Jeopolitik Bir Satranç: Ukrayna-Rusya Savaşı,
NATO’nun Genişlemesi ve Batı’nın Stratejik Dönüşümü
PROF. DR. FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ
Özet
Bu çalışma, Ukrayna-Rusya Savaşı'nı
yalnızca bir bölgesel çatışma olarak değil, küresel jeopolitik dinamiklerin
çarpıştığı çok boyutlu bir kriz olarak ele almaktadır. NATO’nun doğuya doğru
genişleme süreci Batı’nın enerji güvenliği hedefleri ve Rusya’nın tarihsel etki
alanını koruma çabası savaşın temel belirleyicileri arasında yer almaktadır.
Jeopolitik ve gerçekçi kuramsal çerçeve temelinde yapılan çözümlemelerde
Batı'nın stratejik atılımları, Rusya'nın güvenlik kaygıları, Çin’in temkinli
siyasası ve iç siyasal dengeler gibi çeşitli etmenler değerlendirilmektedir.
Çalışmada, bu savaşın sadece bir askeri çatışma değil, aynı zamanda diplomatik,
ekonomik ve siyasal düzlemlerde sürdürülen çok yönlü bir savaşım olduğu
sonucuna varılmaktadır. Ayrıca, küresel güvenlik mimarisinin yeniden
oluşturulması gereksinimi vurgulanmaktadır.
Anahtar
Kelimeler: Ukrayna, Rusya, NATO, jeopolitik,
vekalet savaşı, enerji güvenliği, Çin, gerçekçilik
GİRİŞ
Ukrayna-Rusya Savaşı, 21. yüzyılın en
kapsamlı ve etkileri çok boyutlu olan jeopolitik krizlerinden biridir. 2014’te
başlayan ve 2022’de Rusya’nın kapsamlı işgaliyle yeni bir boyuta ulaşan bu
çatışma, yalnızca iki devlet arasındaki bir savaş olmaktan çok küresel güç
dengelerinin yeniden şekillendiği bir savaşımı temsil etmektedir. NATO’nun
doğuya doğru genişlemesi, Avrupa’nın enerji güvenliği arayışı, Rusya’nın
çevrelenme algısı ve Batı’nın Orta Asya enerji yollarına erişim hedefleri bu
krizin temel jeopolitik parametreleri arasında yer almaktadır.
Bu makale, Ukrayna-Rusya Savaşı’nı
salt bir askeri müdahale olarak değil, çok katmanlı bir jeopolitik satranç
tahtası olarak ele almaktadır. Batı’nın stratejik hesapları, NATO’nun genişleme
politikası, Rusya’nın revizyonist refleksleri ve savaşın yarattığı küresel
dönüşüm dinamikleri, bu çalışmanın temel inceleme konularını oluşturmaktadır.
Jeopolitik ve gerçekçi kuramsal çerçeveden hareketle, savaşın nedenleri,
gelişimi ve olası sonuçları çok boyutlu olarak çözümlenecektir.
Daha önce de bu konuyu birkaç kez ele
aldım. Özellikle Trump-Zelenski görüşmesindeki fiyaskodan sonra konuyu bir kez
daha ele almak ve irdelemek kaçınılmaz oldu.
KURAMSAL ÇERÇEVE:
JEOPOLİTİK VE GERÇEKÇİ YAKLAŞIM
Jeopolitik, bir devletin coğrafi
konumunun dış siyasa kararlarını nasıl şekillendirdiğini inceleyen bir
yaklaşımdır. Bu çalışmada, jeopolitik bakış açısı gerçekçi dış siyasa kuramı
ile birlikte değerlendirilmiştir. Gerçekçilik uluslararası ilişkileri güç
dengesi ve çıkar temelli olarak yorumlar. Bu yaklaşım, NATO'nun genişlemesi ve
Rusya'nın tepkilerini anlamada önemli bir inceleme zemini sunar.
ÇÖZÜMLEME
Ukrayna sorunu jeopolitik ve
jeostratejik açıdan çözümlenirse daha isabetli sonuçlara varılabilir. Ancak bu
çerçevede dahi açıklamaya gereksinim duyan acil konular var. ABD hem kendisinin
ve hem de batının çıkarlarını korumak için Rusya'ya karşı durması gerekirken
batıyı harcıyor ve Rusya'nın ekmeğine yağ sürüyor. Bu büyük çelişkinin
açıklaması ise ABD'nin büyük ekonomik açmazında (iç ve dış borçlar gibi)
yatıyor. ABD artık pek çok Amerikalı uzmanın kabul ve itiraf ettiği gibi eski
ABD değil...
Ukrayna krizini jeopolitik ve
jeostratejik açıdan ele almak, olayların akışını ve ABD'nin izlediği
siyasalardaki çelişkileri daha net görmemizi sağlar. ABD'nin, Batı ittifakının
lideri olarak hareket etmesi beklenirken aslında Avrupa'nın ekonomik ve
güvenlik çıkarlarını yeterince gözetmediği yönünde ciddi eleştiriler var.
Ukrayna'ya verilen askeri ve ekonomik destek, özellikle Avrupa ülkeleri için
büyük bir yük haline geldi. Almanya başta olmak üzere birçok ülk, ABD’nin siyasalarının
kendilerini zora soktuğunu düşünüyor.
Öte yandan, ABD’nin borç yükü ve
ekonomik sürdürülebilirliği konusundaki sorunlar da giderek daha fazla
tartışılıyor. Savunma bütçesi ve Ukrayna gibi kriz bölgelerine harcanan
milyarlarca dolar, iç siyasette ciddi tepkilere neden oluyor. Cumhuriyetçilerin
Ukrayna’ya yardımı azaltma talepleri de aslında bu ekonomik açmazın bir
yansımasıdır.
Ancak ABD'nin bu politikalarının
Rusya'ya fayda sağlaması sorunu büyük bir çelişki gibi görünüyor. ABD, Ukrayna
savaşını bir “vekalet savaşı” olarak kullanıyor ama bu süreç, Rusya’yı tamamen
zayıflatmak yerine bazı açılardan daha dirençli hale getirdi. Batı’nın
yaptırımları Rusya’yı Çin ve küresel güney ile daha fazla iş birliğine
yöneltti. Bu durum, uzun vadede ABD’nin küresel liderlik konumunu daha da
zorlayabilir.
ABD, stratejik açından savaşın
maliyetini Ukrayna'dan çok Avrupa ülkelerine yüklemek istemiş olabilir.
Ekonomik sıkışıklık ise çok açık bir zorlayıcı neden olarak görünüyor. ABD’nin
Ukrayna krizini Avrupa’nın üzerine yıkma stratejisi hem jeopolitik hem de
ekonomik açıdan akılcı görünüyor. ABD, Avrupa'nın Rusya'ya olan enerji
bağımlılığını kırarak kendi LNG ihracatını artırdı, savunma sanayisini
güçlendirdi ve NATO içindeki liderliğini pekiştirdi. Ancak Avrupa’nın ekonomik
ve askeri kapasitesinin zorlanması, ABD’nin uzun vadeli çıkarlarına ne kadar
hizmet eder, orası tartışmalı. Öte yandan, ABD’nin ekonomik sıkışıklığı da dış siyasadaki
bazı zorunlu yönelimleri beraberinde getiriyor. ABD, borçlanarak finanse ettiği
askeri ve ekonomik yardımları sürdürebilir mi? İç siyasette artan kutuplaşma ve
mali krizler, Washington’ın karar alma sürecini de etkiliyor. Cumhuriyetçilerin
Ukrayna’ya yardımı azaltma talepleri ve Avrupa ülkelerinin giderek daha
isteksiz hale gelmesi, ABD’nin uzun vadeli stratejisini riske atıyor.
Buradaki en kritik soru şudur: ABD,
Ukrayna’daki savaşı Avrupa’yı daha bağımlı hale getirmek için mi kullanıyor,
yoksa gerçekten Rusya’yı zayıflatmaya çalışırken Avrupa’yı gözden mi çıkarıyor?
Eğer ikinci olasılık geçerliyse, bu durum ABD’nin küresel liderlik
kapasitesinin zayıfladığına işaret eder. Her şeyden önce bu çözümlemeyi iyi
yapmak gerekir. Ukrayna-Rusya savaşını başlatan etmenler nelerdi? Sadece
Kırım'ın ve doğu Ukrayna'nın bazı bölgelerini ilhak etmeye kalkışması mı?
Yoksa, batının Ortaasya ve Rusya'nın Avrupa üzerindeki çıkar beklentilerinin
tehlikeye düşmesi mi? Ukrayna-Rusya savaşının nedenlerini çözümlerken yalnızca
2014’teki Kırım ilhakına ya da Donbas’taki ayrılıkçı hareketlere odaklanmak
yeterli olmaz.
Daha geniş bir jeopolitik çerçevede,
bu savaşın arkasında birkaç temel faktör bulunuyor:
Rusya’nın
Jeopolitik Kaygıları ve NATO’nun Genişlemesi: Rusya, NATO’nun doğuya doğru genişlemesini
kendi ulusal güvenliği için varoluşsal bir tehdit olarak görüyor. 1991’de
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra NATO, 1999’dan itibaren Doğu Avrupa
ülkelerini ittifaka dahil etmeye başladı (Polonya, Macaristan, Çekya). 2004’te
Baltık ülkeleri de NATO üyesi oldu. 2008’de Gürcistan ve Ukrayna’ya NATO
üyeliği için kapının aralandığı Bükreş Zirvesi, Rusya açısından büyük bir
tehdit olarak algılandı. Rusya, Gürcistan’ın NATO’ya yaklaşmasını 2008’deki
Güney Osetya ve Abhazya savaşlarıyla engelledi. Ukrayna’nın Batı’yla bütünleşmesini
önlemek için 2014’te Kırım’ı ilhak etti ve Donbas’ta ayrılıkçı hareketleri
destekledi.
ABD ve Avrupa’nın
Orta Asya ile Bağlantı Planları: Batı,
Orta Asya enerji kaynaklarına doğrudan erişmek istiyor ve Rusya’nın
Avrasya’daki etkisini kırmaya çalışıyor. Ukrayna, bu büyük enerji ve ulaşım
koridorlarının kesişim noktasında yer alıyor. Avrupa’nın Rusya’ya bağımlı
olmadan enerji temin edebilmesi için Güney Gaz Koridoru gibi projeler
geliştirildi. Ukrayna, Rusya’nın Avrupa’ya gaz taşıyan boru hatlarının büyük
kısmını barındırıyor. Kiev’in Batı’ya kayması, Rusya’nın Avrupa üzerindeki
enerji baskısını zayıflatacaktı.
Ukrayna'nın
Batı’ya Yakınlaşması ve 2014 Meydan Devrimi:
2013-2014’te Ukrayna’da yaşanan Meydan Hareketi (Euromaidan) Rusya ile Batı
arasındaki büyük güç mücadelesinin sahnesi oldu. Ukrayna Cumhurbaşkanı
Yanukoviç AB ile ortaklık anlaşmasını reddedince halk ayaklandı. Yanukoviç
devrildi ve Batı yanlısı bir yönetim iktidara geldi. Rusya, buna karşılık
Kırım’ı ilhak etti ve Donbas’ta ayrılıkçıları destekleyerek Ukrayna’yı kararsızlığa
itti.
Rusya'nın
Avrupa'daki Etkisini Korumak İstemesi: Rusya,
SSCB’nin dağılmasından sonra Avrupa üzerindeki nüfuzunu büyük ölçüde kaybetti.
Ancak enerji politikaları sayesinde Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa
ülkesinde hâlâ güçlü ekonomik bağları vardı. Ukrayna’nın Batı’ya yönelmesi
Rusya’nın Avrupa’daki nüfuzunu daha da zayıflatacaktı. Bu yüzden Moskova,
Ukrayna’nın Batı ile bütünleşmesini engellemek için askeri güç kullanmaya karar
verdi.
Sadece Ukrayna
Değil, Daha Büyük Bir Stratejik Çatışma: Savaş,
sadece Rusya’nın Ukrayna’nın bazı bölgelerini ilhak etme girişiminden ibaret
değildir. Esas sorun Rusya’nın Avrupa üzerindeki nüfuzunu koruma çabasıdır. ABD
ve Avrupa’nın Rusya’yı Orta Asya’dan ve enerji pazarlarından dışlama stratejisi
ve NATO’nun genişlemesi ve Rusya’nın bunu tehdit olarak algılaması gibi daha
büyük jeopolitik dinamikler ortaya çıkmıştır.
Rusya Doğu Almanya'dan çekilmek ve
Almanyaların birleşmesini kabul etmek için NATO'nun doğuya doğru
genişlemeyeceği konusunda batıdan ve özellikle ABD'den söz aldı ve anlaşma
yaptı. 1990 yılında, Almanya’nın birleşmesi sürecinde ABD ve Batı Almanya,
Sovyetler Birliği’ne NATO’nun doğuya doğru genişlemeyeceğine dair söz verdi. Bu
yüklenim özellikle dönemin ABD Dışişleri Bakanı James Baker ile Sovyet lideri
Mihail Gorbaçov arasındaki görüşmelerde dile getirildi. Baker’in ünlü
"NATO bir inç bile doğuya genişlemeyecek" (not one inch eastward) sözü
yıllar sonra Rusya’nın NATO genişlemesini bir ihanet olarak görmesine neden
oldu. Ancak, bu sözün resmi bir anlaşmaya dönüşmediğini ve yazılı bir taahhüt
haline getirilmediğini Batı sürekli savundu. Yani, Rusya bu yüklenimin ihlal
edildiğini iddia ederken, Batı ise "resmi ve bağlayıcı bir anlaşma
yok" diyerek NATO’nun genişlemesini savundu.
NATO’nun Doğuya
Genişlemesi ve Rusya’nın Tepkisi:
1999:
Polonya, Macaristan ve Çekya NATO’ya katıldı.
2004:
Baltık ülkeleri (Estonya, Letonya, Litvanya), Romanya, Bulgaristan, Slovakya ve
Slovenya da ittifaka dahil oldu.
2008:
Bükreş Zirvesi’nde Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO üyesi olabileceği sinyali
verildi. Bu, Rusya açısından bir kırmızı çizgiydi.
2014:
Ukrayna’daki Meydan Devrimi sonrası Rusya Kırım’ı ilhak etti ve Donbas’taki
ayrılıkçıları destekledi.
Rusya’nın Algısı
Batı’nın Stratejik İhaneti: Rusya,
1990'da Batı’nın verdiği sözlerin tutulmadığını düşünüyor ve NATO’nun
genişlemesini kendi ulusal güvenliğine doğrudan bir tehdit olarak görüyor. ABD
ise Sovyetler Birliği'nin artık var olmadığını ve eski sözlerin bağlayıcı
olmadığını iddia ediyor. Ancak şu soru önemli: Batı gerçekten Rusya’yı oyalayıp
sonra genişlemeye mi karar verdi? Yoksa Sovyetler’in çöküşüyle yeni durumlar
oluştuğu için NATO genişlemesi kaçınılmaz mıydı? Bence burada iki önemli bakış
açısı var: “reelpolitik (güç politikası) yaklaşımı” ve “hukuksal-diplomatik
yaklaşım”.
Reelpolitik
Açısından Batı’nın Çıkarları İçin Stratejik Aldatma: Sovyetler Birliği 1990’da çöküşe doğru
giderken, Batı için Moskova’nın etkisini kırmak ve Doğu Avrupa’yı kendi
eksenine çekmek büyük bir stratejik fırsattı. Almanya’nın birleşmesi Batı için
büyük bir kazanım oldu ama bunun karşılığında NATO’nun genişlemeyeceği sözü
verildi. Ancak Batı, Sovyetler’in çöküşüyle birlikte artık bu sözü tutmaya
gerek kalmadığını düşündü. ABD ve Avrupa, Rusya’yı bir tehdit olarak görmeye
devam etti ve genişlemeyi adım adım sürdürdü. Bu bakış açısına göre, Batı
Rusya’yı oyaladı, stratejik olarak aldattı ve kendi çıkarları için hareket
etti.
Hukuksal-Diplomatik
Açısından ise Resmi Anlaşma Olmadığı İçin Batı Haklı: ABD ve NATO, resmi, yazılı ve bağlayıcı bir
anlaşma olmadığını iddia ediyor. Diplomatik sözler ve görüşmeler uluslararası
hukuka göre resmi bir yüklenim sayılmaz. 1997’de “NATO-Rusya Kurucu Senedi”
imzalandığında bile NATO genişlemeyi sürdürdü ve Rusya buna açıkça karşı
çıkmasına rağmen Batı süreci devam ettirdi. Batı, eski Sovyet ülkelerinin
NATO’ya katılma hakkı olduğunu çünkü bağımsız devletler olarak kendi güvenlik
politikalarını belirleyebileceklerini söylüyor. Yani hukuken NATO genişlemesi
bir ihlal değil, egemen devletlerin kendi tercihi olarak gösteriliyor.
Savaşın Özel
Dinamikleri: Vekalet, Çin ve İç Siyaset: Ukrayna-Rusya
Savaşı'nın ayırt edici özelliklerinden biri, sadece iki devlet arasında değil,
çok sayıda aktörün dolaylı şekilde müdahil olduğu bir çatışma olmasıdır. Bu
bağlamda savaş, sıklıkla bir “vekalet savaşı” olarak nitelendirilmiştir. ABD
başta olmak üzere Batılı ülkelerin Ukrayna’ya sağladığı ekonomik ve askeri
destek doğrudan bir müdahale olmaksızın Rusya’yı yıpratma stratejisi olarak
yorumlanabilir.
Çin’in Rolü: Çin’in Ukrayna-Rusya savaşındaki rolü de özel
önem taşımaktadır. Çin, her ne kadar doğrudan taraf olmasa da savaş boyunca
Rusya’ya dolaylı ekonomik destek sağlamış ve Batı yaptırımlarını açıkça
desteklememiştir. Çin’in bu temkinli tutumu küresel dengeleri gözeten çok
katmanlı bir dış politika anlayışını yansıtmaktadır.
Özel Dinamikler: Ayrıca savaşın taraf ülkelerin iç siyasetleri
üzerindeki etkisi de belirgindir. ABD’de Cumhuriyetçi Parti'nin Ukrayna’ya
yapılan yardımlara karşı artan muhalefeti, iç siyasal kutuplaşmanın dış
politika tercihlerini nasıl etkilediğini göstermektedir. Rusya’da ise savaşın
ekonomik ve sosyal maliyetleri, Putin yönetiminin iç meşruluğunu sınamakta ve
halkta hoşnutsuzluk yaratmaktadır. Bu özel dinamikler, savaşın sadece cephe
hattında değil, aynı zamanda diplomatik, ekonomik ve siyasal düzlemlerde de
sürdüğünü ortaya koymaktadır.
Trump’ın
Başkanlık Koltuğuna Oturması ve Ukrayna-Rusya Savaşı Üzerine Yeni Stratejiler
Donald
Trump’ın yeniden Amerika Birleşik Devletleri başkanı olarak göreve başlaması,
uluslararası politikada önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilmektedir.
Özellikle Ukrayna-Rusya savaşı gibi küresel bir krizin çözümüne yönelik yeni
strateji ve siyasaların uygulanmaya başlanması bu dönemde dikkat çeken bir
gelişme olacaktır. Trump’ın dış politika yaklaşımları, önceki başkanlık
döneminde benimsediği “Önce Amerika (America First)” anlayışı ve kişisel
liderlik tarzıyla şekillenmektedir. Trump’ın Ukrayna-Rusya savaşına yönelik
potansiyel politikalarını, NATO ve Avrupa ile ilişkilerini, Rusya’ya karşı
tutumunu ve olası sonuçları aşağıda ele alınmıştır.
Trump’ın
Dış Politika Yaklaşımı ve Tarihsel Perspektif
Trump’ın
başkanlık dönemindeki dış politika kararları, uluslararası sistemde gerçekçi
bir anlayışın egemen olduğu bir dönemi işaret etmektedir. Özellikle müttefiklerle
ilişkilerinde maliyet ve yarar çözümlemesi yaparak Amerika’nın çıkarlarını
önceliklendiren bir yaklaşım sergilemiştir. Ukrayna-Rusya savaşı bağlamında da
benzer bir yaklaşımın benimsenmesi olasıdır. Trump, 2016-2020 yılları
arasındaki başkanlık döneminde NATO müttefiklerini savunma harcamalarını
artırmaya zorlamış ve Avrupa’ya yönelik eleştirilerde bulunmuştur. Bu durum,
Ukrayna savaşına yönelik politikalarının da yararcı bir temelde şekilleneceğini
göstermektedir.
Ukrayna’ya
Yönelik Siyasa ve Yardımlar
Trump’ın
Ukrayna’ya yönelik askeri ve mali yardımları yeniden değerlendirmesi olasıdır.
Daha önceki döneminde Kiev’e sağlanan yardımların Amerikan çıkarlarına hizmet
edip etmediğini sorgulayan Trump bu yardımları sınırlandırmak istemektedir. Biden’a
“ahmak” demesi bu nedenledir. Bu bağlamda, Ukrayna’ya yönelik askeri destek,
Trump yönetiminin yeni stratejik önceliklerine göre azaltılabilir. Trump,
Ukrayna-Rusya krizinin çözümünde görüşme odaklı bir yaklaşımı benimsemektedir.
Ancak bu durum, Ukrayna’nın egemenlik hakları ile Rusya’nın stratejik çıkarları
arasında bir denge kurulmasını gerektirir.
NATO
ve Avrupa ile İlişkiler
Trump’ın
uluslararası kurumlara yönelik eleştirel tavrı, NATO ve Avrupa ile
ilişkilerinde belirgin bir şekilde görülmektedir. NATO müttefiklerinden savunma
harcamalarını artırmalarını istemiş ve Ukrayna savaşında Avrupa’nın daha fazla
sorumluluk alması yönünde bir baskı oluşturmuştur. Bu durum, Transatlantik
ilişkilerde yeni bir dönemi başlatabilir. Ancak Trump’ın Avrupa ile
ilişkilerdeki yararcı yaklaşımı Ukrayna’daki çatışmanın çözümüne yönelik iş
birliklerini daha da karmaşık hale getirebilir.
Rusya
ile İlişkiler ve Yeni Stratejiler
Trump’ın
Rusya’ya yönelik tutumu, Ukrayna savaşındaki en kritik etmenlerden biridir.
Daha önceki başkanlık döneminde Vladimir Putin ile kurduğu ilişki Trump’ın
Rusya’ya yönelik yaptırımlarda daha esnek bir yaklaşım sergileyebileceği
yönünde bir izlenim yaratmıştır. Bu bağlamda, Trump, Rusya’ya uygulanan
ekonomik yaptırımları hafifletmeyi düşünebilir. Bu durum, Batı dünyasında ciddi
tartışmalara yol açabilir. Ayrıca, Rusya’nın enerji kaynaklarına olan
bağımlılığın azaltılması Trump’ın enerji politikalarının merkezinde yer
alabilir.
Olası
Senaryolar
Trump’ın
Ukrayna-Rusya savaşına yönelik politikaları, uluslararası sistemde çeşitli
sonuçlar doğurabilir. Trump’ın diplomasi odaklı bir yaklaşımı benimsemesi,
savaşın sona erdirilmesine katkı sağlayabilir. Ancak bu süreçte Ukrayna’nın
güvenlik endişeleri göz ardı edilirse uzun vadede kararsızlık riskini
artabilir. Trump’ın Rusya’ya yönelik daha uzlaşmacı bir politika izlemesi Batı
ittifakı içinde çatlaklara yol açabilir. Trump’ın savaşın çözümünde etkili bir
rol üstlenmesi küresel arenada Amerika’nın liderlik durumunu yeniden
güçlendirebilir.
Donald
Trump’ın başkanlık koltuğuna oturması ve Ukrayna-Rusya savaşına yönelik yeni
stratejiler uygulamaya başlaması, uluslararası politikada önemli değişimlere
yol açabilir. Bu süreçte, Trump’ın önceki dış politika kararlarını incelemek ve
Ukrayna-Rusya bağlamındaki çıkarlarını çözümlemek gelecekteki gelişmeleri
öngörmek açısından kritik öneme sahiptir. Trump’ın liderliğinde Amerika
Birleşik Devletleri’nin uluslararası sistemdeki rolü gerçekçi bir bakış
açısıyla yeniden tanımlanmalıdır.
GENEL DEĞERLENDİRME
VE SONUÇ
Batı’nın Rusya’yı aldattığını
düşünebiliriz. Çünkü 1990’ların kaotik ortamında Moskova zayıftı ve NATO’nun
genişlemesine karşı koyacak gücü yoktu. Ancak, Batı açısından bakıldığında,
uluslararası sistemde güç dengeleri değiştikçe, yeni çıkarlar doğrultusunda
hareket etmek doğal bir sonuç. Batı, 1990’lardaki Rusya’nın zayıflığından
faydalandı ve NATO’yu genişletti. Ancak, Batı, resmi bir anlaşma olmadığı için
hukuksal olarak kendini savunabilmektedir.
Kritik nokta şu olabilir: Eğer Batı
gerçekten Rusya’yı kasıtlı olarak aldattıysa, bu Rusya’nın saldırgan tutumunu
haklı çıkarır mı? Yoksa küresel düzenin doğası gereği güç kazanan taraf her
zaman kendi çıkarına göre mi hareket eder? Aslında, iki seçenek de haklıdır.
Çünkü, aslında her iki bakış açısında da doğruluk payı var. Bu durum
uluslararası ilişkilerin doğasındaki güç dengesi savaşımı ve çıkar
çatışmalarıyla doğrudan bağlantılıdır. Burada önemli olan, hangi yaklaşımın
daha fazla sonuç doğurduğudur. Eğer Batı'nın stratejik aldatması ağır
basıyorsa, Rusya'nın tepkisini ve Ukrayna'daki savaşını bir tür savunma
refleksi olarak görebiliriz. Ama eğer Batı'nın hukuksal durumu ve Doğu Avrupa
ülkelerinin kendi tercihleri daha belirleyici ise, o zaman Rusya'nın
revizyonist ve saldırgan bir güç olarak hareket ettiği sonucuna varırız.
Bu noktada, asıl belirleyici olan
Batı'nın politikaları mı, yoksa Rusya'nın jeopolitik hedefleri mi? Başka bir
deyişle, Rusya'nın saldırganlığı Batı'nın siyasalarının bir sonucu mu, yoksa
Rusya zaten tarihsel olarak böyle mi hareket ediyor? Kanımca birinci seçenek
daha ağır basıyor. Şayet Batı'nın stratejik aldatması ağır basıyorsa, Rusya’nın
Ukrayna’ya müdahalesini Batı'nın genişleme politikalarına bir tepki olarak
görmek daha mantıklı hale geliyor. Bu açıdan bakınca şu sonuçlar çıkıyor: Batı,
NATO'yu Doğu Avrupa’ya doğru genişleterek Rusya’yı kışkırttı. Ukrayna’nın
NATO’ya katılma olasılığı Moskova için bir kırmızı çizgiydi. Batı, Ukrayna’yı
askeri ve siyasal olarak destekleyerek Rusya’yı tahrik etti. Rusya, kendisini
savunmak için Ukrayna’ya saldırmak zorunda kaldığını düşündü. Böyle bakarsak,
savaşın temel nedeni Batı'nın Rusya'yı sınırlarına kadar sıkıştırması ve
Putin’in bunu bir varoluşsal tehdit olarak görmesi oluyor. Ama burada şu kritik
sorular ortaya çıkıyor: Batı, Rusya’nın bu kadar sert tepki vereceğini
gerçekten bekliyor muydu, yoksa Putin’in aşırı tepki vermesi işlerine mi geldi?
Batı, Ukrayna’yı destekleyerek aslında Rusya’yı bir "tuzak savaşa" mı
çekti? (Afganistan’daki Sovyetler gibi) ABD ve Batı, Rusya’nın savaşa
gireceğini öngördüyse ve Ukrayna’yı destekleyerek Moskova’yı zayıflatmayı
planladıysa, bu durumda savaşın ana sorumluluğu Batı’ya kayıyor. Acaba Batı
gerçekten böyle bir oyun mu kurdu, yoksa olaylar kendi dinamiğinde mi gelişti?
Kanımca ana etmen etnik ve milliyetçi endişelerdi. NATO doğuya doğru
genişlerken Rusya Doğu Ukrayna'daki soydaşlarının şikâyetlerini gidermek için
onları koruma altına almak istedi. Bunun da yolu bu bölgeleri askeri yönden
denetim altına almaktı. Etnik ve milliyetçi faktörler Rusya'nın Ukrayna
politikasında belirleyici bir rol oynadı. Aslında bu tür stratejileri daha önce
de gördük: Rusya, kendi soydaşlarını koruma iddiasıyla hareket ederek etki
alanını genişletmeye çalıştı. Bu bağlamda Rusya'nın hamlelerini şöyle
sıralayabiliriz:
Kırım'ın
ilhakı (2014): Rusya, Kırım’daki Rus nüfusu ve tarihsel bağları öne sürerek
burayı kendi topraklarına kattı.
Donetsk
ve Luhansk'taki ayrılıkçılar (2014-2022): Doğu Ukrayna’daki Rusya yanlısı
ayrılıkçıları destekleyerek bölgeyi eylemli olarak Kiev yönetiminden kopardı.
Özel
askeri operasyon ilanı (2022): Putin, Doğu Ukrayna’daki Rus nüfusun baskı
gördüğünü ve soykırıma uğradığını iddia ederek kapsamlı bir işgale girişti.
Bu çözümleme Rusya’nın etnik koruma
stratejisinin sadece Ukrayna ile sınırlı olmadığını da gösteriyor. Daha önce 2008’de
Gürcistan’a müdahale etti ve Güney Osetya ile Abhazya’yı denetim altına aldı. 1990’lardan
beri Transdinyester’de (Moldova) benzer bir süreç yaşandı. Burada iki olasılık
var: Gerçekten Rus azınlıkları korumak için mi yapıldı? Yoksa bu, Moskova'nın
eski Sovyet topraklarında nüfuzunu artırmak için kullandığı bir bahane mi?
Bence her ikisi de geçerli ama esas sorun
Rusya’nın etki alanını genişletme arzusudur. Çünkü Putin yönetimi, Rusya’nın
tarihsel olarak kaybettiği toprakları yeniden nüfuzu altına almak istemektedir.
Rusya gerçekten Rus azınlıkları korumak için mi hareket etti, yoksa bu daha
büyük bir jeopolitik oyunun parçası mıydı? Belki ikisi de. Rusya’nın etnik ve
milliyetçi kaygıları kesinlikle bir etmen, ancak jeopolitik çıkarlar ve
stratejik hesaplar da bu hamleleri şekillendiren önemli faktörler oldu.
Özellikle Putin’in, eski Sovyet topraklarını yeniden etki alanına sokma arzusu
hem içerdeki milliyetçi duyguları pekiştirmek hem de dış politikada güçlü bir yer
elde etmek için önemli bir güdülenme kaynağı. Etnik koruma savı ise, Rusya’nın
müdahalelerini meşrulaştırmak ve uluslararası alanda destek bulmak adına
kullanabileceği güçlü bir strateji olabilir. Hatta bu, "koruma hakkı"
(Responsibility to Protect, R2P) gibi modern uluslararası ilişkilerdeki
bazı kavramlarla da örtüşüyor. Yani, Rusya, özellikle Rus azınlıkların haklarını
savunma iddiasıyla hareket ederek kendisini uluslararası alanda meşrulaştırmaya
çalışmış olabilir. Ama yine de etnik kaygılar ve milliyetçi söylemler,
çoğunlukla bir jeopolitik hedefin örtülü bahanesi olarak kullanılıyor. Kırım ve
Doğu Ukrayna’daki etnik Ruslar, Rusya’nın bölgesel egemenliğini güçlendirme
stratejisinin bir aracı oldu. Ukrayna’nın NATO'ya katılma olasılığı, Rusya için
kırmızı çizgi idi ve bu, Rusya'nın hem iç hem de dış politikada daha fazla etki
sağlama arzusuyla birleşti.
Sonuç olarak, Rusya'nın Ukrayna’ya
müdahalesinde hem etnik hem de jeopolitik etmenler önemli bir rol oynuyor. Bu
karmaşık dinamik, Ukrayna’daki savaşın nedenlerini daha net anlamamıza yardımcı
oluyor. Rusya bu stratejiyi sadece Ukrayna ile sınırlı tutacak mı, yoksa başka
eski Sovyet cumhuriyetlerine de benzer bir baskı uygulama arayışı olabilir mi?
Rusya’nın bu aşamada, özellikle savaşın maliyetleri, iç ekonomik sıkıntılar ve
uluslararası baskılar göz önüne alındığında saldırgan yaklaşımını sürdürmesi
çok zordur. Ukrayna’daki savaşın uzaması, Rusya için büyük bir askerî ve
ekonomik yük oluşturdu. Artık hem kaybedilen askeri kaynaklar hem de içerideki
ekonomik daralma Putin'in duruşunu zorlaştırıyor. Batı'nın uyguladığı
yaptırımlar, Rus ekonomisini ciddi şekilde daraltmış durumda ve özellikle
enerji sektörüne olan bağımlılık büyük bir darbe aldı. Askeri harcamalar
giderek artıyor ve Rusya'nın askeri gücünü yeniden oluşturma ve Ukrayna’daki
ilerlemeyi sürdürme yeteneği her geçen gün azalıyor. Batı ve NATO'nun iş birliği,
Rusya'nın tek başına hareket etmesini giderek daha zor hale getiriyor. Rusya'nın
savaşında uluslararası destek giderek daha sınırlı bir durum aldı. Çin’in
desteği bile daha dikkatli ve ölçülü bir şekilde ifade ediliyor. Dünyanın diğer
bölgeleri, Rusya'nın işgali ve saldırgan tavırlarını eleştiriyor ve bu da
Rusya'nın uluslararası alandaki durumunu zayıflatıyor. Batı ile ilişkilerin
daha da bozulması, Rusya'nın ekonomik ve diplomatik manevra alanını daraltıyor.
Rusya içindeki sosyal huzursuzluklar artmış durumdadır. Savaşın getirdiği
kayıplar ve ekonomik zorluklar halk arasında bir memnuniyetsizlik dalgası
yaratmış olabilir. Protestolar ve Rusya’daki muhalefet Putin'in politikalarını
ve savaş stratejisini sorgulayan seslerin yükselmesine neden oluyor. Ukrayna'nın
direnişi Rusya'nın savaşın kolayca kazanılacağını umduğu bir dönemde
beklenmedik şekilde güçlü oldu. Batı'nın sürekli artan silah ve ekonomik
yardımları Ukrayna'nın kendini savunmasına olanak tanıdı. Batı'nın Ukrayna'yı
desteklemesi, sadece askeri değil, moral ve stratejik açıdan da Rusya'ya karşı
büyük bir engel oluşturuyor. Bu, Rusya'nın hedeflerine ulaşmasını daha da
zorlaştırdı. Putin’in iç çevresinde ve siyasal yapısında değişim olasılığı
Rusya’nın geleceği için büyük bir soru işareti oluşturuyor. Rus seçkinleri ve
toplumu savaşın daha fazla sürmesinin yarar sağlamadığını görebilir. İç
politikadaki kararsızlık Putin’in yönetiminin geleceğini tehdit edebilir. Bu etmenler
göz önüne alındığında, Rusya'nın saldırgan siyasasını sürdürmesi hem askeri hem
de diplomatik açıdan giderek daha zorlaşmaktadır. Rusya'nın daha temkinli bir
yaklaşım benimsemesi hem içsel dinamikleri hem de dış baskıları göz önüne
alarak daha mantıklı olabilir.
KAYNAKÇA
Allison, R. (2014). Russian ‘Deniable’
Intervention in Ukraine: How and Why Russia Broke the Rules. International
Affairs, 90(6), 1255–1297. https://academic.oup.com/ia/article-abstract/90/6/1255/2326779?redirectedFrom=fulltext
Brzezinski, Z. (1997). The Grand
Chessboard: American Primacy and Its Geostrategic Imperatives. Basic Books.
978-0465027262
Charap, S., & Colton, T. J.
(2016). Everyone Loses: The Ukraine Crisis and the Ruinous Contest for
Post-Soviet Eurasia. Routledge. 9781138633087
Cohen, S. F. (2019). War with Russia?
From Putin & Ukraine to Trump & Russiagate. Hot Books. 978-1510745810
Mearsheimer, J. J. (2014). Why the
Ukraine Crisis Is the West’s Fault: The Liberal Delusions That Provoked Putin.
Foreign Affairs, 93(5), 77-89. https://www.mearsheimer.com/wp-content/uploads/2019/06/Why-the-Ukraine-Crisis-Is.pdf
NATO. (1997). Founding Act on Mutual
Relations, Cooperation and Security between NATO and the Russian Federation.
NATO Archives. https://www.nato.int/cps/en/natohq/official_texts_25468.htm
Trenin, D. (2014). The Ukraine Crisis
and the Resumption of Great-Power Rivalry. Carnegie Moscow Center. https://eng.globalaffairs.ru/articles/the-ukraine-crisis-and-the-resumption-of-great-power-rivalry/
Tsygankov, A. P. (2016). Russia’s
Foreign Policy: Change and Continuity in National Identity. Rowman &
Littlefield. 978-1442254022
US National Security Archive. (1990)
Memorandum of conversation between Mikhail Gorbachev and James Baker in Moscow.
https://nsarchive.gwu.edu/document/16116-document-05-memorandum-conversation-between
Waltz, K. N. (1979). Theory of
International Politics. Addison-Wesley. 978-0201083491
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder