Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

7 Haziran 2025 Cumartesi

 

Jeopolitik Bir Satranç: Ukrayna-Rusya Savaşı, NATO’nun Genişlemesi ve Batı’nın Stratejik Dönüşümü

 

PROF. DR. FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ

 

 

 

Özet

Bu çalışma, Ukrayna-Rusya Savaşı'nı yalnızca bir bölgesel çatışma olarak değil, küresel jeopolitik dinamiklerin çarpıştığı çok boyutlu bir kriz olarak ele almaktadır. NATO’nun doğuya doğru genişleme süreci Batı’nın enerji güvenliği hedefleri ve Rusya’nın tarihsel etki alanını koruma çabası savaşın temel belirleyicileri arasında yer almaktadır. Jeopolitik ve gerçekçi kuramsal çerçeve temelinde yapılan çözümlemelerde Batı'nın stratejik atılımları, Rusya'nın güvenlik kaygıları, Çin’in temkinli siyasası ve iç siyasal dengeler gibi çeşitli etmenler değerlendirilmektedir. Çalışmada, bu savaşın sadece bir askeri çatışma değil, aynı zamanda diplomatik, ekonomik ve siyasal düzlemlerde sürdürülen çok yönlü bir savaşım olduğu sonucuna varılmaktadır. Ayrıca, küresel güvenlik mimarisinin yeniden oluşturulması gereksinimi vurgulanmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Ukrayna, Rusya, NATO, jeopolitik, vekalet savaşı, enerji güvenliği, Çin, gerçekçilik

 

GİRİŞ

Ukrayna-Rusya Savaşı, 21. yüzyılın en kapsamlı ve etkileri çok boyutlu olan jeopolitik krizlerinden biridir. 2014’te başlayan ve 2022’de Rusya’nın kapsamlı işgaliyle yeni bir boyuta ulaşan bu çatışma, yalnızca iki devlet arasındaki bir savaş olmaktan çok küresel güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir savaşımı temsil etmektedir. NATO’nun doğuya doğru genişlemesi, Avrupa’nın enerji güvenliği arayışı, Rusya’nın çevrelenme algısı ve Batı’nın Orta Asya enerji yollarına erişim hedefleri bu krizin temel jeopolitik parametreleri arasında yer almaktadır.

Bu makale, Ukrayna-Rusya Savaşı’nı salt bir askeri müdahale olarak değil, çok katmanlı bir jeopolitik satranç tahtası olarak ele almaktadır. Batı’nın stratejik hesapları, NATO’nun genişleme politikası, Rusya’nın revizyonist refleksleri ve savaşın yarattığı küresel dönüşüm dinamikleri, bu çalışmanın temel inceleme konularını oluşturmaktadır. Jeopolitik ve gerçekçi kuramsal çerçeveden hareketle, savaşın nedenleri, gelişimi ve olası sonuçları çok boyutlu olarak çözümlenecektir.

Daha önce de bu konuyu birkaç kez ele aldım. Özellikle Trump-Zelenski görüşmesindeki fiyaskodan sonra konuyu bir kez daha ele almak ve irdelemek kaçınılmaz oldu.

KURAMSAL ÇERÇEVE: JEOPOLİTİK VE GERÇEKÇİ YAKLAŞIM

Jeopolitik, bir devletin coğrafi konumunun dış siyasa kararlarını nasıl şekillendirdiğini inceleyen bir yaklaşımdır. Bu çalışmada, jeopolitik bakış açısı gerçekçi dış siyasa kuramı ile birlikte değerlendirilmiştir. Gerçekçilik uluslararası ilişkileri güç dengesi ve çıkar temelli olarak yorumlar. Bu yaklaşım, NATO'nun genişlemesi ve Rusya'nın tepkilerini anlamada önemli bir inceleme zemini sunar.

ÇÖZÜMLEME

Ukrayna sorunu jeopolitik ve jeostratejik açıdan çözümlenirse daha isabetli sonuçlara varılabilir. Ancak bu çerçevede dahi açıklamaya gereksinim duyan acil konular var. ABD hem kendisinin ve hem de batının çıkarlarını korumak için Rusya'ya karşı durması gerekirken batıyı harcıyor ve Rusya'nın ekmeğine yağ sürüyor. Bu büyük çelişkinin açıklaması ise ABD'nin büyük ekonomik açmazında (iç ve dış borçlar gibi) yatıyor. ABD artık pek çok Amerikalı uzmanın kabul ve itiraf ettiği gibi eski ABD değil...

Ukrayna krizini jeopolitik ve jeostratejik açıdan ele almak, olayların akışını ve ABD'nin izlediği siyasalardaki çelişkileri daha net görmemizi sağlar. ABD'nin, Batı ittifakının lideri olarak hareket etmesi beklenirken aslında Avrupa'nın ekonomik ve güvenlik çıkarlarını yeterince gözetmediği yönünde ciddi eleştiriler var. Ukrayna'ya verilen askeri ve ekonomik destek, özellikle Avrupa ülkeleri için büyük bir yük haline geldi. Almanya başta olmak üzere birçok ülk, ABD’nin siyasalarının kendilerini zora soktuğunu düşünüyor.

Öte yandan, ABD’nin borç yükü ve ekonomik sürdürülebilirliği konusundaki sorunlar da giderek daha fazla tartışılıyor. Savunma bütçesi ve Ukrayna gibi kriz bölgelerine harcanan milyarlarca dolar, iç siyasette ciddi tepkilere neden oluyor. Cumhuriyetçilerin Ukrayna’ya yardımı azaltma talepleri de aslında bu ekonomik açmazın bir yansımasıdır.

Ancak ABD'nin bu politikalarının Rusya'ya fayda sağlaması sorunu büyük bir çelişki gibi görünüyor. ABD, Ukrayna savaşını bir “vekalet savaşı” olarak kullanıyor ama bu süreç, Rusya’yı tamamen zayıflatmak yerine bazı açılardan daha dirençli hale getirdi. Batı’nın yaptırımları Rusya’yı Çin ve küresel güney ile daha fazla iş birliğine yöneltti. Bu durum, uzun vadede ABD’nin küresel liderlik konumunu daha da zorlayabilir.

ABD, stratejik açından savaşın maliyetini Ukrayna'dan çok Avrupa ülkelerine yüklemek istemiş olabilir. Ekonomik sıkışıklık ise çok açık bir zorlayıcı neden olarak görünüyor. ABD’nin Ukrayna krizini Avrupa’nın üzerine yıkma stratejisi hem jeopolitik hem de ekonomik açıdan akılcı görünüyor. ABD, Avrupa'nın Rusya'ya olan enerji bağımlılığını kırarak kendi LNG ihracatını artırdı, savunma sanayisini güçlendirdi ve NATO içindeki liderliğini pekiştirdi. Ancak Avrupa’nın ekonomik ve askeri kapasitesinin zorlanması, ABD’nin uzun vadeli çıkarlarına ne kadar hizmet eder, orası tartışmalı. Öte yandan, ABD’nin ekonomik sıkışıklığı da dış siyasadaki bazı zorunlu yönelimleri beraberinde getiriyor. ABD, borçlanarak finanse ettiği askeri ve ekonomik yardımları sürdürebilir mi? İç siyasette artan kutuplaşma ve mali krizler, Washington’ın karar alma sürecini de etkiliyor. Cumhuriyetçilerin Ukrayna’ya yardımı azaltma talepleri ve Avrupa ülkelerinin giderek daha isteksiz hale gelmesi, ABD’nin uzun vadeli stratejisini riske atıyor.

Buradaki en kritik soru şudur: ABD, Ukrayna’daki savaşı Avrupa’yı daha bağımlı hale getirmek için mi kullanıyor, yoksa gerçekten Rusya’yı zayıflatmaya çalışırken Avrupa’yı gözden mi çıkarıyor? Eğer ikinci olasılık geçerliyse, bu durum ABD’nin küresel liderlik kapasitesinin zayıfladığına işaret eder. Her şeyden önce bu çözümlemeyi iyi yapmak gerekir. Ukrayna-Rusya savaşını başlatan etmenler nelerdi? Sadece Kırım'ın ve doğu Ukrayna'nın bazı bölgelerini ilhak etmeye kalkışması mı? Yoksa, batının Ortaasya ve Rusya'nın Avrupa üzerindeki çıkar beklentilerinin tehlikeye düşmesi mi? Ukrayna-Rusya savaşının nedenlerini çözümlerken yalnızca 2014’teki Kırım ilhakına ya da Donbas’taki ayrılıkçı hareketlere odaklanmak yeterli olmaz.

Daha geniş bir jeopolitik çerçevede, bu savaşın arkasında birkaç temel faktör bulunuyor:

Rusya’nın Jeopolitik Kaygıları ve NATO’nun Genişlemesi: Rusya, NATO’nun doğuya doğru genişlemesini kendi ulusal güvenliği için varoluşsal bir tehdit olarak görüyor. 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra NATO, 1999’dan itibaren Doğu Avrupa ülkelerini ittifaka dahil etmeye başladı (Polonya, Macaristan, Çekya). 2004’te Baltık ülkeleri de NATO üyesi oldu. 2008’de Gürcistan ve Ukrayna’ya NATO üyeliği için kapının aralandığı Bükreş Zirvesi, Rusya açısından büyük bir tehdit olarak algılandı. Rusya, Gürcistan’ın NATO’ya yaklaşmasını 2008’deki Güney Osetya ve Abhazya savaşlarıyla engelledi. Ukrayna’nın Batı’yla bütünleşmesini önlemek için 2014’te Kırım’ı ilhak etti ve Donbas’ta ayrılıkçı hareketleri destekledi.

ABD ve Avrupa’nın Orta Asya ile Bağlantı Planları: Batı, Orta Asya enerji kaynaklarına doğrudan erişmek istiyor ve Rusya’nın Avrasya’daki etkisini kırmaya çalışıyor. Ukrayna, bu büyük enerji ve ulaşım koridorlarının kesişim noktasında yer alıyor. Avrupa’nın Rusya’ya bağımlı olmadan enerji temin edebilmesi için Güney Gaz Koridoru gibi projeler geliştirildi. Ukrayna, Rusya’nın Avrupa’ya gaz taşıyan boru hatlarının büyük kısmını barındırıyor. Kiev’in Batı’ya kayması, Rusya’nın Avrupa üzerindeki enerji baskısını zayıflatacaktı.

Ukrayna'nın Batı’ya Yakınlaşması ve 2014 Meydan Devrimi: 2013-2014’te Ukrayna’da yaşanan Meydan Hareketi (Euromaidan) Rusya ile Batı arasındaki büyük güç mücadelesinin sahnesi oldu. Ukrayna Cumhurbaşkanı Yanukoviç AB ile ortaklık anlaşmasını reddedince halk ayaklandı. Yanukoviç devrildi ve Batı yanlısı bir yönetim iktidara geldi. Rusya, buna karşılık Kırım’ı ilhak etti ve Donbas’ta ayrılıkçıları destekleyerek Ukrayna’yı kararsızlığa itti.

Rusya'nın Avrupa'daki Etkisini Korumak İstemesi: Rusya, SSCB’nin dağılmasından sonra Avrupa üzerindeki nüfuzunu büyük ölçüde kaybetti. Ancak enerji politikaları sayesinde Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde hâlâ güçlü ekonomik bağları vardı. Ukrayna’nın Batı’ya yönelmesi Rusya’nın Avrupa’daki nüfuzunu daha da zayıflatacaktı. Bu yüzden Moskova, Ukrayna’nın Batı ile bütünleşmesini engellemek için askeri güç kullanmaya karar verdi.

Sadece Ukrayna Değil, Daha Büyük Bir Stratejik Çatışma: Savaş, sadece Rusya’nın Ukrayna’nın bazı bölgelerini ilhak etme girişiminden ibaret değildir. Esas sorun Rusya’nın Avrupa üzerindeki nüfuzunu koruma çabasıdır. ABD ve Avrupa’nın Rusya’yı Orta Asya’dan ve enerji pazarlarından dışlama stratejisi ve NATO’nun genişlemesi ve Rusya’nın bunu tehdit olarak algılaması gibi daha büyük jeopolitik dinamikler ortaya çıkmıştır.

Rusya Doğu Almanya'dan çekilmek ve Almanyaların birleşmesini kabul etmek için NATO'nun doğuya doğru genişlemeyeceği konusunda batıdan ve özellikle ABD'den söz aldı ve anlaşma yaptı. 1990 yılında, Almanya’nın birleşmesi sürecinde ABD ve Batı Almanya, Sovyetler Birliği’ne NATO’nun doğuya doğru genişlemeyeceğine dair söz verdi. Bu yüklenim özellikle dönemin ABD Dışişleri Bakanı James Baker ile Sovyet lideri Mihail Gorbaçov arasındaki görüşmelerde dile getirildi. Baker’in ünlü "NATO bir inç bile doğuya genişlemeyecek" (not one inch eastward) sözü yıllar sonra Rusya’nın NATO genişlemesini bir ihanet olarak görmesine neden oldu. Ancak, bu sözün resmi bir anlaşmaya dönüşmediğini ve yazılı bir taahhüt haline getirilmediğini Batı sürekli savundu. Yani, Rusya bu yüklenimin ihlal edildiğini iddia ederken, Batı ise "resmi ve bağlayıcı bir anlaşma yok" diyerek NATO’nun genişlemesini savundu.

NATO’nun Doğuya Genişlemesi ve Rusya’nın Tepkisi:

1999: Polonya, Macaristan ve Çekya NATO’ya katıldı.

2004: Baltık ülkeleri (Estonya, Letonya, Litvanya), Romanya, Bulgaristan, Slovakya ve Slovenya da ittifaka dahil oldu.

2008: Bükreş Zirvesi’nde Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO üyesi olabileceği sinyali verildi. Bu, Rusya açısından bir kırmızı çizgiydi.

2014: Ukrayna’daki Meydan Devrimi sonrası Rusya Kırım’ı ilhak etti ve Donbas’taki ayrılıkçıları destekledi.

Rusya’nın Algısı Batı’nın Stratejik İhaneti: Rusya, 1990'da Batı’nın verdiği sözlerin tutulmadığını düşünüyor ve NATO’nun genişlemesini kendi ulusal güvenliğine doğrudan bir tehdit olarak görüyor. ABD ise Sovyetler Birliği'nin artık var olmadığını ve eski sözlerin bağlayıcı olmadığını iddia ediyor. Ancak şu soru önemli: Batı gerçekten Rusya’yı oyalayıp sonra genişlemeye mi karar verdi? Yoksa Sovyetler’in çöküşüyle yeni durumlar oluştuğu için NATO genişlemesi kaçınılmaz mıydı? Bence burada iki önemli bakış açısı var: “reelpolitik (güç politikası) yaklaşımı” ve “hukuksal-diplomatik yaklaşım”.

Reelpolitik Açısından Batı’nın Çıkarları İçin Stratejik Aldatma: Sovyetler Birliği 1990’da çöküşe doğru giderken, Batı için Moskova’nın etkisini kırmak ve Doğu Avrupa’yı kendi eksenine çekmek büyük bir stratejik fırsattı. Almanya’nın birleşmesi Batı için büyük bir kazanım oldu ama bunun karşılığında NATO’nun genişlemeyeceği sözü verildi. Ancak Batı, Sovyetler’in çöküşüyle birlikte artık bu sözü tutmaya gerek kalmadığını düşündü. ABD ve Avrupa, Rusya’yı bir tehdit olarak görmeye devam etti ve genişlemeyi adım adım sürdürdü. Bu bakış açısına göre, Batı Rusya’yı oyaladı, stratejik olarak aldattı ve kendi çıkarları için hareket etti.

Hukuksal-Diplomatik Açısından ise Resmi Anlaşma Olmadığı İçin Batı Haklı: ABD ve NATO, resmi, yazılı ve bağlayıcı bir anlaşma olmadığını iddia ediyor. Diplomatik sözler ve görüşmeler uluslararası hukuka göre resmi bir yüklenim sayılmaz. 1997’de “NATO-Rusya Kurucu Senedi” imzalandığında bile NATO genişlemeyi sürdürdü ve Rusya buna açıkça karşı çıkmasına rağmen Batı süreci devam ettirdi. Batı, eski Sovyet ülkelerinin NATO’ya katılma hakkı olduğunu çünkü bağımsız devletler olarak kendi güvenlik politikalarını belirleyebileceklerini söylüyor. Yani hukuken NATO genişlemesi bir ihlal değil, egemen devletlerin kendi tercihi olarak gösteriliyor.

Savaşın Özel Dinamikleri: Vekalet, Çin ve İç Siyaset: Ukrayna-Rusya Savaşı'nın ayırt edici özelliklerinden biri, sadece iki devlet arasında değil, çok sayıda aktörün dolaylı şekilde müdahil olduğu bir çatışma olmasıdır. Bu bağlamda savaş, sıklıkla bir “vekalet savaşı” olarak nitelendirilmiştir. ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin Ukrayna’ya sağladığı ekonomik ve askeri destek doğrudan bir müdahale olmaksızın Rusya’yı yıpratma stratejisi olarak yorumlanabilir.

Çin’in Rolü: Çin’in Ukrayna-Rusya savaşındaki rolü de özel önem taşımaktadır. Çin, her ne kadar doğrudan taraf olmasa da savaş boyunca Rusya’ya dolaylı ekonomik destek sağlamış ve Batı yaptırımlarını açıkça desteklememiştir. Çin’in bu temkinli tutumu küresel dengeleri gözeten çok katmanlı bir dış politika anlayışını yansıtmaktadır.

Özel Dinamikler: Ayrıca savaşın taraf ülkelerin iç siyasetleri üzerindeki etkisi de belirgindir. ABD’de Cumhuriyetçi Parti'nin Ukrayna’ya yapılan yardımlara karşı artan muhalefeti, iç siyasal kutuplaşmanın dış politika tercihlerini nasıl etkilediğini göstermektedir. Rusya’da ise savaşın ekonomik ve sosyal maliyetleri, Putin yönetiminin iç meşruluğunu sınamakta ve halkta hoşnutsuzluk yaratmaktadır. Bu özel dinamikler, savaşın sadece cephe hattında değil, aynı zamanda diplomatik, ekonomik ve siyasal düzlemlerde de sürdüğünü ortaya koymaktadır.

Trump’ın Başkanlık Koltuğuna Oturması ve Ukrayna-Rusya Savaşı Üzerine Yeni Stratejiler

Donald Trump’ın yeniden Amerika Birleşik Devletleri başkanı olarak göreve başlaması, uluslararası politikada önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilmektedir. Özellikle Ukrayna-Rusya savaşı gibi küresel bir krizin çözümüne yönelik yeni strateji ve siyasaların uygulanmaya başlanması bu dönemde dikkat çeken bir gelişme olacaktır. Trump’ın dış politika yaklaşımları, önceki başkanlık döneminde benimsediği “Önce Amerika (America First)” anlayışı ve kişisel liderlik tarzıyla şekillenmektedir. Trump’ın Ukrayna-Rusya savaşına yönelik potansiyel politikalarını, NATO ve Avrupa ile ilişkilerini, Rusya’ya karşı tutumunu ve olası sonuçları aşağıda ele alınmıştır.

Trump’ın Dış Politika Yaklaşımı ve Tarihsel Perspektif

Trump’ın başkanlık dönemindeki dış politika kararları, uluslararası sistemde gerçekçi bir anlayışın egemen olduğu bir dönemi işaret etmektedir. Özellikle müttefiklerle ilişkilerinde maliyet ve yarar çözümlemesi yaparak Amerika’nın çıkarlarını önceliklendiren bir yaklaşım sergilemiştir. Ukrayna-Rusya savaşı bağlamında da benzer bir yaklaşımın benimsenmesi olasıdır. Trump, 2016-2020 yılları arasındaki başkanlık döneminde NATO müttefiklerini savunma harcamalarını artırmaya zorlamış ve Avrupa’ya yönelik eleştirilerde bulunmuştur. Bu durum, Ukrayna savaşına yönelik politikalarının da yararcı bir temelde şekilleneceğini göstermektedir.

Ukrayna’ya Yönelik Siyasa ve Yardımlar

Trump’ın Ukrayna’ya yönelik askeri ve mali yardımları yeniden değerlendirmesi olasıdır. Daha önceki döneminde Kiev’e sağlanan yardımların Amerikan çıkarlarına hizmet edip etmediğini sorgulayan Trump bu yardımları sınırlandırmak istemektedir. Biden’a “ahmak” demesi bu nedenledir. Bu bağlamda, Ukrayna’ya yönelik askeri destek, Trump yönetiminin yeni stratejik önceliklerine göre azaltılabilir. Trump, Ukrayna-Rusya krizinin çözümünde görüşme odaklı bir yaklaşımı benimsemektedir. Ancak bu durum, Ukrayna’nın egemenlik hakları ile Rusya’nın stratejik çıkarları arasında bir denge kurulmasını gerektirir.

NATO ve Avrupa ile İlişkiler

Trump’ın uluslararası kurumlara yönelik eleştirel tavrı, NATO ve Avrupa ile ilişkilerinde belirgin bir şekilde görülmektedir. NATO müttefiklerinden savunma harcamalarını artırmalarını istemiş ve Ukrayna savaşında Avrupa’nın daha fazla sorumluluk alması yönünde bir baskı oluşturmuştur. Bu durum, Transatlantik ilişkilerde yeni bir dönemi başlatabilir. Ancak Trump’ın Avrupa ile ilişkilerdeki yararcı yaklaşımı Ukrayna’daki çatışmanın çözümüne yönelik iş birliklerini daha da karmaşık hale getirebilir.

Rusya ile İlişkiler ve Yeni Stratejiler

Trump’ın Rusya’ya yönelik tutumu, Ukrayna savaşındaki en kritik etmenlerden biridir. Daha önceki başkanlık döneminde Vladimir Putin ile kurduğu ilişki Trump’ın Rusya’ya yönelik yaptırımlarda daha esnek bir yaklaşım sergileyebileceği yönünde bir izlenim yaratmıştır. Bu bağlamda, Trump, Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımları hafifletmeyi düşünebilir. Bu durum, Batı dünyasında ciddi tartışmalara yol açabilir. Ayrıca, Rusya’nın enerji kaynaklarına olan bağımlılığın azaltılması Trump’ın enerji politikalarının merkezinde yer alabilir.

Olası Senaryolar

Trump’ın Ukrayna-Rusya savaşına yönelik politikaları, uluslararası sistemde çeşitli sonuçlar doğurabilir. Trump’ın diplomasi odaklı bir yaklaşımı benimsemesi, savaşın sona erdirilmesine katkı sağlayabilir. Ancak bu süreçte Ukrayna’nın güvenlik endişeleri göz ardı edilirse uzun vadede kararsızlık riskini artabilir. Trump’ın Rusya’ya yönelik daha uzlaşmacı bir politika izlemesi Batı ittifakı içinde çatlaklara yol açabilir. Trump’ın savaşın çözümünde etkili bir rol üstlenmesi küresel arenada Amerika’nın liderlik durumunu yeniden güçlendirebilir.

Donald Trump’ın başkanlık koltuğuna oturması ve Ukrayna-Rusya savaşına yönelik yeni stratejiler uygulamaya başlaması, uluslararası politikada önemli değişimlere yol açabilir. Bu süreçte, Trump’ın önceki dış politika kararlarını incelemek ve Ukrayna-Rusya bağlamındaki çıkarlarını çözümlemek gelecekteki gelişmeleri öngörmek açısından kritik öneme sahiptir. Trump’ın liderliğinde Amerika Birleşik Devletleri’nin uluslararası sistemdeki rolü gerçekçi bir bakış açısıyla yeniden tanımlanmalıdır.

GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Batı’nın Rusya’yı aldattığını düşünebiliriz. Çünkü 1990’ların kaotik ortamında Moskova zayıftı ve NATO’nun genişlemesine karşı koyacak gücü yoktu. Ancak, Batı açısından bakıldığında, uluslararası sistemde güç dengeleri değiştikçe, yeni çıkarlar doğrultusunda hareket etmek doğal bir sonuç. Batı, 1990’lardaki Rusya’nın zayıflığından faydalandı ve NATO’yu genişletti. Ancak, Batı, resmi bir anlaşma olmadığı için hukuksal olarak kendini savunabilmektedir.

Kritik nokta şu olabilir: Eğer Batı gerçekten Rusya’yı kasıtlı olarak aldattıysa, bu Rusya’nın saldırgan tutumunu haklı çıkarır mı? Yoksa küresel düzenin doğası gereği güç kazanan taraf her zaman kendi çıkarına göre mi hareket eder? Aslında, iki seçenek de haklıdır. Çünkü, aslında her iki bakış açısında da doğruluk payı var. Bu durum uluslararası ilişkilerin doğasındaki güç dengesi savaşımı ve çıkar çatışmalarıyla doğrudan bağlantılıdır. Burada önemli olan, hangi yaklaşımın daha fazla sonuç doğurduğudur. Eğer Batı'nın stratejik aldatması ağır basıyorsa, Rusya'nın tepkisini ve Ukrayna'daki savaşını bir tür savunma refleksi olarak görebiliriz. Ama eğer Batı'nın hukuksal durumu ve Doğu Avrupa ülkelerinin kendi tercihleri daha belirleyici ise, o zaman Rusya'nın revizyonist ve saldırgan bir güç olarak hareket ettiği sonucuna varırız.

Bu noktada, asıl belirleyici olan Batı'nın politikaları mı, yoksa Rusya'nın jeopolitik hedefleri mi? Başka bir deyişle, Rusya'nın saldırganlığı Batı'nın siyasalarının bir sonucu mu, yoksa Rusya zaten tarihsel olarak böyle mi hareket ediyor? Kanımca birinci seçenek daha ağır basıyor. Şayet Batı'nın stratejik aldatması ağır basıyorsa, Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesini Batı'nın genişleme politikalarına bir tepki olarak görmek daha mantıklı hale geliyor. Bu açıdan bakınca şu sonuçlar çıkıyor: Batı, NATO'yu Doğu Avrupa’ya doğru genişleterek Rusya’yı kışkırttı. Ukrayna’nın NATO’ya katılma olasılığı Moskova için bir kırmızı çizgiydi. Batı, Ukrayna’yı askeri ve siyasal olarak destekleyerek Rusya’yı tahrik etti. Rusya, kendisini savunmak için Ukrayna’ya saldırmak zorunda kaldığını düşündü. Böyle bakarsak, savaşın temel nedeni Batı'nın Rusya'yı sınırlarına kadar sıkıştırması ve Putin’in bunu bir varoluşsal tehdit olarak görmesi oluyor. Ama burada şu kritik sorular ortaya çıkıyor: Batı, Rusya’nın bu kadar sert tepki vereceğini gerçekten bekliyor muydu, yoksa Putin’in aşırı tepki vermesi işlerine mi geldi? Batı, Ukrayna’yı destekleyerek aslında Rusya’yı bir "tuzak savaşa" mı çekti? (Afganistan’daki Sovyetler gibi) ABD ve Batı, Rusya’nın savaşa gireceğini öngördüyse ve Ukrayna’yı destekleyerek Moskova’yı zayıflatmayı planladıysa, bu durumda savaşın ana sorumluluğu Batı’ya kayıyor. Acaba Batı gerçekten böyle bir oyun mu kurdu, yoksa olaylar kendi dinamiğinde mi gelişti? Kanımca ana etmen etnik ve milliyetçi endişelerdi. NATO doğuya doğru genişlerken Rusya Doğu Ukrayna'daki soydaşlarının şikâyetlerini gidermek için onları koruma altına almak istedi. Bunun da yolu bu bölgeleri askeri yönden denetim altına almaktı. Etnik ve milliyetçi faktörler Rusya'nın Ukrayna politikasında belirleyici bir rol oynadı. Aslında bu tür stratejileri daha önce de gördük: Rusya, kendi soydaşlarını koruma iddiasıyla hareket ederek etki alanını genişletmeye çalıştı. Bu bağlamda Rusya'nın hamlelerini şöyle sıralayabiliriz:

Kırım'ın ilhakı (2014): Rusya, Kırım’daki Rus nüfusu ve tarihsel bağları öne sürerek burayı kendi topraklarına kattı.

Donetsk ve Luhansk'taki ayrılıkçılar (2014-2022): Doğu Ukrayna’daki Rusya yanlısı ayrılıkçıları destekleyerek bölgeyi eylemli olarak Kiev yönetiminden kopardı.

Özel askeri operasyon ilanı (2022): Putin, Doğu Ukrayna’daki Rus nüfusun baskı gördüğünü ve soykırıma uğradığını iddia ederek kapsamlı bir işgale girişti.

Bu çözümleme Rusya’nın etnik koruma stratejisinin sadece Ukrayna ile sınırlı olmadığını da gösteriyor. Daha önce 2008’de Gürcistan’a müdahale etti ve Güney Osetya ile Abhazya’yı denetim altına aldı. 1990’lardan beri Transdinyester’de (Moldova) benzer bir süreç yaşandı. Burada iki olasılık var: Gerçekten Rus azınlıkları korumak için mi yapıldı? Yoksa bu, Moskova'nın eski Sovyet topraklarında nüfuzunu artırmak için kullandığı bir bahane mi?

Bence her ikisi de geçerli ama esas sorun Rusya’nın etki alanını genişletme arzusudur. Çünkü Putin yönetimi, Rusya’nın tarihsel olarak kaybettiği toprakları yeniden nüfuzu altına almak istemektedir. Rusya gerçekten Rus azınlıkları korumak için mi hareket etti, yoksa bu daha büyük bir jeopolitik oyunun parçası mıydı? Belki ikisi de. Rusya’nın etnik ve milliyetçi kaygıları kesinlikle bir etmen, ancak jeopolitik çıkarlar ve stratejik hesaplar da bu hamleleri şekillendiren önemli faktörler oldu. Özellikle Putin’in, eski Sovyet topraklarını yeniden etki alanına sokma arzusu hem içerdeki milliyetçi duyguları pekiştirmek hem de dış politikada güçlü bir yer elde etmek için önemli bir güdülenme kaynağı. Etnik koruma savı ise, Rusya’nın müdahalelerini meşrulaştırmak ve uluslararası alanda destek bulmak adına kullanabileceği güçlü bir strateji olabilir. Hatta bu, "koruma hakkı" (Responsibility to Protect, R2P) gibi modern uluslararası ilişkilerdeki bazı kavramlarla da örtüşüyor. Yani, Rusya, özellikle Rus azınlıkların haklarını savunma iddiasıyla hareket ederek kendisini uluslararası alanda meşrulaştırmaya çalışmış olabilir. Ama yine de etnik kaygılar ve milliyetçi söylemler, çoğunlukla bir jeopolitik hedefin örtülü bahanesi olarak kullanılıyor. Kırım ve Doğu Ukrayna’daki etnik Ruslar, Rusya’nın bölgesel egemenliğini güçlendirme stratejisinin bir aracı oldu. Ukrayna’nın NATO'ya katılma olasılığı, Rusya için kırmızı çizgi idi ve bu, Rusya'nın hem iç hem de dış politikada daha fazla etki sağlama arzusuyla birleşti.

Sonuç olarak, Rusya'nın Ukrayna’ya müdahalesinde hem etnik hem de jeopolitik etmenler önemli bir rol oynuyor. Bu karmaşık dinamik, Ukrayna’daki savaşın nedenlerini daha net anlamamıza yardımcı oluyor. Rusya bu stratejiyi sadece Ukrayna ile sınırlı tutacak mı, yoksa başka eski Sovyet cumhuriyetlerine de benzer bir baskı uygulama arayışı olabilir mi? Rusya’nın bu aşamada, özellikle savaşın maliyetleri, iç ekonomik sıkıntılar ve uluslararası baskılar göz önüne alındığında saldırgan yaklaşımını sürdürmesi çok zordur. Ukrayna’daki savaşın uzaması, Rusya için büyük bir askerî ve ekonomik yük oluşturdu. Artık hem kaybedilen askeri kaynaklar hem de içerideki ekonomik daralma Putin'in duruşunu zorlaştırıyor. Batı'nın uyguladığı yaptırımlar, Rus ekonomisini ciddi şekilde daraltmış durumda ve özellikle enerji sektörüne olan bağımlılık büyük bir darbe aldı. Askeri harcamalar giderek artıyor ve Rusya'nın askeri gücünü yeniden oluşturma ve Ukrayna’daki ilerlemeyi sürdürme yeteneği her geçen gün azalıyor. Batı ve NATO'nun iş birliği, Rusya'nın tek başına hareket etmesini giderek daha zor hale getiriyor. Rusya'nın savaşında uluslararası destek giderek daha sınırlı bir durum aldı. Çin’in desteği bile daha dikkatli ve ölçülü bir şekilde ifade ediliyor. Dünyanın diğer bölgeleri, Rusya'nın işgali ve saldırgan tavırlarını eleştiriyor ve bu da Rusya'nın uluslararası alandaki durumunu zayıflatıyor. Batı ile ilişkilerin daha da bozulması, Rusya'nın ekonomik ve diplomatik manevra alanını daraltıyor. Rusya içindeki sosyal huzursuzluklar artmış durumdadır. Savaşın getirdiği kayıplar ve ekonomik zorluklar halk arasında bir memnuniyetsizlik dalgası yaratmış olabilir. Protestolar ve Rusya’daki muhalefet Putin'in politikalarını ve savaş stratejisini sorgulayan seslerin yükselmesine neden oluyor. Ukrayna'nın direnişi Rusya'nın savaşın kolayca kazanılacağını umduğu bir dönemde beklenmedik şekilde güçlü oldu. Batı'nın sürekli artan silah ve ekonomik yardımları Ukrayna'nın kendini savunmasına olanak tanıdı. Batı'nın Ukrayna'yı desteklemesi, sadece askeri değil, moral ve stratejik açıdan da Rusya'ya karşı büyük bir engel oluşturuyor. Bu, Rusya'nın hedeflerine ulaşmasını daha da zorlaştırdı. Putin’in iç çevresinde ve siyasal yapısında değişim olasılığı Rusya’nın geleceği için büyük bir soru işareti oluşturuyor. Rus seçkinleri ve toplumu savaşın daha fazla sürmesinin yarar sağlamadığını görebilir. İç politikadaki kararsızlık Putin’in yönetiminin geleceğini tehdit edebilir. Bu etmenler göz önüne alındığında, Rusya'nın saldırgan siyasasını sürdürmesi hem askeri hem de diplomatik açıdan giderek daha zorlaşmaktadır. Rusya'nın daha temkinli bir yaklaşım benimsemesi hem içsel dinamikleri hem de dış baskıları göz önüne alarak daha mantıklı olabilir.


 

KAYNAKÇA

Allison, R. (2014). Russian ‘Deniable’ Intervention in Ukraine: How and Why Russia Broke the Rules. International Affairs, 90(6), 1255–1297. https://academic.oup.com/ia/article-abstract/90/6/1255/2326779?redirectedFrom=fulltext

Brzezinski, Z. (1997). The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geostrategic Imperatives. Basic Books. 978-0465027262

Charap, S., & Colton, T. J. (2016). Everyone Loses: The Ukraine Crisis and the Ruinous Contest for Post-Soviet Eurasia. Routledge. 9781138633087

Cohen, S. F. (2019). War with Russia? From Putin & Ukraine to Trump & Russiagate. Hot Books. 978-1510745810

Mearsheimer, J. J. (2014). Why the Ukraine Crisis Is the West’s Fault: The Liberal Delusions That Provoked Putin. Foreign Affairs, 93(5), 77-89. https://www.mearsheimer.com/wp-content/uploads/2019/06/Why-the-Ukraine-Crisis-Is.pdf

NATO. (1997). Founding Act on Mutual Relations, Cooperation and Security between NATO and the Russian Federation. NATO Archives. https://www.nato.int/cps/en/natohq/official_texts_25468.htm

Trenin, D. (2014). The Ukraine Crisis and the Resumption of Great-Power Rivalry. Carnegie Moscow Center. https://eng.globalaffairs.ru/articles/the-ukraine-crisis-and-the-resumption-of-great-power-rivalry/

Tsygankov, A. P. (2016). Russia’s Foreign Policy: Change and Continuity in National Identity. Rowman & Littlefield. 978-1442254022

US National Security Archive. (1990) Memorandum of conversation between Mikhail Gorbachev and James Baker in Moscow. https://nsarchive.gwu.edu/document/16116-document-05-memorandum-conversation-between

Waltz, K. N. (1979). Theory of International Politics. Addison-Wesley. 978-0201083491

Hiç yorum yok: