Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

31 Mayıs 2025 Cumartesi

 

 

 

 

 

 

CHP ve KÜRT SORUNU: TARİHSEL VE GÜNCEL BAKIŞ AÇILARI

 

 

 

 

 

 

 

 

 

PROF. DR. FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

OCAK 2025

 

 

ÖZ

CHP ve Kürt Sorunu: Tarihsel ve Güncel Bakış Açıları

Kürt sorunu, Türkiye’nin en karmaşık ve çözülmesi gereken sorunlarından biri olmaya devam etmektedir. Tarihsel, kültürel, siyasal ve ekonomik boyutlarıyla ele alınan bu çalışma, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Kürt sorununa yaklaşımını, erken Cumhuriyet döneminden günümüzdeki politikalara kadar incelemektedir. CHP’nin erken dönem politikaları asimilasyon ve güvenlik odaklı iken, ilerleyen dönemlerde kültürel hakları tanıyan ve demokratik çözüm arayışlarını temel alan bir yaklaşıma evrilmiştir. Ancak, politika uygulamalarındaki tutarsızlıklar ve parti içindeki ulusalcı kanatların etkisi, bu süreci sekteye uğratmıştır. Özgür Özel liderliğinde kapsayıcı ve uzlaşıya dayalı bir söylem geliştirilmeye çalışılsa da somut politika önerileri eksik kalmıştır. Bu çalışma, Kürt sorununun çözümü için anayasal tanıma, yerinden yönetim, ekonomik kalkınma ve silahlı çatışmaları ele alan şeffaf mekanizmaları içeren kapsamlı bir yaklaşımın gerekliliğine dikkat çekmektedir. CHP’nin bu soruna liderlik etmesi, hem partinin hem de Türkiye’nin demokratik geleceği için kritik bir öneme sahiptir.

               Anahtar kelimeler: Kürt sorunu, CHP, Özgür Özel, Türkiye

 

 

 

 

ABSTRACT

CHP and the Kurdish Issue: Historical and Contemporary Perspectives

The Kurdish issue remains one of Turkey's most complex and enduring problems, with historical, cultural, political, and economic dimensions. This study examines the approaches of the Republican People's Party (CHP) towards the Kurdish issue, tracing its evolution from the early Republican period to the present. While early CHP policies focused on assimilation and security-oriented measures, later periods witnessed a shift toward recognizing cultural rights and democratic solutions. However, inconsistencies in policy implementation and the influence of nationalist factions within the party have often undermined these efforts. Under the leadership of Ozgür Ozel, CHP's discourse has aimed at inclusivity and reconciliation, yet concrete policy proposals remain limited. This paper argues that a comprehensive resolution to the Kurdish issue necessitates bold steps, including constitutional recognition of Kurdish identity, decentralization, economic development, and transparent mechanisms for addressing armed conflict and its aftermath. CHP's role in shaping Turkey's democratic future depends on its ability to lead a multifaceted and inclusive approach to the Kurdish issue.

               Key words: Kurdish Issue, Republican People’s Party. Ozgür Ozel, Türkiye


 

GİRİŞ

Ülkenin en önemli sorunlarının başında gelen olgulardan birinin 40 yıldır devam eden ve 40.000’den fazla can kaybına ve çok önemli maddi kaynaklarının israf edilmesine neden olan PKK sorunu olduğu yadsınamaz. Ana muhalefet partisinin bu konuda etkili bir stratejisinin ve çeşitli politikalarının olması yaşamsal önem taşımaktadır.

CHP ve onun selefi olan partiler, Cumhuriyet Dönemi boyunca Kürt sorununa ilişkin çeşitli raporlar hazırlamışlardır. Bu raporları sayısı çok fazladır. Kanımca önem taşıyan raporların bazıları hakkında aşağıda bilgi verilmiştir.

RAPORLAR

Abdülhalik Renda Raporu (1925): Dönemin Meclis Başkanı Abdülhalik Renda tarafından hazırlanan bu rapor, Kürtlerin yaşadığı bölgelerde "Türkleştirme politikası" izlenmesini savunmuştur.  

Cemil Uybadın Raporu (1925): Renda’yla birlikte Şark Islahat Planı’nın temelini oluşturan bir diğer rapor ise, aynı yıl Dâhiliye Vekili Cemil Uybadın tarafından kaleme alındı. Şeyh Sait isyanının bastırılması sürecinde devletin sert tutumunun asayişi sağladığı, ancak bunun halk nezdinde devlete karşı bir tepki oluşmasına sebep olduğu şeklinde bir sorun saptamasında bulunuyor. Bölgedeki Kürtçü hareketin arkasında dış güçleri gören Uybadın, sorunun sürmesinde İngiltere ve Fransa’nın rolüne işaret ediyor. Kürt hareketinin aşamalı olarak Fırat Nehri’nin doğusuna ve sınır dışına sürülmesi gerektiği görüşünde olan Uybadın, Şeyh Sait İsyanında 60 bin silah toplanmasına rağmen, Dersim’de önlem alınmadığına değiniyor.

Fevzi Çakmak Raporu (1931): Mareşal Fevzi Çakmak'ın hazırladığı bu rapor, Dersim bölgesine yönelik askeri müdahaleyi önermiş ve güvenlikçi politikaların uygulanmasını tavsiye etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün ardından ülkenin ilk başbakanı, Milli Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı olan Fevzi Çakmak, yazdığı Kürt sorunu raporunda, Dersim halkını, 'eşkıyalığı alışkanlık haline getirmiş grup' olarak tanımlıyor. "Dersimliler okşanmakla kazanılmaz" sözleriyle sert tedbir yanlılığını ortaya koyan çakmak, Hamdi bey ve Öngören’in söylediği gibi, bölgedeki soruna, Dersimli’lere yönelik zorunlu iskân politikaları ve askeri baskıyı artıran yöntemlerini çare olarak sunuyor. Çakmak’ın 'Kürtlüğün eritilmesi gerektiğini' savunduğu bölgeye 'koloni' muamelesi yapılmasını ve burada bir koloni idaresi kurulmasının gereğini savunduğu bölüm raporun en çarpıcı bölümlerinden biri olarak kayıtlara geçti.

Şükrü Kaya Raporu (1932): Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya tarafından hazırlanan bu rapor, Kürt bölgelerinde asimilasyon politikalarının uygulanmasını önermiştir. Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, kendisiyle aynı dönem rapor kaleme alan pek çok ismin tersine, Dersim’e yönelik herhangi bir askeri müdahalenin gerekli olmadığını savunuyor.

İsmet İnönü Raporu (1935): Başbakan İsmet İnönü tarafından hazırlanan bu rapor, Kürt sorununa ilişkin çeşitli tespitler ve çözüm önerileri içermektedir.

SHP'nin Doğu ve Güneydoğu Sorunlarına Bakış ve Çözüm Önerileri Raporu (1989): Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) döneminde, Deniz Baykal başkanlığında hazırlanan bu rapor, bölgedeki sorunların demokratikleşme yoluyla çözülmesini önermiştir. SHP (Sosyal Demokrat Halkçı Parti) döneminde hazırlanmıştı. O dönem CHP'nin devamı niteliğindeki SHP, Kürt sorununa daha açık ve demokratik bir bakış açısıyla yaklaşmaya çalıştı. Bu raporda Kürt sorunu, Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri olarak tanımlandı ve çözüm için demokratik hakların genişletilmesi gerektiği savunuldu. Bölgesel kalkınma, ekonomik reformlar ve kültürel hakların tanınması gibi başlıklar öne çıktı. Raporda, ana dilde eğitim ve kültürel özgürlüklerin desteklenmesi gerektiği vurgulandı.

"Doğu ve Güneydoğu Sorunlarının Çözümü için CHP'nin Yaklaşımı" Raporu (2012): Bu rapor, CHP'nin Kürt sorununa yönelik daha kapsayıcı bir politika geliştirme çabalarının bir parçasıydı. Raporda Kürt sorununun demokratik yollarla ve TBMM çatısı altında çözülmesi gerektiği vurgulandı. Ana dilde eğitim, insan hakları ve bölgesel kalkınma konularına değinildi. Terörle mücadele ve Kürt sorununun birbiriyle karıştırılmaması gerektiği belirtildi.

"Kürt Seçmen CHP'ye Neden Küs?" Raporu (2015): Beşiktaş Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Tüy tarafından hazırlanan bu rapor, CHP'nin Kürt seçmenle ilişkisini analiz etmiş ve partinin bölgedeki başarısızlık nedenlerini irdelemiştir.  Raporda “Bölge seçmeni, Türkiye’nin can alıcı ve en önemli sorununun Kürt meselesi olduğuna inanıyor. Genel olarak CHP’nin bu süreçteki tutumunu doğru bulmuyor” denilmektedir.

ÇÖZÜMLEME

CHP, geçmişte çözüm süreci sırasında hükümetin politikalarını eleştirmiş ayrıca kendi çözüm önerilerini de sunmuştu. CHP, Kürt sorununun sadece güvenlik odaklı politikalarla çözülemeyeceğini ve toplumsal uzlaşıya dayalı bir yaklaşım gerektiğini savundu. Kılıçdaroğlu liderliğinde CHP, Kürt sorununun çözümü için demokratikleşme ve temel hakların genişletilmesi yönünde daha kapsayıcı bir dil kullanmaya çalıştı. CHP'nin 2021'de açıkladığı vizyon, "helalleşme" söylemiyle Kürt seçmenlere yönelik bir açılımın sinyalini verdi.

CHP, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve bölgesel kalkınma projelerinin Kürt sorununun çözümünde önemli olduğunu sık sık vurguladı.

SHP ve ardından tekrar CHP adıyla yoluna devam eden parti, Kürt sorunu konusunda genellikle "devletçi" bir çizgide durmakla eleştirildi. Ancak, özellikle SHP'nin 1990'lardaki yaklaşımı daha reformistti ve Kürt sorununa ilişkin çözüm önerileri tartışılmaya devam etti. SHP, o dönem HEP (Halkın Emek Partisi) ile kısa süreli bir ittifak yaptı ve Kürt sorunu daha fazla görünür hale geldi.

2000’ler’e gelindiğine bu çabaların sürdüğü gözlemlenmektedir. CHP'nin 1980 ve 1990'lardaki reformist çizgisi, 2000'lerin başında zayıfladı ve parti daha ulusalcı bir söyleme kaydı. Bu dönemde partinin Kürt sorununa ilişkin tutumu, genellikle güvenlik politikalarını önceleyen bir çizgiye dönüştü. Ancak yer yer demokratikleşme ve insan haklarına vurgu yapan raporlar da yayımlandı.

Sonuç olarak bakıldığında 1980’lerdeki raporlar, Kürt sorununu açıkça tanımlayan ilk siyasal belgeler arasında yer aldı ve CHP'nin reformcu yüzünü temsil etti. Ancak zamanla parti içinde farklı grupların etkisiyle bu yaklaşımlar değişkenlik gösterdi.

KÜRT SORUNUNUN TANIMLANMASI

Yukarıda belirtilen raporlar CHP ve selefi partilerin Kürt sorununa ilişkin farklı dönemlerdeki yaklaşımlarını yansıtmaktadır. Raporlara dayanarak şu şekilde bir tanımlama yapılabilir: “Kürt sorunu, Türkiye'de toplumsal, siyasal ve hukuksal boyutları olan karmaşık bir sorun olarak öne çıkmaktadır. Bu sorun; Kürt kimliğinin tanınması, kültürel haklar, demokratikleşme, ekonomik eşitsizlikler, bölgesel kalkınma, ayrımcılık ve güvenlik politikaları ekseninde şekillenmiştir.”

Son yıllardaki gelişmelere bakıldığında, Kürt sorunu aynı zamanda uluslararası dinamiklerin etkisinde kalmış, İran, Suriye ve Irak’taki Kürt hareketleriyle bağlantılı olarak değerlendirilmiştir. Abdullah Öcalan’ın durumu ve PKK’nin silahlı etkinlikleri, sorunun çözümüne ilişkin tartışmaların merkezinde yer almıştır. Ayrıca, çözüm çabalarında sık sık güvenlik merkezli yaklaşımlar ile siyasal ve demokratik çözüm arayışları arasında bir gerilim yaşandığı görülmektedir. Kürt sorununun çözümü için atılacak adımlar, sadece Kürt vatandaşların haklarının genişletilmesi değil, aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin bir parçası olarak ele alınmaktadır.

Son olarak, Devlet Bahçeli’nin başlattığı son tartışmalar ve Erdoğan’ın stratejik hamleleri, Kürt sorununu çözmekten çok siyasal dengeleri yeniden şekillendirme amacı taşır gibi görünmektedir. Bu durum, sorunun çözümünden ziyade daha fazla karmaşıklaşmasına neden olabilir.

TANIMLANAN KÜRT SORUNUN TEMEL UNSURLARI

Bu aşamada sorulması gereken soru şu olmalıdır: Kürt sorununun ana unsurları nelerdir? Bu unsurlar şunlardır:

Kimlik ve Kültürel Haklar: Kürt kimliğinin anayasal düzeyde tanınması, anadilde eğitim hakkı ve Kürt kültürünün korunması ve Kürtçe üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması.

Siyasal Haklar ve Temsil: Kürt vatandaşların siyasal temsil mekanizmalarına etkin katılımı ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve özerklik taleplerinin tartışılması.

Ekonomik ve Bölgesel Eşitsizlikler: Güneydoğu Anadolu bölgesindeki ekonomik kalkınma eksikliği, bölgesel işsizlik, yoksulluk ve altyapı sorunları.

Şiddet ve Güvenlik Politikaları: PKK’nin silahlı etkinlikleri ve terörle mücadele politikaları ve güvenlik önlemlerinin sivil hakları kısıtlayacak şekilde uygulanması.

Adalet ve İnsan Hakları İhlalleri: Geçmişte yaşanan faili meçhul cinayetler ve zorunlu göçlerin etkileri ve insan hakları ihlallerinin çözümüne yönelik mekanizmaların eksikliği.

Abdullah Öcalan’ın Durumu: Abdullah Öcalan’ın hapsedilmesi, bu durumun Kürt toplumu üzerindeki sembolik etkisi ve Öcalan’ın olası serbest bırakılması üzerinden yapılan siyasal tartışmalar.

Uluslararası ve Bölgesel Dinamikler: Suriye ve Irak’taki Kürt hareketlerinin Türkiye üzerindeki etkisi ve ABD, AB ve bölge ülkelerinin Kürt sorununa ilişkin pozisyonları.

Demokratikleşme ve Hukuksal Çerçeve: Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde Kürt sorununun rolü ve yeni anayasa tartışmalarında Kürt sorununun yer bulma gereksinimi.

Bu unsurlar, sorunun çok boyutlu bir yapıya sahip olduğunu ve çözüm için kapsamlı bir yaklaşım gerektiğini göstermektedir.

ÖZEL’İN TANIMI VE UNSURLARI

CHP Genel Başkanı Özgür Özel de sık sık “Kürt sorunu vardır” açıklaması yapmaktadır. Özel’in tanımlamasının ve tanımının içinde yer alan unsurların araştırılması CHP’nin mevcut yönetiminin bu kavramdan ne anladığının açıklık kazanması bakımından önem taşımaktadır. O halde sorulması gereken soru şudur: “Özel Kürt sorununu nasıl tanımlıyor?”

Özel, Kürt sorununu Türkiye'nin önemli sorunlarından biri olarak tanımlamaktadır. Özel'e göre, Kürt sorununun varlığı devlet tarafından değil, bizzat Kürtler tarafından belirlenir ve dolayısıyla, Kürtler "sorun yok" diyene kadar bu sorun mevcuttur.

Özel, Kürt sorununun çözümünde toplumsal anlaşmanın ve demokratik siyasetin önemini vurgulamaktadır. Bu bağlamda, tüm siyasal partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının Meclis çatısı altında bir araya gelerek, saydam ve kapsayıcı bir süreçle çözüm arayışında bulunmaları gerektiğini savunmaktadır.

Ayrıca, Özel, Kürt vatandaşların eşit haklara sahip olduğu, anadillerini özgürce kullanabildikleri ve kendilerini Türkiye Cumhuriyeti'nin eşit vatandaşları olarak gördükleri bir devlet yapısını hedeflemektedir. Bu doğrultuda, demokratikleşme adımlarının atılması ve Kürtlerin sorunlarının çözülmesi gerektiğini belirtmektedir.

Özel, Kürt sorununun çözümünde şiddetin sona erdirilmesi, terör örgütlerinin ortadan kaldırılması ve barışçıl yöntemlerin benimsenmesi gerektiğini ifade etmektedir. Bu süreçte, şehit aileleri ve gazilerin de sürece dâhil edilmesi, onların görüş ve duyarlıklarının dikkate alınması gerektiğini vurgulamaktadır.

Sonuç olarak, Özgür Özel, Kürt sorununu demokratikleşme, eşit vatandaşlık hakları ve toplumsal mutabakat çerçevesinde ele almakta ve çözümün Meclis'te tüm tarafların katılımıyla gerçekleştirilmesi gerektiğini savunmaktadır.

Özgür Özel, Diyarbakır'da yaptığı açıklamada da, Kürt sorununun varlığını ve çözüm gerekliliğini vurgulamıştır. Sorunun çözümünde demokratik siyasetin ve Meclis'in rolüne dikkat çeken Özel, tüm tarafların katılımıyla saydam bir süreç yürütülmesi gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca, Kürt vatandaşların eşit haklara sahip olması ve kendilerini Türkiye Cumhuriyeti'nin eşit vatandaşları olarak hissetmeleri gerektiğini ifade etmiştir. Özel, şiddetin sona erdirilmesi ve barışçıl yöntemlerin benimsenmesinin önemine de değinmiştir.

İRDELEME

Özel'in yukarıda özetlenen bu sözleri çok yüzeyseldir, içeriksizdir ve unsurları açık değildir. Özgür Özel’in açıklamaları genelde kapsayıcı ve çözüm odaklı bir dil kullanmayı hedeflese de, somut unsurlar ve çözüm önerileri açısından yetersizdir. Bu tür yüzeysel açıklamalar, genellikle farklı kesimlerin duyarlıklarının göz önünde bulundurarak tepki çekmemeyi amaçlayan bir stratejinin parçası olabilir. Ancak, böyle bir yaklaşım, Kürt sorunu gibi çok boyutlu ve derin bir sorunu anlamak ve çözmek için yetersizdir.

Somut unsurlar ve çözüm önerilerinin eksikliği aşağıdaki şekillerde ortaya çıkmaktadır:

Net Bir Tanım Eksikliği: Özel, Kürt sorununun varlığını kabul etse de, bu sorunun tam olarak hangi boyutlarını ele almayı planladığını açıklamıyor. Kimlik, kültürel haklar, yerel yönetimler, ekonomik kalkınma gibi konular açık bir şekilde ifade edilmiyor.

Çözüm Süreci Üzerine Somut Bir Yol Haritası Yok: Demokratik siyaset ve Meclis vurgusu önemli, ancak bu süreçte hangi somut adımların atılması gerektiği, saydamlık ve katılımın nasıl sağlanacağı belirtilmemiş.

Toplumun Farklı Kesimlerine Yönelik Bir Açılım Eksikliği: Kürt sorununun çözümünde şehit aileleri, muhafazakâr seçmen ya da milliyetçi kesimlerin desteğinin nasıl kazanılacağı gibi sorunlar ayrıntılandırılmamıştır.

PKK ve Şiddet Sorununun Ele Alınışı Belirsiz: Özel, barışçıl yöntemlerden bahsetse de, PKK’nin silah bırakması ve Türkiye’nin terörle mücadele politikalarının nasıl uyumlu hale getirileceği konusunda bir çerçeve sunmamaktadır.

Bu tür açıklamalar genellikle geniş bir seçmen kitlesine hitap etmek ve kutuplaşmayı önlemek için yapılır. Ancak çözüm üretmek için somut adımların ve açık bir çerçevenin ortaya konması gerektiği açıktır.

Özgür Özel'in açıklamaları ve söylemleri incelendiğinde, Kürt sorununu şu şekilde tanımladığı söylenebilir: “Kürt sorunu, Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde çözülmesi gereken temel sorunlarından biri olarak görülmektedir. Sorunun odağında, Kürt vatandaşların eşit haklara sahip olmaları, kültürel ve kimlik haklarının tanınması, anadillerini özgürce kullanabilmeleri ve kendilerini Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit vatandaşları olarak hissetmeleri bulunmaktadır.” Özel, bu sorunu şiddet ve güvenlik politikalarının ötesinde bir demokrasi ve haklar sorunu olarak ele almakta ve çözümün demokratik siyaset çerçevesinde, Meclis çatısı altında, tüm tarafların katılımıyla saydam bir şekilde yürütülmesi gerektiğini savunmaktadır.

Ancak, Özel'in söylemlerinde somut çözüm önerileri veya ayrıntılı bir yol haritası bulunmadığı için, bu tanım daha çok genel ilkeler düzeyinde kalmaktadır. Özel’in yaklaşımı, Kürt vatandaşların taleplerine duyarlı olmakla birlikte, tüm toplumsal kesimleri kapsayacak bir siyasal söylem geliştirme çabasını yansıtmaktadır.

Bu tanım, Özel’in Kürt sorununun çok boyutlu doğasını kabul ettiğini, ancak henüz ayrıntılı bir çözüm ve bakış açısı sunamadığını ortaya koymaktadır. Özel şayet böyle bir sorun olduğunu iddia ediyorsa cesurca ve açıkça ne anladığını ve sorunu nasıl tanımladığını belirtmelidir. Bu tür kritik bir sorunda, soyut ve yüzeysel açıklamalar yerine, somut bir çözümleme ve çözüm önerisi ortaya koymak çok daha etkili olacaktır. Özgür Özel'in durumu, bu konuda liderlerin genellikle kaçındığı bir tutumu yansıtıyor olacaktır. Geniş bir seçmen kitlesine hitap etme amacıyla, bu sorunu fazla derinleştirmemek veya kutuplaşmayı engellemeye çalışmak elbette bir yaklaşım seçeneği olabilir.  Ancak bu tür yaklaşımlar, sorunun çözülmesini engelleyen en büyük engellerden biri de olabilir.

OLMASI GEREKEN NEDİR?

Kanımca, Kürt sorununun tanımı ve çözümü için cesur bir yaklaşım aşağıdaki unsurları içermelidir:

Kürt Kimliğinin Tanınması: Kürt halkının kimliğinin, kültürünün ve dilinin anayasal düzeyde tanınması gerektiği. Bu, sadece bir "azınlık hakları" sorunu değil, tam anlamıyla eşit vatandaşlık ve demokratik haklar çerçevesinde ele alınmalıdır.

Tekil Yapının Devamının Zorunluluğu: Türkiye tekil bir Cumhuriyettir ve öyle kalacaktır. Federasyona dayalı her türlü çözüm önerisi kategorik olarak reddedilecektir.

Yerel Yönetimler ve Özerklik Talepleri: Kürtlerin, kendi bölgelerinde daha fazla söz hakkı ve yerel yönetimlerde daha fazla siyasal değil yönetsel özerklik talep etmeleri, ancak bunun Türkiye’nin tekil (üniter) yapısına zarar vermeyecek şekilde düzenlenmesi temel bir unsur olarak ele alınmalıdır.

Şiddet ve Terörle Mücadele: PKK gibi silahlı unsurların varlığı ve bunlara karşı yürütülen güvenlik politikalarının çözüm sürecine nasıl dâhil edileceği önem taşımaktadır. Silahların bırakılması ve terörle mücadele politikasının, toplumsal barışı tehdit etmeyen bir zemine taşınması gerekmektedir. PKK tasfiye edilmeli, PYD/YPG çalışmalarını sonlandırmalı ve ETA, IRA ve FARC gibi silahlarını terk etmelidir.

Toplumla Bütünleşme Politikaları: Silah bırakacak gerilla unsurlarının Tük toplumuyla yeniden bütünleşmesini sağlayacak toplumsal ve eğitsel yeniden uyum programları ve projeleri hazırlanmalı ve uygulama alanına konulmalıdır. Bu silahlı unsurların toplumla bütünleşmesi için yeni Suriye Ordusu’nda görevlendirilmeleri ya da Suriye polis/jandarma örgütünde görev almaları etkili bir çözüm önerisi olarak görünmektedir.

Af: Toptan bir af hiçbir zaman düşünülmemelidir. Cezaların hafifletilmesi etkili bir yöntem olabilir. Uyum programlarını bitiren kimselerin ABD’de olduğu gibi “şartlı tahliye” (parole) [1] kurumu aracılığıyla izlenmeleri için gerekli örgütsel yapı kurulmalıdır.

Sosyal ve Ekonomik Eşitsizlikler: Güneydoğu Anadolu bölgesindeki ekonomik kalkınma eksikliklerinin giderilmesi ve bölgeye yönelik özel yatırımların arttırılması gerekmektedir. Bu, Kürt sorununun sadece kültürel veya siyasal değil, ekonomik bir boyutu da olduğunu kabul etmeyi gerektirir.

Hukuksal ve Anayasal Adımlar: Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin bir parçası olarak, Kürt halkının haklarının güvence altına alınması için yeni hukuksal düzenlemelerin yapılması ve gerekirse anayasa değişikliklerinin tartışılması gerekmektedir.

Özel, Kürt sorununu gerçekten tanıyorsa, bu unsurları net bir şekilde dile getirerek, çözüm için somut adımlar atılması gerektiğini vurgulamalıdır. Ancak, şu anki söylemlerinde bu unsurlar genellikle belirsiz ve yüzeysel kalmaktadır. Böylece, sorunun çözülmesi konusunda toplumun geniş kesimlerinin güvenini kazanması daha zor olacaktır. Cesur bir liderlik, bu tür sorunları net ve kapsamlı bir şekilde tanımlamayı ve çözmeyi gerektirir.

BİR BAŞKA SORUN: ÖZEL’İN TÜRKİYELİLİK KAVRAMI

Özel, zaman zaman “Türk” yerine “Türkiyeli” kavramını kullanmaktadır. Özgür Özel'in kullandığı "Türkiyelilik" kavramı, Türkiye'nin çok kültürlü yapısını vurgulayan ve tüm vatandaşların eşit haklara sahip olduğu bir kimlik anlayışını ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu kavram, Türk kimliği ve Kürt kimliği gibi etnik kimliklerin ötesinde, tüm vatandaşları kapsayan bir ulusal birlik anlayışını ortaya koyar. Türkiyelilik kavramı, özellikle çoğulculuk ve eşit vatandaşlık ilkelerine dayandırılmaktadır. Bu anlayışa göre, Türkiye'deki farklı etnik gruplar (Kürtler, Türkler, Lazlar, Çerkezler vb.) birer farklı kimliklere sahip olabilirler, ancak hepsi "Türk Milleti’nin eşit üyeleri olarak kabul edilir. Bu, tüm vatandaşların ortak bir toplumsal sözleşme ve demokratik değerler etrafında birleşmesini öneren bir yaklaşımdır.

Ancak, bu kavramın doğru ya da yeterli olup olmadığı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır:

Doğru Olan Yanlar

Birlik ve Beraberlik Vurgusu: Türkiyelilik, farklı kimliklerin bir arada yaşamasını ve birbirlerini kabul etmelerini savunur. Bu, toplumsal barış ve uzlaşı için önemli bir çerçeve sunar.

Eşit Vatandaşlık: Türkiyelilik, tüm bireylerin eşit haklara sahip olmasını savunur. Bu da toplumsal adalet açısından önemlidir, çünkü etnik kimlikler veya diller ne olursa olsun, herkesin eşit haklara sahip olması gerektiğini kabul eder.

Sosyal Barış: Bu kavram, etnik köken farklarını bir kenara bırakarak, Türkiye'nin tüm vatandaşlarını ortak bir kimlik altında birleştirmeyi hedefler, bu da toplumsal barışın sağlanması açısından önemli olabilir.

Sınırlı Yanlar

Etnik Kimliklerin Yok Sayılması Riski: Bazı eleştirmenler, Türkiyelilik kavramının etnik kimlikleri ve kültürel çeşitliliği yeterince tanımadığını savunur. Örneğin, bu yaklaşım, Kürtler gibi belirli grupların kültürel ve dilsel taleplerini göz ardı edebilir, çünkü her bireyi "Türk Milleti’nin bir parçası olarak görmek, bu grupların kimliklerini erozyona uğratabilir.

Kültürel Zenginliğin Fark Edilmemesi: Türkiye'nin çok kültürlü yapısının ve farklı etnik grupların kendilerine özgü dillerinin ve kültürlerinin tanınması gerektiği görüşü de yaygındır. Türkiyelilik kavramı bu çeşitliliği yeterince karşılamayabilir. Bunun yerine daha soyut bir "ortak kimlik" üzerinden birleştirici bir yaklaşım öne çıkabilir. Bu kavram da “Türk” kavramı olmasıdır.

Uygulamada Zorluklar: Türkiyelilik anlayışının uygulanması zor olabilir. Çünkü etnik ve kültürel kimlikler, bireylerin kimliklerini ve aidiyet duygularını şekillendirir. Bu kimlikleri tamamen birleştirmek, toplumsal anlaşmazlıklara yol açabilir, çünkü insanlar kimliklerinin yok sayılmasını istemeyebilir.

Bu bağlamda, "Türkiyelilik" kavramı, toplumsal barış ve eşit vatandaşlık açısından güçlü bir öneri olabilir. Ancak, bu kavramın uygulamada etnik kimliklerin tanınması ve kültürel çeşitliliğin korunmasıyla dengelenmesi gerekir. Eğer bu dengenin sağlanamadığı bir ortamda kullanılacaksa, kimliklerin silinmesi veya yok sayılması riski doğar. Bu yüzden, Türkiye'deki farklı grupların kimliklerine saygı gösteren bir "Türkiyelilik" tanımı, daha kapsayıcı ve doğru olabilir.

Öte yandan bu kavram hem Anayasa’nın 66 ncı maddesine ve hem de Atatürk'ün “Türk” tanımına uygun değildir. Özgür Özel’in kullandığı "Türkiyelilik" kavramı, hem Anayasa'nın 66. maddesi hem de Atatürk'ün Türk tanımı ile doğrudan çelişen bir anlam taşımaktadır. Bu bağlamda konuya Anayasa'nın 66. Maddesi açısından bakmak gerekmektedir. Anayasa’nın 66. maddesi, Türk vatandaşlığının esaslarına ve kimliğine ilişkin şu tanımı getirir: "Türk devleti, dil, ırk, renk, cinsiyet, düşünce, inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle hiç bir ayırım yapmaksızın, Türk vatandaşlarını eşit olarak kabul eder."

Bu maddeye göre, Türk kimliği, vatandaşlık temelinde tanımlanır, yani bir kişinin Türk olarak kabul edilmesi, etnik kökenine değil, sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmasına bağlıdır. "Türk milleti" tanımı, burada vurgulanan bir kavramdır ve bu milletin tüm üyeleri eşit haklara sahip vatandaşlar olarak kabul edilir. Türkiyelilik kavramı, vatandaşlık temelinde birleştirici bir kimlik sunmayı amaçlar, ancak bu tanım, etnik kimlikleri birleştiren bir kimlikten çok, vatandaşlık temeline dayalı bir kimlik anlayışıdır.

Bu bağlamda, Türkiyelilik kavramı, Türk milletini etnik temele dayandıran bir tanım olan Anayasa'nın 66 ncı maddesi ile uyumsuz değildir, çünkü burada vatandaşlık ve eşitlik öne çıkarılır. Ancak, "Türkiyelilik" etnik kimlikleri yok sayacak şekilde kullanıldığında, "Türk" kavramını daha çok vatandaşlık üzerinden tanımlayan Anayasa'nın ruhuyla çelişebilir.

Atatürk’ün Türk kimliğine yaklaşımı da vatandaşlık temellidir. "Türk milleti" tanımını, etnik temele dayalı değil, milletin birlikte yaşamı ve ortak değerleri üzerinden yapmıştır. Atatürk, bir kişinin Türk olarak kabul edilmesinin, sadece Türk dilini konuşması, Türk ırkından olması ya da bir bölgeye ait olması değil, Türk devletinin bir parçası olması ve Türk milletinin eşit bir üyesi olması anlamına geldiğini ifade etmiştir.

Atatürk’ün tanımında, Türk milleti, hukuksal ve siyasal bir kimlik olarak tanımlanır. Etnik kökenlerden bağımsız olarak, vatandaşlık ve milliyetçilik esas alınır. Bu anlayış, Türkiyelilik kavramına oldukça yakın bir bakış açısı sunar.

Özgür Özel’in "Türkiyelilik" kavramı, Türk milleti tanımını, vatandaşlık temelli bir kimlik üzerinden yansıtsa da, etnik kimlikleri birleştirici bir çerçeve olarak kullanıldığında, Anayasa'nın 66 ncı maddesine ve Atatürk'ün tanımına uygun olabilir. Ancak, kavramın etnik kimlikleri yok sayan bir yaklaşım şeklinde algılanması, bu tanımlarla uyumsuzluk oluşturabilir. Türkiye'nin çok kültürlü yapısını ve farklı kimliklerin varlığını tanıyan, ancak aynı zamanda vatandaşlık temelli bir birliktelik öngören bir yaklaşım, hem hukuksal hem de tarihi açıdan daha tutarlı olabilir.

SONUÇ, DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER

CHP'nin tarih boyunca Kürt sorununa dair sergilediği yaklaşımların çeşitli dönemlerde farklılaştığı görülmektedir. Erken Cumhuriyet döneminde güvenlik odaklı ve asimilasyon politikalarını temel alan raporlar, daha sonraki dönemlerde yerini kültürel haklar ve demokratikleşme odaklı bir yaklaşıma bırakmıştır. Ancak, bu değişim sürecinin süreklilik arz etmediği, partinin çeşitli liderlik dönemlerinde ve siyasal ortama bağlı olarak tutarsızlıklar gösterdiği açıktır.

Günümüzde Özgür Özel liderliğinde, CHP'nin daha çözüm odaklı ve kapsayıcı bir söylem benimsediği iddia edilse de, bu söylemlerin somut politikalara dönüşmediği eleştirilmektedir. "Helalleşme" söylemi gibi toplumsal uzlaşıyı ön plana çıkaran adımlar önemli bir stratejik değişim olarak görülse de, hem parti içindeki ulusalcı kanadın hem de genel kamuoyunun hassasiyetlerini dengede tutma çabası, çoğunlukla somut adımlar atılmasını engellemiştir.

Bu çalışma, CHP'nin Kürt sorununa yaklaşımının tarihsel bir bakış açısından incelenmesi ve güncel politika ve söylemleriyle eleştirilmesini amaçlamaktadır. CHP'nin Kürt sorununun çözümü için aşağıdaki alanlara yönelik daha cesur adımlar atması gereklidir:

  1. Kimlik ve Kültürel Haklar: Ana dilde eğitim ve kültürel hakların anayasal güvence altına alınması.
  2. Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesi: Bölgesel kalkınma ve yerel yönetimlere daha fazla özerklik tanınması.
  3. Demokratik ve Kapsayıcı Bir Anayasa: Kürt kimliğinin tanınması ve toplumsal uzlaşıyı sağlayacak demokratik reformlar.
  4. Ekonomik Kalkınma ve Eşitsizliklerin Giderilmesi: Güneydoğu Anadolu bölgesine yönelik özel kalkınma programlarının uygulanması.
  5. Barış Süreci ve PKK'nin Durumu: PKK'nin silahsızlandırılması ve Abdullah Öcalan'ın durumu gibi çetrefilli meselelerde saydam ve demokratik çözüm mekanizmalarının oluşturulması.

CHP'nin, Kürt sorununu çözüm odaklı ve kapsayıcı bir çerçeveye oturtarak liderlik sergilemesi, sadece partinin değil, Türkiye'nin demokratik geleceğinin şekillenmesi için de kritik önem taşımaktadır.

CHP’nin Cumhuriyet dönemi boyunca hazırladığı raporlar raflarda kalmaya mahkûm yapıtlar olarak görülmektedir. Bu sonuçta partinin uzun süreli iktidar olamamasının payı çoktur. Ancak, zaman artık rapor yazmak değil, eylem planı hazırlamak zamanıdır.


 

KAYNAKÇA

 

al Jazeera Türk. (2023). “Cumhuriyet Tarihi Kürt Raporları Dosyası.” https://www.aljazeera.com.tr/dosya/cumhuriyet-tarihi-kurt-raporlari

CHP. (2012). CHP’nin Türkiye’nin Kürt Sorununa Bakışı. Çözüm Çerçevesi.   chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://content.chp.org.tr/file/chp_kurt_meselesi_kitapcik.pdf

Evrensel. (2015). Kürt seçmen CHP’ye neden küs?”.  https://www.evrensel.net/haber/106728/kurt-secmen-chpye-neden-kus

Gürbey, H. (2020). 1925 Tarihli Rapor. “Kürtler Bölgede Egemen Halk, Kürtçe Tek Geçerli Dil”.  https://rojnameyanewroz3.com/1925-tarihli-rapor-kurtler-bolgede-egemen-halk-kurtce-tek-gecerli-dil/

İlyas, A. (2016). “1925-1945 Yılları Arasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde İdari Düzenlemeler”. DOI: 10.14225/Joh936

Literalturliste. (2015) “Kürt Sorunu Raporları Arşivi”. Rapor. https://serdargunes.wordpress.com/2015/08/01/kuert-sorunu-raporlari/

Öztürk, S. (2024). “İsmet Paşa'nın Kürt Raporu”. ISBN: 9786050957594

SHP. (1991). “Sosyaldemokrat Halkçı Parti'nin Doğu ve Güneydoğu Sorunlarına Bakışı ve Çözüm Önerileri”. http://hdl.handle.net/11543/957

Tanrıkulu, S. (2023). “CHP Kürt Sorununun Çözümünde Ne Dedi?” Scala. ISBN: 9786258177794

Yayman, H. (2011).”Şark Meselesinden Demokratik Açılıma Türkiye’nin Kürt Sorunu Hafızası”. SETA. ISBN: 978-605-4023-10-3



[1] “Parole” şartlı tahliye süreci olsa da şartlı tahliyedeki bireyler toplum içindedir. Bu nedenle şartlı tahliye genellikle toplum düzeltmeleri kavramlarının içine yerleştirilir. Şartlı tahliye, bir bireyin cezasının bir kısmını çektikten sonra (şartlı olarak) serbest bırakılmasıdır. Ayrıca, gerekirse yeniden hapse girme tehdidiyle birlikte gelir. Hukuk sistemimizdeki çoğu kavramda olduğu gibi, şartlı tahliyenin kökleri İngiltere ve Avrupa'daki kavramlara kadar uzanabilir.

Hiç yorum yok: