıma kapasitesi bir başka açıdan ele
alındığında girdi-çıktı oranı olarak
karşımıza çıkmaktadır. Su rezervuarı örneğinde, taşıma kapasitesini belirleyen
unsur rezervuara giren yıllık su miktarı ile yıl içinde rezervuardan çıkan su miktarı
arasındaki dengedir.
Taşıma kapasitesini güvence altına almanın amacı
ise, destekleyici ekolojik koşulların bozulmamasını sağlamak ve böylelikle de
sistem verimliliğini en üst düzeye çıkarmaktır. Bu yolda alınacak önlemler,
hemen işaret etmek gerekir ki, yalnızca teknik ya da biyolojik değildir. Bu
konuda, ekonomi bilimi en az mühendislik, fen ve biyoloji bilimleri kadar çözüm
olanakları sunmaktadır. Zira, taşıma kapasitesi olgusuna konu olan olguların
tümü, ekonomi biliminde belirli bir bedel ödenmeksizin elde edilen mallar anlamına
gelen serbest mallar ya da ortak mallar (free
goods) olarak adlandırılmaktadır. Mera ve hava birer ortak maldır. Ekonomik
yönden kar maksimizasyonuna çalışan her firma bedelsiz oldukları için bu
girdilerden en fazla ölçüde tüketmeye çalışacaktır. Her işletme kar
maksimizasyonu amacını taşıdığı için serbest mallar aşırı ölçüde tüketime ve bu
nedenle de yok olmaya mahkum olacaklardır.
Bu istenmeyen sonuca, çevre ekonomisinde, ortak malların trajedisi (tragedy of commons) [5]
adı verilmektedir. Bu olgunun ekonomik literatürdeki adı ise olumsuz dışsallık (negative externality) olarak bilinmektedir. Dışsallık kavramı,
herhangi bir işletmenin kendi iradesine bağlı olmaksızın bir başka işletmenin
etkinliklerinden yarar ya da zarar görmesidir. Yararlara olumlu dışsallık ve zararlara olumsuz
dışsallık adı verilmektedir. Bir dağ ve orman köyüne yatırım yaparak
kereste işleme tesisi kuran işletmenin etkinlikleri köydeki aile işletmeleri
için ekonomik olanaklar bakımından olumlu bir dışsallık yaratırken, aynı
işletme, yörede azalan ağaç sayısı ve artan erozyon nedeniyle ortaya çıkan
toprak taşınması sonucunda verimli tarlaları akan toprak altında kalan vadi
tabanındaki çiftçi aileleri için olumsuz bir dışsallık yaratmış olacaktır.
Ekonomik nitelikli bir çevre yönetimi aracı
yaratmak bakımından bu süreç son derecede önemlidir. Zira, çevresel
kirlenmelerin önlenmesi açısından gizil bir gücü içinde barındırmaktadır.
Yapılması gereken şey firmanın ekonomik olumsuz dışsallığını kendi ekonomik
bünyesi içine aktarmasıdır. Buna, olumsuz dışsal etkilerin içselleştirilmesi denilmektedir.
İçselleştirme iki şekilde olabilir. Birincisi,
firmanın tabandaki köylülerle anlaşma yoluna giderek verdiği zararları tazmin etmesidir. Bu durumda, firmanın
ödemek durumunda olduğu tazminatların toplam miktarı firmanın maliyeti içine
gireceğinden kar ve zarar durumunu etkileyecek, firma zarar etme olgusu ile
karşı karşıya kaldığında kapanmak zorunda kalacak ve böylelikle de çevresel
yıkımın önüne geçilmiş olacaktır.
İkincisi, kamunun olaya müdahale ederek kirletici vergisi ya da harcı
(Pigouvian vergi) koymasıdır. Bu
takdirde, işletme ya vergi ödememek için gerekli yatırımı yapıp çevresel yıkımı
önleyecek ve bu yolla da çevresel amaç gerçekleşecektir; ya da, firma kirletici
vergisini ödeme yolunu seçecek ve ödediği vergiyi malın fiyatına sokarak fiyatın
artmasına neden olacaktır. Artan fiyat nedeniyle mala olan talep azalacağı için
üretim düşecek ve azalan üretim nedeniyle çevreye bırakılan olumsuz
dışsallıklar da azalacaktır. Sonuçta, yine, çevresel amaç gerçekleşmiş
olacaktır.
Görüldüğü gibi, ekonomik nitelikli çevre yönetimi
araçları aracılığıyla çevrenin korunması olanaklıdır. ÇED uzmanlarının
hazırlayacakları raporda bu ve benzeri yöntemlere yer vermelerinde yarar
vardır.
Ancak, hemen belirtmek gerekir ki, gerçek yaşamda
taşıma kapasitesi ile ilgili olgular bu kadar yalın ve basit şekiller altında
gerçekleşmezler. ÇED araştırmacıları, genellikle, bundan çok daha karmaşık
durumlarla karşılaşırlar. Çözümleme süreci içine birden fazla taşıma kapasitesi
girer ve bunlar arasında birbirlerini etkilemekten kaynaklanan sinerjistik
(sistemik bir yaklaşım içinde karşılıklı olarak birbirlerini etkileyen)
ilişkiler ortaya çıkar.
Bu duruma verilebilecek en iyi örnek, kentsel
taşıma kapasitesi çözümlemesidir. Çünkü, kentsel sistemlerle ekolojik sistemler
arasında önemli benzerlikler vardır. Bunlardan birincisi, tarihsel geçmiş ile ilgilidir. Her ikisinde de mevcut taşıma
kapasitesini geçmişteki kullanım kalıpları belirler. İkinci benzerlik, yersel özellikler alanındadır. Alanın
tümünde homojen bir yapı görülmez ve alanın değişik yerlerinde değişik taşıma
kapasiteleri ortaya çıkar. Üçüncü benzerlik ise sistemik ilişkiler alanındadır. Her iki sistemde de sistemik bağlar
ağır basar, sistemi alt sistemler ve bunlar arasındaki ilişkilerle (feedback) açıklayabilme olanağı vardır.
Dördüncü benzerlik ise yapısaldır ve
her iki sistemin taşıma kapasitelerinde eşiklerden
(threshold) ve sınırlılıklardan söz edebilmek olasıdır.
Bu bakımlardan kentler, ekolojik sistemlerde
olduğu üzere, kararsız sistemik özellikler gösterirler, dış ve yakın çevreden
çok miktarda enerji alır ve kullanırlar, oldukça üretkendirler ve çevresel
baskılara karşı dirençsizdirler.
Yatırım önerilerinin büyük bir kesimini içinde
barındıracak olan ve yukarıda belirtilen özelliklere sahip bir kentsel çevrenin taşıma kapasitesini çözümleyebilmek
için kentsel çevre kaynaklarının bir tipolojisini yapmak gerekmektedir.
Kuramsal olarak kentsel çevresel kaynaklar şunlardır:
· alıcı
ortam kaynakları (ambient environment): hava kalitesi, su
kalitesi, açık alanlar, rekreasyonel alanlar, sessizlik, güneş ışığı
· mekansal
kaynaklar: yeraltı mekanı,
yerüstü mekanı, uzay mekanı
· altyapılar
ve dağıtım sistemleri: ulaşım,
içme suyu, atık su, doğal gaz, elektrik
· ekolojik
kaynaklar: fauna ve flora
· toplumsal
ve kültürel kaynaklar: eğitim,
kültür, sağlık, güvenlik (yangın ve polis), konut
· ekonomik
kaynaklar: hammaddeler ve öteki
üretim girdileri
· estetik
kaynaklar: kıyılar, dağlar,
göller, çöller, güzel manzaralar.
Taşıma Kapasitesinin Boyutları
Taşıma kapasitesi kavramını daha iyi anlamak,
algılayabilmek ve çözümleyebilmek için kavramın boyutları ile türlerine bakmak
gerekmektedir. Taşıma kapasitesinin iki temel boyutu kapasiteyi sınırlandırıcı
etmenler boyutu ile kapasiteyi harekete geçirici etmenler boyutudur.
Sınırlandırıcı
etmenler boyutu, ortaya çıkmaları
durumunda kapasitenin büyümesini, sistemik üretimi ve çoğalmayı sınırlandıran
baskı unsurları boyutudur. Bu bağlamda, ne gibi baskı unsurlarının kapasite
üzerinde sınırlandırıcı etki yaptığını araştırmak, kestirmek ve bulmak
gerekmektedir. Bu unsurların saptanması durumunda alınacak karşı önlemler
belirlenebilecek ve uygulama alanına konulacaktır.
Bu boyuta verilebilecek örnekler arasında
stratosferdeki ozon tabakasının taşıma kapasitesi yer almaktadır. Taşıma
kapasitesini sınırlandıran etmen ise bu bölgeye ulaşan CFC gazlarının
miktarıdır. Stratosferde oluşacak ozon gazı miktarı ise, Dünya üzerinde
tüketilen CFC bileşiklerinin miktarına bağlıdır. Mera örneğinde, kapasiteyi
sınırlandıran etmen meraya otlamak amacıyla sokulan hayvan sayısıdır.
Harekete
geçirici etmenler boyutu ise,
ortaya çıkmaları durumunda yeni bazı gelişmeleri ortaya çıkaracak olan baskı
unsurları boyutudur. Bu tür unsurlar, ortaya çıktıklarında, yalnızca kendi
amaçlarını yerine getirmekle kalmamakta başka bazı yeni gelişmelerin de ortaya
çıkmasını sağlamaktadırlar. Bunların oluşumu ile ekolojik ve kentsel çevrede
yeni bir dizi olgu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, ÇED uzmanının yalnızca bu
ilk ortaya çıkan gelişmenin saptanması ve çözümlenmesiyle yetinmemesi ve bu
gelişme nedeniyle ortaya çıkabilecek öteki gelişmeleri de dikkate alması
gerekmektedir. Harekete geçirici etmenler boyutuna pek çok örnek verilebilir.
Bir bölgeye yeni yapılan büyük bir alışveriş merkezi (‘outlet center’ türü) ya da turizme açılmak istenen bir doğa
parçası nedeniyle ulaşım altyapısının iyileştirilmesi ve bunun sonucunda
bölgede işgücüne olan talebin bölgeler arası iç göçü harekete geçirmesi ve
artan trafik nedeniyle hava kalitesinde bozulmanın başlaması verilebilecek
örnekler arasında yer almaktadır. Bu nedenle, ÇED uzmanı yalnızca yörenin
turizme açılması ya da alışveriş merkezi yapımı ile ilgilenmemeli ve dikkatini
harekete geçirici etmenler üzerinde de yoğunlaştırmalıdır. Ankara için yeni
yapılan çevre yolu yakın çevredeki arazi fıyatlarını önemli ölçüde artırmıştır.
GAP Projesi nedeniyle Urfa şehir merkezine doğru yeni ve ters yönlü bir göç
hareketi başlamış ve bu olgu beraberinde konut sorunundan, eğitim altyapısına,
kentsel doğrusal altyapı sorunundan güvenlik sorununa kadar değişen bir dizi olguyu
beraberinde getirmiştir. Aynı olgu
yıllardır İstanbul’da yaşanmaktadır. 1950’lerde İstanbul’da başlayan
endüstriyel gelişme kentin taşıma kapasitesinin çok üzerine çıkmış ve harekete
geçirdiği bir dizi büyüme olgusu ile bugünkü çevresel katastrofun ana nedeni
olmuştur. [6]
Taşıma Kapasitesinin Türleri
Buraya kadar yapılan açıklamalardan esas
itibarıyla üç değişik türde taşıma kapasitesinden söz edilebileceği anlaşılmış
olmalıdır: kaynaksal dayanma kapasitesi,
sistem sınırlama kapasitesi ve toplumsal-psikolojik kapasite.
Kaynaksal
dayanma kapasitesi, sistemin varlığını devam ettirmesi için
gerekli olan biyolojik girdilerin devamlılığının sağlanabilmesi yeteneği ile
ilgilidir. Mera örneğinde, kaynaksal dayanma kapasitesi meranın ot üretebilme
yeteneğidir. Bu yeteneğin tüketilmesi durumunda taşıma kapasitesi bitmiş
demektir.
Sistem
sınırlama kapasitesi, kaynağın
fiziksel sınırları ile ilgilidir. Bu
sınırlara ulaşılması durumunda sistemin taşıma kapasitesi tamamlanmış
demektir. Kömür ve petrol gibi fosil yakıtların taşıma kapasitesi yer altında
var olan rezervleri ile sınırlıdır. Rezervlerin bitmesi durumunda sistemin
taşıma kapasitesi tüketilmiş demektir.
Toplumsal-psikolojik
taşıma kapasitesi, kaynak
kullanımı nedeniyle kullanıcılar tarafından elde edilen tatmin duygusunun
bütünü ya da toplamıdır. Kaynakdan elde edilen tatminin sınırlarına
yaklaşılması azalan marjinal yarar nedeniyle -kaynak girişi devam etse dahi-
sistemin taşıma kapasitesinin sınırlarına yaklaşılmış olduğunu gösterecektir.
Deniz turizminin giderek daha az rağbet görmesi ve buna karşılık yayla ve dağ
turizminin gelişmesi bu tür bir kapasite ile ilgilidir.
ŞEKİL 3
Taşıma
Kapasitesi
K
ÇEVRE:YAPI, İŞLEV ve İLİŞKİ
Alıcı ortam
A kaynakları
Kaynak
Dayanma
Y Mekansal Kapasitesi
Kaynaklar
Sınırlayıcı
etmenler
N
Altyapısal ve
Dağıtım kaynakları
Kaynak
Taşıma
A
Sınırlama
Kapasitesi
Kapasitesi
Ekolojik
Kaynaklar
K
Harekete
Geçirici
Etmenler
Toplumsal ve
L kültürel kaynaklar
Toplumsal
Psikolojik
Kapasite
A Ekonomik
kaynaklar
ÇEVRE
R KALİTESİ
Estetik
kaynaklar
ÖNERİLEN KAYNAK ÇEVRESEL
PROJE
KULLANIMINDA ETKİ BAŞARIM
DEĞİŞME DÜZEYİ
Yukarıda verilen şekil, taşıma kapasitesi kavramı
ile ilgili olarak daha önce yapılan tüm açıklamaları özetlemektedir. Çizelgede
de görüldüğü üzere, içinde yer alan çevre, yapısal olarak sahip olduğu
kaynakların işlevleriyle şekillenmektedir. Bu çevrede, kaynak kullanmak
amacıyla yapılan her türlü yeni eylem önerisi kaynak kullanımında ve
kaynakların amaçlara göre tahsisinde değişmelere yol açmaktadır. Kaynak
kullanımında yapılan değişiklikler ise, bir takım olumlu ve olumsuz çevresel
etkiler yaratmaktadır. Etkilerin yol açtığı sonuç, çevresel yapının başarım
düzeyinin değişmesidir. Tüm bunların sonucunda da, çevresel kalite de değişmeler olmaktadır.
Çevresel kalitedeki değişmeler de çevrenin yapısında, işlevlerinde ve
ilişkilerinde yeni yapısal koşulların ortaya çıkmasına yol açmaktadır.
ÇED uzmanının ÇED süreci içinde yapması gereken
temel çalışma, önerilen projeyi yukarıda belirtilen süreç çerçevesinde
irdelemektir. Bu tür bir çözümlemeyi içermeyen
ÇED raporu yetersiz sayılmalıdır.
Örnek Olay: Pamukkale, Travertenler
ve Eko-turizm
Pamukkale, Denizli il merkezine 18 kilometre
uzaklıkta antik ve jeolojik özellikleri itibarıyla Dünya kültürünün önemli bir
parçası olmak durumunda olan bir merkezdir. “Hierrapolis”
olarak bilenen antik özellikleri bir an için bir yana bırakılacak olursa,
Pamukkale sahip olduğu traverten oluşumu ile tüm Dünya’nın ilginç jeolojik açık
hava müzelerinden biri olmak durumundadır.
Nitekim, Pamukkale bu özelliği açısından
Unesco’nun “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunması Sözleşmesi” uyarınca
oluşturulan “Dünya Mirası Listesi” içinde yer almaktadır.
1996 yılı içinde bu yöreyi görmek üzere yaklaşık
400.000 ziyaretçi gelmiştir.[7] Yıl boyunca devam eden turist akını bölgede
konaklama tesislerine olan talebi artırmış, ülkenin turizmi teşvik programından
yararlanılarak Pamukkale çevresinde 16 konaklama tesisi oluşturulmuş ve
yaklaşık 4.000 yatak turizmin emrine verilmiştir.
Ancak, bu oluşumla birlikte Pamukkale’ye temel
özelliğini kavuşturan beyaz travertenler giderek kirlenmeye ve siyahlanmaya
başlamıştır. Travertenlerin kirlenmesi bölgedeki turizm etkinliklerini tümüyle
durduracak boyutlara ulaşmıştır. 1980’li yıllarda başlayan otelleşme sürecinden
sonra traverten kirlenmesinde ani artışlar görülmeye başlanmıştır.
Traverten
Oluşumu: Traverten oluşumu ancak bazı fiziksel,
kimyasal ve jeolojik olgu ve oluşumların
birlikte gerçekleşmesi sayesinde ortaya çıkabilen bir süreçtir. Süreç
içinde yer alan ilk koşul, yörede sıcak yeraltı suyu yanında mermer ve
kristalize kireç taşı gibi madenlerin var olmasıdır. İkinci koşul ise, sıcak
suyun yeryüzüne çıktıktan sonra bir süre yüzeyde akması ve bu akış sırasında
karbon dioksit kaybederek ve CaCO3 yönünden doygunluğa ulaşarak traverten
çökelmesini sağlamasıdır. Üçüncü koşul ise, suyun sertlik derecesinin asitik
olmaktan alkali olmaya geçmeye olanak sağlayacak düzeyde olmasıdır. Dördüncü ve
son koşul da, bu süreci engelleyecek her türlü dış müdahalenin yokluğudur. Bu
koşullar gerçekleşmediği takdirde, CaCO3 çökelmesi meydana gelmemekte ve bu
nedenle beyazlık yerini siyahlığa bırakmaktadır. [8]
Toplumsal
ve Ekonomik Gelişmeler:
Asırlardan bu yana yukarıda belirtilen oluşum, 1980’li yıllardan itibaren aynı
süreçsel özelliklerini göstermemeye başlamıştır. Özellikle, bölgede yapılan
turistik yatırımlar nedeniyle tesislerin giderek artan su talebi ortaya çıkmaya
başlamıştır. Beş ayrı sıcak su gözesinden yaklaşık 360 l/s su çıkmaktadır. Buna
ilişkin çizelge aşağıda verilmiştir.
ÇİZELGE
14 Pamukkale’de
Sıcak Su Üretimi |
|
Kaynak adı |
Ortalama Debi
(l/s) |
65 |
|
Jandarma 2 |
35 |
Motel |
160 |
Beltes |
100 |
Kaynak: Hacettepe Üniversitesi çalışması |
Daha önceleri tümü travertenlere verilen bu
suyun yüzde 80’i su gereksinimlerinin giderilmesi için otellere verilmeye başlanmıştır. Travertenlere
ise suyun ancak geri kalan kesimi verilebilmiştir. Su, yeterli olmadığı için,
travertenlere dönüşümlü olarak verilmeye başlanmıştır.
Ancak, otellerin olumsuz etkisi yalnızca suyun
miktarını azaltmak şeklinde ortaya çıkmamaktadır. Oteller aldıkları suyu yüzme
havuzu suyu ya da kullanma suyu olarak kullandıktan sonra yeniden pis su olarak
kanallara boşaltmaktadırlar. Suyun fiziksel ve kimyasal özellikleri değişmiş
olduğu için traverten oluşumu için gerekli kimyasal ve fiziksel tepkimeler
meydana gelmemekte, su CaCO3 doygunluğuna
ulaşamadığından çökelme olmamakta ve bu nedenle CaCO3 çökelmesi durmaktadır.
Bu durum, travertenlerin siyahlanması ya da beyazdan başka bir renge dönüşmesi
şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Bunlara ek olarak, yörede turistler ve piknik
yapanlar tarafından kullanılan tuvaletlerin pis su boşaltımlarının da kanallara
yapılması nedeniyle suyun doğal değişimle elde ettiği alkalilik niteliği de
ortadan kalkmaktadır.
Bütün bunlara ek olarak, travertenler üzerinde
yürümeye izin verilmesi nedeniyle, çökelme göletleri yıkılarak hasar görmekte,
su kaybı ortaya çıkmakta ve bu durum
traverten oluşumuna olumsuz katkıda bulunmaktadır.
Son olarak, turizmi kolaylaştırmak amacıyla yörede
yapılan geniş kapsamlı asfaltlama çalışmaları sırasında çevreye yayılan
kimyasallar ve uçucu kum nedeniyle de travertenler zarar görmüş
bulunmaktadırlar.
İrdeleme: Yukarıda yapılan genel nitelikli açıklamalar,
Pamukkale’deki temel sorunun ekolojik koşulları dikkate almadan yapılan turizm
etkinlikleri olduğunu ve bu nedenle yörenin taşıma kapasitesinin bozulduğunu
göstermektedir. Bu bölümde, taşıma kapasitesi ile ilgili olarak yapılan tüm
kuramsal açıklamalar Pamukkale örneği ile örtüşmektedir. Pamukkale’de taşıma
kapasitesinin bozulmasına ilişkin tüm olgu, süreç ve ilişkileri görebilmek
olanaklıdır.
Pamukkale’de bozulan taşıma kapasitesi traverten
oluşumuna olanak veren suyun taşıma kapasitesidir. Bu suyun sahip olduğu
niteliksel ve niceliksel özelliklerle ne kadar bir alanda traverten oluşumu
sağlayabileceği bellidir. Bu açık gerçeğe karşın yöredeki suyun büyük bir
bölümünün otellere verilmesi kaçınılmaz sonu hazırlamıştır.
Bu durum, taşıma kapasitesi kavramının ÇED
açısından ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. ÇED Yönetmeliği yöredeki
turistik patlama hareketi ortaya çıkmadan önce yürürlüğe girebilmiş olsaydı,
büyük bir olasılıkla, bu tesislerin yapılmasına olanak verilmeyecekti.
İkinci Bölümün Özeti
Bu bölümde, ÇED’in kuramsal temelini oluşturan üç
önemli kavram üzerinde durulmuştur: risk planlaması, taşıma kapasitesi ve yaşam
kalitesi. Üzerinde durulan ilk kavram risk planlaması, risk değerlendirmesi ve
risk yönetimi olmuştur. Konuyu
açıklayabilmek için hava kirliliği olgusu örnek olay olarak kullanılmış ve hava
kirleticilerinin insan sağlığı ve çevre üzerinde yol açtığı riskler
açıklanmıştır. Yaşam kalitesi kavramı üzerinde durulan ikinci önemli kavram
olmuştur. Yaşam kalitesi kavramı tanımlanmış ve bu kavramın içinde barındırdığı
temel sorunsal ele alınmıştır: yaşam kalitesinin nicelleştirilmesi. Bu yolda ortaya çıkan gereksinim üzerinde
durulmuş ve yaşam kalitesi kavramına ilişkin olarak ÇED kamuoyunda ortaya çıkan
endişeler giderilmeye çalışılmıştır. Belirtilen
bu önemli sorunsalın çözümlenebilmesi için başvurulması gereken ölçme ve
ağırlıklandırma teknikleri açıklanmıştır. ÇED sürecinde sıklıkla üzerinde
durulması gereken toplumsal göstergeler kavramı açıklanmış ve bunlara ilişkin
temel varsayımlar açıklanmıştır. Daha
sonra toplumsal ekosistem kavramı üzerinde durulmuştur. Konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı
olması bakımından “bebek ölüm oranı
hızı” kavramı bir örnek olay çerçevesinde ele alınmış ve bir yaşam kalitesi
göstergesinin nasıl geliştirilebileceği
Türkiye geneli ve Ankara anakenti özelinde örneklendirilmiştir. Bölümde son olarak taşıma kapasitesi kavramı
ele alınmıştır. Taşıma kapasitesi kavramı tanımlanmış ve açıklanmış, boyutları
belirlenmiş ve türleri belirtilmiştir. Pamukkale ve travertenler sorunu bu
açıdan bir örnek olay olarak ele alınmış ve turizmin çevrenin taşıma kapasitesi
üzerinde yol açtığı olumsuz etkilerle taşıma kapasite kavramı somutlaştırılmaya
çalışılmıştır.
BÖLÜM 3
ÇEVRE
VE
ÇEVRESEL ETKİ
ÇED sürecinin açıklanabilmesi için üç kritik
kavramın ayrıntılı olarak ele alınması ve incelenmesi gerekmektedir. Bu kritik
kavramlar etki (impact) ve buna bağlı olarak önemli
etki (significant impact) ile çevre
(environment) kavramlarıdır. Bir çok
ÇED çalışmasında ve özellikle Türkiye’deki ÇED raporlarında bu kavramların
yanlış, eksik ve hatalı olarak kullanılmakta oldukları görülmektedir. Ülkemizde
bu sonucun ortaya çıkmasında kuramcıların kavramlara açıklık getirmemesi kadar
yürürlükteki ÇED mevzuatının bu kavramlarla ilgili olarak taşıdığı muğlaklıklar
ve yetersizlikler de rol oynamaktadır. Bu tür kavramlara yönetmelik ve
genelgeleri ile açıklık getirmek durumunda olan Çevre ve Orman Bakanlığı’nın
da etkisiz kalması nedeniyle sorunun
boyutları daha da büyümektedir.
Bu bölümde, esas olarak, “Etki nedir?”, “Nasıl
sınıflandırılabilir?”, “Önemli etki nedir, ölçütleri nelerdir?”, “Çevre nedir,
hangi bileşenlerden oluşur? gibi soruların yanıtları verilmeye çalışılacaktır.
Çevresel
Etki Kavramı
Etki kavramının çok çeşitli şekillerde tanımı
yapılabilir. Yapılan her tanımın kendisine göre haklı ve doğru yanları vardır.
Bize göre, çevresel etkiyi tanımlayan en iyi örnek durgun bir suya atılan taş
parçasının yarattığı dalgalanmaların bu dalgalara konu olan nesneler üzerinde yarattığı sonuçlardır.
ŞEKİL 4
Çevresel
Etki
nesne
etki
taş
dalga
Yukarıda verilen basitleştirilmiş örnekte olduğu
üzere, suya atılan taş, taşın büyüklüğüne ve düşme yüksekliğine bağlı olarak
suda dalgalanmalara yol açacak ve bu dalgaların sahip oldukları şiddet
düzeyinde dalgaların etkisi altına giren nesnelerde önemli ya da önemsiz olumlu
ya da olumsuz sonuçlar yaratacaktır. Dalgaların, yani çevre üzerinde baskıcı
unsurlar yaratan olguların sahip oldukları şiddet nesneler üzerinde ortaya
çıkan olumlu ya da olumsuz etkinin
önemlilik düzeyinin belirleyicisi olacaktır.
Türkiye’de uygulama alanına konulan ÇED
Yönetmeliği etki kavramını şu şekilde tanımlamaktadır: “Planlanan bir
faaliyetin hazırlanması, inşaat ve işletme süresinde ya da işletme sonrasında, çevre unsurlarında doğrudan ya da dolaylı
olarak, kısa veya uzun dönemde, geçici veya kalıcı, olumlu veya olumsuz yönde
ortaya çıkması muhtemel değişiklikler”.
Genel olarak kabul edilebilir olmakla birlikte, bu
tanımın ne gibi yaşamsal önem düzeyinde eksiklikleri olduğu biraz sonra
yapılacak açıklamalarla daha iyi anlaşılacaktır.
Çevresel
Etki Türleri
Tanımı oldukça kolay olmakla birlikte, çevresel
etkinin türlerine baktığımızda sorun biraz daha karmaşık bir görünüm
kazanmaktadır. Ancak, ÇED uzmanlarının
bu türler konusunda yeterli bilgi sahibi olmalarında ve rapor hazırlama
çalışmaları sırasında yalnızca etkiden söz etmeyerek etkinin nicel ve nitel
özelliklerine açıklık getirmelerinde konunun üçüncü kişiler tarafından daha
kolay anlaşılması bakımından yarar görülmektedir. Etki türlerine aşağıda değinilmiştir:
Birincil,
ikincil ve üçüncül etki:
Etkilerin hepsi aynı şiddet düzeyinde
değildir. Bunlardan bazıları diğerlerine göre daha az ya da daha çok
şiddetlidir. Etkilerin sahip oldukları büyüklük
(magnitude) ve önemlilik (significance)
düzeyleri aynı zamanda etkinin şiddet düzeyinin de belirleyicisi olacaktır.
Etkilerin şiddet düzeylerine göre belirli bir hiyerarşik sıralamaya tutulması
sonucunda bunların birincil, ikincil ve üçüncül olarak sıralanması olanak
kazanacaktır.
Doğrudan
ya da dolaylı etki: Çevre
üzerinde değişimlere yol açan baskıcı unsurlar nedeniyle ortaya çıkan etkilere doğrudan (direct) etki ve herhangi bir etki nedeniyle ortaya çıkan etkiye de dolaylı (indirect) etki denilmektedir. Örneğin, yapılan bir alışveriş
merkezi nedeniyle ortaya çıkan çevresel değişim doğrudan etki olarak
adlandırılırken, alışveriş merkezi nedeniyle ortaya çıkan trafik tıkanıklıkları
ya da trafik tıkanıklığı nedeniyle ortaya çıkan hava kirliliği olgusu dolaylı
etki olarak adlandırılmaktadır.
Bireysel
ve yığınsal (birikimsel) etki: ÇED uzmanlarının ayırdında olması
gereken bir başka etki türü de bireysel etki ile yığınsal etki arasındaki
farklılaşmadır. Etkiler kendi başlarına sonuç yaratabilirler. Ancak, bu
etkilerin birlikte olması durumunda ortaya çıkan sonuç etkilerin toplamından
daha büyük bir sayısal değer ortaya koyabilir. Örneğin, yorgun olmak, uykusuz
olmak ve alkollü olmak trafik kazası yapma olasılığını artıran birer bireysel
etmendir. Ancak, bunların üçünün birden biraraya gelmesi durumunda ortaya
çıkacak olan kaza yapma olasılığı üç olasılığın bireysel toplamından daha fazla
olacaktır. Buna, yığınsal (birikimsel,
kümülatif) etki denilmektedir.
Hava kalitesi açısından önemli bir kirlilik türü olan fotokimyasal oksitlenme yığınsal etkiler için güzel bir örnek
oluşturmaktadır. Otomobil sayısının çokluğu ve otomobillerdeki ozon
yayılımlarının etkili bir şekilde denetlenememesi hava kirliliğini artıran
bireysel etmenlerdir. Ancak, bu etmenler biraraya geldiklerinde, güneş ışığının
katalizör etkisi altında, daha farklı bir kirlilik türü olan fotokimyasal
oksitlenmeyi ortaya çıkarmaktadır.
Doğal
etki, fiziksel etki, kimyasal etki, toplumsal ve ekonomik etki ve kamu hizmeti
etkisi: Etkileri niteliklerine göre de türlerine
ayırabilmek olanaklıdır. Yersarsıntısı, yanardağ patlaması, toprak alçalması,
toprak kayması, erozyon ve çığ doğal nitelikli
etkilerdir. Buna karşılık, hava kirliliği, gürültü ve güneş ışığını engellemek
gibi etkiler fiziksel ve su
kirliliği, katı atıklar ve zehirli atıklar hem fiziksel ve hem de kimyasal niteliklidir. Türk ÇED
mevzuatında yer aldığı halde, yine mevzuattan kaynaklanan nedenlerle Türkiye’de
hazırlanan ÇED raporlarında yeteri kadar inceleme konusu yapılmayan toplumsal etkiler için verilebilecek en
iyi örnek ise, daha önce sözü edilen, tek katlı bahçeli evlerden oluşan bir
semtin yakın çevresine konut amaçlı iki
gökdelen yapılması örneğidir. Bu örnekte belirtilen aile yaşam biçiminin
etkilenmesi görüşü, toplumsal etkilere verilebilecek iyi bir örnek olmak
durumundadır. Bireylerin ve toplumun gelir elde etmesi ya da kaybetmesi
sonucunu yaratan etkiler ise ekonomik
etkilerdir. İşsizliğin artması ya da yeni istihdam olanaklarının ortaya
çıkması, yerel vergi bazındaki azalma ya da yükselmeler ve ulusal geliri
azaltan ya da yükselten etkilere de ekonomik etkiler denilebilecektir. Çevresel
değişim olguları kamu hizmetleri
açısından da bazı sonuçlar yaratacaktır. Yeni bir toplu konut alanının
yapılması alanda gerçekleştirilecek veya alana götürülecek pek çok hizmet
gereksinimi ortaya çıkaracaktır. Alanda güvenlik, yangın, sağlık, eğitim,
ibadet ve katı atık toplama hizmetlerinin gerçekleştirilmesi yanında, burada
oturanların günlük iş ve okul yolculuklarını yapabilmeleri için gerekli toplu
taşım sisteminin kurulması akla hemen geliveren örnekler arasındadır.
Uzun
erimli etki, kısa erimli etki:
Bazı etkiler sonuçlarını anında ya da kısa bir süre içinde ortaya koyarlar.
Siyanürlü gaz solumak buna verilebilecek örneklerdendir. Buna karşılık, bazı
etkiler de sonuçlarını etkiye maruz kalmaktan çok zaman sonra ortaya koyarlar.
PCB ve asbestin karsinojenik ve mutajenik etkileri buna örnektir.
Büyüme
yaratan ya da durduran etki: Bu
kavram, taşıma kapasitesi kavramı açıklanırken işaret ettiğimiz harekete
geçirici ve sınırlayıcı etmenler kavramı ile benzerlikler içindedir. Büyüme
yaratan etkiler harekete geçirici etmenlerle ve durduran etkiler de sınırlayıcı
etmenlerle aynı anlama gelmektedir.
Geri
çevrilebilir etki, geri çevrilemez etki: Zararlı ve sakıncalı etkileri geri çevrilebilir ve çevrilemez etki
kavramı, ÇED raporunun ve projenin kabul edilebilirliği açısından yaşamsal bir
öneme sahiptir. Zira, projenin sakıncalı
etkilerinin geri çevrilemez (irretrievable)
nitelikte olduklarının anlaşılması durumunda, projenin devamına izin
verilmeyecektir. İçme suyuna siyanür karışması ya da nükleer sızıntı
olasılıkları geri çevrilemez etkiler için iyi birer örnektirler. ABD’de
uygulanmakta olan ÇED süreci açısından büyük bir önem taşıyan bu kavrama
Türkiye’de uygulanmakta olan ÇED mevzuatı içinde yeteri kadar yer verilmediği
görülmektedir.
Sakıncalı
sonuçları azaltılabilir ya da azaltılamaz etki: Biraz önce belirtilen etki de olduğu gibi, ABD
ÇED mevzuatında önemli yer tutan ancak ülkemizde uygulanan ÇED süreci içinde
kendisinden söz edilmeyen bir etki türü de projenin sakıncalı ve zararlı etkilerinin azaltılabilir ya da azaltılamaz (unmitigable) etkileridir. Bu etki
türünde, önem taşıyan nokta sakıncalı ve zararlı olduğu belirlenen etkinin bu
yönlerinin ortadan kalkması için herhangi bir teknik ya da teknolojik olanağın
var olup olmadığıdır. Bu soruya olumlu yanıt verilmesi durumunda etki sakıncalı
etkileri azaltılabilir etki olarak kabul edilecek ve olumsuz yanıt alınması
durumunda ise etki sakıncalı etkileri azaltılamaz etki olarak
adlandırılacaktır. Bu tür etkiler ÇED açısından önem taşımaktadır. Zira, bu tür
etkisinin saptanması durumunda projenin devamına izin verilmeyecektir. Asit
yağmurları nedeniyle ormanların yıkıma uğraması bu tür bir etkidir. Asit
yağmurları bu oluşuma yol açan SO2 yayılımının sınırlandırılması yoluyla
sakıncalı etkileri azaltılan bir etki olarak kabul edilebilirse de, yıkıma
uğrayan ormanlar sakıncalı etkileri azaltılamaz türdeki etkiler için iyi bir örnek olmak
durumundadır. Aynı şekilde, stratosferik ozon tabakasının incelmesini önleyecek
teknolojik olanakların yokluğu nedeniyle
bu tabaka üzerindeki baskıların da zararlı etkileri azaltılamaz etki olarak
nitelendirilmesi gerekmektedir. Bursa’nın Orhangazi İlçesi’nde yapılan termik
elektrik santralinin, Uludağ’da kar birikimini önlemesi de benzer nitelikler
içeren bir etki olarak kabul edilmelidir.
Önemli
Etki Kavramı
ABD’de uygulanan ÇED sürecinde en fazla önem
taşıyan unsur önemli etki kavramıdır. Zira, ABD ÇED sisteminde ÇED sürecini
başlatan temel unsur olası önemli etki
kavramıdır.
Türkiye’deki ÇED sisteminde önemli etki kavramına
ÇEDY 1993’de yer verilmekle birlikte yeni ÇEDY 1997 ve ÇEDY 2002’de [9] bu
kavram yer almamaktadır. Türkiye’de, ÇED sürecini başlatan olgu, önerilen
projenin ÇED Yönetmeliği’ne ekli çizelgelerde yer alıp almaması olgusudur. Listeleme yöntemi adı verilebilecek
olan bu sistem kanımıza göre sakıncalıdır. Listeyi hazırlayanlar bazı önemli
etkisi olan proje türlerini kapsam dışında bırakmış olabilecekleri gibi daha
sonraki aşamalarda politik endişelerle bazı projeleri kapsam dışına da
çıkarabilirler. Örneğin, uzay araştırmaları konusunda Türk ÇED mevzuatında bir
hüküm yer almamaktadır. Aynı şekilde, üzerinde uzun bir süreden bu yana
tartışmaları devam eden nükleer elektrik santrali olayında santralin yapımını
kolaylaştırmak üzere projenin kapsam dışında bırakılması yolunda çalışmalar
yapıldığı iddia edilmektedir. Ayrıca, listeleme sisteminde yalnızca bazı
endüstri türleri sayılmış olduğu için hem çevre kavramı genelde yalnızca
biyolojik çevre olarak ele alınmakta ve hem de toplumsal ve ekonomik olumsuz
etkileri ağır basan projelerin inceleme
konusu olması olanağı kısıtlanmakta veya ortadan kalkmaktadır.
Oysa, ABD sisteminde uygulanan olası önemli olumsuz etki kavramı yaklaşımı
bu sorunları ortadan kaldırmakta ve bu tür etki yaratacağı kestirilen tüm
projeler kesin ÇED kapsamı içine alınmaktadır. Bu ülkede, kendisine ÇED
uygulama yetkisi verilmiş olan kamu kurumları yatırım önerisinde bulunan kamu
ve özel sektör kuruluşlarının başvurularını kabul etmekte ve başvuruyu bir
inceleme komitesine göndermektedir. Burada yapılan incelemede, önerinin bir
proje olması, ayrıcalıklar kapsamı içine girmemesi ve olası önemli olumsuz
etkiye sahip bulunduğunun anlaşılması durumunda proje sahibinden kesin ÇED
raporu hazırlaması istenmektedir. Bu sistemde, önemli olan sorunsal olası
önemli olumsuz etki kavramının nasıl tanımlanması
gerektiği konusunda odaklaşmaktadır. ABD Federal Çevre Koruma Örgütü tarafından
yayınlanan genelgelerle bu sorun çözümlenmiştir. Tanım içinde yer alan ve olası önemli olumsuz
etkiyi belirlemekte kullanılan ölçütler aşağıda verilmiştir. Buna göre,
· hava ve su kalitesi üzerinde doğrudan olumsuz
sonuç yaratan etkiler önemlidir,
· koruma altına alınan ekolojik kaynaklar üzerinde
olumsuz sonuç yaratan etki önemlidir,
· istenmeyen ikincil etkiler yaratan birincil
etkiler önemlidir,
· toksik ve tehlikeli atıkların ortaya çıkması ile
sonuçlanan eylemler önemlidir ve
· öteki bireysel çevresel etkilerin katkısıyla olumsuz nitelikli
yığınsal etkilere yol açan eylemler önemlidir.
AB ÇED
mevzuatının en önemli yasal
dayanağı olan ÇED Direktifi’nde de “olası
önemli etki” kavramı vardır. Direktifin ÇED kapsamına girecek projeleri
belirleyen 4 üncü maddesinin 2 nci
bendinde üye ülkelerin ÇED kapsamına dahil olacak projeleri belirlemek amacıyla
listeleme (case by case) yöntemi ile
birlikte üye ülkenin kendisi tarafından belirlenecek “eşik değerler” ya da
“ölçütler” sistemini uygulayabileceği belirtilmektedir. Birinci yöntem belirli
listeler hazırlayarak hangi tür projelere ÇED uygulanacağının belirlenmesini
öngörmektedir. Söz konusu AB ÇED Direktifi’nde bu amaçla iki liste yer
almaktadır. İkinci yöntem ise ortaya çıkan etki itibariyle belirli bir ölçütü
ya da eşik değeri aşan etki yaratan projelerin ÇED’e tabi olmasını
öngörmektedir. Bu bağlamda söz konusu eşik değer ya da ölçüt aynı zamanda bir
“olası önemli etki” olmak durumundadır. AB ÇED Direktifi’nin 3 sayılı eki bu
ölçütleri vermektedir. Bu ölçütler şunlardır:
1. Projenin nitelikleri
- projenin büyüklüğü,
- öteki projelerle
bütünleşmesi durumunda ortaya çıkan etki,
- doğal kaynak
kullanımı,
- atık üretimi,
- kirlenme ve
bozulmalar,
- kaza riski.
2. Projenin yeri
- mevcut alan
kullanımı,
- alanda yer alan
doğal kaynakların bozulma düzeyi, kalitesi ve üreme kapasitesi,
- doğal çevrenin
absorbe edebilme kapasitesi:
(a)
sulak alanlar;
(b)
kıyılar;
(c)
dağlar ve ormanlar;
(d)
doğa rezervleri ve parklar;
(e)
özel çevre koruma bölgeleri;
(f)
Topluluk tarafından kabul edilen çevresel kalite standartlarını aşan projeler;
(g)
yoğun yerleşime konu olmuş alanlar;
(h)
tarihsel, kültürel ve arkeolojik önem olan peyzaj.
3. Potansiyel etkinin nitelikleri
- etkinin boyutları
(cografi alan ve etkilenen nüfus),
- etkinin sınırlar
ötesi niteliği,
- etkinin boyutları ve
karmaşıklığı,
- etkinin gerçekleşme
olasılığı,
- etkinin süresi,
sıklığı ve geri çevrilebilirliği.
Söz konusu Direktifin bir ÇED raporunda bulunması
gereken unsurları açıklayan 4 sayılı ekinde ise “olası önemli etki” kavramından açıklıkla söz edilmekte ve ÇED
raporlarında “olası önemli etkileri” gösteren bir bölümün yer alması gerektiği
belirtilmektedir.
AB
mevzuatında ‘olası önemli etki’
kavramına yer veren ikinci mevzuat belgesi de 27.Haziran.2001 tarihinde
yürürlüğe giren “Stratejik ÇED
Direktifi”dir. Direktifin 3 üncü maddesinin 5 inci bendinde üye ülkelere,
Direktif kapsamına giren plan ve programlarla ilgili olarak bu tür plan ve programların “olası önemli çevresel etki”leri olup olmadığını araştırma
yükümlülüğü getirmektedir. Bu Direktifin 2 sayılı ekinde de “olası önemli çevresel etki”yi belirleyen ölçütler sıralanmaktadır. Bu listede
ölçütler “plan ve programın niteliklerine dayalı ölçütler” ile “etkilerin ve
etkilenen alanın niteliklerine dayalı ölçütler” olmak üzere ikiye ayrılmış
bulunmaktadır.
Türkiye’de ise, ÇEDY 1993’de önemli etki kavramı
yer almaktadır. Ancak, ÇEDY 1993’de yer alan bu kavram hem işlevsizdir ve hem
de anlamsızdır. Yürürlükten kaldırılan ÇEDY 1993’e göre önemli etki kavramının
tanımı şudur: “Planlanan bir faaliyetin
çevreye olabilecek olumsuz etkisinin, o faaliyetin özellikleri ya da yer aldığı
çevrenin etkilere karşı hassasiyeti nedeniyle ilgili mevzuata ve/veya bilimsel
esaslara göre kabul edilebilir olarak belirlenen sınır değerlerin dışında
olması”. Yukarıya aktarılan önemli etki tanımının ÇED süreci çerçevesinde
yerine getireceği herhangi bir işlev yoktur. Zira, herhangi bir ÇED sürecini
başlatmamakta ya da sonuçlandırmamaktadır. Belki, yalnızca, ön ÇED sürecinde
Mahalli Çevre Kurulu’nun proje ile ilgili olarak verdiği “çevresel etkileri önemlidir” ya da “önemsizdir” kararı için sınırlı düzeyde bir işlevselliğe sahip
olduğu belirtilebilir. Ancak, tanım içinde yer alan unsurların muğlaklığı,
sınırlı işlevselliği daha da sınırlı bir konuma getirmektedir. Tanımda “mevzuata göre kabul edilebilir sınır
değerin dışında” olmak önemlilik
için yeterli sayılmaktadır. Bu, mevzuat değişikliği ile etkinin önem düzeyinin
değiştirilebileceği anlamını taşımaktadır. Ancak, böyle bir ifadenin bilimsel
geçerliliği yoktur. Tanımda yer alan “bilimsel
esaslara göre kabul edilebilir sınır değerlerin dışında olması” unsuru ise,
her türlü olumsuz etkinin bilimsel inceleme konusu yapılmış olduğunu ve herkes
tarafından kabul edilebilir eşik değerlerinin saptanmış olduğunu
varsaymaktadır. Bu ifade de, bilimsel gerçeklerle uyuşmamaktadır.
ÇEDY 1997 ve 2002’de ise “olası önemli etki”
kavramı yer almamaktadır. Bana göre, bu durumun en önemli nedeni Türkiye’nin
ÇED’e tabi projelerin seçiminde “eşik değerler” yöntemi yerine “listeleme”
yöntemini benimsemiş olmasıdır. Türk ÇED sisteminin genel bir eleştirisi
kitabın sonunda ayrı bir bölüm olarak verildiği için burada bu konu üzerinde
daha fazla durmaya gerek görülmemiştir.
Örnek
Olay: Dizel Motorlu Hafif Araçların Eksoz Emisyonlarının İnsan Sağlığı ve Çevre
Üzerindeki Etkileri: Ön Bilgiler
Dizel yakıtının içerdiği enerjinin ve dizel
motorlarında görülen yüksek verimliliğin önerdiği yakıt ekonomisi yakın
gelecekte ağır vasıta dışındaki taşıt araçlarında dizelleşme oranının
artacağını göstermektedir. Ancak, dizel motorlu araçların eksoz yayılımları
üzerinde yapılan çözümlemeler benzin motorlu araçlarla kıyaslandığında CO ve HC
yayılımlarının benzin motorlu araç yayılımları
ile aynı düzeyde ve hatta daha az olduğunu gösterirken parçacık, CO2 ve
NOx yayılımlarının oldukça fazla derecede daha yüksek olduklarını
göstermektedir. Laboratuvar incelemeleri dizel parçacık yayılımının molekül
ağırlık ve genellikle mikro metreden daha küçük olan yüzeyi ile dikkat çekici
özelliklere sahip olduğunu göstermektedir. Bu özellik, dizel yayılımının çevresel kalite bozulmasına ve kamu
sağlığının kötüleşmesine esaslı ölçüde katkıda bulunabileceğini göstermektedir.
Bu araştırma, Amerika Birleşik Devletleri'nde
yapılmış ve inceleme New York Kenti esas alınarak sürdürülmüştür. Verilerin
çoğu doğrudan önde gelen otomobil üreticilerinin araştırma ve geliştirme
laboratuvarlarından elde edilmiştir.
Giriş:
Sorunun Tanımlanması
Normal benzinli taşıt araçları ile dizel motorlu
taşıt araçları arasında yakıt verimliliği ve ekonomisi bakımından görülen
farklılık araba almayı düşünenleri ekonomik olanı seçme konusunda
zorlamaktadır.
Mevcut koşullar altında dizel motoru, birim yakıt
başına, benzinli motora oranla yüzde 25 ile 35 arasında daha fazla yol yapma
olanağı vermektedir. Litre yakıt başına eşit yol yapma olanağına sahip olunduğu
varsayılsa bile, hemen hemen aynı fiata satılan benzinli motorlu küçük aile
arabalarına oranla daha büyük arabalara binebilme olanağı vermesi nedeniyle
dizel motorlu küçük aile arabaları yine de tercih edilen tür olacaktır.
Sözü edilen bu çıplak gerçek araba satın
alıcılarını dizel motorlu araç alma konusunda cesaretlendirecektir. 1995
yılında ağır vasıta türünde olmayan araçların yüzde 25’inin dizel motorlu
olduğunu gösteren projeksiyonlar yapılmıştır. (Kaynak No 43 s. 10)
Yukarıda belirtilen bu eğilim çok önemli ekonomik
ve çevresel yankılanmalar yaratacaktır. Ekonomi açısından, dizel motorlu küçük
araçlara yönelecek talep otomobil üreticilerinin bu amaçla çok fazla ölçüde
yatırım yapmaları ve sahip olunacak yakıt verimliliği ve daha güvenilir
otomobiller nedeniyle tasarruf olunacak çok yüksek miktarlarda parasal
değerlerle sonuçlanacaktır. Herşeyden önce, dizel yakıtından sağlanacak
tasarruf araba satın alıcılarını daha büyük araba alabilme konusunda
cesaretlendirecek ve bu da otomobil kazalarında önemli ölçüde düşmelere neden
olacaktır.
Öte yandan, dizel motorlarından yayılan
kirlilikler önemli çevresel endişelere yol açmaktadır. Dizel yayılımlarının
olumlu ve olumsuz yanları vardır. CO ve HC açısından mevcut standartlara oranla
daha düşük emisyonlara sahip oldukları için dizel motorlu araçların yayılımları
olumludur. Ancak, bu tür araçların SO2, NOx, aldehit ve
parçacık yayılımları ise önemli oranda olumsuzluklar içermektedir.
Yapılan ölçümler dizelli araçların parçacık yayılımlarının benzinli araçlardan
30 ile 100 kez daha fazla olduğunu ve yayılım ölçünlerini aştıklarını
göstermektedir. Buna ek olarak, yapılan ölçümler dizel parçacıklarının büyük
bir kesiminin mikronaltı büyüklükte
olduğunu göstermektedir. Bu durum sorunu daha karmaşık ve çözümü zor bir konuma
getirmektedir.
Parçacıkların çok küçük olması, bunların daha
fazla solunması ve solunum sisteminin çok derin kesimlerine girebilmeleri
sonucunu yaratmaktadır. (Kaynak No 8, 10, 11, 12, 14, 15, 20, 21, 23, 26, 27,
28, 29)
Bu bulgu, yüksek gökdelenlerin bir tür yapay
kanyonlar oluşturduğu New York’da mikronaltı parçacıkların havada uzun süre
kalabilmeleri ve yoldan geçenler tarafından önemli miktarlarda solunabilmeleri
nedeniyle sorunu çok daha önemli bir duruma getirmektedir.
Bu araştırma, yukarıda açıklanan çok temel
etmenleri New York Kenti’nin özelliklerini dikkate alarak ve bu kent çerçevesi
ile sınırlı kalarak çözümlemekte ve değerlendirmektedir. Çalışma iki bölümden
oluşmaktadır. Birinci bölümde, dizel yakıtının ve dizel motorunun özellikleri,
dizel yayılımının çevre ve sağlık üzerindeki etkileri ve denetleme
teknolojileri açıklanmaktadır.
İkinci bölümde ise, sorun New York Kenti
bağlamında tartışılmakta ve yeni denetleme çalışmaları için öneriler
getirilmektedir. Yapılmasına ayrıca gereksinim duyulan dizelleşmenin New York
kenti üzerindeki etkilerinin incelenmesini öngören çalışma ise bu bölümde yer almayacaktır. Böyle bir
araştırmanın çapı ve önemi çok daha fazla bilgi ve veri toplamaya ve model
geliştirmeye gereksinim duymaktadır. Bu bölüm içinde yer almamakla birlikte
dizelleşmenin New York Kenti üzerindeki etkilerinin anlaşılması için ayrı bir
çalışma yapılması gerekli bulunmaktadır.
Dizel
Yakıtının Özellikleri
ABD Ulusal Araştırma Konseyi tarafından yapılan
bir araştırmada dizel yakıtının özellikleri şu şekilde tanımlanmaktadır:
“Ticari dizel yakıtı ham petrolden elde olunan hidrokarbonların karışımıdır.
Dizel yakıtının özelliği esas itibarıyla ham madde olarak kullanılan ham
petrolün türüne, rafine edilme süreci ile rafine edilme işlemi sırasında elde
edilen karışımlara ve yakıt karışımının elde edildiği stoklara bağlıdır. Bu
etmenlerdeki değişmeler ateşleme kalitesini, buharlaşmayı, kalori değerini,
hidrokarbon bileşimini (yani, parafinler, naftenler, olefinler ya da
aromatikleri), sülfür içeriğini ve öteki özellikleri belirler.
Otomobillerde kullanılacak dizel
yakıtının minimum niteliklerinin
belirlenmesi, mevcut motorların performans düzeyini bozmamayı güvence altına
almak üzere, dizel motorlarının performansının optimizasyonuna olanak verecek
şekilde yeniden tasarlanmasını güvence altına alır. Gözönünde tutulması gereken
minimum özellikler ise en az setan katsayısı, maksimum aromatik içerik, en az
sülfür düzeyi, maksimum yüzde 90 kaynama noktası ve mevsimlere göre ayarlanmış
buharlaşma noktasıdır. Gelecekteki ham petrol yataklarında nitelik azalması
beklendiğinden, düşük setan katsayılı, yüksek aromatikli, yüksek sülfür
içerikli ve daha yüksek buharlaşma dereceli yakıtların piyasaya verilmesi beklenmelidir. Bu nedenle, dizel yakıtlarının
piyasada varlığını sürdürebilmesi için dizel motorlarının yakıt toleransının
geliştirilmesi yolunda çaba harcanması gerekmektedir. Birleşik Amerika’da
pazarlanan dizel yakıtlarının özellikleri arasında geniş çaplı farklılaşmalar
vardır. Bu farklılaşmaların büyüklüğü ve önemi üzerinde gelişmiş araştırmalar
yapılması gerekmektedir. Petrol endüstrisi şu anda ASTM 975 standardı altında
otomobiller için 1 ve 2 numaralı dizel yakıtları üretmektedir. 1 numaralı dizel
yakıtı, esas itibarıyla, 2 numaralı dizel yakıtının soğuk hava nedeniyle
motorun çalıştırılmasında karşılaşılan sorunların giderilmesi amacıyla
üretilmektedir. Bu yakıt bazı kent otobüslerinde de eksoz dumanını azaltmak
amacıyla kullanılmaktadır. Aynı zamanda, diğer yakıtlarla karıştırılmak
amacıyla ve jet yakıtı olarak kullanılmasının yol açacağı rekabet ortamının
gelişmesi nedeniyle otomobiller için üretilen 1 numaralı dizel yakıtının
gelecekteki fiyatının şimdikinden daha düşük olması beklenmektedir. Daha
şimdiden kamyonlarda ve otomobillerde çok geniş kapsamda kullanılmaya başlanan
2 numaralı dizel yakıtı gelecekte çok miktarda bulunabilen tek dizel yakıtı
olacaktır.” (Kaynak No, 17 s. 30)
Dizel
Motoru
Benzinli motorlarla dizelli motorlar arasındaki
temel fark ateşleme sistemi ile ilgilidir. Benzinli motorlar dört aşamalı buji
ateşlemesine dayanırken, dizel motorlarda ateşleme piston içindeki havanın
sıkıştırılması ile elde edilir. Sıkıştırılan hava yakıtın ateşlenmesi için
gerekli ısıyı sağlar. Bu özellik, dizel motorlarının ticari amaçla
kullanışında, daha çok ucuzluğu sağlayacak şekilde daha az rafine edilmiş ham
petrol kullanmalarına olanak verir. Buna ek olarak, dizel yakıtı daha az
alevlenebilir olduğundan benzine oranla daha güvenlidir.
Tüm bu etmenlere karşın, dizelli motorlar benzinli motorlara oranla daha az
gelişmiştir. Dizel motoru benzin
motorundan daha büyük ve ağır olduğundan küçük otomobillerde tercih
edilmemektedir. Yakıt ateşleme sistemi, elektronik motor izleme ve denetleme
sistemleri, eksoz gazının yeniden dolaşımı, soğutucular ve aşırı doldurmalı
motorlar, vites kutuları, yağlama denetimi, yakıt katkı maddeleri ve yayılım
denetleme araçları da dahil olmak üzere dizel motorlarında ilerleme
sağlanmasını öngören pek çok alanda araştırmalara devam edilmektedir. Bu
alanlarda elde edilecek gelişmeler ekonomiklik ve çevre koruma açılarından
dizel motorlarının daha verimli bir konuma getirilmesine önemli katkıda
bulunacaktır.
Dizel motorunun bir başka önemli özelliği de
motorun ilk harekete geçişinde yakıt açısından zengin bir karışıma
gereksiniminin daha az olmasıdır. Bu nedenle, 15 kilometreden az süren
yolculuklarda dizel motoru benzin motorundan çok daha verimli olmaktadır. Bu
durum, yakıt tüketiminde önemli oranda tasarruf sağlanmasına katkıda
bulunmaktadır.
Dizel
Emisyonunun Özellikleri
Dizel motorları için en önemli etmen
parçacıklardır. Birleşik Amerika Çevre
Koruma Ajansı'nın 1979 model arabalar için yaptığı kestirimlere göre benzin
motorlu arabalar ortalama olarak 0.02 gr/mil parçacık üretirken dizel motorlu
araçlarda parçacık yayılımı 0.23 ile 0.84 gr/mil arasında değişmektedir. Dizel
motorlu araçların eksozlarından çıkan parçacıkların miktarı ve içeriği
kullanılan dizel yakıt türünün kimyasal yapısına bağlı bulunmaktadır. Bu
parçacıklar özellikleri itibarıyla karbonlu olup organik bileşikleri kolaylıkla
emebilmektedir (adsorb). Parçacıklar
hem yağlamada kullanılan yağ ve hem de yanmamış yakıt hidrokarbonlarından
kaynaklanabilmektedir. Daha önce
de belirtildiği gibi, benzin
motorlu araçlarla kıyaslandığında dizel parçacıklarının en çarpıcı özelliği
büyüklüklerinin mikronaltı düzeyde olması ve ağırlıklarının çok hafif
olmasıdır. Bunun da ötesinde, bunların yüzeysel alanları oldukça geniştir.
Dizel parçacıklarının bu özelliği dizel yayılımının yere çökmeden önce havada
çok uzun süre kalabilmesine neden olmaktadır. Sonuçta, dizel parçacıkları
havada çok uzun süre asılı kalmakta ve bu da parçacıkların yoldan geçenler
tarafından fazla miktarlarda solunmalarına yol açmaktadır.
Dizel motorları ile ilgili bir başka endişe
kaynağı da sülfatlardır. Dizel yakıtının içinde çok fazla miktarda sülfür
bulunmakta ve yapılan araştırmalar göstermektedir ki yanmadan sonra sülfür
hidrojensülfid, sülfüroksitleri, sülfat ve yine sülfür olarak dışarı
verilmektedir. Doğal olarak, yayılımın
nitelik ve niceliği geniş ölçüde kullanılan yakıta, motorun çalışma koşullarına
ve karışım (dilution) etmenlerine
bağlı olacaktır.
ÇİZELGE 15 Benzinli ve
Dizelli Araçlarda Parçacık ve SO2 Emisyonları |
||
Aracın türü |
Parçacık ug/m3 |
SO2 ug/m3 |
250 |
- |
|
1978 ABD dışı/benzinli |
47 |
65 |
26 |
130 |
|
1977 oksitleme
katalizör/benzinli |
9 |
- |
1973 3 yollu
katalizör/benzinli |
10 |
- |
1978 dizel 5.7 L |
710 |
740 |
1979 dizel 4.3 L |
850 |
1000 |
Kaynak: Kaynak No 36 s. 2 (Çizelge yeniden düzenlenmiştir) |
Çizelgeye göre, katalitik konvertörü olmayan ve
kurşunlu benzin kullanan tipik benzinli motorlar çok fazla miktarda parçacık
yayılımı yaratırken, katalitik konvertörü olan benzinli motorlu araçlarda
parçacık ve SO2 yayılımı, esas itibarıyla, denetim altında tutulabilmektedir.
ÇİZELGE
16 Benzinli
ve Dizelli Araçlarda Gaz Emisyonları
(g/mil) |
|||
Katalizör Olmayan Benzinli Araç |
HC |
CO |
NOx |
0.66 |
10.8 |
1.3 |
|
2. 1978 1.5 L, 4 sil,
yakıt injeksiyonu |
1.79 |
26.8 |
1.3 |
3. 1978 1.4 L, 4 sil,
2V |
1.45 |
12.8 |
1.7 |
4. 1977 1.6 L, 4 sil,
2V,ikincil hava EGR |
1.02 |
14.9 |
1.7 |
5. 1977 1.5 L, 4 sil,
3V, CVCC yakma |
1.24 |
8.9 |
1.7 |
6. 1978 1.3 L, ısı
reaktörlü rotary motor |
2.65 |
23.4 |
0.85 |
Dizelli
Araç |
HC |
CO |
NOx |
7. 1974 5.7 L,8 sil,
4V |
4.22 |
10.1 |
1.6 |
8. 1977 5.7 L, 8 sil,
4V, Oks.kat.,ikincil |
0.53 |
3.6 |
1.5 |
9. 1977 2.3 L, 4 sil,
2V, ok.kat. |
0.58 |
19.1 |
1.4 |
10.1978 2.5 L, 4 sil,
2V, c-4 kat. |
0.40 |
5.8 |
1.6 |
11.1974 5.7 L, 8 sil,
4V, oks. kat. |
1.38 |
8.5 |
1.6 |
12.1978 5.7 L, 8 sil,
dizel kat. |
0.69 |
2.4 |
2.0 |
13.1978 5.7 L, 8 sil,
oks. kat. |
0.38 |
1.6 |
2.4 |
Kaynak: Kaynak No. 37 s. 2.
(Çizelge yeniden düzenlenmiştir.) |
ÇİZELGE
17 Ölçünler |
|||
Kirletici Türü |
Hava
Kalitesi Ölçünü |
Birim |
Emisyon
Ölçünü (g/mil) |
260 ug/m3 75 ug/m3 |
Gün Yıl |
1982 öncesi : 0.6 1982 sonrası: Otomobil : 0.2 Kamyonet : 0.26 |
|
CO |
40000 ug/m3 10000 ug/m3 |
1 saat |
1978-9 : 15.0 1978-10 1980: 7.0 1981 sonrası: 1.0 |
NOx |
75 ug/m3 |
- |
1978-9: 2.0 1980: 1.0 |
HC
|
160 ug/m3 |
3 saat |
1978-9: 1.5
1980: 0.41 1981 sonrası: 0.41 |
SO2
|
365 ug/m3
80 ug/m3 |
Yıl Gün |
Yok |
O3 |
160 ug/m3 |
1 saat |
Yok |
Benzin ve dizel motorlu araçların parçacık ve gaz
yayılımlarının özellikleri Çizelge 15 ve 16’da verilmiştir. Çizelge 17’de ise ABD’de ulusal hava kalitesi
ölçünleri ile, bundan daha önemli olarak, federal yayılım ölçünleri
verilmektedir.
Yukardaki çizelgelerden kolaylıkla çıkarılabilecek
kimi sonuçlar aşağıda verilmiştir:
i.
Dizel
motorları benzinli motorlardan daha fazla parçacık, SO2 ve NOx yayılımları
vermektedir.
ii.
Dizel
motorlarının HC ve CO yayılımları katalitik konvertörü olmayan benzinli
motorlara göre daha fazla ve katalitik konvertörü olan benzinli motorlarla
hemen hemen aynı düzeydedir.
iii. Dizel motorlarının parçacık yayılımı federal
yayılım ölçünlerinin çok üstündedir. NOx yayılımı da ciddi derecede yüksektir.
iv. Dizel motorlarının CO ve HC yayılımları federal
yayılım ölçünleri ile uyum içindedir.
Sonuç
olarak, dizel motorlarının parçacık, SO2 ve NOx yayılımlarının sorun
yaratıcı olduklarını belirtmek gerekmektedir. Bu yüksek yayılım değerleri
çevresel, ekolojik ve sağlıksal sorunlara yol açabilecek düzeydedir.
Buraya kadar yapılan açıklamalar açıkça
göstermelidir ki, dizel yayılımı benzinli motor yayılımından oldukça farklıdır
ve bu nedenle çevre kalitesinde ve kamu sağlığı konusunda nitelik bozulmasına
yol açacağı yolunda endişelerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
ÇİZELGE
18 Dizel
Parçacık Emisyon Değerleri |
||
Sürüş
Biçimi |
Madde |
Yayılım
(mg/mil) |
Otoyol Sürüş Biçimi |
Toplam parçacık |
649.0 |
Elemanter karbon |
398.0 |
|
Organik karbon |
67.4 |
|
Özütlenebilir madde |
103.0 |
|
Bb(a)P |
0.00360 |
|
Sülfat |
30.0 |
|
Bakır |
8.4 |
|
Kaynak: Kaynak No 31, s. 28 |
Araştırmalar göstermektedir ki, dizel yayılımının
bir bütün olarak taşıdığı özelliklerin ötesinde, dışarı verilen kirleticilerin kendileri de sağlık ve çevre
açılarından endişe kaynağı olmaktadır. Dizel parçacık yayılımının benzinli
motorlardan çok farklı olması nedeniyle, dizel parçacık yaıyılımının temel
özelliklerinin anlaşılabilmesi amacıyla çok yoğun bilimsel araştırmalar
yapılmıştır.
Dizel
parçacıkları büyüklük ve molekül ağırlıkları itibarıyla benzinli motor
yayılımından ayrılmaktadır. Ronald L.
Williams’ın işaret ettiği gibi (Kaynak no 31, s. 15 ve devamı) “dizel
parçacığının medyan ortalaması düşük çökme hızına sahiptir ve çökme hızının
ölçülmesi oldukça zordur.”
Bu özelliği, dizel parçacığını, kirlenmiş
bölgelerde görüş uzaklığının azalmasına katkı bakımından çok elverişli bir
konuma getirmektedir. Görüş uzaklığının azalması, esas itibarıyla, güneş
ışığını emebilme yeteneğine de sahip olan siyah karbonlu materyallerin
varlığından kaynaklanmaktadır.
Siyah
karbonlu bölümün üstünü
çevreleyen düşük buhar basınçlı organik maddelerin göreceli olarak az reaktif
oldukları varsayıldığından fotokimyasal sis sürecine (smog) katkıda bulunmayacağı
düşünülmektedir. Bu durum, aynı zamanda, beklenen yüksek NOx
değerinin çevre açısından
önemli sonuçlar yaratmayacağını belirten bulguların da
açıklanmasına da yardımcı olmaktadır.
ÇİZELGE
19 Dizel
Parçacık Emisyonunda B(a)P Konsantrasyonu |
|
Örnek
No |
B(a) Konsantrasyonu (ug/mg) |
1P |
|
2P |
9.4 |
3P |
11.3 |
4P |
9.8 |
5P |
9.9 |
6P |
9.8 |
7P |
11.4 |
8P |
10.8 |
9P |
11.2 |
Ortalama |
10.2
+/- 1.1 |
Kaynak: Kaynak No 34, s. 304. |
Dizel parçacıklarında B(a)P dışında rastlanılan
bir başka çok kuşkulu mutajenik madde de nitro-PNA türevleridir. T. C. Pederson
ve J-S. Siak tarafından yapılan bir araştırmada “mutajen etkilerin azot
azaltıcı eksikliği olan (nitro-reductase-deficient) bakterilerin etkisi altında
azalması ve oksijenin azalması durumunda artması bakteriyel enzimlerin
mutajenleri harekete geçirdiğini göstermektedir... Emilme boyutu ve
kromotografik özellikler 1-nitro-pyrene'in bileşim içindeki ana mutajen
olduğunu ancak tek mutajen olmadığını
göstermektedir. Geri kalan etkinlikler daha çok uç noktalarda görülmekte ve
anaerobik ve azot azaltıcı eksikliği olan bakteri kullanan araştırmalar
bunların öteki azot yerine geçen bileşikler de içerdiğini göstermektedir”
demektedir. (Kaynak no 18, s. 54)
Thomas Gibson tarafından yapılan bir başka
çalışmada ise benzinli ve dizelli araba yayılımlarındaki çok halkalı aromatik
hidrokarbonlar ve türevleri konusunda bilgiler verilmektedir. (Kaynak No 39, s.
2039)
ÇİZELGE 20 Benzinli ve Dizelli Arabalardan Çıkan PAH ve
Türevlerinin Miktarları |
||||||
Tür |
Parçacık mg/mil |
1 NO2 Pyrene ug/mil |
Pyrene |
BaP |
6NO2 BaP |
Salmonelle Etkinliği |
23.2 |
13.3 |
0.10 |
4.17 |
0.40 |
24.2 |
|
Katalitik konvertörlü |
38.2 |
1.0 |
0.046
|
0.07 |
0.012 |
6.9 |
Dizel |
397.0
|
24.7 |
3.2
|
0.87 |
0.15 |
369.0 |
Kaynak: Kaynak No 39, s. 2039. |
Çizelgede de görüldüğü üzere, PAH ve türevleri ile
bunların potansiyel mutajenik etkilerinin, katalitik konvertörlü veya
konvertörsüz benzin motorlu araçlarla kıyaslandığında, dizel motorlu
otomobillerde çok daha fazla olduğu saptanmıştır.
Dizel Emisyonunun Sağlık Üzerindeki Etkileri
Dizel motorlarından çıkan parçacıklar, benzinli
araçlara kıyasla miktar olarak daha fazla ve çap olarak daha küçük
olduklarından, bu parçacıkların hücre yapısını değiştirme ve kanser yapma
özelliklerine çok büyük bir önem verilmiştir.
Dizel parçacığının büyüklüklerinin ölçülmesine
dayalı olarak yapılan ilk kuramsal araştırmalar göstermiştir ki bu
parçacıkların çok küçük çapta olmaları bunların akciğerlerin çok diplerine
kadar girebilmelerine, buralarda uzun süre kalabilmelerine ve sonuçta da hücre
yapılarında bozulmalara neden olabilmektedir.
Yukarıda belirtilen kuramsal bulgular in vitro çalışmalarla da
desteklenmiştir. Dizel parçacıklarının mutajen etkilerinin araştırılmasına
yönelik in vitro araştırmalar
laboratuvar koşullarında dizel eksozundan elde edilen maddelerin mutajenik
etkilerinin var olduğunu doğrulamıştır. Bunun da ötesinde, bu madde ile öteki
çok bilinen üç karbonlu temel madde olan sigara nikotini, çatı tozu ve yüksek
fırın yayılımı arasında yapılan kıyaslamalarda, bu maddelerle, dizel parçacığı
arasında çarpıcı benzerlikler bulunduğu görülmektedir. Bu nedenle, dizel eksoz
parçacıkları ile ilgili beklentiler daha zayıftır.
Bunun da ötesinde, fareler üzerinde çok fazla
dozda ve gerçekçi olmayan yoğunluklarda yapılan deri boyama deneylerinde de
deri tümörlerinin ürediği görülmüştür.
Sonuç olarak, in
vitro çalışmalar, memelilerin hücre yapısındaki zararların, kromosom
yapısındaki değişikliklerin ve onkojenik yapı değişikliklerinin çözümlenmesine
yönelik olmuştur.
Kamusal ve özel araştırma enstitülerinde yapılan
çok büyük çaplı araştırmalara karşın şimdiye kadar varılabilen sonuçlar
beklenenlerin oldukça gerisinde kalmıştır.
Dizel eksozundan çıkarılan maddelerin toksikolojik
etkileri ise çeşitli in vivo
çalışmalarla çözümlenmeye çalışılmıştır.
Araştırmalar kamu ve özel araştırma enstitüleri
yanında otomotif endüstrisi tarafından da gerçekleştirilmiştir. Burada bu
çalışmalardan ikisi üzerinde durulacaktır: Albuquerque, New Mexico’daki Solunum
Toksikolojisi Araştırma Enstitüsü ile
Warren, Michigan’daki General Motors Biomedikal Araştırma Laboratuvarı
çalışmaları.
Daha sonra üzerinde ayrıntılı olarak durulacağı
gibi, bu araştırmalar arasında çelişen bulgular var olmakla birlikte, üzerinde
görüş birliği sağlanan bir konu da vardır: dizel eksozundan çıkarılan maddeler
memeli canlı varlıkların hücre yapılarında değişikliklere yol açabilir. Buna
yol açan nedenler ile eşik değerler daha sonra tartışılacaktır.
Solunum Toksikolojisi Araştırma Enstitüsü’nde
Cuddihy, Griffith, Clark ve McClellan tarafından yapılan bir araştırmada elde
olunan sonuçlar aşağıda verilmiştir: “Bugüne kadar konu ile ilgili olarak
yapılan çalışmalarda dizel eksozundan çıkarılan parçacıklar içindeki doğrudan
etki yapan mutajenlerin ölçülmesi üzerinde durulmuştur. Bu araştırmalar göstermiştir ki mutajenik
etkinlik bir çok kimyasal bileşimden kaynaklanmakta ve bunlar arasında en fazla
mutajenik etki yapan da nitroaromatik bileşikleri de içeren çok halkalı
aromatik hidrokarbon türevleridir. Dizel parçacıkları içindeki doğrudan etki
yapan mutajen ölçümlerinin yorumlanması oldukça zordur. Bazı durumlarda,
metabolik enzimlerin eklenmesi, doğrudan etki yapan mutajenlerin etkinliklerini
kaybettikleri anlamına gelecek şekilde, gözlenen mutajenliği azaltmaktadır.
Dizel parçacıklarındaki yüksek yoğunluk metabolik enzimleri
önleyebilmektedir. Ancak, başka bazı
durumlarda, mikrozomal enzimlerin eklenmesi dizel parçacıklarının mutajenik
etkinliğini artırmaktadır. Bu beklenebilir bir sonuçtur. Zira bunlar arasında
doğrudan etki yapan mutajen olarak bilinen çok halkalı hidrokarbonlar da yer
almaktadır. Bazı çalışmalarda ise ağır vasıta dizel araçları ile ağır vasıta
olmayan öteki dizelli araçlardan elde olunan dizel parçacıklarının mutajenik
etkileri kıyaslanmıştır. Bu çalışmalardan birinde, iki tür araçtan elde olunan
örnekler parçacıkların her miligramında, ağır vasıta olmayan dizel araçlarının
parçacıklarının ağır vasıtalara oranla
beş kat daha fazla mutajenik olduğu ölçülmüştür. Son zamanlarda yapılan bazı
çalışmalarda ise, ağır vasıta dizel araçlarının dizel motorlu otomobillere
oranla daha fazla parçacık yayılımının olduğu ve katedilen her bir mil için
üretilen mutajenik bileşik miktarlarının birbirlerine çok yakın oldukları
görülmüştür... Öteki bazı çalışmalarda da dizel motorlu araç parçacıkları ile
benzinli otomobillerin parçacıklarının mutajenik etkilerinin karşılaştırılması
yapılmıştır. Bu çalışmalarda, dizel motorlarına göre benzinle çalışan otomobillerin
eksozlarından çıkan parçacık yayılımında daha düşük mutajenik bileşik yoğunluğu
ölçülmüştür.” (Kaynak No 8, s. 58 ve devamı) Bu sonuç konu ile ilgili olarak
daha önce belirtilen verilere uygun düşmektedir.
Yukarıda belirtilen yargılar, esas itibarıyla AMES
çalışmalarına dayalı olmasına karşın otomotiv üreticilerinin yorumu çok bundan
çok daha farklıdır.
GM’un araştırma laboratuvarlarında yapılan
çalışmalar aşağıda özetlenmiştir: Herşeyden önce, AMES çalışmaları dizel
eksozundan elde edilen parçacıklar üzerinde yapılmıştır. Ayrışmanın
gerçekleşmesini sağlamak üzere, memelilerin enzim sistemlerinde bulunmayan, son
derece etkili ayrıştırıcılar kullanılmıştır. Buna karşılık, insan enzim
sistemine benzer ayrıştırıcılar ile yapılan ayrıştırmalarda aynı miktarda
maddenin üretilebilmesi mümkün olmamaktadır.
(Kaynak No 10, 11, 12, 14, 19)
İkincisi, GM’un Biomedikal Araştırma Laboratuvarı
tarafından yapılan araştırmalar göstermiştir ki yaşayan organizmalarda solunan
dizel parçacıklarına karşı vücudun bir savunma sistemi vardır. Bu çalışmalara
göre dizel parçacıklarının akciğerlerin en uç noktalarına kadar girebilme ve
burada kümelenme eğilimi vardır. Bu aşamada vücudun savunma sistemi duruma
müdahale etmektedir. İki tür savunma sisteminden söz edilmektedir: balgam ve
lenf sistemleri. (Kaynak No 23, 24, 28)
Parçacıklar akciğerde depolandıktan sonra, hava
peteklerindeki bakteri öldüren hücreler solunan maddelerin etrafını sarmaya
başlamaktadır. Daha sonra, bu maddeler iki yolla taşınmaktadır. Dışarı atılma
yollarından birinde parçacıklar lenf düğümlerine taşınmakta ve burada herhangi
bir hücre yapısı değişikliğine yol açmadan uzun süre kalabilmektedir. İkinci
yol ise sümük-balgam sisteminin bir unsuru olan mide-bağırsak yoludur. (Kaynak
No 20, 23, 25)
Üçüncüsü, yoğunluk miktarının açıklık
kazanması gerekmektedir. GM Biomedikal
Araştırma Laboratuvarı’nda yapılan bir başka araştırmada dizel parçacıklarının
depolanma ve temizlenme hızları ölçülmeye çalışılmıştır. (Kaynak No 28) Sonuçlar göstermiştir ki
solunan parçacıkların büyük bir kesimi solunum yoluyla dışarı atılmaktadır.
Geri kalan parçacıklar da genel olarak mide-bağırsak yoluyla ve esas itibarıyla
üriner sistemden atılmaktadır. Sonuç olarak akciğerde depolanma hızı çok küçük
bir değerde kalmaktadır.
Dördüncüsü, anlaşılmıştır ki, dizel parçacıkları
kanser geliştirici ya da ortak bir kanser yapıcı değildir ancak çok ağır ve
herhalde gerçekçi olmayan yoğunluklarda düşük bir kanser başlatıcısı olması
olasıdır.
Sonuç olarak, GM’un Biomedikal Araştırma
Laboratuvarı'nda yapılan çalışmalar dizel eksozundan çıkan parçacıkların potansiyel olarak mutajenik etkiye sahip
olduklarını ancak vücudun savunma
sisteminin solunan parçacıklara karşı etkili bir mücadele verdiği ve bunun da
ötesinde bilinen ve projeksiyonu yapılan çevre yoğunlukları düzeyinde insan
vücudunda mutajenik oluşumlara neden olmasının
ya da bu oluşumları başlatmasının olanaklı olmadığını
göstermektedir. (Kaynak No 8, 9, 13, 18, 19, 27, 28, 35, 37, 39, 40, 41, 42)
Ancak, konu ile ilgili epidemiyolojik araştırmalar
sınırlı bulunmaktadır. Bunların çok bilinenlerinden biri olan ve İngiltere Tıp
Konseyi tarafından Londra transit ulaşım işçileri üzerinde yapılan araştırma
transit ulaşım işçileri arasındaki akciğer kanseri oluşumunun toplumun
bütününde görülen akciğer kanseri oluşumundan önemli bir farkı olmadığını
ortaya koymuştur. (Kaynak No 10, 11)
Vücudun savunma sistemi üzerinde yapılan ayrıntılı
çözümlemelere karşın, bize göre, dizel parçacıklarının sağlık üzerindeki
etkilerinin bütünü ile değerlendirilebilmesi için, üzerinde yeterli araştırma
yapılmadığı bilinen dizel parçacıklarının kromozom değişikliği etkisi,
anomaliler üzerindeki etkisi ve üreme kapasitesinin azalması üzerindeki etkisi
gibi alanlarda yeni araştırmalar yapılması gerekmektedir.
Bu aşamada, yukarıda belirtilen alanlardaki bilgi
eksiklikleri dizel parçacıklarının sağlık üzerindeki kesin etkilerinin
değerlendirilmesinde bir handikap yaratmaktadır. (Kaynak No 40)
Dizel
Emisyonunun Çevresel Etkileri
Herhangi bir ulaşım sisteminin çevre üzerindeki
etkisi esas itibarıyla yayılım özelliklerine bağlıdır. Daha önce de işaret
ettiğimiz gibi, dizel motorlarının yayılımı gaz ve parçacıklardan oluşmaktadır.
Yapılan denemelere göre, dizel motorlarının HC ve CO yayılımları daha az fakat
SO2, NOx ve parçacık yayılımları daha fazladır.
Dizel parçacıkları çok küçük ve hafif
olduklarından çevre üzerindeki potansiyel etkileri oldukça önem kazanmaktadır.
Bunun da ötesinde, dizel parçacıklarının yüzeyleri oldukça geniş olduğundan
parçacıklar daha fazla güneş ışığı emmektedir. Dizel parçacıklarının çevre
üzerindeki etkilerini bu özellikler çerçevesinde çözümlemek gerekmektedir.
Görüş
Uzaklığının Azalması
Dizel parçacıklarının ciddi çevresel etkilerinden
biri görüş uzaklığını azaltıcı etkisidir. Bu konuda yapılan çeşitli
araştırmalarda varılan görüş birliğine göre, kirletici yoğunluğuna ve yayılım
miktarına bağlı olarak görüş uzaklığı azalmaktadır. Görüş uzaklığının azalması
atmosferdeki karbonlu maddelerden ve yüzeyi oldukça geniş olan bu maddelerin
güneş ışığını emmesinden kaynaklanmaktadır. Elde edilen değerler araştırmalara
göre değişmektedir. En iyimser yaklaşımdan en kötümser yaklaşıma kadar kullanılan
tüm yaklaşımlarla Birleşik Amerika’nın çeşitli yörelerinde yapılan
araştırmalarda görüş uzaklığının yüzde 10 ile 50 arasında azaldığı
saptanmıştır.
GM Çevre Bilimleri Laboratuvarı tarafından
yapılan, ancak öteki başka araştırmalarla doğrulanması gereken, bir araştırmaya göre (Kaynak No 30),
kullanılan bazı iyimser varsayımlara karşın 2000 yılında Manhattan’da görüş
uzaklığı yüzde 10 azalmış olacaktır. Bu araştırma oldukça iyimser bir şekilde,
toplam araba sayısının artmayacağını ve otomobillerin yalnızca yüzde 10’unun
dizel motorlu olacağı varsayımından hareket etmektedir. Bunun da ötesinde,
araştırma 2000 yılındaki parçacık yoğunluğunu ölçmek üzere 1975 yılında çevrede
ölçülen kurşun yoğunluğunu esas almaktadır. Araştırma, oldukça yanıltıcı bir
şekilde, Manhattan’ı homojen bir alan olarak kabul etmektedir. Oysa
Manhattan’da trafik yoğunluğu ve binaların fiziksel yapısı caddeden caddeye ve
bulvardan bulvara değişmektedir. Yukarıda sözü edilen tüm varsayımların
doğrulanması ve yeniden gerçek koşullara uyarlanması gerekmektedir. Bunların da
ötesinde, bu araştırmanın Manhattan çevresinde yıllık toplam yayılım değerini belirleyecek ve
kirleticilerin dağılım hızlarını gösterecek öteki yaklaşımlarla, örneğin hava
kalitesi modelleme teknikleri kullanılarak doğrulanması gerekmektedir.
Asit
Yağmuruna Katkı
Dizel motorlu araçlardan çıkan SO2’nin miktarının
benzinli motorlardan çıkanlara oranla daha fazla olması nedeniyle, dizel
motorlu araç sayısındaki artışa koşut olarak çevredeki SO2 miktarında da artış
olacaktır. Tekrarlardan kaçınmak amacıyla kısaca belirtmek gerekirse, bu
yayılım belirli nem koşullarının oluşması durumunda H2SO3 ve H2SO4 bileşimine
dönüşecektir. Bu durumda, dizel motorlu araç sayısının artması bir yandan
çevreye verilen SO2 miktarının artmasına ve öte yandan da asit yağmurlarının
oluşmasına katkıda bulunmuş olacaktır. Doğal olarak bu oluşumdan etkilecek
bölge esas itibarıyla meteorolojik koşullara bağlı olacaktır.
Fotokimyasal Oksitlenmeye Katkı
İlk bakışta, dizel yayılımındaki NOx miktarlarının
fazla olması dizel motorlarının fotokimyasal oksitlenmeye, ya da diğer adıyla smog'a katkıda bulunacağı
düşünülmektedir. NOx ve HC’ların güneş ışığının katalizör etkisi altında smog ürettiği bilinmektedir. Ancak,
yapılan araştırmalar göstermektedir ki dizel yayılımındaki HC oksitlenmelere
yol açabilecek kadar reaktif değildir. Sonuç olarak dizel yayılımının
fotokimyasal oksitlenmeye katkısı ihmal edilebilecek düzeydedir.
Koku ve
Gürültü
Dizel motorlarının benzinli motorlardan daha
gürültülü olduğu ve daha kötü koku yaydığı genel olarak kabul edilmektedir.
Dizel yayılımının kötü kokusu esas olarak yakılan yakıta bağlıdır. Yakıtın
içeriği kötü kokunun düzeyini belirleyici temel etmendir. Sonuç olarak kötü
kokunun dizel yakıtının kimyasal bileşiminin değiştirilmesi yoluyla
denetlenmesi mümkündür.
Buna koşut olarak, gürültü esas itibarıyla motor
ve susturucu özelliklerine bağlıdır. Koku ve gürültünün çevre ve sağlık
üzerindeki etkilerinin yönlendirilebilir olması nedeniyle önemlerinin ihmal
edilebilir düzeyde olduğu anlaşılmaktadır.
Denetleme
Teknolojileri
Dizel yayılımının olumsuz etkilerinin kontrolü
için üç ana alan vardır: filtre sistemi, yakıt modifikasyonu ve motor
modifikasyonu.
Dizel motorlarının teknolojik düzeyinin benzinli
motorlara oranla daha geri durumda olduğu bir gerçektir. Özellikle geçen on
yıldaki gibi çevre koruma çabalarının oldukça yükseldiği bir dönemde, benzinli
motorlar teknik yönden önemli ölçüde gelişmiş ve bu motorların yol açtığı
kirlenme sorunları tatmin edici bir şekilde giderilmiştir.
Buna karşılık, dizel motorlarını geliştirme
çabaları hala devam etmektedir. Buna ek olarak, yakıtın daha verimli
kullanılması yolundaki kamu baskısı da
üreticileri dizel motorlarının geliştirilmesi yönünde daha fazla para ve zaman
harcamaya zorlamaktadır. Sonuç olarak belirtilebilir ki, dizel motorlarında
bugüne dek önemli ilerlemeler elde edilmiştir; bu ilerlemeler halen devam
etmektedir ve yakın gelecekte de devam edecektir. Yukarıdaki açıklamalara
dayalı olarak kontrol teknolojileri ile ilgili son gelişmeler aşağıda
özetlenmiştir.
Filtre
Sistemi
Filtre teknolojisi ile ilgili olarak çok fazla
sayıda araştırma yapılmış olmasına karşın sorunun çözümlendiğini gösteren
önemli bir gelişme elde edilememiştir. Bu çalışmalar esas itibarıyla motordan
çıkan parçacıkların tutulmasını amaçlamaktadır. Çok basit olarak ifade etmek
gerekirse söz konusu parçacıklar çok küçük olduklarından bunların tutulması çok
zor ve sorunludur.
Bu filtre türlerinden biri olan elektrostatik
filtreler (precipitator) güvenilir
bir tutucu olarak görülmemektedir. Bu filtreler
toplam parçacık yayılımının yüzde
18-20'sini toplayabilmektedir.
Metal, kağıt ve pamuk fiberlerinden
yapılan öteki tür filtreler ise
ya parçacıkları tutamamakta ya da kolayca erimekte veya kırılmaktadır.Filtre
için umut veren maddelerden biri fiber seramikdir. Bu tür filtreler toplam
parçacık yayılımının yüzde 80-83’ünü tutabilmektedir.
Buna karşılık seramik fiberlerin bazı
dezavantajları vardır. Bir kere, bu tür filtreler oldukça pahalıdır ve yaklaşık
1000 ABD dolarına mal olmaktadır. İkincisi, kırılabilir özellik taşımaktadır.
Üçüncüsü ise, her 5000 milde değiştirilmeleri gerekmektedir. Değişme
zorunluluğunu önlemek için filtre sonrası yakma yöntemi geliştirilmiştir.
Ancak, bu yöntemin de bazı sorunları vardır. Bir kere, dizel eksozunda yanma
için gerekli olan eşik ısı değerleri düşüktür.
İkincisi ise, filtre sonrası yakma işleminin yönetilebilmesi için küçük
bir bilgi-işlemciye gereksinim vardır.
Özetlemek gerekirse, yukarıda açıklanan koşullar
çerçevesinde, dizel parçacıkları için filtre sistemi henüz gerek teknolojik
açıdan ve gerekse ekonomik açıdan olabilir görünmemektedir. Bu görüş kendileri
ile mülakat yapılan GM’un Warren, Michigan’daki uzmanlarınca da kabul edilmiş
ve desteklenmiştir. Bu uzmanların vardığı ortak görüşe göre dizel motorlarının
geleceği büyük çapta filtre teknolojisindeki sorunu çözücü gelişmelere
bağlıdır.
Filtre
Sistemi
Dizel yayılımlarının iyileştirilmesi için bir
başka önemli alan da yakılan yakıt türünün modifikasyonudur. Bu açıdan çeşitli
çalışmalar yapılmış ve bazı ilerlemeler elde edilmiştir. Modifiye edilen yakıt
türleri mevcut motorlarda denenmiş ve daha olumlu sonuçlar elde edilmiştir.
Ancak, ne var ki, yeni yakıtın ve bu yakıta konan bakır gibi ek maddelerin
çevre ve sağlık açısından irdelenmesi gerekmektedir.
Motor
Modifikasyonu
Doğal olarak yapılacak en önemli iyileştirme alanı
dizel motorlarının bizzat kendisi olmak durumundadır. Aşırı doldurmalı
motorlar, doğrudan ya da dolaylı injeksiyon, önoda yanma sistemi silindir yapısı ve daha bir çok alanda önemli
gelişmeler elde edilmesi beklenmektedir. Bu çalışmalardan bugüne kadar çeşitli
olumlu sonuçlar elde edilmiş olmasına karşın henüz umut verici bir gelişme de
ortaya çıkmamıştır.
New York
Kenti’nde Dizelleşme: Mevcut Eğilimlerin Çözümlenmesi ve Genel Projeksiyonlar
New York kentindeki dizelleşmenin gelecekteki
boyutlarını gerçeğe yakın bir şekilde tahmin etmek ve hesaplamak için araç
sayısı, motor türleri, ulaşım biçimi ve sıklığı gibi konuları da içeren yeni
bir modelleme çalışmasına gereksinim duyulmakla birlikte, burada, ABD’deki
genel dizelleşme eğilimleri konusunda bilgiler verilmeye çalışılacaktır.
Genellikle kamu kuruluşları tarafından finansmanı
sağlanan bazı araştırmalara göre, ABD’de ağır vasıta türünde olmayan araçlarda
dizelleşme eğilimi 1985 yılından itibaren ağırlık kazanmaya baılamaktadır.
Yapılan projeksiyonlara göre, ABD’de 2000 yılında toplam ağır vasıta sayılmayan
araç sayısının yaklaşık yüzde 25’i dizelle çalışacaktır. Bu nedenle de yakıt
ekonomisinde yüzde 5 tasarruf sağlanmış olacaktır. (Kaynak No 43)
Bir başka önemli projeksiyon da dizel yakıtının
fiatı ile ilgili olarak yapılmıştır. Buna göre de, geleneksel olarak benzin
fiatlarının altında olan dizel fiatı benzine eşit düzeye gelecektir.
Endüstri
Tarafından Yapılan Projeksiyonlar
Yukarıda belirtilen çalışmaların vardığı bulgu ve
sonuçlar otomotiv endüstrisi tarafından da benimsenmesine ve doğrulanmasına
karşın, son yıllara kadar elde edilen satış rakamları ve bu rakamlara dayalı
olarak yapılan projeksiyonlar daha önceki beklentileri doğrular
gözükmemektedir.
Otomobil üreticilerinin çoğu, özellikle GM, ABD’de
toplam otomobil satışı içinde dizel motorlu araç payının çok küçük olduğunu belirtmektedir.
GM’a göre, daha önceki tahminlerin aksine olarak, araçların yalnızca yüzde 10’u
dizel motorlu olacaktır. Bu durumda, daha önce yapılmış olan ve dizelleşmenin
çevre ve sağlık üzerindeki etkilerini belirleyen bütün bulguların yeniden
uyarlanması gerekecektir.
Endüstri bu durumu otomobilin ilk satın
alınmasındaki yüksek maliyete, bakım giderlerinin yüksekliğine ve çok sıkı
çevresel kalite ölçünlerine bağlamaktadır. GM uzmanlarınca yapılan maliyet
analizi çalışmalarına göre, araba sahipleri, ancak, yakıt verimliliğinden elde
edilen kazancın otomobilin genel maliyetine eşit olmaya başladığı ilk 100.000
milden sonra ekonomik yönden karlı duruma gelmektedir.
Son projeksiyonlara ters düşen bir başka bulgu da
benzine göre ciddi şekilde fazla olan dizel yakıt fiatı ile ilgilidir. Bu sonuç
da beklenen bir sonuç değildir. Bu çelişkiyi açıklayıcı bir çok neden olmakla
birlikte, bunlardan en çok ikna edici olanı petrol endüstrisi tarafından ileri
sürülenidir. Petrol endüstirisi herhangi bir yakıt türünün fiatının
belirlenmesinde hacim biriminin değil fakat enerji biriminin esas alınması
gerektiğini ileri sürmektedir. Bu noktadan hareket eden petrol endüstrisi dizel
yakıtını, daha az rafine edilmiş olmasına karşın, benzinden daha fazla olan
enerji içeriğine göre fiatlandırmak istemektedir.
Kentin
Mekansal Özelliklerinin Çözümlemesi: İlçeler (Boroughs)
New York Kenti’nin beş ilçesi vardır: Manhattan,
Bronx, Queens, Brooklyn ve Staten Island.
Son dört ilçenin genel özellikleri ülkenin geri kalan kesimlerine ve
birbirlerine benzer özellikler taşımaktadır. Yalnızca Manhattan gökdelenleri
nedeniyle değişik bir mekansal özellik göstermektedir.
Bu nedenle Manhattan dışındaki dört ilçenin durumu
öteki yerleşim yerlerinde olduğu üzere genel model ile açıklanabilmek
durumundadır. Yalnızca Manhattan’ın, anlaşılabilir nedenlere bağlı olarak kendi
özellikleri içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Çok uzun caddeler boyunca
sabit bir duvar gibi yükselen gökdelenler bir çeşit kanyon etkisi
yaratmaktadır. Bu özellik Manhattan’ı dizel yayılımının olumsuz etkilerine
karşı daha duyarlı bir konuma getirmektedir. Parçacık yayılımı bu bölgede
havada daha uzun süre asılı kalacak ve atmosfere karışım mekanizması daha
değişik olacaktır.
Manhattan'ın özel mekansal özellikleri, ancak,
değişik rüzgar yapısı kalıpları ve kirletici dağılımı biçimlerinin etkisi
altında belirlenecek olan hava akımı kalıplarının daha iyi kavranmasına olanak
veren değişik hava modelleme teknikleri ile anlaşılabilecek durumdadır.
Endüstrinin
Bulguları
GM’un Çevre Bilimleri Laboratuvarı’nda yapılan bir
çalışmada dizelleşmenin New York’da ve özellikle Manhattan’daki potansiyel
etkileri ölçülmek istenmiştir. (Kaynak No 30)
Araştırmada, 2000 yılında New York’daki araç sayısının artmayacağı ve
taksiler de dahil olmak üzere ağır vasıta olmayan araçların yüzde 10’unun
dizelli olacağı varsayılmıştır.
Araştırmada dizel parçacık yayılımının kestirilmesine yardımcı ve yol gösterici madde olarak, parçacıklar gibi
reaksiyon vermeyen bir madde olan, kurşunun yoğunluk düzeyi esas alınmıştır.
“Benzer dağılım koşulları altında, çevredeki kirlilik yoğunluğu ile reaksiyon
vermeyen ve havada kalabilen bir maddenin çevreye verilme hızı arasındaki oranı
gösteren sabit değer aynı türden öteki maddeler için de aynı olacaktır” görüşü
bu araştırmada göz önünde tutulan ana ilke olmuştur. Dizel parçacıklarının
çevreye verilme hızı ile yakılan her bir birim yakıttan çevreye verilen kurşun
miktarı arasındaki sabit oranın kullanılması yöntemiyle yapılan araştırma
sonucunda, düşük NOx yayılımı ölçünü için 2000 yılındaki hava kalitesinin 1979
yılındaki hava kalitesine eşit bir durumda olacağı kanısına varılmıştır. Yüksek
NOx standardının esas alınması durumunda ise toplam parçacık miktarı biraz
yükselmekte ancak kabul edilemez sonuçlar yaratmamaktadır.
Araştırmaya göre en önemli etki görüş uzaklığı
üzerinde olmaktadır. Düşük NOx ölçününün kullanılması durumunda bile
Manhattan'da görüş uzaklığı yüzde 10 azalmaktadır.
Bu çalışma başlangıçta dizel parçacığının yayılım
hızını (DPE, g/mil) hesaplamayı
amaçlamıştır. Yakıt ekonomisi (FE,
mpg), yayılım endeksi (EI, yakıt ağırlık birimi başına gram) ve dizel yoğunluğu
(D, 3.1 kg/galon) değerlerinin
birbirleri ile çarpımı dizel parçacığı yayılım hızını (DPE) vermektedir. Elde edilen değer daha sonra, “yakıt tüketim
miktarının, fren yapma koşullarına göre belirlenen NOx yayılımı hızlarına göre
hesaplanması ile ilgili koşulları açıklayan” yakıt ekonomisi cezalandırma
etmeni ile çarpılarak düzeltilmektedir. Burada gözönüne alınan NOx hızları
özellikle önemlidir. Zira, NOx ile ilgili Federal yayılım ölçünü olan 1.0 g/mil
ölçütü toplam parçacık yayılımı miktarını oldukça artıracaktır. Araştırma
göstermiştir ki, NOx gazlarının azaltılması konusunda oldukça etkili bir yöntem
olan eksoz gazını yeniden dolaştırma sistemi (EGR) parçacık yayılımının önemli ölçüde artmasına yol açmaktadır.
Sonuç olarak, NOx yayılımının kontrolü ile parçacık kontrolünü öngören
sistemlerin birbirlerini dışladıkları anlaşılmaktadır.
Araştırmanın ikinci aşaması araç türlerinin
sınıflarına göre sayılarının kestirilmesidir. Bu, Belediye ve Federal Hükümet
tarafından yapılan çeşitli alan araştırmalarına dayalı olarak
gerçekleştirilmiştir. Araçların türlerine göre dağılımının saptanması için 1972
yılı araba kayıtları ve sınıf dağılımları esas alınmıştır. Manhattan’da, oranı
0.21 olan taksiler de dahil olmak üzere, ağır vasıta olmayan araç oranı 0.879
olarak bulunmuştur.
Üçüncü aşama Manhattan’da kullanılmış olan bir iz
sürücü maddenin belirlenmesi olmuştur. Araştırmada, 121 inci caddede ölçülen
1975 yılı kurşun yoğunluğunun kullanılmasına karar verilmiştir.
Birinci ve ikinci aşamada elde edilen değerlerin,
1975 yılındaki kurşun yoğunluğu esas alınarak 2000 yılına projeksiyonu
yapılmıştır. Buna dayalı olarak, parçacık yayılımındaki artışın da benzer
şekilde olacağı varsayılmıştır. Bu sonuçlar üç ayrı NOx kontrol düzeyine göre
senaryolandırılmıştır.
Aşağıdaki sonuçlar elde edilmiştir.
ÇİZELGE 21 Dizel
Parçacıklarının Manhattan'ın Yıllık Toplam Asılı Parçacık Yoğunluğuna (ug/m3) Katkısı ve Görüş Uzaklığına (km)
Etkisi |
||||
Etmen |
Yıl
1979 |
Yıl 2000 |
||
|
Yüksek
NOx (2.0
g/m) |
Orta Nox (1.5 g/m) |
Düşük Nox (1.0
g/m) |
|
Yoğunluk |
1.9 |
1.8 |
2.3 |
3.7 |
Görüş Uzaklığı |
20.0 |
20.0 |
19.6 |
18.6 |
Kaynak: Kaynak No 30 (Çizelge
basitleştirilmiştir) |
Çizelgeye göre, yüksek NOx yayılım hızı
benimsenirse, yukarıda betimlenen dizelleşme parametreleri altında,
Manhattan’da toplam asılı parçacık yoğunluğunda bir değişiklik olmamaktadır.
Şayet orta NOx yayılım hızı benimsenirse toplam asılı parçacık yoğunluğu 2.3
ug/m3’e yükselmekte ve görüş uzaklığı küçük çapta azalmaktadır. Şayet düşük NOx yayılım hızı (yürürlükteki
1.0 g/mil) benimsenirse, toplam asılı parçacık yoğunluğu 3.7 ug/m3 olacak ve
görüş uzaklığı 20 km’den 18.6 km’ye inecektir. Ancak, Ulusal Otomobil Topluluğu
tarafından yapılan Dizel Otomobil Araştırması’nda daha değişik tahminlere yer
verilmektedir:
ÇİZELGE 22 Manhattan'da 1975 Araç Filosunda
Dizelleşmenin Sonucu Olarak Toplam Asılı Parçacık Yükünde (ug/m3) Artış
Projeksiyonları |
|||
Dizelleşme Oranı (%) |
Tipik |
Yüksek |
Daha Yüksek |
10 |
2.4 |
6.1 |
13.3 |
15 |
3.6 |
9.1 |
20.0 |
20 |
6.0 |
15.2 |
33.3 |
Kaynak: Kaynak No 17, s. 46
(Çizelge yeniden düzenlenmiştir) |
Bu araştırmada iz sürücü madde olarak CO
kullanılmış ve tipik artış kavramının “tüm kenti temsil edecek şekilde ölçülen
CO düzeylerini temsil ettiği”, yüksek artışın “her ilçede ölçülen en yüksek
yıllık CO yoğunluğunu temsil ettiği” ve daha yüksek artışın “Manhattan'daki CO
düzeyinde görülen aşırı değişkenliğe bağlı olarak, 1975’de ölçülen en yüksek
iki değerin ortalaması” olduğu belirtilmiştir.
Çizelgeye göre, mevcut 67 ug/m3 olan toplam asılı
parçacık yoğunluğu, dizelleşme oranına bağlı olarak, 2.4 ile 33.3 ug/m3 daha artış gösterecektir.
GM araştırmacıları tarafından yapılan bir başka
araştırmada ise (Kaynak No 34, s. 208) Manhattan'da, “ağır vasıta olmayan araç
türlerindeki dizelleşmenin yol kenarındaki 24-saatlik en fazla yoğunluğa
katkısının 40 ug/m3 olacağı” belirtilmektedir. Bu araştırmada ağır vasıta
olmayan araçlardaki dizelleşme oranı için yüksek dizelleşme oranı (% 60), düşük
NOx yayılım standardı (0.7 g/mil) ve APRAC Kanyon Modeli kullanılmıştır.
Yukarıda belirtilen üç araştırma arasındaki
farklılaşma üzerinde daha fazla durulmalı ve farklılaşmanın nedeni açıklığa
kavuşturulmalıdır. Bu, ancak, konu ile
ilgili olarak alanda yapılacak yoğun araştırma ve modelleme çalışmaları ile
başarılabilir. Araştırmalar arasındaki farklılığa karşın, yukarıda belirtilen
üç araştırmada da dizelleşmenin olumsuz etkileri konusunda görüş birliğine
varılmaktadır.
Politika
ve Araştırma Önerileri
Buraya kadar yapılan açıklamalarla, ağır vasıta
olmayan araç türünde dizelleşme eğilimi ile ilgili tüm teknolojik, ekonomik ve
çevresel özellikler açıklanmaya çalışılmıştır. Umut edilmelidir ki, buraya
kadar verilen bilgiler sorunun anlaşılmasına yardımcı olmuştur.
Bu aşamada yapılmasına gereksinim duyulan yeni
araştırmalar ile alınması gereken ek politika önlemleri konusuna değinmek
gerekmektedir. Bu, karar almak ve sorunu
planlamak durumunda olanların konu ile ilgilerinin devam etmesine ve
dizelleşmenin olumsuz etkileri ile ilgili etkili önlemlerin, gelişmelerin her
aşamasında, karara bağlanmasına olanak verecektir.
Daha önce de belirtildiği üzere, dizel
parçacıklarının kromozom yapısını değiştirme, üreme işlevleri ve organlarda
bozulmalar üzerindeki etkilerinin anlaşılması için çeşitli araştırmalar
yapılması gerekmektedir. Bu araştırmalar dizel parçacıklarının sağlık
üzerindeki etkilerinin anlaşılmasında ayrıntılı ancak yararlı bilgiler
üretecektir.
New York Kenti’nin hava kirliliği yükünün
ölçülmesi açısından analiz edilmesi gerekmektedir. Bölgede periyodik olarak
aynı amaca yönelik çeşitli araştırmalar yapılmakta olmasına karşın yeni bir
hava kalitesi modeli ve simulasyon çalışması yapılması gerekmektedir. Bu model
yüksek gökdelenlerın etkisini, rüzgar yapısını, kirletici yayılımlarını,
kirletici miktarlarını ve dağılım mekanizmalarını içermelidir. Ancak, böyle bir
model plancıların gelecekteki hava kirliliği biçimini tahmin etmelerine ve
anlamalarına olanak sağlayacaktır.
New York Kenti’ndeki ulaşım koşulları da analiz
edilmelidir. Kentsel ulaşım uzmanları ve çevre plancıları bu amaçla
geliştirilen modeli kullanarak mevcut
çevre kalitesindeki yapısal değişimleri ve ulaşım sorunlarını daha iyi tahmin
edebilirler.
Şu ana kadar tehlikeli bir gelişmenin saptanmamış
olması ve olayla ilgili olguların sürekli denetim altında tutulması nedeniyle
yeni bazı monitoring ve ölçüt geliştirme politikaları oluşturulmasının
önerilmesi de iyi bir fikir olarak gözükmektedir.
Bir kere, New York’daki dizelleşme eğiliminin araç
trafik kayıtları yoluyla izlenmesi gerekli görülmektedir. Bu plancılara yüksek
hızda dizelleşme durumunda uygulama alanına konulacak acil plan konusunda
yardımcı olacaktır. Söylemeye gerek yok ki, Manhattan’da dizelleşme izlenirken
taksilerin de sıkı bir şekilde izlenmesi gerekmektedir.
İkincisi, dizel motorunun modifikasyonu, yakıt
modifikasyonu ve filtreleme süreçleri sürekli olarak araştırılmalıdır. Bu
alanlardaki önemli bir buluş yukarıda söylenenleri tümüyle değiştirebilecektir.
Üçüncüsü, dizel yakıt fiyatı izlenmelidir. Dizel
yakıt fiyatlarındaki önemli bir azalma
dizelleşme hızında önemli artışlara yol açacaktır.
Dördüncüsü, toplam asılı parçacık ölçme
istasyonlarının sayısının tüm kentde ve
özellikle Manhattan’da artırılması gerekmektedir. Bu çevre plancılarına
bölgedeki parçacık yayılımını sürekli izleme olanağı verecektir. Bunun da
ötesinde mobil ölçme istasyonu ile Manhattan’daki tüm cadde ve bulvarlarda
ölçüm yapılması yararlı olacaktır.
Son olarak, New York Kenti’nde yeni okul
otobüslerinin alınması için yeni bazı ölçütler geliştirilmelidir. Dizelleşmenin
etkilerinin hafifletilmesi için daha temiz otobüslerin alınması tercih
edilmelidir.
Özet
Dizel yayılımı, benzin yayılımından değişik olup
özellikle toplam asılı parçacık, SO2 ve NOx yayılımları oldukça yüksektir.
Bunlar arasında, özellikle mikronaltı büyüklükte olan dizel parçacıkları insan
sağlığına ve çevre kalitesine zararlı
olabilecek unsurlar içermektedir.
Olası etkiler üzerinde yapılan araştırmalar dizel
yayılımlarının, gizil olarak, bazı olumsuz etkileri olabileceğini
göstermektedir. Bununla birlikte, insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkiler
konusunda bilim adamları arasında oldukça geniş bir görüş farklılaşması mevcut
bulunmaktadır. Çevresel örgütlerle ilişkileri yoğun olan bir grup bilim adamı
sağlık üzerindeki olumsuz etkilere büyük bir önem vermektedir. Otomobil
üreticileri ile yakın ilişkileri bulunan bir grup bilim adamı da dikkatleri
sağlık sorunlarının başlayabilmesi için gerekli olan ve aslında çok yüksek
değerlere ulaşan parçacık etkisine minimum maruz kalma düzeyine ve insan
vücudunun savunma yeteneklerine çekmek istemektedir.
Sağlık etkilerinin dışında, dizel parçacıklarının
bir başka önemli etkisi de, karbonlu maddelere bağlı olarak, görüş uzaklığında
meydana gelecek olan azalmadır. Buna ek olarak, gürültü, global ısı
farklılaşması ve asit yağmuruna katkı da dizel parçaçıklarına ilişkin öteki
olası çevre sorunları olmak durumundadır.
Halen gelişmekte olan bir alan olmasına rağmen,
kontrol teknolojisi, içinde bulunulan koşullarda, sorunun üstesinden
gelebilecek durumda gözükmemektedir.
Sonuç olarak, New York Kenti’nin, ağır vasıta türünde olmayan araçlardaki
dizelleşme eğiliminin olumsuz etkilerini önlemek için etkili bir çevre yönetimi
modeli geliştirmek amacıyla soruna daha ayrıntılı bir biçimde yaklaşılması
gerekmektedir.
BU BÖLÜMDE ATIF YAPILAN KAYNAKLAR
1.
"Mobile sources research plan", Mobile
Sources Research Committee, 11 Ekim 1978, s. 20.
2.
"Diesel particulates research plan: Final
draft", Department of Energy, 8
Ocak 1979, s. 17.
3.
"Statement of General Motors Corporation at
the EPA light-duty diesel particulate NPRMhearing", 19 Mart, s. 15.
4.
"GMR diesel health effect study
objectives"
5.
"Carcinogen assessment groups initial review
on potential carcinogenic impact of diesel engine exhaust" 11 Haziran
1979, s. 12.
6.
"Air quality assessment of particulate
emissions from diesel-powered vehicles", Mart 1978, EPA.
7.
"Status report on diesel studies",
Health Effects Research Laboratory, Cincinnati, s. 23.
8.
"Potential health and environmental effects
of light duty diesel vehicles", 11 Ekim 1981, R. G. Cuddihy, W. C.
Griffith, C.E. Clark ve R.O. McClellan, Solunum Toksikolojisi Araştırma
Enstitüsü, Albuquerque, s. 107.
9.
"Mutagenicity of diesel exhaust particle
extracts", Charles R. Clark, Nisan 1982, Solunum Toksikolojisi Araştırma
Enstitüsü, Albuquerque, s. 30.
10. "Response
of the pulmonary defense system to diesel particulate exposure", Jaroslav
J. Vostal, Harold J. White, Kenneth A. Strom, June-Sang Siak, Ke Chang ve
Daniel Dziedzic, "Toxicological
Effects of Emissions From Diesel Engines" adlı kitapta, Elsevier,
1982, s. 210- 221.
11. "Deposition
and clearance of diesel particles from the lung", Jaroslav J. Vostal,
Richard M. Schreck, Peter S. Lee, Tai L.
Chan ve Sidney C. Soderholm, Ibid, s. 143-159.
12. "Health
aspects of diesel exhaust particulate emissions", Jaroslav J. Vostal,
Bulletin of the New York Academy of
Medicine'den ayrı basım, Kasım-Aralık 1983, s. 914-934.
13. "
Bioavailability and biotransformation of the mutagenic component of particulate
emissions present in motor exhaust
samples" J.J. Vostal, GM Araıtırma Laboratuvarları, 27 Ocak 1982, Warren, s. 18.
14. "Lipids
in the lavage fluid of animals exposed to diesel particulates", K.A.
Strom, J.J. Vostal, C.D. Eskelson, R.L.
o73 Lisicrowski, ve M.Chvapil, 1 Mart 1981, GM Araştırma
Laboratuvarları, Warren.
15. "Health
effects associated with diesel exhaust emissions", EPA, Kasım 1978, J.
Santodonato, Dipak Bau ve Philip Howard.
16. "Nitrogen
oxides", National Research Council, 1977.
17. "Diesel
cars", Final Report of the Diesel Impacts Study Committee, Assembly of
Engineering, National Research Council, 1982, Washington DC, s.142.
18. "The
role of nitroaromatic compounds in the direct-acting mutagenicity of diesel
particle extracts", T. C. Pederson,
ve J.S. Siak, Journal of Applied Toxicology, (JAT) Cilt 1, Sayı 2 , Nisan 1981,
s. 54-60.
19. "The
activation of mutagens in diesel particle extract with rat liver enzymes",
T.C. Pederson ve J.S. Siak, JAT, Ibid, s. 61-66.
20. "Deposition
and clearance of inhaled diesel particles in the respiratory tract of Fisher rats",
T.L. Chan, P.S. Lee ve W.E. Hering, JAT,
Ibid, s. 77-82.
21. "A
spectrophotometric method for the quantitative analysis of diesel particles in
Guinea pig lung" C.J. Rudd ve K.A.
Strom, JAT Ibid, s. 83-87.
22. "Ultrastructure
and morphometry of the alveolar lung of Guinea pigs chronically exposed to
diesel engine exhaust: six months experience", M.I. Barnhart. S.T Chen,
S.O. Salley ve H. Furo, JAT. Ibid, s. 80-103.
23. "Early
pulmonary response of the rat lung to inhalation of high concentration of
diesel particles", J. White ve B.D.
Garg, s. 10-11.
24. “Differential
counts of B and T lymphocytes in the lymphnodes, circulating blood and
spleen after inhalation of high concentration of diesel
exhaust", D. Dziedzic. Ibid, s. 101-103.
25. "Pulmonary
function testing of animals chronically exposed to diluted diesel exhaust"
K.B. Gross. JAT. Ibid, s. 116-123.
26. "The
effect in vivo exposure to diesel exhaust on rats herpatic and pulmonary
microsomal activities", C. Navarro,
J. Charboneau ve R. McCauley, JAT Ibid, s. 125-126.
27. "Aryl
hydrocarbon hydroxylase activity induced by injected diesel particulate exhaust
vs. inhalation of diluted diesel
exhaust", K.C. Chen ve J.J, Vostal, Ibid, s. 127-131.
28. "Effect
of exposure to diesel exhaust on pulmonary prostaglandin dehydrogenase (PGDH)
activity", A. Chaudhari, R.G.
Ferrer ve 073 S. Dutta, JAT, Ibid, s.
132-134.
29. "Effect
of diesel particulate exposure on adenylate ve guarylate cyclase of rat and
Guinea pig liver and lung", D.R.
Schneider ve B.T. Fell, JAT, Ibid, s. 135-139.
30. "Estimates
of diesel particulate concentration for four urban areas under different NOx
emission scenarios", D.P Chock, Alan M. Dunkier ve Suidarshan Kumar, GM
Araştırma Çalışması, s. 19.
31. "Diesel
particulate emissions: Composition, concentarion and control", Ronald L.
Williams, 1982, "Toxicological
Effects of Emission From Diesel Engines" adlı kitapta, Elsevier s. 15-32.
32. "A
simple line-source model for dispersion near roadways", David Chock,
Atmospheric Environment, Nisan 1978, s. 823-829.
33. "Pollutant
dispersion near roadways-experiments and modelling",
David F. Chock, The Science of Total
Environment,1982, s. 111-132.
34. "Characterization
of diesel particulate exposure", Ronald L. Williams ve David F. Chock,
Environmental International, 1981, Cilt 5, s. 199-209.
35. "Sources
of direct-acting nitroarene mutagens in airborne particulate matter"
Thomas. L. Gibson, GM Araştırma Çalışması, 1982, s. 146.
36. "Measurement
of unregulated emissions from General Motors light duty vehicles", Steven
H. Cadle, George J. Nebel ve Ronald
Williams, SAE Technical paper series, 1979, s.21.
37. "Benzo
(a) pyrene emissions from gasoline and diesel automobiles", R.L. Williams
ve S. J. Swarin, SAE Tehcnical Paper Series, 1979, s.6.
38. "Control
of automotive emissions", Steven H. Cadle ve George J. Nebel. GM Araştırma
Çalışması, 1978, s. 21.
39. "Nitro
derivatives of polynuclear aromatic hydrocarbons in airborne and source
particulate matter", Thomas L. Gibson, Atmospheric Environment, 1982, Cilt
16, Sayı 8, s. 2037-2040.
40. “Teratologic
effects of long term exposure to diesel exhaust emission (rats)", Kathleen
M. Werchowski, Vincent W. Chafles ve G. Bruce Briggs, EPA, Ocak 1980, s. 41.
41. "Proceedings
of the scientific review meeting on the US Environmental Protection Agency
Diesel Emission Health Effects Research
Program at the Pentagon City Quality Inn", EPA, Şubat 1979,
s. 232.
42. "Workshop
on regulated diesel emissions and their potential health effects", Department of
Energy ve EPA, Nisan 1978, s.
685.
Çevre
Kavramı: Tanım
ÇEDY 1997, “Tanımlar ve Kısaltmalar” başlığını
taşıyan 4 üncü maddesinde, çevre “canlıların
yaşamı boyunca ilişkilerini sürdürdüğü ortam olup; bu ortamdaki hava, su,
toprak gibi çevrenin fiziksel unsurlarını, üreticiler (bitkiler),
tüketiciler (hayvanlar), ayrıştırıcılar (bakteri ve mantarlar) gibi biyolojik
unsurlarını, insanların tabii, beşeri, parasal ve maddesel kaynakları kullanım
ve işletmelerinden doğan ekonomik çevre unsurlarını, insan
topluluklarının demografik yapısı, barınma, sağlık, eğitim ve kültürel
ihtiyaçlarını temin biçimleri ile tarihi ve kültürel değerlerin oluşturduğu sosyal çevre unsurları”nın
bütünü olarak tanımlamaktadır.
ÇEDY 2002 ise, aynı unsurlara dayalı daha kısa bir
tanımı tercih etmiştir: “canlıların
yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim
içinde bulundukları fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortam”.
Bu tanımlar, yapılabilecek öteki tanımlar kadar
doğru tanımlardır. Yönetmelikte yer alan tanım, çevrenin temel ve alt
bileşenlerine de işaret etmektedir. Buna göre, çevre beş temel unsurdan
oluşmaktadır: fiziksel çevre, biyolojik çevre, ekonomik çevre, toplumsal çevre
ve kültürel çevre.
Tanımda bu temel bileşenlerin bazı alt
bileşenlerine de işaret edilmiştir. Buna göre, fiziksel çevrenin alt
bileşenleri hava, su ve topraktır. Tanım içinde yer alan
“gibi” ifadesi de bu alt bileşenlere başka bazı eklemeler yapılabileceğini
göstermektedir. Biyolojik çevrenin alt bileşenleri ise, üreticiler, tüketiciler ve
ayrıştırıcılar olarak belirlenmiştir. Ekonomik çevrenin ise, üretim kaynaklarının kullanılması ve
işletilmesine ilişkin işlevlerden oluşan bir bütün olduğu anlaşılmaktadır.
Son bileşen olan toplumsal çevrenin alt bileşenleri ise, toplumun demografik yapısı ile barınma, sağlık, eğitim ve kültürel
ihtiyaçlarını temin biçimlerinden oluşan ilişkiler olarak belirlenmektedir.
Buna, tarihi ve kültürel çevre ilave edilmektedir.
Bir yönetmelik tanımı olması bakımından, bu tanım
yeterli sayılabilir. Ancak, gerçek anlamda çevre kavramının boyutlarını
açıklaması bakımından, tanım yetersiz kalmaktadır. Yetersizliğin
giderilebilmesi yollarından biri de, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın genelge ya da
el kitaplarıyla ÇED hazırlayıcılarına ve değerlendiricilerine bu kavramlardan
neler anlaşılması gerektiğini ayrıntılarıyla açıklaması ve ÇED raporunun
değerlendirilmesi sırasında da, bu unsurların inceleme konusu yapılıp
yapılmadığını irdelemesidir. Bunun yapılmamış olması, ÇED raporu
hazırlayıcılarını ve değerlendiricilerini tümü ile kendi anlayışları ile
başbaşa bırakmış ve bunun sonucunda da, çevreyi yalnızca biyolojik ve
fiziksel unsurları açısından ele alan
bir anlayış biçimi sisteme egemen olmaya başlamıştır. ÇED raporlarının pek
çoğunda raporu hazırlayan ekipte bir
ekonomistin ya da toplumsal bilimler uzmanının bulunmaması ve raporların, yine
pek çoğunda, ekonomik ve toplumsal bileşenlere yer verilmemesi bu durumun açık
bir kanıtı olarak kabul edilmelidir. Daha önceki bölümlerde listeleme
yönteminin de bu ihmalde önemli payı olduğuna işaret edilmiş idi.
Kapsam
Bu durum, Türkiye’de uygulanmakta olan ÇED sistemi
acısından bir yetersizliğe ve olumsuzluğa yol açmaktadır. Bu yetersizliğin
aşılması için çevre kavramının kapsamının yeniden çizilmesini sağlayacak bir
deneme yapmak gerekliliği vardır. Aşağıda bu amaçla yapılmış bir deneme
verilmektedir. Buna göre, çevre kavramı
doğal çevre, biyolojik çevre, yapılı çevre, toplumsal çevre, ekonomik çevre, ticari çevre ve estetik çevreden oluşmaktadır. Buna göre
şekillendirilen çalışma aşağıda verilmiştir:
DOĞAL ÇEVRE
LİTOSFER
YÜZEY ŞEKLİ
topoğrafya
kıyılar
sulak alan
ova
kum
tepecikleri
plato
dağ
tepe
vadi
KİRLENMELER
radyasyon
kirliliği
pestisit
kirliliği
herbisit
kirliliği
fungisit kirliliği
toksik
maddeler kirliliği
FİZİKSEL OLGULAR
tarihsel
kalıntılar
kıta
sahanlığı tabakası
kumsal
kaya
oluşumu
çökelmeler
toprak
bileşimi
anakaya
bileşimi
kıyı
çizgisi
YÜZEY
JEOMORFOLOJİSİ
geometrik
şekil
toprak
serileri
toprak
profili
toprak
bileşimi
toprak
derinliği
toprak
dokusu
toprak
geçirgenliği
toprağın
dayanma kapasitesi
toprağın
sıkılık düzeyi
yerleşiklik
iz
elemanları
besleyiciler
üst
toprak erozyonu
maden
içeriği
HİDROSFER
DERE
kaynak
ısısı
bileşim
üretkenlik
estetik
kirlenme
GÖL
kaynak
ısı
bileşim
üretkenlik
estetik
kirlenme
NEHİR/AKARSU
kaynak
ısı
bileşim
üretkenlik
estetik
kirlenme
SAZLIK/BATAKLIK
kaynak
ısı
bileşim
üretkenlik
estetik
kirlenme
KANAL
kaynak
ısı
bileşim
üretkenlik
estetik
kirlenme
KIYI BÖLGESİ
sakinlik
üretkenlik
estetik
kirlenme
YERALTI SUYU
ısı
permafrost
(devamlı don)
su
tabakası
buharlaşma
yüzey
drenajı
bileşim
üretkenlik
ATMOSFER
hava
ve iklim
bileşim
düzeyler
güneş
ışınlarının düşme açısı
nem
ve yağış
buharlaşma
terleme
ısı
rüzgar
yönü
rüzgar
hızı
kar
yağışı
dolu
yağışı
fırtına
ve şimşek
kirlenme
ısısal
karbon
monoksit
hidrokarbonlar
nitrojen
oksitler
kükürt
oksitler
parçacık
pestisitler
öteki
kimyasallar
estetik
GÜRÜLTÜ KİRLENMESİ
SÜREÇLER
yüzeysel
açık
alanlar
su
yatakları
sel
yatakları
erozyon
su
rüzgar
birikim
sedimantasyon
rüzgar
kar
emme
yeteneği
hidrolojik
kimyasal
sıkılık
ve yerleşiklik
toprak
kayması
toprak
alçalması
kararlılık
kaymalar
batmalar
genişlemeler
yer
sarsıntısı
hava
hareketleri
ısı
radyasyonu
ısı
inversiyonu
rüzgar
BİYOLOJİK
FLORA
AĞAÇ TABAKASI
özgün
türler
yaşam
biçimi ve döngüsü
sayı
estetik
değer
önemlilik
düzeyleri
ÇALI TABAKASI
özgün türler
yaşam
biçimi ve döngüsü
sayı
estetik
değer
önemlilik
düzeyleri
ALAN TABAKASI
özgün türler
yaşam
biçimi ve döngüsü
sayı
estetik
değer
önemlilik
düzeyleri
YERSEL TABAKA
özgün türler
yaşam
biçimi ve döngüsü
sayı
estetik
değer
önemlilik
düzeyleri
SUDA YAŞAYAN
BİTKİLER
özgün türler
yaşam
biçimi ve döngüsü
sayı
estetik
değer
önemlilik
düzeyleri
ÜRÜN
özgün türler
yaşam
biçimi ve döngüsü
sayı
parasal
değer
SOYU TEHLİKEDE OLAN TÜRLER
özgün türler
yaşam
biçimi ve döngüsü
sayı
estetik
değer
önemlilik
düzeyleri
FAUNA
MEMELİLER
özgün
türler
yaşam
biçimi ve döngüsü
sayı
önemlilik
değeri
KUŞLAR
özgün türler
yaşam
biçimi ve döngüsü
sayı
önemlilik
değeri
BÖCEKLER
özgün türler
yaşam
biçimi ve döngüsü
sayı
önemlilik
değeri
MİKRO
ORGANİZMALAR
özgün
türler
yaşam
biçimi ve döngüsü
sayı
önemlilik
değeri
SÜRÜNGENLER
özgün türler
yaşam
biçimi ve döngüsü
sayı
önemlilik
değeri
SUDA VE KARADA YAŞAYANLAR
özgün türler
yaşam
biçimi ve döngüsü
sayı
önemlilik
değeri
PLANKTONİK
HAYVANLAR
özgün türler
yaşam
biçimi ve döngüsü
sayı
önemlilik
değeri
OKYANUS HAYVANLARI
özgün
türler
yaşam
biçimi ve döngüsü
sayı
önemlilik
değeri
DENİZ DİBİNDE YAŞAYAN HAYVANLAR
özgün
türler
yaşam
biçimi ve döngüsü
sayı
önemlilik
değeri
GÖÇMEN VARLIKLAR
özgün
türler
yaşam
biçimi ve döngüsü
sayı
önemlilik
değeri
SOYU TEHLİKEDE OLAN TÜRLER
özgün
türler
yaşam
biçimi ve döngüsü
sayı
önemlilik
değeri
I. İNSAN YAPISI ÇEVRE
1. ALAN KULLANIMI
A.DOĞAL
REZERVLER
a.
orman
b.
kıyı çizgisi
c.
sazlık/bataklık
ç.
su toplulukları
d.
açık alan
e.
yüksek alan
f.
zoolojik alan
g.
botanik alan
B.İNSAN ETKİNLİKLERİ
a.
tarım
b.
ulaşım
c.
konut
ç.
ticaret
d.
kurumsal
e.
rekreasyonel
f.
endüstriyel
2.ULAŞIM
A.HAVA
a.
hacim
b.
kapasite
c.
akış kalıbı
d.
havalimanları
B.SU
a.
hacim
b.
kapasite
c.
akış kalıbı
ç.
ticari tekneler
d.
yolcu tekneleri
C.KARA
a.
hacim
b.
kapasite
c.
akış kalıbı
ç.
kitle taşımacılığı
d.
demiryolu
e.
banliyö treni
f.
elektromanyetik tren
g.
otobüs hatları
ğ.
karayolu
h.
geçit
ı.
özel otomobil
i.
ticari araçlar
Ç.YAYA
a.
hacim
b.
kalıp
D.CADDE
a.
kalıp
b.
genişlik
E.OTOPARK
a.
cadde üzerinde
b.
cadde dışında
F.KAMUSAL ALTYAPILAR
a.
SU
aa.
kapasite
ab.
üretim
ac.
dağıtım
aç.
depolama
ad.
şebeke
b. ELEKTRİK
ba. kapasite
bb.
üretim
bc.
dağıtım
bç.
depolama
bd.
şebeke
c.
GAZ
ca.
kapasite
cb.
üretim
cc.
dağıtım
cç.
depolama
cd.
şebeke
ç. AKARYAKIT
ça.
kapasite
çb.
üretim
çç.
dağıtı
çd.
depolama
de.
şebeke
d. TELEFON
da.
kapasite
db.
arz
dc.
talep
dç.
şebeke
e. KATI ATIK
ea.
hacim
eb.
toplama
ec.
dağıtım
eç.
işleme
ed.
depolama
şebeke
f.KANALİZASYON/ATIK SU
fa.
hacim
fb.
toplama
fc.
dağıtım
fç.
arıtma
fd.
bertaraf
fe.
şebeke
II. TOPLUMSAL ÇEVRE
1.KAMU GÜVENLİĞİ VE
ESENLİĞİ
A.POLİS/JANDARMA
a.
karakol
b.
güvenlik hizmetleri
B.YANGIN
a.
itfaiye merkezleri
b.
itfaiye hizmetleri
C.KAMU SAĞLIĞI
a.
hastane
b.
klinik
c.
ambulans
ç.
ulaşılabilirlik
d.
mikrop ve taşıyıcı denetimi
e.
radyasyon
f.
hava kirliliği denetimi
2.NÜFUS
A.YOĞUNLUK
a.
yoğunluk
b.
bileşim
B.ETKİNLİK
a.
yaşam biçimi
b.
yaşam süresi
c.
tür
ç.
büyüme eğilimi
d.
zenginlik
e.
fakirlik/sefalet
f.
hemşehrilik bilinci
3.ALTYAPILAR
A.EĞİTİMSEL
a.
kamu okulları
b.
özel okullar
c.
ana okulları
ç.
gündüz çocuk bakım merkezleri
B.KÜLTÜREL
a.
müze
b.
kitaplık
c.
müzik salonu
ç.
açık hava konserleri
d.
tiyatro
e.
sinema
f.
mimari yapılaşma
C.AÇIK HAVA
REKREASYONEL ETKİNLİKLER
a.
kayık
b.
buz pateni
c.
kayak
ç.
yüzme
d.
kamp
e.
dağcılık
f.
piknik
g.
golf
ğ.
spor
h.
kuş gözleme
ı.
park
i.
avcılık
j.
balıkçılık
k.
oyun alanları
Ç.EV/BİNA İÇİ REKREASYONEL ETKİNLİKLER
a.
jimnastik salonu
b.
buz pateni salonu
c.
yüzme havuzu
d.
tenis
D.PROFESYONEL HİZMETLER
a.
tıp/sağlık
b.
akıl sağlığı
c.
hukuksal hizmetler
ç.
bilimsel hizmetler
d.
teknik hizmetler
E.KONUT
a.
arz
b.
kalite
c.
tür
ç.
yoğunluk
III.EKONOMİK
1.İSTİHDAM
A.FIRSAT
a.
sürekli istihdam
b.
geçici istihdam
c.
işsizlik
d.
iş bulabilme şansı
B.GELİR
a.
yüksek
b.
orta
c.
düşük
2.ÜRETKENLİK
A.ÇED PROJE
ALANI İÇİNDE
B.ÇED PROJE
ALANI DIŞINDA
3.VERGİ BAZI
A.KAMU
MALİYESİ
B.ÇED
PROJE ALANI İÇİNDE VERGİ TOPLAMA
KAPASİTESİ
C.ÇED
PROJE ALANI DIŞINDA VERGİ TOPLAMA
KAPASİTESİ
4.TİCARİ İŞLETMELER
A.PERAKENDE
a.
ekonomik üretkenlik
b.
bileşim
c.
istihdam
ç.
yerel
d.
bölgesel
B.HİZMETLER
a.
ekonomik üretkenlik
b.
bileşim
c.
istihdam
ç.
yerel
d.
bölgesel
C.KONAKLAMA
ca.
ekonomik üretkenlik
caa.
bileşim
cab.
istihdam
cac.
yerel
cad.
bölgesel
Ç.BELEDİYE
HİZMET TESİSLERİ
ça. ekonomik
üretkenlik
ça.
bileşim
çb.
istihdam
çc.
yerel
çd.
bölgesel
D.MALİ
da. ekonomik üretkenlik
daa.
bileşim
dab.
istihdam
dac.
yerel
daç.
bölgesel
E.ENDÜSTRİYEL
ea.
ekonomik üretkenlik
eaa.
bileşim
eab.
istihdam
eac.
yerel
eaç.
bölgesel
F.KURUMSAL
fa. ekonomik üretkenlik
faa.
bileşim
fab.
istihdam
fac.
yerel
faç.
bölgesel
IV.ESTETİK
1.GÖRSEL KALİTE
A.BOYUTLAR
a.
binaların birbirine göre oranı
b.
özellikler
B.GÖRÜNÜŞ
a.
yeni manzara
b.
güzel manzara
c.
seyirlik alanlar
C.PEYZAJ
a.
özgün fiziksel varlıklar
b.
parklar
c.
rezervler
ç.
tarihsel alanlar
d.
nadir ve özgün türler
e.
anıtlar
f.
açık alanlar
g.
yaban yaşamı kalitesi
Ç.İLGİ ALANLARI
a.
tarihsel binalar
b.
özgün doğal yapılar
c.
hemşehrilik bilinci ve dayanışması
Yukarıda verilen ayrıntılı çevre tanımı ve
kapsamının ÇED çalışmalarında göz önünde tutulması yararlı olacaktır. ÇED
raporunda ele alınan çevre kavramının ancak bu olgular çerçevesinde irdelenmesi
durumunda konunun tam ve mükemmel olarak ortaya konulması olanaklı
olabilecektir. Hemen belirtmek gerekir ki, konuların yalnızca bu bağlamda ele
alınması yeterli olmayacaktır. Bunun yanında, her bir konunun hiyerarşik bir
yaklaşımla ele alınması ve konu ile ilgili olarak daha ayrıntılı çözümlemeler
yapılması gerekmektedir.
Çevresel
Hiyerarşi
Yukarıda belirtilen hiyerarşik yapının daha iyi
anlatılabilmesi için aşağıda bir örnek verilmiştir. Bu örnekte de görüleceği
üzere, çevre sistemik bir bütün olarak ele alınmalı, çevrenin alt ve daha alt
bileşenleri ortaya çıkarılmalıdır.
Genel sistem kuramına göre, sistem pek çok alt
sistemden oluşan ve alt sistemler arasındaki ilişkileri açık ve anlaşılabilir
olan bir bütündür. Bu anlayış çerçevesinde, hidrojen ve oksijen suyun, su
sukürenin, suküre Dünya’nın, Dünya güneş sisteminin ve güneş sistemi de
samanyolu yıldızlar topluluğunun birer parçasıdır. Bu yaklaşım bağlamında ele
alındığında, bir çevresel hiyerarşi örneğinin aşağıdaki gibi olması
gerekmektedir:
ŞEKİL 5
Çevre
Hiyerarşisi
ÇEVRESEL ÖZELLİKLER
·
fiziksel
·
kimyasal
·
biyolojik
·
toplumsal
·
kültürel
·
ekonomik
·
n…
FİZİKSEL ÖZELLİKLER
·
hava kalitesi
·
ses düzeyleri
·
uyun
niteliksel özellikleri
·
suyun
niceliksel özellikleri
·
toprak yapısı
·
yüzey
jeolojisi
·
n…
HAVA KALİTESİ
·
toz ve
parçacıklar
·
kükürtoksitler
·
“smog”
bileşenleri, toksik maddeler
·
n…
PARÇACIKLAR
·
ince ve kalın parçacıklar
·
kurum ve duman
·
radyoaktif
maddeler
·
mutajen ve
kansorejen özellikler
·
n…
?
Yukarıdaki şekil, ÇED çalışması yapmayı planlayan
bir ÇED uzmanının olası etkileri belirlerken sahip olması gereken düşünce
sistemini yansıtmaktadır. Araştırmacı ve hatta değerlendirmeciler etki
kavramının bu şekilde ele alınmasını güvence altına almalıdırlar.
Çevresel etkilerin olası tablosunun ortaya
çıkartılmasında çevresel hiyerarşi yaklaşımının sürekli olarak dikkate alınması
hem araştırmanın mükemmellik düzeyinin artmasına katkıda bulunacak ve hem de
araştırma ve değerlendirme süresini esaslı ölçüde azaltacaktır.
Üçüncü Bölümün Özeti
Üçüncü bölüm esas olarak “çevre” ve “çevresel
etki” kavramlarının açıklanmasına ayrılmıştır. Ele alınan ilk kavram olan
“Çevresel Etki Kavramı” kavramı bağlamında “Çevresel Etki”nin tanımı
yapılmış, “Çevresel Etki Türleri”nin
genel nitelikli sınıflandırması yapılmış ve ÇED süreci içinde önem taşıyan bazı
etki türlerinin açıklanmasına özellikle yer verilmiş, “Önemli Etki” kavramının
açıklaması yapılmış ve ölçütleri belirlenmiştir. Daha sonraki alt bölümde ise,
birinci alt bölümde açıklanan kuramsal kavramlar bir örnek olay çerçevesinde
ele alınarak konu somut bir düzeye indirgenmiştir. Seçilen konu “Dizel Motorlu
Hafif Araçların Eksoz Emisyonlarının İnsan Sağlığı ve Çevre Üzerindeki
Etkileri”dir. Bu örnek olayla, bir etki kavramının nasıl ele alınması gerektiği
konusunda aydınlatıcı bilgiler verilmiştir. Üçüncü alt bölümde ise, “çevre”
kavramı ele alınarak açıklanmaya çalışılmış ve böylelikle de uygulamada ortaya
çıkan bazı önemli sorunların ve yetersizliklerin önlenmesi amaçlanmıştır. Bu
alt bölümde, çevre kavramının ele alınma şeklini gösteren geniş bir listeye yer
verilmiştir. Son açıklanan kavram olan “çevresel hiyerarşi” kavramı ise, ÇED
raporlarını hazırlayıcı ve değerlendiricilerine oldukça yararlı bir yaklaşımı
tanıtmayı amaçlamaktadır.
BÖLÜM 4
ÇED YÖNTEM
VE
TEKNİKLERİ
Çevresel
Araştırma Süreci
ÇED süreci, herşeyden önce, bir çevre
araştırmasıdır. Her çevresel çalışmada olduğu üzere ÇED çalışmasında da,
geçirilmesi gereken aşamalar aşağıdaki şekilde gösterilmiştir.
ŞEKİL 6
Çevresel Araştırma Süreci
1 Ön Hazırlıklar
2 Girdi ve Verilerin Örgütlenmesi
3 Seçenekler İçin Kestirim Modellerinin
Hazırlanması ve
Uygulanması
4 Duyarlılık Çözümlemeleri
5 Olabilirlilik Çözümlemeleri
6 Sonuçların Örgütlenmesi
Araştırma Çalışmasının
Yürümekte Olan
7 Proje/Politika Planlama Süreci İle
Bütünleştirilmesi
Yukarıdaki şekilde görüldüğü üzere, herhangi bir
çevresel araştırma çalışması, sorunla ilgili ön hazırlıklara dayalı olarak elde
edilen bilgi ve verilerin derlenmesi ve sınıflandırılması çalışmalarını içeren
bir örgütlenme çalışması ile başlamak durumundadır. Elde edilen bilgiler, ÇED
örneğinde, etki kestirimi (tahmin, forecasting,
determination) şekline dönüştürülecek ve her bir olası etkinin varlık
durumunun ve olası sonuçlarının kestirimi yapılacaktır. Bu amaçla, kestirim
modelleri hazırlanacak, uygulanacak ve elde olunan sonuçlar irdelenecektir.
İrdeleme çalışmaları iki aşamalı olacaktır. Birinci aşamada, çevre koşullarının
belirlenen etkilere karşı duyarlılıkları saptanacaktır. Kuşkusuz, bu bağlamda
ele alınması gereken temel konuların risk planlaması ve yönetimi, yaşam
kalitesinin nicelleştirilmesi ve taşıma kapasitesinin değerlendirilmesine
dayalı olduklarını yinelemeye gerek olmamalıdır. Bu irdeleme çalışmalarından
elde olunan sonuçlar sistemik bir biçimde örgütlenecek ve yürümekte olan proje
ya da politika planlama süreci ile bütünleştirilecektir.
ÇED
Raporunun Hazırlanma Süreci
ÇED süreci, esas itibarıyla, iki aşamalıdır: rapor
hazırlama aşaması ve rapor değerlendirme aşaması. Aşağıdaki şekil rapor
hazırlama sürecini özetlemektedir.
ŞEKİL 7
Rapor
Hazırlama Süreci
A (A)
hedefler
B
(B) hedefler için teknik olanaklar
C1
C2 C3 C4
(C) önerilen
seçenekler
(D)çevresel
D
özellik raporu
(E)
almaşıklı E1 E2 E3 E4 E5
mühendislik
planları
(F) etki belirleme ve
etkinin önem ve
büyüklüğünü
çözümleme
F1 F2 F3 F4 F5
G1 G2 G3 G4 G5
(G) etki
değerlendirme
(H) öneriler
H
Rapor hazırlama süreci, öncelikle, ÇED raporunun
hedeflerinin belirlenmesi ve ortaya konulması (A) ile başlayacaktır. Bu
aşamayı, hedeflerin gerçekleştirilmesi için gerekli teknolojik olanakların
varlık düzeylerinin saptanması (B) izleyecektir. Üçüncü aşama, önerilen eylemin
algılanması ve anlaşılması ile bu eylemin başka seçeneklerinin var olup
olmadığının araştırılması (C) olacaktır. Bu çalışmayı, önerilen eylem uygulama
alanına konulmadan önce eylemin içinde yer alacağı çevrenin özelliklerini
belirleyen bir alt raporun (D) hazırlanması izlemelidir. Elde edilen bu rapor,
mühendislik planlarının gözden geçirilmesi ve çevresel özelliklerinin
korunmasını amaçlayan seçenekli mühendislik planlarının hazırlanması (E) ile
sonuçlanmalıdır. Hazırlanan seçenekli mühendislik planlarına dayalı olarak, her
bir seçeneğin çevre üzerinde yaratacağı etkiler kestirilecek ve bu etkilerin
önemlilik ve büyüklük çözümlemesi (F) yapılacaktır. Bu çalışmayı, etki
değerlendirme çalışmaları (G) izleyecek ve önerileri (H) de içeren sonuç rapor
hazırlanacaktır. Ortaya çıkan rapor, hazırlanma süreçleri ülkeden ülkeye
değişmekle birlikte, bir ÇED raporudur.
ÇED
Sisteminin Alt Bileşenleri
Buraya kadar yapılan açıklamalar çerçevesinde,
ideal bir ÇED sisteminin dört alt sistemden oluşacağı anlaşılmış olmalıdır.
Buna göre, birinci alt sistem, planlama alt sistemidir. Bir başka
anlatımla, etkilerin saptanması ve bunlardan olası etkisi olumsuz olanların
çevresel sorunlara yol açmaması için alınması gereken ideal önlemlerin
belirlenmesi gerekmektedir.
İkinci alt sistem olan örgütleme alt sistemi, bir
anlamda, saptanan veri, bilgi ve bulgular çerçevesinde alınması gereken teknik,
teknolojik, hukuksal, yönetsel ve kurumsal
önlemlerin bir rapor çerçevesinde örgütlenmesi anlamına gelmektedir.
Üçüncü alt sistem olan denetleme alt sistemi ise, projeyi önerenler tarafından hazırlanan
rapor içeriğinde yer alan bilgi, bulgu ve görüşlerin doğruluk ve
geçerliliklerinin denetlenmesi anlamına gelmektedir. Bu bağlamda, denetleme alt
sistemi, planlama ve örgütleme alt sistemleri arasındaki uyum düzeyinin saptanmasını ve -nesnel bir yaklaşımla- bu
iki alt sistemde belirtilenlerin isabetlilik düzeyinin belirlenmesini
amaçlamaktadır. Bu alt sistemin en önemli ürünü, önerilen projenin
gerçekleşmesine onay vermek, yeni önlemler alıması için gerekli süreyi tanımak
ya da sakıncalı etkilerinin azaltılamaz ve geri çevrilemez olduklarının
anlaşılması durumunda projeyi reddetmek olacaktır.
Dördüncü ve son alt sistem ise, iletişim alt sistemidir. Bu alt sistem,
önerilen proje ve projenin çevresel etkileri bağlamında üç önemli yanın bilgili
ve haberli kılınmaları anlamına gelmektedir. Bu üç yan, projeyi öneren
yatırımcılar, projeden etkilenecek çevre içinde yaşamakta olanlar ve projenin
devamı ya da durdurulması konusunda karar alma yetkisine sahip olan kamu
yönetimleridir. İdeal bir ÇED sistemi içinde, bu alt bileşenin önemi oldukça
fazladır. Ancak, hemen belirtilmelidir ki, bu alt sistemin başarısı yalnızca
yanların bilgili kılınmasında aranmamalı ve gerçek başarının her üç yanın ve
özellikle de projeden etkilenecek olan yurttaşların karar alma sürecine etkili
bir şekilde katılmasının güvence altına alınmasında olduğu bilinmelidir.
ÇED
Türleri
ÇED türlerini açıklamaya geçmeden önce, Türkiye’de
çevresel etkilerin irdelenmesi ile ilginç bir olguyu saptamakta yarar
bulunmaktadır. Bilindiği üzere, ÇED sisteminin
çağdaş anlamda gelişmesi küresel endüstriyel devrimin gerçekleşmesine
koşut olmuştur. 40’lı ve 50’li yıllarda ilk kuramsal filizlerini gösteren ÇED
kavramının yasal bir düzenleme şekline dönüşmesi için 70’li yılların gelmesi
beklenmiştir.
Ancak, Türkiye’de 1930 yılında yürürlüğe konulan
1580 sayılı eski Belediye Kanunu’nun 15 inci maddesinin 38 inci bendi aynen şu
hükmü getirmekteydi:
“Alelumum sınai müessese ve fabrikaların,
elektrik, tenvirat ve tesisatının, makina ve motör ve imbiklerinin kazan, ocak
ve bacalarının gerek ilk önce ve gerek muttariden ve muntazaman fenni
muayenelerini icra etmek, etrafındakilerin sıhhatları, huzur ve rahat ve
malları üzerine fena tesir icra edip etmediklerini tetkik etmek, zararlarına
mani olmak”.
Günümüz Türkçesi’ne uyarladığımızda
madde şu anlama gelmektedir:
“Bütün
endüstriyel kurum ve fabrikaların, elektrik, aydınlatma ve (her türlü)
donanımının (su, pis su, soğutma suyu, asansör vd.) makina, motor ve damıtma
sistemlerinin kazan, ocak ve bacalarının gerek ilk önce (tesis kurulmadan önce)
ve gerek düzenli aralıklarla bir diğerini izleyecek şekilde teknik
denetimlerini yapmak, çevredekilerin sağlıkları, huzur ve rahat ve malları
üzerine olumsuz etki yapıp yapmadıklarını incelemek ve zararlarını engellemek”.
Yukarıda yer alan tanımın, ÇED konusunda, buraya
kadar yaptığımız açıklamalarla ne kadar büyük bir benzeşme içinde oldukları ve
hatta aynı anlama geldikleri okuyucunun dikkatine sunulmak istenmiştir. Bu
durumun bazı önemli sonuçları olmalıdır:
·
Türkiye’de
ÇED sistemi ilke olarak 1930 yılında yürürlüğe konulmuştur;
·
Uygulama
yetkisi ve sorumluluğu belediyelere verilmiştir;
·
Bu gelişme
ülkemiz açısından sevindiricidir;
·
Ancak,
uygulamanın ayrıntılarını gösterecek yönetsel düzenlemeler yapılmadığı için
belediyeler bu yetkilerini geçmişte etkili olarak kullanamamışlardır, halen
kullanamamaktadırlar ve kullanmak isteyenler de bu çalışmayı nasıl
yapacaklarını bilememektedirler;
·
ÇED konusunda
yalnızca yasal düzenlemeler yapmak yeterli değildir ve
·
Sistemin
etkili bir şekilde uygulanmasının güvence altına alınması için yeterli düzeyde
siyasal irade oluşturmayı da içeren stratejik bir eylem planı hazırlanmalıdır.
5272 sayılı yeni Belediye Kanunu ise belediyelerin
görevlerini ayrıntılı olarak sıralamamakta ve genel bir tanım vermektedir: [10]
“Belediyenin Görev, Yetki ve Sorumlulukları
Belediyenin görev ve sorumlulukları
MADDE 14.- Belediye, mahalli müşterek nitelikte
olmak şartıyla;
a) İmar, su ve kanalizasyon, ulaşım gibi kentsel alt
yapı; coğrafi ve kent bilgi sistemleri; çevre ve çevre sağlığı, temizlik
ve katı atık; zabıta, itfaiye, acil yardım, kurtarma ve ambulans; şehir içi
trafik; defin ve mezarlıklar; ağaçlandırma, park ve yeşil alanlar; konut;
kültür ve sanat, turizm ve tanıtım, gençlik ve spor; sosyal hizmet ve yardım,
evlendirme, meslek ve beceri kazandırma; ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi
hizmetlerini yapar veya yaptırır…
Belediye, kanunlarla başka bir kamu kurum ve
kuruluşuna verilmeyen mahalli müşterek nitelikteki diğer görev ve hizmetleri de
yapar veya yaptırır.”
Görüldüğü gibi, yeni Kanun ile belediyelere çevre
ve çevre sağlığı hizmetleri yapma görevi verilmiştir. Ancak, bir başka fıkrada
getirilen sınırlama ile belediyelerin
yasalarla öteki kurumlara verilmiş olan kamu hizmetleri dışında kalan
hizmetleri yerine getirebileceği ilkesi kabul edilmiştir. ÇED yetkisi Çevre
Kanunu’nun 10 uncu maddesi ile ulusal yönetime verildiğinden artık
belediyelerin ÇED düzenlemesi yapmak olanağı kalmamıştır
ÇED kavramı ile önemli bir benzerliği olan bir
başka ulusal yasal düzenleme de, “Gayrı Sıhhi Müesseselere Ait İşyeri Açma ve
Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun” ve bu Yasa’ya dayalı olarak çıkartılan
Yönetmelik’tir. Bu Yönetmelik’e ekli başvuru formunun “tesisden çıkabilecek
atıkların cinsi ve miktarı” başlıklı bölümünde katı, sıvı ve gaz olarak üçlü
ayrımı yapıldıktan sonra başvuruda bulunanlardan aşağıdaki konularda açıklayıcı
bilgiler istenmektedir:
·
Proses
atıklarının (üretimden çıkan) ne şekilde izale edildiği?
·
Sosyal tesis
atıklarının ne şekilde izale edildiği?
·
Gürültünün
önlenmesi için alınacak tedbirler?
·
Varsa,
kokunun önlenmesi için alınacak tedbirler?
·
Yangın ve
patlamalara karşı alınacak tedbirler?
·
Radyoaktif
atık varsa alınacak tedbirler?
Bunların dışında kalan ve haklarında bilgi
istenilen öteki konular ise şunlardır: vardiya sayısı, bir günde çalışacak
toplam personel sayısı, tesisin çalışma süresi ve saatleri, kullanılacak yakıt
türü, kullanılacak hammadde ve katkı maddeleri, içme ve kullanma suyu
gereksinimi, nereden temin edildiği, üretimde kullanılacak suyun miktarı ve
nereden temin edildiği, tesis yeri ile ilgili olarak egemen rüzgar yönü, yüzeysel su kaynakları,
termal ve mineral su kaynakları ve yeraltı suyu mesafesi.
Yukarıda belirtilen konuların da, ÇED sistemiyle
ne kadar büyük benzerlikler gösterdiği oldukça açıktır. Yetkinin kullanımı ise,
tesisin yeri ve türüne göre Sağlık Bakanlığı’na, valilik ve kaymakamlıklara,
büyük şehir belediyelerine ve belediyelere verilmiştir. İlgili kurumlar
kendilerine yapılan başvuruda yer alan bilgileri irdeleyecekler ve uygun
gördükleri boşaltım ve yayılım limitlerini belirterek tesise izin verecekler
(ya da, reddedecekler) ve tesis işletmeye açıldıktan sonra gerekli denetimleri
yaparak izin belgesine uyarlığın devamını güvence altına alacaklardır. Aksi
takdirde de, Yasa’nın öngördüğü yaptırımları uygulayacaklardır.
3572 sayılı olan bu Yasa 1989 yılında yürürlüğe
girmiştir. Konu üzerinde burada ayrıntılarıyla durulmayacaktır. Ancak, ÇED
sisteminin 1993 yılında çıkan yönetmelikle 1994 yılı başında yürürlüğe girmiş
olduğu anımsanacak olursa, 1930 yılındaki bu gelişmenin de oldukça önemli
olduğu ve Türkiye’de ÇED’in öncüsü olarak kabul edilebileceği gerçeği ortaya
çıkmaktadır.
Ancak ne varki, bu Yasa da, çeşitli nedenlerle,
Türkiye genelinde, başarılı ve etkili bir uygulama olanağına sahip olamamıştır.
Başvuru belgelerinin çoğunda bu bilgiler yer almamakta, belediyeler bu
bilgileri istemekte gevşek ve öznel davranmakta ve etkili bir denetim
sağlayamamaktadırlar.
Ülkemizde yürürlükte olan ÇED türdeşlerine kısaca
değindikten sonra, kuramsal anlamda ÇED türlerine işaret etmek gerekmektedir.
Bu bağlamda ve çağdaş anlamda, iki tür ÇED’den söz etmek olanaklıdır: proje
bazında ÇED ve stratejik ÇED. Proje bazında ÇED, Türkiye’de yürürlükte bulunan
ÇED mevzuatı içinde yer alırken stratejik ÇED kavramı ülkede yeterince
bilinmemektedir.
Proje
Bazında (Bireysel) ÇED
Proje bazında (ya da bireysel) ÇED, isminden de
anlaşılacağı üzere, önerilen bir yatırım projesi ile ilgili olarak, rapor
hazırlama, hazırlanan raporu yetkili kamu yönetiminin onayına sunma ve projeden
etkilenecek halkla birlikte yatırımın kaderi konusunda son kararı alma
sürecidir. Esasen, bu kitabın temel konusu da bu tür bir ÇED anlayışına ve
yaklaşımına dayalıdır.
Stratejik
ÇED: Kuramsal Açıdan
“Ana ÇED”, “Master ÇED” ya da “Stratejik ÇED”
kavramları eş anlamlı kavramlardır. “Ana” ve “Master” kavramları arasında köken
farklılaşması dışında herhangi bir anlam farklılaşması yoktur. Bize göre,
Türkçe kökenli olması bakımından “ana ÇED” deyimi tercih edilmelidir. “Ana ÇED”
ile “stratejik ÇED” arasında da herhangi bir anlam farklılaşması yoktur. Bazı
yazarlar “stratejik” kavramını tercih etmektedirler. Şayet bu deyim
hazırlanacak olan proje bazındaki ÇED raporlarına yön vermek, onları
şekillendirmek ve temel bir referans kaynağı olmak anlamında kullanılıyorsa, bu
kavrama da itiraz etmemek gerekir. Çünkü “ana ÇED” de aynı anlama gelmektedir.
Ancak, yine Türkçe kökenli olması nedeniyle bu kitapta “ana ÇED” kavramının
kullanılması tercih edilmiştir. Avrupa Birliği, bu kavrama stratejik ÇED adını vermeyi yeğlemiştir. Ancak, uluslararası ÇED
literatüründe “stratejik” kelimesinin yerleşiklik niteliği kazanmış olması
nedeniyle bu kavramın kullanılması terim birlikteliğinin oluşmasına daha fazla
katkıda bulunabilecek nitelikte görülmektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki, proje bazındaki ÇED
ile ana ÇED arasında çok önemli farklılıklar vardır. Proje bazındaki ÇED
önerilen yatırım projesi ile ilgili olarak ÇED sürecini tamamlamak amacıyla
hazırlanırken, ana ÇED ulusal, bölgesel, yöresel ve yerel bazda hazırlanabilir.
Bu bağlamda, ulusal ana ÇED raporundan, bölgesel ana ÇED raporundan, yöresel
ana ÇED raporundan ve yerel ana ÇED raporundan ayrı ayrı söz edebilmek
olanaklıdır.
Bize göre, “Stratejik
ÇED raporları” herhangi bir bireysel ÇED raporu ile ilişkili olmaksızın ve hazırlanacak tüm bireysel raporları kapsamak üzere sınırlandırılmış olduğu alan
çerçevesinde, bu alanı bir bütün olarak ele alan ve alan/yöre/bölge üzerindeki/içindeki tüm çevresel özellikleri inceleyen, bu çevrenin risk değerlendirmesini ve risk planlamasını yapan ve risk yönetimi
için temel oluşturmayı amaçlayan, alanın yaşam kalitesini ölçen ve yaşam
kalitesinde meydana gelecek değişmeleri toplumsal göstergeler aracılığıyla
ölçmeye çalışan, alanın taşıma kapasitesini belirleyen ve taşıma
kapasitesini zorlayan ve kolaylaştıran önlemleri saptayan, bu amaçla yeterli bir veri ve envanter sistemini, proje bazında ÇED raporu
hazırlayacak olanların yararına sunan ve alan bazında kamu organlarınca
yürürlüğe konulmuş olan alan kullanımı planları ile çevresel koruma endişeleri
arasında anlamlı bağlar ve dengeler kuran bir ÇED raporudur. Bu tanıma
açıklık getirebilmek bakımından, aynı çevresel konularda, iki ayrı ÇED türünün
içeriğinde yer alan farklılaşmalara aşağıda kıyaslamalı olarak işaret
edilmiştir.
·
Alanın, Planın ve Proejnin Ssınırlarının ve
Çevresel Hedeflerinin Betimlenmesi
Stratejik ÇED öncelikle mekan
planlamasına ya da ÇED
çalışmasına konu olacak alanın sınırlarını belirlemelidir. Mekan planlaması çalışması, bölge planları, çevre düzeni planları,
nazım imar planları ve uygulama imar planları şeklinde ortaya çıkabilecektir. Bu
çerçevede, planın hedefleri saptanmalı ve bu çevresel hedeflerle arazi kullanım
planlarının hedefleri arasında uyum ve tutarlılık inceleme konusu yapılmalıdır.
Stratejik ÇED, bir plan uygulamasına dayalı olarak yapılmıyorsa, bu takdirde
inceleme konusu olan bölgenin çevresel hedefleri saptanmalıdır. Bu bağlamda,
planın gelişme aşamaları incelenmeli ve bu gelişmelerle çevresel hedefler
arasındaki tutarlılık irdeleme konusu yapılmalıdır. Bir başka anlatımla, çevre
düzeni planı, kent nazım planı ve uygulama imar planları ile çevresel hedefler
arasındaki tutarlılık güvence altına alınmalıdır.
Bireysel ÇED çalışmasında, önerilen projeden etkilenecek alanın
sınırlarının belirlenmesi ve projenin çevresel hedeflerinin saptanması
gerekmektedir.
·
Çevresel Dokunun Betimlenmesi
Stratejik ÇED çalışmasında, mekansal planlamaya ya da ÇED çalışmasına konu
olan alan içinde yer alan çevresel dokunun envanteri hazırlanmalıdır. Envanter
mevcut kirlilik düzeylerini belirlemeli ve kirletici yayan yayılım
kaynaklarının dökümünü vermelidir. Alan üzerinde ve alan içinde yer alan önemli
yerleşme merkezlerinde kirlilik ölçümleri yapılmalıdır. Önerilen alan kullanım
biçimine bağlı olarak kirlenme düzeyinde meydana gelecek değişmeler
saptanmalıdır.
Bireysel ÇED çalışmasında projeden etkilenen alanda, proje nedeniyle ortaya
çıkabilecek kirlilik dağılımındaki değişmeler inceleme konusu yapılacaktır.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta, ana ÇED çalışması hazır ise bireysel
ÇED’in bu çalışmayı kendisine esas ve yol gösterici olarak kabul etmesi
gerekliliğidir.
· Hava Kalitesi
Stratejik ÇED çalışmasında, planlanan veya ÇED
çalışması yapılan alan sınırları içinde kalan bölgenin günlük ve mevsimsel hava
kirliliği düzeyleri saptanmalı; yayılım kaynaklarının envanteri hazırlanmalı ve
alan içinde yer alan yerleşme merkezlerinin hava kirliliği haritaları
çıkartılmalıdır.
Bireysel ÇED, önerilen proje ile ilgili
çalışmalarını sürdürürken ana ÇED’e atıfta bulunmalı ve projenin özelliklerinin
ana ÇED’in öngörüleri ile uyum içinde olduğunu göstermeye çalışmalıdır.
Projenin uygulanması durumunda yakın çevrenin hava kalitesinde meydana gelecek
değişmeleri saptamaya çalışmalıdır.
·
Gürültü Kalitesi
Stratejik ÇED, önerilen alan kullanımına göre,
gürültü eşçizgilerinde meydana gelecek değişmeleri saptamalı; karayolları, ana
ulaşım yolları, okullar, hastaneler, endüstriyel alanlar ve konut alanlarının gürültü eşçizgilerini
hazırlamalı ve önemli gürültü kaynaklarının envanterini çıkarmalıdır.
Bireysel ÇED, daha önce verilen hava kirliliği
örneğinde olduğu üzere, ana ÇED’e atıfta bulunmalı ve iki etkinlik arasındaki
uyumu güvence altına almayı amaçlamalıdır. Mevcut gürültü düzeyi ile projenin
uygulanması durumunda ortaya çıkacak gürültü düzeyi kıyaslanmalıdır.
· Su
Kaynakları
Stratejik ÇED çalışması ile nehir, göl ve deniz
gibi yüzeysel suların ve yeraltı suyunun nitel
ve nicel özellikleri saptanmalı ve bölgeye özgü bir su kaynakları
envanteri hazırlanmalıdır. Toplam su talebi, toplam su arzı ile
karşılaştırılmalı ve ilave edilebilecek su kaynakları hesaplanmalıdır.
Planlanan arazi kullanımı biçiminin bölgenin su talebi üzerindeki etkisi
irdelenmelidir.
Bireysel ÇED, önerilen proje ile ilgili çalışmalarını sürdürürken, ana
ÇED’e atıfta bulunmalı ve projenin yakın çevrede yer alan tüm su kaynakları
üzerindeki etkilerini değerlendirilmelidir.
·
Biyolojik Kaynaklar
Stratejik ÇED, bölgede yer alan yaban yaşamının ve
bitki örtüsünün envanterini hazırlamalıdır. Aynı şekilde, soyu tükenme
tehlikesi içinde olan varlıklar (flora ve fauna) saptanmalı ve envanteri çıkartılmalıdır. Stratejik ÇED, mekansal planlama ile ilgili
olarak yapılıyorsa, önerilen arazi kullanım şekline göre, yaban yaşamında
meydana gelebilecek değişiklikler belirlenmeye çalışılmalıdır. Planın, soyu
tehlikede olan türler üzerindeki etkileri belirlenmelidir.
Bireysel ÇED, önerilen planın biyolojik kaynaklar
üzerindeki çevresel etkilerini belirlerken ana ÇED’e atıfta bulunmalıdır. Proje
nedeniyle projeye yakın alandaki yaban yaşamında ve bitki ve hayvan varlığında meydana gelebilecek
değişmeler bireysel ÇED’de inceleme
konusu yapılmalıdır.
·
Toprak Kaynakları
Stratejik ÇED, fosil yakıtların ve madenlerin envanterini hazırlamalı,
yörede yer alan drenaj ve erozyon olaylarının kalıplarını çıkarmalı, fay
kırıklarını belirlemeli, toprak kayması, yersarsıntısı ve orman yangınları
açısından tehlike arzeden bölgeleri saptamalı ve yörenin topoğrafyası ile
toprak koşullarını ortaya koymalıdır. Önerilen yeni mekansal plan nedeniyle
değişecek olan arazi kullanım biçimlerinin drenaj ve erozyon kalıplarında yol açabileceği
değişmeleri öngörebilmeli, doğal afetlerin artması tehditini saptayabilmeli,
önerilen plan karşısında doğal koruma alanlarında ortaya çıkabilecek yeni
gereksinimleri belirlemeli ve önerilen planın topografya üzerindeki etkilerini
kestirebilmelidir.
Bireysel ÇED, ana ÇED’e atıfta bulunmalı ve inşaat nedeniyle yapılacak
kazıların yerel topografya üzerindeki etkilerini ve projenin kararlılık durumu
ile toprak koşullarının uyum düzeyini
temel inceleme konusu yapmalıdır.
·
Toplumsal Kaynaklar
· İnsan
Yerleşmeleri
Stratejik ÇED, inceleme konusu olan alan sınırları
içinde yer alan insan yerleşmelerinin sınıflandırmasını yapmalı ve bu sınıflara
özgü tipolojileri belirlemelidir. Yerleşim yerleri arasında ve içindeki trafik
akımını, dolaşım kalıplarını ve yolculuk biçimlerini saptamalıdır. Nüfusun alan
içindeki dağılımı ve zaman içindeki artma ve azalma eğilimleri haritalar
üzerinde gösterilmelidir. Planlanan arazi kullanımı nedeniyle, yöredeki nüfus
büyümesi ve dağılımı inceleme konusu yapılmalı ve yaratılan istihdam olanakları
belirlenmelidir. Artan trafik talebi göz önüne alınmalıdır. Toplumsal yapıda
değişiklikler saptanmalıdır. Binaların ve insanların yerdeğiştirmesi olasılığı
inceleme konusu yapılmalıdır. Planlanan alanda istihdam koşullarında meydana
gelebilecek değişiklikler kestirilmelidir. Yeni planın mücavir alan üzerindeki etkileri irdeleme
konusu yapılmalıdır.
Bireysel ÇED, bu konularla ilgili çözümleme
çalışmalarında stratejik ÇED’e atıfta bulunmalıdır. Projenin yol açabileceği
trafik ve dolaşım sorunlarını irdelemeli, proje alanının genel görünümünde
olabilecek değişiklikleri saptamalı, yıkılması gereken binaları ve yerinden
edilecek insanları belirlemeli ve proje ile planlar ve stratejik ÇED arasındaki
uyumu güvence altına almalıdır.
· Kamu
Hizmetleri
Stratejik ÇED, polis, jandarma, zabıta ve itfaiye gibi esenlik hizmetleri
ile her türlü okullar, kitaplıklar, koruyucu ve tedavi edici sağlık tesisleri
ve parklar gibi kamu hizmetlerinin alan üzerindeki dağılımını ve hizmet sunma
kapasitelerini ve sınırlarını saptamalıdır.
Bireysel ÇED, önerilen proje nedeniyle bölgesel ve yerel kamu hizmetlerinde
beklenmesi gereken talep artışlarını belirlemelidir.
· Altyapılar
Startejik ÇED, bölge sınırları içinde yer alan
elektrik, gaz, su, kanalizasyon, atık su arıtımı ve katı atık tesisleri gibi
altyapıların hizmet kapasiteleri ve geleceğe yönelik kapasite artırımı
planlarını saptamalı ve irdelemelidir. Demografik eğilimlerdeki gelişmelere
koşut olarak ve bu altyapılara ilişkin olarak, üretim ve tüketim kalıplarını
gözden geçirmeli ve hizmet arzı ile talebi arasındaki ilişkileri
kıyaslamalıdır. Aşırı tüketim saatlerinde kapasite durumu özellikle göz önünde
tutulmalıdır.
Bireysel ÇED, önerilen proje ile ilgili olarak
yukarıda sayılan hizmet alanlarında yaratılacak talepleri saptamaya
çalışmalıdır. Proje nedeniyle ortaya çıkan elektrik, su ve doğal gaz talebi ile
projenin ortaya koyduğu kanalizasyon, atık su arıtımı ve katı atık yönetimi
gereksinimi dikkate alınmalıdır.
· Kültürel
ve Bilimsel Kaynaklar
Stratejik ÇED, bölge içinde yer alan kültürel ve
bilimsel kaynakların envanterini hazırlamalı, arkeolojik, tarihsel ve
paleontolojik eserlerin yerlerini belirlemeli ve planlanan arazi kullanımının
kültürel ve bilimsel kaynaklarla uyumunu güvence altına alacak önlemler
geliştirmelidir.
Bireysel ÇED, stratejik ÇED’e atıfta bulunmalı ve
projenin kültürel ve bilimsel kaynaklarla uyumunu güvence altına almalıdır.
· Ekonomi
Stratejik ÇED, alan için geliştirilmekte olan bir
mekansal plan ile ilgili ise, önerilen arazi kullanım türüne göre ortaya çıkan
kamu hizmetleri (kitaplıklar, okullar, sağlık tesisleri, esenlik hizmetleri,
rekreasyonel alanlar ve parklar, altyapı tesisleri, doğrusal altyapı hizmetleri
ve katı atık yönetimi gibi) ile ilgili hizmet maliyeti artışlarını
kestirmelidir. Stratejik ÇED, aynı şekilde, önerilen arazi kullanım planına
göre elde edilebilecek kamu gelirlerindeki artışı da inceleme konusu yapmalıdır.
Stratejik ÇED’in üzerinde durması gereken ikinci
temel konu, önerilen alan kullanım biçiminin bölge ekonomisi üzerinde
yaratacağı ekonomik etkilerin belirlenmesi olmalıdır. Bölge ekonomisi
incelemeleri bölgesel makro ekonomik dengeleri irdelemeli ve mikro ekonomik
davranış kalıplarını saptamalıdır.
Bireysel ÇED, bu konularda stratejik ÇED’i esas almalı ve önerilen
projenin yukarıda belirtilen ilişkiler bağlamında getireceği yeni sonuçları
inceleme konusu yapmalıdır.
· Kaçınılmaz
Önemli Olumsuz Çevresel Etkiler
Stratejik ÇED, mekansal planlama ile ilgili olması
durumunda, önerilen planın yörede yaşayan canlı varlıklar üzerindeki yığınsal
etkilerini planın gerçekleşme aşamalarına koşut olarak açıklamalı ve olumsuz
etkilerin genel bir özetini vermelidir.
Bireysel ÇED, önerilen proje nedeniyle ortaya
çıkacak olumsuz etkileri tek tek ele almalı ve gerekli ayrıntıda irdelemelidir.
· Giderme
Önlemleri
Stratejik ÇED, olumsuz etkilerinin giderilmesi
için önerilen yeni planın uygulanmasını öngördüğü sakıncalı etkileri giderme ve
azaltma önlemlerini irdelemeli ve gerekli görülen yeni giderme önlemlerini
ilgili yerlere önermelidir.
Bireysel ÇED, önerilen projenin yaratacağı olumsuz
etkilerin giderilmesi ve azaltılması için proje çerçevesinde alınması gereken
önlemleri belirlemek durumunda olmalıdır.
· Seçenekler
Stratejik ÇED, planlanacak alan ile ilgili olarak
geliştirilen ve geliştirilmesi olanaklı olan tüm plan seçeneklerini ele almalı,
bu seçeneklerin herbirinin çevresel etkilerini ayrı ayrı irdeleme konusu
yapmalı ve en az çevresel zarara yol açacak plan seçeneğini saptamalıdır.
Bireysel ÇED, benimsenen plan seçeneğine göre,
alanda yer alabilecek proje seçeneklerini inceleme ve irdeleme konusu yapmalı,
bu seçenekleri bir diğeri ile kıyaslamalı ve alanı çevresel açıdan en iyi
kullanacak olan seçeneği saptamalıdır.
· Uzun ve
Kısa Erimli Hedeflerin Kıyaslanması
Stratejik ÇED, mekanın planlanması ile ilgili
olması durumunda, planın uygulanma aşamalarına koşut olarak çevresel koşullarda
meydana gelebilecek yığınsal etkileri belirlemeye çalışmalıdır.
Bireysel ÇED, projenin yakın çevresi üzerindeki
yığınsal etkilerinin uygulama aşamalarına koşut olarak tartışmasını ve
irdelemesini yapmalıdır.
· Geri
Çevrilemez Değişimler
Stratejik ÇED önerilen planın alan üzerindeki
olası önemli olumsuz etkilerinden geri çevrilemez nitelikli olanlarını ve
önerilen planın mevcut nüfusun kıt kaynakları tüketim kalıplarıyla gelecek
kuşakların kaynakları kullanım biçimini etkileyebilecek kaynak tahsisleri üzerindeki etkilerini
irdeleme konusu yapmalıdır.
Bireysel ÇED, projenin uygulanması durumunda,
yakın çevrede yol açılabilecek geri çevrilemez nitelikli önemli olumsuz
etkileri irdelemek amacını taşımalıdır.
· Büyüme
Aşılayan Etkiler
Startejik ÇED, önerilen planın, planlama konusu
olan bölge sınırları içindeki demografik büyüme ve dağılım kalıplarını,
istihdam olanakları üzerindeki etkilerini ve çevresel kirlenmeler üzerindeki
büyüme ve artış aşılayan etkilerini irdeleme konusu yapmalıdır.
Bireysel ÇED, projenin yakın çevresinde yaratacağı
büyüme aşılayan etkilerin irdelemesini yapmalıdır.
Yukarıda, stratejik ÇED ile proje bazında ÇED
kavramları arasında yapılan kıyaslama ve açıklamalardan çıkarılması gereken iki
ana sonuçlar şunlar olmalıdır:
· Stratejik ÇED arazi
kullanım planlarının çevresel etkilerinin belirlenmesi amacıyla
kullanılabilir. GAP Bölge Planı’nın çevresel etkilerinin değerlendirilmesi,
Güney Ankara Çevre Düzeni Planı’nın çevresel etkilerinin değerlendirilmesi,
İstanbul Nazım Plan önerisinin çevresel etkilerinin değerlendirilmesi ya da
herhangi bir imar uygulama ya da gecekondu imar ıslah planının çevresel
etkilerinin değerlendirilmesi gibi.
· Stratejik ÇED arazi kullanım planına bağlı
olmaksızın herhangi bir alanın çevresel
özelliklerinin belirlenmesi amacıyla da hazırlanabilir ve bu belge o sınırlar
içinde gerçekleştirilecek tüm ÇED belgeleri için yol gösterici ya da bağlayıcı
bir konuma getirilebilir.
AB’de
Stratejik ÇED Kavramı
Bu genel çerçeve içinde, ülkemizi ilgilendiren ilk önemli somut yasal düzenleme AB tarafından
hazırlanmış ve yürürülüğe konulmuş bulunmaktadır. bulunmaktadır. Avrupa Birliği Resmi Gazetesi’nin
21.7.2001 tarihli baskısında yayınlanarak yürürlüğe giren ve AB’nin Stratejik
ÇED Direktifi olarak nitelendirilebilecek olan
“Bazı Plan ve Programların Çevre Üzerindeki Etkilerinin Değerlendirilmesi
Direktifi” (Assessment of the Effects of
Certain Plans and Programmes) ile stratejik ÇED süreci Avrupa Birliği’ne
üye ülkelerde uygulama alanına konulmuştur. Bu Direktifin ingilizce metni bu
kitabın sonunda yer almaktadır.
Bir Konsey Direktifi olan bu belgede, “stratejik” kelimesi yer almamakla
birlikte, bu kavrama uygun düzenlemeler yapılmaktadır. Bu düzenlemeler, esas
olarak, kent ve bölge planları (alan planları – landuse planning) üzerinde yoğunlaşmakta ve bu tür plan ve
programların yürürlüğe konulmadan önce bir çevresel değerlendirmeden
geçirilmesi öngörülmektedir.
Belgenin önemli unsurları aşağıda özetlenmiştir:
· Belgede yer alan plan ve program deyimleri, kent
planlamasına ilişkin planlar ve programlar anlamına gelmektedir. Bu plan ve
programlar; yetkili bir otorite tarafından hazırlanır ve kabul edilir ya da
yetkili otorite tarafından hazırlanır. Ancak, bir yasama kararıyla yürürlüğe
girer. Kentsel planlamaya ilişkin ve yapı izni verilmesine yol açan karar alma
sürecinin bir parçasıdır. Yapımı
önerilen projenin niteliği, çapı, yeri ve işletme koşulları ile ilgili düzenlemeler
içerir.
· Yukarıda belirtilen plan ve programlarda
değişiklik yapılmasını öngören düzenlemeler de çevresel değerlendirme
çalışmasına konu olacaktır.
· Ulaşım,
enerji, atık yönetimi, su kaynakları yönetimi, endüstri (madensel kaynakları
çıkarma işlemleri dahil), telekomünikasyon ve turizm sektörleriyle ilgili plan ve programlar da bu Direktif’de öngörülen plan ve
program tanımı içinde yer alırlar ve çevresel değerlendirme çalışmasına
tabidirler.
· Bu tür plan ve programlar kesinleştirilmeden ve
yasama sürecine sunulmadan önce çevresel değerlendirmeye tabi tutulurlar.
· Mevcut planlardaki küçük çaplı değişiklikler, üye
ülkelerce önemli çevresel sakıncalara yol açabileceklerine karar verilmesi
durumunda çevresel değerlendirmeye konu olacaktır.
· Yetkili otorite, önerilen değişikliğin, bu
Direktif kapsamına girdiğinin anlaşılması durumunda, Direktif ekinde belirtilen
bilgileri içeren çevre raporu hazırlayacaktır.
· Hazırlanacak raporda, söz konusu değişikliğin
insanlar, bitki örtüsü, hayvan varlığı, toprak, su, hava, iklim, peyzaj, maddi
varlıklar ve kültürel miras üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkileri inceleme
konusu yapılacaktır.
· Taslak plan ve programın kopyası ve hazırlanan
çevresel rapor/bildirge/bildiri (environmental
statement) iligili kişi ve kurumların incelemesine hazır tutulacaktır.
· Bu kişi ve kurumlar, plan ve program kesinleşmeden
önce, görüşlerini açıklamak hakkına sahip olacaklardır.
· Üye ülke, hazırlanan plan ve programın bir başka
üye ülke üzerinde etkisi olacağını anlarsa, plan ve raporun örneklerini ilgili
ülkeye gönderecektir.
· Plan ve programı kabul etme yetkisine sahip
otorite kararını kesinleştirmeden önce çevresel raporu dikkate alacaktır.
Yetkili otorite, bu raporu dikkate alarak, plan ve programda değişiklikler
yapmak hakkına sahip olacaktır.
Yukarıda genel çizgileriyle özetlenen Konsey
Direktifi, AB içinde stratejik ÇED kavramının ana çizgilerini göstermektedir.
Buna göre, kent ve bölge planları yanında, ulaşım, enerji, atık yönetimi, su
kaynakları yönetimi, endüstri (madensel kaynakları çıkarma işlemleri dahil),
telekomünikasyon ve turizm sektörleri ile ilgili her türlü plan ve program da
kesinleştirilmelerinden önce bir çevresel değerlendirmeye (stratejik ÇED
çalışmasına) konu olacaklar ve çevresel açıdan uygun görüldükleri takdirde
geçerlik kazanacaklardır.
Bu belge, kuramsal açıdan, ana nitelikleri
itibariyle stratejik ÇED kavramının temel unsurlarını içermekle birlikte, bu
kitabta belirtmeye ve anlatmaya çalıştığım stratejik ÇED kavramına göre daha
sınırlı bir kapsam içermektedir. Ancak, henüz çok yeni olan bu belgenin gelecek
yıllar içinde yukarıda açıklanmaya çalışılan stratejik ÇED çizgisine yöneleceği
sanılmaktadır. Stratejik ÇED, bana göre, ancak kuramsal açıdan belirtilen temel
özelliklerine kavuştuğu takdirde gerçek işlevini yerine getirebilecektir.
Türkiye’de Stratejik ÇED
Daha önce de işaret edildiği üzere, Türkiye’deki
ÇED mevzuatı içinde böyle bir kavram henüz yer almamaktadır. ÇEDY 2002’de de bu
yolda bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Ancak, AB’ye verilen Ulusal Program’da
bu yolda gerekli mevzuat çalışmasının yapılacağı ifade edilmiştir. Bu yolda,
Çevre ve Orman Bakanlığı’nda sınırlı da olsa bazı hazırlık çalışmaları
yapıldığı bilinmektedir. Bu amaçla Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından
hazırlanan bir yönetmelik taslağı kitaba eklenmiş ve aşağıda özetlenmiştir.
· Türk Stratejik ÇED’i (TSÇED) Avrupa Birliği’nin
benimsediği stratejik ÇED’e (ABSÇED) büyük çapta benzemektedir.
· Ancak, inceleme sonucunda verilecek kararların
belli edilmemiş olması büyük bir eksiklik niteliğindedir. ABSÇED’inde yer alan
“Plan ve programı kabul etme yetkisine sahip otorite kararını kesinleştirmeden
önce çevresel raporu dikkate alacaktır. Yetkili otorite, bu raporu dikkate
alarak, plan ve programda değişiklikler yapmak hakkına sahip olacaktır” hükmü
TSÇED’inde yer almamaktadır. Bu eksiklik TSÇED’inin gücünü önemli ölçüde
azaltmaktadır. Stratejik ÇED raporunun olumsuz çıkması durumunda plan veya proejnin
geçerlilik durumunun ne olacağı TSÇED’inde belli değildir. Taslakta bu konuda
gerekli iyileştirme çalışması yapılmalıdır.
· Kuramsal ÇED’i açıklarken belirtmiş olduğum üzere,
stratejik ÇED’in yalnızca belli proje ve planlarla sınırlanması yanlıştır.
ABSÇED’inde de aynı hata yapılmıştır. Önerilen plan ve proje olmasa dahi
bölgeler ve alt bölgeler bazında stratejik ÇED çalışması yapılabilmelidir.
Ortaya çıkan stratejik ÇED raporu Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından
benimsendikten sonra, bölgede yapılacak tüm plan, proje ve bireysel ÇED
çalışmaları bu raporun bulgularını ve sonuçlarını esas almalıdır.
ABD’de
ÇED Süreci ve İlgili Kavramlar
Bu bölümde, esas itibarıyla, ABD’de uygulanmakta
olan ÇED sisteminin genel çizgileri özet olarak aktarılmaya çalışılacaktır.
Hemen belirtmek gerekir ki ABD’de federal düzeyde ÇED kavramı ilk kez 1969
yılında çıkarılan ve 1 Ocak 1970 tarihinden itibaren uygulanmasına başlanılan
“Ulusal Çevre Politikası Kanunu” (National
Environmental Policies Act – NEPA) ile gündeme gelmiştir. Günümüze kadar
önemli bir değişiklikle karşılaşmadan gelen Yasa, ÇED süreci ile ilgili temel
ilkeleri ve karar alma sürecini belirlemektedir.
ABD’nin federal
çevre örgütü olan Çevre Koruma Ajansı’nın (Environmental Protection Ajency – EPA) ÇED konusundaki temel
işlevi sistemin etkili olarak ve eşgüdüm içinde uygulanmasını güvence altına
almak ve geliştirilmesini sağlamaktan ibarettir. Bu kurumun bireysel projelerin
ÇED raporlarını irdelemek gibi bir görevi bulunmamaktadır. ABD’de, bu yetki, konu ile en yakından ilgili olan kamu
kuruluşuna verilmiştir. Bu kuruma, “lead
agency” adı verilmektedir. Kamu kuruluşları arasında konuyla en fazla
ilgili olan kuruluşun belirlenmesi sorununun çözümlenmesi için Yasa’da yeterli
ölçütler geliştirilmiş bulunmaktadır. Yasa, ayrıca, eyalet, “county” ve belediyelerden oluşan yerel
yönetimlere, aynı sistemi kendi yetki alanlarında uygulamaları için gerekli
yasal düzenlemeleri yapmak görevini vermiştir. Bu düzenleme sonucunda,
eyaletler, belediyeler ve yasal sorumlulukları çerçevesine girmesi durumunda “county” yönetimleri kendi ÇED
sistemlerini kurmuş bulunmaktadırlar. Bu sistemlerle federal ilkeler arasında
tam bir birliktelik vardır. Zira, ABD’de yerel yönetimler federal yasama
organının kabul ettiği belgelere uymak zorundadırlar. Yerel hükümetler ancak
federal ilkeleri daha sıkı konuma getiren düzenlemeler yapabilmektedirler. Bu
nedenle, sistem tek tip bir uygulama şansına sahip olabilmiştir.
ABD’de ÇED sistemi 30 yaşına ulaşmış ve yargıya
iletilen olaylar nedeniyle ÇED’in hukuksal yönü de oldukça fazla gelişmiş
bulunmaktadır.
ABD ÇED sisteminin, aynı zamanda bir özeti olan,
temel kavramları aşağıda belirtilmiştir.
Genel
Olarak: ABD’de projeler Yasa
gereği kendilerinden ÇED raporu istenmeyen “kategorik olarak ayrıcalıklı”
proje, çevre üzerinde olumsuz etkisi olmayacağı anlaşılan ve yalnızca ön ÇED
(Türkiye’deki anlaşılma biçiminden farklı) bildirimi ile yetinilen “olumsuzluk
(negative) bildirimi” projesi, taslak
ÇED projesi ve “kesin (ya da tam) ÇED” raporu hazırlaması gereken projeler
olmak üzere dörde ayrılmaktadır.
Kategorik
Ayrıcalık: Proje, Yasa’da
belirtilen ayrıcalıklar kapsamı içine giriyorsa, ilgili makamlara yalnızca
başvuruda bulunulmakta ve proje devam etmektedir.
Çevresel
Değerlendirme: Proje,
ayrıcalıklı nitelikte değilse, başvuruda bulunan tarafından bir çevresel
değerlendirme belgesi hazırlanmaktadır. Bu kısa belge ilgili kamu kuruluşu
tarafından incelenmekte ve projenin çevre üzerinde herhangi bir etkisi
olmayacağı anlaşılırsa ve bu nedenle tam ÇED raporu hazırlanmasına gerek
duyulmazsa başvuru sahibine “olumsuzluk bildirimi” verilmekte ve proje devam
etmektedir. Başvuruda bulunanlar, önerilen proejnin çevre üzerinde Yasa’da
belirtilen ölçütler karşısında olumsuz bir etki yaratacaklarını düşünüyorlarsa,
bu takdirde, çevresel değerlendirme belgesi ile birlikte bir de “taslak” ÇED
raporunu yetkili kamu yönetimine verebilmektedirler.
Çevresel
Etki İrdelemesi: Proje
sahibinin çevresel değerlendirme belgesini kabul eden kamu yönetimi, bu
belgenin örneklerini öteki ilgili kamu yönetimlerine göndermekte ve 2-3 hafta
içinde bu kuruluşların görüşlerini alarak bir Çevresel Etki İrdelemesi raporu
hazırlamakta ve bu belgede ilgili kurumlardan alınan görüşler özetlenmektedir.
Birim, “Çevresel İnceleme Komitesi”ne sunulacak bu raporda, projenin çevre
üzerinde önemli bir etkiye sahip olup olmayacağı ya da kamunun olumsuz
tepkilerine yol açıp açmayacağı konusunda görüşlerini belirtmek durumundadır.
Çevresel
İnceleme Komitesi:
Değerlendirme ve etki irdelemesi belgelerine dayalı olarak ya da konu ile
ilgili olarak yapılacak öteki soruşturmalara bağlı olarak, Komite projenin
olumsuzluk bildirimi ya da taslak ÇED kapsamına girip girmediğine karar
verecektir.
Olumsuzluk
Bildirimi (Negative
Declaration): İnceleme Komitesi,
projenin çevre üzerinde önemli bir olumsuzluğu olmayacağına karar verirse
olumsuzluk bildirimi hazırlamakta ve başvuru sahibine vermektedir. Bu, bir
anlamda, izin belgesidir. Genel olarak, 30 günlük bir kesinleşme süresi olan bu
bildirim hem kamuya açıklanmakta ve hem de ilgili kamu yönetimlerine
duyurulmaktadır. Projenin herhangi bir aşamasında önemli çevresel etki ortaya
çıkarsa bu bildirim geri alınabilmektedir.
Önemli Etki Yok (FONSI – Finding of No Significant Impact): 1979 yılında yürürlüğe giren ABD ÇED
düzenlemeleri, ilk kez 1986 yılında kimi değişikliklere konu olmuştur. ABD CEQ (Council
on Environmental Quality) örgütü tarafından geliştirilen yeni süreç içinde “negative
declaration” kavramı yerini FONSI yani “önemli etki yok” kavramına
bırakmıştır. Ön çevresel irdeleme sonucunda ABD’de iki sonuç ortaya
çıkmaktadır. Şayet, yapılan kısa ve ayrıntılı olmayan ön inceleme sonucunda
projenin önemli etkileri olacağı anlaşılırsa, ilgililerden ÇED raporunu (EIS
– Environmental Impact Statement) hazırlaması istenmekte ve önemli bir
etkinin olmayacağı anlaşılırsa FONSI belgesi düzenlenmektedir. FONSI
belgesi federal hükümete bağlı odak kuruluş tarafından hazırlanmakta ve
içeriğinde projenin neden çevre üzerinde önemli bir etkiye yol açmayacağını
gösteren bilgiler ile proje sahibinin ÇED raporu hazırlamasına gerek duyulmadığına
ilişkin karar yer almaktadır.
Taslak
ÇED: İnceleme Komitesi,
projenin çevre üzerinde önemli etkisi olduğuna karar verirse, proje sahibinden
taslak ÇED hazırlamasını istemektedir. Proje sahibinin hazırlayacağı taslak
ÇED, şekilsel açıdan uygun bulunursa, yetkili birim tarafından ilgili kamu yönetimlerine
taslak ÇED’in örnekleri gönderilmekte ve 30-90 gün arasında bu kurumların
görüşleri alınmaktadır. Taslak ÇED kamuoyuna da duyurulmaktadır.
Kesin
ÇED: Yetkili kurum, taslak
ÇED’e ve bununla ilgili olarak kurumlardan
elde edilen görüşlere ve yapılan öteki soruşturmalardan varılan
bulgulara dayalı olarak kesin ÇED’i hazırlamaktadır.
Kararlılık
Bildirimi: Varılan karar ve
kesin ÇED raporu ilgili kamu kurumlarına bir kararlılık bildirimi şeklinde
iletilmektedir.
İtirazlar: İtiraza konu olabilecek durumlarda, kararlılık
bildirimi itiraz süresinin tamamlanmasından sonra gönderilmektedir. İtirazı
kabul etmeye yetkili kurum kesin ÇED’de değişiklik yapmak, kesin ÇED’i
benimsemek ve olumsuzluk bildirimi vermek hakkına sahip bulunmaktadır.
Aşağıdaki şekilde, ABD’de uygulanan bu sistemi
özetleyen bir akış çizelgesi yer almaktadır.
ŞEKİL 8
ABD’de ÇED Süreci
Başvuru
Yetkili birim tarafından ilk
2-4 hafta
inceleme
Çevresel
1 hafta İnceleme
Komitesi
Yaklaşık 2 ay
Olumsuzluk Taslak ÇED
Bildirimi
istenmesi
6-9 ay
30 günlük
Taslak
itiraz
ÇED’in
süresi
verilmesi
Ek
Taslak
ÇED’in
Bilgiler
İncelenmesi
1 hafta (en az)
Taslak
ÇED’in
dağıtımı 0-90 gün
Birim
uzmanlarının
Karar
Kesin ÇED’i
yazması
Süreci
1 ay
Etki Kestirimi: Tanım
ÇED sisteminin en çok önem ve özellik taşıyan alt sistemlerinden biri, etki
kestirimi alt sistemidir. ‘Etki’ kavramı bundan önceki bölümlerde ayrıntılı
olarak ele alındığı için burada etki kavramlarından söz edilmeyecek ve kestirim
süreci üzerinde durulacaktır. Bir başka anlatımda, etkinin kestirilmesine
(tahmin, forecasting, determination)
ilişkin düşünce yapısı, yaklaşımlar, teknikler ve yöntemler üzerine
durulacaktır.
En kabul edilebilir tanımıyla, etki
kestirimi, önerilen projenin yakın çevresi üzerinde yaratacağı sonuçların, bu
sonuçlar henüz ortaya çıkmadan önce,
algılanması, anlaşılması ve öğrenilmeye çalışılması sürecidir.
Bu süreç çerçevesinde, ÇED’in yerine getirmesi gereken işlevler şunlar
olmalıdır:
· Yapılması düşünülen projenin tüm yönleri ile
açıklığa kavuşturulması ve projenin hedeflerinin öteki toplumsal, ekonomik ve
ekolojik hedeflerle karşılaştırılması,
· Proje önerisinin teknik, teknolojik, ekonomik ve
toplumsal özelliklerinin saptanması,
· Projenin etki alanı içinde kalan tüm yenilenebilir
ve yenilenemez kaynakların saptanması,
· Yukarıda sayılan varlıklar üzerinde projenin yol
açabileceği etkilerin önemlilik düzeylerinin saptanması için ölçütlerin
belirlenmesi,
· Projeden etkilenecek alanın sınırlarının ve
sınırlar içinde kalan ekolojik yapının özelliklerinin saptanması,
· Önerilen proje ile yakın çevresi arasında
oluşabilecek ilişkilerin ortaya çıkarılması,
· Önerilen proje ile bölgede yapılmakta veya
yapılacak olan öteki projeler arasındaki gizil etkileşim bağlarının anlaşılmaya
ve ortaya çıkarılmaya çalışılması,
· Önerilen projenin uygulanmasından doğabilecek
etkilerin bireysel ya da yığınsal sonuçlarının anlaşılmaya çalışılması,
· Saptanan sakıncalı sonuçların ortaya koyabileceği
zararların boyutlarının ortaya çıkarılması
ve
· Söz konusu zararların giderilmesi için uygulanması
olanaklı ve olası olan teknik, teknolojik, yasal, yönetsel ve hukuksal giderme
önlemlerinin envanterinin çıkarılması.
Kestirimin Boyutları
Etki kestirimi süreci oldukça karmaşık, sorunlu ve sonuçları her zaman
tatmin edici olmayan bir süreçtir. Olay tümüyle kestirime yönelik olduğu için
hem kişisel özelliklere fazlaca bağlıdır hem de ancak öznel bir düşünce
sistemini yansıtır. Bu nedenle, bireyler ve gruplar arasında gerek
yaklaşımlarda ve gerekse kullanılan yöntemlerde farklılıklar yaşanmaktadır.
Kestirimin birbirinden farklı dört
boyutu vardır:
i.
Çok boyutlu kestirim: Buna farklı boyutlarda paralel kestirimler de
denilebilir. Örneğin, hava kirliliğini küresel ve yöresel boyutda ele almak
gibi. Önerilen bir projenin yerel hava kirliliği üzerindeki etkisi ile birlikte
küresel hava kirliliği üzerindeki etkisini de ortaya çıkarmaya çalışan kestirim
çok boyutlu kestirim çalışması içinde olmak demektir.
ii. Değişik
boyutlu kestirim: Bu kestirim,
farklı boyutlarda yapılacak paralel kestirimlerin sonradan zaman ve yer
açısından uyumlaştırılması, birbirini açıklayabilir konuma getirilmesi ve
mekansal/zamansal olarak somutlaştırılması anlamına gelmektedir. Küresel hava
ısınmasına bağlı olarak eriyen buzulların yol açacağı yüzeysel sulardaki düzey
yüksekliğinin Mısır’da Nil Deltası’nı kaplayacağını ya da Van Gölü’ndeki
taşmaların esas olarak küresel ısınma ile bağlantılı olduğunu göstermek gibi
çalışmalar bu boyuta örnek olarak verilebilir.
iii. Boyutlararası
Kestirim: Herhangi bir proje çoğu
zaman birden fazla etkiye ya da sonuca
yol açabilir. Proje hava kirliliğine olduğu kadar su kirliliğine ve
hatta soyu tehlikede olan varlıklara yönelik tehditleri artırmasına kadar
değişebilen farklı boyutlarda sonuçlara yol açabilir. Proje nedeniyle artacak
olan hava kirliliğinin asit yağmurlarına yol açabileceği ve asit yağmurlarının
Göreme ve Ürgüp’deki doğal jeolojik yeryüzü yapılanmalarına zarar verebileceği yönündeki kestirim bu yolda verilebilecek iyi
bir örnek olarak kabul edilmelidir.
iv. Boyutlar
Ötesi Kestirim: Kestirim
sırasında kullanılabilecek bir başka boyut da sistem analizi ve özellikle
“sistem dinamikleri” (systems dynamics)
yaklaşımıdır. Çok genel çizgisi ile belirtmek gerekirse, genel sistem kuramı,
daha önce de belirtildiği üzere, evrenin bir sistem olduğunu ve bu sistemin çok
sayıda ve çok çeşitli alt sistemlerden oluştuğunu öne sürmektedir.
Bu kavramı geliştirerek bilgisayar ortamında programlaştıran ve bu bağlamda
oluşturulan kapasiteler, azalma oranları, artma oranları ve stratejik davranış
kestirimleri gibi yöntemlerle karmaşık sistemlerin uzun zaman dilimi içindeki
gelişmelerini kestirmeye çalışan yöntemler geliştirilmiştir.
Sistem dinamikleri adı verilen bu
yöntemin çok ünlü iki örneğinden söz
etmek gerekir. Bahrens ve arkadaşları tarafından hazırlanan ve Dünya çevrecilik
hareketinin gelişiminde olağanüstü rol oynayan “Büyümenin Sınırları” (Limits
to Growth) adlı Roma Kulübü yayını böyle bir yaklaşımın sonucudur.
Araştırmacılar, ilk kez böyle bir çalışma ile Dünya üzerindeki kıt kaynakların
içinde bulunduğumuz yüzyılda tükeneceğini ve Dünya’nın üretim ve tüketim
kalıplarının değişmemesi durumunda önümüzdeki yüzyılın bir “katastrof”a aday olduğu ortaya
koymuşlardır.
Aynı yöntemi kullanan Jay Forrester da, kentlerin 250 yıllık bir geleceğe
uzanan gelişme-büyüme-çökme eğilimlerini kestirmeye çalışmıştır. Böylelikle,
elde bazı verilerin olması durumunda karmaşık sistemlerin gelecekte nasıl
davranışlar sergileyebilecekleri ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Bu örneklerde görüldüğü üzere, boyutlar ötesi kestirim olanaklıdır ve genel
sistem kuramı bu konuda önemli kolaylıklar sunmaktadır.
Kestirim Düzeyleri
“Kestirim neden ve niçin yapılmaktadır?” sorusu ÇED uzmanlarının üzerinde
özellikle durmaları gereken bir sorudur. Bu soru, kestirimin hangi düzeylerde yapılması gerektiğinin yanıtını
hazırlayacaktır. Bize göre, kestirim üç düzeyde yapılmalıdır.
Birinci kestirim düzeyi, politika
planlamasıdır. Normatif planlama yaklaşımları kullanılarak yapılacak olan
bu çalışmada, ÇED uzmanı çevre üzerinde önemli
etkiler yapacağı sanılan önerinin sakıncalı etkilerinin azaltılması için
izlenmesi gereken politikaların neler olması gerektiğini belirtmeye
çalışmalıdır. Örneğin, kurulması planlanan bir nükleer enerji santralinin
oluşturacağı ekonomik büyüme eğilimi ya da ortaya çıkaracağı nükleer atık
sorununa karşı izlenmesi gereken politikaların kestirimi bu türden bir
kestirimdir.
Kestirimin ikinci düzeyi ise, stratejik planlama düzeyidir. Bu düzey,
biraz sonra anlatılacak olan taktik planlama düzeyinden farklıdır. Stratejik
planlama, söz konusu çevresel tehditlere karşı olabilen tüm kaynakları harekete
geçirerek oluşturulacak savunma ya da saldırı planlaması anlamı gelmektedir. Bu
boyutta, ÇED uzmanları projenin ortaya koyabileceği her yeni çevresel tehlikeye
karşı yeni bir olanaklar bütünü yaratmak durumunda olmalıdır.
Üçüncü düzeyi oluşturan taktik
planlama düzeyi ise, var olan kaynakların zaman ve mekan belirlenerek
kullanılmasının planlanmasından ibarettir. Bu durumda, ÇED uzmanı projenin
gelişim aşamalarının ve özellikle uygulama aşamasının yaratabileceği çevresel
sorunlara karşı mevcut olanakların nerede ve ne zaman kullanılması gerektiğini kestirmek durumunda
olmalıdır.
Kestirim Yöntemleri
Kestirim yöntemleri üçe ayrılmaktadır.
i.
Tek boyutlu kestirim: Bu yöntem, sorunun açık ve net olduğu ve teknik
açıdan proje hedeflerinin iyi belirlendiği projelerde olumlu sonuçlar
verebilmektedir. Bu yöntemde, çevresel sorunun tek bir boyutunun kestirilmesi
konuyu açıklığa kavuşturabilmektedir. Karadeniz’e ya da Avrupa’nın ve
Afrika’nın çeşitli ülkelerine gönderilen PCB varillerinin temelinde
Almanya’daki toksik atıkların giderimi ile ilgili düzenlemelerin oldukça pahalı
olmasının yattığı bilinen bir gerçektir. Bu yasal düzenlemeler yürürlüğe
konulduğunda, bazı Alman firmalarının bu tür maddeleri yasa dışı yollardan ve
uluslararası anlaşmalara aykırı olarak ülke dışına kaçırmaya çalışacaklarını
kestirmek gibi yaklaşımlar bu tür kestirim yöntemine verilebilecek iyi bir
örnek olarak kabul edilmelidir.
ii. Stratejik
kestirim: Daha önceki bölümlerde
örnek olay olarak verilen küçük otomobillerde dizel yakıtlı motorların
yaygınlaşmasının yol açabileceği sorunları kestirmek, stratejik kestirime
verilebilecek örnekler arasındadır. Bu tür yöntemler, özellikle, yeni bir
teknolojinin ortaya konmasının yaratabileceği sonuçların belirlenmesinde olumlu
sonuçlar vermektedir. Bu duruma verilecek bir başka örnek de “hücre kopyalama”
(cloning) olgusudur. Bu olgunun nasıl
sonuçlar üreteceği henüz tam ve açık olarak bilinmemektedir. Bu sonuçların kestirilmesine yönelik yöntemler
stratejik kestirim olarak sınıflandırılmalıdır.
iii. Bütünsel
kestirim: Kestirilmeye çalışılan
olgunun ilgili tüm yanlarının (teknolojik, teknik, toplumsal ve ekonomik)
birlikte kestirilmesine çalışan yöntemlere bütünsel kestirim yöntemi adı
verilmelidir. Bu tür kestirimlerde, olgunun yalnızca bir yanı üzerinde
durulmamakta ve konuyu tam olarak ortaya koyabilecek tüm ilgili yanlar
kestirilmeye çalışılmaktadır. İstanbul megalopolünün 2000’in ilk on yıllarında
sahip olacağı sorunları ve bu sorunların yol açabileceği sonuçları kestirmeye
çalışmak bir bütünsel kestirim çalışmasıdır.
Kestirim Yaklaşımları
Kestirim sürecine yaklaşımda iki konu üzerinde durulması gerekmektedir:
kestirimde düşünme biçimi ve genel yönelim. Düşünme biçimi, ÇED
uzmanının incelemeye çalıştığı soruna karşı sahip olduğu algılama ve yargılama
biçimi anlamına gelmektedir.
Bu anlamda, üç tür düşünce biçiminden söz edilebilir.
i.
Nesnel: Buna fütüroloji demek de
olanaklıdır. Bu tür düşünme biçiminde, ÇED uzmanı yakın geleceğe ilişkin olası
gelişmeleri saptamaya çalışmaktadır. Burada, ÇED uzmanı geleceği bugünün
tercihlerinin belirlediği gerçeğinden yola çıkar ve bugünün tercihlerini
tercihe konu olan olguların gelişme hızlarını belirleyerek geleceğe yönelik
projeksiyonlarda bulunur.
ii. Öznel: Buna, fütüristik,
yani geleceği sezmeye çalışan düşünce biçimi de denilebilir.
iii. Sistemik: Daha önce açıklanan genel sistem kuramı ve sistem
dinamikleri anlayışına dayalı bu düşünce sistemiyle sorunlar algılanmaya ve
kestirilmeye çalışılmaktadır.
Yaklaşımın ikinci unsuru olan genel yönelim ise araştırmanın kestirim olgusuna karşı ÇED uzmanının sahip olduğu
araştırmacılık özelliklerinin bütünü anlamına gelmektedir. Genel yönelim iki
türlü olabilir.
i.
Keşfedici: Araştırmacı, bu yönelimde, bir kestirimciden çok bir kaşife benzemektedir.
Bir anlamda, mevcut durumdan hareket ederek geleceği keşfetmeye çalışmaktadır.
Bu da, iki türlü olabilir: devingen ve
durağan. Devingen kestirici
yönelimde senaryolar yazılır ve etkilerin birbirleri üzerindeki etkisi
de dahil olmak üzere gelecekte ne gibi sonuçlar yaratabileceği keşfedilmeye
çalışılır. Durağan yönelim ise, yapı ve mevcut durum çözümlemelerine dayalıdır.
Öncelikle, var olan saptanır ve var
olanın sahip olduğu gelişme dinamiklerinin geleceğe
yönelik projeksiyonu yapılmaya çalışılır.
ii. Normatif: Bu genel yönelimde kaşiflik yeteneği yerini
mühendislik yeteneklerine bırakmaktadır. Kapasiteler, oranlar ve hızlar gibi
matematiksel olgular kullanılarak gelecek, geçmişe dayanarak kestirilmeye
çalışılır.
Yukarıda açıklanan yaklaşımlarla ilgili olarak, kullanılan kestirim
yöntemlerini belirten bir çizelge aşağıda verilmiştir:
ÇİZELGE 23 Kestirim Teknikleri |
||
Düşünme
Biçimi
|
Yönelim |
|
Keşfedici |
Normatif |
|
Nesnel |
Delfi Trend analizi Gap analizi Basit analitik yöntemler İstatistiksel yöntemler
|
Yöneylem araştırması Doğrusal programlama Ağlar |
Öznel |
Delfi Oyun kuramı
|
Delfi Kararalma kuramı/ağacı |
Sistemik |
(A) Durağan |
|
Girdi-çıktı çözümlemesi Morfolojik çözümlemeler Çapraz etki çözümlemesi Oyun kuramı |
Kararalma kuramı Sistem etkililiği
|
|
(B) Devingen |
|
|
Senaryo yazma Çapraz etki çözümlemesi |
|
Delfi: Kestirim Tekniği Örneği
Delfi tekniği, adını eski Yunan’da kehanetleri ile meşhur “Delfi Dağı Kahini”nden (Delphi Oracle) almaktadır. Adından da
anlaşılacağı üzere, geleceğe yönelik olguların kestirimi anlamına gelmektedir.
Biraz önce de belirtildiği üzere, ÇED sürecinin en önde gelen
bileşenlerinden olan kestirim işlevinin yerine getirilmesinde başvurulabilecek
pek çok yöntem vardır. Bunların tümünü burada açıklayabilmek olanağı
bulunmamaktadır. Ancak, tanıtıcı ve bilgi verici olması bakımından burada
ülkemizde pek bilinmeyen ve kullanılmayan bir teknikden söz edilecektir. Bu
teknik, Delfi Tekniği’dir.
Delfi üzerindeki çalışmalar 1930’lara kadar gitmektedir. Ancak, Delfi
Tekniği’nin bilimsel bir yöntem olarak Dünya kamuoyuna tanıtılması 1958 yılında
Rand Corporation tarafından
gerçekleştirilmiştir. Mc Gregor, Catrill, Kaplan, Girsich ve Shosted gibi bilim
adamları Delfi üzerinde ilk çalışmaları başlatanlar olarak bilinir. Ancak, Rand
Corporation’daki çalışmalar büyük çapta Olaf Holmer tarafından
gerçekleştirilmiştir.
Delfi tekniği, toplumsal ve çevre bilimleri gibi geleceğe yönelik bilgiye
aşırı gereksinim duyulduğu ancak bunları elde etmenin bazen çok masraflı ve
bazen de olayın niteliği gereği olanaksız olduğu durumlarda önemli fırsatlar
sunmaktadır. Örneğin, üçüncü Dünya Savaşı’nın çıkacağı tarihi bilebilmek son
derecede önemli ve yararlı bir bilgidir. Ancak, böyle bir bulgunun bilinen
bilimsel araştırma yöntemleri ile elde edilebilmesi olanaklı değildir. Bu ve
benzeri durumlarda, Delfi tekniği bilim adamları, plancılar ve karar almak
durumunda olanlar için önemli yararlar sunmaktadır.
Bilindiği üzere, bilgi, spekülasyon ve
görüş kavramları arasında önemli
farklılıklar vardır. Bilgi, gerçekliği
yüksek oranda kanıtlanmış ve verilerle desteklenmiş olgulara verilen isimdir.
Spekülasyon, bilgiden farklı olarak, kanıtlanma düzeyi sınırlı bilgiler olarak
tanımlamak gerekir. Görüş ise, bireysel bir inançtır.
Oysa, bilimsel araştırmanın amacı toplumsal araştırma yapanların
düşüncelerinde var olan muğlaklıkları gidermektir. Bir başka anlatımla,
bilimsel araştırmanın amacı görüş ve spekülasyonu bilgi niteliğine
dönüştürmektir. Bunu yapmanın yolu geçerliliği ve doğruluğu kanıtlanmış
bilimsel araştırma yöntemlerini kullanmaktır. Toplumsal bilimler ve çevre
bilimleri her zaman böyle bir kolaylığa ulaşabilmek olanağına sahip değildir.
Delfi bir bilgi toplama ve kestirme tekniği olarak uzman kişilerin görüşlerini
bütünleştirerek konu üzerindeki muğlaklıkları varılan ortak yargıların bilimsel
niteliğini artırarak gidermeyi amaçlar.
Yukarıda yer alan açıklamalar bağlamında, Delfi tekniğini şu şekilde
tanımlamak olanaklıdır: Delfi, konu ile
ilgili uzmanlara sorulan sorulara uzmanlarca verilen yanıtların istatistiksel
medyan ortalamalarını almak, ortalamaya göre istatistiksel açıdan önemli
farklılaşma gösterenlere çoğunluğun görüşü karşısında kendi görüşlerinde bir
değişmenin olup olmadığını sorarak yeniden yanıt istemek ve bu işlemi üç-dört tur yineleyerek uzmanlar
arasında ortak bir karara varmak amacıyla yapılan denetimli bilgi toplama
tekniğidir.
Yukarıdaki tanımın işaret ettiği temel özellikleri şu şekilde özetlemek
olanaklıdır: Birincisi, Delfi’de yanıtlar gizlidir ve sayıları 10-15 kadar olan
üyeler bir grup üyesi olduklarını bilmekle birlikte grubun öteki üyelerinin kim
olduklarını bilmemektedirler. İkincisi, soru-yanıt turları bir merkez
tarafından yönetilmekte ve denetlenmektedir. Turlar üç-dört ya daha fazla
sayıda olabilmektedir. Üçüncüsü, grup yanıtı istatistiksel çözümleme görünümüne
büründürülmekte ve uzmanların yeterli bilgiye sahip oldukları
varsayılmaktadırlar.
Delfi tekniği konusundaki görüşleri,
destekleyici ve reddedici görüşler olarak ikiye ayırmak
gerekmektedir.
Delfi’yi destekleyen görüşler aşağıda özetlenmiştir.
· grubun sahip olduğu bilgi toplamı bireyin sahip
olduğu bilginin toplamından daha fazladır,
· grubun olayla/olguyla ilgili etmenleri
belirleyebilmekteki gücü grup üyelerinden birine göre daha fazladır,
· grup bireyden daha çok risk alır,
· toplu ve açık tartışmalardaki egemen kişiliklerin
görüşlerini dikte ettirme olasılığı vardır ve
· Delfi tekniğinin maliyeti düşüktür ve uygulaması
kolaydır.
Buna karşılık, Delfi tekniğine karşı çıkanlar ise şu görüşleri ileri
sürmektedirler:
· toplu görüşlerin daha bilimsel olduğu görüşü bir
abartmadır,
· grubun bireye göre üstün olduğu kanıtlanmamış bir
genellemedir,
· Delfi oydaşlığı kuşkulu ile oydaşlıktır,
· Delfi soruları genellikle muğlaktır ve verilen
yanıtlar da aynı muğlaklığı taşıyabilmektedir,
· Delfi türü araştırmalardan elde olunan ortak kanı
ve düşüncelerle uyumlu, düzenli ve sistematik ölçmeye dayalı davranış ve eylem
araştırmalarından elde olunan bilimsel yargıları bir ve eşit tutmamak gerekir,
· gizlilik, sorumsuzluğu da beraberinde getirir ve
· Delfi farklı görüşlere ve yaratıcı düşünceye sahip
olmayı engellemektedir.
Yukarıda belirtilen destekleyici ve reddedici görüşler sistemin orijinal
yapısında zaman içinde bazı değişmelere neden olmuştur. Bunlar arasında
gizlilik düzeyinin azaltılması ve uygulama sürecinin değiştirilebilmesi gibi
sistemik müdahaleler de yer almaktadır.
Bu görüşler çerçevesinde, Delfi Tekniği’nin aşağıda belirtilen alanlarda
etkili olarak kullanılabileceği anlaşılmaktadır:
· sonuçların hemen doğrulanmasına olanak olmayan
konularda,
· içgüdüsel yargıların ve bilinçaltı süreçlerin
saptanmasının önem taşıdığı konularda,
· bilimsel araştırmalarda bulunması gereken
geçerlilik ve güvenirlilik endişelerinin anlamlı bir şekilde ölçülemeyeceği
sorunların araştırılmasında ve
· bilimsel
oydaşlığın kaçınılmaz olarak muğlak ve göreli olduğu konularda.
Delfi Tekniği, çevresel etkilerin kestirimi için ilginç bir yöntem
önermektedir. ÇED süreci içinde incelenmesi gereken etkilerin projenin
uygulamaya ve işletmeye açıldıktan sonra ortaya çıkacak olması geleceğe yönelik
kestirimlerde bulunmayı gerekli kılmaktadır. Bu nedenle, Delfi Tekniği’nin ÇED
süreci içinde sıklıkla kullanılabilen bir kestirim yöntemi olduğu kabul
edilmelidir.
Etki İrdeleme: Tanım ve Kapsam
ÇED uzmanı, önerilen yatırım konusu ile ilgili raporunu hazırlarken projeye
ilişkin olarak aşağıdaki temel işlevleri yerine getirmek durumunda olmalıdır:
i.
Hedeflerin tartışılması: ÇED uzmanının ilk yapması gereken işlev projenin
özel ya da kamu çıkarları açısından sahip olduğu hedefleri tartışmak olmalıdır.
Bu tartışma sırasında üzerinde özellikle durulması gereken konu ise özel ve
kamusal hedefler arasında aykırılık, çelişki ve birlikte ya da birarada olmayı
engelleyen veya birbirlerini dışlayan unsurların olup olmadığını araştırmak
olmalıdır. Şayet, bu tür olgular varsa, bunlar tüm açıklığıyla ortaya
konulmalıdır.
ii. Projenin
özelliklerinin belirlenmesi:
Hemen belirtilmelidir ki, yukarıdaki işlevin yerine getirilebilmesi için
önerilen projenin teknik, toplumsal ve ekonomik özelliklerinin bilinmesi
gerekmektedir. Bu özellikler tam ve kesin olarak açıklanmadan projenin özel
hedeflerinin kamusal hedeflerle karşılaştırılabilmesi olanaklı olmayacaktır.
iii. Kaynakların
önem düzeylerinin belirlenmesi:
Her proje alanında yenilenebilir ve yenilenemeyen türde kaynaklar vardır ve bu
kaynaklar belirli bir şiddet düzeyine kadar önerilen projenin baskısı altında
kalacaklardır. ÇED uzmanı, baskı altına girecek yenilenebilir ve yenilenemez
kaynakları saptamak durumundadır.
iv. Varsayım
ve ölçütler: Ancak, söz konunun
baskıların varlık düzeylerinin saptanabilmesi için yenilenebilir ve yenilenemez
kaynakların dayanma güçlerinin belirlenmesine gereklilik vardır. Bu sorunun
yanıtı bilindikten sonra etkilerin gerçekçi bir şekilde değerlendirilebilmesi olanaklı
olacaktır. Bu durum ise, baskının şiddet düzeyinin belirlenmesine yardımcı
olacak bazı varsayımların ve ölçütlerin önceden belirlenmesini gerekli
kılmaktadır.
v.
Yığınsal etkilerin belirlenmesi: Buraya kadar açıklanan işlevlerin yerine
getirilmesi bireysel etkilerinin saptanması açısından önem taşımaktadır. Ancak,
ÇED uzmanının üzerinde özenle durması gereken olgu, yığınsal etkileri
belirlemek olmalıdır. Yığınsal (birikimsel) etkilerin neler olduğu daha önce
tanımlanmıştı. Bu tanım çerçevesinde oluşacak yığınsal etkilerin bir
envanterini çıkarmak ÇED uzmanının öncelikli işlevlerinden olmalıdır.
vi. Olumsuz
etkileri hafifletme yolları:
Bireysel ya da yığınsal etkilerin ortaya
konması işlevini bu etmenlerin yol açabilecekleri yığınsal etkilerin ortadan
kaldırılması ya da hafifletilmesi yollarının belirlenmesi izlemelidir. ÇED
uzmanı ya da ekibinin çalışması bu aşamada -henüz kaynaklar tahsis edilmediği
ve teknik proje tasarımları kesinleştirilmediği için- alınması gereken
önlemleri belirlemelidir. Belirlenen bu önlemler, projenin teknik tasarımlarını
hazırlayan uzmanlara iletilmeli, gerekli
tasarım değişiklikleri yapılmalı ve hatta tasarım seçenekleri
geliştirilmelidir.
vii. Yarar maliyet çözümlemeleri: Projenin ekonomik anlamda karlılığına,
verimliliğine ya da yarar-maliyet çözümlemelerine ilişkin değerlendirmelere ÇED
raporunda mutlaka yer verilmelidir. Raporu değerlendirmek durumunda olanlar
projenin ekonomik canlılığı ve önemi konusunda bilgili kılınmalıdır. Ancak,
bunun yanında yapılması gereken bir başka işlev de projenin çevresel
yarar-maliyet çözümlemesinin yapılmasıdır. Bu bağlamda, projenin çevresel
açıdan ne gibi yarar ve maliyetlere yol
açabileceği hesaplanmalıdır.
viii. Özel Durumlar: Ancak, bazı durumlarda ekonomik açıdan geçerli
yarar-maliyet etkililiği/oranı gibi değerlendirmelerin yapılması olanaklı
olmayabilir. Projenin niteliği böyle bir çalışmanın yapılmasını olanaksız
kılabilir. Bu gibi durumlarda, gerek ekonomik ve gerekse çevresel yarar-maliyet
çözümlemelerinin hangi teknikle yapılabileceği önceden saptanmalıdır. Hemen
anımsatmak gerekir ki, daha önce sözü edilen, yararlılık ölçümü tekniği bu
açıdan oldukça kolaylaştırıcı olanaklar sunmaktadır.
Gerekli Altyapılar: Envanterler,
Veri Bankaları ve İletişim Ağları
ÇED sürecini ussallaştıran ve kolaylaştıran etmenler, çevresel veri
temelleri, veri bankaları ve envanterlerdir. Bu tür, önceden hazırlanan bilgi
kümelerinin varlığı, ÇED uzmanının çalışmalarını önemli ölçüde
kolaylaştıracaktır. Veri bankalarının yokluğu ise, araştırmacıyı yeni bilgiler
aramaya ve bulmaya yöneltecektir.
Bu amaçla geliştirilmiş çeşitli sistemler vardır. UNEP tarafından
geliştirilen INFOTERRA ve GEMS (Küresel Çevre Bilgi İzleme Sistemi) gibi sistemler bu konuda önemli kolaylıklar
sunmaktadırlar. “Baseline environmental
inventory system” adı altında geliştirilen envanterler yerel ölçekte tüm
çevresel verileri ya da ÇED açısından yararlı bilgileri bünyesinde
barındırmakta ve güncelleştirerek kullanıcıların hizmetine sunmaktadır. Los
Angeles Belediyesi tarafından geliştirilen BEIS sistemi bunlardan biridir. Günümüzde
bilişim teknolojisinin çok gelişmiş olması nedeniyle, Dünya’nın çeşitli
üniversite ve araştırma merkezlerinde oluşturulan bilgi bankalarına kolaylıkla
erişebilmek olanaklı görünmektedir.
Bu gereksinim, hem kamuya ve hem de ÇED araştırmacısına yeni görevler
çıkarmaktadır. Kamu ve Türkiye özelinde, Çevre ve Orman Bakanlığı bu tür veri
bankalarını hazırlamak ve toplumun yararına sunmak durumunda olmalıdır. ÇED
araştırmacısı da, bu tür veri bankalarını sürekli olarak izlemek ve kullanmak
durumunda olmalıdır.
ÇED çalışmalarının bir başka çözümleme boyutunu modelleme (stimulation)
çalışmaları oluşturmaktadır. Özellikle, etkilerin sonuçlarını daha iyi
görebilmek bakımından, bu tür modelleme çalışmalarına gereksinim vardır.
Modelleme çalışması, inceleme konusu olan olgunun bilgisayar ortamında sorunun
özüne ilişkin parametrelerin çeşitli denklem, oran ve hızlar kullanılarak ve
devingen olarak canlandırılmasından ibarettir. Bu tür parametrelerin elde
olması durumunda, sonucun kolaylıkla modellenebilmesi olanaklıdır.
Modellemenin tipik bir örneği olarak hava kirliliği verilebilir. Kirlilik
miktarı, egemen rüzgarlar ve rüzgar hızı, kirletici özellikleri ve topografyaya
ilişkin bilgilerin elde bulunması durumunda, hava kirliliğinin alan üzerinde ve
zaman içinde ne gibi değişimler gösterdiğini bilgisayar ortamında önceden
görebilmek ve anlayabilmek olanaklıdır. ÇED araştırmacıları, bu tür modelleme
çalışmaları ile önerilen projenin çevre üzerindeki etkisini ilgili kişi ve
kurumlara kolaylıkla gösterebilecektir.
Etki İrdeleme Yöntemleri
Etki irdeleme amacıyla, Dünya’nın çeşitli ülkelerinde çeşitli teknikler
kullanılmaktadır. Türkiye’de yürürlüğe konulan ÇED Yönetmeliği de bunlardan
bazılarına yer vermektedir.
Etki irdeleme amacıyla kullanılabilecek teknikler aşağıda sıralanmıştır:
· ön araştırma formları
· denetim listeleri
·
çevresel
koşullar ve etmenler
·
yapılacak
etkinlikler
·
etkilenen
çevre özellikleri
·
yönetimin
karşı denetim çizelgesi
· matrisler
·
neden – sonuç
·
bileşenler
arası nedenler
·
çevresel
unsurlar arası ilişkiler
·
sinerjistik
ilişkiler
· nicelleştirme: şiddet ve önemlilik
Etki kestirimi, etki değerlendirme ve etki konusunda karar alma
süreçlerinin uygulanması sırasında kullanılabilecek teknik ve yöntemlere
ilişkin bir çizelge aşağıda yer almaktadır.
Ön Araştırma Formları
Kuramsal anlamda, ÇED süreci, proje sahibinin başvurmasıyla başlayacaktır.
Bu amaçla, bir başvuru çizelgesi geliştirilmesinde ve yürürlüğe konulmasında
yarar vardır. Böylelikle, proje sahibinin başvuru sırasında sunması gereken
bilgi ve belgelerin disiplin altına alınabilmesi olanaklı olacaktır.
Bu başvuru, öncelikle bir ön değerlendirmeden geçecektir. ABD örneğinde, ön
inceleme yerleri “Çevresel Değerlendirme Birimleri”dir. Türkiye’de ön inceleme
yeri ise ön-ÇED için Mahalli Çevre Kurulu ve kesin ÇED kapsamında kalanlar için
Çevre ve Orman Bakanlığı’dır. Bu aşamada yapılması gereken iki işlev vardır:
ÇED başvurusunu şekilsel açıdan irdelemek ve projenin çevre üzerinde önemli
olası etkisinin var olup olmadığını ve proje sahibinin taslak ÇED ya da kesin
ÇED hazırlamak durumunda olup olmadığını belirlemek.
Aşağıda, Los Angeles Belediyesi, Kent Planlama Dairesi’nin “Çevresel
Değerlendirme Birimi”nde kullanılan “çevresel etki irdeleme” formunun
Türkiye’deki mevzuata uyarlanmış örneği yer almaktadır.
ÇİZELGE 24
Örnek Ön Araştırma Formu
LOS ANGELES BELEDİYESİ
KENTSEL PLANLAMA DAİRESİ
Tarih
ÇED Olay No :
PROJENİN TANITIMI :
PROJENİN YERİ :
Önemli çevresel değişim : Evet
Hayır
ÇEVRESEL DÜZEN:
ÇEVRESEL İRDELEME
Plan Bölgesi :
Nazım Plan :
Öteki Planlar :
Atık su sistemi planı Jeolojik mikro bölgeler
Su sistemi planı Ekonomik açıdan önemli yerler planı
Drenaj sistemi planı Maden kaynakları planı
Dağ yangınlar planı Şiddetli rüzgar planı
Toprak sınıflandırma Açık alan / rekreasyonel alan planı
Projenin önemli etki yaratabileceği konular:
Hava kalitesi ve hava kirliliği denetimi
Bina yoğunlaşması
Kimyasal ve mikrobiyolojik kirlenme
Kıyılar, sulak alanlar, hayvan barınakları, sucul
göçmen kuşlar, plajlar
İletişim
Estetik
Yerel ekonomi
Nazım planlarla ve öteki planlarla uygunluk
Kentsel alanlarda tıkanıklık, konut ve binaların
yer değiştirmesi
Eğitim hizmetleri
Enerji üretimi ve dağıtımı
Sel denetimi ve yağmur suyu drenajı
Gıda denetimi
Tarihsel, kültürel ve arkeolojik alanlar
Alan kullanımı ve bölgeler (zoning)
Doğal afetler
Hava ulaşım koridorları
Su ulaşım koridorları
Gürültü denetimi ve giderilmesi
Parklar, ormanlar, ağaçlar ve rekreosyanel
ederler
Pestisitler ve böcek denetimi
Petrol araması, işletmesi ve arzı
Nüfus yoğunluğu ve dağılımı
Kamu güvenliği
Çevre sağlığı ve atık bertarafı
Toplumsal uyumluluk
Toprak, sedimentasyon, erozyon ve hidrolojik
koşullar
Özel jeolojik bölgeler
Ulaşım, trafik akımı ve otopark
Kentsel gelişme ve yenileme
Bitki ortamı ve bitki yaşamı
Su
kalitesi ve arzı
Yaban yaşamı
Öteki
ÇÖZÜMLEME:
ELDE EDİLEN YORUMLAR:
ÖNERİLER:
Soru Kağıtları (Kontrol Listeleri)
Etki irdelemede başvurulacak ilk yöntem, soru kağıdı (check list) olmak durumundadır. Soru kağıdının asıl amacı önceden
hazırlanmış bir sorular listesinin proje önerisine uygulanması ve alınan ilk
yanıtların sistemin daha sonraki aşamalarını nasıl etkileyeceğinin
belirlenmesidir Doğal olarak, soru kağıtları iki işlevi yerine getirmek üzere
düzenlenecektir: proje önerisiyle ilgili ilk irdelemeleri yapmak ve elde edilen
sonuçlara göre projenin devamına izin vermek ya da kesin ÇED sürecini
başlatacak kararlar almak.
Bu amaçla çok sayıda soru kağıdı düzenlenmiştir. Ülkemizde yürürlükten
kaldırılan ÇEDY 1993’e ekli bir soru
kağıdı vardır. Bu soru kağıdı
-yönetmeliği hazırlayanların yanlış tercihinin sonucu olarak- kapsamı daha
sonra açıklanacak olan değerlendirme matrisiyle aynı unsurları içermektedir.
ÇEDY 1997 ve ÇEDY 2002 ise soru kağıdı ve matris yerine ön ÇED formatı
geliştirmeyi yeğlemiştir.
Tipik bir soru kağıdı örneği aşağıda verilmiştir.
ÇİZELGE
25
Örnek
Soru Kağıdı
TASARI: Alış-Veriş merkezi yapımı Evet Hayır Belirlenemez
I. Doğal Çevre Özellikleri
A. Toprak
1. Merkez fay kırıkları üzerinde midir? ----- ----- ----
2.
Yapım yumuşak
zemi n üzerinde midir? ----- ----- ----
B. Su
1. Sel yatağı üzerinde midir? ----- ----- ----
C. Canlı yaşam
1. Soyu tükenen bitki ya da hayvan var mı? ----- ----- ----
2. Ağaç kesimi zorunlu mu? ----- ----- ----
II. Kirlenmeler (Hava, su, gürültü, toprak)
1. Proje hava kirliliği yaratacak mı? ----- ----- ----
2. Gürültü düzeyi artacak mı? ----- ----- ----
3. Radyoaktif madde kullanılacak mı? ----- ----- ----
III. Altyapı
A. Ulaşım
1. Yaya ve motorlu trafik artacak mı? ----- ----- ----
B. Kanalizasyon
1. Kuyu açmak gerekli mi? ----- ----- ----
2. Fosseptik çukur gerekli mi? ----- ----- ----
C. Toplumsal Etki
1. Toplumsal alışkanlıklar değişecek mi? ----- ----- ----
D. Arazi kullanımı
1. Kent planına uygun mu? ----- ----- ----
E.
Ötekiler
Aşağıda yine Los Angeles Belediyesi tarafından
hazırlanan bir soru kağıdı verilmektedir.
ÇİZELGE
26
Örnek
Soru Kağıdı
LOS
ANGELES BELEDİYESİ
Çevre Kalitesi Dairesi
ÇEVRESEL ETKİ SORU
KAĞIDI
Proje ile ilgili olarak aşağıda sorulan soruları yanıtlayınız.
SORU
EVET BELLİ DEĞİL HAYIR
1. Bir çevresel kaynak, sakıncalı
ya da yasa ile belirlenen kritik bir endişe
konusu içinde yer almakta mıdır?
2. Kentin kabul edilmiş planları ve
çevresel hedefleri ile çelişki içinde midir?
3. Çevresel dokuyu ve kaliteyi sarsacak
ya da bozacak gizil güce sahip midir?
4. Kısa erimde elde edeceği yararlar uzun
erimli çevresel hedeflere rağmen mi olacaktır?
5. Varolan ya da gelişmesi planlanan
benzer projelerle birlikte yaratacağı yığınsal
etki çevre üzerinde önemli bir etkiye yol
açacak mıdır?
6. Önemli sayıda bir insan topluluğunun yer
değiştirmesiyle ya
da var olan ya da gizil
çevresel etkileşimlerin insanlar üzerinde
doğrudan ya da dolaylı olarak önemli olumsuz
etki yaratmasıyla sonuçlanacak mıdır?
7. Soyu tehlikede olan varlıkları ya da yerleşik
veya göçmen
balık ve yaban yaşamı türlerinin
dolaşımını esaslı
ölçüde etkiyecek midir?
8. Yakın çevre için önemli düzeyde hava,
su ve gürültü kalitesi üzerinde olumsuzluklara
yol açacak mıdır?
9. Yürürlüğe konmuş bulunan gürültü ya da
hava kalitesi ölçününü ihlal edecek ve istenilen
düzeyin elde edilmesini zora sokacak özelliklere
sahip midir?
10. Yürürlüğe konmuş herhangi bir katı atıkla
ilgili ölçünün ihlal etmesi olasılığı ya da içme
ve yeraltı sularının kirlenmesi olasılığı var
mıdır?
11. Sel ve erozyona neden olacak mıdır?
12. Önemli
jeolojik tehlikelere konu olacak mıdır?
13. Estetik de dahil olmak üzere projenin herhangi
bir
bileşeni kamunun karşı çıkmasına neden
olacak mıdır?
14. Özgün fiziksel ya da doğal varlıkları -yaşlı
ağaçlar dahil- önemli ölçüde etkileyecek midir?
15. Herhangi bir arkeolojik kültürel, tarihsel ve
rekreasyonel alanı olumsuz olarak etkileyecek
midir?
16. Altyapılar dahil olmak üzere kamu hizmetlerine
olan talebi önemli ölçüde artırmak olasılığı var
mıdır?
17. Projenin çevre üzerinde daha az
olumsuz etki yaratacak seçenekleri var mıdır?
Matrisler
Soru kağıtlarının tek boyutlu olması ÇED
araştırmacılarını yeterli açıklıkta tanı koymak olanağından yoksun
bırakmaktadır. Sorulara “evet” veya “hayır” olarak yanıt verilmesi çoğu kez
konulara açıklık getirmemektedir.
Bu eksikliği gidermek için de, iki boyutlu olan
matris yöntemleri geliştirilmiştir. Matrislerde, boyutlardan birinde tüm
çevresel öğeler sıralanırken ikinci boyutta proje ile ilgili olarak yapılacak
eylem ya da etkinlik türü yer alır. Söz konusu sütun ve satırların birleştiği
noktalara konulan işaret, simge ve sayısal değerler iki etmen arasındaki
ilişkinin niteliği ve niceliği konusunda bilgi verirler.
Matrislerin nasıl oluşturulduğuna ilişkin kuramsal
bir örnek aşağıda verilmiştir.
ÇİZELGE
27
Örnek
Matris
TASARI: KANALİZASYON ARITIMI
OLUMSUZ ETKİ / DOĞRUDAN
SÜRE
BİRİNCİL ETKİ İKİNCİL ETKİ
ÜÇÜNCÜL ETKİ
Kısa
Toprak aşınımı Nehirdeki
bitki Balık miktarında azalma
örtüsü azalması
Uzun
Zehirli gazlar Arazi
değeri Sosyo-ekonomik yapıda
azalması değişme
OLUMSUZ ETKİ/DOLAYLI
Kısa
İnşaatta istihdam Geçici
konutlar YOK
Uzun
Konut artışı Trafik
artışı Trafik tıkanıklığı,
gürültü
Yukarıdaki örnekte, bir kanalizasyon arıtım
sisteminin doğrudan ve dolaylı olumsuz etkileri ele alınmış ve bu etkiler kısa
erimli etki, uzun erimli etki, birincil etki, ikincil etki ve üçüncü etki
olarak sınıflandırılarak verilmiştir. Böylelikle, hem pis su arıtma tesisinin
olumsuz çevresel etkilerinin neler olduğu belirlenmiş ve hem de etki türüne
göre sınıflandırılabilmeleri olanak kazanmıştır.
Aşağıda, biri ABD’de ve diğeri Türkiye’de
geliştirilen iki ÇED çalışmasından alınan matris örnekleri yer almaktadır. Her
iki örnek de oldukça başarılı bulunmuştur.
TABLO GELECEK
TABLO GELECEK
Matrisin iki boyutu arasındaki ilişkilerin nicel
değerlerle ifade edilmesini gösteren bir örnek aşağıda yer almaktadır. Örnekte,
fosfat madenciliği ile ilgili daraltılmış bir matris yer almaktadır. Her iki
boyutun kesiştiği noktada oluşan kare bir köşegen çizgisi ile ikiye bölünmüş ve
sol üst köşe ilişkinin büyüklük
derecesine ve sağ alt köşe ilişkinin önemlilik
derecesine ayrılmıştır. Değerler 1 ile 10 arasında değişmektedir. ÇED hazırlık
ekibi, kendi öznel değer yargılarına göre ilişkiye nicel değerler biçmektedir.
Matrisi inceleyenler de bu özet tablodan ilişkiler hakkında bilgi sahibi
olmaktadırlar.
Burada, bir ayraç açarak, Türk ÇED sisteminin soru kağıdı ve matris konusunu yeteri kadar
değerlendirmediğini belirtmek gerekmektedir. Yukarıda kısaca anlatıldığı
üzere, hem soru kağıdı ve hem matris yöntemi bir ÇED raporunun ‘olmazsa olmaz’
koşuludur. ÇED raporunda, çalışmaları özetleyen yöntemlerin var olması
gerekmektedir. Zira, bu tablolar hem iletişimi kolaylaştırmakta ve hem de algılamayı
güçlendirmektedir.
Yürürlükten kaldırılan ÇEDY 1993 her iki yöntemi de yalnızca ön-ÇED amacıyla sınırlandırmış
bulunmakta idi. Bu yöntemlere kesin ÇED raporunda yer verilmesine gerek
olmadığı imajını veren bu yaklaşım, Türkiye’de kesin ÇED raporlarını önemli bir olanaktan yoksun bırakmaktaydı.
Daha sonra ayrıntıları ile ele alınacağı üzere,
ÇEDY 1997 ve ÇEDY 2002’nin soru kağıdı ve matris kavramlarını bu şekilde
kullanılmaktan uzaklaştırmış olması olumlu karşılanmalıdır. Ancak, bu durum hiç
bir zaman ÇED raporlarında soru kağıdı ve matris kullanılmayacak şeklinde
anlaşılmamalı ve tam aksine olarak soru kağıdı ve matrislerin ÇED sürecinde de
kullanılmaları için olanak sağlandığı şeklinde yorumlanmalıdır.
E
Y N P
Y T M
S ?
N O A
A Ü A
O I
D L K
T Z
Ş L Z
Ü A İ
L E I
O M
S Ç L
A Y M
Z A
T M H
M K A
R A A
A A
İ T Z
I
Su
kalitesi x x
x x
Hava kalitesi
x
Erozyon
x x x
Manzaralar x x
x x x x
Yaban yaşamı x x
x x x
x x
Nadir varlıklar x x x
Sağlık
ve güvenlik
x
Etkinin büyüklük düzeyi
5
10
Etkinin önemlilik düzeyi
Leopold
Matrisi
Matris yönteminin en önemli ve klasik örneği
“Leopold Matrisi”dir. Luna B. Leopold ve arkadaşları tarafından geliştirilen ve
Leopold’ün adı verilen bu matris, boyutlarının içerdiği unsurlar ve
geliştirdiği (biraz önce ifade edilen) nicelleştirme tekniği ile ÇED raporu
hazırlayıcılarına büyük bir olanak sunmaktadır.
Aşağıda, Leopold matrisinin, “Çevrenin Mevcut
Özellikleri ve Koşulları” ile “Çevresel Etkiye Neden Olabilecek Etkinlik
Önerisi” boyutlarının alt bileşenleri verilmektedir.
ÇİZELGE
28
Leopold
Matrisi
I.
Çevrenin Mevcut Özellikleri ve Koşulları
A. Fiziksel
ve Kimyasal Özellikler
1. TOPRAK
a.
Maden kaynakları
b.
İnşaat malzemeleri
c.
Topraklar
ç.
Arazi şekli
d. Sarsıntı alanları ve
radyasyon
e. Özgün fiziksel olgular
2. SU
a.
Yüzeysel
b.
Okyanus/deniz
c.
Yeraltı
ç.
Kalite
d.
Isı
e.
Kar, buz, sürekli donma
3. HAVA
a.
Kalite (gazlar, parçacık)
b.
İklim (mikro, makro)
c. Isı
4. SÜREÇLER
a.
Sel
b.
Erozyon
c.
Yangın, sedimantasyon
ç.
Çözülme
d.
İyon değişimi
e.
Yerleşiklik
f.
Kararlılık (toprak kayması)
g.
Yerleştirme
ğ.
Yer sarsıntısı
h.
Hava hareketleri
B.
BİYOLOJİK KOŞULLAR
1. FLORA
a.
Ağaçlar
b.
Çalılar
c.
Çim
ç.
Ürün
d.
Mikro flora
e.
Su bitkileri
f.
Soyu tehlikede türler
g. Engeller
ğ.
Koridorlar
2. FAUNA
a.
Kuşlar
b.
Sürüngenler dahil kara hayvanları
c.
Balık ve kıta sahanlığı balıkları
ç.
Su dibinde yaşayan bitkiler
d.
Böcekler
e.
Mikro fauna
f.
Soyu tehlikede türler
g.
Engeller
ğ.
Koridorlar
C. KÜLTÜREL
ETMENLER
1. ARAZİ
KULLANIMI
a.
Yaban yaşamı
b.
Sulak alanlar
c.
Orman
ç.
Mera
d.
Tarım
e.
Konut
f.
Ticari
g.
Endüstriyel
ğ.
Madencilik
2. REKREASYON
a.
Kara avcılığı
b.
Balıkçılık
c.
Botçuluk
ç.
Yüzme
d.
Kampçılık ve dağcılık
e.
Piknik
f.
Tatil noktaları
3. ESTETİK VE İNSANCIL İLGİLER
a.
Manzaralar
b.
Yaban yaşamı
c.
Açık alan kalitesi
ç.
Peyzaj
d
Özgün fiziksel varlıklar
e.
Parklar ve rezerv alanları
f.
Anıtlar
g.
Nadir tür ve ekosistemler
ğ.
Tarihsel ve arkeolojik alanlar/nesneler
4. KÜLTÜREL STATÜ
a.
Yaşam biçimleri
b.
Sağlık ve güvenlik
c.
İstihdam
ç.
Nüfus yoğunluğu
5. YAPILI ÇEVRE VE İNSAN ETKİNLİKLERİ
a.
Yapılar
b.
Ulaşım ağı
c.
Altyapı ağları
ç.
Atık bertarafı
d.
Engeller
e.
Koridorlar
D.
EKOLOJİK İLİŞKİLER
a.
Su kaynaklarının tuzlanması
b.
Ötrofikasyon
c.
Mikrop taşıma unsurları
ç.
Yiyecek zinciri
d.
Yüzeysel tuzlanma
e.
Orman ve çalılık açma
f.
Diğerleri
E. DİĞERLERİ
a. --------------------
b. --------------------
II. ÇEVRESEL
ETKİYE NEDEN OLABİLECEK ETKİNLİK ÖNERİSİ
1.
REJİM DEĞİŞİKLİĞİ
a.
Ekzotik flora ve fauna ithali
b.
Biyolojik denetim
c.
Yerleşim yerlerinin değişmesi
ç.
Yeraltı su hidrolojisinde değişme
d.
Su drenaj kalıplarının değişmesi
e.
Nehir denetimi ve akıntı rejimi
f.
Kanal açma
g.
Sulama
ğ.
Atmosferik değişim
h.
Yüzey kaplama / kaldırım döşeme
ı.
Gürültü ve vibrasyon
2.
TOPRAK DEĞİŞİM VE YAPISI
a.
Kentleşme
b.
Endüstriyel alanlar ve binalar
c.
Havalimanları
ç.
Karayolu ve köprüler
d.
Yollar
e.
Demiryolları
f.
Kablo ve asansör
g.
Elektrik nakil hatları, petrol boru hatları
ğ.
Çitle çevirme dahil engeller
h.
Kanal açma ve düzeltme
ı. Kanallar
i.
Baraj ve göletler
j.
Liman, deniz duvarı, marina ve deniz terminalleri
k.
Kıyı açığında yer alan yapılar
l.
Rekreasyonel yapılar
m.
Patlama ve derin kuyu açma
n. Kesme
o.Tüneller
ve yeraltı yapıları
C. KAYNAK
ÇIKARMA
a.
Patlatma ve derin kuyu açma
b.
Yüzey kazısı
c.
Yeraltı kazısı
ç.
Kuyu açma ve su çıkarma
d.
Elemek
e.
Orman açma ve kerestecilik
f.
Ticari balıkçılık ve avcılık
Ç.
SÜREÇLER
a.
Çiftçilik
b.
Meracılık
c.
Besicilik
ç.
Mandıracılık
d.
Enerj üretimi
e.
Maden işleme
f.
Metalurji endüstrisi
g.
Kimya endüstrisi
ğ.
Tekstil Endüstrisi
h.
Otomobil ve uçak sanayi
ı.
Rafineri
i.
Gıda
j.
Kerestecilik
k.
Kağıt üretimi
l.
Ürün depolama
D.
TOPRAK YAPISINDA DEĞİŞME
a.
Erozyon denetimi ve teraslama
b.
Maden açma ve atık denetimi
c.
Açık ocak madenciliği
ç.
Peyzaj
d.
Liman dip tarama
e.
Drenaj
E.KAYNAK
YENİLEME
a.
Ağaçlandırma
b.
Yaban yaşamı yönetimi
c.
Yeraltı suyu doldurma
ç.
Gübre uygulamaları
d. Katı atık geri kazanımı
F.TRAFİK
DEĞİŞİKLİĞİ
a.
Demiryolu
b
Otomobil
c.
Kamyon
ç.
Gemicilik
d.
Uçak
e.
Nehir ve kanal trafiği
f.
Botculuk
g.
Kablo ve asansörler
ğ.
Haberleşme
h.
Boru hattı
G.ATIK
DEPOLAMA VE ARITMA
a.
Okyanusa depolama
b
Toprak doldurma
c.
Hafriyat molozlarının bertarafı
ç.
Yeraltı depolama
d.
Kullanılmayan eşya depolama
e.
Derin kuyu açma
f.
Petrol kuyusu taşması
g.
Soğutma suyu boşaltımı
ğ.
Sıvı artık boşaltımı
h.
Stabilizasyon ve oksidasyon havuzları
ı.
Fosseptikler
i.
Baca yayılımları ve eksoz
j.
Kullanılan yağlar
Ğ.KİMYASAL
ARITMA
a.
Gübreleme
b.
Karayollarında kimyasal buz çözme
c.
Toprağın kimyasal stabilizasyonu
ç.
Yabani ot denetimi
d.
Böcek denetimi
H.KAZALAR
a.
Patlamalar
b
Sızıntı
c. İşletme başarısızlıkları
I.
ÖTEKİLER
Yukarıda verilen Leopold matrisi, ÇED literatürü
açısından klasik bir örneği oluşturmaktadır. Matrisin iki boyutunda yer alan
unsurlar kuşkusuz inceleme konusu olan projeye göre değişiklikler gösterebilir.
Ancak, ÇED uzmanı açısından önem taşıması gereken nokta, matrislerin etki
kestiriminde, etkilerin irdelenmesinde, elde edilen sonuçların ilgili öteki
yanların bilgilendirilmesine olanak verecek şekilde özetlenmesinde ve son
olarak da alınacak karşı önlemlerin belirlenmesinde oldukça yararlı bir yöntem
olduğudur. Yinelemek gerekirse, matris yöntemi, yalnızca ön ÇED sırasında
başvurulacak bir yöntem değildir ve ÇED sürecinin tüm çeşitlerinde ve
aşamalarında kullanılması gerekmektedir.
Türkiye’de yürürlükten kaldırılan ÇEDY 1993’ün
ekinde “değerlendirme tablosu” adı
altında yer alan matris ise, ne yazık ki, matrise benzemesine karşın
kendisinden beklenebilecek yararları ortaya koyacak yetkinlik düzeyinde
görülmemektedir.
“Değerlendirme tablosu” matrisiyle “ön araştırma” soru kağıdı aynı
konuların farklı şekillerde sorgulanmasından ibarettir. Benzerlikten öte bir
aynılık söz konusudur. Bu nedenle, değerlendirme tablosu bir etki matrisi
olarak işlev yapmamakta ve soru kağıdında yer alan soruları bu kez farklı
şekilde ortaya koymaktadır.
Bu matris aşağıda verilmiştir.
Bu sayfa
Türk ÇEDY 1993 matrisine ayrıldı.
Yukarıdaki matrisde de görüldüğü üzere, matrisin
“etkilenecek çevre” başlıklı yatay bölümünde yer alan çevre unsurları şunlardan
oluşmaktadır: meteoroloji ve iklim, jeolojik yapı, yüzeysel su kaynakları,
termal ve jeotermal su kaynakları, toprak, bitki örtüsü, tarım alanları, orman
alanları, koruma alanları, peyzaj değerleri, flora ve fauna, hayvancılık,
madenler ve fosil kaynakları ve Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki arazi.
Matrisin
dikey bölümü ise, “hazırlık ve inşaat aşaması” ve “işletme aşaması”
etkinlikleri olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Hazırlık ve inşaat çalışmaları
kapsamına giren etkinlik türleri şunlardır: hafriyat, su ortamında
doldurma-kazıklar üzerinde inşaat, taşkın önleme ve drenaj, toz yayıcı
işlemler, kullanılacak su ve bertarafı, atıklar ve geri kazanımı, gürültü,
kesilecek ağaçlar, elden çıkarılacak tarım alanları, insan için riskli ve
tehlikeli etkinlikler ve diğer etkinlikler. İkinci bölümde yer alan etkinlikler
de şunlardır: hammadde, tehlikeli ve toksik maddeler, kullanılacak su ve
bertarafı, yakıtlar ve yakma sistemi, katı atıklar ve geri kazanımı, gürültü,
toz yayıcı işlemler ve diğer etkinlikler.
Yatay bölümün yetersizliği yanında, etkinlikleri
kapsayan dikey bölüm yanlış kavramlarla ve süreçlerle oluşturulmuş
bulunmaktadır. Dikey bölümdeki ifadelerin ne anlama geldiğini kestirebilmek
kolay değildir. Burada yalnızca bir kaç örnek verilmekle yetinilecektir. İnşaat
aşamasındaki atıkların geri kazanımı ne demektir? Gürültü, kesilecek ağaçlar ve
elden çıkarılacak tarım alanları birer etkinlik türü müdür yoksa çevresel
nitelik olarak mı ele alınmalıdır? ‘Diğer’ etkinlikler deyimi ne anlama
gelmektedir? Hammadde bir etkinlik midir?
Bu ve benzeri çok sayıda soruya anlamlı ve yeterli
yanıtlar verebilmek olanağı yoktur. Yatay ve dikey unsurların birleştikleri
noktada ortaya çıkan ilişki türü de benzer anlamsızlıkları beraberinde
getirmektedir. Kısaca özetlemek gerekirse, ÇED Yönetmeliği’ne ekli matrisin ÇED süreci açısından olumlu katkıda
bulunabileceğini beklemek olanağı yoktur. Nitekim, 1-5 arasında
ağırlıklandırılması ve (-) ve (+) işaretleri ile nitelendirilmesi gereken bu tablonun
uygulamada ortaya çıkan kullanılış biçimini gösteren ve Çevre Bakanlığı’na
sunulan bir ÇED raporundan alınan örnek aşağıda verilmiştir.
Buraya örnek çizelge girecek.
Etki
Değerlendirme
Etki değerlendirme, ÇED sürecinin esasını
oluşturmaktadır. Bu süreç sonucunda, önerilen projenin mevcut çevresel kalitede
ne denli bozulmaya yol açtığı sorusunun
yanıtı verilmeye çalışılmaktadır. Ancak, bu soruya verilen yanıtlar
genellikle soyut ifadelerden oluşmakta, somut ve nesnel ölçütler kullanılarak
sorunun yanıtı verilmemektedir. Bu durum, bir
ölçüde de olsa, ÇED raporlarını öznel ve yoruma bağlı kılmaktadır.
Bu sorunsalın aşılması yolunda kimi çalışmalar
yapılmıştır. Batelle Ensitüsü tarafından geliştirilen “Battelle Çizelgesi” ve
Arizona için geliştirilen “Arizona
Trade-Off Model - ATOM” bunlar arasındadır. Birbirlerine çok yakın olan bu
yöntemlerden en çok kullanılanı olan, Battelle yöntemi aşağıda açıklanmıştır.
Battelle
Yöntemi
Battelle yöntemi, kendisine özgü bir çevre sistemi
yaratmak, sistemin alt ve alt-alt
sistemlerini oluşturmak ve bunlara toplam değer 1000’i bulacak şekilde puan
vermek ilkesine dayalıdır.
Battelle çevre sistemi, dört alt sistemden
oluşmaktadır: ekoloji, çevre kirlilikleri, estetik ve insancıl ilgi alanları.
Yöntem, 1000 toplam puanı bu dört alt sistem arasında 240, 402, 153 ve 205
olarak bölüştürmüştür. Buna göre, alt
sistemlerin içinde bulunduğu çevresel kalite değerlerinin toplamı 1000 puana
eşdeğer kabul edilmiştir.
Puanlandırma daha önce açıklanan Delfi yöntemi
kullanılarak yapılmıştır.
İkinci aşamada, dört alt sistemi oluşturan alt-alt
sistemler ve daha sonra da bunların alt sistemleri belirlenmiştir. Bu alt
sistemler ve kendilerine verilen puanlar aşağıda belirtilmiştir:
ÇİZELGE
29
Battelle
Çizelgesi
EKOLOJİ:
(240)
VARLIKLAR VE NÜFUS: (140)
TOPRAK
ot
yiyiciler (14)
ürünler (14)
doğal
bitki örtüsü (14)
hastalık
yayıcı türler (14)
kara
avcılığı kuşları (14)
SU
ticari
balıkçılık (14)
doğal
bitki örtüsü
(14)
hastalık
yayıcı türler
(14)
avlanan
balıklar
(14)
su
kuşları
(14)
YAŞAM YERLERİ VE TOPLULUKLARI (100)
TOPRAK
gıda
ağı endeksi (12)
arazi
kullanımı (12)
nadir
ve soyu tehlikede olan varlıklar
(12)
tür
çeşitliliği
(14)
SU
gıda
ağı indeksi (12)
nadir
ve soyu tehlikede olan varlıklar
(12)
nehir
özellikleri (12)
tür
çeşitliliği
(14)
EKOSİSTEMLER (Sayısal değer yok. Yalnızca tanıtılacak)
ÇEVRESEL
KİRLİLİKLER: (402)
SU KİRLİLİĞİ: (318)
su
havzasının hidrolojik kaybı
(20)
biyolojik
oksijen talebi
(25)
çözülmüş
oksijen
(31)
fekal
koliformlar (18)
inorganik
karbon
(22)
inorganik
azot
(25)
inorganik
fosfat
(28)
pestisit
(16)
pH
(18)
akarsu
akma kalıplarında değişme (28)
ısı
(28)
toplam
çözümlenmiş katı maddeler (25)
zehirli
maddeler
(14)
bulanıklık (20)
HAVA KİRLİLİĞİ: (52)
karbon
monoksit
(5)
hidrokarbonlar (5)
azot
oksitler
(10)
parçacıklar
(12)
fotokimyasal
oksitleyiciler (5)
kükürt
oksitler (10)
öteki
kirletici türleri (5)
TOPRAK KİRLİLİĞİ: (28)
arazi
kullanımı (14)
toprak
erozyonu
(14)
GÜRÜLTÜ: (4)
gürültü
(4)
ESTETİK:
(153)
TOPRAK: (32)
jeolojik
yüzey maddesi
(6)
arazi
şekli ve topografik özellikler
(16)
genişlik
ve sınırlar
(10)
HAVA: (5)
koku
ve görsel özellikler
(3)
sesler
(2)
SU: (52)
suyun
görünümü
(10)
toprak
ve su ilişkisi
(16)
koku
ve yüzen maddeler (6)
su yüzey alanı
(10)
ağaçlı
ve jeolojik kıyı çizgisi (10)
BİOTA:
(24)
evcil
hayvanlar
(5)
yaban hayvanlar
(5) bitki türü çeşitliliği
(9)
bitki
türü içindeki çeşitlilik (5)
İNSAN
YAPISI NESNELER: (10)
insan
yapısı nesneler
(10)
BİLEŞİM:
(30)
birliktelik
etkisi
(15)
özgün
bileşimler
(15)
İNSANCIL
İLGİ ALANLARI: (205)
EĞİTİMSEL/BİLİMSEL PAKETLER: (48)
arkeolojik
(13)
ekolojik
(13)
jeolojik
(11)
hidrolojik
(11)
TARİHSEL PAKETLER: (55)
mimari
ve türleri (11)
olaylar
(11)
kişiler
(11)
dinler
ve kültürler
(11)
‘batının
sınırları’
(11)
KÜLTÜRLER:
(28)
etnik
özellikler (kızılderililer)
(14)
etnik
gruplar
(7)
dinsel gruplar
(7)
DAVRANIŞ
ALIŞKANLIKLARI/ORTAM: (37)
ürkütücülük
(11)
yalnız kalma
(11)
esrarengizlik
(4)
doğa ile bütünleşme (11)
YAŞAM
BİÇİMLERİ: (37)
istihdam olanakları (13)
konut
(13)
toplumsal ilişkiler (11)
ÇED uzmanının, toplam çevresel etkileri
belirlemesi bakımından oldukça yararlı olan Battelle yöntemini kullanması için
yapması gereken çalışma inceleme konusu olan alanda yöntem içinde yer alan
unsurlar bakımından ne gibi değişiklikler olduğunu ya da olabileceğini
incelemesidir. Toplam puanlar esas alınarak, her bir unsura yeniden puan
verilecek ve ortaya yeni bir puan toplamı çıkacaktır. Bu yeni puanın 1000’den
fazla olması durumunda çevresel koşullarda o oranda bir iyileşme ve 1000’den az
olması durumunda da çevresel koşullarda o oranda bir kötüleşme olduğu
belirlenebilecektir. Bu çalışma, ÇED süreci açısından oldukça önemli ve yararlı
bir gelişme sağlayacaktır.
Doğal olarak, böyle bir çalışma puan verenlerin
öznel görüşlerini yansıtmakta olduğu için nesnel olamamakla suçlanabilir. Bu
tür eleştirilerde haklılık payı vardır. Ancak, daha önce açıklanan Delfi gibi
yöntemler kullanarak bu çalışmayı daha nesnel bir konuma dönüştürebilmek
olanağının var olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.
Başvuru
Formları
ABD’de ÇED raporlarını değerlendirmek durumunda
olan pek çok kamu kuruluşu, gerek başvuranların başvuru işlemlerini
kolaylaştırmak, gerek işlemlerde tektipliliği sağlamak ve gerekse değerlendirme
çalışmalarını disiplin altına almak amacıyla başvuru formları
geliştirmişlerdir.
Los Angeles Belediyesi tarafından kullanılan böyle
bir form Türkiye’de yürürlükte bulunan mevzuata uyarlanarak aşağıda
verilmiştir. Türkiye’de uygulanan ÇED sistemi gözönüne alındığında, bu formun
ön ÇED süreci için yararlı olabileceği görülmektedir. İllerin “Mahalli Çevre
Kurulu”na yapılacak başvurularda, öteki belgeler yanında bu tür bir başvuru
formunun kullanılması hem başvuruda bulunan
ve hem de yerel çevre örgütleri açısından çalışmaları kolaylaştırıcı
nitelikte olacaktır.
ÇİZELGE
30
Örnek
Başvuru Formu
LOS
ANGELES BELEDİYESİ
KENT
PLANLAMA BÖLÜMÜ
Ç E V R
E S E L D E Ğ E R L E N D İ R M E F O R M U
ÇED sıra no
İlçesi
Ada/parsel no
Planlama bölgesi
Zonlandırma sıra no
Sayım bölgesi/bloğu
Diğerleri
Grid koordinatları
PROJENİN
TÜRÜ
PROJENİN ADRESİ
BAŞVURANIN
ADI
ADRESİ
Şayet varsa, yetkili
temsilcinin adı ve adresi:
Aşağıda belirtilen harita ve krokilerin proje
başvurusuna eklenmesi zorunludur. Bu belgeleri içermeyen başvurular sahiplerine
iade edilecektir.
A) Uygun ölçekte 20 x 28 cm boyutlarında hazırlanmış
yakın çevre haritası. Harita, proje
alanını ve alanın çevredeki ana ulaşım arterlerini ve yakın çevrede yer alan ve
proje ile ilgisi olabilecek önemli fiziksel unsurları göstermelidir.
B) Alanın ve alanın sınırlarından itibaren 100 metre
içindeki öteki taşınmazların arazi kullanım ve zoning koşullarını belirten
harita.
C) Alanda yer alan ağaçların yerleşim şeklini ve
önerilen projenin alan üzerinde kaplayacağı yeni konumu gösteren basit parsel
haritası.
BÖLÜM I
1.
Projenin aşamalarını ve yapım çalışmalarını içeren kısa özeti
2.
Mevcut koşullar
A) Proje alanı (m2 ya da dönüm)
B) Mevcut zoning
C) Nazım plana göre alan
D) Mevcut arazı kullanım şekli
E) Proje nedeniyle yıkılıcak bina sayısı
Şayet
yıkılacak yapılar konut olarak kullanılıyorsa;
Birim
sayısı: Ortalama
kira:
Bu
fiatlarla bölgede kiraya verilebilecek benzer konutlar var mı? Nerede?
F)
Mevcut
ağaçların sayısı
G) Kaldırılacak ağaç sayısı, büyüklüğü ve türü
H) Taşınmazın eğimi: % 0-8 % 9-15
%16-20 < % 20
İ)
Taşınmaza
yakın çevrede doğal ya da insan yapısı drenaj kanalı var mıdır?
J)
Hafriyat: 0-500 m3
500-5000 m3 5000-20000
20000’den
fazla ise miktar:
3. Konut
projeleri (Proje konut projesi
değilse yanıtlamayınız)
A) Oturma ünitesi sayısı
B) Yatak odası sayısına göre konut sayısı: 1 yatak odası
2 yatak odası
3 ya da daha fazla
C) Önerilen otopark yeri sayısı
D) Birimlerin yaklaşık ederi
E) Kat sayısı: Yükseklik:
F)
Zorunlu
bahçeye ek olarak yapılacak açık alanların proje alanına oranı
G) Projenin önerdiği olağan dışı gece aydınlatması
var mıdır?
4.
Ticari, endüstriyel ve öteki projeler (Proje yalnızca konut projesi ise
yanıtlamayınız.)
A) Kullanım türü
B) Toplam yerleşim alanı (m2)
C) Kat sayısı Yükseklik
D) Yapılacak otopark yeri sayısı
E) Çalışma saatleri
F)
Sabit oturma
koltuğu yapılacaksa sayısı
G) Proje olağan dışı gece aydınlatması öngörmekte
midir?
H) Vardiyalara göre işçi sayısı
İ)
Beklenen
ziyaretçi sayısı (alışveriş yapanlar ve diğerleri)
J)
Yapı yerleşim
alanın açık alanlara oranı
BÖLÜM II
İstenilen
Öteki Proje İzinleri
Projenin tamamlanması için gerekli öteki kamusal
onay ve izinler listesini (yapım izni, kanalizasyon yapım izni, kava kirliliği
denetim bölgesinin onayı gibi) aşağıya yazınız. Özel bölgeler de dahil olmak
üzere herhangi bir kamu yönetiminden alınması gereken onayı ve izini yetkili
kamu yönetimini de işaret edecek şekilde belirtiniz.
Öteki
Projelerle İlişki
Proje daha büyük bir plan ya da projenin alt
bileşeni ise, projenin gelecekteki aşamalarını ve genişleme sürecini
açıklayınız. Şayet, proje kesin ÇED kapsamına giren bir projenin ya da Çevresel
Etkileri Önemsizdir/ÇED Olumlu Belgesi verilen bir projenin alt bileşeni ise
bununla ilgili gelişmeleri aşağıya yazınız.
BAŞVURANIN/DANIŞMANIN
YEMİNLİ BEYANI
Formda belirtilen tüm bilgilerin doğru
olduğuna, bilgi ve inançlarımı en iyi
şekilde yansıttığına yemin ederim.
Başvuru
Sahibi
Danışmanı
Noter onayı
EK : 3 harita
1
form
BU SAYFAYA
SAMPLE VICINITY MAP GİRECEK……
BU SAYFAYA SAMPLE PLOT PLAN GİRECEK…
BU SAYFAYA SAMPLE LAND USE & ZONING MAP
GİRECEK….
Değerlendirme
Formları
Etki değerlendirmesi çalışmasının sonucu, ÇED
raporunu hazırlayanlar açısından rapor içeriğinin saptanmasına ve sakıncalı
sonuçların giderilmesini sağlayacak önerilerin belirlenmesine yardımcı olmak
iken, raporu değerlendiren kamu yönetimleri açısından da uygulanacak yönetsel
işlemlerin kararlaştırılmasına yardımcı olmak şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Yetkili kamu yönetimleri tarafından ÇED başvurusu üzerine uygulanabilecek olası
yönetsel işlemler şunlardır:
· projenin ayrıcalık kapsamına girip girmediğini
kararlaştırmak,
· projenin Yönetmeliğe ekli listelerde yer alan
tesislerden olup olmadığını ya da belirlenen alanlar içinde yapılıp
yapılmadığını saptamak,
· projenin çevre üzerinde olası olumsuz etkisi olup
olmadığına karar vermek,
· projenin olumsuz etkisi yoksa yatırımcıya izin
belgesi (Türkiye’de “çevresel etkileri önemsizdir” kararı ve ABD’de “olumsuzluk
bildirimi” kararı) vermek,
· proje ile ilgili olarak taslak, tam ya da kesin
ÇED raporu istenmesine karar vermek,
· ÇED raporunu incelemek ve proje ile ilgili kesin
kararı (Türkiye’deki adıyla “ÇED olumlu/olumsuz görüşü”) vermek.
Türkiye’de uygulanan sistem esas alınarak
düzenlenen liste ülkelere göre değişiklikler göstermektedir. Bu işlemler için
alınacak kararların nesnellik düzeyinin artırılması ÇED sisteminin sağlıklılık
düzeyinin de artması anlamına gelecektir. Bunun nasıl sağlanabileceği ise çoğu
kez sorun olmaktadır. Aşağıda, ABD’de bu amaçla geliştirilen ve Türkiye’ye
uyarlanan bir form yer almaktadır.
Form öncelikle
çevresel dokuyu tanımlamakta ve önerilen proje nedeniyle çevresel dokuda
meydana gelecek değişmeleri belirlemeye ve geliştirdiği ağırlıklandırma yöntemiyle de etkinin
düzeyini saptamaya çalışmaktadır.
Karar almayı belirleyecek ikinci sistemik unsuru arazinin ve yakın çevresinin projeden önceki ve
sonraki arazi kullanım şekli oluşturmaktadır.
Karar vermeyi etkileyen üçüncü etmen ise etkilerin
genel bir değerlendirilmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Etkiler,
“tarafsız”dan “katalitik” etkiye kadar değişebilmekte ve buna göre
ağırlıklandırılmaktadır.
Son iki
etmen ise, projenin
uygulanmasının yörede yol açacağı kararsızlık
ve olabilecek en kötü etkinin ortaya
çıkma olasılığıdır.
Bu etmenlerin ağırlıklandırılması ve toplamlarının
alınması sonucunda projenin çevre üzerindeki etkilerinin olumsuzluk düzeyi
saptanmaktadır. Saptanan sonuç uygulanacak yönetsel işlemin niteliğini de
belirlemiş olmaktadır.
ÇİZELGE
31
Örnek
Değerlendirme Formu
ETKİ
DEĞERLENDİRME, AĞIRLIKLANDIRMA VE UYGULANACAK
YÖNETSEL
İŞLEMİ BELİRLEME FORMU
I. EYLEM (kısaca anlatınız)
Yapımcı:
STATÜ ZAMANLAMA AŞAMALANDIRMA
Yıkım Bir kerede
Sürekli Saatlik Günlük Haftalık Aylık Yıllık
Yer değiştirme Sürekli
Dönemler:
Yapım DİNAMİKLER Sıklık: ‘da kez
İşletme Etkin
Zamanı: Sabah Öğ. Sonra Her ikisi Düzensiz
Kapatma Edilgen Mevsim: İlkbahar Yaz Sonbahar Kış Hepsi
ALANDA YAPILACAK İŞLEMLER ÖNERİLEN EYLEME KARŞI
ÇIKANLAR VAR MI?
Proje Uygulama İzin gerekli Evet
Hayır
GEREKLİ ONAYLAR
Düzey Onay makamı Türü
II. ÇEVRE
(kısaca anlatınız)
ÇEVRESEL DOKU (E=Evet, H=Hayır, B=Belli değil, M= Zararlı
etkileri
b
azaltılabilir.)
a
Atmosfer E H B M E H Litosfer
E H B M E H Hidrosfer E H B M E H
Parçacık
Erozyon
Miktar
Koku
Verim
Nitelik
Gazlar
Eğim
Rejim
Gürültü
Drenaj
Yeraltı suyu
Miktar
Nitelik
Enerji E H B M E H YAŞAM ÇEVRESİ E H B M
E H
Kömür
Flora (a)
Olası
Elektrik
Fauna
olumsuz etki
Gaz
Ekosistem (b)
Orijinal veri
Jeoterm.
Soyu tehlk.
YUKARIDAKİ ÇEVRESEL
UNSURLAR LİSTESİNDEN
EN FAZLA ETKİLENEN BEŞ
TANESİNİ AŞAĞIYA YAZININ VE
AĞIRLIKLANDIRINIZ.
Unsur (düşük) 1
2 3 4
5 (yüksek) İşaret edilen kutuyu yazınız.
Aritmetik Ortalama SONUÇ = A
BOŞALTIM E
H MEVCUT ÖLÇÜNLERDEN İHLAL
EDİLECEKLER?
Atmosfer
Su
Toprak dolgu
KÜLTÜREL ÇEVRE
Arazi Kullanımı Tic/End Konut
Tarımsal Orman Rekreasyonel
Boş
(a)Eylemden önce arazi kullanımı
(b) Eylemden sonra arazi kullanımı
(c) Eylemden sonra yakın çevre
Kıyaslama: Yukarıdaki kutulara (x) işareti koyunuz. (c) ile (b)’yi ya da (a) ile (b)’yi
kıyaslayınız. Hangisinde daha fazla işaret varsa o sayıyı SONUÇ = B olarak kabul ediniz.
III. ETKİ
TÜRÜ:
Estetik Estetik olmayan
Ekosistemleri bozucu Açık alan kaybı
SINIFLANDIRMA:
1 Tarafsız
2 Giderici 3 Ekleyici
4 Sinerjistik 5 Katalitik
Kıyaslama:Yukarıda sınıflandırma bölümünde
işaretlediğiniz kutuyu SONUÇ = C
olarak kabul ediniz.
KARARLILIK DEĞERLENDİRMESİ:
KARARLI
1 2 3
4 5 KARARSIZ
Kıyaslama: Yukarıda işaretlediğiniz kutuyu SONUÇ
= D olarak kabul ediniz.
EN KÖTÜ ETKİNİN ORTAYA ÇIKMA ŞANSI:
1
2 3 4 5
<1/10 1/10 1/4
1/2 1/1
Kıyaslama: En kötü etkinin ortaya çıkma şansını
işaretlediğiniz kutuyu SONUÇ = E
olarak kabul
ediniz.
DEĞERLENDİRME
GENEL TOPLAM = A + B + C +
D + E
YÖNETSEL
İŞLEM KARARI GENEL
TOPLAM = ?
TOPLAM ABD
TÜRKİYE
ÖN ÇED SÜRECİ ÇED SÜRECİ
5 Soru kağıdı uygulaması - -
6- 10 Olumsuzluk bildirimi Çevre etkileri önemsiz ÇED olumlu
görüşü
11-15 Taslak ÇED
hazırlanacak Çevre etkileri önemli ÇED olumsuz
görüşü
16-20 Halk toplantısı
gerekli - -
21-25 Tam ÇED hazırlanacak - -
Rapor Formatı ve Rapor Hazırlama Kılavuzları
Bu bölümde, bir ÇED raporunun taşıması gereken
unsurların neler olması gerektiği konusu ele alınacaktır. Bu amaçla, ABD ve Türkiye’de yürürlükte
bulunan ÇED sistemlerinin gerçekleşmesini öngördükleri ÇED formatları üzerinde
durulacaktır. Söz konusu formatlar, bir anlamda ÇED raporu hazırlayıcıları için
yol gösterici olmak durumundadır.
ABD’de ve Türkiye’de uygulanan sistemlerde rapor
formatlarının şu bölümlerden oluşması öngörülmektedir.
ÇİZELGE
32
ABD ve
Türkiye’deki Çeşitli ÇED Formatlarının Kıyaslaması
ABD
TÜRKİYE
ÇED ÖN
ÇED FORMATI
Başlık sayfası Başlık sayfası Başlık sayfası
Başvuranın yeminli
Beyanı Taahhüt belgesi Taahhüt
belgesi
İçindekiler İçindekiler İçindekiler
Özet
Projenin betimlenmesi Projenin tanımı ve amacı Projenin
tanımı ve amacı
Proje için seçilen yerin Proje için seçilen yerin
konumu konumu
Projenin ekonomik ve Projenin ekonomik ve
sosyal boyutları sosyal boyutları
Çevrenin betimlenmesi Proje için seçilen yerin Proje
için seçilen yerin
çevresel özellikleri
çevresel özellikleri
Çevresel etkiler
Projenin çevre üzerine Projenin çevre üzerine
etkileri ve alınacak
etkileri ve alınacak
önlemler önlemler
İşletme aşamasında İşletme aşamasında
ortaya çıkacak etkiler
ortaya çıkacak etkiler
ve önlemler
ve önlemler
Projenin alternatifleri Projenin alternatifleri
İzleme programı İzleme programı
Sonuçlar Sonuçlar
Danışılan örgüt ve kişiler Projeyi
hazırlayanlar Projeyi hazırlayanlar
Su kalitesi
Ekler
Ekler
Ekler
Yukarıdaki çizelgenin incelenmesi iki ülke formatları arasında çok büyük
benzerlikler olduğunu göstermektedir. ÇED kuramına uygun düşen bu iki
yaklaşımın da doğru ve isabetli olduğu belirtilmelidir.
ABD’de uygulanan sistemde, içindekiler bölümünün
aşağıda belirtilene yakın olması beklenmektedir.
ÇİZELGE
33
ABD ÇED
Raporu Planı Örneği
Özet
BÖLÜM
I : Projenin Betimlenmesi
a. Yer seçimi
b. Hedefler
c. Projenin özellikleri
d. Proje maliyet bilgileri
BÖLÜM
II : Çevre Dokusu
a. Fiziksel yapılar
b. Arazi kullanımı, zoning ve ilgili projeler
c. Dolaşım
d. Hava ve gürültü
e. Kamusal tesisler
f. Nüfus ve toplumsal gruplar
BÖLÜM III :
Çevresel Etkiler
a. Çevresel etkiler
i. fiziksel yapılar
ii. alan kullanımı ve zoning
iii. dolaşım
iv. hava ve gürültü
v. hizmet sistemleri
vi. kamusal tesisler
vii. demografi
viii.
paleontolojik,
arkeolojik ve tarihsel yapılar
ix. ekonomik kestirimler
b. Kaçınılmaz olumsuz etkiler
i. önemsiz düzeye indirgenemeyecek kaçınılmaz etkiler
ii. önemsiz düzeye indirgenebilecek/ortadan
kaldırılabilecek etkiler
iii. insan sağlığı ve güvenliği üzerinde etkiler
iv. zararlı etkilerin azaltılması için seçenek
geliştirilmesi gereken etkiler
v. projenin önerilme nedenleri
c. Önleyici önlemler
d. Önerilen eylemin seçenekleri
i. projenin yoğunluğunda değişme
ii. alanın farklı şekilde kullanımı
iii. tesisi başka yerde kurmak seçeneği
iv. projeyi yapmamak seçeneği
v. projeyi haklı kılan gerekçeler
e. Uzun erimli verimliliğe karşın kısa erimli
kullanımın yararları
i. yakın çevredeki öteki projelerin yığınsal etkisi
ii. mevcut koşullarda projeyi haklı kılan nedenler
iii. projenin uzun erimli kullanımından doğabilecek
yararlar
iv. sağlık ve güvenlik açısından uzun erimli riskler
f. Geri çevrilemez etkiler
i. geri dönüşü olmayan kaynak tahsisi
ii. doğal unsurların sürekli kaybı
iii. çevre kazalarının geri çevrilemez etkileri
iv. projeyi haklı kılan gerekçeler
g. Büyüme aşılayan etkiler
i. ekonomik
ii. demografik
iii. yeni altyapı gereksinimleri
iv. yakın çevrenin benzer tesislere tahsis zorunluğu
olasılığı
BÖLÜM
IV: Danışılanlar
a. Örgütler
b. Kişiler
c. Referanslar
BÖLÜM V:
Su Kalitesi
ÇEDY 1997’ye göre, ÇED raporunun içermesi beklenen format ÇED Yönetmeliği’nin ekinde
yer alan “Genel Format”da
belirtilmiştir. Genel Format’a göre, ÇED raporunun, “Başlık Sayfası” olarak
adlandırılan giriş bölümünde şu bilgiler yer almalıdır: proje sahibinin adı,
adresi ve telefonları, raporu hazırlayan kuruluşun adı, adresi ve telefonları, raporu hazırlayan kuruluşun
Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan aldığı “yeterlik belgesi”nin sayısı ve tarihi,
projenin adı, raporun hazırlanış tarihi ve proje için seçilen yerin adı,
yöresi, birden fazla il veya ilçede yer alıyorsa bunları tanımlayan yörenin
adı.
Raporun kendisi ise, esas olarak, 12 ayrı bölümden
oluşmaktadır. Bu bölümler şunlardır:
· Projenin tanımı ve amacı
· Proje için seçilen yerin konumu
· Projenin ekonomik ve sosyal boyutları
· Projeden etkilenecek alanın belirlenmesi ve bu
alan içindeki mevcut çevresel özelliklerin açıklanması
· Projenin tanımlanan alan üzerindeki etkileri ve
alınacak önlemler
· İşletme kapandıktan sonra oluşabilecek veya devam
edecek etkiler ve bu etkilere karşı alınacak önlemler
· Projenin öteki seçenekleri
· Projenin yapımı, işletmesi ve işletme sonrası için
önerilen izleme programı ve acil müdahale planı
· Sonuçlar
· Ekler
· Notlar ve kaynaklar
· ÇED raporunu hazırlayanların tanıtımı
Bu bölümlerle ilgili açıklamalar aşağıda
verilmiştir.
Projenin
Tanımı ve Amacı: ÇED raporunun
“tanım ve amaç” bölümünde, yapılmak istenen etkinliğin çok genel nitelikli bir
açıklaması yapılmalı ve etkinlikten beklenen amaçlar somut ve ölçülebilir
değerler şeklinde ortaya konulmalıdır. Soyut ve idealistik açıklamalardan ve
projeyi haklı göstermeye yönelik ifadelerden kaçınılmalıdır.
Proje
İçin Seçilen Yerin Konumu: Raporun
bu bölümünde, etkinliğin üzerinde yer alması kararlaştırılan alanın tanımı
yapılmalıdır. Bu bağlamda, alanın ölçekli bir planı çıkarılmalı ve tüm kurulu
tesisler ile bitki örtüsü bu plana işlenmelidir.
Projenin
Ekonomik ve Sosyal Boyutları: ÇED
Yönetmeliği, ÇED Raporu’nda gerçekleştirilmek istenen projenin ekonomik ve
toplumsal niteliklerinin belirtilmesini öngörmektedir. Bu bağlamda ele alınması
gereken konular şunlardır:
·
Yatırım
programı
·
Finansman
kaynakları
·
İş akım
şeması veya zamanlama tablosu
·
Projenin
fayda-maliyet analizi
·
Kamulaştırma
gereksinimi
·
Yeniden
yerleşim gereksinimi
Projenin ekonomik ve toplumsal boyutları ile
ilgili olarak istenen bu bilgiler, projeye açıklık getirmesi bakımından
yapılması zorunlu açıklamalardır. Bu kavramlar yeterince açık oldukları için
ayrıca açıklanmalarına da gerek bulunmamaktadır. Ancak, aynı bölümde yer alan
ve aşağıda belirtilen unsurların ne amaçla Genel Format’a konuldukları
anlaşılamamaktadır.
· Proje kapsamında olmayan, ancak, projenin
gerçekleşmesine bağlı olarak, proje sahibi veya diğer yatırımcılar tarafından
gerçekleştirilmesi tasarlanan (!) diğer ekonomik, sosyal ve altyapı
faaliyetleri
· Proje kapsamında olmayan, ancak, projenin
gerçekleşebilmesi için zorunlu olan (!) ve proje sahibi veya diğer yatırımcılar
tarafından gerçekleştirilmesi planlanan (!) diğer ekonomik, sosyal ve altyapı
faaliyetleri
“Proje kapsamında olmayan, ancak, projenin
gerçekleşmesine bağlı olarak gerçekleştirilmesi tasarlanan etkinlikler” deyimi
ile “projenin gerçekleşebilmesi için zorunlu olan etkinlikler” kavramları
mantıksal açıdan yanlış kullanılmış kavramlardır. Bu etkinlikler, yapılması gerekli ve zorunlu etkinlikler ise, esasen, raporda belirtilmesi, ele alınması
ve açıklanması gereken unsurlar olarak kabul edilmelidir. Belirtilen nedenle,
bu iki kavrama Genel Format içinde neden yer verildiği anlaşılamamaktadır. Bu
durum, ÇED raporu hazırlayanlar bakımından aşılması zor bir engel
yaratmaktadır.
Projeden
Etkilenecek Alanın Belirlenmesi ve Bu Alan İçindeki Mevcut Çevresel
Özelliklerin Açıklanması: Bu
bağlamda yapılması gereken ilk çalışma, projenin etkileyeceği alanın net bir
şekilde belirlenmesidir. Kuşkusuz, bu alan, her bir etkinin değişik
özelliklerine göre şekillenmelidir. Hava kalitesi açısından etkilenecek alan
ile gürültü açısından etkilenecek alan birbirlerinden farklı olacaktır. Ancak,
kestirilen her etki için etkilenecek alanın doğru ve isabetli şekilde
saptanması gerekmektedir.
Yapılması gereken ikinci ana çalışma ise,
etkilenecek alan içinde kalan fiziksel ve biyolojik çevrenin özelliklerinin
belirlenmesi ve alan içinde kalan doğal kaynakların kullanım biçimlerinin
ortaya konulmasıdır. Bu çerçevede, üzerinde durulması gereken unsurlar şunlar
olmalıdır:
·
Meteorolojik ve iklimsel özellikler
·
Jeolojik özellikler
·
Yüzeysel,
yeraltı ve termal su kaynaklarının
hidrojeolojik ve ekolojik özellikleri
·
Yüzeysel su kaynaklarının mevcut ve planlanan
kullanımı
·
Denizler ve
iç sulardaki canlı türleri
·
Madenler ve fosil yakıt kaynakları
·
Toprak özellikleri ve kullanım durumu
·
Tarım alanları
·
Koruma alanları
·
Orman alanları
·
Flora ve fauna
·
Hayvancılık ve su ürünleri
·
Peyzaj değeri yüksek yerler ve rekreasyon
alanları, benzersiz özellikteki jeolojik
ve jeomorfolojik oluşumların bulunduğu alanlar
·
Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan araziler
·
Proje yerinin
ve etki alanının mevcut kirlilik yükü
Bu bağlamda, yapılması gereken önemli bir başka
çalışma da, projenin etkileyeceği sosyo-ekonomik çevrenin özelliklerinin
belirlenmesidir. Bu çerçevede, araştırılması ve incelenmesi gereken
parametreler şunlardır:
·
Ekonomik özellikler
·
Nüfus
·
Gelir
·
İşsizlik
·
Sağlık
·
Yöredeki sosyal altyapı hizmetleri
·
Kentsel ve
kırsal arazi kullanımları
Projenin
Alan Üzerindeki Etkileri ve Alınacak Önlemler: Doğal olarak, alanın çevresel özelliklerinin
belirlenmesi çalışmasını, proje bağlamında yapılacak etkinliklerin sayısal ve
somut değerlerle saptanması, bu etkinliklerin çevre üzerindeki etkilerinin yine
sayısal ve somut değerler şeklinde ortaya konulması ve bu etkilerin zararlı ve
sakıncalı sonuçlarının giderilmesi için alınacak önlemlerin açıklık ve netlikle
belirlenmesi çalışmaları izleyecektir.
Bu çerçevede yapılması gereken çalışmalar arasında
şu unsurlar yer almalıdır:
· Arazinin hazırlanması ile yapım ve kuruluş
aşamasındaki etkinlikler, bu
etkinliklerin fiziksel ve biyolojik çevre üzerine etkileri ve zararlı ve sakıncalı etkilere karşı alınacak önlemler
i.
hafriyat miktarı
ii.
hafriyat artığı toprak, taş ve kum gibi maddelerin
nerelere taşınacakları veya hangi amaçlar için kullanılacakları,
iii.
hafriyat
sırasında kullanılacak malzemeler
· Arazi kazanmak amacı ile veya diğer nedenlerle,
herhangi bir su ortamında yapılacak
doldurma, kazık üzerine inşaat gibi işlemler ile bunların nerelerde
yapılacağı, ne kadar alanı kaplayacağı ve kullanılacak malzemeler
·
Taşkın önleme ve drenaj işlemleri
·
Parlayıcı, patlayıcı, tehlikeli ve toksik
maddelerin taşınmaları, depolanmaları ve kullanımları, bu işler için
kullanılacak aletler ve makinalar
·
İnşaat
esnasında kırma, öğütme, taşıma ve depolama gibi toz yayıcı işlemler
·
Proje alanı
içindeki su ortamlarında herhangi bir
amaçla gerçekleştirilecek kazı ve dip taraması gibi işlemler, bunların
nerelerde, ne kadar alanda, nasıl yapılacağı ve bu işlemler nedeniyle
çıkarılacak taş, kum, çakıl ve benzeri maddelerin miktarları, nerelere
taşınacakları veya hangi amaçlar için kullanacakları
·
Ulaşım altyapısı planı, bu altyapının yapımı ile ilgili işlemler; kullanılacak malzemeler,
kimyasal maddeler, araçlar, makinalar; altyapının yapımı sırasında kırma,
öğütme, taşıma, depolama gibi toz yayıcı mekanik işlemler
·
Su temini sistemi, suyun temin edileceği kaynaklardan alınacak su
miktarları ve bu suların kullanım amaçlarına göre miktarları
·
Elektrifikasyon planı
·
Yakıtlar, türleri, tüketim miktarları ve bunlardan oluşacak yayılımlar
·
Atık suların cins ve miktarları, boşaltılacağı ortamlar
·
Vibrasyon ve gürültünün kaynakları ve seviyesi
·
Kesilecek ağaçların tür ve sayıları, ortadan kaldırılacak bitki
türleri ve ne kadar alanda bu işlerin yapılacağı
·
Elden çıkarılacak tarım alanlarının büyüklüğü, bunların arazi kullanım yetenekleri ve
tarım ürün türleri
·
Çalışacak
personelin ve bu personele bağlı nüfusun konut
ve diğer teknik/sosyal altyapı ihtiyaçlarının nerelerden ve nasıl temin
edileceği
·
İnsan sağlığı için riskli ve tehlikeli olan etkinlikler
·
Proje
alanında peyzaj öğeleri yaratmak veya diğer amaçlarla yapılacak alan
düzenlemelerinin ne kadar alanda ve nasıl
yapılacağı, bunun için seçilecek bitki ve ağaç türleri
Projenin yapım aşaması sırasındaki etkinlikler ve
bunların etkilerinin belirlenmesi çalışmasını, projenin işletme aşamasındaki
etkinlikler, bunların fiziksel ve biyolojik çevre üzerine etkileri ve bunlardan
sakıncalı ve zararlı olanlar için alınacak önlemler ile ilgili çalışma
izleyecektir. Bu bağlamda, üzerinde durulması gereken konular şunlardır:
· Proje kapsamındaki tüm ünitelerin özellikleri, hangi etkinliklerin hangi ünitelerde
gerçekleştirileceği, kapasiteleri, çalışma birimleri dışındaki diğer birimlerde
sunulacak hizmetler
· Çalışma birimlerinde üretim sırasında kullanılacak
tehlikeli, toksik, parlayıcı ve
patlayıcı maddeler, bunların taşınmaları
ve depolanmaları
· Çalışma birimlerinde kullanılacak makina ve teçhizatın adet ve özellikleri
· Çalışma birimlerinde üretilecek mal ve/veya hizmetler, sonuç ve yan ürünlerin üretim
miktarları
· Çalışma birimlerinde kullanılacak üretim yöntemleri ile teknolojiler, üretim
akım şeması
· Gerekli hammadde,
yardımcı madde, mamul madde
· Personelin
ulaşımının nasıl sağlanacağı
· Çalışma birimlerinde içme, kullanma, üretim
süreci, kazan, ve soğutma gibi. amaçlarla kullanılacak
suyun miktarları, kullanılan suyun atık
su olarak fiziksel, kimyasal ve bakteriyolojik özellikleri, atık su arıtma
tesislerinde bertaraf edilecek maddeler ve hangi işlemlerle ne oranda bertaraf
edilecekleri, arıtma işlemleri sonrası atıksuyun ne miktarlarda, hangi alıcı
ortamlara, nasıl boşaltılacağı
· Çalışma birimlerinde kullanılacak yakıt türleri, miktarları ve kimyasal
analizleri, yakıtların hangi ünitelerde ne miktarlarda yakılacağı ve
kullanılacak yakma sistemleri, yayılımlar, ölçümler için kullanılacak aletler
ve sistemler
· Tesisin çalışması sırasında her birimden oluşacak katı atık miktarı, özellikleri, depolama ve
yığma sorunları, bertarafları için gerekli işlemler, bu atıkların nerelere ve
nasıl taşınacakları veya hangi amaçlar için ve ne şekilde değerlendirileceği
· Radyoaktif
atıkların miktar ve özellikleri, ne şekilde bertaraf edileceği
· Tesisin çalışması sırasında meydana gelecek vibrasyon ve gürültünün kaynakları ve
düzeyleri ile alınacak önlemler
· Proje alanında peyzaj unsurları oluşturmak üzere
diğer amaçlarla yapılacak alan
düzenlemeleri
· Proje için önerilen sağlık koruma bandı (!) mesafesi
ÇED Raporu Genel Formatı’na göre, önerilen
projenin sosyo-ekonomik çevre üzerindeki etkilerinin belirlenmesi amacıyla
yapılması gereken çalışmalar arasında şu unsurlar yer almalıdır:
· Proje ile gerçekleşmesi beklenen gelir artışları
· Yaratılacak iş olanakları
· Nüfus hareketleri
· Göçler
· Eğitim
· Sağlık
· Kültür
· Diğer sosyal ve teknik altyapı hizmetleri ve bu
hizmetlerden yararlanma durumlarında olacak değişiklikler
· Çevresel fayda-maliyet analizi.
İşletme
Faaliyete Kapandıktan Sonra Oluşabilecek ve Devam Edecek Etkiler ve Bu Etkilere
Karşı Alınacak Önlemler: Doğal
olarak, işletme, kapatıldıktan sonra da, çevre üzerinde kimi etkiler
yaratabilecektir. Bu konuda belirleyici ve sınırlayıcı bir liste üretmek
olanaklı değildir. Bu etkiler, her projeye göre ayrı özellikler taşıyacaktır.
Ancak, Genel Format, bu kapsamda, şu konular üzerinde durulması gerektiğine
işaret etmektedir.
· Arazi ıslahı gereksinimi ve bununla ilgili olarak
alınacak önlemler
·
Rehabilitasyon
çalışmaları gereksinimi
·
Mevcut su
kaynaklarına olası etkiler ve bunlardan sakıncalı olanlar için alınacak
önlemler
·
Olabilecek
hava yayılımları ve bunlara karşı alınacak önlemler
Projenin
Seçenekleri (Alternatifleri): Çok
önemli olan bu kavram -ne yazıkki-
Türk ÇED Yönetmeliği’nde yeterince açıklanmamıştır. Daha önce de özellikle
belirtmeye çalıştığımız üzere, ÇED süreci esas olarak, hem projeye ve hem de
alan kullanımına değişik seçenekler üretmeyi amaçlar. Bu tür bir çalışmayı
içermeyen ÇED çalışması yeterli olarak kabul edilmemelidir. Bu bağlamda, alanda
önerilen proje dışında yapılabilecek öteki etkinliklerin neler olabileceği,
üretim sürecinde değişiklikler yapılıp yapılamayacağı, kullanılan hammadde ve
yakıtlarda değişik ve daha olumlu girdiler kullanılıp kullanılamayacağı gibi
unsurlar üzerinde durulmalıdır. ABD sisteminde öngörülen “alan üzerinde hiç bir
şey yapmamak” (no action) seçeneği de
incelenmesi gereken seçenekler arasında yer almalıdır.
İzleme
Programı ve Acil Müdahale Planı: Bu kavramlar da Yönetmelik’de yeterince açıklanmamıştır. Bu nedenle, sözü edilen kavramların ne anlama
geldiği anlaşılamamaktadır. Yapılacak herhangi bir yönetmelik değişikliğinde bu
kavramlara açıklık getirilmesi gerekmektedir.
Sonuçlar: Bu
bölümde, ÇED raporunun genel bir değerlendirmesi ve varılan sonuçların yalın ve
kesinlik içeren ifadelerle ortaya konulması gerekir.
Ekler: ÇED raporu, daha önce belirtildiği üzere, herkes
tarafından anlaşılır bir dille yazılmalıdır. Bu nedenle, ana raporda düşünce
karmaşasına yol açabilecek teknik ayrıntılardan uzak durmak gerekir. Ancak,
raporun içeriksel mükemmelliğini sağlayacak olan her türlü teknik çözümleme
raporları ve bilimsel/teknik belgeler, açıklayıcı nitelikte olmak üzere,
“ekler” bölümüne konulmalıdır.
Notlar
ve Kaynaklar: ÇED raporlarında
pek çok teknik ve bilimsel yargı yer almaktadır. Bu doğaldır. Ancak, tüm bu
yargıların doğruluğunu göstermek üzere, atıf yapılan her türlü bilimsel ve
teknik kaynak hem dipnotlarda açıklıkla belirtilmeli ve hem de “kaynakça”da yer
almalıdır. Bu konunun ÇED raporlarında, genellikle ve sıklıkla, kötüye
kullanıldığı akıldan çıkarılmamalıdır.
ÇED
Raporunu Hazırlayanların Tanıtımı: Bu bölümde, raporu hazırlayan ekipte yer alan uzmanların yaşam öyküleri yer
almalıdır. Bu bilgiler, raporu değerlendirecek olan uzmanların çalışmalarını
büyük ölçüde kolaylaştıracaktır.
“ÇED Ön Araştırma Raporu Genel Formatı”, büyük ölçüde, biraz önce açıklanan Genel
Format’a benzemektedir. İki format arasında önemli bir fark
bulunmamaktadır. “ÇED Raporu Genel Formatı” ile ilgili olarak, biraz
önce belirtilenler, ÇED “Ön Araştırma Raporu Genel Formatı” için de geçerlidir. Bu nedenle, ÇED “Ön Araştırma Raporu Genel
Formatı” için ayrıca açıklama
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
Yukarıda açıklanan genel format ÇEDY 1997’de yer
alan formattır. ÇEDY 2002’de yer alan
format -daha sonra açıklanacağı üzere-
ise bu kadar ayrıntılı değildir. Kısa ve özlüdür. Her iki yönetmelikte de yer alan formatlar, Türk ve ABD ÇED sistemlerinin
birbirine yakın olduklarını göstermektedir.
Bu bağlamda, ABD’de
uygulanmakta olan “içindekiler” listesi esas alınarak, bir ÇED raporunun
içermesi gereken öteki bilgilerin neler olacağına kısaca değinmekte yarar
bulunmaktadır.
Çevresel
doku: ÇED raporu, gerek bölgesel
ve gerekse yöresel bir açıdan bakışla proje uygulanmadan önce var olan çevresel
dokuyu betimlemek zorundadır. Proje alanını çevreleyen bölge açısından soruna
bakmak ÇED raporunun ihmal etmemesi gereken temel bir olguyu ifade etmektedir.
Bu bağlamda, yöre açısından özgün ve nadir olma özelliklerini taşıyan
varlıklara özellikle değinmek gerekmektedir. Ayrıca, yığınsal etkilerin
belirlenebilmesi bakımından, yörede var olan ya da planlanmış öteki özel ya da
kamusal tesislerle ilgili bilgiler vermek, ÇED raporunun çevresel doku bölümü
içinde yer alması gereken alt bileşenlerden biri olmalıdır.
Çevresel
etkiler: ÇED raporunda, tesisin
tüm aşamalarının çevre üzerindeki etkileri belirlenmelidir. Bu bağlamda,
projenin kısa ve uzun dönemde çevre üzerinde yaratacağı tüm doğrudan ya da
dolaylı etkiler saptanmalıdır. Aynı şekilde, projeye özel olan etkiler,
kullanılacak kaynaklar, fiziksel değişimler, ekolojik sistem değişiklikleri ve
demografik sistem değişiklikleri üzerinde durulmalıdır. Yinelemekten kaçınmak
üzere kısaca belirtilmelidir ki, ÇED raporunun bu bölümünde ele alınacak
konuların belirlenmesinde bu kitabın daha önceki bölümlerinde belirtilen çevre
tipolojisi esas alınmalıdır.
Etkiler belirlendikten sonra yapılması gereken
işlem, olumsuz sonuçları azaltılabilecek
ancak bütünü ile ortadan kaldırılamayacak etkilerin listesinin
hazırlanmasıdır. Bu çerçevede, teknik
tasarımlarda değişiklik yapılmaksızın zararlı etkileri azaltılamayacak olan
etkilere de özellikle işaret edilmelidir. Çevresel estetiği bozan ve insan sağlığı açısından tehlike yaratan etkiler
de yine özellikle belirtilmelidir.
Azaltma
ve giderme önlemleri: ÇED raporunun içermesi gereken önemli
noktalardan biri de, önerilen projenin teknik tasarımını inceleyerek projenin
çevre üzerinde yol açabileceği olumsuz etkilere karşılık almış olduğunu ileri
sürdüğü teknik önlemlerin bir listesini hazırlamak olmalıdır. Bu saptamalar
yapıldıktan sonra, projenin bu önlemleri neden kabul edilebilir bulduğu da
tartışma konusu yapılmalıdır. Hemen belirtmek gerekir ki, giderme önlemleri
projenin diğer seçenekleri anlamına gelmemektedir. Proje seçeneklerinden
kastolunan, başka bir kavramdır. Bu arada, yalnızca saptanan zararlı etkilerin
ne şekilde önemsiz bir düzeye indirgenebileceği sorusu sorulmalıdır. Bu
sorulara pek çok yanıt verilebilir. Teknolojinin oldukça gelişmiş olduğu
günümüzde çevresel sorunların zararlı etkilerini ortadan kaldıracak pek çok
önlem bulunmaktadır. Bu bakımdan, burada, bu önlemlerin neler olduğunun
açıklaması yapılmayacaktır.
Seçenekler: ÇED raporu, projenin ve seçilen yerin öteki
seçeneklerini tartışmalı ve neden bu projenin ve bu yerin seçilmesinin haklı
kabul edilmesi gerektiği sorusunun yanıtını hazırlamalıdır. Bu bağlamda,
projenin hiç gerçekleşmemesi anlamına gelen eylemsizlik ya da projesizlik
seçeneği de inceleme konusu yapılmalıdır. Bu çerçevede, dikkatler, maliyeti
artırsa dahi, zararlı çevresel etkileri en az düzeye indiren seçeneğin hangisi
olabileceğinin belirlenmesi üzerinde yoğunlaşmalıdır. Türk ÇED formatının dördüncü
bölümü bu amacı taşımaktadır.
Kısa
erimli kullanım-uzun erimli yarar: ÇED raporu, projenin sakıncalı
etkilerinden uzun erimli ve yığınsal olanlarının bir listesini içermelidir.
Liste üzerinde yapılacak çalışma projenin yararlanmak istediği kaynakların uzun
sürede insan sağlığı ve güvenliği açısından bir sakınca oluşturmasını önleme
kaygısı üzerinde yoğunlaşmalıdır. Bu bağlamda, kullanılmak istenen mevcut
kaynakların neden gelecek kuşaklar için saklı tutulmadığı ve bu proje için
kullanılmak istendiği sorusuna da tatmin edici yanıt verilebilmelidir.
Geri
çevrilemez etkiler: Yenilenemez
kaynakların projenin hedeflerinin gerçekleşmesi amacıyla kullanımı bu
kaynakların bir daha geri gelemez şekilde tüketimi ile sonuçlanabilir.
Kaynakların bu şekilde tüketimi gelecek kuşakları bu kaynakları kullanmak
olanağından yoksun bırakacaktır. ÇED raporu, projenin bu türde etkilerinin olup
olmadığını ortaya çıkarmalıdır. Ayrıca, projenin yapım ve işletim aşamalarında
yol açılabilecek kazaların geri çevrilemez nitelikli etkileri de göz önünde
bulundurulmalıdır.
Büyüme
yaratan etkiler: ÇED raporu, projenin uygulanması durumunda
doğrudan ya da dolaylı olarak ortaya çıkabilecek ekonomik ve demografik
büyümenin boyutlarını belirlemeye çalışmalıdır. Büyüme olgusu yeni altyapılara
duyulan gereksinim ve yöreye benzer tesislerin çekişmesi şeklinde de ortaya
çıkabilir. ÇED raporu bu tür büyüme olgularını da inceleme konusu yapmalıdır.
Rapor Değerlendirme Kılavuzları
ÇED sürecinin son aşaması, hazırlanan raporun
değerlendirilmesi aşamasıdır. Bu aşama, en az rapor hazırlama aşaması kadar zor
ve emek isteyen çalışmalardan oluşmaktadır. Ancak, değerlendirme çalışmalarının
önem taşıyan konularından ikisi değerlendirme
çalışmalarında tektipliliğin elde edilmesi ve değerlendirme çalışmalarının mükemmellik düzeyinin yükseltilmesidir.
Bu iki amacın gerçekleştirilebilmesinin bilinen
tek yolu ise soru kağıtları (check list)
yöntemidir. Değerlendirme çalışmaları ile görevlendirilenlere yol gösterici
nitelikte olan bu tür soru kağıtları için geliştirilen bir örnek aşağıda
verilmiştir.
ÇİZELGE 34
Örnek
Kontrol Listesi
I. Raporun hazırlanması
A.
Sorumluluk
·
Raporu
hazırlanması sorumluluğunu kim üstlenmiştir?
·
Rapor aşağıda
belirtilenlerden hangisi tarafından hazırlanmıştır?
·
başvuru
sahibi
·
başvuru
sahibi tarafından anlaşma yapılan firmalar
·
Raporu
yazanların tanıtımı yapılmış mıdır?
·
Raporu
hazırlayanların yeterlilik düzeyi nedir?
·
uzmanlık
alanları, eğitimleri
·
deneyimleri
·
çevresel,
toplumsal, ekonomik ve teknik çalışmaları
·
planlama
geçmişleri
·
öteki ÇED ve
çevresel çözümleme çalışmaları
·
ÇED uzmanlık
eğitimleri
·
tanınma
düzeyleri
·
ÇED Raporunun
tarafsız olmadığını işaret edebilecek şekilde rapor yazarlarının inceleme
konusu olan olayla bir çıkar bağlantısı var mıdır?
B.
Çalışmanın özellikleri
·
Araştırmayı
yapan, örgütleyen ve yazan kimdir?
·
bir kişi
·
ekip
·
bir kişinin
eşgüdümü altında kişi veya ekipler
·
bir grup
tarafından yönetilen kişi veya ekipler
·
Araştırmanın
alt bileşenleri bir ekip tarafından mı yoksa ayrı ekipler tarafından mı
yazılmıştır?
C.
Harcanan zaman ve para
·
Projenin
boyutları dikkate alınırsa harcanan zaman projenin tüm bileşenlerini incelemek
için yeterli midir?
·
Araştırma
harcanan para araştırmanın boyutları ile tutarlı mıdır?
·
Harcamayı kim
yapmıştır?
II.
Genel Olarak
A. Yararlılık
·
Kendinizi
rapor konusunda karar veren kişi ya da karar veren kamunun bir parçası olarak
görürseniz inceleme konusu olan rapor size projenin çevresel etkileri konusunda
yeterli düzeyde bilgi verici nitelikte midir?
·
Rapor
projenin planlanmasını ve tasarımını etkileyebilecek kadar erken bir süre
içinde yapılmış mıdır?
·
Hazırlanan
rapor proje çevresinin planlanması açısından yardımcı olabilir mi?
·
Rapor bu
türde projeler için iyi bir örnek olarak kullanılabilir mi?
B.
Raporun kapsamı
·
Etkilenen
alan nasıl belirlenmiştir? Değişik etkiler için değişik alanlar belirlenmiş
midir? Alan içi ve alan dışı sınıflaması yapılmış mıdır?
·
Yerel etkiler
kadar bölgesel etkiler de incelenmiş midir?
·
Projenin
boyutlarına ve niteliklerine bağlı olarak ulusal ve uluslararası etkiler
belirlenmiş midir?
·
Proje daha
büyük bir projeler zincirinin bir halkası mıdır? Proje daha büyük projeleri
harekete geçirici nitelikte midir?
·
Öteki ilgili
projelerle bağlantı kurulmuş mudur?
·
Proje ile
ilgili olarak yapılmış başka ÇED çalışması var mıdır? Eğer varsa, kullanılan
veriler ilişkilendirilmiş midir?
·
Bu ÇED
çalışması proje hakkında hazırlanmış genel nitelikli bir başka ÇED çalışmasının
alt bileşeni midir?
·
Raporda yer
alan herhangi bir konu yöre için yürürlüğe konmuş öteki planlara atıfta
bulunmakta mıdır?
C.
Nesnellik
·
Projeye karşı
olan görüşler raporda nesnel olarak anlatılmış mıdır?
·
Araştırmanın
genel havası projenin onaylanmasını ister görünmekte midir?
·
Araştırmanın
dayandığı kaynaklar açıklıkla belirtilmiş midir?
·
Araştırmada
yer alan veri, bilgi ve yargılar belgelenmiş ve kaynakları gösterilmiş midir?
·
Vurgulanmak
istenen ya da vurgulanması gereken olaylar arasında kopukluklar var mıdır?
·
Projenin
kaderi hakkında karar verilmesini etkileyen ancak kaynağı belirtilmemiş türde
yargılar var mıdır?
·
Anlamsız ve
tutarsız ifadeler var mıdır?
D.
Yeterlik
·
Raporu
hazırlayanlar etkileri belirlemek için bir sistem ya da yöntem kullanmışlar
mıdır?
·
Etki
belirlemek için bir yöntem kullanılmışsa raporda kullanılan yöntem hakkında
yeterli bilgi verilmiş midir?
·
Yerel halkın,
uzman kişilerin ya da öteki kuruluşların bilgisine projenin erken aşamalarında
başvurulmuş mudur?
·
Öteki ilgili
kamu kuruluşlarının tümünün görüşleri alınmış mıdır?
E.
Kullanılan veriler
·
Kullanılan
veriler konu üzerinde karara varmaya olanak verebilecek yeterlikte midir?
·
Raporu
gösterişli kılmak için konu ile ilgisi olmayan veriler kullanılmış mıdır?
·
Çevrenin tüm
bileşenleri yeterli düzeyde incelenmiş midir?
·
Etmenler
arası ilişkiler betimlenmiş midir?
·
Kullanılan
varsayımlar açıklıkla betimlenmiş midir?
·
Raporda yer
alan dip notlar ve gösterilen kaynaklar inandırıcı mıdır?
·
Raporda başka
kaynaklara atıf yapılmışsa bu kaynaklar açıklıkla işaret edilmiş midir?
·
Birincil ve
ikincil veriler ayırt edilmiş midir?
·
Bilimin
sınırlarında kalan konular yeterli ayrıntıda yer almış mıdır? Yoksa gelişigüzel
olarak mı ele alınmıştır?
F.
Özetleme
·
Raporun özeti
var mıdır? Özetde yer alan konulara rapor metninde değinilmiş midir?
·
Raporda,
matris gibi, saptanan etkileri özetleyen yöntemler kullanılmış mıdır?
·
Sayısal
olarak nicelleştirilmiş özetleme yöntemleri kullanılmışsa nicelleştirmenin
varsayım ve ölçütleri raporda açıklanmış mıdır?
·
Nicelleştirilemeyen
etkilere raporda yer verilmiş midir?
III. Özel
olarak
A.
Olması gereken unsurlar
·
Rapor, ÇED
Yönetmeliği’nde belirtilen zorunlulukları içermekte midir?
B. Projenin betimlenmesi
·
Önerilen
projenin hedeflerine raporda yer verilmiş midir?
·
Proje ya da
yer seçimi ile ilgili olarak belirlenmiş kamusal hedefler var mıdır? Varsa,
raporda yer almış mıdır?
·
Önerilen
proje bir özel sektör projesi ise kamu çıkarına olan kamusal yönleri var mıdır?
·
Projenin
teknik, ekonomik ve çevresel özelliklerini gösteren genel nitelikli bir
açıklaması raporda yer almakta mıdır?
·
Projenin
aşamalarına göre göstereceği ilerlemeler raporda betimlenmiş midir?
C.
Çevresel Doku
·
Projenin
başlamasından önce projenin yakın çevresinin yöresel ve bölgesel açıdan
özelliklerini belirten bir betimlemesi yapılmış mıdır?
·
Nadir ve
özgün varlıklar belirlenmiş midir?
·
Yığınsal
etkilerin belirlenmesi açısından yörede yer alan öteki özel ya da kamusal
projelere yer verilmiş midir?
D.
Önerilen Projenin Çevresel Etkileri
·
Projenin tüm
aşamalarının ortaya koyacağı etkiler tartışılmış mıdır?
·
Tartışılan
etkiler projenin ortaya çıkarabileceği tüm endişeleri kapsamakta mıdır?
·
Doğrudan
(birincil) ve dolaylı (ikincil) etki ayrımı yapılmış mıdır?
·
Proje alanı
içinde ve proje alanı dışında ortaya çıkacak etkiler belirlenmiş midir?
·
Uzun erimli
ve kısa erimli etkiler belirlenmiş midir?
·
Etkilerin
tartışılması alanın özelliklerini, kullanılan kaynakları, fiziksel değişimleri,
ekolojik sistem değişikliklerini, nüfus yoğunluğu ve dağılımındaki değişmeleri
ve arazi kullanımını içermekte midir?
·
Etki
yoğunluğu belirlenirken niteliksel olduğu kadar niceliksel ifadelere yer
verilmiş midir?
·
Etkiler
kalıcı ya da geçici olarak ayrıma uğratılmış mıdır?
·
Yığınsal
etkiler incelemiş midir?
E. Olumsuz Etkiler
·
Önemsiz
düzeye kadar indirgenebilecek ancak ortadan kaldırılamayacaklar da dahil olmak
üzere tüm olumsuz etkiler saptanmış mıdır?
·
Olumsuz
etkilerine karşın projenin hala neden devam etmesi gerektiği yolunda
açıklamalara yer verilmiş midir?
·
Yöresel
estetik, insan sağlığı, fiziksel ve biyolojik doku, kültürel açıdan önemli
noktalar ve yaşam ölçünleri gibi kavramlar üzerindeki etkilere yer verilmiş
midir?
·
Projenin
uygulanmasından zarar görecek toplumsal ve ekonomik gruplar belirlenmiş midir?
F.
Önleyici önlemler
·
Raporda,
önleyici nitelikli önlemlere yapılacak
yatırımlar ya da yerine getirilecek işlevler olarak mı yoksa raporu yazanların
önerileri olarak mı yer verilmiştir?
·
Alınan
önlemlerle zararlı etkilerin azaltılacağı belirtiliyorsa yeni düzeyin neden
kabul edilebilir olduğu açıklanmış mıdır?
·
Birden fazla
önleyici nitelikli önlem söz konusu ise tercih edilen seçeneğin neden tercih
edildiği belirtilmiş midir?
·
Sakıncaları
önleyici önlemler yeterli ayrıntıda açıklanmış mıdır? Bunların yerine
getirileceğini gösteren gerçekçi belirtiler var mıdır?
·
Önleyici
önlemleri kim yerine getirecektir?
·
Etkilere ve
alınmakta olan önlemlerin etkileri gerçekten giderdiğine ilişkin izleme ve
denetleme çalışmaları nasıl ve kim tarafından yapılacaktır?
·
Alınması
gereken azaltıcı önlemlerin alınmakta olduğu ilgili yanlara nasıl
bildirilecektir?
·
Önleyici
önlemlerin alınması olumsuz etkilere yol açacak mıdır?
G.
Seçenekler
·
Rapor,
projeye ya da projenin yer seçimine ilişkin tüm seçenekleri inceleme konusu
yapmış mıdır?
·
Rapor,
toplumsal gereksinimlerle ilgili seçenekleri incelemiş midir?
·
“Eylemsizlik”
seçeneği incelenmiş midir?
·
Pahalı ya da
projenin hedeflerini geciktirici nitelikte dahi olsa tüm seçenekler inceleme
konusu yapılmış mıdır?
·
Seçenekler
toplumsal politika değişiklikleri, yeni teknoloji uygulaması ya da geleneksel
olmayan çözüm yolu gibi projenin hedeflerinin yeniden tanımlanması sonucunu
yaratabilecek şekilde ele alınmış mıdır?
H.
Kısa Erimli Kullanım-Uzun Erimli Yarar İlişkisi
·
Projenin
yığınsal ve uzun erimli etkileri yeterli düzeyde ele alınmış mıdır?
·
Kaynakların
yanlış kullanımına yol açan ya da uzun
erimde riskli sonuçlar ortaya çıkmasına olanak veren etkiler yeterli şekilde
ele alınmış mıdır?
·
Kaynakların
şimdi kullanılmasının gelecek için saklı
tutulmasına neden tercih edildiği açıklanmış mıdır?
I.
Geri Çevrilemez Etki
·
Yenilenemez
kaynakların proje tarafından tüketimi sorunu ele alınmış mıdır?
·
Gelecek
kuşakları da bağlayacak etkiler söz konusu mudur?
·
Geri
çevrilebilirlik ve geri kazanım
tartışmaları gerçekçi midir?
·
Projeye
ilişkin çevresel kazaların yol açabileceği geri çevrilmezlik tartışma konusu
yapılmış mıdır?
·
Bazı
kaynakların geri gelemez şekilde kullanılması söz konusu ise bu proje için bu
tercihin neden yapıldığı açıklanmış mıdır?
J. Büyüme Aşılayan Etkiler
·
Rapor
projenin büyüme aşılayan etkilerini incelemiş midir?
·
Bu etkiler
projenin gelecekteki etkileri olarak ele alınmış mıdır?
·
Projenin
demografik büyüme etkisini incelenmiş midir?
·
Projenin
ekonomik büyüme etkisi incelenmiş midir?
·
Rapor
projenin gelecekte öteki bazı etkinliklerin proje bölgesine gelmesinden ve
geldikleri takdirde birlikte yaratacakları yığınsal etkinin çevre üzerinde
olumsuz etkilere yol açacağından söz etmekte midir?
·
Projenin yeni
altyapı gereksinimine yol açması olasılığı incelenmiş midir?
·
Projenin gaz,
elektrik ve su gibi hizmetlerde kapasite üzerindeki etkileri incelenmiş midir?
·
Kamusal
hizmet talebinde artış sorunu ele alınmış mıdır?
·
Kamusal
giderlerde artış konusu ele alınmış mıdır?
·
Kamu
gelirlerinde proje nedeniyle artışlar konusu incelenmiş midir?
·
Büyüme
aşılayan etkiler politika geliştirme ve planlama işlevleri bağlamında ele
alınmış mıdır?
K. Danışılanlar
·
Rapor
hazırlama sırasında kendileriyle mülakat yapılan kamu, özel sektör, gönüllü
kuruluş ya da özel kişilerin listesine raporda yer verilmekte midir?
L.
Referanslar ve Ekler
·
Raporun
referanslar, yararlanılan kaynaklar ve bibliyografya gibi bölümleri var mıdır?
Bu bölümler rapor içeriği konusunda ek ve yararlı bilgiler vermekte midir?
M. Görüşler
·
Rapor
kendileriyle mülakat yapılanları ya da görüşleri alınan kuruluşların
görüşlerini nesnel olarak özetlemekte midir? Karşı görüşlere yer verilmiş midir
yoksa geçiştirilmiş midir?
·
Karşı
görüşlere karşı ne gibi argümanlar geliştirilmiştir? Bu argümanlar inandırıcı
mıdır?
·
Karşı
görüşlerin dikkate alınmama nedenleri nelerdir?
IV. Değerlendirme
Çalışmalarının Değerlendirilmesi
·
Kesin ÇED, ön
ÇED aşamasından geçmişse il Mahalli Çevre Kurulu’nun kararı ne ölçüde yeterli
olmuştur?
·
İl Mahalli
Çevre Kurulu’nun ya da raporu inceleyen uzmanlık komitesinin çalışmaları için
önceden belirlenmiş bir ilke ve yöntemler sistemi var mıdır?
·
Rapor kaç
kuruluşa gönderilmiştir? Kaç tanesinden yanıt alınmıştır? Yanıt alınmayanlar
arasında görüşü karar vermek açısından yaşamsal önemde olan var mıdır? Gelen
görüşleri özetleyen bir belge hazırlanmış mıdır?
·
Halk
toplantısı yapılmış mıdır? Halk toplantısından elde edilen görüşlerin rapora
yansıma düzeyi yeterli midir?
·
Proje ile
ilgili olarak kamuoyunda yer alan görüşlere raporda yer verilmiş midir?
ÇEDY
1997’de, değerlendirme çalışmaları sırasında göz önünde tutulması gereken
ölçütler 15 inci ve 24 üncü maddede şu şekilde belirtilmiştir.
· Yapılan incelemelerin, hesaplamaların ve
değerlendirmelerin yeterli veri, bilgi ve belgelere dayandırılıp
dayandırılmadığı,
· ÇED Raporu ve eklerinin yeterli ve uygun olup
olmadığı,
· Faaliyetin çevreye olabilecek etkilerinin
yeterince incelenip incelenmediği,
· Çevreye olabilecek olumsuz etkilerin giderilmesi
için gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı,
· Yer ve teknoloji alternatiflerinin dikkate alınıp
alınmadığı,
· ÇED Raporunda belirtilen tedbirler ve komisyonca
öngörülen ilave tedbirlerle faaliyetin çevreye olabilecek olumsuz etkilerinin
önlenip önlenemeyeceği.
ÇEDY
2002’de bu ölçütler şu şekilde saptanmıştır:
· ÇED Raporu ve eklerinin yeterli ve uygun olup
olmadığı,
· Yapılan incelemelerin, hesaplamaların ve
değerlendirmelerin yeterli düzeyde veri, bilgi ve belgeye dayandırılıp
dayandırılmadığı,
· Projenin çevreye olabilecek etkilerinin kapsamlı
bir şekilde incelenip incelenmediği,
· Çevreye olabilecek olumsuz etkilerin giderilmesi
için gerekli önlemlerin tespit edilip edilmediği,
· Halkın katılımı toplantısının usulüne uygun
yapılıp yapılmadığı, halkın katılımı toplantısında üzerinde durulan konulara
yeterince çözüm getirilip getirilmediği.
ÇEDY 1997 ve ÇEDY 2002’de yer alan bu
değerlendirme ölçütlerinin yetersizliği
yukarıda verilen geniş listenin incelenmesinden açıklıkla anlaşılmaktadır.
Ancak Yönetmeliğe bu kadar geniş bir ölçütler listesinin alınması da olanaklı
değildir. Bu bakımdan ÇED raporlarını değerlendirmekle görevli olan ÇED
uzmanlarının konuya geniş liste açısıdan yaklaşmaları daha yararlı olacaktır.
Dördüncü
Bölümün Özeti
Bu bölümde ÇED sürecinin yöntemleri ve ÇED
sürecinde kullanılan teknikler ele alınmıştır. Ele alınan ilk konu bir çevresel
araştırma sürecinin geçirmesi gereken aşamaların açıklanması olmuştur. Bu
açıklamayı ÇED raporunun hazırlanma sürecine ilişkin açıklamalar izlemiştir. Bu
çerçevede, ÇED sisteminin alt bileşenleri üzerinde durulmuş ve ÇED sürecinin
dinamik yapısı açıklanmıştır. Daha sonra, iki ana ÇED türü ele alınmıştır:
proje bazında ÇED ve stratejik ÇED. Bu bağlamda, gerek ABD ve gerekse AB’de ÇED
ve startejik ÇED kavramlarının nasıl düzenlendiği konusu üzerinde durulmuş ve
stratejik ÇED’in kuramsal açıklaması kıyaslamalı olarak verilmiştir. Bölümün
sonraki alt bölümünde, ÇED sürecinde kullanılan teknikler açıklanmıştır.
Bunlardan birincisi kestirime ilişkin tekniklerdir. Bu bağlamda, etki
kestiriminin tanımı yapılmış, kestirimin boyutları belirtilmiş, kestirim
düzeyleri ele alınmış ve kullanılan kestirim yöntemleri açıklanmıştır. Bu
çerçevede kestirime ilişkin yaklaşımlar irdelenmiş ve önemli bir kestirim
tekniği olan Delfi tekniği örnek teknik olarak açıklanmaya çalışımıştır. Daha
sonra, etki irdeleme konusu ele alınmış ve irdelemenin tanımı yapılarak kapsamı
hakkında bilgi verilmiştir. ÇED’e ilişkin gerekli sistemik altyapılar açıklama
konusu yapılmıştır. Bunlar, envanterler, veri bankaları ve iletişim ağlarıdır.
Bu bağlamda, özellikle ABD’de uygulanan önemli etki irdeleme araçları olan “ön
araştırma formları”, “soru kağıtları”,
“check list”, “matrisler” ve özellikle “Leopold Matrisi” üzerinde durulmuştur.
ÇED’e ilişkin olarak ele alınan son teknik ise etki değerlendirme tekniği
olmuştur. Bu bağlamda, “Batelle” tekniği, “başvuru formları”, “değerlendirme
formları”, “rapor formatı ve rapor hazırlama kılavuzları” ile “rapor
değerlendirme kılavuzları geliştirilmiş ve okuyucunun bilgisine sunulmuştur.
Bölümde son olarak, ÇEDY 1997 ve 2002’de kabul edilen değerlendirme ölçütleri
üzerinde durulmuştur.
BÖLÜM 5
TÜRKİYE’DE
ÇED SİSTEMİ
Genel
Durum
1930 tarihli eski Belediye Kanunu’nun, daha önce
sözü edilen, 15 inci maddesinin 38 inci bendinde yer alan görev bir yana
bırakılacak olursa, Türkiye, ÇED kavramı ile ilk kez 2872 sayılı Çevre Kanunu
ile tanışmıştır. Bu Yasa’nın 10 uncu maddesi, çevre üzerinde önemli etki yapmak
olasılığı bulunan etkinliklerle ilgili olarak yatırım yapılmadan önce ÇED
raporu hazırlanmasını emretmektedir. Hazırlanacak rapor, yetkili kamu yönetimi
tarafından çevresel değerler açısından uygun bulunduğu takdirde yatırımın gerçekleşmesine
izin verilecek aksi takdirde önerilen yatırım gerçekleşemeyecektir.
Yasa, bu temel hükmün ayrıntılı konularının
düzenlenmesini yönetmeliklere bırakmıştır. Söz konusu Yönetmelik (ÇEDY 1993), ilk kez, Şubat 1993’de
yayınlanmış ve yürürlük tarihi olarak da 1.Ocak.1994 günü saptanmıştır.
ABD’de NEPA’nın [11]
1.Ocak.1970’de yürürlüğe girdiği anımsanacak olursa, ÇED sistemi ABD’den 24 yıl
sonra Türkiye’de de uygulama alanına konulmuş olmaktadır.
Söz konusu Yönetmelik, 1997 yılında değiştirildi.
Yeni Yönetmelik, (ÇEDY 1997) 2002
yılına kadar yürürlükte kaldı. Türkiye’nin, AB ile çevresel uyumunun sağlanması
çalışmaları çerçevesinde ve AB’nin ÇED ile ilgili önerileri de dikkate alınarak
üçüncü ÇED Yönetmeliği (ÇEDY 2002)
hazırlandı. 6.Haziran.2002 tarihli ve 24777 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak
yürürlüğe giren ÇEDY 2002 ile, ÇEDY 1997 ve bu bağlamda çıkarılan bakanlık
tebliğleri tümüyle yürürlükten kaldırıldı. AB normlarına uygun olduğu belirtilen
üçüncü ÇED Yönetmeliği (ÇEDY 2002) yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelik de 2004
yılının son günlerinde yürürlükten kaldırılmış ve yerine yeni bir ÇED
Yönetmeliği konmuştur. (ÇEDY 2004) [12]
Yönetmeliklerin, ayrıntıda kalan konuları Çevre ve
Orman Bakanlığı tarafından yayınlanan “tebliğ”ler yoluyla düzenlemektedir. Bu
yolda ilk tebliğ, ÇEDY 1997 çerçevesinde, rapor hazırlayacak firmaların
yeterliklerinin belirlenmesi ile ilgili olarak Ağustos 1999’da yayınlanmıştır.
Ancak, bu tebliğ ÇEDY 2002 ile yürürlükten kaldırılmıştır. ÇEDY 2004 yeterlilik
belgesi kavramını geri getirmiştir.
Çevre ve Orman Bakanlığı da, zaman zaman
yayınladığı genelgelerle de ülke düzeyinde ÇED uygulamalarının geliştirmeye ve
çalışmalar arasında eşgüdüm kurmaya çalışmaktadır.
Söz konusu tebliğ ve genelgeler kitabın ekler
bölümünde verilmiştir.
Türkiye’de
ÇED: Bazı İstatistik Veriler
Türkiye’de, birinci ÇED Yönetmeliği’nin yürürlüğe
girdiği tarih olan 1.Ocak.1994 günü ile 31.Aralık.2001 günü arasında,
toplam 691 ÇED raporu Çevre Bakanlığı tarafından ve toplam
5068 ön ÇED raporu da, mahalli çevre kurulları tarafından incelenmiş ve karara
bağlanmıştır.
Konu ile ilgili bazı istatistiksel bilgiler
aşağıda verilmiştir.
ÇİZELGE
35 Türkiye’de ÇED Raporları İle İlgili
İstatistiksel Bilgiler (1.1.1994-31.12.2004) |
|||||||||
Yıllar |
Karar |
Sanayi |
Enerji |
Maden
ve Petrol |
Atık ve
Kimya |
Tarım Ve Gıda |
Ulaşım ve Kıyı |
Turizm ve Konut |
TOPLAM |
1994 |
Olumlu |
2 |
3 |
6
|
2 |
2 |
2 |
7 |
24 |
Olumsuz |
0 |
0 |
0
|
0 |
0 |
0 |
0 |
0 |
|
Toplam |
2 |
3 |
6
|
2 |
2 |
2 |
7 |
24 |
|
1995 |
Olumlu |
13 |
3 |
17
|
6 |
0 |
3 |
6 |
48 |
Olumsuz |
0 |
0 |
1
|
0 |
0 |
1 |
0 |
2 |
|
Toplam |
13 |
3 |
18
|
6 |
0 |
4 |
6 |
50 |
|
1996 |
Olumlu |
18 |
1 |
43
|
7 |
8 |
9 |
8 |
94 |
Olumsuz |
0 |
1 |
2
|
0 |
0 |
0 |
0 |
3 |
|
Toplam |
18 |
2 |
45
|
7 |
8 |
9 |
8 |
97 |
|
1997 |
Olumlu |
15 |
3 |
70
|
13 |
8 |
7 |
20 |
136 |
Olumsuz |
2 |
0 |
3
|
0 |
0 |
1 |
1 |
7 |
|
Toplam |
17 |
3 |
73
|
13 |
8 |
8 |
21 |
143 |
|
1998 |
Olumlu |
20 |
4 |
18
|
8 |
5 |
5 |
13 |
73 |
Olumsuz |
0 |
0 |
0
|
0 |
0 |
0 |
0 |
0 |
|
Toplam |
20 |
4 |
18
|
8 |
5 |
5 |
13 |
73 |
|
1999 |
Olumlu |
15 |
13 |
11
|
4 |
4 |
6 |
7 |
60 |
Olumsuz |
0 |
0 |
2
|
0 |
0 |
0 |
1 |
3 |
|
Toplam |
15 |
13 |
13
|
4 |
4 |
6 |
8 |
63 |
|
2000 |
Olumlu |
13 |
23 |
28
|
9 |
5 |
6 |
22 |
106 |
Olumsuz |
0 |
0 |
1
|
0 |
0 |
0 |
0 |
1 |
|
Toplam |
13 |
23 |
29
|
9 |
5 |
6 |
22 |
107 |
|
2001 |
Olumlu |
24 |
24 |
21
|
13 |
26 |
4 |
18 |
130 |
Olumsuz |
1 |
0 |
1
|
0 |
2 |
0 |
0 |
4 |
|
Toplam |
25 |
24 |
22
|
13 |
28 |
4 |
18 |
134 |
|
2002 |
Olumlu |
19 |
12 |
24
|
15 |
5 |
5 |
16 |
96 |
Olumsuz |
0 |
0 |
0
|
0 |
0 |
0 |
0 |
0 |
|
Toplam |
19 |
12 |
24
|
15 |
5 |
5 |
16 |
96 |
|
2003 |
Olumlu |
|
|
|
|
|
|
|
|
Olumsuz |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Toplam |
7 |
12 |
15
|
15 |
5 |
16 |
1 |
71 |
|
2004 |
Olumlu |
|
|
|
|
|
|
|
|
Olumsuz |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Toplam |
4 |
15 |
10
|
16 |
4 |
7 |
4 |
60 |
|
TOPLAM OLUMLU |
120 |
74 |
214
|
62 |
58 |
42 |
101 |
671 |
|
TOPLAM OLUMSUZ |
3 |
1 |
10
|
0 |
2 |
2 |
2 |
20 |
|
GENEL TOPLAM |
134 |
102 |
249
|
93 |
69 |
67 |
108 |
822 |
·
Türkiye’de ÇED sisteminin uygulama alanına konulduğu 1.Ocak.1994’den
31.12.2001 tarihine kadar geçen sürede, Çevre Bakanlığı tarafından toplam 691
ÇED başvurusu karara bağlanmıştır.
·
Başvuruların yaklaşık yüzde 32’si
“maden ve petrol” sektörüyle, yüzde 9’u “gıda ve tarım” sektörüyle, yüzde 18’i
“endüstri” sektörüyle, yüzde 9’u “kimya ve atık” sektörüyle, yüzde 15’i “turizm
ve konut” sektörüyle, yüzde 6’sı “ulaşım ve kıyı” sektörüyle ve yüzde 11’i de “enerji” sektörüyle ilgilidir.
·
Bu başvurulardan 671’inin (yüzde 97)
çevre üzerindeki etkileri olumlu bulunurken, yalnızca 20’sinin (yüzde 3) çevre üzerindeki etkileri olumsuz bulunmuştur.
Hemen tüm sektörlerde birbirine eşit olan bu oran, ÇED raporlarının Çevre Bakanlığı tarafından etkili bir
şekilde değerlendirilemediğini ve -bu nedenle de- ulusal çevrenin
korunmasında, ÇED sürecinin kendisinden
beklenen işlevi yerine getiremediğini göstermektedir.
ÇİZELGE
36 Türkiye’de ÇED Raporları İle İlgili
İstatistiksel Bilgiler (1.1.1994-31.12.2004) |
|||||||||
Yıllar |
Karar |
Sanayi |
Enerji |
Maden
ve Petrol |
Atık ve Kimya |
Tarım Ve Gıda |
Ulaşım ve Kıyı |
Turizm ve Konut |
TOPLAM |
1994 |
Önemli |
15 |
3 |
237
|
15 |
15 |
15 |
22 |
322 |
Önemsiz |
2 |
0 |
32
|
0 |
0 |
0 |
1 |
35 |
|
Toplam |
17 |
3 |
269
|
15 |
15 |
15 |
23 |
357 |
|
1995 |
Önemli |
52 |
1 |
413
|
26 |
38 |
18 |
25 |
573 |
Önemsiz |
4 |
0 |
26
|
3 |
1 |
1 |
2 |
37 |
|
Toplam |
56 |
1 |
439
|
29 |
39 |
19 |
27 |
610 |
|
1996 |
Önemli |
90 |
4 |
395
|
54 |
58 |
21 |
20 |
642 |
Önemsiz |
4 |
0 |
28
|
3 |
3 |
0 |
0 |
38 |
|
Toplam |
94 |
4 |
423
|
57 |
61 |
21 |
20 |
680 |
|
1997 |
Önemli |
94 |
9 |
330
|
51 |
91 |
18 |
38 |
631 |
Önemsiz |
4 |
0 |
9
|
2 |
9 |
0 |
0 |
24 |
|
Toplam |
98 |
9 |
339
|
53 |
100 |
18 |
38 |
655 |
|
1998 |
Önemli |
54 |
3 |
476
|
32 |
73 |
18 |
45 |
701 |
Önemsiz |
3 |
0 |
17
|
0 |
1 |
2 |
1 |
24 |
|
Toplam |
57 |
3 |
493
|
32 |
74 |
20 |
46 |
725 |
|
1999 |
Önemli |
36 |
4 |
297
|
23 |
70 |
15 |
20 |
465 |
Önemsiz |
1 |
0 |
8
|
0 |
0 |
0 |
0 |
9 |
|
Toplam |
37 |
4 |
305
|
23 |
70 |
15 |
20 |
474 |
|
2000 |
Önemli |
20 |
1 |
261
|
29 |
54 |
3 |
50 |
418 |
Önemsiz |
2 |
0 |
4
|
0 |
0 |
0 |
0 |
6 |
|
Toplam |
22 |
1 |
265
|
29 |
54 |
3 |
50 |
424 |
|
2001 |
Önemli |
89 |
13 |
697
|
83 |
133 |
27 |
67 |
1109 |
Önemsiz |
1 |
1 |
26
|
3 |
0 |
2 |
1 |
34 |
|
Toplam |
90 |
14 |
723
|
86 |
133 |
29 |
68 |
1143 |
|
2002 |
Önemli |
45 |
6 |
365
|
67 |
71 |
17 |
27 |
598 |
Önemsiz |
0 |
0 |
8
|
0 |
1 |
0 |
0 |
9 |
|
Toplam |
45 |
6 |
373
|
67 |
72 |
17 |
27 |
607 |
|
2003 |
Önemli |
|
|
|
|
|
|
|
|
Önemsiz |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Toplam |
217 |
24 |
821
|
185 |
237 |
35 |
136 |
1655 |
|
2004 |
Önemli |
|
|
|
|
|
|
|
|
Önemsiz |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Toplam |
225 |
67 |
1048
|
206 |
223 |
45 |
112 |
1926 |
|
TOPLAM ÖNEMLİ |
450 |
38 |
3106
|
313 |
532 |
135 |
287 |
4861 |
|
TOPLAM ÖNEMSİZ |
21 |
1 |
150
|
11 |
14 |
5 |
5 |
207 |
|
GENEL TOPLAM |
913 |
130 |
5125
|
715 |
1006 |
220 |
540 |
8649 |
Yukarıda, ön ÇED ile ilgili olarak verilen
çizelgeden ortaya çıkan sonuçlar şunlardır:
·
Türkiye’de ÇED sisteminin uygulama alanına konulduğu 1.Ocak.1994’den
31.12.2001 tarihine kadar geçen sürede, il yerel çevre kurulları tarafından
toplam 5068 ÇED başvurusu karara bağlanmıştır.
·
Başvuru sayısı 1994-1998 yılları arasında artış gösterirken, 1999 ve 2000
yıllarında azalmaktadır. Ancak, sayı 2001 yılında rekor düzeye ulaşmıştır. Bu
durum, ülkede 1999-2000 yılları ararsında yaşanan ve yatırımlar üzerinde
azaltıcı etki yapan ekonomik kriz ile açıklanabilir.
·
Başvuruların yaklaşık yüzde 64’ü
“maden ve petrol” sektörüyle, yüzde 11’i “gıda ve tarım” sektörüyle, yüzde 9’u
“endüstri” sektörüyle, yüzde 6’sı “kimya ve atık” sektörüyle, yüzde 6’sı
“turizm ve konut” sektörüyle, yüzde 3’ü “ulaşım ve kıyı” sektörüyle ve yaklaşık
yüzde 1’i de “enerji” sektörüyle ilgilidir.
·
Bu başvurulardan 4861’inin (yüzde
96) çevre üzerindeki etkileri önemsiz bulunurken, yalnızca 173’ünün (yüzde 4) çevre üzerindeki
etkileri önemli bulunmuştur. Hemen tüm sektörlerde birbirine eşit olan bu
oran, ÇED raporlarının il yerel çevre
kurulları tarafından etkili bir şekilde değerlendirilemediğini ve -bu
nedenle de- yerel çevrenin korunmasında, ÇED sürecinin kendisinden beklenen işlevi yerine getiremediğini
göstermektedir.
Türkiye’de
ÇED: Yasal Çerçeve
Günümüz Türkiyesi’nde, çevre ile ilgili tüm
düzenlemelerde olduğu üzere, ÇED konusundaki temel düzenlemeyi de, 1982
Anayasası’nın 56 ncı maddesinde aramak gerekmektedir. Anayasa, “Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması”
başlıklı bu maddede, “Herkes, sağlıklı
ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre
sağlığını korumak ve çevre kirlenmelerini önlemek Devletin ve vatandaşların
ödevidir’ hükmünü getirmektedir.
Böylelikle, tüm çağdaş anayasalarda olduğu üzere,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası da, çevre hakkını üçüncü kuşak dayanışma hakları
arasında saymış ve temel bir insan hakkı olarak tanımıştır. Anayasa, bununla
birlikte, 65 inci maddesinde
getirdiği “Devlet,
sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin
amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde
yerine getirir” hükmü ile çevre hakkının mutlak bir hak olmadığını ve bu hakkın gerçekleştirilebilme
sınırının Devletin akçalı kaynaklarının
yeterlilik düzeyine bağlı olduğunu vurgulamıştır. Ekim 2001’de değiştirilen
bu maddenin ilk şeklinde “mali kaynakların yeterliliği” ölçütü yanında
“ekonomik istikrar” ölçütüne de yer
verilmişti.
Böyle olmakla birlikte, Devlete ve vatandaşlara
çevrenin korunması konusunda kimi yükümlülükler verilmesi önemli bir
gelişmedir. Çevrenin korunması ve geliştirilmesi işlevi içinde ÇED sürecinin de
yer alması oldukça doğal ve olağan kabul edilmelidir.
Türkiye’deki
ÇED benzeri ilk düzenlemenin 1930 tarihli ve 1580 sayılı eski Belediye
Kanunu’nun belediyelerin görevlerini sıralayan 15 inci maddesinin 38 inci
fıkrasında yer almakta olduğu daha önceki bölümlerde belirtilmiş ve fıkra metni
verilmişti.
Burada, yine, eski Belediye Kanunu ile ilgili olan ancak yeterince anlaşılamamış bir başka
düzenlemeden söz etmek gerekmektedir. Belediyeler, kentleşmiş toplulukların
ortak ve yerel gereksinimlerini gidermek üzere kurulmuş kamu tüzel
kişileridirler. Bu niteliklerinin gereği olarak, kentsel düzeni oluşturmak ve adına “zabıta nizamnamesi”, “sağlık zabıta nizamnamesi”, bunlara dayalı
olarak çıkartılan “tembihname”ler
denilen yönetsel düzenlemeler hazırlamak ve bunları yürürlüğe koymak ve bu
kurallara uymayanlara Belediye Ceza Kanunu uyarınca ceza vermek sistemi biraz önce belirtilen Yasa’nın belediyelere
verdiği temel yetkiler arasındadır. Bu, aynı zamanda, belediye kavramının çok
iyi bir tanımlaması ve açıklaması olarak kabul edilmelidir.
Bu anlatım, aslında, belediyelere, kentlerine özel
kent yasaları çıkarmak hakkının
verilmiş olduğu anlamına gelmektedir. Bu bağlamda, belediyeler kentsel çevre koşullarını düzenlemek için
her türlü önlemi alabilecek ve bu
önlemleri ceza yaptırımlarına bağlayabileceklerdir. Belediyeler, uygulamada
bugüne kadar bu yetkiyi yalnızca yasaklar
koymak şeklinde algılamışlar ve
yasaklarla kentsel çevreyi korumaya çalışmışlardır. Oysa, bu yetkinin, 15
inci maddenin 38 inci fıkrasında belirtildiği gibi, kentsel çevre yasası
oluşturmak şeklinde algılanması ve bu bağlamda ÇED benzeri işlevlerle
donatılması gerekirdi.
5272 sayılı yeni Belediye Kanunu, bu konuda eski
Kanun’a göre daha yetersizdir. Yeni Kanun’da beldenin huzur ve barışını korumak
ve belde düzeni kurmak ve bu düzeni korumak için emir ve yasaklar koymaktan söz
edilmemektedir. Bununla birlikte emir ve ceza vermek yetkisi yeni yasa ile de
belediyelere verilmiştir. İlgili fıkra şöyledir:
“Belediyenin yetkileri ve imtiyazları
MADDE 15.- Belediyenin yetkileri ve imtiyazları
şunlardır:
b) Kanunların belediyeye verdiği yetki çerçevesinde
yönetmelik çıkarmak, emir vermek, belediye yasakları koymak ve uygulamak,
kanunlarda belirtilen cezaları vermek.”
Kuşkusuz, belediyelerin
kentsel düzeni kurmak ve korumak yetkisi devam etmektedir. Bu yetki belediye olmanın ve beldeyi yönetmek
hakkına sahip olmanın doğal bir sonucudur. Ancak, eski Belediye Kanunu
döneminde Çevre Kanunu ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği (ÇEDY) ile
yürürlüğe konulmuş olan ulusal ÇED sistemi yanında yerel/kentsel ÇED
sistemlerini herhangi bir yeni yasal düzenleme söz konusu olmaksızın ve yukarıda belirtilen mevcut yasal
düzenlemelerden yararlanılarak oluşturulması olanaklı iken yeni Belediye
Kanunu ile bu olanak ortadan kalkmıştır. Zira, yeni Belediye Kanunu
belediyelerin görevlerini belirlerken yasalarla öteki kurum ve kuruluşlara
bırakılmayan görevlerin belediyelerce yerine getirilebileceğini bildirmektedir.
Çevresel etki değerlendirmesi süreci Çevre ve Orman Bakanlığı’na verilmiş bir
görevdir. Bu nedenle belediyelerin kentsel ÇED sistemi kurması olanağı son
yasal düzenleme ile ortadan kalkmıştır. Sorunun çözümü yeniden hazırlanacak
belediye kanununda uygun bir çözüm yolunun geliştirilmesinde yatmaktadır.
Kentsel alanda çevresel etki değerlendirmesi yapma
gereksinimi bize göre devam etmektedir. Kentsel ÇED düzenlemesi günümüz
koşulları karşısında yalnızca olanaklı değil aynı zamanda kentsel çevrenin
korunması ve geliştirilmesi açısından zorunludur.
Eski Belediye Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemle
sınırlı olarak, yukarıda belirttiğimiz olumlu görüşe karşılık, yine aynı
dönemde bu yolda ortaya çıkmaya başladığını gördüğümüz çeşitli olumsuz gelişmelere de tanık
olunmuştur. Bazı belediyeler, örneğin İstanbul Büyük Şehir Belediyesi, bir ÇED
Yönetmeliği hazırlayarak yürürlüğe koymuştur.
Bunu yaparken, hukuksal dayanak olarak, eski Belediye Kanunu’nun
yukarıda belirtilen hükümlerini değil, doğrudan Çevre Kanunu’nun bazı
hükümlerini göstermiştir. Kuşkusuz, Çevre
Kanunu belediyelere böyle bir yetki
vermemektedir. Belediye tarafından yürürlüğe konulan Yönetmelik’de,
belediyenin kendisine özgü ÇED düzenlemesinin yürürlüğe konulmuş olduğu ileri
sürülerek ulusal düzeyde yürürlüğe
konmuş olan ÇED Yönetmeliği’nin kendilerine uygulanamayacağı yolunda hükümler
yer almaktadır. Bu gerekçe ve düzenleme biçimi hukukun genel ilkeleri
açısından kabul edilir bulunması
olanaklı olmayan bir düşünce şeklidir. Bu düzenleme, belediyelerin
kendilerini ÇED yükümlülüğünden kurtarmak için “kanuna karşı hile” yoluna başvurduklarını göstermektedir. Çevre ve
Orman Bakanlığı’nın, özellikle belediyelerle ilgili yeni yasal düzenlemenin
daha sınırlayıcı olan düzenleme biçimi karşısında yönetsel yargıda bu tür
yönetmeliklerin iptali için dava açması
gerekmektedir.
ÇED ve belediye ilişkileri açısından ilginç bir
başka noktayı, 3572 sayılı “İşyeri Açma
ve Çalıştırma Ruhsatlarına Dair Kanun” ve bu Yasa’ya dayanılarak çıkartılan
Yönetmelik oluşturmaktadır. Her iki
düzenleme de, ÇED benzeri yaklaşımlarla, işletmelerin, kuruluş aşamasında,
ilgili kamu yönetimlerinden kaynak kullanma ve atık bırakma konularında izin
almalarını öngörmektedir.
Ancak, Türkiye’de çağdaş anlamda ÇED uygulamalarının temeli, 1983 tarihli ve
2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 10 uncu maddesiyle atılmıştır. Bu madde şöyle
demektedir:
“MADDE 10 - Gerçekleştirmeyi
planladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum,
kuruluş ve işletmeler "Çevresel
Etki Değerlendirme Raporu" hazırlarlar. Bu raporda çevreye yapılabilecek
tüm etkiler göz önünde bulundurularak çevre kirlenmesine sebep olabilecek atık
ve artıkların ne şekilde zararsız hale getirilebileceği ve bu hususta alınacak
önlemler belirtilir.
"Çevresel Etki Değerlendirme
Raporu"nun; hangi tip projelerde isteneceği, ihtiva edeceği hususlar ve
hangi makamca onaylanacağına dair esaslar yönetmelikle belirlenir.
(Ek fıkra: 5177 - 26.5.2004 / m. 28) Petrol, jeotermal kaynak ve
maden arama faaliyetleri, çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) kapsamı
dışındadır.
(Ek fıkra: 5177 - 26.5.2004 / m. 28) Madenlerin işletilmesi ile
ilgili hususlar Maden Kanununun 7 nci maddesine göre yürütülür.”
Yukarıdaki maddenin incelenmesinden
çıkan sonuçlar şunlardır:
i.
Çevre
sorunlarına yol açabilecek herkes ÇED raporu hazırlamakla yükümlüdür.
ii.
ÇED raporunda
projenin zararlı etkileri belirlenecektir.
iii. ÇED raporu zararlı etkileri zararsız konuma
getirecek önlemleri belirleyecektir.
iv. Raporun onay makamının kim olacağı, ÇED kapsamına
giren projelerin neler olacağı ve rapor içeriği yönetmelikle belirlenecektir.
Yasal çerçeve olarak Çevre Kanunu’nda yer alan bu
ifadelerin oldukça yeterli olarak kabul edilmesi gerekir. Bu maddeyle,
Türkiye’de ÇED’in yasal temeli oluşturulmuştur. Yerinde bir düzenlemeyle de,
ayrıntıların düzenlenmesi -değiştirilmesi daha kolay olan- yönetmeliklere
bırakılmıştır.
Çevresel
Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği (ÇEDY)
Yasa’nın öngördüğü Yönetmelik (ÇEDY 1993) Yasa’nın
yürürlüğe girmesinden 10 yıl sonra, 7.Şubat.1993 günü Resmi Gazete’de
yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Yönetmeliğin uygulama tarihi ise 1.Ocak.1994
olarak saptanmıştır.
Bu Yönetmelik, 23.Haziran.1997 günlü ve 23028
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yönetmelik ile (ÇEDY 1997) yürürlükten
kaldırılmıştır. Değişiklikle ilgili olarak yayınlanan Çevre Bakanlığı’nın
1977/11 sayılı genelgesinde değişiklik gerekçesi “ilgili kişi, kurum ve
kuruluşlardan gelen talepler de dikkate alınarak bugüne kadar yapılan
uygulamalardan elde edilen tecrübeler” olarak açıklanmaktadır.
Bu Yönetmelik 6.6.2002 tarihinde yürürlüğe giren
yeni bir yönetmelikle (ÇEDY 2002) tümüyle değiştirilmiş bulunmaktadır. ÇEDY
1997 ve ÇEDY 2002’nin genel nitelikli özellikleri aşağıda belirtilmiştir.
ÇEDY 1997 beş bölüm ve çeşitli eklerden
oluşmaktadır. ÇEDY 1997’nin bölümleri şunlardır:
i.
Amaç, kapsam,
hukuki dayanak, tanımlar
ii.
Genel
hükümler
iii. ÇED raporuna tabi faaliyetler, ÇED raporunun
hazırlanması, İnceleme-Değerlendirme Komisyonu’nun kuruluşu ve çalışma usulü,
halkın ÇED sürecine katılımı
iv. ÇED ön araştırma raporuna tabi faaliyetler, ÇED ön
araştırma raporunun hazırlanması, incelenmesi ve değerlendirilmesi
v.
Çeşitli
hükümler
ÇEDY 1997’ne ekli belgeler ise şunlardır:
i.
ÇED
uygulanacak faaliyetler listesi
ii.
ÇED ön
araştırması uygulanacak faaliyetler listesi
iii. ÇED raporu genel formatı
iv. ÇED ön araştırma genel formatı
Hemen belirtmek gerekirki, ÇEDY 1993 ile ÇEDY 1997
arasında içeriksel anlamda önemli bir farklılaşma gözlemlenmemektedir. Eski
süreç, yeni düzenlemede aynı şekilde korunmuş ve bazı yüzeysel değişiklikler
yapılmıştır.
ÇEDY 1997’nin getirdiği önemli sayılabilecek
değişiklikler şunlardır:
i.
ÇED ön
araştırma soru kağıdı ile değerlendirme tablosunun kaldırılması ve yerine ÇED
ön araştırma raporu formatının getirilmesi
ii.
Valiliklere
(ve de, mülki idare amirliklerine) ön ÇED sürecinde daha başat bir konum
verilmesi ve “faaliyet yerinin tetkiki ve belgeye bağlanması” sisteminin daha
gelişmiş bir düzeye getirilmesi
iii. “Nihai ÇED” kavramının “son şekli verilen ÇED”
raporu kavramıyla yer değiştirmesi
iv. “Önemli etki” kavramının terk edilmesi
v.
Ön ÇED süreci
için de halk toplantısı yapılması
vi. “Hassas” yöreler kavramının ÇED sistemi dışına
çıkarılması
vii. “Olumsuz etkinin çevreye zarar vermeyecek ölçüde
en aza indirilmesi”ni belirleyen ölçütlerin yürürlükten kaldırılması
viii. ÇED ve ön ÇED kapsamına giren etkinlik türlerinde
değişiklik yapılması
ix. Sürelerle ilgili değişiklikler
x.
Ön ÇED
sürecinde “çevresel etkileri önemsizdir” kararına karşı yönetsel itiraz
yolunun kapatılması
xi. ÇED raporlarının değerlendirilmesi sırasında göz
önünde tutulacak ölçütlerin geliştirilmesi
xii. İzin sonrası denetimde mülki idare amirliklerinin
görev, yetki ve sorumluluklarının yeniden düzenlenmesi.
ÇEDY
1997’de Daha Sonra Yapılan Değişiklikler ve Bunların Anlamı
ÇEDY 1997’nin uygulama alanına konulmasından sonra
ilk değişiklik 13.Ağustos.1999 günlü ve 23785 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan
yönetmelik değişikliğiyle yapılmıştır. Bu değişiklikle, Yönetmelik’de “görüş” olarak yer alan bazı kelimeler “karar” olarak değiştirilmiştir. Bu
gereksinim, ÇEDY 1997’ye karşı açılan bir davada, Danıştay’ın, çok haklı
olarak, “görüş” kelimelerini iptal etmesiyle ortaya çıkmıştır. [13]
Gerçekten de, Çevre Bakanlığı ya da Mahalli Çevre
Kurulu tarafından verilen, “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Görüşü”, “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumsuz Görüşü”, “Çevresel
Etkileri Önemlidir Görüşü” ve “Çevresel Etkileri Önemsizdir Görüşü” yönetim hukuku ve tekniği açısından
bir “görüş” değil, fakat yönetimin
iradesini ortaya koyan yürütücü
nitelikli (eski anlatımla, icrai)
“yönetsel karar”lardır. Zira, “görüş” gibi yönetsel işlemler, yönetsel yargının denetimine bağlı olmayan
işlemlerdir. Ancak, herhangi bir yatırım
projesi hakkında yaşamsal önemde sonuç üreten bu işlemler gerçek anlamda bir
yönetsel eylem, işlem ve karardır. Bu özellikleri nedeniyle de, yönetsel yargı denetimine bağlıdırlar. Yönetmelik’te
yapılan değişiklik, yargının bu kararına uymak gerekliliğinden kaynaklanmıştır.
Danıştay 6. Dairesi, söz konusu kararında,
Yönetmeliğin kesin ÇED ya da ön ÇED toplantılarına katılmayan
İnceleme-Değerlendirme Komisyonu üyelerinin lehte oy vermiş kabul edilmelerini
öngören 15/a ve 24/a fıkralarını da iptal etmiştir. Bu iptal işlemi de son derecede haklıdır.
Yönetmelik’de ikinci değişiklik,
14.4.2000 günlü ve 24020 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelik
değişikliğiyle gerçekleşmiştir. Bu değişiklik, ÇED konusunda af ilanı anlamına gelmektedir. Alanda
yapılan incelemeler göstermiştir ki, Türkiye’nin pek çok yerinde, ÇED Yönetmeliği kapsamında olmasına
karşın, bu yükümlülüğü yerine getirmeden
çalışmaya açılmış çok sayıda tesis vardır.
Bu durumda, hukuk devleti ilkesinin yerine getirilebilmesi için bu
tesislerin kapatılması gerekmektedir. Tesislerin kapatılmasının yol açacağı
toplumsal ve ekonomik sakıncaların önüne geçilebilmesi bakımından bu
kuruluşlara tesisin üretim aşamasına geçmiş bulunması durumunda ve üretimde
bulunulduğunun belgelenmesi kaydıyla, Yönetmelik’te belirtilen yükümlülüklerini
yerine getirebilmeleri için bir kez olmak üzere ve Çevre Bakanlığı’nca uygun
görülmesi halinde yeteri kadar süre verilmesi olanağı getirilmiştir. Verilen
süre içinde yükümlülüklerini yerine getirmeyen tesisler yörenin en büyük mülki idare amirince
kapatılacaktır.
Yönetmelik’de üçüncü değişiklik, 29.9.2000
günlü ve 24185 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelik değişikliğiyle
yapılmıştır. Bu değişiklikle, Yönetmeliğe eklenen, Geçici 6 ncı madde şu hükmü
içermektedir:
“Mobil ve yüzer elektrik santralları ve bu santralların enterkonnekte
şebekeye bağlantısını sağlayacak enerji iletim hatları, santrallarda
kullanılacak petrol, petrokimyasal veya kimyasal ürün depoları ile limanlar,
iskeleler ve rıhtımlara ilişkin faaliyetlere bu Yönetmelik hükümleri 31/12/2002
tarihine kadar uygulanmaz”.
Bu değişiklik,bazı tesislere ayrıcalık sağlamak anlamına
gelmektedir. Bu ayrıcalık, hareket edebilen elektrik üretim santrallerine
tanınmış ve 2002 yılının sonuna kadar kurulacak bu gibi tesislerle bu
tesislerin üretim ve enterkonnekte sisteme elektrik aktarmak için gereksinim
duyacakları tesis ve sistemlere ÇED
Yönetmeliği’nin uygulanmaması kararlaştırılmıştır. Kararın altında yatan gerekçe,
ülkenin enerji darboğazı içinde olmasıdır. Sağlanan ÇED ayrıcalığıyla bu
gibi tesisler, ÇED Raporu hazırlamak ve onay almak zorunluluğundan uzak
tutulmuşlardır. Ancak, bu gerekçenin
haklı ve yerinde olduğunu söyleyebilmek olanağı yoktur. Bir ülkenin enerji
darboğazı içine girmesi kısa zaman aralıklarında gerçekleşebilecek bir olgu
değildir. Aynı şekilde, 80 milyon nüfusa sahip bir ülkenin enerji darboğazını
iki yıllık zaman aralıklarında ve çevresel kaliteden ödünler vererek çözmesi de
olanak dışıdır. Bu gerçek, sağlanan ayrıcalığın bazı çevrelere özel çıkar ve hukuksal ayrıcalık sağlamak amacını
taşıdığını göstermektedir.
Yönetmelikte dördüncü değişiklik,
26.10.2000 günlü ve 24212 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelik
değişikliği ile gerçekleşmiştir. Bu değişiklikle, 33 üncü maddeye şu bent
eklenmiştir:
“Petrol ve maden arama faaliyetleri için faaliyet sahibi Yönetmeliğin Ek
V’inde yer alan Maden ve Petrol Arama Faaliyetlerine İlişkin Taahhütname
Formunu doldurarak Valiliğe verir. Bakanlık, gerekli gördüğü takdirde Form’da
yer alan bilgilerin doğruluğunu, faaliyetin çevre mevzuatına uygun yapılıp
yapılmadığını ve arazinin gereği gibi rehabilite edilip edilmediğini kontrol
eder.”
Bu değişiklik, madencilik sektörüne ödün verilmesi anlamına gelmektedir.
ÇED Yönetmeliği’nin yürürlüğe girmesinden sonra en çok rahatsızlık duyan kesim
madenciler olmuştur. Madencilikle ilgili meslek örgütleri, sıkı bir “lobby” etkinliği sürdürerek, çevre
koruma çalışmalarına karşı olmadıklarını, ancak, ÇED raporu hazırlatmanın
masraflı bir işlem olduğunu, maden arama çalışmalarının çoğunda madene
rastlanamadığını, buna karşın ÇED raporu hazırlamak zorunda kalmalarının kendilerini ekonomik yönden güç durumda
bıraktığını ileri sürmüşler ve maden arama çalışmalarının ÇED kapsamı dışında
bırakılmasını istemişlerdir. Yapılan
görüşmeler sırasında, petrol arama çalışmaları da -son derecede haksız ve
yersiz olarak- ÇED kapsamı dışında
bırakılmış ve yalnızca arama çalışması sonucunda arazinin eski haline
döndürülmesi için arama yapanlardan hukuksal açıdan hiçbir bağlayıcılığı ve
sonucu olmayan bir “taahhütname” alınması kararlaştırılmıştır.
Kısaca özetlemek gerekirse, ÇEDY 1997’de
sonradan yapılan değişiklikler ÇED kavramından ödün vermek ve bazı yatıtımlara haksız ve adil olmayan bir ayrıcalık tanımak niteliğindedir. Bu
nedenle, bu değişiklikler ÇED sisteminin kurumsallaşmasında birer geri adım
olarak kabul edilmelidir.
ÇEDY
2002: Değişiklikler, Anlamları ve Önemleri
Bu kitabın daha önceki bölümlerinde açıklandığı
üzere, AB’ne tam üyelik için geçiş süreci içinde AB tarafından Türkiye’ye
verilen “yol haritası”, Topluluk ile Türkiye’nin çevre yönetim koşullarının da
bütünleştirilmesini amaçlayan önemli bir çevresel uyum bileşeni içermektedir.
Bu bileşen içinde yer alan önemli unsurlardan biri de ÇED sürecidir. AB, “yol
haritası”nda Türkiye’nin ÇED Yönetmeliği’nin, AB’nin ÇED normlarına uygun
olmadığını belirtmiş ve bu yolda geliştirme çalışmaları yapılmasını istemiştir.
AB uzmanlarının da katılımıyla, söz konusu Yönetmelik hazırlanmış ve
6.Haziran.2002 tarihinde yürürlüğe konulmuştur.
Bu bölümde, AB normlarına uygun olduğu kabul
edilen yeni yönetmeliğin getirdiği değişiklikler ve bu değişikliklerin
anlamları ve önemi üzerinde durulacaktır.
ÇEDY 2002 de, ÇEDY 1997’ye benzer bölümlerden
oluşmaktadır:
i. Amaç, kapsam, dayanak ve tanımlar
ii. Genel hükümler
iii.
ÇED uygulama
yöntemi
iv.
ÇED ön
araştırması uygulama yöntemi
v. İzleme ve denetleme
vi.
Çeşitli
hükümler
Yönetmelik ekinde yer alan belgeler ise şunlardır:
i. ÇED uygulanacak projeler listesi
ii. ÇED ön araştırması uygulanacak projeler listesi
iii.
Proje tanıtım
genel formatı
iv.
ÇED ön
araştırması raporunun hazırlanmasında esas alınacak seçme eleme kriterleri
v. Duyarlı yöreler
ÇEDY 2002’nin getirdiği önemli değişiklikler ve
yenilikler aşağıda belirtilmiştir:
i. ÇEDY 2002’de görülen en önemli değişiklik ÇED ön
araştırması süreci ile ilgilidir. ÇED araştırmasında “çevresel etkileri
önemlidir” kararı verme yetkisi Mahalli
Çevre Kurulu’ndan alınmıştır. Bunun yerine, ÇED ön araştırması raporunun il
valisinin görüşü ve halkın katılım toplantısı belgeleriyle birlikte Çevre ve
Orman Bakanlığı’na sunulması ve Çevre ve Orman Bakanlığı’nın “ÇED gereklidir” ya da “ÇED gerekli değildir” kararı vermesi
benimsenmiştir.
ii. Önceki ÇEDY’den farklı olarak, yalnızca ekli
listede yer alan projelerin değil, fakat mevcut
tesislerin yatırım ve uygulama aşamalarında yapılacak değişikliklerin de ön ÇED
araştırmasına bağlı kılınması kararlaştırılmıştır.
iii. Ayrıca, yönetmelik kapsamı dışında olan mevcut
tesislerde yapılması düşünülen ve Yönetmelik
kapsamına alınmalarıyla sonuçlanabilecek değişiklik önerilerinin de ön ÇED
araştırmasına konu olması ilkesi benimsenmiştir.
iv. Halkı
bilgilendirme toplantılarının ön ÇED araştırmasına bağlı projeler için de yapılması uygun
görülmüştür.
v. ÇEDY 1997 ile getirilen “faaliyet yeri tetkiki” uygulamasına son verilmiştir.
vi. Amaç maddesi kısaltılmış ve “ÇED sürecinde uyulacak idari ve teknik usul ve esasları düzenlemek” sözleriyle
yetinilmiştir.
vii. İnceleme-Değerlendirme Komisyonu’nun başına “kapsam belirleme” ibareleri
eklenmiştir.
viii.
ÇED raporu
hazırlayabilecek özel firmalara yeterlik
belgesi uygulamasına son verilmiştir.
ix. ÇED uygulamasının güçlendirilmesi bağlamında,
Çevre ve Orman Bakanlığı’nın kurumsal
yapısının güçlendirilmesi ve personelinin eğitimi çalışmaları kapsam içine
alınmıştır.
x. ÇEDY 1993’de yer alan ancak ÇEDY 1997’de yer
verilmeyen duyarlı yöreler kavramı
yeniden tanımlanmış ve düzenlenmiştir. Ancak, bu düzenleme herhangi bir anlam taşımamaktadır. Zira, duyarlı
yörelerin taşıdığı önemin yalnızca rapor hazırlanırken gözönünde bulundurulması
öngörülmektedir. Duyarlı yöreler ÇED ve ön ÇED süreci içinde başkaca bir sonuç
yaratmamaktadır.
xi. ÇED 1997’de yer alan ve ÇED’e bağlı olduğu halde
ÇED raporu hazırlama yükümlüğünü yerine getirmeyen kamu kurumları üzerindeki yatırım programına alınmama yaptırımına son verilmiştir.
xii. Halkı
bilgilendirme toplantılarının önemi artırılmış ve bu toplantılarda dile getirilen görüşler, öneri ve kaygıların ÇED
raporlarına yansıtılması ve yanıtlanması ilkesi benimsenmiştir.
xiii.
Halkın
katılımı toplantısının Çevre İl
Müdürü’nün başkanlığında yapılması ve sekreterlik
hizmetlerinin Çevre İl Müdürlüğü tarafından yerine getirilmesi
kararlaştırılmıştır.
xiv. ÇED değerlendirme
ölçütleri eski yönetmeliklere önemli ölçüde benzemektedir. Sadece, “halkın
katılımı toplantısının yeterlik düzeyi” yeni bir değerlendirme etmeni olarak
listeye eklenmiştir. Ancak, hemen belirtmek gerekirki, bu kitapta da geniş
olarak açıklandığı üzere, her iki yönetmelikte de yer alan söz konusu değerlendirme ölçütlerinin kuramsal açıdan yeterli kabul
edilmesi olanağı yoktur. Bu ölçütlerin en azından tebliğ ya da genelgelerle
genişletilmesi gerekmektedir.
xv. ÇEDY 2002’de projenin ÇED raporuna uygun olarak
yapılıp yapılmadığının izlenmesi, denetlenmesi ve gerektiğinde çalışmanın
durdurulması yetkisi yalnızca valilere
verilmiştir. Kaymakamların bu konuda
dışlandıkları anlaşılmaktadır. ÇEDY 1997’de bu yetki kaymakamları da
içerecek şekilde “mülki idare amirleri”ne
verilmişti. ÇEDY 2002 bu yetkiyi yalnızca valilere vermektedir. Bu önemli bir yanlışlıktır.
Kaymakamların bu konudaki yetkilerinin kısıtlanması ÇED sürecinin etkinliğine
zarar verecektir. Ayrıca, bu düzenleme biçimi 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’na
da aykırıdır.
xvi. Eski yönetmeliklere dayanılarak çıkarılan tebliğler yürürlükten kaldırılmıştır.
xvii.
ÇEDY 2002’nin
Geçici 4 ve Geçici 5 inci maddeleri hem
sakıncalıdır ve hem de hukuka aykırıdır. Geçici 4 üncü madde, 7.2.1993
tarihinden önce uygulama projeleri onaylanmış, yetkili mercilerden izin, ruhsat
ve onay alınmış, kamulaştırma kararı alınmış, yatırım programına alınmış ve
mevzi imar planları onaylanmış tesisleri kapsam dışında bırakmaktadır. Geçici 5
inci maddede de 23.6.1997 tarihinden önce güzergahı belirlenen veya yatırım
programına alınan boru hatlarını, enerji nakil hatlarını, otoyolları, ekspres
yolları, devlet yollarını ve il yollarını kapsam dışında bırakmaktadır. Burada
sözü edilen “güzergahı belirlenmiş” olma ölçütü subjektif ye hukuk dışı
uygulamalara yol açabilecek ve ÇED’in önemini azaltabilecek nitelikte
görünmektedir.
xviii.
Geçici 6 ncı
madede mobil ve yüzer elektrik santralleri ile enerji iletim hatlarını, kullanılacak petrol, petrokimyasal veya
kimyasal ürün depolarını, limanları, iskeleleri ve rıhtımları 31.12.2002
tarihine kadar kapsam dışında bırakmaktadır. Süre sınırlı dahi olsa bu
düzenleme de hukuk dışı görülmektedir.
xix. ÇED ve ÇED ön araştırmasına bağlı projeleri içeren
listelerde önemli değişiklikler yer
almaktadır. Bazı tesisler listelerden çıkartılmış ve bazı tesisler
listelere alınmıştır. Ancak, AB ÇED
Yönetmeliği ile yapılan karşılaştırmada, listelerin yeni şeklinin
hazırlanmasında AB ÇED Yönetmeliği’nin esas alındığı ve değişikliklerin de buna
göre yapıldığı görülmektedir.
xx. ÇEDY 1993’de yer alan etki değerlendirme matrisleri uygulamasına ÇEDY 1997’de olduğu
üzere ÇEDY 2002’de de yer verilmemiştir. ÇEDY
1993’deki matrisin yetersiz ve anlamsız olduğu her türlü kuşkudan uzaktır. Ancak, yapılması gereken matris sistemlerinin
çağdaş örneklerine uygun olarak geliştirilmesi ve yönetmelik kapsamına alınması
olmalıydı.
Yukarıda belirtilen değişikliklerin taşıdığı anlamlar şunlardır:
i. ÇEDY 2002, karar verme odağının tekleştirilmesi ve
uygulamada birliğin sağlanması adı altında mahalli çevre kurullarını (MÇK)
devre dışı bırakarak ÇED sürecini merkezileştirmiştir.
MÇK’lar, mevcut oluşum biçimleri ve çalışmaları itibariyle illerin çevre
yönetiminde ve ÇED’e ilişkin kararların alınmasında yetersiz ve etkisiz
olmuşlardır. Bu bir gerçektir. Ancak, bu yolda alınacak önlem MÇK’ları yeniden
oluşturmak, güçlendirmek ve yerel karar almak yetkisini yerel yöneticilere
bırakmak olmalıydı.
ii. Yeni uygulama biçimi ile Çevre ve Orman Bakanlığı
merkez örgütü üzerindeki işyükü oldukça
artacaktır. İşyükünün artması ise karar
alma süresini uzatacak ve yatırımcılar üzerindeki olumsuz baskı artacaktır.
iii. AB ile
uyum sağlama amacı gölgede kalmıştır. ÇEDY 2002 ile ÇED 1993 ve ÇEDY 1997 karşılaştırıldığında, aralarında önemli bir fark görülmemektedir. AB ile
uyum yalnızca ÇED’e ve ön ÇED araştırmasına bağlı projeleri gösteren listelerin
uyumlaştırılması konusu ile sınırlı kalmıştır. Bu durum, eski yönetmeliklerin
de AB normlarına uygun olduğu ya da AB’nin ÇED ile iligili eleştirilerinin
yersiz olduğu anlamına gelmektedir.
iv. ÇED sürecinin teknik mükemmelik düzeyinin
artırılması amacını güden ve bu kitabın ilgili bölümlerinde işaret edilen teknik ve yöntemlerin uygulama içine
alınması için bir çaba harcanmamıştır.
Asıl sorun buradadır.
v. Stratejik
ÇED kavramı ve süreci AB içinde
yasallaşmış olmasına karşın ÇEDY 2002’de bu yolda herhangi bir düzenleme yer almamaktadır.
vi. Kaymakamlar
uygulamanın izlenmesi ve denetlenmesinde devre dışı bırakılmışlardır. Bu önemli bir yanlışlıktır. Bu sonuç,
kaymakamları yalnızca ÇED uygulamalarından değil tüm çevresel ödev, görev ve
yükümlülüklerinden uzaklaştıracaktır. Böylelikle, daha iyi çevre koşullarına
ulaşma hedefi doğrultusunda çok önemli bir kamusal aktör ve potansiyel olumlu
güç devre dışı bırakılmış olmaktadır.
vii. Çağdaş
ÇED kavramları ve süreçleri yeni yönetmelikte de görülmemektedir.
Yapılan bu değerlendirmeler ışığında
belirtilmelidir ki, ÇEDY 2002’nin ülkemizdeki çevre yönetim ve planlama
koşullarının ve ÇED sürecinin iyileşitirilmesi ve güçlendirilmesi bağlamında taşıdığı önem sınırlıdır.
ÇEDY 2002’de Yapılan Değişiklikler: Ön Araştırma
Sürecinde Meydana Gelen Gelişmeler
Daha önceki
bölümlerde, ÇEDY 2002’nin yürürlüğe girmesiyle, “ÇED Ön Araştırması” sürecine
ilişkin karar verme yetkilerinin Mahalli Çevre Kurulu’ndan alınarak Çevre ve
Orman Bakanlığı’na aktarıldığı; ancak, bu düzenlemenin Çevre ve Orman
Bakanlığı’nda yaratacağı iş yükünün altından kalkılamayacak boyutlara ulaşacağı
belirtilmiş ve söz konusu aşırı iş yüküne ilişkin istatistiksel bilgiler
verilmişti.
Bu öngörü kısa
sürede gerçekleşmiştir. Çevre Bakanlığı, ÇEDY 2002’nin yürürlüğe girmesinden 8
ay sonra yayımladığı genelgelerle, Mahalli Çevre Kurulu’na ait ÇED Ön
Araştırması’na ilişkin karar verme yetkisini il valilerine devretmiş
bulunmaktadır.
24 Şubat 2003
tarihli genelgeyle, ÇEDY 2002 uyarınca Çevre Bakanı’na ait olan “ÇED
Gereklidir” ya da “ÇED Gerekli Değildir” kararını verme yetkisi il valilerine
devredilmiş ve 26.Şubat.2003 tarihli genelgeyle de il valiliklerince bu yolda
yapılacak çalışmaların süreci düzenlenmiştir.
Bu bağlamda, Çevre Bakanlığı’nın “ÇED Ön Araştırması”
sürecinin uygulanmasına ilişkin 26.Şubat.2003 tarihli genelgesi ileriki
sayfalarda yer almaktadır. Genelgeye göre, ÇED ön araştırması kapsamına giren
projelerle ilgili “ÇED Ön Araştırma Raporu” Valiliğe verilecektir. Valilik,
ÇEDY 2002’nin 17 nci maddesinde öngörülen çalışmaları yaptırdıktan sonra, dosya
ve eklerini Çevre Bakanlığı’na göndermeyecek ve il olanakları çerçevesinde
oluşturulan bir değerlendirme komisyonuna göndererek komisyondan projenin olası
önemli etkileri konusunda görüş belirtmesini isteyecektir.
Komisyon, dosya
içinde bulunan bilgi ve belgelere dayanarak, genelge ekinde yeni bir gelişme
olarak yer alan ve “Eleme-Kontrol Listesi” şeklinde isimlendirilen bir “check-list” hazırlayacak
ve söz konusu proje için ÇED Raporu hazırlanmasının gerekli olup olmadığı
konusundaki görüşünü valilik makamına sunacaktır.
Vali, bu görüşe dayanarak, karar verecek ve kararını başvuru sahibine
bildirecektir. ÇEDY 2002’de yer alan düzenleme şekline göre ise, inceleme ve
değerlendirme çalışmasının Çevre ve Orman Bakanlığı’nda yapılması ve kararın
Çevre ve Orman Bakanı tarafından verilmesi gerekmektedir.
Genelge uyarınca, ortaya çıkan ÇED Ön Araştırması süreci aşağıda
özetlenmiştir:
ŞEKİL 9
26.2.2003 GENELGESİ SONUCUNDA ORTAYA ÇIKAN
ÇED AKIŞ ÇİZELGESİ
ÇED Ön Araştırma
Raporu’nun Valiliğe sunulması
Şekilsel açıdan inceleme:
10 iş günü
Uygun değil
Uygun
İade
Proje sahibine bildirim: Halkın bilgilendirilmesi
işlemlerinin başlatılması
Vali tarafından ilde
“İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu” kurulması - Komisyonun “eleme-kontrol
listesi” hazırlayarak görüşünü Vali’ye iletmesi
Vali’nin Kararı: 45 iş günü
ÇED Gerekli Değil
ÇED Gerekli
Nihai ÇED Ön Araştırması
Raporu’nun, taahhüt
belgesinin ve imza sirkülerinin proje sahibinden
alınması ve bir örneğinin
Çevre Bakanlığı’na
gönderilmesi
Çalışmaya/yatırıma devam
ÇED Raporu’nun
hazırlanması ve
Çevre ve Orman Bakanlığı’na sunulması: 1 yıl + 6 ay
26.Şubat.2003 tarihli genelgeyle ÇED Ön Araştırma
sürecinde gerçekleştirilen değişikliklere ilişkin değerlendirme aşağıda yer
almaktadır:
1. Yapılan değişiklik, ÇEDY
2002’de yer alan isabetsiz düzenleme biçiminin yarattığı yönetsel sıkıntıları
aşmak amacını taşımaktadır.
2. Ön ÇED sürecinde, MÇK
yerine, vali ön plana çıkarılarak bu kurulların kuruluş ve işleyiş
biçimlerinden kaynaklanan sorunlar çözümlenmek istenmiştir.
3. Çevre Bakanlığı, MÇK’na
ait yetkinin Çevre ve Orman Bakanlığı’na aktarılmasından doğan ve altından
kalkılamayacak boyutlara ulaşan iş yükünü valileri devreye sokarak hafifletmek
yaklaşımını tercih etmiştir.
4. Ancak, ÇEDY 2002’de
herhangi bir değişiklik de yapılmamıştır. Bu uygulama, ÇEDY 2002’nin bir
genelge ile değiştirilmesi anlamına gelmektedir ve yönetim hukuku açısından
uygun bir çözüm yolu değildir. Yönetmelik değişikliklerinin bir başka
yönetmelikle yapılması gerekir.
5. Öte yandan, yurttaşların
hak ve özgürlüklerini kullanma biçimi üzerinde etkiler yapacak ve sınırlamalar
getirecek yönetsel düzenlemelerin genelge yayımlamak yoluyla değil fakat
yönetmelikle yapılması yasama tekniği açısından daha doğru bir yönetsel davranış
biçimi olacaktır.
6. “Eleme-Kontrol Listesi”
adı altında geliştirilen “check-list” çelişkili, yanlış ve dilbilgisi
kurallarına uygun olmayan ifadeler içermektedir. Bazı sorular birden fazla
konuyu içinde barındırmaktadır. Verilen yanıtın, sorulan sorunun hangi bölümüne
ait olduğu değerlendirme çalışmalarında duraksamalara yol açacaktır. Bazı
sorular yararsız ve anlamsızdır.
7. Listede yer alan “önemli
etki” kavramını belirleyecek ölçüt belli değildir.
8. “Nihai ÇED Ön Araştırma
Raporu” adı altında yeni bir kavram ÇED literatürüne girmektedir. Ancak, bu
kavramın tanımı yapılmamıştır.
9. ÇED Ön Araştırma
işlemlerinin tamamlanması için başvuranlardan istenen 350.000.000 TL ödentinin
yasal temeli yoktur.
10. ÇEDY 2002’nin tasarlanma
şeklinin, Avrupa Birliği uzmanlarının katkısına karşın yeterli mükemmellik
düzeyine ulaşamadığı görülmektedir.
ÇEDY 2002’de bir başka
değişiklikte 2003 Aralık ayında yapılmıştır. Bu değişikliğin amacı ÇED
değerlendirme ve karar verme sürecini kısaltmaktır. 16.Aralık.2003 tarihinde
yapılan yönetmelik değişikliğiyle toplam 117 gün süren süreç 38 güne
indirilmiştir. Yapılan değişiklikle oluşan iş akımı çizelgesi aşağıda
verilmiştir.
Aralık 2003’de yapılan
yönetmelik değişikliği ile ÇED raporu
hazırlayabilecek firmalarla ilgili olarak ÇEDY 1997’de yer alan ancak ÇEDY
2002’nin ilk metninde terk edilen yeterlik belgesi kavramı yeniden Türk çevre yönetimi
içine girmiştir.
ŞEKİL 10
16.12.2003 DEĞİŞİKLİĞİ SONRASINDA ÇED AKIŞ ÇİZELGESİ
Proje Tanıtım Dosyasının Bakanlığa Sunulması
Dosyanın İncelenmesi ve İnceleme ve
Değerlendirne Kurulu’nun Oluşturulması
(3
iş günü)
Halk Katılımı Toplantısı ve Format Verilmesi
(12
iş günü)
ÇED Raporu’nun Bakanlığa Teslimi
(1
yıl)
Raporun Şekilsel Açıdan İncelenmesi
(3
iş günü)
İnceleme ve Değerlendirme Süresi (10 iş günü)
Nihai ÇED Raporu’nun Bakanlığa Teslimi
Bakanlık Kararı (5
iş günü)
Olumlu Olumsuz
5 Yıl İçinde
Yatırımın Başlaması Projenin Reddi
ÇEDY 2004
ÇEDY 2002’in yukarıda belirtilen eksiklikleri
yönetmeliğin 2004 yılı sonunda değiştirilmesiyle sonuçlanmıştır. 2004 yılının
son günlerinde ÇEDY 2002 yürürlükten kaldırılmış ve ÇEDY 2004 yürürlüğe
konulmuştur.
ÇEDY 2004 özünde ÇEDY 2002’den önemli bir
farklılık göstermemektedir. Bize göre, yönetmelik değişikliğinin gerçek nedeni
ön ÇED olarak bilinen süreçte il valiliklerine ve bu bağlamda İl Mahalli Çevre
Kurulu’na verilen işlevsel rolün tercihinde yaşanan gel-gitler, çelişkiler ve
duraksamalar olmuştur. ÇEDY 2002 ön ÇED’i önce merkezileştirmiş daha sonra Valiliklere ön ÇED konusunda yeniden görev,
yetki ve sorumluluk vermiştir. ÇEDY 2004 ise ön ÇED kavramını tümüyle ortadan
kaldırmaktadır. Bunun yerine “Proje Tanıtımı” adı altında yeni bir kavram
geliştirmekte ve bu bağlamda il valiliklerine bazı görevler vermektedir. Bu
değişiklikler ve değişikliklerin anlam ve önemi aşağıda yerleri geldiğinde
açıklanacaktır.
Çevre
Kavramının Tanımı
Tarihsel gelişim çizgisi yukarıda genel bilgiler
bölümünde açıklanan ÇED yönetmeliklerinde ‘çevre’ kavramının nasıl ele
alındığı daha önceki bölümlerde ele alınmış bulunmaktadır. Anımsatmak amacıyla
yinelemek gerekirse, ÇEDY 1993 ve 1997 çevreyi şu şekilde tanımlamaktadır. “Canlıların yaşamı boyunca ilişkilerini
sürdürdüğü ortam olup; bu ortamdaki hava, su, toprak gibi tabii çevrenin
fiziksel unsurlarını, üreticiler (bitkiler), tüketiciler (hayvanlar),
ayrıştırıcılar (bakteri ve mantarlar) gibi biyolojik unsurları, insanların
tabii, beşeri, parasal ve maddesel kaynaklarının kullanımı ve işletmelerden
doğan ekonomik çevre unsurları, insan topluluklarının demografik yapısı,
barınma, sağlık ve kültürel ihtiyaçların temin biçimleri ile tarihi ve kültürel
unsurların oluşturduğu sosyal çevre unsurları’.
Bu tanımı genel çizgileriyle yeterli bulmak
olanaklıdır. Hazırlanacak ÇED
raporlarının da etkilenen çevre kavramından bunları anlaması ve algılaması
gerekmektedir.
ÇEDY 2002 ise çevreyi, daha kısa olarak, şu
şekilde tanımlamaktadır: “Canlıların
yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim
içinde bulundukları biyolojik, fiziksel,
sosyal, ekonomik ve kültürel ortam”.
ÇEDY 2004 bu tanımda bir
değişiklik yapmamıştır. Bu
tanımın, öncekilere göre, daha anlaşılır ve uygulanabilir olduğu görülmektedir.
Ancak, yeni tanımda tarihsel çevreye neden yer verilmediği de
anlaşılamamaktadır. Tanımda yer alan “sosyal” ya da “kültürel” çevre
tanımlarının tarihsel çevreyi kapsadığı varsayılmak gerekir.
Ancak, bana göre, iyi bir ÇED araştırmasında,
“çevre” kavramının yukarıda verilen tanımın ötesine geçmesi ve bu kitabın
önceki bölümlerinde açıklanan şekilde ele alınması gerekir.
ÇED
Yönetmeliklerinde ÇED Tanımı
ÇEDY 1997’nin tanımlarla ilgili bölümünde ÇED ile
ilgili olarak şu anlatım yer almaktadır: “Gerçekleştirilmesi
planlanan faaliyetlerin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin
belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da zarar vermeyecek
ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ve teknoloji
alternatiflerinin tesbit edilerek değerlendirilmesinde ve faaliyetlerin
uygulamasının izlenmesi denetlenmesinde
sürdürülecek çalışmalar.”
Yukarıdaki tanımın içerdiği unsurlar şunlardır:
·
Etkinliklerin
çevre üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlenmesi.
·
Olumsuz
etkilerin önlenmesi ya da en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin
saptanması.
·
Proje ile
ilgili olarak seçilen yerin ve teknolojik tasarım seçeneklerinin
kararlaştırılması.
·
Projenin
uygulanmasına ilişkin monitoring çalışmalarının yürütülmesi.
ÇEDY 2002’nin ÇED tanımı ise şu şekildedir: “Gerçekleştirilmesi planlanan projelerin
çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz
yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza
indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji
alternatiflerinin saptanarak değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının
izlenmesi ve denetlenmesinde sürdürülecek çalışmalar”.
ÇEDY 2004’de yer alan
ÇED tanımı da yukardaki tanımla aynıdır. Görüldüğü gibi, her üç tanım da hemen hemen aynıdır. “Faaliyet” kelimesi
“proje” olarak değiştirilmiş, “saptanarak” kelimesi çıkartılmış ve “denetleme”
kelimesinin yerini “kontrol” almıştır. Hemen belirtmek gerekir ki, yukarıdaki
unsurlar bir ÇED sisteminde bulunması gereken en az unsurlardır. Bu unsurlar,
kuramsal ÇED tartışmaları açısından da yeterli sayılabilecek unsurlardır.
Kuşkusuz, bu unsurların daha da geliştirilebilmesi olanaklıdır. ÇED sistemi, bu
unsurları başarıyla gerçekleştirebilirse hedefine ulaşmış sayılmalıdır.
Ancak, biraz ileride ayrıntılarıyla ele alınacağı
üzere, uygulamada bugüne kadar elde olunan sonuçlar, söz konusu hedefin oldukça
uzağında bulunulduğunu, sisteme ilişkin kurumsal ve yönetsel düzenlemelerin
yapılmadığını ve ÇED sürecinin teknik mükemmelik düzeyinin uygulamada daha da
artırılmasını güvence altına alacak önlemler alınmadıkça -ÇEDY 2002 olduğu
gibi- ÇEDY 2004’ün de etkisiz kalacağını göstermektedir.
Amaç
ÇEDY 1997’nin amaç maddesinde yer alan ÇED’in
amacı tanımı, ÇEDY 1993’deki tanımda yer alan aynı unsurları, kavramları ve
konuları içermekte ve bir diğerini yinelemektedir. ÇEDY 1997’nin “amaç”
başlıklı 1 inci maddesinde ÇEDY 1993’ün ilkeleri bir kez daha ortaya
konmaktadır.
ÇEDY 1993 ile ÇEDY 1997 arasındaki tek fark, ÇEDY
1997’de “çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi ve
alternatiflerinin değerlendirilmesi” kavramlarının amaçlar arasında
sayılmasından vazgeçilmesidir.
ÇEDY 2002 ve ÇEDY 2004 ise amaç konusunda çok daha
tutumlu davranmakta ve amacı kısaca “ÇED sürecinde uyulacak idari ve teknik
usulleri düzenlemek” olarak belirtmektedir.
Etki
Kavramı
ÇEDY 1997’de, etki kavramının tanımı şu şekilde
yapılmaktadır: “Planlanan bir faaliyetin
hazırlık, inşaat ve işletme süresinde ya da işletme sonrasında çevre
unsurlarında doğrudan ya da dolaylı olarak, kısa veya uzun dönemde, geçici ya
da kalıcı olarak olumlu veya olumsuz yönde ortaya çıkması muhtemel
değişiklikler.”
ÇEDY 2002 ve ÇEDY 2004’de aynı tanım
yinelenmiştir. Bu tanım da, kitabın daha önceki bölümlerinde açıklanan etki
kavramına büyük ölçüde uygunluk göstermektedir. Ne varki, burada belirtilen
“doğrudan-dolaylı”, “uzun vadeli-kısa vadeli”, “kalıcı-geçici” ve
“olumlu-olumsuz” etki kavramlarının tanımları yapılmamıştır.
Bu bağlamda, en önemli eksiklik, zararlı etkileri azaltılamaz (unmitigable impact) ve zararlı etkileri geri çevrilemez (irreversible
impact) nitelikli etki kavramına yer verilmemesi ve bu tür etkiler için özel bir düzenleme yapılmamış olmasıdır.
Bir başka eksiklik de yığınsal (kümülatif, ‘cumulative’) etki kavramına yer
verilmemiş olmasıdır.
Etki kavramının tanımlanması ve açıklanması
konusunda daha fazla bilgi için bu kitabın ilgili bölümüne bakılmasında yarar
vardır.
Önemli
Etki Kavramı
ÇEDY 1993, “önemli
etki” kavramını şu şekilde tanımlamaktadır: “Planlanan bir faaliyetin çevreye olabilecek olumsuz etkisinin, o
faaliyetin özellikleri ya da yer aldığı çevrenin etkilere karşı hassasiyeti
nedeniyle ilgili mevzuata ve/veya bilimsel esaslara göre kabul edilebilir
olarak belirlenen sınır değerlerin dışında olması.”
Kanımıza göre, ÇEDY
1993’nin en fazla tartışılması gereken yanlarından birisi önemli etki
tanımıdır. ÇEDY 1993’de yer alan
bu tanım, daha önce de belirtildiği üzere, hem işlevsizdir ve hem de
anlamsızdır. Tanım işlevsizdir; zira, etkinin önemli olmasının ya da
olmamasının ÇED sürecinin işleyişi bakımından yarattığı bir sonuç yoktur.
Yaratılan tek sonuç, ön ÇED kapsamına giren projeler hakkında kesin ÇED
sürecinin başlatılıp başlatılmaması ile ilgilidir. Bu, belki işlevsel
sayılabilir. Ancak, önemlilik için getirilen
mevzuat ve bilimsel esaslar gibi ölçütler uygulamayı disiplin altına alamayacak
nitelikte düzenlenmiş bulunmaktadır. Etkinin önemli düzeyde olması ya da
yalnızca etkili olması, süreç açısından herhangi bir farklılık yaratmayacaktır.
Zira, bu kararı verecek olan il mahalli çevre kurullarının bireysel
görüşlerinden başka bir kaynağın değerlendirmede kullanılması söz konusu
olamayacaktır. Bu nedenle, böyle bir tanımın yapılmasına ÇEDY 1993’de neden
gereksinim duyulduğu anlaşılamamaktadır.
Oysa, “önemli etki” kavramı ideal ÇED süreci açısından
özel bir önem taşımaktadır. Her projenin çevre üzerinde az ya da çok sayıda etkisi vardır. ÇED’in amacı tüm olumsuz etkileri ortadan kaldırmak değildir. ÇED’in amacı, olumsuz etkilerden önemli olanlarının sonuçlarını kabul edilebilir sınırlara
çekmektir. Bir başka anlatımla, ÇED’in amacı, daha önce de belirtildiği üzere,
belirli bir risk yönetimi anlayışı çerçevesinde yaşam kalitesini geliştirmek ve taşıma kapasitesini bozulmaktan uzak tutmaktır. Bu nedenle, her türlü etkinin önleneceği anlamına gelen
düzenlemeler ÇED anlayışına uygun değildir. “Önemli etki” kavramının önemi
burada ortaya çıkmaktadır. Etki önemli ise, bu durum ya ÇED sürecini harekete
geçirmeli veya proje hakkında alınacak karara esas oluşturmalıdır. Bu da,
gerçek anlamda önemli etki tanımını güvence altına alacak düzenlemelerin
yapılmasına bağlıdır.
Tanım, aynı zamanda, anlamsızdır; zira, önemli etki kabul edilebilir olarak belirlenen “sınır değerlerin dışında olmak” olarak
tanımlanmıştır ve kabul edilebilirliğin de “mevzuatla”
ya da “bilimsel esaslara” göre
belirleneceği hükmü getirilmiştir.
Bu aşamadan sonra önemli etkinin belirlenebilmesi olanaksızlaşmaktadır. Buna göre,
mevzuat önemli derse, etki önemli olacak ve demezse olmayacaktır. Örneğin,
yüzme amacıyla kullanılan deniz suyunda risk sınırı 100 e-koli/l sınırından
başlıyorsa ve uygulanmakta olan mevzuat bunu 3000 e-kloi/l olarak kabul
ediyorsa, bu son değerin altındaki değerler ÇED açısından önemsiz olarak kabul
edilecektir.
Aynı şekilde, etkinin bilimsel esaslara göre
önemli olarak sınıflandırılacağını belirtmek de hatalı sonuçlara yol
açabilecektir. Günümüzde epidemiyolojik çalışmalara dayalı olarak bazı kimyasal
maddelerle ilgili risk başlatan eşik değerlerin saptanmış olduğu bir gerçektir.
Bu kitabın bundan önceki bölümlerinde de bu yolda örnekler verilmiştir. Ancak,
bilimin ulaştığı sınırların yetersizliği nedeniyle, her yıl yaklaşık bin kadar
yeni kimyasal bileşiğin piyasaya sürüldüğü günümüzde, henüz pek çok kimyasal
maddenin/bileşiğin özellikleri henüz tam olarak saptanamamıştır. Saptananların
tümü de ölçünleştirilememiştir.
Ayrıca, etkinin önem düzeyi yalnızca sınır değerin aşılmasıyla ölçülemez. Etkiye maruz kalma süresi, maruz kalınan etkinin yoğunluğu ve kirleticinin alıcı ortamda
dağılma kalıpları da sonucun
belirlenmesi açısından yaşamsal rol üstlenmektedir. Bu kitabın ilgili
bölümlerinde belirtilmiş olan bu unsurlar birlikte ele alınmadan verilecek
önemlilik kararları inandırıcı olmayacak ve çoğu kez bilimsel bulgularla
desteklenemeyecektir.
ÇEDY 2002’de olduğu gibi ÇEDY 2004’de de “önemli
etki” kavramı tanımlanmamıştır. Oysa, ÇEDY 2002 ve ÇEDY 2004’de bir çok
maddede önemli etki kavramı yer almaktadır. Örneğin, ÇEDY 2004’ün tanımlarla ilgili 4 üncü maddesinde “Çevresel Etki
Değerlendirmesi Raporu Özel Formatı” tanımlanırken kullanılan “projenin önemli çevresel boyutları” kavramı, yine aynı maddede “Çevresel Etki
Değerlendirmesi Gereklidir Kararı” tanımlanırken değinilen “projelerin çevresel etkilerinin önemli
olduğu” ifadesi ile “Çevresel Etki
Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı” tanımlanırken kullanılan “projelerin önemli çevresel etkilerinin
olup olmadığı” ifadesi, 10 uncu
maddenin (c) bendinde yer alan “projenin
önemli çevresel etkileri” deyimi,
proje genel tanıtım formatı açıklanırken kullanılan “Önerilen projeden kaynaklanabilecek önemli çevresel etkiler” deyimi ie aynı belgenin dördüncü bölümünde
geçen “Projenin önemli çevresel etkileri ve alınacak önlemler” başlığı, seçme ve eleme kriterleri başlığı
açıklanırken kullanılan “Burada yapılan tüm açıklamaların özeti ile
projenin önemli çevresel etkilerinin sıralandığı ve alternatiflerin
karşılaştırıldığı genel değerlendirmesi yapılacaktır” ifadesi önemli etki kavramının aslında ÇEDY içinde
yer aldığını açıkça göstermektedir.
Bu açık gerçeğe karşın
önemli etki kavramının tanımının yapılmamış olması nedeniyle “O halde önemli
etki nedir?” “Nasıl tanımlanır?”, “Ölçütü nedir?”, “Önemli etki ile önemsiz
etki arasındaki fark nasıl belirlenir? gibi ÇED sürecinde ortaya atılması kaçınılmaz
olan ve etkili bir irdeleme açısından yaşamsal öneme sahip olan sorular
yanıtsız kalmaya mahkum görünmektedir.
Açıklanan nedenlerle, ÇEDY 2004’de önemli etki kavramının
tanımına ve önemli etkiyi
belirleyecek ölçütlere yer
verilmemiş olması hem yönetmeliğin
isabetliliği ve doğruluğu ve hem de inceleme ve değerlendirme komisyonlarının
çalışmalarında sağlanması gereken başarım açısından önemli bir eksiklik ve hatta engel olarak görülmelidir.
Sorunun çözümünün bu kitabın ilgili bölümlerinde açıklanmış olduğu
unutulmamalıdır.
Kapsam
Tüm ÇEDY’de, hangi tür projelere ÇED süreci
uygulanacağı ekli listelerde belirlenmiş bulunmaktadır. AB sistemine uygun olan
ancak ABD sisteminde yer almayan “listeleme” sisteminin beraberinde getireceği
sorunlara daha önce değinilmiştir.
ÇEDY’e göre, kapsamın belirleyen üç temel olgu
vardır:
i.
etkinliğin
türü,
ii.
etkinliğin
yapılacağı yer (duyarlı yöreler) ve
iii. ÇED ön araştırması sürecinde “ÇED raporu
gereklidir” kararının verilmiş olması.
Etkinlik türüne göre hangi tesisler için ÇED ve
hangileri için ÇED proje tanıtım dosyası hazırlanacağı ÇEDY’e ekli listelerde
gösterilmiştir. ÇEDY 2004 bu kitabın
sonunda yer almaktadır.
ÇEDY 2004’ün kapsamla ilgili olarak geliştirdiği
bir başka kavram da ÇED yükümlüsü olmadığı halde çeşitli güdü ve nedenlerle
kendiliklerinden ÇED raporu hazırlamak isteyenlerle ilgilidir. ÇEDY 2004
ilgililerin istemesi ve Çevre ve Orman Bakanlığı’nın da uygun görmesi durumunda
bu tür projelere de ÇEDY’nin uygulanabilmesine olanak vermektedir.
Kapsamla ilgili bir başka düzenleme de ÇEDY
2004’ün geçici 1 inci maddesinde yer almaktadır. Buna göre, önceki yönetmelik
hükümlerine tabi oldukları halde söz konusu yönetmeliklerde belirtilen
yükümlülükleri yerine getirmeyen projelere ÇEDY 2004 hükümleri uygulanacaktır.
Duyarlı
Yöreler
ÇED kapsamına giren tesisleri belirleyen bir başka
önemli olgu da tesisin içinde yer alacağı yöre ile ilgilidir. ÇEDY 1993, ÇEDY
2002 ve ÇEDY 2004’e ekli listelerde bu tür duyarlı yörelerin neler olduğu
belirtilmektedir. Yörelerin saptanmasında ülkenin ulusal mevzuatı ile
uluslararası ilişkilerinden kaynaklanan mevzuat esas alınmıştır. ÇEDY 2004’de
yer alan duyarlı yöreler tanımı şöyledir: “Çevresel etkilere karşı
biyolojik, fiziksel, ekonomik, sosyal ve kültürel nitelikli özellikleri ile
duyarlı olan veya mevcut kirlilik yükü çevre ve halk sağlığını bozucu düzeylere
ulaştığı belirlenen yörelerle, ülkemiz mevzuatı ve taraf olduğumuz uluslararası
sözleşmeler uyarınca korunması gerekli görülen alanlar”. Son gelişmeleri de
içermesi açısından ÇEDY 2004’de yer alan duyarlı yöreler listesi aşağıya
çıkarılmıştır:
“1. Ülkemiz mevzuatı
uyarınca korunması gerekli alanlar
a)
2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun 2. maddesinde
tanımlanan ve bu kanunun 3. maddesi uyarınca belirlenen “Milli Parklar”, “Tabiat
Parkları”, “Tabiat Anıtları” ve “Tabiat Koruma Alanları”,
b)
3167 sayılı Kara Avcılığı Kanunu uyarınca Orman
Bakanlığı’nca belirlenen “Yaban Hayatı Koruma Sahaları ve Yaban Hayvanı Yerleştirme Alanları”,
c)
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu’nun 2. maddesinin “a - Tanımlar” bendinin 1.,2.,3. ve 5. alt bentlerinde
“Kültür
Varlıkları”, “Tabiat Varlıkları”, “Sit” ve “Koruma Alanı” olarak
tanımlanan ve aynı kanun ile 3386 sayılı kanunun (2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna
Bazı Maddelerin Eklenmesi Hakkında Kanun) ilgili maddeleri uyarınca tespiti ve
tescili yapılan alanlar,
d)
1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu kapsamında olan “Su Ürünleri İstihsal ve
Üreme Sahaları”,
e)
4/9/1988 tarihli ve 19919 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Su Kirliliği
Kontrol Yönetmeliği’nin 17 nci ve 1/7/1999 tarihli ve 23742 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan Yönetmelikle değişik 18.,19. ve 20. maddelerinde tanımlanan alanlar,
f)
2/11/1986 tarihli ve 19269 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği’nin 49. maddesinde tanımlanan
“Hassas
Kirlenme Bölgeleri”,
g)
2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 9. maddesi uyarınca
Bakanlar Kurulu tarafından “Özel Çevre Koruma Bölgeleri” olarak tespit ve ilan edilen
alanlar,
h)
2960 sayılı Boğaziçi Kanunu’na göre koruma altına
alınan alanlar,
i)
6831 sayılı Orman Kanunu gereğince orman alanı
sayılan yerler,
j)
3621 sayılı Kıyı Kanunu gereğince yapı yasağı
getirilen alanlar,
k)
3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin
Aşılattırılması Hakkında Kanunda belirtilen alanlar,
l)
4342 sayılı Mera Kanunu’nda belirtilen alanlar,
m)
30.01.2002 tarih ve 24656 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren “Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği”nde
belirtilen alanlar,
2. Ülkemizin taraf olduğu
uluslararası sözleşmeler uyarınca korunması gerekli alanlar
a)
20/2/1984 tarih ve 18318 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren “Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını
Koruma Sözleşmesi” (BERN Sözleşmesi) uyarınca koruma altına alınmış alanlardan “Önemli Deniz Kaplumbağası
Üreme Alanları”nda belirtilen I. ve II. Koruma Bölgeleri”, “Akdeniz Foku Yaşama
ve Üreme Alanları”,
b)
12/6/1981 tarih ve 17368 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren “Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi”
(Barcelona Sözleşmesi) uyarınca korumaya alınan alanlar,
c)
23/10/1988 tarihli ve 19968 sayılı Resmi Gazete!de
yayımlanan “Akdeniz’de Özel Koruma Alanlarının Korunmasına Ait Protokol” gereği
ülkemizde “Özel
Koruma Alanı” olarak belirlenmiş alanlar,
d)
13/9/1985 tarihli Cenova Bildirgesi gereği seçilmiş
Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından yayımlanmış olan “Akdeniz’de Ortak Öneme
Sahip 100 Kıyısal Tarihi Sit” listesinde yer alan alanlar,
e)
Cenova Deklerasyonu’nun 17. maddesinde yer alan “Akdeniz’e Has Nesli
Tehlikede Olan Deniz Türlerinin” yaşama ve beslenme ortamı olan
kıyısal alanlar,
f)
14/2/1983 tarih ve 17959 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren “Dünya Kültür ve Tabiat Mirasının Korunması
Sözleşmesi”nin 1. ve 2. maddeleri gereğince Kültür Bakanlığı tarafından koruma
altına alınan “Kültürel
Miras” ve “Doğal Miras” statüsü verilen kültürel, tarihi ve doğal alanlar,
g)
17/05/1994 tarih ve 21937 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren “Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak
Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi” (RAMSAR
Sözleşmesi) uyarınca koruma altına alınmış alanlar.
3. Korunması gereken
alanlar
a)
Onaylı Çevre Düzeni Planlarında, mevcut özellikleri
korunacak alan olarak tesbit edilen ve yapılaşma yasağı getirilen alanlar
(Tabii karakteri korunacak alan, biogenetik rezerv alanları, jeotermal alanlar
v.b.),
b)
Tarım Alanları: Tarımsal kalkınma alanları, sulanan,
sulanması mümkün ve arazi kullanma kabiliyet sınıfları I, II, III ve IV olan
alanlar, yağışa bağlı tarımda kullanılan I. ve II. sınıf ile, özel mahsul
plantasyon alanlarının tamamı,
c)
Sulak Alanlar: Doğal veya yapay, devamlı veya
geçici, suların durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gel-git
hareketinin çekilme devresinde 6 metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, başta
su kuşları olmak üzere canlıların yaşama ortamı olarak önem taşıyan bütün
sular, bataklık sazlık ve turbiyeler ile bu alanların kıyı kenar çizgisinden
itibaren kara tarafına doğru ekolojik açıdan sulak alan kalan yerler,
d)
Göller, akarsular, yeraltısuyu işletme sahaları,
e)
Bilimsel araştırmalar için önem arzeden ve/veya
nesli tehlikeye düşmüş veya düşebilir türler ve ülkemiz için endemik olan
türlerin yaşama ortamı olan alanlar, biyosfer rezervi, biyotoplar, biyogenetik
rezerv alanları, benzersiz özelliklerdeki jeolojik ve jeomorfolojik oluşumların
bulunduğu alanlar.”
Daha önceki gelişmelere
bakıldığında, ÇEDY 1997’nin, “hassas” yöreler ile ilgili
düzenlemeleri kaldırdığı görülmektedir. Buna neden gerek görüldüğü anlaşılamamakla birlikte bu tür yörelerin özel
bir koruma altında olmaları kuramsal ÇED bakımından gerekli bir olgu olarak
kabul edilmelidir. Kanımızca, “hassas” yöreler içinde ya da yakınında yapılacak
her türlü etkinliğin ÇED konusu olması yararlı bir düzenlemedir. ÇEDY 2002 ve ÇEDY 2004’de ise, “duyarlı
yöreler” kavramı yeniden yer almaktadır. Ancak, bu kavrama yer verilmesi
yalnızca, ÇED raporu hazırlarken bu alanların özelliklerinin dikkate alınmasını anımsatmak içindir.
Bu yaklaşım, duyarlı yörelerin korunması ve geliştirilmesi açısından -bana göre- yetersiz ve etkisiz bir düzenleme biçimidir.
ÇED
Kapsamı Dışında Kalan Ayrıcalıklı Tesisler
ÇED kapsamı dışında kalan projeler de vardır. Bu
tür projelerin başında askeri projeler gelmektedir. ÇEDY 2004 “Askeri
projelerle ilgili Çevresel Etki Değerlendirmesi uygulamaları ilgili
kurumun görüşü alınarak Bakanlık tarafından belirlenir” hükmünü
getirmektedir. Daha önceki düzenlemede ise askeri projelerin Çevre Bakanlığı
ile Milli Savunma Bakanlığı arasında yapılacak protokelle belirleneceği hükmü
yer almaktaydı.
Bir diğer ayrıcalık türünü de “entegre tesisler”
oluşturmaktadır. ÇEDY 2004’ün 26 ncı maddesinde “Bu Yönetmeliğe tabi birden
fazla projeyi kapsayan entegre bir projenin planlanması halinde, Bakanlıkça
entegre proje için tek Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hazırlanması
istenebilir” hükmüne yer verilmektedir. Bu durumda kapsam içine giren
projeler için ayrı ayrı ÇED raporu hazırlamak yerine tüm projeyi kapsayan tek
bir ÇED raporu hazırlanabilecektir. Kuşkusuz, bu düzenleme biçimi olumlu ve
yerindedir.
ÇEDY 2004, kendinden önceki yönetmeliklerden
farklı bir ayrıcalık kavramı daha geliştirmiştir. “Olağan Üstü Durumlar ve
Özel Hükümler” adı verilen bu ayrıcalık kategorisi ile doğal afetler sonucu
yıkılan, bozulan, tahrip olan veya hasar gören yatırımın bulunduğu yerde kısmen
veya tümü ile yeniden gerçekleştirilmesi planlanan projelerle Organize Sanayi
Bölgeleri’nde, İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri’nde, Endüstri Bölgeleri’nde,
Serbest Ticaret Bölgeleri’nde, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’nde ve “Stratejik Çevresel Etki Değerlendirmesi”
yapılacak alanlarda yer alacak projeler Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından
belirlenecek özel bir ÇED sürecine göre ÇED raporu hazırlayabileceklerdir
ÇEDY 2004’ün geçici 3
üncü maddesinde kapsam dışı kalan projelerle ilgili bir başka düzenleme yer
almaktadır. Buna göre, ÇEDY 1993’den önce uygulama projeleri onaylanmış, çevre
mevzuatı ve ilgili diğer mevzuat uyarınca yetkili mercilerden izin, ruhsat veya
onay ya da kamulaştırma kararı alınmış, yatırım programına alınmış, mevzi imar
planları onaylanmış projelere, bu tarihten önce üretim veya işletmeye başladığı
belgelenen etkinliklere Çevre Kanunu ve ilgili diğer yönetmeliklerde alınması
gereken izinler saklı kalmak kaydıyla ÇEDY 2004 hükümleri uygulanmayacaktır.
Buna benzer bir başka
düzenleme de ÇEDY 2004’ün geçici 4 üncü maddesinde yer almaktadır. Buna göre,
ÇEDY 1997’den önce ilgili mevzuat gereğince güzergahı belirlenen veya yatırım
programına alınan petrol ve gaz boru hatları, enerji nakil hatları, otoyollar,
duble yollar, ekspres yollar, demir yolları, devlet yolları ve il yolları
projelerine ÇEDY 2004 uygulanmayacaktır.
ÇED
Belgesi Olmadan İşletmeye Açılmış Tesisler
Ülkemizde ÇED yükümlüsü olduğu
halde bu yükümlülüğü yerine getirmeyen ve üretim etkinliklerini sürdüren tesis
olduğu bilinmektedir. Bu durum hem çevre yönetiminin zayıflaması ve hem hukuk
devletinin zarar görmesi açısından önemli sakıncalar yaratmaktadır. ÇEDY 2004
bu konuda ilginç bir düzenleme getirmektedir. ÇEDY 2004’ün geçici 6 ncı
maddesine göre, ÇEDY hükümlerine tabi olduğu halde gerekli işlemleri
tamamlamamış ve ancak yer seçimi mevzuat açısından uygun olan bu tür tesisler
bir “çevresel
durum değerlendirme raporu” hazırlayacak ve bunu Çevre ve Orman Bakanlığı’na
sunacaklardır. ÇEDY 2004, bu raporun Bakanlıkça değerlendirileceğini
belirtmekte ancak sonuçlarının ve yaptırımlarının ne olacağını
belirtmemektedir. Sonucu açık uçlu olan böyle bir düzenlemenin yasama tekniği
açısından olduğu kadar yönetsel, hukuksal ve toplumsal açıdan da ciddi
sakıncalara yol açacağı kesindir.
ÇED
Raporu Hazırlayacak Olanlar: Yeterlik Belgesi
Yeterlik belgesi kavramı ilk kez ÇEDY 1997
yürürlüğe girdikten sonra yapılan bir değişiklikle düzenlenmiştir. ÇEDY
1997’nin 32 nci maddesi ÇED raporu hazırlayacaklarla ilgili koşulların Çevre
Bakanlığı’nca çıkarılacak yönetsel metinlerle düzenlenmesini öngörmektedir. Bu
amaçla hazırlanan Tebliğ, 12.Ağustos.1999 günü Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
Tebliğin amacı, ÇDY uyarınca, rapor hazırlayacak kurum ve kuruluşlara yeterlik
belgesi verilmesine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Tebliğ, bu bağlamda, rapor hazırlayacak kurum ve
kuruluşlarda aranacak koşulları, Yeterlik Komisyonu’nun oluşumunu, çalışma usul
ve esaslarını, başvuruların değerlendirilmesi biçimini, yeterlik belgesinin
verilmesini, denetlenmesini, vize edilmesini ve verilmiş belgenin iptali ile
ilgili konuları kapsamaktadır.
Tebliğ’e göre, yeterlik belgesi için adaylarda
aranacak koşullar şunlardır:
·
Kurucu veya
yöneticilerinin en az lisans seviyesinde eğitim görmüş olmaları,
·
Kamu veya
özel sektörde mesleği ile ilgili olarak üç yıldan az olmamak üzere çalışmış en
az bir çevre mühendisini kadrolarında bulundurmaları,
·
“Mühendislik”
ve “Mimarlık” fakülteleri, Fen-Edebiyat fakültelerinin “Fizik”, “Kimya”,
“Jeoloji”, “Biyoloji”, “Arkeoloji”, “Zooloji” bölümleri, “Kamu Yönetimi”,
“İşletme”, “Ekonomi”, “Maliye”, “İktisat”, “Sosyoloji” bölümleri lisans
mezunlarından, kamu veya özel sektörde mesleği ile ilgili olarak üç yıldan az
olmamak üzere çalışmış en az bir kişiyi istihdam etmeleri,
·
ÇED veya ÇED
Ön Araştırmasına tabi faaliyetin yeri ve konusuna göre diğer meslek dallarından
en az bir kişiyi de ÇED veya ÇED Ön Araştırması süresince görevlendirmeleri,
·
Belirtilen
meslek dallarından;
·
Lisans
seviyesinde eğitim görmüş olanlardan ÇED veya ÇED Ön Araştırma Raporu’nun
hazırlanması, incelenmesi veya denetiminde üç yıl çalışmış olmak üzere
mesleğinde en az beş yıl,
·
Yüksek lisans
seviyesinde eğitim görmüş olanlardan ÇED veya ÇED Ön Araştırma Raporu’nun
hazırlanması, incelenmesi veya denetiminde iki yıl çalışmış olmak üzere
mesleğinde en az dört yıl,
·
Doktora ve
üstü eğitim görmüş olanlardan ÇED veya ÇED Ön Araştırma Raporu’nun
hazırlanması, incelenmesi veya denetiminde iki yıl çalışmış olmak üzere
mesleğinde en az üç yıl deneyimli bir kişiyi ya da dördüncü bir kişiyi “Rapor
Koordinatörü” olarak ÇED veya ÇED Ön Araştırma süresince görevlendirmeleri.
Yeterlik belgesi almak isteyen kurum ve kuruluşlar
aşağıdaki belgeleri ekleyerek bir dilekçe ile Çevre ve Orman Bakanlığı’na
başvuruda bulunacaklardır.
·
şirket
kuruluş senedi veya ana sözleşmesi veya tüzüğü,
·
sicil belgesi
veya sicil kaydı,
·
vergi ve
sigorta borçlarının olmadığına dair ilgili kurumlardan alınan belgeler,
·
işyeri açma
belgesi,
·
temsile
yetkili kişi veya kişilerin noter tasdikli imza sirküleri,
·
kamu tüzel
kişiliğini haiz kuruluşlar için kurum amiri tarafından yetkili kılındıklarına
dair yazı,
·
öngörülen
personeli çalıştıracaklarına dair taahhütname,
·
ölçüm, analiz
ve laboratuvar cihazları gibi teknik donanıma ilişkin belgeler ve
·
çevre veya
ÇED konusunda yaptığı çalışmalara ait belgeler.
Başvuru üzerine, Bakanlık tarafından, verilen
belgeleri incelemek ve değerlendirmek üzere, bir komisyon oluşturulur.
Komisyon, belgeleri inceler ve değerlendirir. Komisyon, gerekli gördüğü
takdirde, başvuru sahibi kurum veya kuruluş ve yaptığı işler hakkında ilave
bilgi ve belge isteyebilir, inceleme ve araştırma yapabilir veya yaptırabilir.
Yapılacak incelemeler sonucunda, yanlış veya
yanıltıcı bilgi ve belge verdiği anlaşılan başvuru sahiplerine, üç yıl süre ile
yeterlik belgesi verilmez. Ortalama puanı 80 ve üzeri olan kurum ve kuruluşlara
(A) sınıfı, 60-79 olan kurum ve kuruluşlara (B) sınıfı yeterlik belgesi
verilir. A sınıfı yeterlik belgesi alan kurum ve kuruluşlar ÇED Raporu ve ÇED
Ön Araştırma Raporu, B sınıfı yeterlik belgesi alan kurum ve kuruluşlar ise
yalnızca ÇED Ön Araştırma Raporu hazırlamak yetkisine sahip olurlar. Ancak, B
sınıfı yeterlik belgesine sahip kurum ve kuruluşlarca hazırlanan ÇED Ön
Araştırma Raporları hakkında “çevresel etkileri önemlidir” kararı verilen
faaliyetler için düzenlenecek ÇED Raporları, A sınıfı yeterlik belgesi sahibi
kuruluşlarla ortaklaşa hazırlanabilir.
Yeterlik belgesi alan kurum ve kuruluşların,
yeterlik şartlarının devam edip etmediği Bakanlık tarafından denetlenir. Bu
yetki, taşra teşkilatına devredilebilir. Yapılan denetimler sonucunda, yeterlik
şartlarını taşımadıkları veya kaybettikleri belirlenen kurum ve kuruluşlar ile,
başvuru sırasında ve ÇED Raporu veya ÇED ön araştırma raporlarında yanlış veya
yanıltıcı bilgi ve belge düzenledikleri saptanan kurum ve kuruluşların yeterlik
belgesi iptal edilir. Bu kurum ve kuruluşlara üç yıl süre ile yeterlik belgesi
verilmez.
Yeterlik belgesinin geçerlilik süresi üç yıldır.
Yeterlik belgesi alan kurum ve kuruluşlar bu süre
sonunda ilgili bilgi ve belgelerle Bakanlığa başvururlar. Yeterlik Belgesi
Komisyonu, yapılacak inceleme sonucuna göre, yeterlik belgesinin devamına,
iptaline veya sınıf değişikliğine karar verir. Sınıf değişikliğine gerek
olmayan durumlarda yeterlik belgesi üç yıl süre ile vize edilir.
Yeterlik belgesi iptal edilen kurum ve kuruluşlar,
üç yıl süre ile, yeterlik belgesi almak için başvuruda bulunamaz. Yeterlik
belgesi iptal edilen kuruluşlar, Valiliklere ve ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarına bildirilir. Yeterlik belgesi iptal edilen kurum ve kuruluşların
hazırladıkları raporlar kabul edilmez.
Yeterlik belgesi sınıfını yükseltmek isteyen kurum
ve kuruluşlar, yılda bir defaya mahsus olmak üzere başvururlar. Başvurular,
incelenir ve sonuçlandırılır.
Yeterlik belgesi başkasına kiralanamaz,
devredilemez ve satılamaz.
Tebliğ, ÇED raporu hazırlayacak olanlara verilecek
yeterlik belgesiyle ilgili olarak bu düzenlemeleri getirmektedir. Türkiyede,
ÇED raporlarının, genellikle, çok yetersiz gruplarca hazırlandığı ve bu sorunu
belirli bir disiplin altına almak gerektiği yolundaki görüşlerde isabet vardır.
Ancak, bana göre, meslekler arasında rant
paylaşımı ile sonuçlanan bu tür yeterlik düzenlemeleri amaca ters düşen
uygulama biçimleridir. ÇED süreci pek çok bilimsel disiplinin konu ile
ilgilendirilmesini kaçınılmaz kılmaktadır. Raporların yeterlilik düzeyinin
yükseltilmesinin güvence altına alınması bazı meslek gruplarına ayrıcalık
tanınmasında değil, raporun maliyetinde, projeyi hazırlayanların eğitsel ve
profesyonel geçmişlerinin zenginliğinde ve raporu hazırlamak için harcanan
adam/ay miktarında aranması gerekmektedir. Bu amaçla da, bu ve benzeri
bilgilerin raporla birlikte açıklanması zorunluluğu getirilmelidir.
ÇEDY
2002, yukarıda yapılan eleştiriye
koşut olarak, firmalara yeterlik belgesi
verilmesi sistemini bütünüyle reddetmiş, bu yolda çıkarılan tebliğleri
yürürlükten kaldırmış ve bünyesinde böyle bir düzenlemeye yer vermemiştir.
AB uzmanlarının bu yoldaki önerilerinin de ÇEDY 2002’nin hazırlık
çalışmalarında dikkate alındığı anlaşılmaktadır. Bu olumlu bir gelişme olarak kabul edilmelidir.
Ancak, bu durum uzun sürmemiş ve ÇEDY 2002’nin
yürürlüğe girmesinden kısa bir süre sonra yapılan değişiklikle yeterlik belgesi
kavramı Türk çevre yönetimine geri dönmüştür. Bu konudaki ÇEDY değişikliği
16.Aralık.2003 günlü ve 25318 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır. Çevre ve
Orman Bakanlığı bu değişiklik sonrasında yeni bir yeterlik belgesi tebliği
hazırlamış ve bu tebliğ de 24.2.2004 günlü ve 25383
sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır.
ÇEDY 2004 de yeterlik
belgesi düzenlemesini saklı tutmaktadır.
ÇEDY 2004’ün “Yeterlik
Belgesi” başlıklı 27 nci maddesi “Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu
hazırlayacak kurum ve kuruluşlar Bakanlıktan “Yeterlik Belgesi” almakla
yükümlüdürler. Yeterlik belgesinin verilmesi, yeterlik belgesi verilen kurum ve
kuruluşların kontrolü ve belgenin iptal edilmesi ile ilgili usul ve esaslar
Bakanlıkça hazırlanacak bir tebliğ ile düzenlenir” hükmünü getirmektedir. ÇEDY
2004’de ÇED yeterlik belgesinin hukuksal açıdan zorunlu olmadığı dönemler için
de bir düzenlemeye yer verilmiştir. Buna göre, yeterlik belgesi ile ilgili
tebliğin yayınlanmasından önce, ÇED Raporu hazırlayacak kurum ve kuruluşlarda
yeterlik belgesi bulunması koşulu aranmayacaktır. Bununla birlikte, proje
tanıtım dosyası etkinliğin türü ve yeri ile ilgili en az üç farklı meslek
grubundan en az lisans düzeyinde eğitim görmüş uzmanlar tarafından ÇED
raporları ise komisyonca belirlenen çalışma grubu tarafından hazırlanacak ve
imzalanacaktır.
2004 yılında yayınlanan “Yeterlik Belgesi Tebliği”
yukarıda özetlenen Tebliğ ile benzer hükümleri içermektedir. Gerekli
karşlaştırmaların yapılabilmesi amacıyla 2004 Tebliği aşağıda özetlenmiştir.
Tebliğe göre, yeterlik belgesi almak isteyen kurum
ve kuruluşların şu koşulları sağlaması zorunludur:
·
Kamu veya
özel sektörde mesleği ile ilgili olarak en az iki yıl çalışmış bir çevre
mühendisini sürekli olarak istihdam etmeleri
·
Mühendislik
ve mimarlık fakülteleri, fen-edebiyat fakültelerinin fizik, kimya, biyoloji
bölümleri ile jeoloji, hidrojeoloji, zooloji, arkeoloji, veteriner hekim, kamu
yönetimi, işletme, ekonomi, maliye, iktisat, sosyoloji bölümleri lisans
mezunlarından farklı meslek grubundan kamu veya özel sektörde mesleği ile
ilgili olarak en az iki yıl çalışmış iki personeli sürekli olarak istihdam
etmeleri,
·
ÇED raporu
hazırlayacak kuruluşların raporun hazırlanması, incelenmesi veya denetiminde en
az üç yıl çalışmış bir personeli rapor koordinatörü olarak ÇED sürecinde
görevlendirmeleri
Tebliğe
göre, koordinatör birden fazla kuruluşta görev alamayacak ancak kurrumlar,
Komisyonca onaylanmak koşuluyla birden fazla koordinatör
görevlendirebileceklerdir.
Yeterlik
belgesi için başvuracak olanlar aşağıda sıralanan belgeleri başvuru dilekçesine
ekleyecektir.
·
Kurum veya
kuruluşların, çevre veya ÇED konusunda mühendislik, müşavirlik, araştırma,
geliştirme, etüt, fizibilite, proje ve rapor gibi çalışma konularını belgeleyen
Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayımlanan şirket kuruluş senedi veya ana sözleşmesi
veya tüzüğü,
·
Başvuru yılına ait
Ticaret veya Sanayi Odası veya ilgili meslek kuruluşundan alınacak sicil
belgesi veya sicil kaydı,
·
TMMOB Yasası uyarınca
ilgili meslek odasından alınan mühendislik-müşavirlik belgesi veya büro tescil
belgesi,
·
Kurum veya kuruluşu
temsile yetkili kişi veya kişilerin imza sirküleri, kamu tüzel kişiliğine haiz
kuruluşlardan, kurum amiri tarafından yetkili kılındıklarına ilişkin yazı,
·
5 inci maddenin (a) ve
(b) bendi kapsamında istihdam edilen personelin diploma örnekleri, çalıştığı
yerlerle ilgili belge/belgeler imza sirküleri, oda sicil kaydı ve sigorta giriş
belgeleri (emekli olmuş personel için sigorta destek primi belgeleri),
·
Koordinatörün diploma
örneği, imza sirküleri ve ÇED tecrübe belgesi,
·
Ölçüm, analiz ve
laboratuar cihazları gibi teknik donanımın bulunup bulunmadığına ilişkin
belgeler,
· Kurum/kuruluşun çevre veya ÇED
konusunda yaptığı çalışmalara ait belgeler,
· Bakanlık, Döner Sermaye İşletmesi
Müdürlüğü’nce belirlenen yeterlik belgesi başvuru ücretinin (500.000.000 ETL)
yatırıldığına dair
belge.
Kamu
tüzel kişiliğine haiz kuruluşlardan başvuru sırasında bazı belgeler
istenmeyecektir.
Yapılan
başvuru üzerine bir komisyon oluşturulacaktır. Komisyon, ÇED ve Plan İzleme
Kontrol Dairesi Başkanlığından sorumlu Genel Müdür Yardımcısı’nın başkanlığında
beş uzmandan oluşacaktır. Komisyon, öncelikle başvuru dosyasını ve dosya içinde
yer alan belgelerin tamam olup olmadığını inceleyecek ve istenilen bilgi ve
belgeleri sağlamayan başvurular ilgili kuruluşa iade edilecek ve eksik
belgelerin tamamlanması istenecektir. Öngörülen koşulları yerine getiren
başvurular komisyonca incelenecek ve toplam puanı 75 ve üzeri olan kurum ve
kuruluşlara yeterlik belgesi verilecektir.
Belge
alan kuruluşların yükümlülükleri aşağıda belirtilmiştir:
·
ÇED süresince “Kapsam
Belirleme ve İnceleme Değerlendirme Komisyonu” tarafından belirlenecek çalışma
grubunda yer almak üzere en az lisans
düzeyinde eğitim görmüş bir kişiyi görevlendirmek
·
Nihai ÇED Raporu’nda
belirtilen yatırıma ilişkin yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğine
ilişkin formu doldurarak Bakanlığa
iletmek
·
Yeterlik belgesi alma
aşamasında sunulan belgelerde meydana gelecek değişiklikleri otuz iş günü
içinde Bakanlığa bildirmek
·
Görevli personelin
sigorta primleri ile emekli olmuş personelin her ayın tamamına ait sigorta
destek primlerinin yatırıldığına ilişkin belge örneklerini Bakanlığa iletmek
·
Denetlemede bulunan
görevlilere gerekli bilgi ve belgeleri sunmak
·
Personel tablosunu
doldurmak ve asıllarını raporun sonuna eklemek
Rapor
koordinatörü ÇED Raporu’nun bütününde yer alan ve diğer uzmanlar ise sorumlu
oldukları bölümlerde yer alan bilgilerin doğruluğundan sorumlu olacaktır.
Yeterlik
belgesi alan kuruluşların yeterlilik koşullarının sürüp sürmediği Bakanlıkça
veya valilikçe denetlenecektir. Yapılan denetim sonucunda yeterlik koşullarını
taşımadıkları veya yükümlülüklere uymadıkları anlaşılan kuruluşların yeterlik
belgesi Komisyon tarafından iptal edilecektir. Ayrıca, ÇED Raporu’nda yanlış
veya yanıltıcı bilgi ve belge düzenledikleri saptanan kuruluşların yeterlik
belgesi de Komisyonca iptal edilir. Bu durumda, söz konusu raporun koordinatörü
ve ilgili bölüm sorumlusu bir yıl süre ile görev alamayacaklardır. Aynı hatanın
ikinci kez yapıldığının saptanması durumunda bu süre beş yıla çıkacaktır.
ÇED
İnceleme Değerlendirme Komisyonu üyeleri tarafından her rapor için “Rapor
Değerlendirme Formu” doldurulacaktır. Formlar, Komisyonca değerlendirilecek ve
raporun 70’in altında puan alması durumunda kuruluşa uyarıda bulunulacaktır..
Aynı kurumun hazırlamış olduğu raporlardan vize süresi içerisinde 3 tanesinin
70 puanın altında olması durumunda kurumun yeterlik belgesi Komisyon tarafından
iptal edilecektir.
Yeterlik
belgesine sahip kuruluşların hazırlayacakları İzleme Raporu’nun ÇED Raporu’nda
belirtilen sürelerde 3 kez Bakanlığa iletilmemesi durumunda yeterlik belgesi
önce bir yıl ve yinelenmesi durumunda ise beş yıl süreyle iptal edilecektir.
Yeterlik belgesi iptal edilen kuruma bir yıl süre ile yeterlik belgesi
verilmeyecektir. Yeterlik belgesinin iptal edilmesi durumuda ilgili kuruluş ve
valiliklere bildirilecektir. Yeterlilik belgesi iptal edilen kuruluşlar
valiliklerin ilan panolarında ilgililere duyurulacaktır.
Yeterlik
belgesi iptal edilen kurum ve kuruluşların hazırladıkları raporlar kabul
edilmeyecek ancak iptal tarihinden önce Bakanlığa sunulmuş projelerinin
tamamlanmasına izin verilecektir.
Yeterlik
belgeleri üç yıl için geçerli olacaktır. Bu süre sonunda başvuru yenilenecek ve
Komisyon yeterlik belgesinin üç yıl süre ile devamına veya iptaline karar
verilecektir.
Tebliğe göre, yeterlik belgesi hiçbir suretle başkasına
kiralanamaz, devredilemez ve satılamaz. Yeterlik belgesine sahip kuruluşların
belli koşulları yerine getirmeleri durumunda şube açabilmeleri olanaklı
olacaktır.
Bana göre, yukarıda özetlenen yeterlik belgesi
kavramı herşeyden önce ilkesel olarak yanlış ve sakıncalıdır. Bu tür
yaklaşımlar belirli meslek grupları için ekonomik rant yaratmayı amaçlar.
Nitekim, bu gerçek Tebliğ’de de açıkça itiraf edilmiştir. Yeterlik belgesi için öngörülen koşullardan birinin
“TMMOB Yasası uyarınca ilgili meslek odasından alınan mühendislik-müşavirlik
belgesi veya büro tescil belgesi” olması hangi meslek gruplarına rant
yaratılmak istendiğini açıkça göstermektedir. Belirli meslekler için rant
yaratmak bu gruplar için eleştirilmeyecek bir durum olabilir. Ancak, hem ÇED
süreci ve hem de toplumsal çıkarlar bu tür özgür yarışmayı sınırlayacak
yaklaşımlardan zarar görecektir. Öte yandan, başvuran kurumlardan 500 milyon
ETL harç istenmesinin hiç bir haklı gerekçesi ve yasal temeli yoktur. Böyle bir
uygulama hukuk dışıdır. Kaldıki, ticaret yapma serbestliğinin bulunduğu bir
ülkede şube açmanın bir bakanlık kararıyla sınırlanmak istenmesi hem
Anayasa’ya, hem hukukun temel ilkelerine ve hem de ilgili yasalara açıkça
aykırıdır.
Proje
Sahibinin Yükümlülükleri
ÇEDY projeyi önerenlere çeşitli yükümlülükler
yüklemiştir. ÇEDY 1997’ye göre ÇEDY kapsamına giren proje sahiplerinin yerine
getirmesi gereken ödevler ile bu ödevlerin ÇEDY 2002 ve ÇEDY 2004’deki durumu
aşağıda belirtilmiştir:
i.
Etkinliğin
içinde yer alacağı alanla ilgili olarak valilikten olumlu görüş almak. ÇEDY
2002 ve ÇEDY 2004 bu ödevi kaldırmıştır.
ii.
ÇED raporunu
ve ÇED ön araştırma raporunu hazırlamak. Bu ödev, doğal olarak, ÇEDY 2002’de de
devam etmektedir. ÇEDY 2004’de ÇED ön araştırması kavramının yerine proje
tanıtım dosyası almıştır. Ancak iki sistem arasında herhangi bir fark yoktur.
iii. Yükümlenme belgesi ve imza sürküleri düzenlemek ve
yönetime vermek.
iv. Halkın katılımı toplantısını düzenlemek ve
toplantı gününü ve yerini ilan etmek. ÇEDY 2002 ve ÇEDY 2004’de bu göreve daha
fazla önem ve ağırlık verilmektedir.
v.
Projenin
yapım ve işletme aşaması ile proje bittikten sonra projeye ilişkin etkinlikleri
izlemek ve etkinliklerin verilen izin belgelerine uygunluğunu güvence altına
almak. ÇEDY 2002 açık bir anlatım yer almamakla birlikte, bu görev ÇED
sürecinin doğal sonucu olarak varlığını devam ettirmektedir. ÇEDY 2004’ün
ayrıntılarını düzenlemek üzere çıkarılan genelge ve tebliğlerde bu konuya yer verilmektedir.
vi. Ön ÇED araştırması kapsamına giren projelerde
“çevresel etkileri önemsizdir” belgesi aldıktan sonra çalışmaları başlatmak.
ÇEDY 2002’de bu karar “ÇED gereklidir/gerekli değildir” şekline dönüşmüş ve bu
kararı üretmek yetkisi MÇK’dan alınarak Çevre ve Orman Bakanlığı’na
verilmiştir. ÇEDY 2004 de “ÇED gereklidir/gerekli değildir” kavramlarını saklı
tutmakla birlikte “ön ÇED” kavramının yerini “proje tanıtım dosyası” kavramı
almıştır.
vii. ÇED kapsamına giren projelerde “ÇED olumlu” görüşü
aldıktan sonra çalışmaları başlatmak. Bu ödev de devam etmektedir.
viii. İnceleme Komisyonu’nun istediği girdileri
sağlamak. Bu ödev de devam etmektedir.
ix. Belgeleri asmak ve herkesin incelemesine açık
tutmak. Bu ödev de devam etmektedir.
Kamu
Yönetimlerinin Görevleri
Çevre Kanunu, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Kuruluş
ve Görevleri ile İlgili Kanun ve ÇEDY, ÇED sisteminin uygulanmasıyla ilgili
olarak temel görevleri Çevre ve Orman
Bakanlığı’na vermiştir.
Kuşkusuz, bu temel
görevlerin başında ÇED sistemini kurmak, kurumsallaştırmak ve
geliştirmek gelmektedir. Belirtilen bu temel görevin yanında Çevre ve Orman
Bakanlığı’na verilen öteki görevler şunlardır:
i.
ÇED “olumlu”
veya “olumsuz” kararı ile “ÇED gerekli” veya “gerekli değil” kararı vermek,
ii.
ÇED olumlu
görüşü verilen projelerle ilgili yükümlenme belgelerini ve öteki gerekli
belgeleri ilgili kurum ve kuruluşlara iletmek,
iii. ÇEDY’de öngörülen süreleri gerekli durumlarda
uzatmak,
iv. ÇED konusunda öteki kamu kurum ve kuruluşları
arasında eşgüdüm ve işbirliği sağlamak,
v.
Gerek yapım,
gerek işletme ve gerekse proje sona erdikten sonra da projeyi izlemek ve
denetlemek,
vi. ÇED raporunun genel formatında gerekli
değişiklikleri yapmak ve
vii. ÇED düzenlemeleri yapmak amacıyla tebliğler
yayınlamak.
Yukarıda sayılan görevler arasında yer alan ÇED
olumlu belgesi almış projelerin izlenmesi ve denetlenmesi görevi çerçevesinde,
Çevre ve Orman Bakanlığı’nın yerel yönetimlerle ve merkezi yönetimin taşra
kuruluşlarıyla işbirliği yapmak durumunda olması gerekmektedir.
Mülki
İdare Amirlerinin Görevleri
ÇEDY 1993 ve ÇEDY 1997’de projenin devam etmesine
olanak veren “çevresel etkileri önemsizdir” ve “ÇED olumlu görüşü”ne sahip
olmadan etkinliklerini başlatan tesislerle ilgili önlemleri almak yetkisi o
yerin en büyük mülki idare amiri olan vali ve kaymakamlara verilmiştir. Bu
bağlamda, mülki idare amiri, çevresel etkileri önemsizdir belgesi ile ÇED belgesi ve eklerini proje sahibinden
isteyebilir ve etkinlikler sırasında üstlenmiş olduğu yükümlülükleri yerine
getirmesini talep edebilir. Söz konusu yükümlülüklere uyulmaması durumunda,
ilgililere önce 30 günlük bir süre vermek ve bu süre içerisinde yükümlülüklere
uyulmadığının saptanması durumunda etkinliği durdurmak yetkisi mülki idare
amirine verilmiştir. Durdurma kararı, yükümlülükler yerine getirilinceye kadar
devam edecektir.
Bu çerçevede, iki noktaya dikkat çekmek
gerekmektedir. Bunlardan birincisi, en
büyük mülki idare amiri kavramının hukuksal açıdan tartışmalı olmasıdır.
Çevre Kanunu’nun uygulaması açısından, en büyük mülki idare kavramının tanımı
konusunda çeşitli görüş ayrılıkları yaşanmaktadır. Danıştay’ın bir dairesine göre, ilçenin en büyük mülki idare amiri
yalnızca kaymakamdır. Bir başka
Danıştay dairesi ise, valiyi de ilçenin en büyük mülki idare amiri olarak kabul
etmektedir. [14] Uygulamada zorluklar
yaratan bu sorunun çözümlenmesi yönetsel yargıya aittir. Ancak, bugüne kadar bu
yolda ilerleme elde edilememiştir.
Mülki idare amirlerinin bir başka görevi de, halk
toplantılarının düzenlenmesiyle ilgilidir. ÇEDY’nin 16 ncı ve 25 inci maddesi
halk toplantısının halka duyurulması ve toplantının yönetilmesi konusunda mülki
idare amirlerine görevler vermektedir.
İkinci endişe konusu, ÇEDY 1993’nin geçici 2 nci
maddesinde yer almaktadır. Bu maddede, “Bu yönetmelikle taşra teşkilatına
verilen tüm yetki ve sorumluluklar taşra teşkilatı kuruluncaya kadar mahallin
en büyük mülki idare amirine ya da uygun gördüğü memura aittir”
denilmektedir. Bu düzenlemeden, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın taşra il
müdürlükleri kurulduktan sonra mülki idare amirlerinin bu yoldaki görevlerinin
sona ereceği şeklinde bir anlam çıkmaktadır. Böyle bir tercih hem hukuksal ve
hem de stratejik açıdan yanlış bir karar olmak durumundadır. Hukuksal açıdan
yanlışlık İl İdaresi Kanunu’nun öngördüğü sistemin dışına çıkılması ile
ilgilidir. Stratejik açıdan ise, mülki idare amirlerinin olanaklarından
yararlanmamak, esasen zor durumda olan ÇED sisteminin uygulanma koşullarının
daha da olumsuz kılınması anlamına gelecektir. Nitekim, ÇEDY 1997 bu konudaki
hükmü “Taşra Teşkilatı bulunmayan illerde Taşra Teşkilatı kuruluncaya kadar
bu Yönetmelik ile Taşra Teşkilatına verilmiş tüm yetki ve sorumluluklar
Valilikçe uygun görülen diğer bakanlıkların İl İdare Şube Başkanlarınca yerine
getirilir” şeklinde değiştirilmiş ve mülki idare amirlerinin görev, yetki
ve sorumlulukları kalıcı kılınmıştır.
ÇEDY 1997, valiliklerle ilişkisi bakımından,
ilginç ve önemli bir düzenlemeyi beraberinde getirmektedir. Bu görev
valiliklere verilen ÇED sürecinin başlangıcında, etkinlik için seçilen yerin
yürürlükteki hukuksal düzenlemeler karşısında uygun olup olmadığını belirlemek
görevidir. Buna göre, ÇEDY 1997 kapsamına giren tüm etkinlikler, ÇED sürecini
başlatmadan önce valiliğe (ya da valiliklere) başvurarak etkinliğin içinde
yapılacağı yerin seçilmesinde ve kullanılmasında mevzuat açısından sakınca olup
olmadığını sormak ve olumlu görüş almak zorundadırlar. Valilik bu saptamayı
yaparken yürürlükteki mevzuatı esas alacaktır. Bu mevzuat içinde yer alması
olası olanlara aşağıda işaret edilmiştir:
·
kalkınma
planları ve yıllık uygulama programları
·
bölge
planları, çevre düzeni planları, nazım imar planları, uygulama imar planları ve
ıslah imar planları
·
özel çevre
koruma planları
·
ÇEDY 1993,
2002 ve 2004’te yer alan duyarlı alanlarla ilgili düzenlemeler
·
Turizmi
Teşvik Yasası uyarınca yapılan düzenlemeler
·
Çevre Yasası
uyarınca yürürlüğe konulan yönetmelikler ve tebliğler
·
duyarlı hava
kirliliği bölgeleri
·
su koruma
havzaları
·
gürültü
önleme planları
·
katı
atıklarla ilgili yönetmeliklerin öngördüğü düzenlemeler
·
askeri
bölgeler
·
hava uçuş
koridorları
·
kamulaştırmalar
ve kamu yararı kararı alınmış alanlar
·
büyük
altyapılara ilişkin plan ve projeler
Burada değinilmesi gereken bir başka nokta da,
yerel yönetimlerle ilgilidir. ÇED uygulamasında yerel yönetimlere daha fazla
yetki, görev ve sorumluluk verilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, üzerinde
durulması gereken öncelik kentsel ÇED kavramını geliştirmek ve bu yolda
belediyelere etkili ve güçlü roller tanımak olmalıdır.
ÇEDY 1997 ile valiliklere verilen bir başka görev
de, ön ÇED araştırma raporları için özel ÇED formatı hazırlamakla ilgilidir.
Her ne kadar, ÇEDY 1997’nin ekinde bu konuda prototip sayılabilecek bir format
yer almaktaysa da, ÇEDY 1997 valiliklere gerekli gördükleri durumlarda özel
format hazırlamak ve ÇED yükümlüsünden bu formata göre rapor hazırlamalarını
istemek hakkını vermektedir.
ÇEDY
2002 ise, bu konuda radikal sayılması gereken yeni bir düzenleme getirmektedir. Bir anlamda, yukarıda tartışması yapılan “Çevre Kanunu’na göre mahallin en büyük
mülki amiri vali midir yoksa kaymakam mıdır?” tartışmasına bir yanıt
üretmek istermişcesine ÇEDY 2002 ÇED ile ilgili görev, yetki ve sorumluluk
dağılımında kaymakamı dışlamış ve
valiyi yeğlemiştir. Daha önce de belirtildiği üzere, bana göre akılcı olmayan bu yeğleme hem isabetsiz, hem yanlış ve hem de İl İdaresi
Kanunu’na aykırıdır.
ÇEDY 2004’de il valilerine verilen görev, yetki ve
sorumluluklar aşağıda belirtilmiştir:
-
Bakanlık
tarafından yetki devredilmesi durumunda “Çevresel Etki Değerlendirmesi
Gereklidir” veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararını
vermek.
-
Halk toplantısının yerini proje sahibi ile birlikte
belirlemek ve Bakanlığa bildirmek.
-
Halk toplantısının tutanağını Çevre ve Orman
Bakanlığı’na göndermek.
-
Proje ile ilgili inceleme ve değerlendirme sürecinin
başladığını ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu’nun halkın görüşüne
açıldığını uygun iletişim araçlarıyla halka duyurmak.
-
Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu ya da proje
hakkında görüş bildirmek isteyenlerin görüşlerini kabul etmek ve Çevre ve Orman Bakanlığı’na iletmek.
-
Bakanlık tarafından verilen “Çevresel Etki
Değerlendirmesi Olumlu” ya da “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumsuz”
kararını gerekçeleri ile beraber uygun araçlarla yöre halkına duyurmak.
-
Bakanlık tarafından verilen “Çevresel Etki
Değerlendirmesi Gereklidir” veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli
Değildir” kararını ilde taşra örgütü bulunan kurumlara ve halka duyurmak.
-
“Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” veya
“Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı alan proje sahibinin
veya yetkili temsilcisinin ilgili mevzuat uyarınca aldığı diğer izin ve
ruhsatlar ile yatırımın başlangıç, inşaat, işletme ve işletme sonrası
dönemlerine ilişkin izleme raporlarını kabul etmek ve bu raporlar konusunda
halkı ve Çevre ve Orman Bakanlığı’nı bilgilendirmek.
-
“Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” ya da
“Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı alınmadan yatırıma
başlandığının saptanması durumunda yatırımı durdurmak ve “Çevresel Etki
Değerlendirmesi Olumlu” ya da “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir”
kararı alınmadıkça durdurma kararını kaldırmamak.
-
“Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı ya da
“Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı verildikten sonra,
proje sahibi tarafından Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım
dosyasında yükümlenilen unsurlara uyulmadığının saptanması durumunda söz konusu
yükümlülüklere uyulması için -Bakanlıkça da uygun görülmesi durumunda- bir
defaya mahsus olmak üzere süre vermek, süre sonunda yükümlülüklere uyulmadığı
takdirde yatırımı durdurmak ve yükümlülükler yerine getirilmedikçe durdurma
kararını kaldırmamak.
Yukarıda da belirtildiği üzere mülki idareye ilişkin ÇED
yükümlülükleri sıralanırken özellikle vali kavramı tercih edilmiş ve ilçenin en
büyük mülki idare amiri olan kaymakamlardan söz edilmemiştir. Bu, Çevre ve
Orman Bakanlığı’nın kaymakamlara karşı takındığı tutumu sürdürdüğünü
göstermektedir. Daha önce de işaret edildiği üzere, bu yaklaşım kaymakamların
ilçe içindeki güç ve konumundan yararlanma olanağını ortadan kaldırması
bakımından yanlıştır. Ayrıca, Türk Yönetim Sistemi’ne ve İl İdaresi Kanunu’na
aykırıdır.
Süreçler,
Kararlar ve İş Akımı Çizelgesi
ÇEDY
1997’nin öngördüğü akış çizelgesi aşağıda verilmiştir.
ŞEKİL 11
ÇEDY
1997’ye Göre ÇED ve Ön ÇED Süreci
Yer
Tetkiki İçin Valiliğe Başvuru
Valilik Kararı
30 iş günü
Uygun Uygun Değil
Red
Ön ÇED
Süreci
ÇED Süreci
Valilikten ön ÇED formatının alınması Şekilsel inceleme
Formatın Hazırlanması ve Valiliğe Teslimi Uygun Uygun Değil
Red Uygun
Değil Uygun İnceleme ve Değerlendirme
Komisyonuna
İnceleme ve
Değerlendirme
Komisyonuna Halk Komisyon görüşü + ÇED raporu + 30
Toplantısı Yükümlülük
Belgesi ile Çevre İşgünü
40 işgünü
Bakanlığı’na başvuru
10
Mahalli
Çevre Kurulu Kararı Bakanlık
Kararı
İşgünü
Çevresel
Çevresel ÇED ÇED
Etkileri
Etkileri Olumlu Olumsuz
Önemlidir Önemsizdir Görüşü Görüşü
ÇED
SÜRECİ PROJEYE DEVAM PROJEYE SON
Yukarıda verilen akış çizelgesi, ÇEDY 2002, ÇEDY
2002’de yapılan değişiklikler ve ÇEDY
2004 ile ile büyük çapta değiştirilmiştir.
ÇEDY 2002’nin öngördüğü işlem akış biçimi aşağıda
Şekil 12’de özetlenmiş ve daha sonra genel çizgileriyle açıklanmıştır.
ŞEKİL 12
ÇEDY 2002’YE GÖRE ÇED AKIŞ ÇİZELGESİ
ÇEDY 2002’ye göre, ÇED Ön Araştırma Raporu projenin türü ve yeri dikkate
alınarak saptanacak ilgili meslek dallarından ve en az üç kişiden oluşan
çalışma grubunca hazırlanmalıdır. Proje
sahibi ÇEDY 2002’nin 4 sayılı ekinde yer alan “seçme eleme kriterleri”ne göre
hazırlanmış ÇED Ön Araştırma Raporu’nu projenin yapılacağı ilin valiliğine
sunar.
Raporun başlık sayfasında, proje sahibinin adı,
adresi, telefon ve faks numarası; projenin adı; proje için seçilen yerin adı,
mevkii; projenin tanımı ve amacı raporu hazırlayan çalışma grubunun ya da
kuruluşun adı, adresi, telefon ve faks numaraları ile raporun hazırlanış tarihi
belirtilir. Bunu, raporun teknik olmayan ve herkes tarafından kolaylıkla
anlaşılabilir özeti izler.
Raporun daha sonraki bölümünde projenin
nitelikleri açıklanır. Bu açıklama yapılırken, projenin kapasitesi, kapladığı
alan, çevresinde bulunan diğer tesislerle etkileşimi, doğal kaynakların kullanımı, atık üretimi, kirlilik
ve çevre üzerine etkileri, kullanılan teknoloji ve malzemelerden
kaynaklanabilecek kaza riski gözönünde tutulur.
Raporun daha sonraki bölümünde projenin içinde
yer alacağı çevre ile ilgili bilgiler
verilir. Bu bağlamda, mevcut arazi kullanımına ilişkin koşullar, jeolojik ve
hidrojeolojik özellikler, doğal afet durumu, yöredeki doğal kaynakların durumu,
kalitesi ve yenilenebilirliği ile ilgili konular açıklanır.
Şayet, proje “duyarlı yöreler”den ise, (sulak
alanlar, kıyı kesimleri, dağlık ve ormanlık alanlar, tarım alanları, milli
parklar, özel koruma alanları, nüfusça yoğun alanlar, tarihsel, kültürel,
arkeolojik gibi önemi olan alanlar) bu takdirde doğal çevrenin duyarlılık
koşulları da değerlendirme konusu yapılır. Ön ÇED Araştırma Raporu’nun sonraki
bölümünde projenin mevcut çevre üzerindeki olası etkileri irdelenir. Bu
bağlamda, coğrafi alan ve etkilenen nüfus anlamında etki alanının genişliği ve etkinin niteliği ve özelliği, süresi,
sıklığı ve yenilenebilirliği üzerinde durulur. Raporun sonraki bölümünde,
projenin öteki teknik seçenekleri ile seçilen yerin öteki yer seçenekleri
tartışma konusu yapılır.
Bu arada, kanımızca, projenin hiç yapılmaması seçeneği de irdelenerek bu durumda ortaya çıkacak
olumluluk ve olumsuzluklar da tartışma konusu yapılmalıdır. Raporun son
bölümünde elde olunan yargıların sonuçları yer almalıdır. Yapılan açıklamaların
özeti ile projenin önemli çevresel etkilerinin sıralandığı ve seçeneklerinin
karşılaştırıldığı genel bir değerlendirme bu bölümde yer almalıdır. Proje için
belirlenen yer ve öteki seçeneklerinin -varsa- çevre düzeni, nazım, uygulama
imar planı, vaziyet planı veya plan değişikliği teklifleri, yatırımcı için
projesi ile ilgili olarak daha önceden alınmış izin, onay, ruhsat veya ilgili
kurumlardan alınmış belgeler ile proje için seçilen alana ilişkin arazi
kullanım durumu raporun ekler bölümüne konulmalıdır. Başka kaynaklardan alıntı
yapılmışsa bunlara ilişkin bilgiler sayfa sonu ve rapor sonu notlarında ve
raporun referans/kaynakça bölümünde belirtilmelidir. Son olarak, ÇED Ön
Araştırma Raporunu hazırlayanların adı ve soyadı, mesleği, özgeçmişi ve
referansları açıklanmalıdır. Rapor, sorumluları tarafından imzalanmalıdır.
ÇEDY 2002’ye göre, Valilik (Çevre İl Müdürlüğü)
raporu 10 işgünü içerisinde şekilsel açıdan inceler. Rapor şekilsel açıdan
uygun değilse proje sahibine iade edilir ve eksikliklerin giderilmesi istenir.
Uygun ise, Çevre İl Müdürlüğü aracılığıyla halkın bilgilendirmesi toplantısının
hazırlıklarına başlanır. Bilgilendirme toplantısının yöntemi Valilik ve proje
sahibi tarafından belirlenir. Proje sahibi 20 işgünü içinde bu toplantıyı
yapmak ve “son değerlendirme raporu”nu valiliğe sunmak zorundadır.
Bu işlemler Valiliğin gözetimi altında
yapılır. Valilik gerekli görürse, proje
yerinde özel inceleme yapabilir ya da yaptırabilir. Valilik, daha sonra, ÇED Ön
Araştırma Raporu’nu, halkın bilgilendirilmesi işlemi ile ilgili bilgi ve
belgeleri içeren dosyayı ve -varsa- yerinde inceleme raporu ile diğer belgeleri
7 işgünü içerisinde Bakanlığa sunar. Bakanlık proje ile ilgili belgeleri
yönetmelik ve eklerinde yer alan ölçütler çerçevesinde inceler. Değerlendirme
aşamasında ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerini de alabilir.
Projenin öngörülen alanda gerçekleştirilmesinin
mevzuat açısından mümkün olmadığının anlaşılması halinde Bakanlıkça bu durum
proje sahibine bildirilir.
Bakanlık (bu anlatımın Çevre Bakanı olarak
anlaşılması gerekmektedir) 45 işgünü içinde inceleme ve değerlendirmelerini
tamamlayarak proje hakkında “ÇED Gereklidir” veya “ÇED Gerekli Değildir”
kararını verir. Kararı
valiliğe ve proje sahibine bildirir. “ÇED Gerekli Değildir” kararı
verilebilmesi için proje sahibinden “nihai ÇED Ön Araştırma Raporu” ve
eklerinin yükümlülüğü altında olduğunu belirten yüklenim yazısı ve noter onaylı
imza sirküleri alınır. Kamu kurum ve kuruluşlarından imza sirküleri istenmez. Bu
belgeler Bakanlıkça verilen süreler içinde sunulmaz ise başvuru geçersiz
sayılır. Valilik de, alınan kararı uygun araçlarla yöre halkına duyurur.
“ÇED Gerekli Değildir” kararı
verilen proje için, beş yıl içinde yatırıma başlanmaması durumunda “ÇED Gerekli
Değildir” kararı geçersiz sayılır. “ÇED Gereklidir” kararı alınan projeler ise ÇED'e tabidir. Beş yıl içinde
ÇED sürecinin başlatılmaması durumunda ÇED ön araştırması başvurusu geçersiz
sayılır. ÇED süreci ise, yukarıda anlatılan ön ÇED sürecinden bazı farklılıklar
göstermektedir.
Hangi tür projelere ÇED sürecinin uygulanacağı
Yönetmeliğin EK-I listesinde yer almaktadır. Bu projeler ile, EK-II listesinde
bulunan ancak haklarında “ÇED Gereklidir” kararı verilen projeler için ÇED
Raporu hazırlanması zorunludur.
Bu tür bir projeyi gerçekleştirmek isteyen proje
sahibleri bir dilekçe ile Çevre Bakanlığı’na başvururlar. Dilekçeye ÇEDY’nin 3
sayılı ekinde yer alan “proje tanıtım genel formatı” eklenir. Proje tanıtım
raporu, projenin türü ve yeri dikkate alınarak ilgili meslek dallarından ve en
az üç kişiden oluşan çalışma grubunca hazırlanmalıdır.
Aralık 2004’de yürürlüğe giren ÇEDY 2004 ÇED akış
sürecinde özellikle sürelerin azaltılmasına yönelik önemli değişiklikler
yapmıştır. ÇEDY 2004’nin öngördüğü süreç
ve sürece ilişkin açıklamalar aşağıda yer almaktadır.
ŞEKİL 13
ÇEDY 2004’E GÖRE ÇED AKIŞ ÇİZELGESİ
ÇEDY 2004 ile ÇEDY 2002 arasında büyük
benzerlikler vardır. İki metin arasındaki en önemli fark ÇED ön inceleme
sürecine ilişkindir. ÇEDY 2004 ön ÇED olarak bilinen ve il örgütleri tarafından
yürütülen bu süreci kaldırmıştır. Bir anlamda Türkiye’de ÇED tümüyle
merkezileşmiştir. İl örgütlerinin ÇED süreci içindeki rolü sadece izleme ve
denetleme olarak kalmıştır. Herhangi bir projenin ÇED kapsamı içine girip
girmediği kararı bundan böyle Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından verilecektir.
ÇEDY 2004’e göre, ÇEDY 2004’e
ekli 1 sayılı listede yer alan projelerle ekli 2 sayılı listede sayılanlardan
hakkında Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından “Çevresel Etki Değerlendirmesi
Gereklidir” kararı verilen projeler için Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu
hazırlanması zorunludur. Bu tür
projelerin sahipleri “proje tanıtım genel formatı” esas alınarak hazırladıkları
dosyayı Çevre ve Orman Bakanlığı’na
sunacaklardır. Bakanlık, öncelikle dosyada sunulan bilgi ve belgeleri şekilsel
uygunluk açısından inceleyecek ve uygun hazırlanmayanlar iade edilecektir.
Dosyanın uygun bulunması durumunda Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından ilgili
kurum ve kuruluş temsilcileri, Çevre ve Orman Bakanlığı yetkilileri ve proje
sahibinden temsilcilerinden oluşan bir komisyon kurulacaktır. Bu işlemler üç işgünü içinde tamamlanacaktır.
Hakkında “Çevresel Etki
Değerlendirmesi Gereklidir” kararı verilen projelerin sahipleri “proje tanıtım
dosyası”nı Çevre ve Orman Bakanlığı sunacaktır. Çevre ve Orman Bakanlığı
dosyayı “Halkın Katılımı Toplantısı” ve “Kapsam Belirleme Toplantısı”nın tarihini
ve yerini bildiren yazıyla birlikte komisyon üyelerine gönderecek ve komisyonu
toplantıya çağıracaktır.
Komisyon çalışmalarına Çevre ve
Orman Bakanlığı temsilcisi başkanlık edecektir. Çevre ve Orman Bakanlığı
projenin konusu, türü ve proje için belirlenen yerin özelliklerini de dikkate
alarak, üniversiteler, enstitüler, araştırma ve uzman kuruluşları, meslek
odaları, sendikalar, birlikler, sivil toplum örgütlerinden temsilcileri
de komisyon toplantılarına üye olarak çağırabilecektir.
Yerel halkı proje ile ilgili
olarak bilgilendirmek ve halkın görüş ve önerilerini almak üzere “halkın
katılımı toplantısı” düzenlenir. Toplantıyı düzenleme sorumluluğu proje
sahibine aittir. Toplantı yerel halkın kolaylıkla ulaşabileceği yerde
yapılacaktır. Proje sahibi bu sorumluluğu Çevre ve Orman Bakanlığı yetkilileri
ile işbirliği içinde yerine getirecektir. Bu toplantı “Kapsam Belirleme
Toplantısı”ndan önce yapılacaktır. “Halkın Katılımı Toplantısı”nın yeri Valilik
ve proje sahibi tarafından belirlenecektir. Valilik toplantı yerini ve tarihini
Çevre ve Orman Bakanlığı’na bildirecektir. Proje sahibi toplantı tarihini,
saatini, yerini ve konusunu belirten bir ilanın hem ulusal düzeyde yayımlanan
bir gazetede ve hem de yörede yayımlanan yerel bir gazetede yayınlanmasını
sağlayacaktır.
“Halkın Katılımı Toplantısı” İl
Çevre ve Orman Müdürü’nün veya görevlendireceği bir yetkilinin başkanlığında
yapılacaktır. Başkan katılımcılardan görüşlerini yazılı olarak vermelerini
isteyebilecektir. Toplantı tutanağı, Valilik tarafından Çevre ve Orman
Bakanlığı’na gönderilecektir.
İnceleme ve Değerlendirme
Komisyonu’na üye olarak davet edilenler “Kapsam Belirleme Toplantısı”ndan önce
yerinde inceleme yapabilecek ve “Halkın Katılımı Toplantısı”na
katılabileceklerdir.
ÇEDY 2004’e göre, “Halkın
Katılımı Toplantısı”, “Kapsam Belirleme Toplantısı” ve “Özel Format Verme
İşlemleri”nin 12 işgünü içerisinde tamamlanması
gerekir. Komisyon tarafından yapılacak ilk toplantıda proje sahibi projeyle
ilgili olarak üyelere bilgi verecektir. Bu toplantıda Çevre ve Orman
Bakanlığı veya taşra örgütü temsilcileri
“Halkın Katılımı Toplantısı” ile ilgili olarak Komisyon’a bilgi
verecektir. Bu toplantıda projenin hangi
kapsamda ele alınmasının gerektiği saptanacak, projenin önemli çevresel
etkileri göz önünde tutularak “Proje Tanıtım Genel Formatı”nda incelenmesi
gereken konular belirlenecek, kullanılması gereken “özel format” karara
bağlanacak, ÇED Raporu’nu hazırlayacak çalışma grubunun bileşimi
kesinleştirilecek ve özel format Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından proje
sahibine bildirilecektir.
Proje sahibi, bir yıl içinde ÇED
Raporu’nu Çevre ve Orman Bakanlığı’na sunmak zorundadır. Bu süre altı ayı
geçmemek üzere uzatılabilecektir. Çevre ve Orman Bakanlığı ÇED Raporu’nun özel
formata uygunluğunu ve belirlenen meslek uzmanları tarafından hazırlanıp
hazırlanmadığını üç işgünü içinde karara
bağlayacaktır. Eksiklik saptanırsa ÇED Raporu iade edilecektir. ÇED
Raporu üç ay içinde Çevre ve Orman Bakanlığı’na yeniden sunulmadığı takdirde
ÇED başvuru geçersiz sayılacaktır.
ÇED Raporu’nunn uygun olduğunun
saptanması durumunda proje ile ilgili inceleme değerlendirme sürecinin
başladığı ve ÇED Raporu’nun halkın görüşüne açıldığı Çevre ve Orman Bakanlığı
ve Valilik tarafından halka duyurulacaktır. ÇED Raporu’nu incelemek isteyenler
inceleme ve değerlendirme sürecinin devam ettiği süre içinde proje hakkında görüş bildirebileceklerdir.
Komisyon bu görüşleri dikkate alacaktır.
İnceleme ve Değerlendirme
Komisyonu (İDK), ÇED Raporu üzerindeki çalışmalarını ilk inceleme
değerlendirme toplantısından sonraki on işgünü içinde tamamlamak
durumundadır. İDK, üye sayısının salt çoğunluğu ile toplanacaktır. Komisyon başkanı,
üyelerden görüşlerini yazılı olarak vermelerini isteyebilecektir. İDK, proje
sahibinden daha geniş kapsamlı bilgi vermesini, araç ve gereç sağlamasını,
yeterliği bilinen kuruluşlar tarafından analiz, deney ve ölçümler
yaptırılmasını istemek hakkına da sahip olacaktır. İDK, tartışmalı konularda
tanık örnekler alabilecek ve yetkili uzmanlardan görüş isteyebilecektir. Bu işlemlere ilişkin
harcamalar da proje sahibi tarafından karşılanacaktır. İDK projenin
gerçekleştirilmesi planlanan yerde veya benzer tesislerde inceleme
yapabilecektir. İnceleme ve değerlendirmeler sırasında ÇED Raporu’nda önemli
eksiklik ve yanlışlıkların bulunduğunun saptanması durumunda İDK bunların
giderilmesini hem proje sahibinden ve hem de ilgili kurumlardan
isteyebilecektir. Bu gibi durumlarda inceleme ve değerlendirme çalışması
durdurulacak ve eksiklikler tamamlanmadan ve gerekli düzeltmeler
yapılmadan çalışmalara devam edilmeyecektir.
İDK veya Çevre ve Orman Bakanlığı
ÇED Raporu’nda proje sahiibinden değişiklik yapması en çok iki kez
isteyebilecektir. İki istem sonunda da düzeltmeler yeterli görülmezse başvuru
Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından geçersiz sayılacaktır.
İDK, çalışmaları sırasında, ÇED
Raporu ve eklerinin yeterli ve uygun olup olmadığını, yapılan incelemelerin,
hesaplamaların ve değerlendirmelerin yeterli düzeyde veri, bilgi ve belgeye
dayandırılıp dayandırılmadığını, Proje’nin çevreye olabilecek etkilerinin
kapsamlı bir şekilde incelenip incelenmediğini, çevreye olabilecek olumsuz
etkilerin giderilmesi için gerekli önlemlerin saptanıp saptanmadığını, “halkın
katılımı toplantısı”nın uygun olarak yapılıp yapılmadığını ve bu
toplantıda üzerinde durulan konulara uygun ve yeterli çözümler getirilip
getirilmediğini irdeleme konusu yapacaktır.
İDK tarafından son şekli verilen
“Nihai ÇED Raporu”, “Nihai ÇED Raporu’nun ve eklerinin yükümlülüğü altında
olduğunu belirten yüklenim yazısı ve noter onaylı imza sirküleri proje sahibi
tarafından toplantıların sona ermesinden sonra beş iş günü içinde Çevre ve Orman Bakanlığı’na sunulacaktır.
Çevre ve Orman Bakanlığı (daha
doğru bir anlatımla Çevre ve Orman Bakanı) beş işgünü içinde “Çevresel Etki
Değerlendirmesi Olumlu” ya da “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumsuz”
kararı verecektir. Bu karar proje sahibine ve ilgili kurum ve kuruluşlara
yazılı olarak bildirilecektir. Valilik, Çevre ve Orman Bakanlığı’nca alınan
kararı gerekçeleri ile birlikte uygun araçlarla yöre halkına duyuracaktır.
“ÇED Olumlu” kararı verilen
projelerde beş yıl içinde yatırıma başlanmaması durumunda karar geçersiz
sayılacaktır. “ÇED Olumsuz” kararı verilen projelerde koşulların değişmesi
durumunda proje sahibi yeniden başvuruda bulunabilecektir.
ÇEDY 2004’den önceki
düzenlemelerde ön ÇED olarak bilinen süreç ÇEDY 2004’de Çevre ve Orman
Bakanlığı tarafından uygulanacak “Seçme, Eleme Kriterleri Uygulama Yöntemi”
adını almaktadır. ÇEDY 2004’e ekli 2 sayılı listede sıralanan projeler,
ÇEDY 2004 kapsamında yer alan projelerden üzerinde değişiklik yapılmak istenen
projeler ve ÇEDY 2004 kapsamı dışında olmasına karşın üzerinde yapılacak
değişiklik nedeniyle ÇEDY 2004 kapsamına girmeleri gereken ve üzerinde ileri
teknoloji uygulanmak istenen tesislere ilişkin projeler Çevre ve Orman
Bakanlığı’nca değerlendirilecektir.
Bu gibi durumlarda, proje sahibi,
projesi için ÇED uygulamasının gerekli olup olmadığının
araştırılması amacıyla “Proje Tanıtım Dosyası’nı Çevre ve Orman Bakanlığı’na
sunacaktır. Çevre ve Orman Bakanlığı, Proje Tanıtım Dosyası’nı ÇEDY 2004’e ekli 4 sayılı listede belirtilen
ölçütler çerçevesinde inceleyecek ve beş işgünü içinde kararını
verecektir. Bakanlık proje alanını
yerinde inceleyebilecek ve proje sahibinden daha geniş bilgi vermesini,
araç ve gereç sağlamasını, yeterliği
bilinen kuruluşlarca analiz, deney ve ölçümler yapılmasını isteyebilecektir.
Çevre ve Orman Bakanlığı on beş işgünü içinde çalışmalarını tamamlayacak ve beş
iş günü içinde proje hakkında “ÇED Gereklidir” veya “ÇED Gerekli Değildir”
kararı verecektir. Verilen karar hem ilgili Valiliğe ve hem de proje sahibine
bildirilecek ve Valilik kararı taşra örgütlerine ve yerel halka duyuracaktır.
“ÇED gerekli değildir”
kararı verilen proje için beş yıl içinde yatırıma başlanmaması durumunda karar
geçersiz sayılacaktır. “ÇED Gereklidir” kararı verilen projeler
hakkında ÇED süreci başlatılacaktır. ÇED sürecinin bir yıl içinde başlatılmaması
durumunda başvuru geçersiz sayılacaktır.
ÇED sürecinin başlangıcını oluşturan “Proje
tanıtımı genel formatı” ÇEDY 2002 ve ÇEDY 2004’de küçük bir iki değişiklik
dışında aynıdır. Format bir başlık sayfası ile altı bölümden oluşur. Başlık
sayfasında, proje sahibinin adı, adresi, telefon ve faks numarası, projenin
adı, proje için seçilen yerin adı, mevkii, raporu hazırlayan çalışma
grubunun/kuruluşun adı, adresi, telefon ve faks numaraları ve raporun
hazırlanış tarihi yer alır. Bu sayfayı “İçindekiler Listesi” sayfası izler. Formatın birinci bölümünde
projenin tanımı yapılır ve amacı açıklanır. Bu bağlamda, projenin konusu,
yatırımın tanımı, süresi, hizmet amaçları, önem ve gerekliliği, projenin
fiziksel özellikleri, inşaat ve işletme safhalarında kullanılacak arazi miktarı
ve arazinin tanımı önerilen projeden kaynaklanabilecek önemli çevresel etkiler
(su, hava, toprak kirliliği, gürültü, titreşim, ışık, ısı, radyasyon gibi)
belirtilir. Yatırımcı tarafından araştırılan ana seçeneklerin bir özeti ve
seçilen yerin seçiliş nedenleri bu bölümde açıklanır. Formatın ikinci bölümünde
ise proje için seçilen yerin konumu, projenin içinde yer alacağı alan ve öteki
yerleşme seçeneklerinin yerleri, koordinatları ve bu yerleri tanıtıcı bilgiler
yer alır. Formatın üçüncü bölümünde proje yeri ve projenin etki alanının mevcut
çevresel özellikleri tartışma konusu yapılır. Bu bağlamda, önerilen proje
nedeniyle kirlenmesi olası olan çevrenin, nüfus, fauna, flora, jeolojik ve
hidrojeolojik özellikler, doğal afet durumu, toprak, su, hava, (atmosferik
koşullar) iklimsel faktörler, mülkiyet durumu, mimari ve arkeolojik miras,
peyzaj özellikleri, arazi kullanım durumu, duyarlılık düzeyi (“Duyarlı Yöreler”
listesi de dikkate alınarak) ve yukarıdaki etmenlerin karşılıklı ilişkileri
açıklama konusu yapılır. Formatın dördüncü bölümünde, projenin önemli çevresel
etkileri ve bunlardan sakıncalı olanlar konusunda alınacak önlemler belirtilir.
Bu çerçevede, kısa, orta, uzun vadeli, sürekli, geçici ve olumlu olumsuz
etkileri özellikle göz önüne alınarak, proje için kullanılacak alan, doğal
kaynakların kullanımı, kirleticilerin miktarı, atmosferik koşullar ile
kirleticilerin etkileşimi, çevreye rahatsızlık verebilecek olası sorunlar
açıklanır ve atıkların nasıl en az düzeye indirileceği belirtilir. Ayrıca,
yatırımın çevreye olan etkilerinin değerlendirilmesinde kullanılacak tahmin
yöntemlerinin genel tanıtımı ile çevreye olabilecek olumsuz etkilerin
azaltılması için alınması düşünülen önlemlerin tanıtımı bu bölüm içinde yer
almalıdır. Formatın beşinci bölümünde
gerçekleştirilmiş olan halkın bilgilendirmesi toplantısı ve sonuçları üzerinde
durulmalıdır. Bu bağlamda, projeden etkilenmesi olası toplum belirlenir, bu
toplumun görüşlerinin ÇED çalışmasına yansıtılması için yöntemler önerilir ve
görüşlerine başvurulması gereken diğer taraflara konuyla ilgili bilgi verilir.
Formatın altıncı bölümü raporun teknik olmayan ancak herkes tarafından
kolaylıkla anlaşılabilir bir özetine yer vermelidir. “Proje Tanıtım Raporu”nun
hazırlanmasında kullanılan ve çeşitli kuruluşlardan sağlanan bilgi ve belgeler ile
raporda kullanılan tekniklerden rapor metninde sunulamayan belgeler ekler
bölümünde yer almalıdır. Bu çerçevede, proje için belirlenen yer ve
seçeneklerinin -varsa- çevre düzeni, nazım, uygulama imar planı, vaziyet planı
veya plan değişikliği teklifleri, yatırımcı için projesi ile ilgili olarak daha
önceden alınmış izin, onay, ruhsat veya ilgili kurumlardan alınmış belgeler,
proje için seçilen alana ilişkin arazi kullanım durumu ekler arasında yer
almalıdır. Raporun hazırlanmasında başka kaynaklardan yararlanılmışsa bu
kaynaklar hem dipnotlarda ve kaynaklar ve referanslar bölümünde sıralanmalıdır.
Formatın son bölümünde, proje tanıtım raporunu hazırlayan çalışma grubu
tanıtılmalıdır. Raporu hazırlayanların adları ve soyadları, meslekleri,
özgeçmişleri ve referansları bu bölümde yer almalıdır. Rapor, sorumluları
tarafından imzalanmalıdır.
Çevre ve Orman Bakanlığı, “ÇED
Olumlu” veya “ÇED Gerekli Değildir” kararı verilen projelerle ilgili olarak ÇED
Raporu veya “Proje Tanıtım Dosyası”nda öngörülen ve proje sahibi tarafından
yükümlenilen hususların yerine getirilip getirilmediğini izlemek ve
denetlemek yetkisine sahiptir. Çevre ve Orman Bakanlığı bu görevi yerine
getirirken ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapabilir. Buna ek olarak,
proje sahibi de “ÇED Olumlu”veya “ÇED Gerekli Değildir”kararını aldıktan sonra
ilgili mevzuat uyarınca aldığı diğer izin ve ruhsatlar ile yatırımın başlangıç,
inşaat, işletme ve işletme sonrası dönemlerine ilişkin izleme raporlarını
ilgili valiliğe iletmek zorundadır. Valilik de elde ettiği bilgiler
çerçevesinde yerel halka bilgiler verecek ve yaptığı çalışmalarla ilgili olarak
Çevre ve Orman Bakanlığı’na bilgi aktaracaktır.
Valilik herhangi bir
projenin “ÇED Olumlu” ya da “ÇED Gerekli Değildir” kararı alınmadan yatırıma
başlandığının saptanması durumunda çalışmaları durdurmak zorundadır. “ÇED
Olumlu” ya da “ÇED Gerekli Değildir” kararı verildikten sonra, proje sahibi
tarafından ÇED Raporu veya “Proje Tanıtım Dosyası”nda yükümlenilen hususlara
uyulmadığının saptanması durumunda Bakanlıkça ya da Valilikçe bir kez süre
verilebilecektir. Verilen süre sonunda yükümlülüklere uyulmadığı takdirde
yatırım durdurulacaktır.
ÇED
Raporları
ÇEDY 1997, tanımlar bölümünde, ÇED Raporu’nu “ÇED uygulanacak faaliyetler listesinde Ek
I’de yer alan veya mahalli çevre kurullarında ‘çevresel etkileri önemlidir’
kararı verilen bir faaliyet için hazırlanacak rapor” olarak
tanımlanmaktadır. ÇEDY 1993’nin tanımlar bölümünde yer almayan bir başka ÇED
raporu tanımı daha vardır. ÇEDY 1993’nin 16 ncı, 19 uncu ve 21 inci
maddelerinde yer alan bu kavram “nihai
ÇED raporu” olarak isimlendirilmektedir. ÇEDY 1993 açısından oldukça önem
taşıyan bu maddede, “nihai ÇED”,
“inceleme-değerlendirme sürecinin sona erdirilmesinden sonra ÇED raporu yapılan
revizelerle birlikte nihai ÇED olarak kabul edilir” şeklinde
tanımlanmaktadır. Bu kavramın önemi,
ÇEDY 1993’ün 21 inci maddesinde yer alan “Bakanlık, Komisyon tarafından bir
tutanakla belirlenen nihai ÇED raporunu faaliyet sahibine verir. Faaliyet
sahibi nihai ÇED raporu ve eklerinin taahhüdü altında olduğunu, nihai ÇED
raporu ve eklerinde belirtilen tüm hususlara uyacağını gösteren imzalı ve
mühürlü beyanı, üst yazı ve imza sirküleri ile birlikte Bakanlığa sunar” ifadesinde
yer almaktadır.
Bu hükümden, “nihai ÇED”in, “orijinal
ÇED raporu”, raporla ilgili “komisyon görüşleri” ve bu
görüşler doğrultusunda yapılan değişikliklerin toplamı olarak
anlaşılması gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bana göre,
asıl çözüm, ABD ÇED sisteminde olduğu üzere, ÇED raporunun son şeklinin Çevre
ve Orman Bakanlığı tarafından yazılmasında yatmaktadır. ABD ÇED sisteminde, “final
environmental impact report - EIR” olarak adlandırılan ÇED raporu yetkili kamu kuruluşu tarafından yazılmakta ve proje sahibine verilmektedir. Proje sahibinin
uymakla yükümlü olduğu ÇED raporu budur. Bu nedenle de, proje sahibi tarafından
hazırlanan ÇED’e “taslak ÇED” ve kamu kurumu tarafından hazırlanan ÇED’e “tam ÇED” ya da “kesin (final EIR) ÇED” adı verilmektedir.
ÇEDY 1993’nin 19 uncu maddesinin 3 üncü fıkrasında
yer alan, “Komisyon, nihai ÇED raporu olarak kabul edilen ÇED raporlarının
ekleriyle birlikte kaç sayfa ve bölümden oluştuğunu ve nihai ÇED raporu olarak
kabul edildiğine dair bir tutanak düzenlemekle yükümlüdür” hükmü, bu
anlayışa daha yakın bir düzenleme biçimidir. Ne varki, ÇEDY 1997, 17 nci
maddesinde, “nihai ÇED” raporu kavramını “inceleme-değerlendirme komisyonunca
kabul edilerek … son şekli verilen ÇED raporu” olarak nitelemeyi tercih
etmiştir. Kanımıza göre, bu yeni düzenleme biçimi de sorunu çözmekte yetersiz
kalmaktadır. ÇEDY’de ileride
yapılabilecek olası değişikliklerde yukarıdaki ifadelerin biraz daha
geliştirilerek ‘ÇED raporu Bakanlık
tarafından yazılan ÇED raporudur’ şeklinde düzenlenmesi uygulamada önemli
kolaylıklar sağlayacaktır.
ÇEDY 2002 ve ÇEDY 2004 ise daha kısa bir tanımı
yeğlemektedir: “Ek I listesinde yer alan
veya Bakanlıkça “ÇED Gereklidir” kararı verilen bir proje için belirlenen özel
formata göre hazırlanacak rapor”. ÇEDY
2004’ün 13 üncü maddesinin (b) bendinde kendisinden söz edilmesine karşın, ÇEDY
2004’de de “nihai ÇED raporu”nun bir tanımı yer almamaktadır. Bu eksikliğin
ileride yapılacak yönetmelik değişikliklerinde giderilmesi yararlı olacaktır.
ÇED Uygulamalarına İlişkin Bakanlık Genelgeleri ve
Talimatları
Çevre ve Orman Bakanlığı ÇED ve Planlama Genel
Müdürlüğü aracılığıyla çeşitli genelge ve talimatlar yayınlayarak ülkemizdeki
ÇED uygulamalarına belirli bir disiplin getirmek istemektedir. Bugüne kadar
yayınlanan bakanlık emirleri hakkında aşağıda genel nitelikli bilgiler
verilmiştir.
Bakanlığın 6.Eylül.2004
tarihli genelgesiyle “Rapor Yazım Rehberi” yürürlüğe konulmuştur. Genelgenin
hazırlanma nedeni “… raporların hazırlanmasında, yazım ve basımına yönelik bir
standardının olmaması nedeniyle, şekil ve tasarımının çok farklı olmasına,
değerlendirilmesinde yeterli etkinliğin sağlanamamasına, verimlilik
kaybına ve düzenli arşivlenememesine sebep olması” gösterilmiştir.
Bakanlık bu sorunu aşmak için Bakanlığa sunulan raporların hazırlanması, yazımı
ve basımında yönlendirici olmak üzere, raporların yazımına yönelik
standartları, ilke ve kuralları belirlemek ve bütünlüğü sağlamak amacıyla söz
konusu Rapor Yazım Rehberi’ni hazırlamıştır.
Bakanlığın 20.Mayıs.2004 tarihli genelgesinde “ÇED
Yönetmeliği’nin Seçme Eleme Kriterleri Uygulanacak Projeler (EK II) Listesine
tabi projelerin değerlendirilerek “ÇED Gereklidir” veya “ÇED Gerekli Değildir”
kararlarının verilmesi yetkisi anılan Yönetmeliğin 5. Maddesi uyarınca
15.06.2004 tarihinden itibaren ekteki dağıtım listesinde isimleri yer alan
Valiliklere devredilmiştir” hükmü yer almaktadır.
30.Eylül.2003 tarihli genelgede ise karayolu güzergahları
yakınında çalışmakta olan taş, kum ve kireç ocakları ile asfalt şantiyeleri,
tuğla ve kiremit fabrikalarının görüntü kirlenmesi ile toz, gaz ve partikül
madde kirliliğine sebep oldukları belirtilmekte ve bu gibi işletmelerin takip
edilmesi ve denetlenmesi, izinsiz faaliyette bulunanların gerekli yasal
işlemleri yerine getirmelerinin sağlanması, Çevresel Etki Değerlendirmesi Ön
Araştırma Raporu, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu’nda belirtilen olumsuzlukları
gidermek için almakla yükümlü oldukları tedbirlerin yerine getirip
getirilmediğinin takip edilmesi, görüntü kirliliğinin önlenmesi için tesis
çevresinin “yeşil perdeleme” ve benzeri uygulamalarla önlenmesi il valilerinden
istenmektedir.
Bakanlık 22.Ağustos.2003 tarihi genelgesinde ÇED kapsamı
dışında iken yapılan proje değişiklikleri nedeniyle kapsam içine giren
işletmelerin durumuna değinmekte ve bu tür projelerin ÇED Yönetmeliği
hükümlerine göre değerlendirilmesi aşamasında genelge ekind gönderilen format
doğrultusunda düzenlenecek bilgi ve belgelerin Bakanlığa gönderilmesi il
valiliklerinden istenmektedir.
Bakanlık 29.Haziran.2004 günü ÇEDY uygulamalarına ilişkin
olarak bir talimat daha yayınlamıştır. Talimatta önceki yönetmeliklerde “Seçme
Eleme Kriterleri Uygulanacak Projeler” Listesine tabi projelere ilişkin
uygulamaların il valiliklerine bırakıldığı anımsatılmakta ve ÇEDY’nin daha
sağlıklı işleyebilmesi ve uygulamada birlikteliğin sağlanması için bu tür
projelere ilişkin uygulamalar için değişik bir süreç getirmektedir. Yeni süreç
“Proje Tanıtım Dosyası”nın valiliğe sunulmasından sonra, İl Çevre ve Orman
Müdürü’nün veya görevlendireceği bir şube müdürünün başkanlığında en az iki
personel tarafından projenin türü ve yeri dikkate alınarak proje ile ilgili
gerekli incelemelerin yapılmasını, inceleme çalışmaları sırasında duyarlı
yöreler gerçeğinin göz önünde tutulmasını, inceleme ve değerlendirme aşamasında
ön ÇED sürecinin uygulanmasını, “Eleme Kontrol Listesi” gözönüne alınarak proje
tanıtım dosyası hakkında “ÇED Gereklidir” veya “ÇED Gerekli Değildir”
kararı verilmesini, “ÇED Gerekli Değildir ” kararı verilen projeler
için “ÇED Gerekli Değildir Belgesi” düzenlenmesini ve “ÇED Gereklidir” kararı
verilen projeler için gerekli işlemlerin bir yıl içinde başlatılmaması
durumunda başvurunun geçersiz sayılacağının proje sahibine bildirilmesini, “ÇED
Gerekli Değildir” kararı ve “ÇED Gerekli Değildir Belgesi” verilmeden önce
proje sahibinden ÇED Gerekli Değildir Belgesi bedeli olarak Çevre ve
Orman Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesi Müdürlüğü hesabına 350.000.000 ETL.
(üçyüz elli milyon) yatırılmasını ve “Proje Tanıtım Dosyası” ve eklerinin
yükümlülüğü altında olduğunu belirten yüklenim yazısı ile noter onaylı imza sirkülerinin
alınmasını, verilen kararın proje sahibine, diğer ilgili kamu kurum ve
kuruluşların taşra örgütlerine bildirilmesini ve ilgili belgelerin Bakanlığa
gönderilmesini istemektedir.
Bakanlık 20.Nisan.2004 tarihli İç Genelgesi’nde ise “…
ÇEDY’nin yürürlüğe girmesinden önce ÇEDY hükümlerine tabi olduğu halde gerekli
işlemleri tamamlamamış ve mevzuat uyarınca yer seçimi uygun olan mevcut faal
tesisler, ilgili yönetmelikler çerçevesinde gerekli yükümlülüklerini yerine
getirmeleri amacıyla çevresel durum değerlendirme raporunu Bakanlığa sunar, bu
rapor Bakanlıkça değerlendirilir” hükmüne atıfta bulunarak bu tür işlemler için
mevzuat açısından yer seçiminin uygunluk düzeyininin saptanmasını, işletmenin
çalışmakta olduğunun belgelenmesini, bu kuruluşlar için özel format
hazırlanmasını, ÇED Yönetmeliği’nin EK-I listesinde yer alan projeler için
700.000.000 ETL, EK-II listesinde yer alan projeler için de 350.000.000 ETL’nin
format bedeli olarak alınmasını istemektedir.
Yukarıda sözü edilen ücretin yasal temelinin olmadığı
anlaşılmaktadır.
Bakanlığın
23.Şubat.2004 tarihli talimatı madencilikle ilgilidir. Genelgede
madencilik projelerinden çalışma alanı 25 hektar veya üzerinde olanlar
için EK III de yer alan format doğrultusunda yer alan “Proje Tanıtım
Dosyası”nın ve çalışma alanı 25 hektarın altında olanlardan da EK IV de yer
alan “Proje Tanıtım Dosyası”nın hazırlanarak Bakanlığa gönderilmesi il
valiliklerinden istenmektedir.
Beşinci
Bölümün Özeti
Bu bölüm, Türkiye’de uygulanmakta olan ÇED
sistemine ayrılmıştır. Bu bağlamda, öncelikle, ÇED kavramına ilişkin olarak
Türkiye’de yaşanan gelişmeler açıklanmış ve bugüne kadar ÇED ve ön ÇED ile
ilgili olarak yaşanan gerçekler istatiksel olarak ortaya konulmuştur.
Türkiye’de 1983 yılında yürürlüğe giren 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 10 uncu
maddesi ile düzenlenen ÇED sürecine ilişkin olarak yürürlüğe konulan 1993,
1997, 2002 ve 2004 yönetmelikleri ve yönetmeliklerde zaman içinde yapılan
değişikliklerin anlam ve önemleri ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Bu
açıklamaları, bu yönetmeliklerde yer alan “çevre” kavramı tanımları izlemiş ve
ÇED yönetmeliklerinde yer alan ÇED tanımları üzerinde durulmuştur.
Yönetmeliklerin “amaca” ilişkin farklılıkları, yönetmeliklerde yer alan “etki”
kavramı tanımları arasındaki değişiklikler, “önemli etki” kavramı ve “kapsam”
farklılaşmaları tartışma konusu yapılmıştır. Üzerinde durulan bir başka kavram
da “duyarlı yöreler” kavramı olmuş ve bu kavrama ilişkin olarak yönetmeliklerde
sıklıkla rastlanan değişiklikler okuyucunun dikkatine sunulmuştur. Bu bağlamda,
ÇED ile askeri tesisler arasındaki ilişki gündeme getirilmiştir. Daha sonra,
ÇED raporunu hazırlayacak olanlar ve
bunlara verilmesi öngörülen
“yeterlik belge”leri ve buna ilişkin olarak yönetmeliklerde yapıldığı
gözlemlenen değişiklikler ele alınmıştır. Sonraki alt bölümde ise proje
sahibinin yükümlülükleri ile kamu yönetimlerinin yükümlülükleri üzerinde
durulmuş ve mülki idare amirlerinin ÇED’e ilişkin yetki, görev ve sorumluluklarında
meydana gelen tartışmalı gelişmeler üzerinde durulmuştur. AB uzmanlarının
katkısı ile hazırlanan ve AB tarafından AB mevzuatına uygun bulunan (ancak beni tatmin etmeyen) ÇEDY 2002
ve ÇEDY 2004’ün öngördüğü ÇED süreci ve ÇED sürecine ilişkin “iş akımı
çizelgeleri” hakkında okurlara ayrıntılı ve karşılaştırmalı bilgi
aktarılmıştır.
BÖLÜM 6
SORUNLAR
VE
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Sorunlar
İlk kez 1993 yılının Şubat ayında yayınlanan ve 1.Ocak.1994’de yürürlüğe
giren “Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği”nin (ÇEDY 1993) ülke
genelinde uygulama alanına koyduğu ulusal Çevresel Etki Değerlendirmesi
(ÇED) sistemi, aradan geçen süre içinde giderilebilmeleri için ciddi çabalar
harcanması gereken önemli sorunlarla
karşı karşıya kalmıştır. Daha sonra yürürlüğe konulan ÇEDY 1977 de
sorunların ortadan kaldırılmaları için yeterli
olamamıştır. Aksine, geçmişte ÇED’den ödün veren yönetmelik değişiklikleri
yapılmıştır. ÇEDY 2002’nin ve onun benzeri olan ÇEDY 2004’ün de ÇED sisteminin
içinde bulunduğu sorunlara etkili
çözümler üretmesi zor görünmektedir.
Türkiye’de ÇED sisteminin geliştirilebilmesi için uygulamada ortaya çıkan
sorunların belirlenmesi, irdelenmesi ve giderilmesi yollarının saptanması
gerekmektedir. Bana göre, Türk ÇED sisteminde çok sayıda sorun olmasına
karşılık bunlardan iki tanesi
diğerlerine oranla daha önemlidir. Bunlardan birincisi, Türkiye’de çevresel kalitenin korunması ve bu bağlamda ÇED’e özel bir misyon verilmesi konusunda
ulusal siyasal iradenin yetersiz olmasıdır. İkinci temel sorun ise, ÇED sürecinin Türkiye’de kurumsallaşması ve
kökleşmesi için yapılması gereken
araştırma, geliştirme, eğitim ve yayın çalışmalarının yetersizliğidir.
Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, ÇED Türkiye’de yeterince
benimsenmemiş ve çevre yönetim uygulamaları içinde olması gereken yere
ulaşamamıştır. Bu sonuca yol açan öteki sorunların ayrıntılı irdelemesi aşağıda
yer almaktadır. Bu bağlamda, öncelikle, ÇED sisteminin altyapısına ilişkin sorunlar ele alınmış ve bunu sistemin tasarımına ilişkin sorunlar, raporun hazırlanması ve
değerlendirilmesi aşamalarında karşılaşılan sorunlar ve ÇED olumlu kararına
sahip tesislerin işletmeye açılmasından
sonra ortaya çıkan sorunların ayrıntılı bir irdelemesi izlemiştir.
Sorunların tartışılmasından sonra, çevresel yönetim ve planlama işlevleri
açısından olağanüstü derecede öneme sahip olan ÇED sisteminin ülkemizdeki
uygulanabilirlik ve işlerlik düzeyinin geliştirilmesi için alınması gerekli
önlemlere ilişkin bir öneriler listesi
geliştirilmiş ve hem okuyucuların ve hem de sistemi geliştirmek durumunda
olanların dikkatine sunulmuştur.
Sistemin Altyapısına İlişkin Sorunlar
Hemen belirtmek gerekirki, ÇED raporu hazırlayan ve
değerlendiren kişi ve kurullar niteliksel ve niceliksel açıdan
yetersizdir. İnsangücü ve teknik bilgi yeterliliği
açılarından çok önemli sayılması gereken bu sorun, ÇED sisteminin ülkemizde
etkili bir şekilde uygulanmasını önleyen temel altyapı
sorunlarının başında gelmektedir. ÇED raporu hazırlamak
ve değerlendirmek durumunda olan
uzmanların büyük bir çoğunluğu ÇED kuram, teknik ve yöntemleri konusunda
herhangi bir eğitim almamış olan kimselerden oluşmaktadır. Niteliksel açıdan
geçerli olan bu eksikliğin yanında, ÇED raporu hazırlayabilecek
profesyonel kadroların henüz tam anlamıyla ortaya çıkmamış olması da nicelik ve
nitelik açılarından önemli bir eksiklik olarak kabul edilmek gerekir. Nitekim,
profesyonelleşme alanında görülen bu yetersizlik, yanlış bir şekilde, bazı
çevresel amaçlı dernek ve vakıflarla birlikte üniversite döner
sermayelerinin devreye girmesiyle çözümlenmek istenmektedir. Bu uygulama
biçimi ise, daha başlangıçta,
profesyonel sorumluluk kavramının ortadan
kalkmasına ve ÇED raporlarının güvenilirlik düzeyinin azalmasına
yol açmaktadır.
Altyapı sorunları açısından bir başka sorun ise, ÇED süreci
içinde başvurulabilecek bilgi ve veri bankalarının yetersizliği ve hatta
yokluğudur. ÇED raporunun hazırlanması ve değerlendirilmesi çok büyük ölçüde
hazır ve kullanılabilir bilgi birikimine gereksinim duymaktadır. Ortaya
çıkması olası etkilerin niteliği ve özelliği ile ilgili bilimsel
bilgi, veri ve bulgular ile projeden etkilenecek coğrafi alanın niteliği
ve özelliği ile bilgilerin raporu hazırlayacak ve
değerlendirecek uzmanların ellerinin altında olması gerekmektedir. Ülkemizin
içinde bulunduğu koşullar bu açıdan irdelendiğinde önemli
yetersizliklerle karşılaşılmaktadır.
Açıklıkla belirtilmek gerekirki, ÇED, herşeyden önce bir
planlama yöntemi ve aracıdır. Etkili ve doğru bir planlama ise yeterli
bilgi birikiminin elde bulundurulmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Bilgi düzeyinin
ve birikiminin yetersiz olduğu alanlarda yapılan planlama
çalışmalarının başarıyı güvence altına alması hemen hemen olanaksızdır.
Yukarıda belirtilenlere koşut ve ek
olarak hemen belirtilmelidir ki, ülkemizde çevre sorunları ile ilgili
envanterler de yetersizdir ve hatta yoktur. Esasen, bu durumun bilgi
yetersizliğinin doğal bir sonucu olarak kabul edilmesi gerekir. Elde yeterli
bilginin olmadığı durumlarda bu bilgilerin derlenmiş ve sınıflandırılmış
biçimi olan envanterlerin ve envanterlere dayalı bilgi ve veri
bankalarının oluşmasını beklemek zordur.
Geçtiğimiz yıllarda Çevre Bakanlığı’nın DPT ile birlikte yürüttüğü “Çevre
Gözlem Evi” projesinden sonuç alınamamıştır. Bu konuda umut veren gelişme
Türkiye’nin Avrupa Birliği Çevre Ajansı’na üye olması ile ortaya çıkmıştır.
Ancak, 1999’da balşayan ve 2001 yılında kesinleşen bu üyelik olgusundan
Türkiye’deki ÇED uygulamlarının ne denli yararlanabildiği henüz
bilinmemektedir.
Altyapı sorunlarının bir başka çok
önemli olanı da, monitoring (çevresel nitelik ve nicelik değişimlerini
ölçme ve izleme) sistemlerinin yetersizliğidir. Monitoring sistemlerinin
yetersizliği kendisini gerek hava kirliliğinde, gerek su kirliliğinde ve
gerekse gürültü kirliliğinde açıklıkla göstermektedir. Ülkemizde
yalnızca bazı il merkezlerinde genellikle tek istasyondan oluşan ve mikro
meteorolojik koşullarla birlikte ozon, hidrokarbonlar ve azotoksitleri
içermeyen ve yalnızca kükürtdioksit ve parçacık ölçümünü öngören
hava kirliliği monitoring sistemleri vardır. Var olan araçlar
arasında kabul edilebilir ve ortak bir ölçün oluşturulamadığı gibi
belirgin bir ayar birlikteliği
(calibration) de henüz elde
edilememiştir. Monitoring sistemleri olmaksızın ÇED çalışmalarını
sürdürebilme olanağı yoktur. Herşeyden önce, olumsuz çevresel etki ile
karşılaşacak olan ortamdaki mevcut çevresel niteliklerin ölçülmesi ve
çevrenin taşıma kapasitesinin
öğrenilmesi ve daha sonra da etki nedeniyle çevresel niteliklerde meydana
gelecek değişikliklerin saptanması gerekecektir. Bu tür altyapı düzenek ve
olanaklarının bulunmadığı ortamlarda yapılacak ÇED çalışmaları
taşımaları gereken en az
güvenilirlik parametrelerini güvence altına alamayacak çalışmalar
olarak ortaya çıkacaktır. Aynı sorunun su kirliliği ve gürültü
kirliliği için de geçerli olduklarını belirtmek gerekir.
ÇED ile ilgili örgün, yaygın ve
hizmet içi eğitim çalışmaları da yetersizdir. Ülkemize yeni bir kavram, teknik
ve yöntemi getirirken üzerinde durulması gereken önemli ön
koşullardan biri olan ÇED ile ilgili eğitsel altyapının oluşturulmasında
başarısız olunmuştur.
Üniversitelerimizin hiçbirinde ana bilim dalından bağımsız bir ÇED
eğitimi verilmemektedir. Verilebilenler ise yalnızca ÇED kavramını tanıtma amacına
yöneliktir ve ÇED konusunda uzman yaratma hedefini
gütmemektedir. Öte yandan, ÇEDY ile önemli bir yükümlülük altına
giren kamu kuruluşlarımızda da görevli uzmanların ÇED konusunda eğitilmelerini ve
yönlendirilmelerini amaçlayan hizmet içi eğitim çalışmasına rastlanılmamıştır.
Tüm bunlara ek olarak belirtmek gerekirki, ÇED ile ilgili
araştırmaların sayısı da oldukça sınırlıdır ve bu alanda yapılmış
yayın sayısı son derecede yetersiz bir düzeyde bulunmaktadır.
Altyapıya ilişkin sorunların belki de en önemlisi, mevcut
sistemin teknik yeterliliğinin sınırlı
olmasıdır. ÇED felsefesi özellikle ABD’den ülkemize aktarılmıştır. ÇED’in
Türkiye’de somutlaşmasında AB modelinin ve uygulamalarının etkili olduğu
görülmektedir. ÇEDY 2002’nin hazırlık çalışmalarına AB uzmanları da
katılmıştır. Esasen ÇEDY 2002’nin amacı Türkiye’deki ÇED normlarını AB ÇED
normlarına ulaştırmak olarak belirlenmiştir. Uluslararası gelişmelerden
etkilenmek ve esinlenmek bir ölçüde kabul edilebilir bir olgu olmasına
karşın, uluslararası kuramsal çerçeve ile karşılaştırıldığında ülkemizde
uygulanmaya çalışılan sistemin teknik yeterlilik açısından oldukça geri
olduğu ve yetersiz kaldığı anlaşılmaktadır. Sistemi hazırlayanlar ÇED
kavramını, tekniklerini ve yöntemlerini tam olarak algılamadan kopyalama
ve tercüme etme gibi kolaycı yöntemleri tercih etmişlerdir.
Bu alanda çok sayıda örnek vermek olanaklı olmakla birlikte, yalnızca tek
örnekle yetinilecektir. Bu örnek de, ÇEDY 1993’de yer alan etki belirleme
matrisleri ve soru kağıdı ile ilgilidir. ÇEDY 1993’e ekli matrise göre
yapılması gereken çalışma gerçek anlamda etki belirleyebilme gücüne sahip
olamayan bir düzenlemeyi içermektedir. Sorulan
sorular yanlıştır, yetersizdir ve ÇED’in amacına ve
uluslararası normlara uygun
değildir. Aynı eleştiri, ÇEDY 1993’e ekli etki belirleme amacını taşıyan soru
kağıdı için de geçerlidir. ÇEDY 1997 ve
ÇEDY 2002 ise bu tür tekniklerden hiç söz etmemektedir. Yönetmeliklerin
uygulamada daha çok geliştirilmesi için tebliğ, yönerge ve genelgeler
kullanılır. Eski Çevre Bakanlığı, bugüne kadar, ÇED’in teknik açıdan
geliştirilmesi için (firmaların yeterlilik yönetmeliği ve rapor yazım kılavuzu
hariç) hiç bir düzenleyici metin yayınlamamıştır. Eski Çevre Bakanlığı’nın bu
konuda eğitim amaçlı yayınlanmış bir belgesi dahi yoktur.
ÇED, bir planlama aracı olarak,
mevcut planlama sistemleri içine yeterince girememiştir. Bu
yargıyı daha açık bir şekilde belirtebilmek için ülkemizde yürürlükte bulunan
kamusal planlama sistemlerine kısaca bir gözatmak yararlı olacaktır.
Ülkemizdeki kamusal planlama
sistemlerinin en önde geleni kuşkusuz beş yıllık kalkınma planları, yıllık
uygulama programları ve bunlara dayalı
olarak yürütülen teşvik uygulama programlarıdır. Bu
çerçevede, hemen belirtilmelidir ki, ÇED kavramı henüz tam
olarak kalkınma projeleri içinde alması gereken yerini
alamamıştır. Kalkınma planları ve yıllık yatırım programları içinde
yer alan projeler için ÇED raporu hazırlama gereksinmesi henüz kamu
yatırımcıları tarafından gereğince duyulmamaktadır. Öte
yandan, çevresel nitelikli bazı özel sektör yatırımları için
teşvik uygulamaları yapılabileceği son yıllarda planlama sistemi
içine girmiş olmakla birlikte yatırım teşviki içinde yer
alan öteki özel sektör yatırımları için ÇED olumlu raporu almış olmak henüz
planlama sistemi içindeki yerini alamamıştır.
Kamusal planlamanın bir başka boyutu da, endüstrinin yer seçimine ilişkin
planlamadır. Endüstrinin yer seçiminde, alan planlamasına ilişkin ilke ve
kurallar uygulanmamakta ve endüstri yöneticileri yer seçimi yaparken
kendilerini özgür ve kısıtsız kabul etmektedir.
ÇED sistemi henüz yer seçimine ilişkin karar verme süreci içinde alması gereken yeri alamamıştır.
Öte yandan, Umumi Hıfzısıhha Yasası çerçevesinde gayrisıhhi müesseselere
ve İşyeri Açma ve Çalıştırma Ruhsatlarına İlişkin Yasa çerçevesinde
tüm işyerlerine uygulanacak kurallar içinde de ÇED henüz
alması gereken yeri alamamıştır. Yalnızca, 1995 yılında yürürlüğe giren
506 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de yapılan gıda üreten
ve satan yerler ile ilgili düzenlemelerde ÇED’e yer verildiği
görülmektedir. Bu KHK’nin yasalaşması sırasında söz konusu hüküm yasa metninden
çıkartılmıştır. Bir başka kamusal planlama düzeneği olan yerel planlamada da,
ÇED kavramı henüz ortaya çıkamamıştır. Bu eksiklik kendisini iki açıdan
ortaya çıkarmaktadır. Bir kere, nazım imar planlarının hazırlanmasında
planlamanın çevre boyutu ihmal edilmekte ve nazım imar planının çevresel
etkileri inceleme konusu yapılmamaktadır. İkincisi ise, kent sınırları içinde
yapılacak yatırımlarla ilgili olarak, bir çevresel etki değerlendirme
çalışması yapılması ve ancak bu
incelemeden başarı ile geçerek ÇED olumlu belgesi alabilen çalışmalara yapım
(inşaat) izni verilmesini öngören düzenlemeler henüz algılanabilme
ve düşünülebilme aşamasına dahi gelememiştir. Bu ve benzeri örneklerin sayısını daha da
artırabilmek olanaklı görülmektedir. Ancak, yukarıda verilen örneklerin de açıklıkla gösterdiği
üzere, ülkemizde henüz ÇED sistemi yürürlükte bulunan öteki planlama
sistemleri içine yeterince girememiş bulunmaktadır. Bu durum, beraberinde
bir başka olumsuzluğu daha getirmekte ve mekan planlamasına ve
kullanımına ilişkin kararlarda çok başlılık, yetki ve sorumluluk
karmaşası, yinelemesi ve boşluğu sonucunu doğurmaktadır. Bu
olumsuzluk, yatırımların uygulanmasında önemli bir bürokratik engel
olarak ortaya çıkmakta ve yatırımcıların ÇED sürecinden yakınmalarına yol
açmaktadır.
Sistemin Tasarımına İlişkin Sorunlar
Ülkemizde yürürlükte bulunan ÇED
sisteminin bir başka temel sorun alanını sistemin tasarımına ilişkin
sorunlar oluşturmaktadır. Hemen belirtmek gerekirki, sistem yanlış
tasarlanmıştır. Her üç ÇEDY’de de tasarıma ilişkin eksiklikler giderilememiştir.
Bu temel yanlışa yol açan ana etmenlerin başında ise ÇED kavramının
yanlış anlaşılması ve Türkiye'nin yönetsel yapısının yeteri kadar dikkate
alınmaması gelmektedir. Sistemin tasarımından kaynaklanan yanlışlıklar aşağıda
belirtilmiştir.
Herşeyden önce “olası önemli olumsuz etki” kavramının doğru ve isabetli bir
tanımı yapılamamış ve ölçütleri belirlenmemiştir. ÇEDY 1993 incelendiğinde görülmektedir ki, ÇED sisteminin belkemiği
niteliğindeki kavramlardan biri olan olası önemli olumsuz etki kavramı
doğru ve isabetli olarak tanımlanmamıştır. ÇEDY 1997’de önemli etki
kavramının tanımı vardır. Ancak, bu tanım anlamsızdır ve tanıma ilişkin olarak
belirgin ölçütler geliştirilmediği için etkiler arasında bu yolda nasıl
bir farklılaştırma yapılacağı açıklanmamıştır. Bu durum raporu hazırlayanlar,
değerlendirenler ve karar verenler açısından önemli duraksamaların ve görüş
ayrılıklarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. ÇEDY 2002 ve 2004’deki
önemli etki kavramına daha önce değinilmiş bulunulmaktadır.
Oysa, ABD’de uygulanan ÇED sisteminde bu kavramın tanımlanması
amacıyla iki ayrı ölçüt geliştirilmiştir. Bunlar “sonuçları geri
çevrilemez olmak” (irrevocability)
ve “olumsuz etkileri azaltılamaz olmak” (irretrievability) ölçütleridir. Buna göre, etkinliğin
yapılması sonucunda oluşacak olan çevresel etkilerin yaratacağı
olumsuz sonuçların geri çevrilemez olması (bir canlı türünün ortadan kalkması
gibi) ya da etkilerin zararlı sonuçlarının ortadan kaldırılamaması (siyanürlü
atığın boşaltılması gibi) durumlarında önemli etkiden söz edebilmek olanaklı
olacaktır. Bu ölçütleri tamamlayabilecek ve tanıma açıklık getirebilecek
öteki önemli iki kavram ise “yaşam kalitesi” (quality of life) ve “taşıma
kapasitesi” (carrying
capacity) olmalıdır. Özellikle, bu son iki kavramın ÇED sistemi
içinde yer almaması ve “önemli etki” kavramının tanımında kullanılmaması
ciddi bir eksiklik yaratmaktadır.
Öte yandan, Çevre ve Orman
Bakanlığı, çevresel etkiler nedeniyle yatırımın yapılıp
yapılmamasında tek yetkili kurum durumuna getirilmiştir. Oysa, bu bakanlığın tüm
teknik konularda yeterli düzeyde teknik bilgi birikimine sahip olabilmesi
olanaklı görülmemektedir. Buna karşılık öteki bakanlıkların ve kamu
kurumlarının “yetkili kurum” (lead
agency/focal point) olabilme olanağına sahip olmamaları bu
kurumlarda oluşan teknik bilgi birikiminden yeterince yararlanılamaması
sonucunu yaratmaktadır.
ÇED sürecinin süre olarak
oldukça zaman alıcı olması yatırımcı üzerinde caydırıcı etki
yaratmaktadır. Özellikle, ilgili ve sorumlu kamu kuruluşları arasında
yapılması gereken yazışmaların uzun süre alması, bu duruma yol açan
etmenlerin başında gelmektedir. ÇED raporlarının içermesi son derece
beklenebilir bir durum olan yatırımcının çıkarları yönünde yanlı olma endişe ve
kuşkusunu giderecek önlemlere yeterince yer verilmemiştir. İnceleme konusu
yapılan ÇED raporlarının pek çoğunda, raporu hazırlayanların, yapılacak olan
çalışmaya gerekçe hazırlamak, etkileri önemsiz göstermek,
olumsuzlukların giderilmesi için geliştirilen önerilerin önemini
abartmak ya da hayalci önerilerde bulunmak ve yalnızca çalışmayı haklı
göstermeye çabalamak gibi yatırımcı yanlısı görüş ve düşüncelere
rastlanılmaktadır. Buna karşın, ÇED raporunun değerlendirilmesi ve irdelenmesi
çalışmaları sırasında bu gibi endişeleri ve kuşkuları ortadan kaldıracak
düzenlemelere yeterince yer verilmediği görülmektedir.
Türkiye’de, endüstriyel yatırımların gerçekleştirilmesinden önce
izlenmesi gereken izin süreçleri
son derecede karmaşık düzenlemeleri içermektedir. Yatırımcı, teşvikler için
DPT’den ve Hazine Müsteşarlığı’ndan, ithalat teşvikleri için Dış Ticaret
Müsteşarlığı’ndan, Turizm Bakanlığı’ndan, Sağlık Bakanlığı’ndan ve yerel
valilikten veya belediyeden çeşitli izinler almak zorunda kalmaktadır.
Yatırım kararlarının alınmasında, yatırım ve işletme izinlerinin
verilmesinde hüküm süren bu çok başlılığın yol açtığı
karmaşa, eşgüdüm eksikliği, çelişki ve görev yinelemeleri sistemin etkililik
düzeyini sınırlandırmaktadır. ÇED sistemi, bu sürece yeni bir halka ya da
aşama eklemiştir. Bu nedenle, yatırımcının çalışmalarını aksatan bir görünüm
alabilmektedir. Aslında, bu durumun ÇED sistemi için bir olumsuzluk
olarak görülmemesi gerekir. Gerçek olumsuzluk, oldukça karmaşık olan yatırım
sürecinin basitleştirilememesinde
aranmalıdır.
ÇEDY, teknik açıdan yetersizdir. Son
yönetmelikler AB uzmanlarıyla birlikte hazırlanmış olsa bile, bana göre,
Türkiye’de yürürlükte bulunan ÇED sistemi uluslararası ÇED normları açısından
yetersiz bir düzeyi ifade etmektedir. Bu yargıyı daha iyi açıklayabilmek için
özellikle ABD’de uygulanmakta olan sistemi bilmek gerekmektedir. ÇED sistemi özellikle bu
ülkede gelişmiş ve çok geniş bir uygulama alanı bulmuştur. Sistem
federal hükümetten eyaletlere ve yerel yönetimlere kadar uzanan bir alanda
uygulanmakta ve bu alanda hizmet vermek üzere çok sayıda özel sektör
kuruluşu ortaya çıkmış bulunmaktadır. Belirtilen bu kamu kuruluşları tarafından
geliştirilen yönetmelik ve öteki yönetsel düzenlemeler ve sistem içinde
yer alan özel sektör kuruluşları tarafından geliştirilen etki belirleme
ve irdeleme teknikleri yanında yargıya intikal etmiş olan ÇED kararları
nedeniyle oluşan içtihat zenginliği ÇED açısından oldukça gelişmiş bir yapının
ortaya çıkması ile sonuçlanmıştır. Gelişme çabaları bugün de devam
etmektedir. Böylesine gelişmiş bir sistem ile karşılaştırıldığında ülkemizde
uygulanmasına çalışılan sistemin yetersiz kaldığı anlaşılmaktadır.
ÇED sistemi, yönetsel açıdan da yetersizdir.
Sistemin tasarlanması sırasında yapılan yanlışlıklardan bir başkası
da, ÇED sürecinin yönetimine ilişkindir. Yönetsel yanlışlıklara verilebilecek
örneklerden bir tanesi, (ÇEDY 1993 ve 2002’de) ön ÇED başvurusu üzerine
verilmesi gereken kararın “mahalli çevre kurulu”na bırakılmış
olmasıdır. Oysa, bu kurulun oluşum biçimine bakıldığında, kurulun çok fazla
sayıda üyeden meydana geldiği, ilgisiz ve etkisiz pek çok kurumun kurulda üye
olarak yer aldığı ve kurul üyelerinin çevre sorunları üzerindeki
yetkinlik düzeyinin oldukça sınırlı olduğu açıklıkla görülmektedir.
Ancak, yönetim açısından yetersizliği ortaya çıkaran temel
eksiklikler ise ÇED sürecinin planlanmasında karşılaşılan yetersizlikler,
ÇED raporunun hazırlanması ve değerlendirilmesi sırasında ortaya çıkan
örgütlenme sorunları, ÇED raporunun yetkinlik düzeyinin ve karar sonrası
yapılan uygulamaların verilen rapora uygunluk düzeyinin denetimi, ilgili ve
sorumlu kurumlar arasındaki iletişim yetersizlikleri ile ilgilidir. ÇEDY 2002
ve daha sonra ÇEDY 2004 MÇK’ları devre dışı bırakarak bu sorunu çözmek
istemektedir.
Raporun maliyeti, hazırlanma süresi ve
maliyetin kim tarafından ödendiğine ilişkin bilgilerin açıklanmasını
öngören hükümlerin yokluğu kritik öneme sahip bu gibi alanlarda değerlendirmeye
esas olacak bilgilerin elde edilememesi ile sonuçlanmaktadır. Belirtilen bu
bilgilerin raporun yetkinlik düzeyini belirleyen temel göstergeler oldukları
her türlü açıklamadan uzak olması gerekir. Gerçekten, ÇEDY
incelendiğinde açıklıkla görülecektir ki, bu tür bilgilerin açıklanmasını
gerekli kılan düzenlemelere yer verilmemiştir. Bu durum da, raporun temel
özelliklerinin ve yetkinlik düzeyinin ortaya çıkmasını engellemektedir.
Raporda yer verilen ve bilimsel açıdan
doğrulanması gereken görüşlerin, yargıların ve kesin hükümlerin
kaynaklarının ve dayanaklarının belirtilmesi zorunluluğunun açıkca
hükümlendirilmemiş olması önemli bir eksiklik yaratmaktadır. Gerçekten
de, inceleme konusu olan pek çok ÇED
raporunda bu yolda önemli eksiklikler saptanmıştır. Raporlarda bilimsel
görüntü veren görüşlere yer verilmekte ancak bu görüşlerin doğruluk,
geçerlilik ve güvenilirlik düzeylerinin anlaşılmasına olanak verecek
kaynak gösterme gerekliliğine yeteri kadar önem ve ağırlık verilmediği
görülmektedir. Bilimsel tutarlılık ve bilim ahlakı açılarından
oldukça yanlış olan bu tutum ve davranış çoğu kez
raporları değerlendirmek durumunda olanların da dikkatlerinden kaçmakta
ve sonuç olarak da bilimsel yanlışlıklar içeren raporlar ortaya
çıkabilmektedir.
Etki belirleme ve irdeleme yöntem ve teknikleri
hemen hemen hiç kullanılmamakta ve bunların yeterince gelişmemiş olması
değerlendirme ve karar verme süreçlerinin yetkinlik düzeyini
sınırlandırmaktadır. Ülkemizde uygulanmakta olan ÇED sisteminin tasarımına
ilişkin sorunların en önde gelenlerinden birisi, etki belirleme ve
irdeleme yöntem ve tekniklerinin yeterince bilinmemekte ve uygulanmamakta
olmasıdır. Özellikle, ÇED raporunun hazırlanması sırasında önem taşıyan bu
durum çevresel etkilerin yeterince belirlenememesi ile sonuçlanmaktadır.
ÇEDY 1993 bu amaçla son derecede azgelişmiş ve yetersiz bir soru kağıdına
ve matrisine yer vermektedir. Ancak, etki belirleme ve irdeleme ile ilgili
öteki gelişmiş teknik ve yöntemler ise hem bu alandaki kuramsal çalışmaların yetersizliğini gösterecek
ve hem de uygulamada bu gibi tekniklerin ne kadar ihmal edildiğini ispatlayacak
şekilde bilinmemekte ve uygulanmamaktadır.
ÇEDY
1993 ekinde yer alan değerlendirme raporu ve etki matrisinin uluslararası
normlara uygun olmadığı ve kuramsal açıdan yetersiz olduğu daha önce
belirtilmişti. ÇEDY 1997 ve 2002, konu üzerinde herhangi bir düzenlemeyi
içermemektedir. Soru kağıtları ve matris sisteminin olabilecek en etkili
düzeyde geliştirilmesi ve ÇED sistemi içindeki önemli yerini alması
sağlanmalıdır. Biraz önce de belirtildiği üzere, söz konusu değerlendirme
raporu ve matris önemli ölçüde yetersizlikler içermektedir. Bu nedenle,
söz konusu rapor ve matrislerle yatırımların çevresel etkilerinin
belirlenebilmesi olanaklı görülmemektedir.
Değişik çözüm önerileri yeterince dikkate
alınmamaktadır. Uluslararası ÇED normları yapılacak yatırımın
seçeneklerinin aranmasına özel bir önem ve yer verir. Buna
koşut olarak, ileri sürülen çözüm önerilerinin seçeneklerinin de
belirlenmesi gerekmektedir. Ülkemizde gerçekleştirilen ÇED uygulamalarında
görülen temel eksikliklerden biri de, yatırım ile ilgili
seçeneklerin yeterli bir inceleme konusu olmadıklarıdır. Bu durumun da,
ÇED süreci açısından önemli bir yetersizlik olarak görülmesi gerekir. Zira,
bu çalışma yapılmadan gerçek bir ÇED çalışmasının yapılabilmesi ve
çevresel kaliteyi koruyacak kararların alınabilmesi olanaklı olamayacaktır.
Ekonomik yarar-maliyet analizleri eksiktir. ÇED
raporlarında yalnızca yatırımın çevresel fayda ve maliyetleri inceleme
konusu yapılmakta ancak yatırımın ekonomik yarar/maliyet analizleri
üzerinde durulmamaktadır. Oysa, ÇED süreci, esas itibarıyla,
ekonomik bir irdelemenin devamı olmak durumundadır. Ekonomik açıdan
yarar/maliyet dengesi olumlu olmayan bir yatırımın yalnızca çevresel etkiler
açısından irdelenmesi yerinde bir çaba olarak kabul edilmemesi gerekir.
Ülkemizdeki uygulamada ise olaya yalnızca
çevresel endişeler açısından yaklaşılmakta ve bir anlamda
çalışmanın ekonomik boyutunun esasen olumlu olduğu varsayılmaktadır. Buna ek
olarak, çevresel sakıncaların önlenmesi için alınacağı belirtilen
önlemlerin de ekonomik açıdan irdelemesi
yapılamamaktadır.
Ülkemizde uygulanmakta olan ÇED sürecinde, öteki
ülkelerden farklı olarak ön ÇED uygulaması yer almaktadır. ÇEDY 1993 ve 1997
bağlamında gerçekleştirilen ÇED ön araştırması sürecinde uygulanan sistem
ve süreçler yetersizdir. Ön ÇED sürecinde karar Mahalli Çevre Kurulu tarafından, il Çevre
Müdürlüğü tarafından yürütülen ve çoğu kez oldukça yetersiz olan bir incelemeye
dayalı olarak, verilmekte ve yetkili Kurul’un yanlış oluşum biçiminin etkisi
ile de yetersiz ve etkisiz bir değerlendirmeye konu olmaktadır. İncelemeyi
yapanların ve kurulda yer alanların genel çevre yönetimi ve ekoloji
bilgileri ile ÇED teknik ve yöntemleri konusunda bilgisiz ve
eğitimsiz oldukları gözlemlenmiştir. Bu durum ön ÇED sistemi açısından çok
önemli bir yetersizlik yaratmakta ve il düzeyinde alınan kararların da önemli
ölçüde geçersiz olduğu yolundaki görüşlerin yaygınlık kazanmasına neden
olmaktadır. ÇEDY 2002 ve 2004 bu konuda köktenci bir değişiklik getirmektedir.
Ancak, bu yeni düzenleme esas olarak karar verme yetkisinin MÇK’dan Çevre ve
Orman Bakanlığı’na aktarılmış olmasından ibarettir. ÇED ön araştırma
raporlarının içeriksel kalitesinde ne gibi iyileştirmeler yapabileceğini zaman
gösterecektir.
ÇED
Raporunun Hazırlanması Sırasında Ortaya Çıkan Sorunlar
Türkiye’de uygulanan ÇED sisteminin bir başka
sorun alanını da ÇED raporunun hazırlanmasına ilişkin sorunlar
oluşturmaktadır. Raporu hazırlamak durumunda
olanların taşıdıkları kimi yetersizlikler doğrudan ÇED raporunun
yetkinlik düzeyini olumsuz olarak etkileyen etmenler olarak ortaya
çıkmaktadır.
Hemen belirtmek gerekirki, ÇED raporu
hazırlama işlevinde profesyonelleşme düzeyinin yeterince gelişmemiş
olması nedeniyle, üniversite, vakıf ve dernekler gibi amatör nitelikli
örgütler sisteme egemen olmaya başlamış ve bu nedenle raporların
yetkinlik, yansızlık ve güvenilirlik düzeyleri oldukça
sınırlı bir konuma gelmiştir.
Bu duruma yol açan temel neden mevcut
yönetmeliğin ÇED raporu hazırlama konusunda özel şirketlerin oluşumunu ve bu
alanda rol almalarını desteklememesi ve bunun yerine üniversiteleri,
vakıfları ve dernekleri yeğlemesidir. Ancak, hemen belirtilmelidir ki, bu
durum raporların hazırlanmasında profesyonelliğin ve serbest rekabet unsurunun
ortadan kalkmasına neden olmakta ve bu yolda çok yanlış bir gelişme olarak
kabul edilmesi gereken amatör yaklaşımları teşvik etmektedir. Herhangi bir kar
endişesi olmayan ve bu nedenle de profesyonel mükemmellik iddiası olmayan
grupların ÇED raporlarının hazırlanmasında egemen olmaya başlamaları, bu
grupların yararına bir gelişme gibi görünmesine karşın, özünde ÇED sisteminin
gelişmesini yavaşlatacak bir gelişme olarak kabul edilmelidir.
Ön ÇED süreci içinde yerel bilgi
kaynaklarından yeterince yararlanılamamıştır. İl valilerinin ya da
çevreden sorumlu vali yardımcıları ile birlikte çevre il
müdürlerinin ÇED sistemi konusunda teknik uzmanlık yeteneklerinin sınırlılığı
özellikle ön ÇED konusunda yetersizlik ve geçersizlik endişelerini
yoğunlaştırmaktadır. Bu endişeler, il düzeyinde yürütülen ÇED
çalışmalarında yerel bilgi ve uzmanlık kaynaklarından yeterince
yararlanılamamasıyla sonuçlanmaktadır. Ortaya çıkan bu sonuç ise, il düzeyinde
yürütülmekte olan ön ÇED çalışmalarının geçerlilik endişelerinin yaygınlık
kazanmasına yol açmaktadır. Nitekim bu durum, ÇEDY 2002 ve 2004 ile ÇED ön
araştırması sürecinde karar verme yetkisinin MÇK’dan Çevre ve Orman
Bakanlığı’na alınmasıyla sonuçlanmıştır.
ÇED raporunun hazırlanması sırasında yapılması
gerekli olan kurumlararası yazışmalar zaman alıcı olmakta ve uzun sürmektedir.
İlgili kamu kurumlarının ÇED konusunda sorulan sorularla ilgili olarak
hazırlamaları gereken cevap yazıları konusunda göstermeleri gereken duyarlılığı
gerek zaman ve gerekse içerik yönünden göstermemeleri önemli yetersizlik
sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu duruma yol açan
etmenlerden biri de, ilgili kamu kurumlarının ÇED mevzuatını yeterince
bilmemeleri ve ÇED’i ciddiye aldıklarını gösteren davranışları ortaya
koymamalarıdır. Bu gibi kurumlarda çalışmakta olan uzman personelin ÇED teknik
ve yöntemleri konusunda yeterli bilgi birikimine sahip olmaması da
belirtilen olumsuzluğa yol açan bir başka etmen olarak
kabul edilmek gerekir.
Yasal bir formalitenin yerine
getirilmesi zorunluluğunun
giderilmesi isteği ÇED raporu hazırlama, değerlendirme, izleme ve
denetleme yükümlülüğüne sahip taraflarda ağır basmakta ve ÇED sisteminin
gerçek amacı giderek yitirilmektedir. Pek çok yatırımcı ÇED’i yatırım izinleri
sürecinin bir halkası olarak görmekte, kendilerine yasal olarak yüklenen
sorumluluğu kolay ve ucuz bir şekilde aşmanın yol ve
yöntemlerini araştırma çabası içine girmekte ve raporu hazırlayanlar ise
Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan ‘ÇED olumlu kararı’ alarak yasal sorumluluktan
kurtulmak istemektedirler. Kısacası, ÇED zaman zaman fazlalık ve
gereksiz bürokratik yük olarak görülmektedir. Bu yargıyı pekiştiren en
önemli olgu verilen ÇED olumlu belgelerinin ilgili ve sorumlu kamu
yönetimlerince yeterli ve etkili sayılabilecek ölçüde bir izlemeye konu
edilmemeleridir.
Raporun Değerlendirilmesi Sırasında Ortaya Çıkan
Sorunlar
ÇED raporlarının incelenmesi ve
değerlendirilmesinde, Çevre ve Orman Bakanlığı ve Mahalli Çevre Kurulları,
gerek kapasite sınırlılıkları ve gerekse siyasal baskılar nedeniyle,
yetersiz ve etkisiz kalmışlardır. ÇED sisteminin en önemli alt
bileşenlerinden biri de, kuşkusuz, yatırımın sahibi tarafından hazırlanmış olan
ÇED raporunun biçimsel ve içeriksel yeterliliğinin, geçerliliğinin ve
güvenilirliğinin kendi uzmanlık alanlarında yetkinliği sınanmış ve saptanmış
kimseler tarafından incelenmesidir. Bu gereklilik, Türkiye genelinde,
illerde ve özellikle de Çevre ve Orman Bakanlığı’nda ÇED konusunda ve ekolojik
sistemler üzerinde gerçek anlamda bilgi sahibi olan uzmanların, ÇED
süreci üzerinde etkin ve belirleyici bir rol oynamalarını kaçınılmaz kılmaktadır.
Oysa, ne var ki, 1994 yılından bu yana geçen uygulama dönemi içinde ÇED
sisteminin Türkiye’de böylesine bir kapasiteye ulaşmış olduğunu söyleyebilmek
olanağı mevcut değildir. Hatta, belirtilmeye çalışılan kapasite
yetersizliğinin temel bir sorun olarak algılanıldığını ve çözümlenmeye
çalışıldığını gösteren herhangi bir gelişme de
gözlemlenememektedir. Bu yargıya yol açan en önemli göstergelerden
biri, henüz üniversitelerimizin hiç birinde ÇED konusunda temel eğitim
veren bir bilim dalının ve dersin oluşmamış olması ve Çevre ve Orman
Bakanlığı’nın da bu yolda ilgili kamu kuruluşlarını kapsayacak şekilde bir
hizmet içi eğitim çalışması içine girmemiş olmasıdır. Öte yandan, ÇED olumlu
belgesinin verilmesinde kimi siyasal baskıların önemli rol oynadığı
yolunda duyumlar alınmaktadır. Bu duyumları güçlü kılan bir başka somut
olgu da Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan verilen ÇED olumsuz belgelerinin
sayısının ÇED olumlu belgelerinin sayısına oranla çok düşük kaldığı
gerçeğidir. Nitekim, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın konu ile ilgili
yöneticilerinin ÇED ile ilgili görüşlerini açıklarken kullandıkları “ÇED’in
amacının, hiç bir zaman, ekonomik yatırımların durdurulması ve
geciktirilmesi olamayacağı” yolundaki düşünceleri de,
ÇED raporlarının değerlendirilmesinde karşılaşılan
kapasite sınırlılıklarını gösteren bir başka önemli somut
bulgu olarak kabul edilmelidir.
Halk katılımı etkisiz ve sonuçsuzdur. ÇEDY, yerel halkın ÇED ile ilgili karar
alma sürecine katılmasını öngören düzenlemeler ve hükümler içermektedir.
Buna göre, ÇED raporu ile ilgili olarak olay yerinde yerel halkın da
katılımı ile bir irdeleme toplantısı yapılacak ve yerel toplumun görüşlerinin
alınmasına çalışılacaktır. Bu toplantıların, belki de bir yasal
zorunluluk olması nedeniyle, yapılmakta olduğu bilinmektedir. Ancak, çoğu kez
bu toplantılar, ürettikleri sonuçlar açısından, yasal bir formalitenin yerine getirilmesinden
öteye geçememektedir. Hatta, bazı durumlarda, halkın olumsuz görüş
belirtmesine karşın yatırım ile ilgili olarak ÇED olumlu belgesi
verildiği de görülebilmektedir. Ayrıca, halk toplantılarının yapılma biçimi,
koşulları ve elde edilen görüşlerin değerlendirilme şekli konusunda ÇEDY’de
bir açıklama yer almamaktadır. Belirtilen bu durumlar, ÇED
sürecinin çok önemli bir özelliği olarak kabul edilmesi gereken yerel toplumun
bilgilendirilmesi ve görüşlerinin alınması yolundaki gerekliliğin tatmin
edici bir şekilde yerine getirilmesi yolunda önemli engeller bulunduğunu
göstermektedir. ÇEDY 2002 ve 2004’ün halkın katılımı olgusuna daha fazla
ağırlık verdiği görülmektedir.
Değerlendirme ve inceleme komisyonlarının
oluşum biçimi ve bu kurullarda yer alan üyelerin genel ÇED
bilgisi ve çevresel etkilerle ilgili teknik bilgi düzeyleri genellikle
yetersizdir. Bu durum, daha önce belirtilen kapasite sınırlılıkları ile ilgili
nedenlerin önemli bir açıklayıcısı olarak kabul edilmelidir. ÇEDY 1993 ve
1997’de ön ÇED süreci sonunda “çevresel etkisi önemlidir” ya da
“önemsizdir” kararı alma yetkisine sahip olan MÇK’nun oluşum biçiminin hatalı
olduğu görülmüştür. Bu kurullarda alınan kararlar kuşkuyla karşılanmıştır.
Kurullarda, ekolojik konularda yeterli düzeyde bilgisi bulunmayan kimseler
ağırlıkta olmuş ve yeterli bilgi sahibi olmadıkları konular üzerinde oy
kullanmışlardır. Ayrıca, bu kurulların üyelerinin tam olarak kimlerden oluşacağı
ve ilgililer kurula katılmadıkları takdirde uygulanacak yaptırımın
ne olacağı da açıklık taşımamaktadır. MÇK üye sayısının çokluğu nedeniyle
bir “kurul”dan çok bir “meclis”i andırmaktadır. Böylesine bir oluşumdan ÇED
konusunda olumlu katkılar bekleyebilmek olanaklı olamamaktadır. Nitekim, ÇEDY
2002 ve 2004 ile bu yetki MÇK’dan Çevre ve Orman Bakanlığı’na geçmiştir.
Çevre ve Orman Bakanlığı’nda yürütülen ÇED
sürecinde de benzer koşullar yaşanmaktadır. Kurulan inceleme ve değerlendirme
kurullarına ilgili kamu kurumlarından temsilciler gönderilmesi istenmekte
ve bu üyelerin katılımı ile konu değerlendirilmektedir. Ancak, bu kurullara
katılan üyelerin konu üzerindeki yetkinlik düzeyi her zaman istenilen düzeyde
olmayabilmektedir. Kurulan çalışma biçimi ve karar alma süreçlerinin de yeterli
açıklık taşımaması nedeniyle kurulların yönetiminde kimi sorunların
yaşanmasına yol açılmaktadır. Bu kurullarda bağımsız
nitelikli grupların ve daha da önemlisi yerel toplumun temsilcilerinin
oy hakkına sahip üye olarak katılmaması da önemli bir eksiklik
olarak kabul edilmelidir.
ÇED raporlarında önerilen yatırımın yol
açabileceği çevresel etkiler ve etkilenecek olan çevrenin sahip olduğu
yaşam kalitesi ve taşıma kapasitesi özellikleri ile ilgili olarak
neden-sonuç ilişkilerine yeterince yer verilmemekte ve toplumsal ve
çevresel maliyetler dikkate alınmamaktadır. Gerçekten de inceleme konusu olan
ÇED raporları üzerinde yapılan incelemelerde, çevresel etkiler ve
etkilenecek çevre ile ilgili görüşler belirtilirken neden-sonuç
ilişkilerine açıklık getirilmemekte, varılan sonuçlar doğru ve geçerli
incelemelere dayalı sayısal verilerle ve istatistiksel çözümlemelerle
desteklenmemekte ve yetersiz açıklamalara dayalı olarak kesin bilimsel
yargılara varılmaktadır. Bu durum, bilimdışılığı son derecede açık olmakla
birlikte, okuyucu ve değerlendiriciler üzerinde çeşitli
duraksamalar yaratmakta ve kavram karmaşasına yol açmaktadır. Buna ek
olarak, neden-sonuç ilişkileri konusunda bilimsel nitelikli yargılarda
bulunulmakta, ancak, bu yargıların yer aldığı bilimsel kaynaklara
gönderme yapılmamakta ve söz konusu yargılar geçerliliği herkes tarafından
açıklıkla kabul edilmiş “aksiyom”lar şeklinde rapora aktarılmaktadır. Bu
tür kesin yargı ifade eden pek çok bilimsel görüntülü ifadenin doğru
olmadıkları anlaşılmaktadır. Sorunu daha da karamsar kılan nitelik ise bu
tür bilimsel görünen ancak bilimsel yönden geçerliliği
kanıtlanmamış görüşlerin inceleme-değerlendirme kurulları tarafından da ortaya
çıkarılamamış olmalarıdır.
Tüm bunlara ek olarak, ÇED raporlarında
toplumsal çevre ve toplumsal çevreye ilişkin maliyet unsurları ile fiziksel
çevreye ilişkin maliyetler de yeterince ele alınmamaktadır. Oysa,
yatırımların toplumsal çevre üzerinde de olumsuz etkilerinin olması
olasıdır ve yalnızca bu nedenle yatırımın durdurulması olanaklı
olabilmelidir. ÇED raporları üzerinde yapılan incelemelerde toplumsal çevre
kavramının yeterince öne çıkmadığı ve öneminin yeterince anlaşılamadığı
görülmektedir.
ÇED raporlarında inceleme konusu
yapılan etkilerin ve bu etkilerin yol açtığı belirtilen
olumsuz sonuçların gerçek durumu yansıttığı yolunda çeşitli kaygılar
ortaya çıkmaya başlamıştır. Yukarıda açıklanmaya çalışılan durumun bir
sonucu olarak, ortaya çıkmaya başlayan bu eğilim ülkemizde ÇED sisteminin
varlık nedenlerinin sorgulanması olasılığını ortaya çıkarmaktadır. “Şayet, ÇED
raporlarında yer alan görüşler gerçek durumu yansıtmıyorsa, neden ÇED
gibi bir çevresel planlama çabasına bundan böyle de devam etmek
gerekecektir?”, “Yapılan akçalı harcamaların ve zaman kaybının yararı nedir?”,
“ÇED raporlarının bir aklama belgesi ya da yasal formalitenin
tamamlanması konumuna gelmesinin çevresel kalitenin korunmasına
yapacağı gerçek katkı nedir?” şeklinde ortaya çıkan sorular
sistemin varlık nedenini sorgulayan temel kuşku kaynakları olarak belirmeye
başlamıştır. Bu kuşkuların tatmin edici şekilde giderilememesi ise, ÇED
sisteminin reddedilmesi ya da etkililik düzeyinin çok sınırlı bir konuma
gelmesi ile sonuçlanabilecektir.
Görüşlerine başvurulan bakanlıkların
ve kamu kurumlarının kendilerine iletilen konularla ilgili
çalışmaları önemli yetersizlikler içinde bulunmaktadır. ÇED sürecinin
‘çok-bilimli’ (multi-disipliner) özelliği karar alma sürecinde pek çok bilim
dalının yer almasını kaçınılmaz kılmaktadır. Bu nedenle, konunun
tüm boyutlarının ortaya çıkarılabilmesi konu ile ilgili uzmanlık
kurumu niteliğinde olan kimi kamu kuruluşlarının görüş ve
düşüncelerinin elde edilmesini gerekli kılmaktadır. Bu bağlamda, kendilerine
soru yöneltilen ve rapor konusunda görüş belirtmeleri istenilen kamu
kurumlarının konuya yaklaşım biçimlerinin yeterlilik düzeyi ÇED’in
başarısı konusunda yaşamsal bir önem taşımaktadır. Ancak, ne varki, bu gibi
kurumların ÇED konusuna yaklaşımlarında üstün bir sorumluluk anlayışının egemen
olduğunu söyleyebilmek olanağı
yoktur. Bu duruma yol açan temel nedenlerden birisi de,
kurumun kendi ilgi düzeyinin yetersizliğine ek olarak, ÇED konusunda tek karar
verme odağının Çevre ve Orman Bakanlığı olarak belirlenmiş olmasıdır. Uzmanlık
kurumunun başka ve ÇED konusunda karar verme yetkisine sahip kurumun
bir başka kurum olması durumunda bu gibi yabancılaşma,
ilgisiz kalma ve ciddiye almama gibi durumların ortaya
çıkması doğal karşılanmalıdır.
Daha önce de işaret edildiği üzere, MÇK’nın oluşum
biçimi yetersizdir; çalışmaları etkili ve amaca yönelik
değildir ve çeşitli hukuksal sakıncalara yol açılması olasılığı oldukça
yüksektir. MÇK’nın oluşum biçimi hem yasal belirsizlikler içermekte
ve hem de çok sayıda kurum temsilcisinin biraraya gelmesini gerekli
kılmaktadır. Kurulun çalışma ve karar alma usul, şekil ve yöntemleri de
belirgin değildir. Oluşma ve çalışma biçimi önemli yetersizlikler içeren bu
kurulların kararları, yönetim hukuku açısından, yönetsel yargı denetimine tabi
bulunmaktadır. Yönetsel yargı usul hukuku ise önemli ayrıntı, ilke ve
kurallardan oluşmaktadır. Yönetsel eylem, işlem ve kararlarda hukuksal
mükemmeliği arayan yönetsel yargı karşısında MÇK’nın sahip olduğu yapısal
zayıflıklar bu kurullar tarafından alınmakta olan kararların iptal edilmesi
olasılığını önemli ölçüde artırmaktadır. ÇED raporları konusunda yönetsel
yargıya iletilmiş dava sayısının sınırlı olması bu olgunun tüm
yönleriyle ortaya çıkmasını engellemektedir.
ÇEDY’nin öngördüğü kural ve normlara aykırı
davrananlara karşı uygulanabilecek
yaptırımlar yetersiz ve etkisizdir. Örneğin, raporlarında bilimsel
yanlışlıklara yer veren ve yanlı rapor hazırlayan danışmanlık kurumlarına
uygulanacak yaptırımlar belli değildir ve belirlenen yaptırımlar da etkisizdir.
ÇED Yeterlilik Belgesi Yönetmeliği bu konuda bazı düzenlemeler getirmiş
bulunmaktadır.
Yetersziliğe yol açan etmenlerden bir başkası
da, ÇEDY’de profesyonelleşmenin özendirilmemesi ve amatörlüğe prim
verilmesidir. Serbest piyasa koşullarında mükemmelliği ve kalite üstünlüğünü
sağlayarak çalışmak durumunda olacak kuruluşların ortaya çıkarılması
özendirilmemekte ve bunun tam aksine olarak mesleksel ve bilimsel sorumluluğun
yeterince ortaya çıkmasını önleyen vakıf ve dernek gibi amatör nitelikli
kuruluşların gelişmesine olanak verilmektedir.
Bir başka eksiklik de, çevre mühendisliği gibi
çekici isim taşıyan bazı bilim dallarına ÇED raporlarının hazırlanmasında
tekelci bir konum verilmek istenmesi ve kent ve bölge planlaması, ekonomi ve
yönetim gibi ÇED konusunda son derecede önemli katkılar sağlamak durumunda olan
öteki bilim dallarının taşıdıkları önem düzeyinin azaltılması sonucunu
yaratacak bazı tercih unsurlarının ön plana çıkarılmaya çalışılmasıdır.
Yatırımın Gerçekleştirilmesi ve
İşletmeye Açılmasından Sonra Ortaya Çıkan Sorunlar
ÇED sisteminin bir başka önemli aksama noktası
da, yatırımın tamamlanması ve
işletmeye açılmasından sonraki aşamada ortaya çıkmaktadır. Bu aşamada, ÇED
“olumlu” kararı alan yatırımların uygulanması ve işletilmesi aşamalarında
önemli denetim eksiklikleri görülmektedir. Yatırımın ÇED olumlu kararında
belirtilen koşullara uygun olarak çalıştırılmasını denetlemek
ve verilen izine uygun olarak çalışmayan tesisleri çalışmadan
alıkoymak yetkisi mülki idare amirlerine (ÇEDY 2002 ve 2004’de valiliklere)
verilmiştir. Ancak, uygulamada mülki idare amirlerinin bu denetimi
yeterince yapmadıkları görülmektedir. Buna yol açan nedenlerden birinin, bu
görevlilere yönelik siyasal baskılar olabileceği anlaşılmaktadır. Bu
çerçevede, rol oynadığı sanılan bir başka etmen de, il ve
ilçelerdeki çevresel kurumsal ve örgütsel yapıların yeterince
gelişememiş olmasıdır. Denetim eksikliğine yol açan temel nedenlerden bir
başkasının da, ÇED olumlu raporunu belirli koşullara bağlayarak veren Çevre ve
Orman Bakanlığı’nın konu ile ilgili olarak mülki idare amirliklerine yeterli
açıklıkta bilgi vermemesi olduğu bilinmektedir. Tüm bu etmenlerin sonucu
olarak ÇED olumlu belgesinin uygulamada yeterli ölçüde izlenemediği ve
denetlenemediği gerçeği ortaya çıkmaktadır.
Ancak, burada yinelenmelidir ki, ülkemizde ÇED
konusunda istenilen noktaya gelinememesinin temel nedeni ÇED süreci ile ilgili
olarak yeterli bir siyasal iradenin
oluşamamış olmasıdır. Türkiye’de ÇEDY, konunun öneminin bilincinde olan
bazı çevreseverlerin uzun süren uğraşlarının sonucu olarak, yasada öngörülen
bir zorunluluğun yaklaşık 10 yıllık bir gecikme ile gerçekleştirilmesi
çabası olarak ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda, ÇED hem kamuoyu tarafından
yeterince anlaşılamamış ve desteklenememiş ve hem de gerek yerel ve gerekse
ulusal ölçekte güçlü bir siyasal irade desteğine sahip olamamıştır. ÇED
konusunda siyasal irade yetersizliği, sorumlu ve görevli kamu yöneticilerinin
sorunları daha geniş hoşgörü sınırları içinde ele almaları sonucunu
yaratmaktadır.
Geçmişte ÇED ön araştırması süreci sırasında ve
sonucunda verilen çevresel etkileri “önemlidir/önemsizdir” ya da ÇED
raporu “olumludur/olumsuzdur” kararlarının oluşumunda siyasal tercihler ve
baskılar rol oynamıştır.
ÇED süreci, bazı yatırımcılar tarafından gereksiz
bir harcama nedeni olarak görülebilmekte ve yatırım sürecinin
tamamlanması için yeni ve ek bir bürokratik formalite olarak
algılanabilmektedir. Böyle bir algılama, doğal olarak, sorunun ciddiye
alınmaması ile sonuçlanabilmektedir. Öte yandan, ÇED ile ilgili izleme
ve denetleme çalışmalarının etkili şekilde yürütülememekte olması da bu
tür alışkanlıkların yaygınlık kazanmasına neden olmaktadır.
Bakanlıklar ve ilgili kurumlar arasında eşgüdüm
yetersizliği vardır. ÇED süreci içinde kamu kurumları arasında herhangi
bir iletişim ve eşgüdüm çabası görülmemekte ve yalnızca Çevre ve Orman
Bakanlığı’nın merkez ve taşra kuruluşları ile bazı kamu kurumları
arasında yazışmaya dayalı bir iletişim kurulduğu gözlemlenmektedir. Kuşkusuz,
bu durum, ÇED konusunda önemli bir iletişim yetersizliğinin ortaya çıkmasına ve
kararın mükemmelleşmesine katkıda bulunabilecek kurumların katkılarının
sınırlandırılmasına neden olmaktadır.
Çevre ve Orman Bakanlığı üzerindeki iş yükü
aşırı boyutlardadır. İş yükü ÇEDY 2002 ve ÇEDY 2004’de yapılan süreç
değişikliği nedeniyle giderek daha da dayanılmaz boyutlara ulaşacaktır.
Nitekim, ÇEDY 2002’nin yürürlüğe girmesinden kısa bir süre sonra iki sayılı
listede yer alan tesisler hakkında karar verme yetkisi il valilerine
devredilmiştir. Daha önce de belirtildiği üzere, ülkemizde uygulanan biçimi
ile ÇED konusunda olumluluk ya da olumsuzluk kararı almaya yetkili tek
“odak noktası” ya da “önder kurum” Çevre ve Orman Bakanlığı’dır. Oysa, öteki
bazı ülkelerde, örneğin ABD’de, “odak noktası” ya da “önder kurum” Çevre Koruma
Ajansı değil fakat çalışma konusunu en yakından ilgilendiren Federal ya
da yerel kamu kuruluşudur. Bu ülkede, Federal Çevre Koruma Ajansı’nın ÇED
konusundaki tek görevi ÇED mevzuatını geliştirmektir. Ülkemizde, Çevre ve Orman
Bakanlığı’nın tek karar verici durumuna getirilmesi sayıları giderek hızla
artan ÇED raporlarının inceleme sürelerinin uzamasına neden olmaktadır.
Bakanlığın elindeki eleman sayısının azlığı inceleme konusunda önemli bir
darboğaz yaratmaktadır. Ortaya çıkan iş yükü şimdiden aşırı boyutlara
ulaşmıştır. İleriki yıllarda söz konusu iş yükü daha da artacaktır.
Bu durumun inceleme süresini uzatması durumunda ise yatırımcıların
şikayet ve endişeleri önemli bir haklılık boyutu kazanacaktır. ÇEDY 2002’de
yapılan değişiklikle inceleme ve karar verme sürelerin kısaltılmış ve
sınırlandırılmış olması bu yolda atılan olumlu bir adım olmuştur.
Kamuoyunda, ÇED raporlarının yansızlığı ve
güvenilirliği yolunda kaygılar vardır. Maddi çıkarlar karşılığında istenilen
yönde kararlar alınabileceği yolundaki iddia ve kanıların yaygınlık
kazanması ve pekişmesi hem bu alanda çalışmak isteyen ciddi özel sektör
kuruluşları için yaşamsal önemde bir gerileme ve handikap yaratacak ve hem de
sistemin güvenilirliği ve geçerliliği tehlikeye girecektir.
Öneriler
Yukarıda ayrıntılarıyla açıklanmaya çalışılan ve
ÇED sürecinin ükemizde uygulanmakta olan biçimini içerik ve
sonuçları itibarıyla olumsuz yönde etkileyen sorunlar ve nedenlerle
ilgili olarak geliştirilen çözüm
önerileri aşağıda belirtilmiştir.
Sistemin Altyapısına İlişkin Öneriler
·
ÇED raporu
hazırlayan ve değerlendiren kişi ve kurulların niteliksel ve
niceliksel açıdan yetersizliği sorununu çözecek önlemler
alınmalıdır.
·
ÇED sürecinde
başvurulabilecek ve raporların hazırlanması ve değerlendirmesi sırasında
kullanılabilecek bilgi ve veri bankaları
oluşturulmalıdır. Özellikle kentsel alanlarda parsel bazında temel
çevresel bilgi sistemlerinin kurulması
bu açıdan büyük bir önem taşımaktadır.
·
Bilgi
ve veri bankalarına dayalı çevre
envanterleri oluşturulmalı ve
ilgililerin kullanımına açık tutulmalıdır.
·
Monitoring ve
laboratuvar sistemleri kurulmalı ve uluslararası ölçünler ve normlar düzeyine
çıkarılmalıdır.
·
ÇED ile
ilgili örgün, yaygın ve hizmet içi
eğitim çalışmaları geliştirilmelidir.
·
ÇED
sisteminin teknik yeterlilik düzeyi geliştirilmeli ve uluslararası
ölçünler ve normlar düzeyine ulaştırılmalıdır.
·
ÇED
sürecinin, bir planlama aracı olarak, mevcut ulusal ve yerel planlama
sistemleri ile uyumlaştırılması sağlanmalı ve özellikle endüstriyel
yer seçimi ve işyeri açma izin belgeleri süreci basitleştirilerek ve
kolaylaştırılarak ÇED sürecini de içerecek şekilde sistemik bir bütünlüğe
kavuşturulmalıdır.
Sistemin Yeniden Tasarımına İlişkin Öneriler
·
“Olası önemli
olumsuz etki” kavramı yeniden tanımlanmalı, ölçütleri belirlenmeli ve
bunlarla yaşam kalitesi ve taşıma kapasitesi kavramları arasında ilişki
kurulmalıdır.
·
Çevre ve
Orman Bakanlığı, ÇED sürecinde tek yetkili kurum olmak
durumundan uzaklaştırılmalı ve öteki bakanlıkların ve kamu kurumlarının
da, ÇED ile ilgili olarak “yetkili kurum” (lead agency/focal point) olabilme olanağına sahip olabilmeleri
güvence altına alınmalıdır.
·
Bu çerçevede,
özellikle, kent sınırları içinde yapılacak ve kentsel çevre
kalitesi üzerinde olası önemli olumsuz etkiler yaratabilecek projeler için
yerel belediye tarafından yürütülecek kentsel ÇED süreci ve sistemi
geliştirilerek uygulama alanına konulmalıdır.
·
ÇED sürecinin
süre olarak uzunluğunun yatırımcı üzerinde caydırıcı etki yaratmasının
önüne geçilmelidir. (Bu sakınca
giderilmiştir.)
·
ÇED
raporlarını hazırlayanların yatırım ve yatırımcı yönünde
yanlı olma endişe ve kuşkusunu giderecek düzenlemelere sistemin yeniden
tasarlanması çalışmalarında özel bir yer verilmelidir.
·
Yatırım
kararlarının alınmasında ve yatırım ve işletme izinlerinin verilmesinde hüküm
sürmekte olan çok başlılık ve bu durumun yol açtığı karmaşa, eşgüdüm eksikliği,
çelişki ve görev yinelemeleri ve boşlukları önlenmelidir.
·
Teknik ve
yönetsel açıdan yetersiz bir konumda bulunan ÇED sisteminin bu açılardan
geliştirilmesinde ileri bir düzeyi simgeleyen ABD ÇED sistemi
içeriksel özellikleri ile birlikte ve bir bütün olarak ele alınmalıdır.
·
ÇED raporunun
maliyeti, hazırlanma süresi ve maliyetin kim tarafından ödendiğine ilişkin
bilgilerin ÇED raporu içinde yer alması sağlanmalıdır.
·
ÇED
raporunda yer verilen ve ancak doğrulanması gereken bilimsel
görüşlerin, yargıların ve kesin hükümlerin kaynaklarının ve dayanaklarının
açıklıkla belirtilmesi yönetmeliğin açık bir hükmü durumuna
getirilmelidir.
·
Sistemin
yetkinlik düzeyinin geliştirilmesi açısından etki belirleme ve etki
irdeleme yöntem ve teknikleri kuramsal açıdan ve uygulamaya yönelik olarak
geliştirilmelidir.
·
ÇEDY 1993
ekinde yer alan, oldukça yetersiz düzeyde bulunan ve ÇEDY 1997, 2002 ve 2004’de
yer verilmeyen “değerlendirme raporu” ve “etki matrisi” istemleri çağdaş
uygulamalar gözönüne alınarak geliştirilmeli, yeniden düzenlenmeli,
uluslararası ölçünler ve normlar düzeyine yükseltilmeli ve tüm ÇED raporlarında
aranan bir unsur durumuna getirilmelidir.
·
ÇED raporu
içeriğinde önerilen proje ile ilgili çözüm yolu seçeneklerine yeterli ölçüde
yer verilmesi ve irdelenmesi güvence altına alınmalıdır.
·
Proje ile
ilgili ekonomik fayda/maliyet analizlerine ÇED raporunda yer verilmesi
yönetmelik hükmü durumuna getirilmelidir.
·
Ön ÇED
sürecinde varlığı bilinen ilke ve süreçlerin yetersizliği ile
ilgili olarak ÇEDY 2002’de yapılan değişikliklerin nsaıl sonuçlar vereceği kısa
bir uygulama döneminin arkasından yeniden irdelenmelidir.
ÇED Raporunun Hazırlanmasına İlişkin Öneriler
·
ÇED raporu
hazırlama işlevinde profesyonelleşme düzeyinin gelişmesi sağlanmalı ve bu
çerçevede üniversite, vakıf ve dernekler gibi amatör nitelikli örgütlerin
sisteme egemen olmasının önüne geçilmelidir.
·
Ön ÇED
sürecinde yerel bilgi kaynaklarından ve uzmanlardan daha fazla yararlanılmasını
güvence altına alacak düzenlemeler yapılmalıdır.
·
Kurumlararası
yazışmaların uzun zaman alması önlenmelidir.
ÇED Raporunun Değerlendirilmesi
Sırasında Ortaya Çıkan Sorunlara İlişkin Öneriler
·
ÇED
raporlarının incelenmesi ve değerlendirilmesinde Çevre ve Orman Bakanlığı’nın
sahip olduğu kurumsal ve eğitsel kapasite sınırlılıkları giderilmelidir.
·
ÇED süreci
üzerindeki siyasal baskıların önüne geçilmesini sağlayacak yasal düzenlemeler
yapılmalı ve baskıları önleyecek ceza yaptırımları geliştirilmelidir.
·
Halkın ÇED
sürecine ve ÇED ile ilgili kararlara katılımının etki düzeyi ve
alanı geliştirilmeli ve katılım anlamlı sonuçlar verebilecek olanaklara
kavuşturulmalıdır.
·
ÇED
raporlarının Çevre ve Orman Bakanlığı’nca oluşturulan inceleme ve değerlendirme
komisyonlarınca daha etkili bir şekilde incelenmesini ve irdelenmesini güvence
altına alacak ve verilen kararlarda yatırımcı ve yatırım yanlısı olma
eğilimlerini önleyecek düzenlemeler yapılmalıdır.
·
Değerlendirme
ve inceleme amaçlı komisyonların oluşum biçimi yeniden tasarlanmalı
ve bu kurulların teknik bilgi ve uzmanlık düzeyleri yeterli kimselerden
oluşması güvence altına alınmalıdır.
·
ÇED
raporlarında belirlenen çevresel etkilerle ilgili olarak neden-sonuç
ilişkilerine yeterince yer verilmesi sağlanmalıdır.
·
ÇED raporunda
inceleme konusu yapılan etkilerin ve yol açtıkları olumsuz sonuçların
gerçek durumu yansıttığı konusunda okuyucularda ve değerlendirme yapan
uzmanlarda doğabilecek her türlü kuşkuyu önleyecek düzenlemelere yeni tasarımda
mutlaka yer verilmelidir.
·
Çevre ve
Orman Bakanlığı dışında kalan bakanlıkların ve kamu kurumlarının ÇED
konusundaki ilgisizlikleri ve duyarsızlıkları önlenmeli ve tüm kamu
kurumlarının kendi bünyeleri içinde ÇED birimi oluşturmaları
sağlanmalıdır.
·
MÇK’nın
oluşum biçimi ve yetkileri yeniden düzenlenmeli; çalışmaları daha etkili ve
amaca yönelik bir konuma getirilmeli ve ortaya çıkması olası hukuksal
sakıncaların önüne geçilmelidir. ÇEDY 2002 ve 2004’deki temel yönetsel tercihin
aksine olarak iki sayılı istede yer alan projelerle ilgili olarak verilecek
kararın yerel organlar tarafından verilmesi sağlanmalıdır.
·
Yönetmeliğin
öngördüğü kural ve normlara aykırı davrananlara karşı uygulanabilecek
yaptırımlar yeterli, etkili ve caydırıcı bir konuma getirilmelidir.
Yatırımın Gerçekleştirilmesinden Sonra ve
İşletilmesi Sırasında Ortaya Çıkan Sorunlara İlişkin Öneriler
·
ÇED “olumlu”
kararı alan yatırımların uygulanması ve
işletilmesi aşamalarında ortaya çıkan ve önemli boyutlara ulaşan denetim
eksiklikleri mutlaka giderilmelidir. Bu bağlamda, gerekli önlemleri
almakla yükümlü kılınan mülki idare amirleri (ya da ÇEDY 2002 ve 2004’e
göre, valilikler) ve yerel belediyeler ile Çevre ve Orman Bakanlığı arasında
daha etkili bir iletişim ağı kurulmalıdır.
·
ÇED
süreci ile ilgili olarak gerek ulusal ölçekte ve
gerekse yerel ölçekte güçlü bir
siyasal iradenin oluşmasına
olanak verilmeli ve ÇED sürecinin çevresel kalitenin korunması ve
geliştirilmesinde tercih edilen tek çözüm yolu olduğu kamuoyuna açıklıkla ifade
edilmelidir.
·
Endüstriyel yer seçimi ve
işletme izinleri
sistemi üzerindeki çok başlılık ve karmaşa önlenmeli ve ÇED'in yatırımın
sağlıklılık düzeyinin iyileştirilmesinde önemli yararlar sağladığı kamuoyuna
açıklıkla anlatılmalı ve yatırımcı tarafından gereksiz bir harcama olarak
görülmesi önlenmelidir.
·
ÇED süreci
ile ilgili olarak bakanlıklar ve ilgili kurumlar arasında varlığı gözlemlenen
eşgüdüm yetersizlikleri giderilmelidir.
·
Çevre ve
Orman Bakanlığı üzerindeki aşırı iş yükünün azaltılması ve ÇED sürecinin
bürokratik bir engel konumuna gelmesinin önlenmesi bakımından, Çevre ve Orman
Bakanlığı ÇED konusunda karar vermeye yetkili tek kurum olmaktan çıkarılmalı
ve “Önder kurum/odak noktası” kavramı geliştirilerek ÇED
konusunda kesin kararın çalışma ve yatırım konusu ile ‘en yakından
ilgili’ kamu kuruluşu tarafından verilmesi sağlanmalıdır.
·
ÇED
raporlarının yansızlığı ve güvenilirliği ve maddi çıkar veya güç karşılığında
istenilen yönde karar alınabileceği yolunda kamuoyunda oluşmaya başlayan
kaygıların önüne geçilmesi için alınması gereken önlemler planlanmalı ve
uygulama alanına konulmalıdır.
Altıncı
Bölümün Özeti
Son bölüm, Türkiye’de uygulanmakta olan ÇED
sürecinin yaşadığı sorunların belirlenmesine, betimlenmesine, irdelenmesine ve
bu sorunlar için çözüm önerileri geliştirilmesine ayrılmıştır. Sorunlar
sistemik bir yaklaşımla ele alınmış ve sınıflandırılmıştır. Bu sınıflar
şunlardır: sistemin altyapısına ilişkin sorunlar, sistemin tasarımına ilişkin
sorunlar, raporların hazırlanması sürecinde karşılaşılan sorunlar, ÇED raporlarının değerlendirilmesi sırasında
ortaya çıkan sorunlar ve yatırımın
gerçekleştirilmesi ve işletmeye açılmasından sonra ortaya çıkan sorunlar.
Saptanan bu sorunlara ilişkin olarak çözüm yolları geliştirilmiş ve
Türkiye’deki ÇED kamuoyunun tartışmasına sunulmuştur. Doğal olarak geliştirilen
öneriler, geliştirilen sınıflandırmaya koşut olarak, sistemin altyapısına
ilişkin, sistemin yeniden tasarımına ilişkin, ÇED raporunun hazırlanmasına
ilişkin, ÇED raporunun değerlendirilmesi sırasında ortaya çıkan sorunlara
ilişkin ve yatırımın gerçekleştirilmesinden sonra ve işletilmesi
sırasında ortaya çıkan sorunlara ilişkin olarak düzenlenmiştir.
BİTİRİRKEN SÖYLENMESİ GEREKEN SON BİR KAÇ SÖZ …
ÇED kavramı, yaklaşımı, anlayışı ve sistemi, evrensel
anlamda, çevresel kalitenin korunması
ve geliştirilmesi yolunda bugüne kadar geliştirilmiş çevresel yönetim,
planlama ve karar alma teknik ve yöntemlerinin en
önemli olanıdır.
Ekonomik gelişmesini tamamlamış ya da tamamlama
yolunda olan ülkelerin hemen hepsinde ve gelişmekte olan bazı
ülkelerde uygulanabilme olanağına kavuşan bu sistem çevresel
kirlenmelerin ve bozulmaların önlenmesinde elde edilen büyük başarıların önemli
pay sahibi olmuştur.
Sistemin en fazla önem taşıyan yönü yatırım henüz
gerçekleştirilmeden ve kirlilikler daha ortaya çıkmadan sorunun
önlenmesini sağlaması ve bu nedenle de önemli bir kıt kaynak israfının önüne
geçmesidir.
Ülkemizde uygulanmakta olan ÇED sisteminin bir
özenti olmaktan kurtarılması, yatırım izni sürecinin gereksiz ve
yararsız bir başka yeni bürokratik halkası olarak görülmekten uzaklaştırılması
ve çevresel kalite değerlerinin korunması ve geliştirilmesi yolunda kendisinden
beklenen yararları tam olarak sağlayabilmesi için sistemin işleyişine
ilişkin olarak ortaya çıkmaya başlayan sorunların ortadan kaldırılması
gerekmektedir.
Bu kitapta, yukarıda belirtilen amaç çerçevesinde, ülkemizde
gerçekleştirilen uygulama koşullarının ışığı altında şimdiye
kadar ortaya çıkan sorunlar belirlenmiş, irdelenmiş ve sorunların giderilmeleri yolunda çözüm yolu
önerileri geliştirilmiştir.
Önerilen çözüm yollarının uygulama şansı bulması, Türkiye'de ÇED sisteminin
kuramsal ve yasal dayanaklarının daha sağlam temellere dayandırılması
anlamına gelecektir.
KAYNAKÇA
KİTAPLAR
Anadol, Kemal, Termik Santrallere
Hayır, v Yayınları, Ankara, 1991 s. 151.
Budak, Sevim, Avrupa Birliği ve Türk
Çevre Politikası, Büke Yayınları, Aralık 2000, s. 488.
Burkhardt, Dietrich F. ve William H.
Ittelson, Environmental Assessment of Socio-Economic Systems, Plenum Press, New
York, 1978, s. 579.
Cahill, Lawrence B., Environmental
Audits, Government Institutes, Maryland, 1996, s. 727.
Canter, Larry W., Environmental
Impact Assessment, McGraw Hill, 1996, s. 660.
Cheremisinoff, Paul N.,
Environmental Assessment and Impact Statement Handbook, Ann Arbor, Sçience,
1977, s. 438.
Cicin-Sain, Biliana ve Robert W.
Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management – Conceptes and Practices,
Island Press, 1998, s. 517.
Dalkey, Norman C., Studies in the
Quality of Life, Lexington, 1972, s. 167.
DeLurgio, Stephen A., Forecasting
Principles and Applications, McGraw Hill, 1998, s. 801.
Dickert, Thomas G. ve Katherine R.
Domeny, Environmental Impact Assessment: Guidelines and Commentary, University
of California, Berkeley, 1974, s. 238.
DPT, Çevre, 7. Beş Yıllık Kalkınma
Planı Çevre Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 1994, s. 201+ 22.
DPT, Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi
ve Eylem Planı, Mayıs 1998, Ankara, s. 71.
DPT, Türk-AT Mevzuat Uyumu, Sürekli
Özel İhtisas Komisyonu, Çevre Alt Komisyonu Raporu, Ağustos 1997, s. 228.
DSİ, Çevresel Etki Değerlendirme
Semineri: Bildiriler, 1991, s. 203.
DSİ, İzmir Tahtalı İçme Suyu Sistemi
Çevresel Etki Değerlendirme Raporu, 1993, s. 8.
Magnin, Gernant ve Murat Yarar,
(Doğal Hayatı Koruma Derneği), Important Bird Areas in Turkey, 1997, Istanbul,
s. 313.
Enzer, Selwyn, Delphi and Cross
Impact Techniques: An Effective Combination for Systematic Futures Analysis,
Search for Alternatives: Public Policy and the Study of the Future, 1973, s.
143-163.
Findley, Roger W. ve Daniel A.
Farber, Environmental Law: Cases and Materials, West, 1981. St. Paul, s. 738.
Fiorino, Daniel J., Making
Environmental Policy, University of California Press, 1995, s. 269.
French, Hilary, Vanishing Borders –
Protecting the Planet in the Age of Globalization, Norton/Worldwatch Books,
USA, 2000, s. 257.
GEF, Valuing the Global Environment
– Actions and Investments for a 21st Century, 1998, s. 162.
Golden, Jack, Environmental Data
Book, An Harbor, Science, 1979, s. 864.
Heer, John E., Environmental
Assessment and Statements, van Nostrand,
New York, s. 367.
Helmer, Olaf, Analysis of the
Future: The Delphi Method, The Rand Corporation, 1967.
Helmer, Olaf, Systematic Use of
Expert Opinions, The Rand Corporation, 1967.
Janstch, Erich, Technological
Forecasting in Perspective, OECD, 1967, s. 401.
Janstch, Erich, Technological
Planning and Social Futures, Halsted Press, 1972, s. 256.
Kamieniecki, Sheldon, George A.
Gonzalez ve Robert O. Vos, Flashpoints in Environmental Policy Making, State
University of New York Press, 1997, s. 367.
Kocasoy, Günay, Çevresel Etki
Değerlendirmesi, Katı Atık Türk Milli Komitesi, 1994, s. 308.
Kültür Bakanlığı, Pamukkale Koruma
Amaçlı İmar Planında Öngörülen Travertenlerin Korunması İçin Proje Yapım
Hizmetleri, 1. Ara Raporu, Hacettepe Üniversitesi Uluslararası Karst Su
Kaynakları Uygulama ve Araştırma Merkezi, 1993, s. 18 ve ekleri.
Lee, Kaiman ve John Moberg,
Environmental Design Evaluation: A Matrix Method, Boston, Environmental Design
Evaluation and Research Center, 1975, s. 111.
Leopold Luna B., Frank E. Clarke,
Bruce B. Hanshaw vw James R. Balsley, A Procedure for Environmental Impact,
Geological Survey Circular 645, Washington 1971, s. 13.
Martino, Joseph P., Technological
Forecasting for Decisionmaking, American Elsevier, 1972, s. 750.
MPM, Ormancılık Kesiminde Çevresel
Etki Değerlendirme, 1992, s. 100.
Nathanson, Jerry A., Basic
Environmental Technology – Water Supply, Waste Management and Pollution
Control, Prentice Hall, 2000, s. 496.
OECD, Türkiye’de Çevre Politikaları,
Paris, 1992, s. 171.
Özer, Ayşe Öznur, Kumru
Arapkirlioğlu ve Cemalletin Erol, Plancı Gözüyle Kalkıma, Çevre ve Çevresel
Etki Değerlendirmesi, TMMOB Şehir Plancıları Odası, 1996, s. 146.
Petts, Judith ve Gev Eduljee,
Environmental Impact Assessment for Waste Treatment and Disposal Facilities,
Wiley, New York. 1994, s. 485.
Rau, John G. ve David C. Wooten,
Environmental Impact Analysis Handbook, McGraw Hill, 1980.
Rodgers, Joseph Lee, Environmental
Impact Assessment, Growth Management and Comprehensive Plan, Ballinger,
Cambridge, 1976, s. 185.
Rosen, Sherman J., Manual for
Environmental Impact Evaluation, 1976, New Jersey, s. 232.
Ryding, Sven-Olof, Environmental
Management Handbook, The Holistic Approcah – from problems to strategies, IOS
Press, 1998, s. 777.
Sackman, Harold, Delphi Critique,
Lexington, 1975, s. 147.
Sav, Özden, Akdeniz Deniz Çevresinin
Korunması ve Bölgesel Bir Düzenleme Örneği, Turhan Kitabevi, Ankara, 2001, s.
228.
Schlesinger, Benjamin, Development
of a Procedure for Forecasting Long Range Environmental Impacts, Stanford,
1975, s. 137.
Taşkın, Sefa, Siyanürcü Ahtapot, Sel
Yayıncılık, Mart 1998, s. 240.
TÇV, GAP ve Çevre, 1993, Ankara,
s.160.
TÇV, ÇED Eğitimi, Ankara, 1994, s.
252.
TÇV, Geleceğe Özen, Nüfus ve Hayat
Kalitesi Bağımsız Komisyonu, Oxford University Press, Ankara, 1997, s. 328.
UNDP, UNEP, World Bank ve World Resources Institute, World
Resources 2000-2001: People and Ecosystems – The Fraying Web of Life, 2000, s.
389.
United Nations Centre for Human
Settlements (HABITAT), An Urbanizing World, Global Report on Human Settlements
1996, Oxford University Press, 1996, s. 559.
Uslu, Orhan, Çevresel Etki
Değerlendirmesi, TÇV, Ankara, 1993, s. 217.
Uslu, Orhan, Çevresel Etki Değerlendirmesi, TÇV, Ankara, 1991, s. 187.
von Zharen, W.M., ISO 14000 –
Understanding the Environmental Standards, Government Institutes, Maryland,
1996, s. 213.
Warden, Richard E., A Guide to the
Preperation and Review of Environmental Impact Reports, Los Angeles, 1976, s.
138.
Wathern, Peter, Environmental Impact
Assessment: Theory and Practice, Routledge, New York, 1992, s. 332.
World Health Organization,
Measurement of Level of Health, 1979, Copenhagen, s. 456.
Yaşamış, Firuz D., Çevresel Yönetim
ve Planlama, Ankara , 1989, s. 173.
Yaşamış, Firuz., Bebek Ölümlerinin
Çevresel Nedenleri, Ankara, 1993, s. 224,
Yaşamış, Firuz D., Çevre Yönetiminin
Temel Araçları, İmge Yayınevi, Ankara, 1995, s. 240.
Yaşamış, Firuz D., Çevresel Etki
Değerlenidrmesi, Kuram, Teknik ve Yöntemler, Birinci Baskı, Ankara, 1997, s.
336.
MAKALELER
Appiah-Opoku, Seth, Environmental
Impact Assessment in Developing Countries:The Case of Ghana, Environmental
Impact Assessment Review, Vol 21, Issue 1, Jan. 2001, s. 59-71.
Arce, Rosa ve Natalia Gullon, The
App,lication of Strategic Environmental Assessment to Sustainability Assessment
of Infrastructure Development, Environmental Impact Assessment Review, Vol 20,
Issue 3, une 2000, s. 393-402.
EPA,
Staff Paper, “Review of the National Ambient Air Quality Standards for
Particulate Matter: Assessment of
Scientific and Technical Information”, North Carolina, Ocak 1982, s. 20.
De
La Maza, Carmen Luz, NEPA’s Influence in Developing Countries: The
Chilean Case, Environmental Impact Assessment Review, Vol 21, Issue 2, March
2001, s. 169-179.
Feldmann, Lieselotte ve arkadaşları,
The EU’s SEA Directive: Status and Links to Integration and Sustainable
Development, Environmental Impact Assessment Review, Vol 21, Issue 3, May 2001,
s. 203-222.
Ferris, Benjamin G., Health Effects
of Exposure to Low Levels of Regulated Air
Pollutants: A Critical Review, Journal
Air Pollution Association, Mayıs 1978, Cilt 28, Sayı 5, s. 483-497.
Güler, Çağatay, Çevre Sağlığı, Yeni
Türkiye Dergisi, Temmuz-Ağustos 1995, Sayı 5, s.675-726.
Lawrence, David P., Planning
Theories and Environmental Impact Assessment, Environmental Impact Assessment
Review, Vol 20, Issue 6, December 2000, s. 607-625.
Mater, Barış, Türkiye ve Kıyıdaş
Ülkelerden Karadeniz’e Taşınan Evsel ve Endüstriyel Atıksuların Etkileri, Yeni
Türkiye Dergisi, Temmuz-Ağustos 1995, Sayı 5, s. 502-515.
Ortega-Rubio, Alfredo ve
arkadaşları, A New Method to Determine the Level of the Environmental Impact
Assessment Studies in Mexico, Environmental Impact Assessment Review, Vol 21,
Issue 1, Jan. 2001, s. 73-81.
Özer, A. Öznur, Çevresel Etki
Değerlendirmesini Uygulanabilir Kılmanın Koşulları, Yeni Türkiye Dergisi,
Temmuz-Ağustos 1995, Sayı 5, s. 300-311.
Partidario, Maria Rosario, Elements
of an SEA Framework – Improving the Added-Value of SEA, Environmental Impact
Assessment Review, Vol 20, Issue 6, December 2000, s. 647-663.
Simpson, Joanne, Developing a Review
Package to Assess the Quality of EA Reports of Local Authority Structure and
Local Plans in the UK, Environmental Impact Assessment Review, Vol 21, Issue 1,
Jan. 2001, s. 83-95.
Steinmann, Anne, Improving
Alternatives for Environmental Impact Assessment, Environmental Impact
Assessment Review, Vol 21, Issue 1, Jan. 2001, s. 3-21.
Şengül, Mihriban, Kamu Yönetimine
Güven Açısından Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin Geçirdiği Süreç
Üzerine Bir İrdeleme, www.iktisat.uludag.edu.tr
Toprak-Karaman, Zerrin,
Sosyo-Ekonomik Çevre ve Çevresel Etki Değerlendirmesi, Türk İdare Dergisi, Sayı
410, s. 59-81.
Yaşamış, Firuz D., Türkiye’de ÇED
Sisteminin İçinde Bulunduğu Sorunlar ve Çözüm Yolları, Türk İdare Dergisi, Sayı
410, s. 37-57.
Yaşamış, Firuz D., Yerel ve Ulusal
Çevre Yönetiminin Etkenlik Ölçütleri, Yeni Türkiye Dergisi, Sayı 5, s. 238-255.
Yaşamış, Firuz D., İstanbul’un
Yönetimine İlişkin Sorunlar ve Bazı Çözüm Önerileri, Türk İdare Dergisi, Sayı
411, s. 71-102.
Yaşamış, Firuz D., Ankara’da Kentsel
Doğrusal Altyapı Hizmetlerinin Yönetimi (İçme Suyu, Kanalizasyon, Metro ve
Kitle Taşımacılığı) Türk İdare Dergisi, Sayı 414, s. 49-101.
Yaşamış, Firuz D., Türkiye’nin
Avrupa Birliği ile Çevresel Bütünleşmesi, Türk İdare Dergisi, , Aralık 2000,
Sayı 429, s. 43-82.
Yaşamış, Firuz D., Türk Çevre
Hukuku: Temel İlkelere Genel Bir Bakış, Av. Dr. Faruk Erem’in Anısına, Türkiye
Barolar Birliği Yayını, Ankara, 1999, s. 879-906.
ÇED İLE
İLGİLİ TÜRKÇE BAZI WEB SAYFALARI
www.gapturkiye.gen.tr/gapcevre
EKLER
11. ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ YÖNETMELİĞİ
12. GENELGELER
13.
ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ
UYGULAMA TALİMATLARI
14. YETERLİK TEBLİĞİ
15. RAPOR YAZIM
REHBERİ
16. BAZI KAMUSAL VE ÖZEL
PROJELERİN ÇEVRE ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ İLE İLGİLİ 3 MART 1997 TARİHLİ VE 97/11/EEC SAYILI
DİREKTİFLE DEĞİŞİK 27 HAZİRAN 1985 GÜNLÜ VE 85/337/EEC SAYILI KONSEY DİREKTİFİ
17. AVRUPA
PARLAMENTOSU VE KONSEYİNİN BAZI PLAN VE PROGRAMLARIN ÇEVRE ÜZERİNDEKİ
ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ İÇİN 27.06. 2001 GÜNLÜ VE 2001/42/EC
SAYILI DİREKTİFİ
18. AVRUPA BİRLİĞİ’NİN BAZI KAMUSAL VE ÖZEL PROJELERİN ÇEVRE ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ İLE İLGİLİ 3.MART.
1997 TARİHLİ VE 97/11/EEC SAYILI DİREKTİFLE DEĞİŞİK 27. HAZİRAN.1985 TARİHLİ
VE 85/337/EEC SAYILI KONSEY DİREKTİFİ
(İNGİLİZCE)
19. AVRUPA BİRLİĞİ’NİN STRATEJİK ÇED DİREKTİFİ -
AVRUPA PARLAMENTOSU VE KONSEYİNİN 2001/42/EC SAYILI VE 27 HAZİRAN 2001 TARİHLİ
BAZI PLAN VE PROGRAMLARIN ÇEVRE ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
DİREKTİFİ (İNGİLİZCE)
20. STRATEJİK ÇEVRESEL DEĞERLENDİRME YÖNETMELİĞİ
(TASLAK)
1.
ÇEVRESEL ETKİ
DEĞERLENDİRMESİ YÖNETMELİĞİ
ÇEVRESEL ETKİ
DEĞERLENDİRMESİ YÖNETMELİĞİ [15], [16]
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Dayanak, Tanımlar
Amaç
Madde 1- Bu Yönetmeliğin amacı,
Çevresel Etki Değerlendirmesi sürecinde uyulacak idari ve teknik usul ve
esasları düzenlemektir.
Kapsam
Madde 2- Bu Yönetmelik;
a)
Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu ile Proje Tanıtım Dosyasının hangi tür
projeler için isteneceği ve içereceği konuları,
b)
Çevresel Etki Değerlendirmesi sürecinde uyulacak idari ve teknik usul ve
esasları,
c)
Çevresel Etki Değerlendirmesi için Kapsam Belirleme ve İnceleme Değerlendirme
Komisyonunun oluşturulması ile ilgili çalışmaları,
d)
Yönetmelik kapsamına giren projelerin işletme öncesi, işletme sırası ve işletme
sonrası dönemde izlenmesi ve denetlenmesini,
e)
Çevresel Etki Değerlendirmesi sisteminin, çevre yönetiminde etkin ve yaygın
biçimde uygulanabilmesi ve kurumsal yapısının güçlendirilmesi için gerekli
eğitim çalışmalarını
kapsar.
Dayanak
Madde 3- Bu Yönetmelik 9/8/1983
tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanununun 10 uncu maddesine dayanılarak
hazırlanmıştır.
Tanımlar ve Kısaltmalar
Madde 4- Bu Yönetmelikte geçen;
Bakanlık: Çevre ve
Orman Bakanlığını,
Çevre:
Canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak
etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel
ortamı,
Etki: Bir
projenin hazırlık, inşaat ve işletme sırasında ya da işletme sonrasında, çevre
unsurlarında doğrudan ya da dolaylı olarak, kısa veya uzun dönemde, geçici ya
da kalıcı, olumlu ya da olumsuz yönde ortaya çıkması olası değişiklikleri,
Etki Alanı:
Gerçekleştirilmesi planlanan bir projenin işletme öncesi, işletme sırası ve
işletme sonrasında çevre unsurları olarak olumlu veya olumsuz yönde etkilediği
alanı,
Proje:
Gerçekleştirilmesi planlanan yatırıma ait inşaat çalışmaları, diğer
tesisat ya da planların uygulanması veya yer altı kaynaklarının
değerlendirilmesi işlemini,
Çevresel Etki
Değerlendirmesi (ÇED): Gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye
olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki
etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi
için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin
belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve
kontrolünde sürdürülecek çalışmaları,
Çevresel Etki
Değerlendirmesi Süreci: Gerçekleştirilmesi planlanan projenin
çevresel etki değerlendirmesinin yapılması için 8
ve 16 ncı maddelerde belirtilen başvuru ile başlayan ve işletme sonrası
çalışmaların uygun hale geldiğinin belirlenmesi ile sona eren süreci,
Proje Tanıtım Genel
Formatı: Gerçekleştirilmesi planlanan, EK-I listesinde yer
alan projelerin özelliklerini, yerini, olası etkilerini ve öngörülen önlemleri
içeren, projeyi genel boyutları ile tanıtan raporun hazırlanması sırasında esas
alınacak EK-III deki genel formatı,
Çevresel Etki
Değerlendirmesi Raporu Özel Formatı: Çevresel Etki Değerlendirmesi
Raporunun hazırlanmasında esas alınmak üzere; Kapsam belirleme ve İnceleme
Değerlendirme Komisyonu tarafından projenin önemli çevresel boyutları göz önüne
alınmak suretiyle EK-III deki proje tanıtım genel formatında
belirtilen ana başlıklar altında ele alınması gereken konuları tanımlayan
formatı,
Çevresel Etki
Değerlendirmesi Raporu: Ek-I listesinde yer alan veya Bakanlıkça “Çevresel
Etki Değerlendirmesi Gereklidir” kararı verilen bir proje için belirlenen özel
formata göre hazırlanacak raporu,
Proje Tanıtım Dosyası: Ek-II
listesinde yer alan projelere Çevresel Etki Değerlendirmesi uygulanmasının
gerekli olup olmadığının belirlenmesi amacıyla hazırlanan dosyayı,
Seçme, Eleme Kriterleri: Proje
Tanıtım Dosyasının hazırlanmasında esas alınacak EK-IV’deki kriterleri,
Çevresel Etki
Değerlendirmesi Gereklidir Kararı: Ek-II listesindeki projelerin
çevresel etkilerinin önemli olduğu ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu
hazırlanması gerektiğini belirten Bakanlık kararını,
Çevresel Etki
Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı: Ek-II listesindeki projelerin
önemli çevresel etkilerinin olmadığı ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu
hazırlanmasına gerek bulunmadığını belirten Bakanlık kararını,
Çevresel Durum
Değerlendirme Raporu: Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin ilgili
hükümlerine uymadan işletmeye geçmiş mevcut faaliyetler için gerekli çevresel
önlemlerin alınmasını sağlamak amacıyla hazırlanan teknik raporu,
Duyarlı Yöreler: Çevresel
etkilere karşı biyolojik, fiziksel, ekonomik, sosyal ve kültürel nitelikli
özellikleri ile duyarlı olan veya mevcut kirlilik yükü çevre ve halk sağlığını
bozucu düzeylere ulaştığı belirlenen yörelerle, ülkemiz mevzuatı ve taraf
olduğumuz uluslararası sözleşmeler uyarınca korunması gerekli görülen EK-V de
yer alan alanları,
Çevresel Etki
Değerlendirmesi Olumlu Kararı: Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hakkında
Kapsam Belirleme ve İnceleme Değerlendirme Komisyonunca yapılan
değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki olumsuz
etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre
kabul edilebilir düzeylerde olduğunun saptanması üzerine gerçekleşmesinde
sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararını,
Çevresel Etki
Değerlendirmesi Olumsuz Kararı: Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hakkında
Kapsam Belirleme ve İnceleme Değerlendirme Komisyonunca yapılan
değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki olumsuz
etkileri nedeniyle uygulanmasında sakınca görüldüğünü belirten Bakanlık
kararını,
Komisyon: Proje
için verilecek özel formatın kapsamını, kriterlerini belirlemek ve bu ilkeler
doğrultusunda hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporunu inceleyip
değerlendirmek üzere Bakanlık tarafından kurulan Kapsam Belirleme ve İnceleme
Değerlendirme Komisyonunu,
Proje Sahibi: Bu
Yönetmeliğe tabi bir projenin her aşamada yürütülmesini üstlenen gerçek ya da
tüzel kişiyi,
İzleme ve Kontrol:
“Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” veya “Çevresel Etki
Değerlendirmesi Olumlu” kararı alındıktan sonra uygulama aşamasına geçen
projenin, bu kararın verilmesine esas ilkeler doğrultusunda ve çevre
değerlerini olumsuz etkilemeyecek biçimde yürütülmesi için yapılan çalışmaların
bütününü,
Kapsam ve Özel Format
Belirleme Toplantısı: Çevresel Etki Değerlendirmesi Sürecine tabi
projeler için Halkın Katılımı Toplantısından sonra yapılacak toplantıyı
ifade eder.
İKİNCİ BÖLÜM
Genel Hükümler
Yetki
Madde 5- Bu Yönetmeliğe tabi
projeler hakkında “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu”, “Çevresel Etki
Değerlendirmesi Olumsuz”, “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gereklidir” veya
“Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararlarını verme yetkisi Bakanlığa
aittir. Ancak Bakanlık gerekli gördüğü durumlarda “Çevresel Etki
Değerlendirmesi Gereklidir” veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli
Değildir” kararının verilmesi konusundaki yetkisini, sınırlarını belirleyerek
Valiliklere devredebilir.
Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya Proje
Tanıtım Dosyası Hazırlama Yükümlülüğü
Madde 6- Bu Yönetmelik
kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek ve tüzel
kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeler için Çevresel Etki
Değerlendirmesi Raporu, Ek-II’ye tabi projeler için proje tanıtım
dosyası hazırlamak, ilgili makamlara sunmak ve projelerini
verilen karara göre gerçekleştirmekle yükümlüdürler.
Kamu kurum ve kuruluşları, bu
Yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesi sürecinde proje sahiplerinin
isteyeceği her türlü bilgi, doküman ve görüşü vermekle yükümlüdürler.
Bu Yönetmeliğe tabi projeler için
"Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararı veya "Çevresel
Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir" kararı alınmadıkça bu
projelere hiç bir teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez,
proje için yatırıma başlanamaz.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Çevresel Etki Değerlendirmesi Uygulama
Yöntemi
Çevresel Etki Değerlendirmesine Tabi Projeler
Madde 7- Bu Yönetmeliğin;
a) EK-I
listesinde yer alan projeler ile,
b) Ek-II
listesinde bulunup
“Çevresel Etki Değerlendirmesi
Gereklidir” kararı verilen projeler için Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu
hazırlanması zorunludur.
Çevresel Etki Değerlendirmesi Sürecinin
Başlatılması ve Komisyonun Kuruluşu
Madde 8- Proje sahibi, dilekçesi
ekinde EK-III de yer alan proje tanıtım genel formatı esas alınarak hazırlanmış
dosya ile Bakanlığa başvurur.
Bakanlık, başvuru dosyasındaki
bilgi ve belgeleri uygunluk bakımından inceler. Uygun hazırlanmadığı anlaşılan
dosya tamamlanmak üzere proje sahibine iade edilir. Proje sahibi,
eksikliklerini tamamlayıp dosyayı yeniden Bakanlığa sunar.
İnceleme sonucunda dosyanın uygun
hazırlandığına karar verilmesi halinde Bakanlık tarafından başvuru dosyasındaki
bilgiler dikkate alınarak, ilgili kurum ve kuruluş temsilcileri, Bakanlık
yetkilileri ile proje sahibi ve/veya temsilcilerinden oluşan bir komisyon
kurulur. Bakanlık, proje sahibinden başvuru dosyasını komisyon üyelerinin
sayısı kadar çoğaltmasını ister. Bu fıkrada öngörülen işlemler üç işgünü içinde tamamlanır. “Çevresel Etki
Değerlendirmesi Gereklidir” kararı verilen projeler için, proje sahibi bir
dilekçe ekinde bu karar ve proje tanıtım dosyası ile Bakanlığa başvurur. Bu
dosya başvuru dosyası olarak işlem görür. Bakanlık bu dosyayı inceler ve
belirlediği komisyon üyelerinin sayısı kadar çoğaltılmasını proje sahibinden
ister.
Bakanlık başvuru dosyasının bir
kopyasını Halkın Katılımı Toplantısı ve Kapsam belirleme toplantısının
tarihini ve yerini belirten bir yazı ekinde komisyon üyelerine
gönderir ve komisyonu ilk toplantıya çağırır. Komisyona Bakanlık temsilcisi
başkanlık eder ve komisyonun sekreterya hizmetleri Bakanlıkça yürütülür.
Bakanlık, gerekli gördüğü
hallerde, projenin konusu, türü ve proje için belirlenen yerin özelliklerini de
dikkate alarak, üniversiteler, enstitüler, araştırma ve uzman kuruluşları,
meslek odaları, sendikalar, birlikler, sivil toplum örgütlerinden temsilcileri
de komisyon toplantılarına üye olarak çağırabilir.
Komisyonda kurum ve kuruluş
temsilcisi olarak görev yapan üyelerin, yeterli mesleki bilgi ve deneyime sahip
olmaları ve temsil ettikleri kurum ve kuruluşlar adına görüş vermeye yetkili
kılınmış olmaları esastır.
Halkın Katılımı Toplantısı
Madde 9- Komisyonun Kapsam
belirleme toplantısından önce, halkı yatırım hakkında bilgilendirmek, projeye
ilişkin görüş ve önerilerini almak üzere proje sahibi tarafından projenin
gerçekleştirileceği yerde Bakanlık ile mutabakat sağlanarak belirlenen tarihte,
halkın katılımı toplantısı düzenlenir. Çevresel Etki Değerlendirmesi sürecinden
önce proje sahibi tarafından, halkı bilgilendirmek amacıyla anket, seminer vb.
çalışmalar yapılabilir.
a)
Toplantı yeri Valilik ve proje sahibi tarafından belirlenir ve Valilik
tarafından Bakanlığa bildirilir. Toplantı için projeden en çok etkilenmesi
beklenen yöre halkının kolaylıkla ulaşabileceği merkezi bir yerin seçilmesine
özen gösterilir.
b) Proje
sahibi, toplantı tarihini, saatini, yerini ve konusunu belirten bir ilanı
ulusal düzeyde yayımlanan bir gazete ile o yörede yayımlanan yerel bir gazetede
toplantı tarihinden en az üç gün önce yayınlatır.
c)
Toplantı İl Çevre ve Orman Müdürünün veya görevlendireceği bir yetkilinin
başkanlığında yapılır. Toplantıda; halkın proje hakkında bilgilendirilmesi,
görüş ve önerilerinin alınması sağlanır. Başkan katılımcılardan görüşlerini
yazılı olarak vermelerini isteyebilir. Toplantı tutanağı, bir sureti Valilikte
kalmak üzere Bakanlığa gönderilir.
Komisyon üyeleri, 8 inci madde de
belirlendiği şekilde kendi isteklerine bağlı olarak Kapsam belirleme toplantısı
öncesinde proje uygulama yerini inceleyebilir, kendilerine iletilen tarihe göre
halkın katılımı toplantısına katılabilirler. Halkın katılımı toplantısı
çalışmaları ile ilgili sekreterya hizmeti, İl Çevre ve Orman Müdürlüğü
tarafından yürütülür.
Komisyonun, Kapsam ve Özel Format Belirleme
Toplantısı
Madde 10- Halkın Katılımı,
Bilgilenme, Kapsam Belirleme ve Özel Format verme işlemleri, 12 işgünü içerisinde tamamlanır.
Komisyonun, kapsam ve özel format
belirleme amaçlı ilk toplantısında;
a) Proje
sahibi, proje hakkında komisyonu bilgilendirir.
b)
Bakanlık ve/veya taşra teşkilatı Halkın Katılımı Toplantısı hakkında komisyonu
bilgilendirir. Ayrıca halkın katılımı toplantısına katılmış bulunan komisyon
üyeleri de görüş ve önerilerini bildirirler.
c)
Projenin hangi kapsamda ele alınmasının gerektiğini belirlemek üzere projenin
önemli çevresel etkileri göz önüne alınarak EK-III’deki proje tanıtım genel
formatında ana başlıklar altında ele alınması gereken konular detaylandırılır,
kapsam belirlenir.
d)
Komisyon tarafından formata ilave edilmesi ya da formattan çıkarılması gereken
hususlar tespit edilir. Halkın Katılımı Toplantısındaki görüş ve öneriler de
dikkate alınarak özel format ile Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporunu
hazırlayacak çalışma grubu belirlenir.
e)
Komisyon tarafından belirlenen özel format, proje sahibi ve/veya temsilcisine
bu maddede belirlenen süre içerisinde Bakanlık tarafından verilir.
Proje sahibi özel formatın
veriliş tarihinden itibaren bir yıl içinde Çevresel Etki Değerlendirmesi
Raporunu Bakanlığa sunmakla yükümlüdür. Bu süre içinde Çevresel Etki
Değerlendirmesi Raporu sunulmaz veya gerekçesi belirtilerek ek süre isteminde
bulunulmaz ise başvuru geçersiz sayılır. Proje sahibinin süre uzatım talebi
Bakanlıkça uygun bulunması halinde altı ayı geçmemek üzere ek süre verilir.
Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporunun Bakanlığa
Sunulması
Madde 11 - Çevresel Etki
Değerlendirmesi Raporu, proje sahibi tarafından bir dilekçe ekinde Bakanlığa
sunulur. Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporunun özel formata uygunluğu ve
belirlenen çalışma grubunda yer alması gereken meslek uzmanlarınca hazırlanıp
hazırlanmadığı hakkındaki inceleme Bakanlık tarafından üç işgünü içinde sonuçlandırılır. Çevresel Etki
Değerlendirmesi Raporunun özel formata uygun olmadığı ve/veya belirlenen
çalışma grubunca hazırlanmadığının anlaşılması halinde, bu hususların yerine
getirilmesi için rapor proje sahibine iade edilir. Düzeltilen Çevresel
Etki Değerlendirmesi Raporunun üç ay içinde Bakanlığa sunulmaması durumunda
başvuru geçersiz sayılır.
Özel formata uygun olduğu tespit
edilen Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu, proje sahibi tarafından
yeterli sayıda çoğaltılarak Bakanlığa sunulur. Bakanlık, Çevresel Etki
Değerlendirmesi Raporunu incelemek ve değerlendirmek üzere yapılacak toplantının
tarihini ve yerini belirten bir yazı ekinde raporu komisyon üyelerine gönderir.
Proje ile ilgili inceleme
değerlendirme sürecinin başladığı ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporunun
halkın görüşüne açıldığı Bakanlık ve Valilik tarafından uygun araçlarla halka
duyurulur.
Çevresel Etki Değerlendirmesi
Raporunu incelemek isteyenler, Bakanlık merkezinde veya İl Çevre ve Orman Müdürlüğünde
duyuru tarihinden itibaren raporu inceleyerek proje hakkında Bakanlığa veya
Valiliğe görüş bildirebilirler. Valiliğe bildirilen görüşler Bakanlığa
iletilir. Bu görüşler komisyon tarafından dikkate alınır. İnceleme,
değerlendirme sürecinin tamamlanmasından sonra bildirilen görüşler dikkate
alınmaz.
Komisyonun Çalışma Usulü ve Çevresel Etki
Değerlendirmesi Raporunun İncelenmesi
Madde 12 - Komisyon Çevresel Etki
Değerlendirmesi Raporunu, ilk inceleme değerlendirme
toplantısından sonraki on işgünü içinde inceler ve değerlendirir.
Komisyon üye sayısının salt
çoğunluğu ile toplanır. Komisyon üyeleri, temsil ettikleri merkezi ve yerel
kurum ve kuruluşları ilgilendiren konulardaki yetki, görev ve sorumlulukları
çerçevesinde görevlendirilirler, kurum ve kuruluşları adına görüş bildirirler.
Komisyon başkanı, üyelerden görüşlerini yazılı olarak vermelerini isteyebilir.
Yazılı görüş veren kurum temsilcilerinin sonraki toplantılara katılmamaya
ilişkin istemleri komisyon başkanınca değerlendirilir.
Komisyon, proje sahibinden
projesi ile ilgili geniş kapsamlı bilgi vermesini, araç gereç sağlamasını,
yeterliği kabul edilebilir kuruluşlarca analiz, deney ve ölçümler yapmasını
veya yaptırmasını isteyebilir.
Su, toprak vb. analizlerde,
tartışmalı durum olması halinde tanık numuneye başvurabilir. Yetkili uzman
kurum ve kuruluşlardan görüş alabilir. Bu işlemlerde gerekli harcamalar proje
sahibi tarafından karşılanır.
Komisyon gerekli görürse,
görevlendireceği üyeleri aracılığı ile projenin gerçekleştirilmesi planlanan
yerde ve benzer tesislerde inceleme yapabilir.
Çevresel Etki Değerlendirmesi
Raporunda önemli eksiklik ve yanlışların görülmesi durumunda komisyon,
bunların giderilmesini proje sahibinden veya ilgili kurumlardan ister. Bu
durumda, inceleme değerlendirme çalışması durdurulur. Eksiklikler tamamlanmadan
veya gerekli düzeltmeler yapılmadan komisyon çalışmalarına devam
edilemez.
Proje sahibinin Çevresel Etki
Değerlendirmesi Raporunda gerekli görülen düzeltmeleri yapıp yeniden Bakanlığa
sunmasından sonra, komisyon Bakanlıkça toplantıya çağrılır. Toplantının
yapılması ile birlikte inceleme değerlendirme süreci kaldığı yerden işlemeye
başlar.
Proje sahibinden Çevresel Etki
Değerlendirmesi Raporunda değişiklik yapması en çok iki kez istenebilir.
Yapılan düzeltme komisyonca yeterli görülmez ise durum bir tutanakla saptanır
ve başvuru Bakanlıkça geçersiz sayılır.
Komisyon tarafından, inceleme
değerlendirme toplantıları sırasında;
a)
Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu ve eklerinin yeterli ve uygun olup
olmadığı,
b)
Yapılan incelemelerin, hesaplamaların ve değerlendirmelerin yeterli düzeyde
veri, bilgi ve belgeye dayandırılıp dayandırılmadığı,
c)
Projenin çevreye olabilecek etkilerinin kapsamlı bir şekilde incelenip
incelenmediği,
d)
Çevreye olabilecek olumsuz etkilerin giderilmesi için gerekli önlemlerin tespit
edilip edilmediği,
e) Halkın
katılımı toplantısının usulüne uygun yapılıp yapılmadığı,
halkın katılımı toplantısında üzerinde durulan konulara yeterince çözüm
getirilip getirilmediğine ilişkin inceleme ve
değerlendirmeler yapılır.
Komisyon çalışmalarını, birinci
fıkrada belirtilen süre içinde sonuçlandırır. Komisyonun değerlendirmeleri,
üyeler tarafından imzalanmış bir tutanakla saptanır.
Nihai Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporları ve
İlgili Dokümanların Bakanlığa Sunulması
Madde 13- Proje sahibi inceleme
değerlendirme toplantılarının sona erdirilmesinden sonraki beş iş günü
içinde aşağıdaki belgeleri Bakanlığa sunar:
a)
Komisyon tarafından incelenerek son şekli verilen nihai Çevresel Etki
Değerlendirmesi Raporu,
b) Nihai
Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu ve eklerinin taahhüdü altında olduğunu
belirten taahhüt yazısı ve noter onaylı imza sirküleri. Kamu kurum ve
kuruluşlarından imza sirküleri istenmez.
Birinci fıkrada belirtilen
belgeler öngörülen süre içinde gerekçesi belirtilmeden sunulmaz ise Çevresel
Etki Değerlendirmesi Raporu geçersiz sayılır.
Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu veya
Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumsuz Kararı
Madde 14 - Bakanlık,
komisyonun rapor hakkındaki çalışmalarını dikkate alarak beş
işgünü içinde proje için “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” ya da
“Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumsuz” kararı verir, bu kararı proje sahibine
ve ilgili kurum ve kuruluşlara yazılı olarak bildirir.Valilik, alınan
kararı gerekçeleri ile beraber uygun araçlarla yöre halkına duyurur.
“Çevresel Etki Değerlendirmesi
Olumlu” kararı verilen proje için beş yıl içinde yatırıma başlanmaması
durumunda “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı geçersiz sayılır.
“Çevresel Etki Değerlendirmesi
Olumsuz” kararı verilen projeler için “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumsuz”
kararı verilmesine neden olan koşulların tamamında değişiklik olması durumunda
proje sahibi yeniden başvuruda bulunabilir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Seçme, Eleme Kriterleri
Uygulama Yöntemi
Seçme, Eleme Kriterlerine Tabi Projeler
Madde 15 –
a) Ek-II
listesinde yer alan projeler,
b) Bu
Yönetmelik kapsamında yer alan projelerin, gerek yatırım gerekse işletme
döneminde mevcut durumlarında yapılmak istenilen değişikliklere ilişkin
projeler,
c) Bu
Yönetmelik kapsamı dışında bulunan faaliyetlerin mevcut durumlarında yapılmak
istenen ve bu faaliyetlerin Yönetmelik kapsamına girmeleri sonucunu doğuracak
olan değişikliklere ilişkin projeler,
d) (b) ve (c) bendinde yer alan
projelere, ileri teknoloji uygulamak suretiyle yapılmak istenilen
değişikliklerin proje sahibi tarafından belgelenmesi halinde, proje Bakanlıkça
değerlendirilir.
Başvuru ve İnceleme
Madde 16 - Proje sahibi,
projesi için Çevresel Etki Değerlendirmesi uygulamasının gerekli
olup olmadığının araştırılması amacıyla bir dilekçe ekinde Ek-IV’ e göre
hazırlayacağı üç adet Proje tanıtım dosyası ile hazırladığı proje
tanıtım dosyasında ve eklerinde yer alan bilgi belgelerin doğru olduğunu
belirtir taahhüt yazısını ve imza sirkülerini Bakanlığa sunar.
Bakanlık, proje
için hazırlanan proje tanıtım dosyasını Ek-IV de yer alan kriterler
çerçevesinde beş işgünü içinde inceler. Dosya kapsamındaki bilgi ve
belgelerde eksikliklerin bulunması halinde bunların tamamlanmasını proje
sahibinden ister.
Bakanlık gerekli gördüğü hallerde
proje alanını yerinde inceleyebilir veya inceletebilir.
Çevresel Etki Değerlendirmesi Gereklidir veya
Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı
Madde 17- Bakanlık 15 inci
maddenin (a), (b), (c) bendinde yer alan projeleri, EK-IV’deki kriterler
çerçevesinde inceler ve değerlendirir. Bakanlık, bu aşamada gerekli görülmesi
halinde proje sahibinden projesi ile ilgili geniş kapsamlı bilgi vermesini, araç
gereç sağlamasını, yeterliği kabul edilebilir kuruluşlarca analiz, deney ve
ölçümler yapmasını veya yaptırmasını isteyebilir.
Bakanlık on beş işgünü
içinde inceleme ve değerlendirmelerini tamamlayarak proje hakkında “Çevresel
Etki Değerlendirmesi Gereklidir” veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli
Değildir” kararını beş işgünü içinde verir, kararı Valiliğe ve proje
sahibine bildirir. Valilik bu kararı taşra teşkilatlarına ve halka duyurur.
Çevresel Etki Değerlendirmesi
gerekli değildir kararı verilen proje için 5 yıl içinde yatırıma başlanmaması
durumunda Çevresel Etki Değerlendirmesi gerekli değildir kararı geçersiz
sayılır.
“Çevresel Etki Değerlendirmesi
Gereklidir” kararı alınan projeler 7 nci madde uyarınca Çevresel
Etki Değerlendirmesine tabidir. Bir yıl içinde 8 inci maddeye göre
Çevresel Etki Değerlendirmesi sürecinin başlatılmaması durumunda başvuru
geçersiz sayılır.
BEŞİNCİ BÖLÜM
İzleme ve Kontrol
Yatırımın İzlenmesi ve Kontrol Edilmesi
Madde 18- Bakanlık, “Çevresel
Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli
Değildir” kararı verilen projelerle ilgili olarak, Çevresel Etki
Değerlendirmesi Raporu veya Ek-IV’e göre hazırlanan proje tanıtım dosyasında öngörülen
ve proje sahibi tarafından taahhüt edilen hususların yerine getirilip
getirilmediğini izler ve kontrol eder. Bakanlık bu görevi yerine
getirirken gerekli görmesi durumunda ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği
yapar.
Proje sahibi veya yetkili
temsilcisi, "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" veya
"Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir" kararını aldıktan
sonra ilgili mevzuat uyarınca aldığı diğer izin ve ruhsatlar ile yatırımın
başlangıç, inşaat, işletme ve işletme sonrası dönemlerine ilişkin izleme
raporlarını valiliğe iletmekle yükümlüdür. Valilik halkı bilgilendirir ve
Bakanlığa bilgi verir."
Yönetmeliğe Aykırı Uygulamaların Durdurulması
Madde 19 - Bu Yönetmelik
kapsamındaki projelerde;
a)
“Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” ya da
“Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı alınmadan yatırıma
başlandığının tespit edilmesi durumunda, Valilik tarafından yatırım
durdurulur. “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” ya da “Çevresel Etki
Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı alınmadıkça durdurma kararı
kaldırılmaz.
b) “Çevresel Etki Değerlendirmesi
Olumlu” kararı ya da “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı
verildikten sonra, proje sahibi tarafından Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu
veya proje tanıtım dosyasında taahhüt edilen hususlara uyulmadığının
tespit edilmesi durumunda söz konusu taahhütlere uyulması için Bakanlıkça da
uygun görülmesi halinde Valilikçe bir defaya mahsus olmak üzere süre
verilebilir. Bu süre sonunda taahhüt edilen hususlara uyulmaz ise yatırım
durdurulur. Yükümlülükler yerine getirilmedikçe durdurma kararı kaldırılmaz.
ALTINCI BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Sürelerin Uzatılması ve Durdurulması
Madde 20 - Bu Yönetmelikte
belirtilen süreler, proje sahibinin istemi ve Bakanlıkça uygun görülmesi
halinde veya Bakanlığın doğrudan gerekli gördüğü hallerde, gerekçesi
belirtilerek Bakanlık tarafından uzatılabilir veya durdurulabilir. Proje
sahibine raporlarla ilgili eksiklikleri gidermesi ve ilave işlemler yapması
için verilen süreler Çevresel Etki Değerlendirmesi sürecine dahil değildir.
Proje Sahibinin Değişmesi
Madde 21 - Proje sahibinin
herhangi bir nedenle değişmesi durumunda yeni sahibi, önceki sahibinin
taahhüt ve yükümlülüklerini başka bir işleme gerek kalmaksızın yüklenmiş
sayılır ve bunu bir yazı ile Bakanlığa bildirir.
Anlaşmazlıkların Çözümü
Madde 22 - Bu Yönetmelik
kapsamındaki işlemler konusunda herhangi bir anlaşmazlık olması halinde
Bakanlık kararı esas alınır.
Çevresel Etki Değerlendirmesi
Uygulamalarının Güçlendirilmesi
Madde 23 - Bakanlık, Çevresel
Etki Değerlendirmesi uygulamalarına ilişkin olarak, gerektiğinde yerli ve
yabancı kurum ve kuruluşlar ile işbirliği halinde her türlü eğitim, plan,
program ve proje çalışmaları yapabilir, kitap, kitapçık, rehber ve her çeşit
doküman hazırlayabilir, seminer ve toplantılar düzenleyebilir.
Askeri Projeler
Madde 24 - Askeri projelerle
ilgili Çevresel Etki Değerlendirmesi uygulamaları ilgili kurumun
görüşü alınarak Bakanlık tarafından belirlenir.
Olağan Üstü Durumlar ve Özel Hükümler
Madde 25 - Aşağıdaki durumlarda
uygulanacak Çevresel Etki Değerlendirmesi prosedürü Bakanlıkça belirlenir.
a)
Doğal Afetler sonucu yıkılan, bozulan, tahrip olan
veya hasar gören herhangi bir yatırımın bulunduğu yerde kısmen veya tümü ile
yeniden gerçekleştirilmesi planlanan projeler,
b)
Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’ne tabi
olmayan veya Ek-II listesinde yer alan projelere kredi almak ve benzeri gibi
finansal nedenlerle proje sahibinin talebi üzerine Bakanlığında uygun görmesi
halinde Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği hükümleri uygulanabilir.
c)
Organize Sanayi Bölgeleri, İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri, Endüstriyel
Bölgeler, Serbest Bölgeler, Stratejik Çevresel Değerlendirme yapılacak alanlar
ile Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde kurulması planlanan projeler.
Entegre Projeler
Madde 26 - Bu Yönetmeliğe
tabi birden fazla projeyi kapsayan entegre bir projenin planlanması halinde,
Bakanlıkça entegre proje için tek Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu
hazırlanması istenebilir.
Yeterlik Belgesi
Madde 27- Çevresel Etki
Değerlendirmesi Raporu hazırlayacak kurum ve kuruluşlar Bakanlıktan Yeterlik
Belgesi almakla yükümlüdürler. Yeterlik Belgesinin verilmesi, Yeterlik Belgesi
verilen kurum ve kuruluşların kontrolü ve belgenin iptal edilmesi ile ilgili
usul ve esaslar Bakanlıkça hazırlanacak bir tebliğ ile düzenlenir.
Tebliğler
Madde 28- Bakanlık, gerekli
gördüğü hallerde bu Yönetmeliğin uygulanmasına ilişkin olarak tebliğler
çıkarabilir .
Yürürlükten Kaldırılan Yönetmelik
Madde 29 – 6/6/2002 tarihli
ve 24777 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi
Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır.
Geçici Madde 1- 7/2/1993 tarihli ve 21489
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi
Yönetmeliği, 23/6/1997 tarihli ve 23028 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan
Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği ve 6/6/2002 tarihli ve 24777 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği
hükümlerine tabi oldukları halde söz konusu yönetmeliklerde belirtilen
yükümlülükleri yerine getirmeyen faaliyetlere bu Yönetmelik hükümleri
uygulanır.
Geçici Madde 2- Bu Yönetmeliğin yürürlük
tarihinden önce, Çevresel Etki Değerlendirmesi veya Çevresel Etki
Değerlendirmesi Ön Araştırma Raporları hazırlanarak Bakanlık veya Valiliğe
sunulan faaliyetlere, tabi oldukları Yönetmelik hükümleri uygulanır.
Geçici Madde 3 - 7/2/1993
tarihli ve 21489 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki
Değerlendirmesi Yönetmeliğinden önce uygulama projeleri onaylanmış, çevre
mevzuatı ve ilgili diğer mevzuat uyarınca yetkili mercilerden izin, ruhsat veya
onay ya da kamulaştırma kararı alınmış, yatırım programına alınmış, mevzi imar
planları onaylanmış projelere, bu tarihten önce üretim ve/veya işletmeye
başladığı belgelenen faaliyetlere 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu
ve ilgili diğer yönetmeliklerde alınması gereken izinler saklı kalmak kaydıyla
bu Yönetmelik hükümleri uygulanmaz.
Geçici Madde 4- 23/6/1997 tarihli ve 23028
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinden
önce ilgili mevzuatı gereğince güzergahı belirlenen veya yatırım programına
alınan petrol ve gaz boru hatları, enerji nakil hatları, otoyollar, duble
yollar, ekspres yollar, demir yolları,devlet yolları ve il yolları
projelerine bu Yönetmelik hükümleri uygulanmaz.
Geçici Madde 5- Yeterlik
Belgesi ile ilgili tebliğin yayımlanmasından önce, Çevresel Etki
Değerlendirmesi Raporu hazırlayacak kurum ve kuruluşlarda Yeterlik Belgesi
bulunması şartı aranmaz. Ancak, proje tanıtım dosyası faaliyetin türü ve yeri
ile ilgili en az üç farklı meslek grubundan en az lisans seviyesinde eğitim
görmüş kişiler tarafından, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporları ise
komisyonca belirlenen çalışma grubu tarafından hazırlanarak imzalanır.
Geçici Madde 6- Bu yönetmeliğin yürürlüğe
girmesinden önce 7/2/1993 tarihli ve 21489 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği, 23/6/1997 tarihli ve
23028 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi
Yönetmeliği ve 6/6/2002 tarihli ve 24777 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan
Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği hükümlerine tabi olduğu halde gerekli
işlemleri tamamlamamış ve mevzuat uyarınca yer seçimi uygun olan mevcut faal
tesisler, ilgili yönetmelikler çerçevesinde gerekli yükümlülüklerini yerine
getirmeleri amacıyla çevresel durum değerlendirme raporunu Bakanlığa sunar, bu
rapor Bakanlıkça değerlendirilir.
Yürürlük
Madde 30- Bu Yönetmelik
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
Madde 31- Bu Yönetmelik
hükümlerini Çevre ve Orman Bakanı yürütür.
Ek - I
ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ
UYGULANACAK PROJELER LİSTESİ
1-
Rafineriler
a)
Ham petrol rafinerileri,
b)
500 ton/gün üzeri taşkömürü ve bitümlü maddelerin
gazlaştırılması ve sıvılaştırılması projeleri,
c)
Doğalgaz sıvılaştırma ve gazlaştırma tesisleri
2- Termik
güç santralları
a)Toplam
ısıl gücü 200 MWt (Megawatt termal) ve daha fazla olan termik güç santralları
ile diğer yakma sistemleri,
b)
Nükleer güç santralları ve diğer nükleer reaktörlerin kurulması ve sökümü (max.
gücü sürekli termik yük bakımından 1 kilovatı aşmayan, atom çekirdeği
parçalanabilen ve çoğalan maddelerin dönüşümü, üretimi amaçlı araştırma
projeleri hariç)
3-
Radyasyonlu nükleer yakıtlar
a)
Nükleer yakıtların yeniden işlenmesi,
b)
Nükleer yakıtların üretimi veya zenginleştirilmesi,
c)
Radyasyondan arınmış nükleer yakıtların veya sınır
değerin üzerinde radyasyon içeren atıkların işlenmesi,
d)
Radyasyonlu nükleer yakıtların nihai bertarafı
işlemi,
e)
Yalnız radyoaktif atıkların nihai bertarafı işlemi,
f)
Yalnızca radyasyonlu nükleer yakıtların (10 yıldan
uzun süre için planlanmış) veya nükleer atıkların üretim alanından farklı bir
alanda depolanması
4- Demir
ve çeliğin ergitilmesi ile ilgili tesisler
a)
Cevherden hadde mamulü üreten tesisler,
b)
Hurdaya dayalı sıvı çelik üreten tesisler (100.000
ton/yıl ve üzeri),
c)
Haddehaneler (100.000 ton/yıl ve üzeri),
d)
Döküm tesisleri (100.000 ton/yıl ve üzeri)
5- Demir
dışı metallerin ergitildiği tesisler (50 000 ton/yıl ve üzeri).
6- Asbest
çıkartılması ve asbest içeren ürünleri işleme veya dönüştürme projeleri
a)
Asbest madeni işletmeleri ve zenginleştirme
tesisleri,
b)
10.000 ton/yıl ve üzeri kapasiteli, son ürünü
asbestli beton olan tesisler,
c)
Son ürün olarak friksiyon (sürtünme) maddesi üreten
50 ton/yıl ve üzeri kapasiteli tesisler,
d)
200 ton/yıl ve üzeri asbest kullanan diğer tesisler
7-
Fonksiyonel olarak birbirine bağlı çeşitli birimleri kullanarak endüstriyel
ölçekte üretim yapan kimya tesisleri
a)
Organik kimyasalların üretimi,
b)
İnorganik kimyasalların üretimi,
c)
Fosfor, azot ve potasyum bazlı basit veya bileşik
gübrelerin üretimi
8-
Yollar, geçişler ve havaalanları
a)
Şehirlerarası demiryolu hatları,
b)
Pist uzunluğu 2.100 m ve üzeri olan havaalanları,
c)
Otoyollar, ekspres yollar ve devlet yollarının
yapımı
9- Su
yolları, limanlar ve tersaneler
a)
1.350 DWT ve üzeri ağırlıktaki deniz araçlarının
geçişine izin veren kıta içi su yollarının yapımı ve kıta içi su trafiği için
yapılacak olan limanlar,
b)
1.350 DWT ve üzeri ağırlıktaki deniz araçlarının
yanaşabileceği ticari amaçlı liman, iskele ve rıhtımlar,
c)
Yük ve yolcu gemilerinin yapım, bakım, onarımı
amaçlı tersaneler,
d)
Gemi söküm faaliyetleri,
e)
Yat limanları
10-
Tehlikeli ve Özel İşleme Tabi Atıkların geri kazanılması, ara depolanması
ve/veya nihai bertarafını yapacak tesisler. Ancak,
a)
Yakma Kapasitesi 1000 kg/gün ve üzerinde olan tıbbi
atıklar için projelendirilen yakma tesisleri,
b)
Günlük 1 ton ve üzeri depolama kapasitesine sahip
olan tıbbi atık düzenli depolama tesisleri,
c)
Yıllık işleme kapasitesi 2000 ton ve üzeri olan atık
yağ geri kazanımı için projelendirilen tesisler,
d)
Depolama kapasitesi 1000 kg/gün ve üzeri olan ara
depolama tesisleri
11- Katı
Atıkların yakma, kompost ve diğer tekniklerle ara işleme tabi tutulması ve
bertaraf edilmesi için kurulan tesisler ve/veya alanı 10 hektardan büyük veya
hedef yılı da dahil depolanacak katı atık miktarının günlük 100 ton ve üzeri
olan katı atık depolama tesisleri
12- 10
milyon m3/yıl ve üzeri yeraltı suyu çıkarma veya suyu yeraltında depolama
projeleri
13- Boru
ile içme suyu taşımaları dışında kalan büyük su aktarma projeleri
a)
Olası su sıkıntısını önlemek amacı ile akarsu
havzaları arasında, 100 milyon m3/yıl ve üzeri su aktarma projeleri,
b)
(a) bendi dışında uzun dönemli yıllık ortalama akışı
2 milyar m3 ü aşan bir akarsu havzasından sözkonusu akışın % 5’i ve üzeri
miktarda su aktarma projeleri
14- Su
depolama tesisleri (Göl hacmi100 milyon m3 ve üzeri veya göl alanı 15 km2 ve
üzeri barajlar)
15- Et
Entegre Tesisleri: Kasaplık büyükbaş, küçükbaş ve kanatlı hayvanların
kesiminin yapıldığı tesislere ilaveten besi ünitesi, rendering ünitesi, et
ürünlerinin üretildiği ünitelerden en az ikisini kapsayacak şekilde
projelendirilen tesisler
16- Kümes
hayvanları ve domuzun yetiştirildiği kapasitesi aşağıda belirtilen tesisler
a)
Tavuk veya piliç yetiştirme tesisleri (Bir üretim
periyodunda 60.000 adet ve üzeri tavuk, 85.000 adet ve üzeri piliç veya eş
değeri diğer kanatlılar),
b)
Domuz besi çiflikleri (30 kg ve üzeri, 3.000 baş
üzeri),
c)
Dişi domuz üretim çiflikleri (900 baş ve üzeri),
d)
Kültür balıkçılığı projeleri (1000 ton/yıl ve
üzeri),
e)
Entegre yağ üretim projeleri (Bitkisel ürünlerden
hamyağ eldesinin ve rafinasyon işleminin birlikte yapıldığı tesisler),
f)
Entegre süt ürünleri üretim tesisleri (50 ton/gün ve
üzeri sütten peynir, yağ, yoğurt gibi süt ürünlerinden en az ikisinin
üretildiği tesisler)
17- Orman
ürünleri ve selüloz tesisleri
a)
Selüloz üretim veya işleme tesisleri, selüloid
üretim veya işleme tesisleri,
b)
Kereste veya benzeri lifli maddelerden kağıt hamuru
üretim tesisleri,
c)
200 ton/gün ve üzeri kapasiteli her çeşit kağıt,
karton veya mukavva üretim tesisleri [17]
18-Terbiye
işlemlerinden kasar (haşıl sökme, ağartma, merserizasyon, kostikleme v.b.) ve
boyama birimlerini birlikte içeren iplik, kumaş veya halı fabrikaları,
19-Motor
ve motorlu taşıt araçları
a)
Motorlu taşıtların üretimi
b)
İçten yanmalı motor üretimi
20-Demiryolu
taşıtlarının üretimi
21-Hava
taşıtlarının yapım ve onarım tesisleri
22-Cam
veya cam elyafı üretim tesisleri (100 000 ton/yıl ve üzeri)
23- Ham
deri (işlenmiş ham deriden son ürün elde eden tesisler hariç) işleme tesisleri
(500 ton/yıl ve üzeri)
24-Lastik
üretim tesisleri (iç ve dış motorlu taşıt ve uçak lastikleri, kolon, sırt
kauçuğu, kord bezi vb)
25- [18] Madencilik projeleri. Ruhsat hukuku ve aşamasına bakılmaksızın;
a)
25 hektar ve üzeri çalışma
alanında (kazı ve döküm alanı toplamı olarak) açık işletmeler,
b)
150 hektarı aşan (kazı ve döküm
alanı toplamı olarak) çalışma alanında açık işletme yöntemi ile kömür
çıkarılması,
c) Biyolojik, kimyasal, elektrolitik ya da ısıl işlem yöntemleri uygulanan
cevher zenginleştirme tesisleri,
d) 4/6/1985 tarihli ve
3213 sayılı Maden Kanununun değişik 2 nci maddesinde yer alan 1 inci ve 2 nci
grup madenlerin her türlü işlemden geçirilmesi (kırma, eleme, öğütme, yıkama
vb) projelerinden 100.000 m3/yıl ve üzeri kapasitede olanlar.
27-
Çimento fabrikaları veya klinker üretim tesisleri
28- 154
kV (kilovolt) ve üzeri gerilimde 15 km’den uzun enerji iletim tesisleri (iletim
hattı, trafo merkezi, şalt sahaları)
29- 500
ton/gün ham petrol ve 500.000 m3/gün doğalgaz çıkartılması
30-
Petrol, doğalgaz ve kimyasalların 40 km’den uzun ve 600 mm ve üzeri çaplı
borularla taşınması projeleri
31- 5.000
m3 ve üzeri kapasitede olan petrol, doğalgaz, petrokimya ve kimyasal madde
depolama tesisleri
32-
Patlayıcı ve parlayıcı maddelerin üretildiği tesisler
33-
Kurulu gücü 50 MW ve üzeri olan nehir tipi santrallar
34- Tarım
ilaçları ve/veya farmasötik ürünlerin etken maddelerinin üretildiği tesisler
35- Pil
ve akü üretim tesisleri
36- Şeker
fabrikaları
37-Toplu
halde projelendirilen konutlar (1000 konut ve üzeri)
38-Turizm
konaklama tesisleri (500 oda ve üzeri) tatil köyleri ve turizm kompleksleri
39-Kayak
alanları ve mekanik tesisleri ( telesiyej uzunluğu 1000 metre ve üzeri)
40-
İhtisas Sanayi Bölgeleri ( Ek-I ve Ek-II Listesinde yer alan faaliyetler)
Ek - II
SEÇME, ELEME KRİTERLERİ
UYGULANACAK PROJELER
LİSTESİ
[19]
Kimya,
petrokimya, ilaç ve atıklar
1-
a)
Kimyasalların üretimi, petrolden yağlama maddesi
üretimi veya ara ürünlerin işlenmesi için projelendirilen tesisler,
b)
Atık yağ geri kazanımı için projelendirilen tesisler
c)
Yakma kapasitesi 200-1000 kg/gün arasında olan tıbbi
atık yakma tesisleri, günlük 1 tondan az olan depolama kapasitesine sahip tıbbi
atık düzenli depolama tesisleri ve tıbbi atıkların fiziksel ve kimyasal olarak
ara işleme tabi tutulması amacıyla kurulan tesisler,
d)
150- 1000 kg arası tehlikeli ve özel işleme tabi
atıkları depolama kapasitesine sahip ara depolama tesisleri,
e)
Atık barajları, atık havuzları
2- Toplam
depolama kapasitesi 500-5000m3 arası olan doğalgaz, petrokimya , petrol
ve kimyasal ürün depoları (Perakende satış istasyonları bu kapsamın
dışındadır.)
3- Toplam
depolama kapasitesi 500 ton ve üzeri kapasitede olan patlayıcı ve parlayıcı
madde depoları
4- Tarım
ilaçları ve farmasotik ürünlerin, boya ve cilaların, elastomer esaslı ürünlerin
ve peroksitlerin üretildiği veya elastomer esaslı ürünlerin işleme tabi
tutulduğu tesisler
5- Katı
Atıkların yakılması, kompostlaştırılması ve depolanması için yapılan tesisler
ile transfer istasyonları
6- Derin
deniz deşarj projeleri
7- Nüfusu
50.000 ve üzerinde olan yerleşim birimlerine ait atık su arıtma
tesisleri ile İstihdam Kapasitesi 20.000 ve üzerinde olan İhtisas ve Organize
Sanayi Bölgelerine ait atık su arıtma tesisleri.
8-Sabun
veya deterjan üretimi yapan tesisler
9-Kümes
ve Ahır Gübrelerinin Geri Kazanılması ve Bertaraf edilmesine yönelik
tesisler [20]
10-Demir
çelik veya demir dışı metal tesisleri. (1.000 ton/yıl ve altında kapasiteli
tesisler ile atölye tipi çalışmalar hariç)
a)
Demir çeliğin ergitildiği, üretildiği tesisler,
b)
Haddehaneler,
c)
Döküm fabrikaları,
d)
Boru üretimi yapan tesisler,
e)
Metal kaplama tesisleri,
f)
Demir dışı metallerin ergitildiği tesisler
11-Tekstil
Tesisleri
a)
Boyama (Kimyasal boya veya kök boya kullanılarak)
veya kasar işlemi yapan iplik, kumaş veya halı fabrikaları,
b)
Yün veya tiftiğin ovalanması, yağının alınması veya
ağartmasının yapıldığı endüstriyel tip tesisler,
c)
Denim (Kot) yıkama tesisleri
12-Cam
veya cam elyafı üretim tesisleri
13-Ham
deri işleme tesisleri (işlenmiş ham deriden son ürün elde eden tesisler hariç)
14-Her
çeşit kağıt, karton veya mukavva üretim tesisleri
15-Yıllık
kapasitesi 100.000 adet ve üzerinde olan lastik kaplama tesisleri
Tarım,
orman, su kültürü ve gıda
16-Hayvan
ve bitki ürünleri ile ilgili projeler
a)
Bitkisel ham yağ veya rafine yağ elde eden tesisler,
b)
Hayvansal yağların üretimini yapan tesisler,
c)
Nişasta üretimi yapan tesisler,
d)
Fermantasyon ile alkollü içki üreten tesisler veya
malt tesisleri,
e)
Su ürünleri işleme tesisleri,
f)
Süt işleme tesisleri (5 ton/gün-50 ton/gün
kapasiteli )
g)
11/9/2000 tarih ve 24167 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan Kırmızı Et ve Et Ürünleri Üretim Tesislerinin Kuruluş, Açılış,
Çalışma ve Denetleme Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik uyarınca 1. veya 2.
sınıf ruhsata bağlı hayvan kesim tesisleri,
h)
Rendering tesisleri,
i)
Kanatlı hayvanların kesiminin yapıldığı tesisler
10.000 adet/gün ve üzeri
j)
Büyükbaş ve küçükbaş hayvan besi resisleri (500
adetve üzeri büyükbaş, 1000 adet ve üzeri küçükbaş kapasiteli)
k)
Kültür balıkçılığı projeleri (30 - 1.000 ton/yıl )
l)
Sigara fabrikaları,
m)
Tarım arazilerinin yeniden yapılandırılması ile
ilgili projeler,
n)
İşlenmemiş veya yarı işlenmiş alanların, yoğun tarım
amacı ile kullanımını amaçlayan projeler,
o)
Tarımsal amaçlı su yönetimi projeleri ( 100 hektar
ve üzeri),
p)
Orman alanlarının başka amaçla kullanıma
dönüştürülmesi projeleri,
q)
Maya fabrikaları
17- Kümes
hayvanları ve domuzun yetiştirildiği kapasitesi aşağıda belirtilen tesisler
18-Tavuk
veya piliç yetiştirme tesisleri (Bir üretim periyodunda 20.000 ile 60.000 adet
arası tavuk, 30.000 ile 85.000 adet arası piliç veya eş değeri diğer kanatlılar
)
19-Domuz
besi çiftlikleri (30 kg ve üzeri, 1.000 - 3.000 baş arası)
20-Dişi
domuz üretim çiftlikleri (300 - 900 baş arası),
Ulaşım,
altyapı ve kıyı yapıları
21-
Altyapı tesisleri
a)
Su depolama tesisleri (Göl hacmi 10 milyon m3’ ve
üzeri veya göl alanı 1 km2 yi aşan baraj veya göletler),
b)
Akarsu havzaları arasında su aktarma projeleri
(Ek-I’de yer almayanlar),
c)
Kıta içi su yollarının yapımı (Ek-I’de yer
almayanlar),
d)
Taşkın önleme veya başka amaçla akarsu yataklarının
düzenlenmesi,
e)
Limanlar, iskeleler, rıhtımlar (Ek-I’de yer
almayanlar),
f)
Balıkçı barınakları, römorkör barınakları,
g)
Denizden 10.000 m2 ve üzerinde alan kazanılması
projeleri,
h)
Erozyonla mücadele etmek için kıyılarda yapılan
çalışmalar ve kıyının değişimine neden olabilecek deniz kenarında yapılan
çalışmalar; dalgakıran, mahmuz , mendirek, set vb. (bunların bakımı onarımı
hariç),
i)
Demiryolu hatları (Ek-I’de yer almayanlar),
j)
Demiryolu taşımacılığında kullanılan aktarma amaçlı
tesisler, demiryolu terminallerinin yapımı,
k)
Tramvaylar, yükseltilmiş ve yeraltından geçen
demiryolu hatları, yolcu taşıma için kullanılan benzer hatlar (metrolar, hafif
raylı taşıma sistemleri, vb.),
l)
Havaalanları (Ek-I’de yer almayanlar)
m)
İl yolları,
n)
İki veya daha az şeritli yolların dört veya daha
fazla şeritli olarak 10 km sürekli uzunlukta genişletilmesi,
o)
Çekek Yerleri (Yat ve teknelere karaya çekme, bakım,
onarım, konaklama, denize indirme hizmetleri sunan ve/veya tekne imalatı yapan
tesisler),
p)
p) 1 milyon m3/yıl ve üzeri yeraltı suyu çıkarma
veya yeraltında depolama projeleri,
q)
Dip tarama projeleri
Enerji
22-Kurulu
gücü 10 MW ve üzeri olan nehir tipi santrallar
23-Rüzgar
enerji santralları (Rüzgar çiftlikleri)
24-Jeotermal
kaynağın çıkartılması ve jeotermal enerji kullanan tesisler (Isı kapasitesi
5MWt-megawatt termal ve üzeri)
25-Elektrik,
gaz, buhar ve sıcak su elde edilmesi ve/veya nakledilmesi için kurulan
endüstriyel tesisler
26-154 kV
ve üzeri gerilimdeki enerji iletim tesisleri
Turizm,
spor, konut ve eğitim tesisleri
27-Toplu
halde projelendirilen konutlar (200 konut ve üzeri)
28-Turizm
konaklama tesisleri (50 oda ve üzeri oteller, tatil köyleri, turizm
kompleksleri, vb.)
29-Eğitim
kampüsleri
30-50.000
m2 ve üzeri daimi kamp ve karavan alanları
31-Temalı
parklar (halkın eğlenmek amacı ile para ödeyerek girdiği, geniş alanlara kurulu
parklar)
32-Kayak
alanları ve mekanik tesisleri
33-Arabalar
ve motorsikletler için kalıcı yarış ve test sahaları
34-Spor
kompleksleri ve hipodromlar
Madencilik
35-
Madencilik projeleri: Ruhsat hukuku ve aşamasına bakılmaksızın;
a)
Her türlü madenin çıkarılması
(Ek-I’de yer almayanlar),
b)
5.000 m3/yıl ve üzeri
kapasiteli blok ve parça mermer, dekoratif amaçlı taşların çıkartılması,
işlenmesi ve yıllık 100.000 m2 ve üzeri kapasiteli mermer kesme, işleme
ve sayalama tesisleri,
c)
1.000.000 m3/yıl ve üzerinde
metan gazının çıkartılması ve depolanması,
d)
Karbondioksit ve diğer gazların
çıkartıldığı, depolandığı veya işlendiği 10.000 ton/yıl ve üzeri kapasiteli
tesisler,
e)
Maden Kanununun değişik 2 nci
maddesinde yer alan 1inci ve 2 nci grup madenlerin her türlü işleme sokulması
(kırma, eleme, öğütme, yıkama ve benzeri) (25.000 m3/yıl ve üzeri),
f)
50.000 ton/yıl ve üzeri tuzun
çıkarılması ve/veya her türlü tuz işleme tesisleri,
g)
Cevher hazırlama veya
zenginleştirme tesisleri (EK-I’ de yer almayanlar), [21]
36-Klinker
öğütme tesisleri
37-Kömür
işleme tesisleri
a)
Havagazı ve kok fabrikaları,
b)
Kömür briketleme tesisleri,
c)
Kömür yıkama tesisleri
38-Petrokok,
kömür ve diğer katı yakıtların depolama, sınıflama ve ambalajlama tesisleri
(perakende satış birimleri hariç)
39-Tuğla
veya kiremit üretimi yapan tesisler. (Atölye tipi tesisler hariç)
40-Seramik
veya porselen üretimi yapan tesisler (Atölye tipi tesisler hariç)
41-Sabit
asfalt hazırlama (plent) tesisleri
42-Kireç
fabrikaları
43-Ek-I
de yer alan projeler kapsamında bulunmakla birlikte, yeni bir metot veya ürün
denemek ve geliştirmek amacı ile hazırlanan ve iki yıldan uzun süreli olmayan
projeler.
Ek - III
PROJE TANITIM GENEL
FORMATI
Başlık Sayfası:
Proje sahibinin adı,
adresi, telefon ve faks numarası:
Projenin adı:
Proje için seçilen yerin
adı, mevkii:
Raporu hazırlayan çalışma
grubunun/kuruluşun adı, adresi, telefon ve faks numaraları:
Raporun hazırlanış tarihi:
İçindekiler listesi:
Bölüm I: Projenin tanımı
ve amacı
Proje
konusu yatırımın tanımı, ömrü, hizmet amaçları, önem ve gerekliliği,
Projenin
fiziksel özelliklerinin, inşaat ve işletme safhalarında kullanılacak arazi
miktarı ve arazinin tanımlanması.
Önerilen
projeden kaynaklanabilecek önemli çevresel etkilerin genel olarak açıklanması
(su, hava, toprak kirliliği, gürültü, titreşim, ışık, ısı, radyasyon vb.)
Yatırımcı
tarafından araştırılan ana alternatiflerin bir özeti ve seçilen yerin seçiliş
nedenlerinin belirtilmesi.
Bölüm II: Proje için
seçilen yerin konumu
Proje
yeri ve alternatif alanların mevkii, koordinatları, yeri tanıtıcı bilgiler.
Bölüm III: Proje yeri ve
etki alanının mevcut çevresel özellikleri
Önerilen
proje nedeniyle kirlenmesi muhtemel olan çevrenin; nüfus, fauna, flora,
jeolojik ve hidrojeolojik özellikler, doğal afet durumu, toprak, su, hava,
(atmosferik koşullar) iklimsel faktörler, mülkiyet durumu, mimari ve arkeolojik
miras, peyzaj özellikleri, arazi kullanım durumu, hassasiyet derecesi (EK-V
deki Duyarlı Yöreler listesi de dikkate alınarak) ve yukarıdaki faktörlerin
birbiri arasındaki ilişkileri de içerek şekilde açıklanması.
Bölüm IV:Projenin önemli
çevresel etkileri ve alınacak önlemler
1-
Önerilen projenin aşağıda belirtilen hususlardan kaynaklanması olası
etkilerinin tanıtımı. (Bu tanım kısa, orta, uzun vadeli, sürekli, geçici ve
olumlu olumsuz etkileri içermelidir.)
a)
Proje için kullanılacak alan,
b)
Doğal kaynakların kullanımı,
c)
Kirleticilerin miktarı, (atmosferik koşullar ile
kirleticilerin etkileşimi) çevreye rahatsızlık verebilecek olası sorunların
açıklanması ve atıkların minimizasyonu.
2-
Yatırımın çevreye olan etkilerinin değerlendirilmesinde kullanılacak tahmin
yöntemlerinin genel tanıtımı
3-
Çevreye olabilecek olumsuz etkilerin azaltılması için alınması düşünülen
önlemlerin tanıtımı.
Bölüm V: Halkın katılımı
1-
Projeden etkilenmesi olası halkın belirlenmesi ve halkın görüşlerinin ÇED
çalışmasına yansıtılması için önerilen yöntemler,
2-
Görüşlerine başvurulması öngörülen diğer taraflar,
3- Bu
konuda verebileceği diğer bilgi ve belgeler,
Bölüm VI: Yukarıda verilen
başlıklara göre temin edilen bilgilerin teknik olmayan bir özeti
Ekler:
Proje Tanıtım Raporunun hazırlanmasında kullanılan ve çeşitli kuruluşlardan
sağlanan bilgi ve belgeler ile raporda kullanılan tekniklerden rapor metninde
sunulamayan aşağıdaki belgeler.
1- Proje
için belirlenen yer ve alternatiflerinin varsa; çevre düzeni, nazım, uygulama
imar planı, vaziyet planı veya plan değişikliği teklifleri
2-
Yatırımcı için projesi ile ilgili olarak daha önceden alınmış izin, onay,
ruhsat veya ilgili kurumlardan alınmış belgeler vb.
3- Proje
için seçilen alana ilişkin arazi kullanım durumu
Notlar ve kaynaklar
Proje tanıtım raporunu
hazırlayan çalışma grubunun tanıtımı:
Adı
soyadı, mesleği, özgeçmişi, referansları ve rapordan sorumlu olduğunu belirten
imzası.
Proje tanıtım raporu, projenin
türü ve yeri dikkate alınarak ilgili meslek dallarından ve en az 3 kişiden
oluşan çalışma grubunca hazırlanmalıdır.
Ek - IV
PROJE TANITIM DOSYASININ HAZIRLANMASINDA ESAS
ALINACAK SEÇME ELEME KRİTERLERİ
Başlık Sayfası:
Proje sahibinin adı,
adresi, telefon ve faks numaraları:
Projenin adı:
Proje için seçilen yerin
adı, mevkii:
Projenin tanımı ve amacı:
Dosyayı hazırlayan çalışma
grubunun/kuruluşun adı, adresi, telefon ve faks numaraları:
Dosyanın hazırlanış
tarihi:
1.Projenin özellikleri
Projenin
özelliklerinde aşağıda verilen hususlar göz önüne alınmalıdır
a)
Projenin iş akım şeması, kapasitesi, kapladığı alan,
teknolojisi, çalışacak personel sayısı,
b)
Doğal kaynakların kullanımı ( arazi kullanımı, su
kullanımı, kullanılan enerji türü vb.)
c)
Atık üretimi miktarı( katı, sıvı, gaz vb.) ve
atıkların kimyasal fiziksel ve biyolojik özellikleri
d)
Kullanılan teknoloji ve malzemelerden
kaynaklanabilecek kaza riski
e)
Projenin olası çevresel etkilerine karşı alınacak
tedbirler.
2. Projenin yeri
Projeden
etkilenmesi muhtemel alanın hassasiyeti değerlendirilirken aşağıda verilen
hususlar göz önünde bulundurulmalıdır.
a)
Mevcut arazi kullanımı ve kalitesi( tarım alanı,
orman alanı, planlı alan, su yüzeyi vb.)
b)
EK-V deki Duyarlı Yöreler listesi dikkate alınarak;
sulak alanlar,kıyı kesimleri, dağlık ve ormanlık alanlar, tarım alanları, milli
parklar, özel koruma alanları, nüfusça yoğun alanlar, tarihsel, kültürel,
arkeolojik, ve benzeri önemi olan alanlar, erozyon alanları, heyelan alanları,
ağaçlandırılmış alanlar, potansiyel erozyon ve ağaçlandırma alanları ile 167
sayılı Yer altı Suları Hakkında Kanun gereğince korunması gereken aküferler
3. Projenin ve yerin
alternatifleri (proje teknolojisinin ve proje alanının seçilme nedenleri)
Sonuçlar
Burada yapılan tüm açıklamaların
özeti ile projenin önemli çevresel etkilerinin sıralandığı ve alternatiflerin
karşılaştırıldığı genel değerlendirmesi yapılacaktır.
EKLER:
Proje
için belirlenen yerin varsa ; çevre düzeni, nazım, uygulama imar planı, vaziyet
planı veya plan değişikliği teklifleri,
Proje
alanı ve yakın çevresinin mevcut arazi kullanımını değerlendirmek için;
yerleşim alanlarının, ulaşım ağlarının, enerji nakil hatlarının, mevcut
tesislerin ve yönetmeliğin Ek:V listesinde yer alan Duyarlı Yöreler Listesinde
belirtilen diğer alanların (proje alanı ve yakın çevresinde bulunması halinde)
yerlerine ilişkin verileri gösterir bilgiler 1/25000 ölçekli halihazır harita
(varsa çevre düzeni planı, yoksa topografik harita) üzerine işlenerek kısaca
açıklanması,
Proje
alanının ölçekli jeoloji haritası bu harita üzerinde yer altı ve yerüstü
sularının gösterimi ve alanın depremsellik durumunun açıklanması.
Notlar ve Kaynaklar:
Proje Tanıtım Dosyasını
Hazırlayanların Tanıtımı
Adı
soyadı, mesleği, özgeçmişi, referansları ve dosyadan sorumlu olduğunu belirten
imzası.
Seçme eleme kriterlerine göre,
projenin türü ve yeri dikkate alınarak proje ile ilgili farklı meslek
dallarından ve en az üç kişiden oluşan çalışma grubunca hazırlanmalıdır.
Ek – V
DUYARLI YÖRELER
Bu Yönetmelik kapsamında bulunan
projelere ilişkin yapılacak çalışmalar sırasında başvurulması gereken mevzuatın
dökümü aşağıda yer almaktadır. Mevzuatta olabilecek değişiklikler bu bölümün
ayrılmaz bir parçasıdır
1. Ülkemiz mevzuatı
uyarınca korunması gerekli alanlar
n)
2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun 2. maddesinde
tanımlanan ve bu kanunun 3. maddesi uyarınca belirlenen “Milli Parklar”, “Tabiat
Parkları”, “Tabiat Anıtları” ve “Tabiat Koruma Alanları”,
o)
3167 sayılı Kara Avcılığı Kanunu uyarınca Orman
Bakanlığı’nca belirlenen “Yaban Hayatı Koruma Sahaları ve Yaban Hayvanı Yerleştirme Alanları”,
p)
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu’nun 2. maddesinin “a - Tanımlar” bendinin 1.,2.,3. ve 5. alt bentlerinde
“Kültür
Varlıkları”, “Tabiat Varlıkları”, “Sit” ve “Koruma Alanı” olarak
tanımlanan ve aynı kanun ile 3386 sayılı kanunun (2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna
Bazı Maddelerin Eklenmesi Hakkında Kanun) ilgili maddeleri uyarınca tespiti ve
tescili yapılan alanlar,
q)
1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu kapsamında olan “Su Ürünleri İstihsal ve
Üreme Sahaları”,
r)
4/9/1988 tarihli ve 19919 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Su Kirliliği
Kontrol Yönetmeliği’nin 17 nci ve 1/7/1999 tarihli ve 23742 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan Yönetmelikle değişik 18.,19. ve 20. maddelerinde tanımlanan alanlar,
s)
2/11/1986 tarihli ve 19269 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği’nin 49. maddesinde tanımlanan
“Hassas
Kirlenme Bölgeleri”,
t)
2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 9. maddesi uyarınca
Bakanlar Kurulu tarafından “Özel Çevre Koruma Bölgeleri” olarak tespit ve ilan edilen
alanlar,
u)
2960 sayılı Boğaziçi Kanunu’na göre koruma altına
alınan alanlar,
v)
6831 sayılı Orman Kanunu gereğince orman alanı
sayılan yerler,
w)
3621 sayılı Kıyı Kanunu gereğince yapı yasağı
getirilen alanlar,
x)
3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin
Aşılattırılması Hakkında Kanunda belirtilen alanlar,
y)
4342 sayılı Mera Kanunu’nda belirtilen alanlar,
z)
30.01.2002 tarih ve 24656 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren “Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği”nde
belirtilen alanlar,
2. Ülkemizin taraf olduğu
uluslararası sözleşmeler uyarınca korunması gerekli alanlar
h)
20/2/1984 tarih ve 18318 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren “Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını
Koruma Sözleşmesi” (BERN Sözleşmesi) uyarınca koruma altına alınmış alanlardan “Önemli Deniz Kaplumbağası
Üreme Alanları”nda belirtilen I. ve II. Koruma Bölgeleri”, “Akdeniz Foku Yaşama
ve Üreme Alanları”,
i)
12/6/1981 tarih ve 17368 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren “Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi”
(Barcelona Sözleşmesi) uyarınca korumaya alınan alanlar,
j)
23/10/1988 tarihli ve 19968 sayılı Resmi Gazete!de
yayımlanan “Akdeniz’de Özel Koruma Alanlarının Korunmasına Ait Protokol” gereği
ülkemizde “Özel
Koruma Alanı” olarak belirlenmiş alanlar,
k)
13/9/1985 tarihli Cenova Bildirgesi gereği seçilmiş
Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından yayımlanmış olan “Akdeniz’de Ortak Öneme
Sahip 100 Kıyısal Tarihi Sit” listesinde yer alan alanlar,
l)
Cenova Deklerasyonu’nun 17. maddesinde yer alan “Akdeniz’e Has Nesli
Tehlikede Olan Deniz Türlerinin” yaşama ve beslenme ortamı olan
kıyısal alanlar,
m)
14/2/1983 tarih ve 17959 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren “Dünya Kültür ve Tabiat Mirasının Korunması
Sözleşmesi”nin 1. ve 2. maddeleri gereğince Kültür Bakanlığı tarafından koruma
altına alınan “Kültürel
Miras” ve “Doğal Miras” statüsü verilen kültürel, tarihi ve doğal alanlar,
n)
17/05/1994 tarih ve 21937 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren “Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak
Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi” (RAMSAR
Sözleşmesi) uyarınca koruma altına alınmış alanlar.
3. Korunması gereken
alanlar
f)
Onaylı Çevre Düzeni Planlarında, mevcut özellikleri
korunacak alan olarak tesbit edilen ve yapılaşma yasağı getirilen alanlar
(Tabii karakteri korunacak alan, biogenetik rezerv alanları, jeotermal alanlar
v.b.),
g)
Tarım Alanları: Tarımsal kalkınma alanları, sulanan,
sulanması mümkün ve arazi kullanma kabiliyet sınıfları I, II, III ve IV olan
alanlar, yağışa bağlı tarımda kullanılan I. ve II. sınıf ile, özel mahsul
plantasyon alanlarının tamamı,
h)
Sulak Alanlar: Doğal veya yapay, devamlı veya
geçici, suların durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gel-git
hareketinin çekilme devresinde 6 metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, başta
su kuşları olmak üzere canlıların yaşama ortamı olarak önem taşıyan bütün
sular, bataklık sazlık ve turbiyeler ile bu alanların kıyı kenar çizgisinden
itibaren kara tarafına doğru ekolojik açıdan sulak alan kalan yerler,
i)
Göller, akarsular, yeraltısuyu işletme sahaları,
j)
Bilimsel araştırmalar için önem arzeden ve/veya
nesli tehlikeye düşmüş veya düşebilir türler ve ülkemiz için endemik olan
türlerin yaşama ortamı olan alanlar, biyosfer rezervi, biyotoplar, biyogenetik
rezerv alanları, benzersiz özelliklerdeki jeolojik ve jeomorfolojik oluşumların
bulunduğu alanlar.
2. GENELGELER
T.C.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ VE
PLANLAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
SAYI :
B.18.0.ÇED.0.15.00.03/6658-46769
06.Eylül.2004
KONU : Rapor Yazım Rehberi
GENELGE
(2004 /10)
……………………. VALİLİĞİNE
Bilindiği üzere, çeşitli projelere ilişkin raporlar
hazırlanarak Bakanlığımıza sunulmaktadır. Bu raporların hazırlanmasında, yazım
ve basımına yönelik bir standardının olmaması nedeniyle, şekil ve tasarımının
çok farklı olmasına, değerlendirilmesinde yeterli etkinliğin sağlanamamasına,
verimlilik kaybına ve düzenli arşivlenememesine sebep olmaktadır.
Bu itibarla,
Bakanlığa sunulan raporların hazırlanması, yazımı ve basımında yönlendirici
olmak üzere, raporların yazımına yönelik standartları, ilke ve kuralları
belirlemek ve bütünlüğü sağlamak amacıyla Rapor Yazım Rehberi hazırlanmıştır.
Söz konusu Rehber, www.cedgm.gov.tr
adresinde “Rapor Yazım Rehberi” başlığı altında yayımlanmakta olup, bu Rehber
hükümlerinin dikkate alınarak raporların hazırlanmasının sağlanması hususunda
bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.
Prof.
Dr. Mustafa ÖZTÜRK
Bakan a.
Müsteşar
Yardımcısı
EKLER:
Ek.1. : Rapor Yazım
Rehberi (28 Sayfa)
DAĞITIM:
- Valiliklere
T.C.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ VE PLANLAMA
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
SAYI : B 18 0 ÇED 0 13 00
03/2945-5795
20.Mayıs.2004
KONU :
ÇED Yönetmeliği.
ÇED Yönetmeliğinin Seçme Eleme Kriterleri Uygulanacak Projeler (EK II)
Listesine tabi projelerin değerlendirilerek “ÇED Gereklidir” veya “ÇED Gerekli
Değildir” kararlarının verilmesi yetkisi anılan Yönetmeliğin 5. Maddesi
uyarınca 15.06.2004 tarihinden itibaren ekteki dağıtım listesinde isimleri yer
alan Valiliklere devredilmiştir.
Valiliğiniz tarafından söz konusu tarihten itibaren gerekli işlemlerin
yapılması ve projelere verilen “ÇED Gereklidir” ya da “ÇED Gerekli Değildir”
kararları ile proje tanıtım dosyalarının birer nüshalarının Bakanlığımıza
gönderilmesi hususunda bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.
Osman PEPE
Bakan
EK:Dağıtım
Listesi
1-
ADANA VALİLİĞİ (İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
2-
ANKARA VALİLİĞİ (İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
3-
ANTALYA VALİLİĞİ (İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
4-
AYDIN VALİLİĞİ (İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
5-
BALIKESİR VALİLİĞİ (İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
6-
BOLU VALİLİĞİ (İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
7-
BURSA VALİLİĞİ (İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
8-
ÇANAKKALE VALİLİĞİ (İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
9-
DİYARBAKIR VALİLİĞİ (İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
10- EDİRNE VALİLİĞİ (İl
Çevre ve Orman Müdürlüğü)
11- ERZURUM VALİLİĞİ
(İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
12- ESKİŞEHİR VALİLİĞİ
(İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
13- GAZİANTEP
VALİLİĞİ(İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
14- HATAY VALİLİĞİ (İl
Çevre ve Orman Müdürlüğü)
15- ISPARTA VALİLİĞİ
(İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
16- İÇEL VALİLİĞİ (İl
Çevre ve Orman Müdürlüğü)
17-
İSTANBUL VALİLİĞİ (İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
18- İZMİR VALİLİĞİ (İl
Çevre ve Orman Müdürlüğü)
19- KAYSERİ VALİLİĞİ
(İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
20- KIRKLARELİ VALİLİĞİ
(İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
21- KOCAELİ VALİLİĞİ
(İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
22- KONYA VALİLİĞİ (İl
Çevre ve Orman Müdürlüğü)
23- MANİSA VALİLİĞİ (İl
Çevre ve Orman Müdürlüğü)
24- MUĞLA VALİLİĞİ (İl
Çevre ve Orman Müdürlüğü)
25- SAMSUN VALİLİĞİ (İl
Çevre ve Orman Müdürlüğü)
26- TEKİRDAĞ VALİLİĞİ
(İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
27- TRABZON VALİLİĞİ
(İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
28- ZONGULDAK VALİLİĞİ
(İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
29- KARABÜK VALİLİĞİ
(İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
30- OSMANİYE VALİLİĞİ
(İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
T.C.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ VE PLANLAMA
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
SAYI : B.18.0.ÇED.0.11.00.01/
1091-10572
04.Mart.2004
KONU : Genelge
İLGİ : 11.12.2003 tarih ve 2407- 29657 sayılı
Genelgemiz.
İlgi Genelgemiz ile 3030 ve
1580 sayılı kanunlara tabi belediyelerin alt ölçekli imar planlarını
yürürlükteki 1/25.000, 1/50.000, 1/100.000 ve 1/200.000 ölçekli çevre düzeni
planlarına aykırı olarak hazırlayıp onayladıkları ve uygulamalarını gerçekleştirdikleri
belirtilerek, bu tür uygulamaların durdurulması, alt ölçekli planların üst
ölçekli çevre düzeni planlarına uygun olmasının yasal bir zorunluluk olduğu, bu
çerçevede çevreye duyarlı, uygulanabilir, ihtiyaçlara optimal çözümler getiren
ilke ve yaklaşımlar ile 2004-2005 yılları içerisinde 54 ilde alt ölçekli
planlara yol gösterecek 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planlarının hazırlanıp
onaylanmasının hedeflendiği belirtilerek, bu planların sağlıklı bir şekilde
sonuçlandırılabilmesi, plansız gelişmenin kontrol altına alınması için alt
ölçekli plan yapma yetkisine sahip kurum ve kuruluşların kendi sorumluluğu
altındaki alanlarda söz konusu Çevre Düzeni Planı çalışmaları sonuçlanıncaya
kadar yeni alt ölçekli planları onaylamamaları gerektiği belirtilmiştir.
Bakanlığımızca 2004-2005 yıllar
içinde 54 ili kapsayan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni çalışmaları, 08.05.2003
tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4856 Sayılı Çevre ve Orman
Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 2. maddesi (h) bendi ve
10. maddesi (c) bendi uyarınca başlatılmış olup belirli bir program dahilinde
yürütülmektedir.
Söz konusu 1/100.000 ölçekli Çevre
Düzeni Planı çalışmaları sonuçlandırılıncaya kadar;
a) Onanlı Çevre
Düzeni Planı bulunan alanlarda; Çevre Düzeni Planı değişikliği gerektiren alt
ölçekli plan değişiklikleri,
b) Onanlı Çevre Düzeni Planı
bulunmayan alanlarda; mevzuata uygun olarak onanmış 1/5.000 ölçekli Nazım İmar
Planı ve 1/1.000 ölçekli Uygulama İmar Planlarında bu planların ana kararlarını
değiştirmeyecek nitelik ve büyüklükte değişiklik planları ve ilgili kurumlarca
kamu yararı, yatırım öncelikleri, deprem riskleri v.b. konularda aciliyet
gerektiren konulara yönelik olarak hazırlanan her tür ve ölçekteki alt ölçekli
planlar,
Bakanlığımızca yürütülmekte olan
1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planları ana kararları ile uyumlu olmasının
sağlanması amacıyla Bakanlığımın görüşü alınmak sureti ile
sonuçlandırılabilecektir.
Bu çerçevede iliniz dahilinde
bulunan ilgili kurum, kuruluş ve belediyelere Genelgenin duyurulmasını ve
Genelge gereğinin yukarıda belirtilen şekilde yerine getirilmesini arz ve rica
ederim.
Osman PEPE
Bakan
T.C.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ VE
PLANLAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
SAYI
:B.18.0.ÇED.0.11.00.01/1091-10572
11.Aralık.2003
KONU : Çevre Düzeni Planları
İLGİ: a)
23.06.2003 tarih ve 272-4110 sayılı Genelgemiz.
b) 27.10.2003 tarih ve 1970 sayılı
Genelgemiz.
İlgi (a) Genelgemizde Çevre
ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki 4856 sayılı Kanunun
08.05.2003 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği ve söz
konusu Kanunun 2 nci maddesinin (h) fıkrasında ve 10 uncu maddesinin (c)
fıkrasında Çevre Düzeni Planlarını hazırlamak veya hazırlatmak, onaylamak ve
uygulanmasını sağlamak görevi Bakanlığımın yetkisi ve sorumluluğuna verildiği
ifade edilmiştir. İlgi (b) Genelgemiz de ise 3030 ve 1580 sayılı
Kanunlara tabi Belediyelerin alt ölçekli imar planlarını yürürlükte olan 1/25
000, 1/50 000, 1/100 000 ve 1/200 000 ölçekli Çevre Düzeni Planı kararlarına ve
hükümlerine aykırı olarak hazırlayıp onayladıkları ve uygulamalarını
gerçekleştirdikleri belirtilerek bu tip uygulamaların durdurulmasını ve Çevre
Düzeni Planı kararlarına uygun alt ölçekli planların üretilmesinin yasal bir
zorunluluk olduğu belirtilerek, alt ölçekli planların üst ölçekli çevre düzeni
planlarına uygun olarak hazırlanıp onaylanması ve uygulamaların
gerçekleştirilmesinde azami dikkat gösterilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Bakanlığımız çevreye duyarlı,
uygulanabilir, ihtiyaçlara optimal çözümler getiren ilke ve yaklaşımlar ile
Çevre Düzeni Planlarını ülke genelinde hızla tamamlamayı hedeflemektedir.
Bu doğrultuda 2004-2005 yılları içerisinde 54 ilde (yaklaşık 57 milyon hektar
alan) 1/25 000 ölçekli ve 1/5000 ve 1/1000 ölçekli planlara yol gösterecek
1/100 000 ölçekli Çevre Düzeni Planı çalışmalarının tamamlanması
planlanmaktadır.
Bahsi geçen yıllar içinde
hazırlanacak 1/100 000 ölçekli Çevre Düzeni Planı çalışmalarının sağlıklı ve
doğru sonuçlandırılabilmesi için alt ölçekli plan yapma yetkisine sahip kurum
ve kuruluşların kendi sorumluluğu altındaki alanlarda söz konusu Çevre Düzeni
Planı çalışmaları sonuçlanıncaya kadar yeni alt ölçekli planları onaylamaması
gerekmektedir.
Bu nedenle iliniz dahilinde
bulunan ilgili tüm kurum, kuruluş ve Belediyelere Genelgenin duyurulmasını ve
Genelge gereğinin yukarıda belirlenen şekilde yerine getirilmesini önemle arz
ve rica ederim.
Osman PEPE
Bakan
T.C.
ÇEVRE ve ORMAN BAKANLIĞI
ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ VE PLANLAMA
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
SAYI :
B.18.0.ÇED.0.11.00.01/1970-22877-716
27.Ekim.2003
KONU : Genelge
İLGİ: 23.06.2003 gün ve 4110 sayılı
Genelgemiz.
İlgi Genelgemizde de belirtildiği
üzere; Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki 4856 sayılı
Kanun 08.05.2003 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz
konusu Kanunun 2 nci maddesinin (h) fıkrasında ve 10 uncu maddesinin (c)
fıkrasında Çevre Düzeni Planlarını hazırlamak veya hazırlatmak, onaylamak ve
uygulanmasını sağlamak görevi Bakanlığımın yetkisi ve sorumluluğuna verilmiş
bulunmaktadır.
Bu doğrultuda, Kalkınma Planları ve
Bölge Planları esas alınarak yapılan ve alt ölçekli imar planlarına (1/5 000
ölçekli Nazım İmar Planları ve 1/1 000 ölçekli Uygulama İmar Planları) esas
teşkil eden her ölçekteki Çevre Düzeni Planlarını (1/25 000, 1/50 000, 1/100
000, 1/200 000) hazırlamak, hazırlatmak, onaylamak ve uygulanmasını sağlamak
işlemleri 08.05.2003 tarihinden itibaren Bakanlığımca yürütülmektedir.
Ancak, Bakanlığımca yapılan
gözlemler ve değerlendirmeler ışığında 3030 ve 1580 sayılı kanunlara tabi
Belediyelerin alt ölçekli imar planlarını yürürlükte olan 1/25 000, 1/50 000,
1/100 000 ve 1/200 000 ölçekli Çevre Düzeni Planı kararlarına ve hükümlerine
aykırı olarak hazırlayıp onayladıkları ve uygulamalarını gerçekleştirdikleri
anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak plan hiyerarşisinde
Çevre Düzeni Planından sonra gelen 1/5 000 ve 1/1 000 ölçekli Nazım ve Uygulama
İmar Planlarının, İmar Kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde Çevre Düzeni
Planına uygun olması yasal bir zorunluluk olup aykırı uygulamalar imar suçu
işlenmesi anlamına gelmektedir. 4856 sayılı yasa ile Bakanlığıma Çevre Düzeni
Planlarına ilişkin uygulamaların sağlanması ve izlenmesi görevi de
verildiğinden alt ölçekli planların üst ölçekli Çevre Düzeni Planlarına uygun
olarak hazırlanıp, onaylanması ve uygulamanın gerçekleştirilmesinde azami
dikkat gösterilmesi gerekmektedir.
Genelgenin iliniz dahilinde bulunan
ilgili tüm kurum, kuruluş ve belediyelere duyurulmasını ve genelge gereğinin
yukarıda belirlenen şekilde yerine getirilmesini önemle arz ve rica ederim.
Osman
PEPE
Bakan
T.C.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ VE PLANLAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
SAYI : B 18 0 ÇED 0 13 00
03/1038
30.Eylül.2003
KONU : Görüntü Kirliliği.
............... VALİLİĞİNE
(İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
Bazı illerimizde karayolu güzergahları yakınında faaliyette bulunan taş, kum ve
kireç ocakları ile asfalt şantiyeleri, tuğla ve kiremit fabrikalarının kırma,
öğütme, eleme, fırınlama, taşıma, depolama ve benzeri işlemler sırasında
çevrede görüntü kirlenmesi ile toz, gaz ve partikül madde kirliliğine sebep
oldukları tespit edilmiştir.
Çevre
kalitesini ve ülkemizin imajını olumsuz yönde etkileyen bu işletmelerin takip
edilmesi ve denetlenmesi, izinsiz faaliyette bulunanların gerekli yasal
işlemleri yerine getirmelerinin sağlanması, faaliyet sahiplerinin, gerek
Çevresel Etki Değerlendirmesi Ön Araştırma Raporu, gerekse Çevresel Etki
Değerlendirmesi Raporlarında belirtilen olumsuzlukları gidermek için
taahhüt ettikleri ve almakla yükümlü oldukları tedbirlerin yerine getirip
getirilmediğinin takip edilmesi, görüntü kirliliğinin önlenmesi için tesis
çevresinin “yeşil perdeleme” ve benzeri uygulamalarla önlenmesi hususunda
bilgilerinizi ve gereğini önemle rica ederim.
Osman PEPE
Bakan
DAĞITIM:
Gereği:
Bilgi:
-Tüm
Valiliklere
- İçişleri Bakanlığına
T.C.
ÇEVRE ve
ORMAN BAKANLIĞI
ÇEVRESEL
ETKİ DEĞERLENDİRMESİ VE PLANLAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
SAYI:B 19 0 ÇED 13 00
02/1038-12603
22.Ağustos.2003
KONU: ÇED Yönetmeliği Uygulamaları
GENELGE
(2003/4)
...................................VALİLİĞİNE
(İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
11.08.1983 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren
2872 sayılı Çevre Kanununun amacı; bütün vatandaşların ortak varlığı olan
çevrenin korunması, iyileştirilmesi; kırsal ve kentsel alanda arazinin ve
doğal kaynakların en uygun şekilde kullanılması ve korunması; su, toprak ve
hava kirlenmesinin önlenmesi; ülkenin bitki ve hayvan varlığı ile doğal ve
tarihsel zenginliklerinin korunarak, bugünkü ve gelecek kuşakların sağlık,
uygarlık ve yaşam düzeyinin geliştirilmesi ve güvence altına alınması için yapılacak
düzenlemeleri ve alınacak önlemleri, ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleri ile
uyumlu olarak belirli hukuki ve teknik esaslara göre düzenlemektir.
Projelerin uygulama aşamasından sonra alınan
önlemlerin çevreye olabilecek olumsuz etkilerini gidermede telafisi mümkün
olmayan çevre felaketlerine yol açması nedeniyle planlama ve karar verme
aşamalarında olumsuz etkileri minimize etmeyi hedefleyen tüm dünyada kabul
görmüş olan sürdürülebilir kalkınmanın temel unsuru Çevresel Etki Değerlendirme
Sürecidir.
Bu süreçte uyulacak idari ve teknik usul ve esasları
düzenleyen 06.06.2002 tarih ve 24777 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe giren ÇED Yönetmeliği; projelerin çevre üzerinde yapabilecekleri
bütün etkilerin belirlenerek değerlendirilmesi ve tespit edilen olumsuz
etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesinin
sağlanması, bunun için alınacak önlemlerin seçilen yer ile teknoloji
alternatiflerinin saptanarak değerlendirilmesi ve faaliyetlerin uygulanmasının
izlenmesi ve denetlenmesini kapsamaktadır.
Diğer taraftan, ÇED Yönetmeliğinin ÇED Ön
Araştırmasına Tabi Projeler başlığı 16. Madde (b) bendinde; “Bu Yönetmelik
kapsamında yer alan projelerin, gerek yatırım gerekse işletme döneminde mevcut
durumlarında yapılmak istenen değişikliklere ilişkin projeler” hükmü ile
aynı maddenin (c) bendinde; “ Bu Yönetmelik kapsamı dışında bulunan
faaliyetlerin mevcut durumlarında yapılmak istenen ve bu faaliyetlerin
Yönetmelik kapsamına girmeleri sonucunu doğuracak olan değişikliklere ilişkin
projeler.” hükmü yer almaktadır.
ÇED Yönetmeliğinin 16 (b) ve (c)
maddelerinin tüm illerde uygulanmasında birlikteliği sağlamak amacıyla
05.08.2002 tarih ve 2002/11 sayılı Genelgenin 5. maddesinde de
belirtildiği üzere bu projelerin ÇED Yönetmeliği hükümlerine göre
değerlendirilmesi aşamasında ekte gönderilen format doğrultusunda düzenlenecek
bilgi ve belgelerin Bakanlığımıza gönderilmesi hususunda bilgilerinizi ve
gereğini rica ederim.
Osman PEPE
Çevre
ve Orman Bakanı
EK: Format (1 sayfa)
DAĞITIM:
-Tüm Valiliklere
Ek-1:
06.06.2002
TARİH VE 24777 SAYILI RESMİ GAZETE’DE
YAYIMLANARAK
YÜRÜRLÜĞE GİREN
ÇED
YÖNETMELİĞİ’NİN 16. MADDE (B) VE (C) BENDLERİNİN
DEĞERLENDİRME
FORMATI
MEVCUT DURUM
PLANLANAN DEĞİŞİKLİK
Adı
Adresi
Kuruluş Yılı
(Çevre mevzuatı ve diğer mevzuat
gereği alınmış izin, ruhsat, onay vb.)
Sektörü
Tüketilen Hammaddelerin,
Katkı Maddelerinin Tür ve Miktarları
Üretilen Maddelerin Tür ve Miktarları
Kullanılan Ekipmanların Adet ve Cinsleri
Teknoloji
Kullanılan Enerji Türü ve Miktarı
Atıkların Bertaraf Şekli
(Arıtma Tesisi, Filtre, Depolama vb.)
Projenin Yeri
(Alanı, kapalı alanı, koordinatları vb.)
Çalıştırılan İşçi Sayısı
Projenin çevresine ilişkin bilgiler
(Su kaynaklarına, en yakın yerleşim birimine
olan mesafe, orman alanları, koruma alanları vb.)
Faaliyet yerine ilişkin tespit tutanağı
*Bu format doğrultusunda hazırlanacak dosya
düzeninin başlıklarıdır.
T.C.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANLIĞI
ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ VE
PLANLAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
SAYI :
B.19.0.ÇED.0.11.00.01/272-4110
23.Haziran.2003
KONU: Çevre Düzeni Planları
GENELGE
(2003/1)
Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkındaki 4856 sayılı Kanun 08.05.2003 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir. Söz konusu Kanunun 2 nci maddesinin (h) fıkrasında
ve 10 uncu maddesinin (c) fıkrasında çevre düzeni planlarını hazırlamak veya
hazırlatmak, onaylamak ve uygulanmasını sağlamak görevi Bakanlığımın yetkisi ve
sorumluluğuna verilmiş bulunmaktadır.
Ancak, 06.06.2003 tarih ve 4864 sayılı
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 11. Maddesi gereğince
“08.05.2003 tarihinden önce onaylanmak üzere Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na
intikal ettirilmiş bulunan planlarla ilgili iş ve işlemler, Bayındırlık ve
İskan Bakanlığınca tamamlanarak onaylanır.” hükmü getirilmiştir.
Bu doğrultuda, kalkınma planları ve
bölge planları esas alınarak yapılan ve alt ölçekli imar planlarına (1/5000
ölçekli Nazım İmar Planları ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planları) esas
teşkil eden her ölçekteki çevre düzeni planlarını hazırlamak, hazırlatmak,
onaylamak ve uygulanmasını sağlamak işlemleri 08.05.2003 tarihinden itibaren
Bakanlığımca yürütülmektedir.
Bilgi edinilmesini, genelgenin iliniz
dahilinde bulunan tüm kurum, kuruluş ve belediyelere duyurulmasını ve genelge
gereğinin yukarıda belirlenen şekilde yerine getirilmesini önemle arz ve rica
ederim.
Osman PEPE
Bakan
3. ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ
UYGULAMA TALİMATLARI
T.C.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ VE PLANLAMA GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
SAYI
:
B.19.0.ÇED.0.13.00.03/4056-34003
29.Haziran.2004
KONU :
ÇED Yönetmeliği Uygulamaları.
DAĞITIMLI
16.12.2003
tarih ve 25318 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ÇED
Yönetmeliği’nin 5.maddesi gereğince Seçme Eleme Kriterleri Uygulanacak Projeler
(EK II) Listesine tabi projelere ilişkin uygulamaların 15.06.2004 tarihinden
itibaren Valiliğinizce yapılacağı 20.05.2004 tarih ve
B.18.0.ÇED.0.13.00.03/2945-25795 sayılı yazımız ile bildirilmiştir.
ÇED
Yönetmeliğinin daha sağlıklı işleyebilmesi ve uygulamalarda birlikteliğin
sağlanması için Seçme Eleme Kriterleri Uygulanacak Projeler (EK II) Listesine
tabi projelere ilişkin uygulamanın aşağıda belirtilen prosedür çerçevesinde
yapılması gerekmektedir.
1. Proje
Tanıtım Dosyasının Valiliğinize sunulmasından sonra, İl Çevre ve Orman
Müdürünün veya görevlendireceği bir şube müdürünün başkanlığında en az iki
personel tarafından projenin türü ve yeri dikkate alınarak gerekli incelemeler
yapılır.
2. Proje
Tanıtım Dosyasının incelenmesi ve değerlendirilmesi sürecinde Yönetmeliğin EK V
Listesi dikkate alınmalıdır.
3. İnceleme
ve değerlendirme aşamasında gerekli görülmesi halinde Yönetmeliğin
17.maddesindeki işlemlerin yapılması istenebilir.
4. Proje
tanıtım Dosyalarının, ekte yer alan Eleme Kontrol Listesi (EK 2) doldurularak
inceleme ve değerlendirme işlemi tamamlanır.
5. Valilik,
yapılan çalışmaları dikkate alarak proje hakkında “ÇED Gereklidir” veya “ÇED
Gerekli Değildir (EK 3) ” kararını verir. “ÇED Gerekli Değildir ”
kararı verilen projeler için ÇED Gerekli Değildir Belgesi (EK-4)
düzenlenir.
6. “ÇED
Gereklidir” Kararı verilen projeler için Yönetmeliğin 17. maddesinin son
paragrafında yer alan ““Çevresel Etki Değerlendirmesi Gereklidir” kararı
alınan projeler 7 nci madde uyarınca Çevresel Etki Değerlendirmesine
tabidir. Bir yıl içinde 8 inci maddeye göre Çevresel Etki Değerlendirmesi
sürecinin başlatılmaması durumunda başvuru geçersiz sayılır.” hükmü
gereğince Bakanlığa müracaat etmeleri proje sahibine bildirilir.
7. ÇED
Gerekli Değildir kararı ve ÇED Gerekli Değildir Belgesi verilmeden önce proje
sahibinden;
a)
ÇED Gerekli Değildir Belgesi
bedeli olarak Fatura Bilgi Formu doldurtularak Bakanlığımız Döner Sermaye
İşletmesi Müdürlüğü hesabına 350 000 000 TL. (üçyüz elli milyon) yatırıldığına
dair Banka Dekontu alınır. Banka dekontunun ve fatura bilgi formunun asılları
Bakanlığımız Döner Sermaye İşletmesi Müdürlüğü adresine gönderilir. Sözkonusu belgelerin fotokopileri dosyasına konur.
b)
Proje Tanıtım
Dosyası ve eklerinin taahhüdü altında olduğunu belirten taahhüt yazısı ve noter
onaylı imza sirküleri alınır. Kamu kurum ve kuruluşlarından imza sirküleri
istenmez.
8. Valilik, verilen kararı proje sahibine, diğer ilgili kamu
kurum ve kuruluşların taşra teşkilatlarına bildirir.
9. Valilik, Proje Tanıtım Dosyasının bir nüshasını ve pdf.
uzantılı CD sini Bakanlığa gönderir.
Bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.
Osman TÜZÜN
Bakan
a.
Genel Müdür
EKLER:
(BUNLAR ALINACAK)
EK-1: Dağıtım Listesi
EK-2: Eleme-Kontrol Listesi
EK-3: “ÇED Gerekli Değildir” Kararı Yazısı.
EK-4: “ÇED Gerekli Değildir” Belgesi
EK-5:
Taahhütname
T.C.
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANLIĞI
ÇEVRESEL
ETKİ DEĞERLENDİRMESİ VE PLANLAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
SAYI
: B 18 0 ÇED 0 13 00 01
/2220
20. Nisan. 2004
KONU : ÇED Yönetmeliği
Uygulamaları.
İÇ GENELGE
2004/2
Bilindiği
üzere 16.12.2003 tarih ve 25318 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe giren ÇED Yönetmeliği’nin Geçici 6. maddesinde “Bu yönetmeliğin
yürürlüğe girmesinden önce Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği
hükümlerine tabi olduğu halde gerekli işlemleri tamamlamamış ve mevzuat
uyarınca yer seçimi uygun olan mevcut faal tesisler, ilgili yönetmelikler
çerçevesinde gerekli yükümlülüklerini yerine getirmeleri amacıyla çevresel
durum değerlendirme raporunu Bakanlığa sunar, bu rapor Bakanlıkça değerlendirilir”
hükmü yer almaktadır.
Bu hükmün
uygulanması; faaliyet sahibinin talebi üzerine mevzuat uyarınca yer seçimi
uygun olan tesisler ile ilgili dosya muhteviyatının Bakanlığa sunulmasını
müteakip gerçekleştirilecektir.
Sözkonusu
maddenin uygulanmasında birlikteliğin sağlanması amacıyla, bu madde kapsamında
değerlendirilecek faaliyetlerde;
- Mevzuat
açısından yer seçiminin uygun olduğunun belirlenmesi, (OSB, plan uyumlu sanayi
alanları, serbest bölgeler v.b. alanlar içinde yer alan faaliyetler
hariç)
- İşletmede
olduğu veya kurulu olduğunun belgelenmesi,
- Bu
faaliyetler için özel format hazırlanması ve ÇED Yönetmeliğinin EK-I listesinde
yer alan faaliyetler için 700.000.000 TL., EK-II listesinde yer alan
faaliyetler içinde 350.000.000 TL.’nın format bedeli olarak alınması,
- Özel
format çerçevesinde hazırlanacak Çevresel Durum Değerlendirme Raporunun
inceleme ve değerlendirilmesi, EK II listesindeki projeler için oluşturulmuş
komisyonca gerçekleştirilecektir.
Yukarıda
belirtilen konulara titizlikle uyulması hususunda bilgilerinizi ve gereğini
rica
ederim.
Osman
TÜZÜN
Bakan a.
Genel Müdür
T.C.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ VE PLANLAMA GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
SAYI : B 18 0 ÇED 0 13 00
03/900-8461
23.Şubat.2004
KONU : ÇED Yönetmeliği Uygulaması.
..................VALİLİĞİNE
(İl Çevre ve Orman Müdürlüğü)
ÇED
Yönetmeliği, 16.12.2003 tarih ve 25318 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir. Yönetmeliğin Geçici 6. Maddesinde “Bu yönetmeliğin
yürürlüğe girmesinden önce 7/2/1993 tarihli ve 21489 sayılı Resmi Gazete’
de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği, 23/6/1997 tarihli ve
23028 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi
Yönetmeliği ve 6/6/2002 tarihli ve 24777 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanan
Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği hükümlerine tabi olduğu halde gerekli
işlemleri tamamlamamış ve mevzuat uyarınca yer seçimi uygun olan mevcut faal
tesisler, ilgili yönetmelikler çerçevesinde gerekli yükümlülüklerini yerine
getirmeleri amacıyla çevresel durum değerlendirme raporunu Bakanlığa sunar, bu
rapor Bakanlıkça değerlendirilir.” hükmü yer almaktadır.
Madencilik projelerinden, Maden Kanununa ve Taş Ocakları Nizamnamesine göre
ruhsat alınarak işletilmesi planlanan ocak projeleri için yukarıda
belirtilen madde hükümlerinin uygulanmaması, söz konusu projeler için çalışma
alanı 25 hektar veya üzerinde ise EK III de yer alan format doğrultusunda
yer alan Proje Tanıtım Dosyasının, çalışma alanı 25 hektarın altında ise EK IV
de yar alan Proje Tanıtım Dosyasının hazırlanarak Bakanlığımıza sunulmasının
sağlanması hususunda bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.
Osman TÜZÜN
Bakan a.
Genel
Müdür
DAĞITIM:
- Tüm Valilikler
T.C.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ VE PLANLAMA GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
SAYI :
B 18 0 ÇED 0 13 00
03/472/5066
29.Ocak.2004
KONU : ÇED
Yönetmeliği Uygulamaları
..................VALİLİĞİNE
(İl
Çevre ve Orman Müdürlüğü)
ÇED
Yönetmeliği 16.12.2003 tarih ve 25318 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir.
Bakanlığımıza
intikal eden bazı yazılarda ÇED Yönetmeliği uygulamalarında tereddüte düşüldüğü
anlaşılmaktadır. ÇED Yönetmeliği kapsamında yapılan başvurular için,
Söz konusu projenin;
-
Ek-I ve Ek-II Listelerinde yer alıp
almadığına,
-
Geçici Maddeler kapsamında bulunup
bulunmadığına bakılarak
Valiliklerce görüş
verilebilecektir.
Ayrıca
uygulamalarda birlikteliğin sağlanması için Yönetmeliğin 15. maddesi (b, c ve
d) kapsamında yer alan projelere ilişkin olarak yapılacak iş ve işlemler
22.08.2003 tarih ve 2003/4 sayılı genelgede belirtildiği şekilde yerine
getirilecektir.
Bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.
Osman TÜZÜN
Bakan a.
Genel Müdür
DAĞITIM:
-Tüm
Valiliklere
T.C.
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANLIĞI
ÇEVRESEL
ETKİ DEĞERLENDİRMESİ VE PLANLAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
SAYI : B 18
0 ÇED 0 13 00
03/2472-
16.ARALIK.2003
KONU:
ÇED Yönetmeliği.
..................VALİLİĞİNE
(İl
Çevre ve Orman Müdürlüğü)
06.06.2002 tarih ve 24777 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ÇED Yönetmeliği; Avrupa Birliği
Muktesebatına uygun olarak, çevre değerlerinin korunarak yatırım ortamının
iyileştirilmesi amacıyla revize edilerek 16 Aralık 2003 tarih ve 25213 sayılı
Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bu itibarla 16 Aralık 2003
tarihinden itibaren yürürlüğe giren Yönetmelik hükümlerinin uygulanmasında
gerekli hassasiyetin gösterilmesi hususunda bilgilerinizi ve gereğini rica
ederim.
Osman TÜZÜN
Bakan a.
Genel
Müdür
DAĞITIM:
- Tüm
Valilikler
4. YETERLİK TEBLİĞİ
Amaç
Madde 1 — Bu Tebliğin amacı, 16/12/2003 tarih ve 25318
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği
uyarınca rapor hazırlayacak kurum ve kuruluşlara yeterlik belgesi verilmesine
ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.
Kapsam
Madde 2 — Bu Tebliğ, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu
hazırlayacak kurum ve kuruluşlarda aranacak koşulları, Komisyonunun oluşumu,
çalışma usul ve esasları, başvuruların değerlendirilmesi, yeterlik belgesinin
verilmesi, denetlenmesi, vize edilmesi ve iptali ile ilgili konuları kapsar.
Yasal
Dayanak
Madde 3 — Bu Tebliğ, Çevresel Etki Değerlendirmesi
Yönetmeliği’nin 27 nci maddesine dayanılarak
hazırlanmıştır.
Tanımlar
Madde 4 — Bu Tebliğde geçen;
Bakanlık:
Çevre ve Orman Bakanlığını,
Genel Müdürlük: Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel
Müdürlüğünü,
Daire Başkanlığı: ÇED ve Planlama Genel Müdürlüğü, ÇED ve Plan İzleme
Kontrol Dairesi Başkanlığı’nı,
ÇED:
Çevresel Etki Değerlendirmesini,
Yeterlik Belgesi: ÇED Raporu hazırlamak
için gerekli koşulları taşıyan kurum ve kuruluşlara Bakanlıkça verilen belgeyi,
Rapor: ÇED
Raporunu,
Komisyon:
Yeterlik Belgesi ile ilgili başvuruları incelemek, Yeterlik belgesi vermek,
Yeterlik Belgesi alan kurum/kuruluşları denetlemek, Yeterlik Belgelerini vize
etmek veya iptal etmek üzere Genel Müdürlükçe oluşturulacak komisyonu,
ifade eder.
Yeterlik
Belgesi Başvurularında Aranacak Koşullar
Madde 5 — Yeterlik belgesi almak isteyen kurum ve
kuruluşların aşağıdaki koşulları sağlamaları zorunludur:
a) Kamu veya özel sektörde mesleği ile
ilgili olarak en az iki yıl çalışmış bir çevre mühendisini sürekli olarak
istihdam etmeleri,
b) Mühendislik ve mimarlık fakülteleri,
fen-edebiyat fakültelerinin fizik, kimya, biyoloji bölümleri ile jeoloji,
hidrojeoloji, zooloji, arkeoloji, veteriner hekim, kamu yönetimi, işletme,
ekonomi, maliye, iktisat, sosyoloji bölümleri lisans mezunlarından farklı
meslek grubundan kamu veya özel sektörde mesleği ile ilgili olarak en az iki
yıl çalışmış iki personeli sürekli olarak istihdam etmeleri,
c) (a) ve (b) bentlerinde belirtilen
meslek dallarından; Raporu hazırlayacak kurum/kuruluşların Raporunun
hazırlanması, incelenmesi veya denetiminde en az üç yıl çalışmış bir personeli
rapor koordinatörü olarak ÇED sürecinde görevlendirmeleri,
Rapor koordinatörü birden fazla kuruluşta görev alamaz.
Kurum ve kuruluşlar yukarıda belirtilen koşulları belgelemek ve Komisyonca
onaylanmak kaydı ile, birden fazla rapor koordinatör görevlendirebilirler.
Puanlamada yüksek puanı alan rapor koordinatörünün puanı esas alınır.
Yeterlik
Belgesi Başvurusunda Sunulacak Belgeler
Madde 6 — Yeterlik belgesi almak isteyen kurum/kuruluşlar
bir dilekçe ile Bakanlığa başvururlar. Başvuru dilekçesine aşağıdaki belgelerin
aslı veya noter onaylı örnekleri eklenir.
a) Kurum veya kuruluşların, çevre veya ÇED
konusunda mühendislik, müşavirlik, araştırma, geliştirme, etüt, fizibilite,
proje, rapor vb. çalışma konularını belgeleyen Ticaret Sicil Gazetesi’nde
yayımlanan şirket kuruluş senedi veya ana sözleşmesi veya tüzüğü,
b) Başvuru yılına ait Ticaret veya Sanayi
Odası veya ilgili meslek kuruluşundan alınacak sicil belgesi veya sicil kaydı,
c) TMMOB Yasası uyarınca ilgili meslek
odasından alınan mühendislik-müşavirlik belgesi veya büro tescil belgesi,
d) Kurum veya kuruluşu temsile yetkili
kişi veya kişilerin imza sirküleri, kamu tüzel kişiliğine haiz kuruluşlardan,
kurum amiri tarafından yetkili kılındıklarına ilişkin yazı,
e) 5 inci maddenin (a ve b) bendi
kapsamında istihdam edilen personelin diploma örnekleri, çalıştığı yerlerle
ilgili belge/belgeler imza sirküleri, oda sicil kaydı ve sigorta giriş
belgeleri (emekli olmuş personel için sigorta destek primi belgeleri),
f) 5 inci maddenin (c) bendi kapsamında
yer alan Rapor Koordinatörünün diploma örneği, imza sirküleri ve ÇED tecrübe
belgesi (yapılan projelerin adının ve tarihinin yer aldığı liste)
g) Ölçüm, analiz ve laboratuar cihazları
gibi teknik donanımın bulunup bulunmadığına ilişkin belgeler,
h) Kurum/kuruluşun çevre veya ÇED
konusunda yaptığı çalışmalara ait belgeler,
i) Bakanlık, Döner Sermaye İşletmesi
Müdürlüğü’nce belirlenen yeterlik belgesi başvuru ücretinin yatırıldığına dair
belge.
Kamu tüzel kişiliğine haiz kuruluşlardan başvuru sırasında
(a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilen belgeler istenmez.
Yeterlik belgesi almak isteyen kurum ve kuruluşlar,
yukarıda belirtilen bilgi ve belgeleri kapalı bir zarfın içine koyarak, zarfın
üzerine "YETERLİK BELGESİ BAŞVURUSUDUR" ibaresi yazılmak suretiyle
Çevre ve Orman Bakanlığına gönderir veya elden teslim eder.
Yeterlik
Belgesi Komisyonunun Teşkili ve Çalışma Esasları
Madde 7 — Yeterlik Belgesi Komisyonu; Yeterlik belgesi
başvurularını ve verilmiş yeterlik belgelerini incelemek, değerlendirmek, vize
ve iptal etmek üzere Genel Müdür oluru ile ÇED ve Plan İzleme Kontrol Dairesi
Başkanlığından sorumlu Genel Müdür Yardımcısı başkanlığında beş personelden
oluşur. Başkan veya başkan yardımcısının görevli veya izinli olmaları durumunda
yerine vekalet eden personel Komisyon toplantılarına katılır.
Komisyon, yeterlik belgesi talebi olduğu hallerde ayda en
az bir kez olmak üzere salt çoğunlukla toplanır. Gerekli hallerde ise Komisyon
Başkanının çağrısı üzerine her ay birden fazla toplanabilir. Komisyonunun sekreterya hizmetleri ÇED ve Plan İzleme Kontrol Dairesi
Başkanlığı tarafından yerine getirilir.
Başvuruların
Değerlendirilmesi
Madde 8 — 7 nci maddeye göre
oluşturulan Komisyon, ÇED ve Planlama Genel Müdürünün veya Komisyon Başkanının
çağrısı üzerine toplanır.
6 ncı maddede istenilen bilgi ve
belgeleri sağlamayan başvurular bir tutanakla tespit edilerek Komisyon Başkanı
ve üyelerince imzalanır, bir yazı ekinde ilgili kurum/kuruluşa iade edilir,
eksik belgelerin tamamlanması istenir. Gerekli koşulları sağlayan başvurular
komisyonca incelenir ve "Yeterlik Belgesi Değerlendirme Formu" (Ek-1)
doldurularak verilen toplam puan rakam ve yazı ile yazılır. Form, tarih
belirtilmek suretiyle Komisyon Başkanı ve üyelerince imzalanır, başvuru dosyası
ile birlikte saklanır.
Toplam puanı 75 ve üzeri olan kurum ve kuruluşlara yeterlik
belgesi verilir.
Yeterlik
Belgesi Alan Kurum/Kuruluşların Yükümlülükleri
Madde 9 — Yeterlik Belgesi alan kurum/kuruluşlar; ÇED
süresince Kapsam Belirleme ve İnceleme Değerlendirme Komisyonunca belirlenecek
çalışma grubunda bulunacak (asgari lisans seviyesinde eğitim görmüş) personeli
görevlendirmekle yükümlüdür.
Yeterlik Belgesi alan kurum/kuruluşlar hazırladıkları Nihai
ÇED Raporunda belirtilen yatırımın başlangıç ve inşaat dönemlerine ait
(yatırımın işletmeye geçişine kadar) taahhütlerin
yerine getirilip getirilmediğini Ek-4’de yer alan Nihai ÇED Raporu İzleme
Raporları Formunu (Nihai ÇED Raporunda belirtilen sürelere uygun) doldurarak
Bakanlığa iletmekle yükümlüdür.
Kurum ve kuruluşların Yeterlik Belgesi alma aşamasında
sundukları ve 6 ncı maddede sayılan belgelerde
meydana gelecek değişiklikler, değişiklik tarihinden itibaren otuz iş günü
içinde kurum veya kuruluş tarafından Bakanlığa bildirmekle yükümlüdür.
Bakanlıkça Kurum/kuruluşlara gönderilecek yazılarda, 6.
madde kapsamında beyan ettikleri adres dikkate alınır. Adres değişikliğini 30
işgünü içinde beyan etmeyen kurum/kuruluşun belge alırken beyan ettiği adresle
yapılan yazışmalar kurum/kuruluşa tebliğ edilmiş sayılır.
Yeterlik Belgesine sahip kurum/kuruluşlar, Tebliğin 5.
maddesinin (a) ve (b) bentlerinde görevlendirilen personelin sigorta primleri
ile emekli olmuş personelin her ayın tamamına ait sigorta destek primlerinin
yatırıldığına ilişkin belgelerin örneklerini her yıl 1. Dönem için en geç 31
Mayıs’a kadar, 2. Dönem için en geç 30 Eylül’e kadar, 3. Dönem için ise, en geç
ertesi yılın 31 Ocak tarihine kadar Bakanlığa iletmekle yükümlüdür.
Yeterlik Belgesi alan kurum/kuruluşları, hazırlayacakları
ÇED Raporları için, Ek-2’de verilen personel tablosunu doldurup asıllarını
raporların sonuna eklemeleri zorunludur. İmzaların, noterden onaylı imza
sirkülerindeki imza ile uyuşması zorunludur.
Rapor koordinatörü ÇED Raporundan, diğer personeller ise
sorumlu olduğu bölümdeki bilgilerin doğruluğundan yükümlüdür.
Yeterlik
Belgesi Alan Kurum/Kuruluşların Denetlenmesi ve Belgelerinin İptali
Madde 10 — Yeterlik belgesi alan kurum/kuruluşların,
yeterlik koşullarının sürüp sürmediği Bakanlıkça veya Bakanlıkça gerekli
görüldüğünde yetki devri ile valilikçe denetlenir. Yeterlilik belgesi alan
kurum/kuruluşlar denetlemede bulunan görevlilere gerekli bilgi ve belgeyi
sunmakla yükümlüdür. Denetim esnasında yetkili bulundurmayan, istenilen bilgi
ve belgeleri vermekten kaçınan kurum kuruluşların yeterlik belgesinin
geçerliliği Komisyonca değerlendirilir. Yapılacak denetimler veya 9 uncu madde
gereğince yapılacak bildirimler sonucunda, yeterlik koşullarını taşımadıkları
veya verilen taahhütlere uyulmadığı ve yükümlülüklerinin yerine
getirilmediğinin tespit edilmesi halinde kurum/kuruluşların yeterlik belgesi,
Komisyon tarafından iptal edilir.
Ayrıca, ÇED Raporlarında yanlış veya yanıltıcı bilgi ve
belge düzenledikleri tespit edilmesi halinde kurum/kuruluşların yeterlik
belgesi, Komisyonca iptal edilir. Söz konusu raporun koordinatörü ve ilgili
bölüm sorumlusu başka bir kurum/kuruluşta bile olsa bir yıl süre ile ÇED
Raporlarının hazırlanmasında görev alamazlar. İkinci kez ÇED Raporlarında
yanlış veya yanıltıcı bilgi ve belge düzenlenmesi halinde söz konusu
yaptırımlar beş yıl süre ile uygulanır.
Genel Müdürlüğün ilgili birimlerince oluşturulan ÇED
İnceleme Değerlendirme Komisyonu üyeleri tarafından her rapor için "Rapor
Değerlendirme Formu" (Ek-3) doldurularak (raporu hazırlayan firma ve
yatırımcı firma temsilcileri hariç) Daire Başkanlığına iletilir. Formlar
Komisyonca değerlendirilir. Yeterlik belgesine sahip kurum/kuruluşların
hazırladıkları raporun 70 puanın altında olması durumunda kurum/kuruluşa
uyarıda bulunulur. Kurum/kuruluşun hazırlamış olduğu raporların bir vize süresi
içerisinde 3 tanesinin 70 puanın altında olması durumunda kurum/kuruluşun
yeterlik belgesi, Komisyon tarafından iptal edilir.
Yeterlik belgesine sahip kurum/kuruluşların
hazırlayacakları İzleme Raporlarının ÇED Raporunda belirtilen sürelerde, 3 kez
Bakanlığa iletmemesi halinde almış oldukları yeterlik belgesi 1 yıl, tekrarı
halinde ise 5 yıl süre ile iptal edilir.
Yeterlik belgesi iptal edilen kurum/kuruluşlara, yeterlilik
belgelerinin iptal edildiği tarihten itibaren bir yıl süre ile yeterlik belgesi
verilmez.
Yeterlik belgesi iptal edilen kurum ve kuruluşlar,
valiliklere ve belgesi iptal edilen kurum/kuruluşa bildirilir. Yeterlilik
belgesi iptal edilen kurum/kuruluşlar valiliklerin ilan panolarında ilgililere
duyurulur. Yeterlik belgesi iptal edilen kurum ve kuruluşların hazırladıkları
raporlar kabul edilmez. Ancak, Yeterlilik belgesi iptal edildiği tarihten önce
ÇED Raporunu hazırlayarak Bakanlığa sunulmuş projelerin tamamlanmasına izin
verilir.
Bu konudaki cezai hükümler saklıdır.
Yeterlik
Belgesinin Süresi ve Vize Edilmesi
Madde 11 — Yeterlik Belgesinin geçerlilik süresi üç yıldır.
Yeterlik belgesi alan kurum ve kuruluşlar bu süre sonunda
mevcut yeterlik belgesi ile birlikte Bakanlığa başvururlar. Komisyon, bu
Tebliğde belirtilen hususlar dikkate alınarak yapılacak inceleme sonucuna göre
yeterlik belgesinin üç yıl süre ile devamına veya iptaline karar verir.
Devir,
Şube ve Temsilcilik
Madde 13 — Yeterlik belgesi hiçbir suretle başkasına
kiralanamaz, devredilemez ve satılamaz.
Yeterlik belgesine sahip kuruluşların şube açabilmeleri
için yeterlik belgesi alırken çalıştırmayı taahhüt ettiği personelin dışında
Tebliğin 5. maddesinin (a ve b) bendinde belirtilen koşulları taşıyan personeli
şubelerinde sürekli olarak istihdam etmeleri ve şubenin Ticari Sicil
Gazetesinde yayımlanması gerekmektedir. Bunun dışında temsilcilik verilemez.
Geçici
Madde 1 — Tebliğin
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde Bakanlığa sunulacak ÇED
Raporlarını hazırlayanlarda yeterlik belgesi şartları aranmaz.
Yürürlük
Madde 14 — Bu Tebliğ yayımı tarihinden itibaren yürürlüğe
girer.
Yürütme
Madde 15 — Bu Tebliğ hükümlerini Çevre ve Orman Bakanı
yürütür.
5. RAPOR YAZIM
REHBERİ
T.C.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
ÇED
VE PLANLAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
RAPOR YAZIM
REHBERİ
Hazırlayan
Ali Rıza BAYKAN
ANKARA-2004
1. AMAÇ ve KAPSAM
Bu yazım Rehberi; Bakanlığa sunulan raporların hazırlanması, yazımı ve
basımında yönlendirici ve öğretici olmak üzere aşağıda tanımı yapılan
raporların yazımına yönelik standartları, ilke ve kuralları belirlemek ve
bütünlüğü sağlamak amacıyla hazırlanmıştır.
2. TANIMLAR
Bakanlık : Çevre ve Orman Bakanlığını,
Genel Müdürlük: Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğünü,
Müdürlük :İl Çevre ve Orman Müdürlüğünü,
ÇED: Çevresel Etki Değerlendirmesini,
Proje: Gerçekleştirilmesi planlanan yatırıma ait inşaat çalışmaları, diğer
tesisat ya da planların uygulanması veya yer altı kaynaklarının
değerlendirilmesi işlemini, Proje Tanıtım Genel Formatı: Gerçekleştirilmesi
planlanan, ÇED Yönetmeliği EK-I listesinde yer alan projelerin özelliklerini,
yerini, olası etkilerini ve öngörülen önlemleri içeren, projeyi genel boyutları
ile tanıtan raporun hazırlanması sırasında esas alınacak EKIII deki genel
formatı,
Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu Özel Formatı: Çevresel Etki
Değerlendirmesi Raporunun hazırlanmasında esas alınmak üzere; Kapsam belirleme
ve İnceleme Değerlendirme Komisyonu tarafından projenin önemli çevresel
boyutları göz önüne alınmak suretiyle hazırlanan, ÇED Yönetmeliği EK-III deki
proje tanıtım genel formatında belirtilen ana başlıklar altında ele alınması
gereken konuları tanımlayan formatı,
Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu: ÇED Yönetmeliği EK-I listesinde
yer alan veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gereklidir” kararı verilen bir
proje için belirlenen özel formata göre hazırlanacak olan ve doğabilecek
muhtemel etkilerinin kapsamlı olarak açıklandığı raporu,
Proje Tanıtım Dosyası:
a)
ÇED Yönetmeliği Ek-II listesinde yer alan projelere Çevresel Etki
Değerlendirmesi uygulanmasının gerekli olup olmadığının belirlenmesi amacıyla
hazırlanan ve projeyi tanıtan dosyayı,
b)
ÇED Yönetmeli Ek-I Listesinde yer alan projelere ilişkin olarak Proje
Tanıtım Genel Formatı doğrultusun hazırlanan dosyayı,
Çevresel Durum Değerlendirme Raporu: Çevresel Etki Değerlendirmesi
Yönetmeliğinin ilgili hükümlerine uyulmadan, işletmeye geçmiş mevcut
faaliyetler için, gerekli çevresel önlemlerin alınmasını sağlamak amacıyla
hazırlanan teknik raporu,
Çevre Düzeni Planı Araştırma Raporu: Plan çalışması yapılacak alanla
ilgili demografik sosyal, ekonomik, kültürel, tarihi, fiziki, çevre vb.
verilerin ilgisine göre kurum ve kuruluşlardan, arazi çalışmaları ve yayın
araştırması sonucunda elde edilerek, verilerin plan kararlarının oluşturulmasına
yardımcı olabilecek biçimde sentez edilerek ilgili formatı doğrultusunda
hazırlanan raporu,
Çevre Düzeni Planı Açıklama Raporu: Hali hazır haritalar üzerine
çizilen plan kararlarının ve plan hükümlerinin çizili dokümanlarla
açıklanamadığı durumların, planlama etaplarının ve plan kararlarına ulaşma
yollarının anlatıldığı ve ilgili formatı dikkate alınarak hazırlanan raporu,
İl Çevre Durum Raporu: İle ait çevre değerlerinin hali hazır durumu, nicelik
ve niteliklerinin tespit edilmesi için il çevre durum rehberi doğrultusunda
ilgili kurumlardan bilgi, belge ve her türlü verilerin toplanması ve
sınıflandırılması amacıyla hazırlanan raporu,
İl Çevre Sorunları ve Öncelikleri Envanteri: İl’e ait çevresel sorunların ve
önceliklerin tespit edilerek çözüm yollarının önerildiği, sorunların
çözümlenememe sebeplerinin de ortaya konduğu ve ilgili formatı doğrultusunda il
Müdürlüğü tarafından hazırlanan raporu,
ÇED Raporu: ÇED Raporu Özel Formatına göre hazırlanarak İnceleme Değerlendirme
Komisyonuna sunulan Raporu,
Nihai ÇED Raporu: ÇED Raporu Özel Formatına göre hazırlanarak İnceleme
Değerlendirme Komisyonlarında incelenerek değerlendirilen ve komisyonda tespit
edilen eksikliklerinde tamamlanmış olduğu ve Bakanlıkça onaylanan ÇED Raporunu,
Rapor Compact Diski (CD): Bakanlığa sunulan raporların elektronik ortama (*.pdf
veya *.lit ) formatında aktarılarak kitap halinde ulaşılmasını sağlayan rapora
ait tüm verilerin e-kitap sistemine uygun olarak kaydedildiği compact diski
ifade eder.
3. GENEL ŞEKİL VE YAZIM PLANI
3.1. Kağıt Boyu
Raporlar, A4 kağıdına veya A4 kağıdına uygun geri dönüşümlü kağıtlara
yazılmalıdır. Rapor ciltlenip kesildikten sonra asgari 20.5 X 29cm ebadında
kalmalıdır.
3.2. Yazı Karakteri
Raporlar, bilgisayar ile kağıdın yalnızca bir yüzüne yazılmalıdır
(gerektiğinde kağıdın her iki yüzü de kullanılabilir). Raporun tümünde
kullanılacak harf büyüklüğü
"Times New Roman yazı karakterinde 12 punto, Arial (Helvetica) yazı
karakterinde punto olmalıdır. Yazıda
nokta ve virgülden sonra bir karakter boşluk bırakılmalıdır. Şekil altı ve
tablo başlığı yazıları (Times New Roman için 9 punto, Arial için 8 punto ile koyu olarak) bir tab içerden
başlayarak yazılmalı, tablo içeriği ise aynı puntolarla açık olarak
yazılmalıdır. Geniş ve uzun tabloların tek sayfaya sığdırılabilmesi amacıyla
yalnız ilgili tablo ve şekillerde büyütme-küçültme yapılabilir.
3.3. Sayfa Düzeni
Yazı alanı, Ek.2. Şekil 1.’deki gibi düzenlenmelidir. Sayfanın solu cilt
payı dahil 3 cm üst sağ ve alttan 2.5 boşluk bırakılarak yazılmalı, Sayfa no
alttan 1.5 cm.’de ve alt orta kısımda, üst bilgi yukardan 1.5 cm’de
yazılmalıdır. Sayfa altında sayfa numarası haricinde herhangi bir açıklamaya
yer verilmemeli, sayfanın üst kısmında ise sadece rapor adı ve proje sahibinin
adı yer almalıdır. Rapor baştan sona numaralandırılmalıdır. Raporu hazırlayan
firma ile ilgili bilgiler sadece kapak ve iç kapakta yer almalı, her sayfada
belirtilmemelidir. (Bkz. Ek.2. ªekil 1.’de örnek sayfa düzeni ve yazım şekli
verilmiştir).
3.4. Satır Başı ve Satır Aralığı
Paragrafın ilk satırı yedi karakter veya 1 tab içeriden başlamalıdır.
Satırlar arasında 1 satır aralığı bırakılır. Tüm raporda bırakılan satır
aralıkları aynı olmalı, şekil bütünlüğünü bozmamalıdır. İki paragraf arasında
ve başka bir konuya geçişte bir satır boşluğu bırakılmalıdır( Bkz. Ek.2. Şekil
1.’de örnek sayfa düzeni verilmiştir).
3.5. Anlatım
Raporun hazırlanmasında ilgili format esas alınır. Yazımda mümkün olduğu
kadar sade ve akıcı bir dil kullanılmasına özen gösterilmelidir. Rapor
formatında yer alan ana ve alt konu başlıkları ile ilgili hususlara gerekli
cevapların verilmiş olmasına özen gösterilmelidir. Yabancı kökenli kelimeler
orijinal şekli ile verilmeli, Türkçe manası da parantez içerisinde
verilmelidir.
ÇED Raporlarında ise; rapor formatında belirtilen ve çevresel açıdan
yapılması gereken özel durumlar, proje sahibinin taahhütleri olması nedeniyle
kesin ifadelerle taahhüt şeklinde belirtilmelidir.
3.6. Sayfa Numaralanması
Sayfa numaraları, sayfaların alt boşluk kısmına, 1,5 cm.’de ve alt orta
kısımda yazılmalıdır. (Bkz. Ek.2. Şekil.1).
Kapak, İç kapak ve onama sayfası hariç bütün sayfalara numara verilmelidir.
Önsöz, İçindekiler Romen rakamları ile ( I, II, III gibi), rapora ait
metinler ve ekleri ise (1, 2, 3, 4, 5) şeklinde baştan sona numaralanmalıdır.
Sayfa numaralarının yanında parantez veya çizgi gibi işaretler kullanılmamalı,
Times New Roman yazı karakteri ile 9 punto, Arial ile 8 punto olmalıdır.
Sayfalarda Raporun kaç sayfadan ibaret ve kaçıncı sayfa olduğunu belirlemek
için numaralandırma işlemi de yapılabilir.
3.7. Bölüm ve Alt Bölümler
Raporda, bölüm ve alt bölümlerin belirlenmesinde gereksiz ayrıntıya
inilmemeli ve birbirine göre öncelik ve sonralık ilişkilerine dikkat
edilmelidir. Ana bölüm başlıkları
büyük harf ile, alt bölüm başlıkları ise her kelimenin ilk harfi büyük
diğerleri küçük harf ile yazılmalıdır. Başlıklarda bold karakter
kullanılabilir. (Bkz. Ek. 2. Şekil 1’de bölüm ve alt bölümlerin yazım
örneği bulunmaktadır).
3.8. Atıflar
Kaynaklarda yer alan her literatüre metin içerisinde atıf yapılmış
olmalıdır. Aynı tarih ve aynı yazara ait kaynaktan raporda yararlanılması
durumunda, tarih sonrasında a, b ya da 1, 2 eklemeleri yapılarak hangisinin söz
konusu kaynak olduğunun anlaşılması sağlanmalıdır. Raporda kullanımı söz konusu
olmayan ve ilgili metinde atıfta bulunulmayan kaynak için kaynakçada yer
verilmemelidir.
Kaynaklara atıf; (Şengül, 1991), (Kantarcı, 1991/1), (Kantarcı 1991/2),
(DPT, 1998)
Eklere atıf; (Bkz. Ek.1. Bkz. Ek.2. gibi atıflar yapılabilir)
3.9. Kısaltmalar ve Simgeler
Raporda standart kısaltmalar dışındaki kısaltmalara gerek duyulduğunda,
kısaltma veya simgenin ilk geçtiği yerde ifadenin önce normal yazılışı, sonra
parantez içerisinde kısaltılmış şekli yer almalıdır. Bu tür kısaltmalar veya
simgeler çok fazla ise bunlar ayrı bir sayfada kısaltmalar ve/veya simgeler
başlığı altında alfabetik sıra ile verilmeli, raporun giriş kısmından önce yer
almalı ve Romen rakamı ile numaralandırılmalıdır. (Bkz. Ek.3.1 ve Ek.3.2’de
kısaltma örnekleri yer almaktadır).
3.10. Dipnotlar
Raporun herhangi bir sayfasında metin içerisinde yazılması halinde konuyu
dağıtıcı ve okumada sürekliliği engelleyici nitelikteki çok kısa ve öz
açıklamalar birkaç satır halinde aynı sayfanın altına "Dipnot" olarak
verilebilir. Dipnotlar sayfa içindeki ana metinden sonra iki satır aralık
bırakıldıktan sonra, soldan sayfa ortasına kadar çizilen sürekli bir çizgi ile
ayrılmalıdır. Yazılar daha küçük punto (Times New Roman için 9 Arial için 8
karekter) ile yazılmalıdır. (Bkz. Ek.2. Şekil 1.’de dipnot örneği yer
almaktadır).
4. TABLO VE ŞEKİLLER
4.1. Tanımlama
Tablo, fotoğraf, grafik, histogram, harita şeklinde takdim edilen bilgiler
için, tablo dışındaki bütün takdimler şekil olarak tanımlanmalıdır. (Bkz.
Ek.4.1. ve Ek.4.2.). İçindekiler bölümünden sonra Tablolar ve şekiller,
haritalar çok ise Haritalar Dizini yer almalıdır.
4.2. Şekiller
Rapor içinde anlatıma yardımcı olacak biçimde hem tablo hem de şekiller
kullanılabilir. Ancak gereksiz tablo ve şekil kullanımından kaçınılmalıdır.
Tablo ve şekillerin yazım şekli Ek.4.’de belirtilmiştir. ªekil başlıkları
şeklin altına, tablo başlıkları ise tablonun üzerine 1 tab içerden yazılmalıdır
(Bkz. Ek.4.). Şekiller üzerinde yer alacak her türlü çizgi, işaret, sembol,
rakam ve yazılar bilgisayar ortamında yazılmış olmalı, ya da rapido
kullanılmalı, rakam ve yazılar gerektiğinde şablon ile yazılmalıdır. Bu tür
çizgi, işaret, sembol, rakam ve yazılar çıplak gözle kolayca seçilebilir ve
okunabilir büyüklükte olmalıdır. Rapor sayfası üzerine yapıştırılacak
fotoğraflar ince fotoğraf kağıdına basılmış olmalıdır. Renkli fotokopi ile
çoğaltılmış fotoğraflar da bu amaçla kullanılabilir. CD ortamında yer alan
bilgiler orijinal rapora uygun olmalıdır.
4.3. Tablo ve Şekillerin Yerleştirilmesi
Tablo ve şekil ile metin arasında iki satır boşluk bulunmalıdır. Tablo ve metinler birbirine girmemelidir. Aynı
sayfaya iki veya daha fazla şekil ya da tablo yerleştirilecek ise, aralarında
yine iki satır mesafe bulunmalıdır. Yarım sayfadan daha uzun tablo ve şekiller
ayrı bir sayfaya tek olarak yerleştirilebilir. (Bkz.Ek.4.1 ve Ek.4.2).
Tablo ve
şekiller rapor metni içerisinde değinildikleri yerde yer almalı ya da bir
sonraki sayfada bulunmalıdır. Ancak bunu sağlamak için yazılar tablo ve/veya
şekil aralarına bir iki cümlelik metinler halinde dağıtılmamalı ve sayfalar
yarım bırakılmamalıdır. Rapor metni içerisinde katlanmış tablo ve şekillere yer
verilmemelidir.
Bir sayfaya
sığmayacak büyüklükteki Tablo ve şekiller "Ek" olarak sunulmalıdır.
Tablo açıklama yazıları tabloların üstüne, şekil açıklamaları ise şeklin altına
yazılmalıdır. ªekil ve Tabloların numaralandırılmasında bölüm numarası
verilerek numaralandırılabileceği gibi (Tablo 1., Tablo 2. Tablo 3., ….. ve
Şekil 1., Şekil 2., Şekil 3….) şeklinde de numaralandırılabilir. Ancak dizinler
listesi ile numaralandırma işlemi birbirinin aynı olmalıdır.
Açıklamalar mümkün olduğu kadar kısa ve öz olmalıdır. Eklerin çok olması
ve ana raporun ekinde yer almaması durumunda, ikinci bir cilt yapılabilir ve
hangi raporun eki olduğu ve cilt sayısı, rapor ismi belirtilerek kapakta
belirtilmelidir.
5. DIŞ KAPAK
Dış kapak, beyaz kuşe karton, spiral veya bez cilt olabilir. Ancak Nihai
Raporların arşivlenebilmesi amacıyla mutlaka kuşe karton yada bez cilt
olmalıdır. Kapağın muhtevası ve sayfa düzeni Ek.5.1.'de verilmiştir. Raporun
kapağı ve başlığı kısa ve öz olmalı, raporun konusunu ve muhtevasını en iyi
şekilde yansıtmalıdır. Proje sahibinin adı, Projenin adı, Projenin yapıldığı
yerin açık adresi ve ili, Raporu hazırlayan kuruluş ismi ve raporun sunum ya da
nihai tarihi yer almalıdır. Ayrıca raporun sırt kısmına rapor ismi, tesis
sahibinin ismi, ili ve tarihi 12-14 punto koyu harflerle yazılı olmalıdır.
Başlıkta yer alması istenen bilgiler yazılmalı, açıklaması olmamalıdır.
İç kapakta ise açıklaması ve istenen bilgilere birlikte yer verilmelidir. Rapor
kapağında, ilk ve nihai raporların karışmaması için kapak üzerinde belirlenen
kutucuğun içerisinin X işareti ile işaretlenmesi ve sunum tarihi yazılması,
Nihai rapor için yine ilgili kutucuğun içerisinin X işareti ile işaretlenmesi
ve karar no ve tarih kısmının boşluklarla belirtilmesi gerekmektedir. Müdürlük
tarafından hazırlanacak olan raporların (İl Çevre Durum Raporları, İl Çevre
Sorunları ve Öncelikli Envanteri) kapak örneği Ek.5.3.’de verilmiştir.
Özel ve tüzel kişiliklerin hazırlamış oldukları raporlarda Bakanlık
amblemi ve ismi yer almamalıdır. Dış kapakta, yazım şekillerine engel olmayacak
şekilde, tesisi tanıtıcı bir adet fotoğrafa yer verilebilir. Projenin sahibinin
adı ve projeyi hazırlayan kuruluş veya şahısların adı ve soyadı kısaltma
kullanılmaksızın Ticari Sicil gazetesinde yer aldığı şekilde koyu harflerle
yazılmalıdır.
İl Çevre Durum Raporu ve İl Çevre Sorunları ve Öncelikle Envanterine ait
raporlarda Ek.5.3. kapak örneği esas alınır. Kapak yazı karakteri, 16-18 punto
büyük harflerle ve 1 satır aralığı ile yazılır. Projenin adı 20-24 punto büyük
koyu harflerle sayfa ortalanarak yazılmalıdır. Kapakta yer alan il ve tarih,
projenin yapıldığı ili ve projenin nihai edildiği tarihi belirtmelidir.
Sunum raporu ise sunum yapıldığı ayı ve yılı, nihai ise nihai edildiği
tarihi belirtmelidir.
Nihai tarih gün ay ve yıl olarak Bakanlık tarafından belirtilir.
6. ÖZEL SAYFALAR
6.1. İç Kapak Sayfası (Başlık Sayfası)
İç kapak sayfasının muhtevası ve sayfa düzeni, Ek.5.2.’de belirtilen
şekildeki gibi olmalıdır. İç kapağın yazı karakteri 14 punto koyu harflerle
yazılmalıdır. İç kapakta ayrıntılı olarak;
Proje sahibinin adı, adresi, telefon
ve faks numaraları:
Projenin adı :
Proje için seçilen yerin açık adresi;
(İli, ilçesi, beldesi, mevkii)
Dosyayı hazırlayan çalışma
grubunun/kuruluşun adı, adresi, telefon ve faks numaraları:
Sunum Tarihi :
Karar No ve Tarihi: [24]
Kapak sayfalarına numara verilmemelidir. Müdürlük tarafından hazırlanan
raporlarda iç kapak, dış kapağın aynısı olabilir.
6.2. Onama Sayfası
Raporu hazırlayan çalışma grubunun rapordan sorumlu olduğunu belirten ıslak
imzalarının bir sayfada toplu olarak bulunduğu kısımdır. Önsözden önce gelmek
üzere raporda yer alır.
6.3- İçindekiler Sayfası
İçindekiler sayfası, bütün özel sayfaları, rapor metnindeki bölüm ve alt
bölüm başlıklarını, kaynaklar ve ekler, kısaltmalar ve simgeler sayfalarını
eksiksiz olarak ihtiva etmelidir. Her bir başlığın hizasına sadece o başlığın
yer aldığı ilk sayfasının numarası yazılır. (Bkz.: Ek.1.: İçindekiler örneği
yer almaktadır).
6.4- Önsöz ve Teşekkür Sayfası
Rapor hakkında kısa bir (bir veya en fazla iki sayfa) önsöz yazılabilir. Bu
önsöz, içindekiler ve dizinler sayfasından önce yer almalıdır. Ayrıca Teşekkür
sayfası konulacaksa önsözden sonra yer almalı ve sayfa numarası Romen rakamı
ile numaralandırılmalıdır. Rapor çalışmasına doğrudan veya dolaylı olarak
katkıda bulunan kişi veya kuruluşlara kısa ve öz bir şekilde teşekkür
edilebilir.
6.5- Türkçe ve Yabancı Dilde Özet Sayfaları
[25]
Uluslararası Projelerde, Önsöz sayfasından sonra gelmek üzere, Raporun
200-250 kelime ile Türkçe özeti ve onun İngilizce tercümesi yer almalıdır. Özet
bir sayfayı aşmamalı ve Romen rakamı ile numaralandırılmalıdır. Özette rapor
çalışmasının amacı, kullanılan metot ve yöntemler, varılan neticeler ve
çevresel açıdan alınması gerekenler açık ve öz olarak belirtilmeli ve bu işler
için alt başlık kullanılmamalıdır. İngilizce özetin muhtevası ve düzeni Türkçe
özetin aynı olmalı ve Yeminli Mütercim Bürosu tarafından tasdikli olmalıdır.
6.6. Sonuçlar (Teknik Olmayan Özet)
Sonuçlar, Rapor metni sonunda kaynaklardan hemen önce yer almalıdır.
Raporda yapılan açıklamaların teknik olmayan özeti, projenin önemli çevresel
etkilerinin sıralandığı ve projenin gerçekleşmesi halinde olumsuz çevresel
etkilerin önlenmesinde ne ölçüde başarı sağlanabileceğinin belirtildiği, halkın
anlayacağı bir anlatımla genel bir değerlendirme yapılmalıdır.
7. KAYNAKLAR
Kaynaklar, ÇED Raporu metni sonrasında, Eklerden hemen önce yer almalıdır.
Şahsi görüşmeler ve yayınlanmamış çalışmalar kaynaklarda yer almamalıdır. Bu
bilgilerin kullanımı gerekli ise metin içerisinde uygun şekilde bahsedilmeli ve
sözlü ya da yazılı görüşme olduğu ilgili sayfada dipnot olarak verilmelidir.
Kaynakların yazımında uluslararası yazım şekli dikkate alınmalıdır. Bölüm
3.8’de Atıflar kısmında belirtildiği üzere, ilgi bölümlerde yapılan atıflar ile
eşleştirilmeli, metinlerde kullanılmayan herhangi bir yazara ait kitap yada
makaleye kaynaklar bölümünde yer verilmemelidir. (Bkz. Ek.7 Kaynak yazımına
örnek).
8.EKLER
Rapor metni içerisinde yer alması mümkün olmayan harita, plan, plan lejandı
(pafta boyutlu), kurum görüşleri vb. bilgi ve belgelerin Ekler başlığı altında
Kaynaklardan sonra Ek numaraları belirtilerek yer almalı, ilgili konuda da atıf
yapılmış olmalıdır. Örnek; (Bkz. Ek.1. Ek.2. gibi atıflarla ilgili ek
belirtilmelidir.) Eklerin çok olması ve ana raporun ekinde yer almaması
durumunda, ikinci bir cilt yapılabilir ve Rapora ait ana kapak örneği dikkate
alınarak hangi raporun eki olduğu ve cilt sayısı da belirtilerek yazılmalıdır.
9. ÖZGEÇMİŞ
Raporu hazırlayanların kısa bir özgeçmişi genel yazım kurallarına uygun
olarak bir sayfayı aşmayacak şekilde yazılmalı ve eklerden sonra konulmalıdır.
(Bkz.Ek.8.) (Müdürlük tarafından hazırlanan raporlarda özgeçmiş yer almaz).
10. RAPORUN SUNUMU
Hazırlanan Rapor, Yönetmelikte belirtilen süreler içerisinde bir üst yazı
ekinde istenen sayıda çoğaltılarak Bakanlığa sunulur. Rapor, aynı zamanda tüm
ekleri ile birlikte orijinal metniyle, Compact Disk (CD)’e pdf veya lit
formatında, Türkçe karakterlere uyumlu olarak kaydedilmiş olmalıdır.
Son şekli verilen rapor aynen kitap haline getirilmiş olmalıdır. Rapor
metni ve ekleri aynı CD’de yer almalı, tek dosya ile ulaşılabilir olmalıdır.
Eklerin farklı sayfa düzeninde olması halinde (A4, A3 gibi), rapor ana metnini
bozmaması için, Bütün Ekler ikinci bir pdf veya lit formatında kaydedilebilir.
CD ve kutusu üzerinde; rapor kapağında yer alan bilgiler, asetat kalemle ya da
bilgisayarla yazılmış olarak, arşivlenmesi ve muhafazası için CD kutusu içinde
sunulmalıdır.(Bkz. Ek.6.1.ve Ek.6.2.). Rapor arka kapağı içerisine cep
yapılabilir ve zarfı üzerine istenen bilgiler yazılarak rapor içerisine de
konulabilir.
Müdürlüğün hazırlayacağı raporlara ait CD’ler üzerinde rapor kapağında yer
alan bilgiler yazılır. (Bkz. Ek.6.3.). CD’ler üzerinde, proje tanıtım dosyası,
sunum veya nihai rapor olduğu belirtilmelidir. Raporun kaç adet hazırlanması
gerektiği ilgili şube tarafından belirlenir ve raporu inceleyecek komisyona
gönderilmesi üzere raporu hazırlayan firmadan yeteri kadar çoğaltılması
istenir. Rapor CD’sinden ise; sunum raporuna ait CD’den 1 (bir) adet, nihai
rapora ait CD’den ise (1 adet ilgili şubeye, 1 adet Bilişim Kuruluna, 1 adet
ise ÇED ve Plan İzleme Kontrol Dairesine gönderilmesi için) 3 adet olarak
Bakanlığa üst yazı ekinde sunulur. Bakanlığa sunulan raporlara ait iş ve
işlemler Genel Müdürlük tarafından yapılır.
11. YAZIM REHBERİNE UYGUNLUK
Bakanlığa sunulan ve Tanımlar kısmında belirtilen tüm raporlarda; rapora
ait özel yada genel formatı esas alınarak rapor hazırlanır, ancak genel yazım
şekillerinde bu yazım rehberi şartlarına uyulur.
Raporun, formatına uygunluğunun incelemesi sırasında bu yazım rehberine
uygun olup, olmadığı da kontrol edilir. İlgili formatına ve/veya Yazım
Rehberine uygun olmayan raporlar iade edilir. Ayrıca nihai rapor için,
komisyonda belirlenen eksikliklerin giderilip giderilmediğine bakılarak aynı
işlem yapılır. Rapora ait CD’ler yine ilgili şube/birim tarafından kontrol
edilir, içinde yer alan dosyanın farklılık arz etmesi ve istenilen yazım şekli
ve formatında olmaması ve eksikliklerin giderilmediğinin tespiti halinde iade
edilir.
ÇED Yönetmeliği kapsamında yetki devri yapılmış, Vilayetlere sunulan
raporlarda; ÇED Raporuna esas olarak hazırlanan Seçme Eleme Kriterleri
doğrultusunda hazırlanan Proje Tanıtım Dosyalarının hazırlanmasında da bu yazım
kılavuzuna uyulması tavsiye edilir.
ÇED Yönetmeliği Ek-I Listesi için Proje Tanıtım Genel Formatı, Ek-II
Listesi için, Seçme Eleme Kriterleri dikkate alınarak Proje Tanıtım Dosyaları
hazırlanır ve bu rehber şartlarına uyulur. Ek-II Listesine tabi projelere ait
raporların hazırlanmasında, yetki devri yapılmış olan Valilikler, gerekli
görmeleri halinde bu rehber şartlarına uyulmasını isteyebilir.
Ek.1. ÇED Raporu İçindekiler Örneği:
(Bu bir örnektir, Raporun içeriğini ilgili
formatı belirler ve ona göre hazırlanır)
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
ÖZET (Türkçe ve İngilizce)
İÇİNDEKİLER
TABLOLAR DİZİNİ
ŞEKİLLER DİZİNİ
HARİTALAR DİZİNİ
EKLER LİSTESİ
KISALTMALAR LİSTESİ
BÖLÜM I. PROJENİN TANIMI, AMACI
I.1. Proje Konusu, Tanımı ve Hizmet
Amaçları
I.2. Projede Kullanılan Üretim
Yöntemleri ve Projenin Kapasitesi
I.3. Projede Kullanılan Ekipmanların
Miktarı, Özellikleri ve Ünitelerin Konumu
I.4. Projenin Teknoloji Alternatifleri
ve Alternatiflerin Kabul Edilebilirlik Durumu
I.5. Projenin Sosyal ve Ekonomik
Yönden Önemi ve Gerekliliği
I.5.1.Projenin Finans Kaynakları
I.5.2.Projenin Zamanlama Tablosu
I.5.3.Projenin Fayda-Maliyeti
I.5.4.Projenin Yöreye Katkısı ( Gelir,
işsizlik, nüfus, vb.)
I.5.5.Projeye İlişkin Ulusal ve
Uluslar arası Standartlar
I.5.6.Projeye İlişkin Yasal Durumlar
I.5.7. ……………..
BÖLÜM II. PROJE İÇİN SEÇİLEN YERİN KONUMU
II.1. Proje Alanın Tanımlanması
II.2. Proje Alanı ve Yakın Çevresinin
Harita Üzerinde Gösterimi ve Mevcut Alanın Panoramik Fotoğrafları
II.3. Arazinin Mülkiyet Durumu ve
Koordinatları
II.4. Proje Yeri Olarak Önerilen
Alanın Seçim Nedenleri
II.6. Faaliyet Alanı İle İlgili
1/25.000, 1/5.000, 1/1.000 Ölçekli Yürürlükte Bulunan Planlar, Plan Hükümleri.
II.7. Çevresinde Bulunan Tesislerin
Yoğunluğu, Mesafeleri ve Projeden Etkilenme Durumu
II.8. Proje Yerinin Alternatifleri
II.9. …..
BÖLÜM III. PROJE ETKİ ALANININ BELİRLENMESİ
III. Proje Etki Alanının belirlenmesinde dikkate alınan ve uygulanan
yöntemler
BÖLÜM IV. PROJE YERİ VE ETKİ ALANININ MEVCUT ÇEVRESEL ÖZELLİKLERİ
IV.1.Proje Etki Alanı İçerisinde Kalan
Yerleşim Yerlerinin Özellikleri ve Nüfus Durumu
IV.2. Doğal Kaynak Kullanımı ve Genel
Olarak Mevcut Kirlilik Durumu
IV.2.1.Proje Alanı ve Yakın Çevresinin
Toprak Kullanım Durumu ve Özellikleri
IV.2.2.Proje alanının erozyon
açısından durumu, varsa alınacak önlemler
IV.2.3.Proje Alanında Elden
Çıkarılması Muhtemel Tarım Arazi Büyüklüğü,
IV.2.4.Kesilmesi Muhtemel Ağaçların
Tür ve Sayıları, Ormanlık Alanlara Yakınlığı
IV.2.5. Madenler ve Yakıt Kaynakları
IV.2. Meteorolojik ve İklimsel
Özellikler
IV.3. Flora ve Fauna Özellikleri
IV.4. Jeolojik, Hidrojeolojik ve
Hidrolojik Özellikler
IV.4.1. Bölge jeolojisi ve çalışma
alanı jeolojisi
IV.4.2.Yeraltı suyu genel
karakteristiği ve faydalanma durumu
IV.4.3. Projenin göl, baraj, gölet,
akarsu ve diğer sulak alanlara göre konumu ve su kaynaklarının özellikleri
kullanım durumu
IV.4.4.İçme, kullanma, sulama amaçlı
kullanım durumları
IV.5. Proje Alanı ve Yakın Çevresinin
Mevcut Trafik Durumu
IV.6.Depremsellik ve Doğal Afet
Durumu(yangın, taşkın, taşkın önleme ve drenaj (vb.)
IV.7. Kültürel Varlıklar ve Rekreasyon
Alanları
IV.8. …….
BÖLÜM V. PROJENİN ÖNEMLİ ÇEVRESEL ETKİLERİ VE ALINACAK ÖNLEMLER
V.1. Projenin Aşağıda Belirtilen
Hususlardan Kaynaklanması Olası Etkilerinin Tanıtımı.
V.1.1. Projenin İş Akım Şeması
V.1.2.Projenin Kaynaklanabilecek
Kirleticilerin Miktarı, Kirleticilere Karşı Çevreye Olabilecek Olumsuz
Etkilerin Azaltılması İçin Alınması Gerekli Önlemler, Atıkların Minimizasyonu
ve Bertaraf Yöntemleri, Nereye ve Nasıl Deşarj Edileceği,
V.1.3. Üretim İçin Gerekli Kaynaklar,
Doğal Kaynaklar ve Bunların Kullanım ve Atık Durumu
V.1.3.1. Su Kullanımı ve Kirliliği
V.1.3.2. Katı Atıklar
V.1.3.3. Toprak Kirliliği
V.1.3.4. Hava Kirliliği
V.1.3.5. Gürültü Kirliliği
V.1.3.6 Görüntü Kirliliği
V.1.3.7. Trafik Yükü
V.1.4. Tesiste Kullanılacak
Kimyasallar ve Hijyen Planı
V.1.5. Projede Kullanılan Arıtım
Teknolojisi, Arıtım Planı ve Uygunluk Durumu
V.2 Proje Alanında Faaliyetten
Etkilenecek Canlılar ve İnsan Sağlığı Açısından Gereken Koruma Tedbirleri
V. 3. ……
BÖLÜM VII. ACİL EYLEM PLANI VE İZLEME
PROGRAMI
VII.1. Tehlikeli Durumlar İçin Acil
Eylem Planı
VII.1.1. Projeden Kaynaklanabilecek
Muhtemel Kaza, Sızıntı, Yangın Sabotaja Karşı Acil Önlemler
VII.1.2. Projenin Deprem, Orman
Yangını, Su Taşkını Gibi Yol Açabileceği Sorunlarına Yol Açabilecek Doğal
Afetlere ve Benzeri Diğer Çevresel Risklere Karşı Alınacak Önlemler
VII.2. Alet ve Ekipman Kullanımı ve
Üretimden Dolayı Oluşması Muhtemel Riskler ve Alınması Gereken Tedbirler ve
İzleme Durumu
VII.3.Tesisin İşletmeye Kapanması
Sonrasında Olası Etkiler ve Alınacak Önlemler
VII.4. …….
BÖLÜM VI. HALKIN KATILIMI
VI.1.Projeden Etkilenmesi Muhtemel
Halkın Belirlenmesi ve Halkın Görüşlerinin
ÇED Çalışmasına Yansıtılması İçin Yapılan Çalışmalar
VI.2.Görüşlerine Başvurulması Ön
Görülen Taraflar,
VI.3.Halkın Proje Üzerindeki
Görüşleri, Bilgi ve Belgeler
VI.4.Yöre Halkının Proje Üzerindeki
Olumsuz Görüşlerini Gidermek Üzere Yapılması
Gerekli Çalışmalar ve Diğer İşlemler
VI:5. ……..
SONUÇLAR (TEKNİK OLMAYAN ÖZET)
KAYNAKLAR
EKLER
RAPORU HAZIRLAYAN ÇALIªMA GRUBUNUN TANITIMI
(ÖZGEÇMİŞLERİ)
TABLOLAR DİZİNİ (Örnek)
Tablo 1. Tesis Ana Elemanlarının
Kapladıkları Yüzey Alanlar
Tablo 2. İçme-kullanma Suyu Amaçlı
Sondaj Kuyuları Pompaj Deney Değerleri
Tablo 3. Kuyulardan Alınan Nümunelerin
Fiziksel, Kimyasal ve Bakteriyolojik Analiz Sonuçları
Tablo 4. Akarsuların, Akış Özellikleri
ve Taşkın Değerleri
Tablo 5. Yüzeysel Su Potansiyeli
Tablo 6. Arazi Sınıfları ve
Dağılımı
Tablo 7. Genel Arazi Dağılımı
Tablo 8. Tarımsal Arazi Varlığı
Tablo 9. İş Makinalarının Ortalama
Gürültü Seviyeleri
Tablo 10. Proje Kapsamında Ana ve
Tali Dalgakıranlarda Yapılacak İmalatlar ve Miktarları
Tablo 11. Proje Kapsamında
Rıhtımlarda Yapılacak İmalatlar ve Miktarları
Tablo 12. ……
ŞEKİLLER DİZİNİ (Örnek)
Şekil 1. Bölgenin Jeolojik Yapısı ve
Stratigrafik Dikme ve en kesitleri
Şekil 2. Projeye ait vaziyet planı
Şekil 4. Bölgenin Yıllık Rüzgar
Gülü
Şekil 5. Bölgenin Aylık Ortalama ve
En Yüksek Rüzgar Hızları
Şekil 6. Bölgenin Aylık Ortalama ve
En Yüksek Dalga Yükseklikleri
Şekil 7. Bölgenin Yakın Çevresine
Ait İmar Planı
Şekil 8. …….
HARİTALAR DİZİNİ (Örnek)
Harita 1. Yer bulduru haritası
Harita 2. 1/25.000 Ölçekli Jeoloji
Haritası
Harita 3. 1./25.000 Ölçekli
Topoğrafik Harita
Harita 4. Deprem Haritası
Harita 5. ……
EKLER (Örnek)
Ek.1: Mülkiyete İlişkin Belge
(Tapular, Kira Sözleşmesi, Ruhsat)
Ek.2: 1/1000’lik İmar Paftaları
Ek.3: Tesis Vaziyet Planı
Ek.4: Tesise ait Fotoğraflar
Ek.5: Jeolojik Kesit ve Haritalar
Ek.6: Afete Maruz Bölge Sınırları
Ek.7: Fosseptik Planı
Ek.8: Meşçere Haritası
Ek.9: 1/1000-1/25.000 ölçekli Koordinatlı, Topoğrafik
İmalat Haritası
Ek.10: Ulaştırma Alt Yapısı Planı
Ek.11: Anfo ªarj Makinesi-Delme Patlatma Paterni
Ek.12: Atık Su Kimyasal Analiz Raporu
Ek.13: Arıtma Tesisi Analiz Raporu
Ek.14: Baca Gazı Arıtma Tesisi Analiz Raporu
Ek.15. Arıtma Tesisi Planı
Ek.16: Kullanılan Hammaddelere ait Formlar
Ek.17: Acil Durum Planı
Ek.18: ………
BÖLÜM I.
PROJENİN TANIMI VE AMACI
I.1. Projenin
ve Proje Alanının Tanımı, Mevcut ve/veya Planlanan Projelerle İlişkisi,
Ekonomik ve Sosyal Yönden Ülke, Bölge ve/veya İl Ölçeğinde Önem ve Gerekliliği,
Projenin Yatırım ve İşletme Süresi, Zamanlama Tablosu
Projenin
konusuna esas olan faaliyet; “Ulaştırma Bakanlığı Demiryollar, Limanlar ve
Hava Meydanları (DLH) İnşaatı Genel Müdürlüğü” tarafından
gerçekleştirilmesi planlanan “Çanakkale-Kepez Limanı Yapı Tesisleri İnşaatı”
Projesidir. Söz konusu faaliyet alanı, Çanakkale İli, Merkez İlçesi, Kepez
Beldesinde bulunmaktadır.
İçinde
bulunduğumuz yüzyılda deniz taşımacılığının önemi sadece ülkemizde değil, dünya
üzerinde özellikle denize kıyısı olan ülkelerde hava ve kara taşımacılığının
yanı sıra önemli bir yer tutmakta olup, özellikle ticari amaçlı gemilerin
sayısında ve grostonlarında her geçen yıl önemli ölçüde artış görülmektedir.
Yaklaşık dörtte
üçü denizlerle çevrili ülkemizde de deniz taşımacılığının önemi gün geçtikçe
artmakta ve bunu algılayan özel sektörümüz tarafından ciddi projelere imza
atılmaktadır. Asya-Avrupa kıtaları arasında bir köprü oluşturmamız nedeniyle
her iki boğazdaki yıllık gemi trafiğindeki yoğunluk [26] dünyanın hiçbir boğaz yapısındaki bölgesinde
yaşanmamaktadır. Ayrıca, gerek iç gerekse dış hat yolcu ve ticari gemi
yoğunluğu Marmara Bölgesini ve Marmara Denizi kıyısında yer alan illeri rant
açısından ön plana çıkarmaktadır.
Limanlar tesis
edildikleri deniz kıyısında gemilerin barınmalarına olanak sağlayan, onların
yük ve yolcu indirip, bindirmelerine uygun yapıda kuruluşlardır. Bu
fonksiyonlara elverişli uygun rıhtım, iskele yada barınaklardan söz
edilebilmesine karşın, işlevsel olarak, amaca yönelik tam hizmet vermeleri
açısından limanlar, büyük önem taşımaktadırlar. Başka söylemle bir ülkenin
denizel kapasitesini belirleyecek iki öge;
- Gemi ticaret
filosu,
- Limanları ve
yükleme ve boşaltma gemi kabul ve depolama yerleridir denilebilir.
Türkiye klasik
söylemle “üç tarafı denizlerle çevrili” bir coğrafya yapısına sahip bulunmasına
karşın, denizci bir ülke nitelemesine henüz uzaktır. Kıyısal konuşlanmış, 25
ilinden 10 adedinde henüz büyük donanımlı liman bulunmaktadır. Bu illerden biri
de Çanakkale’dir. Küçük donanımlı ve daha çok iskele, rıhtım ve barınak
niteliğinde Çanakkale’de 6 tesis vardır.
Ek.2. Şekil 1. Örnek Rapor sayfa düzeni ( Dış Çizgi A4 kağıt
boyutunu gösterir)
ÇANAKKALE-KEPEZ LİMANI ÇED RAPORU
DLH GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
T.C. ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
VI.4.
TÜRKİYE’NİN SULAK ALANLARI
VI.4.1. Sulak
Alanlar
Türkiye coğrafi
konumu, geniş toprakları, topoğrafik yapısı ve farklı iklim bölgeleri
sebebiyle, ornitolojik [27] açıdan özel bir önem taşımaktadır. Asya, Avrupa
ve Afrika kıtalarının kesişme noktasında bulunan Türkiye, Batı Palearktik
yöreyi güneydeki kışlama alanlarına bağlayan tabii bir köprü meydana
getirmektedir. Türkiye aynı zamanda, topografyası ve dolayısıyla iklim
şartlarının getirdiği çeşitlilik ve değişik yaşama ortamlarının varlığı
yönünden de benzersizdir. Bu çeşitlilik sonucunda, gerek bitki örtüsü, gerekse
hayvan toplulukları açısından ülkenin yüzölçümü dikkate alındığında, olağanüstü
bir ortam zenginliği söz konusudur.
Su yüzünden
yukarı doğru boylanmış saz, kamış gibi bitkilerin çok sık olduğu ve su
aynalarının görülmediği veya çok az görüldüğü bataklıklara “sazlık” adı
verilir. Doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları akıntılı veya durgun,
acı, tatlı veya tuzlu, denizlerin gel-git hareketinin çekilme devresinde 6
metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan bütün sular, bataklık, sazlık ve
turbiyerler “Sulak Alanlar” adı altında toplanmıştır. Sulak alanların ekolojik
yapıları, özellikle su kuşları yönünden çok önemlidir. Genellikle derinliği 6
metreyi geçmeyen, güneş ışığının dibine kadar ulaşarak fitoplankton ve
zooplanktonların, su altı ve su üstü bitkilerin, aquatik hayvanların
gelişmesine imkan veren, çok yeri saz, kamış gibi yüksek, kuşların
saklanmasına, yuvalanmasına ve barınmasına uygun olan sulak alanlar ornitolojik
açıdan büyük öneme sahiptir.
Türkiye’de
başlıca büyük göllerin bulunduğu bölgeler, denize akışı olmayan kapalı
havzalardır. Bunların en büyükleri Orta Anadolu’da Konya ve Tuz Gölü Havzaları,
Doğu Anadolu’da Van Gölü Havzası ve Batı Toroslar’da Burdur, Acıgöl
Havzası’dır. Daha küçük havzalar olarak Kayseri Sultan Sazlığı, Tuzla Gölü, Yay
Gölü ve Kırşehir Seyfe Gölü Havzaları sayılabilir. Kapalı havzalarda yer alan
göller genellikle tuzlu ve sodalıdır.
Deniz
kıyılarındaki haliçlerden ve tuzlu bataklıklardan sazlıklara ve dağ göllerine
kadar, geniş bir tanımlama taşıyan sulak alanlar ise nispeten küçük alanlarda
kuşların gerek tür zenginliği, gerek sayı olarak yüksek değerlere ulaşmalarını
sağlayan özellikleriyle, kuş bilimi bakımından çok önemlidir. Türkiye’de soyu
1960’larda tükenmiş olan Yılanboyun Kuşu dahil olmak üzere 426 kuş türü
belirlenmiştir. Bunların içinde, statüsü kesinleşmemiş 13 tür vardır. 400’ü
aşkın türden yaklaşık 300’ü Türkiye’yi düzenli olarak kuluçka alanı için
kullanmakta, 70 kadarı ise bölgede yalnızca kışlamakta ya da göç sırasında
görülmektedir.
Ek.2 Şekil 1. Örnek Rapor Sayfa Düzeni ( Kurumun hazırlayacağı
raporlara ait sayfa düzeni örneği) (A4 kağıdında)
Ek.3.1:
Kurumlara ait Kısaltma Örnekleri
KISALTMALAR
ABS : Arazi Bilgi
Sistemleri
AR-GE : Araştırma ve Geliştirme
BİB : Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı
BM : Birleşmiş Milletler
BYKP : Beş Yıllık Kalkınma
Planı
CAM : Bilgisayar Destekli
Haritalandırma
CBS : Coğrafi Bilgi Sistemi
CFC : Kloroflorokarbon
ÇOB : Çevre ve Orman
Bakanlığı
ÇŞ : Çevre Şurası
ÇED : Çevresel Etki
Değerlendirmesi
DİE : Devlet İstatistik
Enstitüsü
DMİ : Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü
DPT : Devlet Planlama
Teşkilatı
DSİ : Devlet Su İşleri
EİEİ : Elektrik İşleri
Etüt İdaresi,
ETKB : Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı
FAO : Birleşmiş Milletler
Gıda ve Tarım Örgütü
GAP : üneydoğu Anadolu
Projesi
GATT : Gümrükler ve Ticaret
Genel Anlaşması
GEF : Global Çevre
Kolaylığı
GEMS : Global Çevre İzleme
Sistemi
GNS : Genel Nüfus Sayımı
GRID : Global Kaynak
Enformasyon Veri Tabanı
GSMH : Gayri Safi Milli
Hasıla
GTZ : Türk Alman Teknik
İşbirliği Programı
IAEA : Uluslararası Atomik
Enerji Ajansı
IDA : Uluslararası
Kalkınma Örgütü
ILO : Uluslararası İş
Örgütü
IPCC : Hükümetlerarası
İklim Değişikliği Paneli
IPCS : Uluslararası
Kimyasal Güvenlik Programı
İSKİ : İstanbul Su ve
Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü
KHGM : Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü
MÇK : Mahalli Çevre Kurulu
MTA : Maden Tetkik Arama
ODTÜ : Orta Doğu Teknik
Üniversitesi
OECD : İktisadi İşbirliği ve
Kalkınma Teşkilatı
RSHM : Refik Saydam Hıfzısıhha
Merkezi
SB : ağlık Bakanlığı
SEKA : Selüloz ve Kağıt Sanayi
TEP : Ton Eşdeğer Petrol
TKİB : Tarım ve Köy İşleri
Bakanlığı
TSE : Türk Standartlar
Enstitüsü
TÜBİTAK : Türkiye Bilimsel Teknik
Araştırma Kurumu
UA : Uzaktan Algılama
UÇEP : Ulusal Çevre Eylem
Planı
UNCED : Birleşmiş Milletler Çevre
ve Kalkınma Konferansı
UNCTAD : Birleşmiş Milletler Ticaret
ve Kalkınma Konferansı
UNDP : Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı
UNEP : Birleşmiş Milletler
Çevre Programı
UNIDO : Birleşmiş Milletler Sınai
Kalkınma Örgütü
YÇK : Yüksek Çevre Kurulu
YPK : üksek Planlama Kurulu
WHO : Dünya Sağlık Örgütü
WMO : Dünya Meteoroloji Örgütü
Ek.3.2. Kısaltma Örnekleri
Metin içerisinde kullanılan yazı kısaltmaları
Türkçe Uluslararası Bibliyografik Kısaltma Bilgileri
a.e. Ibid. Aynı eser/yer
a.g.e. op.cit Adı geçen eser
Bkz. V. Bakınız
bkz.: yuk. supra Eserin kendi içinde yukarıya
atıf
bkz.: aş. infra Eserin kendi içinde aşağıya
atıf
Çev. Trans. by Çeviren
Ed. veya Haz. Ed. by Editör/yayına hazırlayan
Karş. Cf. Karşılaştırınız
k.g. vs. Karşı görüş
v.d. et.
al. Çok yazarlı
eserlerde ilk yazardan sonrakiler
s. p. / pp.
Sayfa/sayfalar
Simgeler ve Açıklamaları
µ Dinamik
sürtünme faktörü
ã Elektrik
akısı
â Faz
sönüm katsayısı
ã
Frekans
ô Geçirme
faktörü
Ë Logaritmik
dekrement
ó Öz
İletkenlik
å Sönüm
katsayısı
ç Viskozite
(dinamik visko.)
ã Yayılma
katsayısı
ä, ø Yutuculuk
ó, ã Yüzey
gerilim
ó, ë- 1 Dalga sayısı
ë, k Isıl
iletkenlik katsayısı
°C Celcius
dB Ses Basınç
Seviyesi veya Gürültü Seviyesi desibel
A Amper
(Elektrik akımı)
A, S Alan
Akb,u,Da Atomik
kütle birimi
B Bel
b Genişlik
C Konsantrasyon
(derişim)
c Ses
hızı
c, v, c., v. Faz hızı
CHC Klorlanmış
hidrokarbonlar
ÇDP Çevre
Düzeni Planı
D Çap
D Yoğunluk
d, r Uzaklık
E Enerji
Ek Kinetik
enerji
Ep Potansiyel
enerji
f, í Frekans
h Yükseklik
HKKY Hava
Kalitesinin Koruması Yönetmeliği
Hz Hertz
I Elektrik
akımı
I,J Ses şiddeti
J Joule
K kelvin Termodinamik
Sıcaklık
Kg Kilogram
L Litre
L Uzunluk
Leq Eşdeğer
Gürültü Seviyesi
Li, dBA Gürültü
düzeyleri
Lp (P) (N/m2) Ses
basınç seviyesi
m Faz sayısı
m Metre
m Molalite
M Molarite
M Kütle
M Moment
mol mol (madde miktarı)
n Dönme frekansı
n Gürültü sayısı
N Normalite
N Sarım
sayısı
N Ses
yüksekliği
Np Neper
P Güç
P
Güç (elektrik akımı için)
P Özdirenç
P Basınç
P Momentum
P, Pa Ses
gücü
Po Referans ses basıncı (TS
187'e göre 2 x 10-4 N/m2) dir.
ppb Milyarda
bir kısım
ppm Milyonda bir kısım
Q Elektrik yükü
R Ses indirgeme
indisi
r Yansıma
faktörü
r Yarıçap
S Mevsimsel
ayarlama faktörü ( -5 ile +5 dB arasında kabul edilir.)
S
Saniye
S Sönüm katsayısı
SKKY Su Kirliliği Kontrol
Yönetmeliği
t Celcius Sıcaklık
derecesi
T Termodinamik
sıcaklık derecesi
T Yankılama
zamanı
T Ton
UV Ultraviyole
V Hacim
V Volt
v, u Hız
V,v Hacim
W İş
W = 1 J/s Watt
Z Durulma
zamanı
Za Akustik empedans
Zm Mekanik empedans
EK.4. Tablo ve Şekillere Örnek
Ek.4.1. Tablolara örnek
Tablo 1.
1995-1996 Kış (Ekim-Mart) Dönemi 6 Aylık SO2 ve PM
Ortalama Ölçüm Değerleri
Sıra No
İl veya İlçe Merkezleri
SO2 (µg/m3)
PM (µg/m3)
Sıra No
İl veya İlçe Merkezleri
SO2 (µg/m3)
PM (µg/m3)
1 Adana 44 35 38 İzmir (Ödemiş) .. ..
2 Adıyaman 172 100 39 Kastamonu 81 57
3 Afyon 128 122 40 Kayseri 140 88
4 Ağrı .. .. 41 Kırklareli 44 42
5 Amasya 97 49 42 Kırşehir 155 66
6 Ankara 78 84 43 Kocaeli (Merkez) 119 81
7 Antalya 54 74 44 Kocaeli (Gebze) 38 36
8 Aydın 50 54 45 Kocaeli (Gölcük) 79 42
9 Balıkesir 171 71 46 Kocaeli (Körfez) 71 44
10 Bilecik (Merkez) 63 35 47 Konya 189 71
11 Bilecik (Bozüyük) 179 51 48 Kütahya 226 81
12 Bingöl 73 51 49 Malatya 95 67
13 Bitlis 79 75 50 Manisa 93 66
14 Bolu (Merkez) 91 60 51 Kahramanmaraş 125
116
15 Düzce 37 .. 52 Mardin 110 84
16 Burdur 135 61 53 Muğla (Merkez) .. ..
17 Bursa (Merkez) 44 48 54 Muğla (Yatağan)
.. ..
18 Bursa (İnegöl) 65 32 55 Nevşehir 107 84
19 Çanakkale (Merkez) 147 33 56 Niğde
(Merkez) 71 29
20 Çanakkale (Çan) 115 34 57 Niğde (Bor)
49 26
21 Çankırı 68 36 58 Ordu 42 59
22 Çorum 132 76 59 Rize 81 125
23 Denizli 106 103 60 Sakarya 116 90
24 Diyarbakır 151 151 61 Samsun 93 33
25 Edirne 289 46 62 Siirt 36 48
26 Elazığ 34 36 63 Sinop 31 17
27 Erzincan 83 90 64 Sivas 130 86
28 Erzurum 141 99 65 Tekirdağ .. ..
29 Eskişehir 95 78 66 Tokat 159 121
30 Gaziantep 139 85 67 Trabzon 70 78
31 Giresun 80 72 68 Tunceli 48
32 Hatay (İskenderun) 67 59 69 Uşak 123 58
33 Isparta 173 62 70 Yozgat 170 41
34 Mersin .. .. 71 Zonguldak 86 155
35 İstanbul 135 97 72 Aksaray 84 73
36 İzmir (Merkez) 102 102 73 Bayburt .. ..
37 İzmir (Bergama) .. .. 74 Kırıkkale 184 47
Kaynak: DİE, Çevre
İstatistikleri, Ankara,1996.
Tablo 2.
Kocaeli İli’ne Bağlı İlçeler ve Nüfusları
(Örnek)
1990
2000
Yıllık Nüfus Artış Hızı (‰)
Toplam Şehir Köy Toplam ªehir Köy Toplam
Şehir Köy
KOCAELİ 920.225
579.681 340.574 1.206.085 722.905 483.180 27.04 22.07 34.97
İZMİT 307.674
190.741 116.933 373.034 195.699 177.335 19.26 2.57 41.63
GEBZE 257.076
159.116 97.960 421.932 253.487 168.445 49.53 46.56 54.19
GÖLCÜK 111.408
65.600 45.808 107.615 55.790 51.825 -3.46 -16.19 12.34
KANDIRA 49.975 10.427
39.548 52.418 12.641 39.777 4.77 19.25 0.58
K.MÜRSEL 40.147 24.462
15.685 48.508 29.353 19.155 18.91 18.22 19.98
KÖRFEZ 84.492 63.194
21.298 105.295 81.938 23.357 22.00 25.97 9.23
DERİNCE 69.483 66.141
3.342 97.283 93.997 3.286 33.64 35.14 -1.69
Kaynak : DİE, 2000
Genel Nüfus Sayımı, Ankara, 2003.
Ek.4.2. Şekil yazımına örnek
Şekil 1. Termik
Santrallerin Genel Çalışma Şeması
Emisyon
Şekil 2. Yakma Üçgeni
Yakıt
Yakıcı
(Soba)
İşletmen
(Operatör)
Tablo 1. Projeye ait Ruhsat Sınırları
Nokta No Y (sağa) X(yukarı)
1 36850 65350
2 38900 64700
3 39000 64000
4 37125 63775
Şekil 1. Proje
Alanından Görünüm
Şekil 2: Proje
Alanının 3 Boyutlu Görüntüsü
MAD.SAN. VE TİC. A.Ş. …… MADEN OCAĞI ÇED RAPORU
Ek 5.1.: Bir
ÇED Rapor kapağı:
PROJE SAHİBİNİN ADI (16-18
punto)
PROJENİN ADI (20-24
punto)
PROJE İÇİN SEÇİLEN YERİN AÇIK ADRESİ
İLİ, İLÇESİ, BELDESİ MEVKİİ (16-18 punto)
RAPORU HAZIRLAYAN
KURULUŞUN ADI (16-18
punto)
ÇED Raporu Nihai ÇED Raporu (16-18 punto)
İLİ-TARİHİ (16-18
punto)
ÇED RAPORU
KAPAK ÖRNEĞİ
…………………………… SAN. VE TİC. A.Ş.
…………… MADEN OCAĞI
ÇED RAPORU
……………İLİ, ……………. İLÇESİ,
…………………KÖYÜ, ………………. MEVKİİ
………………………………………
…………A.Ş/LTD. ŞTİ.
X ÇED Raporu Nihai ÇED Raporu
İLİ - 2003
Ek. 5.2. ÇED
Raporu İç kapak örneği : (14 punto koyu harflerle)
PROJE
SAHİBİNİN ADI
Adresi
Telefon ve
Faks Numaraları
PROJENİN ADI
Proje İçin
Seçilen Yerin Açık
Adresi:(İli,
İlçesi, Beldesi, Mevkii)
RAPORU
HAZIRLAYAN KURULUŞUN/ÇALIŞMA GRUBUNUN ADI
Adresi
Telefon ve
Faks Numaraları
Rapor Sunum Tarihi [28]
Karar No Ve Tarihi [29]
.…./.…/200…
……. …../…./200...
Ek.5.3.
Müdürlük tarafından hazırlanacak raporların kapak örnekleri
ANKARA VALİLİĞİ
İL ÇEVRE VE ORMAN MÜDÜRLÜĞÜ
ANKARA
İL ÇEVRE
DURUM RAPORU
ANKARA-2003
ANKARA
VALİLİĞİ
İL ÇEVRE VE
ORMAN MÜDÜRLÜĞÜ
ANKARA
İL ÇEVRE
SORUNLARI VE
ÖNCELİKLERİ
ENVANTERİ
ANKARA-2003
Ek.6.1
Compact Disk üzerine yazım örneği
Yukarıdaki
örnekte CD üzerine Nihai ÇED Raporunda yazılması gereken bilgiler yazılmıştır.
ÇED Raporunda ise sunulduğu tarih ve ÇED Raporu ifadeleri yazılır.
Ek.6.2. CD
kutu kapağı veya zarfı üzerine yazım örneği
NİHAİ
ÇED RAPORU
İLİ
PROJE SAHİBİN ADI
ADRESİ, TELEFONU
PROJENİN ADI
PROJENİN YERİ
RAPORU HAZIRLAYAN
FİRMA
ADRESİ-TELEFONU
KARAR NO
……….
KARAR TARİHİ
…../…./…..
Ek.6.3: Kurumun Hazırlayacağı raporlara ait CD üzeri ve CD kutusu kapağı
örneği
ANKARA VALİLİĞİ
İL ÇEVRE VE ORMAN MÜDÜRLÜĞÜ
ANKARA
İL ÇEVRE DURUM RAPORU
ANKARA-2003
Ek.7. Kaynak yazımına Örnek:
Kitap için;
1.
DPT, 1998., Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı, Ankara.
2.
DURA, C., 1991., Türkiye Ekonomisi, Erciyes Üniversitesi Yayınları, No:19,
Kayseri.
3.
ŞENGÜL, F., 1991., Endüstriyel Atıksuların Özellikleri ve Arıtılması, Dokuz
Eylül Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Basım Ünitesi, İzmir.
Makale için;
1. FİSUNOĞLU.,H.M., 1990.
“Sürdürülebilir Kalkınma ve Ekonomi”, Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı,
Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, Ankara.KANTARCI.M.D., 1991/1. “Türkiye’nin
Enerji Politikası ve Ormanlarımız”
2. Ulusal Çevre Mühendisliği
Kongresi, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, (Editör: Tokgöz, S., Karalök, Y.)
s:1-18, İzmir
3. YAŞAMIŞ, F.D., 1992. “Yerel
Düzeyde Çevre Yönetimi ve Planlamasının İlkeleri ve Yöntemleri”, Amme İdaresi
Dergisi, Cilt 25, Sayı.1, Mart 1992.
Ek. 8 : ÖZGEÇMİŞ ÖRNEĞİ
ÖZGEÇMİŞ
T.C. KİMLİK NO
ADI VE SOYADI
BABA ADI
DOĞUM YERİ VE YILI
MESLEĞİ
YABANCI DİLİ
MEZUN OLDUĞU
OKUL VE BÖLÜMÜ
İŞ/EV- ADRESİ
TELEFONU
E-mail:
GÖREV YAPTIĞI
KURUM/KURULUŞLAR
KISA ÖZGEÇMİŞ
RAPORA KATKISI
6. BAZI KAMUSAL VE ÖZEL
PROJELERİN ÇEVRE ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ İLE İLGİLİ 3 MART 1997 TARİHLİ VE 97/11/EEC SAYILI
DİREKTİFLE DEĞİŞİK 27 HAZİRAN 1985 GÜNLÜ VE 85/337/EEC SAYILI KONSEY DİREKTİFİ
AVRUPA
TOPLULUĞU KONSEYİ,
Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu kuran Anlaşma’nın
özellikle 100. ve 235. maddelerini, Avrupa Parlamentosu’nun ve Ekonomik ve
Sosyal Komite’nin görüşlerini ve de ana çizgileri Avrupa Topluluğu’nun Avrupa
Topluluğu Konseyi ve üye ülkelerin
devlet başkanları tarafından onaylanan 1973, 1977 ve 1983 tarihli Çevre Eylem
Programları’nı dikkate alarak, en iyi çevresel politikanın, çözüm yollarını
sonraki aşamalarda aramaktan çok, kirlilikleri ve bozulmaları kaynağında önlemek
olduğunu vurgular; uygulanacak politikaların çevre üzerindeki etkilerini,
teknik planlama ve karar verme aşamalarının olabildiğince erken olanında
dikkate almanın gerekliliğini önemle vurgular; bu amaca uygun olarak, etkileri
değerlendirecek süreçleri uygulanmaya sunmaya çalışır; genel ve özel projelerin
çevresel etkilerinin belirlenmesi konusunda, üye ülkelerin hukuk kuralları
arasındaki farklılıklar, zararlı ve rekabetçi durumlar yaratabilir ve ortak
pazarın işleyişini doğrudan etkiler; bu nedenle, Anlaşma’nın 100. maddesi
çerçevesinde, bu alandaki farklı ulusal kanunları birbirine yaklaştırmak
gerekir; buna ek olarak, çevreyi ve yaşam kalitesini koruma alanındaki
hedeflerden birini başarmak gerekir; Anlaşma bu amaç bağlamında istenen
yetkileri sağlayamadığından Anlaşma’nın 235. maddesine başvurulmalıdır;
çevresel etki değerlendirmesi için genel prensipler, çevre üzerinde önemli bir
etkiye sahip olan kamusal ve özel projelere uygulanan gelişme izni süreçlerini
tamamlayıcı ve eşgüdüm sağlayıcı bir anlayışla uygulama alanına konulmalıdır;
çevre üzerinde olası önemli etki yaratabilecek kamusal ve özel projelere
gelişme izni, bu projelerin çevre üzerindeki önemli etkilerinin önceden
değerlendirilmesi yapıldıktan sonra verilmelidir; bu değerlendirme, projeyi
geliştirenlerin sunacakları ve projeyle ilgili yetkili makamların ve projeye
ilgi gösteren kişilerin buna ilave edecekleri uygun bilgiler dikkate alınarak
yürütülmelidir; çevresel etkileri değerlendirme kuralları, projenin temel
özellikleri dikkate alınarak geliştiricilerin temel yükümlülükleriyle ve
projenin içeriğiyle uyumlaştırılmalıdır; çevre üzerinde önemli etkileri olan
bazı tür projeler vardır ve bu projeler sistematik bir değerlendirmeye tabi
tutulmalıdır; bunun yanında, her zaman çevre üzerinde önemli bir etkiye sahip
olmayan başka projeler de vardır ve bu tür projeler üye ülkelerin koşulları
gerektiriyorsa bu şekilde irdelenmelidir; değerlendirmeye tabi tutulan projeler
için, proje ve onun etkilerini içeren belli ve en az düzeyde bilgi
sunulmalıdır; bir projenin çevre üzerindeki etkileri, insan sağlığını korumak,
daha iyi bir çevre yaratarak yaşam kalitesine katkıda bulunmak, türlerin
çeşitliliğinin devamını güvence altına almak ve yaşam için temel kaynak olan
ekosistemin üretim kapasitesini saklı tutmak yolundaki endişeler dikkate
alınarak değerlendirilmelidir; bununla birlikte, bu Direktif, bilgi sunma da
dahil olmak üzere, Direktifin
amaçlarının yasama çalışmaları sırasında elde edilmiş olmaları nedeniyle,
ayrıntıları ulusal yasamanın belli bir yasası uyarınca belirlenen projelere
uygulanmamalıdır; daha da ötede,
istisnai durumlarda, belirgin bir projenin, Komisyona uygun bilgilerin verilmiş
olması koşuluyla, bu Direktifte düzenlenen değerlendirme sürecinden ayrık
tutulmalarının uygun olabileceğini benimseyerek,
AŞAĞIDAKİ DİREKTİFİ KABUL ETMİŞTİR:
Madde 1:
1.
Bu Direktif,
çevre üzerinde olası önemli etkilere sahip olan kamusal genel ve özel
projelerin çevresel etkilerinin değerlendirilmesi için uygulanacaktır.
2.
Bu
Direktif’in amaçları için:
“Proje”
aşağıdaki anlamlara gelir:
-
yapım
işlerinin ya da diğer tesislerin ve programların yürütülmesi
-
maden
kaynakları çıkartılması da dahil olmak üzere doğal çevre ve peyzaja yapılan
müdahaleler
“geliştirici” şu anlama gelir: özel bir proje için
izin almak isteyen başvurucu ya da projeyi başlatan yetkili kamu yönetimi
“gelişme izni” şu anlama gelir: yetkili makam veya
makamların geliştiriciyi projeyi yürütmesi konusunda yetkilendiren kararı.
3.
Yetkili makam
veya makamlar, üye ülkelerin bu Direktifin ortaya koyduğu yükümlülükleri yerine
getirmekle sorumlu kıldığı makam veya makamlar olacaktır.
4.
Ulusal
savunma amaçlarına hizmet eden projeler Direktif kapsamında değildir. Bu
Direktif, bilgi sunma da dahil olmak üzere, Direktifin amaçlarının yasama
sürecinde gerçekleştirilmiş olmaları nedeniyle, ayrıntıları ulusal yasamanın
belli bir yasasıyla düzenlemiş projelere uygulanmayacaktır.
Madde 2
1. Üye ülkeler, doğaları,
büyüklükleri ve yerleri nedeniyle çevre üzerinde olası önemli etkileri olan
projelere izin verilmeden önce, bu projelerin gelişme izni almalarını ve
etkilerinin değerlendirilmelerini güvence altına almak için gerekli tüm
önlemleri alacaklardır. Bu projeler 4.
maddede tanımlanmıştır.
2. Çevresel etki
değerlendirmesi, üye ülkelerin gelişmelere izin veren mevcut süreçleriyle veya
bu olamadığı takdirde, diğer süreçlere ya da bu Direktifin amaçlarını uygulamak
üzere geliştirilecek diğer süreçlerle bütünleştirilebilir.
2a. Üye ülkeler, bu
Direktifin ve bütünleştirilmiş kirlilik önleme ve denetleme ile ilgili 24 Eylül
1996 tarihli 96/61/EC sayılı Konsey Direktifi’nin gereklerini tamamlamak üzere
tek bir süreci uygulama alanına koyabilirler.
3. 7. maddeden ayrı olarak,
ayrıcalıklı bir durumda, üye ülkeler özel bir projenin tamamını ya da bir
kısmını bu Direktif’ten ayrık tutabilirler.
Bu durumda üye ülkeler,
(a)
başka bir değerlendirme şeklinin uygun olup olmadığını ve toplanan
verilerin kamuya açıklanıp açıklanmamasını dikkate alacaklardır;
(b)
konuyla ilgili olan kamuya projenin ayrıklığına ilişkin bilgi verecek ve
kararın nedenlerini açıklayacaklardır;
(c)
izin vermeden önce, Komisyona, ayrıklık kararını haklı kılan nedenler
konusunda bilgi verecek ve olabilen durumlarda mevcut bilgilerle birlikte
ayrıklık konusunda kendi yurttaşlarını bilgili kılacaklardır.
Komisyon, elde edilen
belgeleri hemen üye ülkelere iletecektir. Komisyon, bu paragrafın
uygulanmasıyla ilgili olarak Konsey’e yıllık rapor verecektir.
Madde 3
Çevresel etki değerlendirmesi, her bireysel
durumun ışığı altında ve 4. - 11.
maddelere bağlı olarak, uygun bir şekilde, projenin aşağıdaki etmenler
üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkilerini belirleyecek, tanımlayacak ve
değerlendirecektir.
-
insanlar,
flora ve fauna;
-
toprak, su,
hava, iklim ve peyzaj;
-
maddi
varlıklar ve kültürel miras;
-
1., 2. ve 3.
bentlerde sözü edilen etmenlerin birbirleriyle karşılıklı ilişkileri
Madde 4
1.
2.(3)
maddesine göre, Ek I’de listelenen projeler, 5. maddeden 10. maddeye
kadar olan maddelere uygun olan değerlendirilecektir.
2.
2.(3)
maddesine göre, Ek II’de listelenen
projeler için, üye ülkeler aşağıdaki yöntemlerden hangisini kullanarak
değerlendirme yapılacağını kararlaştıracaklardır:
(a)
Projeleri ayrı ayrı ele alarak, veya
(b)
Projenin, 5.
maddeden 10. maddeye kadar öngörülen değerlendirmelerinin yapılıp
yapılmayacağını belirlemek üzere üye ülkeler tarafından eşik değerler ve
ölçütler belirlemek. Üye ülkeler (a) ve (b) yöntemlerinin ikisini de
uygulayabilirler.
3. 2. paragraf nedeniyle projelerin ayrı ayrı ele alınması durumunda ya da eşik değer ve ölçütler belirlenmesi
durumunda, Ek III’te belirtilen uygun seçim ölçütleri dikkate
alınacaktır.
4. Üye ülkeler, 2. paragraftaki yetkili makamlar
tarafından alınan kararın kamuya açıklanmasını güvence altına alacaktır.
Madde 5
1. 4. maddeye uygun olan ve 5. - 10. maddelere göre
çevresel etki değerlendirmesine konu olması zorunlu olan projelerde, üye
ülkeler, geliştiricilerin Ek IV’te belirlenen bilgilerin,
aşağıdaki koşullar çerçevesinde, uygun bir biçimde sunulmasını güvence altına
alacaklardır:
(a)
Üye ülkeler,
bilginin, izin sürecinin belirli aşamalarının öngördüğü gereklere ve özel bir
projenin tipik özelliklerine, projenin tipine ve etkilenmesi olası çevresel
özelliklerin tipine uygunluğunu dikkate alır;
(b)
Üye ülkeler,
güncel bilgi ve değerlendirme yöntemleri dikkate alınarak geliştiriciden makul
bilgi derlemesinin istenmesini dikkate alırlar.
2. Üye ülkeler, gelişme izni için başvurulmadan önce,
geliştiricinin istemesi durumunda, yetkili makamın derlenmesi gereken bilgi
konusunda geliştiriciye görüş vermesini güvence altına alan gerekli önlemler
alacaklardır.
3. Yetkili makam görüşünü belirtmeden önce,
geliştirici ve madde 6 (1)’de sözü edilen yetkililerle görüşmede bulunacaktır.
Yetkili makamların görüş belirtmesi gerçeği, yetkili idarenin geliştiriciden
daha fazla bilgi istenmesi hakkını ortadan kaldırmaz. Üye ülkeler,
geliştiricinin isteyip istememesinden bağımsız olarak, yetkili makamın
geliştiriciye görüş vermesini zorunlu kılabilir.
4. 1. paragrafa uygun olarak geliştirici tarafından
sunulan bilgi en azından şunları içerecektir.
-
projenin
yerini, tasarımını ve büyüklüğünü kapsayan tanımı,
-
projenin
önemli olumsuz etkilerini azaltmak, bu etkilerden korunmak ve olabilirse,
bunları gidermek için alınması öngörülen önlemlerin tanımlanması,
-
projenin
çevre üzerinde yaratacağı olası önemli etkileri belirleyen ve değerlendiren
veri,
-
geliştirici
tarafından üzerinde çalışılan temel seçeneklerin ana çizgileri ve çevresel
etkileri de dikkate alarak geliştiricinin tercihine yol açan seçimin ana
nedenlerinin belirtilmesi,
-
Önceki
bentlerde belirtilen bilgilerin teknik olmayan özeti.
5. Üye ülkeler, gerekliyse, özellikle 3. madde ile
ilgili olarak, projeyle ilgili bilgiye sahip olan tüm yetkili makamların bu
bilgileri geliştiriciye vermesini güvence altına alacaklardır.
Madde 6
1. Üye ülkeler, çevre ile
ilgili taşıdıkları özel sorumlulukları nedeniyle projeyle ilgili makamlara,
geliştirici tarafından sağlanan ve proje izni için istenen bilgiler üzerinde
kendi görüşlerini ortaya koyabilmelerini güvence altına alan gerekli önlemleri
alacaklardır. Bu amaçla, üye ülkeler, genel çerçevede ya da proje bazında
danışılacak makamları belirleyeceklerdir. 5. maddeye uygun olarak toplanan
bilgiler bu makamlara iletilmelidir. Danışma sürecinin ayrıntıları üye
ülkelerce düzenlenecektir.
2. Üye ülkeler, gelişme
izni için yapılan isteklerin ve 5. maddeye uygun olarak toplanan bilgilerin,
gelişme izni verilmeden makul bir süre önce, konuyla ilgili kamunun görüşlerini
açıklayabilmesine olanak vermek üzere, kamuya sunulmasını güvence altına alacaklardır.
3. Bilgi ve danışmanlık
için ayrıntılı düzenlemeler, projelerin ve alanın karakteristik özelliklerine
bağlı olarak, üye ülkelerce aşağıdaki özellikler dikkate alınarak
düzenlenecektir:
-
ilgili toplum kesimlerini belirlemek,
-
bilginin danışılacağı yerleri belirlemek,
-
çapı belli bir alan içinde poster asma, yerel gazetede ilan ve tablo,
çizim, grafikler ve modellerle sergiler örgütlenmesi gibi, kamuyu bilgilendirme
yöntemini belirlemek,
-
yazılı sunular, kamusal başvurular gibi topluma danışmada uygulanacak
yolu belirlemek,
-
kararların makul bir süre içerisinde alınmasını güvence altıına almak
üzere, sürecin belirli aşamaları için yaklaşık zaman sınırlamaları yapmak.
Madde 7
Üye Ülke yapılacak projenin başka bir Üye Ülke’de
çevre üzerinde önemli etkileri olacağını biliyorsa ya da
Üye Ülke bu yolda bir istemde bulunursa, topraklarında projeyi gerçekleştirecek
ülke, etkilenen Üye Ülke’ye olabilen en kısa sürede ya da proje hakkında kendi
toplumunu bilgilendirme tarihinden daha geç olamayacak süre içinde aşağıda
belirtilen bilgileri göndermelidir:
(a) olası sınır ötesi etkileri de içeren tüm bilgiler
dahil olmak üzere projenin anlatılması;
(b) alınabilecek kararın niteliğiyle ilgili bilgiler,
öteki Üye Ülke’ye çevresel etki değerlendirmesi çalışmalarına katılma isteğinde
bulunabilmesine yetecek kadar verilen süre ve 2. paragrafta değinilen bilgiler.
1. paragraf uyarınca bilgi alan Üye Ülke, Çevresel
Etki Değerlendirmesi sürecine katılmak istediğini bildirirse, projenin
topraklarında gerçekleşeceği Üye Ülke şayet o zamana kadar yapmadıysa 5.
maddeye uygun olarak toplanmış bilgileri ve gelişme izni için istenenler de
dahil olmak üzere sözü edilen süreçle ilgili öteki gerekli bilgileri etkilenen
Üye Ülkeye gönderecektir.
3.
İlgili
üye ülkeler ya da ilgili üye ülkelerden her biri
(a) 1. ve 2. paragrafta belirtilen bilgileri, makul
bir süre içerisinde, yukarıda 6 (1) maddesinde belirtilen makamların ve
projeden önemli düzeyde etkilenecek ülkenin kamuoyunun kullanımı için hazır
bulunduracak; ve
(b) Bu makamların ve ilgili toplumların, proje için
gelişme izni verilmeden önce, görüşlerini makul bir süre içinde projenin
toprakları üzerinde yapılacağı Üye Ülke’nin bilgi sunan makamlarına
iletmelerine fırsat verilmesini güvence altına alacaktır.
4.
İlgili üye ülkeler, projenin olası sınır ötesi etkileri
ve bu etkilerin azaltılması ya da yok edilmesi için öngörülen önlemler de dahil
olmak üzere, görüşmelere başlayacak ve görüşme evresinin zaman çerçevesi
konusunda görüş birlikteliğine varacaktır.
5.
Bu
maddenin öngördüğü hususların uygulanmasıyla ilgili ayrıntılar ilgili üye
ülkelerce düzenlenebilir.
Madde 8
5., 6. ve 7. madde uyarınca toplanan bilgiler ve
yapılacak görüşmelerin sonuçları gelişme izni sürecinde dikkate alınmak
zorundadır.
Madde 9
1. Gelişme izninin
verilmesi ya da reddedilmesi durumunda, yetkili makam ya da makamlar, uygun
süreçler yoluyla ilgili toplumu bilgilendirecek ve aşağıdaki bilgileri toplumun
bilgisine sunacaktır:
-
kararın içeriği ve koşulları,
-
kararın dayandığı ana nedenler ve görüşler,
-
gerekli durumlarda, önemli olumsuz etkilerin önlenmesi, azaltılması ve
olabiliyorsa giderilmesi için ana önlemler.
2. Yetkili makam ya da
makamlar, 1. paragrafta belirtilen bilgileri ileterek, 7. madde uyarınca
görüşmelerde bulunulan üye ülkeleri bilgilendirecektir.
Madde
10
Bu Direktif’in
hükümleri, yetkili kişi ve kurumların yükümlülüklerine ulusal kurallar ve
yönetsel düzenlemelerle konmuş sınırlamaları,
fikir hakları da dahil olmak üzere, ticari ve endüstriyel sırlara
ilişkin olarak kabul edilmiş yasal uygulamaları ve kamu yararının güvencelerini
etkilemeyecektir. 7. maddenin
uygulandığı durumlarda, bilginin diğer üye ülkelere aktarımı ve üye ülkelerden
bilgi alınması projenin gerçekleşeceği Üye Ülke’de yürürlükte bulunan
sınırlamalara konu olacaktır.
Madde 11
1. Üye ülkeler ve Komisyon, bu Direktif’in
uygulamasından elde edilecek deneyimler üzerinde bilgi değişiminde
bulunacaklardır.
2. Üye ülkeler, özellikle, 4 (2) maddesi uyarınca,
projelerin seçimiyle ilgili olarak kabul ettikleri eşik değerleri ve ölçütleri
Komisyon’a bildireceklerdir.
3. Direktifin uygulanmaya başlamasından 5 yıl sonra
Komisyon Direktifin uygulanması ve etkililiği konusunda Avrupa Parlamentosu’na
ve Konsey’e rapor verecektir. Rapor, yukarıda sözü edilen bilgi değişimine
dayalı olacaktır.
4. Bu bilgi
değişimine dayalı olarak, gerek duyulması durumunda, Komisyon, Konsey’e, Direktif’in yeterli düzeyde eşgüdüm
içinde uygulanmış olduğu konusunda görüşleri de içeren ek önerilerde
bulunacaktır.
Madde 12
1. Üye ülkeler, bu Direktif’in gereklerinin yerine
getirilmesi için gerekli önlemleri Direktif’in yürürlüğe girmesinden sonraki 3
yıl içinde alacaklardır. [30]
2. Üye ülkeler, bu Direktif’in kapsadığı alanlarda
kabul ettikleri ulusal yasaların metinlerini Komisyon’a ileteceklerdir.
Madde 14
Bu Direktif üye ülkeleri muhatap almaktadır.
EK I
4 (1)
MADDESİNE TABİ PROJELER
1. Ham petrol rafinerileri (ham petrolden motor yağı
üretenler hariç) 500 ton/gün ya da daha fazla kapasiteli kömür ya da bitümlü
maddelerin gazlaştırılması ve sıvılaştırılması tesisleri.
2.
- 300 megawatt ya da daha fazla ısı
üreten termik güç santralleri ve diğer yakma tesisleri, ve
- Nükleer güç santralleri ve diğer nükleer
reaktörlerin kurulması ve sökülmesi [31]
(maksimum gücü sürekli termik yük bakımından 1 kilovatı aşmayan, atom çekirdeği
parçalanabilen ve çoğalan maddelerin dönüşümü, üretimi amaçlı araştırma
projeleri hariç).
3.
(a) Radyasyonlu nükleer yakıtların
yeniden işlenmesi
(b) Aşağıdaki tesisler
- Nükleer yakıtların üretimi veya
zenginleştirilmesi,
- Yüksek düzeyde radyoaktif atık ve
radyasyonlu nükleer yakıtı işleyen tesisler,
- Radyasyonlu nükleer yakıtların
nihai bertaraf işlemi,
- Yalnız radyoaktif atıkların nihai
bertaraf işlemi,
- Yalnızca radyasyonlu nükleer
yakıtların (10 yıldan uzun süre için planlanmış) veya nükleer atıkların üretim
alanından farklı bir alanda depolanması.
4.
- Pikli demir ve çeliğin başlangıç ergitimi için bütünleştirilen düzenekler; - Cevherden, zenginleştirilmiş cevherden
ya da metalürjik, kimyasal, veya elektrolitik işlemlerle elde edilmiş ikincil
hammaddeden demirli olmayan ham metalleri üretmek için kurulan tesisler.
5. Asbest çıkaran ve asbesti işleyen ve değiştiren
tesisler ve asbest içeren ürünler: yıllık 20.000 ton son ürünü asbestli beton
olan tesisler, yılda 50 veya daha fazla son ürün olarak friksiyon (sürtünme)
maddesi üreten tesisler ve yılda 200 ton ve daha fazla asbest kullanan diğer
tesisler.
6. Entegre kimya tesisleri; yani, karşılıklı olarak
birbirine karşı konumlandırılan ve işlevsel olarak bağlanan birimlerden oluşan
kimyasal değişim süreciyle endüstriyel boyutta üretim yapan tesisler:
(i) temel organik kimyasalların üretimi
(ii) temel inorganik kimyasalların üretimi
(iii)
fosforlu, nitrojen ya da potasyum bazlı gübre üretimi
(basit veya bileşik gübreler)
(iv)
temel bitki
sağlığı ilaçları ve biyosit üretimi
(v) kimyasal ve biyolojik süreç
kullanarak temel eczalılık maddeleri üretimi
(vi)
patlayıcı
üretimi.
(a) Uzun mesafe demiryolu ve 2.100 metre ve daha
uzun pistli havalimanı [32]
yapımı
(b)Ekspres yol ve otoyol yapımı
(c) Dört ya da daha fazla şeritli yeni yol yapımı ya
da uzunluğu 10 km’nin üzerinde olan ve 2 şeritli yolları en az dört
şeride çıkartan yol düzeltme ve genişletme çalışmaları.
(a) 1.350 tonu aşan araçların geçişine izin veren
kıta içi suyolu ve kıta içi su trafiği için limanı yapımı;
(b) 1.350 tonu aşan araçlar için kıtaya bağlı ve
liman dışında kullanılacak ticari limanlar, yükleme boşaltma limanları (feribot
limanları hariç).
Yakma amaçlı atık bertaraf
tesisleri ya da Ek IIA’daki Direktif’te (75/442/EEC)
D9 başlığı altında tanımlanan kimyasal arıtma ya da tehlikeli olmayan
kimyasalların düzenli depolaması (91/689/EEC
Direktifi’nin uygulandığı yerler).
Yakma amaçlı atık bertaraf tesisleri ya da kapasitesi 100 ton/günü aşan tehlikeli
olmayan atıkların Ek IIA’daki
Direktif’te (75/442/EEC) D9 başlığı
altında tanımlanan kimyasal arıtımı.
Hacmi yıllık 10 milyon metre küpe eşit veya aşan
yeraltı suyu çıkarma veya yapay yeraltı suyu yeniden doldurma çalışmaları.
(a) Olası su kıtlığını engellemek amaçlı ve
nehir havzaları arasında transfer edilen su miktarı 100 milyon metreküp/yılı
geçen yerlerde su kaynaklarını transfer etmek için yapılan çalışmalar;
(b) Diğer bütün durumlarda,
nehir havzaları arasında yapılan su transferi çalışmalarında debisi, -bir çok
yılın ortalaması- 2 milyon metreküp/yılı aşan ve transfer edilen su miktarı, bu
debinin % 5’ini aşan yerlerde, nehir
havzaları arasında su transfer etmek için yapılan çalışmalar. Her iki durumda
da, borularla taşınan içme suları hariç tutulmuştur.
91/271/EEC sayılı Direktif’in 2 (6) maddesinde
tanımlanmış bulunan, 150.000 nüfusa eşdeğer kapasiteyi aşan atık su arıtma
tesisleri.
Petrol çıkarılması halinde, miktarı 500
ton/günü geçen ve gaz çıkarılması halinde miktarı 500.000 metre3/günü aşan
ticari amaçlı petrol ve doğalgaz çıkarılması.
Tutulan veya depolanmış
suya, yeni veya ilave olarak katılan su miktarının 10 milyon metre küpü aştığı
yerlerde, suyu tutmak veya kalıcı olarak depolamak gayesi ile tasarlanan baraj
ve diğer tesisler.
Gaz, petrol veya
kimyasalların taşınmasında kullanılan ve çapı 800 mm’den, uzunluğu da 40 km’den fazla olan boru hatları.
(a) 85 bin piliç ve 60 bin tavuk;
(b) üretim amaçlı
yetiştirilen 30 kilo’nun üzerinde 3 bin domuz; veya
(c) 900 adet anaç domuzdan
daha fazla kümes hayvanı veya domuz yetiştirme
tesisleri.
18.
(a) Ağaç veya benzeri lifli
malzemelerden selüloz üretimi; ve
(b) Günlük kapasitesi 200
tonu aşan kağıt ve kereste üretimi için kurulan sanayi tesisleri.
19. Çalışma yüzey alanı 25 hektarı aşan taşocağı ve açıkta yapılan maden aramaları
veya çalışma yüzey alanı 150 hektarı aşan turba (bataklık kömürü) çıkarma
çalışmaları.
20.
15 km’den daha fazla bir uzunlukta olan ve 220 kV voltaj veya fazlasını taşıyan havai elektrik güç hatları
yapımı.
21.
200.000 ton veya fazla kapasiteli, petrol, petrokimyasal ve kimyasal ürün depolama
tesisleri.
EK II
MADDE 4 (2)’YE TABİ PROJELER
1. Tarım, orman ve ürünleri, su
ürünleri
(a) Kırsal alan toprak rezervlerinin yeniden
yapılanması ile ilgili projeler;
(b) Yoğun tarım yapılması
için kullanılacak işlenmemiş arazi ve yarı doğal alanlarla ilgili projeler;
(c) Sulama ve arazi drenaj
projeleri de dahil olmak üzere, tarım için su yönetimi projeleri;
(d) Arazinin kullanım amacını değiştirmeye yönelik olarak ön-ağaçlandırma ve
ağaçsızlaştırma;
(e) Yoğun çiftlik hayvanları
üretim tesisleri (Ek I’de
yer almayan projeler);
(f) Yoğun balık üretim
çiftlikleri;
(g) Denizden tarıma
elverişli toprak kazanımı.
2.
Yeraltından
maden çıkartmaya dayalı sanayi
(a) Taşocağı, açıkta yapılan maden aramaları ve turba
(bataklık kömürü) çıkarma (Ek I’de yer almayan projeler);
(b) Yeraltı madenciliği
(c) Deniz veya nehir taraması vasıtasıyla maden çıkarma
(d) Sondaj çalışmaları
- jeotermal sondaj,
- nükleer atık maddelerin
depolanması için sondaj,
- toprak kararlılığı
araştırması için yapılan sondajın dışında, su temini için yapılan sondaj;
(e) Bitümlü malzeme yanında,
kömür, petrol, doğal gaz ve cevherlerin çıkarılması için toprak üstüne kurulan
sanayi tesisleri.
3. Enerji sanayi
(a) Elektrik, buhar ve sıcak
su üretimi için kurulan sanayi tesisleri (Ek I’de yer almayan projeler);
(b) Gaz, buhar ve sıcak su
taşıma ile havai kablolarla elektrik enerjisi nakli için kurulan sanayi
tesisleri (Ek I’de
yer almayan projeler);
(c) Doğalgazın yüzeyde
depolanması;
(d) Yanabilen gazların
yeraltında depolanması;
(e) Fosil yakıtların toprak
üzerinde depolanması;
(f) Kömür ve linyiti briket
haline getirme sanayi;
(g) Radyoaktif atık işleme
ve depolama için kurulan tesisler (Ek I’de yer almadığı takdirde);
(h) Hidroelektrik enerji
üretim tesisleri;
(i) Enerji üretimi için
rüzgar gücünün kullanılması için kurulan tesisler (rüzgar çiftlikleri).
4.
Metallerin
üretimi ve işlenmesi
(a) Devamlı döküm dahil,
(birincil veya ikincil eritme) pik demir veya çelik üretimi tesisleri;
(b) İçinde demir bulunan
metallerin işletilmesi için kurulan tesisler;
(i) sıcak
haddehaneler/fabrikalar;
(ii) bütün türleriyle demir
işçiliği;
(iii) koruyucu metal kaplama
uygulaması;
(c) Demir dökümhaneleri;
(d) Alaşımlar da dahil
olarak içinde demir bulunmayan metallerin tasfiyesi, sonradan elde edilmiş (arıtma sonrası, maden
dökümü vb gibi) ürünler de dahil olmak üzere, kıymetli metalleri çıkarmak için
kurulan tesisler;
(e) Bir elektrolitik
kullanımı veya kimyasal işlem yolu ile metal ve plastik materyallerin
yüzeylerini arıtma için kurulan
tesisler;
(f) Motorlu taşıtların
üretim ve montajı ve motorlu taşıt motorlarının üretimi;
(g) Tersaneler;
(h) Uçak yapım ve tamir tesisleri;
(i) Demiryolu ekipmanı
üretimi;
(j) Patlayıcı yardımı ile
metal şekillendirme;
(k) Metalik cevherleri
kızdırma ve eritmeden ısıtarak şekil verme işi için kurulan tesisler
5. Mineral sanayi
(a) Kok fırınları (kuru
kömür damıtma);
(b) Çimento üretim
tesisleri;
(c) Asbest üretimi ve asbest
ürünleri (Ek I’de yer
almayan projeler) imalatını yapan
tesisler;
(d) Cam elyafı da dahil, cam ürünleri üretimi yapan
tesisler;
(e) Maden lifleri üretimiyle
birlikte, maden cevherlerini ısıtarak birleştiren tesisler;
(f) Pişirme yoluyla seramik
üretimi, özellikle çatı kiremitleri, tuğlalar, ateş tuğlaları, fayanslar, her
türlü bu tür sert çamurdan yapılmış çanak çömlek veya porselen üretimi.
6.
Kimya sanayi (Ek I’de yer almayan projeler)
(a) Ara mamul ürünlerin
işlenmesi ve kimyasalların üretimi;
(b) Pestisitlerin ve eczacılığa ait ilaç
ürünlerinin, boya ve vernik, plastik maddesi içeren ve peroksit bazlı ürünlerin
üretimi;
(c) Petrol, petrokimya ve kimyasal ürünleri depolama tesisleri.
7. Gıda sanayi
(a) Bitkisel ve hayvansal
sıvı ve katı yağ üretimi;
(b) Hayvansal ve bitkisel
ürünleri paketleme ve konserve olarak kutulama;
(c) Süt ürünlerinin üretimi;
(d) Biracılık ve malt
üretimi;
(e) Şekerleme ve şurup
üretimi;
(f) Hayvan kesim tesisleri;
(g) Sanayi nişastası üretim
tesisleri;
(g) Balık unu ve balık yağı
fabrikaları;
(h) Şeker fabrikaları.
8. Tekstil, deri, kereste ve kağıt sanayileri
(a) Kağıt ve kereste (Ek I’de yer almayan projeler)
üretimi yapan sanayi tesisleri;
(b) Ön işleme tabi tutma
(yıkama, ağartma, kumaşı parlatma gibi uygulamalar) veya lif ya da kumaşları
boyama tesisleri;
(c) Post ve derileri
tabaklama tesisleri);
(d) Selüloz işleme ve üretim
tesisleri.
9. Lastik/kauçuk sanayi
Her türlü elastik polimer bazlı ürünlerin işlenme ve
üretimi.
10. Altyapı projeleri
(a) Endüstriyel tesisleri
geliştirme projeleri;
(b) Alışveriş merkezleri ve
araba parkları yapımını içeren, kentsel gelişme projeleri;
(c) Demiryolu ve birden
fazla nakil türünü içeren taşıma hizmetleri ve bu nakil sistemlerine ait
terminal yapımları (Ek I’de yer almayan projeler);
(d) Havaalanı yapımı (Ek I’de yer almayan projeler);
(e) Yol, liman ve balıkçılık
korunaklarını da içeren liman tesisleri
yapımı (Ek I’de yer
almayan projeler);
(f) Ek I’de yer almayan kıta içi suyolu
yapımı, kanal yapım ve selden koruma çalışmaları;
(g) Uzun dönemli olarak suyu
tutmak ve depolamak amacıyla tasarlanmış baraj ve diğer tesisler (Ek I’de yer almayan projeler);
(h) Tramvaylar, yerüstü ve
yeraltından giden trenler, havadan giden hatlar veya tek başına ya da büyük
ölçüde yayaların geçişi için kullanılan özel bir tür veya benzeri hatlar;
(i) Petrol ve doğalgaz boru
hattı tesisleri (Ek I’de
yer almayan projeler);
(j) Uzun mesafeli su
tesisleri;
(k) Bakım ve yeniden yapma
tarzı işler hariç olarak, bentler, mendirekler, dalgakıranlar ve diğer
denizden korunma işleri gibi erozyonla mücadele
için yapılan kıyı çalışmaları ve yapılan yapılar vasıtasıyla sahili
değiştirebilecek deniz çalışmaları;
(l) Ek I’de yer almayan yeraltı suyu
çıkarma ve yapay yeraltı sularını
yeniden doldurma tasarıları;
(m) Ek I’de yer almayan nehir havzaları
arasındaki su kaynaklarının transferi için yapılan çalışmalar.
11. Diğer projeler
(a) Motorlu araçlar için
kalıcı yarış ve test pistleri;
(b) Atık yok etme tesisleri
(Ek
I’de yer
almayan projeler);
(c) Atıksu arıtma tesisleri
(Ek I’de yer almayan projeler);
(d) Atıksu arıtma çamurunu depolama alanları;
(e) Hurda taşıtlar da dahil,
hurda demir depoları;
(f) Motorlar, türbinler veya
reaktörler için deneme tezgahları;
(g) Yapay maden elyafı
üretim tesisleri;
(h) Patlayıcı öz ihtiva eden
maddeleri geri kazanma ve yok etme tesisleri;
(i) Eti yenmeyen hayvanların kesimhaneleri.
12. Turizm ve serbest zaman uğraşları
(a) Ski alanları, ski
asansörleri, teleferikleri ve bunlarla ilgili gelişmeler;
(b) Marinalar;
(c) Şehir dışındaki
bölgelerdeki tatil köyleri ve otel kompleksleri ve bunlarla ilgili gelişmeler;
(d) Kalıcı kamp
sahaları ve karavan mahalleri;
(e) Tematik parklar.
13.
- Halen onaylanıp uygulamaya
konmuş veya uygulanma süreci içinde olan Ek I veya Ek II’deki listelerlerde yer alan
projelerin çevre üzerinde önemli olumsuz yaratabilecek şekilde değiştirilmesi
ya da genişletilmesi;
- Ek I’de yer alan tesisler,
özellikle ve esas olarak, bunlardan yeni yöntemlerin ve ürünlerin denenmesi
için yapılmış ve iki yıldan fazla bir süredir kullanılmayanları.
EK III
MADDE 4. (3)’DE DEĞİNİLEN
SEÇME ÖLÇÜTLERİ
1. Projelerin özellikleri
Özellikle aşağıda
sıralananlar göz önüne alınmak kaydıyla, projenin özellikleri mutlaka dikkate
alınmalıdır:
- projenin büyüklüğü,
- diğer projelerle
bütünleşmesi,
- doğal kaynakların kullanımı,
- atık üretimi,
- kirlenme ve bozulmalar,
- özellikle kullanılan
maddeler veya teknolojilere ilişkin kaza riskleri.
2.
Projelerin
yer seçimi
Projelerden etkilenebilecek
coğrafi alanların çevresel duyarlılıkları, aşağıdaki noktalar özellikle göz
önünde bulundurularak, mutlaka dikkate alınmalıdır:
- mevcut alan kullanımı,
- bölgedeki doğal kaynakların
göreli zenginliği, kaliteleri ve kendilerini yenileyebilme kapasiteleri,
- aşağıdaki bölgelere dikkat
edilerek, doğal çevrenin emebilme kapasitesi;
a) sulak alanlar;
b) kıyı bölgeleri;
c) dağlar ve orman bölgeleri;
d) doğa rezervleri ve parklar;
e) üye devletlerin mevzuatıyla
koruma altına alınan ve sınıflandırılmış alanlar; 79/409/EEC ve 92/43/EEC
sayılı direktifler uyarınca belirlenmiş özel koruma alanları;
f) Topluluk mevzuatıyla
belirlenen çevresel kalite standartlarını aşmış olan alanlar;
g) yoğun nüfuslu alanlar;
h) tarihi, kültürel veya
arkeolojik öneme sahip alanlar.
3.
Potansiyel
etkilerin özellikleri
Yukarıda yer alan 1 ve 2’de
belirtilen ölçütler çerçevesinde ve aşağıda sıralanan unsurlar göz önünde
bulundurularak, projelerin olası önemli etkileri mutlaka dikkate alınmalıdır:
- etkinin genişliği (coğrafi
alan ve etkilen en nüfusun büyüklüğü)
- etkinin sınır ötesi niteliği
- etkinin büyüklüğü ve
karmaşıklığı,
- etkinin olasılığı,
- etkinin süresi, sıklığı ve geri çevrilebilirliği.
EK IV
MADDE
5. (1)’DE DEĞİNİLEN BİLGİLER
1.
Özellikle aşağıdaki unsurları içermek üzere projenin
tanıtılması:
- tüm projenin fiziksel
özelliklerinin tanıtılması ve yapım ve işletim aşamalarında duyulacak alan
kullanımı gereksinimi,
- kullanılan maddelerin
nitelikleri ve miktarı gibi, üretim süreçlerinin ana özelliklerinin
anlatılması,
- Uygulanması düşünülen
projenin hayata geçirilmesi sonucunda ortaya çıkması beklenen kalıntılar ve
emisyonların (su, hava ve toprak kirliliği, gürültü, titreşim, ışık, ısı,
radyasyon vs) çeşit ve miktarlarının kestirimi.
2.
Geliştirici tarafından incelemesi yapan temel
seçeneklerin ana çizgileri ve seçime temel oluşturan ana nedenlerin çevresel etkileri de dikkate
alınarak, belirtilmesi.
3.
Önerilen proje nedeniyle önemli düzeyde etkilenebilecek
çevresel özelliklerin, mimari ve arkeolojik mirasla peyzaj da dahil olmak
üzere, özellikle nüfus, fauna ve flora, toprak, su, hava, iklimsel etmenler,
maden varlığı dikkate alınarak ve yukarıda belirtilen etmenlerin kendi aralarındaki
ilişkilerini de göstererek
anlatımı.
4.
Önerilen projenin;
- projenin varlığı,
- doğal kaynakların kullanımı,
- kirletici yayma, çevresel
bozulmalara neden olma ve atıklarının bertaraf edilmesi gibi nedenlerinden
kaynaklanarak çevre üzerinde yaratabileceği önemli olumsuz etkilerin ve
geliştirici tarafından yapılmış, çevre üzerindeki etkileri kestirmede
kullanılan yöntemlerin anlatılması.
Çevre üzerindeki önemli
olumsuz etkileri önlemek, azaltmak ve mümkünse gidermek üzere alınması
öngörülen önlemlerin tanıtılması.
Yukarıda belirtilen
başlıklar altında verilen bilgilerin, teknik olmayan bir özeti.
İstenen bilgilerin derlenmesi sırasında,
geliştiricilerin karşılaştıkları (teknik aksaklıklar, bilgi eksikliği gibi)
zorlukların anlatılması. [33]
8. AVRUPA
PARLAMENTOSU VE KONSEYİNİN
BAZI PLAN
VE PROGRAMLARIN
ÇEVRE
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
İÇİN
27.06. 2001 GÜNLÜ VE
2001/42/EC SAYILI DİREKTİFİ
Resmi
Gazete L 197, 21/07/2001 P.0030-0037
AVRUPA PARLEMENTOSU VE KONSEYİNİN
BAZI PLAN VE PROGRAMLARIN
ÇEVRE ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ İÇİN
27.06. 2001 GÜNLÜ
VE 2001/42/EC SAYILI DİREKTİFİ
Resmi
Gazete L 197, 21/07/2001 P.0030-0037
AVRUPA PARLAMENTOSU VE AVRUPA BİRLİĞİ KONSEYİ
Avrupa
Topluluğu Kuruluş Anlaşmasını, özellikle 175 (1) maddesini, Komisyon önerisini
(1), Ekonomik ve Sosyal Komite’nin
görüşünü (2), Bölgeler Komitesi’nin görüşü (3) dikkate alarak, Anlaşma’nın 251.
maddesinde yer alan sürece uygun olarak ve 21 Mart 2001'de Uzlaştırma Komitesi
tarafından onaylanan ek metnin ışığında hareket ederek,
(1)
Anlaşmanın 174. maddesi, öteki etmenlerin yanında,
Topluluğun çevre politikası olan çevre kalitesinin korunma, kollanma ve
geliştirilmesi, insan sağlığının korunması ve doğal kaynakların akılcı ve
özenli kullanımını sağlayan, ihtiyati koruma ilkesine katkıda bulunmayı
öngörür. Anlaşma’nın 6. maddesi, çevre
koruma gereklerinin, özellikle sürdürülebilir kalkınmanın geliştirilmesi görüşü
ışığında, Topluluk politikaları ve etkinlikleriyle bütünleştirilmesini öngörür.
(2)
2179/98/EC (6) sayılı Konsey Kararı’yla ilaveler yapılan
çevre ve sürdürülebilir gelişme ile ilgili bir Avrupa Topluluğu politika ve
eylem programı olan Beşinci Çevre Eylem Programı: - Sürdürülebilirliğe Doğru-
plan ve programların olası çevresel etkilerinin değerlendirilmesinin önemini
doğrular.
(3)
Biyolojik Çeşitlilik Anlaşması, taraflardan, biyolojik
çeşitliliğin korunmasının ve sürdürülebilir kullanımının ilgili sektörel ve sektörler arası plan ve programlarla
olabildiğince ve uygun bir şekilde bütünleştirilmesini gerekli görür.
(4)
Çevresel değerlendirme, plan ve programların hazırlık
aşamasında ve benimsenmeden önce çevresel etkileri dikkate alması nedeniyle,
üye ülkelerin çevrelerinde olası önemli etkilere yol açabilecek çevresel
endişeleri plan ve programların hazırlanması ve benimsenmesi süreciyle
bütünleştiren önemli bir araçtır.
(5)
Planlama ve programlama
aşamasında çevresel değerlendirme sürecinin benimsenmesi ilgili çevresel
bilgileri karar almanın içine sokarak daha tutarlı bir çalışma yapılması
açısından yarar sağlamalıdır. Karar
almaya daha geniş bir etmenler bütününün girmesi daha sürdürülebilir ve daha
etkili çözümlere katkıda bulunmalıdır.
(6)
Üye ülkelerde yürürlükte olan farklı çevresel
değerlendirme sistemleri üst düzeyde bir çevre koruması için gerekli bir ortak
süreçler bütününü içermelidir.
(7)
Bütün üye ülkelerde ve diğer devletlerde uygulanmakta
olan 25 Şubat 1991 tarihli Birleşmiş Milletler/Avrupa Ekonomi Komisyonu’nun
Sınır Aşan Bağlamda Çevresel Etki Değerlendirmesi Anlaşması, Anlaşma’nın
taraflarını Anlaşma’nın ilkelerini planlama ve programlama çalışmalarına
uygulamaya teşvik etmektedir; Anlaşma’ya taraf olan ülkelerin Mayıs 2003’de
Ukrayna’nın Kiev kentinde yapacakları “Avrupa İçin Çevre” 5. Bakanlar
Konferansı olağanüstü toplantısında kabul edilebileceği görüşüyle, 26-27 Şubat 2001 tarihinde yapılan ve
tarafların ikinci buluşması olan Sofya Kongresi’nde, Sınır Aşan Bağlamda
Çevresel Etki Değerlendirmesi Anlaşması’nın yürürlükte olan düzenlemelerine
eklemeler yapmak üzere stratejik çevre
değerlendirmesi konusunda hukuksal açıdan bağlayıcı bir protokol
hazırlanmasına karar verilmiştir. Plan ve programların çevresel değerlendirmesi
için Topluluk içinde uygulanan sistemler, bir üye devlette uygulanan plan ve
programların bir başka üye ülkenin çevresi üzerinde olası önemli etkiler
yaratması durumunda yeterli düzeyde sınırlar ötesi görüşmeler yapılmasını
güvence altına almalıdır. Diğer devletlerin çevresi üzerinde önemli etkileri olan plan ve
programlarla ilgili bilgiler karşılıklı ve eşit bir temelde, uygun yasal bir
çerçevede üye devletlere ve diğer devletlere iletilmelidir.
(8)
Bu nedenle, Topluluk düzeyinde çevresel değerlendirme
sisteminin temel ilkelerinin en az çerçevesini ortaya koyan ve hizmetlerin
yerinden görülmesi (subsidiarity) ilkesini de göz
önünde tutarak ayrıntıları üye ülkelere bırakan bir girişim gerekli
bulunmaktadır. Topluluk girişimi, Anlaşma ile ortaya konulan hedefleri
başarmanın gerektirdiklerinin ötesine geçmemelidir.
(9)
Süreçsel nitelikli olması gereken bu Direktif ya üye
ülkelerdeki mevcut süreçlerle bütünleştirilmeli ya da özel olarak geliştirilen
süreçler içinde yer almalıdır. Değerlendirme yinelemelerinden kaçınmak
açısından, üye ülkeler, uygun durumlarda, plan ve programların hiyerarşisindeki
değişik düzeylerde değerlendirme yapılacağını göz önüne almalıdırlar.
(10)
Bazı kesin
kamusal ve özel projelerin çevre üzerindeki etkilerinin değerlendirmesiyle
ilgili 27.06.1985 tarihli ve
85/337/EEC sayılı Konsey Direktifi’ne bağlı
Ek 1 ve 2'de listelenen projelerin gelecekteki gelişme izinlerinin
kabulüne çerçeve oluşturacak ve değişik sektörler için hazırlanan bütün plan ve
programlar v doğal habitatın ve yaban flora ve faunanın (8) korunmasıyla
ilgili 21 Mayıs 1992 tarihli ve 92/43/EEC sayılı Konsey Direktifi uyarınca
değerlendirilmesi gerektiği kararlaştırılan bütün plan ve programlar, çevre üzerinde önemli etkilere sahip
olabilirler ve kural olarak sistematik çevresel değerlendirmeye tabi
tutulmalıdır. Yerel düzeyde küçük alanların kullanılacağı ya da yukarıda
belirtilen plan ve programlarda küçük değişiklikler yapıldığı belirlenmişse,
bunlar yalnızca üye ülkeler tarafından çevre üzerinde önemli etki yaratmaları
olasılığının bulunmasının anlaşılması durumunda değerlendirilmelidir.
(11)
Gelecekteki
gelişme iznine çerçeve oluşturacak diğer plan ve programların çevre üzerinde
her durumda önemli etkileri olmayabilir ve sadece üye ülkeler böyle olası
etkileri olduğunu belirlerse değerlendirilmelidir.
(12)
Üye ülkeler bu
tür belirlemelerde bulunduklarında bu Direktif ile konulan ilgili ölçütleri göz
önüne almalıdırlar.
(13)
Bazı plan ve
programlar özel karakterleri gereği bu Direktife tabi değildirler.
(14)
Bu Direktif bir değerlendirmeyi öngörürse, bu
Direktif’te belirlendiği üzere, planın ya da programın uygulanmasının getirdiği
olası önemli çevresel etkileri saptayan, tanımlayan ve değerlendiren ve plan ve
programın hedeflerini ve coğrafi alanını dikkate alan makul seçenekleri içeren
bir çevre raporu hazırlanmalıdır; üye ülkeler çevre raporlarının kalitesi ile
ilgili alınacak önlemler için Komisyon ile iletişim kurmalıdır.
(15)
Daha saydam karar
almaya katkıda bulunmak ve değerlendirme için sunulan bilgilerin daha bütüncül
ve güvenilir olmasını sağlamayı güvence altına almak için uygun çevre
sorumluluğu olan makamlar kurulmalı ve plan ve programların
değerlendirilmesinde kamuya danışılmalı ve görüş belirtmek de dahil olmak üzere
danışmaya yeterli süre verilmelidir.
(16)
Bir Üye Ülke’de
hazırlanan bir plan ve programın uygulanmasının öteki üye ülkelerin
çevrelerinde olası önemli etkileri olması durumunda, ilgili üye ülkelerin
görüşme girişiminde bulunmaları ve ilgili makamların ve toplumların
bilgilendirilmeleri ve görüşlerini belirtmeleri sağlanmalıdır.
(17)
Çevre raporu ve
ilgili toplumlar ve makamlar tarafından belirtilen görüşler ve aynı zamanda
sınır ötesi görüşmelerin sonuçları plan ve programların hazırlanmasında ve
kabul edilip yasama sürecine sunulmasından önce göz önüne alınmalıdır.
(18)
Üye ülkeler bir
plan ya da program kabul edildiği zaman ilgili makamların ve kamunun
bilgilendirilmesini ve uygun bilgilerin bunlara sunulmasını güvence altına
almalıdır.
(19)
Çevre üzerindeki
etkilerin değerlendirilmesi gereğinin eşzamanlı olarak bu Direktif’ten ve Yaban
Kuşlarının Korunması (9) ile ilgili 2 Nisan 1979 tarihli ve 79/409/EEC sayılı
Konsey Direktifi ve su politikası (10) konusunda Topluluk eylemleri için
çerçeve oluşturan 92/43/EEC sayılı Direktif ve Avrupa Parlamentosu ve
Konseyi’nin 23 Ekim 2000 günlü ve 2000/60/EC sayılı Direktifi gibi öteki Topluluk mevzuatından birlikte kaynaklanarak
ortaya çıkması durumunda, değerlendirmede yinelemelerden kaçınmak üzere, üye
ülkeler ilgili Topluluk mevzuatının gereklerinin yerine getirilmesi için
eşgüdümlü ve ortak süreçler düzenleyebilirler.
(20)
Bu Direktifin
uygulanması ve etkililiği ile ilgili ilk rapor Komisyon tarafından Direktif’in
yürürlüğe girdiği tarihten sonraki beşinci yılda ve izleyen dönemlerde yedi
yıllık aralarla hazırlanacaktır. Çevre koruma gerekliliklerin daha ileri
düzeyde bütünleştirilmesi ve elde edilen deneyimlerin dikkate alınması
bakımından, ilk rapor, eğer uygunsa, bu Direktifin özellikle diğer
alanları/sektörleri ve öteki tip plan ve programları kapsayacak şekilde
genişletilmesi için değişiklik önerileri içermelidir.
BU DİREKTİFİ
KABUL ETMİŞTİR.
Madde 1
Hedefler
Bu Direktif’in hedefi, üst
düzeyde çevre koruması sağlamak ve sürdürülebilir kalkınmanın geliştirilmesi
görüşüyle, bu Direktif’e uygun olarak,
çevre üzerinde önemli etki yapması olasılığı olan bazı kesin planlar ve programlar
üzerinde bir çevresel değerlendirme yapılmasını güvence altına alarak çevresel endişelerin planların ve
programların hazırlanması ve benimsenmesiyle bütünleştirilmesine katkıda
bulunmaktır.
Madde 2
Tanımlar
Bu Direktif’in amaçları doğrultusunda
a) "planlar ve
programlar", Avrupa Birliği tarafından ortaklaşa finanse edilenler ve
bunların değişiklikleri de dahil olmak üzere,
-
ulusal, bölgesel veya yerel makamların hazırlamasına
ve/veya kabulüne bağlı olanlarla
Parlamento ve Hükümet’çe bir yasama süreciyle kabulü için verilen yetkiye
dayanarak yapılan, ve
-
yasa, düzenleyici metin ya da yönetsel
düzenlemeler gereği yapılan
plan ve programlar anlamına gelecektir.
b) "çevre değerlendirmesi", görüşmeleri
yürüten, karar almada çevre raporunun ve görüşmelerin sonuçlarını dikkate alan
ve 4 ila 9. maddelere uygun olarak, verilen kararla ilgili bilgi veren bir
raporun hazırlanması anlamına gelecektir.
c) "çevre raporu" 5. maddede ve Ek I’de istenen bilgileri kapsayan plan ve
program belgelemesinin bir kesimi anlamına gelecektir.
d) "kamu" bir veya daha fazla gerçek ve
tüzel kişiler ve ulusal mevzuat ve uygulamalara uygun olarak bunlar tarafından
kurulan dernekler, örgütler ve gruplar anlamına gelecektir.
Madde 3
Kapsam
1. 2 ila 4. paragraflar
arasında belirtilen ve olası önemli çevresel etkileri olan plan ve programlar
için 4 ila 9. maddelere uygun olarak bir çevre değerlendirmesi yapılacaktır.
2. 3. paragrafa tabi olarak,
çevresel değerlendirmesi yapılacak planlar ve programlar:
(a) tarım, ormancılık,
balıkçılık, enerji, endüstri, taşımacılık, atık yönetimi, su yönetimi,
telekomünikasyon, turizm, şehir ve bölge planlama veya alan kullanımı için
hazırlanan ve 85/337/EEC sayılı Direktif’in Ek I ve Ek II’sinde listelenen ve
projelerin gelecekteki gelişme izinlerinin çerçevesini oluşturanlar, veya
(b) alan üzerindeki olası etkileri açısından,
92/43/EEC sayılı Direktif’in 6. ya da 7. maddelerine uygun olarak değerlendirilmesi gerekli görülenlerdir
3. Yerel ölçekte küçük alanların kullanımını belirleyen ve 2. paragrafta belirtilen ve 2.
paragrafta belirtilen ve planlar ve programlarda küçük değişiklik
yapanlardan yalnızca üye ülkelerce olası
önemli çevresel etki yaratabileceği kararlaştıranlar hakkında çevre
değerlendirmesi yapılacaktır..
4. Üye ülkeler, 2. paragrafta belirtilen ve projelerin
gelecekteki gelişme izinlerinin çerçevesini oluşturanlar dışında kalan plan ve
programların olası önemli çevresel etkilerinin var olup olmadığını karara
bağlayacaktır.
5. Üye ülkeler, 3. ve 4. paragraflarda belirtilen plan
ve programların olası önemli çevresel etkilerinin olup olmadığına ya projeleri
ayrı ayrı ele alarak ya bu tür plan ve programları özel olarak saptayarak ya da her
iki yaklaşımı birleştirerek kararlaştıracaktır.
6. 5. paragrafa uygun olarak, projelerin ayrı ayrı ya da plan ve
programların özel olarak belirlenmesinde, 6 (3) maddesinde değinilen makamlara
danışılacaktır.
7. Üye ülkeler, 5. paragrafa göre, 4 ila 9. maddeler
uyarınca vardıkları sonuçlar hakkında, çevresel değerlendirme istenmemesinin
nedenleri de dahil olmak üzere, kamuya bilgi verilmesini güvence altına
alacaklardır.
Aşağıdaki
planlar ve programlar bu Direktif’e tabi değildir:
-
Tek amacı ulusal savunma ya da sivil savunmaya hizmet
olan planlar ve programlar,
-
Finansal ya da bütçe planları ve programları.
9. Bu Direktif, (EC) 1260/1999 (12) ve (EC) 1257/1999
(13) sayılı Konsey Yönetmelikleri’nce öngörülen mevcut programlama dönemleri
(11) altında ortak finanse edilen plan ve programlara uygulanamaz.
Madde 4
Genel
Yükümlülükler
1. 3. maddede belirtilen çevresel değerlendirme, bir
plan ve programın hazırlanması aşamasında ve kabulünden önce veya yasama
sürecine sunulmasından önce yapılacaktır.
2. Bu Direktifin öngörüleri, ya plan ve programların
kabulü için üye ülkelerde var olan süreçlerle bütünleştirilecek ya da bu
Direktif hükümlerine uymak için gerçekleştirilen süreçlerin içine alınacaktır.
3. Plan ve programların bir hiyerarşinin bir parçasını
oluşturduğu yerlerde, üye ülkeler, değerlendirme yinelemelerinden kaçınmak
üzere, bu Direktif’e göre, farklı aşamalarda değerlendirme yapılacağı gerçeğini
dikkate alarak ayarlamalar yapacaktır. Üye ülkeler, öteki nedenlerin yanında,
değerlendirme yinelemelerinden kaçınmak amacıyla 5 (2) ve (3) maddesini uygulayacaktır.
Madde 5
Çevre Raporu
1. 3 (1) maddesine göre bir
çevresel değerlendirme yapılmasının öngörüldüğü yerlerde, projenin kapsamını ve
hedeflerini dikkate alarak geliştirilen makul seçenekleri, coğrafi kapsamı ve
plan ve programların uygulanmasının olası önemli çevresel etkilerini saptayan,
anlatan ve değerlendiren bir çevre raporu hazırlanacaktır. Ek I’de bu amaçla bilgi
verilmiştir.
2.
Paragraf 1'e göre hazırlanan çevre raporu, mevcut bilgi düzeyi ve değerlendirme yöntemleri
göz önünde tutularak makul ölçüde dikkate alınması gerekli görülebilecek
bilgileri, plan ve programların
içeriğini ve ayrıntı düzeyini, karar alma sürecinin aşamalarını ve süreç içinde
değerlendirme yinelemelerinden kaçınmak üzere hangi sorunların değişik
aşamalarda daha uygun değerlendirilebileceğine ilişkin görüşleri içerecektir.
3.
Plan ve
programların çevresel etkileri konusunda var olan ve diğer karar verme
aşamalarından ya da öteki Topluluk mevzuatından elde edilen bilgiler Ek I’de değinilen
bilgileri sağlamak amacıyla kullanılabilir.
4.
Çevre raporunun içermesi gereken bilginin kapsamı ve
ayrıntıları kararlaştırılırken 6 (3) maddesinde değinilen makamlarla
görüşmelerde bulunulacaktır.
Madde 6
Görüşmeler
1.
5. maddeye göre hazırlanan taslak planlar veya programlar ve çevre
raporu, bu maddenin 3. paragrafında değinilen makamların ve kamunun
incelemesine sunulacaktır.
2.
3. paragrafta belirtilen makamlara ve 4. paragrafta belirtilen kamuya,
taslak plan ve program ve çevre raporu hakkında görüşlerini açıklamaları için,
plan ve programın kabulünden veya yasama sürecine sunulmasından önce makul bir
zaman dilimi içinde erken ve etkili bir fırsat verilecektir.
3.
Üye devletler, özel çevresel sorumlulukları nedeniyle,
plan ve programların uygulanmasının çevresel etkilerinden endişe duyabilecek ve
danışılması gereken makamları belirleyeceklerdir.
4.
Üye devletler, 2. paragrafın öngördüğü amaçlarla,
etkilenen ya da etkilenmesi olasılığı bulunan toplum da dahil olmak üzere,
çevre koruma çalışmalarını destekleyen ve diğer örgütler gibi bu Direktif
uyarınca alınacak karara ilgi duyan uygun hükümet dışı kuruluşları
belirleyecektir.
5.
Bilgi ve danışılması gereken makamlar ve kamu ile ilgili
ayrıntılı düzenlemeler üye ülkelerce kararlaştırılacaktır.
Madde 7
Sınır Ötesi Görüşmeler
1. Bir Üye Ülke, kendi
toprakları ile ilgili olarak hazırlanmış olan bir plan veya programın
uygulanmasının, başka bir Üye Ülke’nin çevresinde önemli etkilere sahip
olacağını olası olarak görüyorsa veya önemli ölçüde şekilde etkilenmesi olası
bir Üye Ülke bu yolda bir istekte bulunursa, planın veya programın uygulandığı
Üye Ülke, plan ve programı kabul etmeden ve yasama sürecine sunmadan önce plan
veya programın taslağını ve ilgili çevre raporunun bir örneğini diğer Üye
Ülke’ye iletecektir.
2. Bir Üye Ülke’ye 1.
paragraf uyarınca plan veya program taslağının örneği ve ilgili çevre raporunun
gönderilmiş ise gönderilen ülke bu plan veya program kabul edilmeden veya
yasama süreci başlatılmadan önce görüşmelerde bulunmak ve bilgi alıp almak istemediğini
diğer Üye Ülke’ye bildirecek ve böyle bir bildirimde bulunursa ilgili üye
ülkeler plan veya program uygulanırken oluşacak olası sınır ötesi çevresel
etkiler ve bunları azaltacak veya ortadan kaldıracak olası önlemler hakkında
görüşmelere girişeceklerdir. Bu
görüşmelerin yapıldığı yerlerde, ilgili üye ülkeler, önemli ölçüde etkilenmesi
olası Üye Ülke’nin, 6 (3) maddesinde belirtilen makamlarının ve 6 (4)
maddesinde belirtilen toplumunun bilgilendirilmesini ve uygun bir zaman dilimi
içinde görüşlerini iletmelerine fırsat verilmesini güvence altına alacak
ayrıntılı düzenlemeler konusunda anlaşacaklardır.
3. Bu madde
uyarınca üye ülkelerin görüşmelerde bulunmasının gerektiği yerlerde, üye
ülkeler bu görüşmelerin başlangıcında görüşmelerin süresi için makul bir zaman
dilimi konusunda anlaşmaya varacaklardır.
Madde 8
Karar Alma
5. madde uyarınca hazırlanan çevre raporu, 6. madde
uyarınca belirtilen görüşler ve 7. madde uyarınca sınır ötesi görüşmelerden
elde edilen sonuçlar plan ve program kabul edilmeden ve yasama sürecine
sunulmadan önce plan veya program hazırlıklarında dikkate alınacaktır.
Madde 9
Kararla İlgili Bilgi
1. Bir plan veya program
kabul edildiğinde, üye ülkeler, 6 (3) maddesinde belirtilen makamlara ve 7.
maddede belirtilen topluma ve görüşmelerde bulunulan her bir Üye Ülke'ye bilgi
verilmesini ve bilgilendirilenlere şunların sunulmasını güvence altına alacaktır.
(a) kabul edilen plan veya
program;
(b) çevresel endişelerin plan
veya programla nasıl bütünleştirildiği ve 5. madde uyarınca çevre raporunun
nasıl hazırlandığı, 6. madde uyarınca
açıklanan görüşler ve 7. madde uyarınca gerçekleştirilen görüşmelerin sonuçlarının
8. maddeye göre nasıl dikkate alındığı ve plan veya programın kabul edilen
şekliyle üzerinde durulan öteki seçeneklere tercih edilme nedenlerini özetleyen
bir bildiri, ve
(c) 10. madde uyarınca izleme
ile ilgili olarak kararlaştırılan önlemler.
2. 1. paragrafta değinilen bilgilerle ilgili
ayrıntılı düzenlemeler üye ülkeler tarafından belirlenecektir.
Madde 10
İzleme
1. Üye ülkeler, ötekiler yanında, öngörülemeyen olumsuz
etkilerin erken bir aşamada saptanmaları ve uygun karşı önlemlerin
alınabilmesini sağlamak üzere plan programların uygulanmasının önemli çevresel
etkilerini izleyeceklerdir.
2. 1. paragrafın gereklerinin yerine getirilmesi için,
izleme çalışmalarında yinelemelerinin önlenmesi bakımından mevcut izleme
düzenekleri kullanılabilir.
Madde 11
Öteki Topluluk
Mevzuatı ile İlişkiler
1. Bu Direktif uyarınca
yapılan bir çevresel değerlendirme, 85/337/EEC sayılı Direktif’in gereklerine
ve Topluluğun öteki yasalarının gereklerine karşı önyargısız olacaktır.
2. Çevreye olan etkilerin
değerlendirilmesi görevinin eşzamanlı olarak bu Direktif ve öteki Topluluk
mevzuatıyla ortaya çıktığı plan ve programlarda, üye ülkeler, diğer nedenler
yanında, değerlendirme çalışmalarında yinelemelerinin önlenmesi için ilgili Topluluk
mevzuatının gereklerinin yerine getirilmesi amacıyla eşgüdümlü ya da ortak
süreçler sunabilirler.
3. Avrupa
Topluluğu tarafından ortaklaşa finanse edilen plan ve programlar için bu
Direktif uyarınca yapılacak çevre değerlendirmesi ilgili Topluluk mevzuatının
özel hükümlerine uygun olarak yapılmalıdır.
Madde 12
Bilgi, Raporlama ve Gözden Geçirme
1. Üye ülkeler ve Komisyon,
bu Direktif’in uygulanmasından elde edilen deneyimler konusunda bilgi
değişiminde bulunacaktır.
2. Üye ülkeler, çevre
raporlarının, bu Direktif’in gereklerini karşılayacak kalitede olmalarını
güvence altına alacak ve bu raporların kalitesi ile ilgili olarak alınan her
önlemi Komisyon’a iletecektir.
3. 21 Temmuz
2006’dan önce, Komisyon bu Direktif’in uygulanması ve etkililiği konusundaki
ilk raporunu Avrupa Parlamentosu’na ve Konseyi’ne gönderecektir. Anlaşmanın 6.
maddesi gereğince, çevre koruma gereklerini daha ileri düzeyde bütünleştirmek
görüşüyle üye ülkelerde bu Direktifin uygulanmasından elde edilen deneyimler
dikkate alınarak, bu rapor, eğer uygunsa, bu Direktif’e ilişkin değişiklik
yönündeki önerilerini içermelidir. Özellikle, Komisyon bu Direktif’in
kapsamının diğer alanlara/sektörlere ve diğer plan ve programlara
genişletilmesi olasılığını dikkate alacaktır. Yeni değerlendirme raporları 7
yıllık aralarla hazırlanmalıdır.
4.
Komisyon, bu Direktif ve öteki topluluk mevzuatı
arasında tutarlı bir yaklaşım oluşturmak amacıyla, ilgili Yönetmeliklerde
belirtilen programlama sürelerinin sona erme tarihlerinden çok önce, bu
Direktif ile (EC) 1260/1999 ve (EC) 1257/1999 sayılı Yönetmelikler arasındaki
ilişkiler hakkında rapor verecektir.
Madde 13
Direktifin Uygulanması
1. Üye ülkeler, bu Direktifin gereklerini yerine
getirmek için gerekli olan yasaları, yönetmelikleri ve yönetsel düzenlemeleri
21 Temmuz 2004’den önce yürürlüğe koyacaklardır. Üye ülkeler bununla ilgili
olarak Komisyon’u bilgilendireceklerdir.
2. Üye ülkeler önlemleri
uyguladıklarında, bu Direktifi referans olarak gösterecekler ya da resmi olarak
halka açıklanması durumunda böyle bir referans eşlik edecektir. Bu şekilde bir
referansın açıklanması yöntemi üye ülkeler tarafından saptanacaktır.
3. 4 (1)
maddesinde değinilen yükümlülük, ilk resmi hazırlık yasası 1. paragrafta
belirtilen tarihten hemen sonra olan plan ve programlara uygulanmalıdır. İlk
resmi hazırlık yasasının o günden önce olan ve akabinde 24 aydan fazla bir süre
sonra kabul edilen ya da yasama sürecine
sunulan plan ve programlar üye ülkeler her bir proje için yapacakları ayrı
çalışmada bunun olanaklı olmadığına karar verip bu kararlarını halka bildirdiği
takdirde, 4. maddede belirtilen yükümlülüğe tabi olacaktır.
4. 21 Temmuz 2004’den önce, üye ülkeler, 1. paragrafta
belirtilen önlemlere ek olarak, 3. maddeye göre bu Direktif gereğince çevresel
bir değerlendirmeye tabi olan plan ve programların şekilleri hakkında
Komisyon’a ayrı olarak bilgi verecektir. Komisyon bu bilgiyi üye ülkelere
iletecektir. Bu bilgi düzenli bir şekilde güncelleştirilecektir.
Madde 14
Yürürlük
Bu Direktif, Avrupa Toplulukları Resmi Gazetesi’nde
yayınlandığı gün yürürlüğe girer.
Madde 15
Muhataplar
Bu direktif üye ülkelere yöneliktir.
Lüksembourg’da hazırlanmıştır.
Avrupa Parlamentosu adına Başkan Fontaine
Konsey adına Başkan Rosengren
Notlar:
(1). OJ C 129,
25.04.1997, s.14 ve OJ C 83, 25.3.1999, s. 13
(2). OJ C 287,
22.9.1997, s. 101
(3). OJ C
64,27.02.1998, s. 63 ve OJ C 374,23.12.1999, s. 9
(4). 16 Ekim 1999
da onaylanmış (OJ C 54,25.02.2000, s.76) olan Avrupa Parlamentosu’nun 20 Ekim
1998 tarihli görüşü (OJ C 341, 9.11.1998 s. 18), 30 Mart 2000 tarihli Konsey’in
Ortak Tavrı (OJ C 137, 16.5.2000, s. 11) ve 6 Eylül 2000 tarihli Avrupa
Parlamentosu Kararı (OJ C 135, 7.5.2001, s. 155). 31 Mayıs 2001 tarihli Avrupa
Parlamentosu kararı ve 5 Haziran 2001 tarihli Konsey Kararı.
(5). OJ C 138,
17.05.1993, s. 5
(6). OJ L 275,
10.10.1998, s. 1
(7). OJ L 175,
5.7.1985, s. 40. 97/11/EC (OJ L 73,
14.3.1997, s. 5) direktif ile değiştirilmiş olan direktif
(8). OJ L 206,
22.7.1992, s. 7 97/62/EC (OJ L 305,
8.11.1997, s. 42) direktif ile en son değiştirilmiş olan direktif
(9). OJ L 103,
25.4.1979, s. 1 97/49/EC (OJ L 223, 13.8.1997, s. 9) direktif ile en
son değiştirilmiş olan direktif
(10).OJ L 327, 22.12.2000, s. 1
(11).(EC) 1260/1999 sayılı Konsey Yasası için 2000/2006
programlama süresi ve (EC) No 1257/1999 sayılı Konsey Yasası için 2000-2006 ve
2000-2007 programlama süreleri.
(12). Yapısal sermaye hakkında genel hükümleri ortaya
koyan 21 Haziran 1999 tarihli (EC) 1260/1999 sayılı Konsey Yasası (OJ L 161,
26.6.1999, s. 1)
(13). Avrupa Tarımsal Danışmanlık ve Garanti fonundan
(EAGGF) tarımsal gelişme için destek ve belli yasaları değiştirme ve
yürürlükten kaldırma konusunda 17 Mayıs 1999 tarihli (EC) 1257/1999 sayılı
Konsey Kararı (OJ L 160, 26.6.1999, s.
80) .
EK 1
Madde (5) 1’de Değinilen Bilgi
5 (2) ve (3) maddelerine tabi olarak toplanması gereken
5 (1) maddesinde belirtilen bilgiler
aşağıdadır:
(a) içerik listesi, plan ve
programların ana hedefleri ve diğer ilgili plan ve programlarla olan ilişkisi;
(b)
çevrenin mevcut durumunun görünümleri ve plan veya program uygulanmadığı
takdirde mevcut durumunda ortaya çıkabilecek olası değişim;
(c) olası önemli etkiye konu
olabilecek alanların çevresel özellikleri;
(d) plan veya programla ilgili mevcut çevresel
sorunlar, özellikle 79/409/EEC ve 92/43/EEC sayılı direktifler uyarınca
belirlenmiş olan bölgeler gibi özel çevresel öneme sahip olan bölgeler;
(e) plan veya programla ilgili
uluslararası, Topluluk veya Üye Ülke düzeyinde oluşturulan çevre koruma
hedefleri bunların hazırlanmasına dikkate alınan çevresel endişeler;
(f) biyo-çeşitlilik,
kirlilik, insan sağlığı, fauna, flora, toprak, su, hava, iklimsel etmenler,
maddi varlıklar, mimari ve arkeolojik de dahil olmak üzere kültürel miras,
peyzaj ve yukarıdaki etmenler arasındaki ilişki gibi konular dahil olmak üzere
çevre üzerindeki olası etkiler [34];
(g) plan veya programın
uygulanması nedeniyle çevrede oluşabilecek herhangi bir önemli olumsuz etkiyi
önlemek, azaltmak ve olabildiğince gidermek için alınması öngörülen önlemler;
(h) ele alınan seçeneklerin
tercih edilme nedenlerinin ana çizgileri ve istenen bilgiyi derlerken
karşılaşılan herhangi zorluklar da dahil olmak üzere (örneğin teknik bilgi
yetersizliği ya da teknik uzmanlık eksikliği) değerlendirmenin nasıl
üstlenildiğine dair tanım;
(i) 10. madde uyarınca izleme
ile ilgili olarak alınması öngörülen önlemlerin tanımı;
(j) yukarıdaki başlıklar altında
toplanan bilgilerin teknik olmayan özeti.
EK 2
3 (5) Maddesinde Değinilen Olası Etkilerin Önemini Belirleme
Ölçütleri
1.
Aşağıdakiler özellikle göz önünde tutulmak üzere, plan ve programların
özellikleri:
-
yer seçimi, doğa, büyüklük ve çalışma koşulları açılarından veya kaynak
tahsisi bakımından, plan veya programların diğer projeler ve etkinlikler için
oluşturduğu çerçevenin derecesi,
-
hiyerarşik nitelikli
olanlar da dahil olmak üzere, plan veya programların diğer plan ve programları
etkileme derecesi,
-
özellikle sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek
amacıyla çevresel düşüncelerin bütünleştirilmesi için plan veya programın
uygunluğu,
-
plan veya programa ilişkin çevresel sorunlar,
-
topluluk çevre mevzuatının uygulanması için plan veya
programın uygunluğu (örneğin, atık yönetimi ya da suların korunmasına ilişkin
plan ve programlar).
2.
Aşağıdakiler özellikle göz önünde tutulmak üzere,
etkilerin özellikleri ve etkilenme olasılığı olan alan
- etkilerin olasılığı, süresi, sıklık derecesi ve geri çevrilebilirliği,
-
etkilerin yığınsal niteliği,
-
etkilerin sınırlar ötesi
niteliği,
-
insan sağlığı ya da çevre
açısından riski (örneğin, kazalardan
kaynaklanan),
-
etkilerin büyüklüğü ve
mekansal boyutu (coğrafi bölge ve etkilenmesi olası nüfusun büyüklüğü),
-
aşağıdakilere bağlı olarak,
etkilenmesi olası bölgenin değeri ve duyarlılık düzeyi:
- özel doğal karakteristikler
ya da kültürel miras,
- aşılan çevre kalite
standartları ya da limit değerler,
- yoğun alan kullanımı,
- ulusal, Topluluk ya da
uluslararası koruma statüsünde olduğu tanınan alanlar ya da peyzaj üzerindeki
etkiler.
8. AVRUPA BİRLİĞİ’NİN BAZI KAMUSAL VE
ÖZEL PROJELERİN ÇEVRE ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
İLE İLGİLİ
3.MART. 1997 TARİHLİ VE 97/11/EEC SAYILI
DİREKTİFLE DEĞİŞİK
27. HAZİRAN.1985 TARİHLİ VE 85/337/EEC SAYILI
KONSEY DİREKTİFİ
(İNGİLİZCE)
COUNCIL DIRECTIVE
of 27 June 1985
on the
assessment of the effects of certain public and private
projects
on the environment
(85/337/EEC)
THE COUNCIL OF
THE EUROPEAN COMMUNITIES,
Having regard
to the Treaty establishing the European Economic Community, and in particular
Articles 100 and 235 thereof, Having regard to the proposal from the Commission
(1), Having regard to the opinion of the European Parliament (2), Having regard
to the opinion of the Economic and Social Committee (3), Whereas the 1973 (4)
and 1977 (5) action programmes of the European Communities on the environment,
as well as the 1983 (6) action programme, the main outlines of which have been
approved by the Council of the European Communities and the representatives of
the Governments of the Member States, stress that the best environmental policy
consists in preventing the creation of pollution or nuisances at source, rather
than subsequently trying to counteract their effects; whereas they affirm the
need to take effects on the environment into account at the earliest possible
stage in all the technical planning and decision-making processes; whereas to
that end, they provide for the implementation of procedures to evaluate such
effects; Whereas the disparities between the laws in force in the various
Member States with regard to the assessment of the environmental effects of
public and private projects may create unfavourable competitive conditions and
thereby directly affect the functioning of the common market; whereas,
therefore, it is necessary to approximate national laws in this field pursuant
to Article 100 of the Treaty; Whereas, in addition, it is necessary to achieve
one of the Community’s objectives in the sphere of the protection of the
environment and the quality of life; Whereas, since the Treaty has not provided
the powers required for this end, recourse should be had to Article 235 of the
Treaty; Whereas general principles for the assessment of environmental effects
should be introduced with a view to supplementing and coordinating development
consent procedures governing public and private projects likely to have a major
effect on the environment; Whereas development consent for public and private projects
which are likely to have significant effects on the environment should be
granted only after prior assessment of the likely significant environmental
effects of these projects has been carried out; whereas this assessment must be
conducted on the basis of the appropriate information supplied by the
developer, which may be supplemented by the authorities and by the people who
may be concerned by the project in question; Whereas the principles of the
assessment of environmental effects
should be harmonized, in particular with reference to the projects which should
be subject to assessment, the main obligations of the developers and the
content of the assessment; Whereas
projects belonging to certain types have significant effects on the environment
and these projects must as a rule be subject to systematic assessment; Whereas
projects of other types may not have significant effects on the environment in
every case and whereas these projects should be assessed where the Member
States consider that their characteristics so require; Whereas, for projects
which are subject to assessment, a certain minimal amount of information must
be supplied, concerning the project and its effects; Whereas the effects of a
project on the environment must be assessed in order to take account of
concerns to protect human health, to contribute by means of a better
environment to the quality of life, to ensure maintenance of the diversity of
species and to maintain the reproductive capacity of the ecosystem as a basic
resource for life; Whereas, however, this Directive should not be applied to
projects the details of which are adopted by a specific act of national
legislation, since the objectives of this Directive, including that of
supplying information, are achieved through the legislative process; Whereas,
furthermore, it may be appropriate in exceptional cases to exempt a specific
project from the assessment procedures laid down by this Directive, subject to
appropriate information being supplied to the Commission,
HAS ADOPTED
THIS DIRECTIVE:
Article 1
1. This
Directive shall apply to the assessment of the environmental effects of those
public and private projects which are likely to have significant effects on the
environment.
2. For the
purposes of this Directive:
‘Project’
means:
— the
execution of construction works or of other installations or schemes,
— other
interventions in the natural surroundings and landscape including those
involving the extraction of mineral resources;
‘developer'
means: the applicant for authorization for a private project or the public
authority which initiates a project;
‘development
consent' means: the decision of the competent authority or authorities which
entitles the developer to proceed with the project.
3. The
competent authority or authorities shall be that or those which the Member
States designate as responsible for performing the duties arising from this
Directive.
4. Projects
serving national defence purposes are not covered by this Directive.
5. This
Directive shall not apply to projects the details of which are adopted by a
specific act of national legislation, since the objectives of this Directive,
including that of supplying information, are achieved through the legislative
process.
Article 2
1. Member
States shall adopt all measures necessary to ensure that, before consent is
given, projects likely to have significant effects on the environment by
virtue, inter alia, of their nature,
size or location are made subject to a requirement for development consent and
an assessment with regard to their effects. These projects are defined in
Article 4.
2. The
environmental impact assessment may be integrated into the existing procedures
for consent to projects in the Member States, or, failing this, into other
procedures or into procedures to be established to comply with the aims of this
Directive.
2a. Member
States may provide for a single procedure in order to fulfil the requirements
of this Directive and the requirements of Council Directive 96/61/EC of 24 September 1996 on integrated pollution
prevention and control (1).
3. Without
prejudice to Article 7, Member States may, in exceptional cases, exempt a
specific project in whole or in part from the provisions laid down in this
Directive.
In this event,
the Member States shall:
(a) consider
whether another form of assessment would be appropriate and whether the
information thus collected should be made available to the public;
(b) make
available to the public concerned the information relating to the exemption and the reasons for granting
it;
(c) inform the
Commission, prior to granting consent, of the reasons justifying the exemption
granted, and provide it with the information made available, where applicable,
to their own nationals.
The Commission
shall immediately forward the documents received to the other Member States.
The Commission shall report annually to the Council on the application of this
paragraph.
Article 3
The
environmental impact assessment shall identify, describe and assess in an
appropriate manner, in the light of each individual case and in accordance with
Articles 4 to 11, the direct and indirect effects of a project on the following
factors:
— human
beings, fauna and flora;
— soil, water,
air, climate and the landscape;
— material
assets and the cultural heritage;
— the
interaction between the factors mentioned in the first, second and third
indents.
Article 4
1.
Subject to Article 2 (3), projects listed in Annex I
shall be made subject to an assessment in accordance with Articles 5 to 10.
2.
Subject to Article 2 (3), for projects listed in Annex
II, the Member States shall determine through:
(a) a
case-by-case examination, or
(b) thresholds
or criteria set by the Member State whether the project shall be made subject
to an assessment in accordance with Articles 5 to 10.
Member States
may decide to apply both procedures referred to in (a) and (b).
3. When a
case-by-case examination is carried out or thresholds or criteria are set for
the purpose of paragraph 2, the relevant selection criteria set out in Annex
III shall be taken into account.
4. Member
States shall ensure that the determination made by the competent authorities
under paragraph 2 is made available to the public. *
Article 5
1.
In the case of projects which, pursuant to Article 4,
must be subjected to an environmental impact assessment in accordance with
Articles 5 to 10, Member States shall adopt the necessary measures to ensure
that the developer supplies in an appropriate form the information specified in
Annex IV in asmuch as:
(a) the Member
States consider that the information is relevant to a given stage of the
consent procedure and to the specific characteristics of a particular project
or type of project and of the environmental features likely to be affected;
(b) the Member
States consider that a developer may reasonably be required to compile this
information having regard inter alia to
current knowledge and methods of assessment.
2.
Member States shall take the necessary measures to
ensure that, if the developer so requests before submitting an application for
development consent, the competent authority shall give an opinion on the
information to be supplied by the developer in accordance with paragraph1.
3.
The competent authority shall consult the developer and
authorities referred to in Article 6 (1) before it gives its opinion. The fact
that the authority has given an opinion under this paragraph shall not preclude
it from subsequently requiring the developer to submit further information.
Member States may require the competent authorities to give such an opinion,
irrespective of whether the developer so requests.
4.
The information to be provided by the developer in
accordance with paragraph 1 shall include at least:
— a
description of the project comprising information on the site, design and size
of the project,
— a
description of the measures envisaged in order to avoid, reduce and, if
possible, remedy significant adverse effects,
— the data
required to identify and assess the main effects which the project is likely to
have on the environment,
— an outline
of the main alternatives studied by the developer and an indication of the main
reasons for his choice, taking into account the environmental effects,
— a
non-technical summary of the information mentioned in the previous indents.
5. Member
States shall, if necessary, ensure that any authorities holding relevant
information, with particular reference to Article 3, shall make this
information available to the developer.
Article 6
1.
Member States shall take the measures necessary to
ensure that the authorities likely to be concerned by the project by reason of
their specific environmental responsibilities are given an opportunity to
express their opinion on the information supplied by the developer and on the
request for development consent. To this end, Member States shall designate the
authorities to be consulted, either in general terms or on a case-by-case
basis. The information gathered pursuant to Article 5 shall be forwarded to those
authorities. Detailed arrangements for consultation shall be laid down by the
Member States.
2.
Member States shall ensure that any request for
development consent and any information gathered pursuant to Article 5 are made
available to the public within a reasonable time in order to give the public
concerned the opportunity to express an opinion before the development consent
is granted.
3.
The detailed arrangements for such information and
consultation shall be determined by the Member States, which may in particular,
depending on the particular characteristics of the projects or sites concerned:
— determine
the public concerned,
— specify the
places where the information can be consulted,
— specify the
way in which the public may be informed, for example by bill-posting within a
certain radius, publication in local newspapers, organization of exhibitions
with plans, drawings, tables, graphs, models,
— determine
the manner in which the public is to be consulted, for example, by written
submissions, by public enquiry,
— fix
appropriate time limits for the various stages of the procedure in order to
ensure that a decision is taken within a reasonable period.
Article 7
1.
Where a Member State is aware that a project is likely
to have significant effects on the environment in another Member State or where
a Member State likely to be significantly affected so requests, the Member
State in whose territory the project is intended to be carried out shall send
to the affected Member State as soon as possible and no later than when
informing its own public, inter alia:
(a) description of the project, together with
any available information on its possible transboundary impact;
(b) information on
the nature of the decision which may be taken, and shall give the other Member
State a reasonable time in which to indicate whether it wishes to participate
in the Environmental Impact Assessment
procedure, and may include the information referred to in paragraph 2.
2.
If a Member State which receives information pursuant to
paragraph 1 indicates that it intends to participate in the Environmental
Impact Assessment procedure, the Member State in whose territory the project is
intended to be carried out shall, if it has not already done so, send to the
affected Member State the information gathered pursuant to Article 5 and
relevant information regarding the said procedure, including the request for
development consent.
3.
The Member States concerned, each in so far as it is
concerned, shall also:
(a) arrange for
the information referred to in paragraphs 1 and 2 to be made available, within
a reasonable time, to the authorities referred to in Article 6 (1) and the
public concerned in the territory of the Member State likely to be
significantly affected; and
(b) ensure that
those authorities and the public concerned are given an opportunity, before
development consent for the project is granted, to forward their opinion within
a reasonable time on the information supplied to the competent authority in the
Member State in whose territory the project is intended to be carried out.
4.
The Member States concerned shall enter into
consultations regarding, inter alia,
the potential transboundary effects of the project and the measures envisaged
to reduce or eliminate such effects and shall agree on a reasonable time frame
for the duration of the consultation period.
5.
The detailed arrangements for implementing the
provisions of this Article may be determined by the Member States concerned.
Article 8
The results of
consultations and the information gathered pursuant to Articles 5, 6 and 7 must
be taken into consideration in the development consent procedure.
Article 9
1. When a
decision to grant or refuse development consent has been taken, the competent
authority or authorities shall inform the public thereof in accordance with the
appropriate procedures and shall make available to the public the following
information:
— the content
of the decision and any conditions attached thereto,
— the main
reasons and considerations on which the decision is based,
— a description,
where necessary, of the main measures to avoid, reduce and, if possible, offset
the major adverse effects.
2. The competent authority or authorities
shall inform any Member State which has been consulted pursuant to Article 7,
forwarding to it the information referred to in paragraph 1.
Article 10
The provisions
of this Directive shall not affect the obligation on the competent authorities
to respect the limitations imposed by national regulations and administrative
provisions and accepted legal practices with regard to commercial and
industrial confidentiality, including intellectual property, and the
safeguarding of the public interest. Where Article 7 applies, the transmission
of information to another Member State and the receipt of information by
another Member State shall be subject to the limitations in force in the Member
State in which the project is proposed.
Article 11
1.
The Member States and the Commission shall exchange
information on the experience gained in applying this Directive.
2.
In particular, Member States shall inform the Commission
of any criteria and/or thresholds adopted for the selection of the projects in
question, in accordance with Article 4 (2).
3.
Five years after notification of this Directive, the
Commission shall send the European Parliament and the Council a report on its
application and effectiveness. The report shall be based on the aforementioned
exchange of information.
4.
On the basis of this exchange of information, the
Commission shall submit to the Council additional proposals, should this be
necessary, with a view to this Directive’s being applied in a sufficiently
coordinated manner.
Article 12
1.
Member States shall take the measures necessary to
comply with this Directive within three years of its notification (1). *
2. Member
States shall communicate to the Commission the texts of the provisions of
national law which they adopt in the field covered by this Directive.
Article 14
This Directive
is addressed to the Member States.
ANNEX I
PROJECTS SUBJECT TO ARTICLE 4 (1)
1. Crude-oil
refineries (excluding undertakings manufacturing only lubricants from crude
oil) and installations for the gasification and liquefaction of 500 tonnes or
more of coal or bituminous shale per day.
2. Thermal power
stations and other combustion installations with a heat output of 300 megawatts
or more, and,
— nuclear
power stations and other nuclear reactors including the dismantling or
decommissioning of such power stations or reactors [35]
(except research installations for the production and conversion of fissionable
and fertile materials, whose maximum power does not exceed 1 kilowatt
continuous thermal load).
3.
(a) Installations for the reprocessing of irradiated
nuclear fuel.
(b)
Installations designed:
— for the
production or enrichment of nuclear fuel,
— for the
processing of irradiated nuclear fuel or high-level radioactive waste,
— for the
final disposal of irradiated nuclear fuel,
— solely for
the final disposal of radioactive waste,
— solely for
the storage (planned for more than 10 years) of irradiated nuclear fuels or
radioactive waste in a different site than the production site.
4. —
Integrated works for the initial smelting of cast-iron and steel;
—
Installations for the production of non-ferrous crude metals from ore,
concentrates or secondary raw materials by metallurgical, chemical or
electrolytic processes.
5.
Installations for the extraction of asbestos and for the processing and
transformation of asbestos and products containing asbestos: for
asbestos-cement products, with an annual production of more than 20.000 tonnes
of finished products, for friction material, with an annual production of more
than 50 tonnes of finished products, and for other uses of asbestos,
utilization of more than 200 tonnes per year.
6. Integrated
chemical installations, i.e. those installations for the manufacture on an
industrial scale of substances using chemical conversion processes, in which
several units are juxtaposed and are functionally linked to one another and
which are:
(i) for the
production of basic organic chemicals;
(ii) for the
production of basic inorganic chemicals;
(iii) for the
production of phosphorous-, nitrogen- or potassium-based fertilizers (simple or
compound fertilizers);
(iv) for the
production of basic plant health products and of biocides;
(v) for the
production of basic pharmaceutical products using a chemical or biological
process;
(vi) for the
production of explosives.
7. (a)
Construction of lines for long-distance railway traffic and of airports (1)
with a basic runway length of 2 100 m or more;
(b)
Construction of motorways and express roads (2);
(c)
Construction of a new road of four or more lanes, or realignment and/or
widening of an existing road of two lanes or less so as to provide four or more
lanes, where such new road, or realigned and/or widened section of road would
be 10 km or more in a continuous length.
8. (a) Inland
waterways and ports for inland-waterway traffic which permit the passage of
vessels of over 1 350 tonnes;
(b) Trading
ports, piers for loading and unloading connected to land and outside ports
(excluding ferry piers) which can take vessels of over 1 350 tonnes. *
9. Waste
disposal installations for the incineration, chemical treatment as defined in
Annex IIA to Directive 75/442/EEC (1) under heading D9, or landfill of
hazardous waste (i.e. waste to which Directive 91/689/EEC (2) applies).
10. Waste
disposal installations for the incineration or chemical treatment as defined in
Annex IIA to Directive 75/442/EEC under heading D9 of nonhazardous waste with a
capacity exceeding 100 tonnes per day.
11.
Groundwater abstraction or artificial groundwater recharge schemes where the
annual volume of water abstracted or recharged is equivalent to or exceeds 10
million cubic metres.
12. (a) Works
for the transfer of water resources between river basins where this transfer
aims at preventing possible shortages of water and where the amount of water
transferred exceeds 100 million cubic metres/year;
(b) In all
other cases, works for the transfer of water resources between river basins
where the multi-annual average flow of the basin of abstraction exceeds 2 000
million cubic metres/year and where the amount of water transferred exceeds 5 %
of this flow. In both cases transfers of piped drinking water are excluded.
13. Waste
water treatment plants with a capacity exceeding 150 000-population equivalent
as defined in Article 2 point (6) of Directive 91/271/EEC (3).
14. Extraction
of petroleum and natural gas for commercial purposes where the amount extracted
exceeds 500 tonnes/day in the case of petroleum and 500.000 m3/day in the case
of gas.
15. Dams and
other installations designed for the holding back or permanent storage of
water, where a new or additional amount of water held back or stored exceeds 10
million cubic metres.
16. Pipelines
for the transport of gas, oil or chemicals with a diameter of more than 800 mm
and a length of more than 40 km.
17.
Installations for the intensive rearing of poultry or pigs with more than:
(a) 85 000
places for broilers, 60 000 places for hens;
(b) 3 000
places for production pigs (over 30 kg); or
(c) 900 places
for sows.
18. Industrial
plants for the
(a) production
of pulp from timber or similar fibrous materials;
(b) production
of paper and board with a production capacity exceeding 200 tonnes per day.
19. Quarries
and open-cast mining where the surface of the site exceeds 25 hectares, or peat
extraction, where the surface of the site exceeds 150 hectares.
20.
Construction of overhead electrical power lines with a voltage of 220 kV or
more and a length of more than 15 km.
21.
Installations for storage of petroleum, petrochemical, or chemical products
with a capacity of 200.000 tonnes or more. *
ANNEX II
PROJECTS SUBJECT TO ARTICLE 4 (2)
1. Agriculture, silviculture and aquaculture
(a) Projects
for the restructuring of rural land holdings;
(b) Projects
for the use of uncultivated land or semi-natural areas for intensive
agricultural purposes;
(c) Water
management projects for agriculture, including irrigation and land drainage
projects;
(d) Initial
afforestation and deforestation for the purposes of conversion to another type
of land use;
(e) Intensive
livestock installations (projects not included in Annex I);
(f) Intensive
fish farming;
(g)
Reclamation of land from the sea.
2. Extractive industry
(a) Quarries,
open-cast mining and peat extraction (projects not included in Annex I);
(b)
Underground mining;
(c) Extraction
of minerals by marine or fluvial dredging;
(d) Deep
drillings, in particular:
— geothermal
drilling,
— drilling for
the storage of nuclear waste material,
— drilling for
water supplies, with the exception of drillings for investigating the stability
of the soil;
(e) Surface
industrial installations for the extraction of coal, petroleum, natural gas and
ores, as well as bituminous shale.
3. Energy industry
(a) Industrial
installations for the production of electricity, steam and hot water (projects
not included in Annex I);
(b) Industrial
installations for carrying gas, steam and hot water; transmission of electrical
energy by overhead cables (projects not included in Annex I);
(c) Surface
storage of natural gas;
(d)
Underground storage of combustible gases;
(e) Surface
storage of fossil fuels;
(f) Industrial
briquetting of coal and lignite;
(g)
Installations for the processing and storage of radioactive waste (unless
included in Annex I);
(h)
Installations for hydroelectric energy production;
(i)
Installations for the harnessing of wind power for energy production (wind
farms).
4. Production and processing of metals
(a)
Installations for the production of pig iron or steel (primary or secondary
fusion) including continuous casting;
(b)
Installations for the processing of ferrous metals:
(i)
hot-rolling mills;
(ii)
smitheries with hammers;
(iii)
application of protective fused metal coats;
(c) Ferrous
metal foundries;
(d)
Installations for the smelting, including the alloyage, of non-ferrous metals,
excluding precious metals, including recovered products (refining, foundry
casting, etc.);
(e)
Installations for surface treatment of metals and plastic materials using an
electrolytic or chemical process;
(f)
Manufacture and assembly of motor vehicles and manufacture of motor vehicle
engines;
(g) Shipyards;
(h)
Installations for the construction and repair of aircraft;
(i)
Manufacture of railway equipment;
(j) Swaging by
explosives;
(k)
Installations for the roasting and sintering of metallic ores.
5. Mineral industry
(a) Coke ovens
(dry coal distillation);
(b)
Installations for the manufacture of cement;
(c)
Installations for the production of asbestos and the manufacture of
asbestos-products (projects not included in Annex I);
(d)
Installations for the manufacture of glass including glass fibre;
(e)
Installations for smelting mineral substances including the production of
mineral fibres;
(f)
Manufacture of ceramic products by burning, in particular roofing tiles,
bricks, refractory bricks, tiles, stoneware or porcelain.
6. Chemical industry (Projects not included in
Annex I)
(a) Treatment
of intermediate products and production of chemicals;
(b) Production
of pesticides and pharmaceutical products, paint and varnishes, elastomers and
peroxides;
(c) Storage
facilities for petroleum, petrochemical and chemical products.
7. Food industry
(a)
Manufacture of vegetable and animal oils and fats;
(b) Packing
and canning of animal and vegetable products;
(c)
Manufacture of dairy products;
(d) Brewing
and malting;
(e)
Confectionery and syrup manufacture;
(f)
Installations for the slaughter of animals;
(g) Industrial
starch manufacturing installations;
(h) Fish-meal
and fish-oil factories;
(i) Sugar
factories.
8. Textile, leather, wood and paper industries
(a) Industrial
plants for the production of paper and board (projects not included in Annex
I);
(b) Plants for
the pretreatment (operations such as washing, bleaching, mercerization) or
dyeing of fibres or textiles;
(c) Plants for
the tanning of hides and skins;
(d)
Cellulose-processing and production installations.
9. Rubber industry
Manufacture
and treatment of elastomer-based products.
10. Infrastructure projects
(a) Industrial
estate development projects;
(b) Urban
development projects, including the construction of shopping centres and car
parks;
(c)
Construction of railways and intermodal transshipment facilities, and of
intermodal terminals (projects not included in Annex I);
(d)
Construction of airfields (projects not included in Annex I);
(e)
Construction of roads, harbours and port installations, including fishing
harbours (projects not included in Annex I);
(f)
Inland-waterway construction not included in Annex I, canalization and
flood-relief works;
(g) Dams and
other installations designed to hold water or store it on a long-term basis
(projects not included in Annex I);
(h) Tramways,
elevated and underground railways, suspended lines or similar lines of a
particular type, used exclusively or mainly for passenger transport;
(i) Oil and
gas pipeline installations (projects not included in Annex I);
(j)
Installations of long-distance aqueducts;
(k) Coastal
work to combat erosion and maritime works capable of altering the coast through
the construction, for example, of dykes, moles, jetties and other sea defence
works, excluding the maintenance and reconstruction of such works;
(l)
Groundwater abstraction and artificial groundwater recharge schemes not
included in Annex I;
(m) Works for
the transfer of water resources between river basins not included in Annex I.
11. Other projects
(a) Permanent
racing and test tracks for motorized vehicles;
(b)
Installations for the disposal of waste (projects not included in Annex I);
(c)
Waste-water treatment plants (projects not included in Annex I);
(d)
Sludge-deposition sites;
(e) Storage of
scrap iron, including scrap vehicles;
(f) Test
benches for engines, turbines or reactors;
(g)
Installations for the manufacture of artificial mineral fibres;
(h)
Installations for the recovery or destruction of explosive substances;
(i) Knackers’
yards.
12. Tourism and leisure
(a) Ski-runs,
ski-lifts and cable-cars and associated developments;
(b) Marinas;
(c) Holiday
villages and hotel complexes outside urban areas and associated developments;
(d) Permanent
camp sites and caravan sites;
(e) Theme
parks.
13. — Any
change or extension of projects listed in Annex I or Annex II, already
authorized, executed or in the process of being executed, which may have
significant adverse effects on the environment;
— Projects in
Annex I, undertaken exclusively or mainly for the development and testing of
new methods or products and not used for more than two years.
ANNEX III
SELECTION CRITERIA REFERRED TO IN ARTICLE 4 (3)
1. Characteristics of projects
The
characteristics of projects must be considered having regard, in particular,
to:
— the size of
the project,
— the
cumulation with other projects,
— the use of
natural resources,
— the
production of waste,
— pollution
and nuisances,
— the risk of
accidents, having regard in particular to substances or technologies used.
2. Location of projects
The
environmental sensitivity of geographical areas likely to be affected by
projects must be considered, having regard, in particular, to:
— the existing
land use,
— the relative
abundance, quality and regenerative capacity of natural resources in the area,
— the
absorption capacity of the natural environment, paying particular attention to
the following areas:
(a) wetlands;
(b) coastal
zones;
(c) mountain
and forest areas;
(d) nature
reserves and parks;
(e) areas
classified or protected under Member States’ legislation; special protection
areas designated by Member States pursuant to Directive 79/409/EEC and
92/43/EEC;
(f) areas in
which the environmental quality standards laid down in Community legislation
have already been exceeded;
(g) densely
populated areas;
(h) landscapes
of historical, cultural or archaeological significance.
3. Characteristics of the potential impact
The potential
significant effects of projects must be considered in relation to criteria set
out under 1 and 2 above, and having regard in particular to:
— the extent
of the impact (geographical area and size of the affected population),
— the
transfrontier nature of the impact,
— the
magnitude and complexity of the impact,
— the
probability of the impact,
— the
duration, frequency and reversibility of the impact.
ANNEX IV
INFORMATION REFERRED TO IN ARTICLE 5 (1)
1. Description
of the project, including in particular:
— a
description of the physical characteristics of the whole project and the
land-use requirements during the construction and operational phases,
— a
description of the main characteristics of the production processes, for
instance, nature and quantity of the materials used,
— an estimate,
by type and quantity, of expected residues and emissions (water, air and soil
pollution, noise, vibration, light, heat, radiation, etc.) resulting from the
operation of the proposed project.
2. An outline
of the main alternatives studied by the developer and an indication of the main
reasons for this choice, taking into account the environmental effects.
3. A
description of the aspects of the environment likely to be significantly
affected by the proposed project, including, in particular, population, fauna,
flora, soil, water, air, climatic factors, material assets, including the
architectural and archaeological heritage, landscape and the inter-relationship
between the above factors.
4. A
description (1) of the likely significant effects of the proposed project on
the environment resulting from:
— the
existence of the project,
— the use of
natural resources,
— the emission
of pollutants, the creation of nuisances and the elimination of waste, and the
description by the developer of the forecasting methods used to assess the
effects on the environment.
5. A
description of the measures envisaged to prevent, reduce and where possible
offset any significant adverse effects on the environment.
6. A
non-technical summary of the information provided under the above headings.
7. An
indication of any difficulties (technical deficiencies or lack of know-how)
encountered by the developer in compiling the required information. *
9. AVRUPA BİRLİĞİ’NİN STRATEJİK ÇED DİREKTİFİ
AVRUPA PARLAMENTOSU VE KONSEYİNİN
2001/42/EC SAYILI VE 27 HAZİRAN 2001 TARİHLİ
BAZI PLAN VE PROGRAMLARIN
ÇEVRE ÜZERİNDEKİ
ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
DİREKTİFİ
(İNGİLİZCE)
Directive
2001/42/EC of the European Parliament and of the Council of 27 June 2001 on
the assessment of the effects of certain
plans and programmes on the environment
Official Journal L 197, 21/07/2001 P. 0030 - 0037
THE EUROPEAN
PARLIAMENT AND THE COUNCIL OF THE EUROPEAN UNION,
Having regard to
the Treaty establishing the European Community, and in particular Article 175
(1) thereof,
Having regard to
the proposal from the Commission (1),
Having regard to
the opinion of the Economic and Social Committee (2),
Having regard to
the opinion of the Committee of the Regions ( 3),
Acting in
accordance with the procedure laid down in Article 251 of the Treaty (4), in
the light of the joint text approved by the Conciliation Committee on 21 March
2001,
Whereas:
(1)
Article 174 of the Treaty
provides that Community policy on the environment is to contribute to, inter
alia, the preservation, protection and improvement of the quality of the
environment, the protection of human health and the prudent and rational utilisation
of natural resources and that it is to be based on the precautionary principle.
Article 6 of the Treaty provides that environmental protection requirements are
to be integrated into the definition of Community policies and activities, in
particular with a view to promoting sustainable development.
(2)
The Fifth Environment Action
Programme: Towards sustainability - A European Community programme of policy
and action in relation to the environment and sustainable development (5),
supplemented by Council Decision No 2179/98/EC (6) on its review, affirms the
importance of assessing the likely environmental effects of plans and
programmes.
(3)
The Convention on Biological
Diversity requires Parties to integrate as far as possible and as appropriate
the conservation and sustainable use of biological diversity into relevant
sectoral or cross-sectoral plans and programmes.
(4)
Environmental assessment is an
important tool for integrating environmental considerations into the
preparation and adoption of certain plans and programmes which are likely to
have significant effects on the environment in the Member States, because it ensures
that such effects of implementing plans and programmes are taken into account
during their preparation and before their adoption.
(5)
The adoption of environmental
assessment procedures at the planning and programming level should benefit
undertakings by providing a more consistent framework in which to operate by
the inclusion of the relevant environmental information into decision making.
The inclusion of a wider set of factors in decision making should contribute to
more sustainable and effective solutions.
(6)
The different environmental
assessment systems operating within Member States should contain a set of
common procedural requirements necessary to contribute to a high level of
protection of the environment.
(7)
The United Nations/Economic
Commission for Europe Convention on Environmental Impact Assessment in a
Transboundary Context of 25 February 1991, which applies to both Member States
and other States, encourages the parties to the Convention to apply its principles
to plans and programmes as well; at the second meeting of the Parties to the
Convention in Sofia on 26 and 27 February 2001, it was decided to prepare a
legally binding protocol on strategic environmental assessment which would
supplement the existing provisions on environmental impact assessment in a
transboundary context, with a view to its possible adoption on the occasion of
the 5th Ministerial Conference "Environment for Europe" at an
extraordinary meeting of the Parties to the Convention, scheduled for May 2003
in Kiev, Ukraine. The systems operating within the Community for environmental
assessment of plans and programmes should ensure that there are adequate
transboundary consultations where the implementation of a plan or programme
being prepared in one Member State is likely to have significant effects on the
environment of another Member State. The information on plans and programmes
having significant effects on the environment of other States should be
forwarded on a reciprocal and equivalent basis within an appropriate legal
framework between Member States and these other States.
(8)
Action is therefore required at
Community level to lay down a minimum environmental assessment framework, which
would set out the broad principles of the environmental assessment system and
leave the details to the Member States, having regard to the principle of
subsidiarity. Action by the Community should not go beyond what is necessary to
achieve the objectives set out in the Treaty.
(9)
This Directive is of a
procedural nature, and its requirements should either be integrated into
existing procedures in Member States or incorporated in specifically
established procedures. With a view to avoiding duplication of the assessment,
Member States should take account, where appropriate, of the fact that
assessments will be carried out at different levels of a hierarchy of plans and
programmes.
(10)
All plans and programmes which
are prepared for a number of sectors and which set a framework for future
development consent of projects listed in Annexes I and II to Council Directive
85/337/EEC of 27 June 1985 on the assessment of the effects of certain public
and private projects on the environment (7), and all plans and programmes which
have been determined to require assessment pursuant to Council Directive
92/43/EEC of 21 May 1992 on the conservation of natural habitats and of wild
flora and fauna(8), are likely to have significant effects on the
environment, and should as a rule be made subject to systematic environmental
assessment. When they determine the use of small areas at local level or are minor
modifications to the above plans or programmes, they should be assessed only
where Member States determine that they are likely to have significant effects
on the environment.
(11)
Other plans and programmes
which set the framework for future development consent of projects may not have
significant effects on the environment in all cases and should be assessed only
where Member States determine that they are likely to have such effects.
(12)
When Member States make such
determinations, they should take into account the relevant criteria set out in
this Directive.
(13)
Some plans or programmes are
not subject to this Directive because of their particular characteristics.
(14)
Where an assessment is required
by this Directive, an environmental report should be prepared containing
relevant information as set out in this Directive, identifying, describing and
evaluating the likely significant environmental effects of implementing the
plan or programme, and reasonable alternatives taking into account the
objectives and the geographical scope of the plan or programme; Member States
should communicate to the Commission any measures they take concerning the
quality of environmental reports.
(15)
In order to contribute to more
transparent decision making and with the aim of ensuring that the information
supplied for the assessment is comprehensive and reliable, it is necessary to
provide that authorities with relevant environmental responsibilities and the
public are to be consulted during the assessment of plans and programmes, and
that appropriate time frames are set, allowing sufficient time for
consultations, including the expression of opinion.
(16)
Where the implementation of a
plan or programme prepared in one Member State is likely to have a significant
effect on the environment of other Member States, provision should be made for
the Member States concerned to enter into consultations and for the relevant
authorities and the public to be informed and enabled to express their opinion.
(17)
The environmental report and the opinions
expressed by the relevant authorities and the public, as well as the results of
any transboundary consultation, should be taken into account during the
preparation of the plan or programme and before its adoption or submission to
the legislative procedure.
(18)
Member States should ensure
that, when a plan or programme is adopted, the relevant authorities and the
public are informed and relevant information is made available to them.
(19)
Where the obligation to carry
out assessments of the effects on the environment arises simultaneously from
this Directive and other Community legislation, such as Council Directive
79/409/EEC of 2 April 1979 on the conservation of wild birds (9), Directive
92/43/EEC, or Directive 2000/60/EC of the European Parliament and the Council
of 23 October 2000 establishing a framework for Community action in the field
of water policy (10), in order to avoid duplication of the assessment, Member
States may provide for coordinated or joint procedures fulfilling the
requirements of the relevant Community legislation.
(20)
A first report on the
application and effectiveness of this Directive should be carried out by the
Commission five years after its entry into force and at seven-year intervals
thereafter. With a view to further integrating environmental protection requirements,
and taking into account the experience acquired, the first report should, if
appropriate, be accompanied by proposals for amendment of this Directive, in
particular as regards the possibility of extending its scope to other
areas/sectors and other types of plans and programmes,
HAVE ADOPTED THIS
DIRECTIVE:
Article 1
Objectives
The objective of
this Directive is to provide for a high level of protection of the environment
and to contribute to the integration of environmental considerations into the
preparation and adoption of plans and programmes with a view to promoting
sustainable development, by ensuring that, in accordance with this Directive,
an environmental assessment is carried out of certain plans and programmes
which are likely to have significant effects on the environment.
Article 2
Definitions
For the purposes
of this Directive:
(a) "plans
and programmes" shall mean plans and programmes, including those
co-financed by the European Community,
as well as any modifications to them:
-
which are subject to
preparation and/or adoption by an authority at national, regional or local
level or which are prepared by an authority for adoption, through a legislative
procedure by Parliament or Government, and
-
which are required by
legislative, regulatory or administrative provisions;
(b)
"environmental assessment" shall mean the preparation of an
environmental report, the carrying out of consultations, the taking into
account of the environmental report and the results of the consultations in
decision-making and the provision of information on the decision in accordance
with Articles 4 to 9;
(c)
"environmental report" shall mean the part of the plan or programme
documentation containing the information
required in Article 5 and Annex I;
(d) "The
public" shall mean one or more natural or legal persons and, in accordance
with national legislation or practice, their associations, organisations or
groups.
Article 3
Scope
1. An
environmental assessment, in accordance with Articles 4 to 9, shall be carried
out for plans and programmes referred to in paragraphs 2 to 4 which are likely
to have significant environmental effects.
2. Subject to
paragraph 3, an environmental assessment shall be carried out for all plans and
programmes,
(a)
which are prepared for
agriculture, forestry, fisheries, energy, industry, transport, waste
management, water management, telecommunications, tourism, town and country
planning or land use and which set the framework for future development consent
of projects listed in Annexes I and II to Directive 85/337/EEC, or
(b)
which, in view of the likely
effect on sites, have been determined to require an assessment pursuant to
Article 6 or 7 of Directive 92/43/EEC.
3. Plans and programmes referred to in paragraph 2
which determine the use of small areas at local level and minor modifications
to plans and programmes referred to in paragraph 2 shall require an
environmental assessment only where the Member States determine that they are
likely to have significant environmental effects.
4. Member States shall determine whether plans and
programmes, other than those referred to in paragraph 2, which set the
framework for future development consent of projects, are likely to have
significant environmental effects.
5. Member States shall determine whether plans or
programmes referred to in paragraphs 3 and 4 are likely to have significant
environmental effects either through case-by-case examination or by specifying
types of plans and programmes or by combining both approaches. For this purpose
Member States shall in all cases take into account relevant criteria set out in
Annex II, in order to ensure that plans and programmes with likely significant
effects on the environment are covered by this Directive.
6. In the case-by-case examination and in specifying
types of plans and programmes in accordance with paragraph 5, the authorities
referred to in Article 6 (3) shall be consulted.
7. Member States shall ensure that their conclusions
pursuant to paragraph 5, including the reasons for not requiring an
environmental assessment pursuant to Articles 4 to 9, are made available to the
public.
8. The following plans and programmes are not subject to this
Directive:
-
plans and programmes the sole
purpose of which is to serve national defence or civil emergency,
-
financial or budget plans and
programmes.
9. This Directive does not apply to plans and
programmes co-financed under the current respective programming periods (11)
for Council Regulations (EC) No 1260/1999 (12) and (EC) No 1257/1999 (13).
Article 4
General
obligations
1.
The environmental assessment
referred to in Article 3 shall be carried out during the preparation of a plan
or programme and before its adoption or submission to the legislative
procedure.
2.
The requirements of this
Directive shall either be integrated into existing procedures in Member States
for the adoption of plans and programmes or incorporated in procedures
established to comply with this Directive.
3.
Where plans and programmes form
part of a hierarchy, Member States hall, with a view to avoiding duplication of
the assessment, take into account the fact that the assessment will be carried
out, in accordance with this Directive, at different levels of the hierarchy.
For the purpose of, inter alia, avoiding duplication of assessment, Member
States shall apply Article 5 (2) and (3).
Article 5
Environmental
report
1.
Where an environmental
assessment is required under Article 3(1), an environmental report shall be
prepared in which the likely significant effects on the environment of
implementing the plan or programme, and reasonable alternatives taking into
account the objectives and the geographical scope of the plan or programme, are
identified, described and evaluated. The information to be given for this
purpose is referred to in Annex I.
2.
The environmental report
prepared pursuant to paragraph 1 shall include the information that may
reasonably be required taking into account current knowledge and methods of
assessment, the contents and level of detail in the plan or programme, its
stage in the decision-making process and the extent to which certain matters
are more appropriately assessed at different levels in that process in order to
avoid duplication of the assessment.
3.
Relevant information available
on environmental effects of the plans and programmes and obtained at other
levels of decision-making or through other Community legislation may be used
for providing the information referred to in Annex I.
4.
The authorities referred to in
Article 6(3) shall be consulted when deciding on the scope and level of detail
of the information which must be included in the environmental report.
Article 6
Consultations
1.
The draft plan or programme and
the environmental report prepared in accordance with Article 5 shall be made
available to the authorities referred to in paragraph 3 of this Article and the
public.
2.
The authorities referred to in
paragraph 3 and the public referred to in paragraph 4 shall be given an early
and effective opportunity within appropriate time frames to express their
opinion on the draft plan or programme and the accompanying environmental
report before the adoption of the plan or programme or its submission to the
legislative procedure.
3.
Member States shall designate
the authorities to be consulted which, by reason of their specific
environmental responsibilities, are likely to be concerned by the environmental
effects of implementing plans and programmes.
4.
Member States shall identify
the public for the purposes of paragraph 2, including the public affected or
likely to be affected by, or having an interest in, the decision-making subject
to this Directive, including relevant non-governmental organisations, such as
those promoting environmental protection and other organisations concerned.
5.
The detailed arrangements for
the information and consultation of the authorities and the public shall be
determined by the Member States.
Article 7
Transboundary
consultations
1.
Where a Member State considers
that the implementation of a plan or programme being prepared in relation to
its territory is likely to have significant effects on the environment in
another Member State, or where a Member State likely to be significantly
affected so requests, the Member State in whose territory the plan or programme
is being prepared shall, before its adoption or submission to the legislative
procedure, forward a copy of the draft plan or programme and the relevant
environmental report to the other Member State.
2.
Where a Member State is sent a
copy of a draft plan or programme and an environmental report under paragraph
1, it shall indicate to the other Member State whether it wishes to enter into
consultations before the adoption of the plan or programme or its submission to
the legislative procedure and, if it so indicates, the Member States concerned
shall enter into consultations concerning the likely transboundary
environmental effects of implementing the plan or programme and the measures
envisaged to reduce or eliminate such effects. Where such consultations take
place, the Member States concerned shall agree on detailed arrangements to
ensure that the authorities referred to in Article 6 (3) and the public
referred to in Article 6 (4) in the Member State likely to be significantly
affected are informed and given an opportunity to forward their opinion within
a reasonable time-frame.
3.
Where Member States are
required under this Article to enter into consultations, they shall agree, at
the beginning of such consultations, on a reasonable timeframe for the duration
of the consultations.
Article 8
Decision making
The environmental
report prepared pursuant to Article 5, the opinions expressed pursuant to
Article 6 and the results of any transboundary consultations entered into
pursuant to Article 7 shall be taken into account during the preparation of the
plan or programme and before its adoption or submission to the legislative
procedure.
Article 9
Information on the
decision
1. Member States
shall ensure that, when a plan or programme is adopted, the authorities
referred to in Article 6 (3), the public and any Member State consulted under
Article 7 are informed and the following items are made available to those so
informed:
(a)
the plan or programme as
adopted;
(b)
a statement summarising how
environmental considerations have been integrated into the plan or programme
and how the environmental report prepared pursuant to Article 5, the opinions
expressed pursuant to Article 6 and the results of consultations entered into
pursuant to Article 7 have been taken into account in accordance with Article 8
and the reasons for choosing the plan or programme as adopted, in the light of
the other reasonable alternatives dealt
with, and
(c)
the measures decided concerning
monitoring in accordance with Article 10.
2. The detailed
arrangements concerning the information referred to in paragraph 1 shall be
determined by the Member States.
Article 10
Monitoring
1.
Member States shall monitor the
significant environmental effects of the implementation of plans and programmes
in order, inter alia, to identify at an early stage unforeseen adverse effects,
and to be able to undertake appropriate remedial action.
2.
In order to comply with paragraph 1, existing
monitoring arrangements may be used if appropriate, with a view to avoiding
duplication of monitoring.
Article 11
Relationship with
other Community legislation
1.
An environmental assessment
carried out under this Directive shall be without prejudice to any requirements
under Directive 85/337/EEC and to any other Community law requirements.
2.
For plans and programmes for
which the obligation to carry out assessments of the effects on the environment
arises simultaneously from this Directive and other Community legislation,
Member States may provide for coordinated or joint procedures fulfilling the
requirements of the relevant Community legislation in order, inter alia, to
avoid duplication of assessment.
3.
For plans and programmes
co-financed by the European Community, the environmental assessment in
accordance with this Directive shall be carried out in conformity with the
specific provisions in relevant Community legislation.
Article 12
Information,
reporting and review
1.
Member States and the
Commission shall exchange information on the experience gained in applying this
Directive.
2.
Member States shall ensure that
environmental reports are of a sufficient quality to meet the requirements of
this Directive and shall communicate to the Commission any measures they take
concerning the quality of these reports.
3.
Before 21 July 2006 the
Commission shall send a first report on the application and effectiveness of
this Directive to the European Parliament and to the Council. With a view
further to integrating environmental protection requirements, in accordance with
Article 6 of the Treaty, and taking into account the experience acquired in the
application of this Directive in the Member States, such a report will be
accompanied by proposals for amendment of this Directive, if appropriate. In
particular, the Commission will consider the possibility of extending the scope
of this Directive to other areas/sectors and other types of plans and
programmes. A new evaluation report shall follow at seven-year intervals.
4.
The Commission shall report on
the relationship between this Directive and Regulations (EC) No 1260/1999 and
(EC) No 1257/1999 well ahead of the expiry of the programming periods provided
for in those Regulations, with a view to ensuring a coherent approach with
regard to this Directive and subsequent Community Regulations.
Article 13
Implementation of
the Directive
1.
Member States shall bring into
force the laws, regulations and administrative provisions necessary to comply
with this Directive before 21 July 2004. They shall forthwith inform the
Commission thereof.
2.
When Member States adopt the
measures, they shall contain a reference to this Directive or shall be
accompanied by such reference on the occasion of their official publication.
The methods of making such reference shall be laid down by Member States.
3.
The obligation referred to in
Article 4 (1) shall apply to the plans and programmes of which the first formal
preparatory act is subsequent to the date referred to in paragraph 1. Plans and
programmes of which the first formal preparatory act is before that date and
which are adopted or submitted to the legislative procedure more than 24 months
thereafter, shall be made subject to the obligation referred to in Article 4
(1) unless Member States decide on a case by case basis that this is not
feasible and inform the public of their decision.
4.
Before 21 July 2004, Member
States shall communicate to the Commission, in addition to the measures
referred to in paragraph 1, separate information on the types of plans and
programmes which, in accordance with Article 3, would be subject to an environmental
assessment pursuant to this Directive. The Commission shall make this
information available to the Member States. The information will be updated on
a regular basis.
Article 14
Entry into force
This Directive
shall enter into force on the day of its publication in the Official Journal of
the European Communities.
Article 15
Addressees
This Directive is
addressed to the Member States.
Done at
Luxembourg, 27 June 2001.
For the European
Parliament
The President
N. Fontaine
For the Council
The President
B. Rosengren
NOTES:
(1) OJ C 129,
25.4.1997, p. 14 and OJ C 83, 25.3.1999, p. 13.
(2) OJ C 287,
22.9.1997, p. 101.
(3) OJ C 64,
27.2.1998, p. 63 and OJ C 374, 23.12.1999, p. 9.
(4) Opinion of the
European Parliament of 20 October 1998 (OJ C 341, 9.11.1998, p. 18), confirmed
on 16 September 1999 (OJ C 54, 25.2.2000, p. 76), Council Common Position of 30
March 2000 (OJ C 137, 16.5.2000, p. 11) and Decision of the European Parliament
of 6 September 2000 (OJ C 135, 7.5.2001, p. 155). Decision of the European
Parliament of 31 May 2001 and Decision of the Council of 5 June 2001.
(5) OJ C 138,
17.5.1993, p. 5.
(6) OJ L 275,
10.10.1998, p. 1.
(7) OJ L 175,
5.7.1985, p. 40. Directive as amended by Directive 97/11/EC (OJ L 73,
14.3.1997, p. 5).
(8) OJ L 206,
22.7.1992, p. 7. Directive as last amended by Directive 97/62/EC (OJ L 305,
8.11.1997, p. 42).
(9) OJ L 103,
25.4.1979, p. 1. Directive as last amended by Directive 97/49/EC (OJ L 223,
13.8.1997, p. 9).
(10) OJ L 327,
22.12.2000, p. 1.
(11) The 2000-2006
programming period for Council Regulation (EC) No 1260/1999 and the 2000-2006
and 2000-2007 programming periods for Council Regulation (EC) No 1257/1999.
(12) Council
Regulation (EC) No 1260/1999 of 21 June 1999 laying down general provisions on
the Structural Funds (OJ L 161, 26.6.1999, p. 1).
(13) Council
Regulation (EC) No 1257/1999 of 17 May 1999 on support for rural development
from the European Agricultural Guidance and Guarantee Fund (EAGGF) and amending
and repealing certain regulations (OJ L 160, 26.6.1999, p. 80).
ANNEX I
Information
referred to in Article 5(1)
The information to
be provided under Article 5(1), subject to Article 5(2) and (3), is the
following:
(a) an outline of
the contents, main objectives of the plan or programme and relationship with
other relevant plans and programmes;
(b) the relevant
aspects of the current state of the environment and the likely evolution
thereof without implementation of the plan or programme;
(c) the
environmental characteristics of areas likely to be significantly affected;
(d) any existing
environmental problems which are relevant to the plan or programme including,
in particular, those relating to any areas of a particular environmental
importance, such as areas designated pursuant to Directives 79/409/EEC and
92/43/EEC;
(e) the
environmental protection objectives, established at international, Community or
Member State level, which are relevant to the plan or programme and the way
those objectives and any environmental considerations have been taken into
account during its preparation;
(f) the likely
significant effects (1) on the environment, including on issues such as
biodiversity, population, human health, fauna, flora, soil, water, air,
climatic factors, material assets, cultural heritage including architectural
and archaeological heritage, landscape and the interrelationship between the
above factors;
(g) the measures
envisaged to prevent, reduce and as fully as possible offset any significant
adverse effects on the environment of implementing the plan or programme;
(h) an outline of
the reasons for selecting the alternatives dealt with, and a description of how
the assessment was undertaken including any difficulties (such as technical
deficiencies or lack of know-how) encountered in compiling the required
information;
(i) a description
of the measures envisaged concerning monitoring in accordance with Article 10;
(j) a
non-technical summary of the information provided under the above headings. *
ANNEX II
Criteria for
determining the likely significance of effects referred to in Article 3 (5)
1. The
characteristics of plans and programmes, having regard, in particular, to
- the degree to
which the plan or programme sets a framework for projects and other activities,
either with regard to the location, nature, size and operating conditions or by
allocating resources,
- the degree to
which the plan or programme influences other plans and programmes including
those in a hierarchy,
- the relevance of
the plan or programme for the integration of environmental considerations in
particular with a view to promoting sustainable development,
- environmental
problems relevant to the plan or programme,
- the relevance of
the plan or programme for the implementation of Community legislation on the
environment (e.g. plans and programmes linked to waste-management or water
protection).
2. Characteristics
of the effects and of the area likely to be affected, having regard, in
particular, to
- the probability,
duration, frequency and reversibility of the effects,
- the cumulative
nature of the effects,
- the
transboundary nature of the effects,
- the risks to
human health or the environment (e.g. due to accidents),
- the magnitude
and spatial extent of the effects (geographical area and size of the population
likely to be affected),
- the value and
vulnerability of the area likely to be affected due to:
- special natural
characteristics or cultural heritage,
- exceeded
environmental quality standards or limit values,
- intensive
land-use,
- the effects on
areas or landscapes which have a recognised national, Community or
international protection status.
10. TÜRKİYE STRATEJİK ÇEVRESEL DEĞERLENDİRME
YÖNETMELİĞİ
(TASLAK)
Amaç, Kapsam, Dayanak, Tanımlar
Amaç
Madde 1-
Bu
Yönemeliğin amacı, çevre üzerinde önemli etkiler yapması muhtemel plan ve
programlar hakkında bir çevresel değerlendirme yapılmasını temin ederek, üst
düzeyde bir çevre koruması sağlamak ve plan ve programların hazırlanması ve
onayı aşamasına sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda çevresel
faktörlerin entegre edilmesine katkıda bulunmak üzere uygulanacak Stratejik
Çevresel Değerlendirme sürecindeki idari ve teknik usul ve esasları
düzenlemektir.
Kapsam
Madde 2-
Bu
Yönetmelik;
a)
Stratejik
Çevresel Değerlendirmeye tabi tutulacak tarım, ormancılık, balıkçılık, enerji,
sanayi, ulaşım, atık yönetimi, su yönetimi, iletişim, turizm, kentsel ve kırsal
alan planlaması veya arazi kullanımına ilişkin hazırlanan plan ve programları,
b)
Stratejik
Çevresel Değerlendirme sürecinde uyulacak idari ve teknik usul ve esasları,
c)
Stratejik
Çevresel Değerlendirme için Eleme, Kapsam Belirleme, Kalite Kontrol ile ilgili
çalışmaları,
d)
Yönetmelik
kapsamına giren plan ve programların ilgili makamlarca onayından sonraki
dönemde bilgilendirme yapılmasını ve izlenmesini,
e)
Stratejik
çevresel değerlendirme sisteminin, çevre yönetiminde etkin ve yaygın biçimde
uygulanabilmesi ve kurumsal yapısının güçlendirilmesi için gerekli eğitim
çalışmalarını,
kapsar.
Dayanak
Madde 3-
Bu
Yönetmelik 1/5/2003 tarihli ve 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunun 2 inci maddesinin (g) bendine dayanılarak
hazırlanmıştır. [36]
Tanımlar ve Kısaltmalar
Madde 4-
Bu
Yönetmelikte geçen;
Bakanlık: Çevre ve Orman Bakanlığını,
Plan ve Program: Ulusal, bölgesel veya yerel düzeyde bir kamu kurum
veya kuruluşu tarafından hazırlanan ve/veya onaylanan, ya da bir kamu kurum
veya kuruluşu tarafından TBMM veya Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmak üzere
hazırlanan plan ve programlar ile kanun, tüzük veya yönetmelik hükümleri
gereğince yapılması gereken plan ve programları ve bu plan ve programlarda
yapılacak değişiklikleri (EK-II’de tanımlanan),
Stratejik Çevresel Değerlendirme (SÇD): Üst düzeyde bir çevre korumasını ve plan ve
programların hazırlanması ve onayı aşamasında sürdürülebilir kalkınma ilkesi
doğrultusunda çevresel faktörlerin göz önünde bulundurulmasını sağlamak
amacıyla çevre üzerinde önemli etkiler yapması muhtemel plan ve programlar için
stratejik çevresel değerlendirme raporunun hazırlanması, raporun kalite
kontrolünün yapılması, karar verme mekanizması içinde bu raporun göz önünde
bulundurulması ve plan veya programın onayından sonra gerekli bilgilendirmenin
yapılması ve izleme hususlarında yürütülecek çalışmaları,
SÇD Süreci: Bu Yönetmeliğe tabi bir plan veya programın stratejik çevresel değerlendirmesinin yapılması için 10
uncu maddede belirtilen kapsam belirleme ile başlayan ve plan veya programın
onayından sonra 13 üncü maddede belirtilen bilgilendirme ve izleme programı ile
sona eren süreci,
SÇD Raporu: EK-I listesinde yer alan veya 9 uncu madde gereğince SÇD’ye tabi olduğu
belirlenen bir plan veya program için kapsam belirleme ve bu aşamada yapılan
halkın katılımı çalışmaları neticesinde belirlenen formata göre hazırlanacak
raporu,
Yetkili Kurum: SÇD’ye tabi bir plan veya programın hazırlanmasından sorumlu kamu kurum ve
kuruluşunu,
Duyarlı Yöreler: Çevresel etkilere karşı biyolojik, fiziksel, ekonomik, sosyal ve kültürel
nitelikli özellikleri ile duyarlı olan veya mevcut kirlilik yükü çevre ve halk
sağlığını bozucu düzeylere ulaştığı belirlenen yörelerle, yürürlükteki mevzuat
ve Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler uyarınca
korunması gerekli görülen EK-IV’de yer alan alanları,
İKİNCİ
BÖLÜM
Genel Hükümler
SÇD Raporu Hazırlama Yükümlülüğü
Madde 5-
Bu
Yönetmelik kapsamındaki bir plan veya programı hazırlayan yetkili kurum, plan
veya programı ilgili makamlarca onaylanmadan veya onayı için kanuni sürece
başlanmadan önce plan veya programı ile birlikte SÇD Raporunu hazırlamak veya
hazırlatmak ve bu raporu Bakanlığa sunmakla yükümlüdür.
İstisnai Plan ve Programlar
Madde 6- Milli savunma, sivil savunma ve doğal afetlerle
mücadele kapsamında yer alan plan ve programlar ile mali veya bütçe plan ve
programlarına bu Yönetmelik hükümleri uygulanmaz.
Plan ve Programlarda Yapılacak Değişiklikler
Madde 7-
Onaylanmış
ve yürürlükte olan plan ve programlarda yapılacak değişikliklerde bu Yönetmelik
hükümleri uygulanır.
SÇD ve ÇED Uygulamaları
Madde 8-
Bu
Yönetmelik kapsamında SÇD Raporu hazırlanarak onaylanmış bir plan veya
programın içerisinde yer alan ÇED Yönetmeliğine tabi faaliyetlerin çevresel
değerlendirmesinde tekrarlardan kaçınmak için uygulanacak esaslar ÇED Yönetmeliği kapsamında Bakanlıkça
belirlenir.
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
SÇD Uygulama Hükümleri
SÇD'ye Tabi Plan ve Programların Belirlenmesi
(Eleme)
Madde 9-
Bu
Yönetmeliğin;
a)
EK-I
listesinde yer alan plan ve programlar ile,
b)
EK-II’de
belirtilen eleme yöntemine göre SÇD uygulanmasına karar verilen plan ve
programlar,
için SÇD Raporu hazırlanması zorunludur.
EK-I listesinde yer almayan plan ve programların
SÇD’ye tabi olup olmadığına Bakanlık tarafından karar verilir. Bu kapsamda
yetkili kurum, EK-II’de tanımlanan eleme yöntemini esas alarak hazırlayacağı
dosya ile plan veya programının SÇD’ye tabi olup olmadığına ilişkin olarak
Bakanlığa başvurur. Bakanlık, başvuru dosyasındaki bilgi ve belgeleri EK-II’de
tanımlanan eleme yöntemine göre inceler ve plan veya programın SÇD’ye tabi olup
olmadığına ilişkin kararını yetkili kuruma bildirir. Bakanlık bu karar ile ilgili olarak halkı da
bilgilendirir.
SÇD Sürecinin Başlatılması ve Kapsam Belirleme
Madde 10-
Plan veya
program için hazırlanacak SÇD Raporunun içeriğine ilişkin kapsam belirleme
işlemleri yetkili kurumun sorumluluğu altındadır.
Yetkili kurum SÇD Raporu özel formatının
belirleneceği kapsam belirleme çalışmasında Bakanlığın ve halkın görüşünü almak
zorundadır. Bu çerçevede yetkili kurum, plan veya programın içeriğine göre
kendisinin belirleyeceği ilgili kurum ve kuruluş temsilcilerinin, varsa SÇD
Raporunu hazırlayacak kuruluş temsilcisinin ve Bakanlık yetkililerinin
katılacağı kapsam belirleme toplantısı düzenler. Toplantı tarihi ve yeri
katılımcılara en az 15 (onbeş) iş günü önce yazı ile bildirilir ve yazı ekinde
yetkili kurum ve/veya temsilcisi tarafından hazırlanacak taslak SÇD Raporu
kapsam belirleme dokümanı gönderilir.
Yetkili kurum, gerekli gördüğü hallerde, plan veya
programın içeriğine göre üniversiteler, enstitüler, araştırma ve uzman
kuruluşları, meslek odaları, sendikalar, birlikler, sivil toplum örgütlerinden
temsilcileri de kapsam belirleme toplantısına çağırabilir. Bu kuruluşlara da
toplantıya ilişkin bildirim yukarıdaki fıkrada belirtilen süre ve şekilde
yapılır.
Taslak SÇD Raporu kapsam belirleme dokümanı
EK-III’de yer alan SÇD Raporunda yer alması gereken bilgiler esas alınarak
hazırlanır. Kapsam belirleme ve SÇD Raporunun kalite kontrol aşamalarında
yapılacak olan halkın katılımı toplantısı ile ilgili öneriler de hazırlanacak
taslak SÇD Raporu kapsam belirleme dokümanı içerisinde belirtilir.
Kapsam belirleme toplantısında plan veya programın
içeriği ve önemli çevresel etkileri göz önüne alınarak;
a)
Taslak SÇD
Raporu kapsam belirleme dokümanına ilave edilmesi gereken hususlar,
b)
Kapsam
belirleme ve hazırlanacak SÇD Raporunun kalite kontrol aşamalarında halkın
katılımının nasıl ve kimin katılımı ile sağlanacağına ilişkin hususlar,
tespit edilir.
Yetkili kurum kapsam belirleme toplantısında
belirlenen şekilde SÇD Raporu özel formatına ilişkin görüş almak üzere 11.
madde hükümleri uyarınca halkın katılımı toplantısı yapar.
Yetkili kurum, kapsam belirleme ve halkın katılımı
toplantılarında belirtilen görüşleri dikkate alarak taslak kapsam belirleme
dokümanına son halini verir ve SÇD Raporu formatını belirler. Yetkili kurum, bu
formatı esas alarak SÇD Raporunu hazırlar.
Halkın Katılımı
Madde 11-
Yetkili
kurum tarafından SÇD süreci içerisinde biri kapsam belirleme aşamasında diğeri
SÇD Raporunun kalite kontrol aşamasında olmak üzere iki defa halkın katılımı
toplantısı yapılır.
Bu toplantılara halkın katılımının nasıl ve kimin
katılımı ile sağlanacağına ilişkin hususlar 10. madde hükümleri uyarınca kapsam
belirleme toplantısında belirlenir.
Yetkili kurum tarafından düzenlenecek olan halkın
katılımı toplantısı tarihi, saati ve yeri Bakanlığa en az 5 (beş) iş günü önce
yazı ile bildirilir.
Halkın katılımı toplantısında yetkili kurum
gerekli görürse katılımcıların yazılı görüşlerini alabilir.
Bakanlık temsilcisi halkın katılımı toplantısına
katılır. Halkın katılımı toplantısı ile ilgili sekreterya hizmeti yetkili kurum
tarafından yürütülür ve toplantı tutanağı Bakanlığa iletilir.
Kalite Kontrol
Madde 12-
Yetkili
kurum hazırlandığı SÇD Raporu ve plan veya programı hakkında görüş almak üzere
11. madde hükümleri uyarınca halkın katılımı toplantısı yapar. Yetkili kurum bu
toplantıda belirtilen görüşleri de dikkate alarak SÇD Raporuna son halini verir
ve Bakanlığa sunar.
Bakanlık tarafından;
a)
SÇD Raporu ve
eklerinin karar verme süreci için yeterli ve uygun olup olmadığına,
b)
Yapılan
incelemelerin, hesaplamaların ve değerlendirmelerin yeterli düzeyde veri, bilgi
ve belgeye dayandırılıp dayandırılmadığına,
c)
Plan veya
programın, alternatifleri ile birlikte çevreye olabilecek etkilerinin kapsamlı
bir şekilde incelenip incelenmediğine,
d)
Çevreye
olabilecek olumsuz etkilerin giderilmesi için gerekli önlemlerin tespit edilip
edilmediğine,
e)
Alternatiflerin
yeterli bir düzeyde incelenip incelenmediğine,
f)
Kapsam
belirleme çalışmalarının ve bu aşamada yapılan halkın katılımı toplantısının
usulüne uygun yapılıp yapılmadığına, bu toplantılarda belirtilen görüşlerin SÇD
Raporu içerisinde yeterli bir düzeyde değerlendirilip değerlendirilmediğine,
g)
SÇD Raporu ve
plan veya program hakkında görüş almak üzere yapılan halkın katılımı
toplantısının usulüne uygun yapılıp yapılmadığına, halkın katılımı
toplantısında üzerinde durulan konulara SÇD Raporu içerisinde yeterince çözüm
getirilip getirilmediğine,
h)
EK-III’de
belirtilen hususların SÇD Raporunda yeterli bir düzeyde ele alınıp
alınmadığına,
ilişkin inceleme ve değerlendirmeler yapılır.
Bakanlığın yaptığı inceleme ve değerlendirmeler
neticesinde SÇD Raporunda önemli eksiklik ve yanlışların görülmesi durumunda
Bakanlık bunların giderilmesini yetkili kurumdan ister.
Kalite kontrolü tamamlanan SÇD Raporuna ilişkin
görüş Bakanlıkça yetkili kuruma bildirilir.
Bilgilendirme ve İzleme Programı
Madde 13-
Yetkili
kurum;
a)
plan veya
programının onaylanmış halini, SÇD Raporunun karar verme süreci içinde nasıl
değerlendirildiğini belirten bilgilendirme raporu ve izleme programı ile
birlikte Bakanlığa sunmakla, ve
b)
SÇD sürecine
katılan halk ve diğer ilgili ilgili kurum ve kuruluşlara bu maddenin (a)
bendinde belirtilen hususlara yönelik bilgilendirme yapmakla,
yükümlüdür.
İzleme programı, plan veya programın uygulanması
aşamasında ortaya çıkabilecek önemli olumsuz çevresel etkilerin en kısa süre
içinde belirlenmesi ve bu etkilere karşı en kısa zamanda çözüm üretilmesi
amacıyla hazırlanacaktır.
DÖRDÜNCÜ
BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
SÇD Uygulamalarının Güçlendirilmesi
Madde 14-
Bakanlık,
SÇD uygulamalarına ilişkin olarak, gerektiğinde yerli ve yabancı kurum ve
kuruluşlar ile işbirliği halinde her türlü eğitim, plan, program ve proje
çalışmaları yapabilir, kitap, kitapçık, rehber ve her çeşit doküman
hazırlayabilir, seminer ve toplantılar düzenleyebilir.
Tebliğler
Madde 15-
Bakanlık,
gerekli gördüğü hallerde bu Yönetmeliğin uygulanmasına ilişkin olarak tebliğler
çıkarabilir.
Geçici Madde 1- Bu Yönetmeliğin yürürlük tarihinden önce
onaylanmış veya onayı için kanuni sürece başlanmış veya yürürlükte olan plan ve
programlara bu Yönetmelik hükümleri uygulanmaz.
Yürürlük
Madde 16-
Bu
Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
Madde 17-
Bu
Yönetmelik hükümlerini Çevre ve Orman Bakanı yürütür.
EK-I
STRATEJİK
ÇEVRESEL DEĞERLENDİRME UYGULANACAK
PLAN VE PROGRAMLARIN LİSTESİ (*)
1- Bölge Planları
2- Çevre Düzeni Planları (**)
3- Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişme Bölgeleri ve
Turizm Merkezlerinde yer alan her ölçekte planlar (1/25.000 ve 1/5.000) (**)
4- Demiryolu Ulaştırması Master Planı
5- Karayolu Ulaştırması Master Planı
6- Havayolu Ulaştırması Master Planı
7- Denizyolu Ulaştırması Master Planı
8- Yat Limanı Master Planı
9- Kırsal Kalkınma Programları
10- Su Havzaları Rehabilitasyon Plan ve Programları
11- Bitki Üretimi Geliştirme Plan ve Programları
12- Havza Master Planı
EK-II
STRATEJİK ÇEVRESEL DEĞERLENDİRME
UYGULANACAK PLAN VE PROGRAMLARIN
BELİRLENMESİNE YÖNELİK ELEME YÖNTEMİ
Elemenin amacı:
-
bir plan veya program için SÇD’nin gerekli olup
olmadığını belirlemek, ve
-
plan veya programın planlanmasında çevresel koruma ile
ilgili hususların en erken aşamada dikkate alınmasını sağlayarak olumsuz
etkileri teknik bazda azaltmaya yönelik çözümler bulmak yerine entegre etki
önleme ve etkilerden sakınma kapsamında tedbirlerin alınmasına imkan vermektir.
SÇD:
1.
Bu
Yönetmeliğin Ek-I listesinde yer alan plan ve programlar;
2.
Bu
Yönetmeliğin Ek-I listesinde yer alan plan ve programlarda yapılacak
değişiklikler;
3.
Bu Ek’de
tanımlanan eleme yöntemine göre değerlendirilen ve SÇD’ye tabi olduğuna karar
verilen plan ve programlar;
için uygulanır.
Bu Yönetmeliğin EK-I listesinde yer almayan plan ve
programların SÇD’ye tabi olup olmadığına Bakanlık tarafından karar verilir. Bu
kapsamda Bakanlık, bu EK’de tanımlanan eleme yöntemini esas alarak söz konusu
plan veya program için SÇD uygulanmasının gerekli olup olmadığını belirler.
Eleme üç aşamadan oluşmaktadır (bkz. Şekil 1):
1. Ön Eleme (Bu Yönetmeliğin Ek-I’i)
Ön eleme, bu Yönetmeliğin Ek-I
listesinde yer alan SÇD uygulanacak plan veya programlara bakılarak yapılan bir
kontroldur. Eğer söz konusu plan veya program bu Yönetmeliğin Ek-I listesinde
yer alıyorsa, bu plan veya program bu Yönetmelik hükümlerine tabidir. Bu
şekilde, sadece plan veya programın türü belirlenerek başlangıç aşamasında SÇD
uygulanmasına ilişkin hususlar kesinlik kazanabilir.
2. Duyarlı Yöreler (Bu Yönetmeliğin
Ek-IV’ü)
Bu Yönetmeliğin Ek-I listesinde yer
almayan ancak bu Yönetmeliğin Ek-IV’ünde belirtilen duyarlı yöreler üzerinde
bir etkisi olan plan veya programlara veya bu plan veya programlarda yapılacak
değişikliklere bu Yönetmelik kapsamında SÇD uygulanır.
3. Bireysel (plan veya program
bazında) Eleme
Bireysel eleme,
yukarıda açıklanan birinci ve ikinci aşamalardaki incelemelerden sonra SÇD’ye tabi olup olmadığı belirlenemeyen plan
veya programlar veya bu plan veya programlarda yapılacak değişiklikler için
uygulanır. Bireysel eleme, plan veya
programın çevre üzerinde olası
önemli etkilerinin olup olmadığı görmek için her bir plan veya program için
ayrı ayrı inceleme yapılmasını gerektirir. Bu inceleme neticesinde plan
veya programa veya plan veya programda yapılacak değişikliklere SÇD uygulanıp
uygulanmayacağına karar verilir.
Etkilerin sebeplerine
ve etkilere maruz kalabilecek ortamlara ilişkin beklenen çevresel etkilerin
sistematik bir analizinin yapılması gerekmektedir. Çevresel etkilerin
sınıflandırılmasında, etkilerin ve etkilenmesi olası alanın karakteristikleri,
özellikle aşağıda belirtilen hususlar göz önünde tutularak, dikkate
alınmalıdır:
-
etkilerin olasılığı, süresi, frekansı (sıklığı) ve geri
döndürülebilirliği (tersinirliği);
-
etkilerin kümülatif yapısı;
-
insan sağlığı veya çevreye yönelik riskler (örneğin kaza
nedeniyle);
-
etkilerin büyüklüğü ve boyutu (coğrafi alanı ve
etkilenmesi olası nüfusun boyutu);
-
aşağıdakilere bağlı olarak etkilenmesi olası alanın
değeri ve hassaslığı:
·
özel doğa karakteristikleri veya kültürel miras,
·
çevre kalite standartlarının veya sınır değerlerinin
aşılması,
·
yoğun arazi kullanımı;
-
ulusal veya uluslararası koruma statüsüne sahip alanlar
veya peyzaj üzerindeki etkiler.
Şekil 1: Eleme Yöntemi
SÇD RAPORUNDA YER ALMASI GEREKEN BİLGİLER
(1) Plan ya
da programın kapsamı, amaçları ve diğer ilgili planlar ve programlarla
ilişkisi;
(2) Mevcut çevresel durum
ve plan ya da programın uygulanmaması (hiçbir şey yapılmaması) halinde bu
çevrenin varacağı durum;
(3) Önemli ölçüde
etkilenebilecek alanların çevresel özellikleri;
(4) Plan ya da programdan
kaynaklanan mevcut çevresel problemler, çevresel koruma alanlarından ya da
duyarlı yörelerden (EK-IV’de belirtilen) herhangi biriyle ilişkisi;
(5) Plan ya da program ile
ilgili olan ulusal ve uluslararası düzeyde oluşturulmuş çevre koruma
hedeflerinin ve plan ya da programın hazırlanması aşamasında bu hedeflerin ve
herhangi bir çevresel hususun nasıl dikkate alındığının tanımı;
(6) Plan ya da programın
biyolojik çeşitlilik, nüfus, insan sağlığı, fauna, flora, toprak, su, hava,
iklim faktörleri, maddi varlıklar, kültürel miras, peyzaj ve yukarıdaki
faktörler arasındaki karşılıklı ilişkiler dahil çevre üzerindeki olası önemli
etkileri (Bu etkiler ikincil, birikimli, birbirini güçlendiren, kısa, orta ve uzun dönem kalıcı ve geçici, olumlu
ve olumsuz etkileri kapsayacaktır);
(7) Plan ya da programın
uygulanmasının çevre üzerindeki önemli olumsuz etkilerinin önlenmesi,
azaltılması ve mümkün olduğunca tamamının giderilmesi için tasarlanan
tedbirler;
(8) Plan yada programın
alternatifleri ve bunların çevre üzerindeki etkileriyle birlikte ele alınması.
Ele alınan alternatiflerin seçilmesinin nedenlerinin ana hatları ve istenen
bilgilerin derlenmesinde karşılaşılan güçlükler (teknik yetersizlikler ya da teknik
ustalık -know-how- eksikliği gibi), değerlendirmenin nasıl yapıldığının
tanımlanması;
(9) Halkın katılımı
toplantısının ana hatları (yeri, tarihi, kimlerin katıldığı), toplantıda dile
getirilen görüşler ve plan ya da programın nihai halinde bu görüşlerin
değerlendirmede nasıl kullanıldığı;
(10)
Plan ya da programın uygulanmasında ortaya çıkabilecek çevresel
etkileri izlemeye ilişkin olarak tasarlanan tedbirlerin tanımı;
(11)
Elde edinilen bilgi ve verilerdeki eksiklikler ile bu eksikliklerin
karar vermedeki öneminin tanımı;
(12)
Yukarıdaki başlıklar altında sağlanan bilgilerin teknik olmayan bir
özeti.
EK-IV
DUYARLI YÖRELER
Bu Yönetmelik kapsamında bulunan plan ve
progamlara ilişkin yapılacak çalışmalar sırasında başvurulması gereken
mevzuatın dökümü aşağıda yer almaktadır. Mevzuatta olabilecek değişiklikler bu
bölümün ayrılmaz bir parçasıdır.
1. Ülkemiz mevzuatı uyarınca korunması gerekli
alanlar:
a) 2873 sayılı Milli Parklar Kanununun 2 nci
maddesinde tanımlanan ve bu Kanunun 3 üncü maddesi uyarınca belirlenen Milli
Parklar, Tabiat Parkları, Tabiat Anıtları ve Tabiat Koruma Alanları,
b) 3167 sayılı Kara Avcılığı Kanunu uyarınca Orman
Bakanlığınca belirlenen Yaban Hayatı Koruma Sahaları ve Yaban Hayvanı
Yerleştirme Alanları,
c) 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanununun 2 nci maddesinin -(a) bendinin (1), (2), (3) ve (5) numaralı
alt bentlerinde Kültür Varlıkları, Tabiat Varlıkları, Sit ve Koruma Alanı
olarak tanımlanan ve aynı Kanunun ilgili maddeleri uyarınca tespiti ve tescili
yapılan alanlar,
d) 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu kapsamında olan
Su Ürünleri İstihsal ve Üreme Sahaları,
e) 4/9/1988 tarihli ve 19919 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 17 nci ve 1/7/1999
tarihli ve 23742 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Yönetmelikle değişik 18, 19
ve 20 nci maddelerinde tanımlanan alanlar,
f) 2/11/1986 tarihli ve 19269 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan Hava Kalitesini Korunması Yönetmeliğinin 49 uncu
maddesinde tanımlanan Hassas Kirlenme Bölgeleri,
g) 2872 sayılı Çevre Kanununun 9 uncu maddesi
uyarınca Bakanlar Kurulu tarafından Özel Çevre Koruma Bölgeleri olarak tespit
ve ilan edilen alanlar,
h) 2960
sayılı Boğaziçi Kanununa göre koruma altına alınan alanlar,
i) 6831
sayılı Orman Kanunu gereğince orman alanı sayılan yerler,
j) 3621
sayılı Kıyı Kanunu gereğince yapı yasağı getirilen alanlar,
k) 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve
Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunda belirtilen alanlar,
l) 4342
sayılı Mera Kanununda belirtilen alanlar,
m) 30/1/2002 tarihli ve 24656 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğinde belirtilen
alanlar.
2. Ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler
uyarınca korunması gerekli alanlar:
a) 20/2/1984 tarihli ve 18318 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan Avrupa'nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma
Sözleşmesi (BERN Sözleşmesi) uyarınca koruma altına alınmış alanlardan Önemli
Deniz Kaplumbağası Üreme Alanlarında belirtilen I. ve II. Koruma Bölgeleri,
Akdeniz Foku Yaşama ve Üreme Alanları,
b) 12/6/1981 tarihli ve 17368 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi
(Barcelona Sözleşmesi) uyarınca koruma
altına
alınan alanlar,
i) 23/10/1988 tarihli ve 19968 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan Akdeniz'de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol gereği
ülkemizde Özel Koruma Alanı olarak belirlenmiş alanlar,
ii) 13/9/1985 tarihli Cenova Bildirgesi gereği
seçilmiş ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından yayımlanmış olan
Akdeniz'de Ortak Öneme Sahip 100 Kıyısal Tarihi Sit listesinde yer alan
alanlar,
iii) Cenova Bildirgesi'nin 17 nci maddesinde yer
alan Akdeniz'e Has Nesli Tehlikede Olan Deniz Türlerinin yaşama ve beslenme
ortamı olan kıyısal alanlar,
c) 14/2/1983 tarihli ve 17959 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan Dünya Kültür ve Tabiat Mirasının Korunması Sözleşmesinin 1
ve 2 nci maddeleri gereğince Kültür Bakanlığı tarafından Kültürel Miras ve
Doğal Miras statüsü ile koruma altına alınan kültürel, tarihi ve doğal alanlar,
d) 17/5/1994 tarihli ve 21937 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası
Öneme Sahip Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi (RAMSAR Sözleşmesi) uyarınca
koruma altına alınmış alanlar.
[1]
Bu tür çalışmalar hakkında daha fazla bilgi için lütfen bkz: Doç. Dr.
Firuz D. YAŞAMIŞ, “Çevre Yönetiminin Temel Araçları”, İmge Yayınevi, 1995,
Ankara.
[2]
Bu konuda daha fazla bilgi için lütfen bakınız: Doç. Dr. Firuz Demir
YAŞAMIŞ, “Çevre Yönetiminin Temel Araçları”,
İmge Yayınevi, 1995, Ankara.
[3]
EPA, Staff Paper, “Review of the
National Ambient Air Quality Standards for Particulate Matter: Assessment
of Scientific and Technical Information”,
North Carolina, Ocak 1982, s. 20.
[4]
Bu bölüm, yazarın daha önce yayınlanan “Bebek Ölümlerinin Çevresel
Nedenleri” adlı kitabının geniş bir özetidir.
[5] Hardin, Garrett, “Tragedy of
Commons”, Environmental Law, ed. Roger Findley ve Daniel A. Farver, St. Paul, Minn, West Pub., 1981, s. 1.
[6] İstanbul ile ilgili daha fazla için
lütfen bakınız: Doç. Dr. Firuz Demir YAŞAMIŞ, “İstanbul’un Yönetimine İlişkin
Kurumsal Sorunlar ve Bazı Çözüm Önerileri”, Türk İdare Dergisi, Yıl 68, Haziran
1996, Sayı 411, s. 71-102.
[7]
Kaynak: Denizli Valiliği.
[8] Kültür Bakanlığı, “Pamukkale Koruma
Amaçlı İmar Planında Öngörülen Travertenlerin Korunması ve Geliştirilmesi İçin
Proje Yapım Hizmetleri 1. Ara Raporu”, Hacettepe Üniversitesi, Uluslararası
Karst Su Kaynakları Uygulama ve Araştırma Merkezi, Ekim 1993, Ankara.
[9] Bu kitabın bundan sonraki bölümlerinde,
1993 yılında çıkartılan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği “ÇEDY 1993”,
1997 yılında çıkartılan Yönetmelik “ÇEDY 1997” ve 2002 yılında çıkartılan
Yönetmelik “ÇEDY 2002” olarak kısaltılacaktır.
[10] 5272 sayılı
yeni Belediye Kanunu şekil yetersizliği nedeniyle Anayasa Mahkemesi tarafından
tümüyle iptal edilmiştir. Eski Belediye Kanunu’nun da yeni kanunla iptal
edilmiş olması nedeniyle ortaya bir hukuksal boşluk çıkmıştır. Anayasa
Mahkemesi söz konusu boşuluğun doldurulması için 6 ay süre vermiştir.
[11] NEPA (National
Environmental Policies Act) Ulusal Çevre Politikaları Yasası
[12] Yönetmelik
16.12.2004 günlü ve 25672 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
[13] Danıştay 6. Dairesi, E: 97/4497 ve K:
98/5629 sayılı kararıyla bu Yönetmeliğin 4, 5, 6, 17, 27 ve 28 inci
maddelerinde yer alan “görüş” kavramıyla 15/a ve 24/a fıkralarının ve Geçici 3
üncü maddenin iptaline karar vermiştir.
[14] 10. Daire E. 92/2593 K. 94/1702 ve 6.
Daire E. 94/3944 ve K. 95/1550.
[15] Altı çizili
olan bölümler ÇEDY 2002 ile ÇEDY 2004 arasında farkılılık olan bölümleri işaret
etmektedir.
[16] Yönetmelik
16.12.2004 günlü ve 25672 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
[17] Çıkartılan
projeler: madencilik, taşocakları
[18] 16.12.2004
tarihli ve 25672 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan değişiklikle 25 inci ve 26
ncı maddeler birleştirilmiştir.
[19] Ek I.
Listesinde yer alan alt sınırlar bu listede üst sınır olarak alınır.
[20] Çıkartılan tesisler: Demiryolu
metal malzemelerinin üretimi, hava taşıtlarının yapım veya onarım tesisleri,
kök boya ile boyama veya kasar birimlerinden her hangi birini içeren iplik,
kumaş veya halı fabrikaları, motor ve motorlu taşıt araçları, motorlu
taşıtların üretim veya montajının yapıldığı tesisler, içten yanmalı motor
üretim tesisleri, lastik üretim tesisleri (iç ve dış motorlu taşıt ve uçak
lastikleri, kolon, sırt kauçuğu, kord bezi vb).
[21] h) Aynı sahada toplam 3.000 m ve üzerinde
sondajla yapılan aramalar.
[22] Yeterlik
tebliği 24.2.2004 günlü ve 25383 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanmıştır.
[23] Yeterlik belgesi başvurusu için Ziraat
Bankası Akay Şubesi 6002368-5001 nolu
hesaba “YETERLİK BELGESİ BAŞVURU ÜCRETİ” olarak 500.000.000 TL yatırılması gerekmektedir.
[24] ÇED Raporlarında, Karar No ve Karar Tarihi nihai
raporda yer alır, nihai yazı sonrasında ÇED Olumlu/Olumsuz Karar Belgesi’ne
verilen tarih ve karar no olup, Bakanlık tarafından doldurulur.
[25] Uluslararası projelerde yer alır.
[26] İstanbul Boğazı için bu rakam 50.000 Çanakkale Boğazı için 40.000
sefer/yıl olarak tespit edilmiştir.
[27] Kuş
Bilimi ve Yaşama Alanları, TÜRKİYE ÇEVRE ATLASI
[28] Sunum ÇED Raporu ise Sunum tarihi yazılmalı
[29] Nihai rapor ise …./…./200.. şeklinde boş bırakılmalıdır. Karar No
ve tarih Bakanlık tarafından doldurulacaktır.
[30] Bu
Direktif 3 Temmuz 1985’de üye ülkelere bildirilmiştir.
[31]
Nükleer güç santralleri ve öteki nükleer reaktörler tüm nükleer yakıtın ve
öteki radyoaktif kirlenmiş unsurların sürekli olarak santralden uzaklaştırılmış
olduğu tesislerdir.
[32] Bu
Direktif’teki “havalimanı” deyimi Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü’nü kuran
1944 tarihli Şikago Konvansiyonu’nun tanımına uyan havalimanları anlamına
gelmektedir. (Ek 14).
[33] Bu
tanıtım projenin doğrudan ve dolaylı, ikincil, yığınsal, kısa
ve uzun erimli, devamlı ve geçici
etkileri, olumlu ve olumsuz etkilerini kapsamalıdır.
[34] Bu,
ikincil, yığınsal, sinerjistik, kısa, orta ve uzun erimli,
sürekli ve geçici, olumlu ve olumsuz etkileri içermelidir.
* (1) OJ
No L 257, 10. 10. 1996, p. 26.
* (1)
This Directive was notified to the Member States on 3 July 1985.
* (*) Nuclear power stations and other nuclear reactors cease to be such an
installation when all nuclear fuel and other radioactively contaminated
elements have been removed permanently from the installation site.
(1) For the
purposes of this Directive, ‘airport' means airports which comply with the
definition in the 1944 Chicago Convention setting up the International Civil
Aviation Organization (Annex 14).
* (1) OJ No L 194, 25. 7. 1975, p. 39. Directive as last amended by
Commission Decision 94/3/EC (OJ No L 5, 7. 1. 1994, p. 15).
(2) OJ No L
377, 31. 12. 1991, p. 20. Directive as last amended by Directive 94/31/EC (OJ
No L 168, 2. 7. 1994, p. 28).
(3) OJ No L
135, 30. 5. 1991, p. 40. Directive as last amended by the 1994 Act of
Accession.
* (1) This description should cover the direct effects and any indirect,
secondary, cumulative, short, medium and long-term, permanent and temporary,
positive and negative effects of the project.
*
(1) These effects should include secondary, cumulative, synergistic, short,
medium and long-term permanent and temporary, positive and negative effects.
[36] Bu madde
şöyledir: “g) Sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde, çevreye olumsuz etki
yapabilecek her türlü plan, program ve projenin, fayda ve maliyetleriyle
çevresel olguların ortak bir çerçeve içinde değerlendirilmesini
gerçekleştirecek çevresel etki değerlendirmesi ve stratejik çevresel
değerlendirme çalışmasının yapılmasını sağlamak, bu çalışmaları denetlemek ve
izlemek.”
(*) Bu listede yer alan plan ve programlarda
yapılacak değişikliklerin Stratejik Çevresel Değerlendirmeye tabi olup olmadığı
Ek-II’de tanımlanan yönteme göre değerlendirilecektir.
(**) Üst ölçekte SÇD uygulanan
planın alt ölçeğinde tekrar SÇD uygulanmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder