Yerel Yönetimden Adaylığa: Ekrem
İmamoğlu’nun Stratejik Hataları Üzerinden Siyasal Yükselişin Anatomisi
Prof. Dr. Firuz
Demir YAŞAMIŞ
Öz
Bu çalışma,
Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı sürecindeki
yönetimsel uygulamaları ile Cumhurbaşkanlığı adaylığına uzanan siyasal kariyer
yolculuğunu dört temel hata türü (analitik, ideolojik, iletişimsel ve
stratejik) çerçevesinde incelemektedir. İmamoğlu’nun kamu yönetimi performansı
ile siyasal konumlanma biçimi arasındaki gerilim, özellikle popülist söylemler,
simgesel hizmet uygulamaları ve parti içi güç mühendisliği bağlamında ele
alınmaktadır. Çalışma, yerel yönetimlerin yalnızca hizmet sunum alanı değil
aynı zamanda siyasal kariyerlerin kurulduğu siyasal platformlar olarak işlev
gördüğünü vurgularken popülizm, liyakat erozyonu ve stratejik zamanlama
hatalarının yönetsel kapasiteyi nasıl zayıflattığını ortaya koymaktadır.
Anahtar
Kelimeler: Ekrem
İmamoğlu, yerel yönetim, kamu yönetimi hataları, popülizm, siyasal kariyer
Abstract
This study examines Ekrem İmamoğlu’s trajectory from
his role as Mayor of Istanbul Metropolitan Municipality to his bid for the Presidency,
analyzing his leadership through four major categories of error: analytical,
ideological, communicational, and strategic. It investigates the tension
between his public administration performance and political positioning,
particularly in the context of populist discourse, symbolic service
implementations and intra-party power engineering. The study highlights how
local governments function not only as service providers but also as arenas of
political ambition, illustrating how populism, meritocratic decline and
mistimed political maneuvers undermine institutional capacity and democratic
accountability.
Key Words: Ekrem Imamoglu,
local government, public administration failures, populism, political career
GİRİŞ
İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, 2019 yerel seçimlerinde yalnızca
İstanbul’u kazanmakla kalmamış, aynı zamanda Türkiye’deki muhalefetin
psikolojik üstünlüğünü elde ettiği ve siyasal denklemi dönüştürdüğü bir figür
haline gelmiştir. Bu zafer, onu yerel bir yöneticiden çok muhalefetin
gelecekteki olası Cumhurbaşkanı adayı olarak konumlandırmış ve kamuoyunda
ulusal liderlik gizil gücü taşıyan bir aktör olarak algılanmasına neden
olmuştur. Ancak bu beklenti sonraki süreçte hem belediye başkanı olarak
yürüttüğü yönetimsel başarım düzeyi hem de siyasal iletişim stratejileri
bağlamında çeşitli sorunlarla karşılaşmıştır.
Bu çalışma,
Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak görev yaptığı
dönemde gözlemlenen uygulama hatalarının ötesinde onun Cumhurbaşkanlığına giden
yolda oluşturmaya çalıştığı siyasal kariyer çizgisi üzerindeki stratejik
sapmaları da kapsamlı biçimde çözümlemeyi amaçlamaktadır. Yerel yönetişimden
ulusal siyasete geçiş sürecinde sergilenen yanlışlıklar, iletişimsel
dengesizlikler ve stratejik yanlış hesaplar bu çift katmanlı çözümlemenin
merkezindedir.
Çalışma,
İmamoğlu örneğini kullanarak Türkiye’de muhalif siyasal aktörlerin ulusal
liderliğe evrilme süreçlerinde karşılaştıkları yapısal zorlukları ve bireysel
tercihlerden kaynaklı sınırlılıkları tartışmayı hedeflemektedir. Bu doğrultuda,
belediye yönetimi düzeyindeki analitik, ideolojik, iletişimsel ve stratejik
hatalar ile Cumhurbaşkanlığı adaylığı bağlamında yapılan siyasal tavır alma
yanlışlıkları birlikte ele alınacaktır.
ARAŞTIRMANIN
AMACI VE HEDEFLERİ
Bu
araştırmanın temel amacı Ekrem İmamoğlu’nun hem İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı olarak yürüttüğü yönetim sürecindeki hataları hem de Cumhurbaşkanlığı
adaylığına yönelik kariyer planlaması bağlamında yaptığı stratejik sapmaları
kavramsal ve çözümleyici bir çerçevede değerlendirmektir. Çalışma, yerel
yönetişim uygulamaları ile ulusal siyasal liderlik oluşturma arasında kurulan
bağların nasıl zayıflayabildiğini, hangi iletişimsel, ideolojik ve stratejik
hataların bu süreci sekteye uğrattığını ortaya koymayı hedeflemektedir. Bu
amaç, yapıcı eleştirellik özelliği taşıyan bir akademik uyarı ya da yol
gösterici öneri olmak özelliği taşımaktadır.
Çalışmanın başlıca
hedefleri şunlardır:
Ekrem İmamoğlu’nun yerel yönetim uygulamalarında gözlemlenen
hata türlerini kavramsallaştırmak,
Cumhurbaşkanlığı adaylığına yönelik liderlik oluşturma
sürecinde yapılan siyasal tavır alma ve iletişim hatalarını ortaya koymak,
Bu iki düzeydeki hata kümeleri arasındaki ilişkileri ve
karşılıklı etkileşimi incelemek,
Türkiye'de muhalif siyasal aktörlerin yerelden ulusala geçiş
süreçlerinde karşılaştıkları yapısal ve bireysel sınırlılıkları tartışmak ve
Bu çözümleme üzerinden daha etkin bir muhalefet stratejisine
katkı sağlayacak öneriler geliştirmek.
ARAŞTIRMA
SORULARI
Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
olarak sergilediği yönetişim uygulamalarında hangi hata türleri
belirginleşmiştir?
İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığına yönelik liderlik
çizgisinde yaptığı stratejik ve iletişimsel hatalar nelerdir?
Belediye başkanlığı düzeyindeki hatalar ile ulusal siyasal
liderlik iddiası arasındaki çelişkiler nasıl şekillenmiştir?
Yerel yönetim uygulamalarının ulusal liderlik oluşturmada
oynadığı rol ne ölçüde kurumsal ne ölçüde kişiseldir?
Muhalif siyasal aktörlerin yerelden merkeze yönelme
stratejilerinde karşılaştıkları yapısal sorunlar nelerdir ve bunlara karşı ne
tür kurumsal ve siyasal önlemler geliştirilebilir?
KURAMSAL
ÇERÇEVE
Siyasal
kariyer oluşturma süreçleri yalnızca bireysel hırs ya da örgütsel ait olma
duygusuyla açıklanamayacak kadar çok katmanlıdır. Özellikle yerel
yöneticilikten ulusal düzeyde bir liderliğe geçiş yapmayı hedefleyen siyasal
aktörler için bu süreç hem yönetsel yeterlilik hem de stratejik akıl yürütme
kapasitesi gerektirir. Bu bağlamda Ekrem İmamoğlu’nun örneği yalnızca yerel
yönetim bağlamında değil aynı zamanda kişisel liderlik projesi ve siyasal
yükseliş stratejisi açısından da değerlendirilmelidir. Bu çalışmada ele alınan
hata türleri aşağıdaki üç kuramsal zeminde temellendirilmektedir.
Yerel
Yönetişim Kapasitesi ve Kamusal Hata Kuramı
Kamu
yönetimi yazınında yönetsel süreçlerdeki başarısızlıklar sıklıkla “bürokratik
hata”, “stratejik sapma” ya da “analitik kırılma” gibi kavramlarla açıklanır. Yerel
yönetişimde bu hatalar özellikle büyükşehir belediyelerinde karar alma
süreçlerinin kurumsal akılcılık yerine kişisel takdirlerle yönetilmesiyle
ortaya çıkar. Ekrem İmamoğlu’nun başkanlığı döneminde gözlemlenen bazı
uygulamalar yerel yönetişim kapasitesinin sınırlı kaldığı, planlama, kaynak
yönetimi, krizle başa çıkma ve kurumlar arası eş güdüm gibi alanlarda ciddi zayıflıklar
yaşandığını göstermektedir. Bu bağlamda çalışmada kullanılan “analitik hata” ve
“stratejik hata” kavramları kamu siyasası döngüsündeki karar alma, uygulama ve
değerlendirme aşamalarında yapılan yanlış yapılandırmalara dayanmaktadır. Bu
tür hatalar çoğu zaman hedef belirsizliği, kaynak özgülemede hatalar ve
kurumlar arası rol çatışmalarıyla ilişkilendirmektedir.
Siyasal
Liderlik, Popülizm ve Kişiselleşmiş Siyaset
Çağdaş
siyasal liderlik anlayışı, özellikle 21. yüzyılda, kurumsal rollerin ötesine
geçerek kişiselleşmiş bir temsil biçimine dönüşmüştür. Bu dönüşümde popülizm,
medya performansı ve ‘lider-karizma’ ilişkisi belirleyici olmaktadır. Türkiye
bağlamında Ekrem İmamoğlu’nun adaylık süreci “popülist olmayan bir popülizm”
biçimiyle kişisel sempati, mağdurluk anlatısı ve karşıtlık stratejileri
üzerinden kurgulanmıştır. Ancak bu kurgunun sürekliliği kararlı siyasal tavırlar
ve programlı duruşla desteklenmediği için zamanla zayıflamıştır. Bazı düşünürler
liderliği “kurumsal bağlam içinde üstün başarım düzeyi gösterme sanatı” olarak
tanımlar. Bu bağlamda İmamoğlu, CHP içinde kurumsal bir liderlik üretmeden
ulusal düzeyde ‘karizmatik’ bir figüre dönüşmeye çalışmış fakat bu çaba parti
içi meşruluk krizleri ve net tavır alma eksiklikleriyle sınırlı kalmıştır.
Stratejik
İletişim, Konumlama ve Algı Yönetimi
Siyasal
iletişim yalnızca mesaj iletmek değil aynı zamanda “kimlik oluşturmak”tır.
Ekrem İmamoğlu'nun söylem repertuarı çoğu zaman karşıtlık (AKP ve Erdoğan
eleştirisi), kapsayıcılık (“16 milyon İstanbullu”), mağdurluk (YSK kararı) gibi
çerçevelerle biçimlenmiştir. Ancak bu çerçeveler arasında net bir tutarlılık
bulunmadığı gibi zaman zaman köktenci seküler söylemler ile milliyetçi
açılımlar arasında salınan konum almalar hedef kitlesinde güven bunalımı
yaratmıştır. Stratejik iletişim kuramına göre siyasal aktörlerin konumlandırma
başarısı, verdikleri mesajların sürekliliği, çelişkisizliği ve toplumsal gereksinimlerle
ne ölçüde örtüştüğü ile ilgilidir. İmamoğlu’nun özellikle COVID-19 krizi, 6’lı
Masa süreci ve adaylık tartışmalarında izlediği iletişim çizgisi hem parti
içindeki konumunu güçlendirememiş hem de toplumsal beklentilere net karşılık
verememiştir.
Bu çalışmada
Ekrem İmamoğlu’nun yerel yönetim performansı ile Cumhurbaşkanlığı adaylığı
süreci arasında kurulan ilişki kamu yönetimi, siyaset bilimi ve liderlik
kuramları ekseninde değerlendirilmektedir. Ele alınan hata türleri (analitik,
ideolojik, iletişimsel ve stratejik) yalnızca yönetimsel başarım düzeyine değil
aynı zamanda siyasal temsil, kamu algısı, örgüt içi denge ve seçmen
beklentileri bağlamında da kavramsallaştırılmaktadır. Bu çerçevede, kuramsal
yaklaşım dört ana eksende yapılandırılmıştır.
Yönetsel Akılcılık ve Analitik Kapasite Kuramı
Kamu yönetimi yazınında
karar alıcıların sorunları tanıma, çözüm üretme ve uygulama kapasiteleri ‘analitik
kapasite’ kavramı altında incelenmektedir Analitik kapasite, sadece teknik
bilgiye değil aynı zamanda örgütsel öğrenme, bilgi işleme ve kaynak yönetimi
becerilerine de dayanır. İmamoğlu’nun yönetiminde, özellikle uzun vadeli vizyon
eksikliği, insan gücü planlamasındaki yetersizlikler ve kurumsal kapasite
oluşturmada ihmaller bu kuramsal çerçeve açısından değerlendirilmektedir.
Popülizm ve Siyasal Temsil Kuramı
Çağdaş siyasal
iletişim kuramları liderlerin halkla kurduğu ilişkiyi ve bu ilişkinin biçimini
popülizm kavramı çerçevesinde ele alır. Laclau, popülizmi halk ile elit
arasındaki ayrım üzerinden şekillenen bir söylemsel yapı olarak tanımlar. Bu
bağlamda, kent lokantaları gibi sosyal yardım uygulamaları yalnızca kamu
hizmeti sunumu değil aynı zamanda liderin “halkın içinden biri” imajını
pekiştirme aracıdır. Bu yönüyle popülizm yönetsel kararlarla siyasal meşruluk
üretimi arasındaki geçişkenliği açıklamakta kullanılır. İmamoğlu örneğinde,
popülist sosyal uygulamaların “vitrinleştirilmesi” siyasal yükseliş stratejisi
olarak çözümlenmektedir.
Siyasal Liderlik ve Zamanlama Kuramları
Siyasal
liderlik, sadece karizmatik ya da teknik becerilere değil aynı zamanda “doğru
zamanda doğru tavır alma” kapasitesine dayanır. Bu bağlamda, İmamoğlu’nun
Cumhurbaşkanlığı adaylığını erken ve zamansız biçimde ilan etmesi siyasal
zamanlama ve stratejik hizalanma kuramları çerçevesinde bir “stratejik hata”
olarak değerlendirilmiştir. Siyasal liderliğin meşruluğu yalnızca kişisel
başarım düzeyi ile değil aynı zamanda örgütsel bağlam, toplumsal talep ve
seçmen psikolojisi ile de ilişkilidir.
Kurumsal Etik ve Kamu Yönetişimi Yaklaşımı
Yönetsel
hataların ideolojik ve etik boyutu, özellikle liyakat yerine sadakat, meclis
grubu mühendisliği ya da partizan atama politikaları gibi uygulamalarda görünür
olmaktadır. Bu tür tercihler “kamu yönetişimi” savunucularının vurguladığı
demokratik sorumluluk, saydamlık, kapsayıcılık ve hesap verebilirlik
ilkeleriyle çelişmektedir. Çalışmada, bu eksende İmamoğlu’nun yönetsel
uygulamaları “etik liderlik” ve “demokratik yönetişim” ilkeleri ışığında
irdelenmektedir.
Kuramsal Sonuç ve Yaklaşımın Gerekçesi
Bu kuramsal
çerçeve, İmamoğlu’nun siyasal yükselişini ve yönetsel uygulamalarını yalnızca
başarım düzeyi odaklı değil siyasal temsil, popülizm, liderlik zamanlaması ve
kurumsal etik eksenlerinde anlamaya olanak sağlar. Bu çok boyutlu yaklaşım,
çalışmanın hem kamu yönetimi hem de siyaset bilimi disiplinlerine katkı
sunmasını hedeflemektedir.
YÖNTEM
Bu çalışma,
Ekrem İmamoğlu’nun 2019–2024 döneminde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
olarak yürüttüğü yönetsel etkinlikler ile aynı dönemde şekillendirmeye
çalıştığı ulusal siyasal liderlik stratejisini kavramsal hata kategorileri
üzerinden değerlendirmeyi amaçlayan nitel bir çözümleme çalışmasıdır.
Araştırma, herhangi bir nicel veri setine dayanmamakta, medya içerikleri,
kamusal açıklamalar, siyasal olayların gelişimi ve kamuoyuna yansıyan yönetim uygulamaları
üzerinden yürütülen belge çözümlemesi, olgusal çözümleme ve söylem çözümlemesi
yöntemlerinin bir arada kullanılmasıyla gerçekleştirilmiştir.
Çalışma
Tasarımı
Araştırma,
çok düzeyli bir çözümleme modeli temelinde yapılandırılmıştır. İlk düzeyde,
İmamoğlu’nun İBB başkanlığı sürecinde ortaya çıkan yönetimsel aksaklıklar dört
temel hata türü altında (analitik, ideolojik, iletişimsel ve stratejik hatalar)
sınıflandırılarak incelenmiştir. İkinci düzeyde ise, bu yerel yönetim uygulamasının
Cumhurbaşkanlığı adaylığına yönelik stratejik bir liderlik çizgisine nasıl
eklemlendiği ve bu süreçte yapılan hataları çözümlenmiştir.
Veri
Kaynakları
Çalışmada
kullanılan başlıca veri kaynakları şunlardır:
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait açıklamalar, proje
belgeleri ve kamuya açık strateji belgeleri,
Ulusal ve yerel basında yer alan haber içerikleri,
röportajlar, canlı yayın kayıtları, toplumsal medya paylaşımları,
Ekrem İmamoğlu’nun doğrudan kamuoyuna hitap ettiği konuşmalar
ve söylemleri ve
Siyasal süreci etkileyen önemli dönemeçler: 2019 seçim süreci
ve iptali, 2020–2022 arasındaki kriz yönetimi (pandemi, sel, kar vb.), 6'lı
Masa süreci, 2023 adaylık tartışmaları.
Bu
içerikler, sistemli olarak taranmış ve kavramsal çerçevede belirlenen hata
türlerine göre kodlanarak çözümlemeye tabi tutulmuştur.
Sınırlılıklar
Çalışmanın
temel sınırlılığı kullanılan verilerin büyük oranda kamuya açık içeriklere
dayanması ve karar alma süreçlerine ilişkin içsel belgelere erişilememesidir.
Ayrıca İmamoğlu’nun bireysel tercihleri ile partisel dinamikler arasındaki
ilişkiyi ayırt etmek her durumda kesinlik taşımasa da çalışma bu ikili yapıyı
dikkatle göz önünde bulundurarak ilerlemiştir. Bu yönüyle araştırma, bir
“eleştirel durum incelemesi” niteliği taşımakta ve genelleştirme savı değil
çözümleyici bir model önerisi sunmaktadır.
ÇÖZÜMLEME:
İBB BAŞKANI OLARAK YAPILAN HATALARIN TÜRLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ
Belediye
başkanı olarak yapılan stratejik hatalar dört alt bölümde ele alınmaktadır: Analitik
Hatalar, İdeolojik Hatalar, İletişimsel Hatalar ve Stratejik Hatalar.
Analitik
Hatalar
Analitik
hatalar, kamu yönetimi bağlamında karar alma süreçlerinin bilgiye dayalı
yürütülmemesi, mevcut sorunların yanlış tanılanması ya da çözüm yollarının
teknik olarak yetersiz biçimde kurgulanmasıyla ilişkilidir. Siyasa yapım
sürecinde analitik hata sorunun sınırlarının doğru çizilmemesi, yanlış veriyle
karar alınması ya da mevcut siyasa araçlarının etkilerinin öngörülememesi gibi
durumları içerir. Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı
sürecinde bu türden hatalara çok sayıda örnek bulmak olanaklıdır.
En belirgin
analitik hata, şehir ölçeğindeki sorunlara sistemli veri çözümlemesi ve çok
boyutlu planlama yaklaşımları yerine kişisel sezgiye dayalı müdahalelerle yanıt
verilmesidir. İstanbul gibi karmaşık bir kent sisteminde, toplu ulaşım,
altyapı, afet yönetimi ve kentsel dönüşüm gibi alanlarda alınan kararların bütünleşik,
uzun vadeli ve çok aktörlü değerlendirme süreçlerinden geçmesi gerekirken İBB
yönetiminin çoğu kez bu süreçleri teknik düzeyde işletmediği gözlemlenmiştir.
Örneğin,
toplu taşıma hatlarının artırılması ve metrobüs filolarının yenilenmesi gibi
teknik konular uzun süreli ihmal edilmiş, bunun yerine görünürlüğü yüksek ama
etkisi sınırlı “simge projeler” (örneğin İstanbul Kitapçısı, Halk Süt, kent
lokantaları gibi) önceliklendirilmiştir. Bu tercihler, teknik önceliklerin siyasal
simge yaratma amacına kurban edilmesi olarak değerlendirilebilir. Aynı şekilde
afet ve kriz yönetimi gibi alanlarda İBB’nin, 2022 yılında yaşanan kar felaketi
sırasında merkezi yönetimle olan gerilim nedeniyle eş güdüm eksikliği yaşaması
ve hatta merkezi yönetimin engellemeleriyle savaşım vermesi yalnızca siyasal
bir sorun değil aynı zamanda bilgi akışı ve durum çözümlemesi kapasitesindeki
zayıflığın da bir göstergesidir.
Analitik
hatalar yalnızca uygulamada değil kamuoyuna sunulan stratejik planlama
belgelerinde de gözlemlenmiştir. Örneğin, 2020–2024 İstanbul Stratejik
Planı’nda belirlenen hedefler ile bu hedeflere ayrılan kaynaklar arasında
orantısızlık bulunmaktadır. Performans göstergeleri ise somut çıktılara dayalı
olmaktan çok soyut ve denetlenemez niteliktedir. Bu durum, stratejik
planlamanın analitik bir araç olmaktan çıkarılıp normatif bir metne
dönüştürüldüğünü göstermektedir.
Sonuç
olarak, İmamoğlu yönetiminde gözlemlenen analitik hatalar veri eksenli siyasa
üretiminin zayıflığı, kurumsal kapasitenin teknik bilgi üretimi ve yorumlamada
yetersiz kalması ve belediyenin karar alma süreçlerinde popülerlik odaklı kısa
vadeli hesapların teknik gerçekliğin önüne geçmesi gibi başlıklarda
toplanabilir. Bu tür hatalar, sadece yönetim kapasitesini değil kamuoyunda
oluşan ‘yönetişim yetkinliği’ algısını da olumsuz yönde etkilemiştir.
Analitik
hatalar, yöneticinin sorunları doğru tanımlayamaması, neden-sonuç ilişkilerini
kavrayamaması ve çözüm üretememesi anlamına gelir. İmamoğlu’nun yönetiminde şu
temel analitik zayıflıklar gözlenmiştir:
İçme
Suyuna Yapılan Fahiş Zamlar: İBB’nin su fiyatlarına uyguladığı yüksek zamlar, toplumsal
adalet ve kamu hizmeti ilkeleriyle çelişmiştir. Dar gelirli vatandaşların bu
zamlardan nasıl etkileneceğine yönelik kapsamlı bir çözümleme ve sübvansiyon
mekanizması geliştirilmemesi toplumsal huzursuzlukları artırmıştır. Bu kararın
gerekçelendirilmesindeki eksiklikler belediyenin kamuoyu gözünde güven
kaybetmesine neden olmuştur.
Uzun
Vadeli Kentsel Vizyonun Eksikliği: İstanbul gibi mega bir kentin 10, 20 ve 50 yıllık gelişim
planlarının yetersizliği, kent yönetiminde ciddi bir çözümleme eksikliği ortaya
koymaktadır. Demografik değişimler, ekonomik temelde olabilecek değişimler, altyapı
gereksinimleri, iklim değişikliği etkileri gibi kritik parametrelerin dikkate
alınmaması sürdürülebilir kalkınma hedeflerinden sapmaya yol açmıştır.
Kurumsal
ve Örgütsel Gelişimin Göz Ardı Edilmesi: Kurumsal reformlara gereken önem verilmemiş ve bürokratik
kapasitenin geliştirilmesi ihmal edilmiştir. Bu durum, karar alma süreçlerinin
etkinliğini azaltmış ve kriz yönetiminde yetersizliklere sebep olmuştur.
Personel Yönetiminde
Eksiklikler:
Yaklaşık 100.000 kişilik belediye personelinde bilimsel planlama yapılmaması,
kalifiye eleman eksikliği ve gereksiz istihdamın yaygınlığı kurumsal
verimliliği düşürmüştür. Gereksiz personel sayısı çok fazladır.
İdeolojik
Hatalar
Ekrem
İmamoğlu’nun siyasal kariyerinde ideolojik tavırlar konusunda sergilediği
dalgalı ve çelişkili tutumlar yönetim anlayışında ve siyasal stratejisinde
önemli bir sorun alanı olarak ortaya çıkmaktadır. İdeoloji, bir siyasetçinin
kimliğini ve siyasalarını şekillendiren temel çerçevedir. Bu çerçeve, hem
seçmen tabanıyla kurulan güven ilişkisinde hem de siyasal aktörler arasındaki
konumlanmada belirleyici rol oynar. Ancak İmamoğlu’nun farklı dönemlerde
benimsediği değişken ideolojik söylemler kamuoyunda ve parti içindeki
destekçileri arasında kafa karışıklığına ve güvensizliğe neden olmuştur.
Özellikle
CHP'nin geleneksel toplumsal demokrat çizgisinden zaman zaman uzaklaşarak,
liberal, merkez sağ ya da yararcı siyaset biçemine yakınlaşan tutumlar
sergilemesi İmamoğlu’nun ideolojik belirsizliğinin en önemli
göstergelerindendir. Bu durum, onun geniş kitlelere hitap etme çabasıyla
açıklanabilse de net bir ideolojik duruşun eksikliği siyasal güvenilirliği
zedelemekte ve uzun vadeli siyasal destek birikimini engellemektedir.
Buna ek
olarak, İmamoğlu’nun ideolojik dalgalanmaları siyasal hedefleriyle örtüşmeyen
söylemler ve siyasa tercihlerinde de kendini göstermiştir. Yerel yönetim
alanında ortaya koyduğu bazı uygulamalar CHP tabanının beklentileriyle
çatışmakta, kimi zaman ise milliyetçi ya da tutucu seçmen gruplarına yönelik
mesajlarla çelişmektedir. Bu ideolojik karmaşa, sadece seçmen nezdinde değil,
aynı zamanda partinin farklı kesimleri arasında da görüş ayrılıklarına yol
açarak İmamoğlu’nun liderlik profilini zayıflatmıştır.
Toplumsal
Belediyeciliğin Aşırı Vurgulanması: Toplumsal yardım ve destek siyasalarının önceliklendirilmesi
kentin altyapı, kalkınma ve çevre gibi yapısal sorunlarının geri planda
kalmasına yol açmıştır. Bu da geçici çözümlerle seçmen bağlılığı sağlama çabası
olarak yorumlanmıştır.
Liyakat
Yerine Sadakat Esaslı Meclis Grubu Oluşturulması: Parti içi güç pekiştirilirken,
liyakat ve erdem yerine kişisel sadakat temel alınmış ve bu da kurumsal
demokratik yapının zayıflamasına neden olmuştur.
İdeolojik
Dalgalanmalar:
İmamoğlu’nun zaman zaman toplumsal demokrat ilkelerle uyuşmayan liberal ya da yararcı
söylemleri seçmen tabanında güven sarsıntısı yaratmıştır.
Sonuç
olarak, İmamoğlu’nun ideolojik konumlandırmasındaki belirsizlikler siyasal
kariyerinde stratejik bir zayıflık olarak değerlendirilmelidir.
İletişimsel
Hatalar
Siyasal
liderlerin başarısında iletişim becerileri kritik bir rol oynar. Ekrem
İmamoğlu’nun siyasal kariyerinde özellikle geniş ve farklı kesimlere hitap
etmeye çalıştığı dönemde iletişim stratejilerinde ve uygulamalarında önemli zayıflıklar
ve hatalar gözlemlenmiştir. Bu bölümde, İmamoğlu’nun mesajlarını etkili bir
şekilde iletememesi, tutarsız açıklamalar yapması ve kriz anlarında yetersiz
iletişim yönetimi sergilemesi gibi temel iletişimsel sorunlar ele alınacaktır.
İmamoğlu’nun
iletişim hataları hem seçmenler nezdinde güven kaybına yol açmış hem de medyada
ve sosyal medyada olumsuz algıların güçlenmesine zemin hazırlamıştır. Özellikle
beklentilerle örtüşmeyen veya çelişkili ifadeler kamuoyunda kafa karışıklığı
yaratmış ve siyasal rakipleri tarafından etkili şekilde kullanılabilmiştir.
Ayrıca, kriz dönemlerinde kriz iletişim stratejilerinin yetersizliği kamuoyunda
liderlik eksikliği algısını artırmıştır. Bunun yanında, İmamoğlu’nun farklı toplumsal
ve ideolojik gruplarla kurduğu iletişimde içtenlik ve tutarlılık eksiklikleri
destekçilerinin güdülenmesini zayıflatmıştır. Mesajların hedef kitleye uygun
şekilde biçimlendirilmemesi ve iletişim kanallarının doğru yönetilememesi siyasal
stratejisinin başarısını olumsuz yönde etkilemiştir.
Tutarsız
ve Çelişkili Mesajlar
İmamoğlu’nun
kamuoyuna yönelik açıklamalarında zaman zaman tutarsızlıklar ve çelişkiler
gözlemlenmiştir. Özellikle siyasal tutumunu netleştirmekte zorlandığı
dönemlerde farklı hedef kitlelere farklı mesajlar vermesi seçmenlerde güven
eksikliğine yol açmıştır. Örneğin, laiklik ve din konusundaki söylemlerinde
yaşanan dalgalanmalar hem laik tabanda hem de tutucu seçmenler arasında
kafaların karışmasına neden olmuştur. Bu durum, rakipler tarafından sıkça
eleştirilmiş ve kamuoyunda ‘netlik’ eksikliği olarak algılanmıştır.
Kriz
Yönetiminde İletişim Eksiklikleri
Kamuoyu kriz
anlarında liderlerin hızlı, net ve etkili iletişim kurmasını bekler.
İmamoğlu’nun bazı kriz dönemlerinde iletişim stratejisindeki eksiklikler bu
beklentiyi karşılamamış ve liderlik algısında zayıflamalara yol açmıştır.
Örneğin, beklenmeyen siyasal saldırılar veya yerel yönetimle ilgili krizler
karşısında net ve çabuk açıklamalar yapmaması kamuoyunda belirsizlik
yaratmıştır. Bu durum hem medyada olumsuz yansımalar hem de toplumsal medya
üzerinden yayılan bilgi kirliliğinin artmasıyla sonuçlanmıştır.
Hedef
Kitleye Uygun Dil ve Kanal Seçimi Sorunları
Farklı
sosyo-kültürel ve ideolojik kesimlere hitap eden bir siyasetçi için iletişim
dili ve kanalları çok önemlidir. İmamoğlu’nun iletişiminde kimi zaman seçmen
tabanının sosyo-kültürel yapısına uygun olmayan ifadeler veya mecra seçimi
sorunları görülmüştür. Bu da mesajların hedef kitleye ulaşmasını zorlaştırmış
ve etkisini azaltmıştır. Özellikle genç seçmenlerle toplumsal medyada
etkileşimde zaman zaman yetersiz kalması iletişim başarısını olumsuz
etkilemiştir.
Medya ile
İlişkilerde Zorluklar: İmamoğlu’nun medya ile ilişkilerinde yaşadığı bazı sorunlar mesajlarının
doğru ve eksiksiz aktarılmasını engellemiştir. Bazı medya organları ile yaşanan
gerilimler ve zaman zaman açıklamaların eksik ya da yanlış anlaşılması
kamuoyunda olumsuz bir algı oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu da siyasal
iletişim stratejisinin zayıflamasına neden olmuştur.
Nagehan
Alçı’nın Karadeniz Gezisine Davet Edilmesi: Kamuoyunda tartışmalı bir figür olan Alçı’nın davet
edilip bağımsız gazetecilerin dışlanması basın özgürlüğü ve çoğulculuk duyarlılıkları
açısından olumsuz algılanmıştır.
Adaylığını
Çok Erken ve Zamansız Açıklaması: Cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin erken açıklamalar
muhalefet içi uyumu zedelemiş ve liderlik algısını olumsuz etkilemiş ve
kamuoyunda belirsizlik yaratmıştır.
Kriz
Yönetiminde Yetersizlik: Örneğin, İstanbul’daki bazı krizlerde geç yapılan açıklamalar,
kamuoyunda liderlik yeteneği eksikliği algısını artırmıştır.
İmamoğlu’nun
iletişimsel hataları siyasal kariyerinin ilerleyişinde önemli bir engel teşkil
etmektedir. Tutarsız mesajlar, kriz anlarında iletişim yetersizlikleri, hedef
kitleye uygun dil ve kanal seçimi sorunları ile medya ilişkilerindeki zorluklar
destek tabanının genişlemesini sınırlamış ve güven kaybına yol açmıştır. Bu
sorunların aşılması, daha etkili ve tutarlı bir iletişim stratejisi
geliştirilmesiyle olanaklıdır.
Stratejik
Hatalar
Ekrem
İmamoğlu’nun siyasal kariyerinde stratejik karar alma ve uygulama süreçlerinde de
önemli hatalar yapılmıştır. Bu hatalar hem kısa vadeli siyasal kazanımları hem
de uzun vadeli hedefleri açısından olumsuz sonuçlara yol açmıştır. Aşağıda bu
stratejik hatalar dört ana başlık altında derinlemesine incelenmektedir.
İmamoğlu’nun
geniş bir seçmen tabanına ulaşma isteği CHP'nin toplumsal demokrat kimliğiyle
uyumsuz siyasa ve söylemleri beraberinde getirmiştir. Örneğin, yerel yönetim
döneminde dinsel (Cuma namazı sonrası basına açıklama yapmak, umre haccına
gitmek, Kuran okumayı videoya çekmek ve yayınlamak) ve milliyetçi kesimlere
yönelik aşırı dikkatli ve zaman zaman aşırı uzlaşmacı tutumlar CHP’nin toplumsal
demokrat tabanında rahatsızlık yaratmıştır. Bu durum, partinin geleneksel
seçmenlerinin güdülenme düzeyinin düşmesine ve ait olma duygularının
zayıflamasına neden olmuştur. Aynı zamanda, bu strateji, milliyetçi ve tutucu
seçmenlerde tam anlamıyla karşılık bulamamış çünkü İmamoğlu’nun kimlik ve
söylem belirsizliği bu kesimlerde de güvensizlik yaratmıştır. Sonuçta ne tabanı
tam anlamıyla koruyabilmiş ne de yeni kesimlerde güçlü destek
oluşturabilmiştir.
İmamoğlu’nun
siyasal rakipleri, özellikle AKP ve MHP gibi güçlü ve örgütlenmiş partiler
rakiplerinin atılımlarına karşı etkili karşı stratejiler geliştirebilmiştir.
İmamoğlu ise rakiplerinin güçlü yanlarını yeterince değerlendirememiş ve
özellikle seçim süreçlerinde hızlı ve keskin karşı ataklar yapmakta
gecikmiştir. Örneğin, 2019 İstanbul seçimlerinin yenilenme sürecinde AKP'nin
kullandığı yasal ve siyasal savlara karşı etkili ve zamanında karşı strateji
geliştirememesi sürecin uzamasına ve kamuoyunda belirsizliğe neden olmuştur.
Ayrıca, rakiplerin medyadaki yoğun propagandasına karşı daha etkili bir medya
stratejisi geliştirilememesi de İmamoğlu’nun siyasal alanını daraltmıştır.
Türkiye
siyasetinde ittifaklar özellikle son yıllarda seçim başarısının anahtarı haline
gelmiştir. İmamoğlu’nun ittifak siyasaları, muhalefetin genelinde yaşanan iş
birliği zorluklarından etkilenmiş, kimi zaman kararsız ve net olmayan
tutumlarla sonuçlanmıştır. Örneğin, Millet İttifakı içerisindeki farklı parti
ve gruplarla olan ilişkilerde zaman zaman gerilimler ve eş güdüm eksiklikleri
ortaya çıkmıştır. İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde ittifakın
ortak aday stratejisinde yaşanan belirsizlikler seçmenler düzeyinde güven
sorunlarına yol açmıştır. Bu durum, muhalefetin oylarını artırmakta zorluk
yaşamasına neden olmuştur.
Siyasal
kampanyalarda fırsatları zamanında değerlendirmek ve doğru zamanda hamle yapmak
çok önemlidir. İmamoğlu’nun kampanya yönetiminde zamanlama hataları sıkça
görülmüştür. Örneğin, önemli siyasal kriz veya gelişmeler karşısında geç
açıklamalar yapması rakiplerinin bu boşlukları propaganda aracı olarak
kullanmasına yol açmıştır. Ayrıca, bazı kritik mesajların kamuoyuna
duyurulmasında gecikmeler veya uygun olmayan mecraların tercih edilmesi
İmamoğlu’nun mesajlarının etkililiğini azaltmıştır. Kampanya sürecinde özellikle
sayısal iletişim kanallarını etkili kullanmada eksiklikler yaşanması genç
seçmenlerle bağ kurma fırsatlarının kaçmasına neden olmuştur.
İmamoğlu’nun
stratejik hataları siyasal kariyerinin kritik dönemeçlerinde önemli engeller
yaratmıştır. Hedef kitle ile uyumsuz stratejiler geliştirmesi, rakip çözümlemelerinde
yetersiz kalması, ittifak siyasalarında netlik sağlayamaması ve kampanya
zamanlamasındaki hatalar başarı şansını sınırlamıştır. Bu alanlarda yapılacak
kapsamlı değerlendirme ve iyileştirmeler İmamoğlu’nun siyasal geleceği
açısından yaşamsal öneme sahiptir.
Genç ve
Deneyimsiz Adayların Öne Çıkarılması: Yerel seçimlerde liyakat yerine sadakat esasına dayalı aday
tercihi etkinlik ve temsil açısından sorunlara yol açmıştır. ‘Genç vitrin
yaratma’ saplantısı da bir anlamda başarısızlığa neden olmuştur.
Kent
Uzlaşısı Yaklaşımı: CHP’nin
DEM oylarını alabilmek için sonradan adı iktidar tarafından “kent uzlaşısı”
olarak konulan stratejik seçim ittifakı isabetlilik düzeyinin yeterince incelenmemesi
ayrı bir zayıflık noktası olarak kaydedilmelidir. Bu bağlamda DEM’in önerdiği
kimi isimlere liyakat ve erdemlilik unsurlarına bakılmaksızın belediye
meclislerine üye yapılmıştır.
Meclis
Üyelerinin Belirlenmesinde İlkesizlik ve Yandaş Yaklaşımlar: İstanbul’da ilçe belediye
meclislerinin oluşturulmasında tam bir başarısızlık yaşanmıştır. Akraba
kayırıcılık, mezhepçilik, bölgecilik, yüklenicilik yapanların sahip olduğu
temsil oranının aşırılığı, eğitime, bilgiye ve deneyime ağırlık verilmemesi
yetersiz ve etkisiz ilçe ve büyükşehir belediye meclislerinin oluşmasıyla
sonuçlanmıştır.
CHP’ye
Bağlı İlçe Belediye Başkanlarının Yönlendirilememesi ve İş Birliği ve Eş Güdüm
Eksiklikleri: İstanbul
Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve özellikle Ekrem İmamoğlu değil tüm ilçe belediye
başkanlarını kendi partisine bağlı ilçe belediye başkanlarının çalışmalarında
dahi siyasa ortaklığı, eş güdüm ve iş birliği ortamı sağlayamamıştır. İBB’de
AKP dönemine ilişkin kimi yolsuzluk örnekleri incelemeye başlanmış ve sonradan
merkezi hükümet bu soruşturmaları el koyarak durdurmuşsa da ilçe belediyelerine
eski dönem yolsuzlukları inceleme konusu yapılmamıştır.
Kadro
Atamalarında Güç Merkezileşmesi: Belediye meclisi ve ilçe adaylarında oluşturulan kişisel
bloklar demokratik temsil ve yerel katılımı zayıflatmıştır.
İttifak Siyasalarında
Belirsizlik:
Muhalefet bloğundaki ortak stratejinin net olmaması seçmen gözünde güven
sorunları yaratmıştır.
Kampanya
ve Mesaj Yönetiminde Zamanlama Hataları: Önemli siyasal gelişmeler karşısında gecikmeli tepki ve
yetersiz mesaj yönetimi rakiplerin üstünlük kurmasına sebep olmuştur.
Medya ve Toplumsal
Medya Savaşımında Zayıflık: AKP-MHP bloğunun medya organları üzerinden yürüttüğü yoğun propaganda
karşısında İmamoğlu’nun destekçilerini seferber edecek etkili ve hızlı karşı
kampanyalar üretememesi siyasal alanda sorunlar yaratmıştır.
Hedef
Kitle ve Tabana Yönelik Stratejik Yanlışlar: Dinsel ve milliyetçi kesimlere aşırı uzlaşmacı tavır
bunlardan biridir. İmamoğlu’nun özellikle 2019 yerel seçimleri sonrası tutucu
seçmenlere yönelik daha ılımlı ve uzlaşmacı bir dil kullanması CHP’nin
geleneksel toplumsal demokrat ve laik tabanında ‘ilkelerden ödün verme’
endişesi yaratmıştır. Örneğin, cami ziyaretleri ve dinsel mesajlarda aşırı
vurgular yapılması bazı toplumsal demokrat seçmenler tarafından “siyasal
manevra” olarak yorumlanmıştır.
Laik
seçmenlere yönelik belirsiz söylemler: Öte yandan, laik seçmenler için İmamoğlu’nun kimi zaman daha
geleneksel toplumsal demokrat söylemlerden uzaklaşması partinin tarihsel
değerlerine yeterince sahip çıkmadığı algısı yaratmıştır. Bu da özellikle CHP
içi kesimlerde eleştirilere yol açmıştır.
Rakiplerin
Çözümlemesi ve Siyasal Yarışma Stratejisinde Eksiklikler: 2019 İstanbul seçimlerinin yenilenmesi
sürecinde AKP’nin YSK’yı ikna ederek seçimlerin iptali ve yenilenmesini
sağladığı dönemde İmamoğlu’nun bu duruma karşı net ve etkili bir karşı strateji
geliştirmekte gecikmesi kamuoyunda belirsizlik yaratmıştır. Bu süreçte
rakiplerinin yandaş medya ve yargı kanallarını etkili kullanması karşısında
İmamoğlu’nun iletişim stratejisi yeterince güçlü olamamıştır.
İttifak Siyasalarında
Belirsizlik ve Yanlış Adımlar: 2023 Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde İmamoğlu’nun CHP
adaylığı beklentisi ve diğer muhalefet partileriyle ittifak yapma sürecinde
yaşanan eş güdüm eksiklikleri muhalefetin ortak aday belirleme sürecinin
uzamasına ve kamuoyunda güven kaybına neden olmuştur. Bu durum, muhalefetin
seçmen tabanında bölünmeye yol açmıştır.
Kimi
Muhalefet Kesimleri ile Uzak İletişim: İmamoğlu’nun kimi ittifak ortağı parti ve liderlerle
yeterince yakın temas kuramaması stratejik iş birliği zayıflıklarını
derinleştirmiştir.
Krize Geç
Müdahale: Örneğin,
2021 yılında İstanbul’da yaşanan sel felaketi veya ulaşım sorunları gibi yerel
yönetim krizlerine ilişkin geç ve yetersiz açıklamalar kamuoyunda liderlik eksikliği
algısını pekiştirmiştir.
Toplumsal
Medya ve Sayısal Kampanya Yönetimindeki Eksiklik: Genç seçmenlere yönelik sayısal
kampanyaların rakiplere kıyasla yetersiz kalması sosyal medya platformlarında
etkileşimlerin düşük kalmasına sebep olmuş ve genç seçmen desteğinin artmasını
engellemiştir.
CUMHURBAŞKANLIĞI
ADAYLIĞI VE SONRASI: YENİ BİR HATA KATMANI
Ekrem
İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan sonra Cumhurbaşkanı
adayı olarak ortaya koyduğu başarım düzeyi yeni boyutlar kazanan hata türlerini
de beraberinde getirmiştir. Bu dönemdeki hatalar hem muhalefetin bütünlüğünü
zedelemiş hem de kamuoyundaki güven algısını olumsuz etkilemiştir.
Stratejik
Hatalar
Erken
Adaylık Açıklaması ve Muhalefet İçi Uyum Sorunları: İmamoğlu’nun adaylık niyetini erken
açıklaması muhalefetin ortak aday belirleme sürecini zorlaştırmıştır. Bu durum,
rakip adaylar ve ittifak ortakları arasında güvensizlik yaratmış, muhalefetin
seçim stratejisinde bütünlük sorununa yol açmıştır. Bunun da ötesinde, aynı
beklentilere sahip olan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile parti içi çatışmaya
ve sürtüşmeye girmiştir. Bu olumsuzluk seçimlerdeki yenilginin önde gelen
nedenlerindendir.
Seçim
Kampanyalarında ve Yerleşim yerlerine Yapılan Gezilerde Yapılan Yanlışlıklar: Genel seçim kampanya
toplantılarında yaptığı konuşmalarda İmamoğlu söylemsel olarak Cumhurbaşkanı
adaylığını işaret eden ifadeler kullanmıştır. İstanbul dışındaki yerleşim
yerlerinde İBB bütçesiyle yapılan harcamalar kaynak savurganlığı yaratmıştır.
İttifak Eş
Güdümünde Yetersizlik: Farklı siyasal aktörlerle ortak hareket etme becerisinde gözlenen zayıflıklar
kampanya sürecinde parçalanmaya sebep olmuş ve muhalefet tabanında bölünmelerin
artmasına neden olmuştur.
Kişisel
Kariyer ve Liderlik Algısı: Bazı çevrelerde, İmamoğlu’nun adaylığı daha çok kişisel siyasal
hırsları doğrultusunda şekillenmiş bir süreç olarak algılanmış ve bu durum
muhalefetin kolektif sorumluluk ve dayanışma imajını zayıflatmıştır.
İletişimsel
Hatalar
Çelişkili
Mesajlar ve Hedef Kitle Karmaşası: İmamoğlu’nun farklı toplumsal gruplara yönelik zaman zaman
tutarsız veya çelişkili mesajlar vermesi özellikle Türkiye’nin ‘heterojen’
seçmen yapısında güven kaybına yol açmıştır.
Medya ve Sayısal
Strateji Eksiklikleri: Rakiplerin medyayı etkin kullanması karşısında İmamoğlu’nun iletişim
ekiplerinin hızlı ve etkili karşı atılımlar geliştirememesi seçmenlerin
seferber edilmesi konusunda sorunlar yaratmıştır.
Muhalefet
İçi Gerilimlerin Açıklanması: Parti içi ve ittifak içi anlaşmazlıkların kamuoyuna yansıması
muhalefetin bir arada durduğu imajını zedelemiş ve seçmenlerde kararsızlık
yaratmıştır.
Siyasal
ve İdeolojik Hatalar
Popülist
Söylemlerin Öne Çıkması: Kampanya sürecinde, siyasal derinlikten uzak, hamasi ve popülist
söylemlere yer verilmesi seçmen gözünde gerçekçi ve uzun vadeli çözüm
arayışlarına karşı kuşku yaratmıştır.
Net ve
Tutarlı Vizyon Eksikliği: Ülke yönetimine ilişkin somut, kapsamlı ve tutarlı siyasalar ve projeler
ortaya konamaması seçmenin karar verme sürecinde belirsizlik yaratmıştır.
Stratejik
Hatalar
Ekrem
İmamoğlu’nun siyasal kariyerinde karşılaştığı en kritik sorunlardan biri
stratejik planlama eksikliği ve gelişen siyasal fırsat ya da tehditlere uygun
yanıtlar verememesi olmuştur. Bu stratejik hatalar hem yerel yönetici olarak çalışmalarını
sınırlamış hem de Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde etkili bir liderlik imajı
çizmesini engellemiştir. Bu bölümde İmamoğlu’nun kısa vadeli popülist
tercihlerle uzun vadeli siyasal hedefleri arasında denge kuramaması, zamanlama
hataları yapması, ittifak yönetiminde belirsizlikler üretmesi ve kendi siyasal
markasını kurma konusunda izlediği belirsiz çizgi değerlendirilecektir.
Yerel
Yönetimde Stratejik Hatalar
İBB
kaynaklarının uzun vadeli vizyon yerine kısa vadeli popüler projelere
harcanması: İmamoğlu
döneminde İBB tarafından yürütülen bazı projeler teknik olarak başarılı olsa da
stratejik açıdan sorgulanmıştır. Örneğin, metro yatırımları gibi uzun soluklu
altyapı projelerinin hem merkezi yönetimin engellemeleri hem de stratejik
planlama eksikliği nedeniyle yavaş ilerlemesi belediyenin ‘vizyoner liderlik’
algısını zedelemiştir. Buna karşın, toplumsal medyada görünürlüğü yüksek ama
etkisi sınırlı bazı etkinliklerin (örneğin konser organizasyonları, simgesel
kültür yatırımları) öne çıkarılması seçmenin bir bölümünde "popülizm"
algısı yaratmıştır.
Kriz
anlarının stratejik yönetilememesi: İstanbul’da yaşanan doğal afetler (kar fırtınası, su
baskınları vb.) sonrasında gösterilen tepki ve kriz iletişimi stratejik
reflekslerin zayıflığını ortaya koymuştur. Örneğin 2022’deki kar krizi
sırasında İngiliz büyükelçiyle bir restoranda yemek yerken görüntülenmesi ve bu
görüntülerin hükümet medyası tarafından dolaşıma sokulması stratejik bir öngörü
eksikliğiyle birleşmiş ve kamuoyunda ciddi bir güven kaybına neden olmuştur.
SİYASAL
YÜKSELİŞİN DİNAMİKLERİ: İMAMOĞLU’NU ÖNE ÇIKARAN ETMENLER
Ekrem
İmamoğlu’nun Türkiye siyasetinde belirgin bir aktör haline gelişi yalnızca
kişisel özellikleri ve bireysel performansıyla açıklanamayacak kadar çok
katmanlı bir sürecin sonucudur. Bu bağlamda, İmamoğlu’nun yükselişinin
ardındaki temel etmenlerin hangileri olduğu sorusu diğer bölümlerde işlenen
hataların kapsam ve bağlamını anlamak açısından kritik önem taşır. Bu noktada
şu üç temel soru üzerinde durmak gereklidir.
İmamoğlu’nun
Yükselişi: Kişisel Yeterlilikler mi, Siyasal Boşluk mu?
İmamoğlu’nun
2019 yerel seçimlerindeki başarısı kuşkusuz onun iletişim gücü, olumlu kimliği
ve kutuplaştırıcı olmayan diliyle ilişkilidir. Ancak bu bireysel özelliklerin
ötesinde, geniş toplumsal kesimlerde biriken Erdoğan karşıtı tepkinin etkili
olduğu da göz ardı edilemez. Seçmen nezdinde “kim olursa olsun ama Erdoğan
olmasın” duygusu İmamoğlu’nun kısa sürede bir umut figürü haline gelmesinde
önemli bir rol oynamıştır. Bu durum, onun siyasal sermayesinin ne ölçüde
yapısal ne ölçüde konjonktürel olduğunu sorgulamayı gerekli kılar.
Erdoğan
Karşıtlığının Yükselttiği Figür: Bir Alternatif Arayışı mı?
İmamoğlu’nun
yükselişindeki bir diğer belirleyici etmen muhalefet cephesinde yaşanan
tıkanmadır. 2018 sonrası dönemde hem CHP içinde hem de genel kamuoyunda “yeni
ve güçlü bir seçenek” arayışı hız kazanmış ve bu arayış özellikle
Kılıçdaroğlu’nun geniş kesimlerce yetersiz görülen liderliğini gölgelemeye
başlamıştır. Bu atmosfer, İmamoğlu gibi genç, daha enerjik ve çatışmasız bir
profilin önünü açmıştır.
Özgür
Özel - Ekrem İmamoğlu İttifakı: Delegeler Üzerindeki Etki ve Güç Dağılımı
2023 yılı
sonlarında CHP’de yaşanan liderlik değişimi İmamoğlu’nun yalnızca yerel değil
ulusal düzeyde de siyasal bir oyun kurucu haline geldiğini göstermiştir. Özgür
Özel’in genel başkanlığa yükselmesinde İstanbul delegasyonunun Kurultay’daki ağırlığı
belirleyici olmuş ve bu delegasyonun ise büyük ölçüde İmamoğlu ve ekibi
tarafından yönlendirildiği görülmüştür. Bu durum, ‘Özgür Özel - Ekrem İmamoğlu’
ittifakının sadece geçici bir taktik birliktelik değil partinin stratejik
yönelimini belirleyen bir eksene dönüşmesine neden olmuştur. Bu ittifak,
İmamoğlu’nun olası Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde hem fırsatlar hem de
riskler barındırmaktadır.
Türkiye
Turları ve Çeşitli İllere İBB Kaynaklı Yatırımlar: Sınırın Bulanması
İmamoğluları
belediye başkanlığını aşan bir siyasal lider gibi davranarak Türkiye genelinde
gezilere çıkması, konferanslar vermesi, ulusal medya stratejisi yürütmesi ve
İstanbul dışındaki illerde belediye yatırımlarıyla varlık göstermesi,
Cumhurbaşkanlığı adaylığının altyapısını oluşturma atılımları olarak
görülmüştür. Ancak bu atılımlar kamu kaynaklarının kişisel siyasal kariyer için
kullanıldığı eleştirilerini de beraberinde getirmiştir. Bu tür etkinlikler hem siyasal
etik açısından sorunlu bir alan yaratmakta hem de İstanbul’un sorunlarına
odaklanma konusunda kendisini eleştiriye açık hale getirmektedir. Belediye
sınırlarının dışına çıkan ve merkezi siyasal hırslarla örtüşen bu strateji
Erdoğan tarafından da sıkça eleştirilmiş ve “asli görevinin ihmal edildiği”
söylemiyle gündeme taşınmıştır.
Erdoğan
ve İktidarın Tepkisi: Rakibi Belirleyip Yıpratma Taktikleri
İktidar
çevreleri, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan, İmamoğlu’nu rakip olarak çok erken
bir dönemde tanımladı. Hakkında açılan davalar, görevden alma olasılığı,
kamuoyuna sızdırılan ses kayıtları ve yargı süreçleri bu çerçevede
değerlendirilebilir. Bu, bir yandan İmamoğlu’nun önemini ve gizil gücünü
doğrularken diğer yandan, Erdoğan’ın klasik “rakibi tanımla, yıprat,
etkisizleştir” taktiğinin devrede olduğunu göstermektedir. Ancak İmamoğlu, bu
stratejiye karşı yeterince dirençli ve kararlı bir karşı strateji
geliştirememiştir. Bazen mağduriyet vurgusuna yaslanmış, bazen de popüler
kültür üzerinden sempati toplamaya çalışmıştır. Bu çelişkili tutumlar,
kamuoyunda net bir duruş oluşmasını engellemiş ve adaylık sürecini
muğlaklaştırmıştır.
Siyasal
Zamanlama Hatası
İmamoğlu,
Cumhurbaşkanlığına ilişkin niyetini gerek üstü kapalı söylemleriyle gerekse
dolaylı kampanya etkinlikleriyle 2020 sonlarından itibaren belli etmeye
başladı. Ancak bu hem kendi partisinde hem de muhalefet bloğunda "liderlik
yarışının erken başlaması"na neden oldu. Bu hatalı zamanlama bazı olumsuz
sonuçlara yol açmıştır.
CHP
içinde kutuplaşma:
Kemal Kılıçdaroğlu ile arasında liderlik yarışması doğurdu. Parti içi
hizipleşmeyi tetikledi.
Altılı
Masa’yı zorladı:
Masa henüz aday belirleme sürecine girmemişken İmamoğlu’nun öne çıkması diğer
liderlerin ve seçmenlerin tepkisini çekti.
Erdoğan’a
koz verdi: Erdoğan,
henüz muhalefet adayı kesinleşmeden İmamoğlu’nu hedef alarak onu yıpratmaya
başladı. Özellikle yargı hamleleri (örneğin YSK üyelerine hakaret davası) bu
süreçte devreye sokuldu.
Erken
Yıpranma Riski
İmamoğlu'nun
ismi erken dolaşıma girdiği için kamuoyu doygunluğu oluştu. Aday olmasa bile
sürekli gündemde tutulması onu ‘yeni bir umut’ olmaktan uzaklaştırdı. Erken
yıpranma yaşandı. Hakkında açılan davalar, spekülasyonlar ve kişisel hayatına ilişkin
dedikodular kampanya başlamadan etkisini gösterdi. Rakiplerinin odak noktası durumuna
geldi. İktidar bloğu onu hedef tahtasına koyarken muhalefet içindeki bazı
figürler de onu zayıflatmaya çalıştı.
Başarısız
Adaylaştırma Stratejisi
İmamoğlu’nun
adaylık arayışı, altını doldurmadan ve parti içi meşruluğu yeterince sağlamadan
ilerledi. Kılıçdaroğlu’nun iradesine karşın bir adaylık arayışı yürütüldü. Bu
da hem parti tabanında hem de kamuoyunda “uyumsuzluk” izlenimi yarattı.
“B” Planı
zayıftı: Kendi
adaylığı olmazsa nasıl bir rol üstleneceği belirsizdi. Bu da güven vermedi. Toplumu
inandırma süreci doğal akışında değil medya desteğiyle yapay şekilde ilerledi.
Bu, sonradan ters tepti.
Örnek
Olay - 'İkinci Yüzyıl Buluşmaları': İmamoğlu’nun Anadolu illerine geziler yaparak “ikinci yüzyıl
vizyonu” çerçevesinde kendini anlatması aslında teknik olarak bir kampanya
çalışmasıydı. Ancak bu süreç CHP Genel Merkezi’nin bilgisi ve izni dışında
ilerledi. Toplum tarafından “adaylık için erken yürüyüş” olarak algılandı ve Erdoğan’ın
“Belediye başkanlığı görevini bırak da siyasete soyun” gibi söylemleriyle
karşılık buldu. Adaylığın çok erken gündeme gelmesi İmamoğlu’nun hem kamuoyunda
hem de partide “aday adayı” olarak yıpranmasına neden oldu. Bu stratejik hata
ne kampanyanın ne de liderliğin doğru zemin üzerine kurulmasına olanak tanıdı.
Sonunda İmamoğlu aday olabildi ama bu süreçten güçlenerek çıkamadı.
Cumhurbaşkanlığı
Adaylığının Siyasal Hırs ve Büyük Fırsat Olarak Görülmesi: Aşırı Talebin
Yarattığı Riskler
Ekrem
İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı Türkiye siyasetinde önemli bir dönüm
noktası olarak değerlendirilmiştir. Ancak bu süreçte adaylık sürecine yüklenen
beklentiler kişisel siyasal hırslar ve toplumdaki değişim beklentileriyle
birleşerek çeşitli riskleri beraberinde getirmiştir. Bu durum hem parti içi
dinamiklerde hem de geniş toplumsal tabanda olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Birincisi,
İmamoğlu’nun adaylığı giderek bireysel bir kariyer hedefi olarak ön plana
çıkmıştır. Bu durum, parti içinde kolektif hareket ve dayanışmayı zayıflatmış
ve liderliğin tabana yayılmasını engellemiştir. Parti tabanı ve muhalefet
ittifakı içinde aday belirleme sürecinin kurumsal mekanizmalar yerine tek bir
liderin girişimiyle yürütülmesi eleştirilere yol açmıştır. İkincisi, Erdoğan
iktidarının uzun dönemli yönetiminin yarattığı kırılganlık ve toplumdaki
değişim arzusu İmamoğlu’na “kesin çözüm” rolü biçmiştir. Toplumsal beklentiler
gerçekçi olmayan boyutlara ulaşmış ve bu da hayal kırıklıklarına neden
olmuştur. Bu bağlamda, cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde yükselen yüksek
beklentiler seçim sonuçlarında beklenen sıçramanın gerçekleşmemesine katkı
sağlamıştır. Üçüncüsü, adaylığın erken ve güçlü şekilde ilan edilmesi CHP ve
ittifak içindeki diğer aktörlerle ilişkilerde gerilim yaratmıştır. Bu durum
muhalefetin ortak hareket yeteneğini zayıflatmış ve ittifak içi eş güdümü
olumsuz etkilemiştir. Medyada geniş yer bulan adaylık tartışmaları muhalefetin
seçmen gözündeki imajını zedelemiştir. Son olarak, siyasal hırs ve fırsatçılıkla
birlikte kampanya döneminde ortaya konan bazı vaatlerin gerçekçilikten uzak
olması seçmen güveninde azalmaya yol açmıştır. Bu durum, muhalefetin alandaki başarım
düzeyini olumsuz etkilemiştir.
Özetle,
Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığını hem büyük bir fırsat hem de
kişisel hırsların odağı olarak görmesi, siyasal sürecin doğallığını ve
etkinliğini zedelemiş, aşırı talep ve beklentiler muhalefetin seçim başarısını
sınırlamıştır. Bu deneyim, Türkiye siyasetinde liderlik arayışlarının kolektif
ve kurumsal temeller üzerine kurulmasının önemini bir kez daha ortaya
koymuştur.
Cumhurbaşkanlığı
Adaylığı Unvanının Doğal Gelişimden Çok Yapay Zorlamaların Ürünü Olması
Ekrem
İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı doğal siyasal süreçlerin organik bir
sonucu olmaktan çok çeşitli yapay ve stratejik zorlamaların ürünü olarak
değerlendirilmiştir. Bu durum hem adayın meşruluk algısını hem de muhalefetin
kurumsal bütünlüğünü olumsuz yönde etkilemiştir. Birinci olarak, İmamoğlu’nun
adaylık süreci parti tabanı ve genel seçmen kitlesi tarafından sindirilmiş,
benimsenmiş ve organik olarak desteklenmiş bir gelişme olmamıştır. Adaylık,
özellikle medya desteği ve belli siyasal aktörlerin baskısıyla gündeme taşınmış
ve bu da doğal taban desteğinin oluşmasını zorlaştırmıştır. Bu süreç, siyasette
liderlik kurgusunun kolektif katılımdan ziyade bireysel girişimler ve dış
müdahalelerle şekillendiğinin göstergesidir. İkinci olarak, parti içi
mekanizmaların ve demokratik süreçlerin yeterince işletilmemesi adaylığın yapay
bir şekilde dayatılmasına yol açmıştır. CHP içerisinde aday belirleme süreci
üzerinde yoğun tartışmalar yaşanmış ve mevcut liderlik yapıları ile İmamoğlu
arasındaki güç savaşımı adaylık sürecinin doğal akışını kesintiye uğratmıştır.
Bu durum, parti içi kutuplaşmayı artırmış ve liderliğin kolektif meşruluğunu
zayıflatmıştır. Üçüncü olarak, muhalefet bloğunda bütünlük ve ortak strateji
oluşturma çabalarının yetersizliği adaylığın yapay zorlamalarla gündemde
tutulmasına zemin hazırlamıştır. İttifak içerisindeki farklı aktörler
arasındaki güvensizlik ve yarışma adaylığın doğal bir görüş birlikteliği sonucu
ortaya çıkmasını engellemiş ve bunun yerine bireysel ve dışsal baskılarla adaylık
süreci şekillenmiştir.
Sonuç
olarak, İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı demokratik siyasal süreçlerin
organik gelişiminden çok yapay zorlamalar, medya yönlendirmeleri ve parti içi
güç savaşımlarının sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu durum, adayın siyasal
meşruluğunu tartışmalı duruma getirmiş ve muhalefetin seçim başarısına olumsuz
yansımıştır. Türkiye siyasetinde sağlıklı liderlik ve kurumsal dayanışmanın kurulması,
adaylık süreçlerinin saydam, katılımcı ve doğal mekanizmalarla yürütülmesi
gerekliliğini göstermektedir.
Kendi
adaylığı ile ilgili kararsız ve üstü örtük tutum: İmamoğlu’nun 2022–2023 döneminde
Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağı yönündeki net bir
stratejik tutumdan kaçınması hem tabanda hem de ittifak içinde kafa karışıklığı
yaratmıştır. “Altılı Masa” sürecinde açık biçimde adaylığa soyunmamak ama aynı
zamanda çeşitli ilişkilerle bunu üstü örtük olarak desteklemek hem CHP içinde
hem de diğer ittifak bileşenleri arasında güvensizlik yaratmıştır. Bu süreçte
sergilenen çelişkili duruş, siyasal stratejiden çok kişisel hesaplara dayalı
bir yönelimi çağrıştırmış ve bu da liderlik kapasitesi hakkında soru işaretleri
doğurmuştur.
Alan
siyasetini terk ederek medya merkezli stratejiye yönelme: Adaylık sürecinde İmamoğlu’nun
halkla yüz yüze temas kurduğu alan siyasetinden uzaklaşıp daha çok toplumsal
medya ve televizyon merkezli bir iletişim stratejisine yönelmesi seçmenle bağ
kurmasını zorlaştırmıştır. Özellikle Anadolu’nun küçük şehirlerinde fiziksel
olarak bulunmaması ve yerel ağları ihmal etmesi Cumhurbaşkanlığı için gereken
ulusal çapta ait olma duygusunu oluşturamamasına neden olmuştur.
CHP
yönetimiyle açıktan gerilim yaşaması: Cumhurbaşkanlığı adaylığına giden süreçte İmamoğlu’nun CHP
Genel Merkezi ile zaman zaman yaşadığı gerilimleri kamuoyuna açık şekilde
yansıtması (örneğin 2023 yerel seçim sürecinde il başkanları tartışması)
stratejik açıdan zararlı olmuştur. Bu durum hem parti içinde bölünmelere yol
açmış hem de muhalefetin ortak hareket etme kapasitesine zarar vermiştir. Siyasal
aktörler arası uyum bir liderin stratejik öngörü becerisinin temel
göstergelerindendir. Bu uyumsuzluklar İmamoğlu’nun bu alandaki yetersizliğini
görünür kılmıştır.
Kent
Lokantaları Örneği ve Adaylık Sürecindeki Yapay Zorlamalar
Ekrem
İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde gündeme gelen "kent
lokantaları" örneği, adaylığın yapay zorlamalarla şekillenmesi konusundaki
tartışmaları somutlaştıran önemli bir örnek olay olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu örnek olay, hem yerel yönetim kaynaklarının siyasal hedefler doğrultusunda
kullanılması hem de adaylık sürecinin doğal gelişimden çok yapay müdahalelerle
ilerlediğinin göstergesi olarak değerlendirilebilir. Kent lokantaları, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi tarafından toplumsal yardımlaşma ve dayanışma amacıyla
desteklenen yerler olarak tanımlanmakla birlikte bu mekanların yerel seçmen düzeyinde
siyasal propaganda aracı olarak kullanıldığı savları gündeme gelmiştir.
Özellikle, bu tür toplumsal hizmetlerin sadece yerel gereksinimlere değil aynı
zamanda adayın ulusal düzeyde görünürlüğünü artırmaya yönelik bir araç olarak
yönlendirilmesi, yönetim etiği ve siyasal meşruluk açısından eleştirilmiştir. Bu
durum, adaylık sürecinin doğal taban desteğiyle değil belediye kaynaklarının
hedefli ve planlı kullanımıyla desteklenmeye çalışıldığı algısını
güçlendirmiştir. Ayrıca, kent lokantalarının dağıtımında adil ve saydam olmayan
uygulamalar yerel halkta güven erozyonuna yol açmıştır. Bu güven kaybı adayın
siyasal meşruluğunu zayıflatmakla kalmayıp aynı zamanda muhalefet cephesinde de
çeşitli çekişmelere ve tartışmalara neden olmuştur. Sonuç olarak, kent
lokantaları örneği, İmamoğlu’nun adaylık sürecinde doğal gelişim
mekanizmalarının işlemediğini ve bunun yerine siyasal hırsların ve stratejik
zorlamaların belirleyici olduğunu göstermektedir. Yerel yönetim kaynaklarının
bu tür siyasal amaçlarla kullanılması demokratik siyaset ve kamu hizmeti
anlayışı açısından ciddi sorunlar doğurmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’de
siyasal adaylık süreçlerinin daha saydam, katılımcı ve etik ölçünlere uygun
şekilde yürütülmesi gerekmektedir.
Kent
Lokantalarının Kentsel Büyüme ve Kentsel Yönetim Üzerindeki Etkisizliği
Kent
lokantaları, toplumsal yardım ve dayanışma bağlamında önemli işlevler görebilir
ancak kentsel büyüme dinamikleri ve bu büyümenin yönetilmesi üzerinde anlamlı
ya da doğrudan bir etkisi bulunmamaktadır. Kentsel büyüme, altyapı yatırımları,
planlama, ekonomik gelişme, nüfus hareketleri ve çevresel etmenler gibi çok
daha karmaşık ve kapsamlı süreçlerin toplamı olarak şekillenmektedir. Bu
kapsamda, kent lokantaları gibi sınırlı ve yerel düzeydeki toplumsal hizmet
uygulamalarının kentsel büyüme üzerinde belirleyici ya da dönüştürücü bir
etkisi olmadığı açıktır. Birinci olarak, kent lokantaları temelinde verilen
gıda yardımları, kentsel nüfusun ekonomik ve toplumsal sorunlarını geçici
olarak hafifletebilir ancak kentsel altyapı ve mekânsal gelişme süreçlerine
doğrudan müdahale etmez. Dolayısıyla, kentsel büyüme ve planlamanın temel
dinamiklerini değiştirmesi ya da şekillendirmesi beklenemez. İkinci olarak,
kentsel yönetimde etkili bir büyüme stratejisi, uzun vadeli vizyon, kapsamlı
planlama, mekânsal düzenlemeler, ulaşım sistemleri, çevre yönetimi ve ekonomik
kalkınma siyasalarının eş güdümlü uygulanmasını gerektirir. Kent lokantaları
gibi toplumsal hizmet uygulamaları ise bu geniş kapsamlı yönetim süreçlerine bütünleşik
olmaktan uzaktır ve yönetim kapasitesini geliştirme noktasında kayda değer bir
katkı sağlamaz. Sonuç olarak, kent lokantalarının kentsel büyüme ve yönetme
süreçlerinde etkili araçlar olduğu yönündeki yaklaşım kentsel dinamiklerin
karmaşıklığını göz ardı eden bir varsayımdır. Bu tür toplumsal yardımların
amacı önemli olsa da kentsel büyüme siyasalarının ve yönetim stratejilerinin
temel belirleyicileri arasında yer almamaktadır.
Kent
Lokantalarının Sınırlı Kentsel Etkisi: Bir Toplumsal Belediyecilik Girişimi
Olarak Değerlendirme
Kent
lokantaları, yerel yönetimlerin düşük gelir gruplarına yönelik temel gereksinimlere
erişimi kolaylaştırmak amacıyla geliştirdiği toplumsal siyasalardan biridir. Bu
girişimler, özellikle ekonomik kriz, gelir eşitsizliği ve gıda güvensizliği
gibi koşulların derinleştiği dönemlerde kamuoyunun dikkatini çeken popülist
nitelikli uygulamalardır. Ancak bu tür hizmetlerin kentsel büyümenin
yönlendirilmesi, altyapı geliştirme ya da mekânsal planlama gibi büyük ölçekli
ve uzun vadeli kentsel yönetim alanlarına doğrudan katkı sunduğunu söylemek
güçtür. Kent lokantaları, toplumsal refahın artırılmasına yönelik mikro ölçekli
müdahaleler olmakla birlikte, kentlerin fiziksel yapısını dönüştürme,
demografik dinamikleri yönetme ve ulaşım altyapısını planlama ya da konut siyasalarına
yön verme gibi karmaşık süreçlerde belirleyici değildir. Bu nedenle, söz konusu
uygulama daha çok gösterge niteliği taşıyan, yani yönetsel iradenin toplumsal
sorumluluk alanındaki duyarlılığını simgeleyen bir ‘vitrin uygulaması’ olarak
tanımlanabilir. Ayrıca, bu tür uygulamaların siyasal iletişimde ‘başarı örneği’
olarak ön plana çıkarılması kimi zaman yerel hizmetlerin merkezileştirilmesi ve
toplumsal popülizmin araçsallaştırılması şeklinde okunabilir. Nitekim, bu
stratejinin, belediye başkanının daha üst düzey görevler için kamuoyunu inandırma
sürecinde ‘başarı simgeleri’ üretme çabasıyla doğrudan ilişkili olduğu
söylenebilir.
GENEL
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Bu çalışma,
Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı sürecindeki yönetsel
başarım düzeyini ve Cumhurbaşkanlığı adaylığı bağlamında sergilediği siyasal
stratejileri dört ana hata türü (analitik, ideolojik, iletişimsel ve stratejik)
temelinde çözümlemiştir. Yapılan incelemeler, İmamoğlu’nun yönetim uygulamalarında
ciddi tutarsızlıklar, yapaylıklar ve uzun vadeli vizyona dayanmayan siyasal
hesaplamaların belirleyici olduğunu ortaya koymaktadır.
Analitik
hata kategorisinde, uzun vadeli kentsel vizyon eksikliği, kurumsal ve yönetsel
kapasitenin geliştirilmesinin ihmal edilmesi, personel planlamasındaki zayıflıklar
ve toplumsal siyasaların sistemsizlik içinde uygulanması temel sorun alanları
olarak öne çıkmıştır. Bu alanlarda ortaya konan siyasalar, büyük ölçüde
tepkisel, parçalı ve seçmene dönük kısa vadeli tatmin mekanizmalarına
indirgenmiştir.
İdeolojik
hata alanında ise, sosyal demokrat siyaset geleneğinin gerektirdiği ilkelerle
uyumlu olmayan bir yönelim dikkat çekmektedir. Sosyal belediyeciliğin, kalkınma
ve altyapı yatırımlarının önüne geçirilerek simgesel uygulamalarla popülist bir
içerikle sunulması, hem temsil ettiği ideolojik çerçeveyle çelişmiş hem de
yapısal çözümler geliştirilmesini engellemiştir. Ayrıca, liyakate dayalı bir
siyasal kadro kurma yerine sadakate dayalı ilişkilerin tercih edilmesi kurumsal
yapının içinin boşaltılmasına yol açmıştır.
İletişimsel
hatalar, liderin kamuoyuyla ve medya ile kurduğu ilişkideki stratejik
kırılmaları yansıtmaktadır. Nagehan Alçı vakası gibi örnekler, İmamoğlu’nun
hedef kitle duyarlılıklarını gözetmeyen ve simgesel düzeyde etkisi yüksek fakat
siyasal meşruluğu zayıf kararlar aldığını göstermektedir. Adaylık
söylemlerindeki muğlaklık ve zamanlama hatası liderlik imajına zarar vermiş ve
bu da kamuoyunda güven kaybı yaratmıştır.
Stratejik
hata kategorisi ise İmamoğlu’nun siyasal hırsının yerel yönetsel
sorumluluklarının önüne geçtiğini göstermektedir. Yerel seçimlerde genç,
deneyimsiz ve yetersiz adayların öne çıkarılması, belediye kaynaklarının
kişisel siyasal imajı güçlendirmeye yönelik kullanılması, Cumhurbaşkanlığı
adaylığının doğal bir gelişme yerine yapay bir siyasal mühendislik ürünü olarak
ortaya çıkması bu bağlamda değerlendirilen önemli örneklerdir.
Bütün bu
bulgular ışığında, İmamoğlu’nun siyasal yükselişinin ardında bireysel
yetkinliklerden çok Erdoğan karşıtlığı üzerinden oluşan toplumsal bir
tepkiselliğin ve CHP içindeki ittifaklar sisteminin belirleyici olduğu sonucuna
ulaşılmıştır. Adaylık süreci, toplumsal taleplerin organik evrimiyle değil
siyasal fırsatçılığın biçimlendirdiği bir gündemle şekillenmiştir.
Ayrıca, bu
çalışmada yer alan bulgular, yerel yönetimlerin yalnızca teknik yapılar
olmadığını, aynı zamanda siyasal kariyerlerin şekillendiği “siyasal kalkış
noktaları” olarak da işlev gördüğünü ortaya koymaktadır. Bu nedenle yerel
yönetimlerdeki kararlar yalnızca hizmet üretme etkililiği ile değil, etik,
ideolojik tutarlılık, kurumsal bağlılık ve siyasal sorumluluk eksenlerinde de
değerlendirilmelidir.
Sonuç
olarak, İmamoğlu örneği, Türkiye’de yerel yönetimlerin siyasal
araçsallaştırılmasına, popülist vitrin uygulamalarına ve siyasal liderliğin
kurumsal sorumlulukları aşarak kişisel hırs eksenine kaymasına dair önemli bir
örnek olarak değerlendirilmelidir. Bu yönetsel model hem İstanbul’un geleceği
hem de demokratik siyasal kültür açısından kaçırılmış bir fırsat olarak
değerlendirilmektedir.
KAYNAKÇA
Acar, M. (2001). Kamu
Yönetiminde Etkinlik Arayışları. Ankara: TODAİE Yayınları.
Akdoğan, Y. (2003). Popülizm
ve Türkiye'de Popülist Siyaset. Ankara: Nobel Yayıncılık.
Burns, J. M. (1978). Leadership.
New York: Harper & Row.
Denhardt, R. B., & Catlaw,
T. J. (2015). Theories of Public Organization (7th ed.). Boston: Cengage
Learning.
Grint, K. (2005). Leadership:
Limits and Possibilities. London: Palgrave Macmillan.
Howlett, M., & Ramesh, M.
(2003). Studying Public Policy: Policy Cycles and Policy Subsystems.
Oxford: Oxford University Press.
Laclau, E. (2005). On
Populist Reason. London: Verso.
Öniş, Z. (2006). The Political
Economy of Turkey’s Justice and Development Party. Middle East Review of
International Affairs, 10(3), 33–45.
Sayarı, S. (2014). Intermediary
Institutions and Democratic Consolidation in Turkey. Turkish Studies,
15(2), 235–252.
Tekeli, İ. (2011). Kentsel
Planlamanın Evrimi ve Yeni Yönelimler. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt
Yayınları.
Uğur, M. (2009). Avrupa
Birliği ve Türkiye: Politik Ekonomi ve Kurumsal Uyumsuzluklar. İstanbul:
İletişim Yayınları.
Yayla, A. (1991). Kamu
Yönetimi ve Demokrasi. Ankara: Gazi Kitabevi.
Yıldız, H. (2017). Yerel
Yönetimlerde Popülist Politika ve Sosyal Yardım Programları: Türkiye Örneği. Kamu
Yönetimi ve Politikaları Dergisi, 9(2), 45–65.