Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

5 Temmuz 2025 Cumartesi

 

CHP'ye Yönelik İktidar Stratejisi: “Ankara Merkezli Siyaset”ten “Demokratik Fırsat”a ve “Partisizleştirme Atılımına”

 

Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış

 

 

 

 

 

 

 

 

ÖZET

Bu çalışma, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin son dönemde CHP’ye yönelik söylemlerini ve siyasal yönlendirme çabalarını incelemektedir. “Ankara merkezli siyaset” ve “demokratik fırsat” gibi kavramlar üzerinden muhalefetin hizaya çekilme süreci çözümlenmekte ve iktidarın CHP’nin kurumsal yapısı üzerinde kurmaya çalıştığı baskı ve yönlendirme mekanizmaları tartışılmaktadır. Kurultay davası, Özgür Özel’in dokunulmazlık dosyası ve değişik liderlik senaryoları çerçevesinde partinin içinden dönüştürülmesi ya da kapatılması olasılığı değerlendirilmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: CHP, Ankara merkezli siyaset, demokratik fırsat, Özgür Özel, Kurultay davası, partinin yön değiştirmesi, siyasal yönlendirme

 


 

GİRİŞ

Türkiye’de siyasal iktidarın, sadece kendi tabanını değil muhalefeti de şekillendirme çabası giderek daha belirgin duruma gelmiştir. Bu çalışmada, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “CHP’nin Ankara merkezli siyaset yapması samimi dileğimizdir” ve MHP lideri Bahçeli’nin “CHP önündeki demokratik fırsatı değerlendirmelidir” ifadeleri stratejik bir yönlendirme uygulaması olarak ele alınmakta ve bu söylemlerle amaçlanan siyasal dönüşüm hedefi çözümlenmektedir.

Araştırmanın Amacı ve Hedefi

Bu araştırmanın temel amacı, Türkiye siyasetinde muhalefetin karşılaştığı baskı ve yönlendirme mekanizmalarını bütünlüklü biçimde incelemektir. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) üzerinde yoğunlaşan siyasal müdahale stratejileri bağlamında, iktidarın “Ankara merkezli siyaset” ve “demokratik fırsat” söylemleri aracılığıyla muhalefeti hizaya çekme çabaları araştırmanın merkezindedir. Ayrıca, CHP'nin kurumsal yapısına yönelik baskı unsurları olarak öne çıkan Özgür Özel’in dokunulmazlık dosyası ve kurultay davası gibi hukuki süreçlerin, parti içi dinamikler ve genel siyasal atmosfer üzerindeki etkileri çözümlenmektedir. Araştırma, bu olguların Türkiye’de siyasal yarışma, demokratikleşme ve otoriterleşme süreçlerine ilişkin genel yansımalarını kavramsal ve somut örnekler çerçevesinde ortaya koymayı hedeflemektedir.

Araştırmanın hedefleri şunlardır:

İktidarın muhalefeti yeniden tasarımlana için kullandığı söylemsel ve kurumsal araçları saptamak,

CHP özelinde siyasal yönlendirme süreçlerinin somut kanıtlarını belgelemek ve çözümlemek,

Siyasal alanın daralması ve muhalefetin dönüşümüne ilişkin öngörüler geliştirmek ve

Türkiye’de demokratik işleyiş ve çoğulculuk açısından CHP üzerindeki müdahale süreçlerinin anlamını değerlendirmek.

Araştırma Soruları

Araştırmanın temel sorgulamalarını oluşturan sorular aşağıdaki gibidir:

Erdoğan’ın “Ankara merkezli siyaset” söylemi CHP’nin örgütsel yapısı ve siyasal stratejisinde nasıl bir değişim ve dönüşüm talebini ifade etmektedir?

Bahçeli’nin “demokratik fırsat” söylemi hangi koşulları içermekte ve CHP’nin siyasal meşruluk alanını nasıl sınırlamaktadır?

Özgür Özel’in dokunulmazlık dosyası ve CHP’ye açılan kurultay davası, parti içi güç dengelerinde ve genel iktidar-muhalefet ilişkilerinde ne tür değişimlere yol açmaktadır?

CHP’nin iktidarın belirlediği çizgiye uymaması durumunda karşılaşabileceği siyasal, hukuksal ve yönetsel yaptırımlar nelerdir?

Bu süreç Türkiye’nin siyasal rejim yapısı ve demokratik çoğulculuğuna nasıl etki etmektedir?

CHP’nin mevcut konumu, muhalefetin geleceği açısından ne tür riskler ve fırsatlar barındırmaktadır?

 

YÖNTEM

Araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden belge incelemesi ve söylem çözümlemesi teknikleri esas alınarak yürütülmüştür.

Belge İncelemesi: Araştırmada TBMM tutanakları, parti açıklamaları, yargı kararları, dava dosyaları, liderlerin grup konuşmaları ve açıklamalar gibi birincil kaynaklar sistemli olarak derlenmiş ve incelenmiştir. Bu kaynaklar, siyasal aktörlerin durumlarını ve süreçlerin hukuksal boyutlarını ortaya koymak için kullanılmıştır. Ayrıca, yerel ve ulusal medya metinleri, siyasal partilerin internet sayfaları ve sosyal medya paylaşımları da çözümleme kapsamında değerlendirilmiştir.

Söylem Çözümlemesi: İktidar ve muhalefet liderlerinin kullandığı kavramsal çerçeveler, kelime seçimleri, çağrışımlar ve üst yazılar ele alınarak söylem yapıları incelenmiştir. Söylem çözümlemesi ile “Ankara merkezli siyaset” ve “demokratik fırsat” gibi kavramların siyasal işlevleri ve etkileri ortaya konmuştur. Bu yöntemle iktidarın muhalefeti hizaya çekme stratejisinin dil ve iletişim boyutu çözümlenmiştir.

Olay İncelemesi: CHP Kurultay davası ve Özgür Özel’in dokunulmazlık süreci özelinde gelişmeler ayrıntılı olarak izlenerek bu somut olaylar üzerinden iktidarın parti içi müdahale araçları saptanmıştır.

Araştırma, verilerin toplanması ve çözümlenmesi aşamalarında tutarlılık ve geçerliliği sağlamak üzere çapraz denetim yöntemlerine başvurmuştur. Elde edilen bulgular, Türkiye siyasal rejimindeki dönüşüm eğilimleri ve demokratik işleyiş bağlamında yorumlanmıştır.

KURAMSAL ÇERÇEVE

Türkiye’de muhalefetin karşılaştığı baskı ve yönlendirme süreçlerini anlamak için öncelikle çağdaş siyaset bilimi ve otoriterleşme yazınındaki temel kavramlar ve kuramsal yaklaşımlar incelenmelidir. Bu çalışma, özellikle yarışmacı otoriterlik ve otoriterleşme kavramları çerçevesinde muhalefetin nasıl sınırlandırıldığına ilişkin kuramsal bir zemin oluşturmaktadır.

Yarışmacı Otoriterlik kavramı, Levitsky ve Way tarafından tanımlanmış ve günümüz otoriter rejimlerinin seçimlerin biçimsel olarak yapıldığı ancak muhalefetin gerçek anlamda yarışamadığı sistemleri betimlemek için kullanılmıştır. Bu rejimlerde, iktidar seçkinleri seçimleri ve demokratik kurumları biçimsel olarak sürdürürken muhalefetin hareket alanını sistemli olarak daraltmakta ve medya, yargı ve seçim mekanizmaları araçsallaştırılmaktadır. Türkiye’de yaşanan gelişmeler, bu kuramsal çerçeve ışığında değerlendirildiğinde iktidarın muhalefeti “Ankara merkezli siyaset” ve “demokratik fırsat” söylemleriyle hizaya çekme çabaları yarışmacı otoriterliğin tipik özelliklerini yansıtmaktadır.

Otoriterleşme yazınında Gandhi ve Linz ve diğerleri otoriter rejimlerin iktidarını meşrulaştırmak ve sürdürmek için kullandığı baskı ve yönlendirme araçlarını ayrıntılandırmıştır. Bu araçlar arasında yargının bağımsızlığının zayıflatılması, muhaliflerin “kriminalize” edilmesi, sivil toplumun ve medyanın denetim altına alınması gibi yöntemler bulunur. Türkiye’de CHP’ye yönelik kurultay davaları ve dokunulmazlık süreçleri bu bağlamda iktidarın muhalefeti kurumsal olarak dönüştürme ve denetim altına alma stratejisi olarak görülebilir.

 

Ayrıca, siyasal iletişim alanında yapılan çalışmalar söylem iktidarı bakış açısıyla incelendiğinde Erdoğan ve Bahçeli’nin kullandığı kavramların muhalefetin sınırlarını belirlemede bir hegemonya aracı olduğu anlaşılır. “Ankara merkezli siyaset” söylemi muhalefetin yerel ve çok merkezli güç alanlarını dağıtma ve “demokratik fırsat” ise sistem içi hizalanmaya zorlama olarak okunabilir.

Son olarak, parti içi demokrasi ve otoriterlik ilişkisine ilişkin çalışmalar siyasal partilerin iktidar tarafından baskı altına alınmasının hem partinin örgütsel yapısını hem de demokratik işlevini zedelediğini göstermektedir. CHP özelinde yaşanan kurultay davası ve liderlik krizleri bu kuramsal yaklaşımla uyumlu biçimde parti içi otoriterleşmenin bir parçası olarak değerlendirilebilir.

Bu kuramsal bakış açıları ışığında araştırma iktidarın söylem ve hukuk aracılığıyla muhalefeti şekillendirme stratejilerini açıklığa kavuşturmayı amaçlamaktadır.

ÇÖZÜMLEME

"Erdoğan’ın Ankara Merkezli Siyaset"i: Ne Anlama Geliyor?

Erdoğan’ın kullandığı “Ankara merkezli siyaset” ifadesi CHP’nin Türkiye genelinde çok sesli, çok merkezli, yerelden yükselen siyasal savaşım biçeminden uzaklaşarak, merkeziyetçi ve denetimli bir çizgiye çekilmesini talep etmektedir. Bu çağrı, İstanbul ve diğer büyükşehir belediyeleri üzerinden yürütülen güçlü yerel siyasal eylemleri sınırlandırmayı hedeflemekte ve CHP’yi TBMM merkezli, dolayısıyla daha denetlenebilir ve düşük profil bir muhalefete indirgemeyi amaçlamaktadır. Bu söylem aynı zamanda CHP’nin Kürt seçmenle kurduğu bağları ve DEM Parti ile olası diyaloglarını da kesintiye uğratmayı hedeflemektedir. Yerel dinamiklerin etkisizleştirilmesiyle birlikte CHP'nin İstanbul, İzmir ve Diyarbakır gibi güçlü muhalefet merkezlerinin sistemli olarak marjinalleştirilmesi amaçlanmaktadır.

Bahçeli'nin "Demokratik Fırsat" Söylemi: Şartlı Meşruluk Önerisi

Bahçeli’nin kullandığı “CHP önündeki demokratik fırsatı değerlendirmelidir” ifadesi yüzeyde olumlu görünse de koşullu bir meşruluk önerisidir. Bu söylem, CHP’nin ancak belirli koşulları yerine getirirse sistem içinde var olmasına izin verileceğini ima etmektedir. Bu koşullar şunlardır: PKK ile araya uzaklık koyması, DEM Parti ile iş birliği yapmaması, terörle savaşım siyasalarına destek vermesi, Atatürkçü çizgiyi saklı tutması ancak ulusalcı refleksleri denetimli biçimde kullanması ve MHP ve AK Parti tarafından tanımlanmış ulusal güvenlik duyarlılıklarını paylaşması. Bu anlamda “demokratik fırsat” bir özgürlük değil bir tür hizalanma fırsatıdır. CHP'nin bu fırsatı değerlendirmemesi siyasal varoluşunun tehdit altına alınmasına yol açabilir.

Özgür Özel’in Siyasal Rüşvet İddiasının Bu Bağlamda Anlamı

Özgür Özel’in Erdoğan’dan “İmamoğlu’nu desteklemeyi bırakması karşılığında CHP genel başkanlığını sürdürme” vaadi aldığına ilişkin açıklaması araştırmanın temel kavramları olan “Ankara merkezli siyaset” ve “demokratik fırsat” söylemleriyle doğrudan ilişkilidir. Bu durum, iktidarın muhalefeti hizaya çekme ve denetim altına alma stratejisinin sadece söylemsel ve kurumsal değil aynı zamanda bireysel ve liderler arası pazarlıklar boyutunu da ortaya koymaktadır. Erdoğan’ın “Ankara merkezli siyaset” talebi, CHP’nin çok merkezli ve yerel odaklı yapısını merkezi ve denetlenebilir bir siyasal örgüte dönüştürme amacını ifade eder. Özel’in açıklaması, bu talebin uygulamaya nasıl yansıdığını, yani merkez siyasetin sadece örgütsel değil aynı zamanda liderler arasında hizalama ve denetim mekanizması olarak işlediğini göstermektedir. Bu bağlamda, liderlik durumları iktidar ile muhalefet içinde görüşme ve pazarlık konusu yapılan araçlar durumuna gelmiştir. Özel’in Erdoğan’a asıl yanıtı 5.Temmuz.2025 günü geldi. Özel, Erdoğan’a “senin icazetinle partinin başında oturacağıma gider namusumla Silivri’de Ekrem’in yayında yatarım” dedi.

“Demokratik Fırsat” Söyleminin Koşullu Meşruluğu

Bahçeli’nin “demokratik fırsat” söylemi koşullu bir varoluş izni sunarken Özel’in açıklaması bu izin mekanizmasının bireysel rüşvet ve siyasal pazarlıklar üzerinden somutlaştığını göstermektedir. İktidarın, muhalefet liderlerine verdiği “fırsat” aslında “itaat” karşılığında kişisel ya da grupsal üstünlükler sağlama şeklinde ortaya çıkmaktadır. Böylelikle demokrasi maskesi altında otoriter denetim daha ince ve etkili yöntemlerle sürdürülebilmektedir.

Siyasal Rüşvet İddiasının Parti İç Dinamikleri Üzerindeki Etkisi

Bu sav CHP içindeki hizipleşme ve liderlik mücadelelerini derinleştirebilir partinin kurumsal bütünlüğünü ve demokratik işleyişini zayıflatabilir. Aynı zamanda, iktidarın muhalefeti zayıflatmak için kullandığı ‘partisizleştirme’ ve içten dönüştürme stratejisinin somut bir örneği olarak yorumlanabilir. Böylece, siyasal iktidar sadece dış baskı değil aynı zamanda muhalefetin kendi iç çelişkilerini kullanarak siyasal hegemonya oluşturmaktır.

Söylem Çözümlemesi Bağlamında Değerlendirme

Özel’in açıklaması, iktidarın kullandığı söylemlerin ötesinde, siyasal uygulama ve güç ilişkilerinin görünür duruma gelmesini sağlamaktadır. “Ankara merkezli siyaset” söylemi sadece bir çağrı değil aynı zamanda liderler arası pazarlıklara temel oluşturan bir norm durumuna gelmiştir. Bu da Foucault’nun söylem-iktidar ilişkisi bakış açısıyla söylemin gerçekliği şekillendirme gücünü ve güç ilişkilerini görünür kılma işlevini pekiştirir.

Özgür Özel’in Erdoğan’dan aldığı ileri sürülen siyasal rüşvet Türkiye siyasetindeki otoriterleşme, yarışmacı otoriterlik ve muhalefetin dönüşümü süreçlerine ilişkin kuramsal kavramlarla güçlü biçimde örtüşmektedir. Bu gelişme, iktidarın muhalefeti sadece dışsal baskı ile değil aynı zamanda liderler arası gizli pazarlıklar ve koalisyonlar üzerinden dönüştürme stratejisini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, çalışmanın temel kavramları olan “Ankara merkezli siyaset” ve “demokratik fırsat” söylemleri uygulamada siyasal rüşvet ve hizalama süreçleriyle tamamlanmakta ve Türkiye’de muhalefetin kurumsal ve siyasal zayıflamasının çok boyutlu doğasını gözler önüne sermektedir.

Özgür Özel’in Silivri Vurgulu Söylemi: “İcazetli Siyaset”e ve Rejimle Uyumlu Muhalefete Karşı Bir Ret Bildirisi

Özgür Özel’in “Senin icazetinle partinin başında oturacağıma, gider namusumla Silivri’de Ekrem’in yanında yatarım” biçimindeki açıklaması güncel Türk siyasal hayatında muhalefetin konumunu, rejimle kurduğu ilişki biçimini ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) stratejik yönelimini anlamak açısından son derece önemlidir. Bu söylem, sadece retorik düzeyde değil aynı zamanda bir siyasal tavır alma ve muhalefetin geleceğini belirleme çabası olarak ele alınmalıdır. Açıklama, hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ankara merkezli siyaset” çağrısına hem de Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin CHP’ye yönelik “demokratik fırsat” önerisine doğrudan bir yanıttır.

Öncelikle, Erdoğan’ın “Ankara merkezli siyaset” vurgusu, muhalefeti sistem içine çekmeye, onu iktidarın kurduğu otoriter yapıya entegre etmeye yönelik stratejik bir atılım olarak değerlendirilmelidir. Bu öneri, görünüşte demokratikleşmeye ve yumuşamaya dair bir çağrı niteliği taşısa da gerçekte muhalefeti dönüştürmeyi ve denetim altına almayı hedefleyen bir yeniden mühendislik çabasıdır. Bu çerçevede, Özgür Özel’in açıklaması, böyle bir yapının parçası olmayı reddetmekte ve Erdoğan’ın önerdiği siyasal zemini meşrulaştırmamaktadır. “İcazetle siyaset yapmam” vurgusu, muhalefetin özerkliğine ve etik meşruluğuna yapılan bir göndermedir.

Öte yandan, Devlet Bahçeli’nin “CHP için demokratik fırsat” söylemi, CHP’yi iktidar bloğunun dolaylı bileşeni durumuna getirme çabası olarak okunmalıdır. Bahçeli, özellikle yeni anayasa tartışmaları üzerinden CHP’yi sistemin kurucu ortağı olmaya davet etmekte ancak bu davet CHP’nin muhalefet işlevini bırakması ve rejimin normlarını içselleştirmesi koşuluyla anlam kazanmaktadır. Bu öneri, CHP’ye yeni bir rol önermekte fakat bu rol esas olarak “muhalefetsiz bir muhalefet” üretmeyi amaçlamaktadır. Özgür Özel’in çıkışı, bu stratejinin farkında olarak CHP’nin rejimin restorasyonuna değil demokratik dönüşümüne katkı sunması gerektiğini vurgulamaktadır.

Ayrıca, Özel’in açıklamasında yer alan “Silivri” göndermesi, AKP iktidarının yargı gücüyle oluşturduğu baskı mekanizmalarına karşı bir direnç söylemidir. Silivri, Türkiye siyasal tarihinde sadece bir cezaevi değil aynı zamanda muhaliflerin susturulmasının ve suç kaynağı yapılmasının simgesidir. Bu bağlamda, Özel’in “namusumla Silivri’de yatarım” sözü iktidarla kurulan ilişki biçimlerinde ahlaksal ve siyasal sınırların altını çizen bir duruşu ifade eder. Bu duruş CHP’nin örgütsel hafızasına ve tabanının beklentilerine seslenen bir sadakat bildirisidir.

Sonuç olarak, Özgür Özel’in açıklaması, Türkiye’de muhalefetin geleceği bakımından bir eşik niteliği taşımaktadır. Bu çıkış, muhalefetin iktidarın hegemonik düzeniyle uzlaşarak siyaset yapmasını reddetmekte ve tersine demokratik muhalefet alanının korunmasını ve genişletilmesini savunmaktadır. CHP liderliğinin bu açıklamayla birlikte çizdiği sınırlar sadece partinin kurumsal kimliğiyle değil aynı zamanda Türkiye siyasetinin otoriterleşmeye karşı geliştireceği direncin niteliğiyle de doğrudan ilişkilidir.

Özgür Özel'in Dokunulmazlık Dosyası ve CHP'nin Kurumsal Güvencesizliği

Özgür Özel’in TBMM Genel Kurulu’na gelen dokunulmazlık dosyası siyasal bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır. Bu hamle, partinin mevcut yönetimini zayıflatma, iç tartışmaları alevlendirme ve Kılıçdaroğlu’na ya da başka bir “uyumlu” kurumsal figüre dönüş senaryolarını devreye sokma amacı taşımaktadır. Dokunulmazlık kaldırılırsa Özel hakkında dava açılması, ceza tehdidi oluşması ya da siyasal yasak konulması gündeme gelecektir. Bu durum, CHP'de yeni bir kurultay çağrısını ya da geçici bir çağrı komisyonu eliyle yönetimin devrini tetikleyebilir.

Kurultay Davası: Partinin Hukuksal Yolla El Değiştirme Olasılığı

CHP Kurultay’ına yönelik açılan dava partinin iç işleyişine yargı müdahalesinin bir örneğidir. Bu dava, iki senaryoyu gündeme getirmektedir. Kurultay iptal edilirse, Özgür Özel’in genel başkanlığı hukuksal olarak geçersiz duruma gelir ve partinin yeniden kurultaya gitmesi gerekir. Dava sonucunda yönetimin geçici olarak çağrı heyetine devredilmesi sağlanırsa partinin denetimi yeniden Kılıçdaroğlu veya desteklediği bir yapı tarafından ele geçirilebilir. Bu iki senaryo da Özel liderliğinin kurumsal zeminini sarsmakta ve parti içi hizalanmaları yeniden düzenlemektedir.

CHP İstenen Çizgiye Gelmezse Ne Olur?

CHP’nin istenen çizgiye çekilmemesi durumunda karşılaşacağı riskler şunlardır: Kurultay iptali ve Özel’in meşruluğunun sona erdirilmesi, dokunulmazlık dosyasıyla yargı süreci başlatılması, Anayasa Mahkemesi veya Yargıtay eliyle genel başkanlıktan uzaklaştırılması, seçim ittifaklarının engellenmesi, hazine yardımı kesintisi gibi yönetsel-siyasal yaptırımlar ve Parti’nin “marjinalleştirilmesi” ve yerel yönetim başarısının “kriminalize” edilmesi. Bu tehditler, CHP’nin içinden hizalanmaya zorlanmasına ya da parçalanmasına yönelik sistemli bir stratejiyi göstermektedir.

GENEL SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Bu çalışma, Türkiye siyasetinde muhalefetin özellikle Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) karşılaştığı çok boyutlu baskı, yönlendirme ve dönüştürme süreçlerini kapsamlı biçimde ele almıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ankara merkezli siyaset” ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “demokratik fırsat” söylemleri muhalefetin hizaya çekilmesinde kullanılan temel söylemsel araçlar olarak ortaya konmuştur. Bu kavramlar, CHP’nin çok merkezli, yerel ve örgütsel açıdan çoğulcu yapısını, merkeziyetçi ve denetim altında tutulan bir yapıya dönüştürmeyi hedefleyen stratejik yönlendirme mekanizmalarını temsil etmektedir.

“Ankara merkezli siyaset” söylemi, CHP’nin Türkiye genelinde yerel düzeyde geliştirdiği çok sesliliği, yerel siyasal savaşımı ve örgütsel bağımsızlığı sınırlamaya yönelik bir çağrı olarak değerlendirilmiştir. Bu bağlamda, İstanbul, İzmir ve Diyarbakır gibi güçlü muhalefet merkezleri sistemli bir biçimde marjinalleştirilmekte ve partinin TBMM merkezli, dolayısıyla iktidar tarafından daha kolay denetlenebilen bir siyasal yapıya çekilmesi amaçlanmaktadır. Bu söylem, aynı zamanda CHP’nin Kürt seçmen ve DEM Parti ile kurduğu ilişkileri zayıflatmayı dolayısıyla muhalefetin toplumsal tabanını daraltmayı hedefleyen siyasal bir atılımdır.

Bahçeli’nin “demokratik fırsat” söylemi ise yüzeyde olumlu bir çağrı gibi görünse de koşullu ve denetimli bir meşruluk önerisi olarak irdelenmiştir. Bu söylem, CHP’nin ancak belirlenen siyasal sınırlar içinde hareket etmesi durumunda sistem içi varlığını sürdürebileceği iletisini taşımaktadır. PKK ile araya uzaklık koymak, DEM Parti ile iş birliği yapmamak, ulusalcı refleksleri denetimli kullanmak ve iktidar koalisyonunun belirlediği ulusal güvenlik algısını paylaşmak gibi koşullar muhalefetin sınırlarını net biçimde belirlemektedir. Bu anlamda “demokratik fırsat” siyasal çoğulculuk yerine hizalanma ve itaat fırsatı sunan otoriterleşmenin ince bir aracı olarak işlev görmektedir.

Özgür Özel’in Erdoğan’dan “İmamoğlu’nu desteklememesi karşılığında CHP genel başkanlığını sürdürme” vaadi aldığına ilişkin açıklaması ise bu stratejilerin bireysel ve liderler arası düzeydeki uygulamasını gözler önüne sermektedir. İktidarın muhalefeti sadece kurumsal baskı ve söylemle değil aynı zamanda liderlik durumu üzerinden siyasal rüşvet ve pazarlıklarla dönüştürme çabası Türkiye siyasetinde yarışmacı otoriterlik modellerinin tipik bir örneği olarak değerlendirilebilir. Bu uygulama parti içi hizipleşmeleri derinleştirerek demokratik işleyişi zedelemekte ve parti bütünlüğünü zayıflatmaktadır. Böylece iktidar hem dışsal baskı hem içsel dönüşüm mekanizmalarıyla muhalefeti hizaya çekmektedir.

Araştırmada incelenen hukuksal süreçler, Özel’in dokunulmazlık dosyası ve CHP Kurultay davası ise iktidarın muhalefetin kurumsal işleyişine müdahalesinin somut göstergeleridir. Bu hukuksal araçlar, parti içi güç dengelerini değiştirmeye, muhalefet liderlerini etkisizleştirmeye ve partinin yönetimini yeniden şekillendirmeye yönelik baskı aygıtları olarak kullanılmaktadır. Kurultay iptali ya da dokunulmazlık kaldırılması gibi gelişmeler CHP’nin iktidarın belirlediği çizgiye uymasını sağlamak veya partiyi marjinalize etmek için tasarlanmış çok yönlü stratejiler olarak okunabilir. Bu süreçler siyasal çoğulculuğun daraltılması ve muhalefetin parçalanması risklerini artırmaktadır.

CHP’nin iktidarın taleplerine direnememesi durumunda karşılaşacağı hukuksal, siyasal ve yönetsel yaptırımların çeşitliliği Türkiye’de demokratik rejimin kırılganlığını ve otoriterleşme eğilimlerinin derinliğini ortaya koymaktadır. Seçim ittifaklarının engellenmesi, hazine yardımlarının kesilmesi, yargı yoluyla liderlerin yok edilmesi ve yerel yönetim başarılarının kriminalize edilmesi gibi mekanizmalar, demokratik yarışmayı sınırlamak ve iktidar lehine güç dengelerini tek taraflı kılmak amacı taşımaktadır.

Bu bağlamda, “Ankara merkezli siyaset” ve “demokratik fırsat” söylemleri sadece söylemsel ifadeler olmaktan çıkıp Türkiye’deki otoriterleşme ve yarışmacı otoriterlik uygulamalarının temel taşı olmuştur. İktidar, muhalefeti hizaya çekmek için söylem, hukuk, siyasal baskı ve bireysel pazarlıklar aracılığıyla çok katmanlı bir yönlendirme stratejisi uygulamaktadır. CHP’nin bu süreçteki konumu Türkiye’nin demokratik işleyişinin geleceğini belirleyecek kritik bir gösterge olarak öne çıkmaktadır.

Türkiye’de demokratik çoğulculuğun korunması muhalefetin yerel ve çok merkezli siyasal alanlarını savunabilmesine ve örgütsel bağımsızlığını koruyabilmesine bağlıdır. CHP’nin yerel başarıları ve örgütsel çeşitliliği iktidarın baskı ve denetim altına alma çabalarına karşı önemli direnç noktalarıdır. Bu direnç alanlarının güçlendirilmesi Türkiye’de demokratik rejimin canlılığının ve siyasetin çoğulcu karakterinin sürdürülmesi açısından yaşamsal öneme sahiptir.

Sonuç olarak, Türkiye siyasetindeki mevcut dönüşüm süreci, demokratik kurumların işleyişini zayıflatan, muhalefeti sınırlandıran ve siyasetin merkezileşmesine yol açan yarışmacı otoriterleşmenin tipik özelliklerini taşımaktadır. Bu çalışma, iktidarın söylem, hukuk ve bireysel siyasal pazarlıklar yoluyla muhalefeti nasıl dönüştürdüğünü göstermesi açısından önemli bir katkı sunmaktadır. Gelecekte yapılacak çalışmalar muhalefetin bu baskı ve yönlendirme stratejilerine karşı geliştirdiği direnç biçimlerini Türkiye demokratik rejiminin sürdürülebilirliği açısından daha derinlemesine çözümlenmelidir.


 

KAYNAKÇA

 

Bahçeli, D. (2025). TBMM Grup Konuşmaları.

Erdoğan, R.T. (2025). TBMM Grup Konuşmaları.

Foucault, M. (1972). The Archaeology of Knowledge.

Gandhi, J. (2008). Political Institutions under Dictatorship. Cambridge University Press.

Günay, H. (2023). “Siyasal Muhalefetin Kriminalizasyonu.” Toplum ve Demokrasi.

Karadağ, R. (2020). “Otoriter Popülizm ve Parti Sistemleri.” Yeni Türkiye Araştırmaları Dergisi.

Katz, R. S., & Mair, P. (1995). "Changing Models of Party Organization and Party Democracy: The Emergence of the Cartel Party." Party Politics, 1(1), 5-28.

Levitsky, S., ve Way, L. A. (2010). Competitive Authoritarianism: Hybrid Regimes after the Cold War. Cambridge University Press.

Levitsky, S, ve Way, L.A. (2002) The Rise of Competitive Authoritarianism. https://scholar.harvard.edu/files/levitsky/files/SL_elections.pdf

Levitsky, S., & Ziblatt, D. (2018). How Democracies Die. Crown.

Linz, J. J. (2000). Totalitarian and Authoritarian Regimes. Lynne Rienner Publishers.

Yıldız, A. (2024). Türkiye’de Siyasal Muhalefet ve İktidar Stratejileri, Ankara: Dipnot yayınları.

Hiç yorum yok: