CHP ve KÜRT SORUNU: TARİHSEL VE
GÜNCEL BAKIŞ AÇILARI
PROF. DR. FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ
OCAK 2025
ÖZ
CHP ve Kürt Sorunu: Tarihsel ve Güncel Bakış
Açıları
Kürt sorunu, Türkiye’nin en karmaşık ve çözülmesi gereken sorunlarından
biri olmaya devam etmektedir. Tarihsel, kültürel, siyasal ve ekonomik
boyutlarıyla ele alınan bu çalışma, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Kürt
sorununa yaklaşımını, erken Cumhuriyet döneminden günümüzdeki politikalara
kadar incelemektedir. CHP’nin erken dönem politikaları asimilasyon ve güvenlik
odaklı iken, ilerleyen dönemlerde kültürel hakları tanıyan ve demokratik çözüm
arayışlarını temel alan bir yaklaşıma evrilmiştir. Ancak, politika
uygulamalarındaki tutarsızlıklar ve parti içindeki ulusalcı kanatların etkisi,
bu süreci sekteye uğratmıştır. Özgür Özel liderliğinde kapsayıcı ve uzlaşıya
dayalı bir söylem geliştirilmeye çalışılsa da somut politika önerileri eksik
kalmıştır. Bu çalışma, Kürt sorununun çözümü için anayasal tanıma, yerinden
yönetim, ekonomik kalkınma ve silahlı çatışmaları ele alan şeffaf mekanizmaları
içeren kapsamlı bir yaklaşımın gerekliliğine dikkat çekmektedir. CHP’nin bu
soruna liderlik etmesi, hem partinin hem de Türkiye’nin demokratik geleceği
için kritik bir öneme sahiptir.
Anahtar
kelimeler: Kürt sorunu, CHP, Özgür Özel,
Türkiye
ABSTRACT
CHP and the Kurdish
Issue: Historical and Contemporary Perspectives
The Kurdish
issue remains one of Turkey's most complex and enduring problems, with
historical, cultural, political, and economic dimensions. This study examines
the approaches of the Republican People's Party (CHP) towards the Kurdish
issue, tracing its evolution from the early Republican period to the present.
While early CHP policies focused on assimilation and security-oriented
measures, later periods witnessed a shift toward recognizing cultural rights
and democratic solutions. However, inconsistencies in policy implementation and
the influence of nationalist factions within the party have often undermined
these efforts. Under the leadership of Ozgür Ozel, CHP's discourse has aimed at
inclusivity and reconciliation, yet concrete policy proposals remain limited.
This paper argues that a comprehensive resolution to the Kurdish issue
necessitates bold steps, including constitutional recognition of Kurdish
identity, decentralization, economic development, and transparent mechanisms
for addressing armed conflict and its aftermath. CHP's role in shaping Turkey's
democratic future depends on its ability to lead a multifaceted and inclusive
approach to the Kurdish issue.
Key words: Kurdish Issue, Republican People’s Party. Ozgür Ozel, Türkiye
GİRİŞ
Ülkenin en önemli sorunlarının başında gelen olgulardan
birinin 40 yıldır devam eden ve 40.000’den fazla can kaybına ve çok önemli
maddi kaynaklarının israf edilmesine neden olan PKK sorunu olduğu yadsınamaz.
Ana muhalefet partisinin bu konuda etkili bir stratejisinin ve çeşitli
politikalarının olması yaşamsal önem taşımaktadır.
CHP ve onun selefi olan partiler, Cumhuriyet Dönemi boyunca
Kürt sorununa ilişkin çeşitli raporlar hazırlamışlardır. Bu raporları sayısı
çok fazladır. Kanımca önem taşıyan raporların bazıları hakkında aşağıda bilgi
verilmiştir.
RAPORLAR
Abdülhalik Renda Raporu (1925): Dönemin Meclis
Başkanı Abdülhalik Renda tarafından hazırlanan bu rapor, Kürtlerin yaşadığı
bölgelerde "Türkleştirme politikası" izlenmesini savunmuştur.
Cemil Uybadın Raporu (1925): Renda’yla birlikte Şark Islahat Planı’nın temelini oluşturan bir
diğer rapor ise, aynı yıl Dâhiliye Vekili Cemil Uybadın tarafından kaleme
alındı. Şeyh Sait isyanının bastırılması sürecinde devletin sert tutumunun
asayişi sağladığı, ancak bunun halk nezdinde devlete karşı bir tepki oluşmasına
sebep olduğu şeklinde bir sorun saptamasında bulunuyor. Bölgedeki Kürtçü
hareketin arkasında dış güçleri gören Uybadın, sorunun sürmesinde İngiltere ve
Fransa’nın rolüne işaret ediyor. Kürt hareketinin aşamalı olarak Fırat
Nehri’nin doğusuna ve sınır dışına sürülmesi gerektiği görüşünde olan Uybadın, Şeyh
Sait İsyanında 60 bin silah toplanmasına rağmen, Dersim’de önlem alınmadığına
değiniyor.
Fevzi Çakmak Raporu (1931): Mareşal Fevzi Çakmak'ın
hazırladığı bu rapor, Dersim bölgesine yönelik askeri müdahaleyi önermiş ve
güvenlikçi politikaların uygulanmasını tavsiye etmiştir. Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün ardından ülkenin ilk
başbakanı, Milli Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı olan Fevzi Çakmak, yazdığı
Kürt sorunu raporunda, Dersim halkını, 'eşkıyalığı alışkanlık haline getirmiş
grup' olarak tanımlıyor. "Dersimliler okşanmakla kazanılmaz"
sözleriyle sert tedbir yanlılığını ortaya koyan çakmak, Hamdi bey ve Öngören’in
söylediği gibi, bölgedeki soruna, Dersimli’lere yönelik zorunlu iskân
politikaları ve askeri baskıyı artıran yöntemlerini çare olarak sunuyor.
Çakmak’ın 'Kürtlüğün eritilmesi gerektiğini' savunduğu bölgeye 'koloni'
muamelesi yapılmasını ve burada bir koloni idaresi kurulmasının gereğini
savunduğu bölüm raporun en çarpıcı bölümlerinden biri olarak kayıtlara geçti.
Şükrü Kaya Raporu (1932): Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya tarafından hazırlanan bu rapor, Kürt
bölgelerinde asimilasyon politikalarının uygulanmasını önermiştir. Dâhiliye Vekili
Şükrü Kaya, kendisiyle aynı dönem rapor kaleme alan pek çok ismin tersine, Dersim’e
yönelik herhangi bir askeri müdahalenin gerekli olmadığını savunuyor.
İsmet İnönü Raporu (1935): Başbakan İsmet İnönü
tarafından hazırlanan bu rapor, Kürt sorununa ilişkin çeşitli tespitler ve
çözüm önerileri içermektedir.
SHP'nin Doğu ve Güneydoğu Sorunlarına Bakış ve Çözüm
Önerileri Raporu (1989): Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) döneminde,
Deniz Baykal başkanlığında hazırlanan bu rapor, bölgedeki sorunların
demokratikleşme yoluyla çözülmesini önermiştir. SHP (Sosyal Demokrat Halkçı
Parti) döneminde hazırlanmıştı. O dönem CHP'nin devamı niteliğindeki SHP, Kürt
sorununa daha açık ve demokratik bir bakış açısıyla yaklaşmaya çalıştı. Bu
raporda Kürt sorunu, Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri olarak tanımlandı
ve çözüm için demokratik hakların genişletilmesi gerektiği savunuldu. Bölgesel
kalkınma, ekonomik reformlar ve kültürel hakların tanınması gibi başlıklar öne
çıktı. Raporda, ana dilde eğitim ve kültürel özgürlüklerin desteklenmesi
gerektiği vurgulandı.
"Doğu ve Güneydoğu Sorunlarının Çözümü için CHP'nin
Yaklaşımı" Raporu (2012): Bu rapor, CHP'nin Kürt sorununa yönelik daha
kapsayıcı bir politika geliştirme çabalarının bir parçasıydı. Raporda Kürt
sorununun demokratik yollarla ve TBMM çatısı altında çözülmesi gerektiği
vurgulandı. Ana dilde eğitim, insan hakları ve bölgesel kalkınma konularına
değinildi. Terörle mücadele ve Kürt sorununun birbiriyle karıştırılmaması
gerektiği belirtildi.
"Kürt Seçmen CHP'ye Neden Küs?" Raporu (2015): Beşiktaş
Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Tüy tarafından hazırlanan bu rapor,
CHP'nin Kürt seçmenle ilişkisini analiz etmiş ve partinin bölgedeki
başarısızlık nedenlerini irdelemiştir. Raporda “Bölge seçmeni,
Türkiye’nin can alıcı ve en önemli sorununun Kürt meselesi olduğuna inanıyor.
Genel olarak CHP’nin bu süreçteki tutumunu doğru bulmuyor” denilmektedir.
ÇÖZÜMLEME
CHP, geçmişte çözüm süreci sırasında hükümetin
politikalarını eleştirmiş ayrıca kendi çözüm önerilerini de sunmuştu. CHP, Kürt
sorununun sadece güvenlik odaklı politikalarla çözülemeyeceğini ve toplumsal
uzlaşıya dayalı bir yaklaşım gerektiğini savundu. Kılıçdaroğlu liderliğinde
CHP, Kürt sorununun çözümü için demokratikleşme ve temel hakların
genişletilmesi yönünde daha kapsayıcı bir dil kullanmaya çalıştı. CHP'nin
2021'de açıkladığı vizyon, "helalleşme"
söylemiyle Kürt seçmenlere yönelik bir açılımın sinyalini verdi.
CHP, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve bölgesel kalkınma
projelerinin Kürt sorununun çözümünde önemli olduğunu sık sık vurguladı.
SHP ve ardından tekrar CHP adıyla yoluna devam eden parti,
Kürt sorunu konusunda genellikle "devletçi"
bir çizgide durmakla eleştirildi. Ancak, özellikle SHP'nin 1990'lardaki
yaklaşımı daha reformistti ve Kürt
sorununa ilişkin çözüm önerileri tartışılmaya devam etti. SHP, o dönem HEP
(Halkın Emek Partisi) ile kısa süreli bir ittifak yaptı ve Kürt sorunu daha
fazla görünür hale geldi.
2000’ler’e
gelindiğine bu çabaların sürdüğü gözlemlenmektedir. CHP'nin 1980 ve
1990'lardaki reformist çizgisi, 2000'lerin
başında zayıfladı ve parti daha ulusalcı
bir söyleme kaydı. Bu dönemde partinin Kürt sorununa ilişkin tutumu, genellikle güvenlik politikalarını
önceleyen bir çizgiye dönüştü. Ancak yer yer demokratikleşme ve insan haklarına vurgu yapan raporlar da
yayımlandı.
Sonuç olarak
bakıldığında 1980’lerdeki raporlar, Kürt sorununu açıkça
tanımlayan ilk siyasal belgeler arasında yer aldı ve CHP'nin reformcu yüzünü
temsil etti. Ancak zamanla parti içinde farklı grupların etkisiyle bu
yaklaşımlar değişkenlik gösterdi.
KÜRT SORUNUNUN
TANIMLANMASI
Yukarıda belirtilen raporlar CHP ve selefi partilerin Kürt sorununa
ilişkin farklı dönemlerdeki yaklaşımlarını yansıtmaktadır. Raporlara dayanarak
şu şekilde bir tanımlama yapılabilir: “Kürt sorunu, Türkiye'de
toplumsal, siyasal ve hukuksal boyutları olan karmaşık bir sorun olarak öne
çıkmaktadır. Bu sorun; Kürt kimliğinin tanınması, kültürel haklar,
demokratikleşme, ekonomik eşitsizlikler, bölgesel kalkınma, ayrımcılık ve
güvenlik politikaları ekseninde şekillenmiştir.”
Son yıllardaki gelişmelere bakıldığında, Kürt sorunu aynı
zamanda uluslararası dinamiklerin etkisinde kalmış, İran, Suriye ve Irak’taki
Kürt hareketleriyle bağlantılı olarak değerlendirilmiştir. Abdullah Öcalan’ın
durumu ve PKK’nin silahlı etkinlikleri, sorunun çözümüne ilişkin tartışmaların
merkezinde yer almıştır. Ayrıca, çözüm çabalarında sık sık güvenlik merkezli
yaklaşımlar ile siyasal ve demokratik çözüm arayışları arasında bir gerilim
yaşandığı görülmektedir. Kürt sorununun çözümü için atılacak adımlar, sadece
Kürt vatandaşların haklarının genişletilmesi değil, aynı zamanda Türkiye’nin
demokratikleşme sürecinin bir parçası olarak ele alınmaktadır.
Son olarak, Devlet Bahçeli’nin başlattığı son tartışmalar ve
Erdoğan’ın stratejik hamleleri, Kürt sorununu çözmekten çok siyasal dengeleri yeniden şekillendirme
amacı taşır gibi görünmektedir. Bu durum, sorunun çözümünden ziyade daha fazla karmaşıklaşmasına neden olabilir.
TANIMLANAN KÜRT
SORUNUN TEMEL UNSURLARI
Bu aşamada sorulması gereken soru şu olmalıdır: Kürt sorununun
ana unsurları nelerdir? Bu unsurlar şunlardır:
Kimlik ve Kültürel Haklar: Kürt kimliğinin anayasal
düzeyde tanınması, anadilde eğitim hakkı ve Kürt kültürünün korunması ve Kürtçe
üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması.
Siyasal Haklar ve Temsil: Kürt vatandaşların siyasal
temsil mekanizmalarına etkin katılımı ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve
özerklik taleplerinin tartışılması.
Ekonomik ve Bölgesel Eşitsizlikler: Güneydoğu Anadolu
bölgesindeki ekonomik kalkınma eksikliği, bölgesel işsizlik, yoksulluk ve
altyapı sorunları.
Şiddet ve Güvenlik Politikaları: PKK’nin silahlı etkinlikleri
ve terörle mücadele politikaları ve güvenlik önlemlerinin sivil hakları
kısıtlayacak şekilde uygulanması.
Adalet ve İnsan Hakları İhlalleri: Geçmişte yaşanan
faili meçhul cinayetler ve zorunlu göçlerin etkileri ve insan hakları
ihlallerinin çözümüne yönelik mekanizmaların eksikliği.
Abdullah Öcalan’ın Durumu: Abdullah Öcalan’ın
hapsedilmesi, bu durumun Kürt toplumu üzerindeki sembolik etkisi ve Öcalan’ın
olası serbest bırakılması üzerinden yapılan siyasal tartışmalar.
Uluslararası ve Bölgesel Dinamikler: Suriye ve
Irak’taki Kürt hareketlerinin Türkiye üzerindeki etkisi ve ABD, AB ve bölge
ülkelerinin Kürt sorununa ilişkin pozisyonları.
Demokratikleşme ve Hukuksal Çerçeve: Türkiye’nin
demokratikleşme sürecinde Kürt sorununun rolü ve yeni anayasa tartışmalarında
Kürt sorununun yer bulma gereksinimi.
Bu unsurlar, sorunun çok boyutlu bir yapıya sahip olduğunu
ve çözüm için kapsamlı bir yaklaşım gerektiğini göstermektedir.
ÖZEL’İN TANIMI VE
UNSURLARI
CHP Genel Başkanı Özgür Özel de sık sık “Kürt sorunu vardır”
açıklaması yapmaktadır. Özel’in tanımlamasının ve tanımının içinde yer alan
unsurların araştırılması CHP’nin mevcut yönetiminin bu kavramdan ne anladığının
açıklık kazanması bakımından önem taşımaktadır. O halde sorulması gereken soru
şudur: “Özel Kürt sorununu nasıl tanımlıyor?”
Özel, Kürt sorununu Türkiye'nin önemli sorunlarından biri olarak tanımlamaktadır. Özel'e göre, Kürt
sorununun varlığı devlet tarafından değil, bizzat Kürtler tarafından belirlenir
ve dolayısıyla, Kürtler "sorun
yok" diyene kadar bu sorun mevcuttur.
Özel, Kürt sorununun çözümünde
toplumsal anlaşmanın ve demokratik siyasetin önemini vurgulamaktadır. Bu
bağlamda, tüm siyasal partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının Meclis çatısı
altında bir araya gelerek, saydam ve kapsayıcı bir süreçle çözüm arayışında
bulunmaları gerektiğini savunmaktadır.
Ayrıca, Özel, Kürt vatandaşların eşit haklara sahip olduğu, anadillerini özgürce
kullanabildikleri ve kendilerini Türkiye Cumhuriyeti'nin eşit vatandaşları olarak gördükleri bir devlet yapısını
hedeflemektedir. Bu doğrultuda, demokratikleşme adımlarının atılması ve Kürtlerin sorunlarının çözülmesi
gerektiğini belirtmektedir.
Özel, Kürt sorununun çözümünde şiddetin sona erdirilmesi, terör örgütlerinin ortadan kaldırılması ve barışçıl yöntemlerin benimsenmesi gerektiğini ifade etmektedir. Bu
süreçte, şehit aileleri ve gazilerin de sürece dâhil edilmesi, onların görüş ve
duyarlıklarının dikkate alınması gerektiğini vurgulamaktadır.
Sonuç olarak, Özgür Özel, Kürt sorununu demokratikleşme, eşit vatandaşlık hakları ve toplumsal
mutabakat çerçevesinde ele almakta ve çözümün Meclis'te tüm tarafların
katılımıyla gerçekleştirilmesi gerektiğini savunmaktadır.
Özgür Özel, Diyarbakır'da yaptığı açıklamada da, Kürt
sorununun varlığını ve çözüm gerekliliğini vurgulamıştır. Sorunun çözümünde
demokratik siyasetin ve Meclis'in rolüne dikkat çeken Özel, tüm tarafların
katılımıyla saydam bir süreç yürütülmesi gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca, Kürt
vatandaşların eşit haklara sahip olması
ve kendilerini Türkiye Cumhuriyeti'nin eşit vatandaşları olarak hissetmeleri
gerektiğini ifade etmiştir. Özel, şiddetin sona erdirilmesi ve barışçıl
yöntemlerin benimsenmesinin önemine de değinmiştir.
İRDELEME
Özel'in yukarıda özetlenen bu sözleri çok yüzeyseldir, içeriksizdir
ve unsurları açık değildir. Özgür Özel’in açıklamaları genelde kapsayıcı ve
çözüm odaklı bir dil kullanmayı hedeflese de, somut unsurlar ve çözüm önerileri
açısından yetersizdir. Bu tür yüzeysel açıklamalar, genellikle farklı
kesimlerin duyarlıklarının göz önünde bulundurarak tepki çekmemeyi amaçlayan
bir stratejinin parçası olabilir. Ancak, böyle bir yaklaşım, Kürt sorunu gibi
çok boyutlu ve derin bir sorunu anlamak ve çözmek için yetersizdir.
Somut unsurlar ve çözüm önerilerinin eksikliği aşağıdaki
şekillerde ortaya çıkmaktadır:
Net Bir Tanım Eksikliği: Özel, Kürt sorununun
varlığını kabul etse de, bu sorunun tam olarak hangi boyutlarını ele almayı
planladığını açıklamıyor. Kimlik, kültürel haklar, yerel yönetimler, ekonomik
kalkınma gibi konular açık bir şekilde ifade edilmiyor.
Çözüm Süreci Üzerine Somut Bir Yol Haritası Yok: Demokratik
siyaset ve Meclis vurgusu önemli, ancak bu süreçte hangi somut adımların
atılması gerektiği, saydamlık ve katılımın nasıl sağlanacağı belirtilmemiş.
Toplumun Farklı Kesimlerine Yönelik Bir Açılım Eksikliği:
Kürt sorununun çözümünde şehit aileleri, muhafazakâr seçmen ya da
milliyetçi kesimlerin desteğinin nasıl kazanılacağı gibi sorunlar
ayrıntılandırılmamıştır.
PKK ve Şiddet Sorununun Ele Alınışı Belirsiz: Özel,
barışçıl yöntemlerden bahsetse de, PKK’nin silah bırakması ve Türkiye’nin
terörle mücadele politikalarının nasıl uyumlu hale getirileceği konusunda bir
çerçeve sunmamaktadır.
Bu tür açıklamalar genellikle geniş bir seçmen kitlesine
hitap etmek ve kutuplaşmayı önlemek için yapılır. Ancak çözüm üretmek için
somut adımların ve açık bir çerçevenin ortaya konması gerektiği açıktır.
Özgür Özel'in açıklamaları ve söylemleri incelendiğinde,
Kürt sorununu şu şekilde tanımladığı söylenebilir: “Kürt sorunu,
Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde çözülmesi gereken temel sorunlarından biri
olarak görülmektedir. Sorunun odağında, Kürt vatandaşların eşit haklara sahip
olmaları, kültürel ve kimlik haklarının tanınması, anadillerini özgürce
kullanabilmeleri ve kendilerini Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit vatandaşları
olarak hissetmeleri bulunmaktadır.” Özel, bu sorunu şiddet ve güvenlik
politikalarının ötesinde bir demokrasi ve haklar sorunu olarak ele almakta ve
çözümün demokratik siyaset çerçevesinde, Meclis çatısı altında, tüm tarafların
katılımıyla saydam bir şekilde yürütülmesi gerektiğini savunmaktadır.
Ancak, Özel'in söylemlerinde somut çözüm önerileri veya
ayrıntılı bir yol haritası bulunmadığı için, bu tanım daha çok genel ilkeler
düzeyinde kalmaktadır. Özel’in yaklaşımı, Kürt vatandaşların taleplerine
duyarlı olmakla birlikte, tüm toplumsal kesimleri kapsayacak bir siyasal söylem
geliştirme çabasını yansıtmaktadır.
Bu tanım, Özel’in Kürt sorununun çok boyutlu doğasını kabul
ettiğini, ancak henüz ayrıntılı bir çözüm ve bakış açısı sunamadığını ortaya
koymaktadır. Özel şayet böyle bir sorun olduğunu iddia ediyorsa cesurca ve
açıkça ne anladığını ve sorunu nasıl tanımladığını belirtmelidir. Bu tür kritik
bir sorunda, soyut ve yüzeysel açıklamalar yerine, somut bir çözümleme ve çözüm
önerisi ortaya koymak çok daha etkili olacaktır. Özgür Özel'in durumu, bu
konuda liderlerin genellikle kaçındığı bir tutumu yansıtıyor olacaktır. Geniş
bir seçmen kitlesine hitap etme amacıyla, bu sorunu fazla derinleştirmemek veya
kutuplaşmayı engellemeye çalışmak elbette bir yaklaşım seçeneği olabilir. Ancak bu tür yaklaşımlar, sorunun çözülmesini
engelleyen en büyük engellerden biri de olabilir.
OLMASI GEREKEN NEDİR?
Kanımca, Kürt sorununun tanımı ve çözümü için cesur bir
yaklaşım aşağıdaki unsurları içermelidir:
Kürt Kimliğinin Tanınması: Kürt halkının kimliğinin,
kültürünün ve dilinin anayasal düzeyde tanınması gerektiği. Bu, sadece bir
"azınlık hakları" sorunu değil, tam anlamıyla eşit vatandaşlık ve
demokratik haklar çerçevesinde ele alınmalıdır.
Tekil Yapının
Devamının Zorunluluğu: Türkiye tekil bir Cumhuriyettir ve öyle kalacaktır.
Federasyona dayalı her türlü çözüm önerisi kategorik olarak reddedilecektir.
Yerel Yönetimler ve Özerklik Talepleri: Kürtlerin,
kendi bölgelerinde daha fazla söz hakkı ve yerel yönetimlerde daha fazla siyasal
değil yönetsel özerklik talep etmeleri, ancak bunun Türkiye’nin tekil (üniter)
yapısına zarar vermeyecek şekilde düzenlenmesi temel bir unsur olarak ele
alınmalıdır.
Şiddet ve Terörle Mücadele: PKK gibi silahlı
unsurların varlığı ve bunlara karşı yürütülen güvenlik politikalarının çözüm
sürecine nasıl dâhil edileceği önem taşımaktadır. Silahların bırakılması ve
terörle mücadele politikasının, toplumsal barışı tehdit etmeyen bir zemine
taşınması gerekmektedir. PKK tasfiye edilmeli, PYD/YPG çalışmalarını
sonlandırmalı ve ETA, IRA ve FARC gibi silahlarını terk etmelidir.
Toplumla Bütünleşme
Politikaları: Silah bırakacak gerilla unsurlarının Tük toplumuyla yeniden
bütünleşmesini sağlayacak toplumsal ve eğitsel yeniden uyum programları ve
projeleri hazırlanmalı ve uygulama alanına konulmalıdır. Bu silahlı unsurların
toplumla bütünleşmesi için yeni Suriye Ordusu’nda görevlendirilmeleri ya da
Suriye polis/jandarma örgütünde görev almaları etkili bir çözüm önerisi olarak
görünmektedir.
Af: Toptan bir af
hiçbir zaman düşünülmemelidir. Cezaların hafifletilmesi etkili bir yöntem
olabilir. Uyum programlarını bitiren kimselerin ABD’de olduğu gibi “şartlı
tahliye” (parole) [1]
kurumu aracılığıyla izlenmeleri için gerekli örgütsel yapı kurulmalıdır.
Sosyal ve Ekonomik Eşitsizlikler: Güneydoğu Anadolu
bölgesindeki ekonomik kalkınma eksikliklerinin giderilmesi ve bölgeye yönelik
özel yatırımların arttırılması gerekmektedir. Bu, Kürt sorununun sadece
kültürel veya siyasal değil, ekonomik bir boyutu da olduğunu kabul etmeyi
gerektirir.
Hukuksal ve Anayasal Adımlar: Türkiye’nin
demokratikleşme sürecinin bir parçası olarak, Kürt halkının haklarının güvence
altına alınması için yeni hukuksal düzenlemelerin yapılması ve gerekirse
anayasa değişikliklerinin tartışılması gerekmektedir.
Özel, Kürt sorununu gerçekten tanıyorsa, bu unsurları net
bir şekilde dile getirerek, çözüm için somut adımlar atılması gerektiğini
vurgulamalıdır. Ancak, şu anki söylemlerinde bu unsurlar genellikle belirsiz ve
yüzeysel kalmaktadır. Böylece, sorunun çözülmesi konusunda toplumun geniş
kesimlerinin güvenini kazanması daha zor olacaktır. Cesur bir liderlik, bu tür sorunları
net ve kapsamlı bir şekilde tanımlamayı ve çözmeyi gerektirir.
BİR BAŞKA SORUN: ÖZEL’İN
TÜRKİYELİLİK KAVRAMI
Özel, zaman zaman “Türk”
yerine “Türkiyeli” kavramını
kullanmaktadır. Özgür Özel'in kullandığı "Türkiyelilik"
kavramı, Türkiye'nin çok kültürlü yapısını vurgulayan ve tüm vatandaşların eşit
haklara sahip olduğu bir kimlik anlayışını ifade etmek için kullanılmaktadır.
Bu kavram, Türk kimliği ve Kürt kimliği gibi etnik kimliklerin ötesinde, tüm
vatandaşları kapsayan bir ulusal birlik anlayışını ortaya koyar. Türkiyelilik
kavramı, özellikle çoğulculuk ve eşit vatandaşlık ilkelerine
dayandırılmaktadır. Bu anlayışa göre, Türkiye'deki farklı etnik gruplar
(Kürtler, Türkler, Lazlar, Çerkezler vb.) birer farklı kimliklere sahip
olabilirler, ancak hepsi "Türk Milleti’nin eşit üyeleri olarak kabul
edilir. Bu, tüm vatandaşların ortak bir toplumsal sözleşme ve demokratik
değerler etrafında birleşmesini öneren bir yaklaşımdır.
Ancak, bu kavramın doğru ya da yeterli olup olmadığı
konusunda farklı görüşler bulunmaktadır:
Doğru Olan Yanlar
Birlik ve Beraberlik Vurgusu: Türkiyelilik, farklı
kimliklerin bir arada yaşamasını ve birbirlerini kabul etmelerini savunur. Bu,
toplumsal barış ve uzlaşı için önemli bir çerçeve sunar.
Eşit Vatandaşlık: Türkiyelilik, tüm bireylerin eşit
haklara sahip olmasını savunur. Bu da toplumsal adalet açısından önemlidir,
çünkü etnik kimlikler veya diller ne olursa olsun, herkesin eşit haklara sahip
olması gerektiğini kabul eder.
Sosyal Barış: Bu kavram, etnik köken farklarını bir
kenara bırakarak, Türkiye'nin tüm vatandaşlarını ortak bir kimlik altında
birleştirmeyi hedefler, bu da toplumsal barışın sağlanması açısından önemli
olabilir.
Sınırlı Yanlar
Etnik Kimliklerin Yok Sayılması Riski: Bazı
eleştirmenler, Türkiyelilik kavramının etnik kimlikleri ve kültürel çeşitliliği
yeterince tanımadığını savunur. Örneğin, bu yaklaşım, Kürtler gibi belirli
grupların kültürel ve dilsel taleplerini göz ardı edebilir, çünkü her bireyi
"Türk Milleti’nin bir parçası olarak görmek, bu grupların kimliklerini
erozyona uğratabilir.
Kültürel Zenginliğin Fark Edilmemesi: Türkiye'nin çok
kültürlü yapısının ve farklı etnik grupların kendilerine özgü dillerinin ve
kültürlerinin tanınması gerektiği görüşü de yaygındır. Türkiyelilik kavramı bu
çeşitliliği yeterince karşılamayabilir. Bunun yerine daha soyut bir "ortak
kimlik" üzerinden birleştirici bir yaklaşım öne çıkabilir. Bu kavram da
“Türk” kavramı olmasıdır.
Uygulamada Zorluklar:
Türkiyelilik anlayışının uygulanması zor olabilir. Çünkü etnik ve kültürel
kimlikler, bireylerin kimliklerini ve aidiyet duygularını şekillendirir. Bu
kimlikleri tamamen birleştirmek, toplumsal anlaşmazlıklara yol açabilir, çünkü
insanlar kimliklerinin yok sayılmasını istemeyebilir.
Bu bağlamda, "Türkiyelilik" kavramı, toplumsal
barış ve eşit vatandaşlık açısından güçlü bir öneri olabilir. Ancak,
bu kavramın uygulamada etnik kimliklerin tanınması ve kültürel
çeşitliliğin korunmasıyla dengelenmesi gerekir. Eğer bu dengenin
sağlanamadığı bir ortamda kullanılacaksa, kimliklerin silinmesi veya yok
sayılması riski doğar. Bu yüzden, Türkiye'deki farklı grupların
kimliklerine saygı gösteren bir "Türkiyelilik" tanımı, daha kapsayıcı
ve doğru olabilir.
Öte yandan bu kavram hem Anayasa’nın 66 ncı maddesine ve hem
de Atatürk'ün “Türk” tanımına uygun değildir. Özgür Özel’in kullandığı "Türkiyelilik"
kavramı, hem Anayasa'nın 66. maddesi hem de Atatürk'ün Türk tanımı
ile doğrudan çelişen bir anlam taşımaktadır. Bu bağlamda konuya Anayasa'nın 66. Maddesi açısından
bakmak gerekmektedir. Anayasa’nın 66. maddesi, Türk vatandaşlığının
esaslarına ve kimliğine ilişkin şu tanımı getirir: "Türk devleti, dil,
ırk, renk, cinsiyet, düşünce, inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle hiç bir
ayırım yapmaksızın, Türk vatandaşlarını eşit olarak kabul eder."
Bu maddeye göre, Türk kimliği, vatandaşlık
temelinde tanımlanır, yani bir kişinin Türk olarak kabul edilmesi, etnik
kökenine değil, sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmasına bağlıdır. "Türk
milleti" tanımı, burada vurgulanan bir kavramdır ve bu milletin tüm
üyeleri eşit haklara sahip vatandaşlar olarak kabul edilir. Türkiyelilik
kavramı, vatandaşlık temelinde birleştirici bir kimlik sunmayı amaçlar, ancak
bu tanım, etnik kimlikleri birleştiren bir kimlikten çok, vatandaşlık
temeline dayalı bir kimlik anlayışıdır.
Bu bağlamda, Türkiyelilik kavramı, Türk milletini
etnik temele dayandıran bir tanım olan Anayasa'nın 66 ncı maddesi
ile uyumsuz değildir, çünkü burada
vatandaşlık ve eşitlik öne çıkarılır. Ancak, "Türkiyelilik"
etnik kimlikleri yok sayacak şekilde kullanıldığında, "Türk"
kavramını daha çok vatandaşlık üzerinden tanımlayan Anayasa'nın ruhuyla
çelişebilir.
Atatürk’ün Türk kimliğine yaklaşımı da vatandaşlık
temellidir. "Türk milleti" tanımını, etnik temele dayalı
değil, milletin birlikte yaşamı ve ortak değerleri üzerinden
yapmıştır. Atatürk, bir kişinin Türk olarak kabul edilmesinin, sadece Türk
dilini konuşması, Türk ırkından olması ya da bir bölgeye ait olması değil, Türk
devletinin bir parçası olması ve Türk milletinin eşit bir üyesi olması
anlamına geldiğini ifade etmiştir.
Atatürk’ün tanımında, Türk milleti, hukuksal ve
siyasal bir kimlik olarak tanımlanır. Etnik kökenlerden bağımsız olarak, vatandaşlık
ve milliyetçilik esas alınır. Bu anlayış, Türkiyelilik kavramına
oldukça yakın bir bakış açısı sunar.
Özgür Özel’in "Türkiyelilik" kavramı, Türk
milleti tanımını, vatandaşlık temelli bir kimlik üzerinden yansıtsa
da, etnik kimlikleri birleştirici bir çerçeve olarak kullanıldığında, Anayasa'nın
66 ncı maddesine ve Atatürk'ün tanımına uygun olabilir. Ancak, kavramın etnik
kimlikleri yok sayan bir yaklaşım şeklinde algılanması, bu tanımlarla
uyumsuzluk oluşturabilir. Türkiye'nin çok kültürlü yapısını ve farklı
kimliklerin varlığını tanıyan, ancak aynı zamanda vatandaşlık temelli
bir birliktelik öngören bir yaklaşım, hem hukuksal hem de tarihi açıdan
daha tutarlı olabilir.
SONUÇ, DEĞERLENDİRME
VE ÖNERİLER
CHP'nin tarih boyunca Kürt sorununa dair sergilediği
yaklaşımların çeşitli dönemlerde farklılaştığı görülmektedir. Erken Cumhuriyet
döneminde güvenlik odaklı ve asimilasyon politikalarını temel alan raporlar,
daha sonraki dönemlerde yerini kültürel haklar ve demokratikleşme odaklı bir
yaklaşıma bırakmıştır. Ancak, bu değişim sürecinin süreklilik arz etmediği,
partinin çeşitli liderlik dönemlerinde ve siyasal ortama bağlı olarak
tutarsızlıklar gösterdiği açıktır.
Günümüzde Özgür Özel liderliğinde, CHP'nin daha çözüm odaklı
ve kapsayıcı bir söylem benimsediği iddia edilse de, bu söylemlerin somut
politikalara dönüşmediği eleştirilmektedir. "Helalleşme" söylemi gibi
toplumsal uzlaşıyı ön plana çıkaran adımlar önemli bir stratejik değişim olarak
görülse de, hem parti içindeki ulusalcı kanadın hem de genel kamuoyunun
hassasiyetlerini dengede tutma çabası, çoğunlukla somut adımlar atılmasını
engellemiştir.
Bu çalışma, CHP'nin Kürt sorununa yaklaşımının tarihsel bir bakış
açısından incelenmesi ve güncel politika ve söylemleriyle eleştirilmesini
amaçlamaktadır. CHP'nin Kürt sorununun çözümü için aşağıdaki alanlara yönelik
daha cesur adımlar atması gereklidir:
- Kimlik ve Kültürel Haklar: Ana
dilde eğitim ve kültürel hakların anayasal güvence altına alınması.
- Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesi:
Bölgesel kalkınma ve yerel yönetimlere daha fazla özerklik tanınması.
- Demokratik ve Kapsayıcı Bir Anayasa:
Kürt kimliğinin tanınması ve toplumsal uzlaşıyı sağlayacak demokratik
reformlar.
- Ekonomik Kalkınma ve Eşitsizliklerin
Giderilmesi: Güneydoğu Anadolu bölgesine yönelik özel kalkınma
programlarının uygulanması.
- Barış Süreci ve PKK'nin Durumu:
PKK'nin silahsızlandırılması ve Abdullah Öcalan'ın durumu gibi çetrefilli
meselelerde saydam ve demokratik çözüm mekanizmalarının oluşturulması.
CHP'nin, Kürt sorununu çözüm odaklı ve kapsayıcı bir
çerçeveye oturtarak liderlik sergilemesi, sadece partinin değil, Türkiye'nin
demokratik geleceğinin şekillenmesi için de kritik önem taşımaktadır.
CHP’nin Cumhuriyet dönemi boyunca hazırladığı raporlar
raflarda kalmaya mahkûm yapıtlar olarak görülmektedir. Bu sonuçta partinin uzun
süreli iktidar olamamasının payı çoktur. Ancak, zaman artık rapor yazmak değil,
eylem planı hazırlamak zamanıdır.
KAYNAKÇA
al Jazeera Türk.
(2023). “Cumhuriyet Tarihi Kürt Raporları
Dosyası.” https://www.aljazeera.com.tr/dosya/cumhuriyet-tarihi-kurt-raporlari
CHP. (2012). CHP’nin Türkiye’nin Kürt Sorununa Bakışı. Çözüm
Çerçevesi. chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://content.chp.org.tr/file/chp_kurt_meselesi_kitapcik.pdf
Evrensel. (2015). Kürt seçmen CHP’ye neden küs?”. https://www.evrensel.net/haber/106728/kurt-secmen-chpye-neden-kus
Gürbey, H. (2020). 1925 Tarihli Rapor. “Kürtler Bölgede
Egemen Halk, Kürtçe Tek Geçerli Dil”. https://rojnameyanewroz3.com/1925-tarihli-rapor-kurtler-bolgede-egemen-halk-kurtce-tek-gecerli-dil/
İlyas, A. (2016). “1925-1945 Yılları Arasında Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde İdari Düzenlemeler”. DOI: 10.14225/Joh936
Literalturliste.
(2015) “Kürt Sorunu Raporları Arşivi”. Rapor. https://serdargunes.wordpress.com/2015/08/01/kuert-sorunu-raporlari/
Öztürk, S. (2024). “İsmet Paşa'nın Kürt Raporu”. ISBN:
9786050957594
SHP. (1991). “Sosyaldemokrat Halkçı Parti'nin Doğu ve
Güneydoğu Sorunlarına Bakışı ve Çözüm Önerileri”. http://hdl.handle.net/11543/957
Tanrıkulu, S. (2023).
“CHP Kürt Sorununun Çözümünde Ne Dedi?” Scala. ISBN: 9786258177794
Yayman, H. (2011).”Şark Meselesinden Demokratik Açılıma
Türkiye’nin Kürt Sorunu Hafızası”. SETA. ISBN: 978-605-4023-10-3
[1] “Parole”
şartlı tahliye süreci olsa da şartlı tahliyedeki bireyler toplum içindedir. Bu
nedenle şartlı tahliye genellikle toplum düzeltmeleri kavramlarının içine
yerleştirilir. Şartlı tahliye, bir bireyin cezasının bir kısmını çektikten
sonra (şartlı olarak) serbest bırakılmasıdır. Ayrıca, gerekirse yeniden hapse
girme tehdidiyle birlikte gelir. Hukuk sistemimizdeki çoğu kavramda olduğu
gibi, şartlı tahliyenin kökleri İngiltere ve Avrupa'daki kavramlara kadar
uzanabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder