Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

1 Haziran 2025 Pazar

 

 

 

ORTA ASYA TÜRK CUMHURİYETLERİNDE ÇEVRE YÖNETİMİ

 

Firuz Demir YAŞAMIŞ *

 

 


ÖZET

 

 

Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nin yeniden yapılanma sürecinde ortaya çıkan sorunların en önemlilerinden biri çevre yönetiminin kurumsallaşmasıdır. Özellikle Aral Gölü’nde yaşanan çevre felaketi çevre yönetiminin kurumsallaşması ve etkili bir şekilde uygulanması sorununu açıklıkla ortaya koymuştur. Yazı çevre yönetimi açısından gelişmiş ülkelerde uygulanan yöntem ve teknikler göz önüne alınarak Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nde izlenmesi gereken çevre yönetimi stratejisini, politikalarını ve eylemlerini belirlemeyi amaçlamaktadır:

 

Anahtar kelimeler: Çevre yönetimi, Orta Asya, Türk Cumhuriyetleri.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


GİRİŞ

 

Dünya’nın birçok ülkesinde olduğu üzere Orta Asya’da yer alan ve bağımsızlıklarını yeni kazanmış olan Cumhuriyetlerde de çeşitli çevre sorunları yaşanmaktadır. Kazakistan’da Semipalatinsk nükleer deneme alanının içinde bulunduğu radyoaktif kirlenme sorunları; bu ülkenin uzun bir süre Sovyet Birliği’nin kıtalararası nükleer başlıklı füzelerine ev sahipliği yapmış olmasının yol açtığı nükleer güvenlik sorunları ve ülkede üretilmekte olan ham uranyumun çıkarılması, işlenmesi, zenginleştirilmesi ve depolanması sırasında oluşan toplum ve halk sağlığı sorunları ilk bakışta görülen en önemli çevre sorunlarının tipik örnekleri arasındadır. Bu ülkede bebek ölüm oranı ve ortalama yaşam süresi gibi demografik istatistikler Bağımsız Devletler Topluluğu’nun öteki üyelerine oranla oldukça olumsuz sonuçlar vermektedir. Yeraltı tuz kayalarına gömülen nükleer atıkların yanlış hidrojeolojik kararlarla su döngüsünün bozulması nedeniyle yer üstüne çıkması bu ülkede yaşanmakta olan çevre sorunlarının ne denli yaşamsal önemde olduğunu göstermektedir. Füze taşıyıcıları için katı yakıt olarak kullanılan teknik pamuğun üretimi için kullanılan kimyasalların Aral Gölü’nde yol açtığı kirlenme ve Aral Gölü’nün kuruması olgusu çok büyük boyutlara ulaşmış bulunmaktadır.

 

Aral Gölü ve Amuderya Nehri’nin kirlenmesi Kazakistan’dan daha büyük ölçüde Türkmenistan’ı ilgilendirmektedir. Çin’in ‘Lop Nore’ yöresinde gerçekleştirdiği nükleer denemeler bölge Devletleri ve özellikle Kırgızistan üzerinde önemli radyasyon birikimine yol açmıştır. (ENVSEC 2007a, 2007b, 2009a, 2009b)

 

Hazar Denizi’ndeki kirlenmenin ulaşmış olduğu boyutlar tüm bölge ülkelerini huzursuz kılmaktadır. Orta Asya ülkelerinde bitki ve hayvan da aşırı ölçüde yıpranmalar meydana gelmeye başlamıştır. (ROUTRAY 2009)

 

Yukarıda verilen örneklerin sayılarını artırmak olanaklıdır.  Ancak, sayılan bir kaç örnek dahi Dünya’nın bu bölgesinde çevresel değerlerin korunması ve geliştirilmesinin ne denli önemli olduğunu göstermektedir.

 

Ancak, Orta Asya ülkelerinde çevresel kurumsallaşmanın içinde bulunduğu koşulların saptanması amacıyla sınırlı kaynaklar çerçevesinde yaptığım araştırmalar bu ülkelerde çevre yönetiminin başarı şansının oldukça az olduğunu göstermektedir. (ASIAN DEVELOPMENT BANK 2000, 2001) Bu yargıya varmamı kaçınılmaz kılan dört temel neden vardır. Bu nedenler şunlardır: Bir kere, bu ülkeler yıkılan Sovyet sisteminden eski ve kirletici bir teknoloji yapı devralmışlardır.  İkincisi, Sovyet merkezi planlama sisteminin doğal sonucu olarak, bu ülkelerin ekonomisi kendi kendine yeterli olabilecek düzeyde örgütlenmemiştir. Sovyetler Birliği döneminde uygulanan merkezi planlama sürecinin doğal bir sonucu olarak bu ülkeler ancak merkezi planın kendilerinden beklediği görev ve işlevleri yerine getirebilmişlerdir. Belirtilen bu nedenle şimdi bağımsız olan bu ülkeler öncelikle kendi kendilerine yetebilecekleri bir ekonomik kalkınmışlık düzeyine gelmek ve dış kaynaklara olan bağımlılıklarını en az düzeye indirmek zorundadırlar. Bu durum kalkınma için kıt kaynakların aşırı ölçüde istismar ve tahrip edilme tehlikesini ortaya çıkaracaktır. Üçüncüsü,  ülkeler içinde bulunuldukları mali ve ekonomik sorunlar ve darboğazlar nedeniyle çevre koruma ve geliştirme çalışmalarına yeterli ölçüde ödenek ayıramayacaklardır. Yaşamsal önemde ekonomik sorunları olan bu ülkeler kıt ekonomik olanaklarını çevre koruma için ayırmakta çok fazla istekli olmayacaklardır. Dördüncüsü ve sonuncusu, bu ülkelerde Devlet yapılanması henüz belirginleşmemiş, kesinleşmemiş ve yerleşik duruma gelmemiştir. Kamu hizmetlerinin üretiminde tam bir örgütsel karmaşa yaşanmaktadır. Uzun yıllar kolektivist nitelikli ve rekabete kapalı bir ekonominin öngördüğü kamu yönetimi modelini uygulayan bu ülkeler açık pazar ekonomisine dayalı liberal yönetim anlayışının gerekli kıldığı Devlet yapısına geçmekte zorlanmaktadırlar. Bu genel çerçeve içinde çevresel hizmetler de kendisine düşen olumsuz payı almakta ve çevresel hizmetler, sahip olunan önemli teknik insan gücü ve uzman potansiyeline karşın, önemli bir ‘çok-başlılık’ içinde yürütülmeye çalışılmaktadır. (ASIAN DEVELOPMENT BANK, 2002, 2004)

 

Yukarıda belirtilen temel nedenlerin etkili bir şekilde aşılabilmesinin tek yolu bu ülkelerde doğru bir çevresel kurumsallaşmanın sağlanmasıdır. Çevre yönetiminin kurumsal altyapısı olması gereken bir yeterlilik ve mükemmellik düzeyinde kurulamadığı takdirde Orta Asya ülkelerinde çevresel değerlerin korunması ve geliştirilmesi yolunda önemli bir ilerleme sağlanamayacaktır. (OECD 2005)

 

Bu çalışma, Orta Asya ülkelerinde etkili ve doğru bir çevresel kurumsallaşmanın sağlanabilmesinin ölçütlerini ortaya koymayı amaçlamaktadır.

 

Gerçekten de, çevre sorunlarının tüm hızı ve olanca yıpratıcı etkisi ile hüküm sürmekte olduğu Dünya’mızda içlerinde çevre ile ilgili kaygı barındıranları biraz olsun rahatlatabilecek olumlu bir gelişme çevre yönetiminin gelişmesinde ve kurumsallaşmasında yatmaktadır. Çevrenin yönetilebilir bir olgu olduğu artık giderek daha geniş bir kesim tarafından kabul edilmektedir. 

 

Bu ülkelerde etken ve verimli bir çevre yönetiminin oluşturulması ve kurumsallaştırılması için sorulması ve yanıt aranması gereken bazı temel sorular vardır:

 

-              Ulusal ve yerel ölçekte kurulacak bir çevre yönetiminin etken sayılması için sahip olunması gereken en az nitelikler nelerdir?

-              Olması gereken nitelikler için ne gibi ölçütler kullanılabilir?

-              Etken bir çevre yönetiminin ölçütleri neler olmalıdır?

 

 

I. KURUMSALLAŞMANIN ÖLÇÜTLERİ

 

Gerek ulusal ve gerekse yerel ölçekte çevre yönetiminin etkenlik düzeyinin saptanmasında kullanılması gereken bir ölçütler listesi aşağıda verilmiştir: (YAŞAMIŞ 1992, 1993, 1994a, 1994b, 1995, 1998, 2000, 2001, 2006, 2010, 2011)

 

1.           Çevresel niteliklerin korunması ve geliştirilmesi yolunda siyasal iradenin varlık düzeyi.

2.    Ulusal ya da yerel ölçekte çevre yönetimi ile ilgili temel amaçların belirlenmesinde netlik düzeyi.

3.    Geleceğe yönelik olarak ulaşılması istenilen çevresel kalite hedeflerinin saptanması.

4.    Çözümlenmesi gereken çevre politikalarının gelişmişlik düzeyi.

5.    Teknik, yönetsel, ekonomik ve hukuksal çevre yönetimi işlevlerinin ve süreçlerinin gelişmişlik düzeyi.

6.    Çevre planlaması ve çevresel denetçilik çalışmalarının yeterlilik düzeyi.

7.    Çevresel örgütlenmenin yeterlilik, etkililik ve verimlilik düzeyi.

8.    Çevre ile ilgili olarak kamu otoritelerine tanınan yetkilerin gelişmişlik düzeyi.

9.    Çevresel Etki Değerlendirmesi’ (ÇED) sürecinin kurumsallaşmasındaki gelişmişlik düzeyi.

10. Teknik ve teknolojik altyapı ve donanımın yeterlilik düzeyi.

11. Finansman koşullarının yeterlilik düzeyi.

12. Çevre için eğitimin yeterlilik düzeyi.

13. Çevre ile ilgili olarak yapılan insan gücü planlamasının yeterlilik düzeyi.

14. Duyarlı ve bilinçli bir yurttaş topluluğunun varlığı ve bu topluluğunun kamusal karar alma sürecine katılma olanakları.

15. Hedefe yönelik yönetim anlayışının benimsenme ve uygulanma düzeyi.

 

Yukarıda belirtilen ölçütler etken sayılabilecek bir çevre yönetim modelinde aranması gereken en az koşulları ifade etmektedir.

 

 

II. SİYASAL İRADE

 

Çevresel niteliklerin korunması ve geliştirilmesi konusunda yapılacak çalışmalarda başarı elde edilebilmesi için ulusal ve yerel ölçekte siyasal iradenin varlığı önemli bir gerekliliktir. 

 

Bir toplumda siyasal iradenin varlığını gösteren en önemli unsurlardan birincisi toplumsal yaşamı düzenleyen yasalarda çevre koruma çalışmalarına verilen yer ve önemdir. 

 

Siyasal iradeyi belirleyen bir başka unsur da Çevre Ana Planları’dır. Bu tür planların varlığı veya yokluğu o toplumun çevre koruma ve geliştirme konusundaki kararlılığının bir göstergesi olarak kabul edilmek gerekir.

 

Siyasal iradenin varlık derecesinin ölçülebileceği bir başka unsur da ‘Yıllık Çevre Durum Raporları’dır. Çevre yönetimi gelişmiş ülkelerde yürütme organı genellikle yıllık olmak üzere, dönemsel olarak çevrenin içinde bulunduğu koşulları ve çevresel sorunların giderilmesi yolunda yapılmakta olan çalışmaları gösteren bir rapor hazırlamak ve bunu yasama organının bilgisine sunmak durumundadır. Pek çok ülkede var olan bu sistem hem yasama organının çevre konusunda bilgilendirilmesi ile sonuçlanmakta ve hem de yasama organının çevre konusunda yapılacak harcamalarda daha bilinçli karar almasına olanak vermektedir.  Bu nedenle de ‘Çevre Durum Raporları’ Devlet organları arasında iletişimi öngören önemli bir işlevi yerine getirmekte ve siyasal iradenin varlık derecesinin anlaşılması konusunda iyi bir ‘gösterge’ görevi yapmaktadır. Orta Asya ülkelerinin bazılarında kırmızı kitap adı altında yayınlanan ve bu ülkelerin çevresel sorunlarını vurgulayan raporlar bu yaklaşımın tipik bir örneği olarak kabul edilmelidir.

 

Siyasal iradenin varlığı konusunda başvurulabilecek bir başka belge de ulusal kalkınma planlarıdır. Bu tür planlar ülkenin ekonomik yönden kalkınması için izlenecek politika ve stratejileri, çevre ile ilgili olarak yapılması gereken yatırımları ve bunlara ayrılması gereken ödenekleri belirlerler.

 

Bu konuda başvurulabilecek son bir gösterge de ekonomik teşvik sistemleri içinde çevresel unsurlara verilen önem, ayrılan pay ve tanınan önceliktir. Teşvik sistemlerinin incelenmesi ve irdelenmesi çevre konusundaki ulusal siyasal irade düzeyinin saptanmasına yardımcı olabilecek bir başka unsur olarak kabul edilmelidir.

 

Orta Asya’da çevresel kurumsallaşmanın başarıya ulaşması için öncelikle çevresel değerlerin korunması ve geliştirilmesi yolunda bir siyasal irade oluşturulmalı ve bu siyasal irade örnekleri yukarıda belirtilen araçlarla ‘biçimsel politikalar’ şekline dönüştürülmelidir.

 

 

III. ÇEVRE YÖNETİMİNİN TEMEL AMAÇLARININ BELİRLENMESİ

 

Bundan sonraki bölümde açıklanacak olan ‘çevresel hedeflerle’, bu bölümün konusu olan ‘çevresel amaçlar’ genellikle birbirlerini çağrıştıran ve aralarındaki anlam farklılaşması pek belli olmayan kavramlardır. Amaçlar ile hedefler arasında anlam karmaşasına yol açılmasını önleyecek bir tanımlama ile kavramlara açıklık getirilmelidir. Bize göre, ‘amaç’ kavramı ulaşılmak istenilen soyut ve idealist son noktaları işaret eder. Bu çerçevede ölçülemez olmak nitelikleri ağır basar. Buna karşılık ‘hedef’ kavramı ise ulaşılmak istenilen somut ve ölçülebilir nitelikli son noktalarla ilgilidir.

 

Yukarıda yapılan tanımlama çerçevesinde, etken bir çevre yönetiminin varlık düzeyinin saptanabilmesi için ulusal ya da yerel çevresel amaçları belirlenmek gerekmektedir. Söz konusu amaçlardan vazgeçilemez olması gerekenlerinin bazıları aşağıda belirtilmiştir:

 

 

·             Çevresel etkilerin yönetimsel karar alma süreçlerinde temel etmen olmasını sağlamak,

·             Çevresel kirlilikleri önlemek ve çevresel nitelikleri geliştirmek,

·             Çevresel planlamaya ve çevre konusunda çalışmakta olan kurumlar arasında eşgüdüme öncelik vermek,

·             Doğal kıt kaynakların israfını önlemek,

·             Yapılması planlanan altyapı projelerinin çevre ile uyumlu olmasını sağlamak,

·             Çevresel etki değerlendirmesi sisteminin çevre yönetiminde egemen olmasını sağlamak,

·             Çevresel kararalma süreçlerinin çevresel veri sistemlerine dayalı olmasını sağlamak,

·             Çevre sorunları ile ilgili sorun çözücü kurumsal odak noktaları oluşturmak.

 

Yukarıda belirtilen bu amaçlar herhangi bir çevre yönetimi sisteminde olması gereken temel amaçları oluşturmaktadır. Bu amaçlara, kuşkusuz, başka bazı amaçların daha eklenebilmesi olanaklıdır. Ancak, en azından, bu temel amaçların ilgili çevre yönetim odağı tarafından benimsenmiş olması etken bir çevre yönetimi için esaslı bir gereklilik olarak kabul edilmelidir.

 

 

IV. ÇEVRE KALİTESİNE İLİŞKİN HEDEFLERİN BELİRLENMESİ

 

Çevre yönetimi konusunda etkenlik düzeyini güvence altına alacak olan asıl unsur ise çevresel niteliklerle ilgili olarak gelecekte ulaşılması gereken noktaların somut ve ölçülebilir olarak belirlenmesi, yani çevresel kalite hedeflerinin saptanması olacaktır.

 

Çevre kirliliklerinin hemen hepsi belirli parametreler kullanılarak ölçülebilecek niteliktedir. Etken bir çevre yönetim sisteminin oluşturulması açısından yapılması gereken çalışma mevcut çevresel nitelik değerlerini (hava, su, gürültü gibi) ölçmek ve gelecekte ulaşılmak istenilen nitelik hedeflerini belirlemek olmalıdır.

 

Orta Asya ülkelerinde oluşturulacak yerel, bölgesel ya da ulusal ölçekte çevre yönetim sistemlerinde de uygulanacak çevre politikaları kapsamında kısa, orta ve uzun erimli çevresel nitelik hedefleri belirlenmeli, bu hedefler standartlar yolu ile yasalaştırılmalı ve uygulama alanına konulmalıdır.

 

 

V. ÇEVRE POLİTİKALARININ SAPTANMASI

 

Ulusal ya da yerel çevre yönetiminin kurumsallaşması için başvurulması gereken bir başka önlem de çevresel yönetim birimlerinin çevre sorunları ile ilgili politikalarını belirlemeleridir.

 

Bu takdirde yanıt aranması gereken temel sorular ‘Çevresel politikalar hangi alanlarda geliştirilmelidir?’  ve ‘Çevre politikaları neleri öngörmelidir?’ olmalıdır. 

 

 

VI. ÇEVRE YÖNETİMİNE İLİŞKİN STRATEJİLERİN BELİRLENMESİ

 

Çevresel politikaların belirlenmesi çalışmasını çevre yönetimine ilişkin stratejilerin belirlenmesi çalışması izlemelidir.  Politika kavramı tanım olarak, bir amaç ve hedef doğrultusunda yapılması gereken etkinlikler topluluğunu ifade eder. Strateji kavramı ise söz konusu etkinliklerin hangi biçim ve tarz içinde ve ne gibi yöntemler kullanılarak yapılacağı ile ilgilidir. Bu bağlamda çevre stratejileri de çevresel amaç ve hedeflere ilişkin etkinliklerin nasıl ve hangi yöntemler kullanılarak gerçekleştirileceğinin belirlenmesi anlamına gelmektedir.

 

Çevre yönetimi çerçevesinde izlenmesi gereken ve her biri bir diğerini tamamlayıcı nitelikte olan dört ayrı stratejiden söz etmek olanaklı görünmektedir. Çevre yönetimine ilişkin birinci strateji mevcut çevre kalitesinin saptanması olmalıdır. İkinci strateji atıkların denetim altına alınmasıdır. Yukarıda belirtilen ‘emir ve denetim’ stratejisinin tamamlayıcı bir başka stratejisi de çevreye bırakılmakta olan atıkların denetim altında tutulabilmesidir. Çevresel stratejilerin üçüncüsü ise yörede yapılacak her türlü yatırımın ve sorumluluk alanı sınırları içinde meydana gelecek toplumsal ve ekonomik gelişmelerin çevresel kalite değerleri üzerindeki olası olumsuz etkilerini, bu tür sakıncalar ortaya çıkmadan önce, belirlemeyi ve yatırımın başlamasından önce gerekli önlemlerin alınmasın sağlayabilen bir düzeneğin kurumsallaştırılması olmalıdır.  Bu düzeneğin adı çevresel etki değerlendirmesidir. Çevre stratejilerinin sonuncusu alınan tüm önlemlere karşın ortaya çıkacak olan çevresel kirliliklerin ortadan kaldırılması ve zararlı etkilerinin giderilmesidir. Bu tür çalışmalar esas itibarıyla mühendislik projelerinin hazırlanması ve uygulanması çalışmaları ile ilgilidir. Bir anlamda, çevresel kirliliğin kabul edilebilir bir maliyetle insan ve çevre sağlığı için risk oluşturmayan bir düzeye çekilmesini amaçlaması nedeniyle “optimizasyon projeleri” (optimization projects) [*] ya da “en iyi çözümü geliştirme projeleri” olarak adlandırılabilecek olan bu tür çalışmalar kirletici kaynakların kirliliklerini azaltmaya, arıtmaya ve bertaraf etmeye yöneltici önlemlerden oluşacak ve belirli bir maliyet ve finansman unsurunu içerecektir.

 

 

VII. ÇEVRESEL İŞLEVLERİN VE SÜREÇLERİN BELİRLENMESİ

 

Kuşkusuz, son analizde, çevre yönetimi bir dizi işlevden ve bu işlevlerin yerine getirilme biçim ve koşullarının belirlenmesi anlamına gelen süreçlerden oluşacaktır. Çevre yönetiminin performans düzeyi de bu işlevlerin yerine getirilmesi sırasında elde edilen başarı düzeyi ile eşanlamlı olacaktır.

 

A. Ulusal Çevre İşlevleri

 

Orta Asya ülkelerinde bugüne değin oluşan Devlet yapısı bilinen anlamda yerel yönetimlerin oluşmasına olanak vermemiştir. Bu nedenle, bu bölümde sözü edilen ulusal işlevler merkezi hükümete bağlı bakanlıklar ya da Çevre Bakanlığı tarafından yerine getirilmesi gereken işlevler ve daha sonra belirtilecek olan yerel çevre işlevleri de ‘hâkimlik’ ya da “oblast”  gibi isimler alan valilikler, bölge hükümetleri, ilçeler, kentsel belediye birimleri, kırsal ve endüstriyel birimler (eski sovhoz” ve “kolhoz) ve köyler tarafından yerine getirilmesi gereken işlevler olarak görülmelidir.

 

Ulusal çevre işlevleri, herhangi bir ülkede, yerel yönetim birimlerinden daha çok, merkezi hükümet ve onun taşra örgütü tarafından yerine getirilmesi gereken işlevlerdir. Bu tür işlevler ülke çapında tek tip ve eşitlik ilkesi göz önünde tutularak gerçekleştirilmesi gereken işlevlerdir. Ancak, hemen belirtmek gerekir ki, ulusal nitelikli işlevlerle yerel nitelikli işlevler arasında kesin ve net bir ayrım yapmak her zaman kolay olmayacaktır. Bazı çevre yönetimi işlevlerinin her iki yönetim düzeyi tarafından da yerine getirilebilmesi olanaklıdır. Ulusal çevre işlevleri aşağıda altı alt bölüm şeklinde incelenmiştir. 

 

Ulusal çevre işlev türlerinden birincisi çevresel kirlenmelerin önlenmesi için kamunun doğrudan müdahale etmesini öngören işlevlerdir.  ‘Emir vererek’ düzeltme stratejisinin içeriğinde yer alan anlayışlara uygun olan bu işlevler toplumsal ve ekonomik davranışlar için standart normlar geliştirme, bireylerce uyulması zorunlu davranışlar oluşturma ve çeşitli etkinlikler için yasaklar koyma niteliğine bürünmektedir.

 

İkinci tür işlev ise bazı önlemler dolayısıyla çevresel kirlenmelerin ortaya çıkmasını önleme türündeki süreçlerden oluşmaktadır. Burada herhangi bir şekilde doğrudan müdahale ya da yasaklama söz konusu olmamakta; ancak, ortaya konan süreçlerin sonucu olarak çevresel kirliliklerde azalmalar meydana gelmektedir.  Bunların belli başlıları şunlardır: kirletici harçları/vergileri koymak, tesis kurma ve işletme ve bu tesislerden kirletici yayma için izin ve ruhsat sistemleri oluşturmak ve arazi/alan planlamasını ve kullanımını çevresel zararları önleyici nitelikte gerçekleştirmek.

 

Bunlardan birincisinde,  üretimleri nedeniyle çevreye kirletici vermek durumunda olan işletmelerin, çevreye bıraktıkları kirletici atıkların her bir birimi için, yasalarla saptanan oranda bir harç ya da vergiyi kamu yönetimine ödemesi öngörülmektedir.

 

Bu tür çevre vergileri arasında yer alabilecek olan vergi türleri şunlardır:  sıvı atık vergileri,  katı atık vergileri,  gaz atık vergileri, işletme vergileri, kayıt vergileri, lisans vergileri, kullanma vergileri, temizleme ve arıtma vergileri,  üretim vergileri, emisyon vergileri, ürün vergileri, ambalaj vergileri ve beklenmedik kar vergisi.

 

Kirletici firmaların çalışma koşullarını belirleyen işletme ruhsatları ve çevreye bırakabilecekleri atık miktarlarını belirleyen izin sistemlerinin oluşturulması da,  bu firmaları çalışma koşullarını belirleyici olmaları nedeniyle, bu çerçevede ele alınabilecek bir başka tür ulusal çevre işlevi türünü oluşturmaktadır.

 

Bu tür ilginç örneklerden biri de pazarlanabilir kirletici kotaları kavramıdır. Buna göre, kent için optimum olarak belirlenen bir hava kalitesini güvence altına almak üzere kirletici üreten kuruluşlara kirletme kotaları tanınmakta ve kirlilik düzeyi bu noktada sabit tutulmak istenmektedir. Bu durumda kent ortamı içine girecek yeni kirletici kaynaklara izin verilmemekte ya da bu tür kuruluşlar mevcut kotalardan satın almaya zorlanmaktadır. Kota hakkını satan kirletici ise ya kirlilik yaymayı önleyici önlemler almakta ya da çalışmasını durdurmaktadır.  Sonuçta da istenilen kalite düzeyi saklı tutulabilmektedir.

 

Alan kullanım planlaması yöntem ve teknikleri de çevre kirliliklerinin önlenebilmesinde oldukça büyük bir potansiyele ve öneme sahiptir. Kent planlaması terminolojisinde ‘zoning’ olarak bilinen bölgeleme ve kentsel mekânı, fiziksel ve arazi koşullarını da dikkate alarak, belirli kent işlevlerine ayırmak olanağı üzerinde özellikle durmak gerekir.

 

Ulusal çevre işlevlerinin üçüncüsü de destekleyici türde önleme işlevleridir. Bu tür işlevler merkezi hükümetin, bazı ekonomik süreçler oluşturarak, bireyleri ya da firmaları istenilen yönde olumlu davranış değişikliklerine yöneltmek amacını taşımaktadır. 

 

Bu tür süreçlerden birincisi, teşvik ödemesi nitelikli,  karşılıksız ya da koşullu sübvansiyonlardır. Sübvansiyonlar,  firmaların,  kamu tarafından oluşturulan ve yasal düzenlemeler yolu ile yürürlüğe konan yeni çevresel standartlara uyum yeteneklerini artırmak ya da çevreye bıraktıkları kirlilik miktarlarını azaltmak amacıyla çalışmalar yapmak ve tesisler kurmak isteyen, ancak, ekonomik koşulları ve finansman durumları itibarıyla, bu olanağı bulamayan firmaların bu yolda yapacakları giderlerin tümünün ya da belirli bir kesiminin kamusal kaynaklardan karşılanması anlamına gelmektedir. Bir anlamda negatif rüşvet olarak da kabul edilebilecek bu uygulama türü, birçok açıdan,  haklı ve doğru ekonomik gerekçelere dayanmaktadır.

 

Sübvansiyonlar doğrudan nakit transferi şeklinde olabileceği gibi vergi indirimi ve ucuz kredi gibi görünümler de alabilmektedir. Sübvansiyonlar için çevre fonları oluşturmak ve bu fonları amacına uygun bir şekilde kullanmak üzerinde önemle durulması gereken ulusal çevre işlevlerinin bir başka örneği olarak görülmelidir.

 

Ayrıca, depozito ücreti gibi atıkların çevreye gelişigüzel bırakılmaları yerine kontrollü bir şekilde geri kazanılmalarını öngören işlevlerin oluşturulması da üzerinde durulması gereken değerlendirme konuları arasında olmalıdır.

 

Son olarak, çevre koruma amacıyla yapılacak harcamalara bu çalışmalardan yararlanacak olanların katılmalarını öngören bir sistemin oluşturulması da çevre yönetiminin etkenlik düzeyini belirleyen göstergelerden biri olacaktır.

 

Bu çerçevede, çevreyi korumak bakımından, yapılmasından vazgeçilmesi kamu tarafından uygun bulunan ekonomik etkinliklere -tarımsal alanı nadasa bırakmak gibi- ve ekonomik nitelikli çalışmalarını gönüllü olarak durduranlara gelir kaybının tazminini öngören ödemeler yapılması da olması gereken çevresel işlevler arasında görülmelidir.

 

Destekleyici türde işlevlerden bir diğeri de çevre ile ilgili araştırma, eğitim ve yönlendirme çalışmalarının yerine getirilmesi olmalıdır. Çevre yönetimi gelişmiş ülkelerde çevresel nitelikli çok sayıda araştırma yapılmakta ve bu araştırmalara önemli ölçüde kaynak ayrılmaktadır. Çevre için eğitim, uzun süreli yaklaşımlar açısından, en fazla ‘maliyet-etken’ olan çalışmadır.  Tüm bu etkinliklerin amacı ise bireylerin çevreyi kirletici nitelikte olan davranışlarının inandırma yolu ile değiştirilmesi olmalıdır.

 

Dördüncü tür ulusal çevre işlevini koruyucu nitelikli önleme işlevleri oluşturmaktadır. Bu tür işlevler de, genellikle,  merkezi hükümetler tarafından yerine getirilebilecek işlevlerdir ve bir anlamda, çevresel kalitenin korunması için gerekli altyapının ya da teknik gerekliliklerin kamu aracılığı ile yerine getirilmesi anlamına gelmektedir.

 

Etkili, bütünleştirilmiş ve doğru bir ölçme ve izleme sistemi ve erken uyarı ve alarm sistemleri kurulması bu tür koruyucu nitelikli işlevlerin bir başka örneği olmak durumundadır. Hava kalitesi ölçme ve izleme ağları, su kalitesi laboratuarları ve taşkın ve sellere karşı oluşturulabilecek erken uyarı ve alarm sistemleri bu tür işlevlerin en iyi örnekleri arasındadır.

 

Endüstrinin ya da bireylerin kullanımı için temiz yakıt temin etmek ya da temiz üretim hammaddeleri ve girdileri sağlamak da koruyucu türde ulusal çevre işlevinin bir başka örneği olmak durumundadır.

 

Aynı şekilde, gerek ülke içinde geliştirilen ve gerekse ithal edilmekte olan endüstriyel ve teknolojik ‘know-how’ çevre dostu nitelikte temiz teknolojilerden oluşmalıdır.

 

Koruyucu nitelikli ulusal çevre işlevlerinin bir başka örneği de oluşabilecek çevresel zararlara karşı bu zararlardan etkilenecek olanların tazmin edilmelerini amaçlayan çevre amaçlı sigorta sistemlerinin kurulması olmalıdır.

 

Koruyucu nitelikli ulusal çevre işlevlerinden bir başkası da, doğrudan nedensellik bağı olmaksızın,  bireylere çevresel kirliliklerle ilgili olarak yargı yerlerinde dava açabilme hakkını veren yasal düzenlemelerin yapılmış olmasıdır. 

 

Beşinci tür ulusal çevre işlevini düzeltici önleme işlevleri oluşturmaktadır. Bu tür çalışmalar, genellikle,  kirlilikler ya da atıklar ortaya çıktıktan sonra yapılabilecek olan çalışmalardır.

 

Bu tür işlevlerin başında da arıtma ve filtreleme çalışmaları gelmektedir. Atık suların arıtımı örneğinde olduğu üzere, bu tür tesislerin yapımı için gerekli olan yatırım miktarı bireylerin ya da firmaların tek tek karşılayabilme kapasitesinin çok ötesindedir. Yüksek maliyet nedeniyle merkezi hükümetler bu tür yatırımların yapılmasını kolaylaştırıcı önlemler almalı ya da bu tür tesisleri bizzat kendileri yaparak işletmelidirler.

 

Arıtma çalışmalarına ek olarak düşünülebilecek bir başka çalışma da katı atıklarla ilgilidir. Çağdaş toplumun önemli bir ürünü olan katı atıkların çevreye zarar vermeden giderilebilmesi bu atıkların içinde yer alan değerlendirilebilir ve kullanılabilir malzemelerin geri kazanılmasına ve geri kalanların insan ve çevre sağlığına zarar vermeyecek şekilde sağlıklı ve düzenli depolama alanlarına taşınması ile olanaklı olabilecektir.

 

Düzeltici nitelikli ulusal işlevlerden bir başkası da endüstrinin ülke içinde dengeli dağılımını ve sağlıklı yer seçimini güvence altına alacak ulusal düzenlemelerin yapılmakta olmasıdır.

 

Düzeltici nitelikli ulusal işlevlerin sonuncusu fosil ve yenilenemez nitelikli yakıtlara alternatif olmak üzere yenilenebilir nitelikli kaynaklardan enerji elde edilmesi yolundaki çalışmaların yapılmakta olmasıdır. Bilindiği üzere, fosil yakıtlara dayalı enerji üretimi ve tüketimi çevre sorunlarının ortaya çıkmasında önemli bir pay sahibidir. Bu nedenle fosil nitelikli yakıtlara alternatif olarak, güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi,  dalga enerjisi, deniz ısısı farklılığından kaynaklanan enerji ve biyo kitle enerjisi gibi alternatif enerji kaynaklarının toplam enerji üretimi içindeki payının artırılması gerekmektedir. Bu tür çalışmalar ise ancak ulusal hükümetler tarafından yapılacak girişimlere ve sağlanacak finansman olanaklarına bağlı görünmektedir.

 

Ulusal nitelikli çevre yönetimi işlevlerinin sonuncusu etkili bir ceza sisteminin oluşturulmasıdır. Standartlarla öngörülen ve yasalarla yaptırımlara bağlanan kurallara uymayanlara karşı gerekli yasal yaptırımların ve cezaların uygulanması olağanüstü bir önem taşımaktadır.

 

Kuşkusuz, bu işlevi tamamlayacak bir başka unsur da, çevre polisi ya da çevre müfettişleri ya da kontrolörleri gibi çevre suçlularını izleyecek, soruşturacak ve kendilerine gerekli yasal yaptırımların yetkili yargı organları aracılığı ile uygulanması için ön hazırlıkları yapacak bir çevre sel kolluk gücünün kurulması olacaktır. Çevre mahkemeleri de sistemi tamamlayacak bir başka unsur olarak göz önünde tutulmalıdır.

 

Günümüzde çevre yönetiminin etkili bir şekilde kurulması için öngörülen stratejilerden bir başkası da ekonomik (pazar türü) nitelikli çevre yönetim araçlarının kurumsallaştırılmasıdır. (YAŞAMIŞ 2011) Bu tür araçlar negatif dışsallıkların içselleştirilmesi amacını taşımaktadır. Çevre vergileri ve harçlarından, çevre sigortasına, pazarlanabilir kirletici kotalarına ve atık borsalarına kadar değişik görünümler alan bu tür araçlar pazar ekonomisi güçlü ülkelerde etkili olarak kullanılabilmektedir. Ancak, Orta Asya ülkelerinin kolektif ekonomiden liberal ekonomiye geçiş sürecinde olmaları bu tür araçların bu ülkelerde kullanılmasını şimdilik olanaksız kılmaktadır.

 

 

B. Yerel Çevre İşlevleri

 

Çevre sorunlarının yönetimi çevre sorunlarının en çok etkili olduğu ve duyulduğu bölgeye en yakın yönetim birimi tarafından üstlenilmelidir. Küresel ya da uluslararası çevre sorunlarının çözümü için küresel bir çevre örgütü ya da en azından küresel ölçekli uluslar arası işbirliği gerçekleştirilmesi gerekirken, ulusal nitelikli çevre sorunları için ulusal bir çevre örgütünün kurulması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Bunlara benzer şekilde bölgesel, yöresel ve yerel nitelikli çevre sorunlar için de yerel nitelikli çevre işlevlerini yerine getirmek üzere yerel çevre örgütleri kurulmalıdır. Bu tür çevresel yönetim birimlerinin yerine getirmesi beklenilen işlevler aşağıda genel çizgileri ile özetlenmiştir:

 

·             Yöreye ilişkin çevre politikalarının belirlenmesi. Yerel çevre örgütü, sorumluluk sınırları içinde oluşan çevre sorunları ile ilgili olarak, izleyeceği temel politikaları belirlemelidir.

·             Çevre koruma planı. Geliştirilecek politikaların yaşama geçirilmesi için bölgesel/yöresel/beldesel ölçekli çevre koruma planları hazırlanmalıdır. Bu planlarda yapılacak çalışmalar,  kullanılacak kaynaklar ve iş/çalışma programı yer almalıdır.

·             Bilgi, veri ve enformasyon sistemleri. Çevresel planlama işlevinin yerine getirilebilmesi ve çevre ile ilgili olarak alınacak kararların ussallık düzeyinin artırılabilmesi için bilgi, veri ve enformasyon sisteminin kurulması ya da en azından kurulu bulunan ulusal ve uluslararası enformasyon ağları ile ilişki içinde olunması gerekmektedir.

·             Ölçme ve izleme sistemleri.  Yerel veri sistemlerinin oluşturulması ve elde edilen bilgilerin güncelliğinin sağlanması yerel yönetim sınırları içinde ölçme-izleme sistemleri ile laboratuarların kurulmasını gerekli kılmaktadır.

·             Çevresel etkileri irdelemek. Yerel çevre örgütleri de kendi görev alanları içinde meydana gelecek toplumsal ve ekonomik gelişmelerin yerel çevre üzerindeki olası olumsuz etkilerini önceden belirlemek ve gerekli önleyici önlemlerin zamanında alınmasını sağlamak durumunda olmalıdır. Bu bağlamda ya yerel yönetimler için ayrı bir ÇED sistemi oluşturulmalı ve kurumsallaştırılmalı ya da ulusal ÇED sistemi içinde yerel çevre yönetimleri de karar almada yetki sahibi kılınmalıdır.

·             Çevre  örgütü kurmak. Yerel çevre  işlevlerinin yerine getirilebilmesi, esaslı ölçüde, bu işlevleri yerine getirebilecek örgütlenmelere bağlı olacaktır. Çevre hizmetleri ile ilgili olarak planlama, yönlendirme, geliştirme, personel çalıştırma,  işbirliği ve eşgüdüm sağlama, araştırma yapma ve bütçe geliştirme çalışmalarını etkili, verimli ve yeterli bir şekilde yürütecek bir örgüt düzeninin ortaya çıkması önemli bir zorunluluktur.

·             Halkın katılımını sağlamak. Çevre koruma çalışmaları hem sorunların belirlenmesini ve tanımlanmasını sağlamak ve hem de çözümlenmelerini kolaylaştırmak bağlamında halk katılımını gerekli kılan çalışmalardır. Halk katılımı olmaksızın geniş finansman desteği ve katkısı isteyen ya da boyutları itibarıyla bireylerin gücünü aşan bu tür sorunların giderilmeleri kolay olmayacaktır.

·             Atık kaynaklarını izlemek ve denetlemek. Kuşkusuz yerel bir çevre örgütünün en önemli işlevlerinden biri çevre sorununa yol açabilen her türlü atık kaynağını izlemek ve bu kaynaklardan çevreye bırakılan atıkları mekanik, hukuksal ve ekonomik nitelikli önlemler yoluyla denetim altına almak olmalıdır.

·             Kirlilikleri gidermek. Önleyici nitelikli önlemlere karşın oluşmuş bulunan kirliliklerin giderilmesi de yerel çevre örgütünün önde gelen işlevleri arasında olmalıdır. Bu amaçla hazırlanmış olan “optimizasyon” projelerinin varlığı ve bunların uygulanmasından elde edilecek performans düzeyi yerel çevre örgütünün başarı ve etkenlik düzeyini belirleyen temel göstergelerden biri olacaktır.

 

 

VIII. KAMU SEKTÖRÜNDE VE ÖZEL SEKTÖRDE ÇEVRE PLANLAMASI

 

Çevre yönetiminin etkenlik ve gelişmişlik düzeyinin saptanmasında kullanılabilecek ölçütlerden biri de ilgili toplumda kullanılmakta olan çevre planlaması teknik ve yöntemlerinin gelişmişlik düzeyidir. Çevre planlaması hem kamusal örgütlerde ve hem de kamu sektörünün öncülüğünde yapılacak yasal düzenlemelerle özel sektör kuruluşları arasında genişlik ve derinlik kazanmalıdır.

 

Özel sektör kuruluşları açısından çevre planlaması, yeni gelişmeye başlayan deyimiyle, çevresel denetçilik şeklinde ortaya çıkmaya başlamıştır. Bir anlamda çevre danışmanlığı olarak da görülebilecek olan çevre denetçiliği,  inceleme konusu olan kuruluşun çevre  konusunda  sahip olduğu  performans düzeyinin yürürlükte olan yasal düzenlemeler açısından  irdelenmesi, aksaklık taşıyan unsurların giderilmesi ve çevresel yönetim sisteminin geliştirilmesi için belirlenecek önerilerin ilgili kuruluşa iletilmesi anlamına gelmektedir.

 

Kamu sektöründe ise çevresel planlama daha geniş boyutlu bir anlam kazanmaktadır. Ulusal, bölgesel ya da yerel nitelik taşıyabilecek olan bir çevre planlaması, öncelikle, sınırları içinde kalan bölgede görülen çevresel sorunları saptamak ve sorunlarla ilgili olarak çevresel kalite hedeflerini belirlemek,  sorunların çözümü için gerekli çevre politikalarını saptamak ve izlenecek stratejileri kararlaştırmak durumunda olmalıdır. Bu aşamaya ulaşmış olan bir çevresel planlamayı çevre ana planı olarak nitelendirmek olanaklıdır. Ana plan alt bölgeler bazında daha ayrıntılı bir konuma getirilmeli ve spesifik kirlilikler konusunda, daha önce tanımlanan şekliyle, “optimizasyon” projeleri şekline dönüştürülmelidir.

 

Bir “optimizasyon” projesi ise, öncelikle, bölgesel demografik, coğrafi, topografik, ekonomik ve kentsel özelliklerin belirlenmesini öngörmelidir. Bunu, verilerin toplanmasını ve irdelenmesini sistemleştiren araştırma metodolojisinin saptanması izleyecektir. Bu amaçla kullanılacak ölçme ve izleme ağlarının oluşturulması toplanması gereken temel veri türlerinin kararlaştırılması ve veri envanterlerinin oluşturulması araştırma metodolojisi içinde kalan öteki çalışmalar olacaktır.  “Optimizasyon” çalışmalarının sonraki aşaması ise toplanan bilgilerden planlama kararlarının alınmasını kolaylaştırıcı çizelgelerin elde edilmesi olacaktır. Bu aşamayım inceleme konusu çevre kirliliğinin alan üzerinde ve zaman içindeki davranışlarını belirleyen modelleme çalışmasının gerçekleştirilmesi izlemelidir. Bu çalışma ile sorunun çözümü için seçenekler belirlenmiş olacak ve bunlardan ‘optimum sonucu, yani kabul edilebilir çevresel riskin kabul edilebilir ekonomik maliyetle elde edilmesi sonucunu’ veren seçeneğin önerdiği yol ve yöntemler “optimizasyon” projesi olarak kabul edilecektir. Son aşamada yapılması gereken çalışma ise “optimizasyon” projesine ilişkin  olarak  yapılacak eylemlerin yer ve zaman açısından sıraya konulması anlamına gelen eylem planının hazırlanması olacaktır.

 

Gerek ulusal, gerek bölgesel ve gerekse yerel çevre örgütleri tarafından yerine getirilmesi gereken çevre planlaması çok genel çizgileri ile yukarıda özetlenmiştir. Ancak,  bu niteliklere sahip bir planlama sistemi etken bir planlama olarak kabul edilmelidir.

 

IX. ÇEVRESEL ÖRGÜTLENME DÜZEYİ

 

Çevresel örgütlenme düzeyi ile ilgili olarak ulaşılmış olan nokta çevresel yönetim etkenliğinin belirlenmesinde en fazla belirleyicilik niteliğine sahip ölçüt olmak durumundadır. Zira açıklıkla kabul edilmelidir ki yeterli bir çevresel örgütlenme düzeni elde edilmedikçe gerek ulusal ve gerekse yerel ölçekte etken bir çevre yönetiminden söz edebilmek olanaklı değildir.

 

Çevre örgütünün etken olabilmesi için sahip olunması gereken unsurların başında yeterli nicelik ve nitelikte personele sahip olmak gelmektedir. Bunu, buraya kadar yapılan açıklamalar çerçevesinde, amaç, hedef, politika, strateji ve eylemlerin saptanması izleyecektir. Uygulanması gereken standartlar, normlaştırılmış olan kurallar ve bunların uygulanma yol, yöntem ve koşullarını belirleyen teknik, ekonomik, yönetsel ve hukuksal süreçler iyi ve etken bir çevre örgütlenme modeli içinde olması gereken öteki girdilerdir. Çevresel çalışmalar önemli bir maliyet unsurunu da beraberinde getirecektir. Bu nedenle, yeterli finansman kaynaklarına sahip olmak da örgütsel koşullar arasında belirlenmesi gereken bir başka önemli girdi olarak belirtilmelidir.  Ölçme ve izleme sistemleri, uyarı sistemleri ve laboratuarlar gibi teknik altyapı ve donanım da örgütsel sistemi tamamlayıcı son unsur olacaktır.

 

Çevresel yönetimin etkenlik düzeyinin kabul edilebilir bir düzeyde olabilmesi için yukarıda belirtilen girdilere sahip olması gerekmektedir.

 

X. YETKİLER

 

Etken bir çevre yönetiminin oluşabilmesi için başvurulabilecek ölçütlerden bir başkası da çevre yönetimine ilişkin yetkilerdir. (YAŞAMIŞ 1999), Çevre yönetim birimine verilen ödev ve sorumlulukların yerine getirilebilmesi için gerekli yasal yetkiler de ilgili yönetime verilmelidir.

 

Bu yetkiler arasında plan yapmak, özel çevre koruma bölgeleri oluşturmak, örnek almak, inceleme ve denetlemelerde bulunmak, yasaklar koyabilmek, etkinliklere kısıtlamalar getirebilmek, ilgililerden içinde bulundukları teknolojik koşulları iyileştirmelerini ve geliştirmelerini ve bu amaçla tesis kurmalarını istemek, sürmekte olan etkinlikleri durdurmak, trafiğe kısıtlamalar getirmek, izin ve ruhsat sistemleri kurmak, standart geliştirmek, çevre suçlularına karşı yaptırım uygulamak ve ceza vermek bu tür yetkilerin en önde gelenleri olmalıdır.

 

 

XI. ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ (ÇED) SÜRECİNİN KURUMSALLAŞMASI

 

Çevresel yönetim düzeyi gelişmiş ülkelerde yapılan incelemeler açıklıkla göstermektedir ki çevre yönetimi ve planlamasının en etkili araçlarından biri olan ÇED sistemi, doğru ve etkili bir şekilde uygulanabildiği takdirde, çevresel kalite değerlerinin korunmasında ve geliştirilmesinde oldukça yararlı sonuçlar üretmektedir.

 

Çevre üzerinde olası olumsuz etki yaratması beklenen yatırımların zararlı etkilerinin giderilmesi için, henüz yatırım planlama aşamasında iken, gerekli önlemlerin alınmasına olanak veren ÇED süreci yapılacak yatırım nedeniyle çevrenin taşıma kapasitesinin azalmasını önlemekte ve yaşam kalitesinin geliştirilmesine katkıda bulunmaktadır. Bu özelliği itibarıyla,  ÇED süreci çevre yönetiminin etkenlik düzeyinin geliştirilmesi açısından olağanüstü derecede önem taşımaktadır.

 

Ancak, hemen belirtilmelidir ki, ÇED sürecinin başarılı olabilmesi için bu süreç yalnızca bürokratik bir formalite zorunluluğunun yerine getirilmesi amacıyla kullanılmamalı, ÇED sisteminin kuramsal ve uygulamaya ilişkin yönleri yeterli düzeye eriştirilmeli ve karar verme süreci doğru ve sağlıklı karar almayı olanaklı kılmalıdır. Bu koşulların sağlanamamasının göstermelik bir ÇED uygulamasına yol açabileceği gözden uzak tutulmamak gerekir.

 

 

XII. TEKNİK ALTYAPI VE DONANIM

 

Çevre yönetimi, esas itibarıyla, çevre kirliliklerinin izlenmesi, denetlenmesi ve giderilmesi yolunda yapılan çalışmalardan oluşmaktadır. Bu da, kirliliğin öncesinin ve sonrasının ölçülmesini gerekli kılmaktadır. (YAŞAMIŞ 2003)

 

Ayrıca, kirliliklerin giderilmesi de önemli oranda arıtma ve filtreleme aygıtları aracılığı ile yapılmaktadır. Belirtilen bu çerçevede, teknik altyapı ve donanımın yeterlilik düzeyi çevre yönetimi açısından oldukça kritik bir öneme sahip olmaktadır.

 

Çevresel yönetimin etkenlik düzeyinin saptanmasını ve olması gereken çevre yönetiminin ‘olmazsa olmaz’ nitelikli koşullarının belirlenmesini amaçlayan çalışmalar açısından, irdeleme konusu olan çevre yönetim biriminin elinde bulundurduğu teknik altyapı ve donanımın da incelenmesi ve değerlendirilmesi önemli bir göstergenin elde edilmesi sonucunu yaratacaktır.

 

Bu bağlamda, çevresel yönetim birimleri için herhangi bir teknik altyapı ve donanım listesi hazırlayabilmek olanaklı değildir. Bu liste, esas itibarıyla, yörenin çevreyle ilgili koşullarının içinde bulunduğu duruma bağlı olacaktır.

 

Ancak, minimum bir koşul olarak belirtilmelidir ki, yerel ölçekte bir çevre örgütü yörenin içinde barındırdığı çevre kirliliklerini tam ve doğru olarak ölçebilecek ve anlayabilecek teknik altyapı ve donanı olanağına sahip olmalıdır.

 

 

XIII. YETERLİ FİNANSMAN

 

Çevre sorunlarının giderilmesi amacıyla yapılan çalışmalar önemli miktarlara ulaşmaktadır. Söz konusu büyüklükler firma bazında firma karlılığını önemli ölçüde etkileyebildiği gibi ülke bazında önemli ve ciddi makroekonomik etkilere yol açabilmektedir. 

 

Bu bağlamda, çevre yönetimi gelişmiş ülkelerde iki önemli gösterge dikkat çekmektedir. Bunlardan birincisi bu ülkelerde gerek ulusal ve gerekse yerel bazda çevre koruma amacı ile ilgili olarak yapılan çalışmaların ulusal gelirin önemli sayılması gereken bir oranına ulaşmış olmasıdır. İkincisi, yine bu ülkeler de ulusal gelir hesaplama yöntemleri değiştirilmeye ve çevre ile ilgili unsurlar, uydu hesaplar yolu ile ulusal gelir hesapları içine aktarılmaya başlanmıştır.

 

Yukarıda kısaca açıklanmaya çalışılan durum çevre koruma açısından finansman sorunlarının çözümlenmesinin ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Yeterli finansman olanaklarının sağlanamaması durumunda çevresel yönetim çalışmalarında etkenlik düzeyi önemli ölçüde azalacaktır.

 

 

XIV. ÇEVRE İÇİN EĞİTİM

 

Çevresel kirliliklerin önlenmesi kadar kirliliklere yol açılmaması da çevre yönetiminde önem taşımaktadır. Zira yurttaşların çevresel değerlerin korunması yolunda kendilerinden beklenilen davranışları sergilemeleri çevre sorunlarının ortaya çıkmasını engelleyici unsurlardan biri olacaktır. Bu tür davranışlar ise ancak örgün ve yaygın eğitim yolu ile topluma kazandırılabilir. Bu çerçevede, çevresel yönetim etkinliğinin irdelenebilmesi bakımından başvurulması gereken ölçütlerden biri de çevre için eğitim çalışmalarının içinde bulunduğu durum olmalıdır. Örgün eğitimin her aşamasında ve yaygın eğitimde çevre ile ilgili konularda verilmekte olan eğitimin düzeyi çevre yönetiminin de etkenlik düzeyinin belirleyicisi olacaktır.

 

XV. İNSAN GÜCÜ PLANLAMASI

 

Çevre sorunları konusunda rahatsızlıkları olan ülkeler çevre yönetimini geliştirebilmek için bu alanda yetişmiş insan gücüne sahip olmak zorundadırlar.  Bu zorunluluk bir yandan gelecek yıllarda çevre ile ilgili olarak gereksinme duyulacak insan gücünün yetiştirilerek bu görevlere hazırlanmasını; öte yandan da, bu amaçla hangi alanlarda ne gibi yeteneklere gereksinme duyulacağının planlanmasını kaçınılmaz kılmaktadır.

 

Belirtilen bu çerçeve içinde, etken bir çevre yönetimi için iki önemli çalışmanın başarı ile gerçekleştirilmesi gerekmektedir: çevre için insan gücü planlaması ve insan gücü eğitimi.

 

Çevre yönetiminin etkenlik düzeyinin belirlenmesinde göz önünde tutulması gereken bu ölçüt çevre yönetiminin en önde gelen girdilerinden olan insan gücü sorununun çözümlenme biçimine açıklık getirecektir.

 

 

XVI. DUYARLI YURTTAŞ TOPLULUĞU VE KATILIM

 

Çevre yönetiminin etkenlik düzeyinin anlaşılmasında göz önünde tutulması gereken bir başka ölçüt de çevre konusunda bilinçlenmiş ve önemli ölçüde örgütlenmiş duyarlı bir yurttaş topluluğunun (üçüncü sektör, gönüllü kuruluş, hükümet dışı örgütler, NGO gibi) varlığıdır.

 

Ancak, hemen belirtmek gerekir ki, duyarlı yurttaş topluluğunun en önemli gücü, toplumun siyasal odaklarının kendilerine karar alma sürecine katılma olanağı vermeleri durumunda ortaya çıkacaktır. Ne var ki, bazı durumlarda, verilmiş gibi görünen bu olanak uygulamada kâğıt üzerinde kalmaktadır.

 

Olması gereken çevre yönetimi açısından önemli olan iki ölçüt çevre konusunda duyarlı bir yurttaş topluluğunun varlığı ve bu duyarlı insanlara çevre konusunda karar alma sürecine katılma olanağı verilmiş olmasıdır.

 

 

XVII. HEDEFE YÖNELİK YÖNETİM ANLAYIŞI

 

Çağdaş yönetim kuramlarının önemli bir bölümünü oluşturan hedefe yönelik yönetim anlayışı, yönetim sürecinin önceden saptanmış belirgin hedefler doğrultusunda örgütlenmesi ve yönlendirilmesi esasına dayalıdır. Karmaşık gibi görünen bu yönetim anlayışı aslında bazı temel sorular etrafında yoğunlaşmaktadır.  Aşağıdaki sorular ve bu sorulara verilen yanıtlar hedefe yönelik yönetim anlayışının özünü oluşturur:

 

·  Elde edilmesi gereken hedefler nelerdir?

·  Önceden saptanan hedefler elde edilmiş midir?

·  Elde edilememişse neden şunlardan hangisidir: elde edilmesi olanaklı olmayan hedeflerin belirlenmiş olması, yanlış stratejilerin kullanılması ya da olanakların kısıtlılığı.

·  Aksama noktalarının giderilmesi için alınması gereken yeni önlemler nelerdir?

·  Yeni hedefler ne olmalıdır?

 

Böylesine bir yönetim anlayışı yalnızca çevre sorunlarının giderilmesi için değil, fakat tüm yönetim konuları için geçerlidir. Ancak, ne var ki, böyle bir yönetim anlayışı özellikle çevre sorunlarının giderilmesi için gereklidir. Zira böylelikle, çevresel hedeflerin gerçekleştirilmesi için etken ve üretkenliği güvence altına alan bir yönetim yöntemi benimsenmiş olacaktır.

 

Çevresel yönetim birimlerinin etkenlik düzeylerinin incelenmesinde hedefe yönelik yönetim anlayışına uygun bir yönetim biçiminin uygulanıp uygulanmadığı araştırma konusu yapılmalıdır.

 

SONUÇ

 

Buraya kadar yapılan açıklamalar göstermiştir ki, Orta Asya ülkelerinde etken bir çevre yönetiminin oluşturulabilmesi gerçekleştirilmesi gereken ölçütler şunlar olmalıdır:  Çevresel niteliklerin korunması ve geliştirilmesi yolunda ulusal veya yerel siyasal iradenin varlık düzeyi; çevre yönetimi ile ilgili temel amaçların belirlenmesinde netlik düzeyi; geleceğe yönelik olarak ulaşılması istenilen çevresel kalite hedeflerinin saptanması; çevre politikalarının gelişmişlik düzeyi; teknik,  yönetsel, ekonomik ve hukuksal çevre yönetimi işlevlerinin ve süreçlerinin gelişmişlik düzeyi; çevre planlaması ve çevresel denetçilik çalışmalarının yeterlilik düzeyi; çevresel örgütlenmenin yeterlilik, etkililik ve verimlilik düzeyi; çevre ile ilgili olarak kamu otoritelerine tanınan yetkilerin gelişmişlik düzeyi; ÇED sürecinin kurumsallaşmasındaki gelişmişlik düzeyi;  teknik ve teknolojik altyapı ve donanımın yeterlilik düzeyi;  finansman koşullarının yeterlilik düzeyi; çevre için eğitimin yeterlilik düzeyi; çevre ile ilgili olarak yapılan insan gücü planlamasının yeterlilik düzeyi; duyarlı ve bilinçli bir yurttaş topluluğunun varlığı ve bu topluluğunun kamusal karar alma sürecine katılma olanakları ve hedefe yönelik yönetim anlayışının benimsenme ve uygulanma düzeyi.

 

Bu çalışmalara gelecekte eklenmesi gereken çalışma ise ekonomik nitelikli ve pazar türü çevre yönetim sistemlerinin kurumsallaştırılması ve uygulama alanına konulması olmalıdır.

 

Son söz olarak belirtilmelidir ki, Orta Asya cumhuriyetleri ancak burada açıklanan ölçütleri tatmin edici düzeyde çevresel kurumsallaşma örneklerini ülkelerinin kamu yönetimleri içinde gerçekleştirebildikleri ölçüde çevre sorunlarını çözme, çevresel değerleri koruma ve çevre kalitesini geliştirme çabaları açısından daha başarılı sayılabileceklerdir.

 

 

 

KAYNAKLAR

 

ASIAN DEVELOPMENT BANK. (2000) TA 5934-REG: Regional Environmental Action Plan in Central Asia. http://www.adb.org/Documents/TACRs/REG/33547-REG-TCR.pdf

ASIAN DEVELOPMENT BANK. (2001) Regional Environmental Action Plan for Central Asia. http://waterwiki.net/index.php/Central_Asia_Regional_Environmental_Action_Plan_for_Water_Pollution

ASIAN DEVELOPMENT BANK. (2002) TA 6155-REG: Capacity Building in Environmental Information Management Systems in Central Asia. http://www.adb.org/projects/project.asp?id=37105

ASIAN DEVELOPMENT BANK. (2004) Strengthening Environmental Management Systems in Central Asia. http://www.adb.org/Documents/News/URM/urm-200403.asp

ENVSEC. (2002) Environment and Security: A Framework for Cooperation in  Europe. http://www.envsec.org/publications/Environment%20and%20Security.%20A%20framework%20for%20cooperation%20in%20Europe.%20Draft%20background%20paper_January%202002.pdf

ENVSEC. (2007a) Environment and Security Initiative. Summary of the Regional Meeting on Environment and Security in the upper Amu Darya River basin between Afghanistan and Tajikistan.20-21 November 2007, Kabul. http://www.envsec.org/publications/Summary%20of%20the%20Regional%20Meeting%20on%20Environment%20and%20Security%20in%20the%20upper%20Amu%20Darya%20River%20basin%20between%20Afg.pdf

ENVSEC. (2007b) Environment and Security Initiative: Transforming Risks into Co-operation. Central Asia: Ferghana – Osh – Khudjand Area. http://www.envsec.org/publications/ENVSEC.%20Transforming%20Risks%20into%20Cooperation.%20Central%20Asia.%20Ferghana-Osh-Khujand%20area.%20Background%20paper_Eng.pdf

ENVSEC. (2009a) Environment and Security Initiative - Progress Report. http://envsec.grid.unep.ch/docs/envsec_progress_report_2009.pdf

ENVSEC. (2009b) Environment and Security Regional Work Programme: 2009-12. http://www.envsec.org/publications/WP%20ENVSEC%20Central%20Asia%202009-12%2015%20June%202009_Eng.pdf

OECD. (2005) Environmental Management in Eastern Europe, Caucasus and Central Asia.

ROUTRAY, Jayant K. ve Anurupa Mohanty. (2006) Environmental Management Tools - A Training Manual. ATI ve UNEP. http://www.adb.org/projects/project.asp?id=37105

UNEP (2007) International Fund for Saving the Aral Sea Interstate Sustainable Development Commission. Sub-Regional Integarted Environment Assessment: Central Asia. http://www.ekh.unep.org/files/IEA-eng.pdf

YAŞAMIŞ, Firuz D. (1992), Yerel Düzeyde Çevre Yönetimi ve Planlamasının İlke ve Yöntemleri. Amme İdaresi Dergisi. Ankara. 25(1): 135-156.

YAŞAMIŞ, Firuz D. (1993), Yerel ve Bölgesel Çevre Araştırmaları İçin Bir Yaklaşım. Çağdaş Yerel Yönetim Dergisi. Ankara. 2(5): 27-35.

YAŞAMIŞ, Firuz D. (1994a), Çevre Yönetiminin Kurumsal Temelleri.  Türk İdare Dergisi, Ankara. 403: 79-106.

YAŞAMIŞ, Firuz D. (1994b), Çevresel Ölçüt ve Standartlar. Çağdaş Yerel Yönetim Dergisi. Ankara. 3(4): 29-42.

 YAŞAMIŞ, Firuz D. (1995), Çevre Yönetiminin Temel Araçları. İmge Yayınevi. Ankara.

YAŞAMIŞ, Firuz D. (1998), Uluslararası Çevre Yönetimi Ölçünü: ISO 14000. Türk İdare Dergisi. Ankara. 419: 7-34.

YAŞAMIŞ, Firuz D. (1999), Türk Çevre Hukuku: Temel İlkelere Genel Bir Bakış. Av. Dr. Faruk Erem Armağanı. Türkiye Barolar Birliği. Ankara. 1999, 879-906.

YAŞAMIŞ, Firuz D. (2000), Türkiye’nin Avrupa Birliği ile Çevresel Bütünleşmesi. Yeni Türkiye Dergisi. Ankara. 36: 1032-1056.

YAŞAMIŞ, Firuz D. (2003) Çevresel Etki Değerlendirmesi. Geliştirilmiş ve güncelleştirilmiş ikinci bası.  ÇEKÜL Vakfı Yayını. İstanbul.

YAŞAMIŞ, Firuz D. (2004), World Environment Organization: A Desperate Need for Global Environmental Management. Türk İdare Dergisi. Ankara. 445: 159-172.

YAŞAMIŞ, Firuz D. (2006), Assessing the Institutional Effectiveness of State Environmental Agencies. Environmental Management. November 2006. 38(5). 823-836. (DOI 10.1007/s00267-004-2330-9)

YAŞAMIŞ, Firuz D. (2007), Assessment of Compliance Performance of Environmental Regulations of Industries in Tuzla (Istanbul, Turkey). Environmental Management. April 2007. 39(4). 575-586. (DOI 10.1007/s00267-003-0129-8)

YAŞAMIŞ, Firuz D. (2010), Türkiye’de Çevre Yönetimi, Ankara.

YAŞAMIŞ, Firuz D. (2011), Economic Instruments of Environmental Management. Proceedings of the International Academy of Ecology and Environmental Sciences. Proceedings of the International Academy of Ecology and Environmental Sciences, 2011, 1(2):97-111. 28 August 2011



* Prof. Dr., İstanbul Aydın Üniversitesi,  İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı, fyasamis@gmail.com.

[*] “Optimizasyon” sözcüğü bir sistemi ya da tasarımı hazırlamak için kullanılan bir süreci ya da süreçleri olabilecek en yüksek düzeyde etkili ve işlevsel kılmak anlamına gelmektedir. Çevre planlaması kapsamında kullandığımız “optimizasyon” projeleri deyimi mevcut girdiler karşılığında çevre sorunlarının çözümlenmesinde, çevresel kalitenin korunması ve geliştirilmesinde olabilecek en iyi koşulların ve sonuçların elde edilmesini amaçlayan çalışma ve yatırım projeleri anlamına gelmektedir.

Hiç yorum yok: