Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

1 Haziran 2025 Pazar

 

 

 

 

 

YENİ CEZA KANUNU VE ÇEVRE

 

 

Doç. Dr. Firuz D. YAŞAMIŞ

Çevre Bakanlığı Emekli Müsteşarı

 

E-Yerel Kimlik / Temmuz-Ağustos-Eylül 2004

(90) (532) 3619156

 

 

 

 

Giriş

 

İç ve dış kamu oyununun dikkatini üzerinde toplayan ve hazırlıkları uzun bir süreden bu yana sürdürülen yeni Türk Ceza Kanunu (YTCK) 2004 yılının son aylarında TBMM tarafından kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Bu yazının amacı YTCK’nun hem kendi iç dinamikleri açısından ve hem de Türk Çevre Hukuku ve Türk Çevre Ceza Hukuku açısından genel nitelikli bir irdelemesini yapmaktır. Bu bağlamda yapılan değerlendirmeler iki temel sonuca işaret etmektedir: YTCK hem kendi iç dinamikleri açısından ve hem de yürürlükteki çevre hukuku ve çevre ceza hukuku açısından çelişkili ve hatta sakıncalı hükümler ve düzenlemeler içermektedir. Bu çelişkiler ülkemizde çevresel kalitenin korunması ve geliştirilmesine katkı sağlayacak nitelikte olmayıp aksine zarar verici özellikler taşımaktadır.

 

Hemen belirtmek gerekir ki, belirtilen bu temel endişe, kamu oyunda ortaya çıkan ve YTCK ile getirilen hapis cezalarına ilişkin Yasa hükümlerinin Yasa’nın öteki hükümlerinin yürürlüğe gireceği tarihten 1.5 yıl sonra yürürlüğe girmesinin yol açacağı çevresel kirlenme olasılığı ile Anayasa’da öngörülen kanun önünde eşitlik ilkesinin çiğnenmesi endişesi üzerinde odaklanan tartışma konularının çok ötesindedir.

 

Açıklıkla belirtilmelidir ki, YTCK’nın yürürlüğe girmesiyle pek çok belediye başkanının hapse gireceği yolundaki Çevre ve Orman Bakanlığı yöneticilerinin açıklamalarının hiç bir geçerli ve doğru yanı yoktur. Buna karşılık, YTCK’nın yürülüğe girmesiyle kuramsal olarak -gerçek olmasa bile- tüm atık bırakanların hapse girmesi gerekmektedir.

 

Yine bu tartışmaları özünde yer alan 1.5 yıllık gecikmenin ciddi boyutta çevresel yıkıma yol açacağı iddialarının da gerçekle bir ilgisi bulunmamaktadır. Yasa koyucu bu amacında içten olsa bile böyle bir düzenlemenin uygulama alanına konulmasından önce yükümlülere önlem almaları için süre tanınması yerinde bir davranıştır. Ancak, açıklıkla bilinmelidir ki, ülkemizde çevresel altyapılar konusundaki eksiklikler özel sektörde olduğu kadar kamu sektöründe de vardır. Bu eksikliklerin 1.5 yıl içinde giderilmeleri olanaklı değildir.

 

Yeni Düzenlemelerin Getirdiği Farklılıklar ve Çevre Hukuku Açısından Önemi

 

YTCK, söylemi itibarıyla, çevresel kalitenin korunması açısından dikkat çekici şekilde olumlu bir biçemi içermektedir. Dünya üzerinde ilk kez olmak üzere, Türkiye’de kabul edilen bir Ceza Kanunu’nda, Ceza Yasası’nın temel amaçlarından birinin çevreyi korumak olduğu belirtilmektedir. Yasa’nın amaç maddesi aşağıda verilmiştir.

 

“Ceza Kanununun amacı

MADDE 1. - (1) Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir.”

 

Bu çok önemli, yerinde ve ileri nitelikli bir iddiadır.  Bunun da ötesinde, YTCK çevre suçlarına hapis cezası verileceğini öngörmekle Dünya üzerinde bir “ilk”e imza atmaktadır. Ancak, çevre açısından gelişmiş ülkelerde çevresel suçların önüne geçmek için özgürlükleri kısıtlayıcı (hapis) yaptırımlar sıklıkla kullanılan bir yöntem değildir. Özgürlüğü bağlayıcı cezalar toplumun ve bireylerin sağlığını ve güvenliğini olumsuz olarak etkileyen çevresel olaylar için öngörülebilmektedir. Özgürlüğü kısıtlayıcı nitelikli yaptırımlar çevresel kalitenin korunması için en son başvurulması gereken yöntemlerdir. Bu aşamaya gelmeden önce, ulusal ve yerel ölçekte etkili ve doğru işleyen bir çevre yönetimi sisteminin kurulması ve bu sistemin yeşil vergiler, kirlilik sigortası ve çevresel sübvansiyonlar gibi öteki ekonomik nitelikli çevre yönetim araçları ile desteklenmesi gerekir. YTCK’da yer alan şekli ile son düzenleme biçimi toplumun çok büyük bir kesimini potansiyel suçlu konumuna getirmiştir. Devletin görevi ve yasaların amacı cezaevlerini çevre suçluları ile doldurmak olmamalıdır. Çevresel bozulmanın önüne hapis cezası ile geçmeye çalışmak ülkedeki çevre yönetiminin felç olduğunu ve hatta iflas ettiğini göstermektedir.

 

Öte yandan, YTCK’da yer alan ve çevre ile ilgili suçları düzenleyen 181, 182 ve 183 üncü maddeler düzenleniş biçimi itibarıyla çok önemli yanlışlıklar ve yetersizlikler içermektedir. Bu maddeler çevre suçlarını tümüyle takipsiz ve cezasız bırakacak şekilde düzenlenmişlerdir.

 

YTCK’nın 181 inci maddesi aşağıya çıkarılmıştır.

 

“Çevrenin kasten kirletilmesi

MADDE 181. - (1) İlgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten veren kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Atık veya artıkları izinsiz olarak ülkeye sokan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza iki katı kadar artırılır.

(4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan fiillerin, insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıklarla ilgili olarak işlenmesi hâlinde, beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına ve bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

(5) Bu maddenin iki, üç ve dördüncü fıkrasındaki fiillerden dolayı tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.”

 

Yasa’nın 181 inci maddesinde kasda dayalı çevre suçunun maddi unsuru açıklanırken İlgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak ... işlenen çevre suçlarından söz edilmektedir. Türkiye’de yürürlükte bulunan yasalar içerinde belirlenmiş bir teknik usul yoktur. Teknik usüllerin yasalarla belirlenmesi olanaksızdır. Teknik usüller son derecede ayrıntılıdır ve sık sık değişirler. Bu nedenle de yönetmelik ve standard gibi yönetsel metinlerle düzenlenirler. YTCK kanunu ile belirlenen şekli ile, kanunun amaç bölümünde belirtilen çevre koruma ile ilgili görüşlere aykırı olarak çevresel suçların hemen hemen bütünü takipsiz ve cezasız bırakılmıştır.

 

YTCK’nın 182 inci maddesinde yer alan taksirli çevre suçları da ülkemizde halen yürürlükte olan çevre hukuku açısından geriye doğru gidişi ifade etmektedir.

 

Yasa’nın 182 inci maddesi aşağıya çıkarılmıştır:

 

“Çevrenin taksirle kirletilmesi

MADDE 182. - (1) Çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkların toprağa, suya veya havaya verilmesine taksirle neden olan kişi, adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu atık veya artıkların, toprakta, suda veya havada kalıcı etki bırakması hâlinde, iki aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) İnsan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıkların toprağa, suya veya havaya taksirle verilmesine neden olan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” 

 

Oysa, yürürlükte bulunan 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 28 inci maddesi kusursuz sorumluluğu düzenlemekte ve kusuru olmaksızın çevre suçu işleyenlerin eylemlerinden sorumlu olacaklarını belirtmektedir.  Bu madde de aşağıda verilmiştir:

 

“Kirletenin sorumluluğu

 

 

 

 

 

Madde 28 -

Çevreyi kirletenler ve çevreye zarar verenler sebep oldukları kirlenme ve bozulmadan doğan zararlardan dolayı kusur şartı aranmaksızın sorumludurlar.

Kirletenin, meydana gelen zararlardan ötürü genel hükümlere göre de tazminat saklıdır.”  

 

 

Doğru olan da budur. Ancak, YTCK çevre suçlarında kusuru ön plana çıkararak kusursuz çevre sorumluluğu ilkesine aykırı bir düzenleme getirmiştir. Bu düzenleme bir geri gidişi ifade etmektedir.

 

YTCK’nın gürültü ile ilgili 183 üncü maddesi de gürültü ile ilgili suçları cezalandırılması olanaksız bir konuma getirmiştir. Bu madde de aşağıya çıkarılmıştır:

 

Gürültüye neden olma

MADDE 183. - (1) İlgili kanunlarla belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olan kişi, iki aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.”

 

Yasa, bu maddesinde, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültü yapmak ölçütünü getirmiştir. Bu nedenle kişilerin sağlığına zarar vermeyecek ancak barış, huzur ve sükunetini bozanların yaptırımsız kalmaları sonucuna yol açacaktır. Bu düzenleme biçimi, gürültüden zarar gören bireylerin sağlıklarının zarar gördüğünü tıp yoluyla mahkeme önünde ispatlamalarını zorunlu kılmaktadır. Yürürlükteki mevzuat ise gürültüyü kişilerin huzur ve sükununu bozmak eylemi olarak ele almakta ve yaptırıma bağlamaktadır. Bu nedenle, gürültü ile ilgili düzenlemede yetersizdir ve geriye gidiştir.

 

İrdeleme

 

Belirtilmesi gereken temel nokta çevre suçları kavramının YTCK’da yanlış ve yetersiz tanımlanmış olduğudur. Çevre suçları YTCK’da öngörülenler çok daha değişik içerikler kazanabilmekte ve hem de bunlara uygulanacak yaptırım türleri farklı olabilmektedir. YTCK çevre suçlarını düzenlerken yalnızca teknik usüllere aykırı olmayı esas kabul etmekle öteki türlerde işlenebilecek suçları ihmal etmiş ve hem de uygulanacak yaptırımı hapis ve adli para cezası ile sınırlayarak diğer olası yaptırım türlerini dikkate almamıştır.

 

Bunlardan daha da önemli olarak, YTCK’nun yürürlüğe girmesiyle ülkemizde çevre hukuku alanında ciddi bir karmaşa ve kaos ortaya çıkacaktır. Türkiye’de YTCK’dan önce yürürlükte bulunan çevre hukuku esas olarak çevre suçlarına idari nitelikli cezalar verilmesini öngören düzenlemelerden oluşmaktadır. YTCK ile çevre suçlarına adli nitelikli cezalar öngörüldüğünden idari nitelikli cezaların hukuki geleceği tam bir belirsizlik içine düşmüştür. Zira, ceza hukukunun genel ilkeleri açısından aynı suça birden fazla ceza verilmesi olanaklı değildir.

 

Yeni düzenleme ile çevre suçu işleyen bir kimsenin hem yargıç ve hem de kamu yöneticileri tarafından cezalandırılması olanağı ortaya çıkmıştır. Bu sonuç hukukun genel ilkeleri açısından kabul edilebilir nitelikte değildir. Bu durumda, YTCK ile kendisinden önce yürürlüğe girmiş olan “Çevre Kanunu”, “Belediye Kanunu”, “Belediye Cezaları  Hakkında Kanun” ve “Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu” (PVSK) gibi yasal düzenlemeler arasında çelişki ve tekrarlar ortaya çıkmıştır.

 

Hukuksal yorumlama ilkeleri çerçevesinde, son çıkan genel yasa olarak YTCK hem genel fakat eski yasa olan Belediye Kanunu, Belediye Cezaları Hakkındaki Kanunu ve Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun  ve hem de özel fakat eski yasal düzenleme olan Çevre Kanunu’nun kendisine aykırı olan hükümlerini ilga etmiş olmaktadır.

 

Buna göre, vali, kaymakam, sahil güvenlik bot komutanı, liman başkanı ve büyük şehir belediye başkanı gibi kamu yöneticilerinin çevresel suçlara yönetsel nitelikli (kapatma, para cezası gibi) yaptırım uygulamak olanağı ortadan kalkmaktadır.

 

Bu hukuksal olgu ülkemizde çevresel kalitenin korunması açısından kabul edilemez ve sakıncalı bir hukuksal yapının ortaya çıkmasına yol açacaktır.

 

Sonuç

 

Yukarıda yapılan açıklamalar göstermektedir ki, YTCK’nın çevre suçuyla ilgili yeni düzenlemeleri çevresel kalitenin korunması ve kirlenmelerin önlenmesi açısından yetersiz ve sakıncalıdır. Öte yandan çevre hakkını düzenleyerek Devlete sağlıklı bir çevre yaratma ödevini veren Anayasa’nın 56 ncı maddesinin öngördüğü anayasal yükümlülüğünün yerine getirilmesi açısından yarattığı olumsuzlukla Anayasa’nın bu maddesine aykırı olmak özelliğini içinde barındırmaktadır.

 

Bu çok önemli hukuksal aksaklıkların giderilebilmesi YTCK ile getirilen çevre suçu kavramının ve YTCK’da öngörülen sınırlı yaptırımların değiştirilmesine, geliştirilmesine ve yeniden tanımlanmasına bağlıdır.

 

Hiç yorum yok: