Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

4 Haziran 2025 Çarşamba

 

CHP’DE ÖRGÜTSEL DÖNÜŞÜM: GENÇLEŞME, LİYAKAT VE SAYISALLAŞMA VAATLERİNİN KURULTAY SONRASI YANSIMALARI

 

PROF.DR. FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ

 

Özet (Abstract):

Bu çalışma, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 38. Olağan Kurultayı’nda ortaya konan “gençleşme”, “liyakat temelli kadrolaşma” ve “sayısallaşma” vaatlerinin gerçekleşme düzeyini kapsamlı şekilde incelemektedir. Parti içi dönüşümün siyasal ve kurumsal boyutları çözümlenmiş ve Türkiye siyasetindeki yansımaları değerlendirilmiştir. Bulgular, belirli alanlarda kayda değer ilerlemeler sağlanmasına karşın yapısal sınırlamalar ve kültürel dirençlerin dönüşümü kısıtladığını göstermektedir. Sonuç olarak, CHP’nin bu üç temel hedefte kalıcı başarıya ulaşması için kapsamlı bir kurumsal reform ve demokratikleşme sürecini benimsemesi gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: CHP, gençleşme, liyakat, sayısallaşma, siyasal dönüşüm, kurumsallaşma

 

GİRİŞ

Türkiye’de siyasal partiler, sadece seçim kazanma örgütleri değil aynı zamanda siyasal kültürü yeniden oluşturan kurumlardır. Bu bağlamda CHP gibi köklü partilerin iç dönüşüm süreçleri hem partinin geleceği hem de Türkiye siyasetinin genel yönelimi açısından önem taşır. 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından yaşanan liderlik değişimi ve 38. Olağan Kurultay, CHP açısından bir kırılma noktası olarak değerlendirilmiştir. Yeni Genel Başkan Özgür Özel’in liderliğinde şekillenen yeni kadro üç temel vaadi -gençleşme, liyakat ve sayısallaşma- partinin kurumsal reform gündeminin merkezine yerleştirmiştir.

Bu makalede, söz konusu vaatlerin örgütsel düzeyde ne ölçüde gerçekleştiği ve söylem ile uygulama arasındaki tutarlılıklar/tutarsızlıklar tartışılacaktır. Çözümleme, nitel gözlemler ve medya taraması ile desteklenmekte, parti yönetim yapıları, aday belirleme süreçleri ve seçim kampanyalarının sayısal stratejileri üzerinden somutlaştırılmaktadır.

KURULTAY SONRASI CHP: REFORMİST SÖYLEMİN YÜKSELİŞİ

CHP’nin 38. Olağan Kurultayı, sadece liderlik değişiminin gerçekleştiği bir kurultay olmanın ötesinde partinin örgütsel ve siyasal vizyonunu yeniden tanımladığı bir dönüm noktası olmuştur. Uzun yıllar genel başkanlık görevini sürdüren Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerine Özgür Özel’in seçilmesi parti içi dengelerin önemli ölçüde değiştiğinin göstergesidir. Bu değişimin meşruluk kaynağı, partinin tabanında ve kamuoyunda giderek artan “yenilenme” talebi olmuştur.

Kurultay sürecinde Özgür Özel’in en çok vurguladığı temalardan biri “değişim” kavramıdır. Bu değişim söylemi, salt bir lider değişimini değil, aynı zamanda parti kültürünün, kadrolarının ve işleyiş biçiminin yeniden yapılandırılmasını içeren bütünlüklü bir dönüşüm hedefiyle ortaya konmuştur. Bu doğrultuda kurultay sonrası açıklamalarda ve yapılanmalarda üç temel hedef belirginleşmiştir:

Gençleşme: Parti yönetiminde genç kadrolara daha fazla yer verilmesi, gençlik kollarının etkisinin artırılması ve parti tabanının yaş ortalamasının düşürülmesi hedeflenmiştir.

Liyakat Temelli Kadrolaşma: Görev atamalarında ve aday belirlemelerde ideolojik sadakatin değil, mesleki yetkinliğin, alan deneyiminin ve temsil yeteneğinin ön planda tutulacağı ifade edilmiştir.

Sayısallaşma: CHP’nin siyasal karar alma süreçlerinde veri çözümlemesine dayalı yöntemlerin kullanılacağı, kampanya stratejilerinin sayısal araçlarla destekleneceği ve seçmenle temasın modernleştirileceği bir dönüşüm süreci öngörülmüştür.

Bu üç başlık, kurultay sonrası partinin ana reformist söylemini oluşturmuş ve hem parti içi seçmenlere hem de genel kamuoyuna CHP’nin kendini dönüştürmeye kararlı olduğu mesajı verilmiştir. Bu bağlamda kurultay süreci geleneksel parti yapısıyla reformist eğilimlerin karşı karşıya geldiği bir zemin olarak da değerlendirilebilir. Zira değişim talebi yalnızca kadrolar düzeyinde değil aynı zamanda CHP’nin tarihsel kimliğiyle çağdaş siyasal yarışma koşulları arasında bir denge kurma arayışını da yansıtmaktadır.

GENÇLEŞME POLİTİKASI: SİMGE Mİ, DÖNÜŞÜM MÜ?

CHP’nin 38. Olağan Kurultayı sonrasında en çok öne çıkan vaatlerden biri “gençleşme” olmuştur. Bu kavram, sadece yaş ortalaması açısından bir değişimi değil aynı zamanda partinin siyasal kültürünün, karar alma süreçlerinin ve temsil mekanizmalarının genç kuşaklara açılmasını da ifade etmektedir. Ancak bu söylemin, uygulama düzeyinde ne ölçüde karşılık bulduğu tartışmalıdır. Bu bölümde, gençleşme politikasının hem kadrolar hem de işleyiş düzeyinde ne tür yansımalar doğurduğu incelenmektedir.

Parti Kadrolarında Yaş Profili ve Temsilde Değişim

Kurultay sonrası yeniden şekillenen Parti Meclisi (PM) ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) incelendiğinde önceki dönemlere kıyasla yaş ortalamasında belirgin bir düşüş gözlemlenmektedir. PM üyelerinin yaklaşık üçte birinin 40 yaş altı olduğu görülmektedir. Bu oran, önceki dönemlerde %10’lar düzeyinde idi. MYK’da ise özellikle eğitim, gençlik ve sayısal dönüşüm gibi alanlara yönelik kurulan birimlerde genç isimlerin görevlendirilmesi dikkat çekmektedir.

Ancak yaş ortalamasındaki bu düşüş, gençleşmenin niceliksel düzeyde bir yansımasıdır. Niteliksel olarak ise, genç kadroların karar alma süreçlerine ne ölçüde etki ettiği konusu açıklık taşımamaktadır. Özellikle PM’de bulunan genç üyelerin büyük bölümünün parti genel merkezine yakın çevrelerden geliyor oluşu bu kadroların bağımsız siyasal girişim üretme kapasitelerini sınırlamaktadır. Bu durum, gençleşmenin gerçekten tabana dayalı bir dönüşüm mü olduğu, yoksa simgesel (Berkay Gezgin ve Gökçe Gökçen gibi) düzeyde bir vitrin değişikliği mi olduğu sorularını gündeme getirmektedir.

Gençlik Kolları ve Yerel Düzeyde Temsil

CHP’nin gençleşme stratejisi sadece merkezi düzeyde değil aynı zamanda yerel ve örgütsel düzeyde de etkili olmayı hedeflemiştir. Gençlik Kolları’nın hem mali hem de örgütsel kapasitesinin artırılması bu yapının parti siyasalarına daha etkili katkı vermesi yönünde düzenlemeler yapılmıştır. Özellikle 2024 yerel seçimlerinde bazı büyükşehir ve ilçe belediye meclisi listelerinde genç adaylara kontenjan ayrılması bu çabanın somut örneklerinden biridir.

Ancak bu alan da sınırlı bir başarı olarak değerlendirilebilir. CHP’nin yerel düzeydeki örgütleri büyük ölçüde yaşlı ve geleneksel kadroların denetimindedir. Genç adayların belediye başkanlıklarında ya da il/ilçe örgütlerinde yönetici düzeyde görünürlüğü sınırlı kalmıştır. Bu durum, gençleşme ilkesinin yalnızca seçime dönük taktiksel bir vitrin oluşturmak için mi benimsendiği sorusunu doğurmaktadır.

Toplumsal Algı ve Seçmen Nezdindeki Etkisi

CHP’nin gençleşme yönelimi özellikle kentli ve genç seçmen tabanında bir umut olarak karşılanmıştır. Sosyal medya platformlarında partinin genç yöneticilerinin daha görünür duruma gelmesi ve kampanya döneminde genç odaklı söylemlerin artması bu algıyı güçlendirmiştir. Ancak yapılan bazı kamuoyu araştırmaları genç seçmenin CHP’ye olan desteğinde kayda değer bir sıçrama olmadığını ortaya koymaktadır. Bu durum, gençleşme söyleminin toplumsal karşılığını güçlendirecek yapısal dönüşümlerin henüz gerçekleşmediğine işaret etmektedir.

Ara Değerlendirme:

CHP’nin gençleşme politikası, kurultay sonrası süreçte kesimsel ve simgesel düzeyde yaşama geçirilmiştir. Yaş ortalamasında bir düşüş yaşansa da karar alma mekanizmalarında genç kadroların etkisi sınırlı kalmış ve gençlik kolları ile merkezi yönetim arasındaki eşgüdüm henüz kurumsallaşamamıştır. Bu bağlamda gençleşme vaadi söylem düzeyinde güçlü olmakla birlikte uygulamada küçük bir yapısal dönüşümle sınırlı kalmıştır.

LİYAKAT İLKESİ VE KADRO YENİLENMESİ: SİYASAL BİR VAADDE GERÇEKLİK PAYI

CHP’nin kurultay sonrası dönemde altını çizdiği bir diğer temel ilke “liyakat temelli kadrolaşma” olmuştur. Parti yönetimi, görevlendirme ve aday belirleme süreçlerinde ideolojik yakınlık, sadakat ya da hiyerarşik sadakate dayalı atamaların yerine eğitim, mesleki yetkinlik, deneyim ve temsil yeteneği gibi nesnel ölçütlerin ön plana alınacağını vurgulamıştır. Ancak Türkiye’de siyasal partilerde yaygın olan kadroculuk, hizipçilik ve sadakat temelli örgütlenme alışkanlıkları göz önüne alındığında bu söylemin uygulamada ne derece karşılık bulduğu tartışmalıdır.

MYK ve PM Atamalarında Liyakat Unsuru

Özgür Özel başkanlığında oluşturulan Merkez Yürütme Kurulu (MYK) önceki dönemlere kıyasla hem uzmanlık alanları hem de mesleki arka plan açısından daha çeşitlenmiş bir yapı sunmaktadır. Sağlık, eğitim, sayısal dönüşüm ve ekonomi gibi stratejik alanlara ilişkin görevlerin bu alanlarda akademik ya da mesleki birikimi bulunan isimlere verilmesi liyakat söyleminin belirli ölçüde dikkate alındığını göstermektedir.

Ancak Parti Meclisi (PM) seçimlerinde blok liste uygulaması ve genel başkanın “anahtar liste” sunması taban iradesi ile liyakat arasında bir gerilim alanı yaratmıştır. Bazı liyakatli adayların liste dışı kalması ya da belirli kliklerin baskısıyla dışlandığına ilişkin eleştiriler bu reformun uygulamada sınırlı kaldığına ilişkin göstergeler sunmaktadır. Dolayısıyla, MYK’da görece daha liyakat temelli bir yapı kurulmuş olsa da PM’de siyasal denge hesaplarının belirleyici olduğu görülmektedir.

Yerel Seçimlerde Aday Belirleme Süreçleri

2024 yerel seçimlerinde CHP’nin aday belirleme süreci liyakat ilkesi bağlamında ciddi bir sınav işlevi görmüştür. Parti yönetimi, birçok il ve ilçede ön seçim uygulaması yerine merkez yoklamasını tercih etmiş, aday belirleme sürecinde kamuoyu araştırmaları, yerel anketler ve alan çalışmaları gibi teknik araçlara başvurduğunu açıklamıştır. Bu yaklaşım, geleneksel anlamda parti içi demokrasiden uzaklaşma olarak yorumlansa da parti yönetimi bunu liyakatli aday seçme adına akılcı bir strateji olarak savunmuştur.

Ne var ki bazı büyükşehir ve kritik ilçelerde aday tercihlerine yönelik gelen tepkiler yerel örgütlerle merkez arasında ciddi bir kopukluğa işaret etmektedir. Bazı bölgelerde eski belediye başkanlarının yeniden aday gösterilmesi ya da örgütün desteklemediği adayların dayatılması liyakat ilkesinden çok yararcı hesapların etkili olduğu yönünde eleştirileri beraberinde getirmiştir. Mezhepsel dayanışma kliklerini de bu çerçevede ele almak gerekir.

Ayrıca, “kent uzlaşması” adı verilen aday listesi oluşturma ve yerel yönetimlerin karar organlarını bu yolla belirleme yöntemi de liyakat kavramıyla taban tabana zıt bir uygulamadır.

Kurumsal Mekanizmalar ve Liyakat Denetimi

CHP’nin parti içi demokratik işleyişinde liyakat denetimini sağlayacak kurumsal mekanizmaların henüz yeterince gelişmemiş olması da yapısal bir soruna işaret etmektedir. Parti Tüzüğü’nde liyakatten söz edilse de bu ilkenin atama süreçlerinde nesnel ölçütlerle uygulanmasını güvence altına alacak bir iç denetim mekanizması bulunmamaktadır. Örneğin, PM ya da MYK üyeliklerine başvuran kişilerin özgeçmişlerinin kamuoyuyla saydam biçimde paylaşılması ya da aday belirleme süreçlerinde liyakat raporlarının yayınlanması gibi uygulamalar henüz devreye sokulmamıştır.

Ara Değerlendirme:

Liyakat ilkesi, kurultay sonrası dönemde CHP tarafından güçlü bir siyasal söylem olarak ortaya konulmuş özellikle MYK atamalarında bu söyleme kesimsel düzeyde sadık kalınmıştır. Ancak PM yapısında ve yerel seçimlerdeki aday belirleme süreçlerinde liyakatin yer yer siyasal denge, sadakat ve yararcılık karşısında geri planda kaldığı gözlemlenmektedir. Bu da liyakat vaadinin söylem düzeyinde güçlü uygulama düzeyinde ise sınırlı kaldığını ortaya koymaktadır.

SAYISALLAŞMA VE VERİ TEMELLİ SİYASET: DÖNÜŞÜMÜN SAYISAL YÜZÜ

CHP'nin 38. Kurultayı sonrasında öne çıkan bir diğer vaat ise “sayısallaşma” olmuştur. Bu kavram, yalnızca sayısal teknolojilerin kullanımını değil, aynı zamanda veri temelli karar alma süreçlerinin kurumsallaşmasını, kampanya stratejilerinin bilimsel yöntemlerle oluşturulmasını ve seçmenle olan etkileşim kanallarının teknolojik araçlarla güçlendirilmesini kapsamaktadır. Dolayısıyla sayısallaşma hem parti içi yönetim hem de seçmenle iletişim alanlarında kurumsal bir çağdaşlaşma aracı olarak sunulmuştur.

Veri Temelli Kampanya ve Seçmen Çözümlemesi

2024 yerel seçim süreci CHP’nin veri temelli kampanya stratejilerinde önemli bir deneyim alanı oluşturmuştur. Parti yönetimi, seçim öncesi dönemlerde alan anketleri, mikro düzeyli seçmen profillemeleri ve mahalle bazlı tercih eğilimlerini çözümleyen modeller kullanarak aday belirleme ve kampanya planlaması yapmıştır. Bu çerçevede başlatılan “Seçmen Bilgi Sistemi (SEBİS)” ve “Hedef Odaklı Kampanya Yönetimi” gibi sayısal araçlar daha önceki seçim süreçlerine kıyasla daha bütünlüklü ve sistemli veri kullanımını olanaklı kılmıştır.

Ancak bu teknolojik araçların tüm örgüt yapısıyla bütünleştirildiğini söylemek zordur. Birçok il ve ilçe örgütünün bu sistemleri yalnızca sınırlı ölçüde kullanabildiği hatta bazı yerlerde hiç bütünleştirilemediği gözlemlenmiştir. Bu durum, veri temelli siyasetin merkezi düzeyde geliştirilen stratejik bir tasarım olarak kaldığını ve yerel örgütlere yeterince yayılamadığını ortaya koymaktadır.

Sayısallaşma ile Örgütlenme Arasında Uyum Sorunu

CHP'nin sayısallaşma yönelimi, sadece kampanya dönemlerine özgü bir araçsallaştırma düzeyinde kalmamalı aynı zamanda örgütlenme biçimlerinde de bir dönüşüm yaratmalıdır. Ancak mevcut durumda parti içi örgüt yapısı hâlâ büyük ölçüde geleneksel ilişki biçimlerine dayalıdır. İl ve ilçe düzeyinde sayısal kayıt sistemleri, üyelik yönetimi, toplantı izleme ve iç iletişim gibi temel alanlarda sürdürülebilir ve bütüncül bir sayısal altyapı kurulabilmiş değildir. Bu da sayısallaşmanın örgüt içi bürokrasiyle bütünleşmesinde ciddi bir eksiklik olduğunu göstermektedir.

Öte yandan, sayısal araçların sadece bir teknolojik çağdaşlaşma unsuru değil aynı zamanda demokratikleşme aracı olarak da kullanılması olanaklıdır. Örneğin, üye katılımını artıracak çevrim içi ön seçim platformları ve parti içi anket sistemleri veya sayısal raporlama mekanizmaları bu açıdan büyük önem taşır. Ne var ki bu alanda henüz somut adımlar atılmış değildir.

Genç Seçmenle Etkileşim ve Sosyal Medya Stratejileri

Sayısallaşma süreci, yalnızca iç yönetim değil, seçmenle iletişim açısından da dönüştürücü bir potansiyel taşır. CHP, genç seçmenle etkileşim kurma hedefi doğrultusunda sosyal medya platformlarını daha stratejik biçimde kullanmaya başlamıştır. Özellikle “TikTok”, “Instagram” ve “YouTube” gibi mecralarda görünürlüğün artması genç seçmen kitlesine ulaşma çabasının bir parçası olarak değerlendirilebilir. Fakat bu görünürlük, çoğu zaman bireysel yöneticilerin girişimine dayandığından kurumsal bir sayısal stratejinin ürünü olarak değil dağınık ve çoğu zaman “kişisel halkla ilişkilere” dönüşen girişimler olarak kalmaktadır.

Ara Değerlendirme:

CHP’nin sayısallaşma yönelimi veri temelli kampanya yönetimi açısından olumlu bir başlangıç yapmış ve sayısal araçlar seçim stratejisinin bir parçası durumuna gelmiştir. Ancak bu süreç, parti örgütünün tüm düzeylerine yaygınlaştırılamamıştır. Sayısallaşma kurumsal dönüşümden çok kampanya dönemlerine sıkışmış görünmektedir. Sayısallaşmanın sürdürülebilir ve demokratik bir katılım mekanizmasına dönüşmesi için örgütsel altyapının yeniden kurulması zorunludur.

KAPSAYICILIK VE TEMSİLDE ADALET: YENİ KADRONUN SOSYOLOJİK PROFİLİ

CHP'nin son kurultayında ortaya koyduğu temel ilke ve hedeflerden biri de parti kadrolarının toplumsal temsilde daha kapsayıcı bir yapıya kavuşmasıydı. Bu kapsamda kadınların, gençlerin, farklı mezhepsel ve etnik grupların meslek örgütlerinin ve marjinalleşmiş kesimlerin siyasal temsil yeteneklerinin artırılması hedeflenmiş ve “halk tipi siyasetçi” söylemiyle birlikte gerçekçi bir taban temsili oluşturma iddiası öne çıkarılmıştır. Bu bölümde, yeni kadroların sosyolojik çeşitliliği ve temsil adaletine katkısı değerlendirilecektir.

Kadın Temsili ve Cinsiyet Eşitliği

CHP’nin kadın temsili konusundaki siyasaları uzun süredir “pozitif ayrımcılık” ilkesi doğrultusunda şekillense de bu ilkenin uygulamaya ne ölçüde yansıdığı sürekli tartışma konusu olmuştur. Son kurultay sonrası oluşturulan Parti Meclisi’nde ve MYK’da kadın oranının geçmiş dönemlere kıyasla görece artış gösterdiği ancak hâlâ yüzde 50 eşit temsile yaklaşmaktan uzak olduğu görülmektedir. Kadınların temsili çoğu zaman “simgesel” konumlarla sınırlı kalmakta ve karar alma süreçlerine gerçek anlamda dahil olma konusunda belirgin yapısal engeller sürmektedir.

Bu duruma karşın, bazı alanlarda kadın temsiline yönelik bilinçli tercihlerin yapıldığı gözlemlenmiştir. Özellikle sosyal politika, kadın hakları ve eğitim gibi alanlarda kadın yöneticilerin görevlendirilmesi kapsayıcı temsilin sadece niceliksel değil aynı zamanda niteliksel olarak da güçlendirilebileceğini göstermektedir.

Genç Temsilciler ve Kuşak Değişimi

“Parti içi gençleşme” vaadi CHP’nin özellikle 2023 genel seçimleri sonrası özeleştirisinde temel gündemlerden biri olarak ortaya çıkmıştır. Kurultay sonrası yapı incelendiğinde Parti Meclisi’ne ve bazı MYK görevlerine 40 yaş altı temsilcilerin seçilmiş olması dikkat çekmektedir. Bu temsilcilerin bir kesimi akademik ya da sivil toplum geçmişiyle partide yeni bir siyasal dil ve uygulama biçimi oluşturma gücüne sahiptir. Ancak gençliğin partide daha çok vitrin işlevi gördüğü ve siyasal karar süreçlerine etkilerinin sınırlı olduğu yönünde eleştiriler de mevcuttur.

Özellikle yerel seçimlerde genç adayların büyükşehir düzeyinde nadiren tercih edilmesi, gençleşme politikasının tabandan çok merkezde sınırlı kaldığını göstermektedir. Gençliğe açılım vaadinin süreklilik kazanabilmesi için yalnızca temsil oranlarının artırılması değil karar süreçlerine katılımın kurumsallaşması gerekmektedir.

Etnik, Mezhepsel ve Sınıfsal Çeşitlilik

CHP, uzun yıllar boyunca “merkez sol” kimliği içinde Alevi, Kürt, Roman ve diğer kimlik gruplarına yönelik uzak ve denetimli bir yaklaşım sergilemiştir. Ancak son dönemde bu statükonun kırılmaya çalışıldığı ve bu toplumsal kesimlerden gelen temsilcilerin parti yönetiminde görünürlük kazandığı gözlemlenmektedir. Özellikle Alevi kimliğini açıkça taşıyan isimlerin Parti Meclisi'nde ve MYK’da daha etkin yer alması geçmişle kıyaslandığında önemli bir kırılmadır.

Ancak bu çeşitlilik henüz tabana tam anlamıyla yansımış değildir. Etnik ya da mezhepsel kimliklerin temsilinin çoğu zaman simgesel düzeyde kaldığı, marjinalleştirilmiş sınıfsal grupların (işçiler, köylüler, işsiz gençler) ise parti yapısında yeterince yer bulamadığı görülmektedir. Dolayısıyla temsilde adalet ilkesi doğrultusunda sosyoekonomik sınıflar düzeyinde ciddi bir temsil eksikliği bulunmaktadır.

Ara Değerlendirme:

CHP’nin kapsayıcılık ve temsilde adalet söylemi, kurultay sonrası yapısal değişim sürecinde kesimsel karşılık bulmuştur. Kadınlar, gençler ve bazı kimlik grupları açısından belirli ilerlemeler kaydedilmiş olmakla birlikte bu temsilin sürdürülebilir, etkili ve karar alıcı düzeye taşınması henüz sağlanamamıştır. Parti kadrolarının sosyolojik çeşitliliği artırılsa da bu çeşitliliğin siyasal etkililiğe dönüşebilmesi için kurumsal düzeyde daha köktenci adımlar gerekmektedir.

GENÇLEŞME, LİYAKAT VE SAYISALLAŞMA VAATLERİNİN SİYASAL ANLAMI VE SINIRLARI

Cumhuriyet Halk Partisi’nin 38. Kurultay’ı, yalnızca bir kadro değişikliği değil, aynı zamanda bir “zihniyet” dönüşümü vaadiyle şekillenmiştir. Gençleşme, liyakat temelli kadrolaşma ve sayısallaşma ilkeleri partinin uzun yıllardır eleştirildiği statükocu yapısını aşma çabasının simgesel kavramları durumuna gelmiştir. Ancak bu vaatlerin hem siyasal anlamı hem de uygulamadaki sınırları dikkatle incelenmelidir.

Dönüşümün Olanağı: Siyasal Yenilenmenin Göstergeleri

CHP’nin yeni yönetimi, liyakate dayalı atamalar, genç kadroların ön plana çıkması ve veri temelli kampanya stratejileriyle geleneksel parti alışkanlıklarının ötesine geçme yönünde önemli bir irade ortaya koymuştur. Özellikle 2024 yerel seçimlerinde elde edilen başarı bu dönüşüm stratejisinin seçmen nezdinde karşılık bulduğunu göstermektedir. Kamuoyuyla saydam biçimde paylaşılan stratejik hedefler ve yeni nesil siyasetçilere verilen alan siyasal yarışma gücünün arttığını ve partinin toplumsal beklentilere daha duyarlı duruma geldiğini göstermektedir.

Dönüşümün Sınırları: Yerleşik Yapılar ve Kurumsal Atalet

Buna karşın, parti içi dönüşümün derinliği konusunda yapısal sınırlılıklar sürmektedir. Genç ve liyakat sahibi kadroların sayıca artmasına karşın karar alma süreçlerinde ağırlığın geleneksel güç odaklarında olması bu dönüşümün “denetimli” bir çağdaşlaşma süreci olduğunu düşündürmektedir. Özellikle yerel örgütlerin sayısallaşma süreçleriyle tam anlamıyla bütünleşememesi ve alt kadrolarda liyakatten çok sadakatin egemen olmaya devam etmesi merkezdeki iradenin taşraya yansımadığını ortaya koymaktadır.

Aynı şekilde, sosyolojik çeşitlilik açısından oluşturulan kadrolar büyük ölçüde vitrin işlevi görmektedir. Kadınlar, gençler ve marjinalleştirilmiş kimlikler, belirli alanlarda görünür kılınsa da siyasal karar alma mekanizmalarında kalıcı bir güce dönüşmüş değildir. Bu da CHP’nin dönüşüm sürecinde kapsayıcılığı stratejik bir araç olarak kullandığı ancak bunun henüz kurumsallaşamadığı anlamına gelmektedir.

Geleceğe Yönelik Bakış Açısı: Kurumsallaşma ve Toplumsal Derinlik

CHP’nin kurultay sonrası yönelimi özellikle muhalefetin yeniden yapılandığı bir dönemde önemli fırsatlar barındırmaktadır. Ancak bu fırsatların siyasal kazanıma dönüşebilmesi, vaatlerin stratejik belgelerde kalmamasına, parti örgütünün tüm düzeylerinde kurumsallaştırılmasına ve dönüşümün süreklilik kazanmasına bağlıdır. Aksi durumda gençleşme, liyakat ve sayısallaşma vaatleri, yalnızca geçici bir imaj politikası olarak algılanabilir ve toplumsal karşılığı zayıflar.

Partinin gerçek bir değişim sürecine girebilmesi için yalnızca kadro yenilemesi değil; aynı zamanda işleyiş mantığının, örgüt kültürünün ve siyasal temsil anlayışının yeniden oluşturulması gerekmektedir. Bu da dönüşümü, bireysel aktörlerin değil kolektif ve demokratik kurumsallaşmanın omuzlamasını zorunlu kılmaktadır.

Gençleşme ile Liyakat Arasındaki Gerilim: Uyum mu, Çatışma mı?

Son yıllarda siyasal partiler, özellikle toplumsal meşruluk krizleriyle karşı karşıya kalan geleneksel partiler, “gençleşme” ve “liyakat temelli kadrolaşma” söylemlerini sıkça birlikte dile getirmektedir. Ancak bu iki kavram arasında kuramsal düzeyde uyum sağlanabilir görünse de uygulamada önemli bir gerilim hattı bulunmaktadır

Liyakat, bireyin bilgi, beceri ve deneyimine dayalı olarak görev ve sorumluluk üstlenmesini ifade eder. Liyakat, modern kamu yönetiminin ve demokratik temsil sisteminin temel ilkelerinden biri olarak “hak edenin göreve gelmesi” ilkesine dayanır. Gençleşme ise siyasal ve kurumsal yapılarda daha genç bireylere sorumluluk verilmesini kuşaklar arası temsil dengesinin sağlanmasını hedefler.

Kuramsal olarak bu iki kavram birbiriyle çelişmek zorunda değildir. Genç bir birey de uygun eğitim, deneyim ve yetkinlik düzeyine sahipse liyakatli kabul edilebilir. Ancak uygulamada bu denge çoğu zaman sağlanamaz. Yaş, deneyim ve statüye dayalı geleneksel liyakat anlayışı ile siyasal temsilin yenilenmesine dayalı gençleşme stratejileri çakışabilir.

Türkiye’de siyasal partilerde, özellikle CHP gibi ideolojik süreklilik iddiası taşıyan yapılarda gençleşme talepleri uzun süredir dile getirilmektedir. Ancak parti içi mekanizmaların kurumsal zayıflığı, liyakat ölçümünde nesnel ölçütler olmaması ve karar alma süreçlerinin merkezileşmesi gibi nedenlerle bu taleplerin uygulamaya geçişi çoğu zaman sorunlu olmaktadır. CHP’nin 2023 sonrası kadro yenileme sürecinde gençleşme söyleminin öne çıkması önemli bir dönüşüme işaret etmiştir. Ne var ki, bu gençleşme sürecinde liyakat tartışmalarının gündeme gelmesi, aslında gençleşmenin “liyakat pahasına” yapılabileceğine dair endişeleri de beraberinde getirmiştir. Genç yaşta göreve gelen bazı isimlerin donanım düzeyinin kamuoyu nezdinde sorgulanması gençleşme ile liyakat arasındaki gerilimi görünür kılmıştır.

Bir anlamda, gençleşme ve liyakat siyasaları birbirlerini dışlayan kavramlardır. (mutually exclusive) Bu siyasalar belirgin bir çelişki içermektedirler. Liyakat, genellikle deneyim birikimini önceler. Liyakat (ehliyet), çoğu zaman uzun yıllar süren bilgi, deneyim ve birikimle ilişkilendirilir. Dolayısıyla genç bireylerin bu ölçütleri tam karşılamadığı düşünülür.

Gençleşme ise yaş ve dinamizmi merkeze alır. Gençleşme, örgütlere yeni bakış açıları, enerji ve teknolojiyle uyum kazandırmayı hedefler. Ancak genç bireylerin deneyim eksikliği liyakat açısından bir eksiklik olarak değerlendirilebilir. Siyasal uygulamalarda ‘gençleştirme’ çoğu zaman simgesel kalabilir. Genç isimlerin vitrine konulması ama karar alma mekanizmalarından dışlanması liyakatin bozulduğu eleştirilerine yol açabilir. Bu da “göstermelik gençleşme” ile “gerçek liyakat” arasında çatışma yaratır.

Kuramsal olarak “genç ama liyakatli” kadroların olanaklı olabileceği varsayılırken uygulamada bu dengeyi kurmak birkaç nedenle zor olabilir. Türkiye’de siyasal partilerin çoğunda liyakat ölçümüne dönük saydam sistemler, iç eğitim programları, performans ölçütleri ve kariyer basamakları zayıftır. Bu durum, genç bireylerin liyakatli olarak yetişmesini kurumsal olarak destekleyemez. Gençleşme çoğu zaman vitrin siyasası olarak yürütülmekte ve gerçek karar mekanizmalarında gençlere yer verilmemektedir. Bu durum gençleşmenin göreli kalmasına ve liyakat ile desteklenmemesine yol açmaktadır. Partilerin karar mekanizmalarında gençlerin seçiminde nesnel ölçütlerden çok lidere sadakat, görünürlük ya da sosyal medya etkinliği gibi ölçütlerin belirleyici olması liyakati gölgede bırakmaktadır Liyakat kültürü büyük ölçüde yaşla özdeşleştirildiği için gençlerin doğrudan “eksik” görüldüğü bir normatif atmosferde gerçekleşmektedir.

Bu çelişki yapısal reformlarla giderilebilir. Liyakatin yaşla değil işlevsel yetkinlikle tanımlanması, genç kadrolara yönelik saydam ilerleme sistemlerinin kurulması parti içi eğitim ve mentorluk programlarının kurumsallaşması bu yönde ilk adımlar olabilir. Ancak bu tür adımlar için partilerin kendi iç demokrasi düzeylerini artırmaları ve sadakat kültüründen liyakat kültürüne geçiş yapmaları şarttır.

Gençleşme ve liyakat, ilk bakışta birbirini dışlayan iki strateji gibi görünse de doğru kurumsal zemin sağlandığında birbirini tamamlayan hedefler haline gelebilir. Ancak Türkiye’de partilerin kurumsal kapasitesinin düşüklüğü ve karar alma süreçlerinin merkeziyetçiliği nedeniyle bu ikili çoğu zaman çatışmalı hale gelmektedir. Özellikle CHP örneğinde görüldüğü üzere, gençleşme çabalarının liyakat tartışmalarını tetiklemesi bu ikili hedef arasında kalıcı bir denge kurulamadığını göstermektedir.

Bu nedenle gençleşme politikalarının sürdürülebilir ve inandırıcı olabilmesi için yalnızca genç isimlerin vitrine yerleştirilmesi değil aynı zamanda o isimlerin liyakat ölçütlerine uygun şekilde görevlendirilmesi ve bu sürecin kurumsal güvencelere bağlanması gerekmektedir.

Kent Uzlaşısı ve Liyakat İkilemi: Yerel Yönetimlerde Temsil Yetkinliği ile Yetkinlik Arasındaki Gerilim

Çağdaş kamu yönetimi tartışmalarında, özellikle yerel yönetim düzeyinde yönetsel kadroların oluşumu ve hizmet sunumundaki etkililik demokrasinin niteliğiyle doğrudan ilişkilidir. Demokratik temsil ve yönetsel liyakat, çoğu zaman birbirini destekleyen unsurlar olarak düşünülse de uygulamada bu iki ilkenin çatıştığı durumlar da sıkça gözlemlenmektedir. Bu bağlamda, son yıllarda Türkiye gibi çok kimlikli, çok aktörlü ve siyasal olarak kutuplaşmış toplumlarda yerel yönetimlerin biçimlenmesinde “kent uzlaşısı” adı verilen stratejik koalisyon yapıları öne çıkmaktadır. Ancak bu yapılar, yönetsel kadrolaşmada liyakat ilkesinden sapmalara neden olabilmekte ve kamu yönetiminin etkinliğini tehdit edebilmektedir.

Kent Uzlaşısı: Kavramsal Bir Çerçeve

Kent uzlaşısı kavramı, yerel düzeyde seçim kazanmak amacıyla farklı siyasal, etnik, mezhepsel ve sınıfsal grupların bir araya gelerek ortak bir yönetim vizyonu oluşturması sürecini ifade eder. Bu strateji, çoğunlukla otoriterleşmiş merkezi rejimlere karşı demokratik muhalefet bloklarının geliştirdiği bir dayanışma biçimi olarak ortaya çıkar. Bu tür uzlaşılar, sadece seçimlerde değil, aynı zamanda yerel yönetim kadrolarının oluşturulmasında ve karar alma süreçlerinde de temsil yetkinliği ilkesini esas alır.

Türkiye örneğinde, özellikle 2019 yerel seçimlerinde İstanbul, Ankara, Adana ve Mersin gibi büyükşehir belediyelerinde bu stratejinin başarılı bir şekilde uygulandığı görülmüştür. Farklı toplumsal kesimleri ve siyasal eğilimleri temsil eden aktörlerin desteğiyle kurulan bu yerel yönetimler demokratik temsilin artırılması açısından olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir.

Liyakat İlkesi ve Kamu Yönetimi

Liyakat, kamu yönetiminde görevlendirme ve ilerleme süreçlerinde kişisel niteliklerin, mesleki yeterliliğin, akademik donanımın ve deneyimin esas alınması ilkesidir. Liyakat ilkesinin benimsenmesi, kamu hizmetlerinin etkililiğini artırmakla kalmaz aynı zamanda yönetsel kararların öngörülebilirliğini, kamusal kaynakların adil kullanımını ve toplumsal güveni güçlendirir.

Kamu yönetimi yazınında Max Weber’in akılcı-bürokratik örgüt modeli liyakat ilkesinin kurumsallaşmasını öngörür. Weberci anlayışta kamu görevlileri siyasal iktidarların değişiminden bağımsız olarak görevlerini yerine getirir ve göreve alınmaları ve yükselmeleri nesnel ölçütlerle belirlenir. Böylelikle yönetsel yapı keyfiliğe karşı korunaklı hale gelir.

İkilemin Somutlaşması: Uzlaşı mı, Liyakat mı?

Kent uzlaşısı ile liyakat ilkesi arasındaki çatışma özellikle seçim sonrasında yerel yönetimlerin kadrolaşma sürecinde ortaya çıkmaktadır. Koalisyon yapıları, destek verdikleri yerel yönetimlerden siyasal veya toplumsal temsil taleplerinde bulunmakta ve bu taleplerin karşılanması yönetsel görevlerin liyakat yerine temsili esas alan bir biçimde dağıtılmasına neden olabilmektedir.

Bu bağlamda bazı somut sonuçlar doğmaktadır: Belediye kadrolarında profesyonellik ve uzmanlık ikinci plana atılmakta, hizmet sunumunda verimlilik ve etkililik azalmakta, bürokratik yapı siyasal pazarlıkların aracı durumuna gelmekte, kamu güveni azalmakta ve hizmet kalitesi düşmektedir.

Özellikle büyükşehir belediyelerinde bu durumun yaratabileceği yönetsel tıkanmalar, kent planlaması, ulaşım, altyapı yatırımları, toplumsal hizmetler gibi temel alanlarda aksamalara neden olabilir. Nitelikli kadroların dışlanması veya atanamaması kurumsal kapasitenin zayıflamasına ve uzun vadeli kalkınma stratejilerinin ertelenmesine yol açabilir.

 

Türkiye Örneği: İBB ve CHP Belediyeleri

Türkiye'de 2019 yerel seçimleri sonrası İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) başta olmak üzere muhalefetin kazandığı pek çok büyükşehirde bu ikilemin belirginleştiği gözlemlenmiştir. CHP’nin öncülüğünde kurulan yerel yönetimlerde HDP seçmeninin desteği, Saadet Partisi ve İYİ Parti gibi aktörlerin katılımı, yönetim kademelerinde çeşitli grupların temsil edilmesini zorunlu kılmıştır.

Bu durum bazı kesimlerce "demokratik temsilin bir gereği" olarak savunulurken, diğer taraftan liyakatten ödün verildiği ve atamaların siyasal yakınlığa göre yapıldığı yönünde eleştiriler gündeme gelmiştir. Ayrıca sendikalaşma, taşeron sisteminin kaldırılması, toplumsal yardım siyasalarının genişletilmesi gibi alanlarda da kent uzlaşısının öncelikleri ile profesyonel kamu yönetiminin gerekleri zaman zaman çatışma içerisine girmiştir.

Çözüm: Temsilde Liyakat

Bu ikilemin aşılması için akademik yazında önerilen çözümlerden biri “temsilde liyakat” modelidir. Bu modele göre, farklı toplumsal kesimlerin kamuda temsil edilmesi önemlidir, ne var ki bu temsil ancak liyakat sahibi bireyler üzerinden sağlanmalıdır. Böylelikle yönetimde hem adalet hem de etkinlik ilkeleri aynı anda korunmuş olur. Temsilde liyakat anlayışı, kapsayıcı kamu siyasalarının geliştirilmesi için bir fırsat sunarken aynı zamanda kamu kaynaklarının etkili kullanımını da güvence altına alır. Yani temsil ve nitelik birbirini dışlayan değil tamamlayan ilkeler olarak bir arada düşünülebilir.

Sonuç olarak belirtilmelidir ki, kent uzlaşısı ve liyakat ilkesi arasındaki gerilim, sadece yerel yönetimlerin değil genel olarak demokratik yönetim anlayışının niteliğini belirleyecek bir sorunsal olarak değerlendirilmelidir. Temsil ve etkinlik arasında kurulacak sağlıklı denge yerel yönetimlerin hem toplumsal meşruluğunu artıracak hem de kurumsal kapasitesini güçlendirecektir. Bu dengeyi sağlayamayan yönetimlerin ise kısa vadede siyasal destek elde etse dahi uzun vadede yönetsel zayıflık halkın hizmetlere erişiminde aksama ve kurumsal erozyonla karşı karşıya kalması kaçınılmaz olacaktır.

Bu nedenle, demokratikleşme ile profesyonelleşme arasındaki ilişkiyi yeniden kuran, liyakati dışlamadan temsil yetkinliği sağlayan, hesap verebilirliği esas alan yeni bir yerel yönetim paradigmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye gibi çeşitliliğin yüksek, kutuplaşmanın derin olduğu toplumlarda bu paradigma yalnızca yönetsel başarı değil aynı zamanda toplumsal barışın da anahtarı olabilir.

Kent Uzlaşısı-Liyakat İkileminde Bir Örnek Olay

Yerel yönetimlerde siyasal temsil yetkinliğinin genişletilmesi ve toplumsal meşruluğun artırılması amacıyla başvurulan “kent uzlaşısı” anlayışı, özellikle muhalefet partilerinin yönettiği büyükşehir belediyelerinde yaygınlaşmıştır. Bu model, farklı siyasal grupların ve toplumsal kesimlerin yönetime dahil edilmesini hedeflese de zaman zaman liyakat ilkesinin ikinci plana itilmesine yol açmaktadır. 2025 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) bünyesinde yaşanan bir olay bu ikilemin çarpıcı bir örneğidir. A isimli bir kişi İBB’de bir üst düzey sorumluluk makamına atanmıştır.  A iyi bir eğitim almış ve çeşitli kurumlarda çalışmış bir bürokrat olarak kamuoyuna tanıtılmıştır. Ancak A’nın liyakati ve kurumsal deneyimi özellikle belediyecilik ve kentsel hizmetler bağlamında tartışmalı bulunmuştur. Atamasının kent uzlaşısı kapsamında bazı yapılarla kurulan ilişkilerin sonucu olduğu iddiaları liyakat-siyaset çatışmasını kamuoyunun gündemine taşımıştır. Olayın daha çarpıcı hale gelmesi, A’nın büyük bir yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasında adının geçmesiyle ortaya çıkmıştır. 2025 yılının Mayıs ayında gözaltına alınan kamu kaynaklarının usulsüz şekilde yönlendirilmesi, ihaleye fesat karıştırma ve rüşvet alma gibi suçlamalarla tutuklanmıştır. Bu durum, yalnızca bireysel bir etik ve hukuksal sorun değil aynı zamanda kent yönetiminde kurumsal yozlaşmanın hangi mekanizmalarla olanaklı kılındığını da açığa çıkarmıştır. Kent uzlaşısı, kuramsal olarak demokratik katılımı artırıcı bir potansiyele sahiptir. Ancak bu mekanizmanın uygulamada özellikle kadro atamalarında “siyasal pazarlıkların aracı” durumuna gelmesi kamu yönetimi ilkeleriyle ciddi bir çatışma yaratmaktadır. A örneği, siyasette “denge” sağlama amacıyla yapılan atamaların kurumsal liyakati ve kamu hizmetlerinin verimliliğini zayıflatabildiğini göstermektedir. Bu durum, “temsilde meşruluk” ile “yönetsel meşruluk” arasında duyarlı bir denge kurulması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Sonuç olarak, A olayı yerel yönetimlerde liyakat ilkesinin korunmaması durumunda kent uzlaşısının kısa vadeli siyasal kazançlar uğruna kamu zararına dönüşebileceğini göstermektedir. Bu örnek, belediyelerdeki kurumsal kapasite inşasında yalnızca siyasal değil teknik ve etik yeterliliğin de ön koşul olarak görülmesi gerektiğini güçlü biçimde anımsatmaktadır.

GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

CHP’nin 38. Olağan Kurultayı sonrasında şekillenen yeni yönetim yapısı partinin siyasal kültürünü dönüştürme ve toplumsal karşılığını yeniden oluşturma iradesini ortaya koymuştur. “Gençleşme”, “liyakat temelli kadrolaşma” ve “sayısallaşma” hedefleri partinin hem iç dinamiklerinde hem de seçmen nezdindeki imajında köklü bir yenilenmeyi amaçladığını göstermektedir.

Yapılan çözümlemeler bu hedeflerin bir kesiminde önemli ilerlemeler sağlandığını ancak kurumsal yapı ve siyasal işleyiş açısından henüz yapısal dönüşümün tamamlanmadığını ortaya koymaktadır. Özellikle 2024 yerel seçimlerinde elde edilen başarılar, stratejik planlama ve sayısallaşmanın sağladığı üstünlüklere işaret etmekte ancak bu başarıların kalıcı olabilmesi için dönüşümün tabana yayılması gerekliliğini de ortaya koymaktadır.

Temel Bulgulara İlişkin Özet Çizelge

Değerlendirme Alanı

Elde Edilen İlerleme

Mevcut Sınırlılıklar

Gençleşme

Parti Meclisi ve MYK'da genç temsilciler yer aldı

Gençlerin karar süreçlerine etkisi sınırlı; taşra örgütlerinde görünürlük zayıf

Liyakat Temelli Kadrolaşma

Bazı kritik pozisyonlara uzmanlık temelli atamalar yapıldı

Yerel örgütlerde hâlen sadakat-odaklı yapı devam ediyor

Sayısallaşma

Seçim kampanyalarında veri temelli stratejiler etkili kullanıldı

Kurumsal sayısallaşma sınırlı; yerel örgütlerde teknoloji bütünleşmesi zayıf

Kadın Temsili

Kadın oranı görece artırıldı, bazı alanlarda etkili roller verildi

Karar alma mekanizmalarında cinsiyet eşitliği sağlanmış değil

Etnik/Mezhepsel Temsil ve Sınıfsal Çeşitlilik

Alevi ve Kürt temsiliyetinde göreli artış

Alt sınıfların (işçi, köylü) temsili neredeyse yok denecek düzeyde

Kurumsallaşma ve Sürdürülebilirlik

Yenilenme iradesi güçlü biçimde ortaya konuldu

Dönüşüm kişilere bağlı; kurumsal kültüre içselleştirme sınırlı

Sonuç Yerine

CHP’nin kurultay sonrası ortaya koyduğu yeni yönelim, Türkiye'de muhalefetin yeniden oluşturulması sürecinde kritik bir eşiktir. Ancak partinin gerçek anlamda demokratikleşme, toplumsal kapsayıcılık ve modern siyasal yönetişim hedeflerine ulaşabilmesi; bu hedeflerin kararlı, kapsayıcı ve kurumsallaşmış bir yapıya dönüştürülmesine bağlıdır.

Gençleşme ve sayısallaşma yalnızca teknik değil, aynı zamanda kültürel bir dönüşümü gerektirir. Liyakat yalnızca bireysel düzeyde değil, kurumsal süreçlerle güvence altına alınmalıdır. Sayısallaşma, karar süreçlerinin demokratikleşmesiyle tamamlanmadıkça veri temelli yönetişimden çok “merkezi rasyonaliteye” hizmet eder duruma gelebilir.

Dolayısıyla CHP’nin yenilenme süreci, yalnızca “kimlerin” yönetimde olduğuyla değil, “nasıl” yönettikleriyle anlam kazanacaktır. Bu nedenle dönüşüm, yalnızca aktör odaklı değil, kültür, yapı ve işleyiş düzeyinde bütüncül bir reform olarak ele alınmalıdır.

 

KAYNAKÇA

Barlas, Nihan. (2021). Siyasal iletişimde dijitalleşme: 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine karşılaştırmalı bir Twitter analizi. Yeni Medya Elektronik Dergi. ISSN: 2548-0200, September 2021 Volume 5 Issue 3, p.269-285. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1854228

Sancar, Serpil. (2014). Siyasal Kararlara Katılımda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: Haritalama ve İzleme Çalışması. https://www.ceidizleme.org/medya/dosya/94.pdf

Şirin, Tolga. (2023). Liyakat üzerine tartışan iki genç ve düşündürdükleri. T24. https://t24.com.tr/yazarlar/tolga-sirin/liyakat-uzerine-tartisan-iki-genc-ve-dusundurdukleri,41792

Yılmaz, Volan ve Devin Bahçeci. (2014).Gençlerin siyasi katılımı. 978-605-399-338-4

 

 

Hiç yorum yok: