Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

31 Mayıs 2025 Cumartesi

 

BANGSOMORO, GENERALITAT, YEREL ÖZERKLİK VE KÜRT SORUNU

 

PROF. DR. FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ

 

GİRİŞ VE AMAÇ

Türkiye’de Kürt sorunu denilince ne anlaşılması gerektiği konusunda büyük görüş ayrılıkları vardır. Kürt sorunu “vardır” diyenlerle “yoktur” diyenler arasında büyük boşluk ve fikir uçurumları ortaya çıkmaktadır. DEM Partisi’nin (Demokratik Bölgeler Partisi) kimi yetkilileri son zamanlarda küresel bağlamda somut bir örnek vererek “vardır” diyenlerin Kürt sorunu ile ilgili ne demek istediklerini ortaya koyan yeni bir görüş geliştirmiş bulunuyor. Bu yetkililer “Moro” ya da daha yeni adıyla “Bangsomoro” gibi bir rejim altında yaşamak istediklerini, böyle bir rejim gelirse istediklerinin gerçekleşmiş olacağını ve belki de PKK’nın silah bırakabileceğini belirtiyorlar.

Türkiye aydınları bu kavramın ne olduğunu henüz yeteri kadar bilmiyor. Bu yazının amacı sözü edilen kavramlara açıklık getirmektir.

Filipinler, resmî adıyla Filipinler Cumhuriyeti, Pasifik Okyanusu'nun batısındaki coğrafyada konumlanan bir Güneydoğu Asya devletidir. Ülke irili ufaklı 7.641 adet ada ve adacıktan oluşur. Ancak ülkeyi oluşturan üç ana coğrafi kara parçası vardır. Bunlar Luzon, Visayas ve Mindanao'dur. Nüfusu 117 milyondur. Nüfusun %88’i Hristiyan, %9’u Müslüman, %3 Budistler ve diğer dinlere mensuptur.

Moro sorunu esas olarak Filipinler Cumhuriyeti ile ilgilidir. Bir adalar devleti olan Filipinler’in Mindanao Adası’nda ve çevresinde yaklaşık 4 milyon Müslüman yaşamakta ve bu kitle siyasal özerklik istemektedir. Tekil bir devler olan Filipinler uzun yıllar boyunca bu ayrılıkçı hareketle silahlı mücadeleye girmiştir.

Türkiye bu sorunu çözmek amacıyla devreye girmiş ve bir çözüm yolunun bulunmasına katkıda bulunmuştur. Bulunan çözüm yolu Filipinler’in tekil yapısının korunması, Mindanao’ ya içişlerinde özerklik verilmesi ve ulusal güvenlik ve dış politika gibi konuların ise merkezi hükûmete ait olması esasına dayalıdır. Bu bağlamda Moro’nun adı Bangsomoro olarak değiştirilmiştir.

Yasal Düzenleme

Bangsomoro Organik Yasası (Bangsamoro Organic Law-BOL), Filipinler'deki Müslüman Mindanao'daki Özerk Bölge (ARMM) yerine Bangsamoro Özerk Bölgesi'ni (BARMM) oluşturmak için kabul edilen bir yasadır. 2018 yılında Filipinler Kongresi tarafından kabul edilip Başkan Rodrigo Duterte tarafından imzalanmıştır.

Bangsamoro Organik Yasası'nın Özellikleri: Bangsamoro Özerk Yönetimi ya da Bangsamoro Özerk Bölgesi, Mindanao'daki Müslüman çoğunluklu bölgelerin daha geniş bir özerkliğe kavuşmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Kendi hükümet sistemine, parlamenter bir yasama organına ve yerel yöneticilere sahip olacaktır. Bangsamoro bölgesi, vergilendirme, kaynak yönetimi ve doğal kaynaklar üzerinde daha fazla kontrole sahiptir. Merkezi yönetim ile gelir paylaşımı yapılacak ve merkezi hükümet ile Bangsamoro yönetimi arasında işbirliği mekanizmaları kurulacaktır.

Bu yasa, Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) ile Filipinler hükümeti arasında uzun yıllar süren çatışmalara son vermek için imzalanan 2014 Bangsamoro Barış Anlaşması'nın bir parçasıdır. MILF ve diğer grupların silah bırakmasını ve sivil hayata bütünleşmesini hedefler. Bangsamoro Organik Yasası'nın yürürlüğe girmesi için 2019 yılında yapılan referandumda halkın büyük çoğunluğu "evet" oyu vermiştir.

Şeriat mahkemeleri ve dini özgürlükler açısından bakıldığında ise Müslüman toplum için sınırlı şeriat hukuku uygulanabilecek ancak bu uygulama yalnızca gönüllülük esasına dayalı olacak ve diğer din mensuplarını kapsamayacaktır.

Yasa, Filipinler'in güneyindeki çatışmaları azaltmayı, barışı tesis etmeyi ve bölgenin ekonomik kalkınmasını desteklemeyi amaçlamaktadır. Bölgenin tarihi kimliğini, kültürünü ve inançlarını korumak için daha fazla siyasal ve ekonomik özerklik sağlamaktadır.

Bangsamoro’nun tekil Devlet içindeki statüsü ve Anayasal çerçevesini şu şekilde betimlemek olanaklıdır. Bangsamoro Özerk Bölgesi, Filipinler Anayasası'nın öngördüğü sınırlar içinde oluşturulmuştur. Bu belge, bölgenin özerkliğini garanti ederken, aynı zamanda tekil devlet yapısını korur. Bangsamoro hükümetine bazı yasama, yürütme ve yargısal yetkiler devredilmiştir. Vergilendirme, yerel kalkınma planları, eğitim ve kültürel politikalar gibi alanlarda Bangsamoro kendi kararlarını alabilir. Ancak, savunma, dış politika ve ulusal güvenlik gibi konular merkezi hükümetin yetkisindedir.

Bangsamoro, Filipinler'deki diğer bölgelerden farklı olarak parlamenter bir hükümet sistemine sahiptir. Bu, halkın doğrudan temsilini ve yerel halkın kendi liderlerini seçmesini sağlar. Müslüman nüfus için gönüllülük esasına dayalı sınırlı şeriat hukuku uygulanır. Bu uygulama, anayasal çerçeve içinde yerel kültürel ve dini kimliği koruma amacını taşır. Özerklik bölgesel düzeyde genişletilse de Bangsamoro hükümeti Filipinler'in egemenliği ve birliğine tabidir. Tekil yapı içinde anayasal bir statüyle tanımlanır.

İlk Bangsamoro Parlamento Seçimleri: Bangsamoro Özerk Bölgesi'nde ilk düzenli parlamento seçimleri 12 Mayıs 2025'te yapılması planlanmaktadır. Bu seçimler, bölgenin demokratikleşme sürecinde önemli bir adım olarak görülmektedir.

Parlamento Seçimlerinin Ertelenmesi: BARMM'de ilk düzenli parlamento seçimleri, başlangıçta 12 Mayıs 2025 tarihinde yapılması planlanmışken, çeşitli nedenlerle 13 Ekim 2025 tarihine ertelenmiştir. Bu erteleme, COVID-19 pandemisinin etkileri ve Bangsamoro Seçim Yasası'nın zamanında çıkarılamaması gibi faktörlerden kaynaklanmıştır. Ekim ayında yapılacak seçimler, Bangsamoro Geçiş Otoritesi'nin (BTA) yerini alacak olan ilk düzenli parlamento üyelerini belirleyecektir. Bu seçimler, bölgenin demokratikleşme sürecinde önemli bir adım olarak görülmektedir.

Sulu Eyaleti'nin Durumu: Eylül 2024'te Filipinler Yüksek Mahkemesi, Sulu eyaletinin BARMM'den çıkarılmasına karar vermiştir. Bu karar, 2019'daki plebisitte Sulu'nun BARMM'ye katılmayı reddetmesine dayandırılmıştır. Bu gelişme, BARMM parlamentosunda Sulu'ya ayrılan yedi sandalyenin geleceği konusunda belirsizlik yaratmıştır.

BARMM'de seçim süreci, güvenlik ve lojistik zorluklara rağmen devam etmektedir. Ekim ayında yapılacak parlamento seçimleri, bölgenin siyasi yapısının şekillenmesinde kritik bir rol oynayacaktır.

Demokratik Geçiş Süreci: Bangsamoro Geçiş Otoritesi (BTA), bölgenin barışçıl ve kapsayıcı bir özerkliğe doğru ilerlemesi için çalışmalarını sürdürmektedir. Bu süreçte parlamenter sistemin oluşturulması, adil ve temsili bir seçim sisteminin kurulması ve marjinalleşmiş grupların sistemle bütünleştirilmesi amaçlanmaktadır.

Seçim Ertelemesi ve Etkileri: Bangsamoro’da seçimlerin 2022'den 2025'e ertelenmesi, bölgedeki barış süreci ve demokratikleşme çabaları üzerinde önemli etkiler yaratmıştır. Bu ertelemenin, bölgedeki barış ve istikrar üzerindeki potansiyel etkileri üzerine çeşitli çözümler bulunmaktadır.

TÜRKİYE’NİN GELİŞMELERDEKİ ROLÜ

Türkiye'nin Bangsamoro Barış Süreci'ndeki rolü oldukça önemlidir. Türkiye, özellikle Filipinler hükümeti ile Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) arasında imzalanan 2014 Bangsamoro Barış Anlaşması'nın uygulanması sürecinde aktif bir arabulucu ve destekleyici aktör olmuştur. Türkiye, Bangsamoro barış sürecine destek sağlamak amacıyla oluşturulan Uluslararası Temas Grubu'nun (International Contact Group) bir üyesidir. Bu grup, müzakere sürecinde taraflar arasında güvenin tesis edilmesine ve anlaşmazlıkların çözülmesine yardımcı olmuştur. Türkiye, özellikle Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) aracılığıyla Bangsamoro bölgesinde kalkınma projelerine destek sağlamıştır. Eğitim, sağlık ve altyapı projelerine katkı sunmuş ve Bangsamoro halkının yaşam kalitesinin iyileştirilmesine yönelik çalışmalarda bulunmuştur. Maarif Vakfı ve diğer Türk kurumları, Bangsamoro bölgesindeki gençlere eğitim fırsatları sağlamıştır.

Türkiye, taraflara teknik bilgi ve deneyim sağlayarak anlaşma metinlerinin hazırlanması ve uygulanmasında yardımcı olmuştur. Bangsamoro’ da barış sürecini desteklemek için silahsızlanma, savaş durumundan çıkma (demobilization) ve yeniden bütünleşme (DDR) [1] çabalarına da katkıda bulunmuştur.

Filipinler ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkiler, bu süreçte daha da güçlenmiştir. Türkiye’nin bölgede oynadığı rol, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) çatısı altında Müslüman nüfusun haklarının korunması konusunda uluslararası desteği harekete geçirme çabalarıyla da uyumludur. Türkiye bu süreçte başarılı rol oynamıştır. Türkiye'nin tarafsızlığı ve diplomatik becerisi, barış sürecinin ilerlemesinde önemli bir faktör olmuştur. Türk hükümetinin yanı sıra sivil toplum kuruluşlarının bölge halkıyla kurduğu sıcak ilişkiler, sürecin toplumsal kabul görmesine yardımcı olmuştur.

Bangsamoro Organik Yasası, Türkiye'nin de desteğiyle hayata geçirilmiş bir çözüm modeli olarak, diğer çatışma bölgeleri için de örnek teşkil etmektedir. Türkiye’nin bu sürece katkısı, uluslararası barış inşası ve çatışma çözümünde aktif bir oyuncu olma arzusunun bir göstergesidir.

DEM VE BANGSOMORO

DEM Partisi'nden yetkililerinin Bangsamoro Organik Yasası hakkında açıklama yapmış olması, bu sürecin Türkiye'deki siyasal çevrelerce de dikkatle takip edildiğini ve bazı açılardan örnek alındığını göstermektedir. Bangsamoro Özerk Bölgesi'nin kurulması ve Filipinler hükümeti ile Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) arasındaki barış süreci, benzer çatışmalar yaşayan diğer bölgeler için önemli dersler sunabilir.

DEM Partisi, Türkiye'deki Kürt meselesine çözüm arayışlarında demokratik yöntemlerin kullanılmasının önemine işaret eden bir çizgiye sahiptir. Bangsamoro süreci, bir çatışmalara çözüm modeli olarak ilham verici bulunabilir. Bangsamoro modeli, merkezi hükümet ile bir azınlık hareketi arasındaki müzakerelere dayalı bir barış sürecinin nasıl başarıyla sonuçlanabileceğini göstermektedir. DEM Partisi yetkilileri, bu süreci destekleyerek, Türkiye'de çözüm sürecinin yeniden canlandırılması gerektiği mesajını vermiş olabilir. Bangsamoro Organik Yasası ile verilen geniş özerklik yetkileri, yerel yönetimlerin kendi kimliklerini ve kültürel özelliklerini koruyarak daha fazla öncelik alabileceğini gösteriyor. Bu, Türkiye'de yerel yönetimlerin güçlendirilmesi tartışmalarıyla uyumlu olabilir. Bangsamoro süreci, uluslararası aktörlerin desteğiyle gerçekleşmiştir. DEM Partisi yetkilileri, bu tür bir dış destek ve diyaloğun önemine dikkat çekerek, Türkiye'nin bu konuda daha yapıcı bir rol oynayabileceğini savunmuş olabilir.

DEM Partisi yetkilileri açıklamalarında bazı mesajlar vermeye çalışmaktadırlar. Bu mesajlar arasında Bangsamoro Organik Yasası'nın başarısının, müzakere ve uzlaşma ile mümkün olduğu, Filipinler'deki çözüm sürecinin Türkiye için ilham kaynağı olabileceği, Türkiye'nin de benzer şekilde yerel yönetimleri güçlendirecek reformları değerlendirmesi gerektiği ve çatışmaların çözümünde uluslararası aktörlerin rolünün dikkate alınması gerektiği gibi unsurlar ima edilmiş olabilir.

Bu açıklamalar, Türkiye’deki çatışma çözüm (conflict management) süreçlerini ve demokratikleşme çabalarını yeniden gündeme getirebilir. Ayrıca, uluslararası bir modelin yerel sorunlara uyarlanması konusunda nasıl bir yaklaşım geliştirilebileceği üzerine derin bir düşünme fırsatı sunabilir. Bu açıklamalar özellikle farklı bölgelerdeki çatışma çözüm modellerinin Türkiye'ye uyarlanabilirliği üzerine düşüncelerle bağlantılı olabilir. Moro modeli, kültürel özerklik, yerel yönetim ve barış süreci açısından ilham verici bir örnek olduğu için Türkiye'deki çeşitli siyasal aktörlerin ilgisini çekmiştir.

ÇÖZÜMLEME: BANGSOMORO MODELİ VE KÜRT SORUNU

Bangsamoro çözümü, çatışma sonrası barış ve özerklik süreçlerinde dikkate alınabilecek birkaç önemli unsuru içerir. Bunlar arasında başta gelen yerel özerklik kavramıdır. Bangsamoro modeli, yerel halkın kendi kimliğini, kültürünü ve yönetim yapısını koruyarak daha fazla siyasal kontrol elde etmesine olanak tanır. İkincisi müzakere ve uzlaşma kavramlarıyla ilgilidir.  Çatışma çözümünün barışçıl yöntemlerle müzakere edilmesi ve tarafların karşılıklı tavizlerle bir orta noktada buluşması esas alınır. Üçüncü olarak uluslararası destek kavramı öne çıkmaktadır. Bangsamoro barış süreci, uluslararası gözlemciler ve tarafsız arabulucularla desteklenmiştir. Türkiye'de de bu tür uluslararası iş birliği önerileri zaman zaman tartışılmıştır. Ve nihayet siyasal temsil kavramı öne çıkmaktadır. Özerk bölgelerde yerel parlamentoların kurulması ve halkın doğrudan temsil edilmesi, merkezi hükümetle bağların yeniden tanımlanmasını sağlar.

Dikkate Alınması Gereken Etmenler

Bu tür bir öneri, hem Türkiye'de hem de uluslararası kamuoyunda önemli bir tartışma yaratabilir. Ancak, her ülkenin sosyopolitik yapısı farklı olduğu için, Bangsamoro modeli birebir uygulanamaz ve sadece ilham alınabilir. Türkiye bağlamında, bu öneri üzerine düşünülürken bazı önemli sorular ortaya çıkmaktadır: “Türkiye'nin tekil yapısı içinde böyle bir çözüm ne kadar uygulanabilir?”, “Merkezi hükümet ve kamuoyu bu tür bir özerkliği kabul eder mi?”, “Bu model, Kürt sorununun çözümünde hangi somut adımları içerir?”

Bangsamoro Özerk Bölgesi Filipinler’in tekil (tekil) devlet yapısı içinde yer alan özel bir özerk yönetim birimidir. Bangsamoro modeli, merkezi hükümetin egemenliği altında geniş özerklik tanınmasıyla çatışma çözümüne yönelik bir mekanizma sunar. Bu durum, hem tekil yapıdan ödün vermeden hem de yerel halkın kimliğini, kültürünü ve siyasal haklarını koruyarak bir denge kurmayı amaçlamaktadır. Bangsamoro Özerk Bölgesi, Filipinler Anayasası'nın öngördüğü sınırlar içinde oluşturulmuştur. Bu, bölgenin özerkliğini garanti ederken, aynı zamanda tekil devlet yapısını korur. Bangsamoro, Filipinler'deki diğer bölgelerden farklı olarak parlamenter bir hükümet sistemine sahiptir. Bu, halkın doğrudan temsilini ve yerel halkın kendi liderlerini seçmesini sağlar. Müslüman nüfus için gönüllülük esasına dayalı sınırlı şeriat hukuku uygulanır. Bu uygulama, anayasal çerçeve içinde yerel kültürel ve dini kimliği koruma amacını taşır. Özerklik bölgesel düzeyde genişletilse de, Bangsamoro hükümeti Filipinler'in egemenliği ve birliğine tabidir. Tekil yapı içinde anayasal bir statüyle tanımlanır.

Türkiye'deki Kürt meselesine çözüm önerilerinde Bangsamoro modeli öne sürüldüğünde, bu modelin tekil devlet içinde özerklik tanıma yaklaşımını temel aldığı unutulmamalıdır. Bu, Türkiye’nin mevcut yapısını tamamen değiştirmeyi gerektirmeden, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve demokratik hakların tanınması yoluyla bir çözüm arayışı sağlayabilir. Ancak, farklılıklar ve benzerlikler vardır. Farklılıklar arasında Türkiye’deki Kürt nüfusun ülkenin çeşitli bölgelerine yayılmış durumda olması ve bu durumun Bangsamoro gibi coğrafi olarak tanımlı bir özerklik modeli oluşturmayı karmaşık hale getirmesi olasılığı bulunmaktadır.  Benzerlikler açısından ise Bangsamoro’nun anayasal sınırlar içinde, müzakere yoluyla bir çözüme ulaşması Türkiye için ilham verici olabilir. Bangsamoro modeli, tekil yapıyı korurken yerel kimliklere saygı duymanın bir örneği olarak uluslararası alanda dikkat çekmiştir. Bangsamoro çözüm modelinin Türkiye’deki Kürt meselesine uyarlanabilirliğini tartışırken, hem benzerliklere hem de farklılıklara odaklanabilinir. Ayrıca, bu çözüm modelinin uygulanabilirliğini değerlendirirken siyasal, sosyal ve hukuki boyutları ele almak önemlidir.

Benzerlikler

Filipinler hükümeti, uzun süren çatışmaların ardından Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) ile müzakere masasına oturdu. Süreç, karşılıklı güven inşası ve uluslararası gözlemcilerin desteğiyle ilerledi. 2013-2015 yılları arasında PKK ile yürütülen Çözüm Süreci, tarafların çatışmasız bir ortamda müzakere yapabildiği nadir dönemlerden biridir. Benzer bir yaklaşım yeniden hayata geçirilebilir.

Moro halkı, kültürel kimliklerini, dini inançlarını ve yerel yönetimlerini korumak için özerklik talep etti. Kürt nüfusun yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, dil ve kültürel hakların tanınması gibi talepleri bulunmaktadır.

Silahsızlanma, demobilizasyon ve yeniden bütünleşme (DDR) programları, barış sürecinin ayrılmaz bir parçası oldu. Çatışma sonrası dönemde benzer DDR programları, toplumsal barışın sağlanmasında önemli olabilir.

Farklılıklar

Özerklik, belirli bir coğrafi bölge olan Mindanao Adası'nda yaşayan Moro Müslümanlarına tanındı. Kürt nüfus, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yoğunlaşmakla birlikte ülke genelinde dağınık bir şekilde yaşamaktadır. Bu durum, Bangsamoro benzeri bir bölgesel özerklik modelinin uygulanmasını zorlaştırabilir.

Filipinler hükümeti, tekil yapıyı koruyarak geniş özerklik tanıdı. Tekil yapı, Türk siyasal yapısının temel bir unsuru olarak görülmekte ve herhangi bir özerklik modeli, merkeziyetçi yönetim anlayışıyla çelişebilir.

Filipinler'deki çatışma, dini ve etnik kimlik taleplerine odaklanmıştı. Kürt meselesi, hem etnik hem de siyasal yönleriyle daha karmaşık bir yapıdadır ve çeşitli siyasal aktörlerin farklı tutumlarını içermektedir.

Türkiye İçin Uygulanabilir Unsurlar

Bangsamoro modeli, yerel yönetimlerin geniş yetkilere sahip olduğu bir sistemi teşvik eder. Türkiye’de, büyükşehir belediyeleri ve ilçe yönetimlerinin yetkileri artırılarak Kürt nüfusun talepleri karşılanabilir. Bangsamoro bölgesinde, yerel halkın kültürel ve dini özgürlüklerini koruma altına alan yasalar yürürlüğe kondu. Türkiye’de de Kürtçe dil eğitimi ve medya üzerindeki kısıtlamalar kaldırılabilir. Bangsamoro sürecinde uluslararası gözlemcilerin varlığı, taraflar arasında güven oluşturdu. Türkiye’de, benzer bir yapıyla müzakerelere devam edilebilir.

Zorluklar ve Riskler

Özerklik gibi konular, kamuoyunun bir kısmında bölünme korkularını tetikleyebilir. Bu nedenle, süreç saydam bir şekilde yönetilmelidir. Merkezi hükümetin, Bangsamoro benzeri bir özerklik modeline sıcak bakmaması durumunda, bu tür bir çözümün uygulanması zor olabilir. Bangsamoro süreci, MILF'in silah bırakma taahhüdüyle desteklendi. Türkiye’de ise PKK’nın silahsızlanma süreciyle ilgili belirsizlikler ve güven sorunları bulunmaktadır. Bangsamoro modeli, Türkiye için doğrudan bir şablon olmasa da, çatışma çözümü ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için değerli dersler sunabilir. Bu modelin uyarlanması, tekil yapı korunarak yerel yönetim reformları ve kültürel hakların tanınması yoluyla mümkün olabilir. Ancak, sürecin başarıyla uygulanabilmesi için kamuoyu desteği, siyasal irade ve karşılıklı güven ortamı sağlanmalıdır. Moro barış süreci, Filipinler’in tekil yapısı içerisinde özerk bir bölgenin kurulmasını sağlayan önemli bir modeldir. Bu modeli Türkiye’deki Kürt sorununun çözümüne uyarlama fikri, hem benzer hem de farklı dinamiklere dayanarak çeşitli fırsat ve zorluklar sunabilir. Türkiye bağlamında bu çözüm modelinin nasıl uygulanabileceği daha ayrıntılı olarak ele alınmalıdır.

BANGSOMORO MODELİ VE TÜRKİYE’NİN ÖZELLİKLERİ

Model, Mindanao Adası’nda belirli bir coğrafi bölgede yaşayan Moro Müslümanları için özerklik sağlamıştır. Kürt nüfus, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yoğunlaşmış olsa da, Kürtler Türkiye genelinde dağılmıştır. Bu nedenle, coğrafi olarak bir Bangsamoro modeli, Kürt nüfusun geniş dağınıklığı ve diğer bölgelerdeki demografik özellikleri nedeniyle daha karmaşık hale gelir. Yerel yönetimlere geniş yetkiler verilmiş, eğitimden kültürel haklara kadar birçok alanda merkezi hükümetin yetkileri paylaşılarak özerklik sağlanmıştır. Kürt sorununun çözümünde yerel yönetimlerin güçlendirilmesi talebi ön plandadır. Türkiye’de büyükşehir belediyelerine veya ilçe yönetimlerine daha fazla yetki tanınması, yerel taleplerin karşılanmasına olanak tanıyabilir. Filipinler, tekil bir devlet yapısına sahiptir ve Bangsamoro modeli, bu yapıya dokunmadan özerklik sunmuştur. Türkiye'nin tekil yapısı, özerklik taleplerine direnç gösteren bir faktör olarak karşımıza çıkar. Ancak, yerel yönetimlerin yetkilerinin genişletilmesiyle bu tekil yapıyı koruma altına alabiliriz.

Bangsamoro Modelinin Türkiye'deki Uygulama Senaryoları

Türkiye’deki Kürt sorununun çözümünde yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, saydam ve katılımcı bir yönetim anlayışının benimsenmesini sağlayabilir. Bangsamoro modeli, yerel yönetimlerin belirli yetkilere sahip olduğu parlamenter bir sistemi önermektedir. Türkiye'de benzer bir yaklaşım, belediye meclislerinin daha fazla yetkiye sahip olduğu bir yönetim sistemiyle mümkündür. Bangsamoro’ da yerel halkın dini ve kültürel hakları tanınmıştır. Türkiye’de Kürtçe dilinin kullanımı, eğitimi ve kültürel hakların geliştirilmesi için daha fazla adım atılabilir. Yerel yönetimler aracılığıyla bu hakların tanınması, anayasal bir çerçeveye oturtularak hukuki güvence altına alınabilir. Bangsamoro modeli, silahsızlanma ve çatışmasızlık koşullarında güven ortamının sağlanmasıyla hayata geçirilmiştir. Türkiye’de benzer bir süreçte, PKK’nın silahsızlanması ve barış sürecine dönülmesi önemli bir adım olabilir. Uluslararası gözlemcilerin rolü, Türkiye’deki çatışma süreçlerinde de büyük önem taşıyabilir. Uluslararası aktörlerin müzakerelere ve güven oluşturma süreçlerine katkısı, çözüm sürecinin başarıya ulaşmasında önemli bir faktör olabilir.

Zorluklar ve Riskler

Türkiye'deki tekil yapı, Kürt özerkliği taleplerine karşı güçlü bir dirençle karşılaşabilir. Özellikle siyasal otorite, merkeziyetçi yönetim anlayışının korunmasını savunabilir. Yerel yönetim reformları veya özerklik gibi talepler, Türkiye’de kamuoyunda duyarlılık yaratabilir. Kamuoyunun bu süreçlere nasıl tepki vereceği, barış sürecinin geleceği açısından kritik bir etmendir.  Bangsamoro’da MILF’in [2] silahsızlanması önemli bir başarıdır, ancak Türkiye’de PKK'nın silahsızlanma sürecinde birçok belirsizlik ve güvenlik sorunu mevcuttur. Türkiye’de PKK’nın silahsızlanması ve yeniden bütünleşme sağlanmazsa, çözüm süreci zorlu bir süreçle karşılaşabilir.

Kamuoyunda Bölünme Korkuları

Türkiye’deki bölgesel farklılıklar ve bölünme korkuları, özerklik veya yerel yönetimlerin güçlendirilmesi tartışmalarında toplumda endişelere yol açabilir. Bu durum, Türkiye’deki Kürt sorununun çözüm sürecinin bir uzlaşma yoluyla mı yoksa çatışmayla mı ilerleyeceği konusunda belirsizlik yaratabilir.

Ara Değerlendirme

Bangsamoro modeli, Türkiye’deki Kürt sorununun çözümüne yönelik bazı umut verici unsurlar sunabilir. Ancak, Türkiye’nin özel koşulları göz önünde bulundurulduğunda, modelin doğrudan aktarılmasından çok, bazı ilham verici unsurlarının uyarlanması daha uygun olabilir. Büyükşehir ve ilçe yönetimlerine geniş yetkiler tanınabilir. Bu, özerklik taleplerinin yerine getirilmesi yolunda önemli bir adım olacaktır. Kürtçe eğitimin tanınması, yerel dillerin korunması ve kültürel hakların genişletilmesi sağlanabilir. PKK’nın silahsızlanması, güvenliğin sağlanması, uluslararası gözlemcilerin desteği ve müzakere süreçleri barış yolunda ilerleyebilir. Türkiye’deki Kürt sorununa yönelik çözüm önerileri daha kapsamlı ele alındığında, Bangsamoro modeli ve benzeri uluslararası deneyimler, ancak yerel koşullara uyarlandıklarında etkili olabilir. Bu nedenle, Türkiye'nin sosyopolitik yapısını göz önünde bulundurarak, bölgesel özerklik ve demokratikleşme adımlarının atılması önerilebilir. Türkiye’de Kürtlerin yanı sıra çeşitli etnik gruplar da bulunmaktadır. Bu gruplar, kendi kültürel kimliklerini ve haklarını talep edebilirler. Özellikle Alevi, Zaza, Laz, Çerkeş gibi farklı etnik gruplar, benzer haklar ve özerklik talepleriyle ilgili bazı haklı taleplerde bulunabilirler. Bu, Türkiye'nin çok etnikli bir toplumsal yapıya sahip olduğunun bir göstergesidir ve Bangsamoro modeli gibi çözüm önerileri, bu grupların da taleplerini dikkate alabilir.

Etnik Grupların Ortak Talepleri

Farklı etnik gruplar, kendi dillerini, kültürel kimliklerini, dini inançlarını koruma ve eğitimde bu hakların tanınması taleplerinde bulunabilir. Örneğin, Alevi, Laz, Çerkez gibi gruplar, ana dillerinde eğitim ve dil haklarının tanınması konusunda taleplerde bulunmuşlardır. Etnik gruplar, yerel yönetimlerin daha fazla yetkiye sahip olmasını ve kendi bölgelerinde daha fazla özerklik talepleri olabilir. Bangsamoro modeli gibi, belirli etnik grupların yaşadığı bölgelerde bu tür özerklikler, demokratikleşme süreçlerine katkı sağlayabilir. Türkiye’deki farklı etnik grupların, parlamenter düzeyde daha fazla temsil yeteneği talebi olabilir. Bangsamoro modeli, parlamenter sistemde etnik gruplara ayrı temsil yeteneği sunarak bu hakların tanınmasını sağlamıştı.

Türkiye’nin tekil yapısı, özellikle bölgesel özerklik taleplerine karşı direnç gösteren bir etmen olabilir. Bu durum, sadece Kürtler için değil, diğer etnik gruplar için de geçerlidir. Her bir etnik grubun, kendi kimlik haklarını savunurken toplumsal dengeleri gözetmesi ve merkezi hükümetle müzakerelere açık olması gerekebilir. Türkiye’deki kamuoyunda, bölgesel özerklik veya kimlik hakları taleplerine yönelik bazı endişeler ve toplumsal kutuplaşmalar görülebilir. Etnik grupların taleplerinin toplumsal huzursuzluk yaratmaması için bu süreçlerin saydam, katılımcı ve adil olması gerekir.

Türkiye’deki etnik grupların yerel yönetimlerde daha fazla temsil yeteneği talepleri, demokratikleşme süreçlerinde ele alınabilir. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, farklı grupların ihtiyaçlarına daha iyi yanıt vermeyi sağlayabilir. Ana dillerinde eğitim, medya ve kültürel hakların tanınması, sadece Kürtler için değil, diğer etnik gruplar için de önemlidir. Bangsamoro modelinde olduğu gibi, bu hakların anayasal düzeyde güvence altına alınması sağlanabilir. Farklı etnik gruplar arasındaki dayanışma, barış ve demokratikleşme süreçlerini güçlendirebilir. Ortak sorunlara karşı birlikte hareket ederek, Türkiye’nin çok etnikli toplumsal yapısının zenginliğini koruyarak daha kapsayıcı politikalar geliştirilmesi sağlanabilir.

Sonuç olarak, Türkiye’deki etnik grupların benzer taleplerle özerklik veya kültürel haklar istemesi, toplumun daha kapsayıcı bir yapıya kavuşmasına katkı sağlayabilir. Bu taleplerin karşılanması, Türkiye’nin toplumsal barışına ve demokratikleşme süreçlerine önemli katkılarda bulunabilir. Bu endişeler yerindedir. Türkiye'nin çok etnikli yapısı ve tekil devlet yapısı, özerklik talepleri gibi çeşitli etnik grupların taleplerinin çözümü üzerinde duyarlılık yaratabilir. Özellikle Kürt meselesinde yaşanan deneyimler, özerklik veya yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yönünde atılacak adımların, toplumsal dengeleri nasıl etkileyebileceği konusunda önemli uyarılar yapmaktadır. Bunlara aşağıda değinilmiştir.

Parçalanma Endişesi ve Üniversite Devlet Yapısı: Türkiye’nin tekil yapısı, devletin bölünmesini önleme ve ulusal bütünlüğü koruma amacı taşır. Farklı etnik grupların özerklik talepleri, bu duyarlılık nedeniyle zaman zaman bölünme ve parçalanma korkusunu artırabilir.

Özerklik ve Tekil Devlet Yapısı: Özerklik talepleri tekil devlet yapısı içinde kabul edildiğinde bu yapının korunması ancak yetki paylaşımı ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle mümkündür. Türkiye'de bölgesel özerklik veya kültürel hakların verilmesi, tekil yapı korunurken çeşitli yerel farklılıklara saygı gösterilmesini sağlayabilir.

Bölgesel Özerklik ve Merkeziyetçilik: Türkiye’nin bölünmesini önlemek amacıyla merkeziyetçi bir sistem benimsenmiştir. Ancak bu sistem, halkın yerel yönetimlerle daha fazla kendi kimliklerini ve haklarını talep edebilmesini sınırlandırmaktadır. Özerklik talepleri, farklı etnik gruplar arasında çatışmaları artırmayacak şekilde, demokratikleşme ve güven temelli müzakerelerle ele alınabilir.

Parçalanma Riski ve Toplumsal Bütünlük: Etnik ve kültürel hakların tanınması, her zaman Türkiye’nin tekil yapısı altında ele alınmalıdır. Ancak, bu hakların korunması ve müzakereler yoluyla yönetilmesi, bölgesel çatışmalara veya parçalanma tehlikesine yol açmaz. Aksine, kapsayıcı ve saydam politikalar toplumsal huzurun sağlanmasına katkı sağlayabilir.

Demokratikleşme ve Toplumsal Mutabakat: Türkiye’deki farklı etnik gruplar arasında adil bir temsil yeteneği ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, toplumsal uzlaşma sağlanmasına katkı sağlayabilir. Temel hakların ve kültürel özgürlüklerin verilmesi, bu grupların ayrışmasından ziyade, toplumsal bütünlüğün güçlenmesine katkı sağlar.

Siyasal İrade ve Güven: Toplumsal huzurun ve barışın sağlanmasında, siyasal irade büyük rol oynar. Farklı etnik grupların taleplerinin merkeziyetçi değil, daha katılımcı ve güvene dayalı bir şekilde ele alınması önemlidir.

Uluslararası Deneyimler ve Türkiye için İpuçları: Diğer ülkelerdeki özerklik deneyimleri, bölünme yerine demokratikleşmenin ve toplumsal huzurun sağlanmasında önemli katkılar sağladığını göstermektedir. Örneğin, İskoçya, Kanada, İspanya gibi ülkelerde, etnik veya dilsel hakların tanınması ile bölünme değil, daha fazla eşitlik ve toplumsal barış sağlanmıştır.

Farklılıkların Zenginlik Olarak Kabul Edilmesi: Türkiye, etnik çeşitliliği zenginlik olarak görüp bu farklılıkların korunmasını sağlayabilir. Özerklik talepleri, toplumsal barış ve uzlaşma çerçevesinde ele alındığında, Türkiye'nin parçalanmasına değil, güçlenmesine katkı sağlayabilir.

Ara Değerlendirme

Farklı etnik grupların taleplerinin, Türkiye’nin tekil yapısına aykırı olmayacak şekilde ele alınması, ulusal bütünlük ve toplumsal barış için önemli bir yol sunabilir. Bu süreçlerin etkili yönetimi, toplumsal bölünmeyi değil, aksine daha kapsayıcı ve barışçıl bir geleceği mümkün kılabilir. Bu endişe de oldukça geçerlidir. Türkiye’nin etnik ve kültürel yapısı, Türk çoğunluğun özerklik taleplerine karşı tepkisini ve direncini güçlendiren önemli faktörlerden biridir. Türkiye’deki Kürt meselesi, toplumsal duyarlılıkların ve tarihsel deneyimlerin bir sonucu olarak derin bir şekilde bağlanmıştır ve benzer taleplerin başka etnik gruplar tarafından da ortaya çıkması, kamuoyunda endişe yaratabilir.

Türk Kamuoyunda Endişeler ve Direnç ve Bölünme Korkusu. Türkiye’nin birliği ve tekil yapısı, Türk kamuoyunda ciddi bir duyarlılık taşır. Farklı etnik grupların özerklik talepleri, ulusal bütünlüğün zarar göreceği ve bölünme tehlikesinin ortaya çıkacağı korkusunu artırabilir.

Kültürel Asimilasyon ve Güvenlik Endişeleri: Türk kamuoyunda, etnik ve kültürel kimliklerin tanınmasıyla ilgili talepler, güvenlik ve birlik konularında duyarlılık doğurabilir. Bu endişeler, milliyetçilik duygularının güçlenmesine yol açabilir.

Toplumsal Bölünme ve Ulusal Kimlik: Türkiye’deki Türk çoğunluk, kendi kimliklerinin tehlikeye düşebileceği, bölgesel özerkliklerin Türkiye'nin parçalanmasına yol açabileceği endişesini taşır. Bu nedenle, halk arasında bölünme korkusu ve ulusal kimliğin tehdit edilmesi gibi düşünceler güçlüdür.

Farklılıkların Kabulü ve Toplumsal Uzlaşma

Kimlik Temelli Tartışmalar: Türkiye'deki etnik grupların hak talep etmesi, toplumsal uzlaşı sağlanmadan bir çözüm yolu sunulursa, bazı Türk vatandaşlar arasında bölünme korkusuna ve toplumsal kutuplaşmaya yol açabilir.

Milli Birlik ve Beraberlik: Türkiye’nin tekil yapısı, çoğunluk olan Türklerin kimliklerini koruma arzusu doğrultusunda şekillenmiştir. Bu nedenle, Türk kamuoyunda yer alan talepler, çoğunluğun çıkarlarının korunması gereğini vurgular.

Şiddet ve Siyasal Tepkiler: Özerklik taleplerine yönelik şiddetli tepkiler, siyasal istikrarsızlık ve toplumsal çatışmaların artmasına neden olabilir. Özellikle yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, devletin bölünmesine yönelik riskler olarak görülür.

Demografik ve Tarihsel Arka Plan: Türkiye’nin tarihinde, etnik kimlikler ve hak talepleri ile ilgili yaşanan çatışmalar, kamuoyunda bu konulara dair duyarlılıkların birikmesine neden olmuştur. Kürt meselesi, PKK gibi silahlı örgütlerin varlığı ve çatışmalı tarih, Türkiye’de bu tür taleplere karşı şiddetli bir direncin oluşmasına neden olmuştur.

Kültürel ve Siyasal Zıtlıklar: Etnik grupların taleplerine yönelik karşı çıkışlar, Türkiye’de farklı kimliklerin kabul görmediği, bir tür asimilasyon baskısının var olduğu algısını güçlendirmiştir. Bu durum, şiddetli siyasal tepkilere yol açabilir ve toplumsal istikrarı tehdit edebilir.

Çözüm İçin Adım Atmak: Türk kamuoyunun özerklik taleplerine şiddetli karşı çıkışını aşmak, Türkiye’de toplumun geniş kesimlerinin memnuniyetini sağlayacak bir uyuma bağlıdır. Bu süreçte, saydamlık, adil müzakere süreçleri, uluslararası gözlemcilerin rolü ve toplumun tüm kesimlerinin eşit katılımı sağlanarak, toplumsal barış ve uzlaşıyı tesis etmek mümkündür.

Türk kamuoyundaki bölünme korkusu ve ulusal kimlik kaygıları, özerklik taleplerine karşı duyulan tepkileri besleyen önemli faktörlerdir. Ancak, bu taleplerin kapsayıcı ve müzakere yoluyla ele alındığı süreçlerde, Türkiye’nin daha barışçıl ve daha güçlü bir toplumsal yapıya ulaşması mümkündür. Toplumsal uzlaşı ve demokratikleşme sürecinin Türkiye’nin tekil yapısını koruyarak, bölünmeden ziyade toplumsal huzuru ve çeşitliliği desteklemesi gereklidir. Bu koşulların sağlanması, Türkiye’nin siyasal, toplumsal ve tarihi bağlamında oldukça zorlu bir süreçtir. Kürt sorunu özelinde yaşanan deneyimler ve Türkiye’nin tekil yapısına olan güçlü bağlılık, bu tür çözümler önerildiğinde önemli zorluklar ortaya çıkarabilir.

Zorluklar ve Engeller

Merkeziyetçi Direnç: Türkiye’nin tekil yapısının korunması, özerklik veya yerel yönetimlerin güçlendirilmesi taleplerine karşı güçlü bir direnci tetikler. Bu direnç, özellikle merkezi hükümetin, birliğin ve ulusal güvenliğin tehdit altında olacağı korkusu nedeniyle daha da büyüyebilir.

Siyasal Kutuplaşma ve Milliyetçilik: Toplumda milliyetçilik duyguları güçlüyken, kimlik temelli talepler genellikle bu duyguları besler. Milliyetçi kesimlerin ve çoğunluğun, etnik grupların haklarını artıracak çözümleri kabul etmeleri daha zorlu hale gelir. Milliyetçilik, çoğunluk olarak Türklerin, kendilerini bölgesel farklılıklardan ve özerklik taleplerinden ayrı tutma eğilimini artırabilir.

Tarihi Bağlam ve Çatışmalar: Türkiye’de etnik sorunlar tarihsel olarak şiddetle karşılık bulmuştur. PKK’nın silahlı mücadelesi ve yıllardır süren çatışmalar, özerklik taleplerine yönelik güven eksikliği ve korkuları körüklemiştir. Bu geçmiş deneyimler, toplumda, özerklik taleplerinin bölünmeye yol açacağı ve karmaşaya neden olacağı yönündeki endişeleri daha da derinleştirebilir.

Toplumsal Uzlaşma ve Güven Oluşumunda Zorluklar: Toplumun geniş kesimlerinin birbirine güven duymadığı ve karşılıklı anlayışın düşük olduğu bir ortamda, çatışmaların çözülmesi zordur. Türk kamuoyunun geniş kesimi, hak taleplerinin devletin tekil yapısını tehdit edeceği endişesindeyken, bu koşullarda uzun vadeli uzlaşma ve müzakereler yürütmek zorlu bir görevdir.

Kapsayıcı Çözümler İçin Adımlar: Zorluklara rağmen, bazı önemli adımlar ve çözümler, Türkiye’deki etnik sorunların çözümünde toplumsal uzlaşıyı teşvik edebilir:

Anayasal Reform ve Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesi: Anayasal bir çerçevede, yerel yönetimlere daha fazla yetki verilmesi, Kürtlerin de dâhil olduğu farklı etnik grupların yerel ihtiyaçlarını daha etkili bir şekilde karşılayabilir. Ancak bu süreç, güven artırıcı tedbirler ve tüm toplumsal kesimlerin katılımını gerektirir.

Dil ve Kültürel Hakların Tanınması: Etnik grupların dillerinin ve kültürel kimliklerinin tanınması, kimlik ve aidiyet duygusunun güçlenmesini sağlayabilir. Ancak bu, toplumsal uzlaşmaya dayalı bir yaklaşım ve güven ortamı gerektirir.

Kapsayıcı Demokratikleşme: Demokratik süreçlerin güçlendirilmesi, farklı etnik grupların taleplerinin geniş bir çerçevede ele alınmasını sağlayabilir. Ancak, tüm toplumsal kesimlerin bu süreçlere katılması, güvenin sağlanması açısından kritik bir adımdır.

Uluslararası Destek ve Gözlemci Rolü: Uluslararası gözlemcilerin ve aktörlerin sürece dâhil edilmesi, taraflar arasında güven oluşturulmasına yardımcı olabilir. Bu tür gözlemciler, müzakere süreçlerinde tarafsız bir rol oynayarak güven tesis edebilir.

Türkiye’deki etnik grupların taleplerine yönelik kapsamlı çözümler sunmak, zorluklarla dolu bir süreçtir. Ancak, bu süreçlerin barışçıl, adil ve kapsayıcı bir şekilde yönetilmesi, toplumsal uzlaşıyı sağlayarak Türkiye’nin bölünmesini önleyebilir. Güçlü bir siyasal irade, güven inşası ve tüm etnik grupların taleplerinin dikkate alındığı bir ortam, toplumsal barış ve bütünlük adına önemli adımlar atılmasını mümkün kılabilir.

1978 İSPANYA ANAYASASI: ÖZERKLİK VE ‘GENERALITAT’ SİSTEMİ

İspanya siyasal sistemine de bakmak gerekir. İspanya tekil bir devlet ama 17 “Generalitat” yani özerk bölgeden oluşuyor. Bangsomoro bunlara benziyor mu? İspanya'nın genel yapısı, Bangsamoro gibi özerk bölgelere dayalı bir model sunabilir. İspanya, tekil bir devlet olmasına rağmen, merkezi hükümetin yetkilerini farklı özerk bölgelere dağıtan bir yapıya sahiptir. Bu özerk bölgeler, genellikle kendi yönetimsel yetkilerini, dil, eğitim, kültür gibi konularda önemli özerkliklere sahiptir.

İspanya Modeli: Generalitat ve Özerklikler:

İspanya, resmi olarak tekil bir devlet olarak kabul edilir. İspanya’da 17 özerk bölge (Generalitat) bulunmaktadır. Bu özerk topluluklar, dil, kültür, eğitim, sağlık gibi konularda önemli yetkilere sahiptirler. Özerk bölgeler, kendi yerel parlamento ve hükümetlerine sahiptir. Genel politikalar ve bazı temel yetkiler merkezi hükümete aittir, ancak yerel konular üzerinde büyük özerklikleri vardır. Bu model, bölgeler arasında ekonomik ve kültürel farklılıkları kabul eden ve bu farklılıklara saygı gösteren bir yapı sunar.

Bangsamoro ile Karşılaştırma:

Benzerlikler: Özerklik önemli bir benzerlik unsurudur. Bangsamoro modeli de, İspanya’daki özerk bölgeler gibi, yerel topluluklara büyük ölçüde kendi bölgelerinde içişlerinde yetki tanımayı amaçlamaktadır. Dil ve kültürel haklar açısından ise İspanya’daki özerk topluluklar, kendi dil ve kültürel kimliklerini koruma ve geliştirme haklarına sahiptir. Benzer şekilde, Bangsamoro’da da, bölgesel kimlik ve dil hakları özerklik çerçevesinde kabul edilmiştir. Yönetimsel yetki bakımından hem Bangsamoro hem de İspanya’daki özerk bölgeler, eğitim, sağlık, yerel ekonomik yönetim gibi konularda kendi yetkilerini kullanma hakkına sahiptir.

Farklılıklar: Özelikle etnik çeşitlilik ve sosyal bütünlük açılarından farklılıklar bulunmaktadır. İspanya’da özerk bölgeler genellikle dilsel ve kültürel olarak ayrılmıştır (Katalanlar, Basklar, Galiçyalılar vb.). Bangsamoro’da ise Müslüman Morolar etnik ve dini olarak farklı bir kimliğe sahiptir. Siyasal yapı ve çatışma dinamikleri açısından İspanya’daki özerklikler genellikle tarihsel olarak barışçıl yollarla gelişirken, Bangsamoro’da tarihsel olarak silahlı mücadeleler ve daha belirgin olmuştur.

Bangsamoro modeli, İspanya’daki özerk bölgelere benzeyen bazı yönleri taşımaktadır. Ancak, Bangsamoro’nun Müslüman ve farklı etnik yapıya sahip olması, kendi tarihsel ve kültürel dinamikleri nedeniyle bazı önemli farklılıklar sunar. Bu nedenle, her iki model de özerklik taleplerini karşılamakta farklı şekillerde uygulanabilir. İspanya'da bölünme riskini önlemek için Anayasa'ya bir madde koydular. Bir özerk devlet bağımsızlık kararı alırsa bu kararın ulusal parlamento tarafından da onaylanması gerekir. İspanya’da, merkeziyetçi ve tekil yapının korunması adına, Anayasa'ya özel bir madde eklenmiştir. Bu madde, özerk bölgelerin bağımsızlık referandumlarına gitmesi durumunda, bu tür kararların merkezi hükümet ve parlamento tarafından onaylanması gerektiğini öngörür.

İspanya’daki anayasal düzenlemeler, bölünme riskini azaltmak için oldukça etkili olmuştur. Türkiye’de de benzer düzenlemelerin, özellikle etnik grupların özerklik taleplerine yönelik, tekil yapının korunması için önemli bir zemin oluşturabileceği söylenebilir. İspanya'da parlamentonun alacağı karara özerk bölge uymaza merkezi hükümete silahlı kuvvetlere duruma el koyma yetkisi verilmiştir. İspanya’daki Anayasa’nın 155 ci maddesinin uygulanması durumunda merkezi hükümete, özerk bölgelere doğrudan müdahale ve kontrol yetkisi veren güçlü bir yetki tanınır. Bu madde merkezi hükümete özerk bölge üzerinde doğrudan kontrol sağlama, hatta gerektiğinde silahlı kuvvetlerle müdahale yetkisi tanır.

Özerk bölgeler bağımsızlık yönünde karar alırsa, merkezi hükümetin yetkileri devreye girer. Merkezi hükümet, bu özerk bölgenin yetkilerini askıya alabilir ve doğrudan müdahalede bulunarak bölgeyi yönetebilir. Silahlı kuvvetlerle müdahale etme yetkisi de Anayasa'da yer alır, bu da ciddi bir merkeziyetçi müdahaleyi olanaklı kılar.

Bu tür düzenlemeler, tekil devlet yapısını korumak adına hem İspanya’da hem de Türkiye’de önemli yetkiler sağlar. Ancak, bu tür müdahaleler, toplumsal huzursuzluk ve çatışmalara da yol açabilir. Bu nedenle, anayasal reformların ve yetki dağılımının dikkatlice ele alınması gerekmektedir. Bangsamoro Organik Yasası'nda bu tür bir doğrudan müdahale yetkisi yer almamaktadır. Bangsamoro bölgesel yönetimi, Barış Süreci Anlaşmaları ve Bangsamoro Organik Yasası çerçevesinde, daha çok özerk bir yapı ve kendi içişlerini düzenlemek amacıyla kurulmuştur.

Bangsamoro Organik Yasası ve Özerklik: Bangsamoro Organik Yasası, Bangsamoro bölgesinin özerklik temelinde daha geniş yetkilere sahip olmasını sağlamıştır, ancak bağımsızlık taleplerine yönelik doğrudan müdahale yetkisi merkezi hükümete verilmemektedir. Bangsamoro bölgesine yönelik belirli sınırlandırmalar ve kontrol mekanizmaları, merkezi hükümetin yetkileri çerçevesinde olsa da, doğrudan silahlı kuvvetlerle müdahale yetkisi veya bölgenin tamamen merkezi yönetim altına alınması gibi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu düzenlemeler, Filipinler’in bölgesel yönetim anlayışı çerçevesinde daha çok uzlaşmaya ve bölgesel özerkliğe dayalı bir yapı sunmaktadır. Bangsamoro’nun bağımsızlık yönünde bir adım atması, Filipinler anayasası ve yasal düzenlemeleri çerçevesinde de oldukça sınırlıdır.

Türkiye’de, özellikle Kürt sorunu gibi etnik ve bölgesel özerklik taleplerine yönelik anayasal çerçeve ve yetki sınırları daha katıdır. Özerk bölgelerin bağımsızlık taleplerine yönelik müdahaleler, Türkiye’nin anayasal yapısı çerçevesinde daha sert ve merkeziyetçi yöntemlerle ele alınabilir.

Ancak Bangsamoro Organik Yasası Filipinler’de daha fazla özerklik ve yerel yönetim yetkilerini destekleyecek şekilde tasarlanmıştır ve bağımsızlık taleplerine yönelik müdahaleler daha sınırlı tutulmuştur. Filipinler'deki Bangsamoro Organik Yasası çerçevesinde, Müslüman topluluk (Bangsamoro) bağımsızlık kararı alırsa, yasal ve politik anlamda çeşitli sonuçlar doğabilir. Bangsamoro bölgesel hükümeti, bağımsızlık ilan etme hakkına sahip olsa da, Filipinler Anayasası uyarınca bağımsızlık ilanı oldukça kısıtlıdır. Filipinler Anayasası'nın 18. Madde 3, Bölüm 1’e göre bağımsızlık ilanı yapabilmek için, hem Filipinler Kongresi'nin hem de referandumla bölge halkının onayı gereklidir. Yani, merkezi hükümet ve parlamento sürece dâhil olur. Bangsamoro, bağımsızlık ilan etmek istese bile, Filipinler ulusal parlamentosunun onayını alması gerekecektir. Eğer parlamento ve Filipinler hükümeti, bağımsızlık ilanına onay vermezse, bu bağımsızlık girişimi hukuken geçerli olmayacaktır.

Filipinler anayasası ve güvenlik düzenlemeleri, merkezi hükümete silahlı kuvvetlerle müdahale yetkisi tanımaktadır. Eğer bağımsızlık yönünde bir girişim olursa, merkezi hükümet bu durumu "ulusal güvenlik" meselesi olarak değerlendirebilir ve bu tür girişimleri önlemek amacıyla güç kullanabilir.
Bangsamoro Anayasası, bağımsızlık taleplerine yönelik merkezi hükümetin kontrolünü sınırlar, ancak bu taleplerin doğrudan bağımsızlık ilanına dönüştürülmesi, Filipinler’in birliğini koruma çabaları nedeniyle oldukça karmaşık ve zordur. Bağımsızlık ilan edilse bile, hem ulusal parlamento hem de Filipinler hükümetinin onayı gerekecektir. Bu da bağımsızlık girişimlerinin hukuki olarak kabul edilmesini zorlaştırabilir ve merkezi hükümetin müdahalelerine yol açabilir.

DEM Parti Türkiye'de Kürtlerin hakları ve özerklik talepleri konusunda aktif bir politika izleyen bir siyasal partidir. Ancak, Bangsamoro bölgesi, Filipinler'de bulunan bir özerk bölgedir ve DEM Parti'nin bu bölgeyle ilgili doğrudan bir politikası veya açıklaması bulunmamaktadır.

DEM Parti, Türkiye'de Kürtlerin hakları, kültürel ve dilsel hakları ile özerklik taleplerini savunmaktadır. DEM Parti'nin uluslararası ilişkiler politikası, genellikle Kürt halkının hakları ve özgürlükleriyle ilgili bölgesel ve uluslararası gelişmelerle sınırlıdır. Bangsamoro bölgesiyle ilgili özel bir politika veya açıklama bulunmamaktadır.

GENEL SONUÇ

Bu yazının amacının Kürt sorunun betimlenmesi açısından bazı yetkililer tarafından dile getirilen Moro ya da yeni adıyla Bangsomoro çözümünün içeriğini açıklamak olduğu daha önce belirtilmişti. Bu bağlamda İspanya’da 1978 Anayasası ile uygulanmaya başlayan özerk bölgeler sistemine de değinilmiştir. Belki İngiltere’de başbakan Blair döneminde gerçekleştirilen yasama federalizmine de değinmek yararlı olabilirdi. Bu reform ile Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda’da yerel parlamentolar oluşturulmuştu. İngiltere sistemi Türkiye’ye benzemez. Ancak Fransa’daki bölge valiliği sistemine daha sonraki yıllarda bölge parlamentosu eklenmişti. Bu yaklaşım Türkiye’ye daha çok uyum sağlayabilir. [3] [4] [5]

Bangsomoro modeli bir çözüm olabilir mi sorusuna olumlu yanıt verebilmek oldukça zordur. Kürt nüfusun ülke geneline yayılmış olması bu açıdan en önemli engel olarak ortaya çıkmaktadır. Yerel yönetim reformu ve yerel yönetimlerin yönetsel özerkliklerinin artırılması daha yerinde olabilir. PKK silah bırakmadıkça ve örgüt olarak dağılmadıkça bu bölgedeki yerel yönetimlerin bölücü örgüte destekte bulunmalarının önüne geçilemez.

Ancak son söz olarak iki noktanın altının özellikle çizilmesi gerekmektedir. Birincisi KCK [6] Anayasası’dır. Bu belge ortada olduğu ve Kürt siyasal temsilcileri tarafından açıkça reddedilmediği sürece bu tür çözüm modellerin Türkiye’de geçerlik kazanması olanaklı olmayacaktır. İkinci temel sorun ise PKK’nın varlığıdır. Bangsomoro’da yerel özerklik silah gücüyle ve Türkiye’nin arabuluculuk rolüyle ortaya çıkmıştır. Benzer bir sonucun Türkiye’de elde edilmesi hayal sınırlarının çok ötesindedir. 

                                                    



[1] DDR = Disarmament, Demobilization and Reintegration (DDR). Silahlı grupların silahlarını bırakması ve sivil yaşama dönmesi süreci.

[2] Moro İslami Kurtuluş Cephesi 

[3] Birleşik Krallık’ı oluşturan kurucu ülkelerden İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’da yetki devrine (devolution) dayalı bir siyasi yapılanma bulunmaktadır. Yetki devri uyarınca, egemen devletin sahip olduğu yasama ve yürütme yetkilerinin bir bölümü, Birleşik Krallık Parlamentosu (Westminster) tarafından farklı ölçülerde olmak üzere İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’daki ulusal parlamentolara ve bunların seçtiği yürütme organlarına devredilmiştir. Bu sistemde, hukuken tekil devlet özelliği korunmakta ve merkezi parlamentonun yetki devrini geri alma veya değişiklik yapma hakkı muhafaza edilmektedir. Yetki devrinden yararlanan kurucu ülkelerin, kendi egemenlikleri bulunmamaktadır.

[4] Fransa’da Bölge Meclisi bölgenin karar alma organıdır. Bölge Meclisi üyeleri her Bölgenin İllerinden seçilerek gelir. Bölge Meclis üyelerinin sayısı da İllere göre değişiklik gösterir. Bölge Meclisinin Başkanını, Başkan Yardımcılarını ve Daimi Komiteyi oluşturacak Asamble üyelerini Bölge Meclis üyeleri seçer. Yürütme Birimi

(Bölge Meclisinin Başkanı) bölgenin yürütme erkidir. Bölge Meclisinin Başkanı aynı zamanda bölgenin politik başkanıdır ve bir tek bölgenin idaresinden sorumludur.

[5] Yasamis F.D., (1979) Bölge Valiliği ve Bölge Planlaması Kavramlarının Tanıtılması Üzerine. Türk İdare Dergisi.

360: 1-16. İçişleri Bakanlığı.

[6] Kürdistan Topluluklar Birliği (Koma Civakên Kurdistanê). Öcalan'ın kuramsallaştırdığı demokratik konfederalizm  çerçevesinde kurulan çatı örgüt. 

Hiç yorum yok: