Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

31 Mayıs 2025 Cumartesi

 

 

 

 

 

TÜRKİYE’DE YARGISAL DARBE VE YARGISAL EYLEMCİLİK

 

 

 

 

 

 

 

PROF. DR. FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ [1]

 


 

 

ÖZ

Yargısal darbe herhangi bir ülkede bir yargı organının aldığı bir karar ya da yaptığı bir işlemle ülkenin anayasal düzenini esaslı ölçüde bozması ve işleyen Devlet yapısını işlemez ya da etkisiz ve verimsiz işleyen bir Devlet düzenine dönüştürmesi olarak tanımlanabilir. Yargısal eylemcilik ise yargı kararlarının mevcut hukuk yerine kişisel veya siyasal güdülere dayalı olarak verildiği kuşkusunu ifade eder. Eylemcilik (aksiyonizm veya etkincilik) toplumsal değişme ya da politik değişiklik meydana getirmek için kasıtlı bir biçimde yapılan eylem olarak tanımlanabilir. Bu eylem çekişmeli tartışmalarda taraflardan birini desteklemek ya da muhalefet etmek anlamına gelmektedir.

Türkiye’de her iki kavram ve tanımın kapsamına giren siyasal ve hukuksal olgular yaşanmıştır. Bu inceleme yargısal darbe ve eylemcilik konusunda ortaya çıkan bazı örnek olayları ele almaktadır. Bu bağlamda yargısal darbenin oluş biçimleri, nedenleri ve etkileri yanında konuyla yakından ilgisi olan yargısal eylemcilik kavramının çeşitli görünüş biçimleri de irdeleme konusu yapılmaktadır. Makalenin amacı ise henüz ülkemizde tam bir anlaşılabilirliğe kavuşmamış olan yargısal darbe ve yargısal eylemcilik kavramlarını ve bunların olası sonuçlarını konuyla ilgili bilim insanlarının değerlendirmesine ve tartışmasına sunmaktır.

Anahtar kelimeler: Yargısal Darbe, Yargısal Eylemcilik, Demokrasi, Otoriterlik, Karşılaştırmalı Siyaset, Türkiye

 

 

 

 

 

ABSTRACT

A juridical coup d’Etat can be defined as a decision taken or an action taken by a juridical body in any country that fundamentally disrupts the constitutional order of the country and turns the functioning State structure into a dysfunctional or ineffective and inefficient State order. Juridical activism, on the other hand, refers to the suspicion that judicial decisions are made based on personal or political motives rather than existing law. Activism can be defined as intentional action to bring about social or political change. This action means supporting or opposing one of the parties in conflicting discussions.

Political and legal phenomena that fall within the scope of both concepts and definitions have occurred in Turkey. This article examines some case studies regarding juridical coups and activism. In this context, in addition to the types, causes and effects of the juridical coup d’Etats, various appearances of the concept of juridical activism, which is closely related to the subject, are also examined. The aim of the article is to present the concepts of juridical coups and juridical activism, which have not yet been fully understood in Turkey and their possible consequences for the evaluation and discussion of scientists on the subject.

Key words: Juridical Coup, Juridical Activism, Democracy, Authoritarianism, Comparative Politics, Türkiye

GİRİŞ

Demokrasinin temel taşlarından biri olan bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemine sahip olmak, bir ülkenin hukuk devleti ilkesine olan bağlılığının bir göstergesidir. Ancak, tarih boyunca birçok ülkede, demokrasinin temel unsurlarından biri olarak kabul edilen yargı sistemi, çeşitli nedenlerle siyasal oyunlar ve dış müdahalelere maruz kalmıştır. Bu bağlamda, "yargı darbeleri" kavramı önem kazanmaktadır.

Yargı darbeleri, bir ülkenin hukuk sistemine yapılan siyasal müdahaleleri ifade eder. Bu müdahaleler, genellikle siyasal iktidarın kendi çıkarlarını korumak veya rakiplerini etkisizleştirmek amacıyla yargı organlarını kullanması şeklinde ortaya çıkar. Bu makalede, yargı darbelerini daha derinlemesine anlamak ve bu olguların demokrasi üzerindeki etkilerini değerlendirmek amacıyla tarihsel ve modern örnekleri incelenecektir.

Ayrıca, yargı darbelerinin nedenlerini ve demokratik kurumları nasıl tehdit ettiğini anlamak için siyasal, ekonomik ve toplumsal etmenler ele alınacaktır.

Son olarak, yargı darbelerine karşı mücadele stratejileri ve uluslararası toplumun bu konudaki rolü değerlendirilecektir.

Bu makale, demokrasinin dayandığı hukuk Devleti ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin dirençlilik düzeyini korumak ve güçlendirmek adına toplumsal bilinçlenmeyi sağlamak ve toplumun savunma amaçlı eylemlerini desteklemek ereğini gütmektedir.

Araştırmanın ikincil amacı ise karşılaştırmalı siyaset bilimine ülkemizden derlenen olgularla bir araştırma örneği vermek ve katkı sunmaktır.

 

TANIMLAR

Yargısal Darbe Nedir?

Yargısal darbe, herhangi bir yargı organının, genellikle anayasal düzene aykırı olarak, hukuksal süreçleri değiştirerek veya hukuksal dayanaklardan bağımsız bir şekilde, anayasal düzeni etkisizleştiren ve işlevsiz hale getiren bir karar alması durumunu ifade eder. Bu tür bir durum, genellikle yargının bağımsızlığına zarar verir, hukukun üstünlüğünü sarsar ve demokratik normlara aykırı bir şekilde hukuk sistemini siyasal yozlaşmaya açık konuma getirir. Yargısal darbe, hukuk devleti ilkesine aykırı bir şekilde yargı organlarının bağımsızlığını ortadan kaldıran veya zayıflatan bir durumu tanımlar.

Yargısal darbenin temel özellikleri ve tanımlayıcı unsurları nelerdir?

Yargısal darbelerin başat özelliği anayasal düzenin bozulmasıdır. Yargısal darbe, genellikle yargı organlarının anayasal düzeni etkisizleştirmek veya işlevsiz hale getirmek amacıyla aldığı bir kararı ifade eder. Bu, hukuksal süreçlerin anayasa normlarına aykırı bir şekilde yorumlanması ve değiştirilmesi yoluyla gerçekleşir.

ü  Hukukun Üstünlüğü İlkesine Aykırılık: Yargısal darbe, hukukun üstünlüğü ilkesine aykırıdır. Yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve adil yargılanma hakkı gibi temel hukuksal ilkelere zarar verir.

 

ü  Siyasal Etkilere Açıklık: Yargısal darbe, genellikle siyasal etkiler ve zorlamalar altında gerçekleşir. Siyasal iktidarın, yargı organları üzerinde baskı kurarak veya yargıyı kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak anayasal düzeni etkisizleştirmeye çalışması şeklinde ortaya çıkar.

 

ü  Demokratik Normlara Aykırılık: Yargısal darbe, demokratik normlara aykırıdır. Demokrasinin temel unsurlarından biri olan yargı bağımsızlığı, bu tür müdahalelerle sarsılır ve demokratik süreçlerin sağlıklı işleyişine zarar verir.

 

ü  Toplumsal ve Siyasal Kararsızlık: Yargısal darbeler genellikle toplumsal ve siyasal kararsızlığa yol açar. Bu tür müdahaleler, toplumda güven kaybına ve hukuksal belirsizliğe neden olur.

 

ü  Hukuk Normlarına Aykırılık: Yargısal darbe, hukuk normlarına aykırı bir şekilde gerçekleşir. Yargı organlarının bağımsızlığına, tarafsızlığına ve yargılama süreçlerine saygı gösterilmesi gereken hukuk devleti ilkelerine aykırı bir durumu ifade eder.

Yargının demokrasilerdeki rolü nedir?

ü  Hukukun Üstünlüğünü Güvence Altına Alma: Yargı, hukukun üstünlüğünü koruma görevini üstlenir. Bu, tüm bireylerin, kurumların ve devletin hukuka uygun hareket etmesini sağlar. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hukukun üstünlüğünün sağlanmasında yaşamsal bir rol oynar.

 

ü  Temel Hak ve Özgürlükleri Koruma: Yargı, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini koruma sorumluluğunu taşır. Anayasa ve yasalarla güvence altına alınan hakların ihlali durumunda yargı, bireylerin adalet arayışına yardımcı olur.

 

ü  Denetleme ve Denge: Yargı, diğer devlet organlarını, özellikle yasama ve yürütme organlarını denetleme ve dengeleme rolünü üstlenir. Bu, devletin güçlerinin aşırı birleşmesini ve tek kişi ya da organ elinde yoğunlaşmasını engelleyerek demokratik bir denge sağlar.

 

ü  Hukuksal Güvence Sağlama: Yargı, hukuksal süreçlerin adil ve saydam bir şekilde işlemesini sağlar. Mahkemeler, bireylere haklarını savunma, anlaşmazlıklarını çözme ve hukuksal güvencelere ulaşma olanağı sunar.

 

ü  Siyasal ve Toplumsal Kararlılığın Korunması: Yargı, siyasal ve toplumsal istikrarın korunmasında önemli bir rol oynar. Hukuksal normlara uygunluk ve adil yargılama süreçleri, toplumun güvenini artırır ve siyasal kararlılığı destekler.

 

ü  Yasaların Yorumlanması ve Geliştirilmesi: Yargı, yasaları yorumlama ve geliştirme yetkisine sahiptir. Mahkemeler, mevcut yasaları uygulamak ve yasal boşlukları doldurmak için içtihat oluşturabilir. Bu, hukuksal sistemin uyum sağlama ve daha iyiye evrilme gücünü artırır.

 

ü  Yargı Güvencesi: Yargı, bireylerin adil bir yargı süreci almasını güvence altına alır. Bu, kişilerin hukuksal çatışmalarda eşitlik ve adalete ulaşma haklarını destekler.

Hukuk Devleti ve Demokrasi İlişkisi

Hukuk devleti ve demokrasi arasındaki ilişki, demokratik bir toplumun temel değerlerini ve işleyişini belirleyen önemli bir konudur. Her iki kavram da birbirini tamamlayan ve güçler ayrılığı ilkesine dayanan temel ilkeleri içerir.

ü  Hukukun Üstünlüğü:

 

o   Demokrasi: Demokrasinin temel özelliği, halkın egemenliğidir. Ancak, bu egemenlik sınırsız değildir ve hukukun üstünlüğü ilkesiyle sınırlanmıştır. Yani, demokrasinin kurallara dayalı bir çerçeve içinde işlemesi zorunludur.

 

o   Hukuk Devleti: Hukuk devleti ilkesi, devletin ve toplumun herkesin önünde eşit olduğunu ve hukukun herkes için geçerli olduğunu vurgular. Hukukun üstünlüğü, demokrasinin sınırlarını belirler ve bireylerin temel haklarına saygı gösterilmesini sağlar.

 

ü  Temel Hak ve Özgürlükler:

 

o   Demokrasi: Demokratik bir toplum, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini korur ve destekler. Ancak, bu haklar demokratik kurallar ve yasalar çerçevesinde kullanılmalıdır.

 

o   Hukuk Devleti: Hukuk devleti, temel hak ve özgürlüklerin korunmasını ve bu hakların yasalar tarafından sınırlanmasını içerir. Bireyler, hukukun üstünlüğü altında haklarını kullanırken adil ve eşit bir şekilde muamele görürler.

 

ü  Güçler Ayrılığı:

 

o   Demokrasi: Demokrasilerde, yasama, yürütme ve yargı organları arasında güçler ayrılığı ilkesi önemlidir. Bu, tek bir kişinin ya da organın elinde aşırı güç birikmesini engeller ve demokratik dengeyi sağlar.

 

o   Hukuk Devleti: Hukuk devleti ilkesi güçler ayrılığı ilkesine dayanır. Hukuk devleti, yasama, yürütme ve yargı organlarının birbirinden bağımsız ve denetlenebilir olmasını gerektirir.

 

ü  Adil Yargılama ve Hukukun Etkililiği:

 

o   Demokrasi: Demokratik bir toplumda, adil yargılama hakkı temel bir hak olarak kabul edilir. Hukukun etkililiği, adil yargılamayı güvence altına alır.

 

o   Hukuk Devleti: Hukuk devleti, hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve adil yargılamayı savunur. Yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve etkililiği, hukuk devletinin temel unsurlarıdır.

Yargının Bağımsızlığı ve Tarafsızlığı

Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hukuk devleti ilkesinin temel taşlarıdır ve demokratik bir toplumun sağlıklı işleyişi için yaşamsal öneme sahiptir.

ü  Bağımsızlık: Yargının bağımsızlığı, yargı organlarının diğer devlet organlarından, siyasal güçlerden veya dış etkilerden bağımsız bir şekilde kararlar alabilme yeteneğini ifade eder. Bağımsız yargı, böylelikle, hukuksal normlara ve ilkelere uygun kararlar verebilir ve hukukun üstünlüğünü koruyabilir.

 

ü  Tarafsızlık: Yargının tarafsızlığı, yargı organlarının bireyler, kurumlar veya olaylar hakkında tarafsız bir bakış açısıyla kararlar alabilme yeteneğini ifade eder. Tarafsız yargı, herkese eşit ve adil bir şekilde muamele eder, ön yargıya yer vermez ve nesnel olmaya özen gösterir.

 

ü  Siyasal ve Dış Etkilerden Arınma: Bağımsız ve tarafsız yargı, siyasal iktidarın veya dış etkilerin yargı organlarına müdahalesine karşı direnç gösterir. Siyasal ve dış baskılardan uzak kalan yargı, demokratik kurallara ve hukukun üstünlüğü ilkelerine uygun kararlar verir.

 

ü  Hukuksal Normlara ve Ahlak İlkelerine Bağlılık: Bağımsız ve tarafsız yargı, hukuksal normlara, anayasal ilkelere ve ahlak ilkelerine bağlılık gösterir. Yargı organları, yasaların uygulanmasında tarafsız bir şekilde hareket eder ve evrensel ve ulusal hukuksal ilkelerini gözetir.

 

ü  Yargı Organlarının İç Bağımsızlığı: Yargının bağımsızlığı, yargı organları arasında da geçerlidir. Yargı organları birbirinden bağımsız olmalıdır. Böylece bir organ diğerini denetleyebilir ve denge sağlanabilir.

 

ü  Adaletin Sağlanması:  Bağımsız ve tarafsız yargı, adaletin sağlanmasında yaşamsal bir rol oynar. Herkesin adil bir şekilde yargılanma hakkı vardır ve bu hak yargının bağımsız ve tarafsız olması ilkelerine dayanır.

 

Yargısal Darbe ve Yargısal Eylemcilik Arasındaki Farklar

Yargısal darbe ve yargısal eylemcilik, her ikisi de yargının siyasal sürece müdahalesini içeren kavramlar olsa da, aralarında önemli farklılıklar vardır.

Yargısal Darbe:

ü  Tanım: Yargının, anayasal düzeni ve siyasal sistemi doğrudan yıkarak veya etkisiz hale getirerek siyasal sürece müdahalesidir. Yargısal darbe, genellikle siyasal otoritenin yargıya müdahale etmesi veya yargı organlarının yetki sınırlarını aşarak diğer devlet organlarının görevlerini engellemesi anlamına gelir. Bu, yasama veya yürütme organlarının yargı organları üzerinde baskı kurarak hukukun üstünlüğünü zayıflatabilecek veya ortadan kaldırabilecekleri bir durumu ifade eder. Yargısal darbe, genellikle demokratik normlara, anayasal ilkeler ve yargı bağımsızlığına zarar verir.

ü  Amaç: Mevcut siyasal iktidarı devirmek veya zayıflatmaktır.

ü  Yöntem: Anayasaya aykırı kararlar vermek, yasama veya yürütmeyi feshetmek, siyasal liderleri görevden almak gibi.

ü  Örnekler: 12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesi Yargıtay'ın siyasal davalarda verdiği bazı kararlar, 28 Şubat 1997 askeri müdahalesine zemin hazırlayan bazı yargı kararları.

Yargısal Eylemcilik:

ü  Tanım: Yargının, anayasal yorumu ve yasaları uygulamada, siyasal ve sosyal değişimlere öncülük ederek siyasal sürece müdahalesidir. Yargısal eylemcilik, yargı organlarının mevcut yasalara veya anayasaya dayanarak etkin bir şekilde sosyal veya siyasal değişiklikler yapmaya çalışmasıdır. Bu, yasama organlarının eksikliği veya yetersizliği durumunda hukuksal boşlukları doldurmayı veya toplumsal sorunlara çözüm getirmeyi amaçlayabilir. Yargısal eylemcilik, yargı organlarının pozitif hakları korumak, toplumsal adaleti sağlamak veya temel hakları genişletmek için attığı adımları ifade edebilir. Ancak, yargısal eylemcilik eleştirilere de maruz kalır; çünkü bazıları bu tür kararların demokratik süreçlerin yerine geçtiğini ve yasama organlarının yetkisine tecavüz ettiğini düşünür.

ü  Amaç: Yasal boşlukları doldurmak, azınlık haklarını korumak veya toplumsal ve siyasal gelişimi ve değişimi cesaretlendirmektir.

ü  Yöntem: Anayasaya ve yasalara geniş bir yorum getirmek, yasama veya yürütmenin eylemlerini iptal etmek.

ü  Örnekler: Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesi'nin “Roe v. Wade” [2]davasında kürtaj hakkını yasallaştırması ve Güney Afrika Anayasa Mahkemesi'nin eşcinsel evliliklerin yasallaşmasına karar vermesi. [3]

Farklılıklar:

ü  Amaç: Yargısal darbenin amacı siyasal iktidarı devirmek veya zayıflatmak iken, yargısal eylemciliğin amacı yasal boşlukları doldurmak, azınlık haklarını korumak veya toplumsal değişimi teşvik etmektir.

ü  Yöntem: Yargısal darbe, anayasaya aykırı kararlar verme ve siyasal liderleri görevden alma gibi doğrudan yöntemler kullanırken, yargısal eylemcilik anayasaya ve yasalara geniş veya daha dar bir yorum getirme gibi dolaylı yöntemler kullanır.

ü  Meşruluk: Yargısal darbe genellikle anayasaya aykırı ve gayrimeşru olarak kabul edilirken, yargısal eylemciliğin meşruluğu tartışmalıdır. Her iki durumda da yargının siyasal sürece müdahalesi kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olarak değerlendirilebilir.

 

YARGISAL DARBE VE YARGISAL EYLEMCİLİĞİ BİRBİRİNDEN AYIRAN ÖLÇÜTLER

Yasal Dayanak:

ü  Yargısal eylemcilik, mevcut yasalara veya anayasalara dayanarak yargı organlarının etkin rol alması olarak tanımlanır

 

ü  Yargısal darbe ise yasalara veya anayasaya aykırı şekilde yargı organlarının yetkilerini aşması veya siyasal otoritenin yargıya müdahalesini ifade eder.

Hukukun Üstünlüğü İlkesine Uygunluk:

ü  Yargısal eylemcilik, hukukun üstünlüğünü koruma amacı taşır ve genellikle bu ilkeye uygun kararlar almaya odaklanır.

 

ü  Yargısal darbe ise hukukun üstünlüğüne zarar verir ve siyasal güçlerin yargı üzerinde baskı kurarak hukukun üstünlüğünü zayıflatmaya veya ortadan kaldırmaya yönelik olabilir.

Siyasal Bağımsızlık:

ü  Yargısal eylemcilik, yargı organlarının siyasal etkilerden bağımsız olarak karar vermesini ifade eder.

 

ü  Yargısal darbe ise yargının siyasal otorite veya diğer devlet organları tarafından kontrol edilmesini veya manipüle edilmesini ifade eder.

Toplumsal Etkiler:

ü  Yargısal eylemcilik, toplumsal adaleti sağlamak, hakları korumak veya hukuksal boşlukları doldurmak gibi pozitif etkilere sahip olabilir.

 

ü  Yargısal darbe ise toplumsal huzursuzluğa, hukukun zayıflamasına ve demokratik normlara zarar verebilir.

Demokratik Süreçlere Saygı:

ü  Yargısal eylemcilik, genellikle demokratik süreçlere saygı gösterir ve yasama organlarının yetkisine müdahale etmek yerine yasama organları ile işbirliği içinde hareket edebilir.

 

ü  Yargısal darbe ise demokratik süreçleri ve diğer devlet organlarının yetkilerini görmezden gelir veya zayıflatır.

Amaç:

ü  Yargısal Darbe: Anayasal düzeni ve siyasal sistemi değiştirmeyi, mevcut siyasal iktidarı devirmeyi veya zayıflatmayı amaçlar.

 

ü  Yargısal Eylemcilik: Hukukun yorumlanması ve uygulanmasında daha geniş bir rol üstlenerek, sosyal ve politik değişimleri özendirmeyi amaçlar.

Yöntem:

ü  Yargısal Darbe: Anayasa Mahkemesi veya yüksek mahkemeler gibi üst mahkemeler tarafından, genellikle yasama veya yürütme organına karşı, doğrudan ve açık bir şekilde gerçekleştirilir.

 

ü  Yargısal Eylemcilik: Daha alt mahkemelerde de görülebilir ve genellikle daha incelikli ve dolaylı yöntemlerle, yasal boşlukları doldurarak veya yasaların yorumunda geniş veya dar bir takdir yetkisi kullanarak gerçekleştirilir.

Etki:

ü  Yargısal Darbe: Kısa vadede siyasal istikrarsızlık ve belirsizlik yaratabilir. Uzun vadede ise hukukun üstünlüğü ve demokrasiye zarar verebilir.

 

ü  Yargısal Eylemcilik: Toplumsal ve politik değişimleri hızlandırabilir veya engelleyebilir. Hukukun gelişmesine katkıda bulunabilir veya siyasal tarafsızlık ilkesini zedeleyebilir.

Meşruluk:

ü  Yargısal Darbe: Genellikle meşruluk zemini zayıftır ve kamuoyundan tepki alır.

 

ü  Yargısal Eylemcilik: Meşruluk düzeyi, kullanılan yöntemlere ve elde edilen sonuçlara göre değişir.

Yargısal darbe, genellikle ani ve dramatik bir şekilde gerçekleşirken, yargısal eylemcilik daha uzun bir süreç içinde ve kademeli olarak ortaya çıkar. Yargısal darbe, genellikle tek bir olayla sınırlıyken, yargısal eylemcilik sürekli bir eğilim olarak görülebilir. Yargısal darbe, genellikle siyasal bir krizin sonucu olarak ortaya çıkarken, yargısal eylemcilik daha geniş sosyo-politik değişimlerle bağlantılı olabilir.

Pof. Dr. Ergun Özbudun bir makalesinde şunları söylemektedir: “Yargısal aktivizm” (judicial activism) ve yargının kendi kendini sınırlandırması (judicial restraint) anayasa yargısını benimsemiş hemen tüm ülkelerde sıklıkla gündeme gelen kavramlardır. Anayasa mahkemelerinin önüne gelen birçok sorunun siyasal niteliği, bu mahkemelerle parlamentolar arasında zaman zaman çatışmalar görülmesini hemen hemen kaçınılmaz kılmaktadır. Amerika Birleşik Devletlerinde Yüksek Mahkeme hâkimi Frankfurter’in şu düşünceleri, yargının kendi kendini sınırlandırması lehinde sık sık örnek gösterilmektedir: “Bu kanun, Anayasa ile kendisine yasama yetkisi verilen Kongrenin bu yetkiyi kullanmasının ve Başkanın teklifi onaylamak ve böylece onu ‘bir kanun’ haline getirmek yönündeki anayasal yetkisini kullanmasının sonucudur. Onu onaylamak, hükümetimizin halk iradesine karşı doğrudan doğruya sorumlu olan ve Anayasa gereğince kanunun isabetliliğini tayin yetkisine sahip bulunan iki dalının işlemine saygı göstermek demektir. Bu mahkemenin, böyle bir kanunu geçersiz kılma konusundaki müthiş (awesome) yetkisi, azamî ihtiyatla kullanılmalıdır; çünkü pratikte Mahkeme, kendi anayasal fonksiyonunun sınırlarını belirlemede, sadece kendi basiretimizle bağlıdır” (Koopmans, 2003: 51-52’den naklen). Hâkim Frankfurter, başka bir vesile ile de, yargı organını halk siyasetine karıştırmanın “demokratik bir sisteme düşman” olacağını belirtmiş ve “mahkemeler bu siyasal çalılığa girmemelidir” diye eklemiştir (Koopmans, 2003: 52).” [4]

Nilüfer Coşkun ise yargısal eylemcilik ile ilgili makalesini şu cümlelerle sonuçlandırmaktadır: “1982 Anayasası kapsam, anlam, sınır ve amaç bakımından muğlak düzenlemeler içermektedir. Anayasa’nın önsöz kısmında ve başlangıç hükümlerinde kendini gösteren bu düzenlemeler, birtakım ideolojik kaygılarla yargısal denetim yapılması durumunda olumsuz bir aktivist tutum oluşturma tehlikesine yol açar. Nitekim Anayasa Mahkemesi de, bu düzenlemelerde geçen özellikle laiklik ve milliyetçilikten doğan bölünmez bütünlük ilkesini kararlarında vurgulayarak ve demokrasiyi sürekli bu ilkelerle birlikte değerlendirerek devletçi yapıyı kuvvetle somutlaştırmış ve genel siyasi ideolojisini yansıtmıştır. Bu durum da Türkiye’de liberal bir hukuk anlayışı ve hak temelli bir resmi ideoloji anlayışı hâkim olana kadar; anayasanın anlamlandırılması, siyasal çatışma ortamının mevcudiyeti, Anayasa Mahkemesi’nin demokratik meşruluğu ve yargısal aktivizm tartışmalarının şiddetlenerek devam etmesi demektir.” [5]

Konuyla ilgili makalesinde Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu şu yargıya varmaktadır: “Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki farklı görüşün çözümlemesi, öncelikle kendi ellerinde daha sonra Meclis’in takdirindedir. Kendileri çözemediği takdirde, ya yeni bir anayasa veya anayasa değişikliği veya kısmen kanunla sorun çözülebilir. Aksi halde hukuk devleti, yargıya güven, yüksek mahkemelerin güvenirliliği, yok saymanın yargıya getireceği olumsuzluklar sistemi zaafa uğratacak, ülkemiz zarar görecek ve bundan yargının da kazancı olmayacaktır. Yargımızın zayıf taraflarının tahkim edilmesi ile yargı kurumu güçlenecek, sorunlar daha rahat çözülebilecektir.” [6]

Bu konuda yayınlanmış bir doktora tezinde ise şu saptamalar yer almaktadır: “Türk Anayasa Mahkemesi kuruluşundan itibaren sıklıkla juristokrasi ile suçlanmasına neden olan ideoloji eksenli birçok karar vermiştir. Fakat 2010 yılındaki anayasa değişiklikleriyle mahkemenin yapısında geçerli olan birçok değişiklik ve bireysel başvuru hakkı ile mahkeme ideoloji eksenli yaklaşımdan hak eksenli bir yaklaşıma doğru evrildiği söylenebilir. Bu değişiklikler özellikle bireysel başvurular sonucunda mahkemenin vermiş olduğu değişik hak ihlali kararlarında görülebilir. 2019 yılının Eylül ayı itibariyle mahkeme yaklaşık 8038 bireysel başvuruda en az bir hakkın ihlal edildiği kararını vererek19, çok sayıda hak ihlalini engellemiştir. Bu kararların bazıları başvuranın popüler kişiliği nedeniyle gündeme gelmiş, toplumda tartışma yaratmış ve değişik kararlarda farklı siyasal kutuplardan farklı tepkiler almıştır. Bu tepkiler ne kadar mahkeme hakkında tartışma açmış olsa da kamuoyuna yansıyan bazı önemli kararlara değişik siyasi kutupların veya partilerin benimsedikleri ve şiddetle karşı çıktıkları birçok dava bulunmaktadır. Mahkeme bir kararında herhangi bir siyasal kutuptan eleştiri alırken, diğer bir kararıyla karşıt siyasal kutuptaki görüşler tarafından eleştiriliyorsa, Mahkemenin belirli bir siyasal ideoloji veya görüşe göre hareket etmediği öne sürülebilir.” [7]

Bir başka doktora tezinde ise yargısal eylemcilik şu şekilde tanımlanmaktadır: “(Y)argısal aktivizm, olağan yargısal sınırların ötesine geçen yargı kararları için kullanılan bir kavramdır. Genellikle yasamanın siyasi tercihlerine müdahale etmek biçiminde görülen yargısal aktivizm, anayasaya açıkça aykırı olan yasama işlemlerinin herhangi bir yaptırıma maruz kalmaması biçiminde de ortaya çıkabilir. Anayasa tarafından yasaklanan yasama işlemlerinin yargı kararıyla geçersiz kılınması durumunda aktivist bir tutumun varlığından söz edilemez; zira bu karar anayasanın gereğidir. Anayasa tarafından açıkça yasaklanmayan yasama işlemlerinin yargı kararıyla geçersiz kılınması ise aktivist bir tutumu yansıtmaktadır. Zira böyle bir durumda alınan karar; mahkemeyi oluşturan yargıçların, anayasanın gerekleri konusundaki kişisel algılamalarına dayanmaktadır.” [8]

Dr. Ozan Ergül ise yargısal eylemciliğin unsuları arasında şunları saymaktadır: “Anayasa yargısının işletilmesi sonucunda ortaya çıkan kararları “doğru” bulmamamız, kararı veren mahkeme ve yargıçlara yönelik eleştirileri tetikleyebilir. Hal böyle olmakla birlikte, yargısal aktivizm üzerinden eleştiri getirmek çok isabetli görünmemektedir. Bunun nedenlerini şöyle sıralayabiliriz: 1) Aktivizm yukarıda da aktarmaya çalıştığımız gibi, yorum sahibinin bakışına göre sübjektif bir değer yargısını içermektedir; 2) Aktivizm sadece bireysel anlamda değil, zamansal ve mekansal anlamda da görece bir kavramdır; 3) Aktivizm, gerçek anlamda yargının sınırlılığı doktrininden bağımsız olarak okunamaz ve değerlendirilemez; 4) Anayasa yargısından beklenen işlev, onun sınırlı değil, aktivist olmasını beklemeyi haklı kılar. Zira yine yukarıda aktarıldığı üzere, sınırlı yargı büyük ölçüde yasamaya ve ona hükmeden iktidara “uyan”, yani ona “karşı çıkmayan” yargı anlamına gelir. Böyle sınırlı bir yargı, kuvvetler ayrılığı ilkesinin, fren ve dengeler sistemi olmaksızın uçuruma yuvarlanmasına sebep olabilir/olur. Yargının bağımsız olması yetmez, çünkü yargıçların bağımsız olmadığı bir yerde yargı bağımsızlığının bir anlamı olmayacaktır. Bu nedenle, son derece kaygan bir zemine oturan aktivizm üzerinden Mahkeme’nin genel bir değerlendirilmeye tabi tutulması çok yerinde sonuçlara bizi götürmeyebilir.” [9]

Korucu bir başka makalesinde şu tanımı benimsemektedir: “En genel hâliyle ele alındığında yargısal aktivizm, anayasaya uygunluk denetimi yapmakla görevli yargı organlarının olağan yargısal denetim sınırlarını aşması durumudur. Yasamanın siyasî takdirlerine yargı organları tarafından müdahale edilmesi veya genel olarak yargının siyasî nitelikli kararlar alması durumunda genellikle aktivist bir tutumun varlığından söz etmek gerekir. Bu yönüyle ele alındığında yargısal aktivizm, hukuku uygulamakla görevli mahkemelerin yargı organı gibi hareket etmek bakımından başarısız olmalarını ifade eder.” [10]

Yargısal darbe, siyasal iktidarı değiştirmeyi amaçlayan ve meşruluk zemini zayıf olan bir eylemdir. Yargısal eylemcilik ise, hukukun yorumlanması ve uygulanmasında daha geniş bir rol üstlenerek sosyal ve politik değişimleri özendirmeyi amaçlayan bir eğilimdir. Her iki kavram da siyasal sonuçları olabilse de, meşruluk ve yöntemleri bakımından önemli farklılıklar gösterirler.

Bu ölçütler, yargısal darbe ile yargısal eylemciliği birbirinden ayırmak için kullanılabilir, ancak her durum kendi içinde karmaşık olabilir ve belirli bir olayın veya kararın değerlendirilmesi genellikle ayrıntılı bir çözümlemeye gereksinim duyar. Yargısal darbe ve yargısal eylemcilik arasındaki ayrım net değildir ve bazı durumlarda iki kavram birbirine karışabilir. Her iki kavram da demokrasi için tehlikeli olarak görülebilir. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı her iki kavramın da önlenmesi için önemlidir. Özetle, yargısal darbe yargının bağımsızlığına zarar veren bir müdahaleyi ifade ederken, yargısal eylemcilik yargının etkin bir şekilde toplumsal değişim veya adalet için adım atmasını ifade eder.

YARGI DARBELERİNİN TARİHSEL ÖRNEKLERİ

Geçmişte yaşanan çok sayıda yargısal darbe vardır. Geçmişte yaşanan yargısal darbeler farklı coğrafyalarda ve zamanlarda ortaya çıkmıştır. Bu darbeler genellikle siyasal iktidarların yargı sistemini etkileyerek demokratik kurumları zayıflatma veya devirme amacını taşımaktadır.

ü  Almanya (1933-1945): Adolf Hitler'in 1933'te iktidara gelmesiyle birlikte Almanya'da yargı sistemi, Nazi Partisi'nin siyasal etkisi altına girdi. Yargı organları, Nazi ideolojisine sadık hale geldi ve anti-Semitik politikalara uygun kararlar almaya başladı.

 

ü  Arjantin (1976-1983): Arjantin'de, 1976 yılında ordu tarafından gerçekleştirilen bir askeri darbenin ardından, hükümetin siyasal karşıtlara karşı yargıyı kullanmasıyla bir yargı darbesi yaşandı. Binlerce kişi kayboldu ve öldü. İnsan hakları çiğnendi.

 

ü  Türkiye (1980): 1980'de Türkiye'de gerçekleşen askeri darbenin ardından, yargı organları büyük bir baskı altına girdi. Binlerce kişi tutuklandı, muhaliflerle ilgili davalarda adil yargılamalar yapılmadı.

 

ü  Pakistan (1999): General Perviz Musharraf'ın 1999'da iktidara geldiği askeri darbenin ardından, Pakistan'da yargı organlarına müdahale edildi. Anayasa askıya alındı, yargı üyeleri görevden alındı ve yeni hükümetin isteğine uygun yargısal kararlar alındı.

 

ü  Mısır (2013): 2013'te Mısır'da, ordu tarafından gerçekleştirilen bir darbenin ardından, yeni hükümet muhalifleri sindirmek için yargıyı kullanmaya başladı. Büyük bir politik baskı ve gözaltı dalgası yaşandı.

 

ü  Venezuela (2000'lerden günümüze): 2000'lerden bu yana Venezuela'da, devlet başkanı Nicolas Maduro'nun iktidarını sürdürmek için yargıyı kullanması ve muhalif liderlere karşı yargı darbeleri uygulaması tüm demokratik dünyada eleştirilmiştir.

Bu örnekler, farklı coğrafyalarda ve zamanlarda yargı darbelerinin nasıl gerçekleşebileceğini göstermektedir. Bu durumlar genellikle demokratik değerlere ve hukukun üstünlüğü ilkesine zarar verir. Ulusal ve uluslararası toplumlar genellikle bu tür olaylara karşı tepki gösterir ve demokratik normlara uygun bir yargı sistemini savunurlar.

YARGISAL DARBELER HANGİ KOŞULLARDA VE NASIL GERÇEKLEŞİR?

Yargısal darbeler, genellikle belirli koşulların bir araya gelmesiyle ortaya çıkar ve bir ülkedeki yargı sistemini siyasal etki altına almayı amaçlar. Bu koşullar ve gerçekleşme şekilleri zaman, coğrafya ve ülkeler arasında farklılık gösterir.

ü  Siyasal Kararsızlık ve Krizler: Yargısal darbeler genellikle bir ülkede siyasal kararsızlıklar, hükümet krizleri veya toplumsal çalkantıların yaşandığı dönemlerde ortaya çıkar. Bu durumda, siyasal liderler, yargıyı kontrol etmek suretiyle kendilerini koruma çabasına girerler.

 

ü  Yolsuzluk ve Hukukun Zayıflığı: Yolsuzlukla mücadelede zayıf bir hukuk sistemine sahip ülkelerde, hukukun etkili olmaması ve yargının etkisiz bir şekilde çalışması, siyasal liderlere yargıyı istedikleri gibi kullanma fırsatı verir.

 

ü  Güçlerin Birleşmesi: Bir ülkede yasama, yürütme ve yargı organlarının bütünleştiği ve birleştiği durumlar yargısal darbelerin ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Bu durumda, tek bir otorite tüm organları kararlarını denetlemeye çalışır.

 

ü  Demokratik Kurumların Güçsüzlüğü: Güçlü demokratik kurumlar olmadığında, yargının bağımsızlığı ve etkililiği zedelenebilir. Bu durumda, siyasal liderler yargı organlarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilirler.

 

ü  Anayasal Değişiklikler: Anayasal değişiklikler veya olağanüstü haller sırasında, yargının bağımsızlığına müdahale edilebilir. Bu tür değişiklikler, siyasal liderlere yargı organlarını denetleme olanağı verebilir.

 

ü  Medya ve Kamuoyu Denetimi: Yargısal darbeler genellikle medya ve kamuoyu denetimi ile birlikte gerçekleşir. Siyasal liderler, halkın desteğini kazanmak veya muhalefeti bastırmak için medyayı ve kamuoyunu baskı altına alır.

 

ü  Askeri Müdahale: Bazı durumlarda, yargısal darbe askeri müdahaleyle gerçekleşir. Askeri liderler, mevcut hükümetin siyasal liderlerini ve yargıyı devirme amacıyla duruma müdahale edebilir.

 

YARGISAL DARBELERİN ETKİLERİ VE SONUÇLARI

Yargı darbeleri, bir ülkedeki siyasal ve toplumsal dokuyu ciddi şekilde etkileyen olaylardır. Bu etkiler, demokratik normlara, hukukun üstünlüğüne ve temel insan haklarına zarar verme potansiyeli taşır.

ü  Demokratik İlkelerin Zedelenmesi: Yargı darbeleri, demokratik ilkelere ve süreçlere zarar verir. Hukukun üstünlüğü ilkesi zedelenir, demokratik kurumlar zayıflar ve halkın katılımı azalır.

 

ü  Hukukun Zayıflaması: Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının zedelenmesiyle birlikte, hukuk sistemi etkisizleşir. Bu durumda, hukuksal normlara ve yasal süreçlere güven azalır.

 

ü  Temel Hak ve Özgürlüklerin Çiğnenmesi: Yargı darbeleri sıklıkla temel hak ve özgürlüklerin çiğnenmesine neden olur. Yargı organlarının bağımsızlığının kaybedilmesi, adil yargılama hakkının gasp edilmesine ve bireylerin temel haklarının çiğnenmesine yol açar.

 

ü  Toplumsal Bölünmeler: Yargı darbeleri, toplum içindeki siyasal ve toplumsal fay hatları boyunca ciddi bölünmelere ve kırılmalara neden olur. Bu durum, siyasal görüş ayrılıklarının artmasına, kutuplaşmanın derinleşmesine ve toplumsal gerilimlerin yükselmesine yol açar.

 

ü  Hukuk Dışı Tutuklamalar ve Gözaltılar: Yargısal darbelerin ardından hukuk dışı tutuklamalar, gözaltılar ve keyfi cezalandırmalar sıkça görülür. Siyasal muhalifler, karşıt gazeteciler ve sivil toplum eylemcileri gibi kişiler hedef alınabilir.

 

ü  Eğitimsel ve Akademik Özgürlüklerin Tehdit Edilmesi: Yargısal darbeler genellikle eğitim sistemini ve akademik özgürlükleri olumsuz etkiler. Bu durum, düşünce özgürlüğüne ve eleştirel düşünceye yönelik baskıları beraberinde getirir.

 

ü  Uluslararası İtibar Kaybı: Bir ülkede yargı darbesi gerçekleştiğinde, uluslararası toplumdan ciddi tepkiler alır ve ülkenin uluslararası itibarı zarar görür. Bu durum, diplomatik yalnızlık, ekonomik yaptırımlar ve diğer uluslararası baskıları beraberinde getirir.

 

ü  Uzun Süreli Siyasal Kararsızlık: Yargısal darbeler genellikle siyasal ve toplumsal istikrarsızlığa neden olur. Bu durum, ekonomik çalkantıları, yatırım eksikliğini ve uzun vadeli kalkınma sorunlarını tetikler.

 

YARGISAL DARBELERİN DEMOKRASİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ NELERDİR?

ü  Demokratik İlkelerin Zedelenmesi: Yargısal darbeler, demokratik ilkelerin, hukukun üstünlüğünün ve temel insan haklarının zedelenmesine neden olur. Bu durum, demokratik değerlerin zayıflamasına yol açar.

 

ü  Hukukun Zayıflaması: Yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının kaybedilmesi, hukuk sisteminin zayıflamasına ve etkililiğinin azalmasına neden olur. Bu durumda, hukuk normlarına ve anayasal ilkelere uygun kararlar alınamaz.

 

ü  Halk Katılımının Azalması: Yargısal darbeler, genellikle siyasal katılımı ve demokratik süreçlere güveni azaltır. Halk, demokratik kurumlara olan güvenini kaybeder ve siyasal süreçlere etkin katılımını azaltır.

 

ü  Yolsuzluklarda Artış: Yargısal darbeler genellikle yolsuzluk ve hukuksuzlukları artırır. Hukukun üstünlüğünün zedelenmesi, yetkililerin keyfi olarak hareket etmelerine ve yolsuzlukların artmasına neden olur.

 

ü  Siyasal Baskı ve Kısıtlamalar: Yargısal darbeler, siyasal liderlerin muhaliflere baskı uygulamasına ve politikalarını eleştirenleri susturmasına olanak tanır. Basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü kısıtlanır.

 

ü  Sivil Toplum Etkinliklerinde Azalma: Yargı darbeleri, sivil toplum etkinliklerini engeller. Hükümet karşıtı gruplar, insan hakları savunucuları ve diğer sivil toplum örgütleri, baskı ve tehdit altında çalışmak zorunda kalırlar.

 

TOPLUMSAL BÖLÜNMELER

Yargısal darbeler, toplum içinde ciddi bölünmelere neden olabilir. Bu sonuç, siyasal görüş ayrılıklarının artmasına, toplumda kutuplaşmanın derinleşmesine ve toplumsal gerilimlerin yükselmesine yol açar.

ü  Hukuk Dışı Tutuklamalar ve Gözaltılar: Yargı darbelerinin ardından hukuk dışı tutuklamalar, gözaltılar ve keyfi cezalandırmalar sıkça görülür. Muhalifler, gazeteciler, sivil toplum eylemcileri gibi kişiler hedef alınır.

 

ü  Eğitimsel ve Akademik Özgürlüklerin Tehdidi: Yargı darbeleri genellikle eğitim sistemini ve akademik özgürlükleri olumsuz etkiler. Bu durum, düşünce özgürlüğüne ve eleştirel düşünceye yönelik baskıları beraberinde getirir.

 

MODERN YARGISAL DARBELER

"Modern yargısal darbeler" terimi, genellikle hukuk sistemine yönelik siyasal müdahaleleri ifade eder. Bu tür darbeler demokratik normlara ve hukukun üstünlüğü ilkesine zarar verir. Bu gibi girişimler genellikle hükümetin siyasal muhalifleri etkisizleştirmek veya ortadan kaldırmak için yargı sistemini kullanmasıyla özdeşleşmiştir.

Polonya (2015 ve sonrası): Polonya'da, hükümetin yargı sistemine müdahalesi eleştirilmiştir. 2015 yılında iktidara gelen hükümet, yargı organlarına yönelik reformları hayata geçirerek yargıç atama süreçlerini değiştirdi. Bu durum, yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına yönelik endişelere neden oldu.

Macaristan (2010 ve sonrası): Macaristan'da Viktor Orban hükümeti, yargı sistemine yönelik çeşitli reformları hayata geçirdi. Yargı organlarına atamalarda siyasal etkinin artması ve yargının bağımsızlığının azalması eleştirilere neden oldu.

Venezuela (2000'lerden günümüze): Venezuela'da, devlet başkanı Nicolas Maduro'nun iktidarını sürdürmek için yargı sistemini kullanması ve muhalif liderlere karşı yargı darbeleri uygulaması eleştirilmiştir. Bu ülkede yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına dair endişeler hala yaygındır.

 

YARGISAL DARBELERDE MEDYANIN VE SOSYAL MEDYANIN KATKILARI

Yargısal darbelerde internet ve sosyal medyanın etkisi oldukça önemli olabilir. Bu platformlar, olayların hızla yayılmasını, bilgi akışını ve toplumsal tepkileri etkileyebilir

ü  Haberleşme ve Bilgi Akışı: İnternet ve sosyal medya, olayların anında yayılmasını sağlar. Bu platformlar üzerinden, darbe girişimleri, tutuklamalar ve diğer olaylar halka hızlı bir şekilde ulaşır. Bu durum toplumun olaylardan haberdar olma sürecini hızlandırabilir.

 

ü  Toplumsal Eşgüdüm: Sosyal medya, halkın olaylara tepki gösterme ve bir araya gelme konusunda etkili bir araçtır. Halk, sosyal medya üzerinden örgütlenip toplumsal eşgüdüm sağlayabilir, tepkilerini örgütlü bir şekilde ifade edebilir.

 

ü  Hükümetle Mücadele ve İfade Özgürlüğü: İnternet ve sosyal medya, halkın hükümetin eylemlerine karşı eleştirilerini daha kolay ifade etmesini sağlar. Bu platformlar, bireylerin ve sivil toplum örgütlerinin hükümetin yargısal müdahalelerine karşı seslerini duyurmasına olanak tanır.

 

ü  Manipülasyon ve Propaganda: Ancak, bu platformlar aynı zamanda hükümetlerin, muhaliflere karşı propaganda yapma ve bilgiyi manipüle etme konusunda da kullanılabilir. Yargısal darbeler sırasında hükümetler, internet ve sosyal medyayı kendi lehlerine kullanarak bilgiyi kontrol etmeye çalışabilir.

 

ü  Sansür ve Erişim Engelleri: Yargısal darbe durumlarında, hükümetler internet ve sosyal medya erişimini sınırlayabilir veya sansüre başvurabilir. Bu durum, halkın bilgiye ulaşma özgürlüğünü kısıtlayabilir.

 

ü  Uluslararası Toplumla İletişim: Yargısal darbe durumlarında, uluslararası toplumla iletişim kurma ve olayları paylaşma açısından internet ve sosyal medya önemli bir rol oynar. Bu, uluslararası toplumun olaylara dikkat çekmesine ve müdahale etmesine neden olur.

 

ü  Halkın Muhalefeti Güçlendirmesi: İnternet ve sosyal medya halkın siyasal iktidara muhalefetini güçlendirebilir ve muhalifleri bir araya getirebilir. Halk, bu platformlar üzerinden birlikte hareket edebilir, toplumsal tepkilerini eşgüdümler ve hükümete karşı dayanışmayı artırır.

Yargısal darbelerde internet ve sosyal medyanın etkisi karmaşık bir konudur ve çeşitli etmenlere bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Bu platformların etkileri, hükümetin tutumuna, toplumun sosyal medya kullanım alışkanlıklarına ve ulusal ve uluslararası destek gibi birçok etmene bağlı olarak şekillenir.

 

YARGISAL DARBELERİN DİJİTAL BOYUTU

Yargısal darbelerin dijital boyutu, modern iletişim teknolojileri ve dijital araçların etkisiyle şekillenen bir alanı ifade eder. Bu dijital boyut, olayların hızla yayılmasını, bilgi akışını ve toplumsal tepkileri etkileyebilir. Yargısal darbelerin dijital boyutunu anlamak için bazı önemli unsurlar aşağıda belirtilmiştir:

ü  Yapay Zekâ (AI): AI hükümetlerin çevrimiçi sansürlerini geliştirmelerine olanak vermiştir. Dünyanın teknik açıdan gelişmiş otoriter hükümetleri, AI robotu teknolojisindeki yeniliklere yanıt vererek uygulamaların sansür sistemleriyle uyumlu olmasını sağlamaya çalışmıştır. En az 21 ülkedeki yasal düzenlemeler, dijital platformların, hoş karşılanmayan siyasal, sosyal ve dini söylemleri ortadan kaldırmak için makine öğrenimini kullanmasını zorunlu kılmakta veya teşvik etmektedir. Ancak AI, eski bilgi kontrolü yöntemlerinin tamamen yerini alamadı. Rekor sayıda 41 hükümet, uluslararası insan hakları hukuku çerçevesinde ifade özgürlüğü standartları kapsamında korunması gereken içeriğe sahip web sitelerini engelledi. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa da dâhil olmak üzere daha demokratik ortamlarda bile hükümetler, önde gelen web sitelerine ve sosyal medya platformlarına erişime kısıtlamalar getirmiştir. Örneğin Avrupa Birliği Parlamentosu Yapay Zekâ Yasası’nı büyük bir oy çoğunluğu ile kabul etmiştir. Yasaya göre, AB ülkelerinde kullanılacak yapay zekâ sistemlerinin güvenli olması, temel haklara ve Birlik değerlerine saygı göstermesi gerekecektir. Yapay zekâ sistemleri, topluma zarar verme olasılığına göre "risk temelli" bir yaklaşımla düzenlenecektir. Yüksek riskli yapay zekâ sistemlerine daha katı kurallar getirilecektir. Sınırlı riskli yapay zekâ sistemleri, kullanıcıların bilinçli kararlar alabilmesi için içeriğin yapay zekâ tarafından oluşturulduğunu açık biçimde bildirecektir. Bu sistemler, hafif saydamlık yükümlülüklerine tabi tutulacaktır. [11]

 

ü  Sosyal Medya ve Bilgi Yayılımı: Sosyal medya platformları, yargısal darbelerle ilgili haberlerin anında ve geniş bir kitleye yayılmasını sağlar. Halk, sosyal medya üzerinden hızla bilgi alabilir ve tepkilerini eşgüdümler.

 

ü  İnternet ve Sansürleme: Yargısal darbelerin dijital boyutunda, hükümetler genellikle internet erişimini sınırlar ve sansürleme yoluna gider. Bu, halkın bilgiye ulaşma özgürlüğünü kısıtlar ya da ortadan kaldırır.

 

ü  Elektronik İzleme ve Siber Güvenlik: Hükümetler, yargısal darbe girişimlerini engellemek veya denetlemek amacıyla elektronik izleme ve siber güvenlik önlemlerini artırır. Bu durum, muhalif grupları izleme ve dijital faaliyetleri denetleme anlamına gelir.

 

ü  Sosyal Medyanın Amaç Dışı Kullanımı: Hükümetler, sosyal medya platformlarını kullanarak propaganda yapabilir, yanıltıcı bilgileri yayabilir veya halkın algısını değiştirmeye çalışır. Bu durum, toplumun doğru ve güvenilir bilgiye ulaşma yeteneğini olumsuz şekilde etkiler.

 

ü  Dijital İfade Özgürlüğü: Dijital platformlar, ifade özgürlüğü için önemli bir araçtır. Ancak yargısal darbelerin dijital boyutunda, hükümetler bu özgürlüğü sınırlayabilir ve muhalif sesleri bastırabilir.

 

ü  Elektronik Oy Verme ve Seçim Güvenliği: Bazı ülkelerde dijital oy verme sistemleri kullanılmaktadır. Yargısal darbelerde bu sistemlere yönelik siber saldırılar veya hileli yönlendirme girişimleri yapılması seçim sonuçlarını etkiler.

 

ü  Uluslararası Dijital Diplomasi: Yargısal darbelerin dijital boyutu, uluslararası arenada dijital diplomasiyi etkiler. Hükümetler, dijital araçları kullanarak uluslararası toplumla iletişim kurabilir veya uluslararası destek kazanmaya çalışabilir.

 

YARGISAL DARBELERİN NEDENLERİ

A.     Siyasal nedenler: Yargı darbelerinin siyasal nedenleri genellikle ülkeden ülkeye değişiklik gösterir.

 

a.      Siyasal Kararsızlık ve Krizler: Bir ülkede siyasal istikrarsızlık, hükümet krizi veya toplumsal çalkantılar, yargı darbelerinin temel nedenlerinden biri olabilir. Hükümetin zayıflaması veya toplumsal huzursuzluklar, askeri veya yargısal güçlerin müdahale etme gerekçeleri arasında yer alır.

 

b.      Yolsuzluklar ve Hukukun Zayıflığı: Yolsuzluğun yaygın olduğu veya hukukun zayıf olduğu bir ülkede, askeri veya yargısal güçler, mevcut hükümetin yetersiz olduğunu düşünerek müdahalede bulunur. Bu tür durumlar genellikle yargısal darbeleri meşrulaştırmak için kullanılır.

 

c.      Otoriter Eğilimler ve Demokratikleşme Karşıtlığı: Bazı durumlarda, askeri veya yargısal güçler, demokratikleşme sürecine karşı olan veya demokratik kurumları zayıflatmak isteyen otoriter eğilimlere sahip olabilir. Bu durumda, yargı darbesiyle birlikte hükümetin otoritesini sınırlamak veya demokratik kurumları askıya almak hedefine kilitlenebilir.

 

d.      Etnik veya Dini / Mezhepsel Gerilimler: Bir ülkede etnik veya dini /mezhepsel gerilimler yargısal darbelere yol açar. Bu tür gerilimler, hükümetin zayıflamasına ve toplumun bölünmesine neden olarak askeri veya yargısal müdahaleyi tetikler.

 

e.      Kuvvetler Ayrılığının Ortadan Kalması: Bir ülkede siyasal güç (iktidar) yasama, yürütme ve yargı organlarında veya başbakanda / devlet başkanında aşırı düzeyde birleşmişse, bu durum yargısal darbeler için uygun bir zemin oluşturur. Bu durumda, tek bir otorite tüm kararları kontrol etmeye çalışır, bu da demokratik dengeyi bozar.

 

f.       Anayasal Kriz veya Anayasanın Çiğnenmesi: Anayasa krizi veya anayasanın çiğnenmesi, askeri veya yargısal güçleri devreye sokar. Hükümetin anayasal düzene uymaması veya anayasanın çiğnenmesi yargı darbesi gerekçesi olarak kullanılır.

 

g.      İdeolojik veya Politik Çatışmalar: İdeolojik veya politik çatışmalar, hükümetle muhalefet arasında keskin görüş ayrılıklarına ayrılıklara neden olur. Bu durumda, askeri veya yargısal güçler, belirli bir ideolojiyi veya politik görüşü desteklemek amacıyla siyasal ortama müdahale ederler.

 

B) Ekonomik Nedenler: Yargısal darbelerin ekonomik nedenleri, genellikle ekonomik kararsızlık, yolsuzluk, kötü yönetim veya ekonomik kriz gibi etmenlere dayanabilir:

a.      Ekonomik Kriz ve Kararsızlık: Bir ülkede ciddi bir ekonomik kriz veya kararsızlık durumu, halkın yaşam standartlarının düşmesine ve toplumsal huzursuzluğa neden olur. Bu tür durumlar, askeri veya yargısal güçlerin mevcut hükümetin ekonomik politikalarını eleştirip müdahale etmelerine yol açabilir.

 

b.      Yolsuzluklar ve Mali Skandallar: Yüksek düzeyde yolsuzluk veya mali skandallar, bir ülkenin ekonomisini derinden etkiler. Bu durum, askeri veya yargısal güçlerin hükümetin ekonomik yönetimine müdahale etme gerekçesi olarak kullanmalarına yol açar.

 

c.      Kötü Yönetim ve Ekonomik Kaynakların Kötü Kullanımı: Hükümetin ekonomik kaynakları kötü yönetmesi, adaletsiz vergi politikaları veya ekonomik kaynakların belirli bir kesim tarafından kötü kullanılması ekonomik nedenlerle bir yargı darbesine yol açar.

 

d.      Kararsız Döviz Kuru ve Yatırım Eksikliği: Yatırımcıların ve uluslararası finans kuruluşlarının güvenini kaybetmiş bir ülkede, kararsız döviz kuru ve yatırım eksikliği ekonomiyi olumsuz etkiler. Bu durum, askeri veya yargısal güçlerin müdahale etmelerinin gerekçesi olabilir.

 

e.      Fiyat Artışları ve Enflasyon: Yüksek enflasyon, ekonomik sıkıntılara ve halkın yaşam standartlarının düşmesine neden olur. Hükümetin bu durumu denetim altına almada başarısız olması durumunda, askeri veya yargısal güçler duruma müdahale eder.

 

f.       Toplumsal Huzursuzluk ve Protestolar: Ekonomik sıkıntılar, işsizlik ve gelir eşitsizliği, toplumsal huzursuzluğa ve protestolara neden olabilir. Bu durum, askeri veya yargısal güçlerin hükümeti devirme veya düzeltme bahanesiyle müdahale etmelerine yol açar.

 

g.      Uluslararası Ekonomik Baskı ve Yaptırımlar: Bir ülkenin uluslararası toplum tarafından ekonomik baskı altında tutulması veya yaptırımlara maruz kalması, iç ekonomik sıkıntıları derinleştirir. Bu durum, askeri veya yargısal güçlerin mevcut hükümete müdahale etme gerekçesi olarak kullanmalarına neden olur.

 

 

TÜRKİYE’DE YARGISAL DARBELER

A.S. Sweet’e göre, “yargısal darbe” bir mahkemenin ülkenin hukuk sisteminin normatif temellerinde köklü bir dönüşüm yapmasıdır.  [12] Normatif temel yani Anayasa bir hukuk sisteminin en yüksek hukuk normudur. [13] Anayasa yürürlüğe girdiğinde tüm paydaşlar en yüksek yasada ortaya konan kural ve süreçleri tanımış olurlar. Sonraki aşamalarda bu normu tanımadıklarını ileri süremezler. Yargısal darbe tanıma ilkesini yani Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesini köklü ölçüde değiştiren bir mahkeme kararıdır. Yargısal darbe, “Temel Normu” ve “Tanıma Kuralı”nı değiştiren özel bir yasa yapma biçimini oluşturur. Yargısal darbe mahkemece ortaya konulan bir karar, yorum veya uygulama ile yapılır.

 

KÖKLÜ YARGISAL DARBENİN ÖLÇÜTLERİ

Bir yargı kararının hukuksal sistemde  “köklü dönüşüm” yapmasının ölçütleri ise şunlardır:

1) Köklü dönüşümle ortaya çıkan sonuç / durum Anayasa yapıcıların daha başlangıçta kabul edemeyecekleri bir sonuç / durum olmalıdır.

2) Ortaya çıkan sonuç / durum hukuk sisteminin işleyişini temelden değiştirmelidir.

3) Köklü dönüşüm, konuyu yakından izleyen bir uzmanın otaya çıkan yeni sonucu / durumu / sistemi anayasa tasarlanma aşamasında iken düşünülmesini dahi olanaksız kılan bir içerikte olmalıdır.

4) Erkler ayrılığı ilkesi ve sistemi çiğnenmiş olmalıdır. Başka bir deyişle, geleneksel kuvvetler ayrılığı, yargısal darbe sonrasında işlevsiz ve etkisiz bırakılmalıdır. [14]

Araştırmamızda bu bağlamda Türkiye’de gerçekleşen beş örnek olay inceleme konusu yapılacaktır.

 

Örnek Olay 1: AKP’nin Kapatılması Davası (2008)

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kapatılması davası AK Parti'nin "laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği" gerekçesiyle açılmıştır. İddianame Parti’nin kapatılmasını ve ilgili dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dâhil 71 kişinin 5 yıl süre ile siyasetten uzaklaştırılması istemini içermektedir.

Anadolu Ajansı 15.03.2008 tarihli haberinde şu bilgileri vermektedir: “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, ''laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği'' iddiasıyla AK Parti'nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açtı… Başsavcı Yalçınkaya, dün akşam saatlerinde iddianameyi Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'na gönderdi. İddianamede, AK Parti'nin ''laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği'' savunuluyor… Anayasa Mahkemesi, iddianameyle ilgili ön incelemeyi yapacak, herhangi bir eksiklik tespit edilmez ve iddianamenin kabulüne karar verilirse ön savunmasını yapması için iddianame AK Parti'ye gönderilecek. AK Parti yasal olarak 1 ay içinde ön savunmasını verecek. Ön savunmanın Anayasa Mahkemesine verilmesinin ardından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya, esas hakkındaki görüşünü bildirecek… Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının esas hakkındaki görüşü AK Parti'ye gönderilecek. Daha sonra belirlenecek bir tarihte Yalçınkaya sözlü açıklama, AK Parti yetkilileri de sözlü savunma yapacaklar.” [15]

Yargılama sonucunda Parti’nin temelli kapatılmamasına fakat hazine yardımının belirli bir oranda kesilmesine karar verilmiştir. Oylamaya katılan 6 üye Parti’nin kapatılması, 5 üye kapatılmaması yönünde oy kullanmışken, hazine yardımının kesilmesi hakkındaki oylamada 11 üyenin 10'u kesilmesi yönünde oy kullanmıştır. Yurt içinde ve dışında AKP’yi destekleyen kişi ve çevreler kararı bir yargısal darbe olarak nitelendirmişlerdir.

AKP’nin laik devleti yıkma konusunda odak noktası haline geldiği belirtilen iddianame şu gerekçelere dayandırılmıştır:

ü  Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel ilkelerini değiştirecek zemini oluşturmak niyetini ortaya koymak,

ü  Laik bir sistemde dinsel simgeleri siyasal amaçla kullanmak,

ü  Toplumu dindar olanlar ve olmayanlar şeklinde ikiye ayırmak,

ü  Ülkenin laik hukuk yapısını aşamalı olarak yeniden biçimlendirip yönlendirmeye çalışmak ve

ü  Rejimin ve Cumhuriyet'in geleceğini tartışmaya açmak.

Kanımızca bu gelişme sonuçsuz kalmış bir yargısal darbedir. Çünkü Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı siyasal bir partinin kapatılmasını istemiştir. Ancak bu istem AYM tarafından uygun bulunmamış ve para cezası verilmesiyle yetinilmiştir. Zira dava amacına ulaşsaydı demokrasilerin temel direği olan siyasal parti kurmak hakkı önemli ölçüde zarar görmüş olacaktı.

Dr. Murat Sevinç bir makalesini şu şekilde bitirmektedir: [16] “Sonuç olarak, AKP’nin savunmasının başarısı ya da başarısızlığı, YCB’nin iddianamesinin zayıflığı ya da gücü tartışmaları bir yana, AKP davası… siyasal mücadele alanına ilişkin bir sorunun çözümünün tüzel araçlarda aranması girişiminden başka bir şey değil. Bu nedenle akıbetini de gelecek siyasal gelişmelerde aramak herhalde çok yanlış olmaz.”

Haber Vesaire adlı internet sitesinde yer alan bir haberde ise şu hususlar belirtilmektedir: “Wikileaks’ın açıkladığı ABD’ye ait gizli belgelerde, AKP’nin kapatılması davasının da ABD belgelerine yansıdığı görülüyor. “AKP’nin Kapatılmasının Sonuçları ve Bizim Duruşumuz” başlığı ve ‘Hizmete özel” koduyla yazılan 11 Nisan 2008 tarihli belgenin giriş cümlesinde, “AKP’nin kapatılması davası bu ülkenin geleceğine bir darbedir” ifadeleriyle başlıyor. Büyükelçi Ross Wilson tarafından kaleme alınan belgede davanın “Türkiye’nin, devletin, ülke demokrasisinin büyümesi ve dinin toplumdaki rolü gibi konuların doğasına ilişkin çözümlenmemiş ihtilafları yansıttığı” görüşüne yer verildi. Mevcut durumun bir nedeninin de, “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Temmuz 2007’de yeniden iktidar geldikten sonra geçen 9 aylık dönemde sergilediği başarısız liderlik” olduğu ileri sürülen rapor şöyle: Dava, Türkiye’nin hükümetinin yapısına, popüler demokrasinin erişim alanına ve dinin toplum üzerindeki rolüne yönelik çözümlenmemiş tartışmaları yansıtıyor. Bu durum, aynı zamanda geçen Temmuz ayında yeniden göreve gelen Başbakan Erdoğan’ın geçen dokuz aylık süreçte sergilediği başarısız liderlikten kaynaklanıyor. Sonucun ne olacağı belirsiz olsa da burada yaşanan kriz, kusursuz ve darmadağın olmasa da kendine özgün bir işleyiş tarzı olan Türk demokrasisi çerçevesinde değerlendirilmeli.” [17]

Öte yandan NTV’nin internet sitesinde aynı konu ile ilgili olarak şu bilgiler verilmektedir: “2008 yılında AK Parti’ye karşı açılan kapatma davası da Wikileaks’ın sızdırdığı belgeler arasında. Belgede iktidardaki AK Parti’nin kapatma davasının ülkenin geleceğini yakından ilgilendirdiği yazıyor. Belgede, “Türkiye’nin doğasında yer alan ve çözülmeyen bir problem mevcut, o da popüler demokrasinin ülkede yayılması ve dinin toplumdaki yeri” deniyor. AK Parti’ye karşı açılan davanın önemiyle birlikte belgede ABD’nin önceliğinin karşılıklı çıkarlar içinde Türkiye’de demokrasinin gelişmesine yardımcı olması gerektiği ancak Türk politikasının özgün unsurlarını belirlemekten kaçınılması gerektiği vurgulanıyor. Davayla ilgili çıkarımlar bölümünde ise davanın bir tür yargısal darbe olduğu ve gazetelerden elde edilen bilgilerde partinin kapatılmasının yanında 70 üyesi için siyaset yasağı istendiği belirtiliyor. Ayrıca demokrasilerde parti kapatılmasının sorgulanması gereken bir durum olduğu açıklanıyor. Bununla birlikte AK Parti’nin 9 ay önceki seçimlerde yüzde 47 oy aldığı ifade ediliyor.” [18]

 

Örnek Olay 2: 17-25 Aralık 2013 Yargıya FETÖ müdahalesi

17-25 Aralık 2013 olaylarını anımsamak için Anadolu Ajansı’nın haberine göz atalım: “Terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'den talimat alan örgüt üyeleri, 17-25 Aralık 2013'te karanlık operasyonlarını uygulamaya başladı. FETÖ'nün kumpası, kısa bir süre sonra ters tepti, emniyet ve yargıdaki FETÖ üyeleri meslekten uzaklaştırıldı. 17-25 Aralık 2013, örgütle mücadelede adeta milat oldu. 1970'li yıllardan itibaren devletin önemli kurumlarına sızmaya başlayan FETÖ ile her alanda kararlı bir mücadeleye girişildi… 17-25 Aralık operasyonlarının tohumu, FETÖ mensuplarınca 2012 yılında atıldı. O dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümete yönelik kumpas için 7 Şubat 2012'de harekete geçen FETÖ'nün yargıdaki üyeleri, MİT Müsteşarı Hakan Fidan dâhil 5 kişiyi, kapatılan Özel Yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekilliğine ifadeye çağırdı. MİT kumpası için o dönem başbakanlık görevinde bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ameliyata girmesini bekleyen örgüt üyelerinin planları, ameliyatın gecikmesiyle altüst oldu. İfadeye çağrılma olayına ilişkin bilgilendirilen Erdoğan, Hakan Fidan'a ifade vermeye gitmemesini söyleyerek kumpası bozdu. MİT kumpasını planlayan ve soruşturmayı yürüten savcı ve emniyet müdürleri görevden alındı. MİT kumpasında başarısız olan FETÖ, bu kez 17-25 Aralık kumpası için harekete geçti. Örgüt mensubu özel yetkili savcılar, soruşturmanın konusu özel yetkili savcılıkların baktığı bir alan olmamasına rağmen, 6 Mart 2012’de "ihaleye fesat karıştırma" suçlamasıyla soruşturma açtı. Kanuna aykırı olarak başlanan soruşturma kapsamında, yasa dışı birçok telefon dinlemesi yapıldı. Örgüt mensupları tarafından "ihaleye fesat karıştırma" iddiasıyla yürütülen soruşturmanın fezlekesinde Yasin El Kadı'nın terör örgütü finansörü gibi gösterildiği, Başbakan ile hükümette görev alan bakanların da bu kişiyle irtibata geçtiği algısı oluşturuldu. 17-25 Aralık 2013'e kadar birçok dinleme kararı verildi. Haklarında soruşturma yapılması kanunen izne tabi olan veya mümkün olmayan Başbakan, bakan ve üst düzey devlet idarecileri dolaylı olarak dinlemeye alınırken, bunlar ‘tape’ haline getirildi. Böylece bu kişiler, şüpheli olmadıkları halde dosyaya eklendi. Örgüt bu dosyayı kendi uhdesinde (özel yetkili) tutup başka bir savcı veya hâkimin kontrolüne bırakmak istemeyerek uzun soluklu dinlemelerle kurduğu kumpasın taşlarını tek tek döşemeye başladı. Buradaki bazı dinleme kararları 24-25 kez uzatılırken, bazı kararlar sahte veya gerçek olmayan isimler adına alındı. 17 Aralık 2013'te 25 Aralık kumpasının başındaki FETÖ firarisi eski savcı Muammer Akkaş, polise verdiği talimatla soruşturmanın sonlandırılması ve fezlekesinin kendisine gönderilmesi talimatını verdi. Kumpas için FETÖ üyesi firari eski savcı Zekeriya Öz harekete geçti. Aynı gün, firari FETÖ üyesi eski savcı Zekeriya Öz de 17 Aralık kumpas soruşturmasının düğmesine basarak, aralarında kamu görevlileri ile iş adamlarının da bulunduğu kişilere yönelik operasyon başlattı, bu kişiler FETÖ üyesi polisler tarafından gözaltına alındı. FETÖ firarisi gazetecilerle odasında oturan Zekeriya Öz, diğer gazetecileri de sözde operasyona ilişkin bilgi vermek için yanına çağırdı. Hukuksuz yapılan soruşturmaya ilişkin alaycı bir üslupla bilgi veren Öz, isim vermeden Erdoğan'a karşı tehditkâr bir dil kullanıyordu. Zekeriya Öz, gazetecilerin "Hükümete ve Başbakan'a yönelik bir işlem var mı?" sorusuna o tarihte geçiştiren cevaplar verip kabul etmese de ilerleyen tarihte soruşturmaya bakan FETÖ firarisi eski savcı Celal Kara, MİT tırlarının görüntülerini yayınladığı gerekçesiyle firari olarak yargılanan Can Dündar’a verdiği röportajda, "1 numara Erdoğan'dı." dedi. FETÖ üyesi Öz, bununla da yetinmeyip 17 Aralık operasyonundan sonra emniyette yapılan değişiklik sonrası, hukuksuz işlemleri durdurmak isteyen polislere baskı amacıyla emniyete giderek şov yaptı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bu gelişmeler üzerine, FETÖ mensubu savcıların elinde başka bir kumpas dosyası bulunabilme ihtimaline karşı harekete geçti. O tarihte Başsavcı olan Turan Çolakkadı, ikinci bir operasyona kalkışmak isteyen FETÖ üyesi eski savcı Muammer Akkaş’tan bilgi istedi. Akkaş, Başsavcı’ya sonraki gün bilgi vereceğini ileterek, yanından ayrıldı. Akkaş, 17 Aralık'tan bir hafta sonra 25 Aralık'ta, Başsavcı Çolakkadı'nın talimatına uymayarak kumpas operasyonunu uygulamaya kalktı. 25 Aralık operasyonunda farklı bir gelişme yaşandı. Akkaş, hukuksuz talimatlar verse de 17 Aralık kumpasından sonra açığa alınan FETÖ üyelerinin yerine getirilen emniyet ve jandarma ekipleri, bu hukuksuz gözaltı talimatlarını işleme koymadı. Talimatları yerine getirilmeyince FETÖ üyesi medya mensuplarını kullanarak operasyon bilgilerini sızdıran eski savcı Muammer Akkaş, tarihte daha önce yaşanmamış şekilde adliye önünde yasa dışı basın açıklaması yaptı. Aynı günün sabahında bazı gazetecilerin maillerine operasyon bilgileri, hazırlanmış haberler ve fezlekeden detaylar gönderildi. 17 ve 25 Aralık'a ait soruşturma dosyasında olanlar, montajlananlar hatta dosyada olmayan ses kayıtları örgütün sosyal medya hesaplarında gerçekmiş gibi paylaşılmaya başlanarak, algı operasyonuna hız verildi. FETÖ'den tutuklu, Hrant Dink cinayeti davasının sanığı gazeteci Ercan Gün gibi bazı isimler 25 Aralık sabahında gözaltı listeleri ve soruşturma detaylarına varana kadar tüm bilgileri sosyal medya hesaplarından paylaştı. STV, Zaman Gazetesi, Cihan Haber Ajansı, Bugün gazetesi, Taraf gazetesi gibi örgüte ait medya organlarında FETÖ'nün propagandası yapıldı. Örgüt, geleneksel medyanın yanı sıra sosyal medyadan da örgüt propagandası yapıyordu. "Başbakan'ın yurt dışına kaçtığı" öne sürülerek, örgütün amacına hizmet eden algı faaliyeti yürütülüyordu. Düzenlenen operasyon ve operasyondaki isimler, devletin kurumlarına sızan örgüt mensupları tarafından, örgütün propaganda amacıyla kurduğu "Fuat Avni" hesabının kullanıcısına sızdırılıyor, gizli kalması gereken soruşturma bilgileri bu hesaptan anbean ifşa ediliyordu. Bu sızmaya rağmen adresinde bulunan eski emniyet müdürleri gözaltına alınırken şov yapıyor ve örgütten aldıkları talimatları tek tek yerine getiriyordu. Seçilmiş meşru hükümete karşı FETÖ tarafından yapılan yargı darbesi girişimi sonrası, devletin gösterdiği refleksle, örgütle mücadeleye hız verildi. FETÖ üyesi kişiler tek tek yakalanıp yargı önüne çıkarılmaya başlandı. FETÖ kumpasının başaktörlerinden olan örgüt üyesi savcılar, adalet önünde hesap vermek yerine firar etti. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) kararnamesiyle görevden uzaklaştırılmalarına karar verilen FETÖ üyesi eski savcılardan Muammer Akkaş, Zekeriya Öz, Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç yurt dışına kaçtı. Firar eden isimlerden dikkat çeken bir diğeri ise eski komiser yardımcısı FETÖ üyesi Hüseyin Korkmaz'dı. 17-25 Aralık kumpasında yer alan ve 17 ay tutuklu kaldıktan sonra adli kontrol şartıyla tahliye edilen Korkmaz'ın, polislerin kendi aralarında "spark" adlı programda yaptıkları yazışmalarda kullandığı, "Nefes aldırmayacağız, tüm kabineyi buraya toplayacağız." şeklinde ifadeleri de ortaya çıktı. Tahliye olduktan sonra yurt dışına çıkış yasağı olmasına rağmen ABD'ye kaçan Korkmaz'ın, eski Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla'nın ABD’de yargılandığı davada tanık olduğu daha sonra ortaya çıktı. Korkmaz, beraberinde belge kaçırıp FBI yetkililerine teslim ettiğini, FBI tarafından kendisine 50 bin dolar mali yardım yapıldığını davada itiraf etti. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca görevlendirilen yeni savcılar, FETÖ üyelerinin yapmış olduğu 17 ve 25 Aralık kumpas soruşturmasında takipsizlik kararı verdi. Savcılığın verdiği takipsizlik kararında, dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olan FETÖ firarisi Hamza Tosun'un, 17 Aralık 2013'te ABD'de yaşayan, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in yardımcısı Sinan Dursun ile telefonda görüştüğü, Tosun'un bu görüşmeden sonra dinleme işlemlerine son verdiği yer aldı. FETÖ'cülerin hazırladığı fezlekede de o dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan "dönemin başbakanı" olarak bahsedildiği ortaya çıktı. Savcılık, FETÖ üyesi kamu görevlilerine yönelik soruşturmaların titizlikle ve gizli olarak yürütülebilmesi için yoğun çaba sarf etti. Zira 17 ve 25 Aralık operasyonunu yapan ekip her ne kadar uzaklaştırılsa da hala deşifre olmayan polis ve yargı mensupları, soruşturmaları engellemeye çalıştı. Bu durumun önüne geçmek için Sulh Ceza Hâkimlikleri kuruldu. Hâkimliklerin kurulmasının ardından savcılık, 25 Aralık dosyasında görev alan örgüt mensubu polislere yönelik önce 22 Temmuz 2014'te, ardından 1 Eylül 2014'te operasyonlar düzenledi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı hem 17 Aralık hem de 25 Aralık operasyonunu düzenleyen o dönemin emniyet müdürleri ve FETÖ elebaşı hakkında iki ayrı iddianame düzenledi. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi "17 Aralık kumpas" davasını, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi de "25 Aralık kumpas" davasını karara bağladı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, terör örgütü elebaşı firari Fetullah Gülen, ABD'deki Hakan Atilla davasında tanıklık yapan Hüseyin Korkmaz ile eski Emniyet Müdürü Yakub Saygılı'nın da aralarında bulunduğu 71 sanıklı "25 Aralık darbeye teşebbüs" davasına ilişkin kararını 24 Aralık 2018'de verdi. Mahkeme heyeti, sanıklar Yakub Saygılı, Kazım Aksoy, Yasin Topçu, Mahir Çakallı, Arif İbiş, Mustafa Demirhan, Mehmet Habib Kunt, İbrahim Şener, Mehmet Fatih Yiğit ve Mehmet Akif Üner'in "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasını kararlaştırdı. Sanıklar Yakub Saygılı, Kazım Aksoy, Yasin Topçu, Arif İbiş, Mehmet Habib Kunt, İbrahim Şener, Mehmet Fatih Yiğit ve Mehmet Akif Üner'i "özel hayatın gizliliği ihlal" ve "haberleşmenin gizliliğini ihlal" suçlarından ayrı ayrı toplam 127 yıl 4 ay 15 gün hapis cezasına çarptıran mahkeme, Mustafa Demirhan'a da bu suçlardan toplam 131 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası verdi. Firari sanıklar FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, ABD'deki Hakan Atilla davasında tanıklık yapan Hüseyin Korkmaz, eski Emniyet Müdürü Hamza Tosun ile Sinan Dursun, Engin Filiz ve Sinan Sağyalavaç'ın dosyasının tefrik edilmesine karar veren heyet, 24 sanığın tüm suçlardan beraatine, diğer sanıkların da benzer suçlardan çeşitli oranlarda hapis cezasına çarptırılmasına hükmetti. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi de örgüt elebaşı Gülen ile eski emniyet müdürleri ve Hüseyin Korkmaz'ın da aralarında bulunduğu 10'u tutuklu, 6'sı firari 67 sanığın yargılandığı davaya ilişkin 18 Mart 2019'da karar verdi. Mahkeme heyeti, Yakub Saygılı, Kazım Aksoy, Yasin Topçu, Nazmi Ardıç, İbrahim Şener, Mehmet Akif Üner, Arif İbiş, İsmail Arpacı, Mustafa Demirhan, Mehmet Sait Sevinç, Ahmet Kalender, Ahmet Üzümcü, Ayhan Arıkanoğlu, Duran Denizci ve Adem Atik'in "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmasına hükmetti. Mahkeme, sanıklar Yakup Saygılı, Kazım Aksoy, Yasin Topçu, İbrahim Şener ve Mehmet Akif Üner'i ayrıca, Erdoğan ile eski bakanlar Mehmet Zafer Çağlayan ve Muammer Güler'e karşı "haberleşmenin gizliliğini ihlal etme" suçundan toplam 28 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırdı. Sanıklar Yakup Saygılı, Kazım Aksoy, Yasin Topçu, İbrahim Şener ve Mehmet Akif Üner'e, eski bakanlar Mehmet Zafer Çağlayan, Muammer Güler ve Egemen Bağış'a yönelik "özel hayatın gizliliğini ihlal etme" suçundan da toplam 13 yıl hapis cezası verildi. Bu sanıkların her biri 41 yıl altışar ay hapse mahkûm edilmiş oldu. Mahkeme, o dönem başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, eski bakanlar Zafer Çağlayan ve Muammer Güler'e karşı "özel hayatın gizliliğini ihlal" suçundan sanık Arif İbiş'i 13 yıl, Mustafa Demirhan'ı 28 yıl 6 ay, İsmail Arpacı ve Mehmet Sait Sevinç'i 4 yıl altışar ay, Ömer Atalay ile Sefa Erdal'ı da 28 yıl altışar hapis cezasına çarptırdı. Sanıklar Nazmi Ardıç, Ahmet Kalender, Ahmet Üzümcü, Ayhan Arıkanoğlu, Duran Denizci, Adem Atik'i eski bakan Erdoğan Bayraktar'a yönelik "haberleşmenin gizliliğini ihlal etme" suçundan 10 yıl ikişer ay hapse mahkum eden mahkeme, sanık Mutlu Acil'in "nitelikli dolandırıcılık" suçundan 1 yıl 8 ay hapis ve 6 bin 509 lira adli para cezasına çarptırılmasına karar verdi.” [19]

Yukarıda özetlenen olaylar bir yargısal darbe girişimi midir? Bu soruya hem evet ve hem de hayır yanıtı verilebilir. ‘Evet’ denilmesine yol açan temel etmen kimi yargı organlarının kendilerine verilen yasal yetkileri aşarak mevcut hükümeti devirmek için eyleme geçmiş olduklarını görmüş olmaktır. Aynı şekilde, FETÖ olarak bilinen örgütün kim yargı mensubu olan üyelerinin bazı kişilerin tutuklanması ve akabinde cezalandırılması için yasal süreci başlatmış olmalarıdır. Statüleri gereği haklarında dava açılabilmesi ya da telefonlarının dinlenmesi izne bağlı olan bazı şüpheliler hakkında yasal izin alınmamış olması da bu görüşü desteklemektedir. Bu kişilerin daha sonra yurt dışına kaçmış olmaları bu görüşü daha da güçlendirmektedir. Yukarıdaki haber de belirtildiği üzere FETÖ mensubu yargı mensuplarının amacı hükümeti devirmektir. Bu bir yargısal darbe girişimidir.

‘Hayır’ denilmesine yol açan temel etmen ise var olduğu anlaşılan yolsuzlukların üzerine gitmeye çalışan yargı mensuplarının engellenmiş olmalarıdır. Şüphelilerin kovuşturulmasının önlenmesi ve daha sonraki aşamalarda haklarındaki kovuşturmaların durdurulması bu görüşe güç kazandırmaktadır. Haklarında yolsuzluk iddiası bulunan bazı bakanların daha sonra tarafsız ve bağımsız yargı mensuplarında kovuşturulmamış olması ve ortaya çıkan paraların kendilerine iade edilmiş olması da üzerinde durulması gereken bir başka önemli olgudur.

Kanımca, 17-25 Aralık örnek olayı, karşı yöndeki iddia ve gerekçeler ne olursa olsun, başarısız kalmış bir yargısal darbedir.

Nitekim Sabah’a göre Yargıtay 13. Ceza Dairesi yerel mahkeme tarafından sanıklara verilen cezaları onaylayan kararından şu saptamalara yer vermiştir: “Yargıtay, 17-25 Aralık sürecinde kumpasın her iki ayağında da FETÖ’cü savcı ve polislerin doğrudan hükümeti hedef alarak örgüt talimatıyla hareket ettiğine karar verdi. 25 Aralık’ta yaşananlar kumpas sürecinin bir parçası olarak darbe girişimi olarak tescillendi, sanıklara verilen cezalar onandı. FETÖ'nün 17 Aralık yargı- polis kumpası sürecinin ikinci dalga operasyon ayağı olan 25 Aralık'ta yaşananlarla ilgili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 65 sanıklı davada 10 sanığa ağır müebbet, diğer sanıklara çeşitli oranlarda hapis cezaları verilmişti. Terör davalarının incelemesini yapan Yargıtay 3'üncü Ceza Dairesi, 25 Aralık davasında verilen cezaları onadı, 25 Aralık kumpasının hükümete darbe olduğunu tescilledi. Yargıtay, 17 Aralık ve 25 Aralık sanıklarının eylemlerinin ve hizmet ettikleri amaçların benzer ve aynı olduğuna dikkat çekerek, sanıkların Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırma saikiyle hareket ettiklerini bildirerek; amaçlarının direnç oluşturduğunu kabul ettikleri kişi ve kurumları etkisizleştirmek ve ortadan kaldırmak, bu amaçla pek çok operasyon ve denemeden sonra operasyonlarını en büyük direnç noktası olarak gördükleri mevcut hükumete çevirdiklerini vurguladı. Kararda, FETÖ/PDY terör örgütü tarafından yargı ve emniyetteki mensupları eliyle hükûmeti yıkma kastı ile 25 Aralık darbe girişiminin uygulamaya konulduğu, 17 Aralık darbe girişiminin etkileri devam ederken kamuoyu nezdinde oluşturulan yolsuzluk algısını devam ettirmek amacıyla örgüt mensubu Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş tarafından ikinci operasyon için düğmeye basıldığı belirtildi.” [20]

Bu konuda bir açıklama yapan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, 17-25 Aralık soruşturmalarına ilişkin olarak görüşünü şu şekilde ifade etmiştir: "O günkü iktidara yönelik minik bir darbe teşebbüsüydü… Yargı ve polis teşkilatına nüfuz etmiş bir grubun belli dosyaları uzun zamanca bekleterek o günkü iktidara yönelik minik bir darbe teşebbüsüydü.” [21]

 

Örnek Olay 3: Anayasa Referandumunda Geçersiz Oyların Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Kararıyla Geçerli Kabul Edilmesi (2017)

16 Nisan 2017’de yapılan Anayasa referandumunda geçersiz oy kullanılması ile ilgili olarak Yüksek Seçim Kurulu’nun geçersiz oy zarflarını geçerli kabul etmesi yargısal darbenin bir başka örneğidir. YSK kararında şu ifadelere yer verilmişti: "Bazı sandık kurullarının seçmene oy pusulası ve zarflarını sandık kurulu mührüyle mühürlemeden verdikleri yolundaki yoğun şikâyetler üzerine bugün toplanan Yüksek Seçim Kurulu, sandık kurulu mührü taşımayan oy pusulası ve zarfların dışarıdan getirilerek kullanıldığı kanıtlanmadıkça geçerli sayılmasına karar vermiştir."

Yüksek Seçim Kurulu ve 2017 Anayasa Değişikliği Referandumu ile İlgili Kararı:

YSK 17 Nisan 2017 tarihinde yapılan Anayasa Değişikliği Referandumu’nda yasal açıdan geçersiz olan oy zarflarının geçerli olduğuna karar vermiştir: “Yurt İçi ve Yurt Dışı Seçmen Kütüğü dâhil Ülke Geneli; 58.291.898 kayıtlı seçmenden 49.798.855’inin oy kullandığı, buna göre Halkoylamasına katılma oranının % 85.43 olduğu, kullanılan oylardan 48.936.604 oyun geçerli, 862.251 oyun geçersiz sayıldığı, geçerli oylardan 25.157.463 oyun “EVET” oyu, 23.779.141 oyun “HAYIR” oyu olduğu, “EVET” oylarının geçerli oylara oranının % 51.41, “HAYIR” oylarının geçerli oylara oranının % 48.59 olduğu birleştirme tutanağı ile (Anayasa Değişikliği Halkoylaması Sonuç Tutanağı) tespit edilmiştir.” 

Konu ile ilgili yasa maddesi ise şu hüküm yer alıyor.  "Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un "Sandığın açılması ve zarfların sayımı" ile ilgili olan 98'inci maddesi şöyle: "Sandık kurulunca verilen biçim ve renkte olmayan, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan, tamamı yırtılmış olan, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü dışında herhangi bir mühür, imza, yazı, parmak izi veya herhangi bir işaret bulunan zarflar geçersiz sayılır."

BBC’nin olayla ilgili haberinde şunlar vurgulanıyor: “Anayasa değişikliği ile ilgili referandum sonuçlarına dair en büyük tartışma, Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) "mühürsüz oyların kabul edileceği" ile ilgili açıklaması etrafında yaşanıyor. Muhalefet, bu karar üzerine seçime itiraz etmeye hazırlanırken, YSK ise daha önce de uygulandığını savunuyor… YSK tarafından Pazar günü oylama devam ederken yapılan açıklamada, bazı sandık kurullarının seçmene oy pusulası ve zarflarını sandık kurulu mührüyle mühürlemeden verdikleri yolundaki yoğun şikâyetler üzerine Kurul üyelerinin toplandığı belirtildi.” [22]

AYM Başkanı Zihni Arslan Mahkeme’nin 55 kuruluş yıldönümü nedeniyle yaptığı konuşmada bu olaya değinerek şunları söylemiştir. “Anayasal demokrasilerde yetki haritasını çizen kurucu iktidar, başka bir ifadeyle anayasa koyucudur. Yetki haritası ise anayasadır. Elbette çizilen sınırların hukuk devletini tüm kurum ve kurallarıyla tesis etmede yetersiz olduğu söylenebilir. Ancak değişinceye kadar mevcut anayasal sınırlar hepimizi bağlamaktadır. Dolayısıyla bir anlamda bu sınırların koruyuculuğunu yapmakla görevli olan Anayasa Mahkemesinden anayasal sınırların dışına çıkması beklenemez. Anayasa koyucunun, lafzı, anlamı ve amacı bakımından açık bir şekilde düzenlediği kuralları yorum yoluyla değiştirmek esasen Mahkeme eliyle anayasa değişikliği yapmak anlamına gelir. Bunun da yargısal eylemcilik ve meşruluk tartışmasına yola açacağı her türlü izahtan varestedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin “hak eksenli” yaklaşımının, anayasal sınırlar içinde kalarak ve yargısal eylemciliğ tevessül etmeden temel hak ve hürriyetleri koruması şeklinde anlaşılması gerekir.” (25 Nisan 2017) [23]

Ankara'da CHP Parti Meclisi toplantısının açılışında konuşan Kılıçdaroğlu ise aynı konuda şunları söylemiştir:  "AYM Başkanı bu referandumun şaibeli olduğunu, meşruluğunun olmadığını AYM'nin 55'nci kuruluş yıl dönümünde açıkça ortaya koymuştur. AYM Başkanına bu duyarlılığı için yürekten teşekkür ediyorum. Bunu söyleyen parti genel başkanı, sıradan bir hâkim, üniversitede bir hoca da değil. Bunu söyleyen AYM Başkanı ve bugün söylemiştir". [24]

Bu görüşlere yanıt veren Yüksek Seçim Kurulu (YSK) şu görüşleri ileri sürmüştür:  "Henüz sandık sonuçları belirmeden ve tercihler üzerindeki olası etkisi bilinmeden alınan bu karar, eşitlik ve tarafsızlık ilkesine de uygun objektif bir karardır. Bu itibarla Kurul kararının (mühürsüz oy pusulalarının geçerli kabul edilmesi) seçimin neticesine tesir eden bir müdahale olarak değerlendirilmesi mümkün değildir".

Başkan Arslan’ın sözleri adını koymasa da açıkça bir yargısal darbeyi işaret etmektedir.

Bu örnek de, modern yargısal darbelere dair çeşitli örnekleri temsil etmektedir. Bu tür durumlar, demokratik değerlere, hukukun üstünlüğü ilkesine ve temel insan haklarına yönelik potansiyel tehditleri yansıtabilir. Yargı sistemlerinin bağımsız ve tarafsız olması, demokratik toplumların temel taşlarından biridir.

 

Örnek Olay 4: Can Atalay Davası ve Sonrası Ortaya Çıkan Yargısal Darbe (2023)

Gezi davası kapsamında, "Hükümeti devirmeye teşebbüse yardım etme" iddiasıyla 18 yıl hapis cezasına çarptırılan ve 25 Mayıs 2022'de tutuklanarak cezaevine konulan Can Atalay, 14 Mayıs 2023 seçimlerinde Hatay'dan milletvekili seçildi.

Yargısal Darbenin Gelişim Çizgisi:

ü  GEZİ DAVASINDAN TUTUKLU CAN ATALAY HATAY MİLLETVEKİLİ SEÇİLDİ.

ü  MAZBATASINI ALDI.

ü  ADI TBMM’DE OKUNDU VE KOMİSYON ÜYESİ SEÇİLDİ.

ü  ANCAK TAHLİYE EDİLMEDİ VE DAHA SONRA CEZA ALDI VE HÜKÜMLÜ OLDU.

ü  AYM’YE HAK İHLALİ DAVASI AÇTI.

ü  AYM HAK İHLALİ KARARI VERDİ VE ATALAY’IN TAHLİYE EDİLMESİNİ İSTEDİ.

ü  YEREL MAHKEME KARARA UYMADI VE AYM2NİN YETKİSİSZ OLDUĞUNU BELİRTTİ.

ü  DOSYAYI YARGITAY 3. DAİRESİNE GÖNDERDİ.

ü  YARGITAY AYM’NİN YETKİSİZ OLDUĞUNU BELİRTEREK ATALAY’IN TUTUKLULUĞUNUN DEVAMINI İSTEDİ.

ü  AYRICA AYM ÜYELERİ HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDU.

ü  ERDOĞAN AYM’NİN YARGITAY’I HAFİFE ALMAMASI GEREKTİĞİNİ SÖYLEDİ.

ü  ATALAY İKİNCİ KEZ HAK İHLALİ NEDENİYLE AYM’YE BAŞVURDU.

ü  AYM BAŞVURUYU KABUL EDEREK VE DAHA ÖNCE VERDİĞİ KARARI DAHA DA SOMUTLAŞTIRARAK YENİ BİR HAK İHLALİ KARARI VERDİ. KARAR YARGITAY’A VE 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİNE GÖNDERİLDİ.

ü  13. AĞIR CEZA KARARI UYGULAMADI VE YARGITAY 3. CEZA DAİRESİNE GÖNDERDİ.

ü  3. CEZA DAİRESİ AYM KARARIN HUKUKSAL DEĞERİ OLMADIĞINA VE UYGULANMAMASINA KARAR VERDİ. YARGITAY’DA AYM’NİN 9 ÜYESİNİN YARGILAMMASI İÇİN İDDİANAME HAZIRLIKLARINA BAŞLANDIĞI ÖĞRENİLDİ.

ü  AYM BAŞKANI AYM KARARLARININ UYGULANMASININ ZORUNLU OLDUĞUNU SÖYLEDİ.

ü  ERDOĞAN’IN TBMM BAŞKANI İLE GÖRÜŞEREK ATALAY HAKKINDAKİ YARGITAY KARARININ TBMM’DE OKUNARAK ATALAY’IN MİLLETVEKİLLİĞİNİN DÜŞÜRÜLMESİNİ İSTEDİĞİ ÖĞRENİLDİ.

ü  TBMM BAŞKANI SORUNUN SUHULETLE ÇÖZÜMLENMESİ GEREKTİĞİNİ SÖYLEDİ.

ü  YARGITAY BAŞKANI ORTADA SADECE İKİ YARGI ORGANI ARASINDA YORUM FARKI BULUNDUĞUNU İLERİ SÜRMÜŞTÜR.

Ortaya Çıkan Anayasal, Hukuksal ve Siyasal Sonuçlar:

1) Yargı organlarının verdikleri kararlarla anayasal düzen yakından etkilenmiştir; işlevsel etkinliğini ve verimliliğini yitirmiştir.

2) Kişilerin hukuk güvenliği ortadan kalkmıştır.

3) Hukukun güvenilirliği ortadan kalkmıştır.

4) Yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı açıklıkla ortaya çıkmıştır.

5) Yargının siyasal baskılar açık olduğu anlaşılmıştır.

6) Yargı bağımsızlığı, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri yok olmuştur.

7) Anayasa’nın çok açık olan 153 üncü maddesine karşın AYM kararı uygulanmamıştır. Yargıtay ve bazı mahkemeler AYM kararını hukuk açısından değersiz bulmuşlar ve uygulamayacaklarını ifade etmişlerdir.

8) Ülke anayasasız bir devlet konumuna dönüşmüştür.

9) Ortaya çıkan durum ülkenin anayasal düzenini temelden bozmuştur.

10) Milletvekili seçilmesine ve mazbatasını almasına karşın TBMM üyeliğine kavuşamamıştır.

11) Devlet organlarının işlevsel sorumlulukları yerine getirilemez olmuştur.

12) Anayasa koyucunun böyle bir sonucu öngörmedikleri açık bir gerçektir.

13) Çıkarılan yapay bir hukuksal ve anayasal tartışma ile siyasal iktidarın istemediği sonuçların bizzat yargı tarafından engellendiği anlaşılmıştır.

14) Anayasa’nın bireysel başvuru hakkının düzenlenmesine ilişkin hükümleri hem üst yargı organları ve hem de yerel mahkemeler tarafından siyasal güdülerle uygulama alanına konulmamıştır.

15) Anayasa’nın 153. maddesinde yer alan "Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” hükmünü getirmektedir. Bu hükme saygı duyulmamıştır.

16) Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrası şu hükmü içermektedir: “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.”

17) Alt mahkeme ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi AYM’nin kararını temelsiz olarak nitelemişler ve AYM kararına uymayı reddetmişlerdir.

19) Yargıtay yargıçları AYM üyeleri hakkında ceza kovuşturması yapılmasını istemişlerdir.

20) Böylelikle Türkiye AYM kararlarının tanınmadığı ve uygulanmadığı bir ülke durumuna düşmüştür. Yargıtay’ın iki kez üst üste aldığı kararlar yukarıda sıralanan tüm ölçütleri tam anlamıyla karşılamaktadır.

Yukarıda sıralanan gerekçeler çerçevesinde açıklıkla söylenebilir ki ülkemizde yeni bir yargısal darbe daha meydana gelmiştir.

 

Örnek Olay 5: Mahkeme kararlarıyla bireysel hakların ihlal edilmesi ve yargısal darbe

Yargısal darbeler konusunda ele alacağımız son örnek olay mahkeme kararlarıyla yargısal darbe yapılması olasıdır. Bu konuda ortaya çıkan son hukuksal olgu 31.Mart.2024 tarihinde yapılan yerel seçimler sonrasında yaşanmıştır. Seçimleri açık ara ile kazanan DEM Partisi adayı Abdulahat Zeydan’a mazbata verilmesi Van İl Seçim Kurulu tarafından reddedilmiş ve mazbata seçimi ikinci olarak tamamlayan Ak Parti adayına verilmiştir.

BBC Türkçe web sayfasının konuyla ilgili haberi şöyle: “Pazar günü yapılan yerel seçimlere resmi olmayan sonuçlara göre Van Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı yüzde 55,48 oyla DEM Parti adayı Abdullah Zeydan kazanmıştı. AKP adayı Abdulahat Arvas oyların yüzde 27,15'ini, Yeniden Refah Partisi adayı Abdullah Sadıksoy da yüzde 5,37'sini almıştı. Van'ın tüm ilçelerinde de, yerel seçimleri DEM Parti kazanmıştı. DEM Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Adalet Bakanlığı’nın başvurusu üzerine, Pazar günü yapılan yerel seçimlerde Van Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Abdullah Zeydan’ın memnu (yasaklı) haklarının geri alındığını açıklamıştı. Memnu haklarının elinden alınması, Zeydan’ın seçilme hakkını yitirmesi, itiraz başvurularından sonuç çıkmazsa mazbatasının verilmemesi anlamına geliyor. DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, halkın ortaya koyduğu iradeye saygı duyulması gerektiğini söyledi. Doğan, "Bu hukukun gereğidir, bu bir lütuf değildir. Alınan bu yanlış karardan derhal geri dönülsün" dedi. Parti MYK'sından yapılan yazılı açıklamada da, partinin Van'da büyükşehir dâhil, 14 belediyenin tümünü kazandığı anımsatıldı. Açıklamada, “Van halkı iradesini net ve en güçlü şekilde sandığa yansıtmıştır. Bu güçlü irade, aynı zamanda kayyım rejimine verilen bir cevaptır" denildi. Ayrıca Adalet Bakanlığı'nın itirazı üzerine, Abdullah Zeydan'ın memnu hakkının iadesi kararının hiçe sayıldığı vurgulandı: “Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız Abdullah Zeydan, tüm hukuki prosedürlerini tamamlayarak Yüksek Seçim Kurulu’na başvurmuş, adaylığı yapılan incelemeler sonucu YSK tarafından kabul edilmiştir. Zeydan, Van’da halkın büyük çoğunluğunun desteğini alarak seçilmiştir. Ancak 29 Mart 2024 Cuma günü mesai bitimine 5 dakika, seçime 2 gün kala Adalet Bakanlığı idari bir karar ve yazıyla, 2022 yılında memnu haklarını alan ve tüm yasal denetimlerden geçen Zeydan’ın memnu haklarına itiraz etmiştir. Yetkili savcılık, talimat niteliğindeki bu idari itiraz yazısı üzerine kesinleşmiş memnu hak kararını veren mahkemeye yeniden başvurmuştur. Mahkeme aynı gün kesinleşmiş memnu hak kararını geri almış ve memnu hak talebini reddetmiştir. Karar henüz kesinleşmeden, yani itiraz ve temyiz hakkı kullanılmadan hemen YSK'ye bildirimde bulunmuştur. Memnu haklar, mahkûmiyet kararı nedeniyle kişiye temel hak kısıtlamaları demek. Memnu yani yasak hakların iadesi, belli bir suçtan hüküm giymiş olanların seçme seçilme hakkı dâhil, kısıtlanan temel haklarının, hükmün infazının tamamlanması veya beraat edilmesi halinde geri verilmesi anlamına geliyor. Abdullah Zeydan'ın yasaklı haklarının mahkeme tarafından iade edilmesinin ardından, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Zeydan'ın belediye başkan adaylığı başvurusunu kabul etmişti. Adalet Bakanlığı’nın başvurusu ile mahkeme şimdi bu hakkı geri aldı.” [25] İl Seçim Kurulu seçim mazbatasının ikinci adaya verilmesine karar verdi.

Mahkemenin bu kararı hukuksal süreç açısından aşılması zor pek çok engeli beraberinde getirdi. Sorun yargı yoluyla çözümlenmeye çalışılsaydı Yargıtay’daki temyiz sürecinin uzun sürecek olması nedeniyle sorun yıllarca çözümlenemeyecekti. Ancak, YSK’na yapılan itiraz sonucunda YSK İl Seçim Kurulu’nun kararını iptal etti ve seçilmiş başkanın göreve başlamasına karar verdi.

Yerel mahkemenin başlatmış olduğu yargısal darbe girişim düzeyinde kaldı ve sonuç vermedi. Ancak sonuç vermemiş dahi olsa bu karar yargısal darbe girişimlerinin bir başka dikkat çekici örnek olayı oldu.

Mahkeme kararıyla bireysel hakların ihlal edilip edilmediği, her bir somut olay özelinde değerlendirilmesi gereken karmaşık bir sorudur.  Bir mahkeme kararının hukuka aykırı olması ile keyfi olması birbirinden farklı kavramlardır. Hukuka aykırılık, kanunun açık hükmüne uymamayı ifade eder. Keyfilik ise, mahkeme kararının somut delillerle ve hukuka dayanaktan yoksun olması, insaf ve mantık ölçülerine uymaması ve açıkça hukuka aykırılık sonucunu doğurması anlamına gelir. Bu çerçevede, bir mahkeme kararının bireysel hakları ihlal etmesi için, o kararın keyfi olması ve somut delillerle ve hukuka dayanaktan yoksun olması gerekir. Yargı darbesi ise, yargı organlarının, siyasi iktidar tarafından etkilenerek, hukuka aykırı kararlar vermesi ve bu şekilde siyasi iktidarın muhaliflerini susturması veya kendi çıkarlarını sağlaması anlamına gelir. Dolayısıyla, her mahkeme kararının bireysel hakları ihlal ettiği anlamına gelmediğini ve her bireysel hak ihlalinin de yargı darbesi olarak nitelendirilemeyeceğini belirtmek önemlidir. Bir mahkeme kararının yargı darbesi olarak nitelendirilebilmesi için:

ü  Kararın keyfi olması ve somut delillerle ve hukuka dayanaktan yoksun olması,

ü  Kararın siyasi iktidar tarafından etkilenerek verildiğine dair somut deliller olması,

ü  Kararın muhalifleri susturmak veya siyasi iktidarın çıkarlarını sağlamak amacıyla verilmiş olması gerekir.

Mahkeme kararıyla bireysel hakların ihlal edilmesi, her zaman yargı darbesi anlamına gelmez. Bir mahkeme kararının yargı darbesi olarak nitelendirilebilmesi için, kararın keyfi olması (karar gerekçesinin yetersiz olması), siyasi iktidar tarafından etkilenerek verildiğine dair somut deliller olması ve muhalifleri susturmak veya siyasi iktidarın çıkarlarını sağlamak amacıyla verilmiş olması gerekir.

Yukarıda açıklanan bilgiler çerçevesinde, her ne kadar YSK kararıyla sorun çözümlenmişse de,  Van İl Seçim Kurulu’nun aldığı kararın keyfi olduğu, siyasal iktidar tarafından yapılan etkiler sonucunda alındığı, muhalif bir partinin seçme ve seçilme hakkını engellediğini ve siyasal iktidara çıkar ve üstünlük sağlamak maçının belirgin olduğu kanısına varılmıştır. Bu bakımdan olay bir yargısal darbe girişimi olarak demokrasi tarihine geçmiştir.

 

DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Yargısal darbe ve yargısal eylemcilik siyaset bilimi alanına yeni girmiş kavramlardır. Her ne kadar etimolojik olarak ele alındığında bu yeni kavramlar daha çok kamu hukuku ile ilgili görünse de yarattıkları sonuçlar bakımından siyaset bilimini daha yakından ilgilendirmektedir. Olaylar yargı ve hukuk alanında gelişse de sonuçlar siyasal ortamda ortaya çıkmaktadır. Anayasal düzenini değişmesi ya da değişmeye zorlanması gibi sonuçlar siyaset biliminin temel inceleme konularıdır.

Giriş bölümünde de işaret edildiği üzere yargısal darbe ve yargısal eylemcilik Dünya’nın öteki ülkelerinde olduğu üzere ülkemizde de meydana gelmektedir. Bu çalışma da yargısal darbe özet olarak yargı organlarının hukuksal kararları ile anayasal düzeni değiştirmeye çalışan olgular olarak tanımlanmıştır. Bu açıdan bakıldığında yargısal darbeler, kimi zaman ülkenin anayasal düzeninin değiştirmeye yönelecek kadar olumsuz görünümler kazanırken; yargısal eylemcilik yargı organlarını yetki sınırlarını aşarak karar alma ve yorum yapmalarıdır.

İncelememizde hem yargısal darbelerin ve hem de yargısal eylemcilik sınıfına giren olguların evrensel ve ülkesel örnekleri verilmiştir. Daha sonraki bölümlerde özellikle yargısal darbeye yol açan nedenler ve bu darbelerin hukuksal, siyasal ve anayasal sonuçları açıklanmaya çalışılmıştır.

Türkiye özelinde bakıldığında ise Anayasa Mahkemesi kararlarında somutlaşan yargısal eylemcilik konusuna değinilmiş ancak özellikle yargısal darbe olguları üzerinde odaklanılmıştır. Bu bağlamda dört örnek olayın çözümlemesi yapılmıştır. Örnek olaylar Anayasa Mahkemesi2ni, Yargıtay’ı, Yüksek Seçim Kurulu’nu ve yerel yargı yerlerini inceleme konusu yapmıştır.

Bu incelemeler açıkça göstermektedir ki ülkemizde yargısal darbeler yaşanmıştır. Benzer olguların gelecekte de yaşanması olasıdır.

Ülkemizde yargısal eylemcilik konusunda kimi araştırmalar vardır. Ancak yargısal darbe konusunda yapılan araştırmaların sınırlı olduğu görülmektedir. Yargısal darbe konusunda daha fazla araştırma ve bilimsel toplantılar yapılması gerekmektedir. Bu çerçevede üniversitelerin, düşünce kurumlarının ve özellikle TBMM’nin inceleme ve soruşturma etkinlikleri önem kazanmaktadır. Yargısal darbe konusunda değerlendirme yapan kişi ve kurumlar mevcut Anayasa’da yargı organlarını, görev, yetki ve sorumluluklarında belirsizlikler ve muğlaklıklar bulunduğunu ileri sürmekte ve yapılacak yeni bir anaysa düzenlemesinde bu konulara açıklık getirilmesini önermektedirler. Kanımızca, mevcut Anayasa’da herhangi bir belirsizlik bulunmamaktadır. Anayasa’nın 159 uncu maddesi konuyu açıklıkla düzenlemiştir. Ancak kararı benimsemeyenler esas olarak siyasal güdülerle hareket etmektedirler. [26]

İncelemede ele alınan örnek olaylar Türkiye demokrasisi ve insan hak ve özgürlükleri açısından önemli gerilemeler ifade etmektedir. Uluslararası endekslerde Türkiye’nin demokrasi alanında ciddi puan kaybetmesi, alt sıralara düşmesi ve “hem otoriter ve hem de kimi demokratik özellikleri içinde barındıran (seçim gibi)  “hibrit rejimler” sınıfına alınmasının ve hak ve özgürlükler açısından “özgür olmayan” ülkeler sınıfına alınmasının gerekçeleri bu bağlamda anlam ifade etmektedir.


 

YARARLANILAN KAYNAKLAR

Anadolu Ajansı. (2020) Fetö’nün Yargısal Darbe Girişimi. 17.12.2020. https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/17-25-aralik-fetonun-yargisal-darbe-girisimi/2079941

Coşkun, N. (2017) Resmi İdeoloji ve Yargısal Aktivizm. DÜHFD, Cilt: 22, Sayı: 36. s. 59-86.

Ergül, O. (2013) Berraklaştırılamayan Bir Kavram: “Yargısal Aktivizm”. Barolar Birliği Dergisi Cilt Ocak-Şubat 2013, Sayı 104, s. 37.  https://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2013-104-1241

Fendoğlu, H. T. (2024)  Yasama Dokunulmazlığı ve Yargısal Aktivizm. DOI: 10.54049/taad.1418042

Korucu, S. (2013a) Yargısal Aktivizm Kuramı. https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/81247/331989.pdf?sequence=1

Korucu, S. (2013b) Yargısal Aktivizmin Kavramsal Analizi. Liberal düşünce, Yıl 18, Sayı 69-70, Kış-Bahar 2013, s. 201-225.

Okutan, M. E. (2017) Yargısal Aktivizm: Türk Anayasa Mahkemesi Örneği. https://acikbilim.yok.gov.tr/handle/20.500.12812/116787

Özbudun, E. (2007) Türk Anayasa Mahkemesinin Yargısal Aktivizmi ve Siyasal Elitlerin Tepkisi. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi z 62-3. https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/53006/11619.pdf?sequence=1

Özdemir, Ö. (2017) Mühürsüz Oy Tartışmalarının Hukuki Boyutu Ne? 17 Nisan 2017. BBC Türkçe. https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-39613985.

Schilling, T. (2019) Alec Stone Sweet's “Juridical Coup d'État” Revisited: Coups d'État, Revolutions, Grenzorgane, and Constituent Power. Published online by Cambridge University Press:  06 March 2019. file:///C:/Users/User/Downloads/alec-stone-sweets-juridical-coup-detat-revisited-coups-detat-revolutions-grenzorgane-and-constituent-power.pdf.

Sevinç, M. (2008). Kronik: Devletin Siyasal Partilerle Sınavı: AKP’nin Kapatılması Davası. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 63(02).

Sweet, A. S. (2007) The Juridical Coup d’État and the Problem of Authority. The German Law Journal, Vol. 8, pp. 915-28, 2007.  https://openyls.law.yale.edu/bitstream/handle/20.500.13051/5181/The_Juridical_Coup_d_%25C3%2589tat_and_the_Problem_of_Authority.pdf?sequence=2&isAllowed=y.

Uçum, M. (2024) Anayasa Mahkemesinin Bireysel Başvuru Kararlarındaki Sorunlar. AA. 26.01.2024. https://www.aa.com.tr/tr/analiz/gorus-anayasa-mahkemesinin-bireysel-basvuru-kararlarindaki-sorunlar/3119940.

 



[1] Prof. Dr. Maltepe Üniversitesi. Researcher ID B-2702-2008. Orcid number: 0000-0002-8756-1366. firuzyasamis@maltepe.edu.tr; fyasamis@gmail.com.

[2] ABD’deki Roe vs. Wade davası kadınların kürtaj hakkı ile ilgilidir. ABD’de kadınlar 1993 yılında çıkarılan yasa ile kürtaj hakkına kavuştular. ABD Yüksek Mahkemesi,2022 yılında ülke genelinde kürtaj hakkını anayasal olarak güvence altına alan 1973 tarihli "Roe-Wade kararını" iptal etti.

[3] Güney Afrika’da 2006 yılında Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararla aynı cinsten bireylerin evlenmesine izin verildi.

[4] Özbudun, E. (2007) Türk Anayasa Mahkemesinin Yargısal Aktivizmi ve Siyasal Elitlerin Tepkisi. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi z 62-3. https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/53006/11619.pdf?sequence=1

[5] Coşkun, N. (2017) Resmi İdeoloji ve Yargısal Aktivizm. DÜHFD, Cilt: 22, Sayı: 36. s. 59-86.

[6] Fendoğlu, H. T. (2024)  Yasama Dokunulmazlığı ve Yargısal Aktivizm. DOI: 10.54049/taad.1418042

[7] Okutan, M. E. (2017) Yargısal Aktivizm: Türk Anayasa Mahkemesi Örneği. https://acikbilim.yok.gov.tr/handle/20.500.12812/116787

[8] Korucu, S. (2013a) Yargısal Aktivizm Kuramı. https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/81247/331989.pdf?sequence=1

[9] Ergül, O. (2013) Berraklaştırılamayan Bir Kavram: “Yargısal Aktivizm”. Barolar Birliği Dergisi Cilt Ocak-Şubat 2013, Sayı 104, s. 37.  https://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2013-104-1241

[10] Korucu, S. (2013b) Yargısal Aktivizmin Kavramsal Analizi. Liberal düşünce, Yıl 18, Sayı 69-70, Kış-Bahar 2013, s. 201-225.

[11] Euronews, 13.03.2024

[12] Sweet, A. S. (2007) The Juridical Coup d’État and the Problem of Authority. The German Law Journal, Vol. 8, pp. 915-28, 2007.  https://openyls.law.yale.edu/bitstream/handle/20.500.13051/5181/The_Juridical_Coup_d_%25C3%2589tat_and_the_Problem_of_Authority.pdf?sequence=2&isAllowed=y.

[13] Yasaların hiyerarşisi kavramı.

[14] Sweet, age.

[15] Anadolu Ajansı. 15.032008.

[16] Sevinç, M. (2008). Kronik: Devletin Siyasal Partilerle Sınavı: AKP’nin Kapatılması Davası. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 63(02).

[17] Haber Vesaire. ‘Kapatma davası geleceğe darbe’. 30. 11. 2010.

[18] NTV. AK Parti’nin kapatılma davası ve ABD'nin rolü. 29.11.2010.

[19] Anadolu Ajansı. 17.12.2020. https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/17-25-aralik-fetonun-yargisal-darbe-girisimi/2079941

[20] Sabah. 26.06.2023. Yargıtay’dan 25 Aralık kumpasına darbe tescili.

[21] Euronews. 08.07.2020.

[22] Özdemir, Ö. (2017) Mühürsüz oy' tartışmalarının hukuki boyutu ne? 17 Nisan 2017. BBC Türkçe. https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-39613985.

[23] Arslan, Z. (2017) Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın AYM’nin 55. Kuruluş Yıldönümü Açış Konuşması. https://ayam.anayasa.gov.tr/media/6261/2017_baskanin_acilis_konusmasi.pdf.

[24] BBC Türkçe. (2017). https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-39703654.

[25] BBC Türkçe. 2.Nisan.2024

[26] Bu konuda karşı görüş için bakınız: Mehmet Uçum. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kararlarındaki sorunlar. AA. 26.01.2024. https://www.aa.com.tr/tr/analiz/gorus-anayasa-mahkemesinin-bireysel-basvuru-kararlarindaki-sorunlar/3119940.

Hiç yorum yok: