Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

3 Haziran 2025 Salı

 

GELECEK İÇİN STRATEJİLER

 

Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış

 

Özet

Bu çalışma, Türkiye’nin siyasi geleceğini şekillendirecek ana dinamikleri incelemekte olup, hem iç hem de dış faktörlere odaklanmaktadır. Analiz, dört ana belirleyici unsuru vurgulamaktadır: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geleceği ve siyasi stratejisi, Kürt meselesi ve DEM (Demokratik Halk Partisi) rolü, muhalefet dinamikleri ve ülkenin karşılaştığı sosyo-ekonomik zorluklar. Erdoğan’ın siyasi kariyerini uzatma çabaları, MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) ile olan ittifakı çerçevesinde, potansiyel anayasa değişiklikleri ve yeniden seçimlere girme hakkı üzerine yapılan tartışmalar ele alınmaktadır. Abdullah Öcalan’ın olası serbest bırakılması veya ev hapsine alınması, Kürt seçmenler üzerindeki etkisiyle incelenmektedir. Ayrıca, CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) ve İYİ Parti’nin birleşik bir muhalefet bloğu oluşturamaması nedeniyle zayıflayan muhalefet de çalışma kapsamında ele alınmaktadır. Enflasyon ve azalan alım gücü gibi ekonomik faktörler, özellikle genç seçmenler ve ekonomik krizden en çok etkilenen gruplar açısından seçim sonuçlarını belirleyen kritik unsurlar olarak vurgulanmaktadır. Çalışma, 2028 seçimleri için olası siyasi senaryoları ve bu senaryoların hem iktidar bloğu hem de muhalefet güçleri üzerindeki etkilerini değerlendirerek, siyasi ittifaklar ve iç parti dinamikleri üzerinden fırsatlar ve zorlukları tartışmaktadır.

               Anahtar kelimeler: Siyasal gelecek, partiler, güçler bileşkesi, Türkiye

Abstract

This study examines the key dynamics that will shape Turkey’s political future, focusing on both domestic and international factors. The analysis highlights four main determinants: the future of President Erdoğan and his political strategy, the Kurdish issue and the role of DEM (Democratic Party of the Peoples), opposition dynamics, and the socio-economic challenges facing the country. Erdoğan’s efforts to extend his political career, including potential constitutional amendments to allow him to run for office again, are examined within the context of his alliance with the MHP (Nationalist Movement Party). The study explores the strategic importance of Abdullah Öcalan's potential release or house arrest, and how this might influence Kurdish voters. Additionally, the paper addresses the weakening opposition, particularly the challenges faced by the CHP (Republican People's Party) and IYI Party, which have yet to form a unified opposition front against the government. Economic factors, such as inflation and declining purchasing power, are identified as critical factors in the electoral outcomes, with particular attention paid to the younger electorate and those hit hardest by the economic crisis. The paper concludes by presenting potential political scenarios, including the role of various alliances and internal party dynamics, and how they might influence the outcome of the 2028 elections, highlighting the challenges and opportunities for both the ruling bloc and opposition forces.

               Key words: Political future, political parties, combination of forces, Türkiye

 

 

Giriş

Türkiye'nin yakın siyasal geleceğinin nasıl olabileceğini çok merak ediyorum. Türkiye'nin yakın siyasal geleceğini değerlendirirken birkaç temel dinamiğe odaklanmak gerekiyor. Bunlardan birincisi Erdoğan'ın geleceği ve siyasal stratejisidir. Erdoğan, siyasal kariyerini uzatmak için yeni stratejiler geliştiriyor. Mevcut anayasal çerçevede bir kez daha aday olması olanaklı değil, ancak bu engeli aşmak için farklı yollar denemektedir. MHP ve Bahçeli ile ittifak devam edebilir, ancak son dönemdeki PKK ve Öcalan tartışmaları MHP içinde rahatsızlık da yaratabilir. Ekonomik kriz ve halkın tepkisi göz önüne alındığında, iktidar yeni sosyal yardımlar ve dış politikadaki başarı hikâyeleriyle durumu dengelemeye çalışacaktır. İkinci temel dinamik DEM ve Kürt sorunudur. Öcalan’ın durumu önemli bir belirleyici olacaktır. Hükümet, onun ev hapsine alınması gibi adımlarla Kürt seçmeni kazanmayı hedefleyecektir. Ancak PKK’nın bu bağlamda ne kadar ödün vereceği belirsizliğini korumaktadır. DEM’in siyasetteki rolü artabilir, ancak devletin baskısı da devam edecek gibi görünüyor. Üçüncü temel dinamik muhalefetin durumudur. CHP’de Özgür Özel’in liderliği henüz güçlü bir siyasal seçenek oluşturabilmiş görünmüyor. İYİ Parti zayıflıyor. Meral Akşener sonrası parti içinde belirsizlik hâkim. Muhalefetin birleşememesi Erdoğan için avantaj yaratıyor. Dördüncü temel unsur ekonomik ve toplumsal dinamiklerdir. Yüksek enflasyon ve halkın alım gücünün düşmesi, seçimleri doğrudan etkileyecektir. Genç seçmenler ve ekonomik krizden en çok etkilenen kesimler, iktidara tepki gösterebilir. Yurt dışından gelecek fonlar ve Arap sermayesiyle AKP’nin ekonomiyi kısa vadede rahatlatma çabaları sürebilir.

Olası seçim senaryoları ele alındığında 2028 seçimleri için yeni bir sistem değişikliği ya da erken seçim gündeme gelebilir. Anayasa değişikliği yaparak Erdoğan’ın tekrar aday olmasını sağlayacak bir formül geliştirilebilir. Yerel seçimler sonrası muhalefet ciddi bir çıkış yapamazsa, Erdoğan otoriterleşmeyi daha da derinleştirebilir. Bu bağlamda değişik güçler sahnede yer alıyor. Bu güçlerin ortaya koyacağı güçler bileşkesinin nasıl olacağını saptamak kesinlikle çok önemli olacaktır. Farklı aktörlerin çıkarları, ittifakları ve stratejileri doğrultusunda oluşacak güçler bileşkesi, Türkiye'nin siyasal geleceğini belirleyecektir.

Bu çerçevede iktidar bloku yani AKP-MHP ilişkisi, olası iç gerilimler yaşayacak ve yeni anayasa girişimleri içinde olacaktır. Muhalefet bloku ise CHP’nin yönüne, İYİ Parti’nin akıbetine ve DEM’in içinde yer alacağı konuma göre güçler bileşkesi içinde yer alacaktır. Kürt sorunu ve Öcalan etmeni ise PKK’nın tutumuna bağlı olacak ve uluslararası etkilerle şekillenecektir. Ekonomik krizin yönetimi ve seçmen tepkisi bir başka önemli etmen olarak ortaya çıkacaktır.

Çözümleme

CHP’nin geleceği, hem mevcut liderliği hem de olası yeni adaylar açısından kritik bir döneme girmektedir. Özgür Özel’in konumu açısından bakıldığında bazı avantajlar ve dezavantajlar ortaya çıkmaktadır. Avantajları açısından bakıldığında Özel Kılıçdaroğlu sonrası partiyi toparlama sürecini başlattı. Yerel seçimlerde kazanılan başarı liderliğini göreli olarak güçlendirdi. Diğer liderlere oranla daha genç ve daha dinamik bir imaj sunuyor. Dezavantajları açısından bakıldığında ise parti içi hiziplerin hâlâ güçlü olduğu görülmektedir. Kılıçdaroğlu ekibi tam anlamıyla tasfiye olmamıştır. Parti içindeki “ulusalcı” ve “değişimci” gruplar arasında denge kurulması gerekmektedir. Özel’in güçlü bir cumhurbaşkanı adayı olup olamayacağı tartışma yaratmaktadır. İkinci senaryo Kılıçdaroğlu’nun geri dönüş olasılığıdır. Partide bazı kesimler hâlâ onu desteklemektedir. Ancak 2023 seçim yenilgisi büyük bir itibar kaybına yol açtı. Üçüncü senaryo İmamoğlu’nun rolüne ilişkindir. İstanbul’u kazanması İmamoğlu’nu CHP’nin doğal lider adayı hâline getirmiştir. İmamoğlu, muhalefetin birleşmesini sağlayacak bir figür olabilir. Dördüncü senaryo Mansur Yavaş ile CHP-İYİ Parti ilişkisini içermektedir. Yavaş, milliyetçi tabandan oy alabilecek tek CHP’li lider adayıdır. Ancak CHP içinde yeterince destek bulamayabilir. Özellikle sol kesimden. İYİ Parti ile CHP arasında yeni bir ittifak gündeme gelmesi fotoğrafta önemli değişimlere yol açabilir. Yavaş bu denklemde rol alabilir. CHP-DEM ilişkisi bir başka önemli senaryo olarak ortaya çıkmaktadır. DEM ile ittifak yapıp yapmamak CHP için büyük bir stratejik karar olacaktır. Batı illerinde DEM’in desteği olmadan seçim kazanmak zor olabilir. Ancak DEM ile yakınlaşma, milliyetçi seçmeni CHP’den uzaklaştırabilir. Dikkate alınması gereken bir başka senaryo da CHP ile yeni birleşmeler ve ittifaklar kurulması olasılığıdır. CHP, eski Millet İttifakı’nı yeniden kurabilir mi? Sağ partilerle (Gelecek, DEVA, Saadet, DP) nasıl bir ilişki geliştirilecek? Muhalefetin tamamen yeni bir yapı oluşturması olanaklı mıdır? Memleket Partisi'nden CHP ile birleşme yönünde sinyaller gelmektedir.  CHP, yaklaşan yerel seçimler öncesinde ittifak stratejilerini gözden geçirmektedir.  Bu gelişmeler, CHP'nin siyasal stratejilerini ve Türkiye'nin siyasal geleceğini etkileyecek önemli adımlardır. Daha farklı senaryolar da vardır; örneğin Yavaş-İmamoğlu birlikteliği gibi. Bu ikiliye Özel de eklemlenebilir. Bir olasılık da Kılıçdaroğlu'nun katılmasıyla dörtlü bir liderlik ortaya çıkabilir. Son dönemde, özellikle Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın birlikte hareket etme eğilimleri dikkat çekiyor. Örneğin, İstanbul Adliyesi önünde birlikte verdikleri görüntü, birlik mesajı olarak yorumlanmıştır. CHP Genel Başkanı Özgür Özel de bu birlikteliği destekler nitelikte açıklamalarda bulundu. Özel, İmamoğlu ve Yavaş'ın birlikte verdiği fotoğraf hakkında, "Bizi böleceklerini düşünenler avuçlarını yaladılar" şeklinde konuştu.  Ayrıca, Özgür Özel, partisinin cumhurbaşkanı adayını belirlemek için parti üyeleri arasında ön seçim yapılmasını önerdi. Bu öneri, parti içindeki farklı kesimlerden çeşitli tepkiler aldı. Özellikle Mansur Yavaş'ın bu yönteme temkinli yaklaştığı belirtiliyor.

Bu gelişmeler, CHP içinde yeni bir liderlik yapısının oluşabileceğine işaret etmektedir. Özellikle İmamoğlu ve Yavaş'ın birlikte hareket etmesi ve Özel'in de bu birlikteliği desteklemesi, partide güçlü bir liderlik ekibinin oluşabileceğini gösteriyor. Kemal Kılıçdaroğlu'nun da bu yapıya dâhil olmasıyla, CHP'de dörtlü bir liderlik yapısı gündeme gelebilir. Böyle bir İmamoğlu-Yavaş-Özel-Kılıçdaroğlu kadrolaşması CHP ve Türkiye siyasetinde ciddi etkiler yaratabilir. 2023 seçim yenilgisinin sorumlusu olarak görülen Kılıçdaroğlu’nun yeniden sahaya çıkması bazı CHP’lilerde tepkiye neden olabilir. Eğer bu dörtlü yapı sahada uyumlu çalışır ve büyükşehirleri kazanırsa, CHP’nin 2028 için güçlü bir seçenek oluşturması daha kolay olur.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine daha yakından bakmak yararlı olacaktır. Yine çeşitli senaryolardan söz etmek olasıdır. “İmamoğlu Aday Olur, Yavaş ve Özel Destekler”. İmamoğlu’nun popülaritesi artırılarak uzun vadeli bir liderlik planı uygulanabilir. Yavaş, muhafazakâr-milliyetçi tabandan oy çekebilir. Özel, parti içindeki örgütsel gücü sağlar.  “Yavaş Aday Olur, İmamoğlu ve Özel Destekler”. Yavaş, AKP seçmeninden oy alabilecek en güçlü CHP figürü olarak sunulabilir. İmamoğlu’nun Doğu ve Güneydoğu’dan destek alması sağlanırsa, AKP için büyük tehdit olur. “Özel, İmamoğlu, Yavaş Birlikte Eşgüdüm İçinde Hareket Eder”. Yerel yönetimler üzerinden güçlü bir muhalefet mekanizması kurulur. Aday belirleme süreci daha geniş bir mutabakatla yürütülebilir.

Eğer Kılıçdaroğlu sürecin içinde kalırsa, gençleşme ve değişim algısını zayıflatabilir. Ancak, Kılıçdaroğlu tamamen geri çekilip "akil adam" rolünü üstlenirse, bu yapı daha güçlü olabilir. Eğer bu liderlik kadrosu uyumlu hareket eder ve stratejik ittifaklar kurarsa, 2028 seçimlerinde CHP ilk kez gerçekten AKP’yi zorlayabilir. Ancak, iç çekişmeler yaşanırsa bu birliktelik CHP için bir krize dönüşebilir.

CHP'nin 2024 yerel seçimlerindeki başarısı, parti içindeki liderlik dinamiklerini ve olası ittifakları yeniden şekillendirdi. Özellikle Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın birlikte hareket etme eğilimleri, parti tabanında olumlu karşılandı. Özgür Özel'in genel başkanlık rolü ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun deneyimiyle birlikte, CHP'nin gelecekte nasıl bir liderlik yapısı oluşturacağı merak konusu olmaktadır. Bu dörtlü liderlik yapısı, 2028 genel seçimlerine yönelik stratejilerin belirlenmesinde kritik bir rol oynayabilir. Özellikle İmamoğlu ve Yavaş'ın yerel yönetimlerdeki başarıları, ulusal düzeydeki politik hedeflere ulaşmada önemli bir etken olacaktır.

Yerel seçimlerde CHP %37,81 oy oranıyla 1977'den bu yana ilk kez birinci parti konumuna yükseldi. Ankara ve İstanbul dâhil olmak üzere 14 büyükşehir belediyesini kazandı. AK Parti %35,48 oy oranıyla tarihinde ilk kez ikinci parti konumuna düştü. Yeniden Refah Partisi ilk kez katıldığı yerel seçimlerde %6,19 oy oranıyla dikkat çekti ve 1 büyükşehir ile 1 il belediyesini kazandı.

Ancak yerel seçimlerden sonra önemli, siyasal gelişmeler meydan geldi ve bu gelişmelerin değişik boyut ve içerikte süreceği anlaşılmaktadır. Kasım 2024'te, hükümet, terörizm suçlamalarıyla üç DEM'li belediye başkanını görevden aldı ve yerlerine kayyum atadı. Bu kervana iki CHP’li belediye katıldı. Bu durum, hükümetin muhalefete yönelik baskılarının arttığı şeklinde yorumlandı. Ancak, DEM Parti'ye yönelik müdahaleler ve hükümetin muhalefet üzerindeki baskıları, siyasal ortamın ne kadar rekabetçi ve adil olacağı konusunda soru işaretleri yaratmaktadır. Bu nedenle, muhalefetin birlikteliğini koruması ve stratejik adımlar atması büyük önem taşımaktadır. Sonuç olarak, 2024 yerel seçimlerinin sonuçları ve sonrasındaki gelişmeler, Türkiye'nin siyasal geleceğini şekillendirmede belirleyici olacaktır. Muhalefetin liderlik yapısı ve hükümetin tutumu, önümüzdeki süreçte yakından takip edilmesi gereken unsurlardır.

Öcalan’ın durumu, PKK’nın stratejik pozisyonu ve DEM’in siyasal hamleleri, Erdoğan’ın geleceği açısından kritik bir noktada bulunuyor. Öcalan’ın serbest bırakılması veya ev hapsine çıkarılması gibi bir gelişme PKK içinde büyük bir kırılma yaratabilir. Kandil’deki lider kadro bu tür bir adıma tam destek vermeyebilir, çünkü PKK’nın silahlı varlığının sona ermesi, mevcut lider kadronun da misyonunun bitmesi anlamına gelebilir. PKK’nın silahsızlanması ve dağılması, örgütün varoluşsal bir kriz yaşamasına neden olur. Öcalan’ın serbest bırakılması karşılığında örgüt tamamen silah bırakır mı? Bu noktada Kandil ve Suriye kolu YPG’nin tutumu belirleyici olacaktır. Ancak, PKK’nın askeri kanadı Öcalan’ın çağrısına uysa bile, örgütün tüm unsurlarının dağılması çok zor bir olasılık. PKK’nın Suriye kolu (YPG) ve İran'daki unsurlar, Türkiye ile barış sürecine nasıl bakacak? Bu sorunun yanıtı net değildir.

DEM’in içindeki bazı gruplar yararcı davranarak Erdoğan’ın sunduğu bir anlaşmaya sıcak bakabilir. Ancak radikal kanat ve tabanın büyük bir kısmı Erdoğan’a güvenmiyor. Eğer Öcalan doğrudan devreye girerse, DEM içindeki bazı kesimler Erdoğan ile anlaşmaya açık hale gelebilir. Ancak, Öcalan’ın bu konuda ne kadar etkili olabileceği henüz belli değil. 2023 seçimlerinde DEM tabanının bir kısmı Kılıçdaroğlu’nu destekledi, ancak 2028’de nasıl bir strateji izleyecekleri henüz net değil.

Dikkate alınması gereken bir başka çok önemli siyasal senaryo ise DEM ve PKK’nın anayasa değişikliği ve Erdoğan’ın önünün açılmasıyla ilgilidir. Eğer Öcalan ev hapsine alınırsa veya Erdoğan PKK’nın silahsızlanması karşılığında belirli tavizler verirse, DEM ve PKK anayasa değişikliğine evet diyebilir. Bu durum Erdoğan’a büyük bir siyasal avantaj sağlar ve otoriter rejimini daha da pekiştirmesine olanak tanır.  Eğer DEM ve PKK, Erdoğan’ın verdiği güvencelere inanmazsa veya taban baskısı nedeniyle böyle bir adım atmaktan çekinirse, anayasa değişikliğine karşı durabilir.  Sonuç Erdoğan için ciddi bir darbe olur ve yeni ittifaklar kurmak zorunda kalır. DEM’in Erdoğan’ı doğrudan desteklemesi çok zor görünmektedir. Ancak dolaylı destek olasılığı vardır. Erdoğan ile doğrudan iş birliği yapmaları DEM tabanında büyük bir kırılmaya yol açar. Fakat seçim sürecinde DEM’in "tarafsız kalması" ve muhalefete destek vermemesi, Erdoğan’a dolaylı destek anlamına gelecektir. 2023 seçimlerinde DEM, muhalefete destek verdi ancak beklenen kadar yüksek oy taşımadı. 2028 seçimlerinde daha edilgen kalırlarsa, Erdoğan avantajlı çıkabilir. DEM ve PKK’nın Erdoğan’a tam destek vermesi çok düşük olasılık ama Erdoğan’ın anayasa değişikliğine destek almak için bazı adımlar atması olanaklı görünmektedir. Öcalan’ın serbest kalması karşılığında DEM ve PKK’nın anayasa değişikliğine evet demesi olasılık dâhilindedir. DEM’in tarafsız kalması bile Erdoğan’a büyük bir avantaj sağlayacaktır.

Yaptığım incelemeler DEM’in Anayasa değişikliğine destek verme ve genel seçimlerde Erdoğan'ı destekleme senaryolarının daha yüksek başarı olasılığına sahip olduğunu göstermektedir. Bu, DEM ve PKK'nın anayasa değişikliğine evet demesi ve DEM’in dolaylı olarak Erdoğan’a destek vermesi olasılıklarının daha güçlü olduğunu gösteriyor.

Anayasa değişikliğine destek vermeme ve Genel seçimlerde Erdoğan’ı desteklememe senaryoları daha düşük olasılıklarla gerçekleşiyor, ancak hala olasılık dâhilinde bulunuyor.

Bu simülasyon, seçim sonuçlarının ve anayasa değişikliğine yönelik desteklerin değişken olabileceğini, ancak bazı stratejik adımlar atıldığında (Öcalan’ın serbest bırakılması, tavizler verilmesi) bu senaryoların daha yüksek olasılıklara dönüşebileceğini ortaya koyuyor.

DEM'in Erdoğan'ı desteklemesi olasılığına gelince… DEM'in Erdoğan'ı desteklemesi dikkat çekici bir gelişme olacaktır. Bu destek, özellikle Erdoğan’ın siyasal kariyerini sürdürebilmesi için önemli bir strateji olabilir. Eğer DEM, özellikle Kürt seçmenini temsil eden bir parti olarak Erdoğan’a destek veriyorsa, bunun arkasında pek çok farklı dinamik olabilir. Örneğin, Abdullah Öcalan’ın durumu ve PKK ile olan ilişkiler, bu desteğin sebeplerinden biri olabilir. DEM'in bu hamlesi, siyasal strateji açısından bir yararcılık örneği olabilir, ancak aynı zamanda bazı Alevi ve Kürt kesimlerinde tepki de yaratabilir.

Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması, DEM için belirleyici bir konu gibi görünüyor. Bu adım, DEM'in Kürt siyasal hareketiyle olan bağlarını güçlendirebilir ve aynı zamanda Kürt halkı içinde Erdoğan’a karşı duyulan güvensizliği bir ölçüde azaltabilir. Ancak, Öcalan’ın serbest bırakılması dışında DEM’in Erdoğan’a vereceği destek, uzun vadede partiye zarar verebilir.. Erdoğan’ın DEM gibi bir partiden destek alması, onun siyasal yaşamını uzatmak için stratejik bir adım olabilir. Öcalan’ın serbest bırakılması, Erdoğan’ın Kürt tabanından daha fazla oy almasına yardımcı olabilir, bu da ona hem iç politikada daha fazla güç sağlar hem de uluslararası alanda bir tür “barışçı” imajı kazandırabilir. Özellikle, seküler ve Alevi kimlikleri güçlendirmeye çalışan kitlelerden tepki almak riskli olabilir. DEM’in bu denklemi nasıl yöneteceği, gelecekteki politikalarını nasıl şekillendireceği büyük bir soru işaretidir.

Bunun dışında, mal varlığını güvence altına almak da Erdoğan için kritik bir konu olabilir. Özellikle Türkiye’deki otokratikleşme süreci, yakın çevresinin ekonomik açıdan güçlenmesiyle paralel ilerliyor. DEM’in desteği, bu tür çıkarların korunmasına yardımcı olabilir. Bu noktada, Erdoğan’ın siyasal ve ekonomik çıkarlarını koruma stratejisinin, aynı zamanda partilerinin ve bağlılarının çıkarlarına nasıl yansıdığı önemli bir analiz ve değerlendirme konusudur. DEM’in Erdoğan’a desteğiyle birlikte, özellikle toplumsal kesimlerin karşıt politikalarına rağmen, Türkiye’nin siyasal rejimi daha da zayıflayabilir. Otokratikleşme sürecinde, partiler arası ittifaklar ve stratejik hamleler, ülkenin demokratik temellerini daha da erozyona uğratabilir. Eğer DEM, seküler ve Kürt taleplerine odaklanan bir parti olarak Erdoğan’a destek verirse, bu durum toplumsal kutuplaşmayı daha da derinleştirebilir.

Bunun yanında, rejimin çökmesi, hukukun üstünlüğü ve demokratik denetimlerin yokluğu gibi etmenlerin yanı sıra, ekonomik ve sosyal adaletsizliklerin de artmasına yol açabilir. Bu tür gelişmeler, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde Türkiye’nin siyasal meşruiyetini sorgulayan bir duruma neden olabilir. Rejimin çökmesi, aynı zamanda siyasal ve toplumsal istikrarsızlığa yol açarak, gelecekteki seçimleri ve hükümetin meşruiyetini daha da zorlaştırabilir. Ülkenin parçalanması riski dahi ortaya çıkabilir. Bu gerçekten de çok önemli bir noktadır. Eğer siyasal rejim çökerse, ülkenin bütünlüğü ciddi bir tehdit altında olabilir. Türkiye'nin toplumsal yapısındaki mevcut gerilimler -özellikle etnik, dinsel, mezhepsel ve ideolojik farklılıklar- bölgesel çatışmalara ya da daha geniş çaplı bir ayrışmaya yol açabilir. Otokratik yönetimler, genellikle halkın geniş kesimlerinin güvenini kaybettikçe, bu tür içsel çatışmalar ve ayrışmalar daha belirgin hale gelebilir.

Özellikle Kürt sorunu ve Alevi-Sünni gerilimleri, ülkenin bütünlüğüne yönelik tehditlerin en belirgin alanları olabilir. Erdoğan’ın iktidarını sürdürme çabaları, bu gerilimleri tetikleyebilir ve yerel yönetimlerdeki farklı grupların bağımsızlık taleplerini güçlendirebilir. Aynı zamanda, ekonominin zayıflaması ve adaletin çökmesi, yerel yönetimlerin merkezi hükümetin otoritesine karşı daha bağımsız hareket etmelerine yol açabilir. Ülkenin parçalanması riski, sadece iç politikayla ilgili değil, aynı zamanda dış müdahale ve etkilerle de şekillenebilir. Bölgesel güçlerin kendi çıkarlarını savunması, bir bölünmeye giden yolu hızlandırabilir.

Etnik temelli bir parçalanma riski, Türkiye'nin toplumsal yapısının çok katmanlı yapısı ve Kürt sorunu gibi tarihsel çatışmalar göz önüne alındığında oldukça anlamlıdır. Ayrıca, etnik kimliklerin daha belirginleşmesiyle birlikte, yerel yönetimlerin merkezi otoriteye karşı daha bağımsız hareket etmesi olası hale gelebilir. Bu, devletin otoritesinin zayıflamasına ve belirli bölgelerde bağımsızlık veya özerklik taleplerinin yükselmesine yol açabilir.

Muhalefetin genel seçimleri kazanarak iktidara gelmesinden başka çare görülmemektedir. Muhalefetin genel seçimlerde zafer kazanarak iktidara gelmesi, mevcut siyasal yapıyı dönüştürmenin en etkili yolu gibi görünüyor. Eğer muhalefet, demokratik reformlar ve etnik grupların haklarını güvence altına alacak bir vizyonla halkın karşısına çıkarsa, bu hem toplumsal barışı yeniden tesis edebilir hem de merkezi hükümetin baskıcı tutumunu sonlandırabilir. Ayrıca, muhalefet iktidara gelirse, anayasal değişiklikler ve demokratik süreçleri yeniden canlandırmak için güçlü bir fırsat doğabilir.

Ancak, bu sürecin başarılı olabilmesi için muhalefetin bir arada hareket etmesi, farklı ideolojik ve etnik grupların taleplerini dengeleyen politikalar üretmesi oldukça kritik önemdedir. Aksi takdirde, iktidara gelmiş olmaları durumunda bile içsel bölünmelerin ve çatışmaların devam etmesi olanaklı olabilir. Ayrıca, muhalefetin, seçimleri kazandıktan sonra Erdoğan’ın ve iktidarının oluşturduğu yapıları devre dışı bırakma noktasında nasıl bir strateji izleyeceği de önemli bir soru olarak ortada durmaktadır. Şu anda tüm siyasal, ekonomik ve toplumsal göstergeler muhalefetin başarılı olmasının kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunu gösteriyor. Gerçekten de, mevcut siyasal, ekonomik ve toplumsal göstergeler, muhalefetin başarılı olmasının kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunu düşündürebilir. Ekonomik zorluklar, yüksek enflasyon, işsizlik oranları ve yaşam standartlarındaki düşüş, halkın mevcut hükümete duyduğu güveni sarsıyor. Bunun yanında, hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü ve insan hakları gibi temel demokratik değerlerin ihlali, toplumun farklı kesimlerinde büyük bir hoşnutsuzluk yaratıyor. Siyasal ve toplumsal olarak da, hükümetin kutuplaştırıcı politikaları ve toplumsal kesimleri birbirine karşı kışkırtan söylemleri, geniş bir muhalefet birliği oluşturma noktasında önemli bir fırsat sunuyor. Bu durum, muhalefet partilerinin birlikte hareket etmeleri için güçlü bir zemin hazırlıyor. Eğer muhalefet, ekonomik krizle mücadele ve toplumsal barışı yeniden kurma vaadiyle seçmenlere ulaşabilirse, bu onları geniş bir koalisyon içinde bir araya getirebilir. Ancak, bu sürecin başarıya ulaşabilmesi için muhalefetin sadece mevcut sorunlara tanı koymakla kalmayıp, somut çözüm önerileri sunması ve bu önerileri güvenilir bir şekilde hayata geçirebileceğini gösterebilmesi gerekir. Ayrıca, seçim sonrası muhalefetin nasıl bir yönetim stratejisi izleyerek toplumsal huzursuzluğu ve etnik gerilimleri önleyeceği de kritik olacaktır.

Parlamenter sisteme dönüş temel yeniden yapılanma stratejisi olmalıdır. Tek adam rejiminden uzaklaşmak mutlak zorunluluktur. Gelir dağılımı eşitliği, laiklik, yolsuzlukların önlenmesi, liyakat sisteminin kamuya egemen olması, hukuk devleti ve üstünlüğü, yargı reformu izlenmesi gereken diğer önemli stratejilerdir. Eğitim ve sağlık alanında reform gereksinimi büyük boyutlara ulaşmıştır. Bu noktalar, gerçekten de Türkiye'nin karşı karşıya olduğu sorunlara çözüm sunabilecek çok güçlü temalardır. Parlamenter sisteme dönüş, hem demokratik denetimi artırmak hem de tek adam rejiminden uzaklaşmak adına çok önemli bir adım olacaktır. Bu sistem, daha geniş bir siyasal katılımı teşvik edecek ve farklı toplumsal grupların sesinin duyulmasına olanak tanıyacaktır.

Gelir dağılımı eşitliği, yolsuzlukla mücadele ve liyakat sisteminin güçlendirilmesi de, toplumun adalet ve eşitlik beklentilerini karşılamak için kritik öneme sahiptir. Ayrıca, laiklik ilkelerinin yeniden güçlendirilmesi, toplumsal barışın sağlanmasında önemli bir rol oynar ve eğitim ile sağlık reformları da halkın yaşam kalitesini doğrudan etkileyen alanlardır.

Bu reformların her biri, yeni hükümetin meşruiyetini pekiştirebilir ve toplumsal huzuru sağlama adına atılacak önemli adımlar olabilir. Ancak, bu reformların başarılı olabilmesi için hem iç hem de dış güçlerin etkileri dikkate alınarak sağlam bir strateji oluşturulması gerekir. Bu noktada, muhalefetin, bu reformları hayata geçirmek için halkla güçlü bir iletişim kurması ve halkın güvenini kazanması çok önemli olacaktır.

Değerlendirme ve Sonuç

Türkiye'nin yakın siyasal geleceği gerçekten de çeşitli dinamiklere dayalı olarak şekillenecek gibi görünüyor. Erdoğan'ın siyasi kariyerini uzatma çabaları, Kürt sorunu ve özellikle PKK'nın tutumu, muhalefetin durumuna ilişkin belirsizlikler ve ekonomik kriz gibi faktörler, Türkiye'nin geleceği üzerinde önemli etkilere sahip olacak.

Erdoğan'ın anayasal engelleri aşarak bir kez daha aday olma çabası, MHP ile ittifakını devam ettirmesi ve PKK ile ilgili adımlar atması gibi stratejilerle şekillenecek. Özellikle PKK ve Öcalan meselesinin, hem iç hem de dış siyasette önemli bir denge unsuru haline gelmesi muhtemel. Bu durum, Kürt seçmeninin tavrını ve PKK’nın silahlı varlığını sona erdirme konusunda nasıl bir yaklaşım sergileyeceğini belirleyecek.

Muhalefetin durumu ise oldukça karmaşık görünmektedir. CHP'deki iç çekişmeler, İYİ Parti’nin zayıflaması ve DEM’in yükselen etkisi, muhalefet bloğunun nasıl bir araya geleceği konusunda belirsizlik yaratıyor. Özgür Özel’in liderliği, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın muhalefet birliğini sağlayacak potansiyeli taşıması, bu sürecin ilerleyen aşamalarında belirleyici olacaktır. CHP'nin geleceği ise özellikle liderlik dinamiklerine ve yerel seçimlerde kazanılan başarıların ulusal düzeyde nasıl bir stratejiye dönüştürüleceğine bağlı görünmektedir.

Ekonomik kriz, yüksek enflasyon ve halkın alım gücündeki düşüş de önemli bir faktör olarak öne çıkıyor. Bu unsurlar, seçmen davranışlarını doğrudan etkileyecek ve özellikle genç seçmenler ve ekonomik krizden etkilenen kesimler, iktidara karşı tepki gösterme eğiliminde olabilirler.

Yerel seçimlerin ardından yaşanan gelişmeler ve hükümetin muhalefete yönelik müdahaleleri, siyasal ortamı daha da gergin hale getirebilir. Hükümetin muhalefete yönelik baskıları, seçimlerin adil ve rekabetçi olup olmayacağı konusunda soru işaretleri oluşturuyor. Bu ortamda, muhalefetin birlikteliğini koruması, stratejik adımlar atması ve güçlü liderlik yapıları oluşturması büyük önem taşıyacak.

Öcalan’ın durumu, PKK'nın stratejik pozisyonu ve DEM'in siyasal hamleleri, Erdoğan'ın geleceği açısından kritik bir eşik olacak. Özellikle Öcalan’ın serbest bırakılması veya ev hapsine alınması gibi adımlar, PKK içerisinde büyük bir kırılma yaratabilir ve bu da Türkiye'nin siyasi manevralarını doğrudan etkileyecektir.

Sonuç olarak, bu çok yönlü faktörlerin birleşimi, Türkiye’nin siyasal geleceğini şekillendirecek ve her bir adımın dikkatle değerlendirilmesi gerekecektir. Türk aydınlarına düşen görev ve sorumluluk budur.

 

 

 

Hiç yorum yok: