ERDOĞAN’IN 14 MAYIS 2025 GÜNÜ AKP GRUBUNDA
YEREL YÖNETİMLERLE İLGİLİ OLARAK YAPTIĞI KONUŞMANIN SÖYLEM ÇÖZÜMLEMESİ
PROF. DR. FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ
15.05.2025
GİRİŞ
14 Mayıs 2025 tarihinde
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde
gerçekleştirdiği grup konuşmasında yerel yönetimlere ilişkin kapsamlı bir
değerlendirme yapmıştır. Bu konuşma, yerel yönetim sisteminin mevcut durumu,
karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerileri bakımından önemli mesajlar
içermektedir. Erdoğan’ın konuşması, yerel yönetimlerdeki sorunları ele alırken
aynı zamanda merkezi yönetim ile yerel yönetim arasındaki yetki ilişkisine,
finansal yönetim sorunlarına ve reform ihtiyaçlarına odaklanmaktadır.
Erdoğan’ın bu konuşması aslında AKP’nin bu yolda yasa hazırlıklarını
tamamladığı ve TBMM’ye sunmaya hazırlandığını göstermektedir.
Bu makale, Erdoğan’ın
konuşmasını çözümleyerek yerel yönetimlere ilişkin vurguladığı temel sorunları,
önerdiği çözüm yollarını ve bu çözüm önerilerinin siyasal ve yönetsel
etkilerini akademik bir çerçevede değerlendirmektedir. İlk olarak, Erdoğan’ın
konuşmasında yer alan sorun alanları incelenecek, ardından önerilen çözümler ve
bu önerilerin olası etkileri tartışılacaktır.
Yerel Yönetimlerde Sorun Alanları
Erdoğan'ın yerel yönetimlerle ilgili konuşmasının ana
çizgileri ve önemli noktaları şunlardır: Erdoğan, yerel yönetimlerin merkezi
yönetim kadar önemli olduğunu vurguluyor ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi
gerektiğini söylemekledir. Erdoğan, AK Parti iktidarının ilk iki döneminde
belediyelerin güçlendirilmesi için reformlar yapıldığını belirtmektedir.
Erdoğan özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne işaret ederek belediyelerde
yolsuzluk, usulsüzlük, israf ve kayırma gibi sorunların arttığını ifade etmekte,
özellikle İstanbul'da bir suç örgütü örneği vermekte ve bu örgütün ülke
geneline yayıldığını iddia etmektedir. Erdoğan merkezi yönetim ile belediyeler
arasında yetki tartışmalarının arttığını ve bu durumun hizmetlerin önüne
geçtiğini söylemektedir. Erdoğan büyükşehir ve ilçe belediyeleri arasındaki
yetki karmaşasının sorun yarattığını belirtmekte ve kentsel dönüşüm projeleri
ve mahalle statüsüne dönüşen köylerdeki sorunlara dikkat çekmektedir. Erdoğan yerel
yönetimlerde daha net ve etkin bir yetki paylaşımı gerektiğini savunmaktadır. Belediyelerin
büyük bir borç yükü altında olduğunu belirten Erdoğan belediyelerin özellikle
SGK'ya olan borçlarını ödemekte zorlandıklarını söylemektedir. Erdoğan belediye
borçlarının orta ve uzun vadeli bir programla çözülmesi gerektiğini belirtmektedir.
Erdoğan, yerel yönetim sisteminin yeniden düzenlenmesi gerektiğini söylemekte
ve vali ve kaymakamların yerel yönetimlerle daha etkili ve eşgüdümlü çalışmasını
önermektedir. Belediyelerin mali kaynaklarının daha etkin denetlenmesi
gerektiğini vurgulayan Erdoğan, tüm siyasal partilere yerel yönetim sistemi
için ortak akılla çözüm geliştirme çağrısında bulunmakta ve sorunların
çözümünün parti üstü bir yaklaşımla ele alınmasını öneriyor. Erdoğan yaptığı çağrının
güncel siyasal veya adli gelişmelerle ilgisi olmadığını ve tümüyle milletin yaşam
kalitesini yükseltme amacı taşıdığını belirtmektedir.
Erdoğan, yerel yönetimlerin
merkezi yönetim kadar önemli olduğunu ve AK Parti iktidarının ilk iki döneminde
yerel yönetimleri güçlendirme yönünde reformlar yapıldığını belirtmiştir. Ancak
bu reformların ardından belediyelerin giderek sorunlarla karşılaştığını ifade
etmiştir. Erdoğan, konuşmasında yerel yönetimlerde öne çıkan dört temel sorun
alanını vurgulamaktadır:
- Yolsuzluk ve Usulsüzlük: Özellikle İstanbul örneği
üzerinden, belediyelerde yolsuzluk, usulsüzlük, kayırma ve çıkar amaçlı
yapılanmaların yaygınlaştığı iddia edilmektedir. Erdoğan, bu durumun
yalnızca İstanbul ile sınırlı kalmadığını, ülke genelinde pek çok
belediyeyi etkilediğini ifade etmektedir.
- Yetki Karmaşası: Büyükşehir belediyeleri
ile ilçe belediyeleri arasındaki yetki paylaşımının net olmadığı ve bu
nedenle çatışmaların ortaya çıktığı belirtilmektedir. Erdoğan, bu
çatışmaların yerel hizmetlerin etkinliğini zayıflattığını ileri
sürmektedir.
- Finansal Sorunlar: Belediyelerin borç yükü
altında olduğu ve özellikle Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) olan borçların
ödenmediği ifade edilmektedir. Erdoğan, belediyelerin mali yönetiminde
israf ve kaynakların etkin kullanılmaması gibi sorunlara dikkat
çekmektedir.
- Sistemsel Eksiklikler: Belediyelerin hizmet
sunumunda yaşanan aksaklıkların temelinde, yerel yönetim sistemi ve
denetim mekanizmalarındaki eksiklikler olduğu vurgulanmaktadır. Erdoğan,
yerel yönetim sisteminin yeniden yapılandırılması gerektiğini
savunmaktadır.
Erdoğan Tarafından Önerilen Çözüm Yolları
Erdoğan’ın konuşmasında yerel
yönetimlerin karşılaştığı sorunlara yönelik sunduğu çözüm önerileri şu
şekildedir:
- Yetki Dağılımının
Netleştirilmesi:
Büyükşehir ve ilçe belediyeleri arasındaki yetki paylaşımının açık bir
şekilde tanımlanması gerektiği belirtilmiştir. Kentsel dönüşüm ve hizmet
sunumu gibi alanlarda yetkilerin belirlenmesi önerilmektedir.
- Finansal Yönetimin
Güçlendirilmesi:
Belediyelerin borç yönetiminin disipline edilmesi ve mali kaynakların daha
etkili denetlenmesi gerektiği ifade edilmiştir.
- Merkezi Yönetim ile Yerel
Yönetimler Arasında Etkili Eşgüdüm: Vali ve kaymakamların yerel yönetimlerle daha etkili
ve eşgüdümlü çalışması gerektiği belirtilmiştir.
- Saydamlık ve Denetim
Mekanizmalarının Güçlendirilmesi: Yerel yönetimlerde yolsuzluk ve usulsüzlüklerin
önüne geçmek için denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi gerektiği ifade
edilmiştir.
SÖYLEM ÇÖZÜMLEMESİ
AKP Döneminde
Yerel Yönetimlerde Yapılan Yasal Düzenlemeler
AKP iktidarı, 2002 yılında
göreve geldikten sonra yerel yönetimler konusunda çeşitli yasal düzenlemelere
gitmiştir. Bu düzenlemeler, yerel yönetimlerin yapısını, yetkilerini ve mali
kaynaklarını yeniden şekillendirmiştir. AKP döneminde yerel yönetimlerle ilgili
gerçekleştirilen başlıca yasal düzenlemeler aşağıda gösterilmiştir.
5216 Sayılı Büyükşehir
Belediyesi Kanunu (2004): Büyükşehir belediyelerinin yetki ve sorumluluklarını
genişleten ve sınırlarını belirleyen düzenleme.
5393 Sayılı Belediye Kanunu
(2005): Belediyelerin teşkilat yapısını, görev ve yetkilerini yeniden
düzenleyen temel yasa.
5302 Sayılı İl Özel İdaresi
Kanunu (2005): İl özel idarelerinin yetki ve görevlerini tanımlayan düzenleme.
6360 Sayılı Kanun (2012):
Büyükşehir statüsündeki illerin sayısını artıran ve büyükşehir belediyelerinin
yetkilerini kırsal alanları da kapsayacak şekilde genişleten düzenleme.
644 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname (2011): Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın yetkilerini artırarak yerel
yönetimlerin imar ve çevre düzenlemeleri üzerinde merkezi denetimi güçlendiren
düzenleme.
Bu düzenlemeler, yerel
yönetimlerin hizmet sunum kapasitelerini artırmayı amaçlamakla birlikte, aynı
zamanda merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki denetimini de
güçlendirmiştir.
Yerel
Yönetimlerde Sorun Alanları: Erdoğan ve Yaşamış’ın Farklı Bakış Açıları
Erdoğan, yerel yönetimlerde
yolsuzluk, usulsüzlük, yetki karmaşası ve finansal sorunlara vurgu yaparken,
Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış’ın değerlendirmeleri bu sorunların kökenine ve
sistemik nedenlerine daha derinlemesine bir bakış sunmaktadır.
Yaşamış’a göre, yerel
yönetimlerde verimlilik düşüktür ve liyakat ve ehliyet ilkelerinden uzaklaşılmıştır.
Belediyelerde siyasal bağlılık ve sadakat liyakatin önüne geçmiş ve siyasal
kayırma yaygınlaşmıştır. Belediyelerin mali kaynakları sınırlıdır ancak lüks ve
israf ön plandadır. Belediye birimlerinin görev ve yetki dağılımı belirsizdir.
Yetki devri ve eşgüdüm eksiktir. Özellikle ihale süreçlerinde ve kamu
kaynaklarının kullanımında yolsuzluk yaygındır.
Erdoğan’ın konuşmasındaki sorun
tanımlarının ve çözüm önerilerinin, Yaşamış’ın çözümlemeleriyle
karşılaştırılması bu sorunların yalnızca uygulama değil aynı zamanda sistemsel
yönetsel kökenleri olduğunu göstermektedir.
Karşılaştırmalı
Çözümleme
Erdoğan’ın çözüm önerileri,
yerel yönetimlerin etkinliğini artırmak ve yolsuzlukları önlemek için merkezi
yönetimle daha güçlü bir eşgüdüm ve denetim mekanizması kurulmasını içerirken,
Yaşamış’ın yaklaşımı yerel yönetimlerin kendilerini kurumsal olarak
geliştirmesini ve merkezi müdahalenin sınırlandırılmasını savunmaktadır.
Özellikle Erdoğan’ın
belediyelerdeki yolsuzluklara karşı saydamlık ve etkin denetim önerisi,
Yaşamış’ın denetim mekanizmalarının işlevsiz hale getirildiği ve merkezi
yönetim tarafından denetimsiz bırakıldığı eleştirisiyle doğrudan çelişmektedir.
Yaşamış’a göre, merkezi yönetim reform adı altında yerel yönetimleri denetim
altına almış ve yerel özerkliği zayıflatmıştır.
İki Görüşün
Değerlendirmesi
Erdoğan ve Yaşamış’ın yerel
yönetim çözümlemeleri yerel yönetimlerin sorunlarına ilişkin iki farklı bakış
açısı sunmaktadır. Erdoğan, merkezi yönetimin denetimini ve yerel yönetimlerin
denetimini güçlendirme önerisi sunarken, Yaşamış, yerel yönetimlerin kurumsal
gelişimine ve özerkliğine odaklanmaktadır. Bu iki farklı bakış açısı yerel
yönetimlerin geleceğine ilişkin tartışmanın merkezinde yer almaktadır.
Söylemde
Kullanılan Kavramların Çözümlemesi
"Daha etkili ve eşgüdümlü"
ifadesi yerel yönetimlerin mevcut yapısının merkezi otoriteye yeterince bağlı
ve denetimi altında olmadığını ima ediyor. Erdoğan’ın söyleminde, yerel
yönetimlerin etkinliğini artırmanın yolu olarak merkezi yönetimin (vali ve
kaymakamlar) daha güçlü bir rol üstlenmesi öneriliyor. Ancak bu ifade muğlaktır
ve “etkili” ve “eşgüdümlü” terimlerinin sınırları ve kapsamı net değildir. Türkiye’de
valiler ve kaymakamlar, merkezi yönetimi yerelde temsil eden atama ile göreve
gelen memurlardır. Yerel yönetimler ise seçimle işbaşına gelir. Erdoğan,
merkezi yönetimi temsil eden atama ile gelen bürokratların, seçimle gelen yerel
yöneticiler üzerinde daha fazla etkili olmasını öneriyor. Bu durum, yerel
yönetimlerin özerkliğine gölge düşürebilir.
Erdoğan’ın
Söyleminin Olası Hedefleri
Vali ve kaymakamların daha etkili
olması yerel yönetimlerin etkinliklerinin merkezi yönetim tarafından daha sıkı
denetlenmesi ve yönlendirilmesi anlamına gelebilir. Özellikle muhalefet
partilerine bağlı yerel yönetimlerin merkezi denetim altında tutulması
sağlanabilir. Yolsuzluk ve usulsüzlüklerin denetimi gerekçesiyle merkezi yöneticilerin
(vali ve kaymakamlar) denetim ve müdahale yetkileri artırılabilir.
Söylemin
Uygulama Alanı ve Olası Sonuçları
Vali ve kaymakamların yerel
hizmetlerin planlanmasında ve uygulanmasında daha fazla yetki kullanması
belediyelerin karar alma gücünü zayıflatır. Vali ve kaymakamlar merkezi hükümet
tarafından atandığı için, iktidar partisi bu bürokratlar aracılığıyla muhalefete
bağlı yerel yönetimleri zor durumda bırakabilir. Saydamlık ve denetim
artırılacağı iddia edilse bile bu denetim yerel meclislerden ve halktan çok
merkezi yöneticilerin denetimi şeklinde olabilir.
Erdoğan’ın
Söylemi ve Yerel Yönetim Özerkliği
Erdoğan’ın bu söylemi,
Türkiye’nin imzaladığı Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı ile de çelişiyor.
Şart, yerel yönetimlerin demokratik özerklik ve halk iradesine dayalı yönetim
hakkını savunur. Ancak Erdoğan’ın söylemi, merkezi hükümetin bu özerkliği
sınırlama isteğini gösteriyor.
Erdoğan’ın “vali ve
kaymakamların daha etkili ve eşgüdümlü olması” önerisi, aslında yerel
yönetimlerin merkezi denetim altında tutulması ve muhalefetin güçlü olduğu
yerel yönetimlerin etkisinin azaltılması anlamına gelebilir. Söylemin yüzeydeki
amacı yolsuzluk ve etkin yönetim sağlamak gibi görünse de altında merkezi
yönetimin yerel yönetimleri daha çok ve sıkı denetleme isteği yatmaktadır.
Söylemin
Tarihsel ve Siyasal Bağlamı
Türkiye’de yerel yönetimlerin
merkezi hükümetle ilişkisi, tarihsel olarak daima gerilimli bir alan olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet’e geçişte, merkezi otoritenin yerel idare
üzerindeki denetimi her zaman güçlü tutulmuştur. Cumhuriyet döneminde ise merkezi
yönetim, yerel yönetimlerin bağımsız hareket etmesini genellikle bir tehdit
olarak algılamış ve denetim mekanizmalarını güçlü tutmuştur. Vali ve
kaymakamlar, merkezi hükümetin yereldeki temsilcileri olarak bu denetimin
başlıca araçları olmuştur. AKP, ilk yıllarında yerel yönetimleri güçlendirme ve
demokratikleştirme iddiasıyla iktidara geldi. Ancak zamanla merkezi kontrolü
güçlendirdi. Erdoğan’ın bu söylemi, AKP’nin erken dönem yerelleşme söyleminden
uzaklaşarak yeniden merkeziyetçi bir yaklaşıma geçtiğini gösteriyor.
Erdoğan’ın Söyleminin
Güçlü ve Zayıf Yönleri
Güçlü Yönler: Merkezi
yöneticilerin denetimi ile yerel yönetimlerdeki yolsuzlukların önüne geçileceği
öne sürülüyor. Vali ve kaymakamların yerel hizmetlerin eşgüdümünde daha etkili
rol alması, hizmet sunumunda bütünlük sağlayabilir.
Zayıf Yönler: Merkezi yönetimin
yerel yönetim üzerindeki etkisinin artması, yerel demokrasinin zayıflaması
anlamına gelir. Seçimle işbaşına gelen yerel yöneticilerin yerini atamayla
gelen yöneticiler alır. Vali ve kaymakamlar merkezi hükümetin ataması ile
göreve geldiği için, merkezi hükümet bu bürokratlar aracılığıyla muhalefet
partisine ait belediyelere baskı uygulayabilir.
Vali ve
Kaymakamların Yetki Artışı Ne Anlama Gelebilir?
Erdoğan’ın söylemindeki “vali
ve kaymakamların daha etkili ve eşgüdümlü çalışması” kavramının anlamlarına değinmek
gerekir. Vali ve kaymakamların yerel yönetimlerin projelerini denetleme ve
gerektiğinde müdahale etme yetkileri genişletilebilir. Belediyelerin mali
işlemleri üzerinde valilik ve kaymakamlıkların daha fazla denetim yapması
sağlanabilir. Bu, yerel yönetimlerin mali özerkliğini zayıflatır. Kentsel
dönüşüm ve imar projelerinde yerel yönetimlerin yetkisi sınırlanarak, bu
projeler valilik ve kaymakamlık denetimine açılabilir. Belediyelerde yolsuzluk
veya usulsüzlük gerekçesiyle örtük kayyım atanma süreci hızlandırılabilir.
Özellikle sağlık, eğitim, afet yönetimi gibi hizmetlerde valilik ve
kaymakamlıkların doğrudan müdahil olması sağlanabilir.
Söylemin Yerel
Demokrasi ve Katılım Açısından Değerlendirilmesi
Erdoğan’ın söylemi, yerel
demokrasi ve yerel katılım açısından sorunludur. Belediye başkanları ve
belediye meclislerinin karar alma gücü zayıflar. Yerel hizmetlerin
planlanmasında ve uygulanmasında halkın etkisi azalır. Yerel yönetimler, yerel
sorunlara yerel çözümler üretme yetkisini kaybeder. Bu söylem Avrupa Yerel
Yönetim Özerklik Şartı’na aykırıdır. Türkiye’nin onayladığı bu uluslararası
sözleşme, yerel yönetimlerin merkezi denetim altında olmaması gerektiğini
belirtir.
Söylemin
Siyasal Amacı
Özellikle büyükşehir
belediyelerinin muhalefet partilerine geçmesi sonrası, merkezi hükümetin bu
belediyeleri kontrol altına alma isteği dikkat çekmektedir. Gelecekte
muhalefetin kazandığı belediyelerin sayısının artması olasıdır. Erdoğan, yerel
yönetim reformu söylemi ile yerel yönetimlerin etkinliğini artırmayı değil,
merkezi kontrolü güçlendirmeyi hedefliyor olabilir. Yolsuzluk ve usulsüzlük
söylemi merkezi müdahalenin meşru bir gerekçesi olarak sunulmaya
çalışılmaktadır.
Söylemin Olası
Uygulamaları ve Sonuçları
Yeni bir yasal düzenleme gelebilir
ve vali ve kaymakamların yerel yönetimlerle ilgili yetkilerini artıran yeni bir
yasa çıkarılabilir. Vali ve kaymakamlar, muhalefete bağlı belediyelerde daha
sıkı denetim ve müdahalelerde bulunabilir. Belediye başkanlarının proje ve
bütçe uygulama yetkileri, merkezi yönetimin iznine bağlanabilir. Özellikle
muhalefet partilerine bağlı belediyelerde örtük kayyım atama süreçleri
hızlanabilir.
Söylemin
Gerçek Amacı Nedir?
Erdoğan’ın “vali ve
kaymakamların daha etkili ve eşgüdümlü olması” söylemi, yüzeyde yolsuzlukla
mücadele ve hizmet etkinliğini artırma amacı taşır gibi görünse de aslında
yerel yönetimlerin merkezi kontrol altına alınmasını amaçlamaktadır. Bu, yerel
yönetimlerin demokratik özerkliğini zayıflatarak, merkezi hükümetin siyasal ve yönetsel
denetimini güçlendirmeyi hedefleyen bir strateji olarak değerlendirilebilir.
Erdoğan’ın
Yerel Yönetim Sisteminde Yeni Model Önerisi: Söylemsel ve Yapısal Bir
Değerlendirme
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yerel
yönetimlerde vali ve kaymakamların “daha etkili ve eşgüdümlü” olması gerektiği
yönündeki ifadesi, daha derinlemesine incelendiğinde, Türkiye’nin yerel yönetim
sisteminde köklü bir değişikliğe işaret etmektedir. Bu değişiklik, sadece yerel
yönetimlerin işleyişini değil, aynı zamanda siyasal güç dengelerini ve güvenlik
politikalarını da yeniden şekillendirecek bir strateji olarak
değerlendirilebilir.
İl Özel
İdarelerine Dayalı Yeni Modelin Temel Özellikleri
Büyükşehir ve ilçe
belediyelerinin sahip olduğu geniş yetkiler, İl Özel İdarelerine devredilerek,
merkezi hükümete bağlı valiler ve kaymakamlar eliyle yönetilmesi hedeflenmekte
olabilir. İl Özel İdaresi modeline benzer şekilde ilçe düzeyinde de özel
idarelerin oluşturulmasıyla, vali/kaymakamların yerel yönetim üzerindeki
denetim ve yürütme gücü artırılacaktır. Büyükşehir ve ilçe belediyeleri
varlığını koruyacak, ancak asıl karar ve uygulama yetkisi İl Özel İdareleri
eliyle merkezi yönetimin denetiminde olacaktır.
Söylemsel
Kurgunun Güçlendirilmesi
“Daha etkili ve eşgüdümlü” olma
vurgusu ifadesiyle vali ve kaymakamların yetki ve görevlerinin artırılmasıyla,
yerel hizmetlerin merkezi hiyerarşi içinde daha sıkı denetlenmesi gerektiğine ilişkin
üstü kapalı bir çağrıdır. Yolsuzluk ve güvenlik gerekçesiyle atanan kayyım
uygulamalarına olan eleştiriler göz önünde bulundurulduğunda, bu yeni model
“sistemi kendi içinden” denetleyen bir mekanizma olarak sunulabilir. PKK’nın
silah bırakma ve örgütün feshi girişimi bağlamında, yerel yönetimlerde merkezi
bir denetim yapısının zorunlu olduğu argümanı üzerinden stratejik bir söylem oluşturulmakta
olabilir.
Siyasi
İktidarın Merkeziyetçi Güç Konsolidasyonu
Yetkilerin İl Özel İdarelerine
devri, seçimle işbaşına gelen belediye yönetimlerinin karar alma ve uygulama
yetkilerini ciddi oranda kısıtlayacaktır. Atanmış yöneticiler olarak vali ve
kaymakamların yetki alanının genişletilmesi, siyasi iktidarın yerel yönetimler
üzerindeki doğrudan denetimini artıracaktır. Bu söylem ve öneriler, yerel
yönetim reformunun ötesinde, ülkenin terörle mücadele ve toplumsal denetim
stratejileriyle iç içe geçmektedir.
Olası Sonuçlar
ve Etkiler
Merkezi yönetimin yerel yönetimler
üzerindeki denetim yetkisinin artırılması amaçlanmaktadır. Bu, yerel
yönetimlerin özerkliğinin daralması ve demokratik katılım mekanizmalarının
zayıflaması anlamına gelir. Güneydoğu Anadolu gibi bölgelerde, merkezi
hükümetin siyasi rakiplerine karşı yerel yönetimler üzerinde daha etkili
müdahale olanağı ortaya çıkacaktır. Kayyım atanmasının istisna olmaktan
çıkarılarak sistemli ve resmi bir uygulama haline gelmesi riski büyür.
Merkeziyetçi denetim artarken yerel yönetimlerin yerel ihtiyaçlara hızlı ve
esnek yanıt verme kabiliyeti azalabilir.
Erdoğan’ın konuşmasında yer
alan vali ve kaymakamların “daha etkili ve eşgüdümlü” olması gerektiği ifadesi,
sadece teknik bir denetim çağrısı değil; Türkiye’nin yerel yönetim sistemini il
özel idarelerine dayandıran, merkeziyetçi ve siyasi-stratejik bir reform
planının söylemsel işareti gibi gözükmektedir. Bu yeni model, yerel demokrasiyi
zayıflatırken, merkezi yönetimin siyasal ve güvenlik alanındaki denetimini
pekiştirmeyi amaçlamaktadır.
DEĞERLENDİRME
VE SONUÇ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yerel
yönetimlere ilişkin konuşması, Türkiye’nin yerel yönetim sisteminde köklü bir
değişikliğin işaretlerini taşımaktadır. Yüzeyde yolsuzlukla mücadele ve etkin
yönetim sağlama amacı vurgulansa da önerilen modelin asıl amacı yerel
yönetimlerin merkezi denetim altına alınması ve yerel özerkliğin
zayıflatılmasıdır.
Özellikle vali ve kaymakamların
“daha etkili ve eşgüdümlü” olması gerektiği ifadesi, yerel yönetimlerin merkezi
hükümetin daha fazla denetimine tutulacağını göstermektedir. İl ve ilçe özel
idarelerine dayalı olacağı sanılan bu yeni sistemin, yerel yönetimleri büyük
ölçüde etkisizleştirerek, merkezi yönetimin yerel düzeydeki gücünü artırması olasıdır.
Bu durum, yerel yönetimlerin
demokratik işleyişini ve halkın yerel yönetimlere katılımını zayıflatabilir.
Yerel hizmetlerin planlanması ve uygulanmasında halkın ve seçilmiş
yöneticilerin etkisi azalacak, yerine merkezi atamayla görevlendirilen vali ve
kaymakamlar karar verici konumda olacaktır.
Ayrıca bu model yerel
yönetimlerin özerkliğini sınırlayarak, merkezi hükümetin siyasal ve yönetsel denetimini
güçlendirebilir. Böylece merkezi hükümet, yerel yönetimlere kayyım atama
uygulaması yerine bu yeni modelle merkezi denetimi kalıcı hale getirmeyi
hedeflemektedir.
Sonuç olarak, Erdoğan’ın
konuşması ve önerileri, yerel yönetimlerde reform söylemiyle maskelenmiş,
merkeziyetçi bir denetim stratejisi olarak değerlendirilebilir. Yerel
demokrasiyi güçlendirme iddiasının aksine, bu model yerel yönetimlerin
bağımsızlığını ve demokratik işleyişini ciddi şekilde zayıflatma potansiyeline
sahiptir.
Böylelikle halen muhalefetin
elinde olan gelecekte sayılarının çok daha fazla artması beklenen belediyeler
ve büyük şehir belediyeleri muhalefet partilerinin elinden alınmış ve merkezi
hükümet tarafından atanmış olan vali ve kaymakamlara il özel idareleri
aracılığıyla verilecek yeni statüyle ve yetkilerle iktidar partisinin
denetimine alınması sağlanmak istenmekte olabilir.
Bir başka amaç da PKK’nın silah
bırakması ve kendisini feshetmesinden sonra kayyım ataması istisna durumuna
getirilmek istendiği için esasen iktidar tarafından atanmış olan vali ve
kaymakamlar nedeniyle kayyım atanmasına gerek kalmaması sağlanmak istenmiş
olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder