Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

14 Temmuz 2025 Pazartesi

 

Türkiye'de İktidar Savaşları ve DEM Partisi'nin Rolü: Bir Kaldıraç mı, Yoksa Nedir?

 

Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış

 

 

Özet

Bu çalışma, Türkiye’deki otoriterleşme süreci bağlamında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM) siyasal sistem içerisindeki konumunu ve işlevini incelemektedir. DEM’in, bir yandan Kürt siyasal hareketinin meşru temsili olarak demokratikleşme sürecine katkı sunma gizil gücü taşırken, diğer yandan hem iktidar hem de muhalefet blokları tarafından araçsallaştırılma riskiyle karşı karşıya olduğu savunulmaktadır. Araştırmada, DEM’in tarihsel evrimi, siyasal stratejileri, ittifak ilişkileri ve devletle kurduğu çok katmanlı ilişkiler niteli çözümleme yöntemleriyle incelenmiştir. Kuramsal çerçevede iktidar sosyolojisi, siyasal temsil kuramları, stratejik aktör kuramı ve çatışma çözümü yaklaşımları kullanılmıştır. Çalışma, DEM’in Türkiye’deki siyasal denklemlerde nasıl bir “kaldıraç aktör” durumuna gelebileceğini, bu rolü sürdürebilmesinin önündeki yapısal engelleri, fırsatları ve çelişkileri bütüncül bir biçimde tartışmaktadır.

Anahtar Kelimeler: DEM Partisi, Kürt siyaseti, siyasal temsil, araçsallaştırma, kaldıraç aktör, demokratikleşme, Türkiye siyaseti

 

Abstract

This study examines the political position and function of the Peoples' Equality and Democracy Party (DEM) within the context of Turkey’s authoritarian transformation. It argues that DEM simultaneously holds the potential to act as a legitimate representative of the Kurdish political movement and to contribute to democratization, while also facing the risk of instrumentalization by both the ruling bloc and the opposition. The research explores DEM’s historical evolution, political strategies, alliances, and its multilayered relationship with the state, using qualitative analysis methods. Theoretical frameworks include power sociology, theories of political representation, strategic actor theory, and conflict transformation approaches. The study provides a comprehensive discussion on the conditions under which DEM might function as a “leverage actor” within Turkey’s shifting political equilibrium, and the structural challenges and contradictions that constrain this role.

Keywords: DEM Party, Kurdish politics, political representation, instrumentalization, leverage actor, democratization, Turkish politics

GİRİŞ

Türkiye’de siyasal iktidar savaşımı yalnızca seçimler yoluyla gelişen geleneksel bir iktidar-muhalefet çekişmesiyle sınırlı değildir. Aksine, bu savaşım devletin güvenlik bürokrasisi, sermaye grupları, dinsel topluluklar, uluslararası aktörler ve toplumsal hareketlerin içinde yer aldığı çok boyutlu ve dinamik bir güç savaşı niteliği taşımaktadır. Son yıllarda giderek otoriterleşen başkanlık rejimi altında bu savaşımın alanları genişlemiş, yöntemleri sertleşmiş ve aktörlerin rollerinde önemli dönüşümler yaşanmıştır. Bu bağlamda, Kürt siyasal hareketinin güncel temsilcisi olan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Partisi) Türkiye'deki iktidar savaşımında kritik bir konuma yerleşmiştir.

DEM Partisi, bir yandan Türkiye siyasetinde uzun süredir dışlanan Kürt seçmen kitlesinin temsilcisi olarak önemli bir demokratik aktör işlevi görürken, diğer yandan gerek merkezi iktidar gerekse muhalefet tarafından farklı şekillerde araçsallaştırılmaya çalışılan bir konuma yer almaktadır. Özellikle başkanlık seçimleri ve büyükşehir belediye seçimlerinde DEM’in üstleneceği rol seçim sonuçlarını doğrudan etkileyebilecek stratejik bir değer taşımaktadır. Bu nedenle DEM Partisi’nin siyasal ağırlığı, sadece sahip olduğu oy oranı üzerinden değil, aynı zamanda Türkiye’deki iktidar yapılarına kaldıraç oluşturma gizil gücü bakımından da ele alınmalıdır.

Ancak bu gizil gücün yaşama geçirilip geçirilemeyeceği hem DEM’in kendi siyasal stratejilerine hem de Türkiye siyasetinin genel yönelimlerine bağlıdır. DEM’in demokratikleşme eksenli bir muhalefet bloku ile ne ölçüde ittifak kuracağı, silahlı savaşım ile yasal siyaset arasındaki gerilimi nasıl yöneteceği, Öcalan’ın pozisyonu üzerinden şekillenen devlet-dışı aktör ilişkilerine nasıl cevap vereceği bu bağlamda belirleyici olacaktır. Diğer yandan, iktidar bloku açısından da DEM yalnızca bir güvenlik sorunu değil, aynı zamanda yeniden şekil verilmek istenen siyasal denklemin bir unsuru olarak görülmektedir. Bu nedenle, iktidarın hem yumuşatma girişimleri hem de baskıcı uygulamaları eş zamanlı olarak yürüttüğü gözlemlenmektedir.

Bu çalışmada, Türkiye’deki güncel iktidar savaşları çerçevesinde DEM Partisi’nin oynadığı rol çözümlenecektir. DEM bir siyasal kaldıraç mıdır, yoksa yalnızca devletin ve diğer aktörlerin araçsallaştırdığı geçici bir konumlanma mı sorusu temelinde yapılacak değerlendirmeler partinin tarihsel evrimi, seçmen kitlesi, ittifak ilişkileri ve devletle kurduğu çok katmanlı ilişki ağı üzerinden incelenecektir. Çalışma, yalnızca DEM’in mevcut siyasal işlevini değil, aynı zamanda Türkiye'nin demokratikleşme sürecinde taşıyabileceği gizil güç, yükümlülük ve fırsatları da tartışmaya açmayı amaçlamaktadır.

Çizelge 1:

DEM Partisi’nin Siyasal Geleceği: Olası Roller ve Stratejik Sonuçlar

Rol

Koşul

Olası Sonuç

Kaldıraç Aktör

Reformist-demokratik bir ittifakla stratejik iş birliği kurması

İktidar değişiminde belirleyici rol oynar

Araçsallaştırılmış Aktör

Devletin ve diğer aktörlerin taktiksel yönlendirmelerine açık duruma gelmesi

Siyasal etkisi azalır, zemin kaybeder

Yeni Siyasal Merkez

Kimlik siyasetini aşan kapsayıcı bir strateji geliştirmesi

Uzun vadeli Kürt ve demokratik temsil odağına dönüşür

Ortadan Kaldırılan Unsur

Güvenlikçi baskılar ve iç gerilimler sonucu dağılması

Kürt siyaseti başka araçlara evrilir

 

Araştırmanın Amaç ve Hedefleri

Bu araştırmanın temel amacı, Türkiye’deki güncel iktidar savaşımı bağlamında DEM Partisi’nin oynadığı siyasal rolü çözümlemektir. DEM Partisi’nin Türkiye siyasetinde bir "kaldıraç aktör" olarak mı hareket ettiği, yoksa iktidar ve muhalefet bloklarının stratejik çıkarları doğrultusunda araçsallaştırılan bir unsur mu haline geldiği sorusu çalışmanın çıkış noktasını oluşturmaktadır.

Araştırma, bu temel amaç doğrultusunda aşağıdaki hedefleri gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır:

DEM Partisi’nin siyasal sistem içindeki konumunu tarihsel süreklilik ve kırılma çizgileri üzerinden değerlendirmek,

Türkiye’deki iktidar bloklarıyla (Cumhur İttifakı, muhalefet partileri) DEM arasındaki ilişkileri ve etkileşim dinamiklerini çözümlemek,

DEM Partisi’nin hem seçmen nezdinde temsil işlevi hem de kurumsal stratejileri açısından kaldıraç oluşturma kapasitesini ortaya koymak,

İktidarın DEM’e yönelik güvenlikçi, yumuşatıcı ve araçsallaştırıcı siyasalarını incelemek,

DEM’in kendi iç stratejik tercihleri ve bu tercihlerin Kürt siyaseti, Türkiye demokrasisi ve muhalefet güç dengesi üzerindeki etkilerini çözümlemek,

DEM Partisi’nin Türkiye’de demokratikleşme ve siyasal denge arayışlarında nasıl bir rol üstlenebileceğini senaryolar yoluyla değerlendirmek.

Bu hedefler doğrultusunda, çalışma hem nitel bir çözümleme sunmayı hem de mevcut siyasal ortamda DEM Partisi’ne biçilen rolün dinamiklerini bütünsel biçimde ortaya koymayı amaçlamaktadır.

Araştırma Soruları

Bu çalışma, Türkiye siyasetinde DEM Partisi’nin mevcut ve gizil güç işlevini anlamlandırmak amacıyla aşağıdaki temel araştırma sorularına odaklanmaktadır:

DEM Partisi, Türkiye’deki iktidar savaşımında nasıl bir rol oynamaktadır? Bu rol, bir kaldıraç işlevi mi, yoksa araçsallaştırılmış bir kurum olarak tanımlanabilir mi?

DEM Partisi’nin siyasal konumlanışı hangi tarihsel, kurumsal ve toplumsal etmenler tarafından belirlenmektedir?

İktidar bloğu (özellikle AKP-MHP ittifakı), DEM Partisi’ni nasıl konumlandırmakta ve hangi stratejilerle yönlendirmeye çalışmaktadır?

Muhalefet partileri DEM ile ilişkilerini ne ölçüde stratejik temellere dayandırmakta ne ölçüde temsil krizine neden olmaktadır?

DEM Partisi kendi iç dinamikleri, tabanı ve ideolojik yönelimi bakımından hangi siyasal yönelimlere sahiptir ve bu yönelimlerin Türkiye’deki demokratikleşme sürecine etkisi ne olabilir?

DEM Partisi’nin kaldıraç aktör olarak işlev görebilmesi için gerekli koşullar nelerdir ve bu koşullar Türkiye siyasal yapısı içinde ne ölçüde karşılanabilir durumdadır?

Araştırmanın Kapsamı ve Sınırlılıkları

Bu araştırma, DEM Partisi'nin 2023 sonrası dönemde Türkiye'deki siyasal yapılarla ilişkisi, iktidar savaşlarındaki konumu ve demokratikleşme sürecindeki gizil gücü üzerine odaklanmaktadır. Çalışma, partinin tarihsel gelişimini göz önünde bulundurmakla birlikte özellikle güncel siyasal ortam içindeki konumlanışını temel eksen olarak almaktadır.

Kapsam

2023 seçimleri sonrasında şekillenen siyasal denge içinde DEM Partisi’nin konumu,

DEM'in hem iktidar hem de muhalefet bloklarıyla ilişkileri,

DEM’in iç stratejik yönelimleri, kadro yapısı ve söylemsel dönüşümleri,

Partinin seçmen profili, tabanı ve kamuoyundaki algısı,

Kürt sorunu bağlamında devletin geliştirdiği siyasalar ile DEM’in tepkisel veya yönlendirici pozisyonu.

Sınırlılıklar

Çalışma, DEM dışındaki Kürt siyasal oluşumları ya da silahlı yapılarla doğrudan ilişkili çözümlemeleri kapsamamaktadır. Bu yapılar yalnızca DEM’in durumunu etkileyen etmenler olarak ele alınacaktır. Çalışmada kullanılacak veriler büyük ölçüde ikincil kaynaklara (raporlar, akademik literatür, medya çözümlemeleri) dayanmaktadır. Doğrudan alan çalışması içermemektedir. DEM’in yerel örgüt yapısı, mikro düzey siyasal etkinlikleri veya belediyecilik uygulamaları ayrıntılı bir çözümleme konusu yapılmamıştır. Bu sınırlamalar göz önünde bulundurularak, araştırma, DEM Partisi’nin güncel siyasal krizler ve ittifaklar bağlamındaki stratejik işlevini değerlendirmeyi hedeflemektedir.

YÖNTEM

Bu araştırma, niteliksel çözümleme yöntemlerine dayalı olarak yapılandırılmıştır. Çalışmanın temel amacı olan DEM Partisi’nin Türkiye’deki iktidar savaşımlarındaki konumunun anlaşılması, siyasal aktörlerin stratejik davranışlarının ve söylemsel yönelimlerinin yorumlanmasını gerektirdiğinden, araştırma yorumlayıcı (interpretivist) bir yaklaşımı benimsemektedir.

Araştırma Yaklaşımı

Çalışma, durum çözümlemesi (case analysis) yöntemini esas almaktadır. Türkiye'deki güncel siyasal bağlam, iktidar-muhalefet dengesi ve DEM Partisi'nin bu denklemdeki yeri, tekil bir "durum" olarak ele alınmakta ve bu durum çoklu veri kaynakları aracılığıyla derinlemesine çözümlenmektedir.  Ayrıca çalışma, açıklayıcı (explanatory) ve keşfedici (exploratory) yönleri birlikte taşımaktadır. Bir yandan DEM’in mevcut konumu açıklanmaya çalışılırken diğer yandan bu konumun olası geleceği üzerine senaryolar üretilmektedir.

Veri Kaynakları

Araştırma, öncelikli olarak ikincil veri kaynaklarına dayanmaktadır. Bu kaynaklar şunlardır: akademik yayınlar (kitaplar, makaleler, raporlar), parti belgeleri ve açıklamaları, TBMM tutanakları ve seçim verileri, güvenilir haber kaynaklarında yer alan söyleşiler ve çözümlemeler ve siyasal aktörlerin açıklamaları, konuşmaları ve toplumsal medya içerikleri.

Çözümleme Yöntemi

Çalışma, söylem çözümlemesi ve içerik çözümlemesi yöntemlerini birlikte kullanarak hem DEM Partisi'nin hem de diğer siyasal aktörlerin bu partiye yönelik yaklaşımlarını anlamayı hedeflemektedir. DEM’in siyasal söyleminde öne çıkan temalar, kavramlar ve stratejik konumlanmalar çözümlenmiştir. Aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP lideri Devlet Bahçeli ve ana muhalefet liderlerinin açıklamaları üzerinden DEM’e ilişkin kurulan siyasal çerçeve değerlendirilmiştir. Ayrıca, Türkiye'deki güncel ittifak sistemi içinde DEM’in oynayabileceği roller senaryolaştırılarak bir çerçeve oluşturulmuştur. Araştırmanın çözümleme bölümünde kullanılan temel araç, yukarıda “DEM Partisi’nin Siyasal Konumlanış Seçenekleri, Koşulları ve Sonuçları” başlığıyla sunulan çizelgenin içinin doldurulmasıdır. Bu yapı, DEM’in çeşitli roller üzerinden çözümleme edilmesini kolaylaştırmakta ve çalışmanın temel sorunsalına sistemli yanıtlar geliştirilmesini olanaklı kılmaktadır.

KURAMSAL ÇERÇEVE

Bu çalışma, siyasal partilerin iktidar ilişkilerindeki konumlarını anlamlandırmak için iktidar sosyolojisi, siyasal temsil kuramları, stratejik aktör yaklaşımı ve çatışma çözümü kuramlarından yararlanmaktadır. DEM Partisi’nin Türkiye'deki iktidar bloklarıyla ilişkisi bu kuramsal çerçeve içinde çok boyutlu bir çözümlemeyle ele alınmaktadır.

İktidarın Çok Merkezli Yapısı ve Devlet Kuramları: Çağdaş devlet kuramları, iktidarın tek merkezli olmadığını; birbiriyle yarışan ya da ittifak kuran farklı odaklar tarafından paylaşıldığını ileri sürer. Michel Foucault’nun “iktidar ağları” yaklaşımı iktidarın sadece siyasal otoriteye değil, toplumsal, bürokratik, güvenlikçi ve ideolojik yapılara da dağıldığını vurgular. Bu bağlamda Türkiye’deki iktidar ilişkileri sadece cumhurbaşkanlığı makamı üzerinden değil, ordu, yargı, güvenlik bürokrasisi, sermaye grupları ve medya gibi çoklu aktörler aracılığıyla şekillenmektedir. DEM Partisi’nin konumu bu güç ağları içinde marjinalleştirilmiş bir özne mi yoksa denge kuran bir aktör mü olduğu üzerinden okunmaktadır.

Siyasal Temsil ve Katılım Kuramları: DEM Partisi'nin, Türkiye'deki Kürt yurttaşların ve diğer dışlanmış toplumsal grupların siyasal temsilini üstlendiği savı klasik temsil kuramları açısından değerlendirilmelidir. Hanna Pitkin’in ayrımıyla, temsilin tanımlayıcı (descriptive) ve eylemci (substantive) boyutları DEM’in varlık gerekçesi açısından önem taşır. DEM yalnızca Kürt kimliğini taşıyan aktörlerden oluşan bir yapı değil aynı zamanda Kürt sorununu siyasal alana taşıma sorumluluğu olan bir temsil alanıdır. Ne var ki bu temsil, Türkiye’deki siyasal sistemin dışlayıcı yapısı ve güvenlik merkezli refleksleri nedeniyle sürekli olarak suç olarak kabul edilmekte ve partinin temsil yeteneğini zayıflatmaktadır.

Stratejik Aktör Teorisi ve İttifak Siyasası: Stratejik aktör kuramı, siyasal partileri yalnızca ideolojik değil, aynı zamanda akılcı çıkar aktörleri olarak ele alır. Bu çerçevede DEM Partisi’nin farklı seçim dönemlerinde (örneğin 2019 yerel seçimleri veya 2023 genel seçimleri) nasıl taktiksel tavırlar aldığı, hangi ittifaklara açık veya kapalı olduğu, stratejik bir akıl yürütmeyle çözümlenebilir. Özellikle "kaldıraç aktör" olma gizil gücü bu kuram aracılığıyla değerlendirilmektedir: Koşullar uygun olduğunda, küçük partiler bile büyük siyasal denklemleri belirleyebilir.

Kimlik Siyasaları ve Çatışma Dönüşümü Yaklaşımları: DEM Partisi'nin Kürt kimliğiyle özdeşleşmiş bir siyasal yapı olması, onu aynı zamanda kimlik siyasaları kuramlarının da çözümleme alanı içine alır. Charles Taylor’ın tanıdığı “tanınma siyaseti” (politics of recognition), kimlik temelli hak arayışlarının sadece eşit yurttaşlık talepleriyle sınırlı kalmadığını aynı zamanda kültürel tanınma ve özerklik gibi konuları içerdiğini vurgular. DEM’in kimlik temelli duruşu Türkiye’deki tekil yapıya karşı eleştirel bir konum aldığı için siyasal merkez tarafından tehdit olarak algılanmakta ve çözüm süreçlerinin kırılganlaşmasına yol açmaktadır. Öte yandan çatışma çözümü ve dönüşümü kuramları, devlet ile Kürt siyasal hareketi arasında geçmişte yaşanan çözüm girişimlerini ve bugün yeniden dolaşıma sokulmak istenen “umut hakkı”, “yumuşama” ve “Öcalan kartı” gibi stratejileri çözümleme etmeye olanak tanır. John Paul Lederach’ın "çatışma dönüşümü" yaklaşımı çözümün yalnızca silah bırakma değil aynı zamanda siyasal yeniden yapılanma ve karşılıklı tanıma süreçlerini içermesi gerektiğini vurgular.

TARİHSEL ARKA PLAN: KÜRT SİYASETİNİN EVRİMİ VE DEM’İN DOĞUŞU

Türkiye’de Kürt siyaseti hem devletin resmi siyasaları hem de bölgesel ve küresel gelişmeler doğrultusunda sürekli bir değişim ve dönüşüm süreci yaşamıştır. Kürt kimliği ve taleplerinin siyasal alana yansıması 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren çeşitli partiler, hareketler ve örgütler aracılığıyla şekillenmiştir. Bu tarihsel süreç, DEM Partisi’nin ortaya çıkışını anlamak için kritik öneme sahiptir.

Erken Dönem Kürt Siyasası ve Devlet Siyasaları: 1920’lerden başlayarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte Kürtler, biçimsel ideoloji ve devlet siyasaları çerçevesinde “etnik ait olma” açısından dışlanmış, “Türk” kimliği temelinde ulus kurma süreci benimsenmiştir. Bu dışlanma, zaman zaman askeri müdahaleler ve zorlayıcı asimilasyon siyasalarıyla pekişmiştir. 1925 Ağrı ve Dersim isyanları gibi erken dönemdeki hareketler Kürtlerin siyasal taleplerinin askeri ve güvenlik bakış açısıyla karşılanmasının ilk örneklerindendir.

Kürt Hareketlerinin Kurumsallaşması: 1970’lerden itibaren Kürt hareketi, kitlesel ve örgütlü bir siyasal güç olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. 1978’de kurulan Kürdistan İşçi Partisi (PKK), önce silahlı savaşımı temel alan köktenci bir yaklaşımı benimsemiştir. Ancak 1990’lardan sonra, özellikle 2000’li yılların başında yasal siyaset kanallarının açılmasıyla birlikte Kürt siyasal hareketi yasal partiler üzerinden de temsil edilmeye başlanmıştır. HADEP, DEHAP, DTP ve BDP gibi partiler Kürt kimliğinin ve demokratik hak taleplerinin siyasal platformlarda dile getirilmesini sağlamış ancak sürekli devlet baskılarına ve kapatma davalarına maruz kalmışlardır.

DEM Partisi’nin Doğuşu: 2012 sonrası dönemde, BDP’nin yerini alan ve daha çok genç kuşak Kürt siyasetçileri ve demokratik sosyalist çizgiyi temsil eden Halkların Demokratik Partisi (HDP) Türkiye siyasetinde önemli bir kırılma noktası olmuştur. Ancak HDP’ye yönelik artan siyasal ve hukuksal baskılar, partinin kimi zaman “kapatma” ile karşı karşıya kalması ve bazı milletvekillerinin tutuklanması, Kürt siyaseti içinde yeni arayışlara neden olmuştur. Bu arayışlar neticesinde, 2023 yılında kurulan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM), HDP'nin yerini alması ve daha kapsayıcı bir demokratik bakış açısı öne çıkarması hedefiyle ortaya çıkmıştır. DEM, sadece Kürt kimliğini değil, aynı zamanda Türkiye’deki tüm demokratik ve eşitlikçi talepleri birleştirme savındadır. Partinin kuruluşu, devletle ilişkilerde yeni bir dönemin, aynı zamanda Kürt siyasal hareketinin iç dinamiklerinde önemli bir dönüşümün işareti olarak yorumlanmaktadır.

DEM’in Güncel Siyasal Konumu: DEM Partisi, hem merkez sağ-muhalefet hem de iktidar blokları tarafından çeşitli şekillerde yorumlanmakta ve stratejik bir aktör olarak konumlandırılmaktadır. Parti, yerel seçimlerdeki başarısı ve parlamentodaki varlığıyla Türkiye’de demokratik çoğulculuğun temsili bakımından önemli bir rol üstlenmektedir. Ancak, özellikle PKK ve Öcalan sorunu üzerinden süregelen güvenlikçi yaklaşımlar DEM’in siyasal alanını daraltmakta ve partinin demokratik taleplerini gerçekleştirmesini zorlaştırmaktadır.

GÜNCEL SİYASAL DİNAMİKLER VE DEM’İN ROLÜ

Türkiye’nin siyasal yapısı, özellikle 2010’lu yılların ortalarından itibaren yaşanan dönüşümlerle birlikte giderek daha karmaşık ve çok aktörlü bir hal almıştır. Başkanlık rejimine geçiş, kutuplaşmanın derinleşmesi, demokratik kurumların zayıflaması ve güvenlik odaklı siyasaların yoğunlaşması, ülkedeki iktidar savaşımlarını belirleyen temel dinamikler olarak öne çıkmaktadır. Bu dönüşüm sürecinde, DEM Partisi’nin siyasal rolü ve konumu da Türkiye siyasetinin önemli gündem maddelerinden biri haline gelmiştir.

DEM Partisi’nin İktidar Blokuyla İlişkisi: Cumhur İttifakı (AKP-MHP) ekseninde DEM hem bir tehdit unsuru olarak hem de çözüm odaklı bir görüşme aktörü olarak görülmektedir. Özellikle Abdullah Öcalan’ın durumu ve PKK’nın silahsızlanma süreçleri üzerinden yürütülen “yumuşama” stratejileri DEM’in pozisyonunun belirlenmesinde etkili olmaktadır. Erdoğan yönetimi, DEM’i “umut hakkı” ve çözüm süreci gibi mekanizmalar üzerinden denetimli bir dönüşüm aracı olarak kullanmayı hedeflemekte, aynı zamanda partiyi baskı altında tutarak siyasal alanını daraltmaktadır. Bu çifte strateji, DEM üzerinde hem “kaldıraç” hem de “araçsallaştırılmış aktör” olma ikilemi yaratmaktadır.

Muhalefet Blokları ve DEM: Millet İttifakı ve diğer muhalefet güçleri DEM’i hem ortak demokratik platformun parçası olarak görmekte hem de kimi zaman temsil yeteneği ve stratejik farklılıklar nedeniyle uzak durmaktadır. DEM’in yerel seçimlerdeki başarıları ve parlamentoda temsil edilmesi, muhalefetin çoğulcu demokrasi söylemini güçlendirmesine katkı sağlamakla birlikte muhalefetin tüm bileşenleriyle tam bir ittifak ya da uyum sağlamakta zorlandığı da gözlemlenmektedir. Bu durum, DEM’in siyasal manevra alanını hem genişletmekte hem sınırlamaktadır.

İç Dinamikler ve Stratejik Seçenekler: DEM Partisi’nin kendi iç dinamikleri, genç kuşak siyasacıların yükselişi, demokratik sosyalist çizgi ve Kürt hareketinin tarihsel mirası partinin siyasal yönelimlerini şekillendirmektedir. Parti, demokratik haklar, kültürel tanınma, yerel özerklik ve toplumsal eşitlik taleplerini öne çıkarırken bu taleplerin Türkiye’nin siyasal ortamındaki karşılığı DEM’in stratejik tercihlerini belirlemektedir. Silahsızlanma, demokratikleşme ve ulusal diyalog gibi süreçlerde etkili rol alma gizil gücü DEM’i Türkiye siyasetinde belirleyici bir aktör durumuna getirmektedir.

DEM’in Kaldıraç Rolü ve Gelecek Senaryoları: DEM, Türkiye’deki iktidar savaşımlarında bir kaldıraç aktörü olarak ortaya çıkma gizil gücüne sahiptir. Seçmen tabanının stratejik önemi ve siyasal konumunun esnekliği partinin hem iktidar hem muhalefet bloklarında belirleyici rol oynamasına olanak tanımaktadır. Ancak bu gizil gücün gerçekleşmesi hem DEM’in iç bütünlüğünü korumasına hem de Türkiye’nin demokratikleşme sürecine ilişkin genel siyasal ortamın iyileşmesine bağlıdır. Aksi takdirde, DEM’in etkisi kısıtlanabilir veya araçsallaştırılmış bir pozisyona indirgenebilir.

DEM’İN SİYASAL STRATEJİLERİ VE İTTİFAKLARI

Türkiye siyasetindeki konumu itibarıyla DEM Partisi, çeşitli stratejik tercihler ve ittifaklar aracılığıyla hem kendi siyasal alanını genişletmeye hem de demokratikleşme sürecine katkıda bulunmaya çalışmaktadır. Bu bölümde DEM’in benimsediği siyasal stratejiler ve oluşturduğu ittifak ilişkileri ayrıntılı biçimde incelenmektedir.

Çoğulcu Demokrasi ve Kapsayıcı Siyasal Strateji: DEM, siyasal programında çoğulcu demokrasi, eşitlik, kadın hakları ve kültürel tanınma gibi evrensel demokratik değerleri vurgulamaktadır. Bu doğrultuda, yalnızca Kürt seçmenine değil farklı toplumsal kesimlere de ulaşmayı amaçlayan bir kapsayıcı siyaset benimsemektedir. Bu strateji, partinin siyasal alanını genişletirken Türkiye’de demokratik çoğulculuğun derinleşmesine katkı sunmayı hedeflemektedir.

İttifak Siyasaları ve Parlamenter İş Birlikleri: DEM, özellikle Millet İttifakı içinde yer alan muhalefet partileriyle zaman zaman ortaklıklar geliştirmekte ancak bu ilişkilerde temsil yeteneği ve stratejik farklılıklar nedeniyle esneklik göstermektedir. İttifak siyasalarında demokratikleşme, hukukun üstünlüğü ve insan hakları gibi ortak paydalar ön plandadır. Ancak, DEM’in Kürt özgürlük hareketine yönelik tutumları ve güvenlik siyasaları konusunda farklılıkların sürmesi ittifakların dinamik ve bazen kırılgan olmasına yol açmaktadır.

Yerel Yönetimler ve Alan Stratejileri: DEM, yerel yönetimlerde etkin olmayı stratejik bir araç olarak görmekte özellikle Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerde belediye yönetimleri aracılığıyla tabanıyla doğrudan ilişki kurmaktadır. Yerel projeler ve katılımcı yönetim modelleri partinin meşruluğunu artırmakta ve demokratik taleplerin yerelden yükselmesini sağlamaktadır. Bu alan stratejisi, DEM’in merkez siyasetle olan ilişkilerinde güçlü bir destek noktası oluşturmaktadır.

Güvenlik Siyasaları ve Diyalog Stratejisi: DEM, PKK ve devlet arasında süregelen çatışma ortamında çatışmasızlık ve barışçıl çözüm arayışlarını destekleyen diyalog stratejileri benimsemektedir. Parti, “silahsızlanma” ve “çözüm süreci” gibi konularda daha ılımlı ve uzlaşmacı bir tutum sergilerken aynı zamanda Kürt kimliğinin ve haklarının korunması için siyasal alanı genişletmeye çalışmaktadır. Bu denge arayışı, DEM’in hem devlet hem de toplum nezdindeki meşruluğunu etkileyen önemli bir etmendir.

Stratejik Zorluklar ve Riskler: DEM’in siyasal stratejileri, özellikle devletin uyguladığı baskılar, kapatma davaları, milletvekili düşürme uygulamaları ve medya kısıtlamaları nedeniyle önemli ölçüde risk altındadır. Bu baskılar, partinin siyasal alanını daraltmakta ve uzun vadeli stratejik planlamalarını zorlaştırmaktadır. Buna karşılık, DEM’in esnek ittifak siyasaları ve tabanıyla güçlü bağları, bu risklerin yönetilmesinde önemli bir avantaj sağlamaktadır.

ÇÖZÜMLEME

Bu bölümde, Türkiye siyasetinde DEM Partisi’nin işlevi ve konumu, iktidar savaşımındaki rolü bağlamında ele alınacaktır. Parti, hem demokratik temsil yeteneği açısından bir kaldıraç aktörü olarak değerlendirilebilir hem de devlet siyasaları ve siyasal baskılar nedeniyle araçsallaştırılmış bir konuma itilmiş olabilir. Bu ikili durum DEM’in siyasal alanının dinamik ve gerilimli yapısını yansıtmaktadır.

DEM Partisi’nin Kaldıraç ve Araçsallaştırılmış Aktör Rolleri Üzerine Bir Değerlendirme

DEM, seçimlerde özellikle Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerde önemli bir taban oluşturmakta ve bu tabanın temsilini üstlenmektedir. Bu durum, partiyi Türkiye’deki demokratik çoğulculuk açısından kritik bir aktör haline getirmektedir. DEM’in yerel ve ulusal düzeydeki seçim başarıları siyasal kaldıraç olarak işlev görme kapasitesine işaret etmektedir. İktidar blokunun, DEM’in bu gizil gücünü dengelemek amacıyla uyguladığı yumuşama stratejileri ve “umut hakkı” gibi mekanizmalar partinin siyasal öneminin farkında olunduğunu göstermektedir. Öte yandan, DEM’in siyasal alanı devletin güvenlik siyasaları ve yargı süreçleri aracılığıyla daraltılmaktadır. Kapatma davaları, milletvekili düşürme ve medya engellemeleri, partinin siyasal etki alanını sınırlandırmakta DEM’i araçsallaştırılmış bir aktör konumuna itmektedir. Bu durum, partinin hem kendi tabanıyla hem de demokratik muhalefet içinde gerilim yaşamasına neden olmaktadır. Sonuç olarak, DEM Partisi’nin Türkiye siyasetindeki rolü iktidar ve muhalefet arasındaki stratejik çekişmelerin ve devletin baskıcı siyasalarının şekillendirdiği dinamik ve gerilimli bir alanı temsil etmektedir. Partinin kalıcı bir kaldıraç aktörü olarak işlev görmesi hem kendi stratejik tercihlerine hem de ülkenin demokratikleşme sürecine bağlıdır.

Değerlendirmenin Gerekçelendirilmesi

DEM Partisi’nin Türkiye siyasetindeki konumu, iktidar savaşımının karmaşıklığı ve çok katmanlı yapısı göz önünde bulundurularak ele alınmalıdır. Bu bağlamda partinin rolünün “kaldıraç” ya da “araçsallaştırılmış aktör” olarak iki uçlu bir spektrumda değerlendirilmesi siyasal gerçekliklerin daha doğru bir şekilde anlaşılmasına olanak tanır. Birinci olarak, DEM’in siyasal kaldıraç işlevi görme gizil gücü, özellikle seçimlerde belirleyici olan Kürt seçmen tabanına dayanmaktadır. Türkiye’de siyasal güç dengeleri küçük ama stratejik bölgelerdeki seçim sonuçlarına bağlı olarak önemli ölçüde değişebilmektedir. DEM’in yerel yönetimlerde elde ettiği başarılar ve parlamentodaki temsil oranı, partinin siyasal çoğulculuk ve demokratik temsil açısından merkezi bir aktör olduğunu ortaya koymaktadır. Bu durum, DEM’in iktidar blokları ve muhalefet tarafından hem tehdit hem de fırsat olarak görülmesini açıklamaktadır. İkinci olarak, DEM’in araçsallaştırılması devletin güvenlik odaklı siyasaları ve yargı aracılığıyla uyguladığı baskı mekanizmalarıyla ilişkilidir. Türkiye’de Kürt siyasal hareketine yönelik sert siyasalar DEM’in siyasal alanını daraltmakta, partinin etkisini sınırlandırmakta ve demokratik taleplerini kısıtlamaktadır. Bu baskı ortamı, DEM’in siyasetteki rolünü kısıtlamak ve kendi stratejik gündemleri doğrultusunda kullanmak isteyen aktörlerin elini güçlendirmektedir. Sonuç olarak, DEM’in rolünün bu iki kutup arasında dalgalanması, Türkiye siyasetindeki yapısal sorunlar, demokratik eksiklikler ve güvenlik paradigmasının etkileriyle doğrudan ilişkilidir. Araştırmanın bu temel yaklaşımı, partinin güncel siyasal ortamdaki gerçekliğini kavramak ve siyasal dinamikleri kapsamlı biçimde çözümlemek için gereklidir.

DEM Partisi’nin Siyasal Konumlanışını Belirleyen Tarihsel, Kurumsal ve Toplumsal Etmenler

DEM Partisi’nin siyasal konumlanışı Türkiye’deki Kürt hareketinin tarihsel gelişimi, mevcut kurumsal yapı ve toplumun sosyokültürel dinamikleri çerçevesinde şekillenmektedir. Bu üç ana boyut, partinin stratejik tercihlerinden ideolojik duruşuna kadar geniş bir yelpazede belirleyici olmaktadır.

Tarihsel Etmenler: Kürt siyasetinin Türkiye’deki gelişimi, devletin kuruluşundan itibaren uyguladığı asimilasyon siyasaları, bölgesel isyanlar ve sonrasında silahlı savaşımlar üzerinden şekillenmiştir. PKK’nın 1980’lerde başlattığı silahlı direniş süreci ve bunun ardından gelen çözüm arayışları, Kürt siyasal hareketinin yasal siyasete yönelmesine zemin hazırlamıştır. Bu tarihsel bağlam içinde, DEM Partisi, HDP’nin devamı niteliğinde, ancak genç kuşak siyasetçilerin öncülüğünde ve daha demokratik sosyalist bir bakış açısıyla konumlanmıştır. Bu tarihsel süreç, partinin hem Kürt kimliğini ön plana çıkaran hem de Türkiye demokrasi savaşımıyla bütünleşmeye çalışan bir çizgi izlemesini açıklamaktadır.

Kurumsal Etmenler: Türkiye’nin siyasal ve hukuksal sistemi, özellikle Kürt siyasal hareketlerine yönelik sınırlamalar ve yasaklamalarla betimlenir. Parti kapatma davaları, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması medya engellemeleri ve güvenlik siyasaları DEM’in siyasal alanını belirleyen temel kurumsal engellerdir. Buna karşılık, parlamento içinde elde edilen temsil ve yerel yönetimlerde kazanılan mevziler DEM’e önemli kurumsal araçlar sağlamaktadır. Bu kurumsal dinamikler DEM’in hem savaşım verdiği hem de siyasal varlığını sürdürmeye çalıştığı çerçeveyi oluşturur.

Toplumsal Etmenler: DEM Partisi’nin seçmen tabanı ağırlıklı olarak Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerde yoğunlaşmakla birlikte partinin siyasal stratejisi daha kapsayıcı bir demokratik dönüşümü hedeflemektedir. Türkiye toplumundaki etnik kimlikler, sınıfsal yapılar, kültürel ait olmalar ve sosyoekonomik koşullar, DEM’in toplumsal konumlanışını biçimlendiren önemli etmenlerdir. Özellikle genç nüfusun siyasal katılımı, kadın hareketlerinin etkisi ve demokratik sosyalist eğilimler partinin ideolojik ve uygulama alanını genişletmektedir.

İktidar Bloğunun DEM Partisi’ni Konumlandırması ve Yönlendirme Stratejileri

Türkiye’de iktidar bloğunu oluşturan AKP ve MHP ittifakı, DEM Partisi’ni hem siyasal denge unsuru hem de güvenlik bakış açısından denetlenmesi gereken bir aktör olarak değerlendirmektedir. Bu iki boyut, iktidar bloğunun DEM’e ilişkin stratejilerini belirlemekte ve uygulamaya koyduğu siyasaların temel eksenini oluşturmaktadır.

DEM’in Tehdit ve Fırsat Unsuru Olarak Algılanması: AKP-MHP ekseni, DEM’in sahip olduğu seçmen tabanının stratejik öneminin farkındadır. Özellikle Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerde DEM’in kazanımları iktidar için hem demokratik çoğulculuğun gereği hem de gizil güç bir seçim riski olarak görülmektedir. Bu nedenle, DEM hem demokratik meşruluk alanı içinde tutularak denetimli bir katılım sağlanması gereken bir “fırsat” hem de siyasal istikrarı tehdit edebilecek bir “risk” olarak konumlandırılmaktadır.

Yumuşama ve Denetimli Bütünleşme Siyasaları: İktidar bloğu, DEM’i kendi siyasal gündemi içine almak ve partiyi denetim altında tutmak amacıyla “yumuşama” stratejileri geliştirmektedir. Bu kapsamda, Abdullah Öcalan’ın üzerinde durulan “umut hakkı”, “çözüm süreci” ve “silahsızlanma” siyasaları, DEM’in siyasal alanını sınırlandırmadan belirli reformların yapılması için bir araç olarak kullanılmaktadır. Ancak bu süreçler, aynı zamanda parti üzerinde baskı unsurlarını koruyarak, demokratik taleplerin köktenci duruma gelmesini engellemeye yöneliktir.

Hukuksal ve Siyasal Baskı Mekanizmaları: AKP-MHP ittifakı, DEM’in siyasal etkisini sınırlandırmak için hukuk mekanizmalarını da etkili biçimde kullanmaktadır. Kapatma davaları, milletvekili düşürme, yargı yoluyla engellemeler ve medya kısıtlamaları partinin siyasal etkinlik alanını daraltmakta ve kamuoyu saygınlığını zedelemektedir. Bu yöntemler, DEM’in muhalefet içinde denetimsiz bir güç haline gelmesini önlemeye yönelik caydırıcı stratejiler olarak değerlendirilmelidir.

Siyasal Araçsallaştırma ve Bölgesel Denetim: İktidar bloğu, DEM’i zaman zaman kendi siyasal gündemi doğrultusunda araçsallaştırmaya çalışmaktadır. Yerel seçimlerdeki stratejik ittifaklar, belirli bölgelerde güç paylaşımı ve denetimli destekler DEM’in hareket alanını sınırlayarak iktidar lehine siyasal kazanımlar yaratmayı hedeflemektedir. Bu durum, partinin hem siyasal meşruluğunu zedeleyebilen hem de tabanındaki desteği azaltabilen karmaşık bir süreç olarak ortaya çıkmaktadır.

Muhalefet Partilerinin DEM ile İlişkileri: Stratejik Temeller ve Temsil Krizi

Türkiye’de muhalefet partilerinin DEM ile ilişkileri, demokratik çoğulculuk ve siyasal dayanışma açısından kritik bir öneme sahiptir. Ancak bu ilişkiler hem stratejik hesaplamalar hem de temsilde yaşanan krizler bağlamında karmaşık bir dinamik ortaya koymaktadır.

Stratejik Temellere Dayalı İş Birlikleri: Muhalefet blokları, özellikle Millet İttifakı çatısı altında, DEM’i demokratik çoğulculuğun bir bileşeni olarak görmekte ve seçimlerde ortak hareket etmeyi tercih etmektedir. Bu stratejik iş birliği iktidar blokuna karşı güç birliği yaratmak ve parlamentoda daha güçlü bir çoğunluk sağlamak amacıyla şekillenmektedir. Demokratikleşme, hukukun üstünlüğü ve insan hakları gibi ortak değerler muhalefetin DEM ile ittifak kurmasını destekleyen temel unsurlardır. Bu bağlamda, stratejik temellere dayanan ilişkiler, Türkiye’nin demokratikleşme sürecine olumlu katkı sağlama gizil gücüne sahiptir.

Temsil Krizine Yol Açan Dinamikler: Öte yandan, muhalefet partileri ile DEM arasındaki ilişkilerde temsile ilişkin derin bir kriz de mevcuttur. DEM’in temsil ettiği Kürt kimliği ve demokratik sosyalist çizgi muhalefetin bazı bileşenleri tarafından tam anlamıyla benimsenmemekte veya daha geniş ulusal bir çatıyla bütünleştirmekte zorluk yaşanmaktadır. Bu durum, DEM’in özgün siyasal kimliğinin aşınmasına ve temsil ettiği kesimlerde “temsil edilmediği” algısının güçlenmesine neden olmaktadır.

Siyasal Güven Sorunları ve İttifakların Sınırları: Muhalefet partileri ile DEM arasındaki ittifaklar, zaman zaman karşılıklı güvensizlik ve çıkar çatışmaları nedeniyle kırılganlık göstermektedir. Özellikle seçim stratejileri, aday belirleme süreçleri ve siyasa öncelikleri konusunda yaşanan anlaşmazlıklar iş birliğinin sürekliliğini ve etkinliğini olumsuz etkileyebilmektedir. Bu durum, muhalefetin demokratik çoğulculuk söylemi ile uygulama arasındaki uyumsuzluğunu ortaya koymakta ve temsil krizini derinleştirmektedir.

Temsil Krizinin Demokratik Katılım Üzerindeki Etkileri: Temsil krizinin sürekliliği DEM’in tabanında siyasal yabancılaşma ve katılımın azalması riskini doğurmaktadır. Ayrıca, muhalefetin bu krizleri aşamaması demokratik sistemin kapsayıcılığını zayıflatmakta ve siyasal kararsızlığı tetikleyebilmektedir. Bu nedenle, muhalefetin DEM ile ilişkilerinde daha kapsayıcı, saygılı ve eşitlikçi bir yaklaşım geliştirmesi demokratik temsil ve katılım açısından yaşamsal önem taşımaktadır.

Sonuç olarak, muhalefet partilerinin DEM ile ilişkileri, hem stratejik siyasal hedeflere hizmet eden iş birlikleri hem de temsilde yaşanan krizlerin iç içe geçtiği karmaşık bir yapıyı yansıtmaktadır. Bu ilişkinin dengelenmesi Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin güçlenmesi açısından belirleyici olacaktır.

DEM Partisi’nin İç Dinamikleri, Tabanı ve İdeolojik Yönelimleri ile Türkiye’deki Demokratikleşme Sürecine Etkileri

DEM Partisi, Türkiye siyasetinde özgün bir konuma sahip olup hem tarihsel miras hem de güncel toplumsal dinamikler ışığında belirlenen iç yapısı, ideolojisi ve tabanıyla şekillenmektedir. Bu yönelimler, partinin demokratikleşme sürecine yapabileceği katkıları anlamak açısından kritik önemdedir.

İç Dinamikler ve Genç Kuşak Siyasetçilerin Rolü: DEM, genç, dinamik ve eğitimli bir siyasetçi kuşağının öncülüğünde şekillenmektedir. Parti içinde kadınların ve gençlerin etkili katılımı, karar alma mekanizmalarında etkin rol alması, DEM’in yenilikçi ve kapsayıcı bir siyaset uygulaması geliştirmesine olanak tanımaktadır. Bu iç dinamik, partinin demokratikleşme süreçlerinde daha esnek, çoğulcu ve katılımcı bir yaklaşımı benimsemesine ortam hazırlamaktadır.

Taban Yapısı ve Toplumsal Temsil Yeteneği: DEM’in tabanı, ağırlıklı olarak Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerde yoğunlaşmakla birlikte parti giderek daha geniş toplumsal kesimlere ulaşmayı hedeflemektedir. Sınıfsal olarak emekçi ve genç nüfusun önemli bir kısmını kapsayan DEM tabanı, toplumsal adalet, eşitlik ve kültürel haklar gibi temel talepler etrafında birleşmektedir. Bu toplumsal temsil, Türkiye’de demokratik katılımın derinleşmesine ve etnik kimlikler arası diyalogun güçlenmesine katkı sunabilir.

İdeolojik Yönelimler, Demokratik Sosyalizm ve Çok Kimlikli Olmak: DEM, ideolojik olarak demokratik sosyalizm çizgisinde konumlanmakta ve eşitlik, özgürlük ve dayanışma ilkelerini savunmaktadır. Ayrıca, çok kimlikli ve çoğulcu bir Türkiye bakış açısını benimseyerek etnik, kültürel ve toplumsal farklılıkların tanınması ve korunması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu ideolojik duruş, Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde azınlık hakları, kültürel özgürlükler ve toplumsal adalet alanlarında ilerleme sağlanmasına destek olabilir.

Türkiye’de Demokratikleşme Sürecine Olası Etkiler: DEM’in bu iç dinamikler ve ideolojik yönelimler ışığında demokratikleşmeye katkısı şu alanlarda somutlaşabilir. Parti, tabanıyla güçlü bağları ve kapsayıcı yapısıyla yerel ve ulusal düzeyde demokratik katılımı artırabilir. Çok kimlikli toplum vizyonu, etnik ve kültürel farklılıkların siyasal alanda kabulü ve barışçıl çözüm süreçlerine katkı sağlayabilir. Demokratik sosyalizm temelinde eşitlikçi siyasaların savunulması, toplumsal kutuplaşmayı azaltabilir ve toplumsal barışı güçlendirebilir. Partinin genç ve kadın siyasacıları öne çıkarması, siyasal temsil çeşitliliğini artırarak demokratik kültürün gelişmesine öncülük edebilir.

Sonuç olarak, DEM Partisi’nin iç dinamikleri, tabanı ve ideolojik yönelimleri Türkiye’nin demokratikleşme sürecine gizil güç olarak olumlu katkılar sunmaktadır. Ancak bu katkıların gerçekleşmesi, partinin siyasal alanını genişletmesi ve mevcut siyasal engellerle savaşımda başarılı olmasına bağlıdır.

DEM Partisi’nin Kaldıraç Aktör Olarak İşlev Görebilmesi İçin Gerekli Koşullar ve Türkiye Siyasal Yapısı İçinde Karşılanabilirlik Durumu

DEM Partisi’nin Türkiye siyasetinde etkili bir kaldıraç aktör olarak işlev görebilmesi bir dizi yapısal, siyasal ve toplumsal koşulun bir arada gerçekleşmesine bağlıdır. Bu koşulların mevcut siyasal yapıda ne ölçüde karşılanabilir olduğu ise partinin rolünü belirleyen temel dinamikler arasındadır.

Gerekli Koşullar: DEM’in siyasal alanda etkili olabilmesi için hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü, örgütlenme hakkı gibi temel demokratik hak ve özgürlüklerin korunması şarttır. Parti etkinliklerine yönelik baskıların sona ermesi, kapatma davalarının kaldırılması ve milletvekillerinin dokunulmazlıklarının güvence altına alınması bu koşulların başında gelir. DEM’in parlamento ve yerel yönetimlerde etkin temsilinin devam etmesi ve artırılması gerekir. Bu, seçmen tabanıyla güçlü bağların kurulması, demokratik seçim süreçlerinin adil işlemesi ve seçim güvenliğinin sağlanmasıyla olanaklı olur. DEM’in siyasal etkisini artırmak için muhalefet partileriyle güçlü ve kararlı ittifaklar geliştirmesi önemlidir. Bu hem parlamentoda hem de toplumsal alanda demokratik güçlerin birleşik hareketini destekler. Partinin, etnik kimlik temelinde değil demokratik değerler ve toplumsal adalet ekseninde kapsayıcı bir siyasa yürütmesi toplumsal meşruluğunu artırır ve geniş tabanlara ulaşmasını sağlar. Genç, eğitimli ve dinamik kadroların etkinliği, demokratik katılımın artırılması ve ideolojik netlik, DEM’in siyasal kaldıraç olma kapasitesini artırır.

Türkiye’de mevcut siyasal yapı yukarıda sıralanan koşulların karşılanmasını zorlaştıran yapısal ve siyasal engeller barındırmaktadır. İfade özgürlüğü, örgütlenme hakkı ve yargının bağımsızlığı gibi temel demokratik unsurlar üzerinde çeşitli baskılar devam etmektedir. Bu durum, DEM’in siyasal alanını daraltmakta ve etkisini sınırlamaktadır. Seçim süreçlerine yönelik savlar, özellikle yerel düzeyde yaşanan hukuksal müdahaleler ve baskılar DEM’in temsil gücünü zayıflatmaktadır. Milletvekili düşürme gibi uygulamalar da parti üzerindeki engelleri artırmaktadır. Muhalefet partileriyle DEM arasında stratejik iş birliği ve ortak hareket alanı sınırlı kalmakta, temsilde yaşanan krizler ittifakların etkililiğini düşürmektedir. Türkiye’deki derin etnik ve siyasal kutuplaşma, DEM’in kapsayıcı bir siyasa yürütmesini zorlaştırmakta ve ayrıca güvenlik odaklı siyasalar, parti üzerindeki baskıları artırmaktadır. Partinin genç ve dinamik yapısına karşın yoğun siyasal baskılar, örgütsel kapasiteyi olumsuz etkileyebilmekte ve yenilikçi liderliğin gelişimini sınırlayabilmektedir. Sonuç olarak, DEM Partisi’nin kaldıraç aktör olarak işlev görmesi için gerekli temel koşullar Türkiye’de mevcut siyasal ortamda tam anlamıyla karşılanmamaktadır. Ancak, demokratikleşme alanında sağlanacak ilerlemeler ve parti içi stratejik adımlar DEM’in siyasal etkisini artırması için olanak yaratabilir. Bu dinamikler, Türkiye’nin demokratikleşme süreci ve siyasal kararlılığı açısından önemli bir göstergedir.

YORUMLAMA

Beklentilerin Uyumsuzluğunun Derinleştirilmiş Çözümlemesi: Tarihsel ve Siyasal Bağlamda DEM ve İktidar Bloku Arasındaki Çelişki

Tarihsel Arka Plan ve Barış Süreçleri: Türkiye’de Kürt sporunun çözümüne yönelik girişimler özellikle 2009-2015 yılları arasında “Çözüm Süreci” olarak anılan dönemde belirginleşmiştir. Bu süreçte, hükümet (AKP) ve PKK liderliği arasındaki görüşmeler, Kürt siyasal hareketine yönelik olumlu adımları içerirken kamuoyunda ve devlet içinde geniş bir güvenlikçi karşıtlık da ortaya çıkmıştır. Bu dönem, DEM’in tarihsel atası HDP’nin güçlenmesi ve demokratik siyasetin ön plana çıkması için zemin oluşturmuştur. Ancak, sürecin başarısızlıkla sonuçlanması ve ardından gelen sertleşme beklentilerin uyumsuzluğunu derinleştirmiştir. İktidar bloğu, güvenlik önceliklerini öne çıkararak siyasal tutsakların serbest bırakılması taleplerine direnmiş, DEM ise bu talepler üzerinden meşruluğunu sürdürme savaşımı vermiştir.

Güvenlik Paradigması ve Siyasal Baskılar: İktidar bloğunun temel siyasası, PKK ve onun siyasal uzantısı olarak gördüğü DEM’e yönelik sıkı denetim ve baskı ile “terörle savaşım” eksenindedir. Bu yaklaşım, tutsakların serbest bırakılması gibi talepleri milli güvenlik ve iç huzur açısından risk olarak algılamaktadır. Bu güvenlik paradigması, Türkiye’de demokratikleşme ile otoriterleşme arasında gerilim yaratan yapısal bir çelişkiyi temsil eder. Bu nedenle, iktidar bloğu DEM’i denetimli bir aktör olarak konumlandırmayı tercih etmekte ve taleplerin ancak sınırlı ve geri adımlar içeren biçimde karşılanabileceği mesajını vermektedir. Örneğin, “umut hakkı” gibi simgesel adımlar, kapsamlı bir serbest bırakma ve barış sürecinin önünü tıkamaktadır.

DEM’in Stratejik Pozisyonu ve Siyasal Meşruluk Arayışı: DEM, tutsakların serbest bırakılması talebini sadece bir insan hakları sorunu olarak değil aynı zamanda Kürt hareketinin demokratikleşme ve meşruluk kazanması için bir ön koşul olarak görmektedir. Bu talep, partinin tabanının beklentilerini karşılamanın yanı sıra Türkiye’de demokratik çoğulculuğun genişlemesi açısından simgesel bir öneme sahiptir. Partinin bu konudaki ısrarı, iktidar bloğunun stratejik hesaplarıyla çatışmakta, ancak aynı zamanda demokratik siyasetin sınırlarını zorlamaktadır. Bu durum, DEM’in kaldıraç aktör olma gizil gücünü artırırken siyasal riskleri de büyütmektedir.

Seçmen Davranışları ve Siyasal Etkiler: DEM’in tabanı, serbest bırakma taleplerinin karşılanmasını, partinin siyasal varlığının ve meşruluğunun temel göstergesi olarak görmekte ve bu konuda yapılacak geri adımlar ya da ödünler tabanda güven kaybına yol açmaktadır. İktidar bloğu ise bu duyarlılığı fırsata çevirmeye çalışarak, DEM’in tabanını bölmek veya etkisizleştirmek için çeşitli yönlendirme stratejileri uygulamaktadır. Bu karşılıklı beklenti ve algı çatışması Türkiye siyasasında kutuplaşmayı artırmakta ve barış sürecini zorlaştırmaktadır.

Beklentilerin uyumsuzluğu, Türkiye’de demokratikleşme ve barış sürecinin önündeki en temel engellerden biridir. Bu çelişkinin aşılması için araflar arasında güven artırıcı önlemler geliştirilmeli, kapsayıcı ve saydam görüşme süreçleri oluşturulmalı, siyasal tutsaklar konusu insan hakları çerçevesinde yeniden ele alınmalı ve toplumsal diyalog ve uzlaşı mekanizmaları güçlendirilmelidir. Bu adımlar, DEM’in kaldıraç rolünü etkin kullanması ve Türkiye’nin demokratikleşme yolunda ilerlemesi için kritik öneme sahiptir.

DEM Partisi ve İktidar Bloğu Arasında Güven Artırıcı Önlemler: Güven artırıcı önlemler, karşılıklı şüphe ve çatışmanın yoğun olduğu siyasal ortamda taraflar arasındaki iletişimi, iş birliğini ve siyasal sürecin sürdürülebilirliğini sağlamak için tasarlanmış stratejik adımlardır. Türkiye bağlamında, DEM Partisi ile iktidar bloğu (AKP-MHP ittifakı) arasında sağlıklı bir demokratik diyalog ve barış süreci için aşağıdaki temel güven artırıcı önlemler önerilebilir.

Siyasal Tutsakların Durumuna İlişkin İnsancıl Adımlar: Öncelikle, Abdullah Öcalan başta olmak üzere siyasal tutsakların sağlık, ziyaret ve iletişim haklarının iyileştirilmesi, tutsakların hukuksal süreçlerinin saydamlaştırılması ve adil yargılanma haklarının temini ve belirli bir takvim çerçevesinde siyasal tutsakların kademeli ve koşullara bağlı serbest bırakılması. Bu tür adımlar, DEM’in temel talebine duyulan saygıyı göstererek güven tesisine katkı sağlar.

Görüşme ve Diyalog Kanallarının Yeniden Açılması: Taraflar arasında doğrudan veya dolaylı görüşmelerin yeniden başlatılması, üçüncü tarafların (uluslararası gözlemciler, barış akademisyenleri, sivil toplum kuruluşları) aracılık rolü üstlenmesi, görüşme süreçlerinin kamuoyuna saydam ve düzenli biçimde aktarılması. Böylece taraflar arasında önyargı ve güvensizlik azalır.

Yasal ve Kurumsal Reformların Yaşama Geçirilmesi: Demokratik haklar ve özgürlükler alanında somut reformlar yapılması (örneğin, ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri hakları), parti kapatma davaları ve milletvekilliği düşürme gibi uygulamalardan vazgeçilmesi ve Kürt kimliği ve kültürel hakların anayasal güvence altına alınması yönünde adımlar. Bu reformlar, DEM’in siyasal alanını güvence altına alır ve siyasal kararlılığı destekler.

Toplumsal Barış ve Uzlaşı Programları: Farklı etnik ve siyasal gruplar arasında diyalog ve anlayışı artıracak eğitim, kültür ve medya projelerinin desteklenmesi, siyasal kutuplaşmayı azaltmaya yönelik ulusal uzlaşı programlarının geliştirilmesi ve yerel yönetimler ve sivil toplum ile birlikte kapsayıcı projelerin yaşama geçirilmesi. Bu tür toplumsal yaklaşımlar, uzun vadeli güven tesisine zemin hazırlar.

Siyasal İttifaklarda Karşılıklı Saygı ve Eşitlik Prensiplerinin Benimsenmesi: Muhalefet ve iktidar partilerinin DEM ile ilişkilerinde eşit ortaklık ve saygı temelinde hareket etmesi, temsil krizlerinin giderilmesi için yapıcı diyaloglar kurulması ve demokrasi kültürünün güçlendirilmesi için ortak tavırların geliştirilmesi. Bu önlemler, siyasal süreçlerde güvenin artmasına doğrudan katkı sağlar.

Sonuç olarak belirtmek gerekirse, güven artırıcı önlemler, Türkiye’de demokratikleşme ve barış sürecinin önündeki en önemli engelleri aşmak için kritik bir araçtır. DEM ile iktidar bloğu arasındaki çatışmanın yapıcı bir zemine dönüşebilmesi bu önlemlerin içten ve kararlı şekilde uygulanmasına bağlıdır. Böylece, siyasal diyalog derinleşir, demokratik kurumlar güçlenir ve toplumsal barış oluşturulur.

Yanıtlanması gereken soru ise iktidar bloku ile DEM arasındaki ilişki bir takım ödünler vererek DEM'i iktidar süresini uzatmak için kullanmak anlamına geliyor mu sorusudur. Bu ilişki belirli ödünler karşılığında DEM’in iktidar süresini uzatmak için araçsallaştırıldığı bir siyasal pazarlık ve çıkar denklemine işaret etmektedir. Ancak bu süreç, basit bir ödül-ceza mekanizmasından öte çok katmanlı stratejik hesapların yapıldığı, güven bunalımıyla kuşatılmış, kırılgan ve geçici bir ittifak ortamı olarak görülmelidir. AKP-MHP ittifakı, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, otoriter başkanlık sisteminin sürdürülebilirliğini sağlamak ve anayasal çoğunluğu elde etmek amacıyla DEM’in temsil gücüne yönelmiş durumdadır. DEM’in oy gizil gücü, özellikle batı illerindeki kritik seçim bölgelerinde ve Meclis aritmetiğinde kilit rol oynayabilecek düzeydedir. Bu nedenle iktidar bloku, DEM’i açık bir müttefik olarak değil hedefe götüren "geçici bir kanal" olarak konumlandırma eğilimindedir. İktidar kanadının dolaylı biçimde (MHP’nin sessiz onayı ya da Bahçeli’nin denetimli çıkışlarıyla) Abdullah Öcalan’ın durumuna ilişkin “umut hakkı” söylemini gündeme taşıması, DEM tabanının seferberliğini sağlamak ve Kürt seçmenin tepkisizleşmesini hedefleyen bir adımdır. Ancak bu söylemin uygulamada bir karşılığının olmaması veya yalnızca beklenti üretme düzeyinde kalması DEM açısından ciddi bir risk ve saygınlığı yitirme tehdidi oluşturur. Bu ilişki yapısal olarak asimetriktir. DEM, tarihsel olarak bastırılmış ve suç olarak görülmüş bir hareketin devamı olarak kazanımlarını korumak ve tutsakların serbest bırakılması, dil ve yerel özerklik gibi taleplerin kabul görmesi için meşruluk zeminine ihtiyaç duymaktadır. Ancak bu ihtiyaçlar, Erdoğan liderliğindeki iktidarın kurduğu güvenlikçi ve merkeziyetçi siyasal yapı ile yapısal olarak çelişmektedir. İki tarafın beklentileri kısa vadede taktiksel olarak örtüşse de (örneğin Erdoğan’ın yeniden seçilmesi, DEM’in parlamentoda daha güçlü temsili) bu örtüşme orta ve uzun vadede kaçınılmaz olarak bir çelişkiye dönüşmektedir. Zira iktidarın “milli birlik ve beka” söylemi ile DEM’in “demokratik özerklik ve kolektif kimlik tanıma” talepleri yapısal olarak bağdaşamaz. Bu nedenle, güven artırıcı önlemler alınmadıkça ve gerçek bir diyalog ve reform süreci başlamadıkça, bu ilişkinin kalıcılığı olanaklı değildir.

Sonuç olarak, iktidar bloku ile DEM arasındaki ilişki, karşılıklı çıkarlar doğrultusunda bazı ödünlerin verilmesini içerse de bu süreç özünde DEM’in siyasal sermayesinin araçsallaştırılması üzerinden yürütülen taktiksel bir iş birliğidir. Ancak bu iş birliğinin sürdürülebilirliği hem Kürt hareketi içindeki meşruluk krizini hem de iktidarın iç koalisyonundaki gerilimleri derinleştirme gizil gücüne sahiptir.

DEM Partisi’nin Stratejik Yönelimi: Araçsallaştırılma Riski mi, Demokratikleşme Odağı mı?

DEM Partisi, Türkiye’nin siyasal yapısındaki özgün yeri ve tarihsel arka planı göz önüne alındığında, temel iki yönelime açık bir konumda bulunmaktadır. Bir yandan, seçim süreçlerinde iktidar blokunun (özellikle AKP-MHP ittifakının) belirli ödünler karşılığında DEM’i destekleyici bir konuma çekme çabası dikkat çekmektedir. Bu çaba, çoğunlukla Abdullah Öcalan’ın cezaevi koşullarında iyileştirme, Kürt siyasal taleplerini kesimsel tanıma veya simgesel jestler şeklinde güven artırıcı önlemlerle şekillenmektedir. Ancak bu girişimlerin yapısal reformlardan uzak, kısa vadeli ve geçici nitelik taşıdığı açıktır. Diğer yandan, DEM’in uzun vadeli hedefleri arasında demokratikleşme, Kürt kimliğinin tanınması, yerinden yönetim ilkesine dayanan yönetişim modelleri ve özgürlükçü bir anayasa yer almaktadır. Bu hedefler, sadece Kürt yurttaşların değil, aynı zamanda Türkiye’nin bütün demokratikleşme gizil gücünün açığa çıkarılmasına hizmet etmektedir. Ancak bu noktada, DEM’in stratejik karar alıcı konumu belirleyici hale gelmektedir. Parti, araçsallaştırılma riskini göze alarak kısa vadeli ödünlerle sınırlı bir destek mi sağlayacaktır, yoksa demokratikleşme gündemini merkeze alan uzun vadeli ve ilkeli bir siyasal tutum mu alacaktır? Bu bağlamda, DEM’in stratejik yönelimi bir tarafta iktidarın ömrünü uzatmak için araçsallaştırılma riski, diğer tarafta ise Türkiye’nin yapısal demokratik dönüşümüne katkı sunacak ilkesel bir savaşım arasında bir tercihe zorlanmaktadır. Parti için ideal strateji kendi tabanının talepleriyle uyumlu biçimde kısa vadeli çıkarların ötesine geçerek Türkiye'de çoğulculuğun, hukuk devletinin ve temel hakların güçlendirilmesine odaklanan bir demokratikleşme eksenini esas almak olmalıdır. Bu yönelim, yalnızca Kürt sorununu değil aynı zamanda Türkiye’deki siyasal rejimin niteliğini de dönüştürme kapasitesine sahiptir.

DEM Partisi’nin mevcut siyasal ortamda karşı karşıya olduğu temel ikilem, kısa vadeli taktiksel kazançlar uğruna araçsallaştırılmak ile uzun vadeli stratejik hedefler doğrultusunda ilkesel bir demokratik savaşım yürütmek arasındadır. İktidar bloğunun, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasal ömrünü uzatmak amacıyla DEM’in hem seçmen tabanından hem de meclis aritmetiğinden yararlanma arzusu açıktır. Bu bağlamda DEM’e sunulabilecek ödünler (örneğin Abdullah Öcalan’ın cezaevi koşullarında iyileştirme, bazı simgesel haklar veya kültürel tanınma adımları) çoğunlukla sınırlı, denetimli ve iktidarın girişiminde kalan hamlelerdir. Böyle bir pazarlık ilişkisi içinde DEM’in konumunun araçsallaştırılma riski oldukça yüksektir. Buna karşılık, DEM’in uzun vadeli stratejik çıkarları Türkiye'nin genel demokratikleşme sürecine katkı sunmak ve Kürt sorununu yapısal ve kalıcı çözümlerle ele almak yönünde şekillenmelidir. Bu strateji, sadece Kürt yurttaşların değil, tüm Türkiye toplumunun demokratik taleplerini kapsayan, kapsayıcı bir savaşım zeminine dayanmalıdır. Bu bağlamda DEM’in, siyasal alanı daraltan otoriter pratiklere karşı diğer muhalefet partileriyle ilkesel iş birlikleri kurması, anayasal düzeyde demokratik reformları öncelemesi ve meşruluğunu yalnızca kimlik temelli taleplerle değil evrensel haklar ve özgürlükler çerçevesinde oluşturması siyasal etkisini artıracaktır. Dolayısıyla DEM Partisi’nin, taktiksel kazanımlar uğruna araçsallaştırılma riskini bertaraf edebilmesi için temel stratejisini ilkesel bir demokratikleşme gündemi üzerine kurması ve siyasal manevralarını bu çerçevede konumlandırması gerekmektedir. Bu tutum, hem Kürt sorununda kalıcı çözümler geliştirilmesine katkı sağlayacak hem de Türkiye’de otoriterliğe karşı savaşımda önemli bir kaldıraç etkisi yaratacaktır.

DEM, Öcalan'ın PKK'yı feshetme ve silah bırakması girişimine karşı çıkabilir mi?

Akademik düzlemde değerlendirildiğinde, DEM Partisi’nin Abdullah Öcalan’ın PKK’ya yönelik “silah bırakma ve örgütü feshetme” çağrısına doğrudan karşı çıkması hem ideolojik hem de siyasal meşruluk açısından oldukça sorunlu bir durum yaratır. Zira DEM’in tarihsel ve toplumsal tabanı, Kürt sorununun çözümünde şiddet dışı yollara öncelik veren, siyasal alanda temsil yoluyla savaşımı benimseyen bir yaklaşımı desteklemektedir. Bu nedenle DEM’in, silahların susması ve çatışmasızlığın kalıcı duruma gelmesi gibi temel hedeflere karşı çıkması beklenemez. Aksine bu tür bir çağrıya ilkesel olarak olumlu yaklaşması beklenir. Ancak uygulamada ve siyasal düzlemde durum daha karmaşıktır. Eğer Öcalan’ın çağrısı, iktidarla yapılmış bir pazarlığın ürünü olarak algılanır, demokratikleşmeden ve Kürt halkının siyasal haklarından ödün verilerek şekillenmişse DEM içinde bu çağrıya yönelik uzak duran ya da temkinli yaklaşan sesler yükselebilir. DEM, böyle bir durumda çağrının içeriğini, muhataplarını ve uygulanma koşullarını sorgulama hakkını saklı tutabilir. Özellikle silah bırakma sürecinin tek taraflı olması, karşılıklı güven artırıcı adımların atılmaması, Kürt sorununda yapısal reformların gündeme alınmaması gibi etmenler DEM’in bu sürece eleştirel bir tutum geliştirmesine neden olabilir. Ayrıca PKK'nın kendisinin bu çağrıya nasıl yanıt vereceği de belirleyici olacaktır. Eğer örgüt içi ayrışmalar ve itirazlar ortaya çıkarsa DEM bu sürecin sorumluluğunu doğrudan üstlenmek istemeyebilir ve tarafsız bir konumda kalmayı tercih edebilir. Bu bağlamda DEM’in tutumu, Öcalan’ın çağrısının niteliğine, kapsamına ve siyasal bağlamına bağlı olarak destekleyici, ihtiyatlı ya da eleştirel olabilir. Ancak doğrudan “karşı çıkma” gibi bir tavrı hem tabanı nezdinde hem de Türkiye kamuoyunda meşruluk krizine yol açabileceğinden DEM’in siyasal stratejisi açısından akılcı değildir. Sonuç olarak, DEM Partisi'nin Öcalan’ın PKK’nın feshi ve silah bırakması yönündeki olası çağrısına doğrudan karşı çıkması beklenmemektedir. Ancak çağrının koşullarına bağlı olarak eleştirel ya da uzak bir tutum geliştirmesi olanaklıdır. Bu tutum, partinin hem tabanını koruma hem de Türkiye kamuoyunda demokratik çözüm odaklı meşruluğunu sürdürme kaygılarıyla şekillenecektir.

DEM Partisi'nin, Abdullah Öcalan tarafından gelebilecek olası bir “PKK’nın silahsızlanması ve örgütsel yapının feshi” çağrısına yönelik tutumu, çok katmanlı siyasal ve ideolojik dinamikler çerçevesinde değerlendirilmelidir. Öncelikle, DEM’in siyasal tutumu ve kurumsal kimliği şiddet karşıtı ve demokratik siyaset zeminine dayanmaktadır. Bu nedenle, ilkesel düzlemde silahsızlanma ve çatışmasızlık yönündeki girişimlere karşı çıkması doğrudan doğruya kendi meşruluk zeminini tartışmalı hale getirecektir. Dolayısıyla DEM’in, böyle bir çağrıya kategorik olarak karşı çıkması olasılığı zayıftır. Bununla birlikte, DEM’in olası tutumunu belirleyecek temel değişken, Öcalan’ın yapacağı çağrının bağlamı, içeriği ve siyasal muhataplık ilişkileridir. Eğer çağrı, kapsamlı bir demokratikleşme sürecinin parçası olarak sunulur ve Kürt sorununun siyasal çözümüne öncelik veren, çoğulcu ve katılımcı bir yaklaşıma dayanırsa DEM bu sürece destek verebilir. Ancak çağrının, yalnızca iktidar bloğunun siyasal çıkarlarına öncelik veren, seçimleri kazanmak ya da anayasa değişiklikleri gibi iktidar odaklı hedefleri gerçekleştirmek için kullanılan dar bir pazarlık çerçevesinde gündeme gelmesi durumunda DEM bu girişime temkinli yaklaşacak ve eleştirel bir tutum benimseyecektir. Öte yandan, PKK’nın üst kadrolarının bu türden bir çağrıya nasıl yanıt vereceği de belirleyici olacaktır. Zira geçmiş deneyimler, örgüt içi hiyerarşinin tek merkezli olmadığını ve dağ kadrolarının Öcalan’ın tüm çağrılarına koşulsuz uymadığı durumların bulunduğunu göstermektedir. Bu çelişkili yapı, DEM’in siyasal manevra alanını daraltabilir ve partiyi edilgin ya da bekle-gör pozisyonuna zorlayabilir. Böyle bir durumda DEM, çatışmasızlık ve demokratikleşmeyi savunmakla birlikte, süreçte saydamlık, toplumsal meşruluk ve siyasal muhataplık ilkelerine vurgu yaparak konumunu dengelemeye çalışacaktır. Sonuç olarak, DEM Partisi açısından silah bırakma ve örgütü feshetme yönündeki bir çağrıya yönelik tutum koşulsuz destek ya da doğrudan ret ikilemi arasında değil sürecin içeriğine, aktörlerine ve hedeflerine bağlı olarak şekillenecek koşullu ve ilkeli bir tutum olacaktır. Parti, bu tür bir sürecin, Kürt halkının siyasal ve kültürel haklarının güvence altına alındığı, demokratikleşmenin derinleştirildiği bir zeminde yürütülmesini talep ederek kendi meşruluğunu korumaya ve araçsallaştırılmaya karşı direnç göstermeye çalışacaktır.

DEM Partisi’nin Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı süresinin uzatılması veya yeniden adaylığı konusundaki stratejik tutumu, çok katmanlı ve dinamik bir süreçtir. Partinin ideolojik kökenleri, tabanının beklentileri ve Türkiye siyasetindeki dengeler göz önüne alındığında, DEM’in doğrudan koşulsuz destek verme olasılığı oldukça düşüktür.

DEM, tarihsel olarak demokratikleşme ve Kürt kimliğinin tanınması gibi temel talepler üzerinden meşruluk kazanmıştır. Bu nedenle Erdoğan’ın otoriterleşme eğilimini güçlendirecek bir adımı desteklemek hem tabanında hem de kamuoyunda ciddi meşruluk kayıplarına yol açabilir. Ayrıca parti içindeki farklı görüşler ve olası çatışmalar böyle bir kararı almada önemli engeller oluşturur. Ancak, iktidar bloğunun DEM’i siyasal sürecin kilit aktörü haline getirmesi karşılıklı pazarlıkların gündeme gelmesine neden olabilir. DEM, Kürt sorununun demokratik çözümüne ilişkin somut, güvenilir ve kapsayıcı kazanımlar elde edeceği bir siyasal ortam yaratılabileceğine inanırsa koşullu ve stratejik bir destek ya da temkinli bir tutum geliştirmesi olanaklıdır. Bu, parti açısından uzun vadede meşruluğunu koruma ve siyasal etkinliğini artırma yolunda bir manevra alanı sunabilir.  Sonuç olarak, DEM’in Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı süresinin uzatılması veya yeniden adaylığına doğrudan destek vermesi değil, daha çok koşullu, stratejik ve tabanla uyumlu bir tavır alması beklenmelidir. Bu tavır Türkiye’nin demokratikleşme süreciyle paralel ilerleyen ve Kürt sorununa yapısal çözümler üreten bir dönüşüm bağlamında şekillenebilir. Aksi halde, DEM için araçsallaşma ve meşruluk kaybı riski yüksek olacaktır.

DEM Partisi’nin anayasa değişikliği ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görev süresinin uzatılmasına ilişkin vereceği karar Türkiye’nin mevcut siyasal ortamında oldukça karmaşık ve çok katmanlı bir değerlendirmeyi gerektirmektedir. Parti, ideolojik temelinden ve tarihsel meşruluğundan hareketle doğrudan ve koşulsuz bir destek vermekten kaçınacaktır. Bunun temel nedeni, Erdoğan’ın görev süresinin uzatılmasının Türkiye’de otoriterleşme sürecini pekiştirme riski taşıması ve DEM’in siyasal tabanının demokratikleşme talepleriyle çelişmesidir.

Öte yandan, DEM’in bu konudaki tutumu, söz konusu anayasa değişikliği teklifinin kapsamı, içeriği ve süreçte elde edilebilecek demokratik kazanımlar ile doğrudan ilişkilidir. Eğer değişiklik süreci, Kürt sorununun demokratik ve yapısal çözümlerine ilişkin somut adımlar, siyasal tutukluların serbest bırakılması, yerel yönetimlere ilişkin yetkilerin artırılması gibi güven artırıcı ve kapsayıcı unsurlar içerirse DEM stratejik bir yaklaşımla destek verme olanağını değerlendirebilir. Bu durum, parti açısından tabanla uyumlu hareket etmek ve siyasal meşruluğunu korumak açısından belirleyici olacaktır. DEM’in karar alma mekanizmaları parti içi çoğulcu tartışmalar, taban katılımı ve ittifak ilişkilerinin etkisiyle şekillenecek ve parti bu konuda temkinli, katılımcı ve dengeli bir strateji izleme eğiliminde olacaktır. Ayrıca, muhalefet bloklarıyla eş güdüm ve demokratikleşme ekseninde ortak hareket etme arayışı, DEM’in konumunu daha da belirginleştirecektir. Sonuç olarak, DEM Partisi’nin anayasa değişikliği ve Erdoğan’ın görev süresinin uzatılmasına ilişkin kararı koşullara bağlı, stratejik ve tabanın demokratik talepleriyle uyumlu olacak şekilde şekillenecek ve doğrudan destek verme olasılığı düşük kalmakla birlikte, siyasal pazarlıkların sonucu olarak kesimsel veya koşullu destek olasılığı gündemde bulunacaktır. Bu yaklaşım hem DEM’in siyasal varlığını koruma hem de Türkiye’nin demokratikleşme sürecine katkı sunma hedefleri doğrultusunda hareket ettiğinin göstergesidir. Akademik çerçevede değerlendirdiğimizde, DEM Partisi’nin anayasa değişikliği ve Erdoğan’ın görev süresinin uzatılmasına mutlak veya koşulsuz destek vereceği sonucuna varmak doğru değildir. DEM’in bu konuda karar verirken çok sayıda iç ve dış etmeni, özellikle tabanının demokratikleşme taleplerini, siyasal ortamı ve olası demokratik kazanımları göz önünde bulunduracağı beklenmelidir. Dolayısıyla, DEM’in stratejik, koşullu ve temkinli bir tutum benimsemesi beklenir. Bu, kimi durumlarda destek, kimi durumlarda karşı duruş ya da bekle-gör siyasası olabilir. Destek vermesi, ancak somut demokratik reformlar, Kürt sorununa kalıcı ve kapsayıcı çözümler, siyasal tutukluların serbest bırakılması gibi güven artırıcı önlemler gibi şartların yerine getirilmesi durumunda gündeme gelebilir. Kısaca ifade etmek gerekirse, DEM’in destek vermesi kesin veya otomatik değildir. Karar, koşulların oluşmasına ve siyasal dengeye bağlıdır. Aksi halde destek vermesi parti için siyasal ve meşruluk açısından büyük risk taşır.

Türkiye’nin siyasal yapısı, son yıllarda artan otoriterleşme eğilimleri, kutuplaşma ve demokratik gerileme dinamikleriyle şekillenmektedir. Bu bağlamda, DEM Partisi’nin konumu ve rolü ülkenin siyasal geleceği açısından kritik öneme sahiptir. DEM, tarihsel olarak Kürt hareketinin demokratik siyaset ekseninde temsilcisi olarak ortaya çıkmış ancak bugün iktidar blokları tarafından hem bir kaldıraç hem de stratejik araç olarak konumlandırılmaya çalışılmaktadır.

Yapılan çözümlemeler göstermektedir ki, DEM’in karşı karşıya olduğu temel ikilem kısa vadeli siyasal çıkarlar uğruna araçsallaştırılmak ile ilkesel ve uzun vadeli demokratikleşme savaşımına odaklanmak arasında bir tercih yapmaktır. İktidar bloğunun, Erdoğan’ın siyasal ömrünü uzatmak amacıyla DEM’in parlamentodaki ve seçimlerdeki etkisini kullanma arayışı partinin stratejik alanını daraltmakta ve onu siyasal pazarlıkların odağı durumuna getirmektedir. Ancak DEM’in tabanı, demokratik haklar, özgürlükler ve Kürt kimliğinin tanınması gibi temel taleplerini korumakta kararlıdır ve bu taleplerin görmezden gelinmesi halinde partinin meşruluğunu ciddi biçimde zedeleyeceği açıktır.

DEM’in Erdoğan’ın görev süresinin uzatılması ve anayasa değişiklikleri gibi kritik konulardaki kararı, siyasal ortamın yanı sıra partinin iç dinamikleri, taban beklentileri ve muhalefetle olan ilişkileri tarafından belirlenmektedir. Partinin bu süreçte izleyeceği strateji Türkiye’de demokratikleşme sürecinin hem simgesel hem de yapısal kazanımlarını gözeterek şekillenmelidir. Doğrudan ve koşulsuz bir destek, DEM’in siyasal varlığı ve toplumsal meşruluğu açısından risk taşırken koşullu, stratejik ve ilkeli bir tavır, partiyi hem kalıcı demokratik dönüşümün savunucusu hem de Türkiye siyasetinde etkili bir aktör konumuna taşıyabilir.

Sonuç olarak, DEM Partisi’nin Türkiye siyasetindeki rolü, sadece Kürt sorununa yönelik değil, aynı zamanda ülkenin demokratikleşme gizil gücünü açığa çıkarma kapasitesiyle de ölçülmelidir. DEM, araçsallaştırılma riskine karşı koyarak demokratikleşmeyi merkeze alan bir siyasal bakış açısı geliştirmek durumundadır. Bu bakış açısı Türkiye’de çoğulculuk, hukuk devleti ve temel hakların güçlendirilmesi yönünde atılacak adımlar için kritik bir itici güç olabilir. Böylece DEM hem kendi hareketinin meşruluğunu sürdürebilir hem de Türkiye’nin demokratik geleceğine anlamlı katkılar sunabilir.

Akademik bir bakış açısından baktığımızda, DEM Partisi’nin Türkiye siyasetindeki konumu basitçe “kaldıraç” ya da “araç” olarak tanımlanamayacak kadar karmaşık ve çok katmanlıdır. Bir yandan, iktidar bloğunun stratejik çıkarları doğrultusunda DEM özellikle meclis içi dengeler ve seçim sonuçları açısından bir kaldıraç işlevi görebilir. Bu anlamda, iktidar Erdoğan’ın siyasal süresini uzatmak, anayasal değişiklikleri yaşama geçirmek veya Kürt sorununa ilişkin denetimle bir çözüm süreci yönetmek için DEM’in desteğine gereksinim duyabilir. Böylece DEM, iktidar için geçici ve taktiksel bir güç merkezi haline gelir. Ancak öte yandan, DEM Partisi sadece bir araçtan ibaret değildir. Tarihsel temelleri, tabanının demokratikleşme, Kürt kimliğinin tanınması, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi talepleri üzerine kurulmuştur. Bu nedenle DEM, siyasal temsil, toplumsal hareket ve demokratik dönüşüm açısından bağımsız ve etkili bir aktör olarak değerlendirilmeli ve Türkiye’nin demokratikleşme sürecine yön verebilecek gizil güce sahip bir siyasal güç olarak ele alınmalıdır. Sonuç olarak, DEM, iktidarın kısa vadeli çıkarları için kullanılma riski taşısa da kendi stratejik tercihleri, tabanının talepleri ve demokratikleşme hedefleri doğrultusunda ne tam bir kaldıraç ne de sadece bir araç olarak kalmayacaktır. DEM daha çok dönüştürücü ve dengeleyici bir aktör olma gizil gücüne sahiptir. Bu gizil gücün gerçekleşmesi DEM’in siyasal özerkliğini korumasına, demokratikleşme gündemine öncelik vermesine ve siyasal manevralarını ilkelerle uyumlu şekilde yönetmesine bağlıdır. Aksi takdirde, araçsallaştırılması ve etkinliğinin zayıflaması kaçınılmaz olacaktır.

GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Bu çalışma, Türkiye’de giderek otoriterleşen siyasal düzlemde Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM) rolünü, “kaldıraç aktör” ile “araçsallaştırılmış unsur” ikilemi üzerinden çözümlemeyi amaçlamıştır. DEM’in Türkiye siyasetinde üstlendiği yer yalnızca temsil ettiği Kürt seçmen kitlesiyle sınırlı değildir aynı zamanda otoriterleşen rejimin, muhalefetin parçalı yapısının ve toplumsal meşruluk savaşımının merkezinde yer alan stratejik bir konumlanmaya işaret etmektedir. Çalışma, DEM’in demokratikleşme eksenli bir siyasal bakış açısı sunma gizil gücü ile iktidar bloğu tarafından belirli ödünler karşılığında araçsallaştırılma riski arasında gidip gelen bir belirsizlik alanında hareket ettiğini ortaya koymuştur. Bu belirsizlik yalnızca dışsal siyasal baskıların değil aynı zamanda partinin kendi iç stratejik yönelimlerinin, taban taleplerinin ve ideolojik konumunun da bir sonucudur.

DEM Partisi, demokratik temsil, çoğulculuk ve eşit yurttaşlık ilkeleri çerçevesinde Türkiye’nin demokratikleşme sürecine katkı sunabilecek gizil gücüne sahiptir. Ancak bu potansiyelin yaşama geçirilebilmesi partinin baskıcı devlet mekanizmalarına karşı direnç gösterebilme kapasitesine, muhalefet bloklarıyla kuracağı eşitlikçi ittifaklara ve toplumsal meşruluğunu kimlik siyasetiyle sınırlamadan genişletebilmesine bağlıdır.

Öte yandan, iktidar bloğu DEM’i bir yandan bastırırken bir yandan da pazarlık konusu durumuna getirerek siyasal manevra alanını daraltmakta ve partiyi seçimsel ve anayasal hedefleri için işlevsel bir araç olarak kullanma eğilimi göstermektedir. Bu çerçevede, Öcalan’ın konumu, “umut hakkı” gibi girişimler ve anayasa değişikliği tartışmaları DEM’in kaldıraç gücünü hem artırmakta hem de riskli bir meşruluk krizine zemin hazırlamaktadır.

DEM’in geleceği, bu ikili baskı ve fırsat alanlarını nasıl yöneteceğine, siyasal ilkelere ne ölçüde sadık kalacağına ve toplumsal talepleri ne ölçüde kapsayıcı bir programa dönüştürebileceğine bağlıdır. Partinin Erdoğan’ın görev süresinin uzatılması gibi kritik konularda alacağı tutum, sadece kendi siyasal geleceğini değil Türkiye’deki rejimin geleceğini de doğrudan etkileyebilecek niteliktedir.

Sonuç olarak, DEM Partisi, Türkiye’de siyasal denklemlerin yeniden kurulduğu bu dönemde, yalnızca bir temsil gücü değil, aynı zamanda siyasal sistemin yeniden yapılandırılmasında etkili olabilecek bir kaldıraçtır. Ancak bu kaldıraç rolünün araçsallaştırmaya dönüşmemesi için parti içi stratejik netlik, dış aktörlerle dengeli ilişkiler ve demokratik ilkelere dayalı bir siyasal duruş elzemdir. Aksi halde, DEM’in mevcut gücü geçici bir araçsallık düzeyinde kalacak ve Türkiye demokrasisi adına bir fırsat penceresi daha kapanmış olacaktır.


 

KAYNAKÇA

Kitaplar ve Kuramsal Kaynaklar

Foucault, M. (1980). Power/Knowledge: Selected Interviews and Other Writings, 1972–1977 (C. Gordon, Ed.). Pantheon Books.

Lederach, J. P. (1997). Building peace: Sustainable reconciliation in divided societies. United States Institute of Peace Press.

Pitkin, H. F. (1967). The concept of representation. University of California Press.

Sartori, G. (1976). Parties and party systems: A framework for analysis. Cambridge University Press.

Taylor, C. (1994). Multiculturalism: Examining the politics of recognition (A. Gutmann, Ed.). Princeton University Press.

Lijphart, A. (1999). Patterns of democracy: Government forms and performance in thirty-six countries. Yale University Press.

Türkiye’ye Özgü Akademik Yayınlar

Baykan, T. S. (2020). HDP ve Kürt siyaseti: Kimlik, temsil, demokrasi. Toplum ve Bilim, (151), 44–77.

Gümüşçü, Ş., & Esen, B. (2022). Turkey’s authoritarian turn: The rise of populist majoritarianism. South European Society and Politics, 27(1), 1–23. https://doi.org/10.1080/13608746.2022.2032796

Güneş, C. (2012). The Kurdish national movement in Turkey: From protest to resistance. Routledge.

Kuru, A. T. (2019). Laiklik, din ve devlet: Türkiye ve Fransa’da karşılaştırmalı bir analiz. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Raporlar ve Kurumsal Belgeler

Human Rights Watch. (2023). Turkey: Crackdown on opposition continues. https://www.hrw.org

International Crisis Group. (2023). Turkey’s PKK conflict: A political solution still possible? https://www.crisisgroup.org

Türkiye Büyük Millet Meclisi. (2023–2024). Genel kurul tutanakları. https://www.tbmm.gov.tr

Venedik Komisyonu. (2017). Opinion on the amendments to the Constitution of Turkey. Avrupa Konseyi. https://www.venice.coe.int

TESEV. (Çeşitli yıllar). Demokratikleşme programı raporları. https://www.tesev.org.tr

Basın ve Söylem Çözümlemesi İçin

BBC Türkçe. (2024). Erdoğan, Öcalan ve seçim stratejileri. https://www.bbc.com/turkce

DW Türkçe. (2023). DEM Partisi’nin yumuşama politikalarına tepkisi. https://www.dw.com/tr

Medyascope. (2024). DEM Parti Sözcüsü ile özel söyleşi. https://www.medyascope.tv

T24. (2024). Türkiye’de anayasa tartışmaları ve DEM’in pozisyonu. https://www.t24.com.tr

Gazete Duvar. (2023). Abdullah Öcalan ve çözüm süreci: Geri döner mi? https://www.gazeteduvar.com.tr

 

Hiç yorum yok: