ANAYASA HUKUKU VE İNSAN HAKLARI AÇISINDAN
BİLGİ
EDİNME HAKKI
Doç. Dr. Firuz D. Yaşamış
Bilgi özgürlüğü ya da bilgi
edinme hakkı hem çok eski ve bilinen anayasal kavramların bir devamı ve hem de
çağın ortaya çıkardığı yeni anayasal ve yönetsel gereksinimlerin sonucu olan
yeni bir kavramdır. Bu yazının amacı küresel ve ülkesel bağlamda söz konusu
kavramların gelişim çizgisini belirlemek ve içinde bulunulan koşullar
çerçevesinde bu kavramların taşıdığı öneme işaret etmektir.
Ülkemizde ifade ve bilgi özgürlüğü, bilgi edinme hakkı
ve iyi yönetim hakkı çerçevesinde meydana gelen son anayasal değişiklikler her
iki hak konusunda da Avrupa Birliği normlarına uygun düşen gelişmeler olarak
ortaya çıkmaktadır. Ancak, gelişmelerin aksayan ve eksik kalmış olan yanlarının
saptanması ve giderilmeleri yönünde öneriler geliştirilmesi gerekli
görülmektedir.
GİRİŞ
Bilgi özgürlüğü (“freedom” of information) ya da bilgi edinme hakkı (“right” to know) günümüzde gerek uluslararası ortamda ve gerekse Türkiye’de yapılmakta olan anayasa hukuku tartışmalarında üzerinde en sık durulan kavramlardan biridir. Her iki kavram da gün ışığında yönetim (sunshine government), Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 19 uncu Maddesi ile ilgisi nedeniyle kısaca “Article 19” olarak isimlendirilen bilgi özgürlüğü, saydamlık (transparency) ve açık toplum (open society), hesap verebilirlik (accountability) ve hatta kamu yönetişimi (public management, governance) gibi kavramlarla da yakından ilgili bulunmaktadır. Konunun genel çerçevesinin doğru ve isabetli olarak ortaya konulması için bu aşamada dört noktanın altının çizilmesi gerekmektedir.
-
Bilgi edinme
hak mıdır yoksa özgürlük müdür?
-
Bilgi edinme
hakkının günümüz anayasa hukuku terminolojisinde üçüncü kuşak haklar ya da
dayanışma hakları olarak nitelenen haklar içindeki yeri ve önem nedir?
-
Bilgi edinme
hakkı ile iyi yönetim hakkı arasındaki ilişki nedir?
-
Bilgi edinme
hakkı/özgürlüğü sadece kamu yönetimlerine karşı gelişen bir savunma düzeneği
midir? Konunun özel sektörle bağlantısı nedir?
Yukarıdaki açıklamalardan açıklıkla görülmektedir ki, bilgi edinme olgusu ya da süreci hem “özgürlük” ve hem de bir “hak” olarak nitelendirilebilmektedir. Bireysel düzeyde algılamada ortaya çıkan bu farklılık hukuk terminolojisi açısından daha farklı bir önem taşımaktadır. “Özgürlük” kavramı herhangi bir alanda kısıtlamaların ve engellemelerin yokluğu anlamına gelmektedir. “Hak” kavramı ise bir eylemde bulunabilme ve yapabilme serbestliği ya da kişinin başkalarına karşı ileri sürebileceği ve başkalarından isteyebileceği üstünlükler, edimler ve eylemlerle ilgilidir. Bu bağlamda “özgürlük” kişinin kendi dünyasına özgü ve kişileri koruma altına almayı düzenleyen edilgen bir anayasal ve hukuksal olgu olarak ortaya çıkarken; “hak”, kişinin başkalarına karşı ileri sürebileceği ya da onlardan talep edebileceği eylemler olarak ortaya çıkmaktadır. Hak kavramı bu açıdan dışa dönük ve etkin bir nitelik taşımaktadır. Bilgi edinmenin bir hak olarak algılanması ve kabul edilmesi bize göre daha isabetlidir. Bu bağlamda, söz konusu hakkın temel unsurlarının açıklıkla belirlenmesi ve ortaya konulması gerekmektedir. Bu yaklaşım ülkemizde henüz yürürlüğe giren Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun daha doğru anlaşılmasına ve irdelenmesine yardımcı olacaktır.
Hukuk deyimi hakkın kullanılma biçimini düzenleyen kuralların, süreçlerin ve yasal düzenlemelerin bütünü anlamına gelmektedir. Bu bağlamda, bilgi edinme hakkının varlığı, aynı zamanda, yeni bir hukuk alanı olarak bilgi edinme hukukunu da ortaya çıkarmış bulunmaktadır. Bu çerçevede bilgi edinme hakkının içeriksel gerekliliklerinin ortaya konması bilgi edinme hukukunun da gelişmesi açısından önem taşımaktadır.
Üçüncü kuşak hak ve özgürlükler ise günümüz dünyasının içinde bulunduğu koşulların yarattığı ve temel insan hakları listesine eklemek istediği yeni kavramlardan oluşmaktadır. Çevre hakkı, barış hakkı, kök hücreye, genetiğe ve genetik açıdan değişikliğe uğramış organizmalara ilişkin haklar, İnternet ve İnternet üzerinden yapılan iletişime ilişkin haklar günümüz dünyasının bir insan hakkı olarak düzenlenmesini istediği yeni alanları oluşturmaktadır. Bu bağlamda önümüzdeki on yıllar çevre hukukunun, barış hukukunun, genetik hukukunun ve İnternet hukukunun daha ileri boyutlara ve daha zengin içeriğe kavuştuğu yıllar olacaktır. Bu alanlardan biri de kuşkusuz bilgi edinme hukuku olacaktır. [1] Demokratikleşmenin küresel alanda kazandığı ivme ve bilgi toplumunun ulaştığı gelişmişlik düzeyi bilgi edinme hakkının daha geniş boyutları ve yanlarıyla ortaya çıkması anlamına gelecektir.
Başlangıç bölümünde üzerinde durulması gereken üçüncü nokta bilgi edinme hakkı ile iyi yönetim hakkı (good government, governance, administration) arasındaki ilişkidir. İyi yönetim hakkı da dayanışma hakkı olarak kabul edilmelidir. Gerek Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı’nda ve gerekse Avrupa Birliği’nin “Anayasa” (Constitution) veya Konvansiyon (Convention) olarak isimlendirilen taslak belgesinde iyi yönetim hakkı vurgulanmakta ve ortaya konulmaktadır. Bu ilkeler Avrupa Birliği Anayasası’na tam olarak yansımış olmamakla birlikte, bilgi edinme hakkı iyi yönetim hakkını tamamlayıcı ve bütünleştirici bir özellik taşımaktadır. İyi yönetim hakkı kuramsal açıdan kamu yönetimlerinin doğru, adil, yansız, etkili, etken, verimli ve ahlak kurallarına uygun çalışması anlamına gelmektedir. AB Anayasası içinde yer alan ve işlemlerin tarafsız, adil ve makul bir süre içinde çözümlenmesi zorunluluğu, bireylerin kendilerini olumsuz olarak etkileyecek konularda savunma yapma hakkı, bireylerin kendileri ile ilgili dosyalara (bilgilere) erişme hakkı, yönetimin kararlarını gerekçelendirmesi zorunluluğu, kamu yönetimleri tarafından verilen zararların giderilmesini istemek hakkı ve yazışmaların AB Anlaşması’nın kabul ettiği dillerden biri ile yapılabilmesi olanağı gibi unsurlardan oluşan iyi yönetim hakkı tanımı bu yolda yapılmış olan bir başka tanımdır. Bireyler kendilerini yönetenlerden bu temel niteliklere uygun yönetim koşullarının oluşturulmasını ve bu koşulların sürdürülebilir kılınmasını istemektedirler. Bu amacın sağlanması ise bireylerin kamu yönetimlerinin işleyiş ve çalışma koşulları konusunda bilgili olmalarını kesin bir zorunluluk durumuna getirmektedir. Bu bağlamda, bilgi edinme hakkı iyi yönetim hakkının bir unsurudur ve onunla yakın bir ilişki içindedir.
Anayasal tartışmalara ışık tutması bakımından üzerinde durulması gereken dördüncü nokta ise bilgi edinme hakkının özel sektör açısından taşıdığı önemdir. Bilgi edinme hakkının bürokratik gizlilik ve saydam olmayan kamu yönetimi kültürlerine karşı bir gelişen bir toplumsal ve hukuksal refleks olduğu kuşkusuzdur. Ancak, günümüz koşulları içinde özel sektör de toplumsal yaşam ve genel ekonomi içinde çok önemli boyutlara ulaşan büyüklüğe sahiptir. Bilgisayar teknolojisinin yarattığı veri ve bilgi bankaları bu durumun tipik örneğidir. Özel bankaların elindeki bireylere ilişkin bilgiler devletin elindeki bilgileri aşabilecek durumdadır. GSM telefon ağlarının tümü özel sektöre aittir. Holdingler arasındaki gizli anlaşmalar serbest rekabet ortamını ortadan kaldırabilecek boyutlardadır. Özel sektöre ait üretim tesislerinin bir çoğu kamu esenliğini, sağlığını ve güvenliğini tam olarak güvence altına almak durumunda değildir. Çevre sağlığı, işyeri güvenliği ve işçi sağlığı ve kimi işyerlerinde çocuk yaştaki işçilerin çalıştırılmakta olması bu bağlamda verilebilecek örnekler arasındadır. Kamuya karşı geliştirilen bu refleks özel sektör çatısı altında çalışan kurum ve kuruluşlara karşı da gösterilebilmelidir. Bu nedenle bilgi edinme hakkının özel sektör kurum ve kuruluşları ile ilgisi açıklığa kavuşturulmalıdır.
“Madde 10-
İfade özgürlüğü
Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.
Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir.”
Bilgi edinme hakkı ile ilgili
olarak yakın zamanda meydana gelen bir başka uluslararası gelişme de Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar
Sözleşmesi’dir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 16 Aralık 1966’da kabul
edilen sözleşme 23 Mart 1976’da yürürlüğe girmiştir. Türkiye 14 Ağustos 2000’de
sözleşmeye taraf olmuştur. Bu sözleşmenin 19 uncu maddesi ifade özgürlüğü
başlığını taşımaktadır.
“19. Madde - İfade özgürlüğü
1. Herkesin, bir müdahale ile karşılaşmaksızın fikirlere
sahip olma hakkı vardır.
2. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir; bu hak bir
kimsenin ülke hudutlarıyla sınırlanmaksızın sözlü, yazılı veya basılı veya
sanatsal ürün şeklinde veya kendi tercih ettiği başka bir iletişim vasıtasıyla
her türlü bilgi ve düşünceyi arama, edinme ve ulaştırma özgürlüğünü de içerir.
3. Bu maddenin ikinci fıkrasındaki haklar özel bir ödev
ve sorumlulukla kullanılır. Bu nedenle bu hak, sadece hukuken öngörülen ve
aşağıdaki sebeplerle gerekli olan sınırlamalara tabi tutulabilir:
a) Başkalarının
haklarına ve itibarına saygı;
b) Ulusal güvenliği veya kamu düzenini veya sağlık ve
ahlakı koruma.”
Konuyla ilgisi bakımından önem taşıyan ve üzerinde durulması gereken
uluslararası belgelerden biri de Çevresel Sorunlarda Bilgiye Erişim, Karar
Almaya Katılma ve Yargıya Erişim Aarhus Konvansiyonu’dur. (Convention on Access to
Information, Public Participation in Decision-Making and Access to Justice in
Environmental Matters) Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik
Komisyonu’nun bir çalışması olan bu sözleşme 25 Haziran 1998 tarihinde
Danimarka’nın Aarhus
kentinde imzalanmıştır. Türkiye anlaşmayı parafe etmiş ancak henüz
onaylamamıştır. Alınan bilgilere göre, Türkiye Dışişleri Bakanlığı anlaşmanın
onaylanması için bir çaba harcamayacağını belirtmekte ve konunun Avrupa Birliği ile üyelik görüşmeleri
sırasında çözüme kavuşturulacağını düşünmektedir. Dışişleri Bakanlığı’nın bu
politikasının nedenleri resmi olarak açıklanmamış olmakla birlikte bu nedenler
konusunda ileride bazı yorumlar yapılacaktır.
Aarhus Konvansiyonu’nun 3 üncü maddesi’nde özet olarak şu
düzenlemeler yer almaktadır:
1. Taraflar bu
Konvansiyonun çevresel konularla ilgili olarak kişilerin bilgiye erişmeleri,
karar almaya katılmaları ve yargıya erişmeleri ile ilgili olarak gerekli olan
yasa düzenlemeleri yapacak, düzenleyici metinleri hazırlayacak ve ilgili öteki
önlemleri alacaklardır.
2. Taraflar çevresel
sorunlarla ilgili olarak bilgi edinme, kararlara katılma ve yargıya ulaşım
konularında gereksinim duyan kişilere yardımcı olacak ve yol gösterecektir.
3. Taraflar çevre sorunları
ile ilgili olarak bilgi edinme, kararlara katılma ve yargıya erişme konusunda
kamunun çevresel bilinç düzeyini artıracak ve çevresel eğitim çalışmalarını
geliştireceklerdir.
4. Taraflar çevresel koruma
çalışmalarının geliştirilmesini amaçlayan dernekleri, örgütleri veya grupları
uygun şekilde tanıyacak, bu örgütlerin çalışmalarını destekleyecek ve ulusal
hukuk sistemlerinin bu yükümlülüğe uygun olmasını güvence altına alacaklardır.
5. Taraflar bu
Konvansiyonun öngördüğü şekilde haklarını kullanmak isteyen kişileri
cezalandırmayacak, kovuşturmayacak ve baskı altına almayacaktır.
6. Gerçek kişiler,
yurttaşlık ve ülke ayrımcılığı yapılmaksızın, bu Konvansiyon çerçevesinde
çevresel sorunlarla ilgili olarak bilgi edinebilecek, karar almaya katılma
olanaklarına sahip olacak ve yargıya ulaşabileceklerdir. Tüzel kişilerle ilgili
olarak tüzel kişinin kayıtlı olduğu yer veya çalışma merkezi gibi özellikler bu
alanlarda bir ayrımcılık yapma nedeni olmayacaktır. [3]
- çevreyle ilgili konularda alınan kararlara katılma olanağı
- çevreyle ilgili konularda yargıya ulaşabilme olanağı.
İfade ve Bilgi Özgürlüğü
1.
Herkes ifade özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kamu
yetkililerinin müdahalesi olmaksızın ve sınırları dikkate almaksızın görüş sahibi olma, bilgi ve düşünce edinme ve
yayma özgürlüğünü de içerir.
2.
Medya özgürlüğüne ve çoğulculuğuna saygı
gösterilecektir.”
“Madde 41
İyi Yönetim Hakkı
1.
Herkes Birlik organları ve kurumları tarafından,
işlerinin tarafsız, adil ve makul bir sure içinde çözümlenmesi (yerine
getirilmesi) hakkına sahiptir.
2.
Bu hak şunları içerir:
-
kişilerin haklarında kendilerini olumsuz olarak
etkileyecek kişisel önlemlerin alınmasından önce dinlenme(savunma) hakkı
-
meşru sayılan gizlilik, mesleki sır ve iş sırrı
kavramlarına saygılı olmak koşuluyla kişilerin kendileri ile ilgili dosyalara
erişme hakkı
-
yönetimin kararlarını gerekçelendirmesi zorunluluğu
3.
Herkes, Birliğe ait kuruluşların görevlerini yaparken yol
açabilecekleri zararların Üye Devletlerin hukuklarının ortaklaşa kabul ettiği
ilkelere uygun olarak giderilmesini istemek hakkına sahiptir.
4. Herkes Birlik kurumlarına Anlaşma’nın kabul ettiği dillerden biri ile yazabilir ve kişilere bu dil kullanılarak yanıt verilmesi zorunludur.” [4]
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi bakımından diğer ülkelerdeki gelişmeleri etkileyici olmaları bakımından iki ülkedeki gelişmelerden söz etmek gerekir: ABD ve İngiltere.
ABD’de bilgi
özgürlüğü ile ilgili ilk yasal düzenleme 1946 tarihli “Yönetsel Usuller Yasası”dır. (Administrative
Procedures Act, APA) Bu Yasa’da
1966 yılında yapılan
değişlikle “kamusal bilgiler” bölümü yasaya eklenmiştir. Bu düzenleme ile
gizlilik dereceli olmayan bilgilerin kamuya verilmesi ilkesi benimsenmiştir.
1966 yılında Başkan Lyndon B. Johnson döneminde gerçekleşen ve daha sonraki
yıllarda çeşitli değişikliklere uğrayan “Freedom of Information Act” (USC 552) bir
anlamda Yönetsel Usuller Yasası” ile başlayan süreci tamamlamak amacını
taşımaktadır. APA, ABD
yurttaşlarının kamu yönetimleriyle ilişkisini düzenleyen temel yasadır. Bu
nedenle kamu yönetimlerinden bilgi almak hakkının uygulanmasında önemli bir rol
oynamaktadır.
-
Tüm
birimler topluma yol gösterici olmak bakımından şunları Federal Resmi Gazete’de
yayınlayacaktır: çalışanların ve kamunun bilgi alabileceği, istekte
bulunabileceği ve kararları alabileceği merkezi yönetim ve taşra birimlerinin
hangileri olduğu, bu birimlerin çalışma
yöntem ve ilkeleri ile ilgili genel bilgiler, süreçlere ve kullanılan formlara
ilişkin bilgiler ve birimin çalışmasına esas olan temel kurallar.
-
Her birim
yukarıda belirtilen unsurlarla ilgili olarak şunları kamunun incelemesine ve
örneklerini almaya hazır tutacaktır: ayrışık oylar da kapsanmak koşuluyla tüm
kesinleşmiş kararlar, politika ve yorumlamalarına ilişkin bildiriler, personel
elkitapları ve genelgeler, yukarıda belirtilen bilgilerin kopyaları ve
istenebilecek bilgileri önceden düzenlenmiş fihristi. Bu fihrist düzenli
aralıklara yenilenecek, bilgisayar telekomünikasyonu ile iletişime açık
olacaktır.
-
İstenen
bilginin özel yaşamın gizliliği ilkesine açık bir aykırılık oluşturduğunun
anlaşılması durumunda bunlar verilecek bilgilerden çıkarılacaktır. Bu durumda çıkartılan bilgilerle ilgili
gerekçe yazılı olarak bildirilecektir.
-
Yasanın bu
hükümlerinin uygulanması için her birim kendi yönetmeliğini yürürlüğe
koyacaktır.
-
Alınacak
ücret makul ve haklı bir düzeyde olacak ve peşin ödeme istenmeyecektir.
-
Ortaya
çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümünde Federal Bölge Mahkemeleri yetkili
olacaktır.
-
İstek
sahiplerine 20 işgünü içinde yanıt verilecektir. Bu süre koşulların zorunlu
kılması durumunda en fazla 10 işgünü uzatılabilecektir. Sürenin daha çok
uzatılması yargıç kararına bağlıdır.
-
Kişilerin
yaşam ve fiziksel güvenliklerinin ani tehdit altına girmesi gibi zorlayıcı
nedenlerin oluşması durumunda bilgiler istemde bulunanlara
verilemeyebilecektir.
-
Yasanın
istisnaları şunlardır: ulusal güvenlik ve dış politika, birimin iç personel
yönetimine ilişkin kural ve uygulamalar, ticari sırlar ve mali bilgiler,
istemde bulunanın idareyle davalı olması durumunda birimler arası ve birim içi
memorandum ve yazışmalar, açıklanmaları durumunda özel yaşamın gizliliğini
tehlikeye düşürecek personel ve personel sağlık dosyaları, kolluk güçlerinin
yasaları uygulamak bağlamında yaptıkları çalışmalara ilişkin dosyalar
(yasaların uygulanmasını engelleme olasılığının varlığı, kişilerin adil
yargılanma hakkının olumsuz olarak etkilenmesi, kişilerin özel yaşamlarına
ilişkin gizliliğin ortadan kalkması, ihbarcılara ilişkin gizli bilgilerin
ortaya çıkması, soruşturma tekniğine ilişkin bilgilerin açıklık kazanması ya da
kişilerin yaşam ve fiziksel güvenliklerinin tehdit altına girmesi gibi durumlar
istisna olmak koşuluyla)
-
Birimler
yıl içindeki çalışmaları ile ilgili olarak her yılın Şubat ayı başında Adalet
Bakanlığı’na bir rapor vereceklerdir. Bu rapor bilgisayar telekomünikasyonu da
dahil olmak üzere çeşitli araçlarla
kamunun bilgisine sunulacaktır.
- Adalet Bakanlığı yasanın uygulanması konusunda
hazırlayacağı raporu her yıl Nisan ayında yasama organının ilgili komitelerine
sunacaktır.
İngiltere’de 2000 yılında yürürlüğe giren Bilgi Özgürlüğü Yasası da benzer
nitelikli düzenlemeler içermektedir. [11]
Aynı yargılar Hollanda için de belirtilebilir. [12]
Bu tip yasal düzenleme yapan ülkelerin sayısı 50’yi geçmiştir.
Uluslararası Gelişmelerin İrdelenmesi
İnceleme konumuzla ilgili olarak küresel gelişmelere bakıldığında bilgi
edinme hakkının düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğünün asıl ve tamamlayıcı bir
unsuru olarak geliştiği anlaşılmaktadır. Düşünce özgürlüğü olmadan ifade
özgürlüğünden söz edilemeyecektir. Düşüncenin oluşabilmesi için de bilgi edinme
hakkının kesin güvence altına alınması gerekir. Zora ve şiddete dayalı
totaliter nitelikli ya da en azından demokratik olmayan rejimlerin
demokratikleşmesi ve gizlilik kültürünün göreli olarak azalması bilgi edinme
hakkının daha geniş kitleler tarafından kullanılmasına olanak tanıyacaktır. Bu
gelişme toplumlarda hesap verebilirlik (accountability) kavramının kökleşmesi ile de yakından ilgilidir.
Toplumu ve bireyleri ilgilendiren konularda daha fazla bilginin gün ışığına
çıkması hem kişisel hakların ve hem de toplumsal yaşamın gerekli kıldığı
hakların daha sağlam bir şekilde kullanılmasına olanak verecektir. Bilgi
özgürlüğü ya da bilgi edinme hakkı ve bunları düzenleyen bilgi edinme hukuku
temelde bu amaca yöneliktir. Zira, toplumların demokratikleşmesi öncelikle
saydam yönetim biçimlerinin ve hesap verebilirlik ilkesinin yerleşmesine
gereksinim duymaktadır. Saydam yönetim biçimlerinin ve hesap verebilirliğin
oluşması için kamu yönetimlerinin ellerindeki bilgileri toplumla paylaşmaları
gerekmektedir. [13]
Ancak, yukarıda verilen bilgiler göstermektedir ki düşünce ve ifade
özgürlüklerinin daha etkili olarak kullanılabilmeleri için bilgi edinme hakkı
başka bazı haklarla desteklenmelidir. Küresel düzeyde meydana gelen gelişmeler
irdelendiğinde bilgi edinme hakkının şu unsurlarla geliştirilmekte olduğu
anlaşılmaktadır:
-
Kamu
yönetimlerinin çalışma yöntemlerinin ve yurttaşlarla kamu yönetimleri
arasındaki ilişkilerin düzenlenmesini amaçlayan yasal düzenlemeler yapılması.
-
Kamusal
toplantıların halkın izlemesine ve tutanaklarını alabilmelerine izin verilmesi
(gün ışığında yönetim).
-
Hatta bunun da ötesinde karar alma ve planlama
süreçlerine katılmaları.
-
Bireylerin
yönetimle ilgili konularda yargıya ulaşma haklarının güvence altına alınması.
-
Özel yaşamın
gizliliği ilkesinin güvence altına alınması.
Nitekim,
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 21 Şubat 2002 tarihli toplantısında bilgi
edinme hakkının ideal norm ve ölçütleri karara bağlanmıştır. Bu karar ile bilgi
edinme hakkı konusunda yasal düzenleme yapmak isteyen üye ülkelere şu öneriler
yapılmaktadır:
“I.
Tanımlar
Bu tavsiye
mektubunun amaçları doğrultusunda: “kamu yetkilileri” şu anlama gelmektedir:
i.
Ulusal,
bölgesel ve yerel düzeyde hükümet ve yönetimler;
ii.
Ulusal
yasalarla donatıldıkları sürece kamu görevi gören veya idari yetkiye sahip olan
doğal ve tüzel kişilikler.
“Resmi
belgeler” ise, hazırlık aşamasında olan bilgiler hariç, her hangi bir şekilde
kaydedilmiş, çizilmiş veya kamu görevlilerince alınmış veya onların ellerinde
bulunan ve her hangi bir kamu veya idari işleve bağlı tüm bilgiler anlamına
gelmektedir.
II.
Kapsam
1.
Bu
tavsiye mektubu yalnızca kamu yetkililerinin ellerinde bulunan resmi belgeleri
göz önüne alır. Ancak, üye ülkeler kendi yerel yasa ve uygulamalarının ışığı
altında bu tavsiye kurallarının yasal kurumlar ve mahkemelerin ellerinde
bulunan bilgilere hangi ölçüde uygulanabileceğini incelemelidirler.
2.
Bu
tavsiye, erişim hakkını veya Kişisel Verilerin Otomatik İşlemi ile ilgili
Bireylerin Korunması Toplantısı için sağlanan erişim sınırlamalarını etkilemez.
III.
Resmi belgelere erişimin genel prensipleri
Üye ülkeler
kamu görevlilerinin elinde bulunan resmi belgelere, istek üzerine, herkesin
erişebilmesini garanti etmelidirler. Bu kural, ulusun kökeni dahil her hangi
bir nedenle ayrım gözetilmeden uygulanır.
IV.
Resmi belgelere erişimde olası kısıtlamalar
1. Üye ülkeler
resmi belgelere erişim hakkına kısıtlamalar getirebilirler. Kısıtlamalar yasa
ile açıkça belirtilmelidir. Bu, demokratik bir toplumda gereklidir ve aşağıda
belirtilen maddelerin korunması ile orantılı olmaktadır:
i.
Ulusal
güvenlik, savunma ve uluslar arası ilişkiler;
ii.
Kamu
güvenliği;
iii.
Suç
oluşturan eylemlerin önlenmesi, araştırılması ve kovuşturulması
iv.
Mahremiyet
ve diğer yasal özel çıkarlar;
v.
Özel
ya da kamusal olsun ticari ve diğer ekonomik çıkarlar;
vi.
Dava
sürecinde tarafların eşitliği
vii.
Doğa
viii. Kamu yetkililerince yapılan inceleme, denetim ve
gözetim
ix.
Devletin
ekonomik, parasal ve döviz politikaları
x.
Bir
konunun dahili hazırlığı sırasında kamu yetkilileri içinde veya arasında
yapılan tartışmaların gizliliği
2. Bilginin
açıklanmasının kamu çıkarını çiğnemediği durumlar dışında, resmi belgede
bulunan bilginin açıklanması 1. paragrafta adı geçen taraflara zarar verecek
ise bir belgeye erişim reddedilebilir.
3. Üye
ülkeler, 1 paragrafta anılan kısıtlamaların uygulamadan kalkacakları tarih ile
ilgili süre sınırlamasını göz önüne almalıdırlar.
V.
Resmi belgelere erişim talepleri
1.
Resmi
belge için talepte bulunan bir kişi resmi belgeye erişim için sebep bildirmek
zorunda olmamalıdır.
2.
Talep
ile ilgili formaliteler en azda tutulmalıdır.
VI.
Resmi belgelere erişim talepleri işlemleri
1.
Resmi
belgeye erişim için talep, belgeyi elinde bulunduran her hangi bir kamu
görevlisi tarafından işleme alınmalıdır.
2.
Resmi
belgeye erişim için talep eşitlik ilkesine sadık kalınarak ele alınmalıdır.
3.
Resmi
belgeye erişim için talep hemen ele alınmalıdır. Karar, daha önce belirtilen
süre kısıtlamaları içinde verilmeli, iletilmeli ve yerine getirilmelidir.
4.
Kamu
görevlisi talep edilen resmi belgeye sahip değil ise, mümkün olan durumlarda
başvuru sahibini yetkili kamu görevlisine havale etmelidir.
5.
Kamu
görevlisi, talep edilen resmi belgeyi tanımlamak için başvuru sahibine elinden
geldiğince yardımcı olmalı, fakat talep edilen resmi belge tanımlanamayan bir
belge ise kamu görevlisi talebi yerine getirmek zorunda değildir.
6.
Resmi
belgeye erişim için talep, anlaşılır nitelikte makul değilse reddedilebilir.
7.
Resmi
belgeye erişim talebini tamamen veya kısmen reddeden kamu görevlisi nedenleri
de açıklamalıdır.
VII.
Resmi belgelere erişim şekilleri
1.
Resmi
bir belgeye erişim sağlandığı zaman, kamu görevlisi orijinal kopyanın
incelenmesine izin vermeli veya bir kopyasını vermelidir. Mümkün olan
durumlarda başvuru sahibinin tercihi göz önüne alınmalıdır.
2.
Resmi
belgedeki bilgilerin bir kısmına erişimde kısıtlama varsa, kamu görevlisi gene
de belgenin geri kalan bölümlerine erişim izni vermelidir. Atlanan bölümler
açıkça belirtilmelidir. Ancak, belgenin kısmi bölümü yanıltıcı veya anlamsız
ise bu tür bir erişim reddedilebilir.
3.
Kamu
görevlisi başvuru sahibine, kolayca erişebileceği alternatif kaynaklar sunarak
bir resmi belgeye erişime izin verebilir.
VIII.
Resmi belgelere erişim ücretleri
1.
Orijinal
resmi belgelere danışmanlık, prensip olarak belgenin bulunduğu yerde ücretsiz
olmalıdır.
2.
Resmi
belgenin bir kopyası için başvuru sahibinden bir ücret alınabilir fakat bu
ücret makul bir miktarda olmalı ve kamu görevlisinin yaptığı harcamayı
geçmemelidir.
IX.
Gözden geçirme işlemi
1.
Resmi
belge başvurusu tamamen veya kısmen reddedilen veya başvurusu KURAL VI.3’te
belirtilen süre içinde ilgilenilmeyen bir kişi mahkemeye veya başka bir
bağımsız kuruma veya yasalarca kurulmuş tarafsız bir kuruluşa başvurmadan önce
temyiz mahkemesine başvurabilir.
2.
Gözden
geçirme işlemi ister bir kamu görevlisi tarafından yapılsın, ister yukarıda
verilen paragraf 1’e uygun olarak yapılsın, başvuru sahibi her zaman süratli ve
pahalı olmayan bir temyiz mahkemesine erişebilmelidir.
X:
Tamamlayıcı önlemler
1. Üye ülkeler
aşağıdaki konularla ilgili gerekli önlemleri almalıdırlar:
i.
Halkı
resmi bilgilere erişim hakları ve bu hakların nasıl kullanılacağı konusunda
bilgilendirmek için;
ii.
Kamu
görevlilerinin bu hakkın yerine getirilmesi ile ilgili görev ve sorumlulukları
konusunda eğitilmelerini sağlamak için;
iii.
Başvuru
sahiplerinin bu hakkı kullanabilmelerini sağlamak için.
2. Kamu
görevlileri bu amaç doğrultusunda özellikle;
i.
Belgelerin
kolayca erişilebilecek şekilde düzenlenmesini sağlamalı;
ii.
Belgelerinin
korunması ve imha edilmesi ile ilgili açık ve yerleşik kurallara uymalı,
iii.
Mümkün
olduğu ölçüde, sorumlu oldukları konular ve aktivitelerle ilgili bilgileri
sağlamalıdırlar. Örneğin, kamu görevleri ellerinde bulunan belgelerin listesini
veya kayıtlarını çıkarabilirler.
XI.
Kamu görevlilerinin inisiyatifinde açıklanan bilgiler
Bir kamu
görevlisi uygun olan durumlarda, kendi inisiyatifi doğrultusunda açıklanmasının
kamu yönetiminin şeffaflığını arttıracak ve yönetimler içerisindeki etkinliğin
gelişmesini sağlayacak bilginin açıklanması için gerekli önlemleri alabilmeli
veya kamu yararına olan durumlarda kamunun bilgilendirilerek katılımını teşvik
etmelidir.” [14]
Kısaca özetlemek gerekirse, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi kararında da
işaret edildiği üzere, çoğulcu ve demokratik bir toplumda saydam yönetimin ve
halkı ilgilendiren konulardaki bilgilerin halka açık olması önemini giderek
artırmaktadır. Eşitlik ilkesinin daha iyi koşullarda uygulanması, gizlilik
kültürünün azaltılarak açıklığın, saydamlığın ve hesap verebilirliğin devlet
yönetimlerinde yerleşik kılınması için kişilerin resmi belgelere ulaşım hakkı
anayasal ve yasal güvence altına alınmalıdır. Bu çerçevede, yapılacak yasal
düzenlemelerle halkın içinde yaşadığı toplumun durumu ve kendilerini yönetenler
hakkında bilgi sahibi olması güvence altına alınmalıdır. Toplumsal konulara
bilinçli katılımının teşvik edilmesi için toplumun yeterli bilgi ve görüşlerle donatılarak toplumsal sorunlar
üzerinde eleştirel düşünceye sahip olmasına olanak verilmelidir.
Bu yönde yapılacak düzenlemeler yönetimlerin yeterlilik ve etkililik
düzeylerinin artmasına yardımcı olacak ve bürokratik yozlaşma riskini
azalacaktır. Bunların da ötesinde olarak, bilgi edinme hakkı toplum gözünde
yönetimin eylem ve işlemlerinin daha meşru görülmesine ve halkın devlet
yöneticilerine karşı güvenlerinin artmasına yardımcı olacaktır.
Türkiye’nin
Bilgi Edinme Mevzuatı
Türkiye’de
düşünce ve ifade özgürlüğü 1924, 1961 ve 1982 anayasalarında yer almıştır. Ülkemizde bilgi edinme hukuku ile ilgili
temel düzenleme 1982 Anayasası’nda yer almaktadır. Bu düzenleme 2001 yılında
yapılan Anayasa değişiklikleri
çerçevesinde bazı eklemelere konu olmuştur. Eklemenin amacı bilgi edinme
hukukuna daha güçlü bir temel oluşturmaktır. Bu konu üzerinde biraz ileride
ayrıntılı olarak durulacaktır.
Yasalar
bağlamında ise iki ayrı yasa bu konudaki temel yasal düzenlemeleri
oluşturmaktadır. Bu yasalardan birincisi, 1984 tarihli ve 3071 sayılı Dilekçe
Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun’dur. Bunu 24 Nisan 2004 günü yürürlüğe giren
Bilgi Edinme Hakkı Kanunu izlemiştir.
“Bilgi Edinme
Hakkı Yasası”nın ayrıntılarını düzenlemek amacıyla bir hazırlanan yönetmelik 27
Nisan 2004 tarihinde yayımlanmıştır.
Yine bu
çerçevede Başbakanlık tarafından bir genelge hazırlanmış ve tüm kamu
birimlerine gönderilmiştir.
Türkiye’de
bilgi edinme hukukunun temel yasal düzenlemelerini oluşturan bu düzenlemeler hakkında aşağıda ayrıntılı
bilgi verilmiştir. Koyu renkle yazılan 2001 yılında yapılan anayasa
değişikliklerini yansıtmaktadır.
Anayasal Düzenlemeler
1982 Anayasası’nın 26 ncı Maddesi
“VIII. Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti
Herkes, düşünce ve kanaatlerini
söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve
yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber
veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü,
radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin
sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu
hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği,
Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez
bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet
sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret
veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek
sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine
getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve
düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler,
bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında
uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
1982 Anayasası’nın 40. Maddesi:
“Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması
Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen
herkes, yetkili makamlara geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını
isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili
kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini
belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler
sonucu uğradığı zarar da,kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu
olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”
1982 Anayasası’nın 74 üncü Maddesi:
“Dilekçe Hakkı
Vatandaşlar, ve karşılıklılık hakkı gözetilmek kaydıyla
yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında,
yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına
sahiptir.
Kendileriyle ilgili başvurmaların sonucu, gecikmeksizin
dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir.
Bu hakkın kullanılma biçimi kanunla düzenlenir.”
1982
Anayasası’nın 26 ncı maddesi düşünce ve ifade özgürlükleri düzenlenmiştir.
Ancak, hemen belirtmek gerekir ki bilgi edinme hakkı da -bu terim açıklıkla
vurgulanmamış olsa dahi- metinde yer almaktadır. Maddenin 1 inci fıkrasının 12
nci cümlesinde bu özgürlük “haber
veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar” hükmü yer
almaktadır. Bu anlatım, yani “haber almak serbestliği” kuşkusuz hem bilgi
özgürlüğü ve hem de bilgi edinme hakkı terimi aynı anlamdadır. Bu nedenle, 26
ncı maddede hem ifade özgürlüğü ve hem de bilgi edinme özgürlüğü/hakkı
düzenlenmektedir. Maddeye 2001 yılında eklenen “(D)üşünceyi açıklama ve
yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla
düzenlenir” hükmü ile de bilgi edinme hakkı ile ilgili olarak yasal
düzenleme bir Anayasa emri olarak yapılması zorunlu yasal düzenleme durumuna
gelmiştir. [15]
1982
Anayasası’nın 40 ıncı maddesi temel hak ve özgürlüklerin korunmasıyla
ilgilidir. 2001 yılı değişiklikleri sırasında “(D)evlet, işlemlerinde,
ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini
belirtmek zorundadır” hükmünün madde metni içine alınması oldukça dikkat
çekicidir. Açıklıkla anlaşılmaktadır ki bu değişiklik bir zamanlar hazırlandığı
bilinen ancak şimdilerde gündem dışı kalan “İdari Usul Yasası”na anayasal temel
hazırlamak amacını taşımaktadır.
1982 Anayasası
ile ilgili bir başka gelişme de Dilekçe Hakkı ile ilgili 74 üncü maddede
yaşanmıştır. Bu maddede 2001 yılında yapılan değişiklikle “gecikmeksizin” kelimesi
madde metni içine alınmıştır. Bu değişiklik de bilgi edinme yasası ile ilgili
düzenlemelere anayasal temel oluşturmak amacını taşımaktadır.
Yasalar
Daha önce de
belirtildiği üzere, iki ayrı yasa bu konudaki temel yasaları oluşturmaktadır.
Bunlar, dilekçe hakkı ve bilgi edinme hakkı ile ilgili yasalardır. Bunlara
eklenebilecek üçüncü yasa ise bir anlamda yönetsel usul yasası olan 2577 sayılı
“İdari Yargılama Usulü Yasası”dır. Dilekçe hakkı ile ilgili yasa 3071 sayılı
Yasa ise 1982 Anayasası’nın 74 üncü maddesinde ifadesini bulan dilekçe hakkına ilişkin ayrıntıları içermektedir. 1984 tarihli bu
Yasa’da 2003 yılında yapılan değişiklikle yapılan başvurulara yazılı yanıt
verme süresi 30 gün olarak belirlenmiştir. İdari Usul Yasası dava açma süreleri
ile ilgili maddesinde dava açma süresini işlem tarihinden sonra 60 gün olarak
belirlemekte; yönetime başvurulması durumunda da yönetimin 60 günlük süre içinde
bir yanıt vermesi gerektiği 60 gün içinde yanıt verilmemesi durumunda istemin
reddedilmiş sayılacağı hükmü yer almaktadır.
Kuşkusuz
konumuzla ilgili esas düzenleme 9 Ekim 2003 günü kabul edilen 4982 sayılı Bilgi
Edinme Hakkı Kanunu’dur. Bu Kanun’un temel hükümleri aşağıda özetlenmiştir:
Kanun amaçla ilgili 1
inci maddesinde demokratik ve saydam
(şeffaf) yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkelerine uygun
olarak kişilerin bilgi edinme hakkını kullanmalarına ilişkin esas ve usulleri
düzenlemekten söz etmektedir.
Kapsamla ilgili 2 nci maddede ise kanunun “kamu kurum ve
kuruluşları” ile “kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının”
etkinliklerini kapsadığı belirtilmektedir. Kamu kurum ve kuruluşlarını
tanımlayan maddede ise yetersiz ve anlamsız bir tanımlama yer almaktadır. Bu
düzenlemelerden hangi kamu kuruluşlarının kapsam içinde kaldığı kolaylıkla
anlaşılamamaktadır. Örneğin, yasama ve yargı organlarının bu kapsam içinde
sayılıp sayılmayacağı dahi belli edilmemiştir. Açık olan yan ise yasanın özel
sektör kurum ve kuruluşlarını kapsamamasıdır.
Bu durum bize göre önemli bir eksikliktir. Her ne kadar ticari sır
kavramına yasada bir istisna olarak yer verilmişse de bu durum bize göre özel
sektör lehine haksız ve ayrıcalık yaratmak anlamına gelmektedir. Kamu sektörü
gibi özel sektör de ticari sır kapsamı dışında kalan bilgileri açıklamak
zorunda olmalıdır.
Tanımlarla ilgili 3 üncü maddede ise çeşitli
tanımlar yer almaktadır. Bunlardan kamu kurumları ile ilgili tanıma yukarıda
değinilmiştir. “Başvuru sahibi” ve “Bilgi” kavramları ile ilgili tanımlar da
fazla bir şey ifade etmemektedir. “Belge” tanımı ise belge kavramını yazılı,
basılı veya çoğaltılmış dosya, evrak, kitap, dergi, broşür, etüt, mektup,
program, talimat, kroki, plan, film, fotoğraf, teyp ve video kaseti, harita,
elektronik ortamda kaydedilen her türlü bilgi, haber ve veri taşıyıcıları
olarak belirlerken konunun belirlenmesi açısından yerinde bir tanımlama
yapmaktadır. “Bilgi veya belgeye erişim” ile ilgili tanımda ise bilgi veya
belgenin bir kopyasından söz edilmekte ve kopya verilmesinin mümkün olmadığı
durumlarda bilgi veya belgenin aslının incelenerek not alınmasından, içeriğinin
görülmesinden veya işitmesine izin verilmesinden söz edilmektedir.
Kanunun
en önemli maddesi “Bilgi Edinme Hakkı ve Bilgi Verme Yükümlülüğü” başlığını ve
“Bilgi edinme hakkı” alt başlığını taşıyan 4 üncü maddesidir. Madde şöyledir:
“Herkes bilgi edinme
hakkına sahiptir.
Türkiye'de ikamet eden
yabancılar ile Türkiye'de faaliyette bulunan yabancı tüzel kişiler,
isteyecekleri bilgi kendileriyle veya faaliyet alanlarıyla ilgili olmak
kaydıyla ve karşılıklılık ilkesi çerçevesinde, bu Kanun hükümlerinden
yararlanırlar.
Türkiye'nin taraf olduğu
uluslararası sözleşmelerden doğan hak ve yükümlülükleri saklıdır.”
Madde bilgi edinme
hakkını doğru ve uluslararası normlara uygun şekilde düzenlemektedir. Daha
sonra gelen 5 inci madde ise kamu kurumlarının bilgi verme yükümlülüğünü
düzenlemekte ve şu hükmü getirmektedir.
“Kurum ve kuruluşlar, bu
Kanunda yer alan istisnalar dışındaki
her türlü bilgi veya belgeyi başvuranların yararlanmasına sunmak ve
bilgi edinme başvurularını etkin, süratli ve doğru sonuçlandırmak üzere,
gerekli idarî ve teknik tedbirleri almakla yükümlüdürler.
Bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren diğer kanunların bu
Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz.”
Yönetimin yükümlülüğüne
ilişkin düzenleme doğru ve yerindedir. Ancak, 2 nci fıkrada yer alan “diğer
kanunların bu kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz” şeklindeki düzenlemenin
yasama tekniğine uygun olmadığı görülmektedir. Bir yasanın bir başka yasa ile
ilgili genel bir hüküm getirmesi yasama tekniğine uygun düşmeyen bir
düzenlemedir. Bu durum uygulamacıları sıkıntıya düşürecek ve keyfi uygulamalara
neden olabilecek niteliktedir.
Yasa’nın 3 üncü bölümü
hakkın kullanılmasına ilişkin süreci betimlemektedir. Burada yer alan ayrıntılı
düzenlemelerin doğru ve yerinde oldukları görülmektedir. Bu bölümde yer alan
düzenlemeler aşağıda kısaca belirtilmiştir:
- Bilgi edinme başvurusu dilekçe ile istenen bilgi
veya belgenin bulunduğu kurum veya kuruluşa yapılacaktır. Başvuru elektronik
ortamda veya diğer iletişim araçlarıyla da yapılabilecek ve dilekçede istenen
bilgi veya belgeler açıkça belirtilecektir.
-
Bilgi edinme başvurusu, başvurulan kurum ve kuruluşların
ellerinde bulunan veya görevleri gereği bulunması gereken bilgi veya belgelere ilişkin olacaktır. Ayrı veya özel
bir çalışma, araştırma, inceleme ya da çözümleme sonucunda oluşturulabilecek
türden bir bilgi veya belge için yapılacak başvurulara olumsuz yanıt
verilebilecektir.
-
İstenen bilgi veya belge, başvurulan kurum ve kuruluştan
başka bir yerde bulunuyorsa, başvuru dilekçesi bu kurum ve kuruluşa
gönderilecek ve durum ilgiliye yazılı olarak bildirilecektir.
-
Kurum ve kuruluşlarca yayımlanmış ve açıklanmış bilgi
veya belgeler, bilgi edinme başvurularına konu olamayacaktır. Ancak, bunların
ne şekilde, ne zaman ve nerede yayımlandığı veya açıklandığı başvurana
bildirilecektir.
-
Gizlilik
dereceli veya açıklanması yasaklanan bilgiler ile açıklanabilir nitelikte
olanlar birlikte bulunuyor ve bunlar birbirlerinden ayrılabiliyorsa, söz konusu
bilgi veya belge, gizlilik dereceli veya açıklanması yasaklanan bilgiler
çıkarıldıktan sonra başvuranın bilgisine sunulacak ve ayırma gerekçesi
başvurana yazılı olarak bildirilecektir.
-
Kurum ve kuruluşlar, başvuru sahibine istenen belgenin
onaylı bir kopyasını verceklerdir. Bilgi veya belgenin niteliği gereği
kopyasının verilmesinin mümkün olmadığı veya kopya çıkarılmasının aslına zarar
vereceği durumlarda, kurum ve kuruluşlar ilgilinin
o Yazılı veya basılı
belgeler için, söz konusu belgenin aslını incelemesi ve not alabilmesini,
o Ses kaydı şeklindeki
bilgi veya belgelerde bunları dinleyebilmesini
o Görüntü kaydı şeklindeki
bilgi veya belgelerde bunları izleyebilmesini sağlayacaklardır.
-
Sağlanan bilgi veya belgeler için başvuru sahibinden
erişimin gerektirdiği ücret alınabilecektir.
-
Bilgi veya belgeye erişimi on beş işgünü içinde
sağlanacaktır. Zorunlu durumlarda bu süre otuz işgünü olacaktır. Sürenin
uzatılması ve gerekçesi başvuru sahibine yazılı olarak ve on beş iş günlük
sürenin bitiminden önce bildirilecektir.
-
Yanıtlar yazılı olarak veya elektronik ortamda
bildirilebilecektir
-
Başvurunun reddedilmesi durumunda kararın gerekçesi
ve kanun yolları belirtilecektir.
-
İstemi reddedilen başvuru sahibi, yargı yoluna
başvurmadan önce Bilgi Edinme
Değerlendirme Kurulu’na itiraz edebilecektir.
- Kurul, bu konudaki kararını otuz işgünü içinde
verecektir.
-
Bilgi Edinme
Değerlendirme Kurulu verilen kararları incelemek ve kurum ve
kuruluşlar için bilgi edinme hakkının kullanılmasına ilişkin olarak kararlar
vermekle görevlendirilmiştir. Yasa’nın uygulaması bu Kurul aracılığıyla
sağlanacaktır.
-
Kurulun görev ve çalışmalarına ilişkin esas ve usuller
Başbakanlıkça hazırlanarak yürürlüğe konulacak bir yönetmelikle
düzenlenecektir.
Yasanın istisnaları ve bilgi edinme hakkının
sınırları 4 üncü bölümde belirtilmiştir.
Bunlar şunlardır:
-
Devlet sırrı: Devletin güvenliğine, dış ilişkilerine,
ulusal savunmasına açıkça zarar verecek ve niteliği itibarıyla Devlet sırrı
olan gizlilik dereceli bilgi veya
belgeler.
- Ülkenin ekonomik çıkarları: Ülkenin ekonomik
çıkarlarına zarar verecek veya haksız
rekabet ve kazanca sebep olacak bilgi veya belgeler.
- Kişilerin çalışma
hayatını ve meslek onurunu etkileyecek nitelikte olanlar hariç sivil ve askeri haber almaya ilişkin bilgi veya belgeler.
-
Yönetsel
soruşturmaya ilişkin bilgi veya belgeler: Kurum ve kuruluşların yetkili birimlerince
yürütülen yönetsel soruşturmalarla ilgili olup, açıklanması veya zamanından
önce açıklanması durumunda
o
Kişilerin özel hayatına açıkça haksız müdahale sonucunu
doğuracak,
o
Kişilerin veya soruşturmayı yürüten görevlilerin hayatını
ya da güvenliğini tehlikeye sokacak,
o
Soruşturmanın güvenliğini tehlikeye düşürecek,
o
Gizli kalması
gereken bilgi kaynağının açığa çıkmasına neden olacak veya soruşturma ile
ilgili benzeri bilgi ve bilgi kaynaklarının elde edilmesini güçleştirecek bilgi veya belgeler.
-
Adli soruşturma ve kovuşturmaya ilişkin bilgi veya
belgeler: Açıklanması veya zamanından önce açıklanması durumunda
o
Suç işlenmesine yol açacak,
o
Suçların önlenmesi ve soruşturulması ya da suçluların
yasal yollarla yakalanıp kovuşturulmasını tehlikeye düşürecek,
o
Yargılama görevinin gereğince yerine getirilmesini
engelleyecek,
o Hakkında dava açılmış bir kişinin adil yargılanma
hakkını çiğneyecek bilgi veya belgeler.
-
Özel hayatın
gizliliği: Kişinin yazılı olarak izin verdiği koşullar saklı kalmak üzere,
açıklanması durumunda kişinin sağlık bilgileri ile özel ve aile hayatına, şeref
ve haysiyetine, mesleki ve ekonomik değerlerine haksız müdahale oluşturacak
bilgi veya belgeler.
-
Haberleşmenin
gizliliği:
Haberleşmenin gizliliği esasını ihlal edecek bilgi veya belgeler.
-
Ticari sır: Kanunlarda ticari sır olarak nitelenen bilgi
veya belgeler ile, kurum ve kuruluşlar tarafından gerçek veya tüzel kişilerden
gizli kalması kaydıyla sağlanan ticari ve mali bilgiler.
-
Kurum içi düzenlemeler: Kurum ve kuruluşların, kamuoyunu
ilgilendirmeyen ve sadece kendi personeli ile kurum içi uygulamalarına ilişkin
düzenlemeler hakkındaki bilgi veya belgeler.
-
Öneriler ve
görüşler.
Yasaya göre, yargı denetimi dışında kalan
yönetsel işlemlerden kişinin çalışma hayatını ve mesleki onurunu etkileyecek
nitelikte olanlar Yasa kapsamına dahil olacak; ancak, bu şekilde sağlanan
bilgiler işlemin yargı denetimine açılması sonucunu doğurmayacaktır. Yasanın bu
hükmünü savunabilmek pek olanaklı görünmemektedir. Yönetimin tüm eylem ve
işlemlerini yargı denetimine açık tutan Anayasal hüküm ve anayasal yargılama
yolunu tıkayan yasal düzenlemelerle ilgili Anayasa Mahkemesi kararları göz
önüne alındığında bu düzenlemenin anayasaya uygun olmadığını söyleyebilmek
olanaklıdır.
Bir başka
tartışmalı konu da kurum içi görüş, bilgi notu ve önerilerle ilgili
düzenlemedir. Yasa’nın 26 ncı maddesinde belirtilen “kurum ve kuruluş
tarafından aksi kararlaştırılmadıkça” ifadesi yönetimin keyfi kararlarına yol
açabilecek nitelikte görülmektedir. Aynı maddede yer alan “Bilimsel, kültürel,
istatistik, teknik, tıbbî, malî, hukukî ve benzeri uzmanlık alanlarında yasal
olarak görüş verme yükümlülüğü bulunan kişi, birim ya da kurumların görüşleri,
kurum ve kuruluşların alacakları kararlara esas teşkil etmesi kaydıyla bilgi
edinme istemlerine açıktır” şeklindeki düzenlenme ise hukuk normlarımıza uygun
bir düzenleme olarak ortaya çıkmaktadır.
Yasanın 5 inci bölümü
“Çeşitli ve Son Hükümler” başlığını taşımaktadır. Bu bölümde yaptırımlar, çalışmaların
raporlanması ve yönetmelik hazırlanması ile ilgili düzenlemeler yer almaktadır.
Bu düzenlemeler aşağıda özetlenmiştir.
-
Kamu görevlileri hakkında Türk Ceza Kanunu uyarınca
kovuşturma yapılabilecektir. Yasa metninde bu yolda ayrı bir suç tanımı
yapılmamış ve yaptırım düzenlenmemiş olması nedeniyle bu kovuşturmanın TCK’nun
228 ve 240 ncı maddelerinde düzenlenen görevi ihmal ve kötüye kullanma
suçlarını kapsayabileceği anlaşılmaktadır.
-
Görevliler hakkında ayrıca Devlet Memurları Yasası’nın
disipline ilişkin hükümleri de uygulanabilecektir.
-
Elde edilen bilgi ve belgeler ticari amaçla
çoğaltılamayacak ve kullanılamayacaktır. Ancak, aksi davranış için bir suç
tanımı ve suça ilişkin ceza yaptırımı geliştirilmemiştir. Bu önemli bir
eksikliktir.
-
Kamu kurumları her yılın Şubat
ayı sonuna kadar kurula bir istatistik
bilgiler de içeren çalışma raporu vereceklerdir. Kurul’da hazırlayacağı
genel çalışma raporunu Nisan ayı sonuna kadar TBMM’ne gönderecektir.
-
Yasanın uygulanmasına ilişkin esaslar altı ay içinde
Başbakanlık tarafından hazırlanarak Bakanlar Kurulu tarafından yürürlüğe
konulacaktır.
Yönetmelik
Yasanın
öngördüğü yönetmelik 27 Nisan 2004 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmış ve 24
Nisan 2004 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir. Yönetmelik 46 maddeden
oluşmaktadır. Oldukça uzundur. Bazı maddeleri yasa hükümlerini yinelemekte ve
bazı maddelerinde de yasaya açıklık getirmek isteyen ayrıntılı düzenlemeler
yapılmaktadır. Ancak, bazı maddelerde yapılan düzenlemeler yasanın sınırlarının
aşılmış olması tehlikesini içinde barındırmaktadır. Yönetmeliğin dikkat çeken
yanları aşağıda özetlenmiştir:
-
Yönetmeliğin
kapsamla ilgili 2 nci maddesi Yasa’da yer alan ve yetersiz olduğu daha önce
belirtilen kamu kurumu tanımına açıklık getirmeye çalışmaktadır. Kapsam içinde
bulunduğu belirtilen kamu kurumları şunlardır: merkezi yönetim, köyler hariç
olmak üzere yerel yönetimler, sosyal güvenlik kurumları, üniversiteler, kamu
iktisadi teşebbüsleri, döner sermayeli kuruluşlar, kamu tüzel kişiliğine sahip
kurul, üst kurul, kurum, enstitü, teşebbüs, teşekkül, fon ve sair adlarla
kurulmuş olan tüm kamu kurum ve kuruluşları, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası,
Merkez Bankası ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları. Bu tanım yasada
yer almamaktadır. Kanımıza göre, yönetmeliğin böyle bir tanımlama yapması
hukuksal açıdan geçerli değildir ve uygulamada karmaşaya yol açabilecek
niteliktedir.
-
Yabancılar
Yasa’dan yararlanabilecek ancak kendi ülkelerindeki Türk vatandaşlarının aynı
hakka sahip olduğunu gösteren bir belgeyi başvurularına ekleyebilecektir.
-
Kamu
kurumları Yasa’nın uygulanması bağlamında gerekli düzenlemeleri yapacaklardır.
Kurumlar, Yasa’nın yayımı tarihinden itibaren 15 gün içinde “Basın ve Halkla
İlişkiler Müşavirlikleri”nde “Bilgi Edinme Birimi” oluşturulacaktır.
-
Bu amaçla tüm
bilgi veya belgeleri bilgi edinme hakkının kullanımını kolaylaştıracak şekilde
sınıflandırcaklardır.
-
Kamu
kurumları çalışmalarını kamuya duyuracaklardır.
-
Yerel
yönetimlerde çalışma raporları meclislerine sunulacaktır.
-
Kurumsal
İnternet sayfaları yeniden şekillendirilecektir.
-
Bilgi edinme
hakkının kullanımını kolaylaştırmak maksadıyla başvuru formları hazırlanacak ve
İnternet sayfalarında bu formlara yer verilecektir.
-
Bilgi edinme
başvurusu elektronik ortamda yapılabilecektir.
-
5070 sayılı
“Elektronik İmza Kanunu” gereğince elektronik imza kullanılarak gönderilen
başvurularda “T.C. kimlik numarası” aranmayacaktır.
-
Kurumlar
ellerinde bulunmayan ya da bulunup da ayrı veya özel bir çalışma, araştırma,
inceleme ya da çözümleme sonucunda oluşturulabilecek türden bir bilgi veya
belge için yapılacak başvurulara olumsuz yanıt verebileceklerdir.
-
Devam etmekte
olan işlemler için de olumsuz yanıt verebileceklerdir. Ancak, istenen bilgi
veya belgenin hangi aşamada bulunduğu başvuru sahibine bildirilir.
-
Zamanından
önce açıklanması halinde kamu yararını zedeleyecek, kişisel çıkar
sağlayabilecek şekilde kullanılabilecek bilgi veya belgeler, önceden belirtilen
tarihten daha önce açıklanamayacaktır.
-
Bilgi veya
belgenin imha edildiğinin veya kaybedildiğinin anlaşılması durumunda başvuru
sahibine bilgi verilecektir.
-
Kurumlar
maliyet unsurları ile orantılı ölçüde ücret tahsil edebilecektir.
-
Kurumlar
çalışanlarına eğitim vereceklerdir.
-
Bilgi edinme
hakkının sınırlarını aşan konularda yapılan bilgi edinme başvuruları
reddedilecek ve ret kararı yazı ile başvuru sahibine bildirilecektir.
-
Bilgi edinme
istemi reddedilen başvuru sahibi, yargı yoluna başvurmadan önce kararın
tebliğinden itibaren 15 gün içinde Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’na itiraz
edebilecektir.
-
İtiraz yazılı
olarak yapılacak ve Kurul kararını 30 işgünü içinde verecektir.
-
Kurumlar
tarafından başvuru sahibine olumlu veya olumsuz herhangi bir yanıt verilmemesi
durumunda istek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 10 uncu maddesi
uyarınca başvurunun yapıldığı tarihten başlayarak 60 günün geçmesiyle
reddedilmiş sayılacaktır.
-
60 günlük
dava açma süresi içinde yönetsel yargı yerlerinde dava açılabilecektir.
-
Elde edilen
bilgi ve belgeler ticari amaçla çoğaltılamayacak ve kullanılamayacaktır. Bu
hüküm yasada belirtilen hükümle aynıdır. Ancak yönetmelik daha sonra “erişimi
sağlayan kurum ve kuruluştan izin alınmaksızın, erişilen bilgi veya belgeler
hiçbir şekilde basılı veya elektronik ortamda (İnternet üzerinden dahil)
kullanılamaz, yayınlanamaz” hükmünü getirmektedir Bu düzenleme Yasa’da yer
almamaktadır. Bu nedenle Yönetmelik Yasa’yı aşan bir düzenleme yapmış
olmaktadır.
Bunun da ötesinde
Yönetmelik’te yer alan “Bu madde
hükmüne aykırı olarak erişilen bilgi veya belgeleri ticari amaçla çoğaltanlar,
kullananlar veya yayınlayanlar hakkında kanunların cezai ve hukuki sorumluluğa
ilişkin hükümleri uygulanır” şeklindeki düzenleme hem yönetmelikle suç
oluşturma gibi hukuksal açıdan kabul edilemez bir yaklaşım içine girmekte ve
hem de “cezai ve hukuki” gibi belirsiz ve uygulamada karmaşaya yol
açabilecek bir düzenleme getirmektedir.
Başbakanlık Genelgesi
Bilgi edinme hukuku ile
ilgili olarak mevzuat içinde yer alan son düzenleme bir Başbakanlık
Genelgesi’dir. 24 Ocak 2004 tarihli ve 25356 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan
20004/12 sayılı Genelge kamu kurumlarının dilekçe ve bilgi edinme hakkının
kullanılması konusunda yapacakları çalışmaları içermektedir. Genelge, “Bireylerin
kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında idari makamlara başvuruda
bulunmaları ve kendileri veya faaliyet alanlarıyla ilgili konularda bilgi
edinme haklarına kullanmaları, eşitlik tarafsızlık ve açıklık ilkeleri
temelinde demokratik ve şeffaf bir yönetimin gereğidir. İdare-birey ilişkisinde
hukukun üstünlüğü, demokratikleşmeyi ve saydamlığı sağlayabilmek için, idari
faaliyetlerin yürütülmesi sırasında bireysel hak ve özgürlüklere duyarlı
davranılması hukuk devletinin en temel niteliğidir” ifadesi ile başlamaktadır.
Genelgede dilekçe hakkı
ve bilgi edinme haklarıyla ilgili düzenlemelerin “Avrupa Birliği
Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Ulusal Programda yer alan insan hakları
alanında yasal ve idare düzenlemelerin yapılması ve uygulamaların
iyileştirilmesi taahhütleri açısından büyük önem ve öncelik taşımakta”
olduğu vurgulanmaktadır.
Genelge’nin geri kalan
kesimlerinde ise uygulamaya ilişkin genel emirler sıralanmaktadır.
Türkiye’deki
Bilgi Edinme Mevzuatının İrdelenmesi
24 Nisan 2004 tarihinde yürürlüğe giren Bilgi Edinme Hakkı
Kanunu -içinde aksayan ve bazıları oldukça önemli çeşitli olumsuzluklar
barındırmakta olsa bile- uluslararası normlara uygun görülmektedir. Bu bağlamda
öne sürülebilecek ana kanıt Avrupa Konseyi’nin yukarıda özetlenen Bakanlar
Komitesi kararıdır. Öneri nitelikli kararda öngörülen ölçütlerin hemen tümü
Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nda yerine getirilmiştir. Yönetmelik’te görülen
hukuka aykırılıklar ise kolaylıkla giderilebilecek durumdadır.
Öte yandan, bilgi edinme hakkı kavramını
destekleyen öteki bazı yasal düzenlemeler yönetimde saydamlaşmaya ve genel
demokratikleşmeye katkıda bulunmaktadır. Bunlardan birincisi dilekçe hakkının
kullanımıyla ilgili yasal düzenlemedir. Dilekçe hakkı kuşkusuz bilgi edinme
hakkının öncüsü ve destekçisidir.
Çevreyi kirleten veya bozan bir faaliyetten zarar gören veya haberdar olan gerçek ve tüzel kişiler, idarî makamlara başvurarak bu faaliyetin durdurulmasını isteyebilirler.”
Dördüncü
yasal destek ise Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nde yer almaktadır.
2002 Haziran tarihli ÇED Yönetmeliği’nin 10 uncu maddesi aşağıdadır:
“ÇED
Sürecine Halkın Katılımı
Komisyonun bilgilenme toplantısından
sonra, halkı yatırım hakkında bilgilendirmek, projeye ilişkin görüş ve
önerilerini almak üzere proje sahibi tarafından halkın katılımı toplantısı
düzenlenir. Komisyon, toplu olarak ya da aralarında görevlendirecekleri üyeleri
aracılığı ile proje uygulama yerini inceler ve halkın katılımı toplantısına
katılır. Bu işlemler ile ilgili giderler proje sahibi tarafından karşılanır.
Halkın katılımı toplantısı için projeden
en çok etkilenmesi beklenen yöre halkının kolaylıkla ulaşabileceği merkezi bir
yerin seçilmesine özen gösterilir. Toplantı yeri valilik ve proje sahibi
tarafından belirlenir ve Bakanlığa bildirilir.
Proje sahibi, toplantı tarihini, saatini,
yerini ve konusunu belirleyen bir ilanı ulusal düzeyde yayımlanan bir gazetede
halkın katılımı toplantısından en az beş gün önce yayınlatır.
İl Çevre Müdürünün başkanlığında yapılan
halkın katılımı toplantısında, projenin çevresel etkileri yönünden halkın
bilgilendirilmesi ve buna karşılık görüş, öneri ve kaygılarının belirlenmesi
sağlanır. Başkan, katılımcılardan görüşlerini yazılı olarak vermelerini
isteyebilir. Toplantıdaki konuşmaların derlendiği tutanak, bir sureti valilikte
kalmak üzere Bakanlığa gönderilir.
Halkın proje hakkında bilgilendirilmesi ve
projeye yönelik görüşleri, komisyon tarafından projeye özgü ÇED raporu özel
formatı belirleme, kapsamlaştırma ve inceleme değerlendirme aşamalarında
dikkate alınır.”
Bu
düzenleme ile ülkemizde ilk kez halkın bir karar alma ve planlama sürecine
katılmasına yasal olanak verilmiştir. Yapılan halk toplantısının sonucu ve
bağlayıcılığı istenilen düzeyde olmamakla birlikte böyle bir hakkın düzenlemesi
halkın yönetimin kararlarına katılımı saydamlık, toplantıların açıklığı ve gün
ışığında yönetim kavramları açılarından önemli bir gelişme olarak kabul
edilmelidir. Bu düzenlemede bilgi hakkı kavramıyla ülkemizde yapılmak istenen
çalışmalara katkı sağladığı açıklıkla görülmektedir.
Bu bağlamda üzerinde durulması gereken son belge Aarhus Konvansiyonu’dur.
Türkiye bazı çekincelerle birlikte bu Konvansiyon’a taraf olmuştur. Daha önce
de belirtildiği üzere, Aarhus
Konvansiyonu çevresel konularla ilgili olarak bilgi edinme hakkını, kararlara
katılımı ve yargıya ulaşım hakkını yabancılar da dahil olmak üzere güvence
altına almayı amaçlamaktadır. Biraz önce de açıklandığı üzere, her üç hak da
Türkiye’de güvence altına alınmıştır. Buna karşın Türkiye Aarhus Konvansiyonu’nu parafe etmekle
birlikte anlaşmaya bazı çekinceler koymuş; anlaşmayı onaylanmak üzere TBMM’ne
göndermemiş ve bu belgenin Avrupa Birliği ile görüşmeler sırasında ele
alınacağı tezi sıklıkla ileri sürülmeye başlanmıştır. Türkiye’nin bu konudaki
temel çekincesinin yabancılara dava açma hakkının verilmesi konusunda
yoğunlaştığı anlaşılmaktadır. Zira, bu haklar Türk vatandaşları için esasen
tanınmış olan haklardır. Yabancıların bilgi edinmek hakkı da son yasal
düzenlemelerle güvence altına alınmıştır. Yabancılara tanınmamış tek hak dava
açma hakkı ile ilgilidir. Türk hükümetinin
bu konuda ciddi bir sıkıntısı olduğu görülmektedir.
Bu
olumlu gelişmelere ve desteklere karşın hemen belirtmek gerekir ki Yasa’nın
ülkedeki demokratikleşme ve saydamlaşma çabalarına katkısının sınırlı olacağı
anlaşılmaktadır. Ulusal bilgi edinme mevzuatını oluşturan temel hukuk belgeleri
yukarıda sıralanmıştır. Bu belgelerden açıklıkla görülmektedir ki bu alanda
yapılan çalışmalar esas olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği “müktesebatı” ile
uyum sağlaması amacına yöneliktir ve ülkenin demokratikleşmesi yönünde halk
tabanından gelen bir istemi yansıtmamaktadır. Bir anlamda halka yukarıdan
aşağıya doğru bir simgesel bir bağışta bulunulmaktadır.
Bize
göre, ülkemizdeki bilgi edinme hukuku alanında yaşanan gelişmelerin özünü
betimleyen bu özellik son derecede önemlidir. Yasanın uygulaması da bu genel
özellik çerçevesinde şekillenecektir. İstemin ve baskının tabandan gelmemesi
bilgi edinme hakkının toplum tarafından yeterince kullanılmayacağına işaret
etmektedir. Nitekim, Çevre Kanunu’nun 30 uncu maddesinin getirdiği yasal ve
hukuksal olanağın toplum tarafından yeterince bilinmemesi ve kullanılmaması da
bu yargıyı güçlendirmektedir.
Kaldı
ki, ülkemizde bilgi edinme hakkı, uluslararası gelişmelerin aksine olarak,
yönetsel usul yasası, kamu toplantılarının açık konuma getirilmesi, halkın
kamusal kararlara katılımı, bireysel gizliliğin korunması yasası ve yabancılara da dava açma hakkı tanınması gibi
kavramlarla desteklenmemiştir.
Bize
göre, bu alandaki üçüncü sınırlayıcı etmen de ülkede bilgi toplama, derleme,
sınıflandırma, envanter hazırlama ve veri bankası kurma alanında yaşanan
yetersizliklerden kaynaklanmaktadır. Çevre yönetimi alanında verilebilecek
örnekler konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Ülkemizde hava
kalitesinin sürekli ölçümünü ve izlenmesini sağlayacak monitoring sistemleri
oldukça yetersiz durumda bulunmaktadır. İçinde bulunan teknolojik altyapı
bağlamında herhangi bir yörenin hava kalitesi ile ilgili sağlıklı ve güvenilir
bilgi almak olanaksız değilse bile olanaksıza yakın ölçüdedir. Benzer yargılar
su, gürültü, katı atık, radyasyon ve toprak gibi çevresel medyalar için de
rahatlıkla söylenebilir. Bunların da ötesinde ülkemizde çevresel veri bankaları
da mevcut bulunmamaktadır. Çevre ile ilgili araştırmalar sınırlıdır. Türkiye
yaşanmakta olan bilgi ve veri yetersizliği, örgütsüzlüğü ve altyapı eksikliği
gerçekleri karşısında bilgi edinme hakkının yönetimde saydamlaşmaya getireceği
katkı sınırlı olacaktır.
Bize
göre, Yasa’nın bir başka yetersiz yanı da bilgi edinme hakkının etkili bir
şekilde gerçekleştirilmesi için kamu yönetimlerine yeteri kadar sorumluluk
yüklememiş olmasıdır. Yasa yurttaşlar tarafından sorulması durumunda kamu
yönetimlerine yanıt verme yükümlülüğü getirmekte; ancak, yönetimin
çalışmalarının gerçekçi bir şekilde topluma yansıtılması ve istenmemiş olsa
dahi çalışma alanını oluşturan konularda kamuya dönemsel çalışma raporları
verilmesini öngörmemektedir. Kamu yönetimlerine bilgi edinme hakkının daha
anlamlı, içerik bakımından daha zengin ve uygulama açısından daha işlevsel
kılınmasını sağlamak yolunda herhangi bir sorumluluk verilmediği görülmektedir.
Çevre alanında bir örnek vermek
gerirse, ulusal ve yerel çevre örgütleri ve yerel yönetimler içme suyu
kalitesinden hava kalitesine ve gürültüden radyasyona kadar değişen alanlarda
elde ettikleri bilgileri halka açıklamak zorunda olmalı ve bunları bir istek
olmadan da yasal olarak açıklamak zorunda bırakılmalıdır. Diğer alanlarda da
benzer çalışma yükümlülükleri getirilmelidir.
Yukarıda
belirtilen temel eksiklikler hem bilgi edinme hakkının Türk toplumuna
getireceği demokratik katkının gizil gücünün sınırlarını göstermekte ve
hem de bu alanda yapılması gereken öteki çalışmaların yönünü
belirlemektedir.
Yasanın
etkili sonuçlar yaratamayacağı yolundaki endişeler başka bazı yazarlar
tarafından da dile getirilmektedir. Nilgün Tortop şunları söylemektedir: “hükümet
ve yurttaşlar yasayı destekliyor olsa bile, istenilecek bilgiler sunulmaya
hazır olmadıkça, bilgi edinme özgürlüğünün yayılmasına değgin çabalar
başarısızlığa uğrayacaktır. İstatistik
tutma, kayıtları düzgünce arşivleme, teknolojiyi yeterince ve sağlıklı kullanma
konusunda özürlü bir ülkeyiz. Tasarı yasalaşmadan önce, devlet kayıtlarının,
başvurulara yanıt verebilecek şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.” [16]
Tarhan
Erdem de şu yargıya varmaktadır: “Bilgi Edinme Kanunu'nun, 'etkin şekilde'
kullanılacağını sanmıyorum; çünkü kanunların uygulanmasını, 'proje'
yaklaşımıyla ele almıyoruz; ayrıca mevzuatta ve yönetimde eksiklerimiz
vardır...” [17]
Sonuç
Nisan 2004’de
yürürlüğe giren Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ve bu kanunun uygulanmasına ilişkin
Yönetmelik Türkiye’yi AB’ne götüren yolda yeni bir dayanışma hakkını Türk
toplumuna tanıtmıştır. Bireylerin kamu yönetimlerinin elinde bulunan bilgi ve
belgelere ulaşma hakkı hem demokratik rejimin içeriksel zenginliğine katkıda
bulunması ve hem de insan haklarının daha ileri boyutlarda gerçekleştirilmesi
bakımlarından önemli bir anayasal açılımdır.
Uluslararası
belgeler incelendiğinde ve diğer ülkelerdeki düzenlemelerle kıyaslandığında
ülkemizde henüz yürürlüğe girmiş olan Bilgi Edinme Hakkı Yasası’nın küresel ve
evrensel örneklerle uyum içinde olduğu görülmektedir. Bundan böyle Türk
yurttaşları da demokratik açıdan gelişmiş ülkelerin yurttaşları gibi gizlilik
ve devlet sırrı kültürüyle bezenmiş toplumlarında kamu yönetimlerinden
ellerindeki bilgi ve belgeleri açıklamalarını isteyebilecektir. Yasa’nın ve
Yönetmelik’in içinde barındırdığı ve yukarıda açıklaması yapılan eksiklikler,
yetersizlikler ve yanlışlıklar dahi bu gelişmenin taşıdığı önemi
azaltmamalıdır. Gerek Yasa’da ve gerekse Yönetmelik’te yer alan eksiklik ve
yanlışlıklar zaman içinde giderilebilirler.
Bilgi edinme
hukukundaki son gelişmeler anayasal önemi yanında kamu yönetiminin bir
meritokrasi olarak gelişmesi açısından da önem taşımaktadır. Bu bağlamda iki
kavram öne çıkmaktadır: iyi yönetim hakkı ve kamu yönetiminin çağdaşlaşması.
İyi yönetim hakkı kavramı ülkemizde henüz yeteri kadar tanınmamaktadır. Avrupa
Birliği Temel İnsan Hakları Şartı içinde yer alan tanım da kanımca yeterli
değildir. Bana göre, iyi yönetim hakkı insanların kendilerini yönetenlerden
adil, yansız, hukuka bağlı, hesap veren, etkili ve verimli çalışan, etik
kurallara uygun, yolsuzluklardan uzak ve
kıt kaynakları israf etmeyen bir kamu yönetiminin sağlanmasını istemelerini
öngören temel bir insan hakkıdır.
Kuşkusuz, iyi
yönetim hakkının gerçekleşebilmesi için öncelikle yurttaşların bilgi edinmeleri
yolundaki engellerin kaldırılması gerekir. Ancak, bu tek başına yeterli
değildir. İyi yönetim hakkının bize göre olmazsa olmaz diğer iki koşulu yargıya
erişmek hakkının herkes için tam olarak güvence altına alınması ve kamu
toplantılarının halka açık konuma getirilmesi, toplantı tutanaklarının kamuya
açıklanması ve halkın kamusal kararlara katılma olanaklarının olabilecek en
yüksek düzeye çıkarılmasıdır.
Dışişleri
Bakanlığı’nın bu bağlamda sahip olduğu anlaşılan kuşku ve endişeleri bir yana
bırakması ve Aarhus Konvansiyonu üzerindeki çekinceleri kaldırması bize göre
uygun olacaktır.
Bilgi edinme
hakkı Türk kamu yönetiminin çağdaşlaşması açısından da önem taşımaktadır.
Çağdaş kamu yönetimi toplumun gereksinimlerine karşı duyarlı yönetimdir.
Ayrıca, çağdaş kamu yönetimi kamu hizmetlerine ilişkin süreçleri ve yöntemleri
standartlaştıran ve bu standartları kamuya benimseten yönetimdir. [18]
Bilgi edinme hakkı bu bağlamda da önem taşımaktadır.
Son olarak
belirtmek gerekir ki, demokratik bir ülke olan Türkiye’de mevcut olan anayasal
ve hukuksal altyapı bilgi edinme hakkının etkili bir şekilde uygulanabilmesi
şansını artırıcı nitelik taşımaktadır. Anayasa’nın 125 inci maddesi, Çevre
Kanunu’nun 30 uncu maddesi, ÇED Yönetmeliği’nin 10 uncu maddesi, Dilekçe Hakkı
Kanunu ve son olarak Türkiye’nin Aarhus Konvansiyonu’na taraf olması bilgi
edinme hukukunun güçlü bir altyapı üzerinde gelişebileceğini gösteren önemli
kanıtlardır.
Referanslar:
Botterman, Maarten
(et al.). “Public Information Provision in the Digital Age:
Implementation and Effects of the U.S. Freedom of Information Act”, Elektronik kaynak. Santa Monica. California. ABD. RAND.
2001.
Tarhanlı,
Turgut. “Türkiye’de Bilgi Edinme Hakkı”. Güncel Hukuk. Nisan 2004. 4:12-13.
www.irtk.org: Uluslararası Bilgi Edinme Hakkı
Kampanyası
[1] Prof. Dr.
Turgut Tarhanlı, Türkiye’de Bilgi Edinme Hakkı, Güncel Hukuk, Nisan 2004,
4:12-13.
[2] www.bilgilenmehakki.org
[3] Çeviri tarafımdan yapılmıştır.
[4] Çeviri tarafımdan
yapılmıştır.
[5] Foerstel, Herbert N., “Freedom of information and the right to know: the origins and
applications of the Freedom of Information Act, electronic resource,
Westport, Connecticut, USA, Greenwood Press, 1999.
[6] Uluslararası Bilgi Edinme Hakkı Kampanyası, www.irtk.org
[7] OECD Convention
on Combating Bribery of Foreign Public Officials in International Business
Transactions
[8] Firuz D. Yaşamış, Türkiye’de
Devletin ve Demokrasinin Yeniden Yapılanması. 2001. İstanbul.
[9] Botterman, Maarten (et al.), “Public information provision in
the digital age: implementation and effects of the U.S. Freedom of Information
Act”, electronic resource, Santa Monica, California, USA RAND,
2001.
[10] Çeviri tarafımdan
yapılmıştır.
[11] Your Right to
Know. The Government's Proposals for a Freedom of Information Act, Aralık 1997. Londra. The Stationery
Office. ISBN 0 10 138182 4.
[12] Botterman, Maarten (et al.), ibid.
[13] Prof. Dr. İl Han Özay, İdari Usul Yasası, Güncel
Hukuk, Nisan 2004, 4:14.
[14] www.bilgilenmehakki.org
[15] Şerafettin Ekici, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu
Üzerine, Güncel Hukuk, Nisan 2004, 4:18-21.
[16] Nilgün Tortop, www.izmirbarosu.org.tr
[18] Firuz D. Yaşamış, Kamu Yönetimi Kuramında ve
Uygulamasında Yeni Gelişmeler:
"Administration"dan "Management"a. 1997. Türk İdare
Dergisi. Ankara. 417: 1-28.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder