YENİ CEZA KANUNU VE ÇEVRE
Doç. Dr. Firuz D. YAŞAMIŞ
Çevre Bakanlığı Emekli
Müsteşarı
E-Yerel Kimlik /
Temmuz-Ağustos-Eylül 2004 |
(90) (532) 3619156
Giriş
İç ve dış kamu oyununun dikkatini üzerinde toplayan ve
hazırlıkları uzun bir süreden bu yana sürdürülen yeni Türk Ceza Kanunu (YTCK)
2004 yılının son aylarında TBMM tarafından kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.
Bu yazının amacı YTCK’nun hem kendi iç dinamikleri açısından ve hem de Türk
Çevre Hukuku ve Türk Çevre Ceza Hukuku açısından genel nitelikli bir
irdelemesini yapmaktır. Bu bağlamda yapılan değerlendirmeler iki temel sonuca
işaret etmektedir: YTCK hem kendi iç
dinamikleri açısından ve hem de yürürlükteki çevre hukuku ve çevre ceza hukuku
açısından çelişkili ve hatta sakıncalı hükümler ve düzenlemeler içermektedir.
Bu çelişkiler ülkemizde çevresel kalitenin korunması ve geliştirilmesine katkı sağlayacak nitelikte olmayıp aksine
zarar verici özellikler taşımaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, belirtilen bu temel endişe,
kamu oyunda ortaya çıkan ve YTCK ile getirilen hapis cezalarına ilişkin Yasa
hükümlerinin Yasa’nın öteki hükümlerinin yürürlüğe gireceği tarihten 1.5 yıl
sonra yürürlüğe girmesinin yol açacağı çevresel kirlenme olasılığı ile
Anayasa’da öngörülen kanun önünde eşitlik ilkesinin çiğnenmesi endişesi
üzerinde odaklanan tartışma konularının çok ötesindedir.
Açıklıkla belirtilmelidir ki, YTCK’nın yürürlüğe
girmesiyle pek çok belediye başkanının hapse gireceği yolundaki Çevre ve Orman
Bakanlığı yöneticilerinin açıklamalarının hiç bir geçerli ve doğru yanı yoktur.
Buna karşılık, YTCK’nın yürülüğe girmesiyle kuramsal olarak -gerçek olmasa
bile- tüm atık bırakanların hapse girmesi gerekmektedir.
Yine bu tartışmaları özünde yer alan 1.5 yıllık gecikmenin
ciddi boyutta çevresel yıkıma yol açacağı iddialarının da gerçekle bir ilgisi
bulunmamaktadır. Yasa koyucu bu amacında içten olsa bile böyle bir düzenlemenin
uygulama alanına konulmasından önce yükümlülere önlem almaları için süre
tanınması yerinde bir davranıştır. Ancak, açıklıkla bilinmelidir ki, ülkemizde
çevresel altyapılar konusundaki eksiklikler özel sektörde olduğu kadar kamu
sektöründe de vardır. Bu eksikliklerin 1.5 yıl içinde giderilmeleri olanaklı
değildir.
Yeni Düzenlemelerin
Getirdiği Farklılıklar ve Çevre Hukuku Açısından Önemi
YTCK, söylemi itibarıyla, çevresel kalitenin korunması
açısından dikkat çekici şekilde olumlu
bir biçemi içermektedir. Dünya üzerinde ilk kez olmak üzere, Türkiye’de
kabul edilen bir Ceza Kanunu’nda, Ceza Yasası’nın temel amaçlarından birinin çevreyi korumak olduğu
belirtilmektedir. Yasa’nın amaç maddesi aşağıda verilmiştir.
“Ceza Kanununun amacı
MADDE 1. - (1) Ceza Kanununun amacı;
kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu
sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini
önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun
temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri
düzenlenmiştir.”
Bu çok önemli, yerinde ve ileri nitelikli bir
iddiadır. Bunun da ötesinde, YTCK çevre
suçlarına hapis cezası verileceğini öngörmekle Dünya üzerinde bir “ilk”e imza
atmaktadır. Ancak, çevre açısından gelişmiş ülkelerde çevresel suçların önüne
geçmek için özgürlükleri kısıtlayıcı (hapis) yaptırımlar sıklıkla kullanılan
bir yöntem değildir. Özgürlüğü bağlayıcı cezalar toplumun ve bireylerin
sağlığını ve güvenliğini olumsuz olarak etkileyen çevresel olaylar için öngörülebilmektedir.
Özgürlüğü kısıtlayıcı nitelikli yaptırımlar çevresel kalitenin korunması için
en son başvurulması gereken yöntemlerdir. Bu aşamaya gelmeden önce, ulusal ve
yerel ölçekte etkili ve doğru işleyen bir çevre yönetimi sisteminin kurulması
ve bu sistemin yeşil vergiler, kirlilik sigortası ve çevresel sübvansiyonlar
gibi öteki ekonomik nitelikli çevre yönetim araçları ile desteklenmesi gerekir.
YTCK’da yer alan şekli ile son düzenleme biçimi toplumun çok büyük bir kesimini
potansiyel suçlu konumuna getirmiştir. Devletin görevi ve yasaların amacı
cezaevlerini çevre suçluları ile doldurmak olmamalıdır. Çevresel bozulmanın
önüne hapis cezası ile geçmeye çalışmak ülkedeki
çevre yönetiminin felç olduğunu ve hatta iflas ettiğini göstermektedir.
Öte yandan, YTCK’da yer alan ve çevre ile ilgili suçları
düzenleyen 181, 182 ve 183 üncü maddeler düzenleniş biçimi itibarıyla çok
önemli yanlışlıklar ve yetersizlikler içermektedir. Bu maddeler çevre suçlarını
tümüyle takipsiz ve cezasız bırakacak şekilde düzenlenmişlerdir.
YTCK’nın 181 inci maddesi aşağıya çıkarılmıştır.
“Çevrenin kasten kirletilmesi
MADDE 181. - (1) İlgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı
olarak ve çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya
havaya kasten veren kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Atık veya artıkları
izinsiz olarak ülkeye sokan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(3) Atık veya artıkların toprakta, suda veya havada
kalıcı özellik göstermesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza iki
katı kadar artırılır.
(4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan fiillerin, insan
veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme
yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini
değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıklarla
ilgili olarak işlenmesi hâlinde, beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına ve
bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Bu maddenin iki, üç ve dördüncü fıkrasındaki
fiillerden dolayı tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine
hükmolunur.”
Yasa’nın 181 inci maddesinde kasda dayalı çevre suçunun
maddi unsuru açıklanırken “İlgili
kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak ...” işlenen
çevre suçlarından söz edilmektedir. Türkiye’de yürürlükte bulunan yasalar
içerinde belirlenmiş bir teknik usul
yoktur. Teknik usüllerin yasalarla belirlenmesi olanaksızdır. Teknik usüller son derecede ayrıntılıdır ve sık sık
değişirler. Bu nedenle de yönetmelik ve standard gibi yönetsel metinlerle
düzenlenirler. YTCK kanunu ile
belirlenen şekli ile, kanunun amaç bölümünde belirtilen çevre koruma ile ilgili
görüşlere aykırı olarak çevresel suçların hemen hemen bütünü takipsiz ve
cezasız bırakılmıştır.
YTCK’nın 182 inci maddesinde yer alan taksirli çevre
suçları da ülkemizde halen yürürlükte olan çevre hukuku açısından geriye doğru
gidişi ifade etmektedir.
Yasa’nın 182 inci maddesi aşağıya çıkarılmıştır:
“Çevrenin taksirle kirletilmesi
MADDE 182. - (1) Çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkların
toprağa, suya veya havaya verilmesine taksirle neden olan kişi, adlî para
cezası ile cezalandırılır. Bu atık veya artıkların, toprakta, suda veya havada
kalıcı etki bırakması hâlinde, iki aydan bir yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
(2) İnsan veya hayvanlar açısından tedavisi zor
hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya
bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip
olan atık veya artıkların toprağa, suya veya havaya taksirle verilmesine neden
olan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Oysa, yürürlükte bulunan 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 28
inci maddesi kusursuz sorumluluğu
düzenlemekte ve kusuru olmaksızın çevre suçu işleyenlerin eylemlerinden sorumlu
olacaklarını belirtmektedir. Bu
madde de aşağıda verilmiştir:
“Kirletenin sorumluluğu
Madde 28 -
Çevreyi kirletenler ve çevreye zarar verenler sebep oldukları kirlenme ve bozulmadan doğan zararlardan dolayı kusur şartı aranmaksızın sorumludurlar.
Kirletenin,
meydana gelen zararlardan ötürü genel hükümlere göre de tazminat saklıdır.”
Doğru olan da budur. Ancak, YTCK çevre suçlarında kusuru
ön plana çıkararak kusursuz çevre sorumluluğu ilkesine aykırı bir düzenleme
getirmiştir. Bu düzenleme bir geri
gidişi ifade etmektedir.
YTCK’nın gürültü ile ilgili 183 üncü maddesi de gürültü ile ilgili suçları cezalandırılması
olanaksız bir konuma getirmiştir. Bu madde de aşağıya çıkarılmıştır:
“Gürültüye neden olma
MADDE 183. - (1)
İlgili kanunlarla belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak, başka bir kimsenin
sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olan kişi, iki
aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.”
Yasa, bu maddesinde, “başka
bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde”
gürültü yapmak ölçütünü getirmiştir. Bu nedenle kişilerin sağlığına zarar
vermeyecek ancak barış, huzur ve sükunetini bozanların yaptırımsız kalmaları
sonucuna yol açacaktır. Bu düzenleme biçimi, gürültüden zarar gören bireylerin
sağlıklarının zarar gördüğünü tıp yoluyla mahkeme önünde ispatlamalarını
zorunlu kılmaktadır. Yürürlükteki mevzuat ise gürültüyü kişilerin huzur ve
sükununu bozmak eylemi olarak ele
almakta ve yaptırıma bağlamaktadır. Bu nedenle, gürültü ile ilgili düzenlemede yetersizdir ve geriye gidiştir.
İrdeleme
Belirtilmesi gereken
temel nokta çevre suçları kavramının YTCK’da yanlış ve yetersiz tanımlanmış
olduğudur. Çevre suçları YTCK’da öngörülenler çok daha değişik içerikler
kazanabilmekte ve hem de bunlara uygulanacak yaptırım türleri farklı
olabilmektedir. YTCK çevre suçlarını düzenlerken yalnızca teknik usüllere
aykırı olmayı esas kabul etmekle öteki türlerde işlenebilecek suçları ihmal
etmiş ve hem de uygulanacak yaptırımı hapis ve adli para cezası ile
sınırlayarak diğer olası yaptırım türlerini dikkate almamıştır.
Bunlardan daha da önemli olarak, YTCK’nun yürürlüğe
girmesiyle ülkemizde çevre hukuku alanında ciddi bir karmaşa ve kaos ortaya çıkacaktır. Türkiye’de YTCK’dan önce
yürürlükte bulunan çevre hukuku esas olarak çevre suçlarına idari nitelikli
cezalar verilmesini öngören düzenlemelerden oluşmaktadır. YTCK ile çevre
suçlarına adli nitelikli cezalar öngörüldüğünden idari nitelikli cezaların
hukuki geleceği tam bir belirsizlik içine düşmüştür. Zira, ceza hukukunun genel
ilkeleri açısından aynı suça birden
fazla ceza verilmesi olanaklı değildir.
Yeni düzenleme ile çevre suçu işleyen bir kimsenin hem
yargıç ve hem de kamu yöneticileri tarafından cezalandırılması olanağı ortaya
çıkmıştır. Bu sonuç hukukun genel ilkeleri açısından kabul edilebilir nitelikte
değildir. Bu durumda, YTCK ile kendisinden önce yürürlüğe girmiş olan “Çevre
Kanunu”, “Belediye Kanunu”, “Belediye Cezaları
Hakkında Kanun” ve “Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu” (PVSK) gibi
yasal düzenlemeler arasında çelişki ve tekrarlar ortaya çıkmıştır.
Hukuksal yorumlama ilkeleri çerçevesinde, son çıkan genel
yasa olarak YTCK hem genel fakat eski yasa olan Belediye Kanunu, Belediye
Cezaları Hakkındaki Kanunu ve Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun ve hem de özel fakat eski yasal düzenleme
olan Çevre Kanunu’nun kendisine aykırı
olan hükümlerini ilga etmiş olmaktadır.
Buna göre, vali, kaymakam, sahil güvenlik bot komutanı,
liman başkanı ve büyük şehir belediye başkanı gibi kamu yöneticilerinin
çevresel suçlara yönetsel nitelikli (kapatma, para cezası gibi) yaptırım
uygulamak olanağı ortadan kalkmaktadır.
Bu hukuksal olgu ülkemizde çevresel kalitenin korunması
açısından kabul edilemez ve sakıncalı bir hukuksal yapının ortaya çıkmasına yol
açacaktır.
Sonuç
Yukarıda yapılan açıklamalar göstermektedir ki, YTCK’nın çevre suçuyla
ilgili yeni düzenlemeleri çevresel kalitenin korunması ve kirlenmelerin
önlenmesi açısından yetersiz ve sakıncalıdır. Öte yandan çevre hakkını
düzenleyerek Devlete sağlıklı bir çevre yaratma ödevini veren Anayasa’nın 56
ncı maddesinin öngördüğü anayasal yükümlülüğünün yerine getirilmesi açısından
yarattığı olumsuzlukla Anayasa’nın bu maddesine aykırı olmak özelliğini içinde
barındırmaktadır.
Bu çok önemli hukuksal aksaklıkların giderilebilmesi YTCK ile getirilen
çevre suçu kavramının ve YTCK’da öngörülen sınırlı yaptırımların
değiştirilmesine, geliştirilmesine ve yeniden tanımlanmasına bağlıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder