GELECEK İÇİN STRATEJİLER
Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış
Özet
Bu çalışma,
Türkiye’nin siyasi geleceğini şekillendirecek ana dinamikleri incelemekte olup,
hem iç hem de dış faktörlere odaklanmaktadır. Analiz, dört ana belirleyici
unsuru vurgulamaktadır: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geleceği ve siyasi stratejisi,
Kürt meselesi ve DEM (Demokratik Halk Partisi) rolü, muhalefet dinamikleri ve
ülkenin karşılaştığı sosyo-ekonomik zorluklar. Erdoğan’ın siyasi kariyerini
uzatma çabaları, MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) ile olan ittifakı
çerçevesinde, potansiyel anayasa değişiklikleri ve yeniden seçimlere girme
hakkı üzerine yapılan tartışmalar ele alınmaktadır. Abdullah Öcalan’ın olası
serbest bırakılması veya ev hapsine alınması, Kürt seçmenler üzerindeki
etkisiyle incelenmektedir. Ayrıca, CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) ve İYİ Parti’nin
birleşik bir muhalefet bloğu oluşturamaması nedeniyle zayıflayan muhalefet de
çalışma kapsamında ele alınmaktadır. Enflasyon ve azalan alım gücü gibi
ekonomik faktörler, özellikle genç seçmenler ve ekonomik krizden en çok
etkilenen gruplar açısından seçim sonuçlarını belirleyen kritik unsurlar olarak
vurgulanmaktadır. Çalışma, 2028 seçimleri için olası siyasi senaryoları ve bu
senaryoların hem iktidar bloğu hem de muhalefet güçleri üzerindeki etkilerini
değerlendirerek, siyasi ittifaklar ve iç parti dinamikleri üzerinden fırsatlar
ve zorlukları tartışmaktadır.
Anahtar
kelimeler: Siyasal gelecek,
partiler, güçler bileşkesi, Türkiye
Abstract
This study
examines the key dynamics that will shape Turkey’s political future, focusing
on both domestic and international factors. The analysis highlights four main
determinants: the future of President Erdoğan and his political strategy, the
Kurdish issue and the role of DEM (Democratic Party of the Peoples), opposition
dynamics, and the socio-economic challenges facing the country. Erdoğan’s
efforts to extend his political career, including potential constitutional
amendments to allow him to run for office again, are examined within the
context of his alliance with the MHP (Nationalist Movement Party). The study
explores the strategic importance of Abdullah Öcalan's potential release or
house arrest, and how this might influence Kurdish voters. Additionally, the
paper addresses the weakening opposition, particularly the challenges faced by
the CHP (Republican People's Party) and IYI Party, which have yet to form a
unified opposition front against the government. Economic factors, such as
inflation and declining purchasing power, are identified as critical factors in
the electoral outcomes, with particular attention paid to the younger
electorate and those hit hardest by the economic crisis. The paper concludes by
presenting potential political scenarios, including the role of various
alliances and internal party dynamics, and how they might influence the outcome
of the 2028 elections, highlighting the challenges and opportunities for both
the ruling bloc and opposition forces.
Key words: Political future,
political parties, combination of forces, Türkiye
Giriş
Türkiye'nin yakın siyasal geleceğinin nasıl olabileceğini
çok merak ediyorum. Türkiye'nin yakın siyasal geleceğini değerlendirirken
birkaç temel dinamiğe odaklanmak gerekiyor. Bunlardan birincisi Erdoğan'ın geleceği
ve siyasal stratejisidir. Erdoğan, siyasal kariyerini uzatmak için yeni
stratejiler geliştiriyor. Mevcut anayasal çerçevede bir kez daha aday olması olanaklı
değil, ancak bu engeli aşmak için farklı yollar denemektedir. MHP ve Bahçeli
ile ittifak devam edebilir, ancak son dönemdeki PKK ve Öcalan tartışmaları MHP
içinde rahatsızlık da yaratabilir. Ekonomik kriz ve halkın tepkisi göz önüne
alındığında, iktidar yeni sosyal yardımlar ve dış politikadaki başarı
hikâyeleriyle durumu dengelemeye çalışacaktır. İkinci temel dinamik DEM ve Kürt
sorunudur. Öcalan’ın durumu önemli bir belirleyici olacaktır. Hükümet, onun ev
hapsine alınması gibi adımlarla Kürt seçmeni kazanmayı hedefleyecektir. Ancak
PKK’nın bu bağlamda ne kadar ödün vereceği belirsizliğini korumaktadır. DEM’in
siyasetteki rolü artabilir, ancak devletin baskısı da devam edecek gibi görünüyor.
Üçüncü temel dinamik muhalefetin durumudur. CHP’de Özgür Özel’in liderliği
henüz güçlü bir siyasal seçenek oluşturabilmiş görünmüyor. İYİ Parti zayıflıyor.
Meral Akşener sonrası parti içinde belirsizlik hâkim. Muhalefetin birleşememesi
Erdoğan için avantaj yaratıyor. Dördüncü temel unsur ekonomik ve toplumsal dinamiklerdir.
Yüksek enflasyon ve halkın alım gücünün düşmesi, seçimleri doğrudan etkileyecektir.
Genç seçmenler ve ekonomik krizden en çok etkilenen kesimler, iktidara tepki
gösterebilir. Yurt dışından gelecek fonlar ve Arap sermayesiyle AKP’nin
ekonomiyi kısa vadede rahatlatma çabaları sürebilir.
Olası seçim senaryoları ele alındığında 2028 seçimleri için
yeni bir sistem değişikliği ya da erken seçim gündeme gelebilir. Anayasa
değişikliği yaparak Erdoğan’ın tekrar aday olmasını sağlayacak bir formül
geliştirilebilir. Yerel seçimler sonrası muhalefet ciddi bir çıkış yapamazsa,
Erdoğan otoriterleşmeyi daha da derinleştirebilir. Bu bağlamda değişik güçler
sahnede yer alıyor. Bu güçlerin ortaya koyacağı güçler bileşkesinin nasıl
olacağını saptamak kesinlikle çok önemli olacaktır. Farklı aktörlerin çıkarları,
ittifakları ve stratejileri doğrultusunda oluşacak güçler bileşkesi,
Türkiye'nin siyasal geleceğini belirleyecektir.
Bu çerçevede iktidar bloku yani AKP-MHP ilişkisi, olası iç
gerilimler yaşayacak ve yeni anayasa girişimleri içinde olacaktır. Muhalefet bloku
ise CHP’nin yönüne, İYİ Parti’nin akıbetine ve DEM’in içinde yer alacağı konuma
göre güçler bileşkesi içinde yer alacaktır. Kürt sorunu ve Öcalan etmeni ise
PKK’nın tutumuna bağlı olacak ve uluslararası etkilerle şekillenecektir. Ekonomik
krizin yönetimi ve seçmen tepkisi bir başka önemli etmen olarak ortaya
çıkacaktır.
Çözümleme
CHP’nin geleceği, hem mevcut liderliği hem de olası yeni
adaylar açısından kritik bir döneme girmektedir. Özgür Özel’in konumu açısından
bakıldığında bazı avantajlar ve dezavantajlar ortaya çıkmaktadır. Avantajları
açısından bakıldığında Özel Kılıçdaroğlu sonrası partiyi toparlama sürecini
başlattı. Yerel seçimlerde kazanılan başarı liderliğini göreli olarak güçlendirdi.
Diğer liderlere oranla daha genç ve daha dinamik bir imaj sunuyor.
Dezavantajları açısından bakıldığında ise parti içi hiziplerin hâlâ güçlü
olduğu görülmektedir. Kılıçdaroğlu ekibi tam anlamıyla tasfiye olmamıştır. Parti
içindeki “ulusalcı” ve “değişimci” gruplar arasında denge kurulması gerekmektedir.
Özel’in güçlü bir cumhurbaşkanı adayı olup olamayacağı tartışma yaratmaktadır.
İkinci senaryo Kılıçdaroğlu’nun geri dönüş olasılığıdır. Partide bazı kesimler
hâlâ onu desteklemektedir. Ancak 2023 seçim yenilgisi büyük bir itibar kaybına
yol açtı. Üçüncü senaryo İmamoğlu’nun rolüne ilişkindir. İstanbul’u kazanması
İmamoğlu’nu CHP’nin doğal lider adayı hâline getirmiştir. İmamoğlu, muhalefetin
birleşmesini sağlayacak bir figür olabilir. Dördüncü senaryo Mansur Yavaş ile
CHP-İYİ Parti ilişkisini içermektedir. Yavaş, milliyetçi tabandan oy alabilecek
tek CHP’li lider adayıdır. Ancak CHP içinde yeterince destek bulamayabilir. Özellikle
sol kesimden. İYİ Parti ile CHP arasında yeni bir ittifak gündeme gelmesi
fotoğrafta önemli değişimlere yol açabilir. Yavaş bu denklemde rol alabilir.
CHP-DEM ilişkisi bir başka önemli senaryo olarak ortaya çıkmaktadır. DEM ile
ittifak yapıp yapmamak CHP için büyük bir stratejik karar olacaktır. Batı
illerinde DEM’in desteği olmadan seçim kazanmak zor olabilir. Ancak DEM ile
yakınlaşma, milliyetçi seçmeni CHP’den uzaklaştırabilir. Dikkate alınması
gereken bir başka senaryo da CHP ile yeni birleşmeler ve ittifaklar kurulması
olasılığıdır. CHP, eski Millet İttifakı’nı yeniden kurabilir mi? Sağ partilerle
(Gelecek, DEVA, Saadet, DP) nasıl bir ilişki geliştirilecek? Muhalefetin
tamamen yeni bir yapı oluşturması olanaklı mıdır? Memleket Partisi'nden CHP ile
birleşme yönünde sinyaller gelmektedir. CHP,
yaklaşan yerel seçimler öncesinde ittifak stratejilerini gözden geçirmektedir. Bu gelişmeler, CHP'nin siyasal stratejilerini
ve Türkiye'nin siyasal geleceğini etkileyecek önemli adımlardır. Daha farklı senaryolar
da vardır; örneğin Yavaş-İmamoğlu birlikteliği gibi. Bu ikiliye Özel de
eklemlenebilir. Bir olasılık da Kılıçdaroğlu'nun katılmasıyla dörtlü bir
liderlik ortaya çıkabilir. Son dönemde, özellikle Ekrem İmamoğlu ve Mansur
Yavaş'ın birlikte hareket etme eğilimleri dikkat çekiyor. Örneğin, İstanbul
Adliyesi önünde birlikte verdikleri görüntü, birlik mesajı olarak yorumlanmıştır.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel de bu birlikteliği destekler nitelikte
açıklamalarda bulundu. Özel, İmamoğlu ve Yavaş'ın birlikte verdiği fotoğraf
hakkında, "Bizi böleceklerini düşünenler avuçlarını yaladılar"
şeklinde konuştu. Ayrıca, Özgür Özel,
partisinin cumhurbaşkanı adayını belirlemek için parti üyeleri arasında ön
seçim yapılmasını önerdi. Bu öneri, parti içindeki farklı kesimlerden çeşitli
tepkiler aldı. Özellikle Mansur Yavaş'ın bu yönteme temkinli yaklaştığı
belirtiliyor.
Bu gelişmeler, CHP içinde yeni bir liderlik yapısının
oluşabileceğine işaret etmektedir. Özellikle İmamoğlu ve Yavaş'ın birlikte
hareket etmesi ve Özel'in de bu birlikteliği desteklemesi, partide güçlü bir
liderlik ekibinin oluşabileceğini gösteriyor. Kemal Kılıçdaroğlu'nun da bu
yapıya dâhil olmasıyla, CHP'de dörtlü bir liderlik yapısı gündeme gelebilir. Böyle
bir İmamoğlu-Yavaş-Özel-Kılıçdaroğlu kadrolaşması CHP ve Türkiye siyasetinde
ciddi etkiler yaratabilir. 2023 seçim yenilgisinin sorumlusu olarak görülen
Kılıçdaroğlu’nun yeniden sahaya çıkması bazı CHP’lilerde tepkiye neden
olabilir. Eğer bu dörtlü yapı sahada uyumlu çalışır ve büyükşehirleri
kazanırsa, CHP’nin 2028 için güçlü bir seçenek oluşturması daha kolay olur.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine daha yakından bakmak yararlı
olacaktır. Yine çeşitli senaryolardan söz etmek olasıdır. “İmamoğlu Aday Olur,
Yavaş ve Özel Destekler”. İmamoğlu’nun popülaritesi artırılarak uzun vadeli bir
liderlik planı uygulanabilir. Yavaş, muhafazakâr-milliyetçi tabandan oy
çekebilir. Özel, parti içindeki örgütsel gücü sağlar. “Yavaş Aday Olur, İmamoğlu ve Özel Destekler”.
Yavaş, AKP seçmeninden oy alabilecek en güçlü CHP figürü olarak sunulabilir. İmamoğlu’nun
Doğu ve Güneydoğu’dan destek alması sağlanırsa, AKP için büyük tehdit olur. “Özel,
İmamoğlu, Yavaş Birlikte Eşgüdüm İçinde Hareket Eder”. Yerel yönetimler
üzerinden güçlü bir muhalefet mekanizması kurulur. Aday belirleme süreci daha
geniş bir mutabakatla yürütülebilir.
Eğer Kılıçdaroğlu sürecin içinde kalırsa, gençleşme ve
değişim algısını zayıflatabilir. Ancak, Kılıçdaroğlu tamamen geri çekilip
"akil adam" rolünü üstlenirse, bu yapı daha güçlü olabilir. Eğer bu
liderlik kadrosu uyumlu hareket eder ve stratejik ittifaklar kurarsa, 2028
seçimlerinde CHP ilk kez gerçekten AKP’yi zorlayabilir. Ancak, iç çekişmeler
yaşanırsa bu birliktelik CHP için bir krize dönüşebilir.
CHP'nin 2024 yerel seçimlerindeki başarısı, parti içindeki
liderlik dinamiklerini ve olası ittifakları yeniden şekillendirdi. Özellikle
Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın birlikte hareket etme eğilimleri, parti
tabanında olumlu karşılandı. Özgür Özel'in genel başkanlık rolü ve Kemal
Kılıçdaroğlu'nun deneyimiyle birlikte, CHP'nin gelecekte nasıl bir liderlik
yapısı oluşturacağı merak konusu olmaktadır. Bu dörtlü liderlik yapısı, 2028
genel seçimlerine yönelik stratejilerin belirlenmesinde kritik bir rol oynayabilir.
Özellikle İmamoğlu ve Yavaş'ın yerel yönetimlerdeki başarıları, ulusal
düzeydeki politik hedeflere ulaşmada önemli bir etken olacaktır.
Yerel seçimlerde CHP %37,81 oy oranıyla 1977'den bu yana ilk
kez birinci parti konumuna yükseldi. Ankara ve İstanbul dâhil olmak üzere 14
büyükşehir belediyesini kazandı. AK Parti %35,48 oy oranıyla tarihinde ilk kez
ikinci parti konumuna düştü. Yeniden Refah Partisi ilk kez katıldığı yerel
seçimlerde %6,19 oy oranıyla dikkat çekti ve 1 büyükşehir ile 1 il belediyesini
kazandı.
Ancak yerel seçimlerden sonra önemli, siyasal gelişmeler
meydan geldi ve bu gelişmelerin değişik boyut ve içerikte süreceği
anlaşılmaktadır. Kasım 2024'te, hükümet, terörizm suçlamalarıyla üç DEM'li
belediye başkanını görevden aldı ve yerlerine kayyum atadı. Bu kervana iki
CHP’li belediye katıldı. Bu durum, hükümetin muhalefete yönelik baskılarının
arttığı şeklinde yorumlandı. Ancak, DEM Parti'ye yönelik müdahaleler ve
hükümetin muhalefet üzerindeki baskıları, siyasal ortamın ne kadar rekabetçi ve
adil olacağı konusunda soru işaretleri yaratmaktadır. Bu nedenle, muhalefetin
birlikteliğini koruması ve stratejik adımlar atması büyük önem taşımaktadır. Sonuç
olarak, 2024 yerel seçimlerinin sonuçları ve sonrasındaki gelişmeler,
Türkiye'nin siyasal geleceğini şekillendirmede belirleyici olacaktır.
Muhalefetin liderlik yapısı ve hükümetin tutumu, önümüzdeki süreçte yakından
takip edilmesi gereken unsurlardır.
Öcalan’ın durumu, PKK’nın stratejik pozisyonu ve DEM’in siyasal
hamleleri, Erdoğan’ın geleceği açısından kritik bir noktada bulunuyor.
Öcalan’ın serbest bırakılması veya ev hapsine çıkarılması gibi bir gelişme PKK
içinde büyük bir kırılma yaratabilir. Kandil’deki lider kadro bu tür bir adıma
tam destek vermeyebilir, çünkü PKK’nın silahlı varlığının sona ermesi, mevcut
lider kadronun da misyonunun bitmesi anlamına gelebilir. PKK’nın
silahsızlanması ve dağılması, örgütün varoluşsal bir kriz yaşamasına neden olur.
Öcalan’ın serbest bırakılması karşılığında örgüt tamamen silah bırakır mı? Bu
noktada Kandil ve Suriye kolu YPG’nin tutumu belirleyici olacaktır. Ancak,
PKK’nın askeri kanadı Öcalan’ın çağrısına uysa bile, örgütün tüm unsurlarının
dağılması çok zor bir olasılık. PKK’nın Suriye kolu (YPG) ve İran'daki
unsurlar, Türkiye ile barış sürecine nasıl bakacak? Bu sorunun yanıtı net değildir.
DEM’in içindeki bazı gruplar yararcı davranarak Erdoğan’ın
sunduğu bir anlaşmaya sıcak bakabilir. Ancak radikal kanat ve tabanın büyük bir
kısmı Erdoğan’a güvenmiyor. Eğer Öcalan doğrudan devreye girerse, DEM içindeki
bazı kesimler Erdoğan ile anlaşmaya açık hale gelebilir. Ancak, Öcalan’ın bu
konuda ne kadar etkili olabileceği henüz belli değil. 2023 seçimlerinde DEM
tabanının bir kısmı Kılıçdaroğlu’nu destekledi, ancak 2028’de nasıl bir
strateji izleyecekleri henüz net değil.
Dikkate alınması gereken bir başka çok önemli siyasal
senaryo ise DEM ve PKK’nın anayasa değişikliği ve Erdoğan’ın önünün açılmasıyla
ilgilidir. Eğer Öcalan ev hapsine alınırsa veya Erdoğan PKK’nın silahsızlanması
karşılığında belirli tavizler verirse, DEM ve PKK anayasa değişikliğine evet
diyebilir. Bu durum Erdoğan’a büyük bir siyasal avantaj sağlar ve otoriter
rejimini daha da pekiştirmesine olanak tanır. Eğer DEM ve PKK, Erdoğan’ın verdiği
güvencelere inanmazsa veya taban baskısı nedeniyle böyle bir adım atmaktan
çekinirse, anayasa değişikliğine karşı durabilir. Sonuç Erdoğan için ciddi bir darbe olur ve
yeni ittifaklar kurmak zorunda kalır. DEM’in Erdoğan’ı doğrudan desteklemesi
çok zor görünmektedir. Ancak dolaylı destek olasılığı vardır. Erdoğan ile
doğrudan iş birliği yapmaları DEM tabanında büyük bir kırılmaya yol açar. Fakat
seçim sürecinde DEM’in "tarafsız kalması" ve muhalefete destek
vermemesi, Erdoğan’a dolaylı destek anlamına gelecektir. 2023 seçimlerinde DEM,
muhalefete destek verdi ancak beklenen kadar yüksek oy taşımadı. 2028
seçimlerinde daha edilgen kalırlarsa, Erdoğan avantajlı çıkabilir. DEM ve
PKK’nın Erdoğan’a tam destek vermesi çok düşük olasılık ama Erdoğan’ın anayasa
değişikliğine destek almak için bazı adımlar atması olanaklı görünmektedir. Öcalan’ın
serbest kalması karşılığında DEM ve PKK’nın anayasa değişikliğine evet demesi olasılık
dâhilindedir. DEM’in tarafsız kalması bile Erdoğan’a büyük bir avantaj sağlayacaktır.
Yaptığım incelemeler DEM’in Anayasa değişikliğine destek
verme ve genel seçimlerde Erdoğan'ı destekleme senaryolarının daha yüksek
başarı olasılığına sahip olduğunu göstermektedir. Bu, DEM ve PKK'nın anayasa
değişikliğine evet demesi ve DEM’in dolaylı olarak Erdoğan’a destek vermesi olasılıklarının
daha güçlü olduğunu gösteriyor.
Anayasa değişikliğine destek vermeme ve Genel seçimlerde
Erdoğan’ı desteklememe senaryoları daha düşük olasılıklarla gerçekleşiyor,
ancak hala olasılık dâhilinde bulunuyor.
Bu simülasyon, seçim sonuçlarının ve anayasa değişikliğine
yönelik desteklerin değişken olabileceğini, ancak bazı stratejik adımlar
atıldığında (Öcalan’ın serbest bırakılması, tavizler verilmesi) bu senaryoların
daha yüksek olasılıklara dönüşebileceğini ortaya koyuyor.
DEM'in Erdoğan'ı desteklemesi olasılığına gelince… DEM'in
Erdoğan'ı desteklemesi dikkat çekici bir gelişme olacaktır. Bu destek,
özellikle Erdoğan’ın siyasal kariyerini sürdürebilmesi için önemli bir strateji
olabilir. Eğer DEM, özellikle Kürt seçmenini temsil eden bir parti olarak
Erdoğan’a destek veriyorsa, bunun arkasında pek çok farklı dinamik olabilir.
Örneğin, Abdullah Öcalan’ın durumu ve PKK ile olan ilişkiler, bu desteğin
sebeplerinden biri olabilir. DEM'in bu hamlesi, siyasal strateji açısından bir yararcılık
örneği olabilir, ancak aynı zamanda bazı Alevi ve Kürt kesimlerinde tepki de
yaratabilir.
Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması, DEM için belirleyici
bir konu gibi görünüyor. Bu adım, DEM'in Kürt siyasal hareketiyle olan
bağlarını güçlendirebilir ve aynı zamanda Kürt halkı içinde Erdoğan’a karşı
duyulan güvensizliği bir ölçüde azaltabilir. Ancak, Öcalan’ın serbest
bırakılması dışında DEM’in Erdoğan’a vereceği destek, uzun vadede partiye zarar
verebilir.. Erdoğan’ın DEM gibi bir partiden destek alması, onun siyasal
yaşamını uzatmak için stratejik bir adım olabilir. Öcalan’ın serbest
bırakılması, Erdoğan’ın Kürt tabanından daha fazla oy almasına yardımcı
olabilir, bu da ona hem iç politikada daha fazla güç sağlar hem de uluslararası
alanda bir tür “barışçı” imajı kazandırabilir. Özellikle, seküler ve Alevi
kimlikleri güçlendirmeye çalışan kitlelerden tepki almak riskli olabilir.
DEM’in bu denklemi nasıl yöneteceği, gelecekteki politikalarını nasıl
şekillendireceği büyük bir soru işaretidir.
Bunun dışında, mal varlığını güvence altına almak da Erdoğan
için kritik bir konu olabilir. Özellikle Türkiye’deki otokratikleşme süreci,
yakın çevresinin ekonomik açıdan güçlenmesiyle paralel ilerliyor. DEM’in
desteği, bu tür çıkarların korunmasına yardımcı olabilir. Bu noktada,
Erdoğan’ın siyasal ve ekonomik çıkarlarını koruma stratejisinin, aynı zamanda
partilerinin ve bağlılarının çıkarlarına nasıl yansıdığı önemli bir analiz ve
değerlendirme konusudur. DEM’in Erdoğan’a desteğiyle birlikte, özellikle toplumsal
kesimlerin karşıt politikalarına rağmen, Türkiye’nin siyasal rejimi daha da
zayıflayabilir. Otokratikleşme sürecinde, partiler arası ittifaklar ve
stratejik hamleler, ülkenin demokratik temellerini daha da erozyona
uğratabilir. Eğer DEM, seküler ve Kürt taleplerine odaklanan bir parti olarak
Erdoğan’a destek verirse, bu durum toplumsal kutuplaşmayı daha da
derinleştirebilir.
Bunun yanında, rejimin çökmesi, hukukun üstünlüğü ve
demokratik denetimlerin yokluğu gibi etmenlerin yanı sıra, ekonomik ve sosyal
adaletsizliklerin de artmasına yol açabilir. Bu tür gelişmeler, hem ulusal hem
de uluslararası düzeyde Türkiye’nin siyasal meşruiyetini sorgulayan bir duruma
neden olabilir. Rejimin çökmesi, aynı zamanda siyasal ve toplumsal
istikrarsızlığa yol açarak, gelecekteki seçimleri ve hükümetin meşruiyetini
daha da zorlaştırabilir. Ülkenin parçalanması riski dahi ortaya çıkabilir. Bu
gerçekten de çok önemli bir noktadır. Eğer siyasal rejim çökerse, ülkenin
bütünlüğü ciddi bir tehdit altında olabilir. Türkiye'nin toplumsal yapısındaki
mevcut gerilimler -özellikle etnik, dinsel, mezhepsel ve ideolojik farklılıklar-
bölgesel çatışmalara ya da daha geniş çaplı bir ayrışmaya yol açabilir.
Otokratik yönetimler, genellikle halkın geniş kesimlerinin güvenini
kaybettikçe, bu tür içsel çatışmalar ve ayrışmalar daha belirgin hale
gelebilir.
Özellikle Kürt sorunu ve Alevi-Sünni gerilimleri, ülkenin
bütünlüğüne yönelik tehditlerin en belirgin alanları olabilir. Erdoğan’ın
iktidarını sürdürme çabaları, bu gerilimleri tetikleyebilir ve yerel
yönetimlerdeki farklı grupların bağımsızlık taleplerini güçlendirebilir. Aynı
zamanda, ekonominin zayıflaması ve adaletin çökmesi, yerel yönetimlerin merkezi
hükümetin otoritesine karşı daha bağımsız hareket etmelerine yol açabilir. Ülkenin
parçalanması riski, sadece iç politikayla ilgili değil, aynı zamanda dış
müdahale ve etkilerle de şekillenebilir. Bölgesel güçlerin kendi çıkarlarını
savunması, bir bölünmeye giden yolu hızlandırabilir.
Etnik temelli bir parçalanma riski, Türkiye'nin toplumsal
yapısının çok katmanlı yapısı ve Kürt sorunu gibi tarihsel çatışmalar göz önüne
alındığında oldukça anlamlıdır. Ayrıca, etnik kimliklerin daha
belirginleşmesiyle birlikte, yerel yönetimlerin merkezi otoriteye karşı daha
bağımsız hareket etmesi olası hale gelebilir. Bu, devletin otoritesinin
zayıflamasına ve belirli bölgelerde bağımsızlık veya özerklik taleplerinin
yükselmesine yol açabilir.
Muhalefetin genel seçimleri kazanarak iktidara gelmesinden
başka çare görülmemektedir. Muhalefetin genel seçimlerde zafer kazanarak
iktidara gelmesi, mevcut siyasal yapıyı dönüştürmenin en etkili yolu gibi
görünüyor. Eğer muhalefet, demokratik reformlar ve etnik grupların haklarını
güvence altına alacak bir vizyonla halkın karşısına çıkarsa, bu hem toplumsal
barışı yeniden tesis edebilir hem de merkezi hükümetin baskıcı tutumunu
sonlandırabilir. Ayrıca, muhalefet iktidara gelirse, anayasal değişiklikler ve demokratik
süreçleri yeniden canlandırmak için güçlü bir fırsat doğabilir.
Ancak, bu sürecin başarılı olabilmesi için muhalefetin bir
arada hareket etmesi, farklı ideolojik ve etnik grupların taleplerini
dengeleyen politikalar üretmesi oldukça kritik önemdedir. Aksi takdirde,
iktidara gelmiş olmaları durumunda bile içsel bölünmelerin ve çatışmaların
devam etmesi olanaklı olabilir. Ayrıca, muhalefetin, seçimleri kazandıktan
sonra Erdoğan’ın ve iktidarının oluşturduğu yapıları devre dışı bırakma
noktasında nasıl bir strateji izleyeceği de önemli bir soru olarak ortada
durmaktadır. Şu anda tüm siyasal, ekonomik ve toplumsal göstergeler muhalefetin
başarılı olmasının kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunu gösteriyor. Gerçekten de,
mevcut siyasal, ekonomik ve toplumsal göstergeler, muhalefetin başarılı
olmasının kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunu düşündürebilir. Ekonomik
zorluklar, yüksek enflasyon, işsizlik oranları ve yaşam standartlarındaki
düşüş, halkın mevcut hükümete duyduğu güveni sarsıyor. Bunun yanında, hukukun
üstünlüğü, basın özgürlüğü ve insan hakları gibi temel demokratik değerlerin
ihlali, toplumun farklı kesimlerinde büyük bir hoşnutsuzluk yaratıyor. Siyasal
ve toplumsal olarak da, hükümetin kutuplaştırıcı politikaları ve toplumsal
kesimleri birbirine karşı kışkırtan söylemleri, geniş bir muhalefet birliği
oluşturma noktasında önemli bir fırsat sunuyor. Bu durum, muhalefet
partilerinin birlikte hareket etmeleri için güçlü bir zemin hazırlıyor. Eğer
muhalefet, ekonomik krizle mücadele ve toplumsal barışı yeniden kurma vaadiyle
seçmenlere ulaşabilirse, bu onları geniş bir koalisyon içinde bir araya
getirebilir. Ancak, bu sürecin başarıya ulaşabilmesi için muhalefetin sadece
mevcut sorunlara tanı koymakla kalmayıp, somut çözüm önerileri sunması ve bu
önerileri güvenilir bir şekilde hayata geçirebileceğini gösterebilmesi gerekir.
Ayrıca, seçim sonrası muhalefetin nasıl bir yönetim stratejisi izleyerek
toplumsal huzursuzluğu ve etnik gerilimleri önleyeceği de kritik olacaktır.
Parlamenter sisteme dönüş temel yeniden yapılanma stratejisi
olmalıdır. Tek adam rejiminden uzaklaşmak mutlak zorunluluktur. Gelir dağılımı
eşitliği, laiklik, yolsuzlukların önlenmesi, liyakat sisteminin kamuya egemen
olması, hukuk devleti ve üstünlüğü, yargı reformu izlenmesi gereken diğer
önemli stratejilerdir. Eğitim ve sağlık alanında reform gereksinimi büyük
boyutlara ulaşmıştır. Bu noktalar, gerçekten de Türkiye'nin karşı karşıya
olduğu sorunlara çözüm sunabilecek çok güçlü temalardır. Parlamenter sisteme
dönüş, hem demokratik denetimi artırmak hem de tek adam rejiminden uzaklaşmak
adına çok önemli bir adım olacaktır. Bu sistem, daha geniş bir siyasal katılımı
teşvik edecek ve farklı toplumsal grupların sesinin duyulmasına olanak tanıyacaktır.
Gelir dağılımı eşitliği, yolsuzlukla mücadele ve liyakat
sisteminin güçlendirilmesi de, toplumun adalet ve eşitlik beklentilerini
karşılamak için kritik öneme sahiptir. Ayrıca, laiklik ilkelerinin yeniden
güçlendirilmesi, toplumsal barışın sağlanmasında önemli bir rol oynar ve eğitim
ile sağlık reformları da halkın yaşam kalitesini doğrudan etkileyen alanlardır.
Bu reformların her biri, yeni hükümetin meşruiyetini
pekiştirebilir ve toplumsal huzuru sağlama adına atılacak önemli adımlar
olabilir. Ancak, bu reformların başarılı olabilmesi için hem iç hem de dış
güçlerin etkileri dikkate alınarak sağlam bir strateji oluşturulması gerekir.
Bu noktada, muhalefetin, bu reformları hayata geçirmek için halkla güçlü bir
iletişim kurması ve halkın güvenini kazanması çok önemli olacaktır.
Değerlendirme ve
Sonuç
Türkiye'nin yakın siyasal geleceği gerçekten de çeşitli
dinamiklere dayalı olarak şekillenecek gibi görünüyor. Erdoğan'ın siyasi
kariyerini uzatma çabaları, Kürt sorunu ve özellikle PKK'nın tutumu,
muhalefetin durumuna ilişkin belirsizlikler ve ekonomik kriz gibi faktörler,
Türkiye'nin geleceği üzerinde önemli etkilere sahip olacak.
Erdoğan'ın anayasal engelleri aşarak bir kez daha aday olma
çabası, MHP ile ittifakını devam ettirmesi ve PKK ile ilgili adımlar atması
gibi stratejilerle şekillenecek. Özellikle PKK ve Öcalan meselesinin, hem iç
hem de dış siyasette önemli bir denge unsuru haline gelmesi muhtemel. Bu durum,
Kürt seçmeninin tavrını ve PKK’nın silahlı varlığını sona erdirme konusunda
nasıl bir yaklaşım sergileyeceğini belirleyecek.
Muhalefetin durumu ise oldukça karmaşık görünmektedir.
CHP'deki iç çekişmeler, İYİ Parti’nin zayıflaması ve DEM’in yükselen etkisi,
muhalefet bloğunun nasıl bir araya geleceği konusunda belirsizlik yaratıyor.
Özgür Özel’in liderliği, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın muhalefet birliğini
sağlayacak potansiyeli taşıması, bu sürecin ilerleyen aşamalarında belirleyici
olacaktır. CHP'nin geleceği ise özellikle liderlik dinamiklerine ve yerel
seçimlerde kazanılan başarıların ulusal düzeyde nasıl bir stratejiye dönüştürüleceğine
bağlı görünmektedir.
Ekonomik kriz, yüksek enflasyon ve halkın alım gücündeki
düşüş de önemli bir faktör olarak öne çıkıyor. Bu unsurlar, seçmen
davranışlarını doğrudan etkileyecek ve özellikle genç seçmenler ve ekonomik
krizden etkilenen kesimler, iktidara karşı tepki gösterme eğiliminde
olabilirler.
Yerel seçimlerin ardından yaşanan gelişmeler ve hükümetin
muhalefete yönelik müdahaleleri, siyasal ortamı daha da gergin hale
getirebilir. Hükümetin muhalefete yönelik baskıları, seçimlerin adil ve
rekabetçi olup olmayacağı konusunda soru işaretleri oluşturuyor. Bu ortamda,
muhalefetin birlikteliğini koruması, stratejik adımlar atması ve güçlü liderlik
yapıları oluşturması büyük önem taşıyacak.
Öcalan’ın durumu, PKK'nın stratejik pozisyonu ve DEM'in
siyasal hamleleri, Erdoğan'ın geleceği açısından kritik bir eşik olacak.
Özellikle Öcalan’ın serbest bırakılması veya ev hapsine alınması gibi adımlar,
PKK içerisinde büyük bir kırılma yaratabilir ve bu da Türkiye'nin siyasi
manevralarını doğrudan etkileyecektir.
Sonuç olarak, bu çok yönlü faktörlerin birleşimi,
Türkiye’nin siyasal geleceğini şekillendirecek ve her bir adımın dikkatle
değerlendirilmesi gerekecektir. Türk aydınlarına düşen görev ve sorumluluk
budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder