CHP'ye Yönelik İktidar Stratejisi:
“Ankara Merkezli Siyaset”ten “Demokratik Fırsat”a ve “Partisizleştirme Atılımına”
Prof. Dr. Firuz
Demir Yaşamış
ÖZET
Bu çalışma, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve
MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin son dönemde CHP’ye yönelik söylemlerini ve
siyasal yönlendirme çabalarını incelemektedir. “Ankara merkezli siyaset” ve
“demokratik fırsat” gibi kavramlar üzerinden muhalefetin hizaya çekilme süreci çözümlenmekte
ve iktidarın CHP’nin kurumsal yapısı üzerinde kurmaya çalıştığı baskı ve
yönlendirme mekanizmaları tartışılmaktadır. Kurultay davası, Özgür Özel’in
dokunulmazlık dosyası ve değişik liderlik senaryoları çerçevesinde partinin
içinden dönüştürülmesi ya da kapatılması olasılığı değerlendirilmiştir.
ANAHTAR
KELİMELER: CHP, Ankara merkezli siyaset,
demokratik fırsat, Özgür Özel, Kurultay davası, partinin yön değiştirmesi,
siyasal yönlendirme
GİRİŞ
Türkiye’de siyasal iktidarın, sadece
kendi tabanını değil muhalefeti de şekillendirme çabası giderek daha belirgin duruma
gelmiştir. Bu çalışmada, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “CHP’nin Ankara merkezli
siyaset yapması samimi dileğimizdir” ve MHP lideri Bahçeli’nin “CHP önündeki
demokratik fırsatı değerlendirmelidir” ifadeleri stratejik bir yönlendirme uygulaması
olarak ele alınmakta ve bu söylemlerle amaçlanan siyasal dönüşüm hedefi çözümlenmektedir.
Araştırmanın
Amacı ve Hedefi
Bu araştırmanın temel amacı, Türkiye
siyasetinde muhalefetin karşılaştığı baskı ve yönlendirme mekanizmalarını
bütünlüklü biçimde incelemektir. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)
üzerinde yoğunlaşan siyasal müdahale stratejileri bağlamında, iktidarın “Ankara
merkezli siyaset” ve “demokratik fırsat” söylemleri aracılığıyla muhalefeti
hizaya çekme çabaları araştırmanın merkezindedir. Ayrıca, CHP'nin kurumsal
yapısına yönelik baskı unsurları olarak öne çıkan Özgür Özel’in dokunulmazlık
dosyası ve kurultay davası gibi hukuki süreçlerin, parti içi dinamikler ve
genel siyasal atmosfer üzerindeki etkileri çözümlenmektedir. Araştırma, bu
olguların Türkiye’de siyasal yarışma, demokratikleşme ve otoriterleşme
süreçlerine ilişkin genel yansımalarını kavramsal ve somut örnekler
çerçevesinde ortaya koymayı hedeflemektedir.
Araştırmanın hedefleri şunlardır:
İktidarın
muhalefeti yeniden tasarımlana için kullandığı söylemsel ve kurumsal araçları
saptamak,
CHP
özelinde siyasal yönlendirme süreçlerinin somut kanıtlarını belgelemek ve
çözümlemek,
Siyasal
alanın daralması ve muhalefetin dönüşümüne ilişkin öngörüler geliştirmek ve
Türkiye’de
demokratik işleyiş ve çoğulculuk açısından CHP üzerindeki müdahale süreçlerinin
anlamını değerlendirmek.
Araştırma
Soruları
Araştırmanın temel sorgulamalarını
oluşturan sorular aşağıdaki gibidir:
Erdoğan’ın
“Ankara merkezli siyaset” söylemi CHP’nin örgütsel yapısı ve siyasal stratejisinde
nasıl bir değişim ve dönüşüm talebini ifade etmektedir?
Bahçeli’nin
“demokratik fırsat” söylemi hangi koşulları içermekte ve CHP’nin siyasal
meşruluk alanını nasıl sınırlamaktadır?
Özgür
Özel’in dokunulmazlık dosyası ve CHP’ye açılan kurultay davası, parti içi güç
dengelerinde ve genel iktidar-muhalefet ilişkilerinde ne tür değişimlere yol
açmaktadır?
CHP’nin
iktidarın belirlediği çizgiye uymaması durumunda karşılaşabileceği siyasal,
hukuksal ve yönetsel yaptırımlar nelerdir?
Bu
süreç Türkiye’nin siyasal rejim yapısı ve demokratik çoğulculuğuna nasıl etki
etmektedir?
CHP’nin
mevcut konumu, muhalefetin geleceği açısından ne tür riskler ve fırsatlar
barındırmaktadır?
YÖNTEM
Araştırma, nitel araştırma
yöntemlerinden belge incelemesi ve söylem çözümlemesi teknikleri esas alınarak
yürütülmüştür.
Belge İncelemesi:
Araştırmada TBMM tutanakları, parti
açıklamaları, yargı kararları, dava dosyaları, liderlerin grup konuşmaları ve açıklamalar
gibi birincil kaynaklar sistemli olarak derlenmiş ve incelenmiştir. Bu
kaynaklar, siyasal aktörlerin durumlarını ve süreçlerin hukuksal boyutlarını
ortaya koymak için kullanılmıştır. Ayrıca, yerel ve ulusal medya metinleri,
siyasal partilerin internet sayfaları ve sosyal medya paylaşımları da çözümleme
kapsamında değerlendirilmiştir.
Söylem
Çözümlemesi: İktidar ve
muhalefet liderlerinin kullandığı kavramsal çerçeveler, kelime seçimleri,
çağrışımlar ve üst yazılar ele alınarak söylem yapıları incelenmiştir. Söylem
çözümlemesi ile “Ankara merkezli siyaset” ve “demokratik fırsat” gibi
kavramların siyasal işlevleri ve etkileri ortaya konmuştur. Bu yöntemle
iktidarın muhalefeti hizaya çekme stratejisinin dil ve iletişim boyutu
çözümlenmiştir.
Olay İncelemesi: CHP Kurultay davası ve Özgür Özel’in
dokunulmazlık süreci özelinde gelişmeler ayrıntılı olarak izlenerek bu somut
olaylar üzerinden iktidarın parti içi müdahale araçları saptanmıştır.
Araştırma, verilerin toplanması ve
çözümlenmesi aşamalarında tutarlılık ve geçerliliği sağlamak üzere çapraz
denetim yöntemlerine başvurmuştur. Elde edilen bulgular, Türkiye siyasal
rejimindeki dönüşüm eğilimleri ve demokratik işleyiş bağlamında yorumlanmıştır.
KURAMSAL ÇERÇEVE
Türkiye’de muhalefetin karşılaştığı
baskı ve yönlendirme süreçlerini anlamak için öncelikle çağdaş siyaset bilimi
ve otoriterleşme yazınındaki temel kavramlar ve kuramsal yaklaşımlar
incelenmelidir. Bu çalışma, özellikle yarışmacı otoriterlik ve otoriterleşme
kavramları çerçevesinde muhalefetin nasıl sınırlandırıldığına ilişkin kuramsal
bir zemin oluşturmaktadır.
Yarışmacı Otoriterlik kavramı,
Levitsky ve Way tarafından tanımlanmış ve günümüz otoriter rejimlerinin
seçimlerin biçimsel olarak yapıldığı ancak muhalefetin gerçek anlamda
yarışamadığı sistemleri betimlemek için kullanılmıştır. Bu rejimlerde, iktidar
seçkinleri seçimleri ve demokratik kurumları biçimsel olarak sürdürürken
muhalefetin hareket alanını sistemli olarak daraltmakta ve medya, yargı ve
seçim mekanizmaları araçsallaştırılmaktadır. Türkiye’de yaşanan gelişmeler, bu
kuramsal çerçeve ışığında değerlendirildiğinde iktidarın muhalefeti “Ankara
merkezli siyaset” ve “demokratik fırsat” söylemleriyle hizaya çekme çabaları
yarışmacı otoriterliğin tipik özelliklerini yansıtmaktadır.
Otoriterleşme yazınında Gandhi ve Linz
ve diğerleri otoriter rejimlerin iktidarını meşrulaştırmak ve sürdürmek için
kullandığı baskı ve yönlendirme araçlarını ayrıntılandırmıştır. Bu araçlar
arasında yargının bağımsızlığının zayıflatılması, muhaliflerin “kriminalize”
edilmesi, sivil toplumun ve medyanın denetim altına alınması gibi yöntemler
bulunur. Türkiye’de CHP’ye yönelik kurultay davaları ve dokunulmazlık süreçleri
bu bağlamda iktidarın muhalefeti kurumsal olarak dönüştürme ve denetim altına
alma stratejisi olarak görülebilir.
Ayrıca, siyasal iletişim alanında
yapılan çalışmalar söylem iktidarı bakış açısıyla incelendiğinde Erdoğan ve
Bahçeli’nin kullandığı kavramların muhalefetin sınırlarını belirlemede bir
hegemonya aracı olduğu anlaşılır. “Ankara merkezli siyaset” söylemi muhalefetin
yerel ve çok merkezli güç alanlarını dağıtma ve “demokratik fırsat” ise sistem
içi hizalanmaya zorlama olarak okunabilir.
Son olarak, parti içi demokrasi ve
otoriterlik ilişkisine ilişkin çalışmalar siyasal partilerin iktidar tarafından
baskı altına alınmasının hem partinin örgütsel yapısını hem de demokratik
işlevini zedelediğini göstermektedir. CHP özelinde yaşanan kurultay davası ve
liderlik krizleri bu kuramsal yaklaşımla uyumlu biçimde parti içi
otoriterleşmenin bir parçası olarak değerlendirilebilir.
Bu kuramsal bakış açıları ışığında
araştırma iktidarın söylem ve hukuk aracılığıyla muhalefeti şekillendirme
stratejilerini açıklığa kavuşturmayı amaçlamaktadır.
ÇÖZÜMLEME
"Erdoğan’ın Ankara
Merkezli Siyaset"i: Ne Anlama Geliyor?
Erdoğan’ın kullandığı “Ankara merkezli
siyaset” ifadesi CHP’nin Türkiye genelinde çok sesli, çok merkezli, yerelden
yükselen siyasal savaşım biçeminden uzaklaşarak, merkeziyetçi ve denetimli bir
çizgiye çekilmesini talep etmektedir. Bu çağrı, İstanbul ve diğer büyükşehir
belediyeleri üzerinden yürütülen güçlü yerel siyasal eylemleri sınırlandırmayı
hedeflemekte ve CHP’yi TBMM merkezli, dolayısıyla daha denetlenebilir ve düşük
profil bir muhalefete indirgemeyi amaçlamaktadır. Bu söylem aynı zamanda
CHP’nin Kürt seçmenle kurduğu bağları ve DEM Parti ile olası diyaloglarını da
kesintiye uğratmayı hedeflemektedir. Yerel dinamiklerin etkisizleştirilmesiyle
birlikte CHP'nin İstanbul, İzmir ve Diyarbakır gibi güçlü muhalefet
merkezlerinin sistemli olarak marjinalleştirilmesi amaçlanmaktadır.
Bahçeli'nin
"Demokratik Fırsat" Söylemi: Şartlı Meşruluk Önerisi
Bahçeli’nin kullandığı “CHP önündeki
demokratik fırsatı değerlendirmelidir” ifadesi yüzeyde olumlu görünse de
koşullu bir meşruluk önerisidir. Bu söylem, CHP’nin ancak belirli koşulları
yerine getirirse sistem içinde var olmasına izin verileceğini ima etmektedir.
Bu koşullar şunlardır: PKK ile araya uzaklık koyması, DEM Parti ile iş birliği
yapmaması, terörle savaşım siyasalarına destek vermesi, Atatürkçü çizgiyi saklı
tutması ancak ulusalcı refleksleri denetimli biçimde kullanması ve MHP ve AK
Parti tarafından tanımlanmış ulusal güvenlik duyarlılıklarını paylaşması. Bu
anlamda “demokratik fırsat” bir özgürlük değil bir tür hizalanma fırsatıdır.
CHP'nin bu fırsatı değerlendirmemesi siyasal varoluşunun tehdit altına
alınmasına yol açabilir.
Özgür Özel’in Siyasal
Rüşvet İddiasının Bu Bağlamda Anlamı
Özgür Özel’in Erdoğan’dan “İmamoğlu’nu
desteklemeyi bırakması karşılığında CHP genel başkanlığını sürdürme” vaadi
aldığına ilişkin açıklaması araştırmanın temel kavramları olan “Ankara merkezli
siyaset” ve “demokratik fırsat” söylemleriyle doğrudan ilişkilidir. Bu durum,
iktidarın muhalefeti hizaya çekme ve denetim altına alma stratejisinin sadece
söylemsel ve kurumsal değil aynı zamanda bireysel ve liderler arası pazarlıklar
boyutunu da ortaya koymaktadır. Erdoğan’ın “Ankara merkezli siyaset” talebi,
CHP’nin çok merkezli ve yerel odaklı yapısını merkezi ve denetlenebilir bir
siyasal örgüte dönüştürme amacını ifade eder. Özel’in açıklaması, bu talebin uygulamaya
nasıl yansıdığını, yani merkez siyasetin sadece örgütsel değil aynı zamanda
liderler arasında hizalama ve denetim mekanizması olarak işlediğini
göstermektedir. Bu bağlamda, liderlik durumları iktidar ile muhalefet içinde görüşme
ve pazarlık konusu yapılan araçlar durumuna gelmiştir. Özel’in Erdoğan’a asıl
yanıtı 5.Temmuz.2025 günü geldi. Özel, Erdoğan’a “senin icazetinle partinin
başında oturacağıma gider namusumla Silivri’de Ekrem’in yayında yatarım” dedi.
“Demokratik
Fırsat” Söyleminin Koşullu Meşruluğu
Bahçeli’nin “demokratik fırsat”
söylemi koşullu bir varoluş izni sunarken Özel’in açıklaması bu izin
mekanizmasının bireysel rüşvet ve siyasal pazarlıklar üzerinden somutlaştığını
göstermektedir. İktidarın, muhalefet liderlerine verdiği “fırsat” aslında
“itaat” karşılığında kişisel ya da grupsal üstünlükler sağlama şeklinde ortaya
çıkmaktadır. Böylelikle demokrasi maskesi altında otoriter denetim daha ince ve
etkili yöntemlerle sürdürülebilmektedir.
Siyasal Rüşvet
İddiasının Parti İç Dinamikleri Üzerindeki Etkisi
Bu sav CHP içindeki hizipleşme ve
liderlik mücadelelerini derinleştirebilir partinin kurumsal bütünlüğünü ve
demokratik işleyişini zayıflatabilir. Aynı zamanda, iktidarın muhalefeti
zayıflatmak için kullandığı ‘partisizleştirme’ ve içten dönüştürme
stratejisinin somut bir örneği olarak yorumlanabilir. Böylece, siyasal iktidar
sadece dış baskı değil aynı zamanda muhalefetin kendi iç çelişkilerini
kullanarak siyasal hegemonya oluşturmaktır.
Söylem Çözümlemesi
Bağlamında Değerlendirme
Özel’in açıklaması, iktidarın
kullandığı söylemlerin ötesinde, siyasal uygulama ve güç ilişkilerinin görünür duruma
gelmesini sağlamaktadır. “Ankara merkezli siyaset” söylemi sadece bir çağrı
değil aynı zamanda liderler arası pazarlıklara temel oluşturan bir norm durumuna
gelmiştir. Bu da Foucault’nun söylem-iktidar ilişkisi bakış açısıyla söylemin
gerçekliği şekillendirme gücünü ve güç ilişkilerini görünür kılma işlevini
pekiştirir.
Özgür Özel’in Erdoğan’dan aldığı ileri
sürülen siyasal rüşvet Türkiye siyasetindeki otoriterleşme, yarışmacı
otoriterlik ve muhalefetin dönüşümü süreçlerine ilişkin kuramsal kavramlarla
güçlü biçimde örtüşmektedir. Bu gelişme, iktidarın muhalefeti sadece dışsal
baskı ile değil aynı zamanda liderler arası gizli pazarlıklar ve koalisyonlar
üzerinden dönüştürme stratejisini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, çalışmanın temel
kavramları olan “Ankara merkezli siyaset” ve “demokratik fırsat” söylemleri
uygulamada siyasal rüşvet ve hizalama süreçleriyle tamamlanmakta ve Türkiye’de
muhalefetin kurumsal ve siyasal zayıflamasının çok boyutlu doğasını gözler
önüne sermektedir.
Özgür Özel’in
Silivri Vurgulu Söylemi: “İcazetli Siyaset”e ve Rejimle Uyumlu Muhalefete Karşı
Bir Ret Bildirisi
Özgür Özel’in “Senin icazetinle
partinin başında oturacağıma, gider namusumla Silivri’de Ekrem’in yanında
yatarım” biçimindeki açıklaması güncel Türk siyasal hayatında muhalefetin
konumunu, rejimle kurduğu ilişki biçimini ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP)
stratejik yönelimini anlamak açısından son derece önemlidir. Bu söylem, sadece
retorik düzeyde değil aynı zamanda bir siyasal tavır alma ve muhalefetin
geleceğini belirleme çabası olarak ele alınmalıdır. Açıklama, hem Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın “Ankara merkezli siyaset” çağrısına hem de Milliyetçi Hareket
Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin CHP’ye yönelik “demokratik
fırsat” önerisine doğrudan bir yanıttır.
Öncelikle, Erdoğan’ın “Ankara merkezli
siyaset” vurgusu, muhalefeti sistem içine çekmeye, onu iktidarın kurduğu
otoriter yapıya entegre etmeye yönelik stratejik bir atılım olarak
değerlendirilmelidir. Bu öneri, görünüşte demokratikleşmeye ve yumuşamaya dair
bir çağrı niteliği taşısa da gerçekte muhalefeti dönüştürmeyi ve denetim altına
almayı hedefleyen bir yeniden mühendislik çabasıdır. Bu çerçevede, Özgür
Özel’in açıklaması, böyle bir yapının parçası olmayı reddetmekte ve Erdoğan’ın
önerdiği siyasal zemini meşrulaştırmamaktadır. “İcazetle siyaset yapmam”
vurgusu, muhalefetin özerkliğine ve etik meşruluğuna yapılan bir göndermedir.
Öte yandan, Devlet Bahçeli’nin “CHP
için demokratik fırsat” söylemi, CHP’yi iktidar bloğunun dolaylı bileşeni durumuna
getirme çabası olarak okunmalıdır. Bahçeli, özellikle yeni anayasa tartışmaları
üzerinden CHP’yi sistemin kurucu ortağı olmaya davet etmekte ancak bu davet
CHP’nin muhalefet işlevini bırakması ve rejimin normlarını içselleştirmesi
koşuluyla anlam kazanmaktadır. Bu öneri, CHP’ye yeni bir rol önermekte fakat bu
rol esas olarak “muhalefetsiz bir muhalefet” üretmeyi amaçlamaktadır. Özgür
Özel’in çıkışı, bu stratejinin farkında olarak CHP’nin rejimin restorasyonuna
değil demokratik dönüşümüne katkı sunması gerektiğini vurgulamaktadır.
Ayrıca, Özel’in açıklamasında yer alan
“Silivri” göndermesi, AKP iktidarının yargı gücüyle oluşturduğu baskı
mekanizmalarına karşı bir direnç söylemidir. Silivri, Türkiye siyasal tarihinde
sadece bir cezaevi değil aynı zamanda muhaliflerin susturulmasının ve suç
kaynağı yapılmasının simgesidir. Bu bağlamda, Özel’in “namusumla Silivri’de
yatarım” sözü iktidarla kurulan ilişki biçimlerinde ahlaksal ve siyasal
sınırların altını çizen bir duruşu ifade eder. Bu duruş CHP’nin örgütsel
hafızasına ve tabanının beklentilerine seslenen bir sadakat bildirisidir.
Sonuç olarak, Özgür Özel’in
açıklaması, Türkiye’de muhalefetin geleceği bakımından bir eşik niteliği
taşımaktadır. Bu çıkış, muhalefetin iktidarın hegemonik düzeniyle uzlaşarak
siyaset yapmasını reddetmekte ve tersine demokratik muhalefet alanının
korunmasını ve genişletilmesini savunmaktadır. CHP liderliğinin bu açıklamayla
birlikte çizdiği sınırlar sadece partinin kurumsal kimliğiyle değil aynı
zamanda Türkiye siyasetinin otoriterleşmeye karşı geliştireceği direncin
niteliğiyle de doğrudan ilişkilidir.
Özgür Özel'in
Dokunulmazlık Dosyası ve CHP'nin Kurumsal Güvencesizliği
Özgür Özel’in TBMM Genel Kurulu’na
gelen dokunulmazlık dosyası siyasal bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır. Bu
hamle, partinin mevcut yönetimini zayıflatma, iç tartışmaları alevlendirme ve
Kılıçdaroğlu’na ya da başka bir “uyumlu” kurumsal figüre dönüş senaryolarını
devreye sokma amacı taşımaktadır. Dokunulmazlık kaldırılırsa Özel hakkında dava
açılması, ceza tehdidi oluşması ya da siyasal yasak konulması gündeme
gelecektir. Bu durum, CHP'de yeni bir kurultay çağrısını ya da geçici bir çağrı
komisyonu eliyle yönetimin devrini tetikleyebilir.
Kurultay Davası:
Partinin Hukuksal Yolla El Değiştirme Olasılığı
CHP Kurultay’ına yönelik açılan dava
partinin iç işleyişine yargı müdahalesinin bir örneğidir. Bu dava, iki
senaryoyu gündeme getirmektedir. Kurultay iptal edilirse, Özgür Özel’in genel
başkanlığı hukuksal olarak geçersiz duruma gelir ve partinin yeniden kurultaya
gitmesi gerekir. Dava sonucunda yönetimin geçici olarak çağrı heyetine
devredilmesi sağlanırsa partinin denetimi yeniden Kılıçdaroğlu veya
desteklediği bir yapı tarafından ele geçirilebilir. Bu iki senaryo da Özel
liderliğinin kurumsal zeminini sarsmakta ve parti içi hizalanmaları yeniden
düzenlemektedir.
CHP İstenen
Çizgiye Gelmezse Ne Olur?
CHP’nin istenen çizgiye çekilmemesi
durumunda karşılaşacağı riskler şunlardır: Kurultay iptali ve Özel’in meşruluğunun
sona erdirilmesi, dokunulmazlık dosyasıyla yargı süreci başlatılması, Anayasa
Mahkemesi veya Yargıtay eliyle genel başkanlıktan uzaklaştırılması, seçim
ittifaklarının engellenmesi, hazine yardımı kesintisi gibi yönetsel-siyasal
yaptırımlar ve Parti’nin “marjinalleştirilmesi” ve yerel yönetim başarısının “kriminalize”
edilmesi. Bu tehditler, CHP’nin içinden hizalanmaya zorlanmasına ya da
parçalanmasına yönelik sistemli bir stratejiyi göstermektedir.
GENEL SONUÇ VE
DEĞERLENDİRME
Bu çalışma, Türkiye siyasetinde
muhalefetin özellikle Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) karşılaştığı çok
boyutlu baskı, yönlendirme ve dönüştürme süreçlerini kapsamlı biçimde ele
almıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ankara merkezli siyaset” ve MHP Genel Başkanı
Devlet Bahçeli’nin “demokratik fırsat” söylemleri muhalefetin hizaya
çekilmesinde kullanılan temel söylemsel araçlar olarak ortaya konmuştur. Bu
kavramlar, CHP’nin çok merkezli, yerel ve örgütsel açıdan çoğulcu yapısını,
merkeziyetçi ve denetim altında tutulan bir yapıya dönüştürmeyi hedefleyen
stratejik yönlendirme mekanizmalarını temsil etmektedir.
“Ankara merkezli siyaset” söylemi,
CHP’nin Türkiye genelinde yerel düzeyde geliştirdiği çok sesliliği, yerel
siyasal savaşımı ve örgütsel bağımsızlığı sınırlamaya yönelik bir çağrı olarak
değerlendirilmiştir. Bu bağlamda, İstanbul, İzmir ve Diyarbakır gibi güçlü
muhalefet merkezleri sistemli bir biçimde marjinalleştirilmekte ve partinin
TBMM merkezli, dolayısıyla iktidar tarafından daha kolay denetlenebilen bir
siyasal yapıya çekilmesi amaçlanmaktadır. Bu söylem, aynı zamanda CHP’nin Kürt
seçmen ve DEM Parti ile kurduğu ilişkileri zayıflatmayı dolayısıyla muhalefetin
toplumsal tabanını daraltmayı hedefleyen siyasal bir atılımdır.
Bahçeli’nin “demokratik fırsat”
söylemi ise yüzeyde olumlu bir çağrı gibi görünse de koşullu ve denetimli bir
meşruluk önerisi olarak irdelenmiştir. Bu söylem, CHP’nin ancak belirlenen
siyasal sınırlar içinde hareket etmesi durumunda sistem içi varlığını
sürdürebileceği iletisini taşımaktadır. PKK ile araya uzaklık koymak, DEM Parti
ile iş birliği yapmamak, ulusalcı refleksleri denetimli kullanmak ve iktidar
koalisyonunun belirlediği ulusal güvenlik algısını paylaşmak gibi koşullar
muhalefetin sınırlarını net biçimde belirlemektedir. Bu anlamda “demokratik
fırsat” siyasal çoğulculuk yerine hizalanma ve itaat fırsatı sunan
otoriterleşmenin ince bir aracı olarak işlev görmektedir.
Özgür Özel’in Erdoğan’dan “İmamoğlu’nu
desteklememesi karşılığında CHP genel başkanlığını sürdürme” vaadi aldığına ilişkin
açıklaması ise bu stratejilerin bireysel ve liderler arası düzeydeki
uygulamasını gözler önüne sermektedir. İktidarın muhalefeti sadece kurumsal
baskı ve söylemle değil aynı zamanda liderlik durumu üzerinden siyasal rüşvet
ve pazarlıklarla dönüştürme çabası Türkiye siyasetinde yarışmacı otoriterlik
modellerinin tipik bir örneği olarak değerlendirilebilir. Bu uygulama parti içi
hizipleşmeleri derinleştirerek demokratik işleyişi zedelemekte ve parti
bütünlüğünü zayıflatmaktadır. Böylece iktidar hem dışsal baskı hem içsel
dönüşüm mekanizmalarıyla muhalefeti hizaya çekmektedir.
Araştırmada incelenen hukuksal
süreçler, Özel’in dokunulmazlık dosyası ve CHP Kurultay davası ise iktidarın
muhalefetin kurumsal işleyişine müdahalesinin somut göstergeleridir. Bu hukuksal
araçlar, parti içi güç dengelerini değiştirmeye, muhalefet liderlerini
etkisizleştirmeye ve partinin yönetimini yeniden şekillendirmeye yönelik baskı
aygıtları olarak kullanılmaktadır. Kurultay iptali ya da dokunulmazlık
kaldırılması gibi gelişmeler CHP’nin iktidarın belirlediği çizgiye uymasını
sağlamak veya partiyi marjinalize etmek için tasarlanmış çok yönlü stratejiler
olarak okunabilir. Bu süreçler siyasal çoğulculuğun daraltılması ve muhalefetin
parçalanması risklerini artırmaktadır.
CHP’nin iktidarın taleplerine
direnememesi durumunda karşılaşacağı hukuksal, siyasal ve yönetsel
yaptırımların çeşitliliği Türkiye’de demokratik rejimin kırılganlığını ve
otoriterleşme eğilimlerinin derinliğini ortaya koymaktadır. Seçim
ittifaklarının engellenmesi, hazine yardımlarının kesilmesi, yargı yoluyla
liderlerin yok edilmesi ve yerel yönetim başarılarının kriminalize edilmesi
gibi mekanizmalar, demokratik yarışmayı sınırlamak ve iktidar lehine güç
dengelerini tek taraflı kılmak amacı taşımaktadır.
Bu bağlamda, “Ankara merkezli siyaset”
ve “demokratik fırsat” söylemleri sadece söylemsel ifadeler olmaktan çıkıp
Türkiye’deki otoriterleşme ve yarışmacı otoriterlik uygulamalarının temel taşı olmuştur.
İktidar, muhalefeti hizaya çekmek için söylem, hukuk, siyasal baskı ve bireysel
pazarlıklar aracılığıyla çok katmanlı bir yönlendirme stratejisi
uygulamaktadır. CHP’nin bu süreçteki konumu Türkiye’nin demokratik işleyişinin
geleceğini belirleyecek kritik bir gösterge olarak öne çıkmaktadır.
Türkiye’de demokratik çoğulculuğun
korunması muhalefetin yerel ve çok merkezli siyasal alanlarını savunabilmesine
ve örgütsel bağımsızlığını koruyabilmesine bağlıdır. CHP’nin yerel başarıları
ve örgütsel çeşitliliği iktidarın baskı ve denetim altına alma çabalarına karşı
önemli direnç noktalarıdır. Bu direnç alanlarının güçlendirilmesi Türkiye’de
demokratik rejimin canlılığının ve siyasetin çoğulcu karakterinin sürdürülmesi
açısından yaşamsal öneme sahiptir.
Sonuç olarak, Türkiye siyasetindeki
mevcut dönüşüm süreci, demokratik kurumların işleyişini zayıflatan, muhalefeti
sınırlandıran ve siyasetin merkezileşmesine yol açan yarışmacı otoriterleşmenin
tipik özelliklerini taşımaktadır. Bu çalışma, iktidarın söylem, hukuk ve
bireysel siyasal pazarlıklar yoluyla muhalefeti nasıl dönüştürdüğünü göstermesi
açısından önemli bir katkı sunmaktadır. Gelecekte yapılacak çalışmalar
muhalefetin bu baskı ve yönlendirme stratejilerine karşı geliştirdiği direnç
biçimlerini Türkiye demokratik rejiminin sürdürülebilirliği açısından daha
derinlemesine çözümlenmelidir.
KAYNAKÇA
Bahçeli, D. (2025). TBMM Grup
Konuşmaları.
Erdoğan, R.T. (2025). TBMM Grup
Konuşmaları.
Foucault, M. (1972). The Archaeology
of Knowledge.
Gandhi, J. (2008). Political
Institutions under Dictatorship. Cambridge University Press.
Günay, H. (2023). “Siyasal Muhalefetin
Kriminalizasyonu.” Toplum ve Demokrasi.
Karadağ, R. (2020). “Otoriter Popülizm
ve Parti Sistemleri.” Yeni Türkiye Araştırmaları Dergisi.
Katz, R. S., & Mair, P. (1995).
"Changing Models of Party Organization and Party Democracy: The Emergence
of the Cartel Party." Party Politics, 1(1), 5-28.
Levitsky, S., ve Way, L. A. (2010).
Competitive Authoritarianism: Hybrid Regimes after the Cold War. Cambridge
University Press.
Levitsky, S, ve Way, L.A. (2002) The
Rise of Competitive Authoritarianism. https://scholar.harvard.edu/files/levitsky/files/SL_elections.pdf
Levitsky, S., & Ziblatt, D.
(2018). How Democracies Die. Crown.
Linz, J. J. (2000). Totalitarian and
Authoritarian Regimes. Lynne Rienner Publishers.
Yıldız, A. (2024). Türkiye’de Siyasal
Muhalefet ve İktidar Stratejileri, Ankara: Dipnot yayınları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder