Nitel
Araştırmalarda Yeni Yöntem: Sürekli
Özelleştirilmiş Sosyopolitik Çözümleme (SÖSÇ)
Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış
Öz
Bu bildiri,
toplumsal ve siyasal dönüşümleri çözümlemek etmek üzere geliştirilen yenilikçi
bir araştırma yöntemi olan “Sürekli Özelleştirilmiş Sosyopolitik Çözümleme
Modeli”ni tanıtmaktadır. Yöntem, toplumsal yapılar ile siyasal karar süreçleri
arasındaki karşılıklı etkileşimi dinamik, çok katmanlı ve sürekli izlenebilir
bir çerçevede ele alır. Geleneksel çözümleme yaklaşımlarının durağan ve bütüncü
doğasına karşı, bu model özelleştirilmiş ölçütler ve geri besleme döngüleri
aracılığıyla her bağlama özgü çözümleme olanakları sunar. Bildiri, yöntemin
kuramsal temellerini, uygulama alanlarını ve araştırmacıya sağladığı esnekliği
ayrıntılı biçimde ele almakta ve özellikle otoriterleşme, demokratik gerileme
ve kurumsal çözülme gibi güncel siyasal olguların çözümlemesinde sunduğu üstünlükleri
vurgulamaktadır. Yöntem hem nitel hem nicel tekniklerle uyumlu biçimde
çalışacak şekilde tasarlanmıştır. Bu yönüyle akademik araştırmalarda yeni bir
çözümleme olanağı kazandırmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Araştırma yöntemi, sosyopolitik çözümleme,
dinamik modelleme, politik dönüşüm, bağlama özgülük
Abstract
This paper introduces an
innovative research method called the Continuous Customized Sociopolitical
Analysis Model, developed to analyze social and political transformations. The
method addresses the reciprocal interaction between social structures and political
decision-making processes within a dynamic, multilayered, and continuously
traceable framework. In contrast to the static and holistic nature of
traditional analytical approaches, this model offers context-specific
analytical possibilities through customized criteria and feedback loops. The
paper examines the theoretical foundations, application areas, and the
methodological flexibility this model provides to researchers. It particularly
highlights the model's strengths in analyzing contemporary political phenomena
such as authoritarianism, democratic backsliding, and institutional erosion.
The method is designed to be compatible with both qualitative and quantitative
techniques. In this respect, it offers a novel analytical alternative for
academic research.
Keywords: Research method, sociopolitical analysis, dynamic modeling, political
transformation, contextual specificity
GİRİŞ
Toplumsal ve siyasal yapıların
çözümlenmesinde kullanılan araştırma yöntemleri, çoğu zaman belirli tarihsel ve
kuramsal çerçevelerin sınırları içinde şekillenmektedir. Ancak dinamik, çok
katmanlı ve sürekli değişen bağlamlarda, bu yöntemlerin sabit yapıları
çoğunlukla gerçekliği tam anlamıyla yakalamakta yetersiz kalmaktadır. Özellikle
çatışmalı bölgelerde, devlet dışı aktörlerin yükseldiği, uluslararası
müdahalelerin süreklilik kazandığı ve yerel güç dengelerinin sık sık yeniden
şekillendiği durumlarda, sosyopolitik çözümlemeler için daha esnek ve bağlama
duyarlı yaklaşımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu makale, bu gereksinime yanıt
olarak yazar tarafından geliştirilen ‘Sürekli Özelleştirilmiş Sosyopolitik
Çözümleme Modeli’ni (SÖSÇ MODELİ) tanıtmayı amaçlamaktadır. SÖSÇ MODELİ
araştırma sürecinde durağan, değişmez çözümleme şablonları kullanmak yerine;
bağlamın sunduğu verileri dinamik biçimde yeniden yorumlayan, sürekli
güncellenen ve çok katmanlı çözümleme mantığıyla çalışan bir araştırma
yaklaşımıdır. Modelin temel varsayımı, toplumsal ve siyasal yapıların, sabit
değişkenlerden ziyade süreç, etkileşim ve bağlam içinde anlam kazandığı
yönündedir. Çalışmada, SÖSÇ MODELİ 'nin kuramsal dayanakları ve uygulama
adımları açıklanacak, modelin özellikle Suriye bağlamındaki çözümleyici gücü
örneklendirilecek ve son olarak modelin sosyal bilimler yazınına katkısı
tartışılacaktır.
KLASİK ÇATIŞMA
KURAMLARI
Klasik çatışma kuramları,
toplumsal yapıyı ve ilişkileri anlamak için kullanılan kuramlardır ve
genellikle toplumdaki eşitsizlikler ve güç mücadeleleri üzerinden çatışmaları
inceler. Bu kuramlar, toplumların dinamiklerini ve çatışma süreçlerini
açıklamak için önemli bir temel oluşturur. Klasik çatışma kuramları genellikle
Marksist ve Max Weber’ci yaklaşımlar etrafında şekillenir.
Marksist Çatışma Kuramı: Karl Marx'ın düşüncelerine dayanan bu kuram
toplumdaki çatışmanın sınıf ayrımları ve ekonomik güç ilişkileri üzerinden
şekillendiğini öne sürer. Marx'a göre, toplumlar, egemen sınıf ile ezilen sınıf
arasındaki çatışmalarla tanımlanır. Bu çatışmaların temelinde ekonomik yapılar
(özellikle üretim araçları üzerindeki denetim) yatar. Kapitalizmde, burjuvazi
(işveren sınıfı) ile proletarya (işçi sınıfı) arasındaki çatışma, toplumsal
değişim ve devrimlerin temel itici gücü olarak görülür. (Schmidt, 1977).
Weberci Çatışma Kuramı: Max Weber, toplumsal çatışmayı yalnızca ekonomik
sınıflarla değil, aynı zamanda iktidar, statü ve parti gibi farklı toplumsal
güçlerle de ilişkilendirir. Weber’e göre, toplumlar sadece ekonomik
eşitsizlikler üzerinden değil, aynı zamanda statü gruplarının ve toplumsal
konumlarının çatışmaları üzerinden de şekillenir. O, toplumdaki çatışmanın
yalnızca sınıf temelli değil, aynı zamanda kültürel ve toplumsal etmenlerle de
belirlenmiş olduğuna inanır. Weber’e göre toplumsal değişim ideolojik
üstyapıdaki değişikliklerden kaynaklanır. (Rosenberg, 2019)
Durkheim'in Toplumsal Dayanışma Kuramı ve Çatışma: Emile Durkheim, toplumu genellikle uyum ve
dayanışma açısından inceler. Ancak çatışmanın, toplumsal yapının bir parçası
olabileceğini savunur. Durkheim'e göre, toplumsal çatışmalar bazen toplumsal
değişim için bir mekanizma olabilir. Durkheim, işbölümü ve toplumsal dayanışma
arasındaki dengeyi çözümler ve toplumsal yapının çatlaklarının, zamanla
toplumsal dönüşüm için fırsatlar yaratabileceğini belirtir. (Sutherland,1970).
Coser’in Sosyal Çatışma Kuramı: Lewis Coser, toplumsal çatışmanın sosyal yapılar
içinde düzenin sağlanmasına hizmet edebileceğini öne sürer. Ona göre,
çatışmalar bazen toplumu birleştirici ve düzeni koruyucu bir rol oynayabilir.
Coser, çatışmanın toplumsal bağları güçlendirdiği ve bazen değişimi
hızlandırdığı görüşündedir. (Nepstad, 2005).
Dahrendorf’un Çatışma Kuramı: Ralf Dahrendorf, toplumsal çatışmaların sadece
sınıflar arasında değil, aynı zamanda toplumsal gruplar arasında da meydana
geldiğini savunur. Dahrendorf'a göre, her toplumda belirli çıkar grupları ve
bunlar arasında sürekli bir güç mücadelesi vardır. Bu çatışmalar, toplumsal
değişimin motorudur ve toplumsal yapıları dönüştürmek için önemli bir etmendir.
Dahrendorf'un çatışma çözümlemesinin odak noktası değişimdir. (Abouarjie, 2021).
Cox’un Dünya Sistemi Çatışma Kuramı: Cox'un yaklaşımı, kapitalist dünyadaki büyük güç
mücadelesini ve sömürü ilişkilerini inceler. Cox, dünya çapında gelişmiş ve
geri kalmış ülkeler arasındaki çatışmayı ve bu çatışmanın küresel düzeyde nasıl
toplumsal yapıları şekillendirdiğini çözümler. Bu, uluslararası ilişkilerdeki
çatışma dinamiklerini anlamak için önemli bir kuramsal çerçeve sunar. (Skidmore-Hess,
2020).
Huntington'ın
Uygarlıklar Çatışması Kuramı: Bu
model modern bir çatışma kuramı
olarak kabul edilir, ancak klasik çatışma kuramı
kavramının dışındadır. Klasik çatışma kuramları toplumsal yapılar ve sınıf
ilişkileriyle doğrudan bağlantılıyken, Huntington’ın kuramı, kültür ve
uygarlıklar arasındaki çatışmalarla ilgilenir.
Çatışma Kuramlarının Temel Özellikleri:
Güç ve Eşitsizlik: Çatışma kuramlarının çoğu, toplumsal eşitsizlikleri
ve bunların toplumsal yapıyı nasıl şekillendirdiğini çözümler.
Değişim ve
İleriye Doğru Hareket: Çatışmalar,
toplumsal değişimin ve dönüşümün ana kaynağı olarak görülür.
Toplumsal Yapı: Çatışma, toplumsal yapıyı açıklamak için önemli
bir araçtır ve toplumların dinamiklerini anlamada kilit bir rol oynar.
Bu kuramlar, toplumsal
yapıları, güç ilişkilerini ve toplumsal değişimi anlamada önemli bir temel
oluşturur. Hangi çatışma kuramının daha geçerli olduğu, araştırılan toplumun
dinamiklerine ve çözümün bakış açısına bağlı olarak değişebilir.
Sürekli Özelleştirilmiş Sosyopolitik Çözümleme Modeli
(SÖÇM)
SÖSÇ MODELİ, klasik ve modern çatışma kuramlarının aksine,
sürekli ve özelleştirilmiş bir çözümleme yaklaşımı sunar. Bu model,
çatışmaların ve toplumsal sorunların çözümü için daha esnek, dinamik ve
bireyselleştirilmiş stratejiler önerir. SÖSÇ MODELİ, her toplumsal bağlam için
özel çözüm yolları geliştirmeyi hedefler ve sürekli olarak toplumun değişen
ihtiyaçlarına göre uyarlanabilir.
Çatışma Çözümlemesi: SÖSÇ MODELİ, çatışmaları belirli toplumsal
gruplar, kültürel bağlamlar ve iktidar ilişkileri çerçevesinde sürekli olarak çözümler.
Çatışmaların dinamiklerini, toplumsal, ekonomik ve kültürel etmenleri göz
önünde bulundurarak sürekli izler ve günceller.
Çözümleme
Süreci: SÖSÇ MODELİ, toplumsal
çatışmalara müdahale için sürekli olarak özelleştirilmiş çözüm önerileri
geliştirilmesini savunur. Çözüm stratejileri sabit değil, dinamik ve zaman
içinde gelişen bir süreç olarak ele alınır.
Uyarlanabilirlik: SÖSÇ MODELİ, toplumların farklı ihtiyaçları
doğrultusunda esnek ve özelleştirilmiş çözüm yolları sunar. Bu yaklaşım,
çatışma çözümünde daha hedeflenmiş ve daha etkili bir strateji sağlar.
Klasik ve Modern Çatışma Kuramlarıyla SÖSÇ MODELİ
Arasındaki Farklar
Çatışmanın
Kaynağı: Klasik ve modern çatışma kuramları
çatışmaların kaynağını genellikle ekonomik, kültürel, sosyal veya yapısal etmenlerde
arar. SÖSÇ MODELİ ise çatışmaları daha çok toplumsal bağlamda, dinamik süreçler
ve toplumsal değişimler ışığında çözümler.
Çözüm Süreci: Klasik ve modern çatışma kuramları genellikle
daha genel çözüm önerileri sunar (örneğin, toplumsal değişim, reform, devrim). SÖSÇ
MODELİ ise sürekli olarak özelleştirilmiş ve toplumsal bağlama özgü çözüm
yolları önerir.
Esneklik ve
Uyarlanabilirlik: Klasik
çatışma kuramları toplumun yapısal özelliklerine dayanırken, SÖSÇ MODELİ
dinamik bir model olarak sürekli değişen toplumsal koşullara göre
uyarlanabilir. Bu yönüyle SÖSÇ MODELİ daha esnek ve zaman içinde gelişen bir
yaklaşım sunar.
Toplumsal
Bağlam ve Kapsayıcılık: Klasik kuramlar
genellikle sınıf, iktidar ve ekonomik ilişkiler etrafında şekillenirken, SÖSÇ
MODELİ daha geniş bir çerçevede, toplumsal yapılar, kültürel etenler, yerel
dinamikler ve bireysel düzeydeki çatışmaları kapsayan bir çözümleme yaklaşımı
sunar.
Sürekli
Özelleştirilmiş Sosyopolitik Çözümleme Modeli (SÖSÇ MODELİ), klasik ve modern çatışma kuramlarından farklı
olarak, çatışmaların dinamik, özelleştirilmiş ve sürekli çözümleme gerektiren
bir yönünü vurgular. Bu model, belirli çatışmalar için özgün çözümler
geliştirmeyi hedefler ve toplumsal değişimin sürekli bir süreç olduğuna dikkat
çeker. Klasik çatışma kuramları ise daha genelleştirilmiş ve toplumsal yapıyı
merkez alan kuramlardır.
SÖSÇ MODELİ’UN KURAMSAL TEMELLERİ
Sosyopolitik çözümleme süreçlerinde, toplumsal
yapıların ve aktörlerin davranışlarının anlaşılması, çoğunlukla belli kuramsal
çerçeveler aracılığıyla sağlanır. Ancak çatışma bölgeleri gibi karmaşık ve çok
aktörlü sahalarda, bu kuramsal kalıpların esnekliğe izin vermemesi,
araştırmacının gerçekliği kavramasını sınırlayabilir. Sürekli Özelleştirilmiş
Sosyopolitik Çözümleme Modeli (SÖSÇ), bu sorunu aşmak amacıyla, mevcut sosyal
bilim yazınındaki bazı temel yaklaşımların yeniden harmanlanmasıyla tasarlanmıştır.
Modelin kuramsal temeli, üç ana düşünce ekseni üzerine kuruludur:
Alan Kuramı
(Bourdieu, 1977): Pierre
Bourdieu’nün geliştirdiği alan kuramı, toplumsal yapının durağan bir yapı
değil; aktörlerin konumlanma mücadeleleriyle şekillenen, dinamik bir
ilişkisellik ağı olduğunu savunur. SÖSÇ MODELİ , bağlam içindeki aktörlerin
sürekli değişen konumlarını çözümlemeyi ve bu konumların etkilerini hesaba
katmayı temel bir adım olarak kabul eder.
Süreç Odaklı
Tarihsel İnceleme (Tilly, 2006): Charles Tilly’nin rejim ve repertuarlar
kavramsallaştırması, toplumsal değişimin bir dizi süreklilik ve kopuş dizisiyle
okunması gerektiğini vurgular. SÖSÇ MODELİ bağlamın belirli bir anda
dondurulmuş bir fotoğrafını almak yerine, olayların tarihsel sürekliliği
içindeki dönüşüm süreçlerini temel alır.
Karşılaştırmalı
Durum İncelemesi ve Çözümleyici Genelleme (George & Bennett, 2005): George ve Bennett’in sunduğu olay çalışması
yöntemi, nitel çözümlemelerin yalnızca özel durumları açıklamakla kalmayıp,
kuramsal çıkarımlar yapılmasına da olanak tanıdığını gösterir. SÖSÇ MODELİ her
bağlam için özel olarak kurgulansa da bu bağlamlarda ortaya çıkan bulguların
daha geniş kuramsal tartışmalara katkı sunabileceği anlayışıyla
yapılandırılmıştır.
Bu kuramsal temel üzerine inşa
edilen SÖSÇ MODELİ araştırmacıya hem bağlamsal esneklik hem de çözümleme
disiplini kazandırmayı amaçlar. Böylelikle model, çok aktörlü, çok ölçekli ve
sürekli değişim içinde olan siyasal sahaların çözümlemesinde klasik modellerin
ötesine geçecek bir yöntemsel çerçeve sunar.
YÖNTEM
SÖSÇ MODELİ araştırma sürecinde
başlangıçta nitel bir çözümleme çerçevesi olarak konumlanmaktadır. Model,
bağlamın sunduğu sosyopolitik dinamikleri, tarihsel ve kültürel örüntüleri
anlamlandırmak amacıyla öncelikle nitel veri çözümlemeleriyle bir başlangıç
zemini oluşturur. Bu yaklaşım, çatışmalı bölgelerdeki çok aktörlü ilişkiler
ağını, toplumsal kimlik dönüşümlerini ve yerel güç yapılarını derinlemesine
incelemeye olanak tanır. Bununla birlikte, modelin esnek yapısı, araştırma
sürecinde ortaya çıkan verilerin nicel çözümleme teknikleriyle desteklenmesine
de olanak sağlar. Özellikle zaman serisi çözümlemesi gibi istatistiksel
yöntemlerin modelle bütünleştirilmesi nitel bulguların daha geniş örüntüler
içerisinde sınanmasını ve geçerlilik kazanmasını olanaklı kılar. Bu özellik, SÖSÇ
MODELİ 'ni katı yöntem ayrımlarının ötesine taşıyarak, niteliksel derinliği
korurken, nicel doğrulama ve genelleme olanaklarını da araştırmacıya sunan
karma (mixed methods) bir çözümleme aracına dönüştürmektedir.
Böylece SÖSÇ MODELİ hem anlamaya hem de açıklamaya dayalı araştırmalar için
bütüncül bir çerçeve ortaya koyar.
SÖSÇ MODELİ ’nde Veri Kaynakları
SÖSÇ MODELİ hem nitel hem nicel
verilerin bütünleşik biçimde kullanılmasına olanak sağlayan bir yapıya
sahiptir. Model, sahadaki gerçekliğin dinamik doğasına uyum sağlamak için veri
kaynaklarında çeşitliliğe ve çoklu doğrulamaya (üçgenleme, triangulation) özel
önem verir.
Birincil Veri Kaynakları
Alan
Gözlemleri: Alan çalışması sırasında aktör davranışları,
etkileşim dinamikleri ve bağlamın özgün koşullarını gözlemlemek.
Derinlemesine
Görüşmeler: Aktörlerin niyetleri, algıları ve stratejik
tercihleri üzerine yapılandırılmamış ya da yarı yapılandırılmış görüşmeler.
Odak Grup
Çalışmaları: Belirli toplumsal gruplar veya çatışma
taraflarının toplu algıları ve tepkileri.
Resmî Belgeler: Hükümet raporları, anlaşmalar, protokoller, meclis
tutanakları, uluslararası örgüt belgeleri.
İkincil Veri Kaynakları
Medya ve Basın
Tarama: Haber ajansları, gazeteler, televizyon yayınları,
bağımsız gazetecilik içerikleri.
Akademik Yazın
ve Araştırma Raporları: Önceki
akademik makaleler, alan raporları, istihbarat raporları, ‘think-tank’
çalışmaları ve raporları.
Uluslararası
Örgüt Raporları: BM, NATO, AB, Uluslararası Kızılhaç Örgütü, Uluslararası
Göç Örgütü, İnsan Hakları Gözlem Evi, Uluslararası Af Örgütü vb. kuruluşların
düzenli izleme raporları.
Veri Tabanları: ACLED (Armed Conflict Location & Event Data
Project), UCDP (Uppsala Conflict Data Program), SIPRI, Dünya Bankası,
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği istatistikleri vb.
Sosyal Medya ve Dijital Kaynaklar
Aktörlerin dijital izleri
(açıklamalar, videolar, resmi hesaplar).
Toplumsal algı değişimlerini
ölçmek için sosyal medya söylem çözümlemesi.
Dijital haritalar: Uyuşmazlık
haritaları, olay yeri haritaları.
SÖSÇ MODELİ verilerin zaman
içinde değişkenlik göstereceğini ve aktörlerin konumlarının buna göre yeniden
anlamlandırılacağını kabul ettiği için, sürekli veri güncellemesi
yapmayı esas alır. Bu özellik, modeli durağan çözümlemelerden ayırır.
MODELİN TANITIMI VE UYGULAMA ADIMLARI
Sürekli Özelleştirilmiş
Sosyopolitik Çözümleme Modeli (SÖSÇ), sosyal bilimlerdeki klasik çözümleme
modellerinden farklı olarak, sabit değişkenler ve önceden tanımlanmış
şablonlara dayanmaz. Bunun yerine, araştırmanın yapıldığı bağlamın kendi iç
dinamiklerine uygun bir biçimde, çözümleme adımlarını sürekli günceller ve
sahadaki verilerin ritmine göre modelin yapısını esnek biçimde yeniden
şekillendirir. Modelin temel mantığı, sahadaki aktörlerin, olayların ve
yapıların durağan (static) olmadığı; birbirleriyle sürekli etkileşim
halinde olduğu ve bu etkileşimin her an yeni bir denge ya da dengesizlik
üretebildiği varsayımına dayanır. Bu yaklaşım, araştırmacının kuramsal
çerçevesini ve çözümleme mantığını bağlamın sunduğu veri değişkenliğine göre
sürekli yenilemesini zorunlu kılar.
Modelin Uygulama Adımları
Bağlamsal
Haritalama: İlk aşamada, araştırılan sosyopolitik alanın
tarihsel, coğrafi, kültürel ve yapısal özellikleri çözümlenir. Bu haritalama,
aktörlerin konumunu ve mevcut ilişkiler ağını betimlemek için başlangıç
çerçevesini sağlar.
Dinamik Aktör
Çözümlemesi: Bağlam içinde yer alan tüm aktörler (devletler,
örgütler, siyasi yapılar, toplumsal gruplar, dış müdahil güçler) belirlenir ve
bunların hedefleri, araçları, taktikleri ile mevcut konumları çözümlenir.
Aktörlerin değişen güç dengeleriyle birlikte modelin çözümleme haritası da
düzenli olarak güncellenir.
Katmanlı Süreç
Çözümlemesi: Olaylar yalnızca sonuçlarıyla değil, süreç
içindeki kopuş, süreklilik ve etkileşim anlarıyla birlikte değerlendirilir. Mikro
(bireyler ve küçük gruplar
arasındaki etkileşim), mezzo (küçük topluluklar ve grup düzeyindeki etkileşim) ve
makro (toplum, ülke
veya dünya çapındaki büyük toplumsal yapılar ve olaylar) ölçeklerdeki veriler
eş zamanlı olarak çözümlenir; olguların farklı ölçeklerde nasıl ortaya
çıktığına odaklanılır.
Veriye Bağlı
Model Güncellemesi: Araştırma süreci boyunca elde edilen her yeni
bulgu, modelin başlangıçtaki yapılandırmasını sorgulamak ve gerektiğinde
modelin değişkenlerini güncellemek için kullanılır. Böylece çözümleme, alandaki
gerçekliğin değişimine paralel olarak esnek kalır.
Bağlama
Duyarlı Kuramsal Yeniden Konumlama: Elde edilen
verilerin anlamlandırılması sırasında, araştırmacı mevcut kuramsal çerçeveyi
doğrudan uygulamak yerine, bağlamın sunduğu özgün özelliklere göre kuramsal
bağlılığını ve konumunu yeniden gözden geçirir. Model, bu noktada çözümleyici
genellemeden çok bağlamın özgünlüğüne sadık bir yorumlama yapmayı yeğler.
SÖSÇ MODELİ bu adımlar
sayesinde araştırmacının alanda olup biteni donmuş bir anlık görüntü gibi ele
almasını önler; onun yerine değişim, süreklilik ve kırılmaları bütünlüklü bir
mantık çerçevesinde izlemesini sağlar.
SURİYE BAĞLAMINDA UYGULAMA ÖRNEĞİ
Suriye iç savaşı, çok aktörlü, çok katmanlı ve sürekli
değişen dinamiklere sahip bir çatışma alanı olarak, Sürekli Özelleştirilmiş
Sosyopolitik Çözümleme Modeli’nin (SÖSÇ) uygulanabilirliğini sınamak için son
derece elverişli bir örnektir. Suriye’deki güç dengeleri, çatışmanın
başlangıcından itibaren yalnızca askeri parametrelerle değil; uluslararası
müdahaleler, bölgesel güç mücadeleleri, aşiret ve mezhep bağlılıkları,
toplumsal kırılganlıklar ve yerel aktörlerin mikro-ölçekli rekabetleriyle
şekillenmiştir.
SÖSÇ MODELİ çerçevesinde Suriye
bağlamı ele alındığında, çözümleme süreci aşağıdaki şekilde yapılandırılmıştır:
Bağlamsal
Haritalama: Suriye’nin çatışma öncesi toplumsal yapısı
(etnik, mezhepsel, sınıfsal, aşiretsel) ve siyasal rejimin tarihsel süreklilik
içindeki otoriter karakteri çözümlenmiştir. Baas Rejimi'nin siyasal iktidar
yapısı, ordu ve güvenlik bürokrasisinin etnik-mezhepsel-aşiretsel bileşimi ve
iktidar destekli ‘patronaj ağları’ haritalamanın temel verilerini
oluşturmuştur.
Dinamik Aktör Çözümlemesi: İç savaşın başlangıcından itibaren alana müdahil olan
aktörler (rejim, muhalif gruplar, PYD, IŞİD, Türkiye, İran, Rusya, ABD ve
Körfez ülkeleri) saptanmış, bunların birbirleriyle kurduğu ittifaklar,
çatışmalar ve çıkar çelişkileri dönemsel olarak güncellenmiştir. Özellikle
uluslararası aktörlerin durumlarının kısa süreler içinde değişim göstermesi
nedeniyle çözümleme mantığı esnek tutulmuştur.
Katmanlı Süreç
Çözümlemesi: Çatışmanın yalnızca askeri seyrine
odaklanılmamış; Suriye’nin iç siyasal kurumlarının çöküş süreci, mülteci
hareketlerinin toplumsal etkileri, çatışmanın yarattığı sosyoekonomik
kırılmalar ve bunların yerel, bölgesel ve uluslararası siyaset üzerindeki yansımaları
da süreçsel olarak çözümlenmiştir.
Veriye Bağlı
Model Güncellemesi: Alan verilerinin ışığında, çatışma dinamiklerinin
her yeni gelişme karşısında gözen geçirilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Örneğin
2015’te Rusya’nın müdahalesi, modelin öngördüğü güç dengesi hesaplamalarını köktenci
biçimde değiştirmiş ve aktör çözümlemesinde Rusya’nın belirleyici rolü yeniden
konumlandırılmıştır.
Bağlama
Duyarlı Kuramsal Yeniden Konumlama: Suriye iç
savaşında, klasik devlet-merkezli çözümlemelerin yetersiz kaldığı görülmüş; bu
nedenle devlet dışı aktörlerin (özellikle yarı-devletleşmiş yapılar ve milis
gruplar) sosyopolitik konumları, kuramsal modelin merkezine alınmıştır.
Böylelikle Suriye örneğinde, “devlet” kavramının esnekleştiği ve çok aktörlü
bir “güç merkezleri çoğulluğu” ortaya çıktığı saptanmıştır.
Suriye bağlamındaki bu
uygulama, SÖSÇ MODELİ ’nin alanda yaşanan değişimlere duyarlı, gerçekliğe daha
yakın ve bağlamı ihmal etmeyen bir çözümleme çerçevesi sunduğunu
göstermektedir.
SÖSÇ MODELİ
ile Gömülü Kuram Karşılaştırması
SÖSÇ MODELİ ile gömülü kuram
arasında benzerlikler bulunmaktadır. Ancak bu iki araştırma yöntemi arasında
önemli farklılıklar vardır. Aşağıdaki çizelgelerde çeşitli açılardan söz konusu
farklıklar açıklanmıştır.
1. Amaç ve Kullanım Alanı |
|
SÖSÇ MODELİ |
Gömülü Kuram (Grounded
Theory) |
Sosyopolitik olguların dinamik ve bağlama
göre sürekli değişen yapısını çözümlemek için geliştirilmiş uygulamalı
bir modeldir. Daha çok politik, tarihsel ve kültürel çözümlemeler için
uygundur. |
Kuram üretme odaklı, deneysel veri üzerine oluşturulan
ve alandan doğan kavramsal çerçeve kurmayı amaçlayan bir nitel araştırma yöntemidir.
Genellikle sosyoloji, antropoloji, eğitim, sağlık bilimleri gibi
sosyal bilimlerde kullanılır. |
2. Yaklaşım
Türü |
||||
SÖSÇ MODELİ |
Gömülü
Kuram (Grounded Theory) |
|||
Çoğunlukla tümdengelim-tümevarım dengesi
üzerinden çalışır. Mevcut kuramsal bilgi ile özelleştirilmiş çözümlemeler
yaparak kurama katkıda bulunur. |
Tamamen tümevarımsal bir yaklaşımdır.
Veri toplamadan önce varsayım kurmaktan kaçınır; kuram doğrudan veriden
hareket ederek oluşturulur. |
|||
3. Zaman ve
Bağlam Duyarlılığı |
||||
SÖSÇ MODELİ |
Gömülü
Kuram (Grounded Theory) |
|||
Sosyopolitik bağlamların tarihsel, mekânsal ve
zamansal değişkenliğine özel önem verir. Sürekli güncellenebilir ve
bağlama özel yorum olanağı sağlar. |
Bağlama duyarlıdır, ancak genellikle alanda saptanan
ortak örüntüler üzerinden soyutlama yapar. Tarihsel değişkenlik veya
siyasal dalgalanma çoğu zaman çözümleme dışı kalabilir. |
|||
4. Kurama
Katkı |
||||
SÖSÇ MODELİ |
Gömülü
Kuram (Grounded Theory) |
|||
Var olan kuramları sınamak yerine, mevcut kuram
setlerini özelleştirerek ve değiştirerek daha iyi açıklamalar
oluşturur. |
Veriden bağımsız kuram oluşturmaz; kuram doğrudan
verinin içinden çıkar. Yeni kuram oluşturmak ana hedefidir. |
|||
5. Uygulama
Yöntemi |
||||
SÖSÇ MODELİ |
Gömülü
Kuram (Grounded Theory) |
|||
Eleştirel, karşılaştırmalı ve içerik odaklı bir çözümleme süreci izler. Kuramsal bilgiyle alan
verisini sürekli karşılıklı besleyerek ilerler. |
Kodlama (open, axial, selective coding) adımları ile çalışır. Sistemlidir ve veriden kurama
ulaşma aşamaları nettir. |
|||
Özet olarak belirtmek gerekirse, SÖSÇ MODELİ daha çok siyasal
çözümlemeler ve toplumsal dönüşüm süreçlerinin yorumlanması için geliştirilmiş
esnek bir modeldir; kuramsal çerçeveler bağlam içinde sürekli yeniden ele
alınır. Gömülü Kuram ise veriye dayalı, kuram üreten bir yöntemdir; kuram
sıfırdan, alandan toplanan veri aracılığıyla geliştirilir. Alan verisinden yeni
kavramsal bir çerçeve türetmek istenirse ‘Gömülü Kuram’ yeğlenmelidir.
Karşılaştırmalı
Değerlendirme |
||
SÖSÇ MODELİ
|
Gömülü
Kuram |
|
Bağlam Duyarlılığı |
Son derece yüksek. Zaten modelin ana mantığı değişen
bağlamlara uygun çözümleme çerçevesi üretmek üzerine kurulu. Özellikle
çatışmalı, aktörleri belirsiz, güç dengesi kaygan ortamlarda kullanışlıdır. |
Bağlamı dikkate alır; ancak veri merkezli
olduğundan bağlam, verinin içeriğiyle sınırlıdır. Hızla değişen politik
durumlara anlık uyum sağlaması daha zordur. |
Kuram ve Tarihsel Çerçeve |
Mevcut kuramları bağlama göre özelleştirir;
gerektiğinde gözden geçirir. Böylece tarihsel süreklilikle güncel olgular
arasındaki ilişkiyi incelemede çok üstündür. |
Kuram önermeden önce veriye sadık kalır.
Mevcut kuramlardan bağımsız bir yapı kurmaya çalışır. Ancak bu, dinamik
siyasal ortamlarda kuram oluşturmak geciktirebilir. |
Aktör-İlişki Çözümlemesi |
Devlet dışı aktörler, uluslararası müdahaleler
ve yerel güç dengelerinin değişimini çözümlemede esneklik sağlar. Çok
katmanlı aktör haritalaması yapmaya elverişlidir. |
Aktörleri ve ilişkileri veri odaklı olarak
tanımlar. Eğer veride bu ilişkiler yeterince açığa çıkmamışsa, çözümleme
yüzeysel kalabilir. |
Kullanım Alanı |
Özellikle çatışma bölgeleri, güç
boşlukları, karmaşık ittifaklar gibi değişken ve kırılgan
ortamların çözümlemesinde üstündür. |
Sosyolojik alan araştırmalarında, kültürel uygulamalar
ya da örgütsel yapıların sistemli olarak betimlenmesi ve kuram
geliştirilmesinde üstündür. |
Kuramsal Sonuç
Çatışmalı, çok katmanlı, çok
aktörlü ve sürekli değişen siyasal bağlamlarda, klasik ‘gömülü kuram’ çoğu
zaman veri toplama ve kuram oluşturma sürecinde yaşanan zaman kaybı ve değişen
dinamiklere uyum sorunları nedeniyle yetersiz kalabilir. Buna karşın, SÖSÇ
MODELİ kuramsal çerçeveleri bağlam-temelli olarak sürekli güncelleyebilme hem
mikro hem makro düzeyde aktör çözümlemesini zamanla uyumlu şekilde yürütebilme
ve tarihsel süreklilik ve kırılmaları aynı anda görebilme açısından çatışmalı
bölgeler veya istikrarsız politik ortamlarda çok daha işlevseldir. Gömülü Kuram varsayım ve kuram hipotez türetirken SÖSÇ
MODELİ bağlam uyarlaması ve yorum katmanı öneriyor.
Ukrayna-Rusya Savaşı ve Sosyolojik Sistemler
Çerçevesi: Toplumsal Yapıların Dönüşümü ve Etkileşimleri: Ukrayna-Rusya Savaşı, küresel bir güvenlik
krizinin ötesinde, toplumsal yapıların, toplu kimliklerin ve devletlerarası
ilişkilerin dönüşümünü de simgelemektedir. Savaşın, SÖSÇ MODELİ kapsamında
incelenmesi, toplumsal dinamiklerin nasıl evrildiği, bireylerin ve
toplulukların savaş sürecindeki rolü ile toplumsal yapının ne şekilde
şekillendiği konusunda derinlemesine bir bakış açısı sunmaktadır. SÖSÇ MODELİ,
toplumsal sistemlerin etkileşimini, birbirleriyle olan bağımlılıklarını,
krizlere verdikleri yanıtları ve bu süreçteki değişimlerini anlamak için önemli
bir kuramsal çerçevedir. Bu bakış açısından Ukrayna-Rusya Savaşı'nın toplumsal
düzeyde yarattığı değişimlerin çözümlenmesi, sadece savaşın askeri ve siyasal
boyutlarıyla sınırlı kalmaz, aynı zamanda toplumsal yapılar ve kimlikler
arasındaki etkileşimleri de gözler önüne serer.
Toplumsal Yapıların Değişimi ve Kimlik Krizleri: Savaş, Ukrayna toplumunda derin bir ulusal kimlik
oluşturulmasına ve toplumsal dayanışmaya yol açmıştır. SÖSÇ MODELİ çerçevesinde
toplumsal yapılar, sadece devletin egemenliğiyle değil, aynı zamanda halkın toplu
bilinç ve ait olma duygusuyla şekillenir. Ukrayna halkının, Rusya'nın
saldırısına karşı geliştirdiği ulusal birlik, SÖSÇ MODELİ’nin toplu kimlik ve
toplumsal ait olma bağlamındaki etkilerini açıkça ortaya koymaktadır. Toplumsal
dayanışma, savaşın ilk aşamalarında halkın güdülenme düzeyini güçlendirmiş,
Ukrayna'nın iç yapısını yeniden şekillendirmiştir. Bu bağlamda, savaş,
toplumsal yapıları dönüştüren bir "sosyo-politik kriz" olarak
değerlendirilebilir.
Öte yandan, Rusya'nın Ukrayna
üzerindeki egemenlik iddiaları, SÖSÇ MODELİ’nin toplumsal çatışma ve çatışmanın
toplumsal yapıları şekillendirme anlayışını da yansıtır. Ukrayna'daki Rusya
yanlısı gruplar ile Batı yanlısı gruplar arasındaki kutuplaşma, toplumsal
çatışmanın derinleşmesine ve farklı toplumsal sistemlerin birbirine karşı
tutumlarının belirginleşmesine yol açmıştır. Bu çatışma, sadece siyasal değil,
kültürel ve sosyal bir dönüşümün de habercisidir. Toplumsal yapılar, Rusya'nın
savaşa müdahalesiyle daha fazla homojenleşme ya da kutuplaşma eğilimleri
gösterirken, halkın tarihsel kimlikleri ve ulusal ait olma duyguları yeniden
şekillenmiştir.
Askeri Stratejiler ve Toplumsal Etkileşimler: SÖSÇ MODELİ bakış açısından bakıldığında,
Ukrayna-Rusya Savaşı'nın askeri boyutları da toplumsal yapılarla yakından
ilişkilidir. Rusya'nın savaş stratejileri, toplumsal sistemlerin içinde
bulunduğu kriz durumuna verdiği tepkilerle şekillenmektedir. Rusya, başlangıçta
daha geleneksel askeri stratejilerle Ukrayna'ya saldırırken, ilerleyen süreçte ‘hibrit’
savaş yöntemlerine yönelmiştir. Bu, yalnızca askeri gücü değil, aynı zamanda
toplumsal sistemlerin zayıf yanlarını hedef alan bir strateji olarak
anlaşılabilir. Özellikle siber saldırılar ve dezenformasyon kampanyaları,
toplumsal yapıları dönüştürmeyi ve yönlendirmeyi amaçlayan araçlar olmuştur.
Savaş, toplumların içindeki bilgi akışını ve halkın algısını şekillendirme
konusunda önemli bir rol oynamaktadır. Ukrayna'nın askeri savunma stratejileri
ise, ulusal dayanışma ve birlik duygusunu pekiştiren bir yapıyı özendirmiştir.
Batı'nın verdiği askeri destek, Ukrayna'nın askeri stratejisinde önemli bir etmen
haline gelmiş ve uluslararası aktörlerin, Ukrayna'nın iç yapısını savunma
stratejilerini yönlendirmelerine olanak sağlamıştır. Savaşın devamıyla
birlikte, Ukrayna'nın ulusal kimliği ve toplumsal yapıları savunma amacı,
savaşın askeri ve stratejik yönlerinin toplum üzerindeki etkisini
pekiştirmiştir.
Toplumsal Kriz ve İnsan Hakları Boyutu: Savaşın insani boyutu, SÖSÇ MODELİ’nin toplumsal
sistemlerin kriz dönemlerindeki nasıl evrildiği ve insan hakları bağlamındaki
etkilerini anlamamız için önemli bir örnek oluşturmaktadır. Ukrayna'dan kaçan
milyonlarca insan, sadece bir sığınma arayışında olmakla kalmamış, aynı zamanda
ulusal kimliklerinin ve toplumsal ait olma duygularının sorgulanmasına neden
olmuştur. Toplumsal yapılar, bu göçmen gruplarına nasıl bir tepki verecek, bu
insanlar yerleşik toplumlar içinde nasıl bir konumda olacak, tüm bu sorular
savaşın toplumsal etkilerini derinleştirmektedir. Mülteci krizi, aynı zamanda
Rusya'nın savaştaki başarısına dair Batı'nın stratejik yaklaşımlarını yeniden
gözden geçirmesine yol açtı. Batı, Ukrayna'ya askeri yardım yaparken, aynı
zamanda mültecilerin yerleştirilmesi ve sosyal hizmetlerin sağlanması konusunda
büyük zorluklarla karşılaştı. Göçmenlerin kabulü ve entegrasyonu, SÖSÇ MODELİ çerçevesinde,
toplumsal sistemlerin krizlere karşı nasıl organize olduğunu, bu organizasyonun
ne kadar etkili olduğunu ve toplumların ne ölçüde değişime uğradığını gözler
önüne seriyor.
Ukrayna-Rusya Ara Değerlendirmesi
Ukrayna-Rusya Savaşı, SÖSÇ
MODELİ çerçevesinde ele alındığında, toplumsal sistemlerin etkileşimini ve
dönüşümünü gözler önüne seren önemli bir örnek teşkil etmektedir. Savaş, sadece
askeri ve diplomatik bir çatışma değil, aynı zamanda toplumsal yapılar,
kimlikler ve toplu bilinç arasındaki etkileşimlerin nasıl şekillendiğini
anlamamıza olanak tanır. Ukrayna halkının savaşa verdiği tepki, ulusal kimlik oluşturmada
nasıl bir dönüşüm yaşandığı ve savaşın toplumsal yapıları nasıl dönüştürdüğü, SÖSÇ
MODELİ'nin temel çözümleme araçlarıyla açıklığa kavuşturulabilir. Bu süreç,
toplumsal sistemlerin krizlere verdiği yanıtları ve savaşın, toplumları nasıl
yeniden şekillendirdiğini anlamamıza yardımcı olacaktır.
Libya Krizi ve Sosyolojik Sistemler Çerçevesi:
Toplumsal Yapıların Çatışması ve Devletin Yıkımı
Libya'daki iç savaş ve siyasal
çatışmalar, sadece bir askeri mücadele değil, aynı zamanda toplumsal
sistemlerin birbirine zıtlaşarak ve birbiriyle etkileşimde bulunarak
şekillendiği bir süreci simgeliyor. SÖÇS, toplumsal yapıların krizler
karşısındaki evrimini ve bu yapıların krizle başa çıkma stratejilerini anlamak
için güçlü bir kuramsal çerçeve sunar. Libya’daki olaylar, toplumsal
sistemlerin sadece çatışmaya nasıl yanıt verdiğini değil, aynı zamanda bu
çatışmaların toplumsal yapıları nasıl dönüştürdüğünü de gözler önüne seriyor.
Devletin Çöküşü ve Toplumsal Sistemlerin Değişimi: Libya'nın 2011'deki iç savaşla birlikte başlayan
siyasi çöküşü, SÖSÇ MODELİ bağlamında, bir devletin egemenliğini
kaybetmesi ve toplumsal sistemlerin nasıl çözülmeye başladığına dair önemli bir
örnek oluşturur. Kaddafi’nin 42 yıllık yönetiminin ardından gelen kaotik geçiş
dönemi, toplumsal yapıları etkileyen en büyük kırılmalardan biridir. Devletin
çöküşü, toplumsal yapının tüm bileşenlerinin yeniden şekillenmesine, etnik,
mezhepsel, aşiretsel ve kabilevi ait olma duygularının ön plana çıkmasına neden
olmuştur. SÖSÇ MODELİ açısından, Libya'da devletin egemenliğini kaybetmesiyle
birlikte toplumsal ait olma duyguları yeniden canlanmıştır. Libya'nın
farklı bölgesel, etnik ve mezhepsel gruplar arasındaki tarihsel gerginlikler,
devletin otoritesinin zayıflamasıyla derinleşmiş ve toplumsal yapılar
arasındaki sınırlar daha belirgin hale gelmiştir. Bu süreç, toplumsal
sistemlerin kriz durumlarındaki tepkilerini ve bu krizlere verdikleri yanıtları
anlamamıza olanak tanır. Libyalı farklı gruplar, devletin boşluğunu doldurmak
amacıyla kendi ‘toplumsal alt sistemlerini’ kurmuş ve bu alt sistemler,
Libya'da egemen olan siyasal boşluğu doldurmaya çalışmıştır.
Kabilecilik ve Siyasi Çatışmalar: SÖSÇ MODELİ bakış açısında Libya'daki etnik,
aşiretsel ve kabilevi yapılar savaş sürecinde belirleyici bir rol oynamaktadır.
Libya, geniş bir kabile yapısına sahip bir ülkedir ve Kaddafi’nin 42 yıllık
yönetimi, bu yapıları büyük ölçüde merkezileştirmiştir. Ancak devletin
çökmesiyle birlikte, kabilelerin ve bölgesel güçlerin yeniden güç kazandığı bir
dönem başlamıştır. Bu durum, toplumsal yapının dönüşümünü daha da hızlandırmış
ve etnik temelli çatışmaları tetiklemiştir. Aşiretçilik ve kabilecilik, SÖSÇ
MODELİ çerçevesinde, toplumsal sistemlerin dönüşümünü belirleyen bir etmen
olarak karşımıza çıkar. Libya’daki farklı kabileler, kendi çıkarlarını savunmak
amacıyla silahlı gruplar oluşturmuş, devletin dağılmasıyla birlikte yerel
düzeyde güç mücadelesi başlamıştır. Bu güç mücadelesi, sadece askeri bir
çatışma değil, aynı zamanda Libya'nın toplumsal yapılarındaki tarihsel
çatlakların yeniden su yüzüne çıkmasına neden olmuştur. Kabileler arası
çatışmalar, toplumsal ait olma duygularının ve kimliklerin yeniden
şekillenmesine yol açmış, bu da savaşın toplum üzerindeki etkilerini
derinleştirmiştir.
Uluslararası Müdahale ve Toplumsal Yapıların Yönlendirilmesi:
Libya'daki iç savaş, SÖSÇ
MODELİ çerçevesinde uluslararası aktörlerin müdahalesini de içeren önemli
bir örnek sunar. 2011'de NATO'nun müdahalesi, Libya'da devletin çöküşünü
hızlandırmış ve savaşın uluslararası bir boyut kazanmasına yol açmıştır.
NATO'nun müdahalesi, Libya'nın toplumsal yapısındaki temel dengeleri
etkileyerek, ülkenin içindeki çatışmaları daha da karmaşık hale getirmiştir. Uluslararası
müdahale, Libya’daki toplumsal yapılar üzerinde doğrudan bir etki yapmıştır.
Savaşın farklı aktörleri, Libya'nın toplumsal alt sistemlerini yönlendirerek
kendi stratejik hedeflerine ulaşmaya çalışmışlardır. Batılı ülkeler ve bölgesel
güçler, kendi çıkarları doğrultusunda Libya'daki siyasal ve toplumsal yapıların
yeniden şekillenmesine katkıda bulunmuşlardır. Bu durum, Libya’daki çatışmanın
daha fazla çeşitlenmesine, toplumsal sistemlerin daha da karmaşık hale
gelmesine neden olmuştur. SÖÇS, bu müdahaleleri toplumsal yapılar arasındaki dışsal
etkileşim olarak değerlendirebilir. Uluslararası müdahaleler, sadece askeri
ve siyasi bir etki yaratmakla kalmamış, aynı zamanda Libya'nın içindeki
toplumsal dinamiklerin ve ulusal ait olma duygularının yeniden şekillenmesine
yol açmıştır. Özellikle Libya'nın doğusunda ve batısındaki silahlı gruplar
arasındaki bölgesel, aşiretsel ve kabilevi çatışmalar, uluslararası müdahale ve
dış aktörlerin desteğiyle daha da tırmanmıştır.
Göç ve İnsan Hakları: Savaşın Sosyal Yansımaları: Libya’daki iç savaşın insancıl boyutu, SÖSÇ
MODELİ çerçevesinde önemli bir toplumsal kriz örneğidir. Savaşın, milyonlarca
Libyalıyı yerinden etmesi ve göç etmesine neden olması, Libya'daki toplumsal
yapının nasıl yeniden şekillendiğini gösteren bir başka örnektir. Bu göç
hareketleri, sadece Libya'nın komşu ülkelerinde değil, Avrupa'da da önemli toplumsal
sorunlar yaratmıştır. Mülteciler ve yerinden edilmiş kişiler, Libya'nın
içindeki toplumsal sistemin çöküşünün ve devletin kaybolmasının doğrudan bir
sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Libya'dan göç eden milyonlarca insan, savaşın
ve devletin çökmesinin toplumsal yapılar üzerindeki uzun vadeli etkilerinin bir
göstergesidir. Bu süreç, toplumsal yapılar arasında güç dengesizliklerine ve
kimlik değişimlerine yol açmakta, uluslararası toplumun mültecilerle ilgili
politikalarını yeniden şekillendirmesine yol açmaktadır. Savaş, sadece fiziksel
sınırlar değil, aynı zamanda toplumsal sınırlar ve ait olma duyguları arasındaki
geçişleri de zorlaştırmıştır.
Libya Ara Değerlendirmesi: Savaşın Sosyolojik
Yansımaları
Libya’daki iç savaş, SÖSÇ
MODELİ çerçevesinde ele alındığında, toplumsal yapıların çözülmesi, ulusal
kimliklerin yeniden şekillenmesi ve toplumsal ait olma duygularının kriz
durumunda nasıl dönüşüme uğradığı gibi önemli dinamikleri gözler önüne sermektedir.
Devletin çöküşü ve uluslararası müdahale, Libya’nın toplumsal yapılarının
yeniden şekillenmesine neden olmuş, kabilecilik, etnik ve bölgesel çatışmalar,
ulusal birliği zedelemiştir. Bu süreçte, toplumsal alt sistemlerin evrimi,
devletin ve uluslararası aktörlerin müdahaleleriyle şekillenmiş ve Libya'nın
toplumsal yapısındaki derin çatlaklar daha belirgin hale gelmiştir. Libya’daki
toplumsal kriz, sadece askeri bir çatışma değil, aynı zamanda toplumsal
yapıları dönüştüren, kimlikleri ve ait olma duygularını sorgulatan bir
süreçtir. Bu sürecin SÖSÇ MODELİ bakış açısından incelenmesi, Libya’daki
toplumsal yapılar ve krizler arasındaki etkileşimin daha iyi anlaşılmasını
güvence altına alacaktır.
Suriye Örneği
(2011 ve Sonrası): SÖSÇ MODELİ Bakış Açısı
Suriye’de 2011 yılında başlayan
iç savaş, sadece bir askeri çatışma değil, aynı zamanda çok katmanlı bir
toplumsal dönüşüm sürecini de simgelemektedir. SÖSÇ MODELİ bakış
açısından bakıldığında, Suriye’deki toplumsal yapılar arasındaki çatışmalar,
devletin egemenliğini yitirmesi ve bu durumun toplumsal sistemlerde yol açtığı
dönüşümler dikkatle incelenmelidir. Suriye’deki iç savaş, SÖSÇ MODELİ açısından
toplumsal alt sistemlerin nasıl birbiriyle etkileşime girdiği, çatışmaların
toplumsal yapı üzerindeki etkileri ve uluslararası müdahale ile toplumsal
dönüşüm süreçlerinin nasıl şekillendiğinin anlaşılmasına olanak tanır.
Devletin Çöküşü ve Toplumsal Yapıların Değişimi: 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı, SÖSÇ
MODELİ bağlamında devletin egemenlik hakkının kaybedilmesiyle toplumsal
yapıların nasıl dönüşebileceğine ilişkin bir örnek sunar. Esad rejiminin,
özellikle Arap Baharı’nın etkisiyle başlayan protestolara karşı uyguladığı sert
baskılar, ülkenin siyasal yapısını kırılgan hale getirmiştir. Devletin
otoritesinin zayıflaması ve çözülmesi, toplumsal sistemlerin yeniden
yapılandığı bir süreci başlatmıştır. Suriye’deki devletin çöküşü, toplumsal
ait olma duyguları ve kimlikler üzerinden bir dönüşümün
tetikleyicisi olmuştur. Esad rejimi, Suriye toplumunun büyük kısmı üzerinde
otoriter bir şekilde egemenlik kurmuşken, savaşın başlamasıyla birlikte farklı
dinsel, mezhepsel ve etnik gruplar kendi içsel kimliklerini ve ait olma
duygularını yeniden tanımlamaya başlamıştır. Bu süreç, Suriye’nin demografik
yapısının toplumsal alt sistemler olarak bölünmesine yol açmış, devletin
zayıflamasıyla birlikte, bu alt sistemlerin kendi güç yapılarını kurmasına
zemin hazırlamıştır. SÖSÇ MODELİ bakış açısından, devletin çökmesi,
toplumsal sistemin çözülmesine neden olmuş ve yerel düzeydeki toplumsal
grupların güç kazanmasına yol açmıştır. Bu durum, toplumsal yapının dönüşümünü
anlamak için kritik bir noktadır. Dinsel, mezhepsel, aşiretsel, etnik ve bölgesel
aidiyetler, bu dönemde yeniden ön plana çıkmış, toplumsal yapılar arasındaki
sınırlar toplumsal fay hatları daha belirgin hale gelmiştir.
Suriye’de Aşiretçilik, Kabilecilik, Dinsel ve Mezhepsel
Çatışmalar: Suriye'de
savaşın başlamasıyla birlikte, SÖSÇ MODELİ çerçevesinde aşiretçilik, kabilecilik,
mezhepçilik ve etnik ait olma duyguları toplumsal yapıyı şekillendirmedeki rolü
önemli bir yer tutmaktadır. Suriye, tarihsel olarak Sünni Araplar, Şii
Araplar, Aleviler, Kürtler ve diğer etnik ve dinsel
gruplardan oluşan çok kültürlü bir yapıya sahiptir. Devletin egemenliği
zayıfladıkça, bu gruplar arasındaki aidiyetler daha da keskinleşmiş ve
toplumsal yapılar arasındaki gerilimler artmıştır. Alevi nüfusunun yoğun
olduğu Esad rejimi, Sünni çoğunluğa karşı bir azınlık hükümeti olarak varlığını
sürdürmüşken, savaş başladığında Sünni Araplar ve Aleviler arasındaki mezhepsel
gerginlikler daha da derinleşmiştir. Aynı zamanda Kürtler de hem Esad rejimine
karşı hem de diğer gruplarla çatışarak, kendi bağımsızlık ve özerklik
taleplerini artırmışlardır. SÖSÇ MODELİ çerçevesinde bu etnik ve mezhepsel
çatışmalar, toplumsal alt sistemlerin birbirine karşı verdiği mücadeleler
olarak tanımlanabilir. Her grubun kendi ait olma duygusunu savunmaya çalışması,
toplumsal yapıları yeniden şekillendiren önemli bir etmen olmuştur. Kürtler,
Sünni Araplar ve Aleviler arasındaki bu derin çatışmalar, toplumdaki
kimliklerin ne kadar kırılgan ve çatışmaya açık olduğunu göstermektedir. Bu
süreç, Suriye toplumunun çok katmanlı yapısını ve toplumsal alt sistemlerin
krizler karşısında nasıl şekil değiştirdiğini ortaya koymaktadır.
Uluslararası Müdahale ve Suriye’nin Toplumsal Yapısı
Suriye’deki iç savaş, SÖSÇ
MODELİ çerçevesinde uluslararası müdahalenin toplumsal yapılar üzerindeki
etkilerini de göstermektedir. Rusya ve İran’ın Esad rejimini desteklemesi, ABD
ve bazı Batılı ülkelerin ise muhalifleri desteklemesi, Suriye’nin toplumsal
sistemini uluslararası aktörlerin etkisiyle şekillendiren önemli bir etmen
olmuştur. Uluslararası müdahaleler, Suriye’nin toplumsal yapılarındaki güç
dinamiklerini değiştirmiş ve bu grupların birbirleriyle olan ilişkilerini
etkilemiştir. Özellikle DAESH ve diğer terörist grupların Suriye’ye
müdahalesi, bölgesel ve küresel güçlerin çatışmalarını doğrudan toplumsal
yapılarla ilişkilendirmiştir. Bu müdahaleler, Suriye’deki toplumsal alt
sistemlerin zaten kırılgan olan yapısını daha da zorlamıştır. Uluslararası
aktörler, yerel grupları destekleyerek, bu grupların kendi ait olma duygularını
daha da keskinleştirmelerine yol açmışlardır.
Savaşın Göç, İnsan Hakları ve Toplumsal Yansımaları: Suriye’deki iç savaşın insan hakları üzerindeki
etkileri ve savaşın toplumsal sonuçları da SÖSÇ MODELİ çerçevesinde
önemli bir yer tutmaktadır. Milyonlarca Suriyeli, savaşın başlamasından
itibaren yerinden edilmiştir. Bu göç dalgası, sadece Suriye’nin içindeki
toplumsal yapıyı değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel düzeydeki toplumsal
sistemleri de etkilemiştir. Göç, sadece fiziksel bir hareketlilik değil, aynı
zamanda toplumsal ait olmaların, kimliklerin ve kültürel yapının yeniden oluşturulması
sürecidir. Savaş, aynı zamanda Suriye'deki etnik ve dinsel gruplar arasında
derin bir kutuplaşmaya yol açmış, mülteci ve göçmen nüfusun yaşam koşulları,
insan hakları ihlalleri, savaş suçları gibi konular, uluslararası gündemdeki
önemli sorunlar arasında yer almıştır. Bu durum, toplumsal sistemlerin ne kadar
kırılgan ve müdahaleye açık olduğunu gösteren önemli bir örnektir.
Suriye Ara Değerlendirmesi: Savaşın Sosyolojik
Yansımaları
Suriye'deki iç savaş, SÖSÇ
MODELİ çerçevesinde, toplumsal yapıların ve alt sistemlerin nasıl birbirine
etki ettiğini, devletin çöküşüyle birlikte nasıl dönüşüm geçirdiğinin anlaşılmasına
olanak tanımaktadır. Devletin egemenliğinin kaybedilmesi, toplumsal ait olma
duygularının, kimliklerin ve gruplar arasındaki sınırların yeniden
şekillenmesine yol açmıştır. Ayrıca, uluslararası müdahaleler ve savaşın
yarattığı etnik ve mezhepsel çatışmalar, Suriye'nin toplumsal yapısını daha da
karmaşık hale getirmiştir. Suriye örneği, savaşın toplumsal yapılar üzerindeki
etkilerini ve bu etkilerin nasıl daha derinlemesine toplumsal dönüşümlere yol
açtığını gösteren önemli bir örnek oluşturmaktadır. Bu süreç, toplumsal
sistemlerin nasıl evrildiğini ve bir krizin toplumsal yapılar üzerindeki
dönüşüm süreçlerini anlamamıza ışık tutmaktadır.
Türkiye Çözüm
Süreci (2009-2015): SÖÇS Bakış Açısı
Türkiye'nin Kürt sorunu, uzun
yıllardır toplumsal yapıyı ve siyasal düzeni etkileyen derin bir çatışma
kaynağı olmuştur. 2009 yılında başlatılan Çözüm Süreci, Türk devleti ile
PKK (Kürdistan İşçi Partisi) arasında barışçıl bir çözüm arayışını amaçlayan
önemli bir adımdı. Bu süreç, Sosyolojik Sistemler Çerçevesi (SÖÇS) bakış
açısında toplumsal alt sistemler arasındaki ilişkilerin nasıl şekillendiğini,
devletin egemenlik gücünün nasıl sınandığını ve toplumsal ait olmaların nasıl
evrildiğinin anlaşılmasına olanak tanır.
Devletin Gücü ve Çatışan Toplumsal Alt Sistemler: Çözüm Süreci, devletin egemenlik haklarını ve
toplum içindeki otoritesini yeniden yapılandırmayı hedefleyen bir süreçti. SÖSÇ
MODELİ bağlamında, devletin güç yapısı, toplumsal alt sistemler arasındaki
güç dinamiklerini belirler. Türkiye'de bu süreç, özellikle PKK ve Türk
devleti arasındaki çatışmanın, toplumsal yapıyı nasıl dönüştürebileceğine
dair önemli bir sınama niteliği taşımaktadır. Çözüm Süreci ile devlet, PKK’yı
çözüm masasına davet ederek, toplumsal barışı sağlamayı hedefledi. Bu süreç,
devletin egemenlik gücünü sınayan ve toplumsal alt sistemlerin yeniden
yapılanmasına olanak tanıyan bir girişimdi. PKK, yıllarca devlete karşı silahlı
mücadele etmiş bir örgüt olarak, devletin otoritesini tehdit ediyordu. Devletin
çatışmasız bir çözüm önererek PKK ile müzakere etmeye başlaması, toplumsal
yapının alt sistemlerini etkileyen önemli bir dönüm noktasıydı. Devletin
egemenlik gücünü sınırlayan bu tür girişimler, toplumda farklı grupların güç
ilişkilerini yeniden şekillendirmiştir. Sünni ve Alevi
toplulukları, Türk ve Kürt etnik grupları arasındaki
kutuplaşmaların daha belirgin hale gelmesi ve farklı grupların daha fazla
kendilerini ifade etmeye başlaması, sürecin toplumsal yapılar üzerindeki
etkisini göstermektedir.
Toplumsal Ait Olma ve Kimlikler Üzerindeki Etkiler: Çözüm Süreci, toplumsal ait olma ve kimlikler
üzerinde derinlemesine bir dönüşüm süreci başlatmıştır. SÖSÇ MODELİ çerçevesinde,
toplumlar arasındaki sınırlar ve aidiyetler, çatışmanın başladığı andan
itibaren şekillenir. Türkiye’deki Kürt nüfus, yıllarca dışlanmış ve
ayrımcılığa uğramış bir grup olarak, kimliklerinin tanınmaması ve kültürel
haklarının ihlali nedeniyle çatışmanın tarafı olmuşlardır. Çözüm Süreci, Kürt
kimliğini daha görünür kılma ve kültürel hakları tanıma amacı güdüyordu. Ancak,
bu süreç, toplumda Türk kimliği ile Kürt kimliği arasındaki
gerilimi de tetiklemiştir. Türkiye’nin çoğunluğu olan Sünni Türk
kimliği, tarihsel olarak Kürt kimliğine karşı baskıcı bir tutum sergileyen bir
kimlikti. Bu noktada, SÖSÇ MODELİ bakış açısından devletin egemenliği
ile toplumun kimlikler arasındaki ilişkilerde bir değişim yaşanmış ve bu
kimlikler arasındaki ayrım daha belirgin hale gelmiştir. Çözüm Süreci, aynı
zamanda Kürt milliyetçiliği ile Türk ulusalcılığı arasındaki
çatışmanın da körüklenmesine yol açmıştır. Kürtlerin hak talepleri, Türk
kimliğini savunan bir grup tarafından tepkilerle karşılanmış, bu da toplumsal
kutuplaşmanın derinleşmesine neden olmuştur. Sürecin sonunda, toplumun farklı
kesimlerinin ait olma duyguları daha da belirginleşmiş ve bu, toplumsal yapının
yeniden oluşturulmasını zora sokmuştur.
Kürt Hareketinin Yükselmesi ve Devletin Yanıtı: Çözüm Süreci, PKK'nın silah bırakması ve Kürt
kimliğinin devlet tarafından tanınması yönünde bir açılım sunmuş olsa da süreç
içinde yaşanan zorluklar, devletin bu açılımları sınırlamasına yol açmıştır.
Devlet, çözüm sürecinin başarılı olabilmesi için Kürt hareketinin silah
bırakması ve siyasi taleplerini parlamenter yollarla dile getirmesini
istemiştir. Ancak, PKK ve HDP gibi siyasi aktörler, taleplerinin
kabul edilmesini sağlamaya çalışırken, devlet bu talepleri toplumsal yapının
tehdit edilmesi olarak algılamıştır. SÖSÇ MODELİ çerçevesinde, bu
çatışmalar devletin egemenliğini tehdit eden ve toplumsal yapıyı dönüştüren
önemli unsurlar olarak görülmüştür. Devletin, çözüm sürecine yönelik
stratejileri, toplumsal alt sistemler arasındaki karşılıklı güç ilişkilerini de
etkileyerek sürecin başarısını engellemiştir. PKK ve HDP’nin
talepleriyle devletin, toplumun çoğunluğunun kimlik beklentileri arasındaki
çatışma, sürecin derinleşmesini engelleyen temel etmenlerden biri olmuştur.
Uluslararası Etmenlerin Rolü: Çözüm Süreci, sadece Türkiye içindeki
dinamiklerle şekillenmemiş, aynı zamanda uluslararası etmenler de süreci
etkileyen unsurlar arasında yer almıştır. PKK'nın özellikle Kuzey
Irak’ta güç kazanması, bölgesel aktörlerin Türkiye içindeki Kürt hareketine
nasıl etki ettiğini gözler önüne sermektedir. Ayrıca, ABD ve AB
gibi Batılı ülkelerin Kürt hareketini desteklemesi, Türkiye'nin içindeki
toplumsal alt sistemlerin ve devletin stratejilerini daha da karmaşık hale
getirmiştir. Uluslararası aktörler, Kürt milliyetçiliği ve PKK'nın,
özellikle Suriye’deki etkileri, çözüm sürecinin gelişimine büyük ölçüde
şekil vermiştir. Türkiye, PKK'nın uluslararası arenadaki siyasal meşruluğunu
isterken, aynı zamanda Kürtlerin siyasi ve kültürel haklarını tanımaya yönelik
adımlar atmak zorunda kalmıştır.
Türkiye Ara Değerlendirmesi: Çözüm Sürecinin
Sosyolojik Yansımaları
Çözüm Süreci, SÖSÇ MODELİ çerçevesinde,
Türkiye’deki toplumsal yapıların dönüşümünü anlamak açısından önemli bir olay
çalışmasıdır. Devletin egemenlik gücünü zayıflatan ve toplumsal kimliklerin ön
plana çıkmasına neden olan bu süreç, toplumda derinlemesine kimlik
çatışmalarına yol açmıştır. Kürt kimliği, tarihsel olarak dışlanmış bir kimlik
olarak toplumsal yapının yeniden şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca,
çözüm sürecinin başarısız olmasının, toplumsal alt sistemler arasındaki güç
dengesizlikleri ve devletin tutarsız politikalarından kaynaklandığı
söylenebilir. Toplumsal ait olma duyguları arasındaki gerilim, Kürtlerin
talepleri ile Türk toplumunun dirençleri arasında önemli bir çatışma alanı
yaratmıştır. Devletin otoritesinin zayıflaması, toplumsal yapıyı yeniden
şekillendirme fırsatını sunmuş olsa da çözüm sürecinin başarısızlıkla
sonuçlanması, bu fırsatın hayata geçirilmesini engellemiştir.
ZAMAN SERİSİ
YAKLAŞIMININ SÖSÇ MODELİBAĞLAMINDA KURAMSAL VE YÖNTEMBİLİMSEL DEĞERLENDİRMESİ
Toplumsal ve siyasal olayların
dinamik doğası, bu olayları incelemek için geliştirilen araştırma yöntemlerinin
yalnızca nedensel doğrusal modellerle sınırlandırılmasının yetersizliğini
açıkça ortaya koymaktadır. Özellikle çatışma süreçleri gibi karmaşık toplumsal
olgular, çok boyutlu ve çok değişkenli yapıların etkileşiminden doğan, zamansal
olarak dalgalanan ve konjonktüre bağlı olarak değişkenlik gösteren bir yapıya
sahiptir.
Bu bağlamda, Sürekli
Özelleştirilmiş Sosyopolitik Çözümleme Modeli (SÖSÇ MODELİ) yaklaşımı,
toplumsal olguların tekil ve doğrudan nedensel açıklamalarla kavranamayacağını,
aksine birden fazla değişkenin tarihsel, yapısal ve zamansal bağlamda
etkileşimi yoluyla anlamlı hale geldiğini savunur. SÖÇS, çoklu nedensellik
yapısına sahip sosyal olayların çözümlenmesi için hem kuramsal hem de
metodolojik bir zemin sunmaktadır. Ancak bu yaklaşım, nedensel ilişkilerin
zamansal olarak değişken ve dinamik olduğunu varsaydığından, çözümleme sürecinde
uygun bir ölçümleme ve modelleme aracına gereksinim duyar. Bu noktada Zaman
Serisi Çözümlemesi SÖSÇ MODELİ çerçevesindeki çoklu sebep-etki ilişkilerini
zamansal boyutlarıyla çözümlemek ve olayların gelişim seyri üzerindeki
gecikmeli etkileri belirlemek için uygun bir yöntem olarak öne çıkmaktadır. (Broomhead
ve Jones, 1989).
Zaman serisi yöntemi, belirli
bir toplumsal olayın zamana bağlı olarak değişen parametreler aracılığıyla
nasıl evrildiğini, bu evrim sürecinde hangi değişkenlerin öncelik kazandığını,
hangilerinin etkisinin azaldığını ya da ortadan kalktığını gösterebilmektedir.
Böylece SÖÇS’in kuramsal olarak tanımladığı çoklu neden yapısı, deneysel olarak
doğrulanabilir ve nedensel zincirin zamansal kırılma noktaları somut biçimde çözümlenebilir.
Nitekim çatışma süreçleri gibi dinamik toplumsal olguların çözümlenmesi bu yöntembilimsel
bütünleşmenin gerekliliğini açıkça göstermektedir. Ukrayna-Rusya Savaşı, Libya
İç Savaşı, Suriye İç Savaşı ve Türkiye’deki Çözüm Süreci örnekleri, çoklu
aktör, değişken ve strateji etkileşimleri temelinde zamana yayılan bir çatışma
dinamiği sergilemektedir. Her bir durumda, çatışmanın yoğunluğu, akışı ve
sonuçları; yalnızca yapısal ve anlık nedenlerle değil, bu nedenlerin zaman
içinde değişen etkileriyle birlikte şekillenmiştir. Dolayısıyla, SÖSÇ MODELİ yaklaşımıyla
zaman serisi çözümlemesinin birleşimi, toplumsal bilimlerde çatışma süreçlerini
daha bütüncül, süreç odaklı ve dinamik bir biçimde çözümlemek için güçlü bir
kuramsal-yöntembilimsel çerçeve sunmaktadır.
ZAMAN SERİSİ
YAKLAŞIMI BAĞLAMINDA ÇATIŞMA DİNAMİKLERİNİN ANALİZİ
Günümüzde uluslararası ve
ulusal düzeyde yaşanan çatışmalar, genellikle statik bir bağlamda değil, zaman
içinde değişen ve dinamikleşen bir yapıya sahiptir. Bu bağlamda çatışmaların
başlangıcı, yoğunluğu, sürekliliği ve çözüm süreçleri, yalnızca bir “anlık”
fotoğraf karesiyle değil, ardışık olaylar dizisiyle anlaşılabilir. Bu nedenle,
çatışma çalışmalarında zaman serisi çözümlemesine dayalı bir araştırma yöntemi
geliştirmek, çatışma süreçlerinin karmaşıklığını ve evrimini anlamada kritik
bir katkı sunmaktadır. Zaman serisi yaklaşımı, olayların belirli bir zamansal
düzen içinde çözümlenmesini sağlayarak, çatışmanın evrelerini ve bu evrelerdeki
kırılma noktalarını (turning points) tespit etmeye olanak tanır. Bu
bağlamda Ukrayna-Rusya Savaşı, Libya İç Savaşı, Suriye İç Savaşı ve Türkiye
Çözüm Süreci gibi birbirinden farklı coğrafyalarda yaşanan çatışmalar, ortak
bir çözümleme çerçevesinde incelenebilir.
Uygulama
Örneği: Türkiye Çözüm Süreci
Türkiye’de çözüm süreci olarak
adlandırılan ve PKK ile devlet arasındaki silahlı çatışmaların durdurulmasını
hedefleyen süreç, zamansal olarak belirgin aşamalara ayrılmaktadır. Sürecin
başlangıcı, müzakere dönemleri, ateşkes ilanları, kamuoyuna verilen siyasi
mesajlar ve sürecin sona ermesi gibi her aşama; sahadaki saldırı sıklığı, sivil
kayıplar, sınır ihlalleri ve siyasal söylem düzeyindeki değişimlerle birlikte
zaman serisi perspektifinden ölçümlenebilir. Bu bağlamda, çatışma frekansı ve
siyasal açıklamalar gibi göstergeler, sürecin kararlılık veya kriz dönemlerini
anlamada işlevsel birer çözümleme aracıdır. Örneğin, 2013-2015 arası dönemde
gözlenen çatışma sayılarındaki belirgin düşüş ve 2015 Temmuz sonrası yaşanan
ani artış, çözüm sürecinin sürdürülebilirliği ve başarısızlık dinamikleri
hakkında somut veri sağlar.
Uygulama
Örneği: Suriye İç Savaşı
Suriye iç savaşında ise zaman
serisi yöntemi, mülteci hareketleri, silahlı çatışma yoğunluğu ve uluslararası
müdahale tarihleri arasındaki ilişkiyi anlamak için kullanılabilir. Savaşın
erken döneminde yerel düzeyde sınırlı kalan çatışmalar, Rusya'nın 2015
sonbaharındaki askeri müdahalesiyle birlikte uluslararası bir boyut
kazanmıştır. Aynı dönemde mülteci akınlarının hızla artması, bu kırılma
noktasının sadece askeri değil, demografik etkiler yarattığını da
göstermektedir. Bu yapısal değişim, zaman serisi içinde belirgin bir eğilim
kayması yaratarak, çatışmanın sadece şiddet boyutunda değil, uluslararası
politika ve insani kriz boyutlarında da dönüştüğüne işaret eder.
Uygulama
Örneği: Ukrayna-Rusya Savaşı
Ukrayna-Rusya Savaşı’nda ise,
özellikle 2014 Kırım ilhakı ve 2022 Şubat ayındaki geniş çaplı işgal girişimi,
çatışmanın iki temel dönüm noktasıdır. Bu iki tarih, savaşın kapsamı ve
yoğunluğunda dramatik sıçramalara neden olmuş ve uluslararası yaptırımların
uygulanması, askeri sevkiyatlar ve jeopolitik söylemde ani değişimler
yaratmıştır. Zaman serisi bakış açısından bakıldığında, bu iki tarih,
çatışmanın sadece mekânsal değil, stratejik parametrelerinin de değiştiği bir
yapı sunmaktadır.
Uygulama
Örneği: Libya İç Savaşı
Libya İç Savaşı örneğinde ise
çatışmaların dönemsel olarak kesintiye uğraması ve aralıklı ateşkes
anlaşmalarının uygulanması, zaman serisi çözümlemesiyle kronolojik olarak
izlenebilir. Özellikle BM destekli görüşmelerle çatışma yoğunluğunun azaldığı
dönemler ile Hafter güçlerinin Trablus kuşatması gibi operasyonel
yükseliş dönemleri, bu yöntemin sunduğu tarihsel karşılaştırma kapasitesiyle çözümlenebilir.
Zaman serisi çözümlemesi,
çatışma ve çözüm süreçlerini zamansal bir bütünlük içinde inceleyerek, kırılma
noktalarının ve yapısal dönüşümlerin nesnel olarak saptanmasına olanak tanır.
Bu yaklaşım, çatışmanın yalnızca siyasal söylem üzerinden değil,
gözlemlenebilir değişkenlerle somut olarak değerlendirilebilmesini sağlar. Bu
yöntem, olayların birbirinden kopuk değil; ardışık, dinamik ve etkileşimli bir
süreç içinde şekillendiğini vurgulayarak, çatışma çalışmaları yazınına
yöntemsel bir katkı sunmaktadır.
Araştırmanın sınırlılıkları
Bu çalışmada geliştirilen
Sürekli Özelleştirilmiş Sosyopolitik Çözümleme Modeli (SÖSÇ), toplumsal ve
siyasal yapıların çok katmanlı, dinamik ve bağlama duyarlı çözümlemesine olanak
tanıyan esnek bir yöntemsel çerçeve sunmaktadır. Ancak her araştırma modelinde
olduğu gibi, SÖSÇ MODELİ'nin de bazı sınırlılıkları bulunmaktadır.
İlk olarak, modelin temel
varsayımlarından biri olan veri güncelleme zorunluluğu, saha
araştırmalarında zaman, kaynak ve erişim sorunlarına bağlı olarak uygulamada
güçlükler yaratabilmektedir. Özellikle çatışma bölgeleri gibi veri erişiminin
kısıtlı olduğu, bilgi akışının denetim altında tutulduğu ya da yönlendirildiği
bağlamlarda, modelin sunduğu çözümleme kapasitesi verinin niteliği ve
doğruluğuyla doğrudan ilişkilidir.
İkinci olarak, modelin bağlama
özgü yorumlamaya öncelik vermesi, elde edilen bulguların
genellenebilirliğini kısıtlayabilir. SÖSÇ MODELİ özellikle özgün bağlamlarda
yüksek çözünürlüklü çözümlemeler üretmekte güçlü olsa da bu bağlamdan
koparıldığında üretilen çıkarımların evrensel geçerliliği sınırlı olabilir.
Üçüncü olarak, SÖSÇ MODELİ'nin
kuramsal çerçevenin esnekliğini sürekli sorgulama gereksinimi,
araştırmacının yöntemsel tutarlılığını zorlayabilir. Bu durum, deneyimsiz
araştırmacılar açısından modelin uygulanabilirliğini karmaşıklaştırabilir ve
çözümlemenin sürekliliğini tehdit edebilir.
Son olarak, modelin önerdiği karma
yöntem yaklaşımı (nitel ve nicel veri kullanımının bütünleştirilmesi) her
araştırma ortamında uygulanabilir olmayabilir. Özellikle çatışma bölgelerinde
yeterli ve güvenilir nicel veri setlerine ulaşmak, modelin önerdiği bütüncül
çözümleme kapasitesinin gerçekleştirilmesini sınırlayabilir.
Gelecek Araştırmalar İçin Öneriler
SÖSÇ MODELİ çatışmalı ve çok
aktörlü sosyopolitik bağlamların çözümlemesinde önemli bir kuramsal ve
yöntemsel katkı sunmakla birlikte, modelin işlevselliğinin farklı sahalarda
sınanması ve geliştirilmesi gelecek araştırmalar için önemli bir gereksinimdir.
Öncelikle, modelin uzun
dönemli karşılaştırmalı olay çalışmalarıyla sınanması, kuramsal çerçevenin
sağlamlığını ve modelin genellenebilirliğini güçlendirecektir. Farklı coğrafi,
kültürel ve siyasal bağlamlarda uygulanacak örneklem temelli araştırmalar,
modelin esneklik düzeyini ve uygulama sınırlarını daha görünür kılacaktır.
İkinci olarak, SÖSÇ MODELİ'nin zaman
serisi çözümlemesi ile bütünleştirilmesi çatışma süreçlerinin dinamik
doğasını daha nesnel ve ölçülebilir şekilde çözümlemeyi kolaylaştıracaktır. Bu
bağlamda modelin, büyük veri analitiği ve yapay zekâ destekli yöntemlerle
desteklenmesi, sosyopolitik değişkenlerin zamansal takibini daha sistemli hale
getirebilir.
Üçüncü olarak, modelin karar
alıcılar, sivil toplum örgütleri ve uluslararası kuruluşlar gibi pratik
uygulama alanlarında siyasa çözümlemesi çerçevesinde sınanması araştırma
dünyasının ötesinde somut etkiler yaratma potansiyelini ortaya koyacaktır.
Son olarak, SÖSÇ MODELİ ’nin interdisipliner
bütünleşmesi (örneğin, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, sosyoloji,
tarih, medya çalışmaları ve yapay zekâ temelli veri bilimi gibi alanlarla
birlikte kullanılması) modelin uygulanabilirliğini artıracak ve toplumsal
bilimlerde yöntemsel çeşitliliğe katkı sunacaktır.
SONUÇ
Sürekli Özelleştirilmiş
Sosyopolitik Çözümleme Modeli (SÖSÇ), sosyal bilimlerdeki klasik çözümleme
yöntemlerine alternatif olarak geliştirilmiş, esnek ve bağlama duyarlı bir
araştırma modelidir. Bu modelin temel varsayımı, toplumsal ve siyasal yapıların
durağan değil; aksine sürekli değişim, etkileşim ve dönüşüm içinde olduğudur.
Bu bağlamda, sabit kuramsal kalıplar veya değişmez çözümleme şablonlarıyla
sınırlı çözümleme çabalarının, özellikle çatışma ve kriz ortamlarında yetersiz
kalacağı öngörülmektedir.
SÖSÇ MODELİ araştırmacıyı, alanda
meydana gelen olayları yalnızca birer sonuç olarak değil; dinamik süreçlerin,
karşılıklı etkileşimlerin ve çok katmanlı güç mücadelelerinin ürünleri olarak
ele almaya zorlar. Model, araştırmanın her aşamasında elde edilen yeni veriler
doğrultusunda çözümleme çerçevesini güncelleyebilme esnekliği sunar.
Böylelikle, değişen gerçeklik karşısında dogmatik bir çözümleme yerine, bağlama
özgü ve sahaya duyarlı bir kavrayış üretmek olanaklı hale gelir.
Suriye örneğinde olduğu gibi,
karmaşık, çok aktörlü ve çok katmanlı kriz durumlarında SÖSÇ MODELİ olayların
yalnızca görünen yönünü değil; altta yatan yapısal dinamikleri, aktörler arası
ittifak ve çatışma döngülerini, sosyo-ekonomik kırılmaları ve uluslararası
sistemin etkilerini eş zamanlı olarak çözümleme olanağı sağlamaktadır.
Bu modelin araştırma yöntemleri
yazınına sunduğu katkı, sosyal bilimlerde durağan çözümleme anlayışının ötesine
geçerek, bağlamın sunduğu değişkenlik ve sürekliliği merkeze alan, esnek,
sahaya duyarlı ve kavramsal olarak eleştirel bir çözümleme mantığı yaratmasıdır.
SÖSÇ
MODELİ, toplumsal bilimlerde çatışma süreçlerini, güç dengelerini ve toplumsal
yapıların dönüşümünü anlamada bağlama duyarlı ve esnek bir çözümleme aracı
sunmaktadır. Sabit değişkenli yaklaşımların aksine, SÖSÇ MODELİ araştırmacıya,
değişen alan gerçekliğine uyum sağlayabilen bir çözümleme çerçevesi sunar.
Model, toplumsal yapının durağan değil, süreç odaklı bir yapıda olduğuna ve güç
dengelerinin aktörler arası ilişkilerle sürekli olarak yeniden şekillendiğine
işaret etmektedir. SÖSÇ MODELİ çatışmalı bölgelerde toplumsal bilim
araştırmalarının yöntemsel esnekliğini artırarak, kuramla alan verisi
arasındaki boşluğu kapatma potansiyeline sahiptir. Bu bağlamda hem deneysel hem
de kuramsal düzeyde toplumsal bilim ve araştırma yöntemleri yazınına anlamlı
katkılar sağlayacağı düşünülmektedir.
KAYNAKÇA
Abouarjie,
Milad. (2021). Dahrendorf's Conflict Theory: A Short Introduction. https://www.researchgate.net/publication/362317774_Dahrendorf's_Conflict_Theory_A_Short_Introduction.
Anderson, L. (2016). The
State and Social Transformation in Syria. Cambridge University Press. 9780691631417
Baczko, A., Dorronsoro, G.,
& Quesnay, A. (2017). Civil War in Syria: Mobilization and Competing
Social Orders. Cambridge University Press. 978-1108430906.
Bourdieu, P. (1977). Outline of
a Theory of Practice. Cambridge: Cambridge University Press. 9780511812507. DOI:
https://doi.org/10.1017/CBO9780511812507
Broomhead, D. S., & Jones,
R. (1989). Time-Series Analysis. Proceedings of the Royal Society of London.
Series A, Mathematical and Physical Sciences, 423(1864), 103–121.
http://www.jstor.org/stable/2398509.
Checkel, J. T. (1998). The
Constructivist Turn in International Relations Theory. World Politics, 50(2),
324-348.
Fawaz, L. (2014). A Land of
Aching Hearts: The Middle East in the Great War. Harvard University Press. eBook.
9780674735491.
Gause III, F. G. (2011). Why
Middle East Studies Missed the Arab Spring: The Myth of Authoritarian
Stability. Foreign Affairs, 90(4), 81-90.
George, A. (2003). Syria:
Neither Bread Nor Freedom. Zed Books. 978-1842772133.
George, A. L., ve Bennett, A.
(2005). Case Studies and Theory Development in the Social Sciences. Cambridge,
MA: MIT Press. 9780262572224
Giddens, A. (1984). The
Constitution of Society: Outline of the Theory of Structuration. Berkeley:
University of California Press. 978-0520057289.
Hinnebusch, R. (2012). Syria:
From ‘Authoritarian Upgrading’ to Revolution? International Affairs,
88(1), 95-113. https://doi.org/10.1111/j.1468-2346.2012.01057.x
Huntington,
S.P. (2002). The Clash Of Civilizations: And The Remaking Of World Order. 978-0743231497.
Lars-Henrik,
Schmidt. (1977). A Marxist Theory of Class Struggle [Review of Cinq etudes de
materialisme Historique; Sur la dictature du prolétariat, by E. Balibar]. Acta
Sociologica, 20(4), 385–392. http://www.jstor.org/stable/4194206.
Lynch, M. (2016). The New Arab
Wars: Uprisings and Anarchy in the Middle East. New York: Public Affairs. 978-1610396097.
Nepstad, S. E. (2005). The
Continuing Relevance of Coser’s Theory of Conflict [Review of The Functions of
Social Conflict, by L. Coser]. Sociological Forum, 20(2), 335–337.
http://www.jstor.org/stable/4540900.
Phillips, C. (2016). The
Battle for Syria: International Rivalry in the New Middle East. Yale
University Press.
Rosenberg, M. M. (2019).
Conflict, Order and Societal Change in Max Weber’s Ancient Judaism: Substantive
and Methodological Implications. Max Weber Studies, 19(2), 146–170. https://www.jstor.org/stable/10.15543/maxweberstudies.19.2.146.
Skidmore-Hess,
D. (2020). “Corporate Power, Class Conflict, and the Crisis of the New
Globalization” by Ronald W. Cox, (Lexington Books, 2019) A Review Essay [Review
of Corporate Power, Class Conflict, and the Crisis of the New Globalization, by
R. W. Cox’s]. Class, Race and Corporate Power, 8(1). https://www.jstor.org/stable/48645494.
Sutherland, D. E. (1970). Conceptual
Needles in Theoetical Haystacks: The Notion of Conflict in Durkheim and Weeber.
The Kansas Journal of Sociology, 6(1), 37–56. http://www.jstor.org/stable/23255073
Tilly, C. (2006). Regimes and
Repertoires. Chicago: University of Chicago Press. 978-0226803500.
Wendt, A. (1999). Social Theory
of International Politics. Cambridge: Cambridge University Press. 9780511612183.
DOI: https://doi.org/10.1017/CBO9780511612183.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder