Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

1 Haziran 2025 Pazar

 

VASİ VE KAYYIM KAVRAMLARI

 

PROF. DR. FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ

 

 

MADDE 38- 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 45 inci maddesine birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Ancak, belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesinin terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları sebebiyle görevden uzaklaştırılması veya tutuklanması ya da kamu hizmetinden yasaklanması veya başkanlık sıfatı veya meclis üyeliğinin sona ermesi hallerinde 46 ncı maddedeki makamlarca belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesi görevlendirilir. Görevlendirilecek kişinin seçilme yeterliğine sahip olması şarttır. Görevden uzaklaştırılan veya tutuklanan belediye meclisi üyesinin istifa etmesi halinde de bu fıkra hükümleri uygulanır. Bu fıkra gereğince belediye başkanı veya başkan vekili görevlendirilen belediyelerde bütçe ve muhasebe iş ve işlemleri valilik onayı ile defterdarlığa veya mal müdürlüğüne gördürülebilir. Bu belediyelerde belediye meclisi, başkanın çağrısı olmadıkça toplanamaz. Meclisin, encümenin ve komisyonların görev ve yetkileri 31 inci maddede belirtilen encümen üyeleri tarafından yürütülür.”

belediye encümeninin memur üyeleri

MADDE 39- 5393 sayılı Kanunun 57 nci maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

“Ancak belediye veya bağlı idarelerde; hizmetlerin aksatılmasının terör veya şiddet olaylarıyla mücadeleyi olumsuz etkilediğinin veya etkileyeceğinin valilik tarafından belirlenmesi halinde, valilik söz konusu hizmeti Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı, il özel idaresi veya kamu kurum ve kuruluşları aracılığıyla yapar veya yaptırır. Valiliğin talebi üzerine, yapılan veya yapılacak harcamalar karşılığı tutarlar, Maliye Bakanlığı veya İller Bankası Anonim Şirketince ilgili idare payından kesilerek ilgili kurum ve kuruluşa gönderilir. Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idarelerine aktarılan tutarlar bu idarelerin bütçeleriyle ilişkilendirilir. Bu fıkra kapsamındaki ihtiyaçlar; parasal ve bütçe sınırlamasına tabi olmaksızın 4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 22 nci maddesinde belirtilen usule göre temin edilir.

Belediye ve bağlı idare imkânlarının terör veya şiddet olaylarına dolaylı ya da doğrudan destek sağlamak amacıyla kullanıldığının valilik tarafından belirlenmesi durumunda, terör ve şiddet olaylarına destek olmak amacıyla kullanılan belediye veya bağlı idare taşınırlarına mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından el konulur. Bu fıkra kapsamında sorumluluğu tespit edilen belediye veya bağlı idare personelinin vali veya kaymakam tarafından görevden uzaklaştırılması halinde göreve iade işlemi ancak uzaklaştırma işlemini yapan makam tarafından yapılır.”

MADDE 40- 5393 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 9- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları kapsamında haklarında yürütülen soruşturma veya kovuşturma nedeniyle görevden uzaklaştırılan belediye başkanı, başkan vekili ve meclis üyelerinin yerine 45 inci maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre işlem yapılmış olsa bile onbeş gün içerisinde 46 ncı maddedeki yetkili makamlarca 45 inci maddenin ikinci fıkrasında belirtilen usule göre görevlendirme yapılır.”

Yasalarla belirlenen bazı durumlarda, başkasına ait bir işi görmek veya bir malı idare etmek için tayin edilen kimse.

Madde 403 - Vasi, vesayet altındaki küçüğün veya kısıtlının kişiliği ve malvarlığı ile ilgili bütün menfaatlerini korumak ve hukukî işlemlerde onu temsil etmekle yükümlüdür.

Kayyım, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanır.


 

İdare hukuku alanında ve özellikle “kayyım” haberleri ile ilgili olarak meydana gelen son gelişmeler bazı idare hukuku kavramların birbiriyle çeliştiğini ya da anlamların yitirdiğini gösteriyor. 2002 yılından sonra temel yasalarda yapılan değişiklikler bu karmaşanın ana nedenidir. 1876 Anayasası ile kurulan, Meşrutiyet döneminde çıkarılan yasalarla pekiştirilen, 1924, 1961 ve 1982 Anayasaları ile devam ettirilen Türkiye’nin mülki ve yerel yönetim sistemi 2002 yılından sonra getirilen sözde reform yasalarıyla altüst edilmiş ve içinden çıkılmaz bir hale getirilmiştir. Kamu yönetimi sistemi altüst olmuştur. Kimse ne yaptığını ve yapacağını bilemez haldedir. Bu alandaki yeterlikleri sınırlı ya da hiç olmayan kimseler temel yasaların taslağını hazırlamışlar ve bunlar bir gecede yasa şekline dönüşmüştür.

Amacım bunları açıklamak değil. Ancak son yıllarda geliştirilen yeni bir kurum olan kayyım kavramı üzerinde durmak isterim. Esasen ülkemizin önde gelen aydınları bile şu anda Türkiye’nin yönetim sistemi nedir sorusuna yanıt veremeyecek durumdadır.

Kayyım ile ilgili benzer bir kavram daha var: vasi. Bu iki kavram hem özel hukuk alanında ve hem de idare hukuku alanında kullanılmaktadır.  Özel hukukta vasi, vesayet altındaki küçüğün veya kısıtlının kişiliği ve malvarlığı ile ilgili bütün çıkarlarını korumak ve hukuki işlemlerde onu temsil etmekle yargıç kararıyla yetkili ve yükümlü kılınan kişidir. Kayyım ise sadece kişinin belirli işlerini görmek veya malvarlığını yönetmekle yetkili kılınan kişi anlamındadır.

İdare hukukunda da vesayet kavramı vardır. Buna idari vesayet denir. Yerel yönetimler üzerindeki merkezi idare temsilcilerinin gözetim ve denetleme yetkisi anlamına gelir. Ancak Türk idare hukukunda idari vesayet yetkisine sahip olanlar bu yetkilerini sadece onama ya da onamama şeklinde kullanabilirler. Yerindelik anlamında vesayet yetkili yoktur. Yerel yönetim adına karar alamazlar ve uygulayamazlar. Bu kadar. Bu nedenle bilinen idare hukukumuzda kayyım gibi bir kavram yoktur.

2002’den sonra yapılan değişiklikler ve özellikle 2016 yılında yayınlanan 674 sayılı KHK ile bu kavram hukuk sistemimiz içine girmiş ve sıklıkla kullanılır hale gelmiştir.

Özel hukuktaki iki kavramı ele alacak olursak vasilik bütüncül ve kapsamlı bit yetkidir. Kayyım kavramı ise sınırlı ve dar kapsamlı bir yetkidir.

Oysa 2016 çıkarılan 674 sayılı KHK ile getirilen kayyım kavramı geniş kapsamlı olan idari vesayet yetkisinin çok ötesinde yetkiler vermektedir. Bunları bir kesimini belirtelim. Belediye başkanının yerine geçmek, başkanın kararı olmadan belediye meclisinin toplanmasını engellemek,  belediye encümenindeki seçilmiş üyeleri işlevsiz kılmak, belediye veya bağlı idare taşınırlarına mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından el konulmasını sağlamak, belediye maliyesini ve muhasebesini merkezi idare müdürlüklerinin yürütmesine karar vermek, yatırımları Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı, il özel idaresi veya kamu kurum ve kuruluşları aracılığıyla yaptırmak.

İdari vesayet kavramının İngilizcesi “tutelage”dir. Kayyım kavramının İngilizce karşılığı olabilecek pek çok kelime vardır. Bunlardan iki tanesi yukarıda belirtilen eylemlere uygun düşmektedir: “to ouster” (dışlamak) ve “to dismiss” (kovmak). Böylelikle kayyım kavramı içerdiği anlam ve işlevler nedeniyle vasilik kavramının ötesine geçmektedir.

Sorun da bu noktada çetrefilleşmektedir. Anayasa’nın 127 nci maddesi şu hükmü içermektedir. “Mahalli idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir.” Yerinden yönetim ise özerk birimlerin kendi kendini yönetme sistemidir.

Açıkça görülmektedir ki kayyım sisteminde yerel yönetimler kendi kendilerini yönetmemekte, merkezi hükümet tarafından dışarıdan atanan kişilerce yönetilmekledir. Bu yerel yönetim kavramına aykırıdır.

Yönetim sistemimiz içindeki karmaşa giderek daha çok derinleşmektedir.

Bu bağlamda üzerinde durulması gereken bir özellik ise idarenin kayyım kelimesini resmi yazışmalarda kullanmaktan kaçınmasıdır. Kayyım yerine “başkan vekili” ifadesi kullanılmaktadır. Bu önemli bir farklılıktır. Böylelikle idare hukukunda yasal temeli ve tanımı olmayan kayyım kavramının/kelimesinin Türk idare hukukuna girmesi önlenmiş olmaktadır. Bu bağlamda yazılı ve sözlü basın ile sosyal medyada idare hukuk bağlamında kayyım kelimesinin kullanılmasından kaçınılmasına özen gösterilmesi uygun olacaktır. Nitekim İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan “BELEDİYELERDEKİ KAYYUM SİSTEMİ VE MEVCUT DURUM RAPORU” adlı kitapta kayyımın aslında başkan vekilliği anlamında kullanıldığı belirtilmektedir.

https://www.icisleri.gov.tr/kurumlar/icisleri.gov.tr/IcSite/illeridaresi/Yayinlar/KayyumRaporu/kayyum_nihai_rapor.pdf

Hiç yorum yok: