Süveyda’da Dürzi-Bedevi Gerilimi ve
Son Gelişmeler
Prof. Dr. Firuz Demir
Yaşamış
GİRİŞ
2025 yılının
Temmuz ayı içerisinde Suriye’nin güney vilayetlerinden Süveyda’da patlak veren
silahlı çatışmalar Dürzi topluluğu ile Bedevi gruplar arasında süregelen
sosyo-ekonomik ve güvenlik temelli gerilimlerin şiddetli bir görüntüsü olarak
ortaya çıkmıştır. 13 Temmuz'da Dürzi bir pazarcının Bedevi silahlı unsurlar
tarafından kaçırılmasıyla başlayan olaylar kısa süre içinde iki taraf arasında
ağır silahların kullanıldığı yoğun çatışmalara dönüşmüş ve hem kent merkezinde
hem de kırsal çevrede büyük can kayıplarına yol açmıştır. Bu çatışmaların arka
planında, bölgedeki uzun süreli kararsızlık, güvenlik boşluğu, ekonomik
gerileme ve etnik-mezhepsel kırılganlıklar yatmaktadır. Suriye iç savaşının
başından itibaren, devlet otoritesinin Süveyda gibi çevre ve uç bölgelerde
zayıflaması, yerel silahlı yapıların öne çıkmasına ve adeta mikro egemenlik
alanlarının oluşmasına neden olmuştur. Bu süreçte Dürzi topluluğu içerisinde “Onur
Adamları” (Rical el-Kerame) gibi milis gruplar, güvenlik boşluğunu
doldurmak ve topluluğun kendi iç düzenini korumak amacıyla silahlı örgütlere
dönüşmüş ve Bedevi aşiretleri ise zamanla hem rejimle hem de örgütlü suç
gruplarıyla bağlantılı duruma gelmiştir.
Çatışmaların
denetimden çıkması üzerine Suriye Arap Cumhuriyeti hükümeti, 15 Temmuz
itibarıyla Süveyda’ya askeri birlikler sevk ederek şehir merkezine giriş
yapmıştır. Bu müdahale, resmi söylemde “kamu düzenini sağlama” amacıyla
gerekçelendirilmişse de yerel topluluklar tarafından rejimin uzun süredir
uzaktan yönettiği Süveyda üzerinde yeniden mutlak denetim kurma girişimi olarak
yorumlanmıştır. Müdahale sırasında Suriye ordusunun topçu atışları ve ağır
silahlarla gerçekleştirdiği operasyonlar sonucunda farklı kaynaklara göre en az
166 ila 200 arasında insan yaşamını yitirmiştir. Ölümler yalnızca çatışan
taraflarla sınırlı kalmamış ve çok sayıda sivil de doğrudan hedef alınmış ya da
çapraz ateşte kalmıştır. Gözaltına alınanların infaz edildiğine dair çeşitli
görgü tanıklıkları ve belgeler uluslararası kamuoyuna yansımıştır.
Bu
gelişmelerin ardından bölgedeki gerilimin daha da yükselmesine yol açan bir
diğer önemli unsur ise İsrail’in doğrudan müdahalesidir. İsrail Hava Kuvvetleri
14–15 Temmuz tarihleri arasında Süveyda çevresinde konuşlu Suriye ordu
birliklerini hedef alarak bir dizi hava saldırısı gerçekleştirmiştir. Tel Aviv
yönetimi bu operasyonları “Süveyda’daki Dürzi azınlığı koruma” gerekçesiyle
savunmuş ve Suriye hükümetini, ülkenin güneyinde sivillere yönelik sistemli
şiddet uygulamakla suçlamıştır. Bu durum, Suriye'de halen devam eden devlet
egemenliğinin parçalanmış yapısını ve dış aktörlerin etnik-mezhepsel gerilimler
üzerinden müdahalede bulunma eğilimlerini gözler önüne sermektedir.
Dürziler ile
Bedeviler arasındaki bu son çatışma dalgası Suriye’de iç savaş sonrası dönemin
etnik-toplumsal ve yönetsel sorunlarının çözülmemiş olduğunu açık biçimde
göstermektedir. Aynı zamanda, Dürzi topluluğu içerisinde devletle ilişkilerde
derinleşen bir yabancılaşma ve özerklik arayışı ortaya çıkarken Bedevi
topluluklar ise ya suç ekonomisi ile bütünleşmekte ya da rejimin çeşitli vekil
mekanizmaları aracılığıyla araçsallaştırılmaktadır.
Bu bağlamda,
Temmuz 2025’te yaşanan Süveyda merkezli gelişmeler yalnızca yerel bir güvenlik
krizinin ötesine geçerek Suriye'nin yeni rejimi altında da merkezi otoritenin
toplumsal barışı sağlamaktaki yetersizliğini, etnik ve mezhepsel dengeleri
yönetmedeki kırılganlığını ve ülke içinde devletin tekil ve kapsayıcı bir
egemenlik üretme yeteneğinden uzak olduğunu gözler önüne sermektedir.
ÇÖZÜMLEME
Süveyda’nın
Sosyolojik Yapısı: Dürzi ve Bedevi Topluluklar Arasındaki Gerilim Dinamikleri
Suriye’nin
güneyinde, Ürdün sınırına yakın bir bölgede yer alan Süveyda vilayeti, tarihsel
olarak ülkenin en homojen mezhepsel yapıya sahip bölgelerinden biri olarak
kabul edilmiştir. Vilayet nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan Dürziler 11.
yüzyıldan bu yana Ortadoğu’da varlığını sürdüren ve Batıni yorumlara dayalı
özgün bir İslami mezhep yapısına sahip, azınlık bir dinsel-etnik topluluktur.
Dürziler, özellikle Suriye’deki modern ulus-devletleşme sürecinde hem kendi
topluluklarını korumak hem de merkezi otoriteyle olabildiğince çatışmadan
kaçınmak amacıyla iç dayanışma, toplumsal kapalı devrelik ve askeri öz savunma uygulamaları
geliştirmişlerdir. Bu yönüyle, Süveyda’da yerleşik Dürzi toplumu, hem
sosyolojik olarak güçlü bir iç örgütlenme kapasitesine sahiptir hem de
dışlayıcı bir kimlik bilinciyle bölgesel özerkliğini tarihsel olarak koruma
eğilimindedir.
Bu kapalı ve
korunaklı yapının karşısında bölge kırsalında yarı-göçebe veya yarı-yerleşik
şekilde yaşayan Bedevi topluluklar farklı bir toplumsal örgütlenme biçemini
eder. Bedevi aşiretleri, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
merkezi devletin yerleşik düzene geçirme siyasalarına maruz kalmış ve bunun
sonucunda kısmen kent çeperlerine yerleşmiş ancak büyük ölçüde sayıları azalmış,
toplumsal dışlanmışlık yaşamış ve çoğu zaman güvencesiz bir geçim ekonomisine
bağımlı duruma gelmiştir. Çağdaş devlet kurumlarıyla bütünleşmesi sınırlı kalan
bu topluluklar ekonomik krizlerin, su kıtlığının ve işsizliğin yoğunlaştığı
dönemlerde özellikle uyuşturucu kaçakçılığı, fidye karşılığı adam kaçırma ve
silah ticareti gibi yarı-hukuksal veya açık suç etkinliklerine yönelmiştir.
Bu iki
topluluk arasındaki karşıtlık yalnızca sosyoekonomik farklılıklara değil aynı
zamanda kültürel değerler, yerel ait olma ve devletle kurulan ilişkiler
açısından da keskin bir ayrıma dayanmaktadır. Dürzi toplumu, eğitimli, örgütlü
ve kentli bir imajla anılırken Bedeviler çoğu zaman devlet siyasalarının
başarısız olduğu, kendi adalet ve geçim düzenini kurmaya zorlanan dışlanmış bir
grup olarak görülmektedir. Bu algı farkı, karşılıklı önyargıları ve
güvensizliği pekiştirmekte ve küçük çaplı anlaşmazlıkların bile hızla silahlı
çatışmalara dönüşmesine neden olmaktadır.
Suriye iç
savaşı sürecinde devlet otoritesinin parçalanması, güvenlik kurumlarının
çözülmesi ve rejimin belirli bölgelerde “vekil aktörlerle yönetim” modeline
yönelmesi bu iki topluluk arasında asimetrik güç dengelerini daha da kırılgan
hale getirmiştir. Rejime yakın duran ya da ondan doğrudan fayda sağlayan bazı
Bedevi gruplar Dürzi bölgelerine yönelik saldırılarda daha cesur davranmış ve
buna karşılık Dürziler kendi öz yönetim yapılarını daha sert biçimde güçlendirmişlerdir.
Böylece karşılıklı olarak birbirlerine hoşgörüyle yaklaşma ve çatışma eşiği
düşmüş, şiddet istisna değil tekrar eden bir kriz biçimi haline gelmiştir.
Bütün bu
toplumsal dinamikler göz önüne alındığında Temmuz 2025’teki Süveyda olayları
sadece bir güvenlik sorunu olarak değil aynı zamanda yapısal eşitsizliklerin,
toplumsal dışlanmanın ve devletin bölgesel yönetim başarısızlığının doğrudan
sonucu olarak değerlendirilmelidir. Bu çerçevede, çatışmaların yalnızca askeri
yöntemlerle bastırılması değil toplumsal uzlaşmayı ve adil kaynak dağılımını
merkeze alan bir yaklaşımla yeniden ele alınması gerekmektedir.
Bölgesel
ve Uluslararası Tepkiler: Süveyda Olaylarının Dış Boyutu
Temmuz
2025’te Süveyda’da patlak veren Dürzi-Bedevi çatışmaları, kısa sürede
Suriye’nin iç sorunu olmaktan çıkmış ve bölgesel ve küresel güçlerin dikkatini
çeken bir güvenlik ve insancıl kriz durumuna dönüşmüştür. Çatışmaların hem
etnik-mezhepsel bir kimlik taşıması hem de sınır bölgelerinde yaşanması birçok
dış aktörün doğrudan veya dolaylı biçimde tavır almasına neden olmuştur.
Süveyda’daki gelişmeler, özellikle İsrail, Ürdün, Türkiye ve ABD’nin farklı
reflekslerini tetiklemiş ve bu ülkelerin Suriye’ye yönelik jeopolitik tavırları
yeniden şekillenmeye başlamıştır.
İsrail:
Müdahaleci Koruma Politikası
Süveyda’daki
olaylara en doğrudan ve sert müdahaleyi gerçekleştiren aktör İsrail olmuştur.
İsrail hükümeti, Suriye ordusunun Süveyda’ya girmesi ve Dürzi sivillere yönelik
ağır silah kullanımı savları üzerine, 14–15 Temmuz tarihlerinde Suriye hükümet
güçlerini hedef alan hava saldırıları düzenlemiştir. Bu operasyonlar, İsrail’in
1967’de işgal ettiği Golan Tepeleri’nin hemen karşısında yaşanan bir kriz
karşısında “Dürzi toplumunun güvenliğini sağlama” gerekçesiyle
gerçekleştirilmiş ve Tel Aviv yönetimi, Dürzi topluluğunun İsrail vatandaşları
arasında da önemli bir konumda bulunduğunu vurgulayarak bu müdahaleyi
meşrulaştırmıştır. Ancak İsrail’in müdahalesi yalnızca insancıl kaygılarla
açıklanamaz. Süveyda’daki kararsızlık İran destekli Şii milislerin veya Suriye
rejiminin güney sınır çizgisinde etki sağlama olasılığını gündeme getirmiştir.
Bu durum, İsrail’in İran karşıtı güvenlik doktriniyle doğrudan ilişkilidir.
Dolayısıyla İsrail’in müdahalesi hem Dürzi topluluğu nezdinde sempati üretmeye
hem de İran etkisini sınırlamaya yönelik çok katmanlı bir stratejinin
parçasıdır.
Ürdün:
Sınır Güvenliği ve Göçmen Endişesi
Ürdün,
Süveyda’daki çatışmaların doğrudan sınır komşusu olarak en fazla etkilenen
ülkelerden biridir. Süveyda’daki kararsızlık, geçmişte olduğu gibi yeni bir
Dürzi göçmen dalgası olasılığını ortaya çıkarmış ve sınır güvenliği
önlemlerinin artırılmasına neden olmuştur. Ürdün hükümeti açıklamalarında
çatışmalardan “derin endişe” duyduğunu belirtmiş ancak doğrudan bir müdahalede
bulunmamıştır. Bununla birlikte Ürdün İsrail ile eş güdümlü olarak Suriye’nin
güneyindeki gelişmeleri sessizce desteklemekte ve bu çerçevede hem insancıl
yardım koridorları oluşturulmasına hem de sınır bölgesinde Dürzilerin
güvenliğine yönelik istihbarat paylaşımına sıcak bakmaktadır. Ürdün’ün temel
önceliği sınır ötesi kararsızlığın kendi iç güvenliğini tehdit etmesini
önlemektir.
Türkiye:
Temkinli Gözlem ve Stratejik Bekleme
Türkiye,
Süveyda olaylarına ilişkin doğrudan bir askeri ya da diplomatik müdahalede
bulunmamış olmakla birlikte gelişmeleri yakından izleyen aktörler arasında yer
almıştır. Ankara, yeni Suriye rejimiyle geliştirdiği stratejik ilişkiler
çerçevesinde özellikle etnik-mezhepsel temelli iç çatışmaların rejimin meşruluğunu
zedelediğini düşünmekte ve bu durumun orta vadede Suriye’nin yeniden
yapılandırılması sürecini zorlaştıracağının farkındadır. Türkiye açısından
Dürzi toplumu ne Selefi gruplarla özdeşleştirilebilecek bir dinsel yapıdadır ve
ne de Esad dönemindeki statükocu çizgisine tamamen sadık kalmaktadır. Bu
nedenle Süveyda’daki gelişmeler Türkiye'nin Suriye siyasası bağlamında bir
sınama alanı oluşturmakta ve olası bir Dürzi-İsrail yakınlaşması veya Suriye
rejiminin güneyde mutlak otorite kurması gibi olasılıkların dikkatle
gözlemlenmesine neden olmaktadır.
ABD:
Sınırlı İlgi, İkili İkilem
ABD, 2025
yılı itibarıyla Suriye’deki askeri varlığını büyük ölçüde sınırlamış olsa da
SDG/YPG üzerinden doğrudan etkili olmaya devam etmektedir. Süveyda’daki
olaylara dair ilk açıklamalar “şiddetin azaltılması ve sivillerin korunması”
çağrısı ile sınırlı kalmış ve Washington yönetimi doğrudan bir tavır
almamıştır. Bunun temel nedeni Dürzi topluluğunun ABD’nin mevcut Ortadoğu
stratejisi içinde ikincil bir önemde bulunması ve daha çok İsrail ile eş
güdümlü biçimde hareket edilmesidir. Ancak ABD’deki bazı Dürzi diasporası
çevrelerinin baskısı ile Kongre üyelerinin konuya dikkat çekmesi olasılığı
Washington’un bu çatışmaları ileride insancıl müdahale söylemiyle gündemine
almasına neden olabilir. Bu da Suriye'nin güneyinde Batılı aktörlerin daha
doğrudan bir tavır alabileceği yeni bir jeopolitik açılım anlamına gelebilir.
GENEL
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Temmuz 2025
Süveyda olayları Suriye’nin iç dinamiklerinin halen dış aktörlerin
refleksleriyle şekillenmeye devam ettiğini göstermektedir. İsrail’in doğrudan
müdahalesi Ürdün’ün sınır güvenliği refleksi, Türkiye’nin stratejik denge
arayışı ve ABD’nin düşük yoğunluklu ilgisi bu olayın çok katmanlı bir dış siyasa
sorununa dönüştüğünü ortaya koymaktadır. Olaylar, yalnızca Süveyda’nın iç kararlılığını
değil aynı zamanda Suriye’nin güneyinde ortaya çıkabilecek yeni güç boşlukları
ve etki sağlama savaşımlarını da tetikleyebilecek niteliktedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder