Türkiye’de PKK’nın Simgesel Silah Bırakma
Töreni Sonrası TBMM Süreç Komisyonu: Siyasal Dinamikler, CHP’nin Tutumu ve
Demokratik Meşruluk
Prof. Dr.
Firuz Demir Yaşamış
Özet
Bu çalışma, 2025 yılında Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nde (TBMM) kurulan 51 kişilik süreç komisyonunun siyasal ve
kurumsal bağlamını çözümlemektedir. PKK’nın simgesel silah bırakma töreninin
ardından kurulan komisyon siyasal partilerin sandalye dağılımına göre
oluşturulmuş ve özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Milliyetçi Hareket
Partisi (MHP) ve Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) tarafından
desteklenmiştir. Komisyonun amacı açık şekilde tanımlanmamış ve bu da
komisyonun işlevi ve yönelimi konularında muğlaklık yaratmıştır. Bu bağlamda
ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) komisyona katılımı ve
sürece yaklaşımı, anayasal, siyasal ve stratejik düzeyde çok katmanlı bir
değerlendirmeyi gerektirmektedir. Çalışmada CHP’nin komisyona yönelik
rezervleri, özellikle olası anayasa değişikliği ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
yeniden adaylığı tartışmaları çerçevesinde ele alınmaktadır. Sonuç bölümünde
CHP’nin katılımına ilişkin öneriler tartışılmış ve demokratik meşruluğun
güçlendirilmesi bakımından öneriler geliştirilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Türkiye siyaseti, PKK, barış süreci, anayasa
değişikliği, TBMM süreç komisyonu, CHP, siyasal temsil, demokratik meşruluk.
The TBMM Process Commission after PKK’s Symbolic Disarmament: Legal
Ambiguities, Political Tensions, and CHP’s Strategic Dilemma
Abstract
This article analyzes the establishment and implications of the
51-member Process Commission formed in the Turkish Grand National Assembly
(TBMM) following the symbolic disarmament ceremony of the PKK in 2025. The
commission, supported by the AKP, MHP, and DEM, was created based on party
representation in parliament, yet lacks a clear legal framework or officially
defined mission. The ambiguity surrounding its function has sparked significant
political debate, particularly regarding whether its purpose is the
rehabilitation of the Kurdish issue or paving the way for President Erdoğan’s
potential re-election through constitutional amendments. The Republican
People’s Party (CHP) initially proposed such a commission but has since raised
major objections, particularly regarding the dominance of the pro-government
bloc and the lack of qualified majority principles. This article offers a
critical analysis of the commission’s structure, the risks of majoritarian
decision-making, and the constitutional implications. It concludes with
recommendations regarding the CHP’s strategic positioning and the broader
democratic implications of participation.
Keywords: Turkiye, PKK disarmament, constitutional reform, opposition strategy,
Process Commission, Erdoğan, political legitimacy.
GİRİŞ
Türkiye’de Kürt sorunu, devlet-toplum
ilişkilerinin en önemli ve uzun süredir çözülemeyen sorunlarından biri olarak siyasal,
toplumsal ve ekonomik dinamiklerin iç içe geçtiği bir alanı temsil eder. PKK
ile sürdürülen çatışmalı dönemin ardından gelen barış girişimleri, özellikle
2025 yılında gerçekleşen PKK’nın simgesel silah bırakma töreni yeni bir dönemin
başlangıcı olarak görülmüştür. Bu gelişme, hem Türkiye’nin iç siyasal
dengelerini yeniden şekillendirmiş hem de çözüm sürecinin parlamenter alanda
nasıl yürütüleceğine ilişkin tartışmaları derinleştirmiştir.
TBMM’de kurulan 51 üyeli süreç
komisyonu, çözüm sürecini denetlemek ve yönlendirmek için tasarlanmış olsa da
komisyonun yasal dayanağı olmaması, siyasal güç dağılımı ve işleyiş biçimi,
demokratik temsil ve meşruluk açısından ciddi tartışmaları beraberinde
getirmiştir. Özellikle muhalefet partisi CHP’nin sürece katılım konusundaki
çekinceleri ve koşullu tutumu bu tartışmanın merkezinde yer almaktadır.
Bu çalışma, Türkiye’deki bu yeni süreç
komisyonunun siyasal dinamiklerini, CHP’nin tutumunu ve demokratik meşruluk
boyutlarını derinlemesine inceleyerek sürecin demokratikleşmesi ve
kapsayıcılığının artırılması için öneriler geliştirmeyi amaçlamaktadır.
Araştırmanın
Amacı ve Hedefi
Araştırmanın temel amacı, 2025 yılında
TBMM’de oluşturulan süreç komisyonunun yapısal ve siyasal dinamiklerini açığa
çıkarmak, CHP’nin komisyona yönelik tutumunu, çekincelerini ve stratejisini
anlamak ve sürecin demokratik temsil, karar alma mekanizmaları ve anayasal
değişiklikler bağlamında taşıdığı riskleri ortaya koymaktır. Araştırma aynı
zamanda, bu tür barış ve çözüm süreçlerinde demokratik meşruluğun artırılması
için uluslararası örneklerle karşılaştırmalı bir bakış açısı sunarak,
Türkiye’de daha kapsayıcı ve sürdürülebilir süreç modellerinin geliştirilmesine
katkı sağlamayı hedeflemektedir.
Araştırma
Soruları
Bu çalışmada aşağıdaki sorulara yanıt
aranacaktır:
TBMM’de
kurulan süreç komisyonunun oluşum ve işleyişinde hangi yapısal ve siyasal
sorunlar bulunmaktadır?
CHP’nin
sürece katılım konusundaki çekinceleri nelerdir ve bu çekinceler partinin
stratejik tutumunu nasıl şekillendirmektedir?
Süreçte
tartışılan anayasa değişikliği ve Erdoğan’ın üçüncü dönem adaylığı olasılığı,
demokratik meşruluk açısından ne tür riskler taşımaktadır?
Uluslararası
barış süreçlerindeki deneyimler ışığında, Türkiye’deki süreç komisyonunun
demokratik temsil ve kapsayıcılığını artırmak için hangi mekanizmalar
önerilebilir?
Yöntem
Araştırma, nitel çözümleme
yöntembilimi kapsamında yürütülmüştür. Çalışmada, TBMM süreç komisyonunun
oluşumu, siyasal partilerin açıklamaları ve tutumları, yasal metinler, parti
içi strateji belgeleri ve medya kaynakları ayrıntılı şekilde incelenmiştir.
Ayrıca, ilgili akademik yazın taranarak demokratik temsil, çok aktörlü barış
süreçleri ve meşruluk kavramları üzerine teorik bir çerçeve oluşturulmuştur. Buna
ek olarak, Kolombiya, Kuzey İrlanda ve Nepal gibi barış süreçlerinde kurulan
komisyon ve mekanizmaların işleyişi karşılaştırmalı olarak çözümlenerek
Türkiye’ye özgü bağlamda öneriler geliştirilmiştir.
Kuramsal Çerçeve
Demokratik Temsil
ve Çoğulculuk: Demokratik
temsil, halkın siyasal süreçlerde karar alma mekanizmalarına adil ve dengeli
biçimde katılımını ifade eder (Pitkin, 1967). Özellikle çatışma sonrası barış
süreçlerinde, temsilin çoğulcu olması, farklı toplumsal kesimlerin sürece alınması
barışın sürdürülebilirliği için elzemdir (Mansbridge, 1999). Bu bağlamda, oy
çokluğu esasına dayalı karar alma süreçlerinin, salt çoğunluğun baskısına yol
açarak azınlıkların dışlanmasına neden olabileceği vurgulanmaktadır.
Barış
Süreçlerinde Çok Aktörlü Katılım:
Darby ve Mac Ginty (2000) gibi barış süreçleri yazınında, barışın
sürdürülebilirliği için devlet aktörleri dışında sivil toplumun, siyasal
partilerin ve uluslararası gözlemcilerin katılımı ve denetimi önemsenir. Çok
aktörlü katılım modelleri, çatışma sonrası toplumsal güven oluşturulmasında güven
artırıcı mekanizmalar sağlar (Nilsson, 2012).
Meşruluk Kavramı: Beetham (1991) meşruluğu, siyasal süreçlerin hukuksal,
normatif ve toplumsal kabulünü ifade eder. Demokratik süreçlerde meşruluk,
süreçlerin saydam, katılımcı ve adil olmasıyla sağlanabilir. Yasal dayanaktan
yoksun, salt çoğunlukla şekillenen yapılar meşruluk krizine yol açabilir.
ÇÖZÜMLEME
Süreç
Komisyonunun Yapısal ve İşleyiş Sorunları
TBMM’de kurulan 51 kişilik süreç
komisyonu, yasal dayanağı olmayan, partilerin sandalye sayısına göre
oluşturulmuş, çoğunluğu AKP, MHP ve DEM bloğuna ait bir yapıdır. Komisyonun oy
çokluğu esasına göre karar alması, iktidar bloklarının süreci tek taraflı
yönetmesine olanak tanımakta, muhalefetin süreci demokratik denetim açısından
zayıf bırakmaktadır. Bu durum, demokratik çoğulculuk ve toplumsal uzlaşıyı
tehdit eden bir yapıyı ortaya koymaktadır. CHP’nin sürece ilişkin talepleri
arasında, kararların nitelikli çoğunlukla alınması, partiler arası eşitlik
ilkesi, bağımsız hukukçu ve akademisyenlerin danışma kurullarında yer alması ve
saydamlık bulunmaktadır. Bu talepler, demokratik temsil ilkelerinin korunması
ve sürecin toplumsal meşruluğunun artırılması için kritik önemdedir.
CHP’nin Sürece
Katılım Tutumu
CHP, sürecin başlangıcında komisyon
kurulması önerisini desteklemiş ancak komisyonun yapısı netleşmeden katılım
kararı almamıştır. Partinin temel çekincesi, sürecin iktidar tarafından
Erdoğan’ın üçüncü dönem adaylığını olanaklı kılacak anayasa değişikliği için
araçsallaştırılmasıdır. CHP, bu durumda komisyona katılımı derhal
sonlandıracağını kamuoyuna açıklamış ve koşullu bir katılım stratejisi
benimsemiştir. Ayrıca CHP, süreçte demokratik çoğulculuğun ve kapsayıcılığın
sağlanmasını, özellikle DEM gibi Kürt temsilcilerin sürece etkin şekilde girmesini
önemsemektedir. Parti, sürecin sadece iktidar bloklarının siyasal çıkarları
doğrultusunda şekillenmesine karşı durmaktadır.
Anayasa
Değişikliği ve Erdoğan’ın Yeniden Adaylığı
Anayasa’nın mevcut hükümleri,
Erdoğan’ın üçüncü dönem cumhurbaşkanı adayı olmasını engellemekte ancak sürecin
arka planında bu kısıtlamayı aşmaya yönelik girişimler olduğu
değerlendirilmektedir. Süreç komisyonunun, bu yönde anayasa değişikliği
tartışmalarına zemin hazırlaması demokratik rejim açısından kritik bir risk
teşkil etmektedir. CHP’nin sert karşı çıkışı, anayasal rejimin korunması için
demokratik denetimin gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Uluslararası
Karşılaştırmalar ve Türkiye’ye Öneriler
Kolombiya’da FARC ile yapılan barış
anlaşması sonrası kurulan komisyonlarda devlet, eski gerillalar, sivil toplum
ve uluslararası aktörler dengeli bir temsile sahiptir. Karar alma mekanizmaları
nitelikli çoğunluk esasına göre çalışmakta ve süreç saydam ve kamuoyuna açık
yürütülmektedir.
Kuzey İrlanda Good Friday
Anlaşması’nda toplumlar arası çapraz destek ve mutabakat şartları, barışın
toplumsal meşruluğunu artırmıştır.
Nepal’de çok aktörlü süreçlerde,
bağımsız izleme mekanizmaları ve sivil toplum katılımı barışın kalıcılığı için
belirleyici olmuştur.
Türkiye için bu modeller, demokratik
temsil ve kapsayıcılığın artırılması, siyasal çoğulculuğun ve toplumsal güvenin
kurulması için örnek oluşturmaktadır.
CHP’nin Süreç
Komisyonuna Katılma Kararı: Koşullar, Riskler ve Stratejik Değerlendirme
Türkiye’de Kürt sorununun çözümüne
ilişkin sürecin TBMM çatısı altında yürütülmesi için kurulan süreç komisyonuna
CHP’nin katılımı demokratik temsil ve siyasal strateji açısından kritik bir
tartışma konusudur. CHP’nin bu kararı, hem sürecin meşruluğunu ve
kapsayıcılığını doğrudan etkiler hem de parti içi ve kamuoyundaki algı ve
destek dengelerini belirler. CHP’nin Komisyona Katılması Durumu olumlu ve olumsuz
yanlarıyla değerlendirilmelidir:
Olumlu unsurlar: Komisyona katılarak CHP, demokratik denetim
görevini üstlenebilir. Karar alma süreçlerinde yer alarak çoğunluğun keyfi
kararlarını sınırlayabilir ve sürecin toplumsal meşruluğuna katkı sağlayabilir.
Ayrıca, yapısal reform taleplerini doğrudan dile getirme ve süreci
demokratikleştirme olanağı bulabilir.
Olumsuz unsurlar: Komisyonun AKP, MHP ve DEM blokunun denetiminde
olması nedeniyle CHP’nin katılımı sürecin iktidar tarafından siyasal bir araç
olarak kullanılması riskini artırabilir. Erdoğan’ın üçüncü dönem adaylığını
olanaklı kılacak anayasa değişikliği girişimlerine meşruluk kazandırma
tehlikesi partinin siyasal prestijine zarar verebilir. Ayrıca oy çokluğu
esasına dayalı yapıda CHP’nin etkinliği sınırlı kalabilir.
CHP’nin Komisyona katılmaması durumu
ise şu boyutlarda incelenmelidir:
Olumlu unsurlar: Katılmamak, CHP’nin sürecin demokratik
olmayan ve araçsallaştırmaya açık yapısına karşı duruşunu netleştirir. Anayasa
değişikliği tehdidine karşı kırmızı çizgisini güçlendirir ve sürecin siyasal
meşruluk kazanmasına engel olur.
Olumsuz unsurlar: Komisyon tamamen iktidar bloklarının denetiminde
kalır ve demokratik denetim zayıflar. Ayrıca CHP’nin sürecin dışında kalması
toplumsal kapsayıcılığı azaltabilir ve parti siyasal etkisini sınırlayabilir.
Bu değerlendirmeler ışığında, CHP’nin
“koşullu katılım” stratejisi benimsemesi önerilebilir. Yani, Komisyon yapısında
demokratik çoğulculuğu artıracak yapısal reformlar gerçekleşir ve nitelikli
çoğunluk ile eşitlik ilkeleri sağlanırsa ve Erdoğan’ın üçüncü dönem adaylığı
için anayasa değişikliği gibi siyasal yönlendirmeler engellenirse CHP komisyona
katılarak demokratik denetim görevini üstlenebilir. Ancak bu koşullar
gerçekleşmez ve süreç iktidar çıkarları doğrultusunda şekillenirse, CHP’nin
katılmama kararı stratejik ve demokratik açıdan meşru bir duruş olarak
kalacaktır. Bu bağlamda, CHP’nin sürece katılımı, demokratikleşme ve siyasal
meşruluk açısından temel bir kırılma noktasıdır.
CHP’nin Süreç
Komisyonuna Katılımı: Kesin Bir Değerlendirme
Türkiye’de mevcut TBMM süreç
komisyonu, yasal dayanağı olmayan, iktidar bloğunun çoğunlukla denetlediği ve
sürecin Erdoğan’ın üçüncü dönem adaylığını olanaklı kılacak anayasa
değişiklikleri için kullanılma riski taşıyan bir yapıdır. Bu koşullar altında
CHP’nin komisyona katılımı, demokratik sorumluluk ve siyasal strateji açısından
ciddi bir ikilem yaratmaktadır.
Komisyonun karar alma mekanizmalarının
salt çoğunluk esasına dayalı olması, CHP’nin demokratik denetim görevini etkin
biçimde yerine getirmesini olanaksız kılmaktadır. Sürecin Erdoğan’ın yeniden
adaylığını olanaklı kılacak anayasa değişikliği amaçlarıyla şekillendirilme
olasılığı, CHP’nin demokratik değerler ve hukuk devleti ilkeleri açısından
kırmızı çizgisidir. CHP, mevcut koşullarda komisyona katılmamalı, bu sayede
sürecin siyasal yönlendirme aracı durumuna gelmesini önlemeli ve kamuoyuna net
bir demokratik duruş sergilemelidir.
CHP, sürecin demokratikleşmesi, eşit
temsil ve karar alma mekanizmalarının nitelikli çoğunluk esasına göre
düzenlenmesi gibi somut ve denetlenebilir reformlar gerçekleşmeden katılım
kararını ertelemelidir.
Bu durumda, CHP’nin komisyona koşulların
sağlanmadığı sürece katılmama stratejisini sürdürmesi hem demokratik meşruluk
hem de siyasal strateji açısından en doğru tutumdur.
Öneriler
Süreç komisyonunun karar alma
mekanizmaları, salt çoğunluk yerine nitelikli çoğunluk sistemine
geçirilmelidir. Komisyona, partilerin temsil yeteneğinin yanında bağımsız
hukukçu, akademisyen ve sivil toplum temsilciler de alınmalıdır. Süreç ve
raporlar tam saydamlıkla kamuoyu ile paylaşılmalı ve böylece demokratik denetim
sağlanmalıdır. CHP gibi muhalefet partilerinin koşullu ve denetleyici katılımı
teşvik edilerek sürecin meşruluk düzeyi artırılmalıdır. Erdoğan’ın üçüncü dönem
adaylığını olanaklı kılacak anayasa değişikliği teklifleri karşısında komisyon
ve TBMM derhal net tavır almalı ve süreci sonlandırmalıdır. Barış süreci,
sadece siyasal partilerin değil, geniş bir toplumsal uzlaşı ve katılımla
desteklenmelidir.
GENEL
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
PKK’nın simgesel silah bırakma
törenini izleyen süreçte, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) bünyesinde
oluşturulan Süreç Komisyonu, Kürt sorununun barışçıl çözümüne yönelik siyasal
ve kurumsal bir platform olma gizil gücü taşımaktadır. Ne var ki, bu komisyonun
yasal bir zemine dayanmaması, karar alma mekanizmalarının iktidar çoğunluğu
tarafından belirlenmesi ve sürecin hedeflerine ilişkin belirsizlikler hem
demokratik temsil hem de siyasal meşruluk açısından ciddi soru işaretleri
yaratmaktadır. Komisyonun mevcut yapısı, yürütmenin ve iktidarın etkisine açık
olması bakımından denetim ve saydamlık ilkeleriyle çelişmektedir.
Bu bağlamda, Cumhuriyet Halk
Partisi’nin (CHP) komisyona yönelik koşullu katılım ve denetim stratejisi,
demokratik denge ve denetim mekanizmalarının işleyebilmesi açısından kritik
önemdedir. CHP'nin doğrudan katılım yerine, sürecin anayasaya uygunluğu, karar
alma yapılarının çoğulculuğa açık duruma getirilmesi ve süreçteki tüm
aktörlerin eşit temsil esasına göre yer alması gibi ilkeleri önkoşul olarak
ileri sürmesi, sadece partisel bir tutum değil, aynı zamanda siyasal sistemin
kurumsal kalitesine ilişkin bir duruş olarak okunmalıdır.
Uluslararası örnekler de
göstermektedir ki, barış süreçlerinin kalıcılığı, ancak kapsayıcı ve güven
verici demokratik mekanizmalarla olanaklıdır. Bir siyasal partinin böylesi bir
sürece katılımı, yalnızca bir "katılım" eylemi değil, aynı zamanda
süreçteki temel ilkelerin korunması açısından da değerlidir. Bu çerçevede
CHP’nin sürece yönelik eleştirel uzaklığını koruyan, fakat yapıcı koşullarla
sürece yön veren bir strateji izlemesi hem Türkiye’nin demokratik geleceği hem
de Kürt sorununun adil çözümü bakımından belirleyici bir rol oynayabilir.
Bununla birlikte, sürecin mevcut
yapısı ve işleyiş biçimi göz önüne alındığında, CHP'nin TBMM Süreç Komisyonu’na
katılmaması gerektiği açık bir şekilde ifade edilmelidir. Komisyonun
yapısal eksiklikleri, karar alma süreçlerindeki dengesizlikler ve süreçteki
olası anayasal yönlendirme riski CHP’nin katılımını siyasal bir meşruluk aracı durumuna
getirebilir. Bu nedenle, katılım yönündeki bir tutum partinin demokratik hukuk
devleti ilkeleri doğrultusundaki ilkesel duruşuyla bağdaşmayacaktır.
CHP’nin bu aşamada komisyona
katılmaması, sürecin siyasal manipülasyona açık hale gelmesini engelleyecek ve
aynı zamanda demokratik normların savunucusu olduğunu seçmene ve kamuoyuna
güçlü bir biçimde gösterecektir. Ancak süreç, ilerleyen aşamalarda yapısal
reformlarla demokratikleşir, karar alma süreçleri nitelikli çoğunluk ilkesine
göre düzenlenir ve tüm aktörlerin eşit temsili sağlanırsa bu durumda CHP’nin
sürece katılımını yeniden değerlendirmesi olanaklı olabilir. Böyle bir yeniden
değerlendirme yalnızca siyasal bir strateji değil Türkiye'nin demokratik
siyaset geleneğinin sürdürülebilirliği açısından da önemli bir dönüm noktası
olacaktır.
Kaynakça
Çınar, M. (2021). Türkiye’de Muhalefet
ve Demokrasi. İstanbul: İletişim Yayınları.
Gülalp, H. (2019). Modernleşme,
Kimlik, Demokrasi: Türkiye ve Avrupa. İstanbul: Metis Yayınları.
Özbudun, E. (2017). Presidentialism
vs. parliamentarism in Turkey. Turkish Studies, 18(3), 395–408. https://doi.org/10.1080/14683849.2017.1322065
Yıldız, A. (2022). Türkiye’de Çözüm
Süreci: Aktörler, Stratejiler, Çelişkiler. Toplum ve Bilim, (160), 5–42.
Zürcher, E. J. (2017). Turkey: A
Modern History (4th ed.). London: I.B. Tauris.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder