AYRILIKÇI ÖRGÜTLERİN SİLAH BIRAKMALARININ REELPOLİTİĞİ
PROF. DR. FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ
GİRİŞ
PKK kurucusu Öcalan’ın PKK'nın
silah bırakması ve örgütün tasfiyesi için dağdaki ve hapisteki gerillanın affedilmesi
ve serbest bırakılması koşulunu öne sürdüğü yolunda haberler medyada yer almaya
başladı. Konu oldukça önemli ve karmaşık bir sorunlar yumağını içinde
barındırmaktadır. Ayrılıkçı hareketlerin silah bırakması ve örgütlerin
tasfiyesi konuları, ulusal ve uluslararası bağlamda birçok dinamik tarafından
şekillendirilir. PKK özelinde de durumun çözümü, sadece askeri bir sorun değil,
aynı zamanda siyasal, sosyokültürel ve hukuksal boyutları olan bir süreçtir. Silah
bırakma süreçleri genellikle karşılıklı ödünlere dayanır. Öcalan’ın dile
getirdiği af ve serbest bırakılma talebi, bir örgütün silah bırakmaya ikna
edilmesinde önemli bir araç olarak öne çıkar. Türkiye’nin bu tür bir af
sürecini kabul edip etmeyeceği, siyasal iradenin mevcut pozisyonuna ve toplumun
bu tür bir af sürecine nasıl yaklaşacağına bağlıdır.
Tarihteki örnekler, af
politikalarının genellikle barış süreçlerinde veya geçiş dönemi adalet
mekanizmalarında yer aldığını göstermektedir. Ancak bunun uygulanabilirliği,
devletin otoritesini ve halkın adalet duygusunu nasıl etkilediğine bağlıdır. Türkiye'deki
mevcut politik ve toplumsal kutuplaşma bu tür bir affın uygulanabilirliğini
daha da karmaşık hale getiriyor.
PKK, uluslararası düzeyde
farklı şekillerde tanımlanan bir örgüttür. Bazı ülkeler tarafından terör örgütü
olarak görülürken, bazı kesimler örgütü etnik bir hak mücadelesinin aktörü
olarak değerlendirmektedir. Uluslararası aktörlerin, özellikle de ABD ve
AB’nin, bu tür bir çözüm sürecine nasıl yaklaştığı Türkiye’nin atacağı adımları
etkileyebilir.
Silahlı bir örgütün üyelerinin
affedilmesi ve topluma yeniden kazandırılması, toplumsal kabul ve uzlaşma
gerektirir. Ancak Türkiye’de PKK ile ilgili oldukça derin travmalar ve
önyargılar bulunmaktadır. Bu tür bir süreç toplumun farklı kesimlerini ikna
etmek için kapsamlı bir iletişim ve uzlaşı çabasını zorunlu kılar.
Hükümetler, böyle bir süreç
başlattığında siyasal bedellerle karşı karşıya kalabilir. Özellikle milliyetçi
tabanı güçlü olan bir siyasal yapı, bu tür bir girişimde bulunurken siyasal
desteğini kaybetme riskiyle karşılaşabilir.
Bu bağlamda tartışmaya açık pek çok soru vardır. Örneğin “Af ve
serbest bırakma talebi, Türkiye’nin siyasal, hukuksal ve toplumsal
gerçeklikleriyle ne kadar örtüşüyor?”, “Öcalan'ın bu şartları öne sürmesi,
örgüt içindeki farklı kliklerin veya uluslararası aktörlerin etkisiyle nasıl
şekilleniyor?” ve “Türkiye’nin bu tür bir çözüm sürecini kabul etmesi durumunda
bölgedeki diğer ayrılıkçı hareketlere nasıl bir örnek oluşturur?” gibi.
ÇÖZÜMLEME: DİĞER ÜLKELERDEN ÖRNEKLER
Geçmişte silahlı ayrılıkçı hareketlerle karşılaşan ülkelerin
deneyimleri bu tür çatışmaların çözümünde değerli dersler sunabilir. Bu
örneklerden bazıları şunlardır:
Kolombiya (FARC ve Hükümet)
Kolombiya Devrimci
Silahlı Güçleri (FARC), 1964’ten itibaren Marksist bir ideolojiyle silahlı
mücadeleye girişti. 2016 yılında hükümet ve FARC arasında bir barış anlaşması
imzalandı. Anlaşmanın ana unsurları şunlardı: FARC üyelerinin silah bırakması,
eski savaşçılara siyasal katılım hakkı verilmesi, FARC üyelerine af ve toplumla
yeniden bütünleşme programlarının hazırlanması ve toprak reformu ve kırsal
kalkınma projelerinin uygulama alanına konulması.
Sonuçta barış süreci
ilerleme kaydetse de, bazı FARC üyeleri süreçten ayrılarak yeniden silahlandı. Toplumda
anlaşmaya karşı çıkan gruplar oldu ve özellikle ölenlerin yakınları adaletin
sağlanmadığını savundu.
İrlanda (IRA ve İngiltere)
İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA), Kuzey İrlanda’nın Birleşik
Krallık’tan ayrılması için 20. yüzyıl boyunca silahlı mücadele yürüttü.
1998’deki Good Friday (Hayırlı
Cuma) Anlaşması, barış sürecini başlattı.
Anlaşmanın ana unsurları şunlardı: IRA’nın silah bırakması
ve siyasal arenada Sinn Fein partisi aracılığıyla temsil edilmesi, tutuklu militanların
serbest bırakılması ve Kuzey İrlanda’daki yönetimin paylaşılması (Protestanlar
ve Katolikler arasında güç paylaşımı).
Sonuçta barış süreci büyük ölçüde başarılı oldu. Ancak
toplumda hala kutuplaşmalar var. Ayrılıkçı grupların bir kısmı (Real IRA gibi)
anlaşmayı kabul etmedi ve şiddeti sürdürdü.
Nepal (Maoist Ayaklanması)
1996’da başlayan Maoist isyan, monarşiyi devirmek ve bir
halk cumhuriyeti kurmak amacı taşıyordu. 2006 yılında Nepal hükümeti ve Maoist
liderler barış anlaşması imzaladı.
Anlaşmanın ana unsurları
şunlardır: Maoistlerin silah bırakması ve siyasal bir parti haline
gelmesi, Nepal’de monarşinin kaldırılması ve federal bir cumhuriyetin ilan
edilmesi ve eski militanlara toplumsal ve ekonomik iyileştirme programları
uygulanması.
Sonuç olarak barış
süreci büyük ölçüde başarılı oldu. Ancak siyasal istikrarsızlık devam ediyor. Eski
Maoist savaşçıların toplumla bütünleştirilmesinde çeşitli zorluklarla karşılaşıldı.
Güney Afrika (Apartheid ve Silahlı Direniş)
Apartheid rejimi altında Afrika Ulusal Kongresi (ANC) ve
diğer gruplar silahlı direniş başlattı.
1990’larda başlayan müzakereler, 1994 yılında Apartheid
rejiminin sonlandırılması ve demokratik seçimlerin yapılmasıyla sonuçlandı.
Anlaşmanın ana unsurları
şunlardı: ANC lideri Nelson Mandela’nın serbest bırakılması, eski rejim
ve direniş üyeleri arasında bir uzlaşma ve Gerçek ve Uzlaşma Komisyonu’nun
kurulması.
Sonuçta Güney
Afrika barışçıl bir geçiş süreci yaşadı. Ancak ekonomik eşitsizlik ve ırksal
gerilimler hâlâ mevcut bulunmaktadır.
Filipinler (Moro İslami Kurtuluş Cephesi)
Mindanao bölgesinde Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF)
özerklik talebiyle silahlı mücadele verdi. 2014 yılında Bangsamoro Temel Yasası
ile genişletilmiş bir özerklik tanındı.
Çözümün ana unsurları
şunlar olmuştur: MILF’in silah bırakması ve özerk yönetim organlarına dâhil
edilmesi ve Hükümetin bölgeye ekonomik kalkınma yardımları sağlaması.
Süreç büyük ölçüde başarılı oldu, ancak diğer ayrılıkçı
gruplar (örneğin Abu Sayyaf) şiddeti sürdürdü.
Örneklerden Çıkarılacak Genel Dersler
Militanların affedilmesi, toplumda adaletin tesis edilmediği
kanısını uyandırabilir. Bu nedenle “Gerçek ve uzlaşma komisyonları” [1]
veya “mağdur tazminatı” gibi mekanizmalar önemlidir. Ayrılıkçı grupların siyasal
sistemle bütünleştirilmesi uzun vadeli barış için gereklidir. Ancak bu, mevcut siyasal
aktörlerin direnciyle karşılaşabilir. Barış süreçleri genellikle uluslararası
aktörlerin desteğiyle daha başarılı olur. Tarafsız arabulucular sürece güven
kazandırabilir. Çatışmanın her iki tarafındaki toplum kesimlerinin dâhil
edilmesi barışın kalıcılığını sağlar.
Resmi Af Çıkaran
Ülkeler
Birçok ülkede silahlı gruplarla barış sürecini teşvik etmek
amacıyla gerillalar için resmi af çıkarılmıştır. Bu tür aflar, genellikle silah
bırakma, çatışmaların sona erdirilmesi ve barışın sağlanması için kritik bir
araç olarak kullanılmıştır. Resmi af çıkarılan önemli ülkelerden bazıları
aşağıda belirtilmiştir.
Kolombiya (FARC ve ELN): Kolombiya hükümeti, hem FARC
hem de ELN gerillalarını silah bırakmaya teşvik etmek için çeşitli af yasaları
çıkardı. 2016’daki barış anlaşması kapsamında FARC üyeleri için genel af
sağlandı. Bazı ağır suçlar hariç tutuldu, ancak savaş suçları ve insan hakları
ihlalleri için özel yargı mekanizmaları (Gerçek ve Uzlaşma Komisyonu) kuruldu.
Birçok eski FARC üyesi, siyasal katılıma dâhil oldu, ancak süreç içinde af
dışında kalan bazı gruplar yeniden silahlandı.
İrlanda (IRA ve Hayırlı Cuma Anlaşması): 1998’de
imzalanan Good Friday Agreement
(Hayırlı Cuma Anlaşması) çerçevesinde IRA militanları için af düzenlemeleri
yapıldı. IRA üyeleri, anlaşmanın ardından silah bıraktı ve birçoğu hapishaneden
salıverildi. Siyasal katılım hakları tanındı. Barış süreci büyük ölçüde
başarılı oldu, ancak bazı küçük ayrılıkçı gruplar şiddete devam etti.
Nepal (Maoist İsyanı): 2006’daki barış anlaşmasından
sonra Nepal hükümeti, Maoist isyanının eski üyelerine af sağladı. Maoist
gerillalar için genel af ilan edildi ve eski savaşçılar için iyileştirme
programları düzenlendi. Bazı liderler siyasal sistemle bütünleştirilerek üst
düzey görevlere getirildi. Barış süreci büyük ölçüde başarılı oldu, ancak af
süreci adalet arayışını tam anlamıyla karşılayamadı.
Güney Afrika (Apartheid Sonrası Dönem): Güney
Afrika’da Afrika Ulusal Kongresi (ANC) ve diğer silahlı gruplar için kapsamlı
bir af düzenlemesi yapıldı. Gerçek ve Uzlaşma Komisyonu (Truth and Reconciliation Commission) aracılığıyla suçlarını itiraf
edenlere af tanındı. Silahlı mücadeleye katılanlar topluma yeniden
kazandırıldı. Af süreci, toplumda geniş çapta kabul gördü, ancak ekonomik
eşitsizlik ve ayrımcılık sorunları devam etti.
El Salvador (FMLN ve Hükümet): 1992’deki barış
anlaşmasının ardından El Salvador hükümeti, Farabundo Marti Ulusal Kurtuluş
Cephesi (FMLN) gerillaları için genel af ilan etti. Tüm siyasal suçlar için
genel af sağlandı. FMLN bir siyasal parti haline geldi. Barış büyük ölçüde
sağlandı, ancak toplumsal kutuplaşma bir süre daha devam etti.
Filipinler (Moro İslami Kurtuluş Cephesi - MILF):
Bangsamoro Temel Yasası kapsamında, MILF üyelerine af tanındı ve siyasal
katılım hakları verildi. MILF üyeleri silah bıraktı ve özerk yönetim organlarıyla
bütünleştirildi. Hükümet, eski militanlar için ekonomik ve toplumsal iyileştirme
programları başlattı. Özerklik kazanıldı ve MILF liderliği barış sürecinde
önemli roller üstlendi.
Cezayir (Ulusal Kurtuluş Cephesi - FLN): Cezayir’in
bağımsızlık mücadelesinin ardından, Fransa ile yapılan müzakerelerde FLN
üyeleri için af sağlandı. Silahlı grupların üyeleri için geniş kapsamlı af ilan
edildi. Siyasal bağımsızlıkla birlikte gerillalar toplumla bütünleştirildi.
Cezayir, bağımsız bir devlet olarak yoluna devam etti.
Endonezya (Aceh - GAM): Serbest Aceh Hareketi (GAM)
ile yapılan barış anlaşmasında af sağlandı. GAM üyeleri için genel af çıkarıldı
ve siyasal katılım hakkı verildi. Aceh’e özel bir özerklik statüsü tanındı.
Aceh’deki ayrılıkçı hareket sona erdi ve bölgede uzun süreli bir barış
sağlandı.
Ortak Temalar ve Dersler
Af ve Adalet Dengesi: Çoğu durumda af, barış için
kritik bir araç olsa da, özellikle savaş suçları ve insan hakları ihlalleri
için istisnalar getirilmiştir.
Rehabilitasyon ve Entegrasyon: Eski savaşçıların
topluma kazandırılması için ekonomik ve toplumsal programlar önemlidir.
Siyasal Katılım: Gerillaların siyasal sürece dâhil
edilmesi, uzun vadeli barış için temel bir unsurdur.
Bu ülkelerin deneyimlerinden hareketle, Türkiye gibi zorlu
çatışma süreçlerinden geçen ülkeler için önemli dersler çıkarılabilir.
Bu süreçlerde af, yalnızca hukuksal bir araç değil, aynı
zamanda siyasal bir uzlaşma yöntemi olarak da önemli bir rol oynamıştır.
Kolombiya (FARC): Kolombiya hükümeti, 2016 barış
anlaşmasının bir parçası olarak “Geçişsel Adalet” sistemi kurdu. Bu sistem,
FARC üyelerine af tanırken insanlığa karşı suçlar gibi ağır suçlar için özel
mahkemeler kurdu. Silahlarını teslim eden FARC üyeleri için geniş kapsamlı bir
af çıkarıldı. Silah bırakmayı reddeden veya yeniden silahlanan kişiler af
kapsamı dışında bırakıldı. FARC üyelerine ekonomik destek ve toplumsal bütünleşme
programları sağlandı. Eski gerillalar için kırsal kalkınma projelerine dâhil
olma fırsatı sunuldu. FARC’ın büyük kısmı silah bıraktı ve siyasal bir partiye
dönüştü. Ancak süreçte bazı üyeler anlaşmaya sadık kalmadı ve yeniden
silahlandılar.
İrlanda (IRA): 1998 Good Friday Anlaşması çerçevesinde IRA üyeleri için af ilan
edildi. Hükümlüler, anlaşma sonrası belirli bir süre içinde serbest bırakıldı. IRA'nın tüm silahlı etkinliklerini sonlandırması
ve silahlarını imha etmesi şart koşuldu. Suçlarını kabul eden IRA üyeleri,
anlaşma sonrası yargı bağışıklığı aldı. Katolik ve Protestan topluluklar
arasında uzlaşma sağlanması için “Gerçek ve Uzlaşma” süreçleri devreye alındı. İki
toplum arasında siyasal güç paylaşımı sağlandı. IRA büyük ölçüde silah bıraktı,
ancak bazı radikal unsurlar (Real IRA gibi) şiddeti sürdürdü.
Nepal (Maoist Gerillalar): 2006 Barış Anlaşması
kapsamında Maoist gerillalar için genel af çıkarıldı. Silahlarını bırakan
gerillalara af sağlandı. Gerillalar, yeni kurulan demokratik sistemde siyasal
partilere dönüştü. Eski gerillaların toplumla bütünleştirilmesi için toplumsal iyileştirme
programları başlatıldı. Ancak süreçte bazı gruplar, suçlarını kabul etmediği
için toplumsal gerilimler sürdü. Barış süreci büyük ölçüde başarılı oldu, ancak
ekonomik eşitsizlik ve etnik gerilimler devam etti.
Güney Afrika (Apartheid Sonrası Af Süreci): Gerçek ve
Uzlaşma Komisyonu 1995 yılında kuruldu. Komisyonun görevi, Apartheid döneminde
işlenen suçları ortaya çıkarmak ve suçlarını itiraf edenlere af sağlamaktı. Suçluların,
işledikleri suçları kamuya açık şekilde kabul etmeleri şart koşuldu. İnsanlığa
karşı suçlar ve ırk ayrımına dayalı şiddet af kapsamına alındı. Komisyon,
mağdurlara da yer vererek bir tür “toplumsal iyileşme” sürecine katkı sağladı. Apartheid
dönemindeki şiddetin büyük ölçüde sona erdiği bir geçiş dönemi sağlandı. Ancak
ekonomik eşitsizlik ve yapısal sorunlar devam etti.
El Salvador (FMLN): 1992’deki Chapultepec Barış Anlaşması, tüm tarafların işlediği suçlar için
genel af çıkarılmasını sağladı. FMLN gerillaları silah bıraktı ve siyasal bir
parti haline geldi. Eski gerillaların toplumla bütünleşmesi için toplumsal ve
ekonomik iyileştirme programları uygulandı. Toplumda özellikle kurban yakınları
arasında af sürecine karşı ciddi eleştiriler vardı,. Barış süreci başarılı
oldu, ancak toplumsal gerilimler bir süre devam etti.
Filipinler (MILF): Bangsamoro Temel Yasası ile MILF
üyelerine af sağlandı. Silahlarını bırakan MILF üyelerine af çıkarıldı. MILF
liderliği, özerk Bangsamoro yönetimine katıldı. Müslüman topluluklar ile
merkezi hükümet arasındaki ilişkiler büyük ölçüde normalleşti. Barış süreci
büyük ölçüde başarılı oldu, ancak bölgede hâlâ bazı ayrılıkçı gruplar aktif.
Genel Sonuçlar ve Dersler
Affın Şartlı Olması: Çoğu af süreci, silah bırakma,
itiraf veya uzlaşı gibi şartlarla ilişkilendirilmiştir.
Toplumun Katılımı: Af süreçlerinin
başarısı, toplumun af sürecine verdiği desteğe bağlıdır.
Uluslararası Destek: Tarafsız
uluslararası aktörler veya kurumlar, barış süreçlerinde güven artırıcı bir rol
oynayabilir.
Adalet ve Barış Dengesi: Af süreçleri, genellikle
adalet talepleriyle barış arasında duyarlı bir denge kurmayı hedeflemiştir.
Bu ülkelerdeki örnekler, Türkiye’nin PKK bağlamında bir af
süreci tasarlarken karşılaşabileceği fırsatlar ve riskler hakkında önemli
dersler sunmaktadır.
Silah bırakma karşılığında af uygulaması, barış süreçlerinin
önemli bir unsuru olmuştur. Ancak bu uygulamanın başarıya ulaşması, genellikle
barış sürecinin genel çerçevesi, tarafların niyetleri ve toplumun desteği gibi
çeşitli etmenlere bağlıdır.
Başarılı Örnekler
İrlanda (IRA): Good Friday Anlaşması kapsamındaki af
uygulaması, silahların bırakılması ve siyasal güç paylaşımıyla desteklendi. Toplumda
geniş bir uzlaşma sağlandı. IRA büyük ölçüde silah bıraktı ve barış süreci siyasal
olarak kurumsallaştı.
Kolombiya (FARC): Af süreci, ekonomik destek, toprak
reformu ve eski gerillaların siyasal katılımını teşvik eden kapsamlı
politikalarla desteklendi. Çoğu FARC üyesi silah bıraktı ve örgüt, siyasal bir
partiye dönüştü.
Güney Afrika (Apartheid Dönemi): Gerçek ve Uzlaşma
Komisyonu aracılığıyla saydam bir af süreci uygulandı. Suçlarını itiraf
edenlere af tanınırken, mağdurlara da söz hakkı verildi. Şiddetin sona ermesi
ve yeni bir demokratik sistemin kurulması sağlandı.
El Salvador (FMLN): Af yasaları, siyasal bütünleşmesi
ve uluslararası gözlemcilerin desteğiyle uygulandı. FMLN siyasal bir partiye
dönüştü ve barış süreci genel olarak başarılı oldu.
Filipinler (MILF). Af süreci, özerklik ve yerel
yönetim reformlarıyla desteklendi. Barış süreci, Bangsamoro özerk bölgesinin
kurulmasıyla istikrarlı bir şekilde ilerledi.
Başarısız Örnekler
Nepal (Maoist Gerillalar): Af süreci sırasında hesap
verilebilirlik mekanizmalarının eksik kaldı. Eski gerillaların toplumla
bütünleşmede yetersiz kaldı. Barış süreci resmen başarılı olsa da, toplumsal
gerilimler devam etti.
Kolombiya (FARC - Yeniden Silahlanma): Af dışında
kalan bazı gruplar barış sürecine sadık kalmadı. Hükümet, toplumsal reformları
yeterince hızlı uygulayamadı. Bazı eski FARC üyeleri yeniden silahlanarak yeni
gruplar oluşturdu.
Sierra Leone (RUF): Af sürecine karşın gerillaların
ekonomik gereksinimlerini karşılayacak yeterli destek sağlanamadı. Af
kapsamındaki grupların liderleri şiddeti yeniden başlattı. Af süreci başarısız
oldu ve ülke şiddete geri döndü.
Sudan (Güney Sudan ve Darfur): Af süreci kapsamlı bir
barış anlaşmasıyla desteklenmedi. Devlet silahlı grupları siyasal sistemle bütünleştirmede
başarısız oldu. Şiddet ve çatışmalar tekrar başladı.
Ortak Etmenler
Başarılı olan ülkelerde
saydamlık ve hesap verebilirlik, toplumsal ve ekonomik programlar ve siyasal katılım
ön plana çıktı.
Başarısız olanlar ülkelerde
eksik uygulamalar, toplumun ikna edilememesi ve yeniden silahlanma riski başat etmenler olarak öne çıktı.
Bu örnekler, af süreçlerinin karmaşık bir yapıya sahip
olduğunu ve başarılı olabilmeleri için güçlü bir siyasal, ekonomik ve toplumsal
çerçeveye geresinim duyulduğunu gösteriyor. Özellikle Türkiye gibi karmaşık
çatışma dinamiklerine sahip ülkelerde bu dersler dikkate alınmalıdır.
Bask (ETA) Örneği
Bask (ETA) örneği de
bu kapsam içinde önemli bir yer tutar. Bask bölgesindeki silahlı örgüt ETA (Euskadi Ta Askatasuna), ayrılıkçı bir
hareket olarak İspanya’da uzun yıllar boyunca şiddet eylemleri gerçekleştirdi.
Ancak ETA'nın silah bırakma ve dağılma süreci, diğer örneklerden farklı bir
şekilde ilerledi. Bu nedenle, ayrı bir inceleme gerektirir.
ETA, 1959 yılında Franco diktatörlüğüne karşı Bask kimliğini
ve bağımsızlığını savunmak için kuruldu. ETA, yaklaşık 40 yıl boyunca hem
İspanya’da hem de Fransa’da bombalı saldırılar, suikastlar ve kaçırmalar gerçekleştirdi.
ETA’nın hedefi Bask Bölgesi’nin
bağımsızlığı ve sosyalist bir sistemin kurulması idi.
ETA’nın silah bırakma ve feshedilme süreci, aşamalı bir
şekilde gerçekleşti. ETA, 2006 yılında tek taraflı bir ateşkes ilan etti.
Ancak, Madrid’deki havaalanı bombalı saldırısı (2006) müzakerelerin
başarısızlıkla sonuçlanmasına neden oldu. Hükümet, ETA'nın tam silah bırakma
sözü vermeden müzakere edilemeyeceğini belirtti. ETA, 2011 yılında kalıcı ve
tek taraflı bir ateşkes ilan etti ve şiddeti tamamen sona erdirdiğini açıkladı.
Bu süreçte herhangi bir genel af yasası çıkarılmadı; ancak bireysel ETA üyeleri
için şartlı cezai indirimler gündeme geldi. ETA, 2017 yılında tüm silahlarını
teslim etti ve örgütün silahsızlandığını duyurdu. Bu süreç, uluslararası sivil
toplum kuruluşlarının gözetiminde gerçekleşti. ETA, 2018’de tamamen
feshedildiğini ve siyasal etkinliklerini de sonlandırdığını açıkladı.
ETA üyeleri için Kolombiya’daki FARC veya El Salvador’daki
FMLN örneklerinde olduğu gibi geniş kapsamlı bir af çıkarılmadı. Bunun yerine,
ETA üyeleri bireysel olarak adalete teslim olma veya yargılanma süreçleriyle
karşı karşıya kaldı. Bazı ETA üyelerine, suçlarını kabul etmeleri ve pişmanlık
göstermeleri durumunda ceza indirimi veya şartlı tahliye gibi kolaylıklar
sağlandı.
Başarı ve Başarısızlık Etmenleri
Başarı Etmenleri: ETA’nın şiddet eylemleri, Bask
bölgesindeki halkın da büyük bir kısmı tarafından desteklenmemeye başladı.
ETA'nın silah bırakma süreci, özellikle uluslararası gözlemciler ve sivil
toplum kuruluşları tarafından desteklendi. ETA’nın siyasal kanadı olarak
görülen Batasuna yasaklandıktan sonra yasal çerçevede etkinlik gösterecek
yeni siyasal partiler kuruldu.
Başarısızlık veya Sorunlu Noktalar: Genel bir af
çıkarılmaması, bazı ETA üyelerinin silah bırakmaya isteksiz olmasına neden
oldu. İspanya’da ve Bask bölgesinde ETA’nın geçmişteki şiddet eylemlerine dair
toplumsal bir uzlaşı tam anlamıyla sağlanamadı.
ETA’nın silah bırakma süreci, diğer ülkelerdeki gibi resmi
bir barış anlaşması veya genel af ile değil, tek taraflı bir karar ile gerçekleşti. İspanyol hükümeti, ETA ile
doğrudan müzakerelere oturmaktan kaçındı ve şiddeti bırakmanın ETA'nın kendi
sorumluluğu olduğunu savundu. Bu nedenle ETA’nın silah bırakma süreci,
toplumsal bir uzlaşı yerine daha çok siyasal ve hukuksal bir çözüm olarak
değerlendirildi.
Ara Değerlendirme
Bask örneği, resmi af ve müzakereler olmadan bir silahlı örgütün feshedilmesi
açısından ilginç bir model sunar. Ancak bu süreç, uzun vadede toplumsal
yaraların iyileşmesi ve siyasal uzlaşının sağlanması açısından eksiklikler
taşımaktadır. ETA’nın deneyimi, barış süreçlerinin çok boyutlu dinamiklerini
anlamak için önemli bir ders niteliğindedir.
Katalonya'daki Ayrılıkçı Hareketin Çerçevesi
Katalonya (Catalan)
bölgesi ile Bask (ETA) bölgesi arasında benzerlikler olsa da Katalonya'daki
durum ayrılıkçılık bağlamında farklı bir çerçevede ilerlemiştir. Özellikle
Katalonya'nın bağımsızlık mücadelesi, şiddete dayalı bir ayrılıkçı hareketten
çok, siyasal ve demokratik yollarla özerklik veya bağımsızlık arayışı şeklinde
şekillenmiştir. Bu nedenle, Katalonya bağlamında "silah bırakma
karşılığında af" gibi bir süreç yaşanmamıştır.
Katalonya, İspanya'da güçlü bir kültürel ve dilsel kimliğe
sahiptir. Bu kimlik, bölgenin özerklik taleplerini sürekli olarak
şekillendirmiştir. 20 nci yüzyılda Franco diktatörlüğü döneminde Katalan dili
ve kültürü baskı altına alınmış, ancak demokrasiye geçiş sürecinde Katalonya’
ya özerklik verilmiştir. [2]
Katalonya, İspanya'nın ekonomik olarak en güçlü bölgelerinden biridir ve bu da
bağımsızlık taleplerini güçlendiren bir unsur olmuştur.
1 Ekim 2017'de, İspanyol Anayasa Mahkemesi'nin yasa dışı
ilan etmesine karşın Katalan hükümeti bağımsızlık referandumu düzenledi. Referandum
sonucunda büyük bir çoğunluk bağımsızlıktan yana oy kullandı, ancak katılım
oranı düşüktü. 27 Ekim 2017’de Katalonya Parlamentosu, İspanya’dan bağımsızlık
ilan etti. İspanyol hükümeti bu kararı tanımadı ve Katalonya'nın özerk
statüsünü askıya aldı. Bağımsızlık referandumunu düzenleyen Katalan liderler
hakkında isyan ve kamu fonlarını kötüye kullanma suçlamalarıyla dava açıldı. Önde
gelen liderlerden bazıları hapse atıldı, bazıları ise yurtdışına kaçtı. 2021
yılında, İspanyol hükümeti bağımsızlık girişimlerine katılan 9 Katalan lider
için kısmi bir af çıkardı. Ancak
bu af, tüm ayrılıkçı liderleri kapsamadı ve tam bir uzlaşma sağlamadı. İspanyol
hükümeti, Katalonya ile diyaloğu artırmayı ve siyasal çözüm yollarını
geliştirmeyi hedefledi. Ancak Katalonya’daki ayrılıkçılar arasında farklı
stratejik yaklaşımlar (radikal bağımsızlıkçılar ve müzakere yanlıları) bu
süreci karmaşıklaştırdı.
Katalonya Örneği Neden Farklıdır?
Katalonya’daki ayrılıkçı hareket, Bask bölgesindeki ETA gibi
silahlı bir örgüt tarafından değil, siyasal ve demokratik yöntemlerle
yürütülmüştür. Bu nedenle “silah bırakma karşılığında af” gibi bir model
uygulanmamıştır. Katalonya’daki süreçler, İspanyol Anayasası çerçevesinde hukuksal
bir sorun olarak ele alınmıştır. Af tartışmaları ve uzlaşma girişimleri, hukuksal
cezaların kaldırılması ve siyasal müzakereler üzerinden yürütülmektedir. Katalonya,
uluslararası arenada geniş bir destek bulamamıştır. Avrupa Birliği,
Katalonya’nın bağımsızlık ilanını tanımamış ve İspanya’nın bir iç sorunu olarak
görmüştür.
Başarı ve Başarısızlık Değerlendirmesi
Başarılar: Ayrılıkçı hareketin demokratik yollarla
ifade edilmesi ve silahlı şiddet olmadan sürdürülmesi önemli bir başarıdır. Af
yasaları ve müzakereler, İspanyol hükümetinin daha uzlaşmacı bir yaklaşım
sergilemesine olanak sağlamıştır.
Başarısızlıklar: İspanyol hükümeti ile Katalan
liderler arasında hâlâ tam bir uzlaşma sağlanamamıştır. Af uygulamaları,
toplumsal uzlaşmayı tam anlamıyla sağlayamamış ve İspanyol toplumunda
bölünmelere yol açmıştır.
Katalonya’nın durumu, Bask’tan ve diğer örneklerden farklı
bir model sunmaktadır. Bu tür demokratik mücadelelerin barışçıl yollarla
çözülebilmesi için müzakere süreçlerinin güçlendirilmesi önemlidir.
Ve, Türkiye…
Türkiye'deki PKK sorununun çözümüne dair "silah bırakma
karşılığında af" gibi mekanizmalar kullanmak, uluslararası örneklerden
alınan derslerle birlikte değerlendirilmelidir. Bu tür bir modelin Türkiye
bağlamında nasıl işleyebileceğini anlamak için tarihsel, siyasal, toplumsal ve
kültürel dinamikler dikkate alınmalıdır. Bu sorunsalın Türkiye’ye uygulanabilirliği
ve olası sonuçları aşağıda belirtilmiştir.
PKK, 1978’de Abdullah Öcalan liderliğinde kuruldu ve
1984’ten itibaren silahlı eylemler başlattı. Örgüt, Kürtlerin kimlik, kültür ve
hak taleplerini savunurken, bu süreçte büyük insan kayıplarına ve yıkıma neden
olan bir çatışma döngüsü yarattı. PKK, Türkiye’nin büyük bir kısmında “terör
örgütü” olarak görülürken, bazı Kürt kesimlerinde farklı derecelerde sempati
veya anlayış bulabilmektedir. Bu durum, çözüm sürecinde toplumun ortak bir
zeminde buluşmasını zorlaştırmaktadır.
Devlet, PKK’nın silahlı mücadeleyi bırakması için çeşitli
dönemlerde adımlar atmış ancak barış süreci sürdürülebilir olmamıştır. En son
2013-2015 çözüm süreci, karşılıklı güvensizlik ve çatışmaların yeniden
başlamasıyla son bulmuştur.
Af ve Silah Bırakma Modellerinin Türkiye’ye Uyarlanması: Başarılı modellerde af, genellikle
kapsamlı bir siyasal, ekonomik ve toplumsal stratejinin bir parçası olarak
uygulanmıştır. Başarısız modellerde
ise toplumun desteği alınamadan veya tek taraflı bir yaklaşım benimsenerek af
süreci ilerletilmeye çalışılmıştır.
Türkiye’ye Uygulanabilir Bir Model İçin Gereken Unsurlar:
Genel bir af çıkarılması, hem Türk kamuoyunda hem de çatışmanın
mağdurlarında adaletin yerini bulmadığı algısını yaratabilir. Bunun yerine,
belirli şartlar altında bireysel af, toplumsal onarıcı adalet mekanizmalarıyla
dengelenmelidir. Kürt sorununun çözümüne yönelik daha geniş bir çerçevede siyasal
reformlar yapılmalıdır. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve dilsel haklar
gibi. Silah bırakan PKK üyelerinin toplumla bütünleşmesi için ekonomik ve toplumsal
destek mekanizmaları oluşturulmalıdır. Sürecin saydam ve güvenilir olması için
uluslararası kuruluşlar veya bağımsız gözlemciler sürece dâhil edilebilir.
Olası Senaryolar: Başarıya Giden Yol
Af ve Silah Bırakma Süreci: Af, bireysel düzeyde
uygulanır ve örgütün tamamen silah bırakmasıyla eş zamanlı ilerler. Silah
bırakma süreci, uluslararası ve sivil gözlemciler tarafından saydam bir şekilde
denetlenir. Toplumun tüm kesimlerinin katılacağı “Gerçek ve Uzlaşı”
komisyonları kurulur. Geçmişte yaşanan hak ihlalleri ve acılar adil bir şekilde
ele alınır.
Siyasal Çözüm: Kürt sorununun köklü nedenlerine
yönelik reformlar yapılır. Bu, Kürt kimliğinin anayasal düzeyde tanınmasını ve
yerel yönetimlerin güçlendirilmesini içerebilir.
Sonuç: Şiddetin sona erdiği, toplumsal ve ekonomik
kalkınmanın hızlandığı bir süreç yaşanabilir. Ancak bu, uzun vadeli ve kararlı
bir strateji gerektirir.
Başarısızlık Riski
Taraflardan birinin süreçte taahhütlerini yerine getirmemesi
süreci baltalar. Örneğin, devlet
reformları uygulamazsa ya da PKK yeniden silahlanırsa, barış süreci başarısız
olur. Af uygulaması, özellikle mağdur aileler ve milliyetçi kesimler arasında
tepki yaratabilir. Bu da siyasal gerilimlere neden olabilir. Kolombiya’daki FARC örneğinde olduğu gibi,
örgütün bazı unsurları barış sürecine katılmayabilir ve yeniden silahlanabilir.
Bu durumlarda çatışmalar yeniden başlayabilir ve süreç daha büyük bir toplumsal
kutuplaşmaya yol açabilir.
Türkiye ve Türk halkı PKK sorunu nedeniyle önemli can kaybı
ve maddi kayıp yaşadı. Bu çözümün Türkiye'de uygulanabilmesi şansı ve olanağı irdeleme
konusu yapılmalıdır. Türkiye’de PKK sorununun çözümü için “silah bırakma
karşılığında af” modelinin uygulanabilme şansı ve olanağı, birkaç kritik etmene
bağlıdır. Türkiye'nin özgün toplumsal, siyasal ve tarihi koşulları, bu tür bir
çözüm modelinin uygulanmasını hem zorlu hem de potansiyel olarak olanaklı
kılmaktadır.
Uygulanabilirlik Şansı: Avantajlar
Tarihsel Çözüm Süreçleri: Türkiye, 2013-2015 çözüm
süreci gibi deneyimlere sahiptir. Bu süreç bazı hatalar ve eksikliklerle sona
ermiş olsa da, toplumun önemli bir kesimi tarafından olumlu karşılanmıştı. Çözüm
süreci, iki tarafın da diyalog kurabileceğini ve barışın olanaklı olabileceğini
göstermiştir.
Ekonomik ve Toplumsal Motivasyonlar: Çatışma,
Türkiye’ye yıllık milyarlarca dolarlık ekonomik maliyet ve önemli insani
kayıplar getirmiştir. Şiddetin sona ermesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin
ekonomik kalkınması ve toplumsal barış için fırsatlar yaratabilir.
Bölgesel ve Küresel Dinamikler: Ortadoğu’daki
istikrarsızlıklar ve Suriye’deki durum, Türkiye’yi daha kapsamlı bir barış
stratejisi geliştirmeye zorlayabilir. Uluslararası camianın ve bölgesel
aktörlerin desteğiyle çözüm süreci yeniden gündeme getirilebilir.
Toplumun Barış İsteği: Çatışmalardan bıkmış olan
geniş bir kesim, sorunun barışçıl yollarla çözülmesini desteklemeye hazır
olabilir. Özellikle genç nesiller, geçmişteki çatışma dönemlerinden ziyade,
barış ve istikrar dolu bir gelecek istemektedir.
Uygulanabilirlik Önündeki Zorluklar
Toplumsal Algı ve Kutuplaşma: Türk halkının önemli
bir kesimi PKK’yı terör örgütü olarak gördüğü için genel bir af uygulaması,
toplumda ciddi bir tepkiyle karşılanabilir. PKK’nın geçmişteki eylemleri
nedeniyle, af fikrine karşı milliyetçi ve mağdur kesimlerin direnci oldukça
güçlüdür.
PKK’nın Farklılaşan Yapısı: PKK, ideolojik olarak
değişim göstermiş ve uluslararası alanda başka aktörlerle (örneğin YPG)
bağlantılar geliştirmiştir. Bu, örgütün tüm unsurlarını barış sürecine dâhil
etmeyi zorlaştırabilir. Örgüt içinde silah bırakma fikrine karşı çıkan daha
radikal unsurlar olabilir.
Siyasal Güvensizlik: Devlet ile PKK arasında geçmişte
yaşanan güven sorunları, tarafların birbirine dair şüphelerini artırmaktadır. Çözüm
sürecinin sona ermesi, her iki tarafın da gelecekteki müzakere süreçlerine daha
temkinli yaklaşmasına neden olabilir.
Uluslararası Baskılar: Bazı ülkeler, PKK’nın farklı
kollarını desteklemekte veya uluslararası arenada Türkiye’nin politikalarına
karşı baskı unsuru olarak kullanmaktadır. Bu, barış sürecini karmaşık hale
getirebilir.
Başarı İçin Gereken Koşullar
Siyasal İrade ve Liderlik: Devletin güçlü bir
liderlikle süreci başlatması ve kararlılıkla sürdürmesi gerekir. Siyasal
liderler, toplumda güven inşa edecek adımlar atmalı ve barış sürecini kapsayıcı
bir şekilde yönetmelidir.
Toplumsal Destek: Barış sürecine dair kamuoyu
bilgilendirme kampanyaları ve toplumsal uzlaşı mekanizmaları geliştirilmelidir.
Mağdurlar için tazminat, “Gerçek ve Uzlaşı” komisyonları ve onarıcı adalet
yöntemleri toplumsal desteği artırabilir.
Uluslararası Destek ve Gözlem: Sürecin saydamlığını
sağlamak ve güven ortamı yaratmak için uluslararası kuruluşlar veya tarafsız
gözlemciler dâhil edilmelidir.
Aşamalı ve Şartlı Af Mekanizmaları: Af uygulaması,
şiddetin sona ermesi ve PKK’nın tamamen silah bırakması gibi somut adımlarla
koşullandırılmalıdır. Af yerine, cezai indirimin yanında ekonomik ve toplumsal bütünleşme
programları gündeme alınabilir.
Olası Sonuçlar
Başarı Halinde: Türkiye’de barış ortamı sağlanır ve
Kürt sorununun çözümü için önemli bir zemin hazırlanır. Bölgesel istikrar artar
ve Güneydoğu Anadolu ekonomik kalkınma sürecine girer. Türkiye’nin uluslararası
arenada imajı güçlenir ve daha geniş siyasal reformların önü açılır.
Başarısızlık Halinde: Toplumdaki kutuplaşma daha da
derinleşebilir. Şiddet ortamı tekrar başlayabilir ve çözüm sürecinin yeniden
gündeme gelmesi daha zor hale gelir. Türkiye’nin uluslararası alanda imajı
zedelenebilir ve ekonomik kayıplar artabilir.
Ara Değerlendirme
Türkiye’nin PKK ile ilgili sorununu çözebilmesi, ancak
kapsamlı bir barış stratejisiyle olanaklıdır. Af ve silah bırakma
mekanizmaları, tek başına yeterli değildir; siyasal reformlar, ekonomik
kalkınma ve toplumsal barış süreçleri ile desteklenmelidir. Toplumun tüm
kesimlerini içerecek bir yaklaşım geliştirilirse Türkiye’nin bu sorunu çözme
şansı artabilir.
PKK Terörünün
Maliyeti
Can Kaybı: PKK'nın 1984'teki silahlı eylemlerinin
başlangıcından itibaren, yaklaşık 40.000 kişinin hayatını kaybettiği tahmin
edilmektedir. Bu kayıplar arasında güvenlik güçleri, sivil vatandaşlar ve
teröristler bulunmaktadır.
Maddi Kayıp: Maddi kayıplar konusunda farklı
tahminler mevcuttur:
- Serdar
Sement'in Değerlendirmesi (2018): Siyasal İstikrar Analisti Serdar
Sement, PKK'nın 20 yılda Türkiye ekonomisine yaklaşık 240 milyar dolar
zarar verdiğini belirtmiştir. Bu zarar, savunma ve güvenlik
harcamalarındaki artış, ekonomik büyüme kayıpları ve altyapı tahribatı
gibi etmenleri içermektedir. Terör
örgütü PKK’nın Türkiye'ye insani, siyasi, ekonomik ve hukuki
maliyetlerinin muazzam derece fazla olduğunu söyleyen Siyasi İstikrar
Analisti Serdar Sement, "Sadece kamu harcamalarını baz alırsak 20
yılda milli gelirimizi yüzde 1.5 geriye düşürdü. Bugün 750-800 milyar
dolar olan milli gelirimizden 20 yıl boyunca sadece her yıl olmak
üzere 10-12 milyar dolar kayıplar söz konusu" dedi.[3]
- Binali
Yıldırım'ın Değerlendirmesi (2023): AK Parti Genel Başkanvekili Binali
Yıldırım, PKK'nın Türkiye'ye doğrudan 400 milyar dolar, dolaylı olarak ise
3 trilyon dolar zarar verdiğini ifade etmiştir. Bu rakamlar, PKK'nın etkinliklerinin
uzun vadeli ekonomik etkilerini ve fırsat maliyetlerini kapsamaktadır. Yıldırım,
"Bizim de doğrudan savaşmayı göze alamadıkları için terör örgütlerini
kullanıyorlar. Uzun süre PKK'yı kullandılar ve büyük şehitler verdik. 40
bin şehit verdik. Sivil, masum insanlar, bebekler katledildi. Ve bu
PKK'nın, bize parasal kaybı 3 trilyon doları buldu. Doğrudan verdiği kayıp
400 milyar dolar. Dolaylı kaybı 3 trilyon Dolar. Doğrudan kayıp 400 milyar
dolar. Dolaylı verdiği zarar 3 trilyon dolar. 3 trilyon doları oturun
hesabını yapın. Bugünkü Türkiye'nin 3 katı" şeklinde konuştu. [4]
Bu farklı tahminler, PKK'nın Türkiye'ye verdiği zararların
büyüklüğünü ve kapsamını vurgulamaktadır. Ancak, kesin ve net bir rakam
belirlemek zordur; çünkü bu tür hesaplamalar, kullanılan yöntembilimde dikkate
alınan etmenlere ve veri kaynaklarına göre değişiklik gösterebilir.
YPG Üzerinde Olası Etkiler
PKK'nın Türkiye'de silah bırakması ve örgütün tasfiye
edilmesi, YPG (Yekîneyên Parastina Gelê –
Halk Savunma Birlikleri) üzerinde önemli etkiler yaratabilir. YPG, PKK'nın
Suriye'deki kolu olarak kabul edilir ve Türkiye'nin terör örgütü olarak
tanımladığı PKK ile olan tarihsel bağlarından dolayı, bu süreç YPG'nin hem iç
hem de dış bağlamda değişen stratejik durumu üzerinde etkili olabilir.
PKK'nın Silah Bırakması ve YPG Üzerindeki Olası Etkiler:
Siyasal ve Askeri Bağların Zayıflaması: PKK'nın
Türkiye'deki silahlı mücadeleyi sonlandırması, YPG’nin Suriye’deki askeri ve
stratejik operasyonlarını olumsuz etkileyebilir. PKK ve YPG arasındaki
ideolojik ve stratejik bağların zayıflaması, YPG’nin Türkiye’ye karşı yürüttüğü
mücadelede moral ve lojistik desteği azalabilir.
Suriye’deki Statükonun Değişmesi: PKK’nın silah
bırakması, Suriye’deki diğer Kürt grupların da güvenliğini ve siyasal
pozisyonunu etkileyebilir. YPG, mevcut durumda Suriye’nin kuzeydoğusunda askeri
olarak Türkiye’ye karşı mücadele eden önemli bir güçtür. PKK'nın çekilmesi,
YPG’nin yalnızlaşmasına ve diplomatik baskı altında kalmasına yol açabilir. YPG’nin
kontrol ettiği bölgelerin uluslararası alandaki meşruiyeti zayıflayabilir.
Türkiye’nin YPG’ye Yönelik Politikası Değişebilir: Türkiye’nin
PKK ile ilgili silah bırakma ve tasfiye sürecinin başarıya ulaşması durumunda,
YPG’ye yönelik sert politikalar da yumuşayabilir. Türkiye’nin Suriye’deki terör
örgütü olarak gördüğü YPG’ye yönelik operasyonları PKK’nın silah bırakmasıyla
daha sınırlı veya değişmiş olabilir.
ABD ve Uluslararası Destek: YPG, uzun süredir ABD
tarafından desteklenen bir grup olarak Suriye’deki mücadelelerinde PKK’nın
meşruiyetinden kaynaklanan avantajlar elde etmiştir. PKK’nın silah bırakması,
YPG’nin uluslararası alandaki desteğini azaltabilir ve bu, ABD’nin YPG’ye
sağladığı askeri ve siyasal desteğin de değişmesine yol açabilir.
YPG’nin İdeolojik Dönüşümü: PKK’nın tasfiye olması,
YPG’nin ideolojik ve örgütsel yapısını değiştirebilir. PKK’nın ana merkezi olan
Kuzey Irak’taki Kandil dağlarındaki etkisinin azalması, YPG’nin de
operasyonlarını daha fazla yerel bir temele dayandırmasına neden olabilir. Ancak,
bu durum YPG’nin kendi bağımsızlığını ve kimliğini güçlendirmesi yolunda da bir
fırsat sunabilir.
Sonuç olarak PKK’nın
Türkiye’de silah bırakması, doğrudan ya da dolaylı olarak YPG’nin stratejik ve siyasal
yapısını derinden etkileyebilir. Bu durum, YPG’nin askeri, diplomatik ve
ideolojik olarak daha yalnızlaşmasına yol açabilir. Ancak, YPG’nin kendi iç
dinamikleri ve bölgesel destekle bu değişen koşullara adapte olması da olanaklı
olabilir. Sonuç olarak, YPG’nin gelecekteki durumu, PKK’nın silah bırakma
sürecinin nasıl işleyeceğine ve bölgesel aktörlerin bu süreçteki pozisyonlarına
bağlı olacaktır.
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Açısından: BOP, ABD’nin
2000'li yıllarda Orta Doğu'da güvenlik, demokrasi ve istikrar sağlama amacıyla
gündeme getirdiği stratejik bir projedir. Bu proje, genellikle bölgedeki
sınırların yeniden şekillenmesini, daha fazla devletin kurulmasını ve özellikle
petrol kaynaklarına sahip olan bölgelerde etkinlik sağlanmasını içermektedir.
Kürdistan’ın kurulması bu projeyle doğrudan ilişkilidir ve aşağıdaki sonuçları
doğurabilir. ABD ve müttefiklerinin
Kürdistan’ı desteklemesi ve Kürdistan’ın kurulması ABD’nin Büyük Ortadoğu
Projesi çerçevesinde destek görebilir. Kürtlerin Suriye, Irak, İran ve
Türkiye’deki stratejik konumu enerji kaynaklarına yakınlığı ve bölgesel
istikrarsızlık karşısındaki rolü, ABD’nin bölgedeki müttefiklerinin çıkarlarına
hizmet edebilir. ABD, Kürt bölgelerini bir tampon bölge olarak kullanarak İran
ve Suriye’ye yönelik etkisini artırabilir. Kürdistan’ın kurulması, özellikle
Arap devletleriyle çatışmalara neden olabilir. Arap dünyası, kendi toprak
bütünlüklerinin bozulması ve Kürtlerin ayrı bir devlet kurması ile kendi
bölgesel güvenliklerini tehdit altında görebilir. Arap dünyası, özellikle
Suriye ve Irak’ta Kürtlerin varlığına karşı daha sert politikalar
geliştirebilir.
Türkiye ve Kürt Sorunu: Türkiye, Kürdistan’ın
kurulmasına karşı çıkar ve kendi toprak bütünlüğünü tehdit olarak görür. Türkiye’nin
PKK ve YPG’ye yönelik mücadeleleri bu projeyle daha da sertleşebilir. Kürdistan’ın
doğrudan Türkiye’nin güney sınırlarına yakın olması, Türkiye’nin bu bölgede
askeri ve güvenlik operasyonlarını artırmasını tetikleyebilir.
İran ve Kürt Milliyetçiliği: İran, Irak ve Suriye’de
yaşayan Kürtler üzerinde daha fazla kontrol sağlamaya çalışabilir. İran, kendi
kuzeybatısındaki Kürt bölgelerinde de nüfuzunu güçlendirebilir ve Kürdistan’ın
bölgesel bağımsızlık hareketlerine karşı daha otoriter bir politika
benimseyebilir.
Uluslararası Destek ve Müttefikler: İsrail,
Kürdistan’ın kurulmasını ABD’nin bölgesel etkisini artıracak bir adım olarak
destekleyebilir. Kürtlerin İsrail ile müttefik olması, İsrail’in güvenlik
stratejilerini ve İran ile mücadelesini güçlendirebilir. Kürtlerin İsrail ile
kurduğu bu ittifak Kürdistan’ın uluslararası tanınırlığını artırabilir.
Petrol ve Doğal Kaynaklar: Kürdistan’ın kurulması,
bölgedeki enerji kaynaklarına daha fazla erişim olanağı sunar. Kürdistan, Irak
ve Suriye’deki enerji kaynaklarının kontrolünü artırarak, bu bölgelerin enerji
politikalarını etkileyebilir. ABD ve İsrail gibi güçler bu enerji kaynaklarının
daha kolay kontrol edilmesini sağlayabilir.
Bölgesel İstikrarsızlık ve Gerilim: Kürdistan’ın
bağımsızlık ilanı, mevcut bölgesel gerilimlerin daha da artmasına neden
olabilir. Özellikle PKK ve YPG’nin kontrol ettiği bölgeler üzerinden Suriye ve
Irak’ta savaş devam edebilir. Bölgesel denge değişebilir ve İran ve Türkiye
gibi ülkeler daha sert askeri müdahaleler geliştirebilir.
Ara Değerlendirme
Kürdistan’ın kurulması, Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir
parçası olarak bölgesel sınırların yeniden şekillenmesine ve farklı devletlerin
oluşumuna yol açabilir. Ancak bu süreç, hem bölgesel hem de uluslararası
düzeyde ciddi çatışma ve gerilimlere neden olabilir. Türkiye, İran ve Arap
dünyası gibi aktörler, Kürdistan’ın kurulmasını kendi güvenlik ve toprak
bütünlükleri açısından tehdit olarak görebilir. Uluslararası destekçiler ise
Kürdistan’ı bölgesel istikrar ve enerji kaynaklarına daha kolay erişim açısından
önemli bir stratejik hamle olarak değerlendirebilir.
Arap Ülkelerinin Açısından
Arap ülkelerinin
Kürdistan’ın kurulma olasılığına ilişkin değerlendirmeleri, bölgesel güvenlik,
toprak bütünlüğü, etnik homojenlik ve enerji kaynakları gibi etmenlere dayalı
olarak farklılık gösterecektir.
Irak ve Suriye: Irak ve Suriye’de yaşayan Arap aşiretleri
Kürdistan’ın kurulmasını kendi toprak bütünlüklerini tehdit eden bir gelişme
olarak görebilir. Bu aşiretler Kürdistan’ın kurulmasıyla kendi sınırlarında
benzer taleplerin gündeme gelebileceğinden endişe duyarlar. Özellikle Suriye ve
Irak’taki Arap milliyetçiliği, Kürtlerin bağımsızlık taleplerini iç
güvenliklerini tehdit eden bir gelişme olarak algılayabilir.
Diğer Arap Devletleri: Arap dünyası,
Kürtlerin bağımsızlık taleplerini, bölgedeki mevcut Arap kimliği ve ulusal
değerlerle çatışma olarak değerlendirebilir. Özellikle Suudi Arabistan, Mısır
ve Körfez ülkeleri gibi Arap ülkeleri, kendi ülkelerinde benzer etnik
ayrılıkçılık hareketlerinin doğmasından endişe duyar. Bu ülkeler, Kürtlerin
bağımsızlık mücadelesini Arap dünyasında bir “domino” etkisine yol açacak bir etmen
olarak görür.
Petrol ve Doğal Gaz Zenginliği: Irak ve Suriye’de
bulunan petrol ve doğal gaz yataklarının Kürtlerin eline geçmesi, Arap
ülkelerinin enerji güvenliği açısından büyük bir tehdit olarak görülebilir. Özellikle
Körfez ülkeleri, bu kaynakların Kürtler tarafından kontrol edilmesinin bölgesel
enerji politikalarını etkilemesinden endişe eder. Suudi Arabistan ve Birleşik
Arap Emirlikleri gibi ülkeler, enerji kaynaklarının Kürdistan tarafından
yönetilmesi durumunda ekonomik olarak zarar görebileceğini düşünebilir.
Arap Ulusal Kimliği ve Bölgesel İstikrarsızlık: Kürdistan’ın
kurulması, mevcut Arap milliyetçiliği ile Kürt milliyetçiliği arasındaki
gerilimleri artırabilir. Bu durum, Irak ve Suriye’nin kuzeyinde yaşanan iç
savaş ve terörle mücadeleye ek olarak bölgesel istikrarsızlığı daha da
derinleştirebilir.
Diplomatik ve Politik Tepkiler: Türkiye, İran, Irak ve Suriye ile eşgüdüm açısından bakılırsa Arap
ülkeleri, Kürtlerin bağımsızlık taleplerine karşı Türkiye, İran, Irak ve Suriye
ile daha fazla işbirliği yapabilir. Özellikle Mısır, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri,
Kürtlerin bağımsızlık hareketini uluslararası platformlarda desteklememek adına
bu dört ülke ile daha fazla diplomatik ilişki geliştirebilir.
Kürtlerin Ortak Sorunları: Suriye’deki Arap-Alevi ve Sünni gruplar açısından bakılırsa Arap
gruplar, Kürtlerin bağımsızlık hareketlerini, Suriye ve Irak’ta Alevi ve Sünni
ayrışmalarından kaynaklanan gerilimlerle ilişkilendirebilir. Kürtlerin, Suriye
ve Irak’ta özellikle Arap kökenli topluluklarla ilişkileri karmaşık bir hale
gelebilir.
Ara Değerlendirme
Arap ülkeleri, Kürdistan’ın kurulması durumunda kendi toprak
bütünlükleri, enerji kaynakları ve bölgesel istikrar açısından büyük tehdit
algısı taşır. Bu nedenle, Arap devletleri Kürtlerin bağımsızlık hareketine
karşı güçlü bir karşı duruş sergileyebilir ve bölgesel işbirliği ile birlikte
sert politikalar geliştirebilir. Ancak, Kürtler ile Arap gruplar arasında
geçmişteki işbirliği ve ortak çıkarlar da bu dinamikleri etkileyebilir.
GENEL DEĞERLENDİRME
VE ÖNERİLER
Buraya kadar yaptığımız çözümlemeler ışığında yanıtlanması
gereken temel soru PKK'nın Türkiye'de silah bırakma ve örgütü tasfiye etme
olasılığının var olup olmadığıdır. PKK'nın Türkiye’de silah bırakma ve örgütü
tasfiye etme olasılığı tarihsel, siyasal, ekonomik ve güvenlik etmenleri
çerçevesinde çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır. Bu süreç, hem
PKK’nın kendi iç dinamikleri hem de Türkiye’nin güvenlik ve siyasal
stratejileri bağlamında karmaşık bir durumu temsil etmektedir.
Siyasal ve Stratejik Zorluklar
PKK’nın tarihsel direnişi: PKK, 1984'ten beri
Türkiye’ye karşı silahlı mücadele vermektedir. Bu, örgütün ideolojik ve
stratejik olarak kendisini bir direnç ve bağımsızlık mücadelesi olarak
tanımladığı anlamına gelir. PKK’nın silah bırakması, kendi ideolojik ve
örgütsel kimliğini sorgulamak anlamına gelir ve bu süreç PKK için büyük bir
dönüşümü beraberinde getirebilir.
Türkiye’nin Güvenlik Politikası: Türkiye, PKK’yı bir
terör örgütü olarak görmektedir ve silah bırakma veya tasfiye süreçlerinde
örgütün kontrol altına alınması veya tasfiyesi için sert güvenlik stratejileri
geliştirmiştir. Bu nedenle Türkiye, PKK’nın silah bırakma ve tasfiye
süreçlerini önemli bir güvenlik sorunu olarak ele almaktadır.
PKK'nın İç Dinamikleri ve Örgütsel Çatışmalar
İç Çatışmalar ve Bölünme: PKK, 1980’lerde Kürt
sorununa çözüm bulmak amacıyla ortaya çıkan bir örgüt idi. Ancak yıllar içinde
değişen koşullara uyum sağlamak zorunda kalmıştır. PKK’da, silah bırakma ve
örgütün yeniden yapılanması konusunda farklı görüşlere sahip gruplar
bulunmaktadır. Bu iç çatışmalar, örgütün tek ses halinde bir tasfiye kararı
almasını zorlaştırmaktadır.
Toplumsal Destek Sorunu: PKK'nın silahlı mücadele
döneminin, Kürtler içinde değişen bir karşılık bulduğu ve özellikle son
yıllarda terörizm karşıtı eğilimlerin arttığı gözlemlenmiştir. Ancak örgütün
tasfiye edilmesi ve silah bırakılması, PKK'nın ideolojik ve yapısal olarak
zayıflamasını beraberinde getirebilir.
Uluslararası ve Bölgesel Etmenler
Bölgesel Destek ve Kürt Hareketlerinin Durumu: PKK,
YPG gibi diğer Kürt gruplarıyla bağlantılı olduğu için uluslararası destek ve
müttefiklerden de önemli ölçüde destek alıyor. Kürdistan’ın kurulması veya
bölgesel dengelerde değişiklikler, PKK’nın silah bırakma ve tasfiye sürecini
etkileyebilir. Özellikle YPG ile bağlantılı olan ABD, Kürtlerin Suriye'deki
mücadelesinde PKK’ya dolaylı olarak destek vermektedir. İran ve Suriye gibi
bölgesel güçler Kürtlerin silah bırakma ve tasfiyesine karşı çıkarak kendi bölgesel
çıkarlarını korumaya çalışabilir.
Türkiye'nin Güvenlik Stratejileri ve PKK’ya Karşı Tutumu
Operasyonlar ve Terörle Mücadele: Türkiye, özellikle
sınır ötesi operasyonlar ve iç güvenlik önlemleriyle PKK’nın etkinliklerini
büyük ölçüde sınırlandırmış ve örgütün bölgelerdeki varlığını zayıflatmıştır.
Türkiye, PKK’nın silah bırakması ve tasfiyesi için çok taraflı müzakerelere
açık olsa da, örgütün taleplerini kabul etmekte isteksizdir. Türkiye, PKK’ya
yönelik mücadelede sert önlemler almaya devam edebilir, bu da örgütün silah
bırakma ve tasfiye sürecini zorlaştırabilir.
Kürt Sorununun Çözümüne İlişkin Dış Tehditler ve İç
Gerilimler: Türkiye’nin Kürt sorununa ilişkin politikası, çözüm
arayışlarında adımlar atsa da, bu süreç genellikle PKK ve YPG’nin Türkiye’ye
yönelik silahlı eylemleriyle karmaşık hale gelmiştir. Türkiye, PKK’nın silah
bırakması ve örgütün tasfiye edilmesi durumunda, Kürt vatandaşlarının anayasal
haklarını ve yerel yönetim haklarını daha fazla genişletebilir. PKK’nın
Türkiye’de silah bırakma ve örgütü tasfiye etme olasılığı, birçok iç ve dış
dinamikle karmaşıklaşmıştır. Türkiye’nin güçlü güvenlik stratejileri, PKK
içindeki bölünmeler ve uluslararası etmenler bu sürecin zorluklarını
artırmaktadır. Ancak, Kürt sorununa uzun vadeli bir çözüm bulunması ve
Türkiye’nin iç istikrarı açısından bu süreç zaman içinde farklı dinamiklerle
gelişebilir.
Türkiye’nin Sosyo-Politik, Reelpolitik ve Ekonomik Bakış
Açılarından Kürt Sorununa Yaklaşımı ve Sonuçlar
Sosyo-Politik Bakış Açısı
Kürt Sorunu ve Toplum İçi Bölünme: Kürt sorunu
Türkiye’de önemli bir toplumsal sorun haline gelmiştir. Kürtlerin yoğun
yaşadığı bölgelerde devam eden çatışmalar, toplumsal bölünmelere ve
milliyetçilik duygularının artmasına neden olmuştur. PKK’nın silah bırakması ve
örgütün tasfiyesi, Türkiye’de Kürt vatandaşlarının siyasal ve toplumsal
taleplerine yönelik bazı adımların atılmasını sağlayabilir. Ancak, PKK'nın
silahsızlanması ile Kürt halkının toplumsal ve kültürel haklarının ne ölçüde
güvence altına alınacağı önemli bir sorudur. Türkiye'deki Kürtler, PKK'nın
silah bırakması durumunda daha geniş bir özerklik veya yerel yönetim hakları
gibi taleplerde bulunabilirler.
Toplumun Kürtler Arasındaki Farklılıkları Kabul Etmesi: PKK'nın
silah bırakması ve örgüt içindeki bölünmelerin çözülmesi, Türkiye’de Kürtler
arasında homojen bir siyasal anlayışa yol açabilir. Ancak, Türkiye’nin Kürt
sorununda reel politikayı daha çok güvenlik ekseninde ele alması, Kürtlerin
toplumsal sorunlarını çözme noktasında yetersiz kalabilir.
Reelpolitik Bakış Açısı
PKK ve Terörle Mücadele: Türkiye, PKK’yı terörist bir
örgüt olarak görmektedir ve bu örgütün silah bırakmasını, bölgedeki güvenlik
sorunlarının çözümünde bir dönüm noktası olarak değerlendirebilir. Ancak,
PKK'nın silah bırakması, yalnızca güvenlik açısından çözüme ulaştırılabilecek
bir sorun değildir. Türkiye’nin Kürt sorunu için çok daha kapsamlı bir yaklaşım
geliştirmesi gerekmektedir.
Bölgesel Güç Dengeleri: Türkiye’nin PKK’ya karşı
mücadelede attığı adımlar, Suriye ve Irak gibi komşu ülkelerdeki Kürt
unsurlarını da etkileyecektir. PKK’nın silah bırakması, YPG ve diğer Kürt
unsurların da farklı bir pozisyonda hareket etmesine yol açabilir ve bu,
Türkiye’nin bölgede güç mücadelesi açısından önemli bir etmen olabilir.
Türkiye’nin Güvenlik Stratejileri ve Sınır Güvenliği: PKK’nın
silah bırakması, Türkiye’nin sınır güvenliği ve terörle mücadelesinde bazı
olumlu gelişmeler sağlayabilir. Ancak, bölgedeki diğer etnik dinamikler ve
PKK’nın Suriye uzantıları gibi unsurlar Türkiye’nin güvenlik endişelerini
sürdürebilir.
Uluslararası Aktörler ve Dış Politika: ABD ve İsrail
gibi dış güçler, Kürtlerin Suriye’deki statükolarını güçlendirmeye devam
edebilir. Türkiye, bu aktörlerle rekabet halindedir ve PKK’nın silah bırakması
dış aktörlerin Türkiye üzerindeki etkilerini zayıflatabilir.
Ekonomik Bakış Açısı
Maddi Kayıplar ve Geri Kazanım: Türkiye, PKK terörü
nedeniyle büyük ekonomik kayıplar yaşamıştır. Özellikle terörle mücadelede
harcanan kaynaklar, turizm, ticaret ve tarım gibi sektörlerde ciddi zararlar
oluşmuştur. PKK’nın silah bırakması ve örgütün tasfiye edilmesi durumunda bu
bölgelerde yeniden kalkınma süreci hızlanabilir.
Kürt Bölgesindeki Potansiyel Gelişim: Güneydoğu
Anadolu Bölgesi, Türkiye’nin diğer bölgelerine kıyasla daha az kalkınmış bir
bölgedir. Silah bırakma süreciyle birlikte bölgedeki yatırımlar artabilir ve
Türkiye’nin bu bölgede ekonomik gelişimi hızlanabilir. Terörün azalması,
altyapı projelerinin hayata geçirilmesi, tarım ve enerji projelerinin
desteklenmesi açısından önemli bir ivme kazandırabilir.
Bölgesel Ekonomik İşbirliği: PKK’nın silah bırakması,
Suriye ve Irak’taki Kürt unsurlarla daha fazla ekonomik işbirliğine yol
açabilir. Türkiye, bu bölgelerde enerji kaynaklarına daha kolay ulaşabilir ve
ticaret hacmini artırabilir. Türkiye’nin ekonomik çıkarları açısından, Kürt
bölgelerinin istikrara kavuşması, komşu ülkelerle ticaretin gelişmesine katkı
sağlayabilir.
Türkiye’nin PKK’nın silah bırakma ve tasfiye sürecine
yaklaşımı, büyük ölçüde siyasal, güvenlik ve ekonomik hedeflerine bağlıdır.
- Sosyo-politik
açıdan, PKK'nın silah bırakması, Kürtlerin toplumsal haklarına yönelik
bazı taleplerini artırabilir.
- Reelpolitik
açıdan, PKK’nın silah bırakması, Türkiye’nin bölgesel güvenlik ve
sınır güvenliği stratejilerini etkileyebilir ve uluslararası dengeleri
değiştirebilir.
- Ekonomik
açıdan, bu süreç, terörün neden olduğu ekonomik kayıpların telafi
edilmesini sağlayabilir ve bölgede ekonomik kalkınma için yeni fırsatlar
sunabilir.
Ancak, PKK’nın silah bırakması, Türkiye için yalnızca bir
güvenlik sorunundan çok daha fazlasını içerir ve çözüm geniş kapsamlı bir barış
ve toplumsal uzlaşmayı da gerekli kılar.
Öneriler
- Türkiye’de silah bırakma ve af modeli,
tek başına bir çözüm değil, daha geniş bir barış ve reform sürecinin
parçası olarak düşünülmelidir.
- Türkiye’de
Kürt sorununun çözümü için toplumun tüm kesimlerinin desteğini kazanacak
saydam, adil ve kapsayıcı bir süreç gereklidir.
- Türkiye’nin
özgün dinamikleri dikkate alınarak, uluslararası başarılı modellerin
uyarlanması ve eksiklerinden kaçınılması kritik önem taşır.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
African Development Bank Group.
(2011). The Role of Disarmament, Demobilization and Reintegration Programs in
Post-Conflict Reconstruction: Some Lessons Learnt.
Baron, R. A. (1990). Conflict in
organizations. In K. R. Murphy & F. E. Saal (Eds.), Psychology in
organizations: Integrating science and practice (pp. 197–216). Hillsdale, NJ:
Erlbaum.
Çandar, C. (2011 ). Dağdan İniş -
PKK Nasıl Silah Bırakır? Kürt Sorunu’nun Şiddetten Arındırılması. TESEV
Yayınları. ISBN 978-605-5832-90-2
Çiçek, K. (2020). Çatışma Çözümü
Süreçlerinde Af Politikaları: Türkiye Örneği. Siyasal Bilimler Dergisi, 8(2), 123-145.
Çolak, Y. (2023). Silahlı
Mücadeleden Silahsızlanmaya; 21. Yüzyılda Ayrılıkçı Hareketlerin Dönüşümü: MILF
ve LTTE Örneği. Nobel Bilimsel Eserler.
Doğan, A. (2015). Reelpolitik ve Etnik Çatışmaların Yönetimi.
İstanbul. Küre Yayınları.
Galtung, J. (2000). Conflict Transformation by Peaceful Means:
The Transcend Method. New York: United Nations.
Kaldor, M. (2012). New and Old Wars: Organized Violence in a
Global Era. Cambridge. Polity Press.
Kayhan P. Ö. (2014) Türkiye’nin
Kürt Sorunu: Arap Baharı ile Değişen Yurtiçi ve Bölgesel Dinamikler.
Uluslararası İlişkiler, Cilt 11, Sayı 41 (Bahar 2014), s. 115-138.
Mac Ginty, R. (2008). International Peacebuilding and Local
Resistance: Hybrid Forms of Peace. London. Palgrave Macmillan.
Svensson, I. (2007). “Bargaining,
Bias and Peace Brokers: How Rebels Commit to Peace.” Journal of Peace Research, 44(2), 177-194.
Yılmaz, S. (2013). Silahlı
örgütler üzerinde çatışma yönetimi: Silah bıraktırma, tasfiye ve bütünleştirme.
Yönetim ve Ekonomi Dergisi, 20(1), 327-340.
Zartman, I. W. (2001). Negotiation and Conflict Management: Essays
on Theory and Practice. London. Routledge.
[1] Gerçek
ve Uzlaşma Komisyonu (truth
and reconciliation commission) geçmişten kalan çatışmaları çözebilme umuduyla, bir Devlet ya
da duruma göre devlet dışı aktörler tarafından geçmişte yapılan haksızlıkları
ve işlenen suçları keşfetmek ve ortaya çıkarmakla görevli bir kuruldur. Bu
komisyonlar zaman zaman çeşitli adlar altında iç huzursuzluk, iç savaş ya
da diktatörlük dönemlerinden çıkan devletler tarafından kurulmuştur.
[2] 1978
İspanya Anayasası ile.
[3] Hürriyet
Gazetesi. 5 Haziran 2018.
[4] DHA. 25
Mayıs 2023.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder