Seçimlere Doğru: AKP ve CHP’nin Seçim Stratejilerinin
Karşılaştırmalı Siyaset Bilimi Açısından Çözümlenmesi
Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış
ORCID:
0000-0002-8756-1366
ÖZ
Bu çalışma,
Türkiye’de yaklaşan Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerine yönelik olarak
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP)
geliştirdiği seçim strateji ve taktiklerini karşılaştırmalı siyaset bilimi açısından
çözümlemektir. Türkiye’nin siyasal rejiminde gözlenen otoriterleşme süreci
bağlamında, seçimlerin işlevi salt iktidar değişimi değil, mevcut rejimin meşruluğunu
yeniden üretme ve siyasal rekabeti sınırlama aracı haline gelmiştir. Bu
bağlamda, AKP'nin stratejileri; hukuksal araçlar yoluyla rakip adayları
etkisizleştirme, medya ve algı yönetimiyle seçmen tercihini yönlendirme ve kamu
kaynaklarını seçim yatırımı olarak kullanma ekseninde şekillenmektedir. CHP
ise, bu baskıcı seçim ortamına “eylemli muhalefet” ve taban seferberliğiyle
yanıt vermekte; seçim güvenliğini sağlamak, seçmen farkındalığını artırmak ve
iktidarın yarattığı meşruluk tartışmasını kamuoyuna taşımayı hedeflemektedir.
Çalışmada, rekabetçi otoriter rejimlerde seçimlerin adil siyasal rekabetin
değil, iktidarın kontrol altında tuttuğu bir meşruiyet mekanizmasının parçası
olduğu saptanmıştır. Türkiye örneği, muhalefet partilerinin bu daralmış siyasal
alan içinde stratejik uyum sağlama yeteneklerini gözlemlemek açısından da özgün
bir model sunmaktadır.
Anahtar
Kelimeler: Seçim
Stratejileri, Rekabetçi Otoriterlik, Türkiye Siyaseti, Siyasal Muhalefet, AKP, CHP, Seçim Güvenliği,
Algı Yönetimi
GİRİŞ
Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı ve parlamento
seçimleri 2028 yılında yapılacaktır. Buna karşın, özellikle ana muhalefet
partisi CHP’nin seçimlerin bir an önce yapılması için başlattığı girişim ülkeyi
seçim ortamına sürüklemiştir. CHP ve AKP cumhurbaşkanlığı seçimine hazırlanmaktadırlar.
İktidar ve özellikle ana muhalefet kıyasıya bir siyasal mücadele içine girmiş
durumdadır. Ülkenin içinde bulunduğu anayasal, hukuksal, toplumsal ve ekonomik
koşullar seçimlerin önemini inanılmaz ölçüde artırmıştır. Kamuoyu yoklamalarına
göre 25 yıldır iktidarda bulunan partinin ilk seçimlerden yenilgi alarak
ayrılması olasılığı artmıştır. Her iki partide çok yoğun bir şekilde şimdiden
seçim kampanyalarını başlatmışlardır. Siyasal partilerin İzledikleri strateji
ve taktiklerin şifrelerinin ortaya çıkarılması karşılaştırmalı siyaset bilimi
açısından çok değerli bir çalışma olacaktır. Türkiye’de önümüzdeki
cumhurbaşkanlığı seçimi, sıradan bir seçim değil, adeta rejimin, hukukun ve
toplum yapısının kaderini belirleyecek bir “kırılma seçimi” olacaktır. Bu
yazının amacı iki önemli siyasal partinin yaklaşmakta olan seçimler için
uygulamaya başladıkları strateji ve taktiklerin algoritmalarını saptamaktır. Bu
bağlamda yanıt aranacak ata-araştırma sorusu ise “AKP ve CHP tarafından izlenen
seçim strateji ve taktikleri nelerdir şekkinde belirlenmiştir.
ÇÖZÜMLEME
AKP ve CHP’nin strateji ve
taktiklerini çözümlemek için dört ana başlıkta konu ele alınmıştır.
Anayasal, Hukuksal ve Rejime Dair Ortam: AKP, Erdoğan ve Cumhur ittifakı için, seçim
sadece iktidarda kalmak değil "meşruluk yenileme" savaşıdır. Çünkü
Anayasa’nın 101. maddesi Erdoğan’a üçüncü kez aday olma hakkı tanımamaktadır.
Bu yüzden hukuksal tartışmaların önüne geçmek, seçimi ‘çok önemli bir zorunluluk’
gibi sunmak ve yargıyı denetim altında tutmak ana strateji olarak benimsenmiş
görünüyor. AKP’nin MHP desteğiyle bu yolda izlemekte olduğu temel stratejiyi
‘APO kozu’ olarak isimlendirmek olanaklıdır. AKP Kürt seçmenlerin değil fakat
TBMM’deki Dem Partili milletvekillerin oylarını almak stratejisi izlemektedir.
Bu bağlamda PKK’nın kendisini feshetmesini ve silah bırakmasını sağlamak ve
Apo’nun umut hakkından yararlanmasını sağlamak stratejisi başat bir konum
kazanmıştır. Doğal olarak asıl hedeflenen Erdoğan’ın üçüncü kez aday olması
için DEM milletvekillerinin Anayasa değişikliğine olumlu oy vermeleridir.
CHP ise meşruluk krizini seçim
öncesi kamuoyunun temel tartışma konusu haline getirmek istiyor. "Erdoğan
aday olamaz" söylemiyle rejim sorununu öncelemek, kamu vicdanında bir meşruluk
tartışması başlatmak temel strateji olarak benimsenmiştir.
Ekonomik Zemin Üzerinden Seçim Psikolojisi: AKP seçime kadar zaman kazanmaya ve “halkın kriz
algısını ertelemeye” çalışıyor. Ekonomik gerçeklerle oynamak, düşük faiz-yüksek
enflasyon oyununu döviz müdahaleleriyle dengelemek, seçim öncesi maaş ve sosyal
destek artışlarıyla seçmeni yumuşatmak bu bağlamda öne çıkan AKP taktikleri
olarak yorumlanmalıdır.
CHP ise ekonomik yıkımın
faturasını iktidara kesmeye odaklanmıştır. Ancak, CHP seçmene "umut"
sunacak alternatif ekonomik programlar konusunda hâlâ net bir vitrin sunamamıştır.
CHP’nin izleyeceği ekonomik stratejinin yüksek enflasyon, yaşam pahalılığı,
yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliği söylemini merkeze alması
beklenmelidir.
Toplumsal Fay Hatlarını Yönlendirme Stratejileri: AKP "kültürel kutuplaşma"yı
canlandırmaya devam etmektedir: dinsel ve mezhepsel değerler, beka, ulusal
güvenlik, Alevilik, Kürt meselesi, LGBT karşıtlığı ve “yerli-ulusal” vurgusu. AKP
bu strateji ile seçmenin akılcı ekonomik taleplerini gölgelemek amacını
gütmektedir.
CHP ise “birleştirici söylem”
arayışındadır. ‘Millet İttifakı’ ruhunu canlandırarak, ortak kimlikler üstünden
kutuplaşmayı yumuşatma denemeleri vardır. Demokrasi, hukuk devleti, adalet,
liyakat gibi “ortak sorunlar”a odaklı strateji izleme tercih edilmektedir.
Seçim Güvenliği ve Yönlendirme Mekanizmaları: AKP, daha önceki seçimlerde örnekleri görüldüğü
üzere, bu seçim sürecinde de "eylemli denetimi" elinde tutmak için YSK’yı,
Anadolu Ajansı’nın bilgi akışını, TRT ve yandaş medyanın algı denetimini ve güvenlik
bürokrasisinin psikolojik üstünlüğünü kullanmaya hazırlanmaktadır.
CHP ise seçim günü için sandık
güvenliği, gözlemci ağı ve sonuçların anlık izlenmesi üzerinde çalışmaktadır.
“Seçim gecesi şoku” yaşanmaması için sivil toplum, barolar ve bağımsız
gözlemcileri devreye sokmayı planlamaktadır. Ancak bu kez CHP seçim öncesinde
çok değişik bir kampanya stratejisi oluşturmuştur. Öncelikle yapılan bir de
facto oylamayla partinin Cumhurbaşkanı adayını kesinleştirmiştir.
Böylelikle seçim meydanlarını harekete geçirmiş ve siyasal etkinliklere önceden
görülmediği ölçüde siyasal etkinlikler başlatmıştır. Cumhurbaşkanı adayının
görevden uzaklaştırılması üzerine Belediye binası önünde bir hafta süren
siyasal toplantılar düzenlemiştir. Buna ek olarak her hafta İstanbul’un bir
ilçesinde ve her hafta sonu değişi bir il merkezinde siyasal açık hava
toplantıları düzenlemeye başlamıştır. CHP’nin bu stratejisinin seçmeni şimdiden
seçimlere hazırlamak ve siyasal açılımlarla iktidar partisini baskı altında
tutmak olduğun gözlemlenmektedir. Bu
bağlamda en dikkat çekici stratejik eylem yaklaşık 16 milyon kişinin erken
seçim ve Ekrem İmamoğlu’nun adil yargılanması için açılan kampanyada imza
vermesidir. Kampanyayı bir adım öteye götüren CHP başlattığı yeni kampanya ile
erken seçim isteyen seçmen sayısını 30 milyona çıkartmayı hedeflemektedir. CHP
lideri izlenmeye başlanan stratejiye “eylemli muhalefet” adını vermiştir. Özetlenen bu çalışmalar CHP’nin seçim
stratejisini uygulamak bakımından diğer partilerin ve özellikle AKP’nin çok
önüne geçtiğini göstermektedir.
Türkiye Cumhurbaşkanlığı Seçimi: AKP ve CHP’nin
Stratejik Mücadelesi
Anayasal ve Hukuksal Çerçeve: AKP tarafından izlenmekte olan strateji hukuk
açısından tartışmalı olan Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığı sorunun seçim
gündeminden uzaklaştırmak için "eylemli kabul" zemini yaratmaktır. Koalisyon
ortağı olan MHP ise bu yolda AKP’ye çok önemli bir destek vermektedir. AKP
stratejistleri 2018 seçimleri ve anayasa değişikliğinin "başlangıç"
olduğu savını işleyerek hukuksal tartışmayı boğmayı planlamaktadır. Yargıtay ve
Anayasa Mahkemesi üstünden muhalefetin hukuksal itiraz kanallarını
etkisizleştirme hazırlığı bu stratejinin bir diğer tamamlayıcı unsurudur. Bu
bağlamda, 2023 seçimlerinde de benzer şekilde Erdoğan’ın adaylığına itirazlar
YSK tarafından reddedilmişti. Şimdi aynı “teamül”ü hukuksal norm haline getirmek
hedeflenmektedir.
CHP Stratejisi seçim başlamadan
meşruluk tartışması yaratıp, iktidarın "hukuk dışılığı" temasını
seçmenin bilincine yerleştirmek istemektedir. Hukukun askıya alındığı ve seçim
yoluyla değişim olasılığının “zorlaştırıldığı” anlatısını yaygınlaştırmak
istemektedir.
Ekonomik Koşulların Seçim Üzerindeki Rolü: AKP stratejisinde ekonomik kriz seçime kadar
"örtülecek bir sorun" gibi ele alınmaya çalışılmaktadır. Geçici
zamlar, sosyal yardımlar ve kamu maaşlarıyla seçmenin “anı kurtarma” duygusu
beslenmek istenmektedir. ‘Swap’ anlaşmaları ve ‘rezerv satışlarıyla’
döviz fiyatlarının seçim sürecinde kararlı görünmesini sağlamak temel ekonomik
taktikler ortaya çıkmaktadır. Seçim arifesinde “vergi affı, EYT genişlemesi,
emekli maaşı promosyonları” gibi klasik seçim manevralarıyla tabanını konsolide
etmek amaçlanıyor. TÜİK aracılığıyla enflasyon oranı çok düşük
gösterilmektedir. 2023 seçiminde seçim öncesi asgari ücrete yapılan artış (2022
sonunda) ve emekli maaşları iyileştirmeleriyle benzer bir ekonomik ‘illüzyon’
yaratılmıştı. Aynı yöntem yeniden devrededir.
CHP stratejisinde ise ekonomik
kriz, yoksullaşma ve gelir adaletsizliğini temel seçim argümanı olarak merkeze
koyuyor. “IMF’siz yapısal reform vurgusu”, yatırım ve üretim ekonomisine dönüş
söylemi stratejinin temel unsurlarını oluşturacaktır. Seçimden önce kriz
boyutunu açıklayan veri ve raporları yaygınlaştırarak seçmeni "gerçeklerle
yüzleştirme" çabası içine girmesi bekleniyor.
Toplumsal Fay Hatlarının Kullanımı: AKP stratejisi seçimi sadece siyasal değil,
kültürel bir hayatta kalma savaşı olarak sunmak istemektedir: “Biz gidersek
vatan bölünür, din elden gider” söylemiyle tabanının duygusal bağlılığını
diri tutmak istemektedir. Alevilik, Kürt meselesi, LGBT karşıtlığı,
sığınmacılar gibi konuları gündemleştirerek toplumda kutuplaşmayı sürdürmekte
ve bu kutuplaşmadan oy devşirmek istemektedir. “İstanbul’a seçilen Alevi
belediye başkanı” iması, Cumhurbaşkanlığı seçiminde de Kemal
Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğine karşı yürütülen kampanya, bu stratejinin somut
örneğidir.
CHP’de ise toplumda ortak
sorunları öne çıkararak kutuplaşmayı azaltma stratejisi başat strateji gibi
görünmektedir. Kimlik siyasetini yumuşatma, yerel sorunları ulusal gündemle
birleştirme stratejilerinin ana stratejiyle bütünleştirileceği anlaşılmaktadır.
Hukuk devleti, demokrasi ve adalet gibi daha üst düzey değerleri merkeze
koyarak seçmeni kimlik duygularını aşarak akılcı seçime yöneltmeye çalışmaktadır.
Seçim Güvenliği ve Medya Yönlendirmesi: AKP stratejisinde seçim güvenliğinde YSK, AA ve
kolluk güçlerinin eşgüdümlü çalışmasını sağlayacak bir yapı hazırlığı görülmektedir.
Medyada "alternatifsizlik" algısını sürdürmek, muhalefetin moral
üstünlük kazanmasını engellemek amaçlanmaktadır. Sonuçların hızlı
açıklanmasıyla psikolojik üstünlük elde etme planı yapılmaktadır. 2019 İstanbul
seçimlerinde AA’nın veri akışını durdurması ve seçmen psikolojisini etkilemek
için yönlendirmesi bilinen bir uygulamadır. Bu strateji halen geçerli
görünmektedir. AKP stratejisinde yandaş yazılı ve görsel medya çok ağırlıklı
bir yer tutmaktadır. Yandaş medya ağırlıklı bir propaganda yürütmektedir.
Yaklaşık 6000 kadar ücretli bir trol ağı vardır. ‘Deepfake’ teknolojisi seçim stratejisi
içinde önemli bir yer tutmaktadır. Algı yönetimi AKP’de çok önem verilen
stratejik bileşendir.
CHP stratejisi seçim gecesi
"anı anına" sandık takibi için sivil gözlemci ağı oluşturma
planlanıyor. Sonuçları medya dışı kanallarla hızlıca topluma duyurma
amaçlanıyor. Hukukçular, barolar ve STK’larla sandık sonrası itiraz süreçlerini
güvence altına alma çabası var. CHP’de trol stratejisi yoktur. Muhalif yazılı
ve görsel basın CHP’ye çok önemli destek sunmaktadır. Algı yönetimi ve deepfake
gibi teknolojik yaklaşımlar CHP’de yerleşik strateji olarak ortaya
çıkmamaktadır.
STRATEJİLERİN
ANA ÇİZGİLERİ
Aşağıdaki çizelgeler
sınıflandırılmış çözümleme özet sunmaktadır.
ÇİZELGE 1 AKP’nin
Seçim Stratejilerinin Sınıflandırılması |
||
Hedef |
Yöntem |
Somut Olgu
/ Örnek |
Erdoğan’ın Üçüncü Kez Aday Olmasının Önündeki
Anayasal ve Hukuksal engelleri kaldırmak |
Hukuksal tartışmayı “eylemli kabul”e çevirmek |
Erdoğan’ın adaylığına YSK kararıyla onay
verilmesi ve bu yolda teamül yaratılması |
Yasamayı denetlemek |
İktidarın meclis çoğunluğu, AYM yerine
Yargıtay’ı yeğlemek ve AYM kararlarını uygulamamak |
Bakanların sorumsuzluğu, keyfiliği, meclisi
önemsememesi, Atalay’ın tutukluluğunun devam etmesi |
Yargıyı denetlemek |
Yandaş yargı sınıfı yaratmak, baroları bölmek,
baro yönetim kurullarını görevden uzaklaştırmak |
AYM, Yargıtay, Yargıtay Başsavcılığı HSK ve YSK’ya
yandaş eğilimli kişilerle doldurmak |
Ekonomik Krizi Geçici Olarak Bastırmak |
Maaş artışları, sosyal yardımlar, ‘swap’
anlaşmaları, rezerv satışı |
2023 seçimlerinde asgari ücret ve emekli
maaşları artırıldı, TÜİK verileri makyajlandı |
Toplumu Kutuplaştırarak Tabanı Konsolide Etmek |
Dinsel, etnik ve kültürel fay hatlarını
kaşıyarak kimlik siyaseti yapmak |
2023’te Kılıçdaroğlu’nun Aleviliği üzerinden
kampanya; sığınmacı karşıtı-ulusçu kışkırtmalar |
Medya Üstünlüğünü Sürdürmek |
Devlet ve özel medyanın %90’ını denetlemek,
gündemi belirlemek |
TRT, AA ve yandaş kanalların muhalefet
karartması; seçime yakın “mega açılışlar” propagandası |
Seçim Güvenliği Yönlendirmesi |
YSK ve AA eşgüdümü, erken sonuç açıklamaları |
2018 ve 2019 seçim geceleri Anadolu Ajansı’nın
veri akışını durdurması, psikolojik üstünlük sağlama |
Muhalefetin CB adayını silmek ve etkisiz
kılmak, belediyelerini başarısız kılmak |
Aday hakkında davalar açmak, siyaset yasağı
getirmek, yolsuzluk ve terör iddiasıyla tutuklamak ve görevden uzaklaşmak,
belediye başkanlarını görevden almak, yerlerine kayyum ya da vekil atamak,
muhalif belediyelerin iş yapma gücünü kısıtlamak |
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ve görevden
uzaklaştırılması CHP ve Dem Partili belediyelere kayyum ve vekil atanması,
belediyelerce üretilen iş ve hizmetlerin merkezi yönetime alınması, çok
sayıda soruşturma açılması |
Ekonomik Başarıları Büyük Yatırım Örnekleriyle
Vurgulamak |
Açılışlar, daha önce yapılan açılışları
yinelemek, yatırımları ön plana çıkarmak, dolar ve euroyu baskı altında
tutmak |
Hava alanları, Kanal İstanbul, otoyollar, hızlı
tren, THY gibi, rezerv satışları yapmak |
ÇİZELGE 2 CHP’nin
Seçim Stratejilerinin Sınıflandırılması |
||
Hedef |
Yöntem |
Somut Olgu
/ Örnek |
Eylemli Muhalefet stratejisi |
CB adayını belirlemek, erken seçim için imza
kampanyası başlatmak, İstanbul’da ilçelerde ve illerde açık hava toplantıları
yapmak |
Saraçhane mitingleri, İmamoğlu ve erken seçim
için 16 milyon imza toplanması, 30 milyon yeni imza hedefi. |
Hukuksal Meşruluk Tartışmasını Gündemde Tutmak |
Anayasa ihlalleri, hukuk devletinden sapmaların
altını çizmek |
Kılıçdaroğlu’nun 2023’te “Erdoğan’ın adaylığı
gayrimeşru” söylemini seçim sürecinde öne çıkarması |
Ekonomik Gerçekleri Açıklamak |
TÜİK verilerinin, enflasyon ve işsizlik
rakamlarının sahte olduğunu topluma duyurmak |
İTO ve ENAG verileriyle “alternatif enflasyon”
farkındalığı yaratılması |
Toplumsal Birliği Öne Çıkarmak |
Kimlik siyaseti yerine “adalet, özgürlük ve
eşitlik” vurgusu |
Adalet Yürüyüşü, Alevi kimliğiyle barışık ama
üst kimlik vurgulu kampanya örnekleri |
Seçim Güvenliğini Güvence Altına Almak |
Sivil gözlemci ağı kurmak, sandık başı
organizasyonu güçlendirmek |
2019 İstanbul seçiminde “sayılan oyların
fotoğraflanması ve YSK’ya paralel veri akışı” uygulaması |
Medya Ablukasını Aşmak |
Sosyal medya, bağımsız medya ve yurttaş
gazeteciliğiyle görünürlük sağlamak |
2023’te Twitter, YouTube canlı yayınları,
Teyit.org ve Barolarla seçim gecesi anlık bilgi akışı |
Yatırımların başarısızlığı |
Hazine tarafından ödenen güvence tazminatları,
ihalelerin yandaş firmalara yasaya aykırı yöntemlerle verilmesi, üretken
olmayan alanlara yatırımı yapılması, özelleştirme yoluyla elde edilen
gelirlerin sonuna gelinmesi, gıdada kendine yeterli olmaktan uzaklaşılması,
dış ticaret açıkları, bütçe açıkları |
Servet transferi, dar ve sabit gelirlerinin
toplumsal statülerinde çok ciddi gerilemeler |
TÜRKİYE 2025’İN KRİTİK FARKLILIKLARI
Cumhurbaşkanlığı ve parlamento
seçimleri için izlenen stratejiler üç değişik katmanda yürütülmektedir: ‘Hukuksal
Cephe’ (adaylığın meşruluğu anayasa tartışması), ‘Psikolojik Cephe ("kazanıyoruz"
algısının medya ve alan üstünden yönlendirilmesi) ve ‘Ekonomik Cephe’ (zam,
yardım ve af dalgalarıyla seçmen sadakatini satın alma). AKP’nin stratejileri
rekabetçi otoriter rejimlerin seçim mühendisliği uygulamalarıyla birebir
örtüşmektedir. CHP’nin stratejileri, sivil direniş mantığında seçimlere katılan
muhalefet partilerinin uyum çabalarına benzemektedir.
Yukarıda verilen sınıflama çerçevesinde AKP’nin 2028 seçimleri
için uygulamakta olduğu propaganda kampanyalarının şifreleri aşağıdaki
çizelgelerde özetlenmiştir.
ÇİZELGE 3 Algı
Yönetimi ve Psikolojik Yönlendirme |
||
Amaç |
Yöntem |
Uygulama |
Seçimin “kazanılmış bir formalite” gibi
gösterilmesi |
Seçim öncesi anket şişirme, medya yönlendirmesi |
İktidara yakın anket firmalarıyla %55-60 “zafer
havası” pompalamak |
Muhalefeti kaotik, zayıf, bölünmüş göstermek |
Lider imajı üzerinden “güven vermez” söylemi |
Kılıçdaroğlu: “Kaybedecek adam”, İmamoğlu:
“Belediyeyi bile yönetemiyor” algısı oluşturma |
Kriz yokmuş gibi ekonomik gündemi perdelemek |
Maaş artışları, market indirimleri, “büyüme”
propagandası |
2023 seçimlerinde asgari ücret artışı ve TÜİK
enflasyonunu düşük gösterme |
Korku ve sindirme yaklaşımıyla ifade
özgürlüğünü kısıtlamak |
Güvenlik birimlerini, yargıyı ve savcılık
kurumunu kullanmak |
Gözaltına almalar, tutuklamalar, uzun süreli
hapis cezaları, iddianamelerin çok unun sürelerde hazırlanması ve mahkemeye
sevki, traktörlere trafik cezası |
ÇİZELGE 4 Devlet
Kaynaklarının Seferberliği |
||
Amaç |
Yöntem |
Uygulama |
Seçmen sadakati satın alma |
Sosyal yardım, maaş artışları, torba yasalar |
Emekli maaşı artışı, EYT düzenlemesi, seçim
öncesi af beklentisi |
“Büyük işler başardık” imajı yaratma |
Açılış ve temel atma törenleri |
Mega projelerin (hastane, köprü, metro) açılışının
seçime denk getirilmesi |
Güvenlik söylemiyle seçmeni kutuplaştırma |
Terörle mücadele / beka teması |
“Kandil ile işbirliği yapan muhalefet” iması,
terörle bağ kuran afiş kampanyaları |
ÇİZELGE 5 Seçim
Güvenliğini Denetim Altına Alma |
||
Amaç |
Yöntem |
Uygulama |
Seçim sonucu üzerindeki şüpheleri ortadan
kaldırmak |
AA’nın veri akışını yönetmek |
Sonucu psikolojik olarak erken ilan etmek, YSK
kararlarına anında meşruluk yüklemek |
Sandık başı yönlendirmesi |
Mobil seçmen kaydırma, kırsalda seçmen taşıma |
2018 ve 2023 seçimlerinde Doğu ve Güneydoğu’da
gözlemlenen seçmen hareketleri |
AKP’nin yaklaşımına karşılık CHP’nin karşı hamle ve stratejileri
aşağıda özetlenmiştir.
ÇİZELGE 6 Hukuksal ve
Meşruluk Savunusu |
||
Amaç |
Yöntem |
Uygulama |
Seçimin gayrimeşru çerçevesini seçmene
hatırlatmak |
Adaylık hukuksuzluğuna vurgu yapmak |
Anayasa’nın 101. Maddesi, “üçüncü kez aday
olamaz” tartışmalarını gündemde tutma |
YSK ve AA’nın rolünü sürekli tartışılır kılmak |
Seçim gecesi veri akışına paralel sistem kurmak |
2019 İstanbul modeli: CHP'nin bağımsız veri
merkezi |
ÇİZELGE 7 Toplumsal
Seferberlik |
||
Amaç |
Yöntem |
Uygulama |
Sandık güvenliği sağlamak |
Gönüllü gözlemci ağı kurmak |
Oy ve Ötesi, barolar, sivil toplumla sandık
başı eşgüdümü |
Muhalefet moralini yüksek tutmak |
“İkinci tur mutlaka var” veya “kazanmaya çok
yakınız” mesajı |
Seçmen yorgunluğunu ve umutsuzluğu kırmak için
pozitif dil kullanımı |
ÇİZELGE 8 Ekonomik
Gerçeklerle Seçmeni Uyandırma |
||
Amaç |
Yöntem |
Uygulama |
Seçmen yönlendirmelerini önlemek |
Gerçek enflasyon verilerini yaygınlaştırmak |
ENAG, İTO, akademisyen raporlarının kamuoyunda
dolaşıma sokulması |
AKP’nin “iyileştirme” paketlerini geçici olarak
deşifre etmek |
Zamların seçim sonrası geri alınacağına vurgu
yapmak |
2023 sonrası yapılan vergi artışları ve fiyat
şoklarını örnek göstererek seçmeni uyarma |
ÇİZELGE 9 Medya
Ablukasını Delme |
||
Amaç |
Yöntem |
Uygulama |
Sansürü ‘bypass’ etmek |
Sosyal medya, bağımsız basın, “YouTube” canlı
yayınları |
Gazeteci, akademisyen, sanatçı işbirlikleriyle
viral içerikler üretmek |
Genç seçmeni etkilemek |
“TikTok”, “Instagram”, “Reels” tabanlı içerik |
“2023’te İmamoğlu’nun kullandığı kısa video
stratejisinin devamı |
Sonuç olarak belirtmek
gerekirse, AKP bir “devlet partisi” gibi, CHP ise bir “sivil direniş hareketi”
mantığıyla çalışıyor. Stratejiler birbirinden tamamen farklı, biri “kurulu
düzeni koruma” öteki “kurulu düzeni değiştirme” hedefini güdüyor.
Yaklaşmakta olan seçimlerde bir başka başat olgu
ortaya çıkmaktadır: rakip adayı sahneden uzaklaştırma ve etkisizleştirme. Bu
yolda izlenen stratejileri aşağıda açıklanmıştır. Bu tür stratejik hamlelerde hukukun
araçsallaştırılırması yani “hukuk kullanılarak adaletsizlik” yapılması sonucu
ortaya çıkmaktadır. Böylelikle halkın karşısına çıkamayan bir rakip ortaya
çıkmakta ya da etkisizleştirilmiş bir aday kalmaktadır. Bu taktiklerde esas amaç adayın kendi destekçilerinde
bile “kazanamaz” inancını oluşturmaktır. Bu şekilde seçmenin morali bozulur, oy
verme yolundaki güdülenmesi azalır. Bu alan daraltma stratejileri sayesinde rakip aday,
siyasal olarak yalıtılmış, yalnızlaştırılmış ve potansiyeli sınırlanmış hale
getirilir. Sonuç seçim öncesinde “Aday
Biçimlendirme” Mühendisliğidir. İktidar, seçim sürecine yalnızca “aday
çıkarmak” değil, aynı zamanda “rakip adayı şekillendirmek veya oyun dışı
bırakmak” açısından da müdahale edecektir. Bu üçlü stratejinin bir bütünlük
içinde işlemesi sağlanmak istenmektedir: ‘hukuken sıkıştır’, ‘toplumda
itibarsızlaştır ve alanını daralt’ ve ‘görünmez hale getir’. (ENA Grup, 2024).
ÇİZELGE 10 Hukuksal
Abluka ve Adaylığın Olanakszılaştırılması |
||
Amaç |
Araç |
Örnek /
Uygulama |
Rakip adayın aday olmasını engellemek |
Dava açmak, mahkûmiyet kararı çıkarmak, YSK
kararları |
Ekrem İmamoğlu'na “Yüksek Kurul’a hakaret”
davası ile siyasal yasak tehdidi |
Seçmen gözünde meşruluğunu tartışılır hale
getirmek |
“Yolsuzlukla itham etme”, “terörle
ilişkilendirme” |
Mansur Yavaş için sahte senet davası, İmamoğlu
için “PKK ile el ele” imaları |
Anayasa’nın muğlak hükümlerini kullanmak |
3. dönem adaylık tartışmalarını tersine çevirme |
Erdoğan’ın 3. kez aday olması önündeki engelin
YSK ve Meclis çoğunluğu ile aşılması |
ÇİZELGE 11 Psikolojik
Operasyonlar ve İmaj Yıpratma |
||
Amaç |
Araç |
Örnek /
Uygulama |
Adayı küçük düşürmek ve güven kaybı yaratmak |
Mizahi alay, itibarsızlaştırıcı söylem |
“Maklubeci”, “gezici”, “beceriksiz”, “tembel”
söylemleriyle İmamoğlu hedef alındı |
Kendi tabanında tereddüt yaratmak |
Alevilik, mezhep, etnik köken vurgusu |
Kılıçdaroğlu için “Alevi, seçilemez” teması
uzun süre kullanıldı |
Halkta “kazanamaz” algısı oluşturmak |
Medya ve anketleri yönlendirmesi |
“İmamoğlu kazanamaz, Erdoğan bir kere daha
alır” gibi söylemler yaygınlaştırıldı |
ÇİZELGE 12 Kurumsal ve
Medya Kapanıyla Adayın Alanını Daraltmak |
||
Amaç |
Araç |
Örnek /
Uygulama |
Medyada görünürlüğünü engellemek |
RTÜK cezaları, ambargolar |
İmamoğlu’nun konuşmalarının TRT ve ATV’de yer
bulamaması |
Belediye imkânlarını kısıtlamak |
Bakanlık denetimleri, müfettiş raporları,
İçişleri Bakanlığı soruşturmaları |
İBB’ye karşı 2.000’in üzerinde soruşturma
açılması |
Halkla temasını kesmek |
Valilik yasakları, miting izinleri,
karşı-protestolar |
CHP mitinglerine yakın tarihlerde “resmi
açılış”larla aynı alanın kullanılması |
ETKİSİZLEŞTİRME VE KARŞI STRATEJİLER
Bu yoldaki en önemli etkinlik hukuksal abluka ve siyasetten
yasaklama girişimleridir. İktidar hamle yaparak adayın hukuk yoluyla siyaset
dışına itilmesi (dava, soruşturma, ceza tehdidi) stratejisini uzun bir süredir
uygulamaktadır. En sık kullanılan savlar ise “terör bağlantısı”, “kamu görevine
aykırı davranış”, “YSK’ya hakaret”, “etik ihlal” gibi iddialardır. İstanbul
örneğinde olduğu üzere İmamoğlu’na verilen “YSK üyelerine hakaret” davasıyla siyasal
yasak tehdidi oluşturulmak istenmektedir.
Muhalefetin karşı hamlesinde
ise hukuksal sürecin siyasallaştığını kamuoyuna sürekli anlatma çabası önde
gelen strateji olarak ortaya çıkmaktadır. Muhalefet “seçimden korkuluyor”
algısını yayarak moral üstünlük sağlamaya çalışmaktadır. Alternatif aday
senaryolarını erken gündeme getirip iktidarın manevrasını boşa çıkartma taktiği
uygulanmaktadır.
Psikolojik operasyonlar ve imaj yıpratma izlenen bir
başka stratejidir. İktidarın yaklaşımında adayın kişisel zayıf noktaları üzerinden
algı mühendisliği yapmak en önde gelen taktik olarak ortaya çıkmaktadır. Etik
köken, mezhep, kimlik gibi toplumsal fay hatlarını kullanarak kutuplaştırma
çabaları yoğunlaştırılmak istenmektedir. Seçmenin bilinçaltına “bu kişi
seçilemez” düşüncesi aşılanmak istenmektedir. Örneğin 2023 seçimlerinde Kılıçdaroğlu’nun
Alevi kimliği sosyal medya trolleri üzerinden “oy verilebilirlik”
tartışmalarına malzeme edildi.
Buna karşılık muhalefet
yaklaşımında imaj yıpratmalarına duygusal, insancıl anlatımlarla karşı
koymak geliştirilen en önemli strateji olarak ortaya çıkmaktadır. Kutuplaştırma
yerine kapsayıcı liderlik imajı çizmek ve “adayın kimliği değil, ülkenin geleceği
önemlidir” vurgusu yapmak izlenen öteki yaklaşımlar olarak gözlenmektedir. Kılıçdaroğlu
“Aleviyim” videosuyla kimliğini bizzat sahiplenerek, iktidarın malzeme
olarak kullanacağı konuyu önceden etkisizleştirdi.
Bu yolda izlenen bir başka strateji alan daraltma ve medya
kapanı kurma stratejisidir. İktidar adayın medya görünürlüğünü en aza indirmek
için özellikle TRT, RTÜK ve yandaş medya kullanılmaktadır. Belediyelere
müfettiş yağdırmak, kaynaklarını kurutmak bu bağlamda izlenen ikinci önemli
strateji olmak durumundadır. Seçim döneminde valilik ve kaymakamlık izinleriyle
muhalefetin alan çalışmasını kısıtlamak bir başka taktik olarak öne
çıkmaktadır. İstanbul örneğinde İBB’ye 2.000’in üzerinde soruşturma
açılmıştır. Mitinglerde provokatif gösterilere izin verilmektedir. TRT
ambargosu devam etmektedir.
Muhalefet ise karşı hamle
olarak sosyal medya, YouTube, bağımsız gazetecilik ağı üzerinden kendi medya
kanalını oluşturmak yoluyla yanıt vermektedir. “Bloke edilsek de halka
ulaşırız” inancını güçlendiren alanda birebir temas stratejisi uygulanmak istenmektedir.
Kısıtlamaları bizzat göstermek ve “Bizi susturmaya çalışıyorlar” söylemiyle
mağduriyet üzerinden dayanışma yaratmak çabası görülmektedir. 2023 seçimlerinde
CHP, resmi kanallarda yer bulamadığı için YouTube canlı yayınlarını, sosyal
medyada viral içerikleri ana iletişim aracı yapmıştır.
Özetlemek gerekirse iktidar
seçim öncesinde muhalefet adayını hukuksal olarak sahneden indirmeyi, toplumsal
imajını zayıflatmayı ve alan ve medya hareket alanını daraltmayı hedeflemektedir.
Muhalefet ise buna karşı algı oyunlarına saydamlık ve insancıl vurgularla, hukuksal
ablukalara mağduriyet siyasetiyle ve alan daraltmaya sayısal mecralarla yanıt
vermeye çalışmaktadır.
ÇİZLGE 13 Çözümleyici
Özet |
|
İktidar
Stratejisi |
Muhalefet
Karşı Stratejisi |
Hukuksal tuzaklarla adaylığı engellemek |
Hukukun siyasallaştığını halka anlatmak, B
planları oluşturmak |
İmaj yıpratmak ve kimlik üzerinden
kutuplaştırmak |
Kapsayıcı liderlik profili, açık kimlik
sahiplenmesi |
Medya ve saha engellemeleri |
Dijital medya ordusu, birebir saha teması |
OTORİTERLEŞEN
İKTİDAR
Otoriterleşen ya da rekabetçi
otoriter nitelik taşıyan siyasal rejimlerde, serbest seçimlerin biçimsel olarak
korunması, rejimin meşruluğunu hem içeride hem de uluslararası düzeyde
sürdürebilmesi için kritik bir rol oynamaktadır. Bu tür rejimler için seçimler
yönetimin demokratik meşruluğunu pekiştirmenin yanı sıra, iktidarın siyasal
rakiplerini denetim altında tutma ve etkisizleştirme aracı işlevi de
görmektedir. Bu bağlamda, iktidar blokunun seçim sürecinde uyguladığı en temel
strateji, muhalefetin en güçlü adayını ya da muhalefetin ortak aday etrafında bütünleşme
olasılığını sistemli şekilde ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bu strateji, çok
boyutlu bir müdahale biçiminde hayata geçirilir ve üç ana ayakta şekillenir: Öncelikle
hukuksal müdahale mekanizmaları kullanılır. Rakip adayların doğrudan seçim dışı
bırakılması veya meşruluğunun zayıflatılması amacıyla, bağımlı yargı
mekanizmaları etkili bir şekilde devreye sokulmaktadır. Bu süreç çoğunlukla,
adaylara yönelik adli soruşturmalar, davalar ve siyasal yasak tehditleriyle
biçimlenir. Seçim öncesi dönemde bu tür hukuksal baskı, adayın siyasal hareket
alanını daraltmanın ve seçmen nezdinde “suçlu” algısı oluşturmanın önemli bir
aracıdır. İkincisi algı yönetimi ve medya yönlendirmesidir. Adayların imajını yıpratmak ve seçmen
desteğini aşındırmak amacıyla medya organları sistemli olarak kullanılmaktadır.
Bu süreçte, rakip adaylar genellikle "terör bağlantısı", "dış
mihrak işbirlikçiliği" ya da "ahlaki uygunsuzluk" gibi
suçlamalarla etiketlenmektedir. İktidar denetimindeki medya, muhalefet adayını
görünmez kılma, seçmene güvensizlik aşılayan içerikler üretme ve kamuoyunda
“kazanamaz aday” algısı inşa etme yönünde yoğun bir işlev üstlenir. Üçüncüsü, fiziksel
ve siyasal alan daraltmasıdır. Muhalefet adayının kampanya yürütme kapasitesi,
çoğunlukla kamu kaynaklarının kullanımı yoluyla sınırlanır. (Schedler, 2002). Belediyeler,
valilik izinleri, güvenlik bürokrasisi ve denetim mekanizmaları devreye
sokularak rakip adayın seçmenle temas kurma imkanları engellenir veya en aza
indirilir. Alan çalışması kısıtlanan ve medyada görünürlüğü düşürülen aday,
seçmen gözünde zayıflayan bir figür haline getirilir. Sonuç olarak,
otoriterleşme sürecindeki siyasal iktidarlar için seçimin asli işlevi, yönetimi
devretme olasılığını en aza indiren denetimli bir rekabet ortamı yaratmaktır.
Rakip adayın yarış dışı bırakılması ya da etkisizleştirilmesi, bu sürecin
merkezî stratejisi olarak belirginleşmektedir. Bu strateji, yalnızca bireysel
adayların değil, aynı zamanda siyasal muhalefetin toplu moral kapasitesinin ve
seçmenlerin demokratik güdülenmesinin de zayıflatılmasına hizmet etmektedir.
Böylelikle seçim, meşruluk tazeleme işlevini yerine getirirken, iktidarın
değişim riskini en aza indirir. (Bogaards, (2009).
Türkiye’de 2017 Anayasa
değişikliğiyle yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, ülke
siyasetini “tek kişi merkezli” bir yönetime dönüştürmüş; bu sistemsel dönüşüm,
seçimlerin artık iktidar değişiminin değil, iktidar blokunun meşruluğunu
yeniden oluşturma süreci haline gelmesine yol açmıştır. Bu dönüşüm
çerçevesinde, siyasal rekabetin en kritik ekseni, muhalefetin olası ortak
adayının etkisizleştirilmesi stratejisi etrafında şekillenmektedir. Nu bağlamda
ilk yaklaşım hukuksal baskı yoluyla adayın dışlanmasıdır. Muhalefetin adayları,
özellikle büyükşehir belediye başkanları (örneğin: İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı Ekrem İmamoğlu) seçim yarışına girebilecek potansiyel taşıdıkları anda,
hızla adli soruşturmalara ve yargı süreçlerine maruz bırakılmıştır. İmamoğlu’nun
“YSK üyelerine hakaret” davası, siyasal bağlamdan bağımsız düşünülemeyecek bir
şekilde, seçime olası aday olarak hazırlandığı dönemde hızla sonuçlandırılmış,
hakkında siyasal yasak ve hapis cezası kararı verilmek istenmiştir. Bu örnek,
adayın bizzat seçim dışına itilmesi veya “yargılanan aday” konumuna
sürüklenerek seçmen algısında meşruluk kaybına uğratılması yolundaki uğraşların
klasik bir örneğidir. İkinci yaklaşım medya yönlendirmesi yoluyla algı yıpratmasıdır.
Türkiye’de medyanın yaklaşık %90’ının
doğrudan ya da dolaylı biçimde iktidarın denetiminde olması, rakip adaylar
aleyhine kitlesel ölçekli algı operasyonlarını olanaklı kılmıştır. Özellikle
muhalefet adaylarının seçim dönemlerinde “terör örgütleriyle ilişki”
suçlamalarına maruz kalması, ulusal güvenlik tehdidi olarak sunulması, adayın
kişisel itibarsızlaştırılmasına yönelik özel dosyaların kamuoyuna servis
edilmesi ve siyasal ya da özel hayatı hedef alan “etik dışı” haber kuşatması gibi
yollar, seçmen algısında güven kaybı yaratmayı amaçlayan etkili bir stratejik
araç olarak kullanılmıştır. 2023 seçim sürecinde bu mekanizma, İYİ Parti lideri
Meral Akşener, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve belediye başkanları
üzerinden sıkça devreye sokulmuştur. Seçmenler nezdinde “devleti yönetemez,
güvenilmez, terörle ilişkili” imajı inşa edilerek, muhalefetin geniş koalisyon
oluşturma kapasitesi kırılmaya çalışılmıştır. Üçüncüsü, fiziksel alan daraltma
ve yönetsel engellemedir. Rakip adayların seçim kampanyası sürecinde kamusal
alanlarda etkinlik yürütmeleri, iktidara bağımlı kamu idaresi tarafından
sistemli biçimde kısıtlanmıştır. Miting izinlerinin verilmemesi, afiş, poster
ve ilanlarının toplanması, güvenlik güçleriyle mitinglerde fiziksel
engellemelere maruz kalmaları, seçim sürecinde devlet gücünün açıkça bir taraf
lehine seferber edilmesinin göstergeleri olmuştur. Örneğin, Kılıçdaroğlu’nun
2023 seçim kampanyasında birçok ilde düzenlemek istediği mitingler, “güvenlik”
gerekçesiyle iptal edilmiş, muhalefetin kampanya araçları belediyeler ya da
valilikler eliyle sınırlandırılmıştır.
Türkiye özelinde bu örnekler, otoriterleşmiş
sistemlerde seçim öncesi dönemin “adil rekabet” ilkesi çerçevesinde
işlemediğini; aksine, iktidar sahiplerinin siyasal sistemin tüm hukuksal, yönetsel
ve medyatik araçlarını kullanarak muhalefet adayını etkisizleştirdiğini
göstermektedir. Bu strateji seçmenin moral ve güdülenmesini kırmak, muhalefet
bloğunu bölmek, seçime katılımı düşürmek
ve iktidarın seçim sonrası “hukuksal ve demokratik meşruluk”unu tahkim etmek
için kritik öneme sahiptir.
SİYASAL REJİM TÜRLERİ VE SEÇİM ÖZGÜRLÜĞÜ
Muhalefet adaylarının seçim
sürecinden dışlanması ya da etkisizleştirilmesi, yalnızca seçim kampanyalarına
özgü bir rekabet stratejisi değil, aynı zamanda rejimin niteliğiyle yakından
ilişkilidir. Türkiye örneğinde, bu strateji oligarşik, despotik ve otokratik
yönetim kalıplarının iç içe geçmesiyle şekillenmektedir. Oligarşik yönelim
açısından bakılırsa Türkiye’de siyasal karar alma süreçleri, anayasal ve
kurumsal denge-denetleme mekanizmalarının erozyona uğramasıyla birlikte, geniş
halk kesimlerinin etkisinden arındırılmış ve dar bir siyasal elit çevresinin denetimine
girmiştir. Bu çevre yürütme erkiyle doğrudan bağlantılı siyasal aktörler, yargıdaki
stratejik kadrolar, güvenlik bürokrasisi ve büyük sermaye grupları arasındaki
işbirliği üzerinden şekillenmektedir. Bu yapı, seçimlerin olası sonuçlarına
göre değil, önceden belirlenmiş “iktidarın devamlılığı” hedefine göre hareket
etmekte; muhalefetin aday çıkarmasını sistemli olarak engellemekte ya da bu
adayların itibarını zayıflatacak önlemler almaktadır. (Levitsky ve Way, 2002).
Despotik sistemlerde, siyasal iktidarın meşruluğu
anayasal sınırlarla değil, kişisel otoriteyle oluşturulur. Türkiye’de
yürütmenin genişleyen yetkileri, yargının bağımsızlığını kaybetmesi, medya
üzerindeki baskılar ve kamusal alanın denetimi, muhalif adayların bireysel ve
kurumsal hareket alanını büyük ölçüde kısıtlamaktadır. Bu bağlamda, rakip
adayın etkisizleştirilmesi yalnızca hukuksal engellerle sınırlı kalmamakta siyasal
yasaklar, medya sansürü, eylemli baskı, seçmen psikolojisinde korku ve umutsuzluk
yaratacak algı operasyonları gibi araçlar yoluyla despotik uygulamalar devreye
girmektedir.
Otokratik yönelim açısından bakıldığında ise, Türkiye’de
mevcut sistem, liberal demokrasinin biçimsel unsurlarını (seçim, çok partili
yapı, anayasal devlet) korurken, otokratik eğilimler sergilemektedir. Otokratik
yönetimlerde, seçimlerin esas işlevi, iktidarın yenilenmesini sağlamak değil,
mevcut rejimin meşruluğunu güçlendirmektir. Bu çerçevede, rakip adayların seçim
sürecinde adaylıklarının hukuken geçersizleştirilmesi, medya görünürlüklerinin
engellenmesi ve eylemli baskı yoluyla siyasal alan dışına itilmeleri bir “seçim
mühendisliği” uygulaması olarak sistemli biçimde uygulanmaktadır.
Rakip adayın
etkisizleştirilmesi stratejisi, Türkiye’de sadece iktidar partisine üstünlük
sağlayan bir siyasal rekabet manevrası değildir; aynı zamanda ülkenin rejim
tipolojisinde yaşanan dönüşümün en açık göstergelerinden biridir. Bu strateji,
siyasal sistemin üç katmanlı bir siyasal işleyiş mekanizmasının ürünüdür.
ÇİZELGE 14 Özet |
|
Rejim
Özelliği |
Yansıması |
Oligarşik yönelim |
Siyasal ve ekonomik kararların dar bir elit
çevrede toplanması |
Despotik yönelim |
Hukuk devleti ilkesinin ihlal edilerek
adayların eylemli olarak engellenmesi |
Otokratik yönelim |
Seçim sürecinin adaletsizleştirilmesi,
rekabetin yapısal olarak bozulması |
TÜRKİYE’DEN ÖRNEKLER
Oligarşik Yönelim: Seçimlerin Elit Çevreler Tarafından
Denetim Edilmesi
Örnek 1: 2023
Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, 2023 seçimlerinde
Cumhurbaşkanlığı adaylığı için güçlü bir potansiyel taşıyan bir isimdi. Ancak,
İmamoğlu’nun başkanlık seçimlerine katılmasını engellemeyi amaçlayan bir dizi
strateji devreye sokuldu. İmamoğlu, Yüksek Seçim Kurulu üyelerine hakaret
ettiği iddiasıyla yargılandı ve hakkında siyasal yasak ve hapis cezası talep
edildi. Bu durum, İmamoğlu’nun adaylık hakkını engelleme amacı güdüyordu. Yargı
süreci hızlı bir şekilde ilerledi, ancak kararlar seçimden önce verilmediği
için seçmenler nezdinde etkisi sürdü. Aynı dönemde İmamoğlu’nun başkanlık
seçiminde güçlü bir rakip olabileceği yönündeki haberler ve söylemler, iktidara
yakın medya tarafından sıkça yansıtıldı. Bu strateji, seçmenleri İmamoğlu'nun
başarısına dair belirsizlik ve güvensizlik oluşturmaya yöneltti. Ekrem
İmamoğlu'nun İstanbul'da gerçekleştirdiği projeler, iktidar tarafından
engellenmeye çalışıldı. Belediyeye dair önemli projelerin finansmanları,
merkezi hükümet tarafından kısıtlandı. Seçim sürecinin elit çevrelerin denetim
ünde şekillendirilmesi, halkın karar alma süreçlerinden dışlanması ve
rakiplerin hukuksal engellemelerle “dışlanması” oligarşik bir stratejidir. (Tansel,
2018).
Despotik Yönelim: Hukuk ve Kamu Gücünün Aleyhte
Kullanılması
Örnek 2:
Selahattin Demirtaş ve HDP'nin Seçim Stratejisi: Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve onun eski
eş genel başkanı Selahattin Demirtaş, Türkiye'nin en önemli muhalefet
aktörlerinden biriydi. Ancak, HDP’nin siyasal etkisini kırmak amacıyla birçok
despotik araç kullanıldı. Selahattin Demirtaş, 2016 yılında tutuklandı ve 2023
seçimlerine katılma hakkı elinden alındı. Demirtaş’a yönelik tutukluluk kararı,
yalnızca kişisel bir ceza değil, aynı zamanda partinin ve hareketin siyasal etkinliklerinin
engellenmesine yönelik bir strateji olarak işledi. HDP'yi ve onun başkanlarını,
medya üzerinden terörle ilişkilendirme ve tehdit etme stratejileri devreye
sokuldu. HDP'nin etkinlikleri sürekli olarak “devletin birliğine karşı” bir
tehdit olarak sunuldu. HDP'nin mitingleri, gösterileri ve halkla ilişkiler etkinlikleri
sıklıkla güvenlik gerekçesiyle yasaklandı. Bu uygulamalar, Demirtaş ve
partisinin halkla olan bağlarını zayıflatmayı hedefledi. Kamu gücünün ve yargının, rakip adayların meşruluğunu
yok etmek ve seçim sürecine katılımlarını engellemek için kullanılmasının
örneğidir.
Otokratik Yönelim: Seçim Sürecinin
Adaletsizleştirilmesi ve Yönlendirilmesi
Örnek 3: 2018
Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve Muhalefet Adaylarının Yalıtılması: 2018 seçimlerinde, Cumhurbaşkanlığı seçiminde AKP’nin
karşısındaki ana rakip, Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) adayı Muharrem
İnce’ydi. Ancak seçim süreci, otokratik bir yaklaşımla şekillendirildi.
Türkiye’de medya büyük ölçüde iktidara yakın olmasına karşın, İnce'nin
kampanyası yalnızca küçük bir medya alanı içinde kalabildi. Ana akım medyada
İnce’nin söylemleri büyük ölçüde yer bulamadı. Aynı dönemde, Erdoğan'ın
mitinglerine geniş yer verilirken, İnce’nin kitlesel etkinlikleri genellikle
küçümsendi. Seçim öncesi, seçim yasaklarının uygulanması ve rakiplerin
kampanyalarına kısıtlama getirilmesi gibi pek çok yönetsel engel söz konusu
oldu. Örneğin, İnce'nin kampanyasında yer alan bazı parti üyelerine yasal
engeller kondu, ilanlar yasaklandı ve bazı illerde etkinliklere izin verilmedi.
Seçim sonrası, oy sayım süreçlerinde muhalefet partilerinin itirazları göz ardı
edilerek, seçim sonuçları hızla onaylandı. Bu, seçim süreçlerinin sadece biçimsel
bir etkinlik haline geldiğini ve otokratik bir rejimin işleyişi olarak görüldü.
Seçimlerin hem adaletli rekabetin ortadan kaldırılması hem de mevcut iktidarın
sürekliğinin sağlanması için yönlendirilmesi stratejisidir. Burada seçim
sonuçlarının önceden belirlenmiş olması, adil bir seçim ortamının yokluğunu
gösterir. (Karaveli, 2016).
Özetlemek gerekirse, Türkiye’deki
rakip adayın etkisizleştirilmesi stratejisi, üç temel rejim tipolojisinden
(oligarşik, despotik, otokratik) beslenen bir yöntemle uygulanmaktadır. Bu
stratejinin en temel amacı, seçim sonuçlarını önceden belirlemek, muhalefet
adaylarının siyasal meşruluğunu zayıflatmak ve halkın geniş kesimlerini siyasal
karar alma süreçlerinden dışlamaktır. Her üç strateji de seçimlerin rekabetçi
olmaktan çok, mevcut iktidarın meşruluğunu pekiştirmek amacı güderken, hukuksal,
yönetsel ve medya araçlarıyla toplumun belirli kesimlerine yönlendirilmektedir.
Seçimlerin adaletli bir biçimde yapılabilmesi için, bu uygulamaların yalnızca
yerel değil, uluslararası ölçekte de sorgulanması gerekmektedir.
Hapisteki Siyasal Liderler
Örnek 1: Selahattin Demirtaş: Selahattin Demirtaş, Halkların Demokratik Partisi
(HDP) eski eş genel başkanı ve önemli bir siyasal liderdir. 2016 yılında
tutuklanan Demirtaş, o tarihten itibaren siyasal bir simge haline gelmiştir.
Demirtaş'ın tutuklanması, onun sadece bir siyasetçi olarak değil, aynı zamanda
toplumun geniş bir kesimi için siyasal özgürlüğün simgesi olarak görülmesini
sağlamıştır. Hükümetin, Demirtaş'ı hapse atarak onu siyaseten etkisizleştirmesi
hem demokratik katılımın engellenmesi hem de toplumda bir korku atmosferi yaratma
amacını taşır. Demirtaş'ın hapis süreci, onu adaylıktan uzaklaştırma
stratejisinin ötesine geçerek, onun seçmen tabanını genişletme yolunda önemli
bir engel oluşturmuştur. Ancak bu tutukluluk, aynı zamanda bir iktidar meşruluğunun
sorgulanmasına da yol açmıştır. Demirtaş’ın tutuklanmasının ve hapis cezasının,
sadece bireysel hakların ihlali değil, aynı zamanda toplumsal barışı tehdit
eden bir strateji olduğu da vurgulanabilir. Bu strateji, despotik yönetimler
tarafından rakiplerin siyasal etkinliklerini yasal engellerle sınırlamak için
yaygın bir biçimde kullanılır.
Benzer durumda olan Ümit Özdağ ve Can Atalay örnekleri
de bu bağlamda ele alınmalı ve irdelenmelidir.
Hapisteki Aydınlar ve Akademisyenler
Örnek 2: Akademisyenler için "Barış
Bildirisi" Davası: 2016 yılında,
yaklaşık 1.128 akademisyen, "Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi"
adı altında, Kürt bölgelerinde süren çatışmalarla ilgili olarak hükümetin siyasalarını
eleştiren bir bildiri yayımladılar. Bu bildiri, akademisyenlerin ifade
özgürlüğünü kullanmalarına olanak tanımakla birlikte, bir siyasal baskı ve
cezalandırma mekanizması olarak kullanıldı. Bildiriye imza atan
akademisyenlerden çok sayıda kişi, haklarında dava açılması sonucu, tutuklandı
ya da gözaltına alındı. Bu durumda, akademisyenlerin siyasal söylem özgürlüğü,
baskılarla sınırlı hale geldi. Akademisyenler, aynı zamanda işlerinden de
çıkarıldılar ve birçok üniversite, bu süreçte akademik özgürlüğü ihlal eden siyasal
baskıların odağı haline geldi. Burada kullanılan baskılar, despotik
yönetimlerin eğitim, kültür ve bilim gibi alanlarda da siyasal denetim kurma
amacı taşıdığını gösteriyor. Akademisyenlerin hapse atılması, sadece bireylerin
sesini kısıtlamakla kalmaz, toplumun düşünsel ve eleştirel kapasitesini de
zayıflatır.
Hapisteki Belediye Başkanları
Örnek 3: HDP’li Belediye Başkanlarının Tutuklanması: 2016’dan itibaren, HDP’li belediye başkanları,
özellikle Kürt illerinde, sıkça tutuklanarak yerlerine kayyum atanmıştır. Bu
belediye başkanlarının arasında Selim Çizmeli, Gültan Kışanak gibi isimler
bulunmaktadır. Belediye Başkanlarının Hapsi ve Kayyum Atamaları: Bu süreç,
bölgesel yönetimlerin ve yerel halkın iradesinin merkezi hükümet tarafından
belirlenmesini amaçlayan bir stratejidir. Bu tür uygulamalar, yerel demokrasi
ve siyasal çeşitlilik üzerinde ciddi tehditler oluşturur. Kayyum atamaları,
özellikle HDP'nin yerel yönetimlerdeki gücünü kırmayı amaçlamaktadır. Bu
şekilde, halkın seçtiği temsilcilerin yerine, merkezi hükümetin denetimindeki
kişiler getirilir, böylece yerel siyasetteki muhalefet etkisizleştirilir. Belediye
başkanlarının tutuklanması ve kayyum atanması, toplumun yerel düzeydeki siyasal
iradesinin yok sayılmasına yönelik bir otokratik uygulamadır. Bu strateji,
seçimlerin adaletsizleştirilmesi ve siyasal katılımın kısıtlanması amacını
taşır.
Hapisteki Öğrenciler ve Gençlik Hareketleri
Örnek 4: Öğrencilerin Siyasal Mücadeleleri ve Hapis
Cezaları: Türkiye'deki
üniversitelerdeki öğrenciler, genellikle siyasal muhalefet açısından önemli bir
aktör olarak görülür. Özellikle Gezi Parkı Direnişi ve 14-15 Temmuz Darbe
Girişimi Sonrası süreçte, birçok öğrenci hapis cezasına çarptırılmıştır.
Öğrencilerin, hükümetin siyasalarını protesto etmek veya toplumsal olaylara
müdahil olmak gibi eylemleri genellikle siyasal suçlar olarak
değerlendirilmiştir. Öğrenciler, yalnızca özgürce fikirlerini ifade ettikleri
için hapse atılabilmektedir. Ayrıca, üniversiteye kabul edilme ve mezuniyet
hakkı gibi temel haklar da siyasal baskılar sonucu engellenmiştir. Öğrenciler,
toplumun geleceğini temsil eden en dinamik kesimlerden biri olarak, hükümetin
siyasal gücüne karşı durduklarında, hapiste tutulmaları, onların sesinin
kısıtlanması amacı taşır. Gençlerin ve öğrencilerin siyasal haklarının baskı
altına alınması, genç nüfusun siyasal mücadeleye katılımını engelleyerek, daha
az sosyal direncin oluşmasına yol açar. Bu durum, despotik yönetimlerin
genellikle gençlik hareketlerine karşı tutumunun baskıcı olduğunu gösterir.
Özetle, hapisteki siyasal liderler, aydınlar, belediye
başkanları ve öğrenciler, Türkiye’deki oligarşik, despotik ve otokratik yönetim
stratejilerinin rakip adayları etkisizleştirme amacını taşıyan somut
örnekleridir. Bu uygulamalar, toplumsal kesimlerin demokratik katılımını, siyasal
söylem özgürlüğünü ve eleştirel düşünme yeteneğini zayıflatarak, iktidarın
pekişmesine hizmet eder. Bu bağlamda, hapisteki bireylerin etkisizleştirilmesi
ve toplumdan dışlanması, seçim süreçlerinin ve demokratik katılımın kötüye
kullanılmasına yönelik otokratik bir stratejinin parçasıdır. Türkiye'deki bu
gelişmeler, hukuksuzluk ve adaletsizliğin sistemli bir biçimde işlediği
örneklerdir.
AKP'nin Seçim
Stratejisinde Atalay ve Kavala'nın Hapiste Tutulması
AKP, seçim süreçlerine yönelik stratejilerini, büyük
ölçüde toplumsal kutuplaşmayı derinleştirerek ve rakiplerini etkisizleştirerek
kurmuştur. Bu süreçte, özellikle muhalefetin güçlü figürleri ve insan hakları
savunucuları gibi figürlerin hapiste tutulması ya da siyasal baskılarla
etkisizleştirilmesi, iktidarın siyasal rakiplerini zayıflatmayı ve kendi
tabanını konsolide etmeyi hedefleyen bir taktik olarak değerlendirilebilir.
Can Atalay ve Osman Kavala Örnekleri:
Can Atalay: Türkiye İşçi
Partisi (TİP) milletvekili olan Can Atalay, Gezi Parkı Davası kapsamında 18 yıl
hapis cezasına çarptırılmış ve 2023 Türkiye genel seçimlerinde Hatay
milletvekili olarak seçilmiştir. Ancak, tutukluluğu nedeniyle Meclis'te yemin
edememiştir. Anayasa Mahkemesi'nin hak ihlali kararı vermesine karşın, Yargıtay
bu kararı göz ardı ederek Atalay'ın mahkumiyetini onaylamıştır. AKP'nin bu
stratejisi, Atalay'ın ve genel olarak sol muhalefetin etkisiz hale getirilmesi
amacını taşır. Atalay gibi toplumun göz önündeki hak savunucularının hapis
cezası alması, muhalefetin moralini bozmayı ve geleneksel seçmen tabanına güçlü
bir siyasal mesaj vermeyi hedefler. Bu şekilde, sosyalist ve liberal kesimlerin
seçimlere katılımı ve oy kullanma motivasyonları azaltılabilir.
Osman Kavala: Osman Kavala, iş
insanı ve hayırsever olarak tanınır. Gezi Parkı eylemleri ve siyasal etkinlikleri
nedeniyle tutuklanmış ve uzun süre hapis tutulmuştur. Kavala’nın durumu hem iç
kamuoyunda hem de uluslararası alanda büyük yankı uyandırmıştır. AKP'nin
iktidarını pekiştiren bir başka uygulama da Osman Kavala'nın hapis tutulması
ile Türk solunun ve insan hakları savunucularının daha fazla baskıya
uğramasıdır. Kavala'nın uzun süre hapis tutulması, AKP'nin ekonomik ve
toplumsal eleştirilerin hedefinde olan sivil toplum liderlerini etkisizleştirme
çabasının bir örneğidir. Kavala'nın hapiste tutulması, iktidara yönelik
eleştirileri ve hareketleri zayıflatmayı hedeflerken, aynı zamanda uluslararası
alanda yapılan eleştirilerin de dışlanmasını sağlamak adına kullanılmaktadır.
Siyasal rakiplerin hapiste
tutulması, muhalefetin seçime katılımını zorlaştırabilir ve dışarıda muhalefet
için moral kaynağı olan figürlerin güçsüzleşmesine neden olabilir. Bu, toplumda
otoriter yönetim anlayışının güçlenmesine ve seçimlere katılımı düşürmeye yönelik
bir strateji olabilir. Ayrıca, görünür ve simgesel liderlerin hapis cezasına
çarptırılması, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirir ve iktidara yakın gruplar
arasında “biz karşıtlarımızla mücadele ediyoruz” gibi bir his oluşturur, bu da ulusal
birlik söylemini pekiştirebilir. (Esen, 2024)
Osman Kavala ve Can Atalay gibi
figürlerin tutuklanması, AKP'nin iktidarını uluslararası baskılara karşı
savunma amacı taşıyabilir. Bu, dışarıdan gelen eleştiriler ve yaptırımlar
karşısında, iç siyasetteki desteğini artırmak ve ulusal iradeye sahip çıkmak
imajı yaratabilir. Ayrıca, yabancı devletlerin ve uluslararası insan hakları
kuruluşlarının Türkiye'ye yönelik eleştirilerini görmezden gelme, içerdeki ulusalcı
ve muhafazakâr tabanı daha fazla bütünleştirebilir.
Atalay ve Kavala gibi simgesel
figürler, toplumsal hafızada önemli yer tutar. Bu kişilerin tutuklanması, halk
arasında adil olmayan bir sistem algısını güçlendirebilir ve hükümetin meşruluğunu
sorgulayan kesimleri daha da güçlendirebilir. AKP, bu tür tepkilerden ulusalcı
ve muhafazakâr tabanına mesaj verme şeklinde yararlanabilir.
AKP'nin Atalay ve Kavala'nın tutukluluğunu sürdürmesi,
yalnızca seçimlere yönelik taktiksel bir hamle değil, aynı zamanda toplumsal ve
siyasal düzenin denetimini elinde tutma çabasıdır. Bu, muhalefeti zayıflatma,
iktidarı pekiştirme ve sosyal baskı oluşturma gibi stratejik hedeflere hizmet
eder. AKP’nin seçim stratejisinin baskıcı otoriter uygulamalar ile
bütünleşmesi, Türkiye'nin siyasal yapısındaki dönüşümü ve otoriterleşme
süreçlerinin önemli bir yansımasıdır. AKP’nin uyguladığı seçim stratejisi,
sadece belirli bir seçimi kazanmayı hedeflemekle sınırlı kalmaz, aynı zamanda
partinin iktidarını sürdürme ve toplumsal düzeni denetim altında tutma amacına
hizmet eder. Bu bağlamda, baskıcı otoriter uygulamalar, AKP'nin seçim
sürecindeki taktikleriyle yakından ilişkilidir.
AKP SEÇİM STRATEJİLERİ VE SEÇİM ÖZGÜRLÜĞÜ
AKP, seçimlerdeki güçlü
rakiplerini etkisizleştirmenin, en azından toplumsal göz önünden silmenin
önemli yollarından biri olarak hapiste tutma stratejisini kullanmaktadır. Osman
Kavala, Can Atalay gibi figürlerin tutukluluğu, rakiplerinin siyasal ve
toplumsal etkilerini sınırlamayı hedefler. Bu figürler hem ulusal hem de
uluslararası düzeyde baskı ve eleştiri yaratabilirken, iktidarın bu figürleri
hapse atması, muhalefeti zayıflatmayı ve görünürlüklerini ortadan kaldırmayı
amaçlar. Bu durum, baskıcı bir ortamın oluşmasına yol açar ve toplumu kutuplaştırır.
İktidar, kendisini "adalet" ve "toplumsal güvenlik" adına
bu hamlelerin yapıldığını savunarak, muhalefetle mücadele ederken, aynı zamanda
toplumsal meşruluk kazanmayı da hedefler.
Seçim yasalarının
değiştirilmesi, seçim kurallarının yanlı uygulanması ve parti içi hiziplerin
zayıflatılması gibi hukuksal stratejiler, otoriter yönetimin kendisini sürekli
olarak hukuk dışı ve baskıcı yollara başvurmasına olanak tanır. Bu çerçevede,
oy sayımında usulsüzlükler, seçim güvenliği gibi meseleler de AKP'nin seçim
stratejisinin ayrılmaz bir parçasıdır. Örneğin, YSK'nın (Yüksek Seçim Kurulu)
seçim sürecine müdahalesi ve siyasal karar alıcılarının etkisi, seçim sonuçları
üzerindeki denetimi güçlendirir. Olağanüstü hâl (OHAL) ve keyfi yasaklamalar
gibi baskıcı mekanizmalar, toplumsal düzeni ve muhalefet hareketlerini frenler.
Otoriter yönetim, medya
üzerindeki baskıyı artırarak, rakiplerinin sesini kısmak ve kendi söylemini
yaymak için yoğun bir şekilde propaganda yapar. Seçim süreçlerinde, medya
sansürü ve seçim sonuçlarıyla oynanması otoriter devletlerin temel
stratejilerindendir. AKP’nin hükümetle uyumlu medya organları, seçmen kitlesini
psikolojik olarak etkileme ve iktidarın argümanlarını yayma amacına hizmet
eder. Medya üzerinde tam denetim, toplumu yönlendirme ve seçim sonuçları
üzerinde baskı kurmak, baskıcı otoriter yönetimlerin seçim taktikleri arasında
yer alır. Bu, bireysel düşünceyi kısıtlayan bir ortam yaratır. (Freedom House, 2024).
AKP’nin stratejisinde,
toplumsal kutuplaşmanın derinleştirilmesi önemli bir rol oynar. Muhalefet
liderlerinin tutuklanması veya zayıflatılması, seçmenin duygusal tepkilerini
yönlendirme ve baskıcı otoriter siyasaların meşruluğunu sağlama amacı taşır.
Toplum, kutuplaşarak daha fazla “biz” ve “onlar” anlayışına odaklanır. Bu
kutuplaşma, muhalefetin çözülmesini ve kendi seçmen tabanının konsolide
edilmesini sağlar. Sonuç olarak, muhalefet partileri ve liderleri sadece seçim
sürecinde değil, toplumsal alanda da engellenmiş olur.
Otoriter rejimler, sık sık
seçimleri bir meşruluk kaynağı olarak kullanır. AKP de, seçimleri sadece seçim
olarak değil, yönetim meşruluk kazanma aracı olarak görmektedir. Bu noktada, halkın büyük bir kısmının hâlâ
iktidarın yanında duruyor olması, seçimin kazanılmasından sonra, "halkın
iradesi" olarak sunulmak istenir. Örneğin, Anayasa referandumları ve
başkanlık sistemine geçiş süreci gibi dönüşümlerin ardından yapılan seçimlerde,
iktidarın meşruluğunu pekiştirmek için baskıcı uygulamalar devreye girebilir.
Bu durum, seçimle meşruluk kazanma ve aynı zamanda otoriter yönetim biçimlerini
meşru hale getirme çabasıdır. (Levitsky ve Way, 2010)
Devletin tüm imkanlarının seçim
sürecine dahil edilmesi ve halkın devletin kaynaklarından yararlanması,
otoriter rejimlerin seçim stratejilerinin temel taşlarını oluşturur. Devletin
bütçe harcamaları, kamusal hizmetlerin sağlanması ve propagandaların dağıtılması
gibi aktiviteler, iktidarın ekonomik gücünü rakiplerine karşı bir avantaj
olarak kullanmasına olanak tanır. Özellikle kamusal iş alanları, kamusal
projeler ve belediye hizmetleri seçim sürecine dahil edilerek, seçim öncesi
popülerlik kazanılmaya çalışılır. (Schedler, 2006).
Özetlenecek olursa, AKP’nin seçim stratejisindeki
baskıcı ve otoriter uygulamalar hem siyasal hem de toplumsal düzeyde geniş bir
etki yaratmayı amaçlamaktadır. Hapiste tutulan siyasal figürler, medya denetimi,
seçim yasalarındaki yönlendirmeler ve toplumsal kutuplaşmanın derinleştirilmesi
gibi stratejiler, AKP'nin iktidarını sürdürme amacına hizmet ederken, aynı
zamanda demokratik değerlerin ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin gerilemesine de
yol açmaktadır. Otoriterleşme, seçim süreçlerine entegre edilmiş bir taktik
olarak, baskıyı ve toplumsal denetimi güçlendirir.
ERDOĞAN’IN
TEKRAR SEÇİLEBİLMESİ İÇİN İZLENEN STRATEJİLER
AKP’nin Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan'ı bir kez daha Cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday yapabilmesi
için izlediği strateji ve taktikler, Türkiye’nin anayasal, hukuksal ve siyasal
dinamikleri göz önünde bulundurularak şekillenmiştir. Erdoğan’ın tekrar adaylık
süreci, Anayasa ve yasalar çerçevesinde çeşitli hukuksal engelleri aşmak ve siyasal
meşruluk kazanmak için bir dizi adımı içermektedir. Bu süreçte AKP'nin izlediği
stratejiler, hukuksal oyunlar, toplumsal algı yönetimi, siyasal ittifaklar ve
kamuoyunun ikna edilmesi gibi unsurları kapsamaktadır.
Erdoğan’ın üçüncü dönem için Cumhurbaşkanı olma hakkı
Anayasa'ya göre yoktur. Anayasa’nın 101. maddesi, Cumhurbaşkanının sadece iki
dönem seçilebileceğini öngörmektedir. Erdoğan 2014 ve 2018 yıllarında
Cumhurbaşkanı seçildiği için, kuramsal olarak 2023’te bir kez daha
Cumhurbaşkanı seçilmesi olanaklı değildi. AKP, anayasa değişikliği yaparak bu
engeli aşmayı planladı. Anayasa Mahkemesi ve YSK’nın kararı, AKP'nin amacı
doğrultusunda şekillendirilen stratejinin bir parçası oldu. Bu noktada,
Erdoğan’ın “başkanlık sistemi” için yaptığı anayasa değişikliği süreci de onun
daha uzun süre iktidarda kalabilmesine olanak sağlayan bir strateji olarak öne
çıktı. Erdoğan’ın yeni bir anayasa veya anayasa değişikliği için meclis
çoğunluğunu kullanma stratejisi de önemli bir adım oldu. Meclisteki AKP ve
MHP’nin çoğunluğunun, bu tür değişiklikleri geçirebilecek güçte olması,
Erdoğan’ı tekrar aday yapmanın hukuksal yolunu açmıştır. (Esen ve Gumuscu, 2016).
Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesi için Anayasa
Mahkemesi veya Yüksek Seçim Kurulu gibi hukuksal organlardan gelecek kararlar
oldukça kritik önemde olmuştur. AKP, bu organlarda kendi yandaşlarının ve
yargıdaki sadık kadroların bulunmasını sağlayarak, hukuksal engelleri aşmak
amacıyla güçlü bir strateji izlemiştir. Yüksek yargı organları üzerindeki baskı
ve denetim, AKP’nin iktidarını pekiştirmesi ve Erdoğan’ın adaylık için gerekli hukuksal
dayanağı bulması adına önemli ve sonuç alıcı olmuştur. Erdoğan ve AKP'nin denetim
ündeki yargı, her ne kadar bağımsız bir yapıya sahip olması gerektiği savunulsa
Erdoğan’ın adaylığı için olumlu kararların çıkmasını sağlamıştır.
AKP, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile kurduğu
ittifak, Erdoğan’ın tekrar aday olabilmesi için önemli bir taktiksel hamle
olmuştur. Cumhur İttifakı, oy kaybını engelleme ve seçim stratejilerinde güçlü
bir ortaklık kurma amacı taşıyan bir yapıdır. Bu ittifak sayesinde AKP hem
parlamenter çoğunluğunu hem de toplumsal desteğini güçlendirmeyi hedeflemiştir.
MHP’nin desteği, sadece Erdoğan’ın tekrar aday olma sürecinde değil, aynı
zamanda siyasal meşruluk sağlama açısından da önemli bir yer tutmuştur. Ayrıca,
MHP’nin seçmen kitlesi, Erdoğan’ın muhafazakâr ve miliyetçi kimliğini
pekiştiren bir strateji oluşturmuştur.
Erdoğan’ın adaylığı konusunda halkın algısını yönetme
ve ona yönelik olumlu bir halk desteği oluşturma AKP'nin en kritik
stratejilerinden biri olmuştur. Erdoğan’ın uzun süreli liderlik ve halkla bağ
kurma stratejisi, toplumsal hafızada olumlu bir iz bırakmak amacıyla sıkça
kullanılan bir taktiktir. Medya denetimi ve propaganda araçları ile, Erdoğan’ın
halk arasında liderliğini meşrulaştıran haberler ve söylemler sıklıkla gündeme
getirilmiştir. AKP, Erdoğan’ın güçlü bir lider olarak tanıtılması ve toplumda
güven ve kararlılık algısı yaratılması amacıyla büyük bir medya stratejisi
izlemiştir. Erdoğan’ın iktidarı ve Türkiye'nin kalkınma süreci gibi konulara dair
olumlu imajlar, halkın seçim sürecine Erdoğan’ı yeniden aday gösterme yönünde
bir destek vermesini sağlamak için kullanılmıştır.
AKP, muhalefetin eleştirilerine karşı daha sert bir
tutum sergileyerek, Erdoğan’ın adaylık sürecine karşı çıkan unsurları
zayıflatmaya çalışmıştır. Muhalefet partilerinin liderlerini hedef alarak hem
ideolojik açıdan hem de toplumsal düzeyde onlara karşı bir baskı kurma
stratejisi izlemiştir. Özellikle millet ittifakının aday belirleme süreci ve
Erdoğan’ın karşısındaki muhalefet figürleri üzerinde olumsuz algılar
oluşturmaya yönelik taktikler, AKP’nin seçim kazanma stratejisiyle paralel bir
şekilde geliştirilmiştir. Muhalefetin bölünmesi ve zayıflaması, AKP’nin
Erdoğan’a olan desteği arttırmaya yönelik stratejinin önemli bir parçasıdır.
Erdoğan’ın ekonomik başarıları ve ulusal projeler
üzerinden popülist söylem geliştirilmiştir. Kanal İstanbul, devlet yatırımları,
büyük alt yapı projeleri gibi projelerle halkın gözünde güçlü bir lider imajı
yaratılmıştır. Ayrıca, işsizlik, enflasyon gibi olumsuz ekonomik göstergelere karşın
ekonomik büyüme ve yükselen yaşam standartları gibi olumlu söylemler de
Erdoğan’ın adaylığı için halkı ikna etmede kullanılmaktadır.
Erdoğan’ın yeniden adaylık süreci, devlet
kaynaklarının seçim kampanyalarında kullanılmasıyla pekiştirilmiştir. Kamu
harcamaları, sosyal yardım projeleri ve seçim yatırımları gibi unsurlar, halkın
gözünde Erdoğan’ı destekleme ve mevcut iktidara bağlılık yaratmak için yoğun
bir şekilde kullanılmıştır.
Sonuç olarak AKP’nin Erdoğan’ı tekrar aday yapabilmek
için izlediği strateji hem hukuksal hem de siyasal düzeyde oldukça karmaşık ve
çok yönlüdür. Hukuksal engellerin aşılması, toplumsal algının yönetilmesi, siyasal
ittifaklar kurulması ve muhalefetin zayıflatılması, bu sürecin önemli
bileşenleridir. Erdoğan’ın liderliğini pekiştirmek ve tekrar aday olmasını
sağlamak için izlenen taktikler, otoriterleşme sürecini derinleştiren, aynı
zamanda toplumdaki kutuplaşmayı artıran adımlar olmuştur.
DEM PARTİ
ERDOĞAN’I DESTEKLER Mİ?
DEM Parti Türkiye’deki
muhalefet partilerinden biri olarak Kürt ulusalcısı bir çizgide yer almaktadır.
AKP’nin Erdoğan'ı tekrar Cumhurbaşkanı aday yapabilmesi için yapmayı düşündüğü
anayasa değişikliği sürecinde DEM Parti milletvekillerinin oyunu almak, AKP
için kritik bir stratejik hedef haline gelmiştir. Ancak, bu tür bir strateji,
genellikle çok yönlü, ideolojik uzlaşı ve siyasal müzakerelere dayalı bir
yaklaşımı gerektirir. Erdoğan’ın tekrar Cumhurbaşkanı adayı olabilmesi için
anayasa değişikliği sürecinde DEM Parti milletvekillerinin desteğini almak,
çeşitli siyasal ve toplumsal faktörler göz önüne alındığında zorlayıcı ve
karmaşık bir hedef olarak öne çıkmaktadır.
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adaylığını güvence altına
almak amacıyla DEM Parti milletvekillerini ikna edebilmek için, AKP, onlarla
bir ittifak veya koalisyon anlaşması önerme yoluna gidebilir. Bu ittifak, seçim
sonrası hükümet paylaşımı, yerel yönetimler, ya da siyasal ödünler içerebilir.
Özellikle DEM Parti için önemli olan demokratik değerler ve toplumsal eşitlik
gibi ilkeler üzerine odaklanarak, bu unsurları da anayasa değişikliği sürecine
entegre edebilir. Ayrıca, Kürtlerin daha fazla özgürlük ve özerklik istekleri,
sosyal siyasalar ve ekonomik haklar konusunda DEM Parti'nin taleplerine hitap
edecek düzenlemeler de önerilebilir. Bu, DEM Parti'nin tabanına hitap eden bir
strateji olacaktır.
DEM Parti milletvekillerinin oyunu alabilmek için
kişisel müzakereler ve ödüller stratejisi kullanılabilir. AKP, DEM Parti
milletvekilleriyle bireysel olarak görüşmeler yaparak, onların kişisel ve
bölgesel çıkarlarını göz önünde bulundurabilir. Örneğin, yerel projelere
yönelik yatırımlar, bölgesel kalkınma programları ya da partinin önemli siyasalarına
dair belirli ödünler sunulabilir. Ayrıca, DEM Parti’nin uzun süredir dile
getirdiği anayasa reformu, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı gibi talepleri de
bir pazarlık konusu yapılarak, bu alanda sınırlı düzenlemeler önerilebilir.
DEM Parti milletvekillerini ikna etmek için, AKP,
seçmen tabanı üzerinden de baskı kurabilir. DEM Parti seçmeninin bazı
bölümleri, Erdoğan’ın tekrar Cumhurbaşkanı seçilmesinin ülkenin çıkarları için
daha iyi olduğuna inanabilir. AKP, bu seçmen kitlesini ikna etmek için popülist
söylemler geliştirebilir ve toplumda birlik ve beraberlik mesajları verebilir. Ayrıca,
toplumsal barış ve ekonomik kararlılık gibi konularda Erdoğan’ın liderliğinin
sağlayacağı yararlar vurgulanabilir. Böylece, DEM Parti milletvekillerinin, bu
söylemlerle kendi seçmen tabanlarında da destek arayışında olmalarını sağlamak olanaklıdır.
AKP’nin en sık başvurduğu stratejilerden biri,
toplumsal kutuplaşma yaratarak karşıt görüşleri zayıflatmaktır. Erdoğan ve AKP,
DEM Parti’nin, özellikle sol seçmen kitlesinin taleplerine yönelik bir strateji
geliştirmek için, toplumda muhafazakâr ve milliyetçi değerleri ön plana çıkaran
mesajlar verebilir. Bu, DEM Parti milletvekillerine bir tür halk desteği güvencesi
gibi görülebilir. Ayrıca, DEM Parti milletvekillerine yönelik tehdit ve fırsat
dengelemeleri yapılabilir. Erdoğan’ın siyasal gücü ve muhafazakâr tabanın
desteği, zaman zaman DEM Parti’nin tabanındaki liberal unsurlar tarafından
endişe verici olarak algılanabilir. Bu, onları AKP’nin sunduğu siyasaya
yaklaştırabilir.
DEM Parti’nin talepleriyle uyumlu olacak şekilde,
sosyal siyasalar ve hukuksal düzenlemeler yapılabilir. Örneğin, dil halkı,
Anayasa’nın 66 ncı maddesi, işçi hakları, eşitlikçi ekonomik reformlar, sosyal
adalet gibi alanlarda değişiklikler, DEM Parti’nin desteğini almak için AKP’nin
elinde bulunan bir kozdur. Yerel yönetimler ve devletin bölgeler arası kaynak
dağılımı gibi konularda da DEM Parti milletvekillerine belirli avantajlar
sunulabilir.
Uluslararası destek ve iç siyasalarda destek sağlama
da bir başka stratejidir. AKP, DEM Parti’yi AB uyum sürecinde daha fazla
katılım ve reform talepleri ile ikna etmeye çalışabilir. Ayrıca, dış
ilişkilerdeki başarılar ve uluslararası ticaretin artırılması gibi meseleler
üzerinden de DEM Parti’nin destek vereceği vaatler verilebilir.
Toplumsal barış ve güvenlik siyasaları üzerinden de
bir ikna stratejisi geliştirilebilir. DEM Parti, özellikle azınlık hakları,
özgürlükler ve toplumsal güvenlik gibi alanlarda Erdoğan’ın bu konuda bir
değişim yaratma vaadi ile kazanılabilir. Bu süreçte, çözüm süreci gibi
dönemlerin yeniden gündeme gelmesi de DEM Parti milletvekillerinin desteğini
almak için bir fırsat olabilir.
Özetle, AKP'nin DEM Parti milletvekillerinin desteğini
alabilmesi, oldukça karmaşık ve çok yönlü bir strateji gerektirir. İdeolojik ve
siyasal pazarlıklar, sosyal adalet ve hukuksal reformlar gibi taleplerin
karşılanması, yerel kalkınma ve sosyal haklar gibi unsurlar üzerinden uzlaşı
sağlanması, DEM Parti milletvekillerinin desteğini kazanmanın anahtarı
olabilir. AKP, bu stratejileri toplumsal kutuplaşmayı yönetme, popülist
söylemleri güçlendirme ve siyasal ittifaklar kurma gibi taktiklerle
birleştirerek, anayasa değişikliği sürecinde DEM Parti milletvekillerinin
desteğini sağlamayı hedefleyecektir.
Abdullah
Öcalan Üzerinden Seçim İttifakı Mühendisliği
Abdullah Öcalan, PKK'nın
(Kürdistan İşçi Partisi) kurucusu ve yıllardır Türkiye'nin en önemli siyasal
figürlerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Erdoğan ve AKP hükümetinin Abdullah
Öcalan’a yaklaşımı, özellikle son yıllarda, Kürt sorunu, terörle mücadele ve
PKK'nın silahlı mücadelesi gibi meselelerle bağlantılı olarak oldukça değişken
ve stratejik bir hal almıştır. Öcalan’a yönelik siyasalar, AKP'nin iç siyasası,
dış siyasası ve seçim stratejileri açısından önemli bir yer tutmaktadır.
Özellikle Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde, Öcalan’a ilişkin
stratejik hesaplar büyük önem kazanmıştır.
AKP, Abdullah Öcalan'ı, özellikle Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde bir pazarlık unsuru olarak kullanmayı hedefleyebilir. Öcalan’ın
hapis cezasının hafifletilmesi, ev hapsine alınması ya da serbest bırakılması
gibi senaryolar, Kürt seçmeninin desteğini almak için kullanılabilecek siyasal
kozlar arasında yer alabilir. Bu yaklaşımın altında çeşitli stratejik amaçlar
yer almaktadır. Kürt seçmenini seferber etmek bunlardan biridir. Öcalan’ın
serbest bırakılması ya da kendisinin gündeme getirilmesi, Kürt seçmeninin AKP’ye
olan desteğini arttırmak için bir araç olarak kullanılabilir. Erdoğan, kinci
olarak Öcalan’ı, Kürt sorununun çözümü ve barış sürecinin yeniden başlatılması
adına kullanarak hem iç hem de dış siyasada kararlılık sağlama amacı güdebilir.
Erdoğan hükümeti, Öcalan'la müzakereleri ön plana
çıkararak bölgedeki Kürt sorununa çözüm arayışında olduğu mesajını verebilir.
Öcalan’ın siyasal olarak yeniden gündeme getirilmesi, Erdoğan’ın uluslararası
camiada ve Kürtlerin yaşadığı bölgelere yakın ülkelerde (özellikle Suriye ve
Irak gibi ülkelerde) daha güçlü bir diplomatik zemin oluşturmasına katkı
sağlayabilir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve AB gibi uluslararası
aktörlerle diplomatik ilişkiler kurarak, bölgedeki etkisini güçlendirebilir.
Türk iç siyasetinde de Kürt seçmeninin oylarını almak ve PKK’nın silahlı
mücadelesini sonlandırmak için bu taktik kullanılabilir.
AKP'nin Abdullah Öcalan'ı siyasal bir aktör olarak
kabul etmesi, geçmişte “Çözüm Süreci” olarak bilinen dönemdeki gibi barış ve
çözüm odaklı bir strateji oluşturulmasına olanak tanıyabilir. Bu sürecin en
büyük amacı, PKK’nın silah bırakması ve Kürt hakları için çözüm önerileri
sunmaktır. 2013-2015 yıllarında başlatılan Çözüm Süreci, Erdoğan'ın Kürt
seçmenine hitap eden ve PKK'nın silah bırakmasına yönelik önemli bir adımdı.
Benzer bir strateji ile, Erdoğan tekrar Kürt sorununu çözme yönünde adımlar
atabilir. AKP, Öcalan’ı barış sürecinin bir parçası olarak sunarak,
Türkiye’deki Kürt nüfusun taleplerine daha fazla duyarlı olduğunu gösterebilir.
Bu da Kürtlerin AKP'ye yönelik desteğini arttırabilir.
AKP için en önemli stratejik hedeflerden biri,
Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı adaylığını hukuksal açıdan meşrulaştırmak ve gerekli
anayasa değişikliklerini gerçekleştirmek olabilir. Abdullah Öcalan’a yaklaşım,
bu süreçte halkın ve özellikle Kürt seçmeninin desteğini kazanmak için kritik
bir stratejik karar olabilir. Öcalan’la yapılacak bir pazarlık ya da onun siyasal
bir figür olarak kullanılması, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı için yeniden aday
olabilmesi için toplumda meşruluk sağlama amacını taşıyabilir. Kürt milletvekillerinin
desteği sağlanarak, anayasa değişikliği gibi kritik adımların atılması
kolaylaştırılabilir.
AKP, Öcalan’ı kullanarak, Türkiye’deki toplumsal
kutuplaşmayı yönetme amacını güdebilir. Özellikle milliyetçi ve muhafazakâr
seçmen ile Kürt seçmeni arasında bir denge kurarak, her iki gruptan da destek
almayı hedefleyebilir. Öcalan’ın gündeme getirilmesi, Kürtlerin taleplerinin
daha fazla dikkat çekmesini sağlayarak, Kürt hakları konusunda toplumsal
farkındalık yaratabilir. AKP, Öcalan’ı gündeme getirerek, milliyetçi seçmenle
Kürt seçmeni arasında dengeyi sağlayabilir. Bu, seçim sürecindeki kutuplaşmayı
yönetmeye yardımcı olabilir. Kürt meselesinin çözümü ve Öcalan’ın siyasal rolü,
AKP’ye karşı Kürtlerin daha az eleştirel olmasını sağlayabilir.
AKP’nin Öcalan’a yaklaşımının bazı siyasal riskleri
bulunmaktadır. AKP'nin Öcalan’a yönelik hamleleri, muhalefet partileri
tarafından seçim manevrası olarak görülebilir ve sert tepkilerle
karşılaşabilir. Kürt hareketinin daha radikal kanatları, AKP’nin bu
stratejisini Öcalan’a yapılan bir ihanete ya da Kürt halkının iradesinin gasp
edilmesine yönelik bir girişim olarak algılayabilir.
Özetlenecek olursa, AKP’nin Abdullah Öcalan’a yaklaşımı
hem seçim stratejisi hem de bölgesel ve ulusal siyasalar açısından kritik bir
rol oynamaktadır. Bu yaklaşım, Kürt sorununa çözüm getirme, Kürt seçmeninin
desteğini alma ve Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı için yeniden aday olmasını
sağlama hedeflerine yönelik bir strateji olarak şekillendirilmektedir. Ancak, bu
stratejinin başarılı olabilmesi, toplumsal dengeyi yönetme ve siyasal
müzakerelerin sağlıklı bir şekilde yapılmasına bağlıdır. (Çelik, 2020).
AKP'NİN
STRATEJİSİNDE SERVET TRANSFERİ VE AKP ZENGİNLERİ YARATMANIN ROLÜ
Ekonomik siyasalar, seçim
stratejilerinin en önemli bileşenlerinden biridir. Türkiye’deki mevcut ekonomik
durum, enflasyon, yoksulluk, işsizlik ve borçlanma gibi faktörler, AKP'nin
seçim stratejisini doğrudan etkilemektedir. Erdoğan ve AKP hükümeti, özellikle
dar gelirli grupları ve emeklileri hedef alarak, seçim dönemi için stratejik
ekonomik adımlar atmayı planlamaktadır. Bunun yanı sıra, servet transferi,
kayırmacı ekonomik siyasalalar ve ranta dayalı kalkınma modelleri gibi
taktikler de AKP'nin siyasalarını şekillendirmektedir.
Dar gelirli vatandaşlar ve emekliler, AKP'nin seçim
stratejisinde önemli bir yer tutmaktadır. Bu gruplar, özellikle enflasyonun
yüksek olduğu, alım gücünün azaldığı ve işsizlik oranlarının arttığı bir
dönemde oldukça zor bir ekonomik durumda kalmaktadır.
AKP, bu kitleyi ikna etmek ve onların oylarını almak
için çeşitli ekonomik adımlar atmayı planlamaktadır:
Emekli
maaşlarının artırılması: AKP, seçim
öncesinde emeklilerin maaşlarını artırarak, bu seçmen grubunun desteklemesini
sağlamayı hedefleyebilir. Türkiye’de emekli sayısı oldukça yüksektir ve bu
grubun ekonomik durumu, özellikle enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde çok
zordur.
Sosyal
yardımların artırılması: AKP, dar
gelirli hanelere yönelik sosyal yardım miktarlarını artırarak, bu gruptan oy
kazanmayı hedefleyebilir. Doğalgaz yardımı, gıda yardımları, yakacak yardımları
gibi sosyal yardımlar seçim öncesi önemli bir strateji haline gelebilir.
Asgari Ücret ve Vergi İndirimleri: Asgari ücretli çalışanların durumu, ekonomik siyasaların
en önemli göstergelerinden biridir. AKP, asgari ücreti yükselterek hem
enflasyona karşı bir önlem almayı hem de işçi sınıfının desteğini kazanmayı
hedefleyebilir.
Vergi indirimi: Dar gelirliler için vergi indirimleri veya katkı payı
ödemelerinin düşürülmesi gibi adımlar, ekonomik açıdan rahatlama sağlayarak, bu
grubun oyunu kazanmayı amaçlayabilir.
AKP, servet transferi siyasalarıyla, belirli ekonomik
aktörlere ve müteahhitlere kayırmacı avantajlar sağlayarak, ekonomik destek
sağlamaktadır. Bu siyasalalar, ekonomik gücü elinde bulunduran grupların seçim
sürecinde Erdoğan’a daha fazla destek vermesini teşvik etmeyi hedefler.
Kayırmacılık ve rant paylaşımı gibi uygulamalar AKP'nin ekonomik
stratejilerinin temel bileşenleridir.
AKP, büyük altyapı projelerine
devlet güvenceleri vererek, belirli inşaat firmalarına ve şirketlere ekonomik
avantajlar sunmaktadır. Bu projeler büyük müteahhitlere iş sağlamakta ve seçim
dönemlerinde AKP’ye yakın iş çevrelerinin desteğini kazanmasına yardımcı
olmaktadır. İhale süreçlerinin daha esnek hale getirilmesi, yakın müteahhitlere
avantaj sağlamaktadır. Bu tür kayırmacı uygulamalar, servet transferi olarak
değerlendirilebilir. İhtiyaç sahiplerine yönelik düşük faizli krediler ve
devlet güvenceli kredi programları, özellikle küçük esnaf ve tarım sektörü için
sunulmaktadır. Bu krediler, kendisini krizden kurtaracak adımları atmaya
çalışan gruplara yönlendirilmekte, iktidar lehine bir destek sağlanmaktadır. AKP,
ekonomik kriz koşullarında düşük faiz oranları ile piyasayı canlandırma
stratejisi izlemiş ve bu, özellikle konut sektörü gibi alanlarda büyük bir
talep artışı yaratmıştır. Faiz indirimleri, özellikle ülkenin belirli
bölgelerinde AKP’ye yakın müteahhitlerin lehine üstünlükler oluşturur. AKP,
seçim öncesi yeni ekonomik canlandırma paketleri açıklayarak, ekonominin hızla
toparlanmasını amaçlayabilir. Bu paketler, özellikle kentsel dönüşüm ve büyük
altyapı projeleri gibi alanlarda hükümete yakın iş çevrelerini destekleme
amacını güdebilir.
AKP, gençlerin iş gücü piyasasına katılımını teşvik
eden siyasalar geliştirebilir. Kredi destekleri, iş gücü eğitimi programları ve
genç girişimcilere yönelik teşvikler ile işsizlik oranlarını düşürmeye
çalışabilir. Bu adımlar, özellikle genç seçmenler üzerinde olumlu bir etki
yaratacaktır. Özellikle devlet destekli projeler aracılığıyla işsizlikle
mücadele edilmesi, seçmen tabanının desteğini kazanma adına önemli bir adım
olacaktır. Özellikle tarım ve inşaat sektörlerinde istihdam yaratacak projeler
ve iş gücü talepleri AKP'nin stratejilerinin önemli bir parçası olabilir.
Enflasyon oranlarının yüksekliği ve yaşam
maliyetlerinin artması, dar gelirli seçmenlerin hükümete yönelik tepkilerini
artırmaktadır. AKP, enflasyonla mücadele siyasalarını sıkça gündeme getirecek
ve bu konuyu, özellikle sabit gelirli gruplara yönelik olarak çözmeye
çalışacaktır. AKP, emeklilik sisteminde yapacağı düzenlemelerle, emeklilerin
daha rahat bir yaşam sürdürebilmesi için çeşitli yenilikler ve yapısal değişiklikler
planlayabilir. Bu adımlar, emekli seçmenlerin desteğini kazanma stratejisi
olarak öne çıkabilir.
AKP’nin seçim stratejisinin merkezinde ekonomik
adımlar bulunmaktadır. Özellikle dar gelirli vatandaşlar ve emekliler gibi
gruplara yönelik yapılacak sosyal yardımlar ve ekonomik reformlar, seçim
sonuçlarını doğrudan etkileyebilecek unsurlardır. Ayrıca, servet transferi ve
kayırmacı ekonomi siyasaları, AKP’nin mevcut ekonomik ilişkileri ve iktidarını
sürdürme amacını taşımaktadır. Bu ekonomik stratejiler, AKP'nin iç siyasada
güçlü kalmasını sağlarken, seçim sürecinde de destek bulma potansiyeline
sahiptir.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Türkiye’de yaklaşan seçim
süreci, yalnızca iktidarın değişip değişmeyeceği sorusunun ötesinde, siyasal
rejimin yapısal sınırlarının ve demokratikleşme kapasitesinin yeniden sınandığı
bir süreç olarak öne çıkmaktadır. AKP ve CHP’nin seçim stratejileri üzerine
yapılan bu karşılaştırmalı çözümleme Türkiye’de seçimlerin otoriterleşme
sürecinin bir bileşeni olarak nasıl işlev gördüğünü, muhalefetin ise bu
koşullara rağmen siyasal rekabet içinde varlık göstermeye çalıştığını açıkça
ortaya koymaktadır.
AKP'nin seçim stratejileri,
rekabetçi otoriter rejimlerde görülen klasik uygulamalara paralellik
taşımaktadır. Hukuksal yönlendirme yoluyla adayların etkisizleştirilmesi, medya
denetimi aracılığıyla seçmen algısının yönlendirilmesi ve ekonomik kaynakların
seçim öncesi seçmen sadakatini pekiştirmek amacıyla kullanılması, bu
stratejinin temel bileşenleri arasında yer almaktadır. AKP'nin stratejik
yaklaşımı, seçimlerin meşru bir siyasal yarışma değil, iktidarın devamlılığı
için düzenlenen denetim altına alınmış bir süreç olduğunu ortaya koymaktadır.
Öte yandan CHP, bu
otoriterleşmiş yarışma ortamına, sivil direnişin yöntemlerini benimseyen bir
seçim kampanyası stratejisiyle yanıt vermektedir. Hukukun askıya alındığı ve
medya özgürlüğünün sınırlandığı bir ortamda CHP, “eylemli muhalefet”
yaklaşımıyla seçmeni seferber etmeyi, toplumsal meşruluk tartışmasını seçim
gündemine taşımayı ve sandık güvenliği gibi teknik önlemlerle iktidarın
müdahale kapasitesini sınırlamayı hedeflemektedir.
Bu çözümleme, rekabetçi
otoriter rejimlerde seçimlerin iki işlevsel boyuta sahip olduğunu ortaya
koymaktadır: Birincisi, seçimler mevcut iktidarın meşruluğunu biçimsel olarak
yenilemekte ve iktidar blokunun hegemonik konumunu daha da güçlü kılmaktadır. İkincisi,
seçimler, muhalefetin varlık gösterebilmesi için daralmış bir siyasal alan ve
kısıtlı bir oyun alanı sunmaktadır.
Türkiye örneği, otoriterleşen
rejimlerde seçimlerin yalnızca seçmen tercihlerini değil, aynı zamanda siyasal
aktörlerin eylem içeriklerini de belirlediğini göstermektedir. Özellikle
muhalefetin, rejimin sınırları içinde kalacak şekilde “alternatif siyasal
alanlar” yaratma zorunluluğu, bu süreçte dikkat çekici bir boyut kazanmıştır.
Bu çalışmada ulaşılan bulgular,
Türkiye’de seçim süreçlerinde uygulanan stratejilerin, yalnızca ülkeye özgü
siyasal koşullarla sınırlı olmadığını, aksine rekabetçi otoriter rejimlerde
iktidarın el değiştirmesini önlemeye yönelik evrensel bir siyasal mühendislik uygulamasına
işaret ettiğini ortaya koymaktadır. Türkiye örneği, benzer rejim
tipolojileriyle yönetilen ülkelerde de görülen, adayların hukuksal süreçler
aracılığıyla etkisizleştirilmesi, medya denetimi yoluyla seçmen algısının
şekillendirilmesi ve kamu kaynaklarının seçim rüşveti işlevi görmesi gibi
yöntemlerle güçlü paralellikler sergilemektedir.
Bu bağlamda, çalışma rekabetçi
otoriter rejimlerde seçim süreçlerine odaklanan yazına iki önemli katkı
sağlamaktadır. Birincisi, seçim stratejilerinin yalnızca makro düzeyde değil,
mikro düzeyde de sistemli bir biçimde yürütüldüğünü, özellikle aday
etkisizleştirme, algı mühendisliği ve seçmen psikolojisinin yönlendirilmesi
gibi taktiklerin bütüncül bir strateji mimarisinin parçaları olarak işlediğini
göstermektedir. İkincisi, muhalefetin otoriterleşmiş bir siyasal ortamda
seçimlere nasıl uyum sağladığı, “eylemli muhalefet” kavramı çerçevesinde
açıklanarak, yazındaki muhalefet strateji ilişkisine yeni bir örnek
sunmaktadır.
Elde edilen bulgular seçmen
davranışına ilişkin olarak da önemli bir sonuca işaret etmektedir. Rekabetçi
otoriter rejimlerde seçmen kararlarının akılcı tercih modellerinden ziyade,
iktidar tarafından şekillendirilen bilgi çerçevesi, duygusal kutuplaşma ve
ekonomik yönlendirme gibi etmenlerin etkisinde oluştuğu gözlenmektedir.
Özellikle muhalefet adaylarının hukuksal baskı yoluyla zayıflatılması,
seçmenler nezdinde “kazanamayacak aday” algısının oluşmasına neden olmakta ve
bu durum, muhalefetin seçmen seferberliğini zayıflatan bir etkiye yol
açmaktadır. Aynı zamanda medya üzerindeki sistemli denetim ve yönlendirilmiş
ekonomik uygulamalar, seçmenlerin bilgiye dayalı karar verme süreçlerini
boğmakta ve seçimleri, özgür rekabetten çok algı yönetimiyle belirlenen bir
siyasal pazarlık zeminine dönüştürmektedir.
Bu çalışma, Türkiye’nin seçim
deneyimi üzerinden, otoriterleşen rejimlerde seçimlerin meşruluk üretimi,
muhalefeti denetim altında tutma ve seçmen tercihini yönlendirme işlevlerinin
nasıl birbiriyle bütünleştirildiğini ortaya koymaktadır. Türkiye, bu açıdan
rekabetçi otoriter rejimlerin seçim uygulamalarını inceleyen siyaset bilimi yazını
için güncel ve zengin bir olay örneği sunmaktadır.
Sonuç olarak, Türkiye’de seçim
stratejileri ve taktikleri, yalnızca siyasal partilerin yarışma araçlarını
değil, rejimin demokratik kapasitesinin de sınırlarını ve dönüşümünü
yansıtmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’nin seçim süreci, yarışmacı otoriter
rejimler yazını ve karşılaştırmalı siyaset bilimi açısından önemli bir örnek
teşkil etmektedir.
Bogaards, M. (2009). How to classify hybrid regimes? Defective
democracy and electoral authoritarianism. Democratization, 16(2),
399–423. https://doi.org/10.1080/13510340902777800
Çelik, A. B. (2020). Agonistic peace and confronting the past: An analysis
of a failed peace process and the role of narratives. https://doi.org/10.1177/0010836720938401Diamond,
L. (2002). Thinking about hybrid regimes. Journal of Democracy, 13(2),
21–35. https://doi.org/10.1353/jod.2002.0025
ENA Grup. (2024). Enflasyon
Araştırma Grubu Türkiye enflasyon raporları. https://enagrup.org
Esen, B., & Gumuscu, S. (2016). Rising competitive authoritarianism in Turkey. Third
World Quarterly, 37(9), 1581–1606.
https://doi.org/10.1080/01436597.2015.1135732
Esen, Berk. (2024). Judicial transformation in a competitive
authoritarian regime: Evidence from the Turkish case. https://doi.org/10.1111/lapo.12250
Freedom House. (2024). Freedom
in the world 2024: Turkey country report.
https://freedomhouse.org/country/turkey/freedom-world/2024
Karaveli, H. (2016). Erdogan’s
Journey: Conservatism and Authoritarianism in Turkey. Foreign Affairs, 95(6),
121–130. http://www.jstor.org/stable/43948388
Levitsky, S., & Way, L.A. (2002). Elections Without Democracy: The Rise of
Competitive Authoritarianism. Journal of Democracy 13(2), 51-65. https://dx.doi.org/10.1353/jod.2002.0026.
Levitsky, Steven ve Way, Lucan A. (2010). Competitive Authoritarianism: Hybrid Regimes
after the Cold War. Cambridge University Press. DO - DOI: 10.1017/CBO9780511781353. 9780521882521.
Schedler, A. (2002). The menu
of manipulation. Journal of Democracy, 13(2), 36–50.
https://doi.org/10.1353/jod.2002.0027
Schedler, A. (2006). Electoral
authoritarianism: The dynamics of unfree competition. Lynne Rienner
Publishers. 978-1-58826-415-2
Tansel, C. B. (2018).
Authoritarian Neoliberalism and Democratic Backsliding in Turkey: Beyond the
Narratives of Progress. South European Society and Politics, 23(2), 197–217. https://doi.org/10.1080/13608746.2018.1479945
Tansel, C. B. (Ed.). (2018). States
of discipline: Authoritarian neoliberalism and the contested reproduction of
capitalist order. Rowman & Littlefield International. 978-1783486182.
The Economist Intelligence
Unit. (2024). Democracy index 2023: Turkey profile.
https://www.eiu.com/n/campaigns/democracy-index-2023/
Türkiye İstatistik Kurumu.
(2024). Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE), Mart 2024. https://www.tuik.gov.tr
EKLER:
EK ÇİZELGE 1 AKP TARAFINDAN İZLENECEK STRATEJİ VE TAKTİKLER
LİSTESİ (ÖZET) |
|
1. Politiko-Stratejik Stratejiler |
|
1.1. Rakip Adayların Etkisizleştirilmesi |
|
Hedef |
Rakip
liderleri ve siyasal figürleri zayıflatmak, etkinliklerini sınırlamak ve halk
nezdinde itibarlarını yıkmak. |
Yöntemler |
Rakiplerin hukuksal
baskılarla susturulması (Örneğin, Can Atalay, Osman Kavala gibi figürlerin
hapiste tutulması). |
Medya
yönlendirmesi ve kampanya yasakları ile rakiplerin seslerinin kısıtlanması. |
|
Kamuoyu
yaratma: Rakiplerin başarısızlıklarını, hatalarını veya yolsuzluk iddialarını
sıkça dile getiren medya kampanyaları. |
|
1.2. Sosyal Hareketler ve Geniş Koalisyonlar Kurma |
|
Hedef |
Farklı
toplumsal grupları bir araya getiren geniş koalisyonlar kurmak ve sosyal
tabanı genişletmek. |
Yöntemler |
Kürt hareketi
ve HDP ile anlaşmalar (Özellikle Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılması veya
“haklar” gibi konularda gündem yaratma). |
İslami sağ
gruplarla ittifaklar kurmak ve bu gruplara yönelik mesajlar (Örneğin, dinî
özgürlükler, Alevilik, Sünnilik gerilimleri gibi temalarla hareket etme). |
|
Emekli ve
dar gelirli seçmenlere yönelik sosyal yardımlar ve maaş artışları. |
|
2. Ekonomik Stratejiler |
|
2.1. Servet Transferi ve Kayırmacı Siyasalar |
|
Hedef |
İktidarın
desteklediği grupları ekonomik olarak güçlendirmek ve onların seçim desteğini
sağlamak. |
Yöntemler |
Kamu
ihaleleri ve devlet güvenceli projeler aracılığıyla AKP’ye yakın iş
çevrelerine ekonomik avantaj sağlamak. |
Müteahhitlere
yakın ekonomik destek: Büyük altyapı projelerine ve inşaat sektörüne yatırım
yaparak iktidara yakın iş çevrelerinin desteklenmesi. |
|
Büyük iş
insanlarına ve şirketlere avantajlı kredi ve teşvikler sağlamak. |
|
2.2. Sosyal Yardımlar ve Ekonomik Rehabilitasyon |
|
Hedef |
Dar gelirli
gruplar, emekliler ve işsizler gibi grupların yaşam standartlarını
iyileştirmek, seçmen desteği kazanmak. |
Yöntemler |
Asgari ücret
artışı, vergi indirimleri, emekli maaşı artışı gibi direkt ekonomik
yardımlar. |
Sosyal
yardımlar ve halkın alım gücünü artırıcı adımlar (Doğalgaz yardımı, gıda
yardımları). |
|
Kredi
destekleri ve işsizlikle mücadele siyasaları. |
|
2.3. Ekonomik Kararlılık ve Canlandırma Siyasaları |
|
Hedef |
Ekonominin
toparlanması ve genel güven ortamının sağlanması. |
Yöntemler |
Düşük faiz
oranları ile konut sektörünün canlandırılması. |
Kentsel
dönüşüm ve büyük altyapı projeleri aracılığıyla ekonomi yaratılması ve iş
gücü sağlanması. |
|
3. Hukuksal ve Anayasal Stratejiler |
|
3.1. Anayasa Değişikliği ve İktidarın Meşruluğunun
Sağlanması |
|
Hedef |
Erdoğan’ın yeniden
aday olması için hukuksal engelleri ortadan kaldırmak. |
Yöntemler |
Anayasa
değişikliği ile Erdoğan’ın adaylığının meşru hale getirilmesi (Örneğin,
Anayasa Mahkemesi kararlarının göz ardı edilmesi). |
Halk
oylaması (Referandum) düzenleyerek, cumhurbaşkanının görev süresi ile ilgili
hukuksal değişikliklerin yapılması. |
|
DEM Partisi
gibi küçük partilerin desteğini almak için seçim teklifleri ve müzakereler. |
|
3.2. Yargının Politize Edilmesi ve Kamu Denetiminin
Azaltılması |
|
Hedef |
Hükümetin
yargı üzerindeki denetimini artırmak ve seçim sürecinde hukuksal zorlukların
önüne geçmek. |
Yöntemler |
Yargının
etkisizleştirilmesi: Yargı organlarının bağımsızlığının zayıflatılması, seçim
süreçlerine müdahale eden yargı kararlarının yapılması. |
Seçim
yasaları ve denetleme organlarının değiştirilmesi. |
|
4. Medya ve İletişim Stratejileri |
|
4.1. Medyanın Yönlendirmesi ve Hegemonik İletişim |
|
Hedef |
Kamusal
algıyı yönetmek ve rakiplerin itibarını zayıflatmak. |
Yöntemler |
Medya kanallarının
denetim edilmesi: AKP’ye yakın medya organlarının, seçim propagandasını
yönlendirmesi ve rakipleri sürekli olarak olumsuz bir şekilde gösterme. |
Sosyal medya
yönlendirmesi: AKP'nin “troll orduları” aracılığıyla rakiplerin çevresini
sarmak ve karakter suikastı yapmak. |
|
Alevi, Kürt
ve diğer marjinal grupların temsiliyle ilgili haber yönlendirmesi. |
|
4.2. Kamuoyu ve Seçmen Algısının Yönetilmesi |
|
Hedef |
Seçmen
algısını şekillendirerek iktidar lehine duygusal bir bağ kurmak. |
Yöntemler |
Seçmenlere
yönelik duygusal mesajlar (Örneğin, “Ülkeyi savunma”, “İslam’ın zaferi” gibi
temalar). |
Korku
stratejileri: Toplumda güvenlik tehditleri ve dış müdahale korkusu yaratmak,
halkın büyük liderin yanında yer alması için baskı oluşturmak. |
|
5. Sosyal ve Kültürel Stratejiler |
|
5.1. Din ve Milliyetçi Siyasalar |
|
Hedef |
İslamcı ve milliyetçi
seçmen gruplarını kendi safında tutmak ve seferber etmek. |
Yöntemler |
Dinsel
referanslarla yapılan seçim konuşmaları ve milliyetçi söylemler. |
İslamcı ve milliyetçi
partilerle ittifaklar (MHP, İYİ Parti ile yapılan geçici ittifaklar). |
|
Eğitim, dinsel
ve kültürel programlar aracılığıyla milliyetçi ve dinî değerlere sahip
seçmenlere hitap etmek. |
|
5.2. Kimlik Siyasaları ve Toplumsal Kutuplaşma |
|
Hedef |
Toplumsal
kutuplaşmayı derinleştirerek, bir “biz” ve “onlar” ayrımı yaratmak. |
|
|
Yöntemler |
Alevilik,
Kürtler ve diğer toplumsal gruplara yönelik kutuplaştırıcı söylemler. |
Sosyal medya
ve devlet gücüyle kimlikler arasında kutuplaşma yaratma. |
|
Toplumsal
çatışmaların körüklenmesi, böylece seçmenlerin kutuplaşan gruplara
yönlendirilmesi. |
|
Not: Bu
taksonomi, AKP'nin seçim stratejilerini daha sistemli bir biçimde anlamamıza
yardımcı olur ve her bir stratejinin siyasal, ekonomik, hukuksal ve toplumsal
dinamiklerle nasıl ilişkili olduğunu gösterir. |
EK ÇİZELGE 2 CHP TARAFINDAN İZLENECEK STRATEJİ VE TAKTİKLER
LİSTESİ (ÖZET) |
|
1.
Politiko-Stratejik Stratejiler |
|
1.1. Rakip Adayların Etkisizleştirilmesi ve İttifak
Stratejisi |
|
Hedef |
AKP ve
Erdoğan’ın iktidarını sorgulamak, bu iktidarın zayıflığından yararlanmak. |
Yöntemler |
Muhalefet
ittifakları kurma: Millet İttifakı gibi büyük koalisyonlarla güç birliği
yaparak, AKP’ye karşı geniş bir cephe oluşturmak. |
Alternatif
adayların güçlendirilmesi: Kendi içindeki parti içi demokrasiyi güçlendirerek
yeni ve alternatif liderlerin ortaya çıkmasını sağlamak (Kemal
Kılıçdaroğlu’nun liderliği üzerine eleştiriler, diğer potansiyel adayların
gündeme getirilmesi). |
|
Medya
desteği ve kamuoyu desteği: Rakiplerin yanlışlarını ve siyasal hatalarını
vurgulayan medya ve sosyal medya stratejileriyle rakiplerin itibarını
sarsmak. |
|
1.2. Toplumsal Gelişmeleri Kapsayan Siyasalara Vurgu |
|
Hedef |
Seçmen
kitlesini toplumsal adalet ve eşitlik gibi değerlerle mobilize etmek. |
Yöntemler |
Kadın
hakları, eşitlik, LGBTİ+ hakları, eğitim reformu gibi temalarla toplumsal
değerleri vurgulamak. |
Gençler ve
çalışan sınıf için sosyal siyasalalar geliştirerek, toplumun alt sınıflarına
hitap etmek. |
|
2. Ekonomik Stratejiler |
|
2.1. Gelir Dağılımındaki Eşitsizliğe Karşı
Siyasalalar |
|
Hedef |
Toplumun alt
sınıflarına yönelik, adil gelir dağılımı siyasalarını vurgulamak. |
Yöntemler |
Vergi
reformu: Zenginlerden alınan vergileri artırmak, düşük ve orta gelir
gruplarına vergi indirimleri sağlamak. |
Sosyal
yardım artırımı: Yoksul kesimlere yönelik yardımlar, işsizlik ödeneği ve
asgari ücret artışı gibi sosyal destekler sağlamak. |
|
|
|
2.2. Ekonomik İstikrar ve Kalkınma Programları |
|
Hedef |
Ekonomik
krizlerin önüne geçmek, daha istikrarlı bir büyüme ortamı sağlamak. |
Yöntemler |
Dış
borçların denetimi ve bütçe disiplini sağlanarak, Türkiye'nin ekonomik
kırılganlıklarının azaltılması. |
Yeşil
kalkınma, sosyal konut projeleri gibi sürdürülebilir projeler ile istihdam
yaratmak. |
|
2.3. İş Gücü ve Emeklilik Reformları |
|
Hedef |
İş gücü
piyasasını iyileştirmek ve emeklilerin yaşam standartlarını yükseltmek. |
Yöntemler |
İşsizlikle
mücadele programları: Genç işsizliğiyle mücadele, istihdam yaratma. |
Emeklilik
reformu: Emekli maaşlarında iyileştirme ve emekli güvenliği sağlamak |
|
3. Hukuksal ve Anayasal Stratejiler |
|
3.1. Parlamenter Sisteme Dönüş Stratejisi |
|
Hedef |
Cumhurbaşkanlığı
Hükümet Sistemi'nin yaratacağı otoriter eğilimlere karşı parlamenter
demokratik yapıyı yeniden inşa etmek. |
|
|
Yöntemler |
Anayasa
değişikliği önerisiyle parlamenter sisteme dönüş için hazırlık yapmak. |
Güçlü
parlamenter denetim ve çoklu partili sistemin savunulması. |
|
Yargının
bağımsızlığını ve hukukun üstünlüğünü savunarak, demokratik denetimin
arttırılması. |
|
3.2. Yargı Bağımsızlığının ve Adaletin Sağlanması |
|
Hedef |
Adalet sistemini
güçlendirerek toplumsal güveni sağlamak. |
Yöntemler |
Yargı
bağımsızlığını savunmak ve yargı reformları önererek, hukukun üstünlüğünü
tesis etmek. |
Aydınlar ve
muhaliflerin korunması: Yargı ve güvenlik güçlerinin siyasal baskıdan arındırılması. |
|
4. Medya ve İletişim Stratejileri |
|
4.1. Halkla İletişim ve Medya Kullanımı |
|
Hedef: |
Seçmenle
doğrudan ve daha saydam bir iletişim kurmak. |
Yöntemler |
Sosyal medya
ve internet üzerinden kampanyalar yaparak genç seçmenlere ulaşmak. |
Halkla
buluşmalar ve seçmenle yüz yüze iletişim stratejisi geliştirmek. |
|
Açık hava
toplantıları ve mitinglerle kitlesel destek yaratmak. |
|
4.2. Alternatif Medya Kurma ve Yönlendirme |
|
Hedef |
İktidarın
medya üzerindeki denetimine karşı alternatif medya oluşturmak ve kamuoyunu
özgür şekilde bilgilendirmek. |
Yöntemler |
Bağımsız
gazeteciliği desteklemek ve alternatif medya platformları kurmak. |
|
AKP'nin
medya yönlendirmesini açıklamak ve yönlendirme amaçlı içeriklere karşı halkı
bilinçlendirmek. |
5. Sosyal ve Kültürel Stratejiler |
|
5.1. Kimlik Temelli Siyasalalar ve Toplumsal
Kapsayıcılık |
|
Hedef |
Toplumun
farklı kesimlerine hitap etmek ve birleştirici siyasalalar üretmek. |
Yöntemler |
Kürt, Alevi,
LGBTİ+ hakları gibi toplumsal grupların haklarını savunmak ve toplumsal
eşitliği savunmak. |
Alevilik,
Kürtçülük gibi kimlik temelli söylemlerden kaçınarak, toplumsal barışı ve
kapsayıcılığı ön plana çıkarmak. |
|
5.2. Eğitim ve Kültür Reformları |
|
Hedef: |
Eğitim
sisteminin toplumun her kesimi için erişilebilir ve nitelikli olmasını
sağlamak. |
Yöntemler |
Eğitimde
fırsat eşitliği sağlamak ve daha özgür, eleştirel eğitim ortamları yaratmak. |
İleri düzey
kültür siyasaları ve sanatçılara destek vererek kültürel altyapıyı
güçlendirmek. |
|
6. Uluslararası Stratejiler |
|
6.1. Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler |
|
Hedef: |
Avrupa ile
ilişkileri güçlendirmek, Türkiye’nin uluslararası prestijini artırmak. |
Yöntemler |
AB ile
müzakerelere yeniden başlamak ve ekonomik yardımlar ile Türkiye’nin
uluslararası konumunu sağlamlaştırmak. |
Dış siyasala
söylemleri ve bölgesel barış stratejileriyle Türkiye’nin bölgesel gücünü
artırmak. |
|
Bu
taksonomi, CHP’nin seçim strateji ve taktiklerinin daha açık ve sistemli bir
biçimde anlaşılmasına olanak sağlar. CHP'nin seçim sürecindeki hamleleri,
iktidara karşı koyma, toplumsal ve ekonomik sorunları çözme ve demokratik
değerleri savunma gibi çok yönlü stratejik amaçlarla şekillenmektedir. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder