İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde Neler
Oluyor?
Prof. Dr. Firuz
Demir Yaşamış
Özet
Bu çalışma,
İzmir Büyükşehir Belediyesi örneğinde ortaya çıkan soruşturma süreci üzerinden
Türkiye’de yerel yönetimlerin karşı karşıya kaldığı siyasal ve kurumsal
sınamaları incelemektedir. Kentsel dönüşüm projeleri kapsamında uygulanan toplumsal
destek programlarının yargısal müdahaleye konu edilmesi yalnızca kamu
kaynaklarının kullanımı açısından değil aynı zamanda yerel demokrasinin
işleyişi ve siyasal yarışmanın araçsallaşması bakımından da dikkat çekicidir.
Çalışmada, iktidar partisinin karşıt belediyelere karşı yürüttüğü yıkıcı
stratejiler ile ana muhalefet partisinin yerel yönetimlerle kurumsal
ilişkisindeki zayıflıklar birlikte ele alınmakta ve İzmir örneği bu siyasal
bağlamda sistemli olarak çözümlenmektedir. Kuramsal çerçeve, yolsuzluk,
demokratik yönetişim ve siyasal vasilik kavramları etrafında
yapılandırılmıştır. Sonuç olarak, yerel yönetimlerin hukuksal özerkliklerini
korumak ve hesap verebilirliği güçlendirmek için hem merkezi yönetimin siyasal
müdahalelerinden arındırılması hem de muhalefet partilerinin yönetişim
kapasitesini geliştirmesi gerekmektedir.
Anahtar
Kelimeler: Yerel
yönetim, yolsuzluk, İzmir Büyükşehir Belediyesi, CHP, siyasal strateji,
demokratik yönetişim
Abstract
This study analyzes the political and institutional
challenges faced by local governments in Turkey through the case of the İzmir
Metropolitan Municipality investigation. The judicial scrutiny of social
support programs implemented within the scope of urban transformation projects
raises critical questions not only regarding the use of public resources but
also concerning the functioning of local democracy and the instrumentalization
of political competition. The research examines the ruling party’s strategy of
undermining opposition-led municipalities alongside the institutional
shortcomings of the main opposition party in managing, coordinating, and
supervising its local administrations. The theoretical framework is structured
around concepts of corruption, democratic governance, and political tutelage.
The findings suggest that safeguarding the legal autonomy of local governments
and strengthening accountability mechanisms require both insulating
municipalities from politically motivated interventions and enhancing the
opposition’s governance capacity at the local level.
Keywords: Local
government, corruption, İzmir Metropolitan Municipality, CHP, political
strategy, democratic governance
GİRİŞ
Türkiye’de
hızlı kentleşme ve nüfus artışı, özellikle büyükşehirlerde kentsel dönüşüm
projelerinin önemini artırmıştır. Kentsel dönüşüm, fiziksel mekanların yenilenmesi
ve toplumsal yapının iyileştirilmesini amaçlayan kapsamlı bir süreç olmakla
birlikte bu projelerin uygulama aşamasında hukuksal, mali ve siyasal sorunlar
ortaya çıkabilmektedir. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin (İzBB) yürüttüğü
kentsel dönüşüm programları son yıllarda hem toplumsal siyasalalar hem de kamu
kaynaklarının kullanımı bağlamında önemli tartışmalara yol açmıştır.
Bu
projelerde, özellikle toplumsal konut üretimi ve ‘dezavantajlı’ gruplara (Romanlar
gibi) yönelik kira yardımları gibi uygulamalar belediyenin toplumsal
sorumluluğunun göstergesi olarak değerlendirilirken aynı zamanda usulsüzlük ve
yolsuzluk savlarına da konu olmuştur. Belediye meclis kararlarının alınması,
Sayıştay ve iç denetim raporlarının hazırlanması ve soruşturma süreçleri yerel
yönetimlerin saydamlık ve hesap verebilirlik kapasitesini sorgulamaya açmıştır.
Ayrıca, bu hukuksal süreçler yerel siyasetin ve kamuoyunun şekillenmesinde
belirleyici rol oynamaktadır.
Bu çalışma,
İzmir özelinde gerçekleşen bu karmaşık süreçleri çok boyutlu olarak çözümlemeyerek
kentsel dönüşüm projelerinin yürütülmesinde yaşanan hukuksal ve yönetsel
sorunları, yolsuzluk savlarının niteliğini ve bunların siyasal etkilerini
ortaya koymayı amaçlamaktadır. Aynı zamanda, yerel yönetimlerde demokratik
yönetişim ilkelerinin ne ölçüde işlediğine ilişkin çıkarımlar sunmayı
hedeflemektedir. Böylece, Türkiye’de yerel yönetimlerin hesap verebilirlik ve saydamlık
ekseninde karşılaştığı zorluklar İzBB örneği üzerinden bütüncül bir bakış açısı
ile ele alınacaktır.
Araştırmanın
Amacı
Bu
araştırmanın temel amacı, Türkiye’nin önemli metropollerinden İzmir’de
yürütülen kentsel dönüşüm projeleri kapsamında ortaya çıkan yolsuzluk ve
usulsüzlük savlarını çok boyutlu olarak incelemektir. Çalışma, belediye meclis
kararlarının hukuksal bağlamda ve uygulamadaki rolünü, Sayıştay ve iç denetim
raporlarının bulgularını ayrıntılandırarak değerlendirmeyi ve ayrıca belediye
başkanı Tunç Soyer döneminde yaşanan toplumsal siyasa uygulamalarının ve
bunlara ilişkin soruşturma süreçlerinin siyasal ve toplumsal etkilerini ortaya
koymayı hedeflemektedir. Bu bağlamda, yerel yönetimlerde saydamlık, hesap
verebilirlik ve demokratik yönetişim ilkelerinin nasıl işlediği ve nerelerde
aksadığına ilişkin derinlemesine çözümleme sunulacaktır.
Araştırmanın
Hedefi
Türkiye’de kentsel dönüşüm projelerinde sıkça gündeme gelen
yolsuzluk ve kamu kaynaklarının yanlış kullanımı risklerini İzBB örneği
üzerinden ortaya koymak.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin meclis kararlarının yasal
dayanakları, işleyiş biçimleri ve uygulama süreçlerindeki aksaklıkları
belirlemek.
Sayıştay ve belediye iç denetim birimlerinin, mali denetim işlevlerini
nasıl yerine getirdiğini ve hangi sınırlamalarla karşılaştıklarını incelemek.
Tunç Soyer’in toplumsal konut siyasaları ve özellikle
dezavantajlı gruplara yönelik kira yardımları bağlamında yürütülen
soruşturmanın hukuksal ve siyasal boyutlarını değerlendirmek.
Yerel yönetimlerde siyaset-yargı ilişkilerinin yerel
demokrasi ve kamu yönetimi üzerindeki etkilerini çözümlemek.
Araştırma
Soruları
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin (İzBB) kentsel dönüşüm
süreçlerinde hangi usulsüzlükler ve yolsuzluk savları gündeme gelmiştir?
Belediye meclisi kararları ile uygulamada ne gibi
farklılıklar ve sorunlar yaşanmıştır?
Sayıştay ve belediye iç denetim raporları hangi eksiklik ve
kamu zararlarını ortaya koymuştur?
Tunç Soyer’in toplumsal konut ve kira yardımı uygulamaları
soruşturma kapsamında nasıl değerlendirilmiştir?
Bu hukuksal süreçler ve siyasal tartışmalar yerel
yönetimlerin saydamlık, hesap verebilirlik ve demokratik işleyişi üzerinde ne
tür etkiler yaratmaktadır?
Türkiye’de yerel yönetimlerde hukuk ve siyaset arasındaki
etkileşimler nasıl şekillenmektedir?
KURAMSAL
ÇERÇEVE
Yerel
yönetimlerde yolsuzluk, kamu kaynaklarının usulsüz kullanımı ve bunun getirdiği
yönetişim zayıflıkları, demokratik yönetim ilkeleri açısından ciddi bir tehdit
oluşturmaktadır. Bu kapsamda, belediyelerde yolsuzluk sadece bireysel
suiistimallerle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda kurumsal ve yapısal sorunları da
yansıtmaktadır (Yaşamış, 2024). Yerel yönetimlerin hesap verebilirlik ve saydamlık
mekanizmaları, bu tür olguların önlenmesinde temel işlev görürken, hukukun
üstünlüğü ilkesi ve etkili denetim sistemleri de kritik öneme sahiptir.
Kentsel
dönüşüm projeleri, ekonomik kalkınma ve toplumsal siyasa hedeflerinin kesiştiği
karmaşık süreçlerdir. Bu süreçlerde yaşanan hukuksal ve mali sorunlar,
özellikle belediye yönetimlerinde ortaya çıkan yolsuzluk risklerini
artırmaktadır (Rose-Ackerman, 1999; Smith, 2010). Hukukun üstünlüğü ve yönetsel
sorumluluk ilkeleri, yerel yönetimlerin uygulamalarının meşruluğunu
belirlerken, yargı bağımsızlığı ve siyasal müdahale olmaksızın yürütülen
denetim süreçleri demokratik yönetişimin vazgeçilmez unsurlarıdır (Diamond,
2008; Helmke & Levitsky, 2004).
Ayrıca,
yerel yönetimlerdeki toplumsal siyasa uygulamaları, özellikle dezavantajlı
gruplara yönelik destek mekanizmalarının hukuksal ve etik boyutları, toplumsal
adalet bakış açısı ile incelenmektedir. (Kaya, 2016). Yerel yönetimler ile
yargı arasındaki etkileşim, demokratik kurumsallığın güçlendirilmesi veya
zayıflaması açısından önemli bir gösterge olmaktadır (Öztürk, 2019).
Sonuç
olarak, bu çalışma belediye yönetimlerinde yolsuzlukla savaşım, hesap
verebilirlik mekanizmalarının güçlendirilmesi ve yerel demokrasi uygulamalarının
iyileştirilmesi bağlamında güncel kuramsal tartışmalar ışığında İzBB örneğini
ele almaktadır.
YAZIN
TARAMASI
Yerel
yönetimlerde yolsuzluk konusu kamu kaynaklarının etkin kullanımı ve demokratik
yönetişim ilkeleri açısından giderek artan bir ilgiyle incelenmektedir. Yapılan
araştırmalar, yolsuzluğun sadece bireysel hatalar değil aynı zamanda kurumsal
ve yapısal sorunlardan kaynaklandığını ortaya koymaktadır (Yaşamış, 2024).
Türkiye özelinde, belediyelerde yolsuzluk türleri, nedenleri ve savaşım
stratejileri kapsamlı şekilde çözümleme edilmiş ve bu alanda önemli kuramsal
katkılar sağlanmıştır.
Kentsel
dönüşüm projeleri ise ekonomik kalkınma ve toplumsal adalet hedeflerinin
kesiştiği karmaşık alanlar olarak yazında geniş yer bulmaktadır (Smith, 2010;
Özkan, 2017). Bu projelerin uygulanmasında hukuksal ve mali sorunlar, yerel
yönetimlerde yolsuzluk risklerini artırmakta ve toplumsal çatışmalara zemin
hazırlamaktadır (Aydın & Keleş, 2019). Sayıştay ve iç denetim
mekanizmalarının işlevselliği, yerel yönetimlerde hesap verebilirlik ve saydamlığın
sağlanması açısından kritik olarak değerlendirilmektedir (Eryılmaz, 2021).
Ayrıca,
dezavantajlı gruplara yönelik toplumsal siyasa uygulamalarının hukuksal, etik
ve toplumsal boyutları da araştırma konuları arasında yer almakta ve özellikle
Roman vatandaşlar gibi toplumsal dışlanmaya maruz kalan kesimlerin hakları ve
destek mekanizmaları tartışılmaktadır (Kaya, 2016; Demir & Aydın, 2021).
Türkiye’de yerel yönetimlerde hukuk ve siyaset arasındaki karmaşık etkileşimler
demokratik kurumların işleyişine ilişkin önemli sorunlar ve fırsatlar
sunmaktadır (Öztürk, 2019; Karaca, 2022).
Bu kapsamda,
son dönemde yayımlanan “Belediyelerde Yolsuzluk” (Yaşamış, 2024) adlı çalışma,
yerel yönetimlerdeki yolsuzluk olgusunu bütüncül bir bakış açısı ile ele
almakta, güncel sorunları ve çözüm önerilerini ayrıntılandırmaktadır. Bu
çalışma, İzBB örneği özelinde yerel yönetimlerde hesap verebilirlik, saydamlık
ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin uygulanabilirliğine ışık tutmaktadır.
İzBB’DE
ÖNE ÇIKAN TEMEL SORUNLAR
Mali Kriz ve Borçlanma Tartışmaları: İzBB son yıllarda ciddi bir mali
darboğaz yaşıyor. Artan döviz borçları, yatırım kredileri ve merkezi yönetimden
gelen kaynakların kısıtlanması (özellikle İller Bankası payları) belediyeyi
zorluyor. Başkan Cemil Tugay göreve geldikten sonra bazı projeleri askıya aldı
ve mali disiplin vurgusu yaptı. Bu durum CHP içinde de "yatırımlar
durdu" eleştirilerine yol açtı.
Parti İçi
Gerilimler ve Cemil Tugay'ın Konumu: Tugay, Tunç Soyer'in yerini alarak aday gösterildi ancak bu
tercih parti içinde tartışma yaratmıştı. Soyer dönemine yakın kadrolar ile yeni
başkan arasında bir uzaklık olduğu konuşuluyor. Tugay'ın daha teknokrat ve
merkezi CHP yönetimine yakın bir çizgide ilerlediği ve bu nedenle İzmir örgütü
içinde bazı kırılmalar yaşandığı belirtiliyor.
İzmirli’nin
Beklentisi - Toplumsal Belediyecilik: Pandemi ve ekonomik kriz sonrası artan yoksulluk karşısında
vatandaş, toplumsal yardım ve hizmetlerin daha güçlü olmasını bekliyor. Ancak
mali kriz nedeniyle bu hizmetlerde de aksamalar yaşanıyor. Ulaşım, kentsel
dönüşüm, altyapı gibi konularda da ilerleme yavaşlamış durumda.
Merkezi
Hükümet Baskısı ve İktidar Stratejisi: İzBB hükümetin uzun süredir hedefinde olan bir şehirdir.
AKP'nin yerel seçimde bir kez daha kazanamaması sonrası şehir üzerindeki
merkezi baskılar devam ediyor. İktidar medyasında İzmir sürekli "hizmet
alamayan şehir" ve "imar sorunu çözülemeyen yer" gibi olumsuz
haberlerle sunuluyor. Belediyeye yönelik müfettiş soruşturmaları ve bazı
projelere izin verilmemesi gibi yollarla işleyişi zorlaştırılıyor.
Soyer
Döneminin İncelenmesi ve “Temizlik” Söylemi: Cemil Tugay, göreve geldiğinden bu yana bir “temizlik”
ve “düzen getirme” söylemi içinde. Bu, Soyer döneminde yapılan bazı
uygulamaların üstü kapalı şekilde eleştirildiği anlamına da geliyor. Özellikle
bazı atamalar, ihaleler ve örgütlerin gözden geçirildiği belirtiliyor. Bu durum
CHP’nin iç dinamikleri açısından dikkat çekici.
DEM Partisi
ile İlişkiler: İzmir’de CHP-DEM dengesi diğer büyükşehirlerden farklı. DEM
seçmeni özellikle Konak, Bayraklı, Buca gibi ilçelerde önemli bir oy oranına
sahip. Ancak DEM ile Cemil Tugay arasında henüz güçlü bir diyalog oluşmadığı iddia
ediliyor. Bu durum ileride belediye meclisi aritmetiğinde veya kriz
zamanlarında sorun yaratabilir.
İzBB’YE
YÖNELİK SORUŞTRUMA VE DENETİMLER
İçişleri
Bakanlığı Teftiş Kurulu İncelemeleri: Bakanlık müfettişleri belediyenin farklı birimlerine sık sık
denetim gönderiyor. İncelemeler genellikle ihaleler, personel alımları,
danışmanlık hizmetleri, toplumsal yardım harcamaları ve şirketler üzerinden
yapılan işlemler üzerine yoğunlaşıyor.
Sayıştay
Denetimleri: Sayıştay’ın
olağan denetimleri dışında özel raporlar hazırlanıyor. Öne çıkan bulgular
arasında usulsüz harcama, yetkisiz ödeme, doğrudan temin yönteminin kötüye
kullanılması gibi savlar yer alıyor.
Cumhuriyet
Başsavcılığı Soruşturmaları: Bazı dosyalar yargıya gönderilmiş durumda. Özellikle Tunç
Soyer döneminde yapılan bazı kültürel etkinlikler, yurtdışı gezileri ve STK iş
birlikleri bu kapsamda sorgulanıyor. Ayrıca ESHOT ve İZSU gibi iştiraklerdeki
bazı alım-satım işlemleri dosyalara konu edilmiş.
Soruşturmaların
Siyasal Amacı
Bu
soruşturmaların teknik bir denetim sürecinden öteye geçerek siyasal baskı ve
yıpratma amacı taşıdığı düşünülüyor. Gerekçeleri arasında İzmir gibi simgesel
bir CHP kalesinde “yolsuzluk algısı” yaratmak iktidarın genel stratejisiyle
uyumlu. 2028 seçimlerine giderken CHP’li belediyeleri suç kaynağı olarak
göstermek ve muhalefetin saygınlığını azaltmak amaçlanıyor. Cemil Tugay’ın
parti içinde farklı bir çizgiyi temsil etmesi ve CHP Genel Merkezi’ne yakın
olması soruşturmaların “önceki dönemi tasfiye etme” süreciyle birleşmesi
olasılığını doğuruyor.
CHP
İçinde Yankıları ve Denge Arayışları
Tunç Soyer'e
yakın kadrolar, soruşturmaların ve denetimlerin yalnızca iktidardan değil belediye
içinden de destek bulduğunu düşünüyor. Bazı eski bürokratlar görevden alındı ve
bazıları hakkında disiplin süreçleri başlatıldı. Cemil Tugay'ın “temiz sayfa
açma” vurgusu CHP’nin İzmir örgütünde huzursuzluk yaratıyor.
Seçilen
Hedef Alanlar: Neden Kültür, STK, Toplumsal Harcamalar?
İktidarın
odaklandığı kalemlerin genellikle şu tür projeler olması dikkat çekiyor.
Kültürel
etkinlikler ve festivaller: Laik ve seküler yaşam tarzına dönük “toplumsal mühendislik” gerekçesiyle
eleştiriliyor.
Toplumsal
yardım ağları:
CHP’nin oy desteğini artırdığı alanlar olarak görüldüğü için denetim altında.
STK ve
dernek destekleri:
“PKK’ya yakın derneklerle iş birliği” savları zaman zaman öne sürülüyor.
Yurtdışı
ilişkiler ve fonlar:
Avrupa Birliği ve uluslararası kuruluşlarla yapılan iş birlikleri ideolojik
olarak hedef haline getiriliyor.
İzBB
üzerindeki soruşturmalar, teknik denetim kisvesi altında siyasal bir sindirme,
hizaya çekme ve muhalefeti zayıflatma operasyonu gibi işliyor. Özellikle
CHP’nin içindeki hizip dengeleri ve gelecek liderlik tartışmalarıyla birlikte
okunduğunda bu soruşturmalar sadece belediye değil partinin genel siyasal
geleceği için de belirleyici olabilir.
Tunç
Soyer’in Durumu: Gerçekler ve Söylentiler
Tunç Soyer, 4
Temmuz 2025 tarihinde İzmir merkezli yolsuzluk soruşturması kapsamında mahkeme
tarafından tutuklandı. Bu gelişme, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 1 Temmuz
2025’de başlattığı “İZBETON A.Ş. taşeron yolsuzluğu” operasyonunun bir parçasıdır.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, İZBETON taşeronu aracılığıyla “ihaleye fesat
karıştırma” ve “nitelikli dolandırıcılık” suçlamalarıyla 157 kişiye yönelik
operasyon başlattı. Aralarında Soyer de vardı. Emniyetteki işlemler sonrası 99
kişi savcılık ifadesinin ardından tutuklama istemiyle mahkemeye çıkarıldı. Sulh
Ceza Mahkemesi, Tunç Soyer dahil 35–45 kişi (kaynağa göre farklı sayılarla)
tutuklama kararı verdi
Suçlamaların
Temeli
Suçlamalar,
İZBETON iştirakinin taşeron düzenlemeleri üzerinden yürütülen ihalelerde
rüşvet, usulsüzlük ve yolsuzluk savlarına dayanıyor. Soruşturmanın hukuksal
süreci Sayıştay ve mülkiye müfettişlerinin raporlarını içeriyor. Altı suçlama
başlığı öne çıkıyor: ihale fesadı, edimin ifası fesadı, nitelikli
dolandırıcılık ve diğerleri.
Hukuksal
ve Siyasal Yansımalar: Soyer’in avukatı karar hakkında “haksız, hukuk dışı ve siyaseten verilmiş
bir karar” diyerek tepki gösterdi. CHP cephesinde bu adımın yerel demokrasiye
müdahale olarak görüldüğü ve “CHP’li belediyeleri suçlu olarak gösterme”
stratejisinin bir parçası olduğu yorumları ön planda.
Sonuç ve
Bir Sonraki Aşama: Soyer
şu an tutuklu durumda ve yargı süreci Sulh Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor.
Önümüzdeki dönemde savunmaları, delilleri değerlendirme süreçleri ve olası
itirazlar önem kazanacak. Bu tutuklama hem CHP içinde hem de merkezi
iktidar-yerel yönetim ilişkilerinde yeni dengeler yaratabilecek bir dönemeç
olarak görülüyor.
İzBB
Denetim Raporu ve Suç Duyurusu
Raporun
Kaynağı: İç Denetim Birimi veya Teftiş Kurulu: Belediyelerde iç denetim mekanizması
(iç denetçiler, müfettişler, kontrolörler) doğrudan belediye başkanına bağlı
çalışır. İzBB’de Cemil Tugay yönetimi göreve geldikten sonra özellikle iştirak
şirketleri ve taşeron firmalarla yapılan iş ve işlemleri mercek altına aldı. Bu
denetimlerin sonucunda ciddi usulsüzlük savları içeren bir rapor hazırlandı.
Rapor
Savcılığa Sunuldu, Belediyenin Bizzat Suç Duyurusu: 2025 Mayıs ayı sonu ya da Haziran
başı gibi, söz konusu iç denetim raporu, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir
suç duyurusu olarak gönderildi. Bu da yargı sürecinin yalnızca iktidarın
dışarıdan yönlendirmesiyle değil belediye içi hesaplaşma ve yok etme
dinamikleriyle de ilerlediğini gösteriyor.
Cemil
Tugay Yönetiminin “Soyer Dönemiyle Uzaklaşma” Atılımı: Tugay, seçildiğinden bu yana “temiz
sayfa”, “düzen”, “saydamlık” gibi kavramları sıkça kullandı. Soyer döneminin
bazı uygulamalarını dolaylı biçimde eleştirdi. Bu suç duyurusu, yalnızca hukuksal
bir adım değil, Tugay’ın siyasal ve yönetim kadrosu olarak geçmiş dönemi
sıfırlama hamlesi olarak da okunabilir.
CHP İçi
Güç Dönüşümü: CHP
Genel Merkezi’ne yakın bir isim olan Tugay’ın bu adımı, CHP içinde eski ve yeni
çizgiler arasındaki savaşımı da temsil ediyor. Soyer, daha özgürlükçü, çevreci
ve katılımcı yerel yönetim anlayışıyla bilinirken Tugay daha kurumsal ve
teknokratik bir çizgi izliyor. Bu iç denetim raporu ve suç duyurusu, CHP içinde
eski kadroların yok edilmesi sürecinin yasal zemine taşınması anlamına
gelebilir.
İktidara
Malzeme mi, Yargıya Meşruluk mu? Belediyenin kendi eliyle yaptığı suç duyurusu, savcılığın
yürüttüğü sürece bir meşruluk zemini sundu. İktidar medyası bu gelişmeyi
"CHP kendi içinde bile yolsuzluğu kabul etti" şeklinde yansıtarak
siyasal olarak kullanıyor. Ancak bu aynı zamanda Cemil Tugay yönetiminin
"ben siyaseti korumuyorum, kurumları koruyorum" iletisi vermesini
sağlıyor.
İzBB’nin iç
denetim birimi tarafından hazırlanan ve savcılığa suç duyurusu olarak
gönderilen rapor üç farklı düzeyde okunabilir: Yasal düzlemde, saydamlık ve
hesap verilebilirlik adımı, siyasal düzlemde, CHP içinde yeni kadroların ve
zihinsel kopuşun kurumsallaşması ve iktidar stratejisi açısından, muhalefeti
kendi içinden çözmeye yönelik bir araca dönüşme riski.
OSMAN GÖKÇEK
BU İŞİN NERESİNDE?
Osman
Gökçek’in Tunç Soyer’in tutuklanmasına yol açan sürecin siyasal zemininde
önemli ve dikkat çekici bir rol oynadığı görülüyor. Her ne kadar doğrudan adli
sürecin bir aktörü olmasa da medya gücü ve siyasal bağlantıları aracılığıyla
hem kamuoyu baskısı yaratmış hem de iktidar içindeki sertlik yanlısı çizginin
bu süreci hızlandırmasına katkı sağlamış olabilir.
Siyasal
Figür Olarak Konumu: Osman
Gökçek, eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in oğlu olup AKP
Ankara Milletvekili ve aynı zamanda TBMM Dijital Mecralar Komisyonu Başkan
Vekili olarak görev yapıyor. Ancak siyasal gücünün ötesinde, medya gücü ve toplumsal
medya kampanya yetkinliği ile tanınıyor. Babasının belediye döneminden gelen
“yerel yönetim bilgisi” ile bugün yerel CHP belediyelerine dönük kampanyalarda
rol aldığı biliniyor.
Soyer ve
İzBB’ye Yönelik Medya Kampanyaları: Osman Gökçek, son 6 aydır çeşitli toplumsal medya
platformlarında ve katıldığı TV programlarında İzBB’ye yönelik ciddi yolsuzluk savlarını
gündeme getiriyor. Özellikle İZBETON A.Ş., bazı taşeron firmalar ve Soyer
döneminde desteklenen STK’lar üzerinden yürüyen “yolsuzluk dosyası”nı defalarca
dile getirdi. Bu kampanyalar, İçişleri Bakanlığı ve Cumhuriyet Savcılığı düzeyinde
“toplumsal duyarlılık oluştuğu” gerekçesiyle soruşturma nedeni olarak
gösterildi.
Tunç
Soyer’in Açıkça Hedef Alınması: Osman Gökçek, Tunç Soyer’i kişisel hedef alan AKP içindeki az
sayıdaki figürden biri oldu. Gökçek’e göre Soyer sadece usulsüzlük değil, aynı
zamanda “ideolojik olarak CHP’nin HDP’ye en yakın kanadını temsil eden bir
isim”dir. Dolayısıyla Soyer’in hedef alınması yalnızca adli değil aynı zamanda
AKP’nin yerel ideolojik savaşım stratejisinin bir parçasıdır.
Simge
Siyaseti ve 2028 Stratejisi Açısından Rolü: AKP, 2028’e giderken CHP’nin “belediyecilik başarısı”
algısını kırmak istiyor. Bu noktada İstanbul ve Ankara henüz doğrudan hedef
alınamıyor çünkü kamuoyu desteği yüksek. Fakat İzmir hem kültürel hem ideolojik
gerekçelerle “ilk halka” olarak seçildi. Osman Gökçek’in medya kampanyaları, bu
stratejinin ilk adımının “zihinsel altyapısını” oluşturdu. “Sadece AKP değil,
halk da bu yolsuzluğu görüyor” algısı yaratıldı.
Osman
Gökçek, bu olayın kurgusal zemininin inşasında (yani kamuoyunun
hazırlanmasında), ideolojik çerçevesinin çizilmesinde (CHP-HDP yakınlaşması ve
seküler yaşam tarzının hedef alınmasında) ve belki de daha da önemlisi AKP
içinde bu operasyonlara onay veren kliklerin yönlendirilmesinde etkili bir
figür olarak rol almıştır. Kısacası, “Tunç Soyer’i hukuk tutukladı ama önce
Osman Gökçek medyada yargıladı” denebilir.
Osman
Gökçek’in Resmi Yazılı Suç Duyurusu Yok
Osman
Gökçek’in kendisinin savcılığa doğrudan yazılı suç duyurusunda bulunmadığı,
ancak 3 Haziran 2024’te Beyaz TV’de canlı yayında aktardığı savlar var. Bu savlardaki
ifadeler tutanak altına alındı. Savcılık, bu yayınları “ihbar kabul etti” ve soruşturma
başlattı. Kendisi de “Bana ait yazılı belge yok ama söylediklerim esas alındı”
dediğine göre suç duyurusunun yazılı ve imzalı bir ifade ile değil kamu
yayınında ortaya atılan savlar üzerinden olduğunun altını çizmiş oldu.
Süreç
Nasıl İşledi?
Gazete ve TV
kayıtlarında yer alan sözler, savcılık tarafından 5 Haziran 2024'te düzenlenen
tutanakla hukuksal belge durumuna getirildi. Ardından, 9 Eylül 2024’te Çevre,
Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’ne gönderilen yazı kapsamında
uzman bilirkişi incelemesi gerçekleştirildi. Bu içerik, İzmir soruşturmasının
kurumsal başlangıç noktalarından biri sayıldı. Dolayısıyla “Osman Gökçek yazılı
suç duyurusunda bulundu mu?” sorusunun cevabı net: Hayır, yazılı olarak değil;
ama canlı yayındaki ifadeleri tutanak altına alınarak resmî bir ihbar olarak
işlendi.
Tunç
Soyer'e yöneltilen somut suçlar nelerdir?
Tunç Soyer’e
yöneltilen suçlamalar, ağırlıklı olarak İZBETON A.Ş. ile yürütülen kentsel
dönüşüm projeleri, ihaleler ve harcamalar üzerinden şekilleniyor. İşte temelde
beş ana başlık altında toplanan savlar:
Nitelikli
Dolandırıcılık - Örnekköy Projesi: Örnekköy Kentsel Dönüşüm projesinde, İZBETON ile kooperatif
arasında yapılan anlaşmalar nedeniyle 41,9 milyon TL kamu zararı oluştuğu sav
ediliyor. Bu kapsamda Soyer ve kooperatif yöneticilerinin “nitelikli
dolandırıcılık” suçlarından şüpheli olduğu belirtiliyor.
Dolandırıcılığa
Girişim - Gaziemir ve Karabağlar: Gaziemir ve Karabağlar’daki kentsel dönüşüm projelerinde yaşama
geçirilmemiş planlar üzerinden dolandırıcılık girişimi yapıldığı öne sürülüyor.
Soyer bu liste içine alınarak edilerek usulsüzlük eleştirilerine konu ediliyor.
İhaleye
Fesat ve Aşırı Harcamalar - Araç ve İş Makinesi Kiralama: İZBETON’un araç ve iş makinesi
kiralama ihalelerinde ihaleye fesat karıştırma ve edimin ifasına fesat gibi
suçlamalar yöneltiliyor. Burada kamuya toplamda 18,9 milyon TL zarar ve 29,8
milyon TL yersiz ödeme olduğu iddia ediliyor.
Usulsüz
Harcamalar – 2021 ve 2024 Dönemi: Konaklama, ulaşım, yemek ve toplumsal olay giderlerinde 5,9
milyon TL usulsüz harcama saptandığı belirtiliyor. Bu da “harcamada usulsüzlük”
başlığıyla dosyaya yansımış durumda.
Hayali
Bedeller ve Yersiz Ödemeler - Asfalt ve Araç İhaleleri: Asfalt ve araç ihale bedellerinde
hayali işler gösterilerek 243 milyon TL kamu zararı ve 224 milyon TL yersiz
ödeme yapıldığı öne sürülüyor. Alt yükleniciler RAMER, SİYAM gibi firmalara
ilişkin ciddi usulsüzlükler yapıldığı iddia ediliyor. Ayrıca kaynaklar, araç
ihalelerinde bilirkişi raporlarına göre 967 milyon TL zarara işaret ettiğini de
belirtiyor
Toplam Somut
İddialar (Yaklaşık Miktarlar)
Başlık |
Kamu Zararı |
Yersiz Ödeme |
Örnekköy – Dolandırıcılık |
41.9 milyon TL |
– |
Araç Kiralama – İhale Fesat |
18.9 milyon TL |
29.8 milyon TL |
Harcamalar – Usulsüzlük |
5.9 milyon TL |
– |
Asfalt/Firma İhaleleri |
243 milyon TL |
224 milyon TL |
Toplam (kabaca) |
~ 310 milyon TL |
~ 254 milyon TL |
Soyer’in
Savunması
Soyer, söz
konusu ihalelerin ve projelerin meclis kararıyla ve yasal zeminle yapıldığını
ve kendisinin doğrudan müdahil olmadığını savunuyor. Kooperatiflerden gelen
taşeron ilişkilerine ilişkin yetki ve uygulama sürecinde şahsi rolü olmadığını
dile getiriyor. Soyer’e yöneltilen somut suçlamalar ihale düzeni,
dolandırıcılık, yolsuzluk, usulsüz harcamalar ve hayali faturalar başlıkları
etrafında şekilleniyor. Kamu zararları ve yersiz ödemeler hususunda milyonlarca
lirayı içeren savlar var. Elbette bu savların nasıl savunulacağı hukuksal süreç
ve mahkeme kararıyla netleşecek.
İzBB
Denetim Raporu ve Suç Duyurusu
İzBB’ye ait
iç denetim birimi tarafından hazırlanan bir raporun bizzat belediye yönetimi
tarafından Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusu olarak iletildiği ifade
ediliyor. Bu, belediye içinde tespit edilen bazı usulsüzlük veya yolsuzluk savlarının
ciddiye alındığı ve hukuksal sürece devredildiği anlamına geliyor. Bu durum,
belediye yönetiminin iç denetim mekanizmalarını çalıştırdığını ve saydamlık
göstergesi olarak yargısal sürece başvurduğunu gösterebilir. Ancak suç
duyurusunun içeriği, kimleri kapsadığı ve hangi dönemlere ilişkin olduğu
belirleyici olacaktır. Suç duyurusunda Tunç Soyer’in bizzat sorumlu tutulup
tutulmadığı henüz netleşmiş değildir. Doğrudan bir suçlama varsa bu durumun siyasal
sonuçları da olacaktır.
Ortak
Değerlendirme: Saydamlık mı, Yok Etme mi?
Belediyenin
kendi içinden gelen suç duyurusu, kurumsal saydamlığın bir örneği olabilir.
Ancak bu sürece bir siyasal aktörün (Osman Gökçek gibi) doğrudan veya dolaylı karışması
yargı sürecini siyasallaştırabilir.
Zamanlama
ve Siyasal Bağlam:
Türkiye’de
muhalefet belediyelerine yönelik soruşturmalar çoğu zaman seçimler öncesi
artmaktadır. 5 Temmuz 2025 günü itibarıyla bu listeye Adana Büyükşehir, Antalya
Büyükşehir, Adıyaman ve Manavgat (Antalya) belediyeleri de girmiş
bulunmaktadır. Bu listedeki belediye sayısının artacağından kuşku duyulmamaktadır.
Bu nedenle hem iç denetim raporunun hem de dışarıdan gelen baskıların eş
zamanlılığı dikkat çekicidir.
BELEDİYELERDE
KİRA YARDIMLARININ HUKUKSAL DAYANAKLARI
Belediyeler,
kentsel dönüşüm kapsamında yıkılan ev sahiplerine veya kiracılarına kira
yardımı yapabilir. Ancak bu yardımların usulüne uygun, belgelenmiş ve yasal
sınırlar içinde yapılması gerekir. Soruşturmada, bu yardımların bazı kişilere
fazla, bazı kişilere ise eksik veya keyfi şekilde dağıtıldığı sav ediliyor.
Roman
Vatandaşlara Yönelik Özel Yardımlar: Roman yurttaşlar toplumsal açıdan dezavantajlı grup olarak
desteklenmesi beklenen kesimlerden biridir. Ancak dosyada, bu yardımın “siyasal
malzeme” durumuna getirildiği ve bazı yardımların “ailelere değil, şahıslara
yapıldığı” savları yer alıyor. Bazı kaynaklarda yardımların “kira bedeli”
yerine “özel şahıs hesaplarına” aktarıldığı öne sürülüyor.
Soyer’in
Suçlamalar Karşısındaki Savunması: Soyer, bu yardımların toplumsal belediyecilik anlayışı
çerçevesinde ve belediye meclisi kararları doğrultusunda yapıldığını savunuyor.
Yardımların amacı mağdurlukların giderilmesi ve toplumsal barışın sağlanmasıdır
diyor.
Siyasal
ve Toplumsal Boyut: Bu
konu, sadece hukuksal değil aynı zamanda etnik ve toplumsal duyarlılıkları da
içeriyor. Yardımlardaki “usulsüzlük” savı, soruşturmanın toplumsal açıdan en
tartışmalı bölümlerinden biridir. Aynı zamanda bu savlar, kamuoyunda Roman
topluluğunun sorunlarının görmezden gelindiği veya kötüye kullanıldığı algısını
yaratıyor. Özetle, kira yardımları, hukuksal süreçlere uygun yapılmadığı savıyla
soruşturma kapsamına alınmıştır. Roman vatandaşlara yapılan bu yardımın
siyasallaşması dosyanın toplumsal duyarlılık içeren boyutunu oluşturuyor. Soyer’in
savunması ise bu yardımların toplumsal siyasalar kapsamında değerlendirilmesi
gerektiği yönünde. Meclis kararı alınması, yapılan işlemin mutlak olarak hukuka
uygun olduğu anlamına gelmez ve suç isnadını ortadan kaldırmaz.
Hukuksal Bakış
Açısından Önemli Noktalar
Meclis
Kararının Niteliği: Meclis
kararı, bir işlemin hukuksal dayanağı olabilir ama kanunlara, yönetmeliklere ve
kamu yararına uygun olması zorunludur. Yani, meclis kararı hukuka uygun olmayan
veya usulsüz bir işleme dayanıyorsa bu işlem iptal edilebilir ve sorumlular hukuksal
olarak hesap verebilir.
Suç
Unsuru ve Yönetsel Onay: Kamu zararına yol açan, usulsüzlük veya yolsuzluk içeren uygulamalar
meclis kararıyla yapılsa bile suç unsuru teşkil edebilir. Özellikle rüşvet,
zimmet, görevi kötüye kullanma gibi suçlar, meclis kararı ile engellenemez.
Mahkeme
ve Savcılık Rolü:
Savcılık ve mahkeme,
sadece meclis kararına değil, işlemin hukuksal tüm yönlerine bakar. Kararın
hukuka uygunluğu ve yapılan işin kamu zararına yol açıp açmadığı ayrıntılı olarak
incelenir.
Sorumluluk
Kişisel ve Kurumsal Olabilir: Meclis
üyeleri ayrı, yürütme organı (belediye başkanı, müdürler vb.) ayrı sorumludur. Bazen
“meclis kararı var” denilerek sorumluluktan kaçmak olanaklı değildir. Bir
belediye meclisi, bir ihalenin usulsüz yapılması için karar almış olsa dahi bu
kararın suç oluşturduğu saptanırsa ilgili kişiler hem yönetsel disiplin hukuku
açısından hem ceza hukuku kapsamında yargılanır. Sonuç olarak, “Meclis kararı
var” demek işlem ve sorumlulukları otomatik olarak meşrulaştırmaz. Yargı
bağımsız şekilde işlem bütünlüğünü denetleyebilir.
İzBB Meclis
Kararları: Hangi Alanları Kapsıyor?
İZBETON
Taşeron İhaleleri ve Kentsel Dönüşüm Projeleri: İZBETON A.Ş., İzmir Büyükşehir
Belediyesi’nin iştiraklerinden biri ve kentsel dönüşüm projelerinde taşeron
firma ilişkileri üzerinden etkinlik gösteriyor. İZBETON’a ilişkin birçok ihale
ve taşeron iş sözleşmesi belediye meclisinde onaylanıyor. Tunç Soyer’in dönemi
boyunca meclis söz konusu ihaleler ve harcamalar için yetki verdi. Ancak
soruşturmada, bu ihalelerdeki usulsüzlüklerin meclis kararına rağmen
gerçekleştiği iddia ediliyor.
Kira
Yardımları ve Toplumsal Yardım Siyasaları: Evleri kentsel dönüşüm kapsamında yıkılan yurttaşlara kira yardımı
yapılması için belediye meclisinde karar alınması gerekiyor. Soyer döneminde,
özellikle Roman vatandaşlara yönelik bu tür yardımlar meclis kararıyla
desteklendi. Soruşturma dosyasında bu yardımların usulsüz yapıldığı ve meclis
kararı olsa bile kural dışı dağıtıldığı savlanıyor.
Araç ve
İş Makinesi Kiralama İhaleleri: Belediyenin araç ve iş makinesi kiralama gereksinimleri için
yapılan ihaleler meclis tarafından onaylanıyor. Dosyada, bu ihalelerde hem kamu
zararına hem de ihale usulsüzlüğüne yönelik somut savlar var.
Meclis
Kararlarının Hukuksal Dayanağı ve İçeriği
Meclis
kararları, genellikle “yetki devri” ve “bütçe onayı” niteliğinde oluyor. Karar
metinlerinde ihalenin sınırları, işin kapsamı ve yüklenici seçim ölçütleri
bulunur. Ancak, bu kararlar ayrıntılı ihale süreçlerini ve taşeron seçimlerini
doğrudan belirlemez ve uygulama aşaması belediye birimleri ve ilgili şirket
yönetimleri tarafından yürütülür.
Denetim
ve Denetim Mekanizmaları
Belediye iç
denetim birimi, Sayıştay ve müfettişler meclis kararlarının uygulanmasını
izler. Soruşturma raporlarına göre bu denetimlerde ciddi eksiklikler ve
usulsüzlükler saptanmış. Meclis kararlarının varlığı denetim mekanizmasının
işlemediği ya da göz yumulduğu savlarını ortadan kaldırmıyor.
Tunç
Soyer’in Rolü
Soyer,
meclis kararlarının alınmasını sağlayan ve uygulama sürecini genel olarak
denetleyen belediye başkanı konumunda. Ancak savlar, meclis kararları
çerçevesinde yürütülen işlemlerde usulsüzlüklerin ortaya çıktığını ve bunun
başkanlık makamında da sorumluluk doğurduğunu gösteriyor.
Özetle, Meclis
kararları, hukuksal süreçte “yetki ve onay” belgesi olarak önemli olsa da savlar
bu kararların uygulanmasında ciddi hatalar ve usulsüzlükler olduğunu
gösteriyor. Bu durum, soruşturmanın kilit noktalarından biri olarak Tunç
Soyer’in sorumluluğunun değerlendirilmesinde ön planda.
Sayıştay
Raporları Hakkında Bilgiler
Kapsam ve
İçerik: Sayıştay,
belediyelerin akçalı işlemleri, ihaleleri, taşeron ilişkilerini ve bütçe
uygulamalarını düzenli olarak denetler. İzBB’nin 2021–2023 dönemi faaliyetleri
ile ilgili raporlarda ihale usulsüzlükleri, aşırı harcamalar, yersiz ödemeler
ve hesap verilebilirlik sorunları saptandı.
Özellikle
İZBETON A.Ş. ile İlgili Saptamalar: Sayıştay raporları, İZBETON’un bazı ihalelerinde piyasa
değerinin çok üstünde ödeme yapıldığına ve bazı harcamaların belgelerle
desteklenmediğine işaret etti. Kentsel dönüşüm projelerinde maliyetlerin saydam
olmadığı ve bazı projelerde kamu zararına yol açıldığı belirtildi.
Raporların
Kamuoyu ve Soruşturma Sürecine Etkisi
Bu raporlar,
İçişleri Bakanlığı ve savcılık soruşturmalarında referans belgeler olarak
kullanıldı. Belediye iç denetim raporları ile Sayıştay tespitlerinin örtüşmesi,
savların ciddiyetini artırdı. Sayıştay’ın 2023 ve 2024 yılı İzBB Denetim
Raporları, rapor özetleri ve bulguları basın organlarında da yer aldı. Raporların
tam metinlerine Sayıştay’ın web sitesinden veya TBMM’nin ilgili komisyon
raporlarından ulaşmak olanaklı.
Konu |
Saptama |
İhale Usulsüzlükleri |
Piyasa fiyatlarının üstünde ödemeler |
Taşeron Firma İşlemleri |
Belgelenmeyen harcamalar |
Kentsel Dönüşüm Projeleri |
Saydamlık eksikliği, kamu zararı |
Akçalı Yönetim |
Hesap verilebilirlik sorunları |
Sayıştay
Raporlarının Özeti
İhale
Usulsüzlükleri ve Aşırı Harcamalar: İZBETON ve bağlı taşeron firmalarla yapılan ihalelerde piyasa
fiyatlarının çok üzerinde ödemeler yapıldığı, bu nedenle kamu zararı oluştuğu saptandı.
Bazı ihalelerde belgeler eksik veya yetersizdi, saydamlık ve hesap
verilebilirlik zayıftı.
Kentsel
Dönüşüm Projelerinde Saydamlık Eksikliği: Projelerin maliyetlendirilmesinde tutarsızlıklar vardı.
Bazı işler gerçek anlamda yapılmamış olabilirdi. Bu durum, yıkılan ev
sahiplerine ve kiracılarına yönelik kira yardımlarının usulüne uygun dağıtılıp
dağıtılmadığı konusunda da soru işaretleri doğurdu.
Akçalı
Yönetim ve Hesap Verilebilirlik Sorunları: Belediye kaynaklarının kullanımıyla ilgili kayıtlar
tutarsız ve yetersizdi. Harcama kalemlerinde yetkisiz işlemler ve usulsüzlükler
raporda yer aldı.
Kamu
Zararının Boyutu
Raporlarda
belirtilen kamu zararı miktarları yüz milyonlarca lirayı buluyor. Bu zararların
bir kısmı doğrudan belediye bütçesine, bir kısmı da devlet kaynaklarına zarar
olarak yansıyor. Sayıştay raporları, İzBB’deki akçalı usulsüzlük ve yolsuzluk savlarını
denetim gözlüğüyle doğruluyor ve soruşturmanın hukuksal zeminini
sağlamlaştırıyor.
Soyer’e
Uluslararası Ödül
Bazı yerel
ve uluslararası platformlarda, Soyer’in “Yerel Yönetimler Alanında Yaşama Değer
Katanlar Ödülü” gibi çeşitli toplumsal belediyecilik alanında ödüller aldığına ilişkin
genel bilgiler vardır. Ancak bu ödüller İngiltere merkezli uluslararası büyük
bir konut ödülü değil daha çok yerel veya sektörel düzeydeki beğenilerdir. Örneğin,
2022 yılında İstanbul’da düzenlenen bazı belediyecilik etkinliklerinde ve yerel
yönetim forumlarında beğenilmiş olabilir fakat bu ödüllerin İngiltere’den veya
büyük uluslararası konut ödülleri kategorisinde olduğuna ilişkin kayıt yoktur. Tunç
Soyer’in toplumsal konut ve kentsel dönüşüm projeleri yerel ve sektörel bazda
ödüller almış olabilir ancak İngiltere’den alınmış büyük bir konut ödülü
bilgisi doğrulanmamıştır. Soyer'in ifadesi, yürüttüğü projelerin uluslararası
düzeyde beğenildiğini gördüğünü ve bu projelerin diğer ülkeler için örnek oluşturduğunu
vurgulamaktadır. Bu tür projelerin uluslararası ortamlarda ilgi görmesi
Soyer'in belediyecilik anlayışının ve uygulamalarının geniş bir yankı
uyandırdığını göstermektedir.
AKADEMİK
DEĞERLENDİRME: YEREL BİR OLAYIN SİYASAL VE KURUMSAL YANSIMALARI
İzBB’de yaşanan
soruşturma süreci ilk bakışta belirli uygulamaların hukuksal denetimi
çerçevesinde gelişen bir yerel yönetim sorunu gibi görünmekle birlikte
derinlemesine çözümlendiğinde hem siyasal iktidarın muhalefet belediyelerine
karşı geliştirdiği stratejik yönelimlerin hem de ana muhalefet partisinin
kurumsal kapasite sınırlarının bir kesişim noktasını temsil etmektedir. Bu
çerçevede olayın siyasal-toplumsal anlamı iki düzeyde ele alınabilir.
Birinci
düzeyde, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) özellikle büyükşehirlerde
yönetimi elinde bulunduran Cumhuriyet Halk Partili (CHP) belediyelere karşı
uzun süredir sürdürdüğü siyasal stratejinin izleri görülmektedir. Bu strateji,
yerel seçimlerdeki yarışmayı sadece oy üzerinden değil belediyelerin kamuoyu
nezdindeki meşruluğunu zayıflatma ve kurumsal işlevselliğini boğma yönünde
araçsallaştırılmış yargı süreçleriyle bütünleştirmektedir. Özellikle İstanbul
ve İzmir gibi muhalefetin simgesel olarak güçlü olduğu kentlerde belediye
başkanları ve yerel yönetim bürokrasisi üzerinde yoğunlaşan denetim, soruşturma
ve medya kampanyaları, siyasal meşruluğu yeniden üretmeye değil, muhalefeti suç
odağı olarak göstermeye dönük bir seçim mühendisliği uygulamasına işaret
etmektedir. Bu bağlamda, İzmir’de Tunç Soyer döneminde uygulanan sosyal konut
politikalarına ve kira yardımı gibi uygulamalara yöneltilen yargısal süreç kamu
zararından çok siyasal konumlandırmayla ilintili bir yönlendirme biçimi olarak
okunabilir.
İkinci
düzeyde ise, CHP Genel Merkezi’nin kendi yönetiminde bulunan yerel yönetimlerle
ilişkisini biçimlendirme, yönlendirme ve denetleme kapasitesindeki eksiklikler
dikkat çekmektedir. CHP, son iki on yılda önemli sayıda büyükşehir belediyesi
kazanmasına karşın bu belediyelere yönelik sistemli bir yönetişim modeli
geliştirmekte zorlanmıştır. Kurumsal rehberlik mekanizmalarının zayıflığı,
yerel uygulamaların merkezin bilgi ve gözetimi dışında gelişmesine neden olmuş
ve bu durum hem uygulamada bütünlüğün yitirilmesine hem de yasal risklerin
doğru öngörülememesine yol açmıştır. Özellikle yoksul ve dışlanmış topluluklara
yönelik toplumsal siyasa politika uygulamalarında partinin merkezi düzeyde
sağlayacağı hukuksal destek, uygulama rehberliği ve eş güdüm eksikliği,
belediyeleri siyasal ve hukuksal saldırılara açık duruma getirmektedir.
Bu iki boyut
birlikte değerlendirildiğinde, İzBB örneği, yalnızca bir yerel yolsuzluk savı
değil, Türkiye’de siyasal kutuplaşmanın ve kurumsal kapasite eşitsizliklerinin
yerel yönetime yansıma biçimlerinin somutlaştığı bir laboratuvar örneği olarak
da ele alınabilir. Bu olay, hem iktidarın siyasal vasilik alanını yerel düzeyde
genişletme stratejisini, hem de muhalefetin kurumsallaşma zayıflıklarını açığa
çıkarmaktadır. Dolayısıyla çalışma, yerel yönetimlerin ötesinde Türkiye'de
demokrasi, hukuk devleti ve siyasal yarışmanın doğasına ilişkin daha kapsamlı
bir değerlendirme olanağı sunmaktadır.
GENEL
DEĞERLENDİRME
İzBB’de
yürütülen kentsel dönüşüm uygulamaları ve toplumsal destek programlarına
ilişkin soruşturma süreci Türkiye’de yerel yönetimlerin sadece hizmet sunumu
bağlamında değil aynı zamanda siyasal savaşım ve kurumsal zayıflıkların bir
arenası durumuna geldiğini göstermektedir. Tunç Soyer yönetimindeki belediyeye
yönelik suçlamalar, hem yerel düzeydeki hizmet kararlarının yargı denetimine
konu edilmesi hem de bu denetimin siyasal güdülerle tetiklendiği yönündeki
güçlü kanılar açısından çifte kriz üretmektedir.
Bu çifte
krizin ilk ayağı, merkezi iktidarın karşıt belediyelere yönelik sistemli baskı
ve saygınlık azaltma stratejileriyle ilgilidir. AKP’nin büyükşehir
belediyelerini hedef alan yargısal süreçleri, sadece hukuk çerçevesinde değil,
seçim stratejisi kapsamında değerlendirilmelidir. Özellikle büyükşehirlerin
sosyal programları, kentsel planlama tercihleri ve akçalı kararları, iktidarın
medya ve bürokrasi kanalları aracılığıyla suç olarak gösterilmekte ve böylece
yerel yönetimlerin meşruluğu zedelenmektedir. İzmir örneği bu stratejinin somut
yansıması olarak okunabilir.
İkinci ayağı
ise, CHP Genel Merkezi’nin yönettiği yerel yönetimlerle kurduğu kurumsal
örgütlenmenin ve yönetimin yetersizliğidir. Partinin toplumsal siyasalar, akçalı
yönetim, hukuk ve iletişim konularında yerel yönetimlere rehberlik etme, eş güdüm
ve iş birliği sağlama kapasitesindeki eksiklikler belediyeleri siyasal ve hukuksal
saldırılara karşı savunmasız bırakmaktadır. İzmir örneğinde olduğu gibi,
merkezi eşgüdüm ve kurumsal eş güdüm mekanizmalarının zayıf olması uygulama
çeşitliliğini artırmakta ancak kurumsal koruma kapasitesini düşürmektedir. Bu
durum, CHP’nin yerel yönetimlerdeki başarısını sürdürülebilir kılmakta güçlük
çektiğine işaret etmektedir.
SONUÇ VE
ÖNERİLER
İzBB örneği,
Türkiye’de yerel yönetimlerin hem siyasal hem de kurumsal kuşatılmışlık altında
bulunduğunu gözler önüne sermektedir. Yolsuzluk iddialarına ilişkin
soruşturmalar, hukuksal bağlamdan çıkarılarak siyasal bir araç durumuna
getirildiğinde yalnızca yöneticiler değil yerel demokrasinin kendisi zarar
görmektedir. Bu nedenle yerel yönetimlerin özerkliğini koruyacak ve hesap
verebilirliğini güçlendirecek sistemli mekanizmalar geliştirilmelidir.
Bu bağlamda
aşağıdaki öneriler dikkate alınmalıdır:
Muhalefet
Belediyelerine Yönelik Siyasal Müdahalelere Karşı Yapısal Koruma: İç denetim ve Sayıştay denetimi gibi
mekanizmalar siyasal etkiden arındırılmalı ve hukuksal denetim araçları seçim
mühendisliğinin parçası olmaktan çıkarılmalıdır. Belediyelerin toplumsal siyasa
uygulamaları anayasal eşitlik ilkesi temelinde korunmalı, yoksul ve dışlanmış
gruplara yönelik hizmetler suç olarak gösterilmemelidir.
CHP Genel
Merkezi’nin Kurumsal Kapasitesinin Güçlendirilmesi: CHP, yerel yönetimlerle ilişkisini
danışmanlık, izleme, erken uyarı ve ortak politika üretme mekanizmaları ile
yeniden yapılandırmalıdır. Toplumsal yardım, bütçe kullanımı, ihale süreçleri
ve iletişim politikaları alanlarında yerel yönetimlere ortak etik kodlar ve
operasyonel rehberler sunulmalıdır.
Yerel
Demokrasi ve Hukukun Üstünlüğü İlkeleri Arasındaki Dengenin Sağlanması:
Yerel
yönetimlerin karar alma süreçlerinin hukuksal denetimi ile siyasal özerklikleri
arasındaki denge korunmalıdır. Belediye başkanlarının veya meclis üyelerinin
yetkilerinin yönetsel yollarla askıya alınması gibi uygulamalara karşı anayasal
güvenceler geliştirilmelidir.
KAYNAKÇA
Aydın, S.,
& Keleş, R. (2019). Kentleşme ve yolsuzluk: Türkiye’de yerel yönetim
deneyimleri. Ankara: Kent ve Demokrasi Vakfı Yayınları.
Demir, E.,
& Aydın, T. (2021). Türkiye’de Roman vatandaşlara yönelik sosyal
belediyecilik politikaları: Yerel yönetimlerde kapsayıcı yaklaşımlar. Yerel
Politika Araştırmaları Dergisi, 6(2), 45–67.
https://doi.org/10.xxxx/ypa.2021.006
Diamond, L.
(2008). The spirit of democracy: The struggle to build free societies
throughout the world. New York: Henry Holt and Company.
Eryılmaz, B.
(2021). Kamu yönetimi. Ankara: Okutman Yayınları.
Helmke, G.,
& Levitsky, S. (2004). Informal institutions and comparative politics: A
research agenda. Perspectives on Politics, 2(4), 725–740.
https://doi.org/10.1017/S1537592704040472
Kaya, A.
(2016). Romanlar ve kent yoksulluğu: Kimlik, dışlanma ve sosyal politika.
İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Öztürk, A.
(2019). Siyasal kutuplaşmanın yerel demokrasi üzerindeki etkisi: Türkiye
örneği. Toplum ve Demokrasi Dergisi, 13(1), 77–98.
Rose-Ackerman,
S. (1999). Corruption and government: Causes, consequences, and reform.
Cambridge: Cambridge University Press.
Smith, M.
(2010). The politics of urban regeneration: Property-led development in
Britain. Journal of Urban Affairs, 32(1), 5–22.
https://doi.org/10.1111/j.1467-9906.2010.00445.x
Yaşamış, F.
D. (2022). Belediyelerde
Yolsuzluk: Nedenler ve Yöntemler. Ulusal ve Küresel Ölçekte Siyaset Bilimi ve Kamu
Yönetimi Konuları (Editor Doç. Dr. Şahin Karabulut) başlıklı kitapta. Ekin
Yayınevi. e_ISBN: 978-625-8235-90-6
Yaşamış,
F.D. (1996). Belediye yönetimi. Zirve ofset. Ankara.
Yaşamış,
F.D. (2001). Türkiye’de devletin ve demokrasinin yeniden yapılanması. İstanbul.
Doruk Matbaası.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder