Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

31 Mayıs 2025 Cumartesi

 

 

 

OLİGARŞİK OTOKRASİLER

 

 

 

 

 

 

PROF. DR. FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ

 

 

 

 

 

 

 

 

ŞUBAT 2025


 

 

 

 

 

Özet

Bu makale, oligarşik ve otokratik yönetimlerin iktidarlarını sürdürmek için kullandıkları stratejileri ve toplumsal muhalefetin bu yönetimlere karşı geliştirebileceği karşı-stratejileri incelemektedir. Otoriter rejimlerin medya, yargı, ekonomi ve güvenlik güçleri aracılığıyla nasıl kontrol sağladığı detaylandırılmakta, tarihsel örnekler üzerinden bu stratejilerin etkinliği analiz edilmektedir. Makale, otoriter rejimlerin yıkılmasını sağlayabilecek içsel ve dışsal faktörleri değerlendirerek, ekonomik krizlerin, uluslararası baskıların ve toplumsal hareketlerin otokratik yönetimleri nasıl zayıflatabileceğini tartışmaktadır. Son olarak, Türkiye bağlamında otoriter yönetimlerin kırılganlıkları ve seçim güvenliği konuları ele alınmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Otokrasilerde Yönetim Stratejileri, Karşı Önlemler, Türkiye, Karşılaştırmalı Siyaset

 

 

 

 

Abstract

This paper examines the strategies employed by oligarchic and autocratic regimes to maintain their power, as well as the counter-strategies that social opposition can develop against these systems. It details how authoritarian regimes exert control through the media, judiciary, economy, and security forces, analyzing the effectiveness of these strategies through historical examples. The paper evaluates the internal and external factors that may lead to the downfall of autocratic regimes, discussing how economic crises, international pressure, and social movements can weaken authoritarian rule. Finally, the vulnerabilities of authoritarian regimes and election security issues in the context of Turkey are addressed.

Key Words: Strategies of Autocratic Regimes, Counter Measures, Turkiye, Comparative Politics

 


 

GİRİŞ

Oligarşik ve otokratik toplumlarda yöneticiler toplum üzerindeki baskıcı güçlerini artırmaktadırlar. Buna karşılık savunmasız, silahsız ve dirençsiz halk yığınlarının tepkisizliği otokratik yöneticileri daha denetlenemez ve toplumsal, hukuksal, ekonomik ve siyasal baskılarını dayanılmaz ölçüde artırmalarına bir anlamda yardımcı oluyorlar. Otokratik rejimlerde halkın tepkisizliği, yöneticilerin baskılarını daha da artırmasına neden olan bir kısır döngü yaratıyor. İnsanların korku, ekonomik bağımlılık, medyanın kontrolü ve sistematik baskılar nedeniyle sessiz kalması, otokratların daha pervasız adımlar atmasına yol açıyor.

Bu noktada birkaç kritik soru ortaya çıkıyor: Korku ve baskı ortamında halk nasıl harekete geçirilebilir? Tarih boyunca otoriter rejimlere karşı başarılı halk hareketleri genellikle belirli kırılma anlarında ortaya çıkmıştır. Peki, bu kırılma noktaları nasıl tetikleniyor? Alternatif direnç yöntemleri neler olabilir? Silahsız ve savunmasız halklar otoriter yöneticilere karşı nasıl direnebilir? Direnme hakkı nedir ve nasıl tanımlanabilir? Sivil itaatsizlik, yeraltı örgütlenmesi, dış destekli demokratikleşme projeleri gibi yollar ne kadar etkilidir? Otokratlar için en büyük tehdit nedir? Otokratlar genellikle hangi şartlarda zayıflıyorlar? Ekonomik kriz, elit bölünmesi, dış baskılar veya iç toplumsal dinamikler belirleyici olabilir mi? Halkın sessizliği neden bu kadar yaygındır? Ancak çoğu zaman bu bile yeterli olmuyor. Sence halkın tepkisizliğini aşması için ne gibi koşulların oluşması gerekir?

Bu soruların yanıtları, otoriter baskının sınırlarını anlamak ve onu aşabilecek stratejiler geliştirmek açısından önemlidir. Asıl neden esasen çok kötü olan yaşam koşullarının oligarşi tarafından hem kendileri ve hem de geçimlerini sağlamak zorunda oldukları aile bireyleri için çok daha olumsuz ve dayanılmaz boyutlara ulaşması korkusudur. İnsanlar zaten kötü olan yaşam koşullarının daha da kötüleşmesinden korktukları için otokratlara karşı ses çıkarmaktan çekiniyorlar. Oligarşik yapılar, toplumu ekonomik bağımlılıkla dizginleyerek muhalefeti etkisiz kılmaktadır. Bu durum, özellikle gelir eşitsizliğinin yüksek olduğu ve sosyal devletin kırılgan ve zayıf olduğu ülkelerde daha da belirgin hale gelmektedir.

Metnin dilsel ifadesini geliştirmek ve üslup açısından iyileştirmek amacıyla ChatGPT (OpenAI, GPT-4, 2025) adlı yapay zekâ aracından faydalanmıştır. Makaledeki tüm entelektüel içerik, çözümlemeler ve sonuçlar tümüyle yazara aittir.

YAZIN TARAMASI

Otoriter rejimlerin dayanıklılığı üzerine yapılan genel nitelikli çalışmalar arasında Gerschewski, Levitsky, Slater ve Svolik ön plana çıkmaktadır. Gerschewski "The Three Pillars of Stability: Legitimation, Repression, and Co-optation in Autocratic Regimes" adlı çalışmasında (Gershewski, 2013) otoriter rejimlerin uzun süre iktidarda kalmasını sağlayan üç temel mekanizmayı ele alır: meşruiyet, baskı ve kooptasyon (içten seçim, rejime sadık kesimleri ödüllendirme). Levistsky ve Way ise “Competitive Authoritarianism: Hybrid Regimes After the Cold War” adlı yapıtlarında (Levitski, 2010) seçimli otoriterlik kavramını geliştirerek, otoriter rejimlerin nasıl demokratik mekanizmaları kullanarak hayatta kaldığını bildirmektedirler. Slater “Ordering Power: Contentious Politics and Authoritarian Leviathans in Southeast Asia “adlı kitabında (Slater, 2010) Güneydoğu Asya'daki otoriter rejimlerin nasıl güçlü ve uzun ömürlü hale geldiğini anlatır, özellikle elit koalisyonların rolünü vurgular. Svolik “The Politics of Authoritarian Rule” adlı çalışmasında otoriter rejimlerin iç dinamiklerini ve liderlerin rejimi nasıl sürdürebildiğini istatistiksel ve karşılaştırmalı yöntemlerle çözümlemektedir. (Slovik, 2010)

Otoriter rejimlerde kurumsal dayanıklılık konusunu incelyenler arasında Magaloni, Gandhi ve Przeworski yer almaktadır. Magaloni “Voting for Autocracy: Hegemonic Party Survival and Its Demise in Mexico” adlı çalışmasında tek parti rejimlerinin nasıl uzun süre iktidarda kaldığını (Magaloni, 2006) ve meşruiyetlerini nasıl sürdürdüklerini açıklar. Gandhi ve Przeworski ise "Authoritarian Institutions and the Survival of Autocrats" adlı çalışmalarında otoriter rejimlerde parlamentoların ve partilerin nasıl bir "kontrol mekanizması" gibi kullanıldığını incelerler. (Gandhi, 2007)

Medya, baskı ve propaganda üzerine çalışmalar yapanlar arasında ise King ve Roberts ile Guriev ve Treisman yer almaktadır.  King ve Roberts "How Censorship in China Allows Government Criticism but Silences Collective Expression" adlı çalışmada (King, 2013) Çin'deki sansür mekanizmalarını çözümleyerek, otoriter rejimlerin medyayı nasıl yönlendirdiğini incelerler. Guriev ve Treisman ise "Informational Autocrats” adlı (Guriev, 2019) makalelerinde otoriter rejimlerin yalnızca baskı yoluyla değil, medya yönlendirmesi ve propaganda yoluyla da nasıl iktidarda kaldığını açıklarlar.

Türkiye bağlamında otoriter dayanıklılık kavramını inceleyenler arasında Esen ve Gümüşçü, Öniş ve Turan’ın çalışmaları dikkat çekmektedir.  Esen ve Gümüşçü "Turkey: How the Coup Failed" başlıklı çalışılmadan Türkiye’deki otoriterleşme sürecini ve rejiminin nasıl otoriter dayanıklılık (Esen, 2017) mekanizmalarını kullandığını incelerler. Öniş ise "Monopolizing the Center: The AKP and the Uncertain Path of Turkish Democracy" adlı çalışmasında (Öniş, 2015) AKP’nin popülist politikalar ve ekonomik büyüme aracılığıyla nasıl meşruiyet sağladığını çözümler. Turan ise "Turkey's Presidential System and Its Impact on the Struggle for Democracy" başlıklı çalışmasında Türkiye’nin başkanlık sistemine geçişinin otoriter dayanıklılığı nasıl artırdığını tartışır. (Turan, 2019)

KULLANILAN TEMEL YÖNTEMLER

Otokratların kullandığı temel yöntemlere baktığımızda şunları görüyoruz: Ekonomik bağımlılık yaratmak, insanları devlete bağımlı hale getiren sosyal yardımlar, kamu istihdamı, iş dünyası üzerindeki kontrol gibi rejime karşı harekete geçmelerini engellemek, korku iklimi yaratmak, insanların işlerini kaybetmek korkusunu yaygınlaştırmak, hapis cezası almak veya sosyal dışlanmaya uğramak gibi tehditlerle sindirmek, yazılı, görsel ve sosyal medyayı yönlendirmek, medya aracılığıyla halkın algısını yöneterek rejime karşı oluşabilecek tepkileri daha doğmadan yok etmek, toplumu bölmek, toplumsal fay hatları yaratmak, silahlı militan gruplar yaratmak, halkı kutuplaştırarak birleşik bir muhalefetin oluşmasını engellemek, yargıyı, yargısal süreçleri ve hukuku silah olarak kullanmak, yargıyı tamamen kontrol altına alarak keyfi tutuklamalar ve hukuksuz kararlarla muhalefeti baskılamak ilk gözlemlenen temel yöntemler olarak ortaya çıkmaktadır.

Otokratik yönetimlerde halkın korku duvarını aşması için ne tür dinamikler ortaya çıkmalıdır? Genellikle ekonomik krizler, otokratların meşruiyetini kaybetmesi veya dış faktörlerin baskısı gibi unsurların harekete geçirici rol oynadıkları anlaşılmaktadır.

TARİHSEL ÖRNEKLER

Halkın tepkisizliğini kırabilecek koşulları belirlerken tarihsel örnekleri ve günümüz otokratik rejimlerini de dikkate almak gerekmektedir. Bu süreci bireysel, toplumsal ve dışsal dinamikler olmak üzere üç ana başlık altında ele almak yararlı olacaktır.

Bunlardan birincisi bireysel dinamikler yani korkunun aşılması ve alternatif umutlar yaratmaktır. Bireylerin korkularını aşması ve otoriter baskıya karşı harekete geçmesi için aşırı yoksulluk ve açlıkla mücadele etmek zorunludur. İnsanlar esasen kaybedecek bir şeyleri kalmadığında korku duvarını aşabilmektedir. Örneğin Tunus’ta üniversite mezunu ve seyyar satıcı Muhammed Buazizi’nin kendini yakması gibi. Ya da alternatif umut kaynaklarının doğması gerekir. Eğer insanlar otoriter düzenin devrilmesinden sonra ne olacağını göremezse, harekete geçme konusunda isteksiz kalırlar. Örneğin 1989’da Doğu Avrupa’da demokratik dönüşüm vaatlerinin başarısız kalması gibi. Bir başka yaklaşım kişisel güvence mekanizmalarının geliştirilmesidir. Bireyler, kendilerini risk altında hissetmemek için dayanışma ağları ve gizli örgütler oluşturabilirler.

İkinci olarak toplumsal dinamikler açısından kırılma anlarını ve kolektif bilincin oluşmasını beklemek gerekebilir. Bireysel korkunun aşılması ancak toplumsal dinamiklerle pekiştirilirse etkili olabilir. Rejim ekonomik istikrarını kaybederse, ona duyulan zorunlu sadakat azalır. Örneğin 1979 İran Devrimi öncesinde yaşanan ekonomik kriz gibi. Yönetici sınıftaki iç çatışmalar, halk için bir fırsat penceresi yaratabilir. Örneğin Sovyetler Birliği’nin dağılması sürecinde iç bölünmeler gibi. Örgütlü bir muhalefet hareketi, halkı harekete geçirebilir. Örneğin Polonya’daki Dayanışma Hareketi gibi. Güvenlik güçlerinin halkın karşısına dikilmemesi veya onlarla duygudaşlık kurması da otoriter rejimin çöküşünü hızlandırır. Örneğin Mısır’da 2011’de bazı askerlerin halkla hareket etmesi gibi.

Üçüncüsü ise uluslararası baskılar ve müdahaleler gibi dışsal etmenlerin harekete geçmesidir. Bazı durumlarda dış etkenler de önemli rol oynar. Oligarkların ve yöneticilerin ekonomik çıkarları tehdit edildiğinde içerideki baskı azalabilir. Bağımsız medya ve internetin gücü, halkın gerçekleri görmesini sağlayarak otokratik propagandayı zayıflatabilir. Muhalif hareketlere verilen maddi veya diplomatik destek, başarılarını artırabilir.

OTORİTER DAYANIKLILIK KURAMI

“Otoriter Dayanıklılık” (Authoritarian Resilience) kuramı otoriter rejimlerin zaman içinde yıkılmak yerine nasıl ayakta kalabildiğini ve kendilerini nasıl uyarlayarak sürdürülebilir hale getirdiğini inceleyen bir kuramdır. Bu kuram, özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde, otoriter rejimlerin beklenenden daha uzun süre varlık göstermesiyle birlikte akademik tartışmalarda önem kazanmıştır. Otoriter rejimler, farklı mekanizmalar ve stratejiler kullanarak uzun vadeli istikrarlarını sağlarlar. Bazı otoriter rejimler tamamen baskıcı olmak yerine, rekabetçi seçimler düzenleyerek meşruiyetlerini artırır. Ancak bu seçimler, medya kontrolü, muhaliflerin baskılanması ve seçim sistemine yapılan müdahalelerle manipüle edilir. Tek parti ya da rejime yakın partiler aracılığıyla, politik süreçler denetlenir. Çin’de Komünist Parti'nin, Rusya’da Birleşik Rusya’nın iktidar üzerindeki egemenliği buna örnektir. Devlet kaynakları ve kamu ihaleleri, rejime sadık elitlere dağıtılarak sadakat sağlanır. Halkın geniş kesimlerini devlete bağımlı hale getiren yardımlar, otoriter rejimlerin toplumsal desteğini artırır. Oligarklar veya devlet şirketleri aracılığıyla ekonomik güç denetim altında tutulur. Özgür basın ya susturulur ya da rejimin propaganda aracı haline getirilir. Sosyal medya platformları kontrol altına alınır, internet kısıtlamaları uygulanır ve trollerle kamuoyu manipüle edilir. Güvenlik aygıtı rejime sadık tutulur, polis ve istihbarat muhalifleri bastırmak için kullanılır. Hukuk sistemi, muhalifleri baskılamak için bir araç haline getirilir. (Nathan, 2003)

Her ne kadar otoriter rejimler çeşitli araçlarla ayakta kalmaya çalışsa da, belirli faktörler dayanıklılıklarını zayıflatabilir. 1991’de Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve 2011’de Arap Baharı protestoları, ekonomik çöküşlerin otoriter rejimleri nasıl sarsabileceğini göstermiştir. Rejim içindeki elitlerin çıkar çatışmaları ve sadakatsizlikler rejimi zayıflatabilir. Yaptırımlar, diplomatik yalnızlık ve dış müdahaleler rejimlerin kırılganlığını artırabilir. Uzun vadede halk hareketleri, rejimin kontrol mekanizmalarını aşındırabilir.

Türkiye bağlamında otoriter dayanıklılık olgusuna bakıldığında Türkiye’nin rejiminin seçimli otoriterlik modeli olduğu söylenebilir. Seçimler rejimin meşruiyet kaynağı olarak gösterilmekte ve süreçler denetim altında tutulmaktadır. Ülkede ekonomik bağımlılık yaratılmış durumdadır. Devlet destekleri, kamu ihaleleri ve yandaş sermaye, rejimi ayakta tutan temel etmenlerden bazılarıdır. Medya ve yargı yürütmenin (tek adamın) denetimi altındadır. Bağımsız medya büyük ölçüde susturulmuştur. Yargı ise siyasi bir araç haline getirilmiş durumdadır. Güvenlik güçleri siyasal sadakate göre şekillenmektedir. Polis ve istihbarat kurumları rejime sadık hale getirilmiş durumdadır. Rejim ciddi ölçüde kırılgandır. (Failed state). Zira ekonomik kriz derinleşmekte ve halkın alım gücü hızla düşmektedir. Rejim içindeki çıkar çatışmaları ve elit bölünmeleri giderek daha belirginleşmektedir. Uluslararası baskılar (özellikle AB ve ABD’den gelen ekonomik ve siyasi yaptırımlar) giderek artmaktadır.

Otoriter rejimler, çeşitli adaptasyon stratejileri sayesinde uzun süre ayakta kalabilirler. Ancak, ekonomik çöküşler, iç çatışmalar ve uluslararası baskılar bu rejimlerin dayanıklılığını zayıflatabilir. Türkiye gibi seçimli otokrasilerde, hem ekonomik kriz hem de toplumsal hoşnutsuzluk arttıkça rejimin sürdürülebilirliği daha fazla sorgulanacaktır.

OTOKRATLARIN KULLANDIKLARI STRATEJİLER VE TAKTİKLER

Önce otoriter ve oligarşik yönetimlerin iktidarlarını sürdürülebilir kılmak için kullandıkları strateji ve taktikleri sistemli bir şekilde ortaya koymak yararlı olacaktır. Bu stratejiyi siyasal, ekonomik, toplumsal, hukuksal ve medya kontrolü başlıkları altında ele al ak olanaklıdır. Oligarşik iktidarların yönetimlerini sürdürülebilirlik kılmak için uyguladığı stratejiler ve taktikler arasında önde gelen strateji siyasal niteliklidir. Bir başka anlatımla siyasal iktidarın meşruiyetinin yeniden tanımlanması ve bu bağlamda muhalefetin etkisizleştirilmesi önemlidir. Bu amaçla sahte sahte meşruiyet mekanizmaları yaratılır. Seçimler yaparak sözde "demokratik" görünüm kazandırma, ancak seçim sistemini yönlendirmek (baraj sistemleri, oy hileleri, seçmen baskısı vb.) bunlar arasındadır. Muhalefetin bölmek ve parçalara ayırmak başvurulan bir başka taktiktir.  Muhalif partiler arasında yapay ayrışmalar yaratmak ve belirli partileri destekleyerek kontrollü muhalefet oluşturmak başvurulan başka bir yöntemdir. Devlet kaynaklarıyla ve parayla sadakat satın alma oligarkların başvurduğu bir başka yöntemdir. Bu yaklaşım kamu kaynaklarını yandaşlara ve parti üyelerine yönlendirerek sadık bir destekçi kitlesi oluşturma amacını güder. Bürokratik oligarşi kurmak sıklıkla başvurulan bir başka yöntemdir. Kamu bürokrasisini yandaşlarla doldurarak muhalefetin devlet içinde varlık göstermesini engellemek gibi. Ve nihayet, toplumda olağanüstü hal ve kriz yönetimi uygulamak gerekir. Sürekli güvenlik tehditleri veya savaş senaryoları yaratarak halkı baskı altına almak gibi.

Ekonomik stratejilere gelince… Bu stratejinin amacı bağımlılık yaratmak ve kaynakları tekelleştirmektir. Bu bağlamda ekonomik oligarşiler kurulur. Devlet ihalelerini sadece yandaş şirketlere dağıtarak ekonomik gücü belirli bir elit kesimde toplamak gibi. Kamu kaynaklarını kendi çıkarına kullanmak başka bir taktiktir. Vergi sistemini zenginleri ve iktidarı koruyacak şekilde düzenlemek ve kamu borçlarını artırarak gelecek nesilleri ipotek altına almak gibi. Halkın ekonomik bağımlılığını artırmak bir başka taktiktir. Düşük maaş, yüksek enflasyon ve kredilerle insanları ekonomik olarak devlete bağımlı hale getirmek gibi. Özelleştirme ve varlık transferi otokratik yöntemlerin başvurduğu bir başka taktiktir. Kamu varlıklarını yandaşlara devrederek halkın kolektif ekonomik gücünü kırmak da bunlar arasındadır. Son ekonomik strateji de yapay krizler yaratmak ve bu krizleri kullanmaktır. Ekonomik krizleri kontrol altında tutarak toplumu sürekli belirsizlik içinde bırakmak ve bu sayede iktidarın "tek çözüm adresi" olduğunu zorla kabul ettirmek gibi.

Toplumsal stratejiler ise kısaca “Böl, Kutuplaştır, Yönlendir” olarak özetlenebilir. Bu yaklaşım halkı mezhep, etnik köken, ideoloji gibi faktörler üzerinden kimliklere bölerek birleşmelerini engellemek anlamına gelir. İç ve dış düşmanlar yaratarak halkın dikkatini rejimin başarısızlıklarından uzaklaştırmak başvurulan yöntemlerden biridir. Eğitimi (okul öncesinden üniversite eğitiminin sonuna kadar) ve dini kurumları kullanarak halkı iktidara biat edecek şekilde yetiştirme sıklıkla kullanılan yönetmelerden bir başkasıdır. Sendikaları, sivil toplum kuruluşlarını ve öğrenci hareketlerini ya kontrol altına alma ya da bastırma da bir başka önemli taktiktir.

Bu bağlamda, kullanılan hukuksal stratejiler arasında en önde geleni yargıyı silah olarak kullanmak gelir. Yargıçları ve savcıları iktidara sadık kişilerden seçme, yolsuzluk, casusluk, terör suçlamalarıyla muhalifleri yargılamak, gözaltına almak, tutuklamak ve hapse atmak, muhalefeti engellemek için yasaları sık sık değiştirerek hukuki belirsizlik yaratmak ve yargı sürecini devre dışı bırakan yönetsel kararlarla muhalifleri susturmak uygulanan taktikler arasındadır.

Son yöntem ise medyayı kullanarak bilgiyi ve bilgi toplumunu denetim altına almak ve böylelikle alternatif gerçeklikler yaratmaktır. Bunu sağlamak için bağımsız medya kuruluşlarını kapatmak veya iktidara yakın iş insanlarına devrederek bu kurumları propaganda aracı haline getirmek gerekir. İnternet sansürü, ”deepfake” yapımlar üretmek, sosyal medya yasaları ve trol ordularıyla alternatif bilgi akışını engellemek bu taktikler arasındadır. Sürekli zafer, büyüme, dış düşmanlar ve ulusal gurur temalarını işleyerek rejime bağlılığı pekiştirmek bir başka taktik olarak ortaya çıkmaktadır. Öte yandan karalama kampanyaları, iftira ve sahte haberlerle muhalifleri hedef gösterme oligarşik ve otokratik yönetimlerin kullandığı bir başka taktiktir.

KARŞILAŞTIRMALI SİYASET: KULLANILAN STRATEJİ VE TAKTİKLERİN İRDELENMESİ

Otoriter rejimlerin nasıl ayakta kaldığını ve hangi zayıf noktalarının onları çöküşe sürüklediğini anlamak için tarihsel ve güncel örnekler üzerinden bir karşılaştırmalı çözümleme yapmak yararlı olacaktır. Bu bağlamda otoriter rejimler beş kategoriye ayrılabilir: Tam otokrasiler (Kuzey Kore, Türkmenistan), yumuşak otokrasiler (Rusya, Macaristan, Türkiye), çöken veya dönüşen otokrasiler (Şili-Pinochet, Romanya-Çavuşesku, Arap Baharı ülkeleri), yarı-otoriter hibrit rejimler (Venezuela, Beyaz Rusya) ve otoriterleşme sürecindeki demokrasiler (Hindistan, İsrail, bazı Batı Avrupa ülkeleri).

Tam olarak oluşmuş ve yerleşmiş otokrasilerin ortak özellikleri tümüyle kapalı bir sistem ve mutlak bilgi kontrolüne sahip olmalarıdır. Rejime tamamen bağımlı bir ekonomi (devlet eliyle dağıtılan kaynaklar) ve ideolojik ve kültürel beyin yıkama (lider kültü) sistemi bu tür rejimlerin ana özelliğidir. Bu tür rejimlerin zayıf noktaları ise dış baskılara aşırı bağımlılık (Kuzey Kore’nin Çin’e bağımlılığı gibi), ekonomik yalnızlaşmanın sürdürülebilir olmaması ve halkın radikal bir kopuş anında büyük bir patlamaya yönelmesidir. Romanya örneğinde olduğu gibi. Bu tür rejimler içerden yıkılması en zor olanlardır. Ancak ekonomik çöküş veya dış müdahale gibi dış etmenler rejimin sonunu getirebilir.

Yumuşak otokrasilerin kullandıkları stratejiler ise şunlardır: Sahte seçimler ve denetimli muhalefet, medya ve internet üzerindeki denetim, kültürel ve dinsel araçlarla meşruiyet üretme ve yargıyı siyasi baskı aracı olarak kullanmak. Bu rejimlerin zayıf noktaları ise ekonomik krizlere (Rusya-Ukrayna savaşı sonrası ekonomik yaptırımlar) karşı dirençsiz olmak, dış destek kaybına (AB’nin Macaristan’a ekonomik baskıları gibi) dayanamamak ve toplumda alternatif iletişim kanallarının gelişmesini (sosyal medyanın kontrol edilememesi) engelleyememektir. Bu tür rejimler sert otokrasilere göre daha kırılgan olurlar. Zira ekonomik ve siyasi krizler halkın sadakatini kolaylıkla sarsabilme potansiyeline sahiptir.

Çöken veya dönüşen otokrasilerin kullandığı stratejiler arasında sert baskı mekanizmaları ve polis devleti uygulamaları, ordu ve güvenlik güçlerini kullanarak halkı sindirmeye çalışmaları ve dış destek ile ayakta kalmaya çalışmak yer alır. Bu tür rejimlerin zayıf noktaları ise ekonomik çöküş ve hiperenflasyon (Romanya’da yaşanan kıtlık ve ekonomik çöküş), ordu ve güvenlik güçlerinin rejime sadakatsizleşmesi (Tunus ve Mısır’da olduğu gibi) ve kitlelerin korku eşiğini aşması (Romanya’da Çavuşesku’nun bir mitingde yuhalanması ve ardından kaçmaya çalışması) bulunmaktadır.  Bu tür rejimler halk isyanları, ekonomik krizler ve ordu içindeki bölünmelerle hızlı şekilde çözülebilmektedir.

Yarı otoriter hibrit rejimler ise dengede kalmanın çeşitli zorluklarını yaşamaktadırlar. Bu rejimler popülist ekonomik politikalar (sübvansiyonlar, devlet yardımları), dış destekle ayakta kalma (Beyaz Rusya’nın Rusya’ya bağımlılığı gibi) ve kontrollü muhalefet ve zaman zaman demokratik açılımlar gibi stratejileri kullanırlar. Zayıf noktaları arasında da ekonomik krizler ve hiperenflasyon (Venezuela’da olduğu gibi), kurumların aşırı yozlaşması ve toplumsal güven kaybı ve halkın alternatif ekonomik ve sosyal ağlar kurarak devleti “bypass” etmesi bulunmaktadır. Bu rejimler kendi çöküşlerini yavaşlatmak için sürekli adaptasyon yapmak zorunda kalır. Ancak ekonomik sürdürülebilirlikleri genellikle en büyük zayıf noktaları olur.

Otoriterleşme sürecindeki demokrasiler ise şiddetli risk ve kırılganlıklar yaşarlar. Bunları aşabilmek için yargıyı ve bağımsız kurumları zayıflatmak (Netanyahu’nun İsrail’de yaptığı gibi), seçim yasalarını değiştirmek ve "seçimli otokrasi" kurma ve kültürel ve dini milliyetçiliği kullanarak kutuplaştırmayı artırmak gibi stratejilere başvururlar. Zayıf noktaları ise bağımsız kurumların tamamen yok edilememesi, sivil toplumun ve akademinin hala direnç gösterebilmesi ve uluslararası baskılardır. Bu ülkelerde otoriterleşme süreci hızlı ilerleyebilir ama halkın alışkanlıkları ve demokratik geçmişleri nedeniyle tam otoriter bir yapıya ulaşmak zor olabilir.

OTOKRATİK REJİMLERİN GÜÇLÜ OLMASININ NEDENLERİ

Otokratik ve oligarşik rejimlerin sahip olduğu güçlü devlet aygıtı, finansal kaynaklar, güvenlik güçleri ve medya tekelini göz önünde bulundurduğumuzda, mücadelede belirgin bir dengesizlik olduğu söylenebilir. Yani, otokratik rejimlerin baskıcı mekanizmaları gerçekten çok güçlü ve bu güç, toplumun savunmasız ve silahsız büyük çoğunluğu karşısında ciddi bir avantaj sağlamaktadır. Bu durumda toplumsal direncin nasıl örgütlenebileceği ve bu dengesizliği nasıl aşabileceği oldukça karmaşık bir soru durumuna gelmektedir.

Otokratik ve oligarşik rejimler hem ekonomik hem de güvenlik açısından devasa bir avantaj sağlar. Güvenlik güçleri ve istihbarat birimleriyle, muhalefeti sürekli gözetim altında tutarak bastırmak olanaklıdır. Toplumsal muhalefet, polis baskıları, gözaltılar ve şiddetli müdahaleler gibi uygulamalarla kolayca boğulabilir. Devletin gücü, kamu kaynaklarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanma, muhalefeti yok etme ya da hizaya sokma yoluyla oldukça etkili bir araçtır. Ayrıca yandaş sermaye grupları aracılığıyla, ekonomik baskılar oluşturmak mümkündür. Otoriter rejimler medya üzerindeki denetimi elinde tutarak toplumun büyük bir kısmını bilgi manipülasyonuyla yönlendirebilir. Sosyal medya ve dijital platformlardaki algı yönetimi, halkı pasifleştirmekte güçlü bir silah haline gelir.

Toplumun büyük çoğunluğu savunmasız, silahsız ve örgütsüz olduğu için, otokratik rejimin karşısına çıkabilmek oldukça zorlaşır. Sürekli baskı ve şiddet altında olan halk, direnç oluşturmakta zorlanır. Muhalefet partileri ve sivil toplum örgütleri, devletin ve polis teşkilatının sürekli gözaltılar ve işkencelerle yıldırıcı bir politika izlediği bir ortamda örgütlenme konusunda zorluk çeker. Toplumun büyük kesimi, ekonomik sıkıntılar içinde boğulmuşken, toplumsal harekete katılmak yerine sadece günlük hayatta kalmaya odaklanır. İnsanlar, ekmek parası için iş bulmaya çalışırken toplumsal değişim mücadelesine katılacak gücü kendilerinde bulamayabilirler. Özellikle eğitim düzeyi düşük ve halkın büyük kısmı, politik bilinçten yoksunsa, rejime karşı toplumsal bir tepki gösterme ihtimali de azalır. Aydınlar ve toplum liderleri genellikle ya susturulur ya da güçlerini kaybederler, bu da halkı örgütlemeyi zorlaştırır.

Çünkü oligarşik iktidarın elinde finansal güçler var, yandaş şirketler var, yargı var, istediklerini keyfi olarak tutuklayıp hapse atabiliyorlar (Atalay ve benzeri). Toplum o kadar zayıf ve güçsüz ki ütopik ve romantik çözüm önerileri pek gelecek vaat etmiyor. Oligarşik iktidarın devasa kaynaklara ve baskı mekanizmalarına sahip olduğu bir ortamda, toplumun örgütlenmesi ve direnç göstermesi gerçekten büyük bir güç mücadelesi gerektiriyor. Toplumun içinde bulunduğu zayıflık ve çaresizlik, bu mücadelenin ne kadar çetin olduğunu gözler önüne seriyor. Oligarşi, ekonomik, hukuki ve güvenlik kaynaklarını keyfi olarak kullanabiliyor, bu da toplumun herhangi bir direniş gösterme şansını önemli ölçüde kısıtlıyor. Bu noktada, romantik ve ütopik çözümler gibi görünen yaklaşımlar ne yazık ki gerçekçi olmaktan uzak kalabilir. Ancak, yine de bazı stratejilerin etkili olabileceğini düşünüyorum, tabi bunlar çok ince düşünülmüş ve çok dikkatli bir şekilde uygulanması gereken stratejiler olacaktır.  

Büyük bir toplumsal devrim veya aniden büyük bir değişim beklemek yerine, yerel düzeyde küçük ama etkili direnişler örgütlenebilir. Örneğin, bir mahallede, bir şehirde ya da bir sektörde başlayan toplumsal hareketler zamanla genişleyebilir ve daha geniş kesimlere ulaşabilir. Bu hareketler açık hava toplantıları, muhalefet söylemi oluşturmak, sosyal medya platformlarını kullanarak ses getirebilir.

Toplumun içinde bulunduğu zorlu yaşam koşulları, çoğu zaman siyasetin ötesinde olan çok temel ihtiyaçlardan kaynaklanır. Bu noktada, ekonomik adalet, eşitlikçi gelir dağılımı ve sosyal devlet politikaları gibi pratik çözümler üreterek halkın desteğini almak mümkün olabilir. Eğer insanlar bu tür çözümlerle günlük hayatta kalmayı kolaylaştıracak seçenekler görürse, bu durum siyasi bir değişimin kapılarını aralayabilir. Örneğin, daha eşitlikçi ve sürdürülebilir bir ekonomi önerisi toplumun güçlü bir şekilde direnişe katılmasına olanak sağlayabilir.

Uluslararası alanda toplumsal baskı oluşturmak ve yaptırımlar gibi dış baskı mekanizmaları, otokratik rejimlerin kırılgan noktalarını hedef alabilir. Batı'nın ve demokratik ülkelerin desteğini sağlamak, özellikle insan hakları ihlalleri ve hukuksuz uygulamalara karşı uluslararası çözüm yolları bulmak bir strateji olabilir. Bazen dışarıdan gelen ekonomik ya da diplomatik baskılar, rejimin sağlam gibi görünen temellerini sarsabilir.

Otokratik iktidarların en güçlü silahlarından biri, şüphesiz ki medya ve iletişim kontrolüdür. Ancak, sosyal medyanın yaygınlaşması ve özgürleşmesi, halkın bağımsız bilgiye ulaşmasını sağlayabilir. Bu noktada, karanlık propaganda ve yönlendirmelere karşı toplumu bilinçlendirici, doğru ve açık bilgiye dayalı bir iletişim stratejisi geliştirmek önemli olacaktır. Medya ve interneti özgürleştirmek için yerel ve uluslararası işbirlikleri yapılabilir.

Sonuç olarak, bu mücadelede romantik çözümler pek mümkün görünmese de, birkaç pratik strateji ve toplumsal bilinçlenme süreci, uzun vadede toplumsal direncin artmasına ve sistemli değişim için bir zemin oluşturabilir. Ancak bu stratejilerin hepsi çok büyük bir risk içeriyor ve başarılı olabilmesi için iyi organize olmak, güçlü bir liderlik ve uluslararası destek gibi faktörlere dayanmak zorunda.

Türkiye'deki mevcut durum gerçekten de çok karmaşık ve zorlayıcı. Orta sınıfın kaybolması ve toplumun büyük bir kısmının yoksulluk ve açlık içinde olması, önemli bir toplumsal çöküşü ve gelir eşitsizliğinin derinleşmesini işaret ediyor. Bu tür koşullarda, halkın büyük bir kısmı zaten çaresiz ve sistemden dışlanmış durumda. Bu durumda ne yapılabileceği sorusu oldukça kritik bir hal alıyor.

En temel adım, halkın günlük yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan temel ihtiyaçların karşılanmasıdır. Bu, beslenme, sağlık, barınma gibi acil ve hayati gereksinimleri içeriyor. Yoksulluk sınırının altındaki geniş bir kesim, kendi başına bu ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldiği için, bu konuda sosyal yardımlar ve toplumsal dayanışma ağları kurmak önemlidir. Bu çabalar, merkezi iktidara alternatif olarak yerel dayanışma ağlarını güçlendirebilir.

Örneğin, sosyal medya üzerinden yardım kampanyaları organize edilebilir, gıda bankaları, giyim yardımları, hatta serbest klinikler ve sağlık yardımları gibi yerel çözümler hayata geçirilebilir. Bu tür dayanışma hareketleri, insanların geçimlerini sağlamalarına yardımcı olurken, toplumsal güven ve birlikteliği de teşvik edebilir.

Halkın birleşik bir şekilde hareket etmesi için güçlü bir liderlik ve örgütlenme gereklidir. Bu koşullarda, toplumsal hareketlerin yükselmesi ve toplumun kendini savunma hakkını kullanabilmesi önemli olacaktır. Sosyal hareketler, halkın taleplerini duyurabileceği ve sistemin adaletsizliğine karşı sesini yükseltebileceği alanlar yaratabilir.

Ancak bu hareketler sadece ekonomik eşitsizlik üzerine değil, aynı zamanda toplumsal adalet, insan hakları ve eşitlik gibi geniş taleplerle hareket etmelidir. Ayrıca, bu hareketler şiddet içermemeli ve barışçıl olmalı ki, geniş kitlelerin desteğini alabilsin.

Eğitim, toplumun özellikle yoksul kesimlerinde, toplumsal sorunlar hakkında daha fazla bilinç oluşturmak için önemli bir araçtır. Halk, kendi gücünü ve haklarını daha iyi anlayabilirse, siyasi ve sosyal anlamda daha etkili bir şekilde hareket edebilir. Bu noktada, eğitim materyalleri, toplumsal seminerler, farkındalık yaratma kampanyaları yerel seviyede başlatılabilir.

Özellikle, sosyal medya bu amaçla kullanılabilir. Eğitim alanındaki farkındalık, toplumun örgütlenmesini ve direncini artırabilir. Medyanın yönlendirilmesi ve haberleşme engellemeleri ile mücadele etmek için alternatif medya kanalları ve yerel bilgi ağları kurulabilir.

Türkiye'nin iç koşulları, bazen uluslararası dayanışma ve baskılarla daha etkili bir şekilde çözülebilir. İnsan hakları ihlalleri, basın özgürlüğü kısıtlamaları ve seçim hileleri gibi sorunlar uluslararası kamuoyuna taşınabilir. Bu konuda, sivil toplum kuruluşları, uluslararası insan hakları örgütleri ve demokratik devletler Türkiye'ye baskı uygulayarak iktidarın meşruiyetini sorgulayabilir.

Uluslararası işbirlikleri, özellikle ekonomik baskılar ve ticaret yaptırımları yoluyla, oligarşik yönetimin kısıtlanmasına katkıda bulunabilir. Bu tür dış etkileşimler, Türkiye'deki yoksul sınıflar için de destek sağlayabilir.

Geniş halk kitlelerinin yoksulluk ve ekonomik güvencesizlik yaşadığı bir ortamda, mevcut kapitalist sistemin dışına çıkabilecek alternatif ekonomik modeller geliştirmek de önemli olabilir. Bunun başında kooperatifler, dayanışma ekonomisi ve toplum temelli üretim sistemleri gibi yapılar yer alabilir.

Halkın kendi üretim ve tüketim alışkanlıklarını yeniden şekillendirebilmesi, daha adil bir ekonomik dağılımın zeminini hazırlayabilir. İşsizlikle mücadele ve gıda güvencesi gibi alanlarda toplumsal dayanışmayı teşvik edebilecek yeni ekonomik yapılar, oligarşik düzenin kontrolünden bağımsız olarak halkın yaşam koşullarını iyileştirebilir.

Oligarşik iktidarın gücü karşısında büyük ölçekli protestolar ve grevler halkın tepkisini ifade edebilmesi için bir yol olabilir. Ancak, bu tür hareketlerin başarılı olabilmesi için çok dikkatli bir örgütlenme gerekmektedir. Ancak, böyle bir strateji şiddet içermemeli ve güçlü bir halk desteğiyle hayata geçmelidir. Ayrıca, bu tür direniş hareketleri iktidarın güvenlik gücü ve şiddet uygulamaları ile karşı karşıya kalabilir, bu nedenle direnişin çok güçlü ve iyi organize olması gerekmektedir.

Gerçekten de bu tür bir durumda çözümler bulmak çok karmaşık ve zorlayıcı bir olgudur. Birçok etmen bir araya gelerek halkın çaresizliğini derinleştiriyor. Hem dışsal baskılar hem de içsel yapısal sorunlar bu durumu daha da karmaşık hale getirebiliyor. Yine de, her durumda toplumsal bir değişim ve direnç potansiyeli vardır, ancak bu potansiyelin nasıl harekete geçirileceği ve sürdürülebilir bir şekilde nasıl güçlendirileceği üzerinde derin düşünmek gerekiyor.

Sonuç olarak, Türkiye'deki yoksulluk ve çaresizlik içinde yaşayan halk için atılacak adımlar kısa vadede kolay olmayabilir, ancak adım adım toplumun örgütlenmesi, dayanışması ve bilinçlenmesi sağlanabilir. Bunun yanında, uluslararası destek, yerel çözümler ve sosyal hareketlerin yükselmesi toplumun geleceği için bir umut kaynağı olabilir.

OTORİTER VE OLİGARŞİK YÖNETİMLERLE MÜCADELE

Yukarıda çözümlenen kritik unsurlar otokratik ve oligarşik yönetimler tarafından yönetilen ülkeler açısından üstesinden gelinmesi gereken siyasal sorunlardır. Bu sorunların çözümlenmesi için toplumun alt bileşenleri tarafından geliştirilebilecek stratejiler bu alt bölümün konusudur. Otoriter ve oligarşik yönetimleri değiştirmek ve daha liberal ve demokratik siyasal yaşam koşullarına ulaşmak için kullanılması gereken öngörüş (vizyon), özödev (misyon), strateji, taktik, politika ve eylem planlarına aşağıda işaret edilmiştir.

Ekonomik Baskı ve Alternatif Ekonomik Ağlar Kurma: Bu yaklaşımın hedefi otoriter rejimlerin en büyük zayıflıklarından biri ekonomik krizlerdir. Rejimin ekonomik gücünü kırmak, halkın geçim kaynağını devletten bağımsızlaştırmak kritik bir mücadele yöntemidir. Devlet ihaleleri, kamu harcamaları ve yolsuzluk mekanizmalarına yönelik şeffaflık baskıları artırılmalıdır. Devlete yakın oligarkların şirketlerine yönelik ulusal ve uluslararası düzeyde ekonomik boykotlar önem taşır. Küçük işletmeler, kooperatifler ve yerel üretici ağları desteklenerek halkın ekonomik bağımsızlıkları artırılabilir. Otoriter rejime ekonomik destek veren yabancı şirketler açıklanabilir ve bu yatırımların durdurulması için kampanyalar düzenlenebilir. Güney Afrika'daki Apartheid rejimine karşı küresel ekonomik boykot sistemin çöküşünü hızlandırmıştır. Keza, Şili’de Pinochet rejimi sırasında alternatif ekonomik ağlar ve sendikalar, muhalefetin güçlü kalmasını sağlamıştır.

Medya ve Bilgi Kontrolüne Karşı Alternatif Haber Kaynakları Oluşturma: Bu yaklaşımın hedefi otoriter rejimlerin bilgi akışını kontrol ederek toplumun bilinçlenmesini ve örgütlenmesini engellemesinin önüne geçilmesidir.  Bu nedenle medya tekeline karşı etkili alternatifler yaratılmalıdır. Bu bağlamda bağımsız dijital medya platformları güçlendirilmeli ve rejimin sansürüne takılmayan “podcast”ler, bloglar ve sosyal medya ağları oluşturulmalıdır. VPN ve şifreli iletişim yaygınlaştırılmalı ve bilgi akışı güvence altına alınmalıdır. Rejim içinden bilgi sızdıran kaynaklar korunarak rejimin yolsuzlukları ve baskıları deşifre edilmelidir. Baskıcı rejimler genellikle ciddiyet ve korku üzerine inşa edilir; mizah ve ironi, rejimin meşruiyetini zayıflatabilir. Beyaz Rusya’da muhalif medya olan Nexta, Telegram üzerinden rejim karşıtı bilgileri yayarak halkı örgütlemiştir. Rusya’da ise Navalny ekibinin YouTube videoları, Putin’in yolsuzluklarını milyonlara ulaştırmıştır.

Seçimli Otokrasilere Karşı Stratejik Sandık Gücü Kullanma: Bu yaklaşımda hedef “seçimli otokrasiler"de (Rusya, Macaristan, Türkiye gibi) genellikle sahte seçimlere karşı toplumu bilinçlendirmektir. Böylelikle halkı örgütleyerek ve sandık güvenliğini sağlayarak seçim süreçleri rejime karşı etkili bir araç haline getirilebilir. Bu bağlamda seçimlerde gözlemciler, sivil girişimler ve uluslararası denetçiler örgütlenmelidir. Otoriter rejimler düşük katılımı fırsat olarak görürler bu çerçevede yüksek katılım, sahtekârlıkları daha zor hale getirir. Rejim seçimleri çaldığında örgütlü protestolar ve sivil itaatsizlik eylemleri devreye sokulabilir. Sırbistan’da 2000 yılında Slobodan Milosevic’in seçim hileleri, kitlesel protestolarla çökertilmiştir. Gürcistan’da Gül Devrimi, hileli seçimlere tepki olarak gelişti ve yönetim değişti.

Rejimin Dayanaklarını Etkilemek: Otoriter rejimler sadakati sağlanmış yargı, ordu ve polis gücüyle ayakta kalırlar. Eğer bu güçler etkilenebilirse ya da sadakatleri sarsılabilirse dayanıklılık sarsılabilir. Bu bağlamda yukarda sayılanların aydınlanmalarını sağlayacak stratejiler geliştirilmelidir. Kötü yönetim ve yolsuzluk örnekleri topluma anlatılmalıdır. 1989'da Romanya'da Çavuşesku'nun ordu üzerindeki denetimi zayıflayınca rejim çökmüştür. 2011’de Tunus’ta güvenlik güçlerinin isyanlara sert tepki vermeyi reddetmesi Arap Baharı’nı başlatmıştır. 2024’de Suriye’de ordu üzerindeki denetim ortadan kalkınca Esad rejimi çökmüştür.

Uluslararası Destek ve Dış Baskılar Kullanmak: Otoriter rejimler genellikle uluslararası dış destek olmadan ayakta kalamaz. Bu nedenle, uluslararası güçler yönlendirilerek mali ve diplomatik yük artırılabilir. Bu bağlamda yaptırımların yönü değiştirilerek doğrudan oligarklara uygulanmalıdır. Rejimin dış propagandasına karşı bilinçlendirme yapılmalıdır. Muhalefet uluslararası arenada daha fazla görünür olmalıdır. Güney Afrika’daki Apartheid rejimi, uluslararası ekonomik yaptırımlarla çökertilmiştir. Venezuela’da ABD yaptırımları, Maduro hükümetinin ekonomik gücünü zayıflatmıştır.

Toplumsal direncin iktidara karşı nasıl bir çıkış yolu bulabileceği sorusuna yanıt verirken her şeyden önce, toplumun bilinçlendirilmesi ve toplumsal hareketlerin örgütlenmesi önemlidir. Ancak, bunun yapılabilmesi için halkın güvenli bir şekilde harekete geçebilmesi gereklidir. Yerel düzeyde sivil toplum ve işçi hareketleri ile dayanışma ağları kurularak, yerel direncin güçlendirilmesi sağlanabilir. Uluslararası baskı, özellikle ekonomik yaptırımlar ve insan hakları ihlalleri konusunda oluşturulacak baskılar, rejimin zayıflamasına yardımcı olabilir. Bununla birlikte, Batı dünyası ve demokratik ülkelerle yapılan diplomatik görüşmeler, yerel muhalefetin dış destek almasını sağlayabilir. Krizin derinleşmesi bazen halkın direncinin artmasına yol açabilir. Bu noktada, ekonomik ve toplumsal kriz yönetimi konusunda güçlü alternatif çözümler üretebilmek, halkın umutlarını muhalefetle birleştirebilir. Ancak, bu krizlerin doğru yönetilmesi gerekir; aksi halde otokratik yönetim krizi fırsata çevirebilir. Sosyal medyanın gücü, otokratik rejimleri zor durumda bırakabilecek önemli bir mecra olabilir. Özellikle sosyal medya platformlarında organize olabilen halk ve yurttaş gazeteciliği ile devletin medya yönlendirmelerine karşı etkili bir direniş geliştirilebilir.

Sonuç olarak otokratik rejimlerin devasa güçlerine karşı koymak zordur, ancak sosyal dayanışma, bilinçli örgütlenme ve dış destek ile bu dengesizlik aşılabilir. Bu mücadelenin zorlukları olsa da toplumsal bilinçlenme ve yerel hareketlerin gücü, rejimin üzerindeki baskı mekanizmalarını sarsmak için kritik bir rol oynar. Her halükârda, toplumun her kesiminden güçlü bir direniş örgütlenmesi hayati önem taşır.

Otoriter rejimlere karşı başarılı olmak için çok yönlü ve uyumlu bir mücadele stratejisi gereklidir. Ekonomi, medya, seçim, güvenlik ve uluslararası baskı unsurları birlikte çalışmalıdır. Ekonomik krizleri fırsata çevirmek (hükümete yakın şirketleri zayıflatmak, halkın ekonomik bağımsızlığını artırmak) önemlidir. Medya ve iletişim özgürlüğünü artırmak (bağımsız medya organları, sosyal medya stratejileri) mutlaka gerekmektedir. Sandık güvenliğini sağlamak (kitlesel seçim hareketleri, protestolar) yaşamsal önem taşımaktadır. Uluslararası baskıyı artırmak (yaptırımlar, uluslararası diplomatik girişimler) olumlu sonuçlar verebilir. Bu stratejileri birleştirerek otoriter rejimlerin sürdürülebilirliğini azaltmak ve demokratikleşme sürecini hızlandırmak mümkün olabilir.

TÜRKİYE İÇİN STRATEJİLER

Türkiye’de sürmekte olan ağır ekonomik kriz otoriter sisteminin en büyük zayıf noktalarından biridir. Otoriter rejimler, ekonomik istikrar sağladıkları sürece halkın önemli bir kısmını etkisiz duruma getirebilirler. Ancak ekonomik kriz derinleştiğinde ve yandaş sermaye grupları da zarar gördüğünde, rejimin sürdürülebilirliği azalır. Devlet ihalelerinden beslenen oligarkların teşhir edilmesi, ulusal ve uluslararası yaptırımlara maruz bırakılması, alternatif ekonomik dayanışma ağlarının oluşturulması (kooperatifler, bağımsız finans sistemleri), yolsuzlukların belgelenmesi ve uluslararası hukuk mekanizmalarına taşınması bu çerçevede akla gelen önemli önlemleri oluşturmaktadırlar. Ekonomik çöküş hızlandıkça, rejimin iç çatışmaları artar ve halkın tepkisi yükselir.

Türkiye, otoriter bir rejime sahip olmasına rağmen hala seçimli otokrasi formatında kabul edilmektedir. Seçimler tam anlamıyla adil olmasa da, büyük bir toplumsal tepkiyle rejime zarar vermektedir. Seçim günü sandık güvenliği için geniş bir sivil girişim oluşturulmalıdır. Seçimlerin otoriter merkezi iktidara karşı nasıl kullanılabileceği stratejik olarak belirlenmelidir. Seçim baskısı artarsa, rejim daha fazla hata yapabilir ve meşruiyetini kaybedebilir.

Rejimin en büyük gücü polis, jandarma ve istihbarat birimleridir. Ancak bu yapılar içinde de krizler ve rahatsızlıklar vardır. Özellikle emekli askerler ve eski devlet bürokrasisi otoriter yönetiminden hoşnutsuzdur. Güvenlik bürokrasisindeki hoşnutsuz kesimlerle iletişim yolları geliştirilmelidir. Polis ve askerin ekonomik sıkıntıları gündeme getirilerek rejimle aralarındaki bağ zayıflatılmalıdır. Ordunun nasıl bir konum aldığı dikkatle çözümlenmelidir. Devlet içindeki bölünmeler arttıkça baskı aygıtı zayıflayacaktır.

Rejim medya üzerindeki denetimiyle bilgi akışını yönlendirmektedir. Ancak sosyal medya hala en büyük güçlerden biri olmaya devam etmektedir. Rejimin medya tekelini kıracak yeni dijital haber platformları oluşturulmalıdır. VPN, şifreli mesajlaşma ve alternatif iletişim ağları yaygınlaştırılmalıdır. Rejimin propaganda diline karşı mizah ve ironi üzerinden toplumsal bilinç artırılmalıdır. Bilgi üzerindeki denetim gücü azaldıkça propaganda etkisini kaybedecektir.

İnsan hakları ihlalleri ve yolsuzluklar uluslararası arenada daha fazla gündeme taşınmalıdır. AB ve ABD gibi aktörlerin baskıyı artırmaları sağlanmalıdır. Türkiye’deki demokratik muhalefet ile uluslararası demokratik hareketler arasındaki bağ güçlendirilmelidir. Dış destek azaldıkça kırılganlık düzeyi artacaktır

SEÇİM GÜVENLİĞİ VE SEÇİME HAZIRLANMA

Öncelikle otoriter ve oligarşik rejimlerin seçimleri yönlendirdikleri konusunu ele almak gerekir.  Seçim öncesinde muhalefetin sesini kısma, devlet televizyonu ve yandaş medyayla tek taraflı propaganda yapma, kamu bütçesiyle seçim kampanyası yürütme, devlet yardımlarını oy karşılığı kullanma, muhalefet liderlerini hapse atma, seçime girmelerini engelleme ve Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üzerinden müdahale ederek adayları veto etme ve sandık kurullarını etkileme gibi tehlikelere karşı önleyici önlemler alınmalıdır. Bu bağlamda sandık başında görev alacak kişilerin eğitimi artırılmalıdır. Sandık sonuçları YSK açıklamadan önce alternatif yollarla kayıt altına alınmalıdır. Yurttaş gazeteciliği teşvik edilmeli; sandık başında usulsüzlükleri belgeleyen bir ağ kurulmalıdır. Seçim günü elektrik ve internet kesintilerine karşı önlem alınmalıdır. Ayrıca, sosyal medyada dezenformasyonla mücadele etmek için gerçek zamanlı doğrulama sistemleri oluşturulmalıdır. AA’nın seçim gecesi manipülasyonunu etkisiz kılmak için alternatif veri akış kaynakları kullanılmalıdır. Seçim günü bağımsız gözlemciler ve uluslararası kuruluşlarla iş birliği sağlanmalıdır.

Seçim günü ise sandıkta usulsüzlüklere (oyların kaybolması, yanlış sayımı ve sandık görevlilerine baskı) gibi girişimlere karşı önlem almak gerekir. Bu bağlamda taşımalı seçmenler bağlamında özellikle kritik bölgelerde sahte seçmenlerle oy kullanma olasılığı göz önünde tutulmalıdır. Ayrıca seçim sonuçlarını AA (Anadolu Ajansı) üzerinden manipüle etme gibi uygulamalara başvurulacağı unutulmamalıdır.  Kritik bölgelerde seçmen hareketleri takip edilmelidir. Seçmen kayıtları üzerinde büyük ölçekli analizler yapılarak sahte seçmenlerin tespiti sağlanmalıdır. Yurtdışı oyları manipüle edilmemesi için bağımsız gözlemciler ve veri kontrol mekanizmaları oluşturulmalıdır.

Seçim sonrasında ise YSK ve yargı eliyle yapılan itirazları geçersiz kılma çalışmaları görülecektir. İstanbul 2019 örneğinde olduğu gibi, kazanılan seçimleri iptal ettirme girişimleri de olasıdır. Seçim sonrası protestolara sert müdahalede bulunulacaktır. Seçim sonuçları açıklandığında kitlesel protestolar için hızlı seferberlik ağı kurulmalıdır. Muhalefetin kazanması durumunda rejimin seçim sonuçlarını tanımaması ihtimaline karşı uluslararası baskı mekanizmaları oluşturulmalıdır. Seçim sonrası olası polis baskısına karşı hukuki destek ağı kurulmalıdır.

Özet olarak belirtmek gerekirse, otoriter rejimin seçimleri manipüle etmesi önlenemediği takdirde, halkın güveni tamamen kaybolur ve otokratik sistem daha da kökleşir. Bu nedenle seçim güvenliği, sadece sandık günü değil, seçim öncesi ve sonrası süreçlerle birlikte düşünülmelidir. Güçlü bir alternatif medya stratejisi oluşturulmalıdır.  AA ve devlet propagandasını dengeleyecek bir bilgi akışı sağlamalıdır. Halkın tepkisi örgütlenmeli edilmeli ve seçim sonrası sürecin meşruiyetini koruma adına uluslararası destek sağlanmalıdır.

DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Oligarşik ve otokratik yönetimler, iktidarlarını sürdürmek için medya kontrolü, ekonomik bağımlılık, yargı baskısı ve güvenlik güçlerinin otoriter yönetimin hizmetinde kullanılması gibi stratejilere başvurmaktadır. Ancak tarihsel örnekler göstermektedir ki, ekonomik krizler, rejim içindeki bölünmeler ve uluslararası baskılar gibi faktörler, otokratik yönetimlerin istikrarını zayıflatmaktadır. Toplumsal muhalefetin başarılı olabilmesi için, ekonomik bağımsızlığı artıran alternatif dayanışma ağları kurulmalı, medya üzerindeki tekelleşmeye karşı bağımsız haber kaynakları teşvik edilmeli ve seçim güvenliği ön planda tutulmalıdır.

Türkiye bağlamında değerlendirildiğinde, mevcut otoriter yönetimin en büyük zayıflık noktalarından biri derinleşen ekonomik krizdir. Bu kriz, yönetim bloğu içinde çatlaklara yol açabileceği gibi, toplumsal hoşnutsuzluğu da artırmaktadır. Seçim süreçleri otokratik sistem içinde dahi önemli bir mücadele alanı olmaya devam etmektedir. Ancak, seçim güvenliğinin sağlanması için sivil girişimlerin ve uluslararası gözlemcilerin rolü kritik olacaktır. Sonuç olarak, otoriter yönetimlerin sürdürülebilirliği sınırsız değildir ve toplumsal bilinçlenme, uluslararası baskı ve alternatif muhalefet stratejileri ile zayıflatılabilir.


 

KAYNAKLAR

Esen, B., & Gümüşçü, S. (2017). "Turkey: How the Coup Failed." Journal of Democracy, 28(1), 59-73.

Gandhi, J., & Przeworski, A. (2007). "Authoritarian Institutions and the Survival of Autocrats." Comparative Political Studies, 40(11), 1279-1301.

Gerschewski, J. (2013). "The Three Pillars of Stability: Legitimation, Repression, and Co-optation in Autocratic Regimes." Democratization, 20(1), 13-38.

Guriev, S. (2019) ve arkadaşı. "Informational Autocrats." Journal of Economic Perspectives, 33(4), 100-127.

Kavasoglu, B. (2012) “Opposition Parties and Elite Co-optation in Electoral Autocracie.” V-Dem Working Paper 120. SSRN: https://ssrn.com/abstract=3841392 or http://dx.doi.org/10.2139/ssrn.3841392

Kim, W. (2024) ve arkadaşları. “Strategies of Political Control and Regime Survival in Autocracies”. SSRN: https://ssrn.com/abstract=5064279 or http://dx.doi.org/10.2139/ssrn.5064279

King, G. (2013) ve arkadaşları. "How Censorship in China Allows Government Criticism but Silences Collective Expression." American Political Science Review, 107(2), 326-343.

Levitsky, S. (2010) ve arkadaşı. “Competitive Authoritarianism: Hybrid Regimes After the Cold War.” Cambridge University Press. ISBN-10: ‎ 0521709156

Magaloni, B. (2006). “Voting for Autocracy: Hegemonic Party Survival and Its Demise in Mexico.” Cambridge University Press. ISBN 10: 0521736595

Magaloni, B. (2013) ve arkadaşları. “Autocracies of the World, 1950-2012”. Stanford University. SSRN: https://ssrn.com/abstract=4346003 or http://dx.doi.org/10.2139/ssrn.4346003

Nathan, A.J. (2003). “Authoritarian Resilience”. Journal od Democracy. (1):6-17. DOI:10.1353/jod.2003.0019

Öniş, Z. (2015). "Monopolizing the Center: The AKP and the Uncertain Path of Turkish Democracy." Democracy, 26(1), 12-22.

Przeworski, A. (2022). “Models of Authoritarian Regimes: A Critique”. SSRN: https://ssrn.com/abstract=4033720 or http://dx.doi.org/10.2139/ssrn.4033720

Shirikov, A. (2023). “Fake News for All: How Citizens Discern Disinformation in Autocracies”. SSRN: https://ssrn.com/abstract=3944011 or http://dx.doi.org/10.2139/ssrn.3944011

Slater, D. (2010). Ordering Power: Contentious Politics and Authoritarian Leviathans in Southeast Asia. Cambridge University Press. ISBN 10: 0521584019

Svolik, M. W. (2012). The Politics of Authoritarian Rule. Cambridge University Press. Online ISBN: 9781139176040. DOI: https://doi.org/10.1017/CBO9781139176040

Turan, I. (2019). "Turkey's Presidential System and Its Impact on the Struggle for Democracy." South European Society and Politics, 24(3), 333-359.

Zavadskaya, M. (2013) ve arkadaşı. “Values, Repression, and Subversion: Incumbent Defeat in Competitive Autocracies”. APSA 2013 Annual Meeting Paper, American Political Science Association 2013 Annual Meeting. SSRN: https://ssrn.com/abstract=23013525

Hiç yorum yok: