Türkiye İklim Kanunu Taslağının Değerlendirilmesi:
Emisyon Ticareti Sisteminin Hukuksal ve Yapısal Yetersizlikleri
Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış
Çevre Bakanlığı (e) Müsteşarı
Özet
Türkiye'nin İklim Kanunu Taslağı,
iklim değişikliğiyle mücadelede hukuksal çerçeve oluşturmayı hedeflemekte ve
sera gazı emisyonlarının azaltılması için Emisyon Ticareti Sistemi’ni (ETS)
temel mekanizmalardan biri olarak öngörmektedir. Emisyon ticaretinin bir başka
adı pazarlanabilir kirletici kotalarıdır. Ancak taslak, çevresel hedef odaklı
bir üst sınır (cap) belirlemeden emisyon izinlerini piyasa aracılığıyla
satılabilir hale getirmekte, bu nedenle çevre politikası amacından sapmaktadır.
Bu çalışmada, taslağın uluslararası ETS uygulamalarıyla karşılaştırmalı olarak
çözümlemesi yapılmış; “cap-and-trade” sistematiğinin temel bileşenleri
ve kabarcık (bubble) modelinin yokluğu bağlamında tasarının
yetersizlikleri değerlendirilmiştir. Sonuçta, Türkiye İklim Kanunu’nun etkili
olabilmesi için emisyon kotalarının yasal sınır olarak tanımlanması, “bubble”
modelinin getirilmesi ve karbon ticareti gelirlerinin özel çevre fonlarına
yönlendirilmesi önerilmektedir. Bu çalışmayla, Türkiye’nin iklim politikası mevzuatına
Batılı modelle kıyaslı yapısal bir eleştiri sunulmuş ve politika geliştirme
sürecine katkıda bulunulması amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler:
İklim Kanunu, Emisyon Ticaret Sistemi,
“Cap-and-Trade”, Kabarcık (Bubble) Modeli, Çevre Politikası
Giriş:
Türkiye'nin İklim Politikasına Hukuksal Yaklaşım
Türkiye’nin sera gazı emisyonlarını
azaltma hedefi doğrultusunda hazırlanan İklim Kanunu Taslağı, yasal çerçeve
oluşturma anlamında önemli bir adımı temsil etmektedir. Ancak, taslağın temel
kurgusu çevresel hedeflerin gerçekleştirilmesi yerine, emisyon izinlerinin
piyasa temelli bir araç olarak değerlendirilmesi üzerine oturtulmuştur.
Küresel iklim değişikliğiyle
mücadelede temel araçlardan biri olan Emisyon Ticareti Sistemi (ETS), Batı
uygulamalarında "cap and trade" ilkesi çerçevesinde toplam
emisyon sınırının belirlenmesini esas alır. Türkiye taslağında ise emisyon üst
sınırlarının (cap) sistemli bir biçimde tanımlanmamış olması ve
"kabarcık (bubble)" modelinin uygulanmaması çevresel
hedeflerin belirsizleşmesine yol açmaktadır.
İklim Kanunu taslağının temel
sorunlarından biri, çevresel hedef odaklılık yerine piyasa dinamiklerine dayalı
bir yapı kurmasıdır.
Emisyon ticaretinin çevre
ekonomisindeki bir diğer adı pazarlanabilir kirletici (marketable pollution
quotas) kotalarıdır.
Avrupa Birliği’nin her yıl yayınladığı
Türkiye Raporu’nun İklim değişikliğiyle ilgili bölümünde Türkiye’ye yönelik şu
eleştiri yer almaktadır: “Mart 2024'te Türkiye, İklim Değişikliği Azaltım
Stratejisi ve Eylem Planı'nı (2024-2030) ve İklim Değişikliğine Uyum
Stratejisi'ni güncelleyerek raporlama döneminde sınırlı ilerleme kaydetmiştir.
Bununla birlikte, Türkiye hâlen Paris Anlaşması kapsamında 2053'e kadar iklim
nötr olma hedefini destekleyecek bir iklim kanununu, ulusal emisyon ticaret
sisteminin kurulmasına ilişkin düzenlemeleri ve uzun vadeli düşük emisyonlu
kalkınma stratejisini kabul etmemiştir. Türkiye'nin iklim değişikliği ile
mücadele kapsamında azaltıma yönelik azim seviyesi hâlâ yetersizdir ve Paris
Anlaşması çerçevesinde Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkısı, emisyonların bilime
uygun bir biçimde azaltılmasına yönelik somut taahhütlerin karşılanması
bakımından özellikle kısa ve orta vadede yetersiz kalmaktadır.” (AB, 2024, s.
73) TBMM’de görüşülen yasa taslağı bu eleştiriyi karşılamak amacını
gütmektedir.
Bu çalışmanın amacı, Türkiye İklim
Kanunu Taslağını yapısal, hukuksal ve uygulama açılarından çözümleyerek,
taslağın çevre politikası hedefleri bakımından güçlü ve zayıf yönlerini ortaya
koymak ve iyileştirme önerileri sunmaktır.
İklim
Kanunu Taslağının Amaçları ve Politik Çerçevesi
Net Sıfır Emisyon
Hedefi (2053): Türkiye'nin sera
gazı emisyonlarını 2053 yılına kadar sıfırlamayı amaçlayan bu hedef, ülkenin
uluslararası iklim yükümlülüklerimizle uyumlu bir strateji sunmaktadır.
Yeşil Kalkınma ve
Ekonomik Dönüşüm: Yenilenebilir
enerji kaynaklarının özendirilmesi, yeşil büyüme stratejileri ve düşük karbonlu
teknolojilerin benimsenmesiyle ekonomik yapının çevre dostu bir şekilde
dönüştürülmesi planlanmaktadır.
Sera Gazı
Emisyonlarının Azaltılması ve Uyumu:
Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kurulması, karbon fiyatlandırma mekanizmalarının
bütünleştirilmesi ve iklim değişikliğine uyum stratejilerinin geliştirilmesi
öngörülmektedir.
Yerel Eylem
Planları ve İl Koordinasyon Kurulları:
Her ilde vali başkanlığında oluşturulacak İl İklim Değişikliği Koordinasyon
Kurulları aracılığıyla, yerel düzeyde özel eylem planları hazırlanacak ve
uygulanacaktır.
Türkiye Yeşil
Taksonomisi ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması: Çevre dostu yatırımların özendirilmesi ve
ithal ürünlerin gömülü sera gazı emisyonlarının dikkate alınması amacıyla bu
mekanizmalar devreye alınacaktır.
Kanunun Amacı ve
Kapsamı: Taslağın temel amacı, sera gazı
emisyonlarının azaltılması, iklim değişikliğine uyumun sağlanması ve bu
hedeflere yönelik planlama ve uygulama araçlarının düzenlenmesidir. Kanun,
enerji, sanayi, tarım, ulaştırma gibi sektörleri kapsayarak, iklim krizine
karşı dirençli bir ekonomi ve toplum oluşturmayı hedeflemektedir.
Kurumsal
Yapılanma: İklim Değişikliği Başkanlığı’nda yeni
oluşturulan İklim Değişikliği Başkanlığı, sera gazı emisyonlarının azaltımı ve
iklim değişikliğine uyum etkinliklerine ilişkin ilerlemeleri izleyecektir.
Ayrıca, karbon fiyatlandırmasına ilişkin piyasaya dayalı mekanizmaları
düzenlemek ve Emisyon Ticareti Sistemi'ni (ETS) kurmak da Bakanlığın yetkisinde
olacaktır.
Karbon
Fiyatlandırma ve ETS: Taslak, karbon
fiyatlandırma araçları arasında ETS karbon vergisi ve sonuç odaklı finansman
gibi finansal araçları öngörmektedir. ETS, sera gazı emisyonlarına bir üst
sınır belirlenmesi ilkesine dayalı olarak çalışacak ve özgülemelerin alınıp
satılması suretiyle sera gazı emisyonunu maliyet etkin bir şekilde
sınırlandırmayı hedefleyecektir.
Yerel Düzeyde
Eylem Planları: Her ilde, vali
başkanlığında İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu kurulacaktır. Bu
kurullar, yerel koşullara uygun eylem planları hazırlayacak ve ilgili kurumlar,
en geç 31 Aralık 2027 tarihine kadar kendi eylem ve strateji planlarını iklim
değişikliği politikalarıyla uyumlu şekilde hazırlayacaktır.
Türkiye Yeşil
Taksonomisi ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması: Kanun taslağı, Türkiye Yeşil Taksonomisi'nin
kurulmasını ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması'nın devreye alınmasını
öngörmektedir. Bu düzenlemeler, yatırımların çevresel sürdürülebilirliğini
değerlendirmeyi ve uluslararası finansal uyumu artırmayı amaçlamaktadır.
Eğitim, Toplum
Bilinci ve Toplumsal Dönüşüm: Taslak,
okullarda yeşil teknoloji eğitim programlarının geliştirilmesini ve toplumun
iklim değişikliği konusunda bilinçlendirilmesini hedeflemektedir. Okullarda
yeşil teknoloji eğitim programlarının öğretim sistemiyle bütünleştirilmesi ve
toplumda iklim değişikliği konusunda farkındalığın artırılması istenmektedir.
Bu sayede, bireylerin ve şirketlerin enerji tüketimini azaltmaya ve daha temiz
kaynaklara yönelmeye özendirilmesi planlanmaktadır.
Kanun taslağı amaç ve hedefler
bakımından oldukça kapsamlı görülmektedir. Türkiye için iklim değişikliğiyle
mücadelede önemli bir mevzuat adımı olarak göze çarpmaktadır. Taslağın güçlü
yönleri ‘net sıfır’ emisyon hedefinin 2053 için yasal çerçeveye girmiş olması, ETS’nin
oluşturulması, Türkiye'nin AB'nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’na
(SKDM) uyumunu kolaylaştıracak olması, iklim değişikliğine uyumun sadece çevre
değil, tarım, orman, biyolojik çeşitlilik ve afet risklerini de kapsayacak
şekilde ele alınması, adil geçiş, iklim adaleti gibi toplumsal boyutların ve
benzeri kavramların tanımlara ve ilkelere dahil edilmiş olmasıdır. Zayıf ve
tartışmalı yönleri ise sera gazı emisyonlarını azaltmak için birçok sektöre
yükümlülük getirmesi, yaptırım mekanizmalarının daha çok para cezalarına dayanması,
"kirleten öder, ama kirletmeye devam eder" riskini yaratması, ETS
gelirlerinin genel bütçeye aktarılması, bu durumun yeşil dönüşüm dışı alanlarda
kullanılması olasılığı, bu yolda denetimin nasıl sağlanacağının muğlak kalması,
yerel yönetimler eylem planlarını 2027’ye kadar hazırlamak zorunda olması ancak
AB'nin karbon düzenlemelerinin 2026'da yürürlüğe girecek olmasıdır.
Emisyon
Ticaretinde Kabarcık (Bubble) Modeli: Kavramsal Çerçeve
Kabarcık kavramı 1970’lerin sonlarında
ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından geliştirilmiş, ilk kez hava kirliliği
(özellikle SO₂ ve NOx) denetimi için uygulanmıştır. Ana mantığı ise tek bir
tesisin değil, birden fazla kaynak/tesisin hatta bir kentsel alanın
"kabarcık, balon (bubble)" içine alınması, balonun toplam emisyon
sınırının belirlenmesi ve bu sınırın içinde kaynaklar arasında esneklik
sağlanmasıdır. Yani, ‘Fabrika A’ fazladan emisyon salarsa, ‘Fabrika B’ daha az
emisyon salar ve toplam kabarcık (balon) hacmi aşılmadığı sürece sistem “yasal”
kabul edilir. Çünkü kabarcık içindeki emisyon miktarı artmamış ve hava kalitesi
değişmemiş olur.
Bu yaklaşım çevre yönetimi açısından maliyet
etkin bir yöntemdir. En ucuz azaltımı yapabilen kaynak önce azaltır, sistem
toplamda çevre hedefini ucuza sağlar. Esnektir, kaynaklar arasında ticaret
teknoloji seçiminde özgürlük tanır. İleri teknolojiyi uygulayan tesisler,
emisyon azaltım fazlasını diğer tesislere "satar."
Batı
Uygulamaları: ‘Cap-and-Trade’ Sisteminde ‘Bubble’ Modeli
‘Bubble’ kavramı ETS'nin temelini
oluşturan öncü modeldir. Örneğin, ABD’de “Clean Air Act Emission Trading
Programs” (1980'ler), AB’de ETS
2005’te başladı. Sektörlere bubble benzeri “caps” tanımlandı,
Japonya’da, Tokyo ETS, tam ‘bubble’ yapısındadır ve bina bazında dahi kabarcık
içindeki hava kalitesi sınırı önceden belirlenmiştir.
Türkiye İklim
Kanunu Taslağının ‘Bubble’ Modeli Açısından Değerlendirilmesi
Taslakta ‘bubble’ kavramına doğrudan
bir atıf yoktur. Tesisler bireysel bazda emisyon izni almak zorundadır. Esneklik
yalnızca özgülemelerin "yıl bazlı devri" ve karbon kredisi
denkleştirmesiyle sağlanmaktadır. Sektör veya tesis gruplarının toplam emisyon
sınırı belirlenmemiştir. Bu yüzden ‘bubble’ mantığından önemli ölçüde sapma
meydana gelmiştir. Türkiye ‘bubble’ modeliyle bütünleşme sağlamadan sadece
"bireysel tesis bazlı izin" ve "karbon ticareti" yaparsa, piyasa
etkinliği düşer, emisyon azaltım maliyeti yükselir ve bürokratik yük artar. Bu
yüzden ETS’nin sağlıklı çalışması için ‘bubble’ yaklaşımını kurumsallaştırmak zorunludur.
Bu bağlamda öncelikle ‘bubble’ kavramının uygulanması için ‘kirletici ya da
emisyon kotası’ kavramının gündeme gelmesi gerekir. Bubble yaklaşımı ancak ve
ancak üst sınır (cap) yani kota kavramıyla anlamlı ve uygulanabilir
olur. Çünkü, ‘bubble’ toplu bir sınırın (kota) tanımlanması ve sınır içinde
serbestlik demektir. Ortada kota yoksa, balonun esneklik sağlayacağı bir
“hacim” de yoktur. Türkiye'nin İklim Kanunu Taslağı, emisyon ticareti üzerine
kurulmuş ama üst sınır koymayı sistemli olarak tanımlamamıştır. Taslakta "Ulusal
Tahsisat (Özgüleme) Planı"ndan söz edilmektedir. Özgülemelerin (tahsis,
allocation) miktarı ‘Karbon Piyasası Kurulu’ tarafından belirlenecektir. Ancak
bu özgülemeler toplu bir kota (ülke bazında, sektör bazında ya da tesis grubu
bazında) olarak önceden yasal olarak sınırlandırılmamıştır. Bu düzenleme şu
anlama gelmektedir: ETS var, ama ‘cap’ yok. Bu durumda ticaret serbest,
ama çevre hedefi belirsiz olur.
Batı sistemlerinde ise önce ‘cap’
(üst sınır, kota) belirlenir. ‘Cap’ yıllık azaltım hedefleriyle seneler içinde
daralır. ‘Bubble’ bu ‘cap'ın altında esneklik sağlanır. Türkiye, gerçek
anlamda bir emisyon ticaret sistemi kurmak istiyorsa önce ulusal / sektörel /
coğrafi emisyon kotalarını yasal çerçeveye almalı, sonra ‘bubble’ uygulamasıyla
tesis gruplarına esneklik sağlamalı ve son olarak özgülemeler "bireysel düzeye"
indirilip ETS ticareti başlamalıdır.
Politika
Önerileri: Emisyon Kotaları ve Bubble Yaklaşımının Entegrasyonu
Önerdiğim madde şu şekildedir: "İlgili
sektörler ve tesis grupları için yıllık sera gazı emisyonları, karbondioksit
eşdeğeri cinsinden ulusal katkı beyanı hedefleri dikkate alınarak, her yıl 'Üst
Emisyon Sınırı (Cap)' olarak Başkanlık tarafından belirlenir ve yayımlanır. Belirlenen
üst sınır altında, aynı gruptaki tesisler veya işletmeler arasında 'Bubble
Esnekliği' sağlanır. Bubble yaklaşımı kapsamındaki tesisler, grup içinde
emisyon azaltımını, en düşük maliyetle sağlayan tesislerde yoğunlaştırabilir ve
toplam emisyonun üst sınırı aşılmamak kaydıyla yükümlülüklerini yerine getirmiş
sayılır. ‘Cap’ sınırları her beş yılda bir azaltıcı doğrultuda revize
edilir."
Böyle bir madde kanun metnine
eklenseydi, Türkiye batılı ETS uygulamalarına çok daha yakın bir yapıya
kavuşurdu. Taslak metnini incelediğimizde çok açık şekilde görülüyor ki kota
sistemi (cap) yani üst sınır uygulaması yerine, özgülemelerin para
karşılığı piyasada satılması önceliklendirilmiştir. Bu, Batı’daki çevre
politikası mantığında “çevresel hedef” odaklı değil, tam anlamıyla “gelir
odaklı” bir uygulama modelidir.
Sınıflandıracak olursak Batı modelinde
(Cap-and-Trade) önce ulusal, bölgesel, kentsel ya da sektörel kota
belirlenir. Kota daha iyi bir hava kalitesi sağlamak üzere her yıl daralır,
çevresel hedef baskın olur. Piyasa sadece bu hedefin içinde esneklik sağlar. Türkiye
taslak modelinde ise kota yoktur, çevresel hedef yoktur. Özgülemeler “piyasa
mekanizmasıyla satılacak bir meta” gibi tanımlanmıştır. Uygulamadan elde
edilecek gelir ise genel bütçeye aktarılacak ve sonra yeşil dönüşüme destek
için harcanacaktır. Bu yaklaşım, çevre koruma amacını zayıflatır. Çünkü emisyon
üst sınırı yoksa, toplam çevresel etki denetim altına alınamaz. Özgüleme alan,
emisyon yapma ve kirletici yayma hakkını satın almış olur; "kirletme
özgürlüğü" piyasa fiyatına endekslenir. Kamu maliyesi için kaynak yaratılır, ama
çevresel iyileşme güvence altına alınmaz. Bu tür "bedel karşılığı izin
sistemleri" denetim mekanizması olmadığı takdirde çevreyi korumakta
yetersiz kalırlar. Türkiye taslağında bu durumun ekonomik güdülenmeyle hukuksal
çerçevenin önüne geçtiği çok açık olarak görülmektedir. Yani “özgüleme eşittir kirletme
(emisyon) hakkı satışı” yaklaşımı benimsenmiştir. Buna "çevre politikası
değil, kamu geliri yaratma politikası" adı verilebilir.
Bu noktada asıl soru şudur: Türkiye bu
yapıda, emisyon azaltımını piyasa fiyatının insafına bırakmış mı oluyor? Yanıt
evettir, çünkü, özgüleme miktarı “talep-temelli” olarak değiştirilebilir. Emisyon
sınırı olmadan, çevre hedefi değil, piyasa dengesi esas alınır. Türkiye bu
sistemi uyguladığında “piyasa fiyatı” çevre hedefini belirlemiş olacaktır. Oysa
bu yaklaşım planlı bir çevre yönetiminin felsefesine terstir. Bunun için
öncelikle kentin hava kalitesi saptanmalı ve bu sınırın sabit olduğu ve
aşılamayacağı ilkesi kabul edilmelidir.
Hava kalitesinin izlenmesi, kentsel
alanlarda yaşayanların sağlığı için önemlidir. Bu sınırların belirlenmesi,
karasal emisyonlardan kaynaklanan kirliliği en aza indirmek için gereklidir.
İlgili standartlar, Dünya Sağlık Örgütü veya ulusal ve yerel çevre örgütleri
tarafından belirlenmiştir.
Karbon salınımını azaltacak
teknolojilerin ve düzenlemelerin özendirilmesi, iklim değişikliğiyle mücadelede
en kritik adımlardan biridir. Bu, özellikle sanayi, ulaşım ve enerji
sektörlerinde etkili olacak stratejiler gerektirir.
İklim kanunu taslağı, kentlerin
sürdürülebilir yapılar olarak tasarlanmasını gerektirebilir. Bu, yeşil
alanların arttırılması, yenilenebilir enerji kullanımının yaygınlaştırılması ve
ulaşım sistemlerinin çevre dostu hale getirilmesini içerebilir.
İklim değişikliğinin etkilerine
hazırlıklı olmak ve bu etkilere uyum sağlamak, sadece salınımların azaltılması
değil, aynı zamanda toplumun iklim kriziyle nasıl başa çıkacağına ilişkin
planların yapılmasını da içerir.
Bu çerçevede, kentsel ya da bölgesel
hava kalitesine ilişkin belirli sınırların aşılamaması gerektiği ilkesinin
benimsenmesi, daha temiz bir çevre oluşturma yolunda önemli bir adım olabilir.
Ancak bunun uygulanabilirliği, yerel yönetimler ve çeşitli paydaşlarla yapılan iş
birliği ve denetim mekanizmalarıyla güçlendirilebilir.
Taslağın Yasal ve
Uygulama Açısından Sorunları: Eleştirel Bir Bakış
ETS’nin kavram olarak taslakta yer
alması olumlu bir gelişmedir. Çünkü, ETS kaynak özgülenmesini ekonomik akılla
destekler, sera gazı emisyonuna maliyet yükleyerek çevreyi korur, verimsiz ve
kirli tesisleri sistem dışına iter. İlk bakışta, İklim Kanunu taslağı da
ekonomik ve mali nitelikli çevre yönetimi araçlarını benimsiyor gibi görünse de
bazı yönlerden "karbon piyasası"nı merkeze koyup çevreyi piyasanın
insafına bırakıyor gibi bir duygu yaratmaktadır. Gerçekten de ETS kanun
taslağının omurgası gibi durmaktadır. Ancak bu durum taslağın "amaç"
kısmına doğrudan yazılmamıştır. Sanki çevre politikası görünümü altında asıl
hedef “karbon ticareti piyasasını” kurmak gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır.
Bu, klasik "ekonomik çevre politika aracı" modelinin Türkiye’ye gecikmiş
uyumudur. ETS batıda 1990’lardan itibaren uygulama alanına konulmuştur. AB’de
ETS 2005’te ve ABD’de bölgesel bazlı sistemler 2000'lerin başında
yasalaştırılmış ve çevre korumada “yumuşak piyasa mekanizması”yla etkinlik
sağlama hedefi uygulanmaya başlamıştır. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Konvansiyonu ile Kyoto ve Paris protokollerinin gerçekleştirmeyi amaçladığı
böyle bir çevre yönetim sistemidir. Türkiye bu uluslararası sözleşmeleri
imzaladığı için uluslararası yükümlükler altına girmiştir. Bu yükümlülüklerden
biri de emisyon ticareti ya da pazarlanabilir kirletici kotaları sistemidir.
Ancak Türkiye’de TBMM’de görüşülmeye
başlanan taslakta oluşturulmak istenen kurumsal yapının çok karmaşık, etkisiz
ve yetersiz olduğu görülmektedir. Bir kere oluşturulması öngörülen ‘Karbon
Piyasası Kurulu’ çok bürokratik bir yapıya sahiptir. Kurulda kurumların temsil
yapısı çevre yönetiminden çok ‘ekonomi yönetimi’ ağırlıklı olarak
düzenlenmiştir. Sivil toplum ve bilim toplumunun bağımsız oy hakkı yoktur ve bu
kurumlara sadece “danışman” statüsünde kurulda yer verilmiştir. ETS’nin
denetimi tek merkezli olarak düşünülmüş ve Bakanlığa çok fazla yetki ve
sorumluluk yüklenmiştir. Oysa Batı'da ETS uygulamalarında denetim bağımsız ya
da yarı bağımsız teknik otoritelere bırakılır.
Taslaktaki düzenleme biçimi piyasanın saydamlığı ve yönlendirilmesi
açısından riskler taşımaktadır. Bu durum emisyon haklarının ticarileştirilmesi
sürecinde saydamlığı zora sokabilir.
Bankalar, finansal kuruluşlar ve büyük sanayi lobileri sistemin temel
oyuncuları olarak daha şimdiden tasarlanmış durumdadır. Çevresel hedef netliği
zayıftır. Batı’da ETS sistemi önce “çevresel hedef” belirlenir, sonra “piyasa”
kurulur. Türkiye taslağında, ‘piyasa’nın kurgusu çevresel hedeflerin önüne
geçmiştir. “Önleme, denetleme, denetim, özendirme” dengesi bu modelde net
şekilde piyasa öncelikli yaklaşımla sarsılmıştır. Türkiye, ETS’yi sağlam kurmak
istiyorsa; karbon piyasası bağımsız bir otorite tarafından saydam biçimde
denetlenmeli, tavan emisyon miktarı bilimsel ölçütlere göre düzenlenmeli,
istisna ve ücretsiz özgülemeler sınırlı tutulmalı ve ETS gelirleri özel fonlarda
kilitlenip yeşil yatırımlara yönlendirilmelidir.
Kabarcık (bubble) yaklaşımı olmadan
emisyon ticareti sisteminden tam anlamıyla söz etmek olanaklı değildir. Bu
taslakta kavramsal olarak ETS yer almakta, ama "kabarcık" yani
"tesis bazlı değil, işletme grubu veya sektörel / coğrafi toplam sınır
içinde esneklik" mantığı bulunmamaktadır. Türkiye’nin bu kanunda ETS’yi
“emisyon izni” ve “özgüleme ticareti” olarak tanımlaması, batıda uygulanan “bubble”
modelinden bir adım geride bir yapı ortaya koymaktadır.
Anımsatmak gerekirse, ‘kabarcık’
sistemi, özellikle ABD’de “Clean Air Act” döneminde SO2 emisyon ticareti
için kullanılan ve aynı endüstriyel tesis grubuna toplam emisyon sınırı koyan,
içten esnek ama dıştan sıkı bir denetim aracıdır. Türkiye’deki taslakta tesis
bireysel emisyon izni almak zorunda bırakılmakta, esneklik sadece
"dönemler arasında özgüleme kaydırması" ve "karbon kredisi
denkleştirmesi" ile sağlanmış bulunmaktadır. Coğrafi, sektörel ya da firma
grubuna ‘bubble’ tanımlaması yapılmamıştır. Bir başka anlatımla ekonomik çevre
yönetim aracı olarak ETS’nin en güçlü ve esnek modeli olan ‘kabarcık’ kavramı
taslakta yer almamaktadır. Bu durumda yönetim maliyetleri artar, tesisler
bazında denetim zorlaşır ve piyasa spekülasyonlarına daha açık bir yapı ortaya
çıkar. Teknoloji seçme esnekliği tesisin inisiyatifinden çıkıp zorunlu hale
gelebilir. Türkiye eğer ’kabarcık’ yaklaşımı olmadan ETS uygularsa, aslında
emisyon ticareti değil, emisyon izni kiralama pazarı kurmuş olur.
Bazı uzmanlar, taslağın iklim
değişikliğiyle mücadeleye yönelik çevresel ve toplumsal boyutlarının yeterince ayrıntılı
olmadığını, özellikle ticaretle ilgili kısımlarının daha ayrıntılı olduğunu
belirtmektedirler. Bu durum, taslağın "iklimi değil, ticareti koruma
kanunu" olarak eleştirilmesine yol açmaktadır. Taslak, kamu ve özel
sektörün yanı sıra bireyleri de kapsayan geniş bir uygulama alanına sahiptir.
Kurumlar, iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlayacak plan, program ve
stratejileri hazırlamakla yükümlü olacaktır. Emisyon ticaret sisteminin
taslakta yer alması, çevre dostu bir ekonomi için önemli bir adım olsa da doğru
şekilde kurgulanmazsa etkinliğini kaybedebilir. Sistemin doğru bir şekilde
uygulanması, yalnızca emisyonların azaltılmasını değil, aynı zamanda çevresel,
ekonomik ve toplumsal etkilerin de dikkate alınmasını gerektirir.
Taslağın Başarı
Riskleri: Hukuksal ve Çevresel Sorunlar
Emisyon ticaretinin yanlış kurgulanmış
bir sistem olarak ele alınmasının nedenleri aşağıda belirtilmiştir:
Yetersiz Emisyon
Kotaları ve Sınırlamalar: Belirlenen
emisyon kotaları, sektörel gerçekliklere ve mevcut teknolojilere uygun değilse,
şirketler için emisyonları azaltma hedeflerine ulaşmak olanaksız olabilir. Bu
durumda, ticaret mekanizması yalnızca anlamsız formalite haline gelir ve gerçek
bir çevresel yarar sağlamaz.
Karbon Fiyatının
Düşüklüğü: Emisyon ticaretinin başarısı, karbon
fiyatının yeterince yüksek olmasına bağlıdır. Eğer karbon fiyatı düşük
tutulursa, şirketler emisyonlarını azaltmak yerine krediler alarak
yükümlülüklerini yerine getirebilirler. Bu da gerçek bir azalma sağlamaz.
Sahte Karbon
Kredileri ve Yönlendirmeler:
Bazı şirketler, karbon kredisi alım
satımında yönlendirme yapabilir veya kredilerin geçerliliğini sorgulayan
projelerle kredileri ticaret yapabilirler. Bu tür uygulamalar, sistemin
bütünlüğünü zedeler.
Kapsamın
Daraltılması veya Hedeflerin Belirsizliği:
Emisyon ticaretinin etkili olabilmesi
için geniş bir sektör yelpazesinde uygulanması gereklidir. Sadece büyük sanayi
kuruluşlarına uygulanması, küçük işletmelerin veya yerel düzeydeki etkinliklerin
göz ardı edilmesine yol açabilir. Ayrıca, gelecekteki hedefler belirli ve
izlenebilir olmalıdır. Belirsiz hedefler, sistemi eksik ve etkisiz hale
getirebilir.
Toplumsal Adalet
ve Denge Sorunları: Emisyon ticaretinin toplumsal açıdan adil bir
şekilde uygulanması gereklidir. Eğer sistem, düşük gelirli ve çevresel yüklerin
daha fazla olduğu bölgelerde yaşayan insanların aleyhine çalışırsa, bu toplumsal
eşitsizliklere yol açabilir. Bu durum, çevre politikalarının toplumun her
kesimine eşit şekilde yarar sağlamaması anlamına gelir.
Sistemden
Yararlanan Sektörler: Emisyon ticaretinin çok güçlü sektörlerin
lehine işleyebilmesi de bir sorun olabilir. Örneğin, büyük enerji şirketleri ve
sanayi devlerinin, küçük ölçekli yenilikçi projeleri desteklemek yerine kendi
çıkarlarını koruma eğiliminde olması, sistemin dengeli bir şekilde işlemesini
engelleyebilir.
Yapısal Reform ve
Uygulama İçin Öneriler
Yukarıda sayılan sorunların
giderilmesi için alınması gereken önlemler aşağıda belirtilmiştir.
Daha Katı Emisyon
Sınırlamaları ve Gerçekçi Kotalar:
Emisyon kotalarının daha sıkı ve şirketlerin teknolojik yeniliklerle
ulaşabileceği düzeylere getirilmesi sağlanabilir.
Yüksek Karbon
Fiyatı: Karbon fiyatlarının, sanayinin
gerçekten dönüşmesini sağlayacak düzeylere çıkarılması, daha etkili bir ticaret
sistemi kurulmasına yardımcı olabilir.
Saydamlık ve
İzlenebilirlik: Karbon
kredilerinin saydam bir şekilde izlenmesi ve gerçek çevresel katkıları olan
projelerin desteklenmesi sağlanmalıdır.
Adil Dağılım ve Toplumsal
Denge: Düşük gelirli bölgeler veya
topluluklar için destekleyici mekanizmalar geliştirilerek, toplumsal
eşitsizliklerin önüne geçilebilir.
Çevre
Politikalarında Bubble Modelinin Kuramal Temelleri
Bu çalışmada kabarcık kavramı çevre
yönetimi açısından kullanılmaktadır. Ancak bu kavram çeşitli disiplinlerde
farklı anlamlarda kullanılmaktadır. Bu farklı kullanımlarının altlarının
çizilmesi gerekmektedir. Kabarcık (bubble) kavramı, finansal piyasalarda da kullanılan
bir terim olup, fiyatların aşırı ve sürdürülemez bir şekilde yükseldiği
durumları tanımlar. Bu terim, genellikle bir varlığın ya da yatırım aracının
piyasa değeri, arz ve talebe dayalı olarak aşırı bir şekilde şiştiğinde ve
sonunda bu fiyatlar patladığında, yani piyasa düşüşü yaşandığında kullanılır.
Bu tür kabarcıklar, genellikle aşırı spekülasyon, aşırı iyimserlik veya
mantıksız beklentiler nedeniyle oluşur. Kabarcık (bubble) kavramı, özellikle
finansal ve ekonomik sistemler üzerinde önemli etkiler yaratabilen, ancak
çevresel politikalarla ilişkili olarak da dikkat edilmesi gereken bir unsurdur.
Kabarcıklar, genellikle aşırı değerlemeler ve bu değerlemelerin sürdürülemez
bir şekilde yükselmesiyle ilişkilendirilir.
Emisyon Ticareti ve
Çevre Politikası İlişkisi
Kabarcıkların olumsuz etkilerini
engellemek için, emisyon ticareti ve çevre dostu yatırımların doğru şekilde
kurgulanması gereklidir. Bu bağlamda şunlar yapılabilir:
Saydamlık ve
Denetim: Karbon kredisi ve yeşil yatırım
pazarlarında saydamlık artırılmalı ve bu sistemler düzenli olarak
denetlenmelidir. Özellikle büyük oyuncuların piyasa üzerinde manipülatif
etkiler yaratması engellenmelidir.
Sabit Karbon
Fiyatlandırması: Karbon fiyatları,
aşırı dalgalanmalara yol açmayacak şekilde sabit bir aralıkta tutulabilir.
Ayrıca, bu fiyatlar, gerçek emisyon azaltımına dayalı olarak belirlenmelidir.
Uzun Vadeli
Sürdürülebilirlik İlkesi: Sadece kısa
vadeli kar amacı gütmeyen, sürdürülebilir projelere yatırım yapılması özendirilmelidir.
Bu, yalnızca finansal kazanç değil, çevresel yarar sağlama amacı taşıyan
projeleri ödüllendiren bir sistem gerektirir.
Yerel Katılım ve
Eşitlik: Yerel düzeyde, küçük ölçekli
işletmelerin de bu ticaret sistemine katılabilmesi için dengeleyici
mekanizmalar oluşturulmalıdır. Büyük şirketlerin aşırı yarar sağlaması
engellenmelidir.
Kabarcık kavramı, emisyon ticareti ve
çevre politikalarının başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için dikkate
alınması gereken çok önemli bir unsurdur. Taslağın bu açıdan gözden geçirilmesi
ve bu tür olasılıkların önlenmesi, çevresel ve ekonomik hedeflerin uyumlu bir
şekilde gerçekleştirilmesi açısından kritik olacaktır.
Çevre
Politikalarında Sürdürülebilir ETS Reformu İçin Adımlar
Aşırı Fiyat
Artışı: Kabarcıklar, genellikle bir varlığın
fiyatının "gerçek" değerinin çok üzerinde, yani gerçek ekonomik veya
finansal temellere dayanmayan bir şekilde yükseldiği dönemi ifade eder. Bu
fiyat artışı, çoğu zaman yatırımcıların gelecekteki kazançlara ilişkin iyimser
beklentilerinden kaynaklanır.
Spekülasyon ve
Yatırımcı Psikolojisi:
Kabarcıklar, genellikle yatırımcıların aşırı spekülasyon yapması ve gelecekteki
kazanç beklentileriyle hareket etmeleri sonucu oluşur. Yatırımcılar,
başkalarının da fiyatların yükseleceğini düşündüğünü gördükçe bu yükselişe
katılmak isterler ve bu durum, fiyatların daha da şişmesine yol açar.
Patlama (Çöküş): Bir kabarcık, sonunda patlar. Yani, fiyatlar
hızla düşer ve bu düşüş çoğu zaman dramatik olur. Kabarcık patladığında, birçok
yatırımcı zarar eder, çünkü yüksek fiyatlarla alım yapmışlardır.
Geçici Değer
Artışı: Kabarcıklar genellikle geçici bir
değer artışı yaratır. Fiyatlar belirli bir düzeye yükseldiğinde, gerçek
ekonomik değerle uyumsuz hale gelir ve sonunda bu fark açığa çıkar. Bu,
kabarcığın patlamasına neden olur.
Emisyon
Kredileri: Özgüleme (Tahsis), Dağıtım ve Ticaret İlkeleri
Çevre yönetimi açısından
"kabarcık (bubble)" kavramı, genellikle çevresel kaynakların aşırı
tüketilmesi, çevre dostu çözümlerin piyasa dinamikleriyle uyumsuz bir şekilde
değer kazandığı veya sürdürülemez yatırımlar yapıldığı durumları tanımlar. Bu
kavram, çevresel alanlarda yanlış yönetim, spekülasyon, sürdürülemez büyüme ve
değerlemenin çevre üzerindeki olumsuz etkilerini de içerebilir. Çevre yönetimi,
iklim değişikliği ve emisyon ticareti bağlamında, kabarcık kavramı şu şekilde
işlev görebilir:
Karbon Kredisi
Kabarcığı: Emisyon ticareti sistemlerinde karbon
kredilerinin alınıp satılması, kuramsal olarak karbon salınımlarını azaltmaya
yönelik bir araçtır. Ancak, kredilerin arz ve talebine dayalı olarak fiyatlar
aşırı yükselebilir veya düşük kalabilir. Eğer bu süreç yeterince saydam ve
denetlenmezse, karbon kredisi pazarında bir kabarcık oluşabilir. Bu durumda,
karbon kredilerinin fiyatı, gerçek çevresel yararlardan çok piyasa
spekülasyonları ve yönlendirmeleri sonucunda şişebilir. Büyük enerji şirketleri,
karbon kredisi alımlarını kendi karlarını artırmak için fırsat olarak görürse
ve bu kredilerin değeri abartılı bir şekilde yükselirse, bu, bir kabarcığa yol
açabilir. Bu durumda, sistem sonunda çökebilir, çünkü gerçek emisyon azaltımı
sağlanmamış olur. Emisyon ticaret sistemlerinde, karbon kredilerinin aşırı
değerlenmesi veya yönlendirme sonucu bir kabarcık oluşabilir. Piyasada karbon
kredisi fiyatlarının aşırı şişmesi, yalnızca büyük şirketlerin yararına
olurken, gerçek anlamda emisyon azaltımı sağlanmaz. Bu durum, sistemin amacına
ulaşamamasına neden olur ve çevresel yararların yerine finansal kazançlar ön
plana çıkabilir. Karbon kredileri fiyatlandırılırken, karbon salınımını
azaltmaya yönelik ciddi bir denetim ve düzenleme yapılmazsa, büyük oyuncuların
spekülasyon yapması sonucu bu kredilerin fiyatı aşırı yükselir. Sonunda, bu
fiyatlar "kabarcık" şeklinde patlayabilir, piyasa çökebilir ve
çevresel hedefler boşa çıkar.
Yeşil Yatırımlar
ve Sürdürülebilirlik Kabarcığı:
İklim değişikliğiyle mücadele için yatırımlar artarken, bu yatırımların
sürdürülebilirlik ve çevresel yarar sağlama açısından gerçekten etkili olup
olmadığı sorgulanabilir. Birçok şirket ve yatırımcı, "yeşil"
projelere yatırım yaparak çevre dostu bir imaj yaratma çabasında olabilir.
Ancak, bu projelerin çoğu zaman sadece pazarlama stratejisi veya verimli
olmayan projeler olmaları durumu da söz konusu olabilir. Yenilenebilir enerji
sektöründeki hızlı büyüme, yeşil yatırım kabarcıklarına yol açabilir. Eğer
yenilenebilir enerji projeleri, sürdürülebilirlik ve uzun vadeli etkiler
yerine, kısa vadeli karları hedef alırsa, sonunda bu projelerin çoğu başarısız
olabilir ve sistemde çöküş yaşanabilir. Bazı çevre dostu yatırımlar, doğru
değerlendirilmediğinde veya sürdürülemez hale geldiğinde kabarcıklara
dönüşebilir. Örneğin, "yeşil enerji" veya "sıfır emisyonlu
ulaşım" gibi teknolojilere yapılan yatırımlar, spekülasyon sonucu aşırı
değer kazanabilir. Bu tür yatırımlar, yalnızca kısa vadeli finansal kazanç
sağlamak amacıyla yapılırsa, çevresel hedeflere ulaşmak yerine kar amaçlı,
verimsiz ve sürdürülemez yatırımlar haline gelebilir. Yenilenebilir enerji
projeleri, bazen yalnızca "yeşil" etiket taşıdığı için rağbet görür
ve bu projelerin gerçek çevresel etkisi yeterince çözümlenemez. Hızla büyüyen
bu sektör, sonunda sürdürülebilir olmayan projelere yol açarak büyük kayıplara
neden olabilir.
Yasal
Düzenlemeler ve Emisyon Ticaretinde Fiyat Dengesizlikleri: Emisyon ticaret sistemlerinde doğru
fiyatlandırma mekanizmaları oluşturulmazsa, sistemde aşırı fiyat artışları ya
da düşüşleri görülebilir. Eğer karbon fiyatı düşük tutulursa, emisyon ticareti,
gerçek anlamda çevresel değişim yaratmak yerine daha çok finansal yönlendirme
aracı haline gelebilir. Aynı şekilde, karbon fiyatının aşırı yüksek tutulması,
bazı şirketlerin sistemden dışlanmasına ve piyasa dengesizliğine yol açabilir. Emisyon
kredileri fiyatlandırıldığında, piyasada yönlendirme yapan oyuncular bu fiyatları
şişirirse, küçük işletmeler veya gelişmekte olan ekonomiler, sisteme dahil
olamadan dışlanabilir. Bu da büyük şirketlerin ve devletlerin daha fazla kar
elde etmesine yol açarken, çevresel hedeflere ulaşılmasını engeller.
Sertifikalı Yeşil
Ürünler ve "Yeşil Yıkama":
Bazı şirketler, çevre dostu ürünleri "yeşil" olarak tanıtarak
pazarlama stratejileri oluştururlar. Ancak bu ürünlerin çevresel etkisi gerçek
anlamda yarar sağlamadığından, bir tür "yeşil yıkama" (greenwashing)
yapılmış olur. Bu da çevre dostu olma iddiasının kabarcık yaratması ve
tüketicilerin yanıltılması anlamına gelir. Bir ürün, yalnızca etiketinde çevre
dostu olduğunu belirten bir ibare taşıyor olabilir, fakat üretim süreçleri ya
da geri dönüşüm oranları çevreye zarar veriyor olabilir. Bu durumda, ürünün
"yeşil" etiketi bir kabarcık haline gelir ve çevresel yarar
sağlanmaz.
Doğal Kaynakların
Aşırı Tüketimi ve Çevresel Kabarcıklar:
Doğal kaynaklar (örneğin su, ormanlar veya mineraller) üzerinde aşırı baskı
kuran tüketim, bazen ekonomik kabarcıklar oluşturabilir. Çevreyi korumaya
yönelik sürdürülebilir çözümler yerine, kısa vadeli ekonomik kazançlar amacıyla
bu kaynaklar aşırı şekilde kullanılır. Bu durum, çevresel kabarcıklar
yaratabilir ve sonunda kaynaklar tükenir, çevresel yıkım ortaya çıkar. Tarım
sektöründe, toprak verimliliğini korumak yerine kısa vadeli kar sağlama amacıyla
aşırı su kullanımı ya da kimyasal gübrelerin gereksiz yere kullanılması, doğal
kaynakların (ötrofikasyon gibi) tükenmesine yol açabilir. Bu, ekosistem
üzerinde büyük zararlara ve doğal kaynakların tükenmesine neden olan bir
kabarcık yaratır. Kabarcıkların çevre yönetimi üzerindeki etkileri genellikle
olumsuzdur çünkü sürdürülebilirlikten uzak bir sistem yaratırlar. Bu tür
kabarcıklar, gerçek çevresel sorunlara çözüm getirmeden yalnızca kısa vadeli
finansal kazanç sağlama amacı taşır. Bunun sonucunda, kaynakların israfı ve
çevre yıkımı artar, çevresel hedeflerin gerçekleşmemesi ve sürdürülebilirlik
ilkesinin ihlali söz konusu olabilir, güven kaybı yaşanabilir; örneğin, yeşil
ürün ve yatırımların gerçek çevresel yararlar sağlamadığı anlaşılırsa, halkın
ve yatırımcıların güveni sarsılabilir ve çevre dostu çözümlerin geriye gitmesi
ve toplumsal algının bozulması gibi sonuçlar doğurabilir.
Türkiye İklim
Kanunu Taslağının Uygulama Senaryoları
Daha sağlam düzenlemeler ve denetimler
ile kabarcıkların önlenmesi sağlanabilir. Emisyon ticaret sistemi gibi
mekanizmalar, aşırı fiyat artışlarına karşı daha saydam ve denetlenebilir
olmalıdır. Sürdürülebilirlik odaklı yatırımların özendirilmesi, finansal
kazançları çevre yararına dengeleyecek şekilde yapılmalıdır. Yeşil yıkama ve
yanıltıcı reklamların engellenmesi için daha katı yasal düzenlemeler
oluşturulmalıdır. Sonuç olarak, çevre yönetimi açısından kabarcıklar, çevresel
hedeflere ulaşılmasına engel olabilir. Bu nedenle, sürdürülebilirlik ilkeleri
doğrultusunda, çevre dostu çözümler ve sistemler doğru şekilde kurgulanmalı ve
denetlenmelidir.
Emisyon ticareti kapsamında kabarcık (bubble)
kavramının uygulanması, çevre yönetiminde oldukça karmaşık bir konu olup,
doğru bir şekilde işlerse önemli çevresel yararlar sağlayabilir. Ancak, bu tür
bir sistemin verimli olabilmesi için, hava kalitesinin doğru bir şekilde
belirlenmesi ve sınırlanması esastır.
Emisyon ticareti (cap-and-trade) mekanizması,
belirli bir bölgedeki hava kalitesini belirlemek için ölçümlerin ve çözümlemelerin
yapılmasını gerektirir. Bu adım, bölgedeki mevcut hava kirliliği düzeylerinin
ve emisyon kaynaklarının net bir şekilde saptanmasını sağlar. Bu veriler,
bölgenin emisyon kotası ve sınırlamaları için temel oluşturur.
Bölgedeki hava kalitesinin izlenmesi
için, çeşitli kirleticilerin (örneğin, karbondioksit, kükürt dioksit, azot
oksitleri, partikül madde vb.) yoğunluklarının izleme sistemleri aracılığıyla
sürekli olarak ölçülmesi gereklidir. Bu veriler, çevresel etkiyi anlamak ve
emisyonları denetim altına almak için çok önemlidir.
Hava kirliliğine katkı sağlayan tüm
sektörel etkinlikler ve üretim süreçleri belirlenmelidir. Bu, sanayi
tesislerinden, enerji üretim tesislerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsar.
Hava kalitesinin belirlenmesinin
ardından, çevresel etkiyi yönetmek için bu kirliliğin kalite standartları
aracılığıyla sınırlandırılması gerekir. Bu, belirli bir bölge için maksimum
emisyon düzeylerinin (emission cap) belirlenmesini içerir. Bu
sınırlamalar, belirli bir dönemde, belirli bir bölgenin havaya saldığı toplam
kirletici madde miktarını sınırlayan düzenlemelerdir.
Emisyon ticaretinin etkili olabilmesi
için, her sektör veya tesisin saldığı emisyon miktarına bir sınır konulmalıdır.
Bu sınırlamalar, zaman içinde azaltılacak şekilde tasarlanabilir. Örneğin,
belirli bir bölgenin yıllık toplam emisyonu, geçmiş yıllara göre %5 azaltılacak
şekilde belirlenebilir.
Bölgenin hava kalitesine göre, emisyon
kredileri (carbon credits) çeşitli aktörlere dağıtılır. Bu krediler,
emisyon sınırlarını aşmayan bir şekilde etkinlik gösteren firmalara verilir.
Firmalar, belirli bir kredi miktarına sahip olur ve bu kredileri ticaret yolu
ile satabilirler. Bu tür bir ticaret, çevresel hedeflere ulaşmayı ve aynı
zamanda ekonomik esneklik sağlamayı amaçlar.
Kabarcık (bubble) kuramı,
emisyon ticaret sistemlerinde birden fazla kirletici kaynağının bir arada
değerlendirildiği bir yaklaşımdır. Temelde, kabarcık mekanizması, bir bölgedeki
farklı tesislerin emisyonlarını topluca değerlendirmeyi ve sınırlamayı ifade
eder. Bu, belirli bir bölgedeki tüm tesislerin emisyonlarını, tek bir toplam
emisyon kotası altında toplar.
Her tesisin belirli bir emisyon düzeyinin
altında kalması gerektiği bir senaryo yerine, bir bölge için toplam emisyon
miktarı belirlenir. Bölgedeki tüm kirletici kaynaklar bir arada değerlendirilir
ve bu kayıtlara göre toplam emisyon miktarı sınırlanır.
Bu sistem, belirli tesislerin belirli
bir miktar emisyon sınırını aşmasına izin verirken, diğer tesislerde bu aşımın
telafi edilmesini sağlayan bir esneklik sunar. Örneğin, bir fabrikanın
emisyonları arttığında, diğer bir tesisin daha az emisyon salmasıyla bu aşım
dengelenebilir.
Pazarlanabilir emisyon kredilerine
geçilmelidir. Bu kabarcık sistemiyle,
emisyon kotası aşılmamak kaydıyla, emisyon kredilerinin ticareti yapılabilir.
Bu, emisyon salınımını azaltan tesislerin ekonomik olarak ödüllendirilmesini
sağlar.
Farklı sektörler veya tesisler
arasında esneklik sağlar. Bazı sektörlerin daha fazla emisyon salmasına izin
verirken, diğer sektörlerde bu salınım giderilebilir. Sürdürülebilir hedeflere
ulaşırken, firmalar arasında ticaret yapılmasını sağlayarak, ekonomiye yarar
sağlar.
Tesisler arasındaki emisyon
transferini izlemek karmaşık olabilir. Denetim ve izleme mekanizmaları çok
güçlü olmalıdır.
Sadece toplam emisyon miktarına
odaklanmak, belirli kirleticilerin bölgesel ya da yerel düzeyde zararlı
etkilerini göz ardı edebilir.
Kabarcık (bubble) kuramı,
emisyon ticareti sistemlerinde esneklik sağlasa da doğru bir şekilde
uygulanabilmesi için bölgenin hava kalitesinin doğru bir şekilde izlenmesi ve
sınırlanması gereklidir. Hava kalitesinin doğru şekilde belirlenmesi, bu tür
bir sistemin etkinliği açısından kritik öneme sahiptir. Ayrıca, bu tür bir
sistemin sürdürülebilirliği için sürekli izleme, düzenleme ve denetim
gereklidir.
ETS
Uygulamalarında Yönetişim, Saydamlık ve Etkililik
Emisyon kredilerinin saptanması ve
dağıtılması, emisyon ticareti sisteminin en kritik noktalarından biridir. Bu
aşama, sistemin etkinliği ve çevresel hedeflere ulaşılabilirliği açısından
belirleyicidir. Etkin bir emisyon ticaret sistemi kurmak için, kredilerin doğru
şekilde saptanması ve adil bir şekilde dağıtılması gerekmektedir.
Emisyon kredisi, bir tesisin belirli
bir miktarda karbondioksit (CO₂) veya diğer sera gazlarını salmamayı yüklendiği
miktar olarak tanımlanır. Bu kredilerin doğru şekilde saptanması için aşağıdaki
adımlar izlenir. İlk adım, her bir tesisin (veya sektördeki tüm tesislerin)
mevcut emisyon düzeylerinin doğru bir şekilde ölçülmesidir. Bunun için çeşitli
yöntemler ve teknoloji kullanılarak emisyonlar izlenir. Bu veriler, emisyon
kredilerinin saptanmasında temel alınır. Emisyonlar, belirli aralıklarla
ölçülmeli ve izlenmelidir. Bu izleme, kirletici gaz ölçümleri ve emisyon
hesaplamaları gibi teknik araçlarla yapılır. Emisyon verilerinin doğruluğu
büyük önem taşır. Bu veriler, yalnızca emisyonları sınırlamak için değil, aynı
zamanda ticaret yapacak kredilerin doğru bir şekilde dağıtılabilmesi için de gereklidir.
Baz emisyon düzeyi, belirli bir tesisin geçmişteki emisyon düzeylerinin bir
ortalaması veya önceden belirlenmiş bir parametreye göre kabul edilen sınırdır.
Bu düzeyinin belirlenmesi, kredilerin nasıl saptanacağı konusunda temel bir
referans sağlar. Baz emisyon düzeyleri genellikle tesisin geçmişteki emisyon
düzeylerine dayanarak hesaplanır. Örneğin, bir tesisin geçmiş 3 yılındaki
emisyon ortalaması, gelecekteki emisyon kredisi miktarını belirlemek için
kullanılabilir. Eğer bir tesisin geçmiş verisi eksikse, o zaman sektörel
ortalamalar veya benzer tesislerin verileri baz alınabilir. Baz emisyon düzeyinin
altında kalınarak yapılan her tür emisyon azaltımı, karbon kredisi üretir.
Yani, bir tesisin emisyonlarını azaltması, belirli bir miktar karbon kredisi
kazanmasını sağlar. Bu krediler daha sonra ticaret yapılabilir. Bu krediler,
yenilenebilir enerjiye yatırım yapmak, enerji verimliliğini artırmak, karbon
tutma teknolojilerini kullanmak veya daha temiz üretim yöntemlerine geçmek gibi
çeşitli yollarla kazanılabilir.
Emisyon kredilerinin dağıtılması, adil
ve etkin bir ticaret sisteminin kurulabilmesi için kritik bir aşamadır. Bu
dağıtım, iki ana yöntemle yapılabilir: bedelsiz dağıtım ve açık piyasada satış
(açık ihale).
Bedelsiz Dağıtım:
Bu yöntemle, belirli bir bölgedeki
veya sektördeki tesislere, önceki emisyon düzeylerine veya belirli performans ölçütlerine
göre bedelsiz kredi verilir. Bu yöntem genellikle, belirli bir sektörün
ekonomik etkilerini göz önünde bulundurur.
Performans
Temelli Dağıtım: İyi performans
gösteren, yani daha düşük emisyon düzeylerine sahip tesislere daha fazla kredi
verilir. Bu, emisyon azaltımlarını özendirir.
Geçmiş Emisyonlar
Bazında Dağıtım: Tesislerin
önceki emisyon düzeyleri dikkate alınarak krediler dağıtılır. Bu, sektörlerin
daha önceki kirletici davranışlarını dengelemeye yönelik bir mekanizma
olabilir.
Açık Piyasada
Satış (Açık İhale): Bu yöntem,
kredilerin serbest piyasa koşullarına göre dağıtılmasını sağlar. Hükümetler
veya düzenleyici kurumlar, belirli bir emisyon kotasını belirler ve krediler
açık bir ihale yoluyla satılır. Tesisler, kendi emisyon düzeylerine göre bu
kredileri satın alırlar.
İhale Sistemi: Açık ihale, genellikle saydamlık sağlar ve
arz-talep dengesine göre fiyatların belirlenmesine yardımcı olur. Bu sistemin üstünlüğü
kredilerin talep eden firmalar tarafından alınması ve piyasa koşullarına uygun
fiyatlandırmanın yapılmasıdır.
Piyasada talep ve arz dengesine göre
fiyatlar dalgalanabilir. Bu, kredilerin değerinin belirlenmesine yardımcı olur,
ancak piyasa istikrarsız olabilir. Emisyon kredisi ticareti sisteminin etkin
olabilmesi için, ticaretin denetlenmesi ve izlenmesi gerekir. Saydamlık ve
güven, bu sürecin başarısı için kritik öneme sahiptir. Emisyon düzeyleri, kredi
ticareti ve ticaretin yasalara uygunluğu sürekli olarak izlenmelidir. Bu
denetimler, dolandırıcılık ve yönlendirmelerin önlenmesine yardımcı olur.
Emisyon ticareti piyasası saydam bir şekilde izlenmeli, her şirketin saldığı
emisyonlar ve ticaret yaptığı krediler kamuoyuna açıklanmalıdır. Kabarcık
(bubble) yaklaşımında, bölgedeki toplam emisyon miktarı bir limit
altında tutulur, ancak bu limit içinde farklı tesisler arasında esneklik
sağlanır. Bu esneklik, belirli bir tesisin emisyon kotasının aşılmasına rağmen,
diğer tesislerden tasarruf edilen kredilerle dengelenebilir. Tesislerin ve
sektörlerin emisyonları topluca değerlendirildiği için, kredilerin daha esnek
bir şekilde dağıtılmasına olanak tanır. Ancak, bu durumda bölgenin toplam
emisyon miktarı aşılmamalıdır. Bu sistemde, tesisler arası kredi ticareti daha
fazla esneklik sağlar. Örneğin, daha verimli bir tesis fazla kredi üretip diğer
kirletici tesislerle ticaret yapabilir.
Emisyon kredilerinin doğru bir şekilde
saptanması ve dağıtılması, emisyon ticaretinin başarısının temelidir. Bu
sürecin doğru yönetilmesi, çevresel hedeflere ulaşılmasında önemli bir adım
olacaktır. Aynı zamanda, ticaretin denetlenmesi, saydamlık ve sürdürülebilirlik
ilkeleri doğrultusunda yapılmalıdır. Kabarcık (bubble) yaklaşımı,
sektörel esneklik sağlasa da dikkatlice izlenmeli ve uygulanmalıdır, aksi
takdirde çevresel hedefler risk altına girebilir. Kota özgülemesi yapıldıktan
sonra, yeni kota verilmemesi gerektiği fikri, emisyon ticareti sisteminin
etkinliği ve çevresel hedeflere ulaşılabilirliği açısından büyük önem taşır. Bu
yaklaşım, belirli bir emisyon limitinin aşılmaması ve çevresel hedeflerin
korunması için gereklidir.
Bir emisyon ticareti sistemi, belirli
bir bölgede veya sektördeki toplam sera gazı emisyonlarını sınırlamayı
hedefler. Bu sınırlama, belirli bir kota aracılığıyla yapılır. Eğer yeni kota
verilirse, bu sistemin temel amacı olan toplam emisyon azaltımının sağlanması
riske girer. Yeni kota verilmemesi, emisyonların sabit kalmasını ve zaman
içinde azalmasını özendirir. Eğer yeni kota verilemezse, toplam emisyon miktarı
belirli bir düzeyde sınırlanmış olur. Bu, çevresel hedeflere ulaşılmasında
büyük önem taşır, çünkü, sınırlı bir emisyon kotası, şirketleri daha verimli
hale getirmeye zorlar. Daha düşük emisyon üretmek, daha fazla kredi kazanmak ve
ticaret yapabilmek için özendirir. Bu sistem, şirketlerin daha temiz
teknolojilere yatırım yapmasını ve emisyonlarını azaltmalarını sağlar. Çünkü
yeni kredi verilmesi veya kota artırımı, sürdürülebilir emisyon azaltımının
önünde bir engel oluşturur. Yeni kota verilmemesi gerektiği yaklaşımı, emisyon düzeylerinin
sabit kalması ilkesiyle tutarlıdır.
Krediler yalnızca mevcut emisyon
kotası içinde ticaret edilerek sınırlı bir piyasa oluşturulur. Kredilerin
değerinin artması, şirketleri daha az kirletmeye özendirir. Eğer yeni kota
verilirse, bu özendirme kaybolur çünkü şirketler her yıl daha fazla kota
alabileceklerini bilerek emisyonlarını azaltma konusunda isteksiz olabilirler.
Yeni kota verilmesi emisyon artışı, sistem dengesizlikleri ve
sertifikaların değersizleşmesi gibi bazı sorunları beraberinde getirebilir.
Eğer kotanın artırılmasına izin verilirse, toplam emisyonlar daha yüksek
olabilir. Bu, çevresel hedeflere ulaşmayı zorlaştırabilir ve iklim
değişikliğiyle mücadeleye zarar verebilir. Yeni kotanın verilmesi, ticaret
piyasasında dengesizliklere yol açabilir. Bu, kredilerin değerinin düşmesine ve
piyasa istikrarsızlıklarına neden olabilir. Eğer yeni krediler sürekli
olarak verilmeye başlanırsa, önceki yıllarda birikmiş kredilerin değeri
azalabilir. Bu da ticaretin etkinliğini azaltır ve daha verimli çözümler
aramayı özendirmez. Emisyon ticaret sistemi içinde, emisyon sınırının
zamanla düşürülmesi önemlidir. Bu, daha sıkı emisyon hedeflerine ulaşılmasını
sağlar. Kotanın artırılmaması, zamanla daha fazla emisyon azaltımı
hedeflemesine olanak tanır. Başlangıçta özgülenen emisyon kredileri
belirli bir düzeyde tutulur ve bu düzeyde bir denge sağlanır. Ancak, zamanla
yeni kredilerin verilmemesi, daha sıkı emisyon limitlerinin getirilmesi
gerektiğini gösterir. Yani, yıllık emisyon sınırı giderek daha düşük tutulur ve
yeni kredi verilmez. Bu şekilde daha az karbon salınımı gerçekleşir. Bu, genel
olarak karbon salınımını azaltmaya yönelik güçlü bir mekanizma oluşturur.
Kotanın azalmaya devam etmesi, karbon kredilerinin değerini artırarak
piyasadaki şirketleri daha temiz ve verimli üretim yöntemlerine yönlendirir.
Kota verilmesi durumu, çevresel hedefler açısından daha sıkı bir yönetim
gerektirir. Yani, sıkı bir denetim ve izleme (monitoring) mekanizması
gereklidir. Yeni kota verilmemesi, emisyon ticareti sisteminin daha etkin
yönetilmesine yardımcı olabilir. Sadece mevcut kotaların içinde işlem yaparak
daha verimli bir şekilde emisyon düşürülmesi sağlanabilir. Emisyon kredilerinin
ne kadar verildiği, nasıl dağıtıldığı ve kredilerin hangi tesislere özgülendiği
konusunda saydamlık sağlanmalıdır. Bu, sistemi kötüye kullanma olasılığını
azaltır.
Politika
Çıkarımları
Emisyon ticareti sisteminde yeni kota
verilmemesi, çevresel hedeflerin gerçekleştirilmesinde ve piyasa dengesinin
korunmasında kritik bir etmendir. Bu durum, emisyon azaltımını özendirir,
şirketleri daha verimli hale getirir ve çevreye zarar veren uygulamaları
engeller. Ayrıca, zaman içinde emisyon sınırlarının giderek daha da
kısıtlanması, daha güçlü bir iklim politikası ve sürdürülebilir bir geleceğin
inşa edilmesine olanak tanır. Bu bağlamda, emisyon kredilerinin etkin bir
şekilde dağıtılması ve yeni kredilerin verilmemesi, iklim değişikliğiyle
mücadelede başarılı bir adım olacaktır. Emisyon ticaretinin verimli bir şekilde
işleyebilmesi için önceden belirlenmiş ve sıkı bir sınır (kotayla belirlenen
emisyon limiti) olması gerekir. Bu sınır belirlenmeden ve kararlılık içinde bir
çevresel temel sağlanmadan, emisyon ticareti sistemi doğru bir şekilde işlemez.
Emisyon Sınırının
Belirlenmesi ve Sabitlenmesi: Emisyon
ticaretinin işleyebilmesi için ilk adım, emisyon sınırlarının doğru bir şekilde
belirlenmesi ve sabitlenmesidir. Bu, çevresel hedeflere ulaşmak için gereklidir,
çünkü bu durum hava kalitesinin belirlenmesi ve sınırlanması, belirli bir
bölgedeki sera gazı emisyonlarının daha fazla artmasını engeller. Sabit bir
sınır, şirketlerin ve endüstrilerin her yıl ne kadar emisyon üretebileceğini
net bir şekilde belirler. Bu, belirli bir kotanın üzerinde emisyon üretilemeyeceği
anlamına gelir. Emisyon sınırlarının sabit olması, doğal kaynakların aşırı
kullanımını engeller ve sürdürülebilirlik hedeflerine odaklanır.
Emisyon ticaretinin etkili olabilmesi
için, sınırın belirlenmesinin ardından aşağıdaki etmenlerin de sağlanması
gerekir. Emisyon ticareti, belirli bir emisyon sınırı dahilinde, emisyon
kredilerinin alınıp satılması esasına dayanır. Bu krediler, belirlenen emisyon
kotasının altında kalan emisyonların "satılabilir" haklarını temsil
eder. Kredi sistemi düzgün işlediğinde, ticaret piyasasında kredi alıp satmak
isteyen şirketler ortaya çıkar. Emisyon kredilerinin nasıl özgüleneceği,
piyasadaki dengenin korunmasında kritik rol oynar. Kotalar belli şirketler
arasında eşit veya gereksinimlerine göre dağıtılabilir. Şirketler, emisyon
limitini aşan bir üretim yaparlarsa, bu fazlalığı dengelemek için kredi satın
alabilirler. Öte yandan, emisyonlarını düşürenler fazladan kredi kazanarak bunu
ticaretle satabilir. Emisyon ticareti sisteminde, yeni kota verilmemesi
kuralı, ticaretin düzgün işlemesi için gereklidir. Sabit bir kota, şirketlerin
ve devletin güvenli bir sınır içinde hareket etmelerini sağlar. Zamanla daha az
kredi verilecek ve emisyon limiti daha da daraltılacaktır. Bu, zaman içinde
emisyonları sistemli olarak düşürecektir. Her yıl verilecek kredilerin miktarı,
belirli bir oranda azaltılabilir (örneğin, %2-%3). Bu, emisyonların sürekli
olarak azaltılması için önemli bir mekanizmadır. Emisyon ticareti,
serbest piyasa ilkelerine dayanır. Kredilerin alınıp satılması serbesttir,
ancak bu işlemler yalnızca belirlenen sınırlar dahilinde yapılabilir. Piyasada
arz edilen kredi miktarı, emisyon hedefleriyle tutarlı olmalıdır. Eğer kotalar
sabitse, kredilerin değeri piyasada artabilir. Bu da şirketleri daha verimli
olmaya özendirir. Şirketler, daha fazla emisyon üreten süreçleri devre dışı
bırakmak için kredi almak zorunda kalacaklardır. Bu da daha temiz ve verimli
teknolojilere yönelmeyi özendirir. Emisyon ticaretinin düzgün işlemesi
için güçlü bir izleme ve denetim sistemi gereklidir. Bu sistem, ticaretin adil
ve saydam bir şekilde yapılmasını sağlar. Tüm krediler ve ticaret işlemleri,
açıkça izlenebilir olmalıdır. Denetim, herhangi bir yönlendirmeyi veya kötüye
kullanmayı engeller. Her yıl şirketlerin emisyonlarını belirli standartlarla
raporlamaları ve denetlenmeleri gerekir. Sabitleşmiş emisyon sınırları
ve kredilerin ticaretinin etkin hale gelmesi, piyasanın dengesini koruyacaktır.
Bu, çeşitli risklerin ortadan kaldırılmasına yardımcı olur. Eğer sürekli olarak
yeni krediler verilirse, bu ticaretin değerini düşürür. Sabit bir kota sistemi,
talebi ve arzı dengeleyerek fiyatların stabil kalmasını sağlar. Yeni kota
verilmemesi, ticaretin gerçekten çevreyi koruma amacına hizmet etmesini sağlar ve
piyasa yönlendirmelerinin önüne geçer. Şirketler, emisyonlarını azaltmaya
çalışacak ve karbon salınımını kısıtlayarak kredilerini elde etmek için
yatırımlar yapacaklardır. Emisyon ticaret sistemi, yıllık kotaların ve
kredilerin azaltılmasıyla, zaman içinde daha düşük emisyon düzeylerine
ulaşılmasını sağlar. Bu da daha sürdürülebilir bir çevre oluşturulmasına
yardımcı olur. Sabit kota sayesinde emisyonlar belirli bir düzeyde tutulabilir.
Ancak, her yıl belirli bir oranda kota azalır ve şirketler daha verimli hale
gelir. Emisyon kotası azaldıkça, kredilerin değeri artar. Bu da şirketleri daha
fazla emisyon salınımı yapmamaya özendirir.
Yukarıda açıklananlar bağlamında emisyon
ticaretinin başarılı bir şekilde işlemesi için, önce sabit ve sınırlı bir
emisyon kotası oluşturulmalı, ardından bu sınır içinde krediler alınıp
satılmalıdır. Kotaların sabit tutulması ve yeni kota verilmemesi gerektiği
temel ilkesine dayanarak, ticaret işlemi başlatılabilir. Bu, çevreyi koruma
hedeflerine ulaşılmasında önemli bir araç olur. Bu sistem, şirketleri daha
verimli hale getirir ve emisyonları azaltırken ekonomik özendirmeler sunar.
Taslakta emisyon izni almak
isteyenlerin sadece para ödeyerek emisyon yaymaya devam etmelerine izin verilmekte
olması çevresel hedeflerle uyumsuz olur ve ticaretin verimliliği sorgulanabilir
hale gelir. Bu tür bir düzenleme, aslında emisyon ticaretinin esas amacını (yani
sera gazı salınımlarını azaltmayı) tam anlamıyla gerçekleştirme potansiyelini
kaybetmiş olur.
Bu tür bir sistemin yaratacağı sorunlar
şunlar olabilir:
Karbon Fiyatının
Yetersiz Olması: Eğer emisyon
izinleri almak için yalnızca para ödeniyorsa ve bu ödemeler sınırlı bir şekilde
fiyatlandırılmışsa, şirketler yüksek emisyon salınımlarını sürdürebilir. Bu
durumda, karbon fiyatı yeterince yüksek olmayabilir, dolayısıyla şirketlerin
emisyonlarını azaltmaya yönelik ekonomik bir özendirmesi olmaz. Aslında bu
durum, çevreye zarar vermek için bir maliyet avantajı yaratabilir.
Çevresel Etkinin
Zayıf Olması: Emisyon ticareti,
çevresel bir hedefe ulaşmak amacıyla tasarlanmalıdır. Eğer şirketler sadece
para ödeyerek daha fazla emisyon salabiliyorsa, bu, gerçekten sürdürülebilir
bir değişim yaratmaz. Kotaların sabitlenmesi ve yıllık azalma hedefleri, gerçek
emisyon azaltımını sağlayan bir mekanizma olmalıdır. Sistemde hedeflere ulaşmak
için yıllık azalma oranları gibi unsurlar olmalı ki, şirketler sürekli olarak
daha temiz teknolojilere yatırım yapmaya yönlendirilsin.
Toplumsal ve
Ekonomik Haksızlık: Bu tür bir
düzenleme, çevresel maliyetlerin toplumun tüm üyelerine eşit şekilde
yansımaması anlamına gelebilir. Çevreye zarar veren şirketlerin bu zararlarını
yalnızca maddi anlamda ödeyerek çözmeleri, genellikle düşük gelirli gruplara
zarar verebilir, çünkü çevre kirliliği genellikle bu grupları daha fazla
etkiler.
Ekonomik Özendirmelerin
Olmaması: Emisyon ticareti, aslında çevre dostu
yatırımlar ve yenilikleri özendirmek amacı taşır. Şirketler emisyon
salınımlarını azaltarak veya yenilikçi teknolojiler geliştirerek daha fazla
kredi kazanmalı ve bu kredileri satmalıdır. Ancak, sadece para ödeyerek bu
düzenlemeyi geçmek, yenilikçi teknolojilere yatırım yapma zorunluluğunu ortadan
kaldırır ve kısa vadeli kazançlara yönelmek için fırsat yaratır.
Hedeflerin
Gerçekleşmemesi: Emisyon
ticaretinin başarıya ulaşması için tasarımı doğru yapılmalıdır. Sabitlenmiş
kotalar ve sınırlı kredi dağıtımı, gerçek emisyon azalımı için gereklidir. Eğer
taslakta kredilerin yalnızca ödeme yaparak alınabilmesi öngörülüyorsa, bu durum
çevresel hedeflerin kaybedilmesine yol açabilir.
Ortaya çıkabileceği kestirilen
sorunların giderilmesi için alınabilecek önlemler aşağıda özetlenmiştir.
Emisyon izinlerinin sabit ve her yıl
biraz daha azaltılacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Böylece, emisyon
ticareti sistemi çevresel hedeflere ulaşmak için zorlayıcı hale gelir. Örneğin,
her yıl %2 oranında emisyon salınımını azaltmak gibi bir hedef belirlenebilir.
Kotaların sınırlı sayıda verilmesi, şirketleri emisyonlarını düşürme konusunda özendirir.
Aksi takdirde, serbest piyasa şirketlerin çevresel sorumlulukları yerine sadece
kar arayışına girmelerine yol açabilir. Emisyon ticaretinin, şirketlere sadece
para ödeyerek emisyon salınımını sürdürme fırsatı sunmak yerine, karbon
salınımlarını azaltan yenilikçi çözümlere yatırım yapmalarını özendirecek
şekilde tasarlanması önemlidir. Örneğin, yeşil teknolojilere yatırımı
ödüllendiren mekanizmalar. Emisyon izinleri satılmadan önce, karbon
fiyatlarının yüksek tutulması gerekir. Bu, şirketlerin emisyonlarını düşürmek
için gerçek ekonomik özendirmelere sahip olmalarını sağlar. Emisyon ticaret
sisteminin verimli çalışabilmesi için, sürekli izleme ve denetim gereklidir.
Sistem saydam ve denetlenebilir olmalı, böylece yönlendirme ve kötüye kullanma önlenebilir.
Emisyon ticaretinin amacı, sera gazı
salınımlarını gerçekten azaltmak olmalıdır. Bu nedenle, taslakta belirtilen
düzenlemelerde emisyon sınırları, sabitleşmiş kotalar ve ekonomik özendirmelerin
doğru yerleştirilmesi gerekmektedir. TBMM’de görüşülmekte olan taslak emisyon
ticareti yoluyla küresel ısınmayı ve dolayısıyla iklim değişikliğini önleyemez.
Bu taslak, şu anda mevcut haliyle emisyon ticareti yoluyla küresel ısınmayı ve
iklim değişikliğini önlemek için yeterli etkinliği sağlayamaz. Şirketler,
sadece para ödeyerek emisyon izni alabiliyorsa, bu onların daha fazla emisyon
yaymalarına olanak tanır ve emisyonları azaltmaya özendirmez. Bu durumda,
ticaretin gerçek bir azaltım etkisi sağlaması olanaklı olamaz. Emisyon ticareti
sistemindeki kredilerin fiyatları yeterince yüksek değilse, şirketler
emisyonlarını azaltmak yerine ödeme yaparak salınımlarını sürdürebilir. Bu,
ekonomik özendirmelerin ve çevresel hedeflerin ulaşılmasında büyük bir engel
oluşturur. Eğer kotalar sabitlenmez ve emisyon izinleri yıllık olarak azalan
bir şekilde dağıtılmazsa, şirketlerin sürdürülebilir çözümler geliştirmeleri
beklenemez. Gerçek emisyon azaltımı için kotaların düzenli olarak daraltılması
gerekmektedir.
Bu nedenlerle, taslak, küresel
ısınmayı ve iklim değişikliğini önlemek amacıyla gereken ciddi adımları atmak
için yetersiz kalacaktır. Emisyon ticaretinin gerçek anlamda çevresel hedeflere
ulaşabilmesi için taslakta belirtilen düzenlemelerin çok daha güçlü ve çevre
dostu bir şekilde kurgulanması gerekmektedir. Bu kanun taslağı, çevreyi
korumaktan ziyade ticareti koruyor gibi görünmektedir.
Taslak, emisyon izinlerini almak için
yalnızca para ödeyerek emisyon salınımlarını sürdürmeye olanak tanımaktadır. Bu
durum, çevreyi korumaktan ziyade, karbon salınımı yapan şirketlere finansal bir
rahatlık sağlamaktadır. Emisyonlarını azaltmaya yönelik herhangi bir zorunluluk
veya özendirme oluşturulmadığı için, çevresel yarar yerine ticari çıkarlar ön
plana çıkmaktadır. Çevresel hedeflerin gerçekten ulaşılabilir olabilmesi için
emisyon ticaretinin, her yıl daha düşük bir emisyon kotasıyla sınırlanması
gerekir. Ancak, taslakta bu tür bir sınırlama ve azaltma mekanizması yer
almıyor. Bunun yerine, ticaretin devam etmesine ve şirketlerin ödeme yaparak
emisyon yaymalarına olanak tanınmaktadır. Emisyon ticareti, doğru
tasarlandığında, şirketlerin yeşil teknolojilere yatırım yapmasını ve yenilik (inovasyon)
geliştirmesini özendirir. Ancak, taslakta para ödeyerek emisyon salınımı yapma olanağı
sağlandığı için, şirketlerin sadece kısa vadeli kazançlar peşinde koşmalarına
ve çevresel sorunları göz ardı etmelerine olanak tanınmış olur.
Bu bağlamda, taslak, çevreyi korumak
yerine ticaretin devamlılığını ve ticaret yoluyla kar sağlama olgusunu düzenlemektedir.
Bu nedenle, çevresel hedeflerden çok ticari çıkarların ön planda tutulduğuna ilişkin
yapılan eleştiriler doğrudur.
Hazineye ek gelir sağlamak, taslağın
bir diğer olası amacıdır. Emisyon ticareti sistemi, devletler için önemli bir
gelir kaynağı olabilir, özellikle izin satışından elde edilen gelirler, kamu
bütçesine katkı sağlayabilir. Ancak bu yaklaşımın da çevre koruma amacından
sapma riski vardır. Taslak, sadece hazineye gelir sağlamak amacıyla emisyon
izinlerinin satışına odaklanıyorsa, bu durum çevresel hedeflerin geride
kalmasına yol açabilir. Emisyon izinlerini satmak kısa vadede kamu bütçesine
katkı sağlasa da uzun vadede çevreye verdiği zarar dikkate alınmazsa, küresel
ısınma ve iklim değişikliği gibi kritik sorunlarla başa çıkmak zorlaşır.
Hazine, emisyon ticareti yoluyla karbon izinleri satabilir ve kısa vadede
ekonomik yarar sağlayabilir. Ancak bu gelirler, çevre dostu politikalarla
desteklenmezse ve çevresel hedeflere ulaşmak için kullanılmazsa, sadece
finansal kazanç amacı güdülmüş olur. Eğer sistem sadece gelir artırma amacı
güdüyorsa, bu, şirketlerin emisyon azaltımı yapmalarını özendirmeyen etmeyen
bir sisteme yol açabilir. Böyle bir taslak, çevreyi değil, sadece ekonomik
kazançları hedefleyen bir model oluşturur.
Sonuç olarak, bu taslakta hazineye ek
gelir sağlamak önemli bir hedef olabilir, ancak bu gelir sağlama amacı,
çevresel hedeflerle dengelenmezse, uzun vadede iklim değişikliği gibi büyük bir
sorunu çözmek yerine, sadece finansal kazançlara odaklanılmasına yol açabilir.
Bu durum, çevreyi ve sürdürülebilir kalkınmayı göz ardı etmek anlamına gelir. Elde
edilecek gelirin iklim değişikliğini önlemek amacıyla nasıl harcanacağı
konusunda herhangi bir belirleme veya saydamlık bulunmamaktadır. Bu durumun
çeşitli olumsuz etkileri olabilir:
Elde edilen gelirin iklim
değişikliğiyle mücadele ve çevre dostu yatırımlar için kullanılmaması
durumunda, bu gelir kaynağının sadece devletin bütçesine katkı sağlamaktan
öteye gitmemesi riski doğar. Hazineye ek gelir sağlamak amacıyla uygulanan
emisyon ticareti, aslında çevreye yapılan yatırımları artırmak için bir araç
olmalı, ancak taslakta bunun nasıl sağlanacağına ilişkin herhangi bir açık
düzenleme bulunmuyor. Elde edilen gelirin saydam bir şekilde iklim
politikalarına ve çevresel projelere yönlendirilmesi gerektiği açıktır. Eğer bu
gelir, iklim değişikliğiyle mücadele için belirli projelere harcanmazsa,
emisyon ticaretinin çevresel yarar sağlama amacı yerine sadece finansal bir
yükümlülük haline gelmesi riski vardır. Bunun için somut bir sistem ve hesap
verebilirlik mekanizması kurulması gerekmektedir. Gelirin harcama alanı
belirlenmeden, elde edilen gelirle ne yapılacağı belli olmadığı için, bu
taslakta çevresel hedeflerle bağdaşmayan projelere veya harcamalara yol
açılabilir. Oysa elde edilen gelir, karbon salınımını azaltacak projelere,
yenilenebilir enerji yatırımlarına, yeşil altyapılara ve iklim değişikliğine
uyum sağlama stratejilerine yönlendirilmelidir. Gelirin iklim
değişikliğiyle mücadeleye yönelik doğru şekilde harcanması gerekir. Bunun için,
örneğin, elde edilen gelir yenilenebilir enerji projelerinin desteklenmesi,
enerji verimliliği yatırımları, sıfır emisyonlu ulaşım sistemleri, yeşil tarım
uygulamaları gibi doğrudan çevresel yarar sağlayacak alanlara
yönlendirilebilir. Ancak taslakta bu tür harcama amaçları ve öncelikler net bir
şekilde belirtilmemiştir. Gelirin harcama alanının belirlenmemiş olması,
aynı zamanda toplumsal adalet ve eşitlik ilkelerinin göz ardı edilmesine yol
açabilir. Özellikle iklim değişikliğinden en çok etkilenen ve toplumsal açıdan
en kırılgan gruplara yönelik desteklerin sağlanması önemlidir. Ancak eğer
gelir, sadece genel bütçeye veya ticari sektörlere aktarılırsa, çevre ve toplum
üzerindeki olumsuz etkiler daha da derinleşebilir. Gelirin çevresel özendirmelere
yönelik kullanılması, şirketlerin yeşil yatırımlar yapmalarını ve yenilikçi
teknolojilere yönelmelerini özendirmelidir. Ancak taslakta bu tür düzenlemelere
ilişkin somut bir adım görünmemektedir. Gelir sadece genel bütçeye aktarılırsa
bu özendirmelerin sağlanması zorlaşır.
Sonuç
Türkiye’nin İklim Kanunu
Taslağı, iklim değişikliğiyle mücadelede yasal bir çerçeve oluşturma açısından
önemli bir adım olarak değerlendirilse de sera gazı emisyonlarının azaltılması
ve çevresel hedeflerin gerçekleştirilmesi bakımından yapısal eksiklikler
içermektedir. Çalışmada, taslağın özellikle Emisyon Ticareti Sistemi (ETS)
bağlamında "cap-and-trade" yaklaşımıyla uluslararası
uygulamalardan önemli ölçüde saptığı gösterilmiştir.
Tasarının, emisyon azaltımını
piyasa fiyat mekanizmalarına bırakması ve üst sınır (cap) sisteminin net
bir biçimde yasal çerçeveye alınmamış olması, çevre politikası amacından
saparak ekonomik odaklı bir uygulamaya dönüşmesine yol açmaktadır. Ayrıca, Batı
uygulamalarında başarıyla kullanılan “kabarcık (bubble)” modeli taslakta
yer almamaktadır; bu durum, sistemin hem etkinliğini hem de çevresel yararlarını
zayıflatmaktadır.
Çalışmada ulaşılan temel
bulgular aşağıda özetlenmektedir:
- Türkiye İklim Kanunu
Taslağı, üst sınır (cap) olmadan karbon piyasası kurulmasını
öngörerek çevresel hedeflerin belirsizleşmesine yol açmaktadır.
- ‘Bubble’ modelinin yokluğu,
emisyon azaltımının tesis bazlı yükümlülüklere indirgenmesine ve maliyet
etkinliğinin düşmesine neden olacaktır.
- ETS gelirlerinin genel
bütçeye aktarılması, bu sistemin çevresel hedefler doğrultusunda değil, finansal
amaçlarla kullanılmasına zemin hazırlamaktadır.
- Kanun taslağında kurulan
denetim yapısının bağımsızlıktan uzak ve bürokratik ağırlıklı olması,
piyasanın şeffaflığını ve hesap verilebilirliğini tehdit etmektedir.
- Tasarının, çevresel
sürdürülebilirliği güvence altına almak için, emisyon üst sınırlarının
yasal olarak tanımlanması ve bu sınırların zaman içinde kademeli olarak
daraltılmasına yönelik bir düzenleme içermesi zorunludur.
Sonuç olarak, Türkiye’nin İklim
Kanunu, emisyon ticareti sistemini gerçek anlamda işlevsel ve çevre odaklı hale
getirmek istiyorsa; öncelikle üst sınır (cap) sistemini yasal bir
çerçeveye oturtmalı, ‘bubble’ modeline dayalı esneklik mekanizmaları
kurmalı ve ETS gelirlerinin çevresel projelere özgülenmesini güvence altına
almalıdır. Aksi durumda, piyasa temelli bu model, çevre koruma hedeflerine
hizmet etmekten çok kamu maliyesine gelir yaratmaya odaklı bir araç olarak
kalacaktır.
Kaynakça
Avrupa Birliği. (2024). Türkiye
Raporu.
European Commission, (2024). EU
Emissions Trading System (EU ETS).
IPCC, (2023). Sixth Assessment Report:
Climate Change 2023.
OECD, (2022). Carbon Pricing and
Emissions Reduction: Policy Insights.
Stavins, R. N. (1998). What Can We
Learn from the Grand Policy Experiment? Lessons from SO₂ Allowance Trading.
Journal of Economic Perspectives, 12(3), 69–88.
World Bank, (2023). State and Trends
of Carbon Pricing 2023.
Yaşamış, Firuz D., (1995). Çevre
Yönetimin Temel Araçları. İmge Yayınevi.
Yaşamış, Firuz D., (2011). Economic
Instruments of Environmental Management. Proceedings of the International
Academy of Ecology and Environmental Sciences. Proceedings of the International
Academy of Ecology and Environmental Sciences. 1(2):97-111. 28 August 2011. DOI
10.0000/issn-2220-8860-piaees-2011-v1-0010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder