Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

30 Mayıs 2025 Cuma

 

Türkiye İklim Kanunu Taslağının Değerlendirilmesi: Emisyon Ticareti Sisteminin Hukuksal ve Yapısal Yetersizlikleri

 

 

Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış

Çevre Bakanlığı (e) Müsteşarı

 

Özet

Türkiye'nin İklim Kanunu Taslağı, iklim değişikliğiyle mücadelede hukuksal çerçeve oluşturmayı hedeflemekte ve sera gazı emisyonlarının azaltılması için Emisyon Ticareti Sistemi’ni (ETS) temel mekanizmalardan biri olarak öngörmektedir. Emisyon ticaretinin bir başka adı pazarlanabilir kirletici kotalarıdır. Ancak taslak, çevresel hedef odaklı bir üst sınır (cap) belirlemeden emisyon izinlerini piyasa aracılığıyla satılabilir hale getirmekte, bu nedenle çevre politikası amacından sapmaktadır. Bu çalışmada, taslağın uluslararası ETS uygulamalarıyla karşılaştırmalı olarak çözümlemesi yapılmış; “cap-and-trade” sistematiğinin temel bileşenleri ve kabarcık (bubble) modelinin yokluğu bağlamında tasarının yetersizlikleri değerlendirilmiştir. Sonuçta, Türkiye İklim Kanunu’nun etkili olabilmesi için emisyon kotalarının yasal sınır olarak tanımlanması, “bubble” modelinin getirilmesi ve karbon ticareti gelirlerinin özel çevre fonlarına yönlendirilmesi önerilmektedir. Bu çalışmayla, Türkiye’nin iklim politikası mevzuatına Batılı modelle kıyaslı yapısal bir eleştiri sunulmuş ve politika geliştirme sürecine katkıda bulunulması amaçlanmıştır.

Anahtar Kelimeler:

İklim Kanunu, Emisyon Ticaret Sistemi, “Cap-and-Trade”, Kabarcık (Bubble) Modeli, Çevre Politikası

 

Giriş: Türkiye'nin İklim Politikasına Hukuksal Yaklaşım

Türkiye’nin sera gazı emisyonlarını azaltma hedefi doğrultusunda hazırlanan İklim Kanunu Taslağı, yasal çerçeve oluşturma anlamında önemli bir adımı temsil etmektedir. Ancak, taslağın temel kurgusu çevresel hedeflerin gerçekleştirilmesi yerine, emisyon izinlerinin piyasa temelli bir araç olarak değerlendirilmesi üzerine oturtulmuştur.

Küresel iklim değişikliğiyle mücadelede temel araçlardan biri olan Emisyon Ticareti Sistemi (ETS), Batı uygulamalarında "cap and trade" ilkesi çerçevesinde toplam emisyon sınırının belirlenmesini esas alır. Türkiye taslağında ise emisyon üst sınırlarının (cap) sistemli bir biçimde tanımlanmamış olması ve "kabarcık (bubble)" modelinin uygulanmaması çevresel hedeflerin belirsizleşmesine yol açmaktadır.

İklim Kanunu taslağının temel sorunlarından biri, çevresel hedef odaklılık yerine piyasa dinamiklerine dayalı bir yapı kurmasıdır.

Emisyon ticaretinin çevre ekonomisindeki bir diğer adı pazarlanabilir kirletici (marketable pollution quotas) kotalarıdır.

Avrupa Birliği’nin her yıl yayınladığı Türkiye Raporu’nun İklim değişikliğiyle ilgili bölümünde Türkiye’ye yönelik şu eleştiri yer almaktadır: “Mart 2024'te Türkiye, İklim Değişikliği Azaltım Stratejisi ve Eylem Planı'nı (2024-2030) ve İklim Değişikliğine Uyum Stratejisi'ni güncelleyerek raporlama döneminde sınırlı ilerleme kaydetmiştir. Bununla birlikte, Türkiye hâlen Paris Anlaşması kapsamında 2053'e kadar iklim nötr olma hedefini destekleyecek bir iklim kanununu, ulusal emisyon ticaret sisteminin kurulmasına ilişkin düzenlemeleri ve uzun vadeli düşük emisyonlu kalkınma stratejisini kabul etmemiştir. Türkiye'nin iklim değişikliği ile mücadele kapsamında azaltıma yönelik azim seviyesi hâlâ yetersizdir ve Paris Anlaşması çerçevesinde Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkısı, emisyonların bilime uygun bir biçimde azaltılmasına yönelik somut taahhütlerin karşılanması bakımından özellikle kısa ve orta vadede yetersiz kalmaktadır.” (AB, 2024, s. 73) TBMM’de görüşülen yasa taslağı bu eleştiriyi karşılamak amacını gütmektedir.

Bu çalışmanın amacı, Türkiye İklim Kanunu Taslağını yapısal, hukuksal ve uygulama açılarından çözümleyerek, taslağın çevre politikası hedefleri bakımından güçlü ve zayıf yönlerini ortaya koymak ve iyileştirme önerileri sunmaktır.

İklim Kanunu Taslağının Amaçları ve Politik Çerçevesi

Net Sıfır Emisyon Hedefi (2053): Türkiye'nin sera gazı emisyonlarını 2053 yılına kadar sıfırlamayı amaçlayan bu hedef, ülkenin uluslararası iklim yükümlülüklerimizle uyumlu bir strateji sunmaktadır.

Yeşil Kalkınma ve Ekonomik Dönüşüm: Yenilenebilir enerji kaynaklarının özendirilmesi, yeşil büyüme stratejileri ve düşük karbonlu teknolojilerin benimsenmesiyle ekonomik yapının çevre dostu bir şekilde dönüştürülmesi planlanmaktadır.

Sera Gazı Emisyonlarının Azaltılması ve Uyumu: Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kurulması, karbon fiyatlandırma mekanizmalarının bütünleştirilmesi ve iklim değişikliğine uyum stratejilerinin geliştirilmesi öngörülmektedir.

Yerel Eylem Planları ve İl Koordinasyon Kurulları: Her ilde vali başkanlığında oluşturulacak İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulları aracılığıyla, yerel düzeyde özel eylem planları hazırlanacak ve uygulanacaktır.

Türkiye Yeşil Taksonomisi ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması: Çevre dostu yatırımların özendirilmesi ve ithal ürünlerin gömülü sera gazı emisyonlarının dikkate alınması amacıyla bu mekanizmalar devreye alınacaktır.

Kanunun Amacı ve Kapsamı: Taslağın temel amacı, sera gazı emisyonlarının azaltılması, iklim değişikliğine uyumun sağlanması ve bu hedeflere yönelik planlama ve uygulama araçlarının düzenlenmesidir. Kanun, enerji, sanayi, tarım, ulaştırma gibi sektörleri kapsayarak, iklim krizine karşı dirençli bir ekonomi ve toplum oluşturmayı hedeflemektedir.

Kurumsal Yapılanma: İklim Değişikliği Başkanlığı’nda yeni oluşturulan İklim Değişikliği Başkanlığı, sera gazı emisyonlarının azaltımı ve iklim değişikliğine uyum etkinliklerine ilişkin ilerlemeleri izleyecektir. Ayrıca, karbon fiyatlandırmasına ilişkin piyasaya dayalı mekanizmaları düzenlemek ve Emisyon Ticareti Sistemi'ni (ETS) kurmak da Bakanlığın yetkisinde olacaktır.

Karbon Fiyatlandırma ve ETS: Taslak, karbon fiyatlandırma araçları arasında ETS karbon vergisi ve sonuç odaklı finansman gibi finansal araçları öngörmektedir. ETS, sera gazı emisyonlarına bir üst sınır belirlenmesi ilkesine dayalı olarak çalışacak ve özgülemelerin alınıp satılması suretiyle sera gazı emisyonunu maliyet etkin bir şekilde sınırlandırmayı hedefleyecektir.

Yerel Düzeyde Eylem Planları: Her ilde, vali başkanlığında İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu kurulacaktır. Bu kurullar, yerel koşullara uygun eylem planları hazırlayacak ve ilgili kurumlar, en geç 31 Aralık 2027 tarihine kadar kendi eylem ve strateji planlarını iklim değişikliği politikalarıyla uyumlu şekilde hazırlayacaktır.

Türkiye Yeşil Taksonomisi ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması: Kanun taslağı, Türkiye Yeşil Taksonomisi'nin kurulmasını ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması'nın devreye alınmasını öngörmektedir. Bu düzenlemeler, yatırımların çevresel sürdürülebilirliğini değerlendirmeyi ve uluslararası finansal uyumu artırmayı amaçlamaktadır.

Eğitim, Toplum Bilinci ve Toplumsal Dönüşüm: Taslak, okullarda yeşil teknoloji eğitim programlarının geliştirilmesini ve toplumun iklim değişikliği konusunda bilinçlendirilmesini hedeflemektedir. Okullarda yeşil teknoloji eğitim programlarının öğretim sistemiyle bütünleştirilmesi ve toplumda iklim değişikliği konusunda farkındalığın artırılması istenmektedir. Bu sayede, bireylerin ve şirketlerin enerji tüketimini azaltmaya ve daha temiz kaynaklara yönelmeye özendirilmesi planlanmaktadır.

Kanun taslağı amaç ve hedefler bakımından oldukça kapsamlı görülmektedir. Türkiye için iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir mevzuat adımı olarak göze çarpmaktadır. Taslağın güçlü yönleri ‘net sıfır’ emisyon hedefinin 2053 için yasal çerçeveye girmiş olması, ETS’nin oluşturulması, Türkiye'nin AB'nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’na (SKDM) uyumunu kolaylaştıracak olması, iklim değişikliğine uyumun sadece çevre değil, tarım, orman, biyolojik çeşitlilik ve afet risklerini de kapsayacak şekilde ele alınması, adil geçiş, iklim adaleti gibi toplumsal boyutların ve benzeri kavramların tanımlara ve ilkelere dahil edilmiş olmasıdır. Zayıf ve tartışmalı yönleri ise sera gazı emisyonlarını azaltmak için birçok sektöre yükümlülük getirmesi, yaptırım mekanizmalarının daha çok para cezalarına dayanması, "kirleten öder, ama kirletmeye devam eder" riskini yaratması, ETS gelirlerinin genel bütçeye aktarılması, bu durumun yeşil dönüşüm dışı alanlarda kullanılması olasılığı, bu yolda denetimin nasıl sağlanacağının muğlak kalması, yerel yönetimler eylem planlarını 2027’ye kadar hazırlamak zorunda olması ancak AB'nin karbon düzenlemelerinin 2026'da yürürlüğe girecek olmasıdır.

Emisyon Ticaretinde Kabarcık (Bubble) Modeli: Kavramsal Çerçeve

Kabarcık kavramı 1970’lerin sonlarında ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından geliştirilmiş, ilk kez hava kirliliği (özellikle SO₂ ve NOx) denetimi için uygulanmıştır. Ana mantığı ise tek bir tesisin değil, birden fazla kaynak/tesisin hatta bir kentsel alanın "kabarcık, balon (bubble)" içine alınması, balonun toplam emisyon sınırının belirlenmesi ve bu sınırın içinde kaynaklar arasında esneklik sağlanmasıdır. Yani, ‘Fabrika A’ fazladan emisyon salarsa, ‘Fabrika B’ daha az emisyon salar ve toplam kabarcık (balon) hacmi aşılmadığı sürece sistem “yasal” kabul edilir. Çünkü kabarcık içindeki emisyon miktarı artmamış ve hava kalitesi değişmemiş olur.

Bu yaklaşım çevre yönetimi açısından maliyet etkin bir yöntemdir. En ucuz azaltımı yapabilen kaynak önce azaltır, sistem toplamda çevre hedefini ucuza sağlar. Esnektir, kaynaklar arasında ticaret teknoloji seçiminde özgürlük tanır. İleri teknolojiyi uygulayan tesisler, emisyon azaltım fazlasını diğer tesislere "satar."

Batı Uygulamaları: ‘Cap-and-Trade’ Sisteminde ‘Bubble’ Modeli

‘Bubble’ kavramı ETS'nin temelini oluşturan öncü modeldir. Örneğin, ABD’de “Clean Air Act Emission Trading Programs” (1980'ler), AB’de ETS  2005’te başladı. Sektörlere bubble benzeri “caps” tanımlandı, Japonya’da, Tokyo ETS, tam ‘bubble’ yapısındadır ve bina bazında dahi kabarcık içindeki hava kalitesi sınırı önceden belirlenmiştir.

Türkiye İklim Kanunu Taslağının ‘Bubble’ Modeli Açısından Değerlendirilmesi

Taslakta ‘bubble’ kavramına doğrudan bir atıf yoktur. Tesisler bireysel bazda emisyon izni almak zorundadır. Esneklik yalnızca özgülemelerin "yıl bazlı devri" ve karbon kredisi denkleştirmesiyle sağlanmaktadır. Sektör veya tesis gruplarının toplam emisyon sınırı belirlenmemiştir. Bu yüzden ‘bubble’ mantığından önemli ölçüde sapma meydana gelmiştir. Türkiye ‘bubble’ modeliyle bütünleşme sağlamadan sadece "bireysel tesis bazlı izin" ve "karbon ticareti" yaparsa, piyasa etkinliği düşer, emisyon azaltım maliyeti yükselir ve bürokratik yük artar. Bu yüzden ETS’nin sağlıklı çalışması için ‘bubble’ yaklaşımını kurumsallaştırmak zorunludur. Bu bağlamda öncelikle ‘bubble’ kavramının uygulanması için ‘kirletici ya da emisyon kotası’ kavramının gündeme gelmesi gerekir. Bubble yaklaşımı ancak ve ancak üst sınır (cap) yani kota kavramıyla anlamlı ve uygulanabilir olur. Çünkü, ‘bubble’ toplu bir sınırın (kota) tanımlanması ve sınır içinde serbestlik demektir. Ortada kota yoksa, balonun esneklik sağlayacağı bir “hacim” de yoktur. Türkiye'nin İklim Kanunu Taslağı, emisyon ticareti üzerine kurulmuş ama üst sınır koymayı sistemli olarak tanımlamamıştır. Taslakta "Ulusal Tahsisat (Özgüleme) Planı"ndan söz edilmektedir. Özgülemelerin (tahsis, allocation) miktarı ‘Karbon Piyasası Kurulu’ tarafından belirlenecektir. Ancak bu özgülemeler toplu bir kota (ülke bazında, sektör bazında ya da tesis grubu bazında) olarak önceden yasal olarak sınırlandırılmamıştır. Bu düzenleme şu anlama gelmektedir: ETS var, ama ‘cap’ yok. Bu durumda ticaret serbest, ama çevre hedefi belirsiz olur.

Batı sistemlerinde ise önce ‘cap’ (üst sınır, kota) belirlenir. ‘Cap’ yıllık azaltım hedefleriyle seneler içinde daralır. ‘Bubble’ bu ‘cap'ın altında esneklik sağlanır. Türkiye, gerçek anlamda bir emisyon ticaret sistemi kurmak istiyorsa önce ulusal / sektörel / coğrafi emisyon kotalarını yasal çerçeveye almalı, sonra ‘bubble’ uygulamasıyla tesis gruplarına esneklik sağlamalı ve son olarak özgülemeler "bireysel düzeye" indirilip ETS ticareti başlamalıdır.

Politika Önerileri: Emisyon Kotaları ve Bubble Yaklaşımının Entegrasyonu

Önerdiğim madde şu şekildedir: "İlgili sektörler ve tesis grupları için yıllık sera gazı emisyonları, karbondioksit eşdeğeri cinsinden ulusal katkı beyanı hedefleri dikkate alınarak, her yıl 'Üst Emisyon Sınırı (Cap)' olarak Başkanlık tarafından belirlenir ve yayımlanır. Belirlenen üst sınır altında, aynı gruptaki tesisler veya işletmeler arasında 'Bubble Esnekliği' sağlanır. Bubble yaklaşımı kapsamındaki tesisler, grup içinde emisyon azaltımını, en düşük maliyetle sağlayan tesislerde yoğunlaştırabilir ve toplam emisyonun üst sınırı aşılmamak kaydıyla yükümlülüklerini yerine getirmiş sayılır. ‘Cap’ sınırları her beş yılda bir azaltıcı doğrultuda revize edilir."

Böyle bir madde kanun metnine eklenseydi, Türkiye batılı ETS uygulamalarına çok daha yakın bir yapıya kavuşurdu. Taslak metnini incelediğimizde çok açık şekilde görülüyor ki kota sistemi (cap) yani üst sınır uygulaması yerine, özgülemelerin para karşılığı piyasada satılması önceliklendirilmiştir. Bu, Batı’daki çevre politikası mantığında “çevresel hedef” odaklı değil, tam anlamıyla “gelir odaklı” bir uygulama modelidir.

Sınıflandıracak olursak Batı modelinde (Cap-and-Trade) önce ulusal, bölgesel, kentsel ya da sektörel kota belirlenir. Kota daha iyi bir hava kalitesi sağlamak üzere her yıl daralır, çevresel hedef baskın olur. Piyasa sadece bu hedefin içinde esneklik sağlar. Türkiye taslak modelinde ise kota yoktur, çevresel hedef yoktur. Özgülemeler “piyasa mekanizmasıyla satılacak bir meta” gibi tanımlanmıştır. Uygulamadan elde edilecek gelir ise genel bütçeye aktarılacak ve sonra yeşil dönüşüme destek için harcanacaktır. Bu yaklaşım, çevre koruma amacını zayıflatır. Çünkü emisyon üst sınırı yoksa, toplam çevresel etki denetim altına alınamaz. Özgüleme alan, emisyon yapma ve kirletici yayma hakkını satın almış olur; "kirletme özgürlüğü" piyasa fiyatına endekslenir.  Kamu maliyesi için kaynak yaratılır, ama çevresel iyileşme güvence altına alınmaz. Bu tür "bedel karşılığı izin sistemleri" denetim mekanizması olmadığı takdirde çevreyi korumakta yetersiz kalırlar. Türkiye taslağında bu durumun ekonomik güdülenmeyle hukuksal çerçevenin önüne geçtiği çok açık olarak görülmektedir. Yani “özgüleme eşittir kirletme (emisyon) hakkı satışı” yaklaşımı benimsenmiştir. Buna "çevre politikası değil, kamu geliri yaratma politikası" adı verilebilir.

Bu noktada asıl soru şudur: Türkiye bu yapıda, emisyon azaltımını piyasa fiyatının insafına bırakmış mı oluyor? Yanıt evettir, çünkü, özgüleme miktarı “talep-temelli” olarak değiştirilebilir. Emisyon sınırı olmadan, çevre hedefi değil, piyasa dengesi esas alınır. Türkiye bu sistemi uyguladığında “piyasa fiyatı” çevre hedefini belirlemiş olacaktır. Oysa bu yaklaşım planlı bir çevre yönetiminin felsefesine terstir. Bunun için öncelikle kentin hava kalitesi saptanmalı ve bu sınırın sabit olduğu ve aşılamayacağı ilkesi kabul edilmelidir.

Hava kalitesinin izlenmesi, kentsel alanlarda yaşayanların sağlığı için önemlidir. Bu sınırların belirlenmesi, karasal emisyonlardan kaynaklanan kirliliği en aza indirmek için gereklidir. İlgili standartlar, Dünya Sağlık Örgütü veya ulusal ve yerel çevre örgütleri tarafından belirlenmiştir.

Karbon salınımını azaltacak teknolojilerin ve düzenlemelerin özendirilmesi, iklim değişikliğiyle mücadelede en kritik adımlardan biridir. Bu, özellikle sanayi, ulaşım ve enerji sektörlerinde etkili olacak stratejiler gerektirir.

İklim kanunu taslağı, kentlerin sürdürülebilir yapılar olarak tasarlanmasını gerektirebilir. Bu, yeşil alanların arttırılması, yenilenebilir enerji kullanımının yaygınlaştırılması ve ulaşım sistemlerinin çevre dostu hale getirilmesini içerebilir.

İklim değişikliğinin etkilerine hazırlıklı olmak ve bu etkilere uyum sağlamak, sadece salınımların azaltılması değil, aynı zamanda toplumun iklim kriziyle nasıl başa çıkacağına ilişkin planların yapılmasını da içerir.

Bu çerçevede, kentsel ya da bölgesel hava kalitesine ilişkin belirli sınırların aşılamaması gerektiği ilkesinin benimsenmesi, daha temiz bir çevre oluşturma yolunda önemli bir adım olabilir. Ancak bunun uygulanabilirliği, yerel yönetimler ve çeşitli paydaşlarla yapılan iş birliği ve denetim mekanizmalarıyla güçlendirilebilir.

Taslağın Yasal ve Uygulama Açısından Sorunları: Eleştirel Bir Bakış

ETS’nin kavram olarak taslakta yer alması olumlu bir gelişmedir. Çünkü, ETS kaynak özgülenmesini ekonomik akılla destekler, sera gazı emisyonuna maliyet yükleyerek çevreyi korur, verimsiz ve kirli tesisleri sistem dışına iter. İlk bakışta, İklim Kanunu taslağı da ekonomik ve mali nitelikli çevre yönetimi araçlarını benimsiyor gibi görünse de bazı yönlerden "karbon piyasası"nı merkeze koyup çevreyi piyasanın insafına bırakıyor gibi bir duygu yaratmaktadır. Gerçekten de ETS kanun taslağının omurgası gibi durmaktadır. Ancak bu durum taslağın "amaç" kısmına doğrudan yazılmamıştır. Sanki çevre politikası görünümü altında asıl hedef “karbon ticareti piyasasını” kurmak gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Bu, klasik "ekonomik çevre politika aracı" modelinin Türkiye’ye gecikmiş uyumudur. ETS batıda 1990’lardan itibaren uygulama alanına konulmuştur. AB’de ETS 2005’te ve ABD’de bölgesel bazlı sistemler 2000'lerin başında yasalaştırılmış ve çevre korumada “yumuşak piyasa mekanizması”yla etkinlik sağlama hedefi uygulanmaya başlamıştır. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konvansiyonu ile Kyoto ve Paris protokollerinin gerçekleştirmeyi amaçladığı böyle bir çevre yönetim sistemidir. Türkiye bu uluslararası sözleşmeleri imzaladığı için uluslararası yükümlükler altına girmiştir. Bu yükümlülüklerden biri de emisyon ticareti ya da pazarlanabilir kirletici kotaları sistemidir.

Ancak Türkiye’de TBMM’de görüşülmeye başlanan taslakta oluşturulmak istenen kurumsal yapının çok karmaşık, etkisiz ve yetersiz olduğu görülmektedir. Bir kere oluşturulması öngörülen ‘Karbon Piyasası Kurulu’ çok bürokratik bir yapıya sahiptir. Kurulda kurumların temsil yapısı çevre yönetiminden çok ‘ekonomi yönetimi’ ağırlıklı olarak düzenlenmiştir. Sivil toplum ve bilim toplumunun bağımsız oy hakkı yoktur ve bu kurumlara sadece “danışman” statüsünde kurulda yer verilmiştir. ETS’nin denetimi tek merkezli olarak düşünülmüş ve Bakanlığa çok fazla yetki ve sorumluluk yüklenmiştir. Oysa Batı'da ETS uygulamalarında denetim bağımsız ya da yarı bağımsız teknik otoritelere bırakılır.  Taslaktaki düzenleme biçimi piyasanın saydamlığı ve yönlendirilmesi açısından riskler taşımaktadır. Bu durum emisyon haklarının ticarileştirilmesi sürecinde saydamlığı zora sokabilir.  Bankalar, finansal kuruluşlar ve büyük sanayi lobileri sistemin temel oyuncuları olarak daha şimdiden tasarlanmış durumdadır. Çevresel hedef netliği zayıftır. Batı’da ETS sistemi önce “çevresel hedef” belirlenir, sonra “piyasa” kurulur. Türkiye taslağında, ‘piyasa’nın kurgusu çevresel hedeflerin önüne geçmiştir. “Önleme, denetleme, denetim, özendirme” dengesi bu modelde net şekilde piyasa öncelikli yaklaşımla sarsılmıştır. Türkiye, ETS’yi sağlam kurmak istiyorsa; karbon piyasası bağımsız bir otorite tarafından saydam biçimde denetlenmeli, tavan emisyon miktarı bilimsel ölçütlere göre düzenlenmeli, istisna ve ücretsiz özgülemeler sınırlı tutulmalı ve ETS gelirleri özel fonlarda kilitlenip yeşil yatırımlara yönlendirilmelidir.

Kabarcık (bubble) yaklaşımı olmadan emisyon ticareti sisteminden tam anlamıyla söz etmek olanaklı değildir. Bu taslakta kavramsal olarak ETS yer almakta, ama "kabarcık" yani "tesis bazlı değil, işletme grubu veya sektörel / coğrafi toplam sınır içinde esneklik" mantığı bulunmamaktadır. Türkiye’nin bu kanunda ETS’yi “emisyon izni” ve “özgüleme ticareti” olarak tanımlaması, batıda uygulanan “bubble” modelinden bir adım geride bir yapı ortaya koymaktadır.

Anımsatmak gerekirse, ‘kabarcık’ sistemi, özellikle ABD’de “Clean Air Act” döneminde SO2 emisyon ticareti için kullanılan ve aynı endüstriyel tesis grubuna toplam emisyon sınırı koyan, içten esnek ama dıştan sıkı bir denetim aracıdır. Türkiye’deki taslakta tesis bireysel emisyon izni almak zorunda bırakılmakta, esneklik sadece "dönemler arasında özgüleme kaydırması" ve "karbon kredisi denkleştirmesi" ile sağlanmış bulunmaktadır. Coğrafi, sektörel ya da firma grubuna ‘bubble’ tanımlaması yapılmamıştır. Bir başka anlatımla ekonomik çevre yönetim aracı olarak ETS’nin en güçlü ve esnek modeli olan ‘kabarcık’ kavramı taslakta yer almamaktadır. Bu durumda yönetim maliyetleri artar, tesisler bazında denetim zorlaşır ve piyasa spekülasyonlarına daha açık bir yapı ortaya çıkar. Teknoloji seçme esnekliği tesisin inisiyatifinden çıkıp zorunlu hale gelebilir. Türkiye eğer ’kabarcık’ yaklaşımı olmadan ETS uygularsa, aslında emisyon ticareti değil, emisyon izni kiralama pazarı kurmuş olur.

Bazı uzmanlar, taslağın iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik çevresel ve toplumsal boyutlarının yeterince ayrıntılı olmadığını, özellikle ticaretle ilgili kısımlarının daha ayrıntılı olduğunu belirtmektedirler. Bu durum, taslağın "iklimi değil, ticareti koruma kanunu" olarak eleştirilmesine yol açmaktadır. Taslak, kamu ve özel sektörün yanı sıra bireyleri de kapsayan geniş bir uygulama alanına sahiptir. Kurumlar, iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlayacak plan, program ve stratejileri hazırlamakla yükümlü olacaktır. ​Emisyon ticaret sisteminin taslakta yer alması, çevre dostu bir ekonomi için önemli bir adım olsa da doğru şekilde kurgulanmazsa etkinliğini kaybedebilir. Sistemin doğru bir şekilde uygulanması, yalnızca emisyonların azaltılmasını değil, aynı zamanda çevresel, ekonomik ve toplumsal etkilerin de dikkate alınmasını gerektirir.

Taslağın Başarı Riskleri: Hukuksal ve Çevresel Sorunlar

Emisyon ticaretinin yanlış kurgulanmış bir sistem olarak ele alınmasının nedenleri aşağıda belirtilmiştir:

Yetersiz Emisyon Kotaları ve Sınırlamalar: Belirlenen emisyon kotaları, sektörel gerçekliklere ve mevcut teknolojilere uygun değilse, şirketler için emisyonları azaltma hedeflerine ulaşmak olanaksız olabilir. Bu durumda, ticaret mekanizması yalnızca anlamsız formalite haline gelir ve gerçek bir çevresel yarar sağlamaz.

Karbon Fiyatının Düşüklüğü: Emisyon ticaretinin başarısı, karbon fiyatının yeterince yüksek olmasına bağlıdır. Eğer karbon fiyatı düşük tutulursa, şirketler emisyonlarını azaltmak yerine krediler alarak yükümlülüklerini yerine getirebilirler. Bu da gerçek bir azalma sağlamaz.

Sahte Karbon Kredileri ve Yönlendirmeler: Bazı şirketler, karbon kredisi alım satımında yönlendirme yapabilir veya kredilerin geçerliliğini sorgulayan projelerle kredileri ticaret yapabilirler. Bu tür uygulamalar, sistemin bütünlüğünü zedeler.

Kapsamın Daraltılması veya Hedeflerin Belirsizliği: Emisyon ticaretinin etkili olabilmesi için geniş bir sektör yelpazesinde uygulanması gereklidir. Sadece büyük sanayi kuruluşlarına uygulanması, küçük işletmelerin veya yerel düzeydeki etkinliklerin göz ardı edilmesine yol açabilir. Ayrıca, gelecekteki hedefler belirli ve izlenebilir olmalıdır. Belirsiz hedefler, sistemi eksik ve etkisiz hale getirebilir.

Toplumsal Adalet ve Denge Sorunları: Emisyon ticaretinin toplumsal açıdan adil bir şekilde uygulanması gereklidir. Eğer sistem, düşük gelirli ve çevresel yüklerin daha fazla olduğu bölgelerde yaşayan insanların aleyhine çalışırsa, bu toplumsal eşitsizliklere yol açabilir. Bu durum, çevre politikalarının toplumun her kesimine eşit şekilde yarar sağlamaması anlamına gelir.

Sistemden Yararlanan Sektörler: Emisyon ticaretinin çok güçlü sektörlerin lehine işleyebilmesi de bir sorun olabilir. Örneğin, büyük enerji şirketleri ve sanayi devlerinin, küçük ölçekli yenilikçi projeleri desteklemek yerine kendi çıkarlarını koruma eğiliminde olması, sistemin dengeli bir şekilde işlemesini engelleyebilir.

Yapısal Reform ve Uygulama İçin Öneriler

Yukarıda sayılan sorunların giderilmesi için alınması gereken önlemler aşağıda belirtilmiştir.

Daha Katı Emisyon Sınırlamaları ve Gerçekçi Kotalar: Emisyon kotalarının daha sıkı ve şirketlerin teknolojik yeniliklerle ulaşabileceği düzeylere getirilmesi sağlanabilir.

Yüksek Karbon Fiyatı: Karbon fiyatlarının, sanayinin gerçekten dönüşmesini sağlayacak düzeylere çıkarılması, daha etkili bir ticaret sistemi kurulmasına yardımcı olabilir.

Saydamlık ve İzlenebilirlik: Karbon kredilerinin saydam bir şekilde izlenmesi ve gerçek çevresel katkıları olan projelerin desteklenmesi sağlanmalıdır.

Adil Dağılım ve Toplumsal Denge: Düşük gelirli bölgeler veya topluluklar için destekleyici mekanizmalar geliştirilerek, toplumsal eşitsizliklerin önüne geçilebilir.

Çevre Politikalarında Bubble Modelinin Kuramal Temelleri

Bu çalışmada kabarcık kavramı çevre yönetimi açısından kullanılmaktadır. Ancak bu kavram çeşitli disiplinlerde farklı anlamlarda kullanılmaktadır. Bu farklı kullanımlarının altlarının çizilmesi gerekmektedir. Kabarcık (bubble) kavramı, finansal piyasalarda da kullanılan bir terim olup, fiyatların aşırı ve sürdürülemez bir şekilde yükseldiği durumları tanımlar. Bu terim, genellikle bir varlığın ya da yatırım aracının piyasa değeri, arz ve talebe dayalı olarak aşırı bir şekilde şiştiğinde ve sonunda bu fiyatlar patladığında, yani piyasa düşüşü yaşandığında kullanılır. Bu tür kabarcıklar, genellikle aşırı spekülasyon, aşırı iyimserlik veya mantıksız beklentiler nedeniyle oluşur. Kabarcık (bubble) kavramı, özellikle finansal ve ekonomik sistemler üzerinde önemli etkiler yaratabilen, ancak çevresel politikalarla ilişkili olarak da dikkat edilmesi gereken bir unsurdur. Kabarcıklar, genellikle aşırı değerlemeler ve bu değerlemelerin sürdürülemez bir şekilde yükselmesiyle ilişkilendirilir.

Emisyon Ticareti ve Çevre Politikası İlişkisi

Kabarcıkların olumsuz etkilerini engellemek için, emisyon ticareti ve çevre dostu yatırımların doğru şekilde kurgulanması gereklidir. Bu bağlamda şunlar yapılabilir:

Saydamlık ve Denetim: Karbon kredisi ve yeşil yatırım pazarlarında saydamlık artırılmalı ve bu sistemler düzenli olarak denetlenmelidir. Özellikle büyük oyuncuların piyasa üzerinde manipülatif etkiler yaratması engellenmelidir.

Sabit Karbon Fiyatlandırması: Karbon fiyatları, aşırı dalgalanmalara yol açmayacak şekilde sabit bir aralıkta tutulabilir. Ayrıca, bu fiyatlar, gerçek emisyon azaltımına dayalı olarak belirlenmelidir.

Uzun Vadeli Sürdürülebilirlik İlkesi: Sadece kısa vadeli kar amacı gütmeyen, sürdürülebilir projelere yatırım yapılması özendirilmelidir. Bu, yalnızca finansal kazanç değil, çevresel yarar sağlama amacı taşıyan projeleri ödüllendiren bir sistem gerektirir.

Yerel Katılım ve Eşitlik: Yerel düzeyde, küçük ölçekli işletmelerin de bu ticaret sistemine katılabilmesi için dengeleyici mekanizmalar oluşturulmalıdır. Büyük şirketlerin aşırı yarar sağlaması engellenmelidir.

Kabarcık kavramı, emisyon ticareti ve çevre politikalarının başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için dikkate alınması gereken çok önemli bir unsurdur. Taslağın bu açıdan gözden geçirilmesi ve bu tür olasılıkların önlenmesi, çevresel ve ekonomik hedeflerin uyumlu bir şekilde gerçekleştirilmesi açısından kritik olacaktır.

Çevre Politikalarında Sürdürülebilir ETS Reformu İçin Adımlar

Aşırı Fiyat Artışı: Kabarcıklar, genellikle bir varlığın fiyatının "gerçek" değerinin çok üzerinde, yani gerçek ekonomik veya finansal temellere dayanmayan bir şekilde yükseldiği dönemi ifade eder. Bu fiyat artışı, çoğu zaman yatırımcıların gelecekteki kazançlara ilişkin iyimser beklentilerinden kaynaklanır.

Spekülasyon ve Yatırımcı Psikolojisi: Kabarcıklar, genellikle yatırımcıların aşırı spekülasyon yapması ve gelecekteki kazanç beklentileriyle hareket etmeleri sonucu oluşur. Yatırımcılar, başkalarının da fiyatların yükseleceğini düşündüğünü gördükçe bu yükselişe katılmak isterler ve bu durum, fiyatların daha da şişmesine yol açar.

Patlama (Çöküş): Bir kabarcık, sonunda patlar. Yani, fiyatlar hızla düşer ve bu düşüş çoğu zaman dramatik olur. Kabarcık patladığında, birçok yatırımcı zarar eder, çünkü yüksek fiyatlarla alım yapmışlardır.

Geçici Değer Artışı: Kabarcıklar genellikle geçici bir değer artışı yaratır. Fiyatlar belirli bir düzeye yükseldiğinde, gerçek ekonomik değerle uyumsuz hale gelir ve sonunda bu fark açığa çıkar. Bu, kabarcığın patlamasına neden olur.

Emisyon Kredileri: Özgüleme (Tahsis), Dağıtım ve Ticaret İlkeleri

Çevre yönetimi açısından "kabarcık (bubble)" kavramı, genellikle çevresel kaynakların aşırı tüketilmesi, çevre dostu çözümlerin piyasa dinamikleriyle uyumsuz bir şekilde değer kazandığı veya sürdürülemez yatırımlar yapıldığı durumları tanımlar. Bu kavram, çevresel alanlarda yanlış yönetim, spekülasyon, sürdürülemez büyüme ve değerlemenin çevre üzerindeki olumsuz etkilerini de içerebilir. Çevre yönetimi, iklim değişikliği ve emisyon ticareti bağlamında, kabarcık kavramı şu şekilde işlev görebilir:

Karbon Kredisi Kabarcığı: Emisyon ticareti sistemlerinde karbon kredilerinin alınıp satılması, kuramsal olarak karbon salınımlarını azaltmaya yönelik bir araçtır. Ancak, kredilerin arz ve talebine dayalı olarak fiyatlar aşırı yükselebilir veya düşük kalabilir. Eğer bu süreç yeterince saydam ve denetlenmezse, karbon kredisi pazarında bir kabarcık oluşabilir. Bu durumda, karbon kredilerinin fiyatı, gerçek çevresel yararlardan çok piyasa spekülasyonları ve yönlendirmeleri sonucunda şişebilir. Büyük enerji şirketleri, karbon kredisi alımlarını kendi karlarını artırmak için fırsat olarak görürse ve bu kredilerin değeri abartılı bir şekilde yükselirse, bu, bir kabarcığa yol açabilir. Bu durumda, sistem sonunda çökebilir, çünkü gerçek emisyon azaltımı sağlanmamış olur. Emisyon ticaret sistemlerinde, karbon kredilerinin aşırı değerlenmesi veya yönlendirme sonucu bir kabarcık oluşabilir. Piyasada karbon kredisi fiyatlarının aşırı şişmesi, yalnızca büyük şirketlerin yararına olurken, gerçek anlamda emisyon azaltımı sağlanmaz. Bu durum, sistemin amacına ulaşamamasına neden olur ve çevresel yararların yerine finansal kazançlar ön plana çıkabilir. Karbon kredileri fiyatlandırılırken, karbon salınımını azaltmaya yönelik ciddi bir denetim ve düzenleme yapılmazsa, büyük oyuncuların spekülasyon yapması sonucu bu kredilerin fiyatı aşırı yükselir. Sonunda, bu fiyatlar "kabarcık" şeklinde patlayabilir, piyasa çökebilir ve çevresel hedefler boşa çıkar.

Yeşil Yatırımlar ve Sürdürülebilirlik Kabarcığı: İklim değişikliğiyle mücadele için yatırımlar artarken, bu yatırımların sürdürülebilirlik ve çevresel yarar sağlama açısından gerçekten etkili olup olmadığı sorgulanabilir. Birçok şirket ve yatırımcı, "yeşil" projelere yatırım yaparak çevre dostu bir imaj yaratma çabasında olabilir. Ancak, bu projelerin çoğu zaman sadece pazarlama stratejisi veya verimli olmayan projeler olmaları durumu da söz konusu olabilir. Yenilenebilir enerji sektöründeki hızlı büyüme, yeşil yatırım kabarcıklarına yol açabilir. Eğer yenilenebilir enerji projeleri, sürdürülebilirlik ve uzun vadeli etkiler yerine, kısa vadeli karları hedef alırsa, sonunda bu projelerin çoğu başarısız olabilir ve sistemde çöküş yaşanabilir. Bazı çevre dostu yatırımlar, doğru değerlendirilmediğinde veya sürdürülemez hale geldiğinde kabarcıklara dönüşebilir. Örneğin, "yeşil enerji" veya "sıfır emisyonlu ulaşım" gibi teknolojilere yapılan yatırımlar, spekülasyon sonucu aşırı değer kazanabilir. Bu tür yatırımlar, yalnızca kısa vadeli finansal kazanç sağlamak amacıyla yapılırsa, çevresel hedeflere ulaşmak yerine kar amaçlı, verimsiz ve sürdürülemez yatırımlar haline gelebilir. Yenilenebilir enerji projeleri, bazen yalnızca "yeşil" etiket taşıdığı için rağbet görür ve bu projelerin gerçek çevresel etkisi yeterince çözümlenemez. Hızla büyüyen bu sektör, sonunda sürdürülebilir olmayan projelere yol açarak büyük kayıplara neden olabilir.

Yasal Düzenlemeler ve Emisyon Ticaretinde Fiyat Dengesizlikleri: Emisyon ticaret sistemlerinde doğru fiyatlandırma mekanizmaları oluşturulmazsa, sistemde aşırı fiyat artışları ya da düşüşleri görülebilir. Eğer karbon fiyatı düşük tutulursa, emisyon ticareti, gerçek anlamda çevresel değişim yaratmak yerine daha çok finansal yönlendirme aracı haline gelebilir. Aynı şekilde, karbon fiyatının aşırı yüksek tutulması, bazı şirketlerin sistemden dışlanmasına ve piyasa dengesizliğine yol açabilir. Emisyon kredileri fiyatlandırıldığında, piyasada yönlendirme yapan oyuncular bu fiyatları şişirirse, küçük işletmeler veya gelişmekte olan ekonomiler, sisteme dahil olamadan dışlanabilir. Bu da büyük şirketlerin ve devletlerin daha fazla kar elde etmesine yol açarken, çevresel hedeflere ulaşılmasını engeller.

Sertifikalı Yeşil Ürünler ve "Yeşil Yıkama": Bazı şirketler, çevre dostu ürünleri "yeşil" olarak tanıtarak pazarlama stratejileri oluştururlar. Ancak bu ürünlerin çevresel etkisi gerçek anlamda yarar sağlamadığından, bir tür "yeşil yıkama" (greenwashing) yapılmış olur. Bu da çevre dostu olma iddiasının kabarcık yaratması ve tüketicilerin yanıltılması anlamına gelir. Bir ürün, yalnızca etiketinde çevre dostu olduğunu belirten bir ibare taşıyor olabilir, fakat üretim süreçleri ya da geri dönüşüm oranları çevreye zarar veriyor olabilir. Bu durumda, ürünün "yeşil" etiketi bir kabarcık haline gelir ve çevresel yarar sağlanmaz.

Doğal Kaynakların Aşırı Tüketimi ve Çevresel Kabarcıklar: Doğal kaynaklar (örneğin su, ormanlar veya mineraller) üzerinde aşırı baskı kuran tüketim, bazen ekonomik kabarcıklar oluşturabilir. Çevreyi korumaya yönelik sürdürülebilir çözümler yerine, kısa vadeli ekonomik kazançlar amacıyla bu kaynaklar aşırı şekilde kullanılır. Bu durum, çevresel kabarcıklar yaratabilir ve sonunda kaynaklar tükenir, çevresel yıkım ortaya çıkar. Tarım sektöründe, toprak verimliliğini korumak yerine kısa vadeli kar sağlama amacıyla aşırı su kullanımı ya da kimyasal gübrelerin gereksiz yere kullanılması, doğal kaynakların (ötrofikasyon gibi) tükenmesine yol açabilir. Bu, ekosistem üzerinde büyük zararlara ve doğal kaynakların tükenmesine neden olan bir kabarcık yaratır. Kabarcıkların çevre yönetimi üzerindeki etkileri genellikle olumsuzdur çünkü sürdürülebilirlikten uzak bir sistem yaratırlar. Bu tür kabarcıklar, gerçek çevresel sorunlara çözüm getirmeden yalnızca kısa vadeli finansal kazanç sağlama amacı taşır. Bunun sonucunda, kaynakların israfı ve çevre yıkımı artar, çevresel hedeflerin gerçekleşmemesi ve sürdürülebilirlik ilkesinin ihlali söz konusu olabilir, güven kaybı yaşanabilir; örneğin, yeşil ürün ve yatırımların gerçek çevresel yararlar sağlamadığı anlaşılırsa, halkın ve yatırımcıların güveni sarsılabilir ve çevre dostu çözümlerin geriye gitmesi ve toplumsal algının bozulması gibi sonuçlar doğurabilir.

Türkiye İklim Kanunu Taslağının Uygulama Senaryoları

Daha sağlam düzenlemeler ve denetimler ile kabarcıkların önlenmesi sağlanabilir. Emisyon ticaret sistemi gibi mekanizmalar, aşırı fiyat artışlarına karşı daha saydam ve denetlenebilir olmalıdır. Sürdürülebilirlik odaklı yatırımların özendirilmesi, finansal kazançları çevre yararına dengeleyecek şekilde yapılmalıdır. Yeşil yıkama ve yanıltıcı reklamların engellenmesi için daha katı yasal düzenlemeler oluşturulmalıdır. Sonuç olarak, çevre yönetimi açısından kabarcıklar, çevresel hedeflere ulaşılmasına engel olabilir. Bu nedenle, sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda, çevre dostu çözümler ve sistemler doğru şekilde kurgulanmalı ve denetlenmelidir.

Emisyon ticareti kapsamında kabarcık (bubble) kavramının uygulanması, çevre yönetiminde oldukça karmaşık bir konu olup, doğru bir şekilde işlerse önemli çevresel yararlar sağlayabilir. Ancak, bu tür bir sistemin verimli olabilmesi için, hava kalitesinin doğru bir şekilde belirlenmesi ve sınırlanması esastır.

Emisyon ticareti (cap-and-trade) mekanizması, belirli bir bölgedeki hava kalitesini belirlemek için ölçümlerin ve çözümlemelerin yapılmasını gerektirir. Bu adım, bölgedeki mevcut hava kirliliği düzeylerinin ve emisyon kaynaklarının net bir şekilde saptanmasını sağlar. Bu veriler, bölgenin emisyon kotası ve sınırlamaları için temel oluşturur.

Bölgedeki hava kalitesinin izlenmesi için, çeşitli kirleticilerin (örneğin, karbondioksit, kükürt dioksit, azot oksitleri, partikül madde vb.) yoğunluklarının izleme sistemleri aracılığıyla sürekli olarak ölçülmesi gereklidir. Bu veriler, çevresel etkiyi anlamak ve emisyonları denetim altına almak için çok önemlidir.

Hava kirliliğine katkı sağlayan tüm sektörel etkinlikler ve üretim süreçleri belirlenmelidir. Bu, sanayi tesislerinden, enerji üretim tesislerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsar.

Hava kalitesinin belirlenmesinin ardından, çevresel etkiyi yönetmek için bu kirliliğin kalite standartları aracılığıyla sınırlandırılması gerekir. Bu, belirli bir bölge için maksimum emisyon düzeylerinin (emission cap) belirlenmesini içerir. Bu sınırlamalar, belirli bir dönemde, belirli bir bölgenin havaya saldığı toplam kirletici madde miktarını sınırlayan düzenlemelerdir.

Emisyon ticaretinin etkili olabilmesi için, her sektör veya tesisin saldığı emisyon miktarına bir sınır konulmalıdır. Bu sınırlamalar, zaman içinde azaltılacak şekilde tasarlanabilir. Örneğin, belirli bir bölgenin yıllık toplam emisyonu, geçmiş yıllara göre %5 azaltılacak şekilde belirlenebilir.

Bölgenin hava kalitesine göre, emisyon kredileri (carbon credits) çeşitli aktörlere dağıtılır. Bu krediler, emisyon sınırlarını aşmayan bir şekilde etkinlik gösteren firmalara verilir. Firmalar, belirli bir kredi miktarına sahip olur ve bu kredileri ticaret yolu ile satabilirler. Bu tür bir ticaret, çevresel hedeflere ulaşmayı ve aynı zamanda ekonomik esneklik sağlamayı amaçlar.

Kabarcık (bubble) kuramı, emisyon ticaret sistemlerinde birden fazla kirletici kaynağının bir arada değerlendirildiği bir yaklaşımdır. Temelde, kabarcık mekanizması, bir bölgedeki farklı tesislerin emisyonlarını topluca değerlendirmeyi ve sınırlamayı ifade eder. Bu, belirli bir bölgedeki tüm tesislerin emisyonlarını, tek bir toplam emisyon kotası altında toplar.

Her tesisin belirli bir emisyon düzeyinin altında kalması gerektiği bir senaryo yerine, bir bölge için toplam emisyon miktarı belirlenir. Bölgedeki tüm kirletici kaynaklar bir arada değerlendirilir ve bu kayıtlara göre toplam emisyon miktarı sınırlanır.

Bu sistem, belirli tesislerin belirli bir miktar emisyon sınırını aşmasına izin verirken, diğer tesislerde bu aşımın telafi edilmesini sağlayan bir esneklik sunar. Örneğin, bir fabrikanın emisyonları arttığında, diğer bir tesisin daha az emisyon salmasıyla bu aşım dengelenebilir.

Pazarlanabilir emisyon kredilerine geçilmelidir.  Bu kabarcık sistemiyle, emisyon kotası aşılmamak kaydıyla, emisyon kredilerinin ticareti yapılabilir. Bu, emisyon salınımını azaltan tesislerin ekonomik olarak ödüllendirilmesini sağlar.

Farklı sektörler veya tesisler arasında esneklik sağlar. Bazı sektörlerin daha fazla emisyon salmasına izin verirken, diğer sektörlerde bu salınım giderilebilir. Sürdürülebilir hedeflere ulaşırken, firmalar arasında ticaret yapılmasını sağlayarak, ekonomiye yarar sağlar.

Tesisler arasındaki emisyon transferini izlemek karmaşık olabilir. Denetim ve izleme mekanizmaları çok güçlü olmalıdır.

Sadece toplam emisyon miktarına odaklanmak, belirli kirleticilerin bölgesel ya da yerel düzeyde zararlı etkilerini göz ardı edebilir.

Kabarcık (bubble) kuramı, emisyon ticareti sistemlerinde esneklik sağlasa da doğru bir şekilde uygulanabilmesi için bölgenin hava kalitesinin doğru bir şekilde izlenmesi ve sınırlanması gereklidir. Hava kalitesinin doğru şekilde belirlenmesi, bu tür bir sistemin etkinliği açısından kritik öneme sahiptir. Ayrıca, bu tür bir sistemin sürdürülebilirliği için sürekli izleme, düzenleme ve denetim gereklidir.

ETS Uygulamalarında Yönetişim, Saydamlık ve Etkililik

Emisyon kredilerinin saptanması ve dağıtılması, emisyon ticareti sisteminin en kritik noktalarından biridir. Bu aşama, sistemin etkinliği ve çevresel hedeflere ulaşılabilirliği açısından belirleyicidir. Etkin bir emisyon ticaret sistemi kurmak için, kredilerin doğru şekilde saptanması ve adil bir şekilde dağıtılması gerekmektedir.

Emisyon kredisi, bir tesisin belirli bir miktarda karbondioksit (CO₂) veya diğer sera gazlarını salmamayı yüklendiği miktar olarak tanımlanır. Bu kredilerin doğru şekilde saptanması için aşağıdaki adımlar izlenir. İlk adım, her bir tesisin (veya sektördeki tüm tesislerin) mevcut emisyon düzeylerinin doğru bir şekilde ölçülmesidir. Bunun için çeşitli yöntemler ve teknoloji kullanılarak emisyonlar izlenir. Bu veriler, emisyon kredilerinin saptanmasında temel alınır. Emisyonlar, belirli aralıklarla ölçülmeli ve izlenmelidir. Bu izleme, kirletici gaz ölçümleri ve emisyon hesaplamaları gibi teknik araçlarla yapılır. Emisyon verilerinin doğruluğu büyük önem taşır. Bu veriler, yalnızca emisyonları sınırlamak için değil, aynı zamanda ticaret yapacak kredilerin doğru bir şekilde dağıtılabilmesi için de gereklidir. Baz emisyon düzeyi, belirli bir tesisin geçmişteki emisyon düzeylerinin bir ortalaması veya önceden belirlenmiş bir parametreye göre kabul edilen sınırdır. Bu düzeyinin belirlenmesi, kredilerin nasıl saptanacağı konusunda temel bir referans sağlar. Baz emisyon düzeyleri genellikle tesisin geçmişteki emisyon düzeylerine dayanarak hesaplanır. Örneğin, bir tesisin geçmiş 3 yılındaki emisyon ortalaması, gelecekteki emisyon kredisi miktarını belirlemek için kullanılabilir. Eğer bir tesisin geçmiş verisi eksikse, o zaman sektörel ortalamalar veya benzer tesislerin verileri baz alınabilir. Baz emisyon düzeyinin altında kalınarak yapılan her tür emisyon azaltımı, karbon kredisi üretir. Yani, bir tesisin emisyonlarını azaltması, belirli bir miktar karbon kredisi kazanmasını sağlar. Bu krediler daha sonra ticaret yapılabilir. Bu krediler, yenilenebilir enerjiye yatırım yapmak, enerji verimliliğini artırmak, karbon tutma teknolojilerini kullanmak veya daha temiz üretim yöntemlerine geçmek gibi çeşitli yollarla kazanılabilir.

Emisyon kredilerinin dağıtılması, adil ve etkin bir ticaret sisteminin kurulabilmesi için kritik bir aşamadır. Bu dağıtım, iki ana yöntemle yapılabilir: bedelsiz dağıtım ve açık piyasada satış (açık ihale).

Bedelsiz Dağıtım: Bu yöntemle, belirli bir bölgedeki veya sektördeki tesislere, önceki emisyon düzeylerine veya belirli performans ölçütlerine göre bedelsiz kredi verilir. Bu yöntem genellikle, belirli bir sektörün ekonomik etkilerini göz önünde bulundurur.

Performans Temelli Dağıtım: İyi performans gösteren, yani daha düşük emisyon düzeylerine sahip tesislere daha fazla kredi verilir. Bu, emisyon azaltımlarını özendirir.

Geçmiş Emisyonlar Bazında Dağıtım: Tesislerin önceki emisyon düzeyleri dikkate alınarak krediler dağıtılır. Bu, sektörlerin daha önceki kirletici davranışlarını dengelemeye yönelik bir mekanizma olabilir.

Açık Piyasada Satış (Açık İhale): Bu yöntem, kredilerin serbest piyasa koşullarına göre dağıtılmasını sağlar. Hükümetler veya düzenleyici kurumlar, belirli bir emisyon kotasını belirler ve krediler açık bir ihale yoluyla satılır. Tesisler, kendi emisyon düzeylerine göre bu kredileri satın alırlar.

İhale Sistemi: Açık ihale, genellikle saydamlık sağlar ve arz-talep dengesine göre fiyatların belirlenmesine yardımcı olur. Bu sistemin üstünlüğü kredilerin talep eden firmalar tarafından alınması ve piyasa koşullarına uygun fiyatlandırmanın yapılmasıdır.

Piyasada talep ve arz dengesine göre fiyatlar dalgalanabilir. Bu, kredilerin değerinin belirlenmesine yardımcı olur, ancak piyasa istikrarsız olabilir. Emisyon kredisi ticareti sisteminin etkin olabilmesi için, ticaretin denetlenmesi ve izlenmesi gerekir. Saydamlık ve güven, bu sürecin başarısı için kritik öneme sahiptir. Emisyon düzeyleri, kredi ticareti ve ticaretin yasalara uygunluğu sürekli olarak izlenmelidir. Bu denetimler, dolandırıcılık ve yönlendirmelerin önlenmesine yardımcı olur. Emisyon ticareti piyasası saydam bir şekilde izlenmeli, her şirketin saldığı emisyonlar ve ticaret yaptığı krediler kamuoyuna açıklanmalıdır. Kabarcık (bubble) yaklaşımında, bölgedeki toplam emisyon miktarı bir limit altında tutulur, ancak bu limit içinde farklı tesisler arasında esneklik sağlanır. Bu esneklik, belirli bir tesisin emisyon kotasının aşılmasına rağmen, diğer tesislerden tasarruf edilen kredilerle dengelenebilir. Tesislerin ve sektörlerin emisyonları topluca değerlendirildiği için, kredilerin daha esnek bir şekilde dağıtılmasına olanak tanır. Ancak, bu durumda bölgenin toplam emisyon miktarı aşılmamalıdır. Bu sistemde, tesisler arası kredi ticareti daha fazla esneklik sağlar. Örneğin, daha verimli bir tesis fazla kredi üretip diğer kirletici tesislerle ticaret yapabilir.

Emisyon kredilerinin doğru bir şekilde saptanması ve dağıtılması, emisyon ticaretinin başarısının temelidir. Bu sürecin doğru yönetilmesi, çevresel hedeflere ulaşılmasında önemli bir adım olacaktır. Aynı zamanda, ticaretin denetlenmesi, saydamlık ve sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda yapılmalıdır. Kabarcık (bubble) yaklaşımı, sektörel esneklik sağlasa da dikkatlice izlenmeli ve uygulanmalıdır, aksi takdirde çevresel hedefler risk altına girebilir. Kota özgülemesi yapıldıktan sonra, yeni kota verilmemesi gerektiği fikri, emisyon ticareti sisteminin etkinliği ve çevresel hedeflere ulaşılabilirliği açısından büyük önem taşır. Bu yaklaşım, belirli bir emisyon limitinin aşılmaması ve çevresel hedeflerin korunması için gereklidir.

Bir emisyon ticareti sistemi, belirli bir bölgede veya sektördeki toplam sera gazı emisyonlarını sınırlamayı hedefler. Bu sınırlama, belirli bir kota aracılığıyla yapılır. Eğer yeni kota verilirse, bu sistemin temel amacı olan toplam emisyon azaltımının sağlanması riske girer. Yeni kota verilmemesi, emisyonların sabit kalmasını ve zaman içinde azalmasını özendirir. Eğer yeni kota verilemezse, toplam emisyon miktarı belirli bir düzeyde sınırlanmış olur. Bu, çevresel hedeflere ulaşılmasında büyük önem taşır, çünkü, sınırlı bir emisyon kotası, şirketleri daha verimli hale getirmeye zorlar. Daha düşük emisyon üretmek, daha fazla kredi kazanmak ve ticaret yapabilmek için özendirir. Bu sistem, şirketlerin daha temiz teknolojilere yatırım yapmasını ve emisyonlarını azaltmalarını sağlar. Çünkü yeni kredi verilmesi veya kota artırımı, sürdürülebilir emisyon azaltımının önünde bir engel oluşturur. Yeni kota verilmemesi gerektiği yaklaşımı, emisyon düzeylerinin sabit kalması ilkesiyle tutarlıdır.

Krediler yalnızca mevcut emisyon kotası içinde ticaret edilerek sınırlı bir piyasa oluşturulur. Kredilerin değerinin artması, şirketleri daha az kirletmeye özendirir. Eğer yeni kota verilirse, bu özendirme kaybolur çünkü şirketler her yıl daha fazla kota alabileceklerini bilerek emisyonlarını azaltma konusunda isteksiz olabilirler. Yeni kota verilmesi emisyon artışı, sistem dengesizlikleri ve sertifikaların değersizleşmesi gibi bazı sorunları beraberinde getirebilir. Eğer kotanın artırılmasına izin verilirse, toplam emisyonlar daha yüksek olabilir. Bu, çevresel hedeflere ulaşmayı zorlaştırabilir ve iklim değişikliğiyle mücadeleye zarar verebilir. Yeni kotanın verilmesi, ticaret piyasasında dengesizliklere yol açabilir. Bu, kredilerin değerinin düşmesine ve piyasa istikrarsızlıklarına neden olabilir. Eğer yeni krediler sürekli olarak verilmeye başlanırsa, önceki yıllarda birikmiş kredilerin değeri azalabilir. Bu da ticaretin etkinliğini azaltır ve daha verimli çözümler aramayı özendirmez. Emisyon ticaret sistemi içinde, emisyon sınırının zamanla düşürülmesi önemlidir. Bu, daha sıkı emisyon hedeflerine ulaşılmasını sağlar. Kotanın artırılmaması, zamanla daha fazla emisyon azaltımı hedeflemesine olanak tanır. Başlangıçta özgülenen emisyon kredileri belirli bir düzeyde tutulur ve bu düzeyde bir denge sağlanır. Ancak, zamanla yeni kredilerin verilmemesi, daha sıkı emisyon limitlerinin getirilmesi gerektiğini gösterir. Yani, yıllık emisyon sınırı giderek daha düşük tutulur ve yeni kredi verilmez. Bu şekilde daha az karbon salınımı gerçekleşir. Bu, genel olarak karbon salınımını azaltmaya yönelik güçlü bir mekanizma oluşturur. Kotanın azalmaya devam etmesi, karbon kredilerinin değerini artırarak piyasadaki şirketleri daha temiz ve verimli üretim yöntemlerine yönlendirir. Kota verilmesi durumu, çevresel hedefler açısından daha sıkı bir yönetim gerektirir. Yani, sıkı bir denetim ve izleme (monitoring) mekanizması gereklidir. Yeni kota verilmemesi, emisyon ticareti sisteminin daha etkin yönetilmesine yardımcı olabilir. Sadece mevcut kotaların içinde işlem yaparak daha verimli bir şekilde emisyon düşürülmesi sağlanabilir. Emisyon kredilerinin ne kadar verildiği, nasıl dağıtıldığı ve kredilerin hangi tesislere özgülendiği konusunda saydamlık sağlanmalıdır. Bu, sistemi kötüye kullanma olasılığını azaltır.

Politika Çıkarımları

Emisyon ticareti sisteminde yeni kota verilmemesi, çevresel hedeflerin gerçekleştirilmesinde ve piyasa dengesinin korunmasında kritik bir etmendir. Bu durum, emisyon azaltımını özendirir, şirketleri daha verimli hale getirir ve çevreye zarar veren uygulamaları engeller. Ayrıca, zaman içinde emisyon sınırlarının giderek daha da kısıtlanması, daha güçlü bir iklim politikası ve sürdürülebilir bir geleceğin inşa edilmesine olanak tanır. Bu bağlamda, emisyon kredilerinin etkin bir şekilde dağıtılması ve yeni kredilerin verilmemesi, iklim değişikliğiyle mücadelede başarılı bir adım olacaktır. Emisyon ticaretinin verimli bir şekilde işleyebilmesi için önceden belirlenmiş ve sıkı bir sınır (kotayla belirlenen emisyon limiti) olması gerekir. Bu sınır belirlenmeden ve kararlılık içinde bir çevresel temel sağlanmadan, emisyon ticareti sistemi doğru bir şekilde işlemez.

Emisyon Sınırının Belirlenmesi ve Sabitlenmesi: Emisyon ticaretinin işleyebilmesi için ilk adım, emisyon sınırlarının doğru bir şekilde belirlenmesi ve sabitlenmesidir. Bu, çevresel hedeflere ulaşmak için gereklidir, çünkü bu durum hava kalitesinin belirlenmesi ve sınırlanması, belirli bir bölgedeki sera gazı emisyonlarının daha fazla artmasını engeller. Sabit bir sınır, şirketlerin ve endüstrilerin her yıl ne kadar emisyon üretebileceğini net bir şekilde belirler. Bu, belirli bir kotanın üzerinde emisyon üretilemeyeceği anlamına gelir. Emisyon sınırlarının sabit olması, doğal kaynakların aşırı kullanımını engeller ve sürdürülebilirlik hedeflerine odaklanır.

Emisyon ticaretinin etkili olabilmesi için, sınırın belirlenmesinin ardından aşağıdaki etmenlerin de sağlanması gerekir. Emisyon ticareti, belirli bir emisyon sınırı dahilinde, emisyon kredilerinin alınıp satılması esasına dayanır. Bu krediler, belirlenen emisyon kotasının altında kalan emisyonların "satılabilir" haklarını temsil eder. Kredi sistemi düzgün işlediğinde, ticaret piyasasında kredi alıp satmak isteyen şirketler ortaya çıkar. Emisyon kredilerinin nasıl özgüleneceği, piyasadaki dengenin korunmasında kritik rol oynar. Kotalar belli şirketler arasında eşit veya gereksinimlerine göre dağıtılabilir. Şirketler, emisyon limitini aşan bir üretim yaparlarsa, bu fazlalığı dengelemek için kredi satın alabilirler. Öte yandan, emisyonlarını düşürenler fazladan kredi kazanarak bunu ticaretle satabilir. Emisyon ticareti sisteminde, yeni kota verilmemesi kuralı, ticaretin düzgün işlemesi için gereklidir. Sabit bir kota, şirketlerin ve devletin güvenli bir sınır içinde hareket etmelerini sağlar. Zamanla daha az kredi verilecek ve emisyon limiti daha da daraltılacaktır. Bu, zaman içinde emisyonları sistemli olarak düşürecektir. Her yıl verilecek kredilerin miktarı, belirli bir oranda azaltılabilir (örneğin, %2-%3). Bu, emisyonların sürekli olarak azaltılması için önemli bir mekanizmadır. Emisyon ticareti, serbest piyasa ilkelerine dayanır. Kredilerin alınıp satılması serbesttir, ancak bu işlemler yalnızca belirlenen sınırlar dahilinde yapılabilir. Piyasada arz edilen kredi miktarı, emisyon hedefleriyle tutarlı olmalıdır. Eğer kotalar sabitse, kredilerin değeri piyasada artabilir. Bu da şirketleri daha verimli olmaya özendirir. Şirketler, daha fazla emisyon üreten süreçleri devre dışı bırakmak için kredi almak zorunda kalacaklardır. Bu da daha temiz ve verimli teknolojilere yönelmeyi özendirir. Emisyon ticaretinin düzgün işlemesi için güçlü bir izleme ve denetim sistemi gereklidir. Bu sistem, ticaretin adil ve saydam bir şekilde yapılmasını sağlar. Tüm krediler ve ticaret işlemleri, açıkça izlenebilir olmalıdır. Denetim, herhangi bir yönlendirmeyi veya kötüye kullanmayı engeller. Her yıl şirketlerin emisyonlarını belirli standartlarla raporlamaları ve denetlenmeleri gerekir. Sabitleşmiş emisyon sınırları ve kredilerin ticaretinin etkin hale gelmesi, piyasanın dengesini koruyacaktır. Bu, çeşitli risklerin ortadan kaldırılmasına yardımcı olur. Eğer sürekli olarak yeni krediler verilirse, bu ticaretin değerini düşürür. Sabit bir kota sistemi, talebi ve arzı dengeleyerek fiyatların stabil kalmasını sağlar. Yeni kota verilmemesi, ticaretin gerçekten çevreyi koruma amacına hizmet etmesini sağlar ve piyasa yönlendirmelerinin önüne geçer. Şirketler, emisyonlarını azaltmaya çalışacak ve karbon salınımını kısıtlayarak kredilerini elde etmek için yatırımlar yapacaklardır. Emisyon ticaret sistemi, yıllık kotaların ve kredilerin azaltılmasıyla, zaman içinde daha düşük emisyon düzeylerine ulaşılmasını sağlar. Bu da daha sürdürülebilir bir çevre oluşturulmasına yardımcı olur. Sabit kota sayesinde emisyonlar belirli bir düzeyde tutulabilir. Ancak, her yıl belirli bir oranda kota azalır ve şirketler daha verimli hale gelir. Emisyon kotası azaldıkça, kredilerin değeri artar. Bu da şirketleri daha fazla emisyon salınımı yapmamaya özendirir.

Yukarıda açıklananlar bağlamında emisyon ticaretinin başarılı bir şekilde işlemesi için, önce sabit ve sınırlı bir emisyon kotası oluşturulmalı, ardından bu sınır içinde krediler alınıp satılmalıdır. Kotaların sabit tutulması ve yeni kota verilmemesi gerektiği temel ilkesine dayanarak, ticaret işlemi başlatılabilir. Bu, çevreyi koruma hedeflerine ulaşılmasında önemli bir araç olur. Bu sistem, şirketleri daha verimli hale getirir ve emisyonları azaltırken ekonomik özendirmeler sunar.

Taslakta emisyon izni almak isteyenlerin sadece para ödeyerek emisyon yaymaya devam etmelerine izin verilmekte olması çevresel hedeflerle uyumsuz olur ve ticaretin verimliliği sorgulanabilir hale gelir. Bu tür bir düzenleme, aslında emisyon ticaretinin esas amacını (yani sera gazı salınımlarını azaltmayı) tam anlamıyla gerçekleştirme potansiyelini kaybetmiş olur.

Bu tür bir sistemin yaratacağı sorunlar şunlar olabilir:

Karbon Fiyatının Yetersiz Olması: Eğer emisyon izinleri almak için yalnızca para ödeniyorsa ve bu ödemeler sınırlı bir şekilde fiyatlandırılmışsa, şirketler yüksek emisyon salınımlarını sürdürebilir. Bu durumda, karbon fiyatı yeterince yüksek olmayabilir, dolayısıyla şirketlerin emisyonlarını azaltmaya yönelik ekonomik bir özendirmesi olmaz. Aslında bu durum, çevreye zarar vermek için bir maliyet avantajı yaratabilir.

Çevresel Etkinin Zayıf Olması: Emisyon ticareti, çevresel bir hedefe ulaşmak amacıyla tasarlanmalıdır. Eğer şirketler sadece para ödeyerek daha fazla emisyon salabiliyorsa, bu, gerçekten sürdürülebilir bir değişim yaratmaz. Kotaların sabitlenmesi ve yıllık azalma hedefleri, gerçek emisyon azaltımını sağlayan bir mekanizma olmalıdır. Sistemde hedeflere ulaşmak için yıllık azalma oranları gibi unsurlar olmalı ki, şirketler sürekli olarak daha temiz teknolojilere yatırım yapmaya yönlendirilsin.

Toplumsal ve Ekonomik Haksızlık: Bu tür bir düzenleme, çevresel maliyetlerin toplumun tüm üyelerine eşit şekilde yansımaması anlamına gelebilir. Çevreye zarar veren şirketlerin bu zararlarını yalnızca maddi anlamda ödeyerek çözmeleri, genellikle düşük gelirli gruplara zarar verebilir, çünkü çevre kirliliği genellikle bu grupları daha fazla etkiler.

Ekonomik Özendirmelerin Olmaması: Emisyon ticareti, aslında çevre dostu yatırımlar ve yenilikleri özendirmek amacı taşır. Şirketler emisyon salınımlarını azaltarak veya yenilikçi teknolojiler geliştirerek daha fazla kredi kazanmalı ve bu kredileri satmalıdır. Ancak, sadece para ödeyerek bu düzenlemeyi geçmek, yenilikçi teknolojilere yatırım yapma zorunluluğunu ortadan kaldırır ve kısa vadeli kazançlara yönelmek için fırsat yaratır.

Hedeflerin Gerçekleşmemesi: Emisyon ticaretinin başarıya ulaşması için tasarımı doğru yapılmalıdır. Sabitlenmiş kotalar ve sınırlı kredi dağıtımı, gerçek emisyon azalımı için gereklidir. Eğer taslakta kredilerin yalnızca ödeme yaparak alınabilmesi öngörülüyorsa, bu durum çevresel hedeflerin kaybedilmesine yol açabilir.

Ortaya çıkabileceği kestirilen sorunların giderilmesi için alınabilecek önlemler aşağıda özetlenmiştir.

Emisyon izinlerinin sabit ve her yıl biraz daha azaltılacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Böylece, emisyon ticareti sistemi çevresel hedeflere ulaşmak için zorlayıcı hale gelir. Örneğin, her yıl %2 oranında emisyon salınımını azaltmak gibi bir hedef belirlenebilir. Kotaların sınırlı sayıda verilmesi, şirketleri emisyonlarını düşürme konusunda özendirir. Aksi takdirde, serbest piyasa şirketlerin çevresel sorumlulukları yerine sadece kar arayışına girmelerine yol açabilir. Emisyon ticaretinin, şirketlere sadece para ödeyerek emisyon salınımını sürdürme fırsatı sunmak yerine, karbon salınımlarını azaltan yenilikçi çözümlere yatırım yapmalarını özendirecek şekilde tasarlanması önemlidir. Örneğin, yeşil teknolojilere yatırımı ödüllendiren mekanizmalar. Emisyon izinleri satılmadan önce, karbon fiyatlarının yüksek tutulması gerekir. Bu, şirketlerin emisyonlarını düşürmek için gerçek ekonomik özendirmelere sahip olmalarını sağlar. Emisyon ticaret sisteminin verimli çalışabilmesi için, sürekli izleme ve denetim gereklidir. Sistem saydam ve denetlenebilir olmalı, böylece yönlendirme ve kötüye kullanma önlenebilir.

Emisyon ticaretinin amacı, sera gazı salınımlarını gerçekten azaltmak olmalıdır. Bu nedenle, taslakta belirtilen düzenlemelerde emisyon sınırları, sabitleşmiş kotalar ve ekonomik özendirmelerin doğru yerleştirilmesi gerekmektedir. TBMM’de görüşülmekte olan taslak emisyon ticareti yoluyla küresel ısınmayı ve dolayısıyla iklim değişikliğini önleyemez. Bu taslak, şu anda mevcut haliyle emisyon ticareti yoluyla küresel ısınmayı ve iklim değişikliğini önlemek için yeterli etkinliği sağlayamaz. Şirketler, sadece para ödeyerek emisyon izni alabiliyorsa, bu onların daha fazla emisyon yaymalarına olanak tanır ve emisyonları azaltmaya özendirmez. Bu durumda, ticaretin gerçek bir azaltım etkisi sağlaması olanaklı olamaz. Emisyon ticareti sistemindeki kredilerin fiyatları yeterince yüksek değilse, şirketler emisyonlarını azaltmak yerine ödeme yaparak salınımlarını sürdürebilir. Bu, ekonomik özendirmelerin ve çevresel hedeflerin ulaşılmasında büyük bir engel oluşturur. Eğer kotalar sabitlenmez ve emisyon izinleri yıllık olarak azalan bir şekilde dağıtılmazsa, şirketlerin sürdürülebilir çözümler geliştirmeleri beklenemez. Gerçek emisyon azaltımı için kotaların düzenli olarak daraltılması gerekmektedir.

Bu nedenlerle, taslak, küresel ısınmayı ve iklim değişikliğini önlemek amacıyla gereken ciddi adımları atmak için yetersiz kalacaktır. Emisyon ticaretinin gerçek anlamda çevresel hedeflere ulaşabilmesi için taslakta belirtilen düzenlemelerin çok daha güçlü ve çevre dostu bir şekilde kurgulanması gerekmektedir. Bu kanun taslağı, çevreyi korumaktan ziyade ticareti koruyor gibi görünmektedir.

Taslak, emisyon izinlerini almak için yalnızca para ödeyerek emisyon salınımlarını sürdürmeye olanak tanımaktadır. Bu durum, çevreyi korumaktan ziyade, karbon salınımı yapan şirketlere finansal bir rahatlık sağlamaktadır. Emisyonlarını azaltmaya yönelik herhangi bir zorunluluk veya özendirme oluşturulmadığı için, çevresel yarar yerine ticari çıkarlar ön plana çıkmaktadır. Çevresel hedeflerin gerçekten ulaşılabilir olabilmesi için emisyon ticaretinin, her yıl daha düşük bir emisyon kotasıyla sınırlanması gerekir. Ancak, taslakta bu tür bir sınırlama ve azaltma mekanizması yer almıyor. Bunun yerine, ticaretin devam etmesine ve şirketlerin ödeme yaparak emisyon yaymalarına olanak tanınmaktadır. Emisyon ticareti, doğru tasarlandığında, şirketlerin yeşil teknolojilere yatırım yapmasını ve yenilik (inovasyon) geliştirmesini özendirir. Ancak, taslakta para ödeyerek emisyon salınımı yapma olanağı sağlandığı için, şirketlerin sadece kısa vadeli kazançlar peşinde koşmalarına ve çevresel sorunları göz ardı etmelerine olanak tanınmış olur.

Bu bağlamda, taslak, çevreyi korumak yerine ticaretin devamlılığını ve ticaret yoluyla kar sağlama olgusunu düzenlemektedir. Bu nedenle, çevresel hedeflerden çok ticari çıkarların ön planda tutulduğuna ilişkin yapılan eleştiriler doğrudur.

Hazineye ek gelir sağlamak, taslağın bir diğer olası amacıdır. Emisyon ticareti sistemi, devletler için önemli bir gelir kaynağı olabilir, özellikle izin satışından elde edilen gelirler, kamu bütçesine katkı sağlayabilir. Ancak bu yaklaşımın da çevre koruma amacından sapma riski vardır. Taslak, sadece hazineye gelir sağlamak amacıyla emisyon izinlerinin satışına odaklanıyorsa, bu durum çevresel hedeflerin geride kalmasına yol açabilir. Emisyon izinlerini satmak kısa vadede kamu bütçesine katkı sağlasa da uzun vadede çevreye verdiği zarar dikkate alınmazsa, küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi kritik sorunlarla başa çıkmak zorlaşır. Hazine, emisyon ticareti yoluyla karbon izinleri satabilir ve kısa vadede ekonomik yarar sağlayabilir. Ancak bu gelirler, çevre dostu politikalarla desteklenmezse ve çevresel hedeflere ulaşmak için kullanılmazsa, sadece finansal kazanç amacı güdülmüş olur. Eğer sistem sadece gelir artırma amacı güdüyorsa, bu, şirketlerin emisyon azaltımı yapmalarını özendirmeyen etmeyen bir sisteme yol açabilir. Böyle bir taslak, çevreyi değil, sadece ekonomik kazançları hedefleyen bir model oluşturur.

Sonuç olarak, bu taslakta hazineye ek gelir sağlamak önemli bir hedef olabilir, ancak bu gelir sağlama amacı, çevresel hedeflerle dengelenmezse, uzun vadede iklim değişikliği gibi büyük bir sorunu çözmek yerine, sadece finansal kazançlara odaklanılmasına yol açabilir. Bu durum, çevreyi ve sürdürülebilir kalkınmayı göz ardı etmek anlamına gelir. Elde edilecek gelirin iklim değişikliğini önlemek amacıyla nasıl harcanacağı konusunda herhangi bir belirleme veya saydamlık bulunmamaktadır. Bu durumun çeşitli olumsuz etkileri olabilir:

Elde edilen gelirin iklim değişikliğiyle mücadele ve çevre dostu yatırımlar için kullanılmaması durumunda, bu gelir kaynağının sadece devletin bütçesine katkı sağlamaktan öteye gitmemesi riski doğar. Hazineye ek gelir sağlamak amacıyla uygulanan emisyon ticareti, aslında çevreye yapılan yatırımları artırmak için bir araç olmalı, ancak taslakta bunun nasıl sağlanacağına ilişkin herhangi bir açık düzenleme bulunmuyor. Elde edilen gelirin saydam bir şekilde iklim politikalarına ve çevresel projelere yönlendirilmesi gerektiği açıktır. Eğer bu gelir, iklim değişikliğiyle mücadele için belirli projelere harcanmazsa, emisyon ticaretinin çevresel yarar sağlama amacı yerine sadece finansal bir yükümlülük haline gelmesi riski vardır. Bunun için somut bir sistem ve hesap verebilirlik mekanizması kurulması gerekmektedir. Gelirin harcama alanı belirlenmeden, elde edilen gelirle ne yapılacağı belli olmadığı için, bu taslakta çevresel hedeflerle bağdaşmayan projelere veya harcamalara yol açılabilir. Oysa elde edilen gelir, karbon salınımını azaltacak projelere, yenilenebilir enerji yatırımlarına, yeşil altyapılara ve iklim değişikliğine uyum sağlama stratejilerine yönlendirilmelidir. Gelirin iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik doğru şekilde harcanması gerekir. Bunun için, örneğin, elde edilen gelir yenilenebilir enerji projelerinin desteklenmesi, enerji verimliliği yatırımları, sıfır emisyonlu ulaşım sistemleri, yeşil tarım uygulamaları gibi doğrudan çevresel yarar sağlayacak alanlara yönlendirilebilir. Ancak taslakta bu tür harcama amaçları ve öncelikler net bir şekilde belirtilmemiştir. Gelirin harcama alanının belirlenmemiş olması, aynı zamanda toplumsal adalet ve eşitlik ilkelerinin göz ardı edilmesine yol açabilir. Özellikle iklim değişikliğinden en çok etkilenen ve toplumsal açıdan en kırılgan gruplara yönelik desteklerin sağlanması önemlidir. Ancak eğer gelir, sadece genel bütçeye veya ticari sektörlere aktarılırsa, çevre ve toplum üzerindeki olumsuz etkiler daha da derinleşebilir. Gelirin çevresel özendirmelere yönelik kullanılması, şirketlerin yeşil yatırımlar yapmalarını ve yenilikçi teknolojilere yönelmelerini özendirmelidir. Ancak taslakta bu tür düzenlemelere ilişkin somut bir adım görünmemektedir. Gelir sadece genel bütçeye aktarılırsa bu özendirmelerin sağlanması zorlaşır.

Sonuç

Türkiye’nin İklim Kanunu Taslağı, iklim değişikliğiyle mücadelede yasal bir çerçeve oluşturma açısından önemli bir adım olarak değerlendirilse de sera gazı emisyonlarının azaltılması ve çevresel hedeflerin gerçekleştirilmesi bakımından yapısal eksiklikler içermektedir. Çalışmada, taslağın özellikle Emisyon Ticareti Sistemi (ETS) bağlamında "cap-and-trade" yaklaşımıyla uluslararası uygulamalardan önemli ölçüde saptığı gösterilmiştir.

Tasarının, emisyon azaltımını piyasa fiyat mekanizmalarına bırakması ve üst sınır (cap) sisteminin net bir biçimde yasal çerçeveye alınmamış olması, çevre politikası amacından saparak ekonomik odaklı bir uygulamaya dönüşmesine yol açmaktadır. Ayrıca, Batı uygulamalarında başarıyla kullanılan “kabarcık (bubble)” modeli taslakta yer almamaktadır; bu durum, sistemin hem etkinliğini hem de çevresel yararlarını zayıflatmaktadır.

Çalışmada ulaşılan temel bulgular aşağıda özetlenmektedir:

  1. Türkiye İklim Kanunu Taslağı, üst sınır (cap) olmadan karbon piyasası kurulmasını öngörerek çevresel hedeflerin belirsizleşmesine yol açmaktadır.
  2. ‘Bubble’ modelinin yokluğu, emisyon azaltımının tesis bazlı yükümlülüklere indirgenmesine ve maliyet etkinliğinin düşmesine neden olacaktır.
  3. ETS gelirlerinin genel bütçeye aktarılması, bu sistemin çevresel hedefler doğrultusunda değil, finansal amaçlarla kullanılmasına zemin hazırlamaktadır.
  4. Kanun taslağında kurulan denetim yapısının bağımsızlıktan uzak ve bürokratik ağırlıklı olması, piyasanın şeffaflığını ve hesap verilebilirliğini tehdit etmektedir.
  5. Tasarının, çevresel sürdürülebilirliği güvence altına almak için, emisyon üst sınırlarının yasal olarak tanımlanması ve bu sınırların zaman içinde kademeli olarak daraltılmasına yönelik bir düzenleme içermesi zorunludur.

Sonuç olarak, Türkiye’nin İklim Kanunu, emisyon ticareti sistemini gerçek anlamda işlevsel ve çevre odaklı hale getirmek istiyorsa; öncelikle üst sınır (cap) sistemini yasal bir çerçeveye oturtmalı, ‘bubble’ modeline dayalı esneklik mekanizmaları kurmalı ve ETS gelirlerinin çevresel projelere özgülenmesini güvence altına almalıdır. Aksi durumda, piyasa temelli bu model, çevre koruma hedeflerine hizmet etmekten çok kamu maliyesine gelir yaratmaya odaklı bir araç olarak kalacaktır.


 

Kaynakça

 

Avrupa Birliği. (2024). Türkiye Raporu.

European Commission, (2024). EU Emissions Trading System (EU ETS).

IPCC, (2023). Sixth Assessment Report: Climate Change 2023.

OECD, (2022). Carbon Pricing and Emissions Reduction: Policy Insights.

Stavins, R. N. (1998). What Can We Learn from the Grand Policy Experiment? Lessons from SO₂ Allowance Trading. Journal of Economic Perspectives, 12(3), 69–88.

World Bank, (2023). State and Trends of Carbon Pricing 2023.

Yaşamış, Firuz D., (1995). Çevre Yönetimin Temel Araçları. İmge Yayınevi.

Yaşamış, Firuz D., (2011). Economic Instruments of Environmental Management. Proceedings of the International Academy of Ecology and Environmental Sciences. Proceedings of the International Academy of Ecology and Environmental Sciences. 1(2):97-111. 28 August 2011. DOI 10.0000/issn-2220-8860-piaees-2011-v1-0010

Hiç yorum yok: