CHP’DE ÖRGÜTSEL DÖNÜŞÜM: GENÇLEŞME, LİYAKAT VE
SAYISALLAŞMA VAATLERİNİN KURULTAY SONRASI YANSIMALARI
PROF.DR. FİRUZ
DEMİR YAŞAMIŞ
Özet (Abstract):
Bu çalışma, Cumhuriyet Halk
Partisi’nin 38. Olağan Kurultayı’nda ortaya konan “gençleşme”, “liyakat temelli
kadrolaşma” ve “sayısallaşma” vaatlerinin gerçekleşme düzeyini kapsamlı şekilde
incelemektedir. Parti içi dönüşümün siyasal ve kurumsal boyutları çözümlenmiş
ve Türkiye siyasetindeki yansımaları değerlendirilmiştir. Bulgular, belirli
alanlarda kayda değer ilerlemeler sağlanmasına karşın yapısal sınırlamalar ve
kültürel dirençlerin dönüşümü kısıtladığını göstermektedir. Sonuç olarak,
CHP’nin bu üç temel hedefte kalıcı başarıya ulaşması için kapsamlı bir kurumsal
reform ve demokratikleşme sürecini benimsemesi gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: CHP, gençleşme, liyakat, sayısallaşma, siyasal
dönüşüm, kurumsallaşma
GİRİŞ
Türkiye’de siyasal partiler,
sadece seçim kazanma örgütleri değil aynı zamanda siyasal kültürü yeniden oluşturan
kurumlardır. Bu bağlamda CHP gibi köklü partilerin iç dönüşüm süreçleri hem
partinin geleceği hem de Türkiye siyasetinin genel yönelimi açısından önem
taşır. 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından yaşanan liderlik değişimi ve
38. Olağan Kurultay, CHP açısından bir kırılma noktası olarak
değerlendirilmiştir. Yeni Genel Başkan Özgür Özel’in liderliğinde şekillenen
yeni kadro üç temel vaadi -gençleşme, liyakat ve sayısallaşma- partinin
kurumsal reform gündeminin merkezine yerleştirmiştir.
Bu makalede, söz konusu
vaatlerin örgütsel düzeyde ne ölçüde gerçekleştiği ve söylem ile uygulama
arasındaki tutarlılıklar/tutarsızlıklar tartışılacaktır. Çözümleme, nitel
gözlemler ve medya taraması ile desteklenmekte, parti yönetim yapıları, aday
belirleme süreçleri ve seçim kampanyalarının sayısal stratejileri üzerinden
somutlaştırılmaktadır.
KURULTAY SONRASI CHP: REFORMİST SÖYLEMİN YÜKSELİŞİ
CHP’nin 38. Olağan Kurultayı,
sadece liderlik değişiminin gerçekleştiği bir kurultay olmanın ötesinde
partinin örgütsel ve siyasal vizyonunu yeniden tanımladığı bir dönüm noktası
olmuştur. Uzun yıllar genel başkanlık görevini sürdüren Kemal Kılıçdaroğlu’nun
yerine Özgür Özel’in seçilmesi parti içi dengelerin önemli ölçüde değiştiğinin
göstergesidir. Bu değişimin meşruluk kaynağı, partinin tabanında ve kamuoyunda
giderek artan “yenilenme” talebi olmuştur.
Kurultay sürecinde Özgür
Özel’in en çok vurguladığı temalardan biri “değişim” kavramıdır. Bu değişim
söylemi, salt bir lider değişimini değil, aynı zamanda parti kültürünün,
kadrolarının ve işleyiş biçiminin yeniden yapılandırılmasını içeren bütünlüklü
bir dönüşüm hedefiyle ortaya konmuştur. Bu doğrultuda kurultay sonrası
açıklamalarda ve yapılanmalarda üç temel hedef belirginleşmiştir:
Gençleşme: Parti yönetiminde genç kadrolara daha fazla yer
verilmesi, gençlik kollarının etkisinin artırılması ve parti tabanının yaş
ortalamasının düşürülmesi hedeflenmiştir.
Liyakat Temelli Kadrolaşma: Görev atamalarında ve aday belirlemelerde ideolojik
sadakatin değil, mesleki yetkinliğin, alan deneyiminin ve temsil yeteneğinin ön
planda tutulacağı ifade edilmiştir.
Sayısallaşma: CHP’nin siyasal karar alma süreçlerinde veri çözümlemesine
dayalı yöntemlerin kullanılacağı, kampanya stratejilerinin sayısal araçlarla
destekleneceği ve seçmenle temasın modernleştirileceği bir dönüşüm süreci
öngörülmüştür.
Bu üç başlık, kurultay sonrası
partinin ana reformist söylemini oluşturmuş ve hem parti içi seçmenlere hem de
genel kamuoyuna CHP’nin kendini dönüştürmeye kararlı olduğu mesajı verilmiştir.
Bu bağlamda kurultay süreci geleneksel parti yapısıyla reformist eğilimlerin
karşı karşıya geldiği bir zemin olarak da değerlendirilebilir. Zira değişim
talebi yalnızca kadrolar düzeyinde değil aynı zamanda CHP’nin tarihsel
kimliğiyle çağdaş siyasal yarışma koşulları arasında bir denge kurma arayışını
da yansıtmaktadır.
GENÇLEŞME POLİTİKASI: SİMGE Mİ, DÖNÜŞÜM MÜ?
CHP’nin 38. Olağan Kurultayı
sonrasında en çok öne çıkan vaatlerden biri “gençleşme” olmuştur. Bu kavram,
sadece yaş ortalaması açısından bir değişimi değil aynı zamanda partinin siyasal
kültürünün, karar alma süreçlerinin ve temsil mekanizmalarının genç kuşaklara
açılmasını da ifade etmektedir. Ancak bu söylemin, uygulama düzeyinde ne ölçüde
karşılık bulduğu tartışmalıdır. Bu bölümde, gençleşme politikasının hem
kadrolar hem de işleyiş düzeyinde ne tür yansımalar doğurduğu incelenmektedir.
Parti Kadrolarında Yaş Profili ve Temsilde Değişim
Kurultay sonrası yeniden şekillenen
Parti Meclisi (PM) ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) incelendiğinde önceki
dönemlere kıyasla yaş ortalamasında belirgin bir düşüş gözlemlenmektedir. PM
üyelerinin yaklaşık üçte birinin 40 yaş altı olduğu görülmektedir. Bu oran,
önceki dönemlerde %10’lar düzeyinde idi. MYK’da ise özellikle eğitim, gençlik
ve sayısal dönüşüm gibi alanlara yönelik kurulan birimlerde genç isimlerin
görevlendirilmesi dikkat çekmektedir.
Ancak yaş ortalamasındaki bu
düşüş, gençleşmenin niceliksel düzeyde bir yansımasıdır. Niteliksel olarak ise,
genç kadroların karar alma süreçlerine ne ölçüde etki ettiği konusu açıklık
taşımamaktadır. Özellikle PM’de bulunan genç üyelerin büyük bölümünün parti
genel merkezine yakın çevrelerden geliyor oluşu bu kadroların bağımsız siyasal girişim
üretme kapasitelerini sınırlamaktadır. Bu durum, gençleşmenin gerçekten tabana
dayalı bir dönüşüm mü olduğu, yoksa simgesel (Berkay Gezgin ve Gökçe Gökçen
gibi) düzeyde bir vitrin değişikliği mi olduğu sorularını gündeme
getirmektedir.
Gençlik Kolları ve Yerel Düzeyde Temsil
CHP’nin gençleşme stratejisi
sadece merkezi düzeyde değil aynı zamanda yerel ve örgütsel düzeyde de etkili
olmayı hedeflemiştir. Gençlik Kolları’nın hem mali hem de örgütsel
kapasitesinin artırılması bu yapının parti siyasalarına daha etkili katkı
vermesi yönünde düzenlemeler yapılmıştır. Özellikle 2024 yerel seçimlerinde
bazı büyükşehir ve ilçe belediye meclisi listelerinde genç adaylara kontenjan
ayrılması bu çabanın somut örneklerinden biridir.
Ancak bu alan da sınırlı bir
başarı olarak değerlendirilebilir. CHP’nin yerel düzeydeki örgütleri büyük
ölçüde yaşlı ve geleneksel kadroların denetimindedir. Genç adayların belediye
başkanlıklarında ya da il/ilçe örgütlerinde yönetici düzeyde görünürlüğü
sınırlı kalmıştır. Bu durum, gençleşme ilkesinin yalnızca seçime dönük
taktiksel bir vitrin oluşturmak için mi benimsendiği sorusunu doğurmaktadır.
Toplumsal Algı ve Seçmen Nezdindeki Etkisi
CHP’nin gençleşme yönelimi
özellikle kentli ve genç seçmen tabanında bir umut olarak karşılanmıştır.
Sosyal medya platformlarında partinin genç yöneticilerinin daha görünür duruma
gelmesi ve kampanya döneminde genç odaklı söylemlerin artması bu algıyı
güçlendirmiştir. Ancak yapılan bazı kamuoyu araştırmaları genç seçmenin CHP’ye
olan desteğinde kayda değer bir sıçrama olmadığını ortaya koymaktadır. Bu
durum, gençleşme söyleminin toplumsal karşılığını güçlendirecek yapısal
dönüşümlerin henüz gerçekleşmediğine işaret etmektedir.
Ara
Değerlendirme:
CHP’nin gençleşme politikası,
kurultay sonrası süreçte kesimsel ve simgesel düzeyde yaşama geçirilmiştir. Yaş
ortalamasında bir düşüş yaşansa da karar alma mekanizmalarında genç kadroların
etkisi sınırlı kalmış ve gençlik kolları ile merkezi yönetim arasındaki eşgüdüm
henüz kurumsallaşamamıştır. Bu bağlamda gençleşme vaadi söylem düzeyinde güçlü
olmakla birlikte uygulamada küçük bir yapısal dönüşümle sınırlı kalmıştır.
LİYAKAT İLKESİ VE KADRO YENİLENMESİ: SİYASAL BİR VAADDE
GERÇEKLİK PAYI
CHP’nin kurultay sonrası
dönemde altını çizdiği bir diğer temel ilke “liyakat temelli kadrolaşma”
olmuştur. Parti yönetimi, görevlendirme ve aday belirleme süreçlerinde
ideolojik yakınlık, sadakat ya da hiyerarşik sadakate dayalı atamaların yerine
eğitim, mesleki yetkinlik, deneyim ve temsil yeteneği gibi nesnel ölçütlerin ön
plana alınacağını vurgulamıştır. Ancak Türkiye’de siyasal partilerde yaygın
olan kadroculuk, hizipçilik ve sadakat temelli örgütlenme alışkanlıkları göz
önüne alındığında bu söylemin uygulamada ne derece karşılık bulduğu
tartışmalıdır.
MYK ve PM Atamalarında Liyakat Unsuru
Özgür Özel başkanlığında
oluşturulan Merkez Yürütme Kurulu (MYK) önceki dönemlere kıyasla hem uzmanlık
alanları hem de mesleki arka plan açısından daha çeşitlenmiş bir yapı
sunmaktadır. Sağlık, eğitim, sayısal dönüşüm ve ekonomi gibi stratejik alanlara
ilişkin görevlerin bu alanlarda akademik ya da mesleki birikimi bulunan
isimlere verilmesi liyakat söyleminin belirli ölçüde dikkate alındığını
göstermektedir.
Ancak Parti Meclisi (PM)
seçimlerinde blok liste uygulaması ve genel başkanın “anahtar liste” sunması
taban iradesi ile liyakat arasında bir gerilim alanı yaratmıştır. Bazı
liyakatli adayların liste dışı kalması ya da belirli kliklerin baskısıyla
dışlandığına ilişkin eleştiriler bu reformun uygulamada sınırlı kaldığına ilişkin
göstergeler sunmaktadır. Dolayısıyla, MYK’da görece daha liyakat temelli bir
yapı kurulmuş olsa da PM’de siyasal denge hesaplarının belirleyici olduğu
görülmektedir.
Yerel Seçimlerde Aday Belirleme Süreçleri
2024 yerel seçimlerinde CHP’nin
aday belirleme süreci liyakat ilkesi bağlamında ciddi bir sınav işlevi
görmüştür. Parti yönetimi, birçok il ve ilçede ön seçim uygulaması yerine
merkez yoklamasını tercih etmiş, aday belirleme sürecinde kamuoyu araştırmaları,
yerel anketler ve alan çalışmaları gibi teknik araçlara başvurduğunu
açıklamıştır. Bu yaklaşım, geleneksel anlamda parti içi demokrasiden uzaklaşma
olarak yorumlansa da parti yönetimi bunu liyakatli aday seçme adına akılcı bir
strateji olarak savunmuştur.
Ne var ki bazı büyükşehir ve
kritik ilçelerde aday tercihlerine yönelik gelen tepkiler yerel örgütlerle
merkez arasında ciddi bir kopukluğa işaret etmektedir. Bazı bölgelerde eski
belediye başkanlarının yeniden aday gösterilmesi ya da örgütün desteklemediği
adayların dayatılması liyakat ilkesinden çok yararcı hesapların etkili olduğu
yönünde eleştirileri beraberinde getirmiştir. Mezhepsel dayanışma kliklerini de
bu çerçevede ele almak gerekir.
Ayrıca, “kent uzlaşması” adı
verilen aday listesi oluşturma ve yerel yönetimlerin karar organlarını bu yolla
belirleme yöntemi de liyakat kavramıyla taban tabana zıt bir uygulamadır.
Kurumsal Mekanizmalar ve Liyakat Denetimi
CHP’nin parti içi demokratik
işleyişinde liyakat denetimini sağlayacak kurumsal mekanizmaların henüz
yeterince gelişmemiş olması da yapısal bir soruna işaret etmektedir. Parti
Tüzüğü’nde liyakatten söz edilse de bu ilkenin atama süreçlerinde nesnel
ölçütlerle uygulanmasını güvence altına alacak bir iç denetim mekanizması
bulunmamaktadır. Örneğin, PM ya da MYK üyeliklerine başvuran kişilerin
özgeçmişlerinin kamuoyuyla saydam biçimde paylaşılması ya da aday belirleme
süreçlerinde liyakat raporlarının yayınlanması gibi uygulamalar henüz devreye
sokulmamıştır.
Ara
Değerlendirme:
Liyakat ilkesi, kurultay
sonrası dönemde CHP tarafından güçlü bir siyasal söylem olarak ortaya konulmuş
özellikle MYK atamalarında bu söyleme kesimsel düzeyde sadık kalınmıştır. Ancak
PM yapısında ve yerel seçimlerdeki aday belirleme süreçlerinde liyakatin yer
yer siyasal denge, sadakat ve yararcılık karşısında geri planda kaldığı
gözlemlenmektedir. Bu da liyakat vaadinin söylem düzeyinde güçlü uygulama
düzeyinde ise sınırlı kaldığını ortaya koymaktadır.
SAYISALLAŞMA VE VERİ TEMELLİ SİYASET: DÖNÜŞÜMÜN SAYISAL
YÜZÜ
CHP'nin 38. Kurultayı
sonrasında öne çıkan bir diğer vaat ise “sayısallaşma” olmuştur. Bu kavram,
yalnızca sayısal teknolojilerin kullanımını değil, aynı zamanda veri temelli
karar alma süreçlerinin kurumsallaşmasını, kampanya stratejilerinin bilimsel
yöntemlerle oluşturulmasını ve seçmenle olan etkileşim kanallarının teknolojik
araçlarla güçlendirilmesini kapsamaktadır. Dolayısıyla sayısallaşma hem parti
içi yönetim hem de seçmenle iletişim alanlarında kurumsal bir çağdaşlaşma aracı
olarak sunulmuştur.
Veri Temelli Kampanya ve Seçmen Çözümlemesi
2024 yerel seçim süreci CHP’nin
veri temelli kampanya stratejilerinde önemli bir deneyim alanı oluşturmuştur.
Parti yönetimi, seçim öncesi dönemlerde alan anketleri, mikro düzeyli seçmen
profillemeleri ve mahalle bazlı tercih eğilimlerini çözümleyen modeller
kullanarak aday belirleme ve kampanya planlaması yapmıştır. Bu çerçevede
başlatılan “Seçmen Bilgi Sistemi (SEBİS)” ve “Hedef Odaklı Kampanya Yönetimi”
gibi sayısal araçlar daha önceki seçim süreçlerine kıyasla daha bütünlüklü ve
sistemli veri kullanımını olanaklı kılmıştır.
Ancak bu teknolojik araçların
tüm örgüt yapısıyla bütünleştirildiğini söylemek zordur. Birçok il ve ilçe
örgütünün bu sistemleri yalnızca sınırlı ölçüde kullanabildiği hatta bazı
yerlerde hiç bütünleştirilemediği gözlemlenmiştir. Bu durum, veri temelli
siyasetin merkezi düzeyde geliştirilen stratejik bir tasarım olarak kaldığını
ve yerel örgütlere yeterince yayılamadığını ortaya koymaktadır.
Sayısallaşma ile Örgütlenme Arasında Uyum Sorunu
CHP'nin sayısallaşma yönelimi,
sadece kampanya dönemlerine özgü bir araçsallaştırma düzeyinde kalmamalı aynı
zamanda örgütlenme biçimlerinde de bir dönüşüm yaratmalıdır. Ancak mevcut
durumda parti içi örgüt yapısı hâlâ büyük ölçüde geleneksel ilişki biçimlerine
dayalıdır. İl ve ilçe düzeyinde sayısal kayıt sistemleri, üyelik yönetimi,
toplantı izleme ve iç iletişim gibi temel alanlarda sürdürülebilir ve bütüncül
bir sayısal altyapı kurulabilmiş değildir. Bu da sayısallaşmanın örgüt içi
bürokrasiyle bütünleşmesinde ciddi bir eksiklik olduğunu göstermektedir.
Öte yandan, sayısal araçların
sadece bir teknolojik çağdaşlaşma unsuru değil aynı zamanda demokratikleşme
aracı olarak da kullanılması olanaklıdır. Örneğin, üye katılımını artıracak
çevrim içi ön seçim platformları ve parti içi anket sistemleri veya sayısal
raporlama mekanizmaları bu açıdan büyük önem taşır. Ne var ki bu alanda henüz
somut adımlar atılmış değildir.
Genç Seçmenle Etkileşim ve Sosyal Medya Stratejileri
Sayısallaşma süreci, yalnızca
iç yönetim değil, seçmenle iletişim açısından da dönüştürücü bir potansiyel
taşır. CHP, genç seçmenle etkileşim kurma hedefi doğrultusunda sosyal medya
platformlarını daha stratejik biçimde kullanmaya başlamıştır. Özellikle “TikTok”,
“Instagram” ve “YouTube” gibi mecralarda görünürlüğün artması genç seçmen
kitlesine ulaşma çabasının bir parçası olarak değerlendirilebilir. Fakat bu
görünürlük, çoğu zaman bireysel yöneticilerin girişimine dayandığından kurumsal
bir sayısal stratejinin ürünü olarak değil dağınık ve çoğu zaman “kişisel halkla
ilişkilere” dönüşen girişimler olarak kalmaktadır.
Ara
Değerlendirme:
CHP’nin sayısallaşma yönelimi
veri temelli kampanya yönetimi açısından olumlu bir başlangıç yapmış ve sayısal
araçlar seçim stratejisinin bir parçası durumuna gelmiştir. Ancak bu süreç,
parti örgütünün tüm düzeylerine yaygınlaştırılamamıştır. Sayısallaşma kurumsal
dönüşümden çok kampanya dönemlerine sıkışmış görünmektedir. Sayısallaşmanın
sürdürülebilir ve demokratik bir katılım mekanizmasına dönüşmesi için örgütsel
altyapının yeniden kurulması zorunludur.
KAPSAYICILIK VE TEMSİLDE ADALET: YENİ KADRONUN
SOSYOLOJİK PROFİLİ
CHP'nin son kurultayında ortaya
koyduğu temel ilke ve hedeflerden biri de parti kadrolarının toplumsal temsilde
daha kapsayıcı bir yapıya kavuşmasıydı. Bu kapsamda kadınların, gençlerin,
farklı mezhepsel ve etnik grupların meslek örgütlerinin ve marjinalleşmiş
kesimlerin siyasal temsil yeteneklerinin artırılması hedeflenmiş ve “halk tipi
siyasetçi” söylemiyle birlikte gerçekçi bir taban temsili oluşturma iddiası öne
çıkarılmıştır. Bu bölümde, yeni kadroların sosyolojik çeşitliliği ve temsil
adaletine katkısı değerlendirilecektir.
Kadın Temsili ve Cinsiyet Eşitliği
CHP’nin kadın temsili
konusundaki siyasaları uzun süredir “pozitif ayrımcılık” ilkesi doğrultusunda
şekillense de bu ilkenin uygulamaya ne ölçüde yansıdığı sürekli tartışma konusu
olmuştur. Son kurultay sonrası oluşturulan Parti Meclisi’nde ve MYK’da kadın
oranının geçmiş dönemlere kıyasla görece artış gösterdiği ancak hâlâ yüzde 50
eşit temsile yaklaşmaktan uzak olduğu görülmektedir. Kadınların temsili çoğu
zaman “simgesel” konumlarla sınırlı kalmakta ve karar alma süreçlerine gerçek
anlamda dahil olma konusunda belirgin yapısal engeller sürmektedir.
Bu duruma karşın, bazı
alanlarda kadın temsiline yönelik bilinçli tercihlerin yapıldığı
gözlemlenmiştir. Özellikle sosyal politika, kadın hakları ve eğitim gibi
alanlarda kadın yöneticilerin görevlendirilmesi kapsayıcı temsilin sadece
niceliksel değil aynı zamanda niteliksel olarak da güçlendirilebileceğini
göstermektedir.
Genç Temsilciler ve Kuşak Değişimi
“Parti içi gençleşme” vaadi
CHP’nin özellikle 2023 genel seçimleri sonrası özeleştirisinde temel gündemlerden
biri olarak ortaya çıkmıştır. Kurultay sonrası yapı incelendiğinde Parti
Meclisi’ne ve bazı MYK görevlerine 40 yaş altı temsilcilerin seçilmiş olması
dikkat çekmektedir. Bu temsilcilerin bir kesimi akademik ya da sivil toplum
geçmişiyle partide yeni bir siyasal dil ve uygulama biçimi oluşturma gücüne
sahiptir. Ancak gençliğin partide daha çok vitrin işlevi gördüğü ve siyasal
karar süreçlerine etkilerinin sınırlı olduğu yönünde eleştiriler de mevcuttur.
Özellikle yerel seçimlerde genç
adayların büyükşehir düzeyinde nadiren tercih edilmesi, gençleşme politikasının
tabandan çok merkezde sınırlı kaldığını göstermektedir. Gençliğe açılım
vaadinin süreklilik kazanabilmesi için yalnızca temsil oranlarının artırılması
değil karar süreçlerine katılımın kurumsallaşması gerekmektedir.
Etnik, Mezhepsel ve Sınıfsal Çeşitlilik
CHP, uzun yıllar boyunca
“merkez sol” kimliği içinde Alevi, Kürt, Roman ve diğer kimlik gruplarına
yönelik uzak ve denetimli bir yaklaşım sergilemiştir. Ancak son dönemde bu
statükonun kırılmaya çalışıldığı ve bu toplumsal kesimlerden gelen
temsilcilerin parti yönetiminde görünürlük kazandığı gözlemlenmektedir.
Özellikle Alevi kimliğini açıkça taşıyan isimlerin Parti Meclisi'nde ve MYK’da
daha etkin yer alması geçmişle kıyaslandığında önemli bir kırılmadır.
Ancak bu çeşitlilik henüz
tabana tam anlamıyla yansımış değildir. Etnik ya da mezhepsel kimliklerin
temsilinin çoğu zaman simgesel düzeyde kaldığı, marjinalleştirilmiş sınıfsal
grupların (işçiler, köylüler, işsiz gençler) ise parti yapısında yeterince yer
bulamadığı görülmektedir. Dolayısıyla temsilde adalet ilkesi doğrultusunda
sosyoekonomik sınıflar düzeyinde ciddi bir temsil eksikliği bulunmaktadır.
Ara
Değerlendirme:
CHP’nin kapsayıcılık ve
temsilde adalet söylemi, kurultay sonrası yapısal değişim sürecinde kesimsel
karşılık bulmuştur. Kadınlar, gençler ve bazı kimlik grupları açısından belirli
ilerlemeler kaydedilmiş olmakla birlikte bu temsilin sürdürülebilir, etkili ve
karar alıcı düzeye taşınması henüz sağlanamamıştır. Parti kadrolarının
sosyolojik çeşitliliği artırılsa da bu çeşitliliğin siyasal etkililiğe
dönüşebilmesi için kurumsal düzeyde daha köktenci adımlar gerekmektedir.
GENÇLEŞME,
LİYAKAT VE SAYISALLAŞMA VAATLERİNİN SİYASAL ANLAMI VE SINIRLARI
Cumhuriyet Halk Partisi’nin 38.
Kurultay’ı, yalnızca bir kadro değişikliği değil, aynı zamanda bir “zihniyet”
dönüşümü vaadiyle şekillenmiştir. Gençleşme, liyakat temelli kadrolaşma ve
sayısallaşma ilkeleri partinin uzun yıllardır eleştirildiği statükocu yapısını
aşma çabasının simgesel kavramları durumuna gelmiştir. Ancak bu vaatlerin hem
siyasal anlamı hem de uygulamadaki sınırları dikkatle incelenmelidir.
Dönüşümün Olanağı:
Siyasal Yenilenmenin Göstergeleri
CHP’nin yeni yönetimi, liyakate
dayalı atamalar, genç kadroların ön plana çıkması ve veri temelli kampanya
stratejileriyle geleneksel parti alışkanlıklarının ötesine geçme yönünde önemli
bir irade ortaya koymuştur. Özellikle 2024 yerel seçimlerinde elde edilen
başarı bu dönüşüm stratejisinin seçmen nezdinde karşılık bulduğunu
göstermektedir. Kamuoyuyla saydam biçimde paylaşılan stratejik hedefler ve yeni
nesil siyasetçilere verilen alan siyasal yarışma gücünün arttığını ve partinin
toplumsal beklentilere daha duyarlı duruma geldiğini göstermektedir.
Dönüşümün
Sınırları: Yerleşik Yapılar ve Kurumsal Atalet
Buna karşın, parti içi
dönüşümün derinliği konusunda yapısal sınırlılıklar sürmektedir. Genç ve
liyakat sahibi kadroların sayıca artmasına karşın karar alma süreçlerinde
ağırlığın geleneksel güç odaklarında olması bu dönüşümün “denetimli” bir çağdaşlaşma
süreci olduğunu düşündürmektedir. Özellikle yerel örgütlerin sayısallaşma
süreçleriyle tam anlamıyla bütünleşememesi ve alt kadrolarda liyakatten çok
sadakatin egemen olmaya devam etmesi merkezdeki iradenin taşraya yansımadığını
ortaya koymaktadır.
Aynı şekilde, sosyolojik
çeşitlilik açısından oluşturulan kadrolar büyük ölçüde vitrin işlevi
görmektedir. Kadınlar, gençler ve marjinalleştirilmiş kimlikler, belirli
alanlarda görünür kılınsa da siyasal karar alma mekanizmalarında kalıcı bir
güce dönüşmüş değildir. Bu da CHP’nin dönüşüm sürecinde kapsayıcılığı stratejik
bir araç olarak kullandığı ancak bunun henüz kurumsallaşamadığı anlamına
gelmektedir.
Geleceğe
Yönelik Bakış Açısı: Kurumsallaşma ve Toplumsal Derinlik
CHP’nin kurultay sonrası
yönelimi özellikle muhalefetin yeniden yapılandığı bir dönemde önemli fırsatlar
barındırmaktadır. Ancak bu fırsatların siyasal kazanıma dönüşebilmesi,
vaatlerin stratejik belgelerde kalmamasına, parti örgütünün tüm düzeylerinde kurumsallaştırılmasına
ve dönüşümün süreklilik kazanmasına bağlıdır. Aksi durumda gençleşme, liyakat
ve sayısallaşma vaatleri, yalnızca geçici bir imaj politikası olarak
algılanabilir ve toplumsal karşılığı zayıflar.
Partinin gerçek bir değişim
sürecine girebilmesi için yalnızca kadro yenilemesi değil; aynı zamanda işleyiş
mantığının, örgüt kültürünün ve siyasal temsil anlayışının yeniden oluşturulması
gerekmektedir. Bu da dönüşümü, bireysel aktörlerin değil kolektif ve demokratik
kurumsallaşmanın omuzlamasını zorunlu kılmaktadır.
Gençleşme ile Liyakat Arasındaki Gerilim: Uyum mu,
Çatışma mı?
Son yıllarda siyasal partiler,
özellikle toplumsal meşruluk krizleriyle karşı karşıya kalan geleneksel
partiler, “gençleşme” ve “liyakat temelli kadrolaşma” söylemlerini sıkça
birlikte dile getirmektedir. Ancak bu iki kavram arasında kuramsal düzeyde uyum
sağlanabilir görünse de uygulamada önemli bir gerilim hattı bulunmaktadır
Liyakat, bireyin bilgi, beceri
ve deneyimine dayalı olarak görev ve sorumluluk üstlenmesini ifade eder.
Liyakat, modern kamu yönetiminin ve demokratik temsil sisteminin temel
ilkelerinden biri olarak “hak edenin göreve gelmesi” ilkesine dayanır.
Gençleşme ise siyasal ve kurumsal yapılarda daha genç bireylere sorumluluk
verilmesini kuşaklar arası temsil dengesinin sağlanmasını hedefler.
Kuramsal olarak bu iki kavram
birbiriyle çelişmek zorunda değildir. Genç bir birey de uygun eğitim, deneyim
ve yetkinlik düzeyine sahipse liyakatli kabul edilebilir. Ancak uygulamada bu
denge çoğu zaman sağlanamaz. Yaş, deneyim ve statüye dayalı geleneksel liyakat
anlayışı ile siyasal temsilin yenilenmesine dayalı gençleşme stratejileri
çakışabilir.
Türkiye’de siyasal partilerde,
özellikle CHP gibi ideolojik süreklilik iddiası taşıyan yapılarda gençleşme
talepleri uzun süredir dile getirilmektedir. Ancak parti içi mekanizmaların
kurumsal zayıflığı, liyakat ölçümünde nesnel ölçütler olmaması ve karar alma
süreçlerinin merkezileşmesi gibi nedenlerle bu taleplerin uygulamaya geçişi
çoğu zaman sorunlu olmaktadır. CHP’nin 2023 sonrası kadro yenileme sürecinde
gençleşme söyleminin öne çıkması önemli bir dönüşüme işaret etmiştir. Ne var
ki, bu gençleşme sürecinde liyakat tartışmalarının gündeme gelmesi, aslında
gençleşmenin “liyakat pahasına” yapılabileceğine dair endişeleri de beraberinde
getirmiştir. Genç yaşta göreve gelen bazı isimlerin donanım düzeyinin kamuoyu
nezdinde sorgulanması gençleşme ile liyakat arasındaki gerilimi görünür
kılmıştır.
Bir anlamda, gençleşme ve liyakat siyasaları birbirlerini
dışlayan kavramlardır. (mutually exclusive) Bu siyasalar belirgin bir
çelişki içermektedirler. Liyakat, genellikle deneyim birikimini önceler. Liyakat
(ehliyet), çoğu zaman uzun yıllar süren bilgi, deneyim ve birikimle
ilişkilendirilir. Dolayısıyla genç bireylerin bu ölçütleri tam karşılamadığı
düşünülür.
Gençleşme ise yaş ve dinamizmi merkeze alır. Gençleşme,
örgütlere yeni bakış açıları, enerji ve teknolojiyle uyum kazandırmayı
hedefler. Ancak genç bireylerin deneyim eksikliği liyakat açısından bir eksiklik
olarak değerlendirilebilir. Siyasal uygulamalarda ‘gençleştirme’ çoğu zaman simgesel
kalabilir. Genç isimlerin vitrine konulması ama karar alma mekanizmalarından
dışlanması liyakatin bozulduğu eleştirilerine yol açabilir. Bu da “göstermelik
gençleşme” ile “gerçek liyakat” arasında çatışma yaratır.
Kuramsal olarak “genç ama liyakatli” kadroların olanaklı
olabileceği varsayılırken uygulamada bu dengeyi kurmak birkaç nedenle zor
olabilir. Türkiye’de siyasal partilerin çoğunda liyakat ölçümüne dönük saydam
sistemler, iç eğitim programları, performans ölçütleri ve kariyer basamakları
zayıftır. Bu durum, genç bireylerin liyakatli olarak yetişmesini kurumsal
olarak destekleyemez. Gençleşme çoğu zaman vitrin siyasası olarak yürütülmekte
ve gerçek karar mekanizmalarında gençlere yer verilmemektedir. Bu durum gençleşmenin
göreli kalmasına ve liyakat ile desteklenmemesine yol açmaktadır. Partilerin
karar mekanizmalarında gençlerin seçiminde nesnel ölçütlerden çok lidere
sadakat, görünürlük ya da sosyal medya etkinliği gibi ölçütlerin belirleyici
olması liyakati gölgede bırakmaktadır Liyakat kültürü büyük ölçüde yaşla
özdeşleştirildiği için gençlerin doğrudan “eksik” görüldüğü bir normatif
atmosferde gerçekleşmektedir.
Bu çelişki yapısal reformlarla giderilebilir.
Liyakatin yaşla değil işlevsel yetkinlikle tanımlanması, genç kadrolara yönelik
saydam ilerleme sistemlerinin kurulması parti içi eğitim ve mentorluk
programlarının kurumsallaşması bu yönde ilk adımlar olabilir. Ancak bu tür
adımlar için partilerin kendi iç demokrasi düzeylerini artırmaları ve sadakat
kültüründen liyakat kültürüne geçiş yapmaları şarttır.
Gençleşme ve liyakat, ilk
bakışta birbirini dışlayan iki strateji gibi görünse de doğru kurumsal zemin
sağlandığında birbirini tamamlayan hedefler haline gelebilir. Ancak Türkiye’de
partilerin kurumsal kapasitesinin düşüklüğü ve karar alma süreçlerinin merkeziyetçiliği
nedeniyle bu ikili çoğu zaman çatışmalı hale gelmektedir. Özellikle CHP
örneğinde görüldüğü üzere, gençleşme çabalarının liyakat tartışmalarını
tetiklemesi bu ikili hedef arasında kalıcı bir denge kurulamadığını
göstermektedir.
Bu nedenle gençleşme
politikalarının sürdürülebilir ve inandırıcı olabilmesi için yalnızca genç
isimlerin vitrine yerleştirilmesi değil aynı zamanda o isimlerin liyakat
ölçütlerine uygun şekilde görevlendirilmesi ve bu sürecin kurumsal güvencelere
bağlanması gerekmektedir.
Kent Uzlaşısı ve Liyakat İkilemi: Yerel Yönetimlerde
Temsil Yetkinliği ile Yetkinlik Arasındaki Gerilim
Çağdaş kamu yönetimi tartışmalarında, özellikle yerel
yönetim düzeyinde yönetsel kadroların oluşumu ve hizmet sunumundaki etkililik
demokrasinin niteliğiyle doğrudan ilişkilidir. Demokratik temsil ve yönetsel
liyakat, çoğu zaman birbirini destekleyen unsurlar olarak düşünülse de
uygulamada bu iki ilkenin çatıştığı durumlar da sıkça gözlemlenmektedir. Bu
bağlamda, son yıllarda Türkiye gibi çok kimlikli, çok aktörlü ve siyasal olarak
kutuplaşmış toplumlarda yerel yönetimlerin biçimlenmesinde “kent uzlaşısı” adı
verilen stratejik koalisyon yapıları öne çıkmaktadır. Ancak bu yapılar,
yönetsel kadrolaşmada liyakat ilkesinden sapmalara neden olabilmekte ve kamu
yönetiminin etkinliğini tehdit edebilmektedir.
Kent Uzlaşısı: Kavramsal Bir Çerçeve
Kent uzlaşısı kavramı, yerel düzeyde seçim kazanmak
amacıyla farklı siyasal, etnik, mezhepsel ve sınıfsal grupların bir araya
gelerek ortak bir yönetim vizyonu oluşturması sürecini ifade eder. Bu strateji,
çoğunlukla otoriterleşmiş merkezi rejimlere karşı demokratik muhalefet
bloklarının geliştirdiği bir dayanışma biçimi olarak ortaya çıkar. Bu tür
uzlaşılar, sadece seçimlerde değil, aynı zamanda yerel yönetim kadrolarının
oluşturulmasında ve karar alma süreçlerinde de temsil yetkinliği ilkesini esas
alır.
Türkiye örneğinde, özellikle 2019 yerel seçimlerinde
İstanbul, Ankara, Adana ve Mersin gibi büyükşehir belediyelerinde bu
stratejinin başarılı bir şekilde uygulandığı görülmüştür. Farklı toplumsal
kesimleri ve siyasal eğilimleri temsil eden aktörlerin desteğiyle kurulan bu
yerel yönetimler demokratik temsilin artırılması açısından olumlu bir gelişme
olarak değerlendirilebilir.
Liyakat İlkesi ve Kamu Yönetimi
Liyakat, kamu yönetiminde görevlendirme ve ilerleme
süreçlerinde kişisel niteliklerin, mesleki yeterliliğin, akademik donanımın ve
deneyimin esas alınması ilkesidir. Liyakat ilkesinin benimsenmesi, kamu
hizmetlerinin etkililiğini artırmakla kalmaz aynı zamanda yönetsel kararların
öngörülebilirliğini, kamusal kaynakların adil kullanımını ve toplumsal güveni
güçlendirir.
Kamu yönetimi yazınında Max Weber’in akılcı-bürokratik
örgüt modeli liyakat ilkesinin kurumsallaşmasını öngörür. Weberci anlayışta
kamu görevlileri siyasal iktidarların değişiminden bağımsız olarak görevlerini
yerine getirir ve göreve alınmaları ve yükselmeleri nesnel ölçütlerle
belirlenir. Böylelikle yönetsel yapı keyfiliğe karşı korunaklı hale gelir.
İkilemin Somutlaşması: Uzlaşı mı, Liyakat mı?
Kent uzlaşısı ile liyakat ilkesi arasındaki çatışma
özellikle seçim sonrasında yerel yönetimlerin kadrolaşma sürecinde ortaya
çıkmaktadır. Koalisyon yapıları, destek verdikleri yerel yönetimlerden siyasal
veya toplumsal temsil taleplerinde bulunmakta ve bu taleplerin karşılanması
yönetsel görevlerin liyakat yerine temsili esas alan bir biçimde dağıtılmasına
neden olabilmektedir.
Bu bağlamda bazı somut sonuçlar doğmaktadır: Belediye
kadrolarında profesyonellik ve uzmanlık ikinci plana atılmakta, hizmet
sunumunda verimlilik ve etkililik azalmakta, bürokratik yapı siyasal
pazarlıkların aracı durumuna gelmekte, kamu güveni azalmakta ve hizmet kalitesi
düşmektedir.
Özellikle büyükşehir belediyelerinde bu durumun
yaratabileceği yönetsel tıkanmalar, kent planlaması, ulaşım, altyapı
yatırımları, toplumsal hizmetler gibi temel alanlarda aksamalara neden
olabilir. Nitelikli kadroların dışlanması veya atanamaması kurumsal kapasitenin
zayıflamasına ve uzun vadeli kalkınma stratejilerinin ertelenmesine yol
açabilir.
Türkiye Örneği: İBB ve CHP Belediyeleri
Türkiye'de 2019 yerel seçimleri sonrası İstanbul
Büyükşehir Belediyesi (İBB) başta olmak üzere muhalefetin kazandığı pek çok
büyükşehirde bu ikilemin belirginleştiği gözlemlenmiştir. CHP’nin öncülüğünde
kurulan yerel yönetimlerde HDP seçmeninin desteği, Saadet Partisi ve İYİ Parti
gibi aktörlerin katılımı, yönetim kademelerinde çeşitli grupların temsil
edilmesini zorunlu kılmıştır.
Bu durum bazı kesimlerce "demokratik temsilin bir
gereği" olarak savunulurken, diğer taraftan liyakatten ödün verildiği ve
atamaların siyasal yakınlığa göre yapıldığı yönünde eleştiriler gündeme
gelmiştir. Ayrıca sendikalaşma, taşeron sisteminin kaldırılması, toplumsal
yardım siyasalarının genişletilmesi gibi alanlarda da kent uzlaşısının
öncelikleri ile profesyonel kamu yönetiminin gerekleri zaman zaman çatışma
içerisine girmiştir.
Çözüm: Temsilde Liyakat
Bu ikilemin aşılması için akademik yazında önerilen
çözümlerden biri “temsilde liyakat” modelidir. Bu modele göre, farklı toplumsal
kesimlerin kamuda temsil edilmesi önemlidir, ne var ki bu temsil ancak liyakat
sahibi bireyler üzerinden sağlanmalıdır. Böylelikle yönetimde hem adalet hem de
etkinlik ilkeleri aynı anda korunmuş olur. Temsilde liyakat anlayışı, kapsayıcı
kamu siyasalarının geliştirilmesi için bir fırsat sunarken aynı zamanda kamu
kaynaklarının etkili kullanımını da güvence altına alır. Yani temsil ve nitelik
birbirini dışlayan değil tamamlayan ilkeler olarak bir arada düşünülebilir.
Sonuç olarak belirtilmelidir ki, kent uzlaşısı ve
liyakat ilkesi arasındaki gerilim, sadece yerel yönetimlerin değil genel olarak
demokratik yönetim anlayışının niteliğini belirleyecek bir sorunsal olarak
değerlendirilmelidir. Temsil ve etkinlik arasında kurulacak sağlıklı denge
yerel yönetimlerin hem toplumsal meşruluğunu artıracak hem de kurumsal
kapasitesini güçlendirecektir. Bu dengeyi sağlayamayan yönetimlerin ise kısa
vadede siyasal destek elde etse dahi uzun vadede yönetsel zayıflık halkın
hizmetlere erişiminde aksama ve kurumsal erozyonla karşı karşıya kalması
kaçınılmaz olacaktır.
Bu nedenle, demokratikleşme ile profesyonelleşme
arasındaki ilişkiyi yeniden kuran, liyakati dışlamadan temsil yetkinliği
sağlayan, hesap verebilirliği esas alan yeni bir yerel yönetim paradigmasına
ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye gibi çeşitliliğin yüksek, kutuplaşmanın derin
olduğu toplumlarda bu paradigma yalnızca yönetsel başarı değil aynı zamanda
toplumsal barışın da anahtarı olabilir.
Kent Uzlaşısı-Liyakat İkileminde Bir Örnek Olay
Yerel yönetimlerde siyasal temsil yetkinliğinin
genişletilmesi ve toplumsal meşruluğun artırılması amacıyla başvurulan “kent
uzlaşısı” anlayışı, özellikle muhalefet partilerinin yönettiği büyükşehir
belediyelerinde yaygınlaşmıştır. Bu model, farklı siyasal grupların ve
toplumsal kesimlerin yönetime dahil edilmesini hedeflese de zaman zaman liyakat
ilkesinin ikinci plana itilmesine yol açmaktadır. 2025 yılında İstanbul
Büyükşehir Belediyesi (İBB) bünyesinde yaşanan bir olay bu ikilemin çarpıcı bir
örneğidir. A isimli bir kişi İBB’de bir üst düzey sorumluluk makamına
atanmıştır. A iyi bir eğitim almış ve
çeşitli kurumlarda çalışmış bir bürokrat olarak kamuoyuna tanıtılmıştır. Ancak
A’nın liyakati ve kurumsal deneyimi özellikle belediyecilik ve kentsel
hizmetler bağlamında tartışmalı bulunmuştur. Atamasının kent uzlaşısı
kapsamında bazı yapılarla kurulan ilişkilerin sonucu olduğu iddiaları
liyakat-siyaset çatışmasını kamuoyunun gündemine taşımıştır. Olayın daha
çarpıcı hale gelmesi, A’nın büyük bir yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasında adının
geçmesiyle ortaya çıkmıştır. 2025 yılının Mayıs ayında gözaltına alınan kamu
kaynaklarının usulsüz şekilde yönlendirilmesi, ihaleye fesat karıştırma ve
rüşvet alma gibi suçlamalarla tutuklanmıştır. Bu durum, yalnızca bireysel bir
etik ve hukuksal sorun değil aynı zamanda kent yönetiminde kurumsal yozlaşmanın
hangi mekanizmalarla olanaklı kılındığını da açığa çıkarmıştır. Kent uzlaşısı, kuramsal
olarak demokratik katılımı artırıcı bir potansiyele sahiptir. Ancak bu
mekanizmanın uygulamada özellikle kadro atamalarında “siyasal pazarlıkların
aracı” durumuna gelmesi kamu yönetimi ilkeleriyle ciddi bir çatışma
yaratmaktadır. A örneği, siyasette “denge” sağlama amacıyla yapılan atamaların
kurumsal liyakati ve kamu hizmetlerinin verimliliğini zayıflatabildiğini
göstermektedir. Bu durum, “temsilde meşruluk” ile “yönetsel meşruluk” arasında duyarlı
bir denge kurulması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak, A olayı yerel yönetimlerde liyakat
ilkesinin korunmaması durumunda kent uzlaşısının kısa vadeli siyasal kazançlar
uğruna kamu zararına dönüşebileceğini göstermektedir. Bu örnek, belediyelerdeki
kurumsal kapasite inşasında yalnızca siyasal değil teknik ve etik yeterliliğin
de ön koşul olarak görülmesi gerektiğini güçlü biçimde anımsatmaktadır.
GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
CHP’nin 38. Olağan Kurultayı
sonrasında şekillenen yeni yönetim yapısı partinin siyasal kültürünü dönüştürme
ve toplumsal karşılığını yeniden oluşturma iradesini ortaya koymuştur.
“Gençleşme”, “liyakat temelli kadrolaşma” ve “sayısallaşma” hedefleri partinin
hem iç dinamiklerinde hem de seçmen nezdindeki imajında köklü bir yenilenmeyi
amaçladığını göstermektedir.
Yapılan çözümlemeler bu
hedeflerin bir kesiminde önemli ilerlemeler sağlandığını ancak kurumsal yapı ve
siyasal işleyiş açısından henüz yapısal dönüşümün tamamlanmadığını ortaya
koymaktadır. Özellikle 2024 yerel seçimlerinde elde edilen başarılar, stratejik
planlama ve sayısallaşmanın sağladığı üstünlüklere işaret etmekte ancak bu
başarıların kalıcı olabilmesi için dönüşümün tabana yayılması gerekliliğini de
ortaya koymaktadır.
|
Sonuç Yerine
CHP’nin kurultay sonrası ortaya
koyduğu yeni yönelim, Türkiye'de muhalefetin yeniden oluşturulması sürecinde
kritik bir eşiktir. Ancak partinin gerçek anlamda demokratikleşme, toplumsal
kapsayıcılık ve modern siyasal yönetişim hedeflerine ulaşabilmesi; bu
hedeflerin kararlı, kapsayıcı ve kurumsallaşmış bir yapıya dönüştürülmesine
bağlıdır.
Gençleşme ve sayısallaşma
yalnızca teknik değil, aynı zamanda kültürel bir dönüşümü gerektirir. Liyakat
yalnızca bireysel düzeyde değil, kurumsal süreçlerle güvence altına
alınmalıdır. Sayısallaşma, karar süreçlerinin demokratikleşmesiyle
tamamlanmadıkça veri temelli yönetişimden çok “merkezi rasyonaliteye” hizmet
eder duruma gelebilir.
Dolayısıyla CHP’nin yenilenme
süreci, yalnızca “kimlerin” yönetimde olduğuyla değil, “nasıl” yönettikleriyle
anlam kazanacaktır. Bu nedenle dönüşüm, yalnızca aktör odaklı değil, kültür,
yapı ve işleyiş düzeyinde bütüncül bir reform olarak ele alınmalıdır.
KAYNAKÇA
Barlas, Nihan. (2021). Siyasal
iletişimde dijitalleşme: 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine
karşılaştırmalı bir Twitter analizi. Yeni Medya Elektronik Dergi. ISSN:
2548-0200, September 2021 Volume 5 Issue 3, p.269-285. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1854228
Sancar, Serpil. (2014). Siyasal
Kararlara Katılımda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: Haritalama ve İzleme Çalışması.
https://www.ceidizleme.org/medya/dosya/94.pdf
Şirin, Tolga. (2023). Liyakat
üzerine tartışan iki genç ve düşündürdükleri. T24. https://t24.com.tr/yazarlar/tolga-sirin/liyakat-uzerine-tartisan-iki-genc-ve-dusundurdukleri,41792
Yılmaz, Volan ve Devin Bahçeci.
(2014).Gençlerin siyasi katılımı. 978-605-399-338-4
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder