Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

4 Temmuz 2025 Cuma

 

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde Neler Oluyor?

 

Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış

 

 

 

Özet

Bu çalışma, İzmir Büyükşehir Belediyesi örneğinde ortaya çıkan soruşturma süreci üzerinden Türkiye’de yerel yönetimlerin karşı karşıya kaldığı siyasal ve kurumsal sınamaları incelemektedir. Kentsel dönüşüm projeleri kapsamında uygulanan toplumsal destek programlarının yargısal müdahaleye konu edilmesi yalnızca kamu kaynaklarının kullanımı açısından değil aynı zamanda yerel demokrasinin işleyişi ve siyasal yarışmanın araçsallaşması bakımından da dikkat çekicidir. Çalışmada, iktidar partisinin karşıt belediyelere karşı yürüttüğü yıkıcı stratejiler ile ana muhalefet partisinin yerel yönetimlerle kurumsal ilişkisindeki zayıflıklar birlikte ele alınmakta ve İzmir örneği bu siyasal bağlamda sistemli olarak çözümlenmektedir. Kuramsal çerçeve, yolsuzluk, demokratik yönetişim ve siyasal vasilik kavramları etrafında yapılandırılmıştır. Sonuç olarak, yerel yönetimlerin hukuksal özerkliklerini korumak ve hesap verebilirliği güçlendirmek için hem merkezi yönetimin siyasal müdahalelerinden arındırılması hem de muhalefet partilerinin yönetişim kapasitesini geliştirmesi gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: Yerel yönetim, yolsuzluk, İzmir Büyükşehir Belediyesi, CHP, siyasal strateji, demokratik yönetişim

 

Abstract

This study analyzes the political and institutional challenges faced by local governments in Turkey through the case of the İzmir Metropolitan Municipality investigation. The judicial scrutiny of social support programs implemented within the scope of urban transformation projects raises critical questions not only regarding the use of public resources but also concerning the functioning of local democracy and the instrumentalization of political competition. The research examines the ruling party’s strategy of undermining opposition-led municipalities alongside the institutional shortcomings of the main opposition party in managing, coordinating, and supervising its local administrations. The theoretical framework is structured around concepts of corruption, democratic governance, and political tutelage. The findings suggest that safeguarding the legal autonomy of local governments and strengthening accountability mechanisms require both insulating municipalities from politically motivated interventions and enhancing the opposition’s governance capacity at the local level.

Keywords: Local government, corruption, İzmir Metropolitan Municipality, CHP, political strategy, democratic governance

GİRİŞ

Türkiye’de hızlı kentleşme ve nüfus artışı, özellikle büyükşehirlerde kentsel dönüşüm projelerinin önemini artırmıştır. Kentsel dönüşüm, fiziksel mekanların yenilenmesi ve toplumsal yapının iyileştirilmesini amaçlayan kapsamlı bir süreç olmakla birlikte bu projelerin uygulama aşamasında hukuksal, mali ve siyasal sorunlar ortaya çıkabilmektedir. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin (İzBB) yürüttüğü kentsel dönüşüm programları son yıllarda hem toplumsal siyasalalar hem de kamu kaynaklarının kullanımı bağlamında önemli tartışmalara yol açmıştır.

Bu projelerde, özellikle toplumsal konut üretimi ve ‘dezavantajlı’ gruplara (Romanlar gibi) yönelik kira yardımları gibi uygulamalar belediyenin toplumsal sorumluluğunun göstergesi olarak değerlendirilirken aynı zamanda usulsüzlük ve yolsuzluk savlarına da konu olmuştur. Belediye meclis kararlarının alınması, Sayıştay ve iç denetim raporlarının hazırlanması ve soruşturma süreçleri yerel yönetimlerin saydamlık ve hesap verebilirlik kapasitesini sorgulamaya açmıştır. Ayrıca, bu hukuksal süreçler yerel siyasetin ve kamuoyunun şekillenmesinde belirleyici rol oynamaktadır.

Bu çalışma, İzmir özelinde gerçekleşen bu karmaşık süreçleri çok boyutlu olarak çözümlemeyerek kentsel dönüşüm projelerinin yürütülmesinde yaşanan hukuksal ve yönetsel sorunları, yolsuzluk savlarının niteliğini ve bunların siyasal etkilerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Aynı zamanda, yerel yönetimlerde demokratik yönetişim ilkelerinin ne ölçüde işlediğine ilişkin çıkarımlar sunmayı hedeflemektedir. Böylece, Türkiye’de yerel yönetimlerin hesap verebilirlik ve saydamlık ekseninde karşılaştığı zorluklar İzBB örneği üzerinden bütüncül bir bakış açısı ile ele alınacaktır.

Araştırmanın Amacı

Bu araştırmanın temel amacı, Türkiye’nin önemli metropollerinden İzmir’de yürütülen kentsel dönüşüm projeleri kapsamında ortaya çıkan yolsuzluk ve usulsüzlük savlarını çok boyutlu olarak incelemektir. Çalışma, belediye meclis kararlarının hukuksal bağlamda ve uygulamadaki rolünü, Sayıştay ve iç denetim raporlarının bulgularını ayrıntılandırarak değerlendirmeyi ve ayrıca belediye başkanı Tunç Soyer döneminde yaşanan toplumsal siyasa uygulamalarının ve bunlara ilişkin soruşturma süreçlerinin siyasal ve toplumsal etkilerini ortaya koymayı hedeflemektedir. Bu bağlamda, yerel yönetimlerde saydamlık, hesap verebilirlik ve demokratik yönetişim ilkelerinin nasıl işlediği ve nerelerde aksadığına ilişkin derinlemesine çözümleme sunulacaktır.

Araştırmanın Hedefi

Türkiye’de kentsel dönüşüm projelerinde sıkça gündeme gelen yolsuzluk ve kamu kaynaklarının yanlış kullanımı risklerini İzBB örneği üzerinden ortaya koymak.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin meclis kararlarının yasal dayanakları, işleyiş biçimleri ve uygulama süreçlerindeki aksaklıkları belirlemek.

Sayıştay ve belediye iç denetim birimlerinin, mali denetim işlevlerini nasıl yerine getirdiğini ve hangi sınırlamalarla karşılaştıklarını incelemek.

Tunç Soyer’in toplumsal konut siyasaları ve özellikle dezavantajlı gruplara yönelik kira yardımları bağlamında yürütülen soruşturmanın hukuksal ve siyasal boyutlarını değerlendirmek.

Yerel yönetimlerde siyaset-yargı ilişkilerinin yerel demokrasi ve kamu yönetimi üzerindeki etkilerini çözümlemek.

Araştırma Soruları

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin (İzBB) kentsel dönüşüm süreçlerinde hangi usulsüzlükler ve yolsuzluk savları gündeme gelmiştir?

Belediye meclisi kararları ile uygulamada ne gibi farklılıklar ve sorunlar yaşanmıştır?

Sayıştay ve belediye iç denetim raporları hangi eksiklik ve kamu zararlarını ortaya koymuştur?

Tunç Soyer’in toplumsal konut ve kira yardımı uygulamaları soruşturma kapsamında nasıl değerlendirilmiştir?

Bu hukuksal süreçler ve siyasal tartışmalar yerel yönetimlerin saydamlık, hesap verebilirlik ve demokratik işleyişi üzerinde ne tür etkiler yaratmaktadır?

Türkiye’de yerel yönetimlerde hukuk ve siyaset arasındaki etkileşimler nasıl şekillenmektedir?

KURAMSAL ÇERÇEVE

Yerel yönetimlerde yolsuzluk, kamu kaynaklarının usulsüz kullanımı ve bunun getirdiği yönetişim zayıflıkları, demokratik yönetim ilkeleri açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu kapsamda, belediyelerde yolsuzluk sadece bireysel suiistimallerle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda kurumsal ve yapısal sorunları da yansıtmaktadır (Yaşamış, 2024). Yerel yönetimlerin hesap verebilirlik ve saydamlık mekanizmaları, bu tür olguların önlenmesinde temel işlev görürken, hukukun üstünlüğü ilkesi ve etkili denetim sistemleri de kritik öneme sahiptir.

Kentsel dönüşüm projeleri, ekonomik kalkınma ve toplumsal siyasa hedeflerinin kesiştiği karmaşık süreçlerdir. Bu süreçlerde yaşanan hukuksal ve mali sorunlar, özellikle belediye yönetimlerinde ortaya çıkan yolsuzluk risklerini artırmaktadır (Rose-Ackerman, 1999; Smith, 2010). Hukukun üstünlüğü ve yönetsel sorumluluk ilkeleri, yerel yönetimlerin uygulamalarının meşruluğunu belirlerken, yargı bağımsızlığı ve siyasal müdahale olmaksızın yürütülen denetim süreçleri demokratik yönetişimin vazgeçilmez unsurlarıdır (Diamond, 2008; Helmke & Levitsky, 2004).

Ayrıca, yerel yönetimlerdeki toplumsal siyasa uygulamaları, özellikle dezavantajlı gruplara yönelik destek mekanizmalarının hukuksal ve etik boyutları, toplumsal adalet bakış açısı ile incelenmektedir. (Kaya, 2016). Yerel yönetimler ile yargı arasındaki etkileşim, demokratik kurumsallığın güçlendirilmesi veya zayıflaması açısından önemli bir gösterge olmaktadır (Öztürk, 2019).

Sonuç olarak, bu çalışma belediye yönetimlerinde yolsuzlukla savaşım, hesap verebilirlik mekanizmalarının güçlendirilmesi ve yerel demokrasi uygulamalarının iyileştirilmesi bağlamında güncel kuramsal tartışmalar ışığında İzBB örneğini ele almaktadır.

YAZIN TARAMASI

Yerel yönetimlerde yolsuzluk konusu kamu kaynaklarının etkin kullanımı ve demokratik yönetişim ilkeleri açısından giderek artan bir ilgiyle incelenmektedir. Yapılan araştırmalar, yolsuzluğun sadece bireysel hatalar değil aynı zamanda kurumsal ve yapısal sorunlardan kaynaklandığını ortaya koymaktadır (Yaşamış, 2024). Türkiye özelinde, belediyelerde yolsuzluk türleri, nedenleri ve savaşım stratejileri kapsamlı şekilde çözümleme edilmiş ve bu alanda önemli kuramsal katkılar sağlanmıştır.

Kentsel dönüşüm projeleri ise ekonomik kalkınma ve toplumsal adalet hedeflerinin kesiştiği karmaşık alanlar olarak yazında geniş yer bulmaktadır (Smith, 2010; Özkan, 2017). Bu projelerin uygulanmasında hukuksal ve mali sorunlar, yerel yönetimlerde yolsuzluk risklerini artırmakta ve toplumsal çatışmalara zemin hazırlamaktadır (Aydın & Keleş, 2019). Sayıştay ve iç denetim mekanizmalarının işlevselliği, yerel yönetimlerde hesap verebilirlik ve saydamlığın sağlanması açısından kritik olarak değerlendirilmektedir (Eryılmaz, 2021).

Ayrıca, dezavantajlı gruplara yönelik toplumsal siyasa uygulamalarının hukuksal, etik ve toplumsal boyutları da araştırma konuları arasında yer almakta ve özellikle Roman vatandaşlar gibi toplumsal dışlanmaya maruz kalan kesimlerin hakları ve destek mekanizmaları tartışılmaktadır (Kaya, 2016; Demir & Aydın, 2021). Türkiye’de yerel yönetimlerde hukuk ve siyaset arasındaki karmaşık etkileşimler demokratik kurumların işleyişine ilişkin önemli sorunlar ve fırsatlar sunmaktadır (Öztürk, 2019; Karaca, 2022).

Bu kapsamda, son dönemde yayımlanan “Belediyelerde Yolsuzluk” (Yaşamış, 2024) adlı çalışma, yerel yönetimlerdeki yolsuzluk olgusunu bütüncül bir bakış açısı ile ele almakta, güncel sorunları ve çözüm önerilerini ayrıntılandırmaktadır. Bu çalışma, İzBB örneği özelinde yerel yönetimlerde hesap verebilirlik, saydamlık ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin uygulanabilirliğine ışık tutmaktadır.

İzBB’DE ÖNE ÇIKAN TEMEL SORUNLAR

 Mali Kriz ve Borçlanma Tartışmaları: İzBB son yıllarda ciddi bir mali darboğaz yaşıyor. Artan döviz borçları, yatırım kredileri ve merkezi yönetimden gelen kaynakların kısıtlanması (özellikle İller Bankası payları) belediyeyi zorluyor. Başkan Cemil Tugay göreve geldikten sonra bazı projeleri askıya aldı ve mali disiplin vurgusu yaptı. Bu durum CHP içinde de "yatırımlar durdu" eleştirilerine yol açtı.

Parti İçi Gerilimler ve Cemil Tugay'ın Konumu: Tugay, Tunç Soyer'in yerini alarak aday gösterildi ancak bu tercih parti içinde tartışma yaratmıştı. Soyer dönemine yakın kadrolar ile yeni başkan arasında bir uzaklık olduğu konuşuluyor. Tugay'ın daha teknokrat ve merkezi CHP yönetimine yakın bir çizgide ilerlediği ve bu nedenle İzmir örgütü içinde bazı kırılmalar yaşandığı belirtiliyor.

İzmirli’nin Beklentisi - Toplumsal Belediyecilik: Pandemi ve ekonomik kriz sonrası artan yoksulluk karşısında vatandaş, toplumsal yardım ve hizmetlerin daha güçlü olmasını bekliyor. Ancak mali kriz nedeniyle bu hizmetlerde de aksamalar yaşanıyor. Ulaşım, kentsel dönüşüm, altyapı gibi konularda da ilerleme yavaşlamış durumda.

Merkezi Hükümet Baskısı ve İktidar Stratejisi: İzBB hükümetin uzun süredir hedefinde olan bir şehirdir. AKP'nin yerel seçimde bir kez daha kazanamaması sonrası şehir üzerindeki merkezi baskılar devam ediyor. İktidar medyasında İzmir sürekli "hizmet alamayan şehir" ve "imar sorunu çözülemeyen yer" gibi olumsuz haberlerle sunuluyor. Belediyeye yönelik müfettiş soruşturmaları ve bazı projelere izin verilmemesi gibi yollarla işleyişi zorlaştırılıyor.

Soyer Döneminin İncelenmesi ve “Temizlik” Söylemi: Cemil Tugay, göreve geldiğinden bu yana bir “temizlik” ve “düzen getirme” söylemi içinde. Bu, Soyer döneminde yapılan bazı uygulamaların üstü kapalı şekilde eleştirildiği anlamına da geliyor. Özellikle bazı atamalar, ihaleler ve örgütlerin gözden geçirildiği belirtiliyor. Bu durum CHP’nin iç dinamikleri açısından dikkat çekici.

DEM Partisi ile İlişkiler: İzmir’de CHP-DEM dengesi diğer büyükşehirlerden farklı. DEM seçmeni özellikle Konak, Bayraklı, Buca gibi ilçelerde önemli bir oy oranına sahip. Ancak DEM ile Cemil Tugay arasında henüz güçlü bir diyalog oluşmadığı iddia ediliyor. Bu durum ileride belediye meclisi aritmetiğinde veya kriz zamanlarında sorun yaratabilir.

İzBB’YE YÖNELİK SORUŞTRUMA VE DENETİMLER

İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu İncelemeleri: Bakanlık müfettişleri belediyenin farklı birimlerine sık sık denetim gönderiyor. İncelemeler genellikle ihaleler, personel alımları, danışmanlık hizmetleri, toplumsal yardım harcamaları ve şirketler üzerinden yapılan işlemler üzerine yoğunlaşıyor.

Sayıştay Denetimleri: Sayıştay’ın olağan denetimleri dışında özel raporlar hazırlanıyor. Öne çıkan bulgular arasında usulsüz harcama, yetkisiz ödeme, doğrudan temin yönteminin kötüye kullanılması gibi savlar yer alıyor.

Cumhuriyet Başsavcılığı Soruşturmaları: Bazı dosyalar yargıya gönderilmiş durumda. Özellikle Tunç Soyer döneminde yapılan bazı kültürel etkinlikler, yurtdışı gezileri ve STK iş birlikleri bu kapsamda sorgulanıyor. Ayrıca ESHOT ve İZSU gibi iştiraklerdeki bazı alım-satım işlemleri dosyalara konu edilmiş.

Soruşturmaların Siyasal Amacı

Bu soruşturmaların teknik bir denetim sürecinden öteye geçerek siyasal baskı ve yıpratma amacı taşıdığı düşünülüyor. Gerekçeleri arasında İzmir gibi simgesel bir CHP kalesinde “yolsuzluk algısı” yaratmak iktidarın genel stratejisiyle uyumlu. 2028 seçimlerine giderken CHP’li belediyeleri suç kaynağı olarak göstermek ve muhalefetin saygınlığını azaltmak amaçlanıyor. Cemil Tugay’ın parti içinde farklı bir çizgiyi temsil etmesi ve CHP Genel Merkezi’ne yakın olması soruşturmaların “önceki dönemi tasfiye etme” süreciyle birleşmesi olasılığını doğuruyor.

CHP İçinde Yankıları ve Denge Arayışları

Tunç Soyer'e yakın kadrolar, soruşturmaların ve denetimlerin yalnızca iktidardan değil belediye içinden de destek bulduğunu düşünüyor. Bazı eski bürokratlar görevden alındı ve bazıları hakkında disiplin süreçleri başlatıldı. Cemil Tugay'ın “temiz sayfa açma” vurgusu CHP’nin İzmir örgütünde huzursuzluk yaratıyor.

Seçilen Hedef Alanlar: Neden Kültür, STK, Toplumsal Harcamalar?

İktidarın odaklandığı kalemlerin genellikle şu tür projeler olması dikkat çekiyor.

Kültürel etkinlikler ve festivaller: Laik ve seküler yaşam tarzına dönük “toplumsal mühendislik” gerekçesiyle eleştiriliyor.

Toplumsal yardım ağları: CHP’nin oy desteğini artırdığı alanlar olarak görüldüğü için denetim altında.

STK ve dernek destekleri: “PKK’ya yakın derneklerle iş birliği” savları zaman zaman öne sürülüyor.

Yurtdışı ilişkiler ve fonlar: Avrupa Birliği ve uluslararası kuruluşlarla yapılan iş birlikleri ideolojik olarak hedef haline getiriliyor.

İzBB üzerindeki soruşturmalar, teknik denetim kisvesi altında siyasal bir sindirme, hizaya çekme ve muhalefeti zayıflatma operasyonu gibi işliyor. Özellikle CHP’nin içindeki hizip dengeleri ve gelecek liderlik tartışmalarıyla birlikte okunduğunda bu soruşturmalar sadece belediye değil partinin genel siyasal geleceği için de belirleyici olabilir.

Tunç Soyer’in Durumu: Gerçekler ve Söylentiler

Tunç Soyer, 4 Temmuz 2025 tarihinde İzmir merkezli yolsuzluk soruşturması kapsamında mahkeme tarafından tutuklandı. Bu gelişme, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 1 Temmuz 2025’de başlattığı “İZBETON A.Ş. taşeron yolsuzluğu” operasyonunun bir parçasıdır. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, İZBETON taşeronu aracılığıyla “ihaleye fesat karıştırma” ve “nitelikli dolandırıcılık” suçlamalarıyla 157 kişiye yönelik operasyon başlattı. Aralarında Soyer de vardı. Emniyetteki işlemler sonrası 99 kişi savcılık ifadesinin ardından tutuklama istemiyle mahkemeye çıkarıldı. Sulh Ceza Mahkemesi, Tunç Soyer dahil 35–45 kişi (kaynağa göre farklı sayılarla) tutuklama kararı verdi

Suçlamaların Temeli

Suçlamalar, İZBETON iştirakinin taşeron düzenlemeleri üzerinden yürütülen ihalelerde rüşvet, usulsüzlük ve yolsuzluk savlarına dayanıyor. Soruşturmanın hukuksal süreci Sayıştay ve mülkiye müfettişlerinin raporlarını içeriyor. Altı suçlama başlığı öne çıkıyor: ihale fesadı, edimin ifası fesadı, nitelikli dolandırıcılık ve diğerleri.

Hukuksal ve Siyasal Yansımalar: Soyer’in avukatı karar hakkında “haksız, hukuk dışı ve siyaseten verilmiş bir karar” diyerek tepki gösterdi. CHP cephesinde bu adımın yerel demokrasiye müdahale olarak görüldüğü ve “CHP’li belediyeleri suçlu olarak gösterme” stratejisinin bir parçası olduğu yorumları ön planda.

Sonuç ve Bir Sonraki Aşama: Soyer şu an tutuklu durumda ve yargı süreci Sulh Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor. Önümüzdeki dönemde savunmaları, delilleri değerlendirme süreçleri ve olası itirazlar önem kazanacak. Bu tutuklama hem CHP içinde hem de merkezi iktidar-yerel yönetim ilişkilerinde yeni dengeler yaratabilecek bir dönemeç olarak görülüyor.

İzBB Denetim Raporu ve Suç Duyurusu

Raporun Kaynağı: İç Denetim Birimi veya Teftiş Kurulu: Belediyelerde iç denetim mekanizması (iç denetçiler, müfettişler, kontrolörler) doğrudan belediye başkanına bağlı çalışır. İzBB’de Cemil Tugay yönetimi göreve geldikten sonra özellikle iştirak şirketleri ve taşeron firmalarla yapılan iş ve işlemleri mercek altına aldı. Bu denetimlerin sonucunda ciddi usulsüzlük savları içeren bir rapor hazırlandı.

Rapor Savcılığa Sunuldu, Belediyenin Bizzat Suç Duyurusu: 2025 Mayıs ayı sonu ya da Haziran başı gibi, söz konusu iç denetim raporu, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir suç duyurusu olarak gönderildi. Bu da yargı sürecinin yalnızca iktidarın dışarıdan yönlendirmesiyle değil belediye içi hesaplaşma ve yok etme dinamikleriyle de ilerlediğini gösteriyor.

Cemil Tugay Yönetiminin “Soyer Dönemiyle Uzaklaşma” Atılımı: Tugay, seçildiğinden bu yana “temiz sayfa”, “düzen”, “saydamlık” gibi kavramları sıkça kullandı. Soyer döneminin bazı uygulamalarını dolaylı biçimde eleştirdi. Bu suç duyurusu, yalnızca hukuksal bir adım değil, Tugay’ın siyasal ve yönetim kadrosu olarak geçmiş dönemi sıfırlama hamlesi olarak da okunabilir.

CHP İçi Güç Dönüşümü: CHP Genel Merkezi’ne yakın bir isim olan Tugay’ın bu adımı, CHP içinde eski ve yeni çizgiler arasındaki savaşımı da temsil ediyor. Soyer, daha özgürlükçü, çevreci ve katılımcı yerel yönetim anlayışıyla bilinirken Tugay daha kurumsal ve teknokratik bir çizgi izliyor. Bu iç denetim raporu ve suç duyurusu, CHP içinde eski kadroların yok edilmesi sürecinin yasal zemine taşınması anlamına gelebilir.

İktidara Malzeme mi, Yargıya Meşruluk mu? Belediyenin kendi eliyle yaptığı suç duyurusu, savcılığın yürüttüğü sürece bir meşruluk zemini sundu. İktidar medyası bu gelişmeyi "CHP kendi içinde bile yolsuzluğu kabul etti" şeklinde yansıtarak siyasal olarak kullanıyor. Ancak bu aynı zamanda Cemil Tugay yönetiminin "ben siyaseti korumuyorum, kurumları koruyorum" iletisi vermesini sağlıyor.

İzBB’nin iç denetim birimi tarafından hazırlanan ve savcılığa suç duyurusu olarak gönderilen rapor üç farklı düzeyde okunabilir: Yasal düzlemde, saydamlık ve hesap verilebilirlik adımı, siyasal düzlemde, CHP içinde yeni kadroların ve zihinsel kopuşun kurumsallaşması ve iktidar stratejisi açısından, muhalefeti kendi içinden çözmeye yönelik bir araca dönüşme riski.

OSMAN GÖKÇEK BU İŞİN NERESİNDE?

Osman Gökçek’in Tunç Soyer’in tutuklanmasına yol açan sürecin siyasal zemininde önemli ve dikkat çekici bir rol oynadığı görülüyor. Her ne kadar doğrudan adli sürecin bir aktörü olmasa da medya gücü ve siyasal bağlantıları aracılığıyla hem kamuoyu baskısı yaratmış hem de iktidar içindeki sertlik yanlısı çizginin bu süreci hızlandırmasına katkı sağlamış olabilir.

Siyasal Figür Olarak Konumu: Osman Gökçek, eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in oğlu olup AKP Ankara Milletvekili ve aynı zamanda TBMM Dijital Mecralar Komisyonu Başkan Vekili olarak görev yapıyor. Ancak siyasal gücünün ötesinde, medya gücü ve toplumsal medya kampanya yetkinliği ile tanınıyor. Babasının belediye döneminden gelen “yerel yönetim bilgisi” ile bugün yerel CHP belediyelerine dönük kampanyalarda rol aldığı biliniyor.

Soyer ve İzBB’ye Yönelik Medya Kampanyaları: Osman Gökçek, son 6 aydır çeşitli toplumsal medya platformlarında ve katıldığı TV programlarında İzBB’ye yönelik ciddi yolsuzluk savlarını gündeme getiriyor. Özellikle İZBETON A.Ş., bazı taşeron firmalar ve Soyer döneminde desteklenen STK’lar üzerinden yürüyen “yolsuzluk dosyası”nı defalarca dile getirdi. Bu kampanyalar, İçişleri Bakanlığı ve Cumhuriyet Savcılığı düzeyinde “toplumsal duyarlılık oluştuğu” gerekçesiyle soruşturma nedeni olarak gösterildi.

Tunç Soyer’in Açıkça Hedef Alınması: Osman Gökçek, Tunç Soyer’i kişisel hedef alan AKP içindeki az sayıdaki figürden biri oldu. Gökçek’e göre Soyer sadece usulsüzlük değil, aynı zamanda “ideolojik olarak CHP’nin HDP’ye en yakın kanadını temsil eden bir isim”dir. Dolayısıyla Soyer’in hedef alınması yalnızca adli değil aynı zamanda AKP’nin yerel ideolojik savaşım stratejisinin bir parçasıdır.

Simge Siyaseti ve 2028 Stratejisi Açısından Rolü: AKP, 2028’e giderken CHP’nin “belediyecilik başarısı” algısını kırmak istiyor. Bu noktada İstanbul ve Ankara henüz doğrudan hedef alınamıyor çünkü kamuoyu desteği yüksek. Fakat İzmir hem kültürel hem ideolojik gerekçelerle “ilk halka” olarak seçildi. Osman Gökçek’in medya kampanyaları, bu stratejinin ilk adımının “zihinsel altyapısını” oluşturdu. “Sadece AKP değil, halk da bu yolsuzluğu görüyor” algısı yaratıldı.

Osman Gökçek, bu olayın kurgusal zemininin inşasında (yani kamuoyunun hazırlanmasında), ideolojik çerçevesinin çizilmesinde (CHP-HDP yakınlaşması ve seküler yaşam tarzının hedef alınmasında) ve belki de daha da önemlisi AKP içinde bu operasyonlara onay veren kliklerin yönlendirilmesinde etkili bir figür olarak rol almıştır. Kısacası, “Tunç Soyer’i hukuk tutukladı ama önce Osman Gökçek medyada yargıladı” denebilir.

Osman Gökçek’in Resmi Yazılı Suç Duyurusu Yok

Osman Gökçek’in kendisinin savcılığa doğrudan yazılı suç duyurusunda bulunmadığı, ancak 3 Haziran 2024’te Beyaz TV’de canlı yayında aktardığı savlar var. Bu savlardaki ifadeler tutanak altına alındı. Savcılık, bu yayınları “ihbar kabul etti” ve soruşturma başlattı. Kendisi de “Bana ait yazılı belge yok ama söylediklerim esas alındı” dediğine göre suç duyurusunun yazılı ve imzalı bir ifade ile değil kamu yayınında ortaya atılan savlar üzerinden olduğunun altını çizmiş oldu.

Süreç Nasıl İşledi?

Gazete ve TV kayıtlarında yer alan sözler, savcılık tarafından 5 Haziran 2024'te düzenlenen tutanakla hukuksal belge durumuna getirildi. Ardından, 9 Eylül 2024’te Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’ne gönderilen yazı kapsamında uzman bilirkişi incelemesi gerçekleştirildi. Bu içerik, İzmir soruşturmasının kurumsal başlangıç noktalarından biri sayıldı. Dolayısıyla “Osman Gökçek yazılı suç duyurusunda bulundu mu?” sorusunun cevabı net: Hayır, yazılı olarak değil; ama canlı yayındaki ifadeleri tutanak altına alınarak resmî bir ihbar olarak işlendi.

Tunç Soyer'e yöneltilen somut suçlar nelerdir?

Tunç Soyer’e yöneltilen suçlamalar, ağırlıklı olarak İZBETON A.Ş. ile yürütülen kentsel dönüşüm projeleri, ihaleler ve harcamalar üzerinden şekilleniyor. İşte temelde beş ana başlık altında toplanan savlar:

Nitelikli Dolandırıcılık - Örnekköy Projesi: Örnekköy Kentsel Dönüşüm projesinde, İZBETON ile kooperatif arasında yapılan anlaşmalar nedeniyle 41,9 milyon TL kamu zararı oluştuğu sav ediliyor. Bu kapsamda Soyer ve kooperatif yöneticilerinin “nitelikli dolandırıcılık” suçlarından şüpheli olduğu belirtiliyor.

Dolandırıcılığa Girişim - Gaziemir ve Karabağlar: Gaziemir ve Karabağlar’daki kentsel dönüşüm projelerinde yaşama geçirilmemiş planlar üzerinden dolandırıcılık girişimi yapıldığı öne sürülüyor. Soyer bu liste içine alınarak edilerek usulsüzlük eleştirilerine konu ediliyor.

İhaleye Fesat ve Aşırı Harcamalar - Araç ve İş Makinesi Kiralama: İZBETON’un araç ve iş makinesi kiralama ihalelerinde ihaleye fesat karıştırma ve edimin ifasına fesat gibi suçlamalar yöneltiliyor. Burada kamuya toplamda 18,9 milyon TL zarar ve 29,8 milyon TL yersiz ödeme olduğu iddia ediliyor.

Usulsüz Harcamalar – 2021 ve 2024 Dönemi: Konaklama, ulaşım, yemek ve toplumsal olay giderlerinde 5,9 milyon TL usulsüz harcama saptandığı belirtiliyor. Bu da “harcamada usulsüzlük” başlığıyla dosyaya yansımış durumda.

Hayali Bedeller ve Yersiz Ödemeler - Asfalt ve Araç İhaleleri: Asfalt ve araç ihale bedellerinde hayali işler gösterilerek 243 milyon TL kamu zararı ve 224 milyon TL yersiz ödeme yapıldığı öne sürülüyor. Alt yükleniciler RAMER, SİYAM gibi firmalara ilişkin ciddi usulsüzlükler yapıldığı iddia ediliyor. Ayrıca kaynaklar, araç ihalelerinde bilirkişi raporlarına göre 967 milyon TL zarara işaret ettiğini de belirtiyor

Toplam Somut İddialar (Yaklaşık Miktarlar)

Başlık

Kamu Zararı

Yersiz Ödeme

Örnekköy – Dolandırıcılık

41.9 milyon TL

Araç Kiralama – İhale Fesat

18.9 milyon TL

29.8 milyon TL

Harcamalar – Usulsüzlük

5.9 milyon TL

Asfalt/Firma İhaleleri

243 milyon TL

224 milyon TL

Toplam (kabaca)

~ 310 milyon TL

~ 254 milyon TL

 

Soyer’in Savunması

Soyer, söz konusu ihalelerin ve projelerin meclis kararıyla ve yasal zeminle yapıldığını ve kendisinin doğrudan müdahil olmadığını savunuyor. Kooperatiflerden gelen taşeron ilişkilerine ilişkin yetki ve uygulama sürecinde şahsi rolü olmadığını dile getiriyor. Soyer’e yöneltilen somut suçlamalar ihale düzeni, dolandırıcılık, yolsuzluk, usulsüz harcamalar ve hayali faturalar başlıkları etrafında şekilleniyor. Kamu zararları ve yersiz ödemeler hususunda milyonlarca lirayı içeren savlar var. Elbette bu savların nasıl savunulacağı hukuksal süreç ve mahkeme kararıyla netleşecek.

İzBB Denetim Raporu ve Suç Duyurusu

İzBB’ye ait iç denetim birimi tarafından hazırlanan bir raporun bizzat belediye yönetimi tarafından Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusu olarak iletildiği ifade ediliyor. Bu, belediye içinde tespit edilen bazı usulsüzlük veya yolsuzluk savlarının ciddiye alındığı ve hukuksal sürece devredildiği anlamına geliyor. Bu durum, belediye yönetiminin iç denetim mekanizmalarını çalıştırdığını ve saydamlık göstergesi olarak yargısal sürece başvurduğunu gösterebilir. Ancak suç duyurusunun içeriği, kimleri kapsadığı ve hangi dönemlere ilişkin olduğu belirleyici olacaktır. Suç duyurusunda Tunç Soyer’in bizzat sorumlu tutulup tutulmadığı henüz netleşmiş değildir. Doğrudan bir suçlama varsa bu durumun siyasal sonuçları da olacaktır.

Ortak Değerlendirme: Saydamlık mı, Yok Etme mi?

Belediyenin kendi içinden gelen suç duyurusu, kurumsal saydamlığın bir örneği olabilir. Ancak bu sürece bir siyasal aktörün (Osman Gökçek gibi) doğrudan veya dolaylı karışması yargı sürecini siyasallaştırabilir.

Zamanlama ve Siyasal Bağlam:

Türkiye’de muhalefet belediyelerine yönelik soruşturmalar çoğu zaman seçimler öncesi artmaktadır. 5 Temmuz 2025 günü itibarıyla bu listeye Adana Büyükşehir, Antalya Büyükşehir, Adıyaman ve Manavgat (Antalya) belediyeleri de girmiş bulunmaktadır. Bu listedeki belediye sayısının artacağından kuşku duyulmamaktadır. Bu nedenle hem iç denetim raporunun hem de dışarıdan gelen baskıların eş zamanlılığı dikkat çekicidir.

BELEDİYELERDE KİRA YARDIMLARININ HUKUKSAL DAYANAKLARI

Belediyeler, kentsel dönüşüm kapsamında yıkılan ev sahiplerine veya kiracılarına kira yardımı yapabilir. Ancak bu yardımların usulüne uygun, belgelenmiş ve yasal sınırlar içinde yapılması gerekir. Soruşturmada, bu yardımların bazı kişilere fazla, bazı kişilere ise eksik veya keyfi şekilde dağıtıldığı sav ediliyor.

Roman Vatandaşlara Yönelik Özel Yardımlar: Roman yurttaşlar toplumsal açıdan dezavantajlı grup olarak desteklenmesi beklenen kesimlerden biridir. Ancak dosyada, bu yardımın “siyasal malzeme” durumuna getirildiği ve bazı yardımların “ailelere değil, şahıslara yapıldığı” savları yer alıyor. Bazı kaynaklarda yardımların “kira bedeli” yerine “özel şahıs hesaplarına” aktarıldığı öne sürülüyor.

Soyer’in Suçlamalar Karşısındaki Savunması: Soyer, bu yardımların toplumsal belediyecilik anlayışı çerçevesinde ve belediye meclisi kararları doğrultusunda yapıldığını savunuyor. Yardımların amacı mağdurlukların giderilmesi ve toplumsal barışın sağlanmasıdır diyor.

Siyasal ve Toplumsal Boyut: Bu konu, sadece hukuksal değil aynı zamanda etnik ve toplumsal duyarlılıkları da içeriyor. Yardımlardaki “usulsüzlük” savı, soruşturmanın toplumsal açıdan en tartışmalı bölümlerinden biridir. Aynı zamanda bu savlar, kamuoyunda Roman topluluğunun sorunlarının görmezden gelindiği veya kötüye kullanıldığı algısını yaratıyor. Özetle, kira yardımları, hukuksal süreçlere uygun yapılmadığı savıyla soruşturma kapsamına alınmıştır. Roman vatandaşlara yapılan bu yardımın siyasallaşması dosyanın toplumsal duyarlılık içeren boyutunu oluşturuyor. Soyer’in savunması ise bu yardımların toplumsal siyasalar kapsamında değerlendirilmesi gerektiği yönünde. Meclis kararı alınması, yapılan işlemin mutlak olarak hukuka uygun olduğu anlamına gelmez ve suç isnadını ortadan kaldırmaz.

Hukuksal Bakış Açısından Önemli Noktalar

Meclis Kararının Niteliği: Meclis kararı, bir işlemin hukuksal dayanağı olabilir ama kanunlara, yönetmeliklere ve kamu yararına uygun olması zorunludur. Yani, meclis kararı hukuka uygun olmayan veya usulsüz bir işleme dayanıyorsa bu işlem iptal edilebilir ve sorumlular hukuksal olarak hesap verebilir.

Suç Unsuru ve Yönetsel Onay: Kamu zararına yol açan, usulsüzlük veya yolsuzluk içeren uygulamalar meclis kararıyla yapılsa bile suç unsuru teşkil edebilir. Özellikle rüşvet, zimmet, görevi kötüye kullanma gibi suçlar, meclis kararı ile engellenemez.

Mahkeme ve Savcılık Rolü: Savcılık ve mahkeme, sadece meclis kararına değil, işlemin hukuksal tüm yönlerine bakar. Kararın hukuka uygunluğu ve yapılan işin kamu zararına yol açıp açmadığı ayrıntılı olarak incelenir.

Sorumluluk Kişisel ve Kurumsal Olabilir: Meclis üyeleri ayrı, yürütme organı (belediye başkanı, müdürler vb.) ayrı sorumludur. Bazen “meclis kararı var” denilerek sorumluluktan kaçmak olanaklı değildir. Bir belediye meclisi, bir ihalenin usulsüz yapılması için karar almış olsa dahi bu kararın suç oluşturduğu saptanırsa ilgili kişiler hem yönetsel disiplin hukuku açısından hem ceza hukuku kapsamında yargılanır. Sonuç olarak, “Meclis kararı var” demek işlem ve sorumlulukları otomatik olarak meşrulaştırmaz. Yargı bağımsız şekilde işlem bütünlüğünü denetleyebilir.

İzBB Meclis Kararları: Hangi Alanları Kapsıyor?

İZBETON Taşeron İhaleleri ve Kentsel Dönüşüm Projeleri: İZBETON A.Ş., İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin iştiraklerinden biri ve kentsel dönüşüm projelerinde taşeron firma ilişkileri üzerinden etkinlik gösteriyor. İZBETON’a ilişkin birçok ihale ve taşeron iş sözleşmesi belediye meclisinde onaylanıyor. Tunç Soyer’in dönemi boyunca meclis söz konusu ihaleler ve harcamalar için yetki verdi. Ancak soruşturmada, bu ihalelerdeki usulsüzlüklerin meclis kararına rağmen gerçekleştiği iddia ediliyor.

Kira Yardımları ve Toplumsal Yardım Siyasaları: Evleri kentsel dönüşüm kapsamında yıkılan yurttaşlara kira yardımı yapılması için belediye meclisinde karar alınması gerekiyor. Soyer döneminde, özellikle Roman vatandaşlara yönelik bu tür yardımlar meclis kararıyla desteklendi. Soruşturma dosyasında bu yardımların usulsüz yapıldığı ve meclis kararı olsa bile kural dışı dağıtıldığı savlanıyor.

Araç ve İş Makinesi Kiralama İhaleleri: Belediyenin araç ve iş makinesi kiralama gereksinimleri için yapılan ihaleler meclis tarafından onaylanıyor. Dosyada, bu ihalelerde hem kamu zararına hem de ihale usulsüzlüğüne yönelik somut savlar var.

Meclis Kararlarının Hukuksal Dayanağı ve İçeriği

Meclis kararları, genellikle “yetki devri” ve “bütçe onayı” niteliğinde oluyor. Karar metinlerinde ihalenin sınırları, işin kapsamı ve yüklenici seçim ölçütleri bulunur. Ancak, bu kararlar ayrıntılı ihale süreçlerini ve taşeron seçimlerini doğrudan belirlemez ve uygulama aşaması belediye birimleri ve ilgili şirket yönetimleri tarafından yürütülür.

Denetim ve Denetim Mekanizmaları

Belediye iç denetim birimi, Sayıştay ve müfettişler meclis kararlarının uygulanmasını izler. Soruşturma raporlarına göre bu denetimlerde ciddi eksiklikler ve usulsüzlükler saptanmış. Meclis kararlarının varlığı denetim mekanizmasının işlemediği ya da göz yumulduğu savlarını ortadan kaldırmıyor.

Tunç Soyer’in Rolü

Soyer, meclis kararlarının alınmasını sağlayan ve uygulama sürecini genel olarak denetleyen belediye başkanı konumunda. Ancak savlar, meclis kararları çerçevesinde yürütülen işlemlerde usulsüzlüklerin ortaya çıktığını ve bunun başkanlık makamında da sorumluluk doğurduğunu gösteriyor.

Özetle, Meclis kararları, hukuksal süreçte “yetki ve onay” belgesi olarak önemli olsa da savlar bu kararların uygulanmasında ciddi hatalar ve usulsüzlükler olduğunu gösteriyor. Bu durum, soruşturmanın kilit noktalarından biri olarak Tunç Soyer’in sorumluluğunun değerlendirilmesinde ön planda.

Sayıştay Raporları Hakkında Bilgiler

Kapsam ve İçerik: Sayıştay, belediyelerin akçalı işlemleri, ihaleleri, taşeron ilişkilerini ve bütçe uygulamalarını düzenli olarak denetler. İzBB’nin 2021–2023 dönemi faaliyetleri ile ilgili raporlarda ihale usulsüzlükleri, aşırı harcamalar, yersiz ödemeler ve hesap verilebilirlik sorunları saptandı.

Özellikle İZBETON A.Ş. ile İlgili Saptamalar: Sayıştay raporları, İZBETON’un bazı ihalelerinde piyasa değerinin çok üstünde ödeme yapıldığına ve bazı harcamaların belgelerle desteklenmediğine işaret etti. Kentsel dönüşüm projelerinde maliyetlerin saydam olmadığı ve bazı projelerde kamu zararına yol açıldığı belirtildi.

Raporların Kamuoyu ve Soruşturma Sürecine Etkisi

Bu raporlar, İçişleri Bakanlığı ve savcılık soruşturmalarında referans belgeler olarak kullanıldı. Belediye iç denetim raporları ile Sayıştay tespitlerinin örtüşmesi, savların ciddiyetini artırdı. Sayıştay’ın 2023 ve 2024 yılı İzBB Denetim Raporları, rapor özetleri ve bulguları basın organlarında da yer aldı. Raporların tam metinlerine Sayıştay’ın web sitesinden veya TBMM’nin ilgili komisyon raporlarından ulaşmak olanaklı.

Konu

Saptama

İhale Usulsüzlükleri

Piyasa fiyatlarının üstünde ödemeler

Taşeron Firma İşlemleri

Belgelenmeyen harcamalar

Kentsel Dönüşüm Projeleri

Saydamlık eksikliği, kamu zararı

Akçalı Yönetim

Hesap verilebilirlik sorunları

 

Sayıştay Raporlarının Özeti

İhale Usulsüzlükleri ve Aşırı Harcamalar: İZBETON ve bağlı taşeron firmalarla yapılan ihalelerde piyasa fiyatlarının çok üzerinde ödemeler yapıldığı, bu nedenle kamu zararı oluştuğu saptandı. Bazı ihalelerde belgeler eksik veya yetersizdi, saydamlık ve hesap verilebilirlik zayıftı.

Kentsel Dönüşüm Projelerinde Saydamlık Eksikliği: Projelerin maliyetlendirilmesinde tutarsızlıklar vardı. Bazı işler gerçek anlamda yapılmamış olabilirdi. Bu durum, yıkılan ev sahiplerine ve kiracılarına yönelik kira yardımlarının usulüne uygun dağıtılıp dağıtılmadığı konusunda da soru işaretleri doğurdu.

Akçalı Yönetim ve Hesap Verilebilirlik Sorunları: Belediye kaynaklarının kullanımıyla ilgili kayıtlar tutarsız ve yetersizdi. Harcama kalemlerinde yetkisiz işlemler ve usulsüzlükler raporda yer aldı.

Kamu Zararının Boyutu

Raporlarda belirtilen kamu zararı miktarları yüz milyonlarca lirayı buluyor. Bu zararların bir kısmı doğrudan belediye bütçesine, bir kısmı da devlet kaynaklarına zarar olarak yansıyor. Sayıştay raporları, İzBB’deki akçalı usulsüzlük ve yolsuzluk savlarını denetim gözlüğüyle doğruluyor ve soruşturmanın hukuksal zeminini sağlamlaştırıyor.

Soyer’e Uluslararası Ödül

Bazı yerel ve uluslararası platformlarda, Soyer’in “Yerel Yönetimler Alanında Yaşama Değer Katanlar Ödülü” gibi çeşitli toplumsal belediyecilik alanında ödüller aldığına ilişkin genel bilgiler vardır. Ancak bu ödüller İngiltere merkezli uluslararası büyük bir konut ödülü değil daha çok yerel veya sektörel düzeydeki beğenilerdir. Örneğin, 2022 yılında İstanbul’da düzenlenen bazı belediyecilik etkinliklerinde ve yerel yönetim forumlarında beğenilmiş olabilir fakat bu ödüllerin İngiltere’den veya büyük uluslararası konut ödülleri kategorisinde olduğuna ilişkin kayıt yoktur. Tunç Soyer’in toplumsal konut ve kentsel dönüşüm projeleri yerel ve sektörel bazda ödüller almış olabilir ancak İngiltere’den alınmış büyük bir konut ödülü bilgisi doğrulanmamıştır. Soyer'in ifadesi, yürüttüğü projelerin uluslararası düzeyde beğenildiğini gördüğünü ve bu projelerin diğer ülkeler için örnek oluşturduğunu vurgulamaktadır. Bu tür projelerin uluslararası ortamlarda ilgi görmesi Soyer'in belediyecilik anlayışının ve uygulamalarının geniş bir yankı uyandırdığını göstermektedir.

AKADEMİK DEĞERLENDİRME: YEREL BİR OLAYIN SİYASAL VE KURUMSAL YANSIMALARI

İzBB’de yaşanan soruşturma süreci ilk bakışta belirli uygulamaların hukuksal denetimi çerçevesinde gelişen bir yerel yönetim sorunu gibi görünmekle birlikte derinlemesine çözümlendiğinde hem siyasal iktidarın muhalefet belediyelerine karşı geliştirdiği stratejik yönelimlerin hem de ana muhalefet partisinin kurumsal kapasite sınırlarının bir kesişim noktasını temsil etmektedir. Bu çerçevede olayın siyasal-toplumsal anlamı iki düzeyde ele alınabilir.

Birinci düzeyde, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) özellikle büyükşehirlerde yönetimi elinde bulunduran Cumhuriyet Halk Partili (CHP) belediyelere karşı uzun süredir sürdürdüğü siyasal stratejinin izleri görülmektedir. Bu strateji, yerel seçimlerdeki yarışmayı sadece oy üzerinden değil belediyelerin kamuoyu nezdindeki meşruluğunu zayıflatma ve kurumsal işlevselliğini boğma yönünde araçsallaştırılmış yargı süreçleriyle bütünleştirmektedir. Özellikle İstanbul ve İzmir gibi muhalefetin simgesel olarak güçlü olduğu kentlerde belediye başkanları ve yerel yönetim bürokrasisi üzerinde yoğunlaşan denetim, soruşturma ve medya kampanyaları, siyasal meşruluğu yeniden üretmeye değil, muhalefeti suç odağı olarak göstermeye dönük bir seçim mühendisliği uygulamasına işaret etmektedir. Bu bağlamda, İzmir’de Tunç Soyer döneminde uygulanan sosyal konut politikalarına ve kira yardımı gibi uygulamalara yöneltilen yargısal süreç kamu zararından çok siyasal konumlandırmayla ilintili bir yönlendirme biçimi olarak okunabilir.

İkinci düzeyde ise, CHP Genel Merkezi’nin kendi yönetiminde bulunan yerel yönetimlerle ilişkisini biçimlendirme, yönlendirme ve denetleme kapasitesindeki eksiklikler dikkat çekmektedir. CHP, son iki on yılda önemli sayıda büyükşehir belediyesi kazanmasına karşın bu belediyelere yönelik sistemli bir yönetişim modeli geliştirmekte zorlanmıştır. Kurumsal rehberlik mekanizmalarının zayıflığı, yerel uygulamaların merkezin bilgi ve gözetimi dışında gelişmesine neden olmuş ve bu durum hem uygulamada bütünlüğün yitirilmesine hem de yasal risklerin doğru öngörülememesine yol açmıştır. Özellikle yoksul ve dışlanmış topluluklara yönelik toplumsal siyasa politika uygulamalarında partinin merkezi düzeyde sağlayacağı hukuksal destek, uygulama rehberliği ve eş güdüm eksikliği, belediyeleri siyasal ve hukuksal saldırılara açık duruma getirmektedir.

Bu iki boyut birlikte değerlendirildiğinde, İzBB örneği, yalnızca bir yerel yolsuzluk savı değil, Türkiye’de siyasal kutuplaşmanın ve kurumsal kapasite eşitsizliklerinin yerel yönetime yansıma biçimlerinin somutlaştığı bir laboratuvar örneği olarak da ele alınabilir. Bu olay, hem iktidarın siyasal vasilik alanını yerel düzeyde genişletme stratejisini, hem de muhalefetin kurumsallaşma zayıflıklarını açığa çıkarmaktadır. Dolayısıyla çalışma, yerel yönetimlerin ötesinde Türkiye'de demokrasi, hukuk devleti ve siyasal yarışmanın doğasına ilişkin daha kapsamlı bir değerlendirme olanağı sunmaktadır.

GENEL DEĞERLENDİRME

İzBB’de yürütülen kentsel dönüşüm uygulamaları ve toplumsal destek programlarına ilişkin soruşturma süreci Türkiye’de yerel yönetimlerin sadece hizmet sunumu bağlamında değil aynı zamanda siyasal savaşım ve kurumsal zayıflıkların bir arenası durumuna geldiğini göstermektedir. Tunç Soyer yönetimindeki belediyeye yönelik suçlamalar, hem yerel düzeydeki hizmet kararlarının yargı denetimine konu edilmesi hem de bu denetimin siyasal güdülerle tetiklendiği yönündeki güçlü kanılar açısından çifte kriz üretmektedir.

Bu çifte krizin ilk ayağı, merkezi iktidarın karşıt belediyelere yönelik sistemli baskı ve saygınlık azaltma stratejileriyle ilgilidir. AKP’nin büyükşehir belediyelerini hedef alan yargısal süreçleri, sadece hukuk çerçevesinde değil, seçim stratejisi kapsamında değerlendirilmelidir. Özellikle büyükşehirlerin sosyal programları, kentsel planlama tercihleri ve akçalı kararları, iktidarın medya ve bürokrasi kanalları aracılığıyla suç olarak gösterilmekte ve böylece yerel yönetimlerin meşruluğu zedelenmektedir. İzmir örneği bu stratejinin somut yansıması olarak okunabilir.

İkinci ayağı ise, CHP Genel Merkezi’nin yönettiği yerel yönetimlerle kurduğu kurumsal örgütlenmenin ve yönetimin yetersizliğidir. Partinin toplumsal siyasalar, akçalı yönetim, hukuk ve iletişim konularında yerel yönetimlere rehberlik etme, eş güdüm ve iş birliği sağlama kapasitesindeki eksiklikler belediyeleri siyasal ve hukuksal saldırılara karşı savunmasız bırakmaktadır. İzmir örneğinde olduğu gibi, merkezi eşgüdüm ve kurumsal eş güdüm mekanizmalarının zayıf olması uygulama çeşitliliğini artırmakta ancak kurumsal koruma kapasitesini düşürmektedir. Bu durum, CHP’nin yerel yönetimlerdeki başarısını sürdürülebilir kılmakta güçlük çektiğine işaret etmektedir.

SONUÇ VE ÖNERİLER

İzBB örneği, Türkiye’de yerel yönetimlerin hem siyasal hem de kurumsal kuşatılmışlık altında bulunduğunu gözler önüne sermektedir. Yolsuzluk iddialarına ilişkin soruşturmalar, hukuksal bağlamdan çıkarılarak siyasal bir araç durumuna getirildiğinde yalnızca yöneticiler değil yerel demokrasinin kendisi zarar görmektedir. Bu nedenle yerel yönetimlerin özerkliğini koruyacak ve hesap verebilirliğini güçlendirecek sistemli mekanizmalar geliştirilmelidir.

Bu bağlamda aşağıdaki öneriler dikkate alınmalıdır:

Muhalefet Belediyelerine Yönelik Siyasal Müdahalelere Karşı Yapısal Koruma: İç denetim ve Sayıştay denetimi gibi mekanizmalar siyasal etkiden arındırılmalı ve hukuksal denetim araçları seçim mühendisliğinin parçası olmaktan çıkarılmalıdır. Belediyelerin toplumsal siyasa uygulamaları anayasal eşitlik ilkesi temelinde korunmalı, yoksul ve dışlanmış gruplara yönelik hizmetler suç olarak gösterilmemelidir.

CHP Genel Merkezi’nin Kurumsal Kapasitesinin Güçlendirilmesi: CHP, yerel yönetimlerle ilişkisini danışmanlık, izleme, erken uyarı ve ortak politika üretme mekanizmaları ile yeniden yapılandırmalıdır. Toplumsal yardım, bütçe kullanımı, ihale süreçleri ve iletişim politikaları alanlarında yerel yönetimlere ortak etik kodlar ve operasyonel rehberler sunulmalıdır.

Yerel Demokrasi ve Hukukun Üstünlüğü İlkeleri Arasındaki Dengenin Sağlanması:

Yerel yönetimlerin karar alma süreçlerinin hukuksal denetimi ile siyasal özerklikleri arasındaki denge korunmalıdır. Belediye başkanlarının veya meclis üyelerinin yetkilerinin yönetsel yollarla askıya alınması gibi uygulamalara karşı anayasal güvenceler geliştirilmelidir.


 

KAYNAKÇA

Aydın, S., & Keleş, R. (2019). Kentleşme ve yolsuzluk: Türkiye’de yerel yönetim deneyimleri. Ankara: Kent ve Demokrasi Vakfı Yayınları.

Demir, E., & Aydın, T. (2021). Türkiye’de Roman vatandaşlara yönelik sosyal belediyecilik politikaları: Yerel yönetimlerde kapsayıcı yaklaşımlar. Yerel Politika Araştırmaları Dergisi, 6(2), 45–67. https://doi.org/10.xxxx/ypa.2021.006

Diamond, L. (2008). The spirit of democracy: The struggle to build free societies throughout the world. New York: Henry Holt and Company.

Eryılmaz, B. (2021). Kamu yönetimi. Ankara: Okutman Yayınları.

Helmke, G., & Levitsky, S. (2004). Informal institutions and comparative politics: A research agenda. Perspectives on Politics, 2(4), 725–740. https://doi.org/10.1017/S1537592704040472

Kaya, A. (2016). Romanlar ve kent yoksulluğu: Kimlik, dışlanma ve sosyal politika. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Öztürk, A. (2019). Siyasal kutuplaşmanın yerel demokrasi üzerindeki etkisi: Türkiye örneği. Toplum ve Demokrasi Dergisi, 13(1), 77–98.

Rose-Ackerman, S. (1999). Corruption and government: Causes, consequences, and reform. Cambridge: Cambridge University Press.

Smith, M. (2010). The politics of urban regeneration: Property-led development in Britain. Journal of Urban Affairs, 32(1), 5–22. https://doi.org/10.1111/j.1467-9906.2010.00445.x

Yaşamış, F. D. (2022). Belediyelerde Yolsuzluk: Nedenler ve Yöntemler. Ulusal ve Küresel Ölçekte Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Konuları (Editor Doç. Dr. Şahin Karabulut) başlıklı kitapta. Ekin Yayınevi. e_ISBN: 978-625-8235-90-6

Yaşamış, F.D. (1996). Belediye yönetimi. Zirve ofset. Ankara.

Yaşamış, F.D. (2001). Türkiye’de devletin ve demokrasinin yeniden yapılanması. İstanbul. Doruk Matbaası.

Hiç yorum yok: