ABD ve İsrail’in İran Saldırısı: Yeni Tip Vekalet
Savaşları ve Diplomatik Asimetriler
PROF. DR. FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ
Özet
2025 yılında İsrail’in İran’a yönelik düzenlediği
hedefli askeri saldırılar, yalnızca bölgesel güvenlik dengelerini değil, aynı
zamanda büyük güçlerin vekalet savaşları stratejilerinde yaşanan dönüşümü de
gözler önüne sermiştir. Bu makale, söz konusu saldırıların klasik vekalet
savaşı paradigmasından ayrılan yönlerini incelemekte ve özellikle İsrail ile
ABD arasındaki stratejik ilişkiyi “diplomatik asimetri” ve “görev paylaşımına
dayalı vekillik” kavramları üzerinden çözümlemektedir. Gerilim, askeri kapasite
kadar diplomatik iletilerin de savaşın uzantısı durumuna geldiği yeni bir vekalet
modeli üretmektedir.
Anahtar Kelimeler: İsrail, İran, vekalet savaşı, Trump, Netanyahu,
diplomatik asimetri, uluslararası hukuk, nükleer kriz, stratejik yönetişim.
GİRİŞ: YENİ BİR SAVAŞ BİÇİMİ Mİ, DİPLOMATİK GÖRÜŞME
MÜHENDİSLİĞİ Mİ?
İsrail’in İran’a yönelik askeri
eylemleri, yüzeyde bir güvenlik krizi gibi görünse de aslında ABD'nin İran’la
yürüttüğü nükleer silah görüşmelerini yönlendirmek amacıyla geliştirdiği çok
katmanlı bir baskı stratejisinin parçasıdır. Bu bağlamda saldırılar, klasik bir
savaş eylemi değil askeri gücün, diplomasiyi şekillendirme aracı olarak
kurgulandığı stratejik bir pazarlık aracı niteliğindedir. İsrail burada
yalnızca bir vekil değil aynı zamanda bu stratejinin eş-yapımcısı olarak
konumlanmaktadır. Bu durum vekalet savaşlarının yeni bir aşamaya evrildiğini
göstermektedir: ‘Askeri baskı yoluyla diplomatik görüşme mühendisliği.’ Bu
değerlendirme, gerçekçilik çerçevesinde güç siyasalarının sürekliliğine işaret
ederken aynı zamanda diplomasi kuramları açısından da savaşın işlevinin
değiştiğini ortaya koymaktadır. Artık savaş yalnızca bir son çare değil diplomatik
görüşmeleri yönlendirme aracıdır.
ÇÖZÜMLEME
Kurucu Sav
İsrail’in İran’a yönelik askeri
eylemleri, yüzeyde bir güvenlik krizi gibi görünse de aslında ABD'nin İran’la
yürütmekte olduğu nükleer müzakereleri yönlendirmek amacıyla geliştirdiği çok
katmanlı bir baskı stratejisinin parçasıdır. Bu bağlamda saldırılar, klasik bir
savaş eylemi değil askeri gücün diplomasiyi şekillendirme aracı olarak
kurgulandığı stratejik bir pazarlık aracı niteliğindedir. İsrail burada
yalnızca bir vekil değil, aynı zamanda bu stratejinin eş-yapımcısı olarak
konumlanmaktadır. Bu durum vekalet savaşlarının yeni bir aşamaya evrildiğini
göstermektedir: “Askeri baskı yoluyla müzakere mühendisliği.”
Vekalet Savaşı Kavramının Evrimi
Soğuk Savaş döneminde
şekillenen vekalet savaşı yazını genellikle büyük güçlerin ideolojik ya da
jeopolitik çıkarlarını başka ülkeler ya da silahlı gruplar aracılığıyla
yürütmesini esas alır. Bu klasik modelde vekil aktör çoğunlukla savunma konumundadır.
Büyük güç ise destekleyici konumdadır. Ancak günümüzde bu ilişki daha karmaşık
ve çok boyutlu duruma gelmiştir. Yeni tip vekalet savaşlarında vekil aktör (bu
durumda İsrail) yalnızca askeri operasyon değil aynı zamanda diplomatik söylem
üretir. Büyük güç (ABD) ise çatışmadan uzak durarak hukuksal ve siyasal maliyetlerden
kaçınır. Askeri eylemler, artık yalnızca cephede değil, uluslararası kamuoyu
nezdinde yürütülen diplomatik baskılarla da şekillenir. Bu yeni model, vekalet
savaşının tanımını genişleterek sınırları “devlet-diplomasi-askeri strateji”
üçgeni içinde yeniden çizmektedir.
İsrail-ABD İlişkisi: Vekillikten Asimetrik Ortaklığa
İsrail, ABD'nin Orta Doğu'daki
en yakın müttefiki olarak uzun süredir güvenlik iş birliği içinde hareket
etmektedir. Ancak bu örnekte, klasik anlamda emir-alan değil eşgüdümlü hareket
eden ama görev bölüşümü farklılaşmış bir ilişki modeli ortaya çıkmaktadır. Trump’ın
saldırıyı doğrudan onaylamaması fakat diplomatik ve lojistik destek sağlaması
doğrudan savaş yükünden kaçınma stratejisidir. Netanyahu’nun “Eğer İran ABD’nin
koşullarını kabul ederse saldırıları durdururuz” ifadesi savaşın siyasal
hedeflerinin ABD tarafından belirlendiğini ve İsrail’in bu hedeflerin
uygulanmasında “taşeron” değil “alan temsilcisi” konumunda olduğunu ortaya
koymaktadır. Bu durum, vekalet savaşını yalnızca bir “maddi destek ilişkisi”
olmaktan çıkararak, stratejik yönetişim ilişkisine dönüştürmektedir. İsrail'in
hem bölgesel hegemonyasını pekiştirmek hem de ABD'nin Orta Doğu politikasını
yönlendirmek adına çift taraflı bir ajanda yürüttüğü söylenebilir. İsrail’in
operasyonları yalnızca caydırıcı bir güç gösterisi değil aynı zamanda
diplomatik masanın yeniden kurgulanması için bir mühendislik girişimidir. ABD,
doğrudan askeri müdahale sorumluluğu üstlenmeden İsrail üzerinden İran’a şu
mesajı iletmektedir: “Eğer müzakerelerde ileri sürülen koşulları kabul etmezsen
askeri tırmanış sürer.” Bu tür stratejiler, diplomasinin silahlı uzantısı
olarak işleyen bir askeri angajman modelini ortaya koyar. Böylece askeri
operasyon, yalnızca hedef ülkeyi değil, küresel kamuoyunu ve uluslararası
pazarlıkları da hedefleyen bir siyasal ileti mesaj tekniğine dönüşür. Buna kamu
diplomasisi de denilebilir.
Diplomatik Asimetri ve Normatif Karmaşa
İsrail’in saldırıları,
uluslararası hukuk açısından meşruluk tartışmalarına neden olmuştur. Önleyici yasal
savunma doktrinine dayandırılmaya çalışılan bu operasyon hukuksal açıdan
tartışmalı olsa da ABD’nin sessiz desteği sayesinde uluslararası sistemde tam
anlamıyla cezalandırılmamıştır. Bu da şunu göstermektedir: Diplomatik güç
asimetrisi askeri asimetriden daha belirleyici duruma gelmiştir. Uluslararası
normlar büyük güçlerin durularına göre eğilip bükülebilmektedir. İsrail, bu
koşullar altında bir devlet gibi değil büyük bir gücün stratejik uzantısı gibi
davranmaktadır. Ayrıca, İsrail'in yürüttüğü askeri operasyonlar, bölgesel
kamuoyunu şekillendirme, Arap rejimlerine güzel mesajlar verme ve şiirsel dille
meşruluk arama gibi yöntemlerle daha karmaşık diplomatik hedeflere hizmet
etmektedir.
Vekaletin Yönü Tersine Dönüyor mu?
Klasik modelde vekil, büyük
gücün hizmetindedir. Ancak bu olayda, İsrail, ABD’nin stratejisini uygularken
kendi güvenlik ajandasını da ilerletmektedir. Bu durum, bazı yorumcularca
“tersine vekalet” (reverse proxy) ya da “çift yönlü çıkar ortaklığı”
olarak tanımlanmaktadır. Netanyahu'nun açıklamaları, saldırıların diplomatik
pazarlık unsuru olarak kullanıldığını göstermektedir. Bu, klasik askeri
mantığın ötesinde siyasal taleplerin askeri eylemler yoluyla uygulanmasını
ifade eder. Yani vekalet savaşı yalnızca bir hizmet sunumu değil ayrıca siyasal
bir aracılık alanına dönüşmüştür.
GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
İsrail’in İran’a yönelik saldırısı klasik vekalet
savaşları kuramının sınırlarını zorlayan çok katmanlı bir örnektir. Bu eylem,
askeri operasyon olmanın ötesinde ABD’nin dış siyasa çıkarlarının militarize
edilerek uygulanmasıdır. Vekaletin niteliği değişmiş ve devletler arası
ilişkilerde görünmeyen komut zincirleri açık iletilerin ve örtülü uzlaşıların
yerini almıştır. Yeni tip vekalet savaşlarında, aktörler sadece savaşmaz, aynı
zamanda birbirlerinin diliyle konuşur, hedefleriyle pazarlık yapar duruma gelmiştir.
Bu durum, gelecekteki çatışmaların sadece askeri değil diplomatik ve simgesel
boyutlarla birlikte ele alınması gerektirdiğini göstermektedir. Bu savaşta İsrail’in
yürüttüğü saldırılar salt bir güvenlik önlemi değil İran’ın ABD ile yürüttüğü nükleer
silah görüşmelerinde hareket alanını daraltma amacı taşıyan ve zamanlaması ve iletileri
dikkatle planlanmış bir diplomatik manevradır. Bu bağlamda savaş “diplomatik görüşmeleri
şekillendirme aracı” olarak konumlandırılmış ve silahlı güç ise yalnızca yıkım için
değil stratejik iletişim için de kullanılmıştır.
KAYNAKÇA
Byman, D. (2018). Rules for Proxy War: The Lessons of
Syria. Brookings Institution.
Gause, F. G. (2014). Beyond Sectarianism: The New
Middle East Cold War. Brookings Doha Center.
Krieger, Z. (2020). Proxy Warfare and Strategic
Asymmetry. Journal of International Conflict Studies, 12(1), 33–57.
Mumford, A. (2013). Proxy Warfare. Polity Press.
Nye, J. (2004). Soft Power: The Means to Success in
World Politics. PublicAffairs.
Waltz, K. (1979). Theory of International Politics.
Addison-Wesley.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder