Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

9 Temmuz 2025 Çarşamba

 

Türkiye’de Demokratik Gerileme: Popülist Otoriterlik, Kurumsal Çözülme ve Muhalefet Stratejileri

 

Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış

 

ÖZET

Bu çalışma, Journal of Democracy dergisinin “Türkiye'nin Demokratik Krizinin İç Yüzü” başlıklı özel sayısında yer alan altı temel makale üzerinden Türkiye’deki demokratik gerileme sürecini incelemektedir. 2000’li yılların başında umut verici bir demokratikleşme eğilimi gösteren Türkiye son on yılda derin bir otoriter dönüşüm geçirmiştir. Bu dönüşüm popülist siyasal söylem, kurumsal çözülme, ideolojik müdahalecilik ve kriz yönetimi araçlarının kötüye kullanılması yoluyla gerçekleşmiştir. Çalışmada, ortak temalar etrafında toplanan bu makaleler bir araya getirilmiş ve Türkiye örneği üzerinden popülist otoriterleşmenin işleyişi ve muhalefetin stratejik sınırları irdelenmiştir. Bulgular, yalnızca Türkiye'nin iç dinamiklerini değil, aynı zamanda küresel düzeyde yükselen otoriterlik eğilimlerine ilişkin karşılaştırmalı bir bakış açısı sunmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Demokratik gerileme, popülist otoriterlik, kurumsal çözülme, Türkiye siyaseti, muhalefet stratejileri, kutuplaşma

 

ABSTRACT

This study analyzes Turkey’s democratic backsliding through a synthesis of six major articles published in the Journal of Democracy's special issue titled “Inside Turkey’s Democratic Crisis.” While Turkey appeared to be on a promising democratic path in the early 2000s, it has experienced a deep authoritarian turn in the last decade. This transformation has been driven by populist rhetoric, institutional decay, ideological imposition, and the instrumentalization of crisis management mechanisms. By identifying the shared themes across the selected articles, this paper provides a comprehensive analysis of populist authoritarianism and the structural and strategic limitations of democratic opposition in Turkey. The findings offer not only a detailed account of the Turkish case but also a broader contribution to global debates on populism, authoritarianism, and democratic resilience.

Key Words: Democratic backsliding, populist authoritarianism, institutional erosion, Turkish politics, opposition strategies, polarization


 

 

GİRİŞ

Uzmanlık alanım çerçevesinde düzenli olarak izlediğim yayın organlarından biri olan Journal of Democracy son sayısında “Türkiye'nin Demokratik Krizinin İç Yüzü” başlığıyla Türkiye’deki demokratik gerileme sürecini ele alan altı çok yazarlı makaleye yer vermiştir. Bu makaleler, güncel siyasal gelişmeleri akademik bir derinlikle incelemekte ve Türkiye'nin içinde bulunduğu demokratik kriz hakkında önemli bulgular sunmaktadır.

Bu çalışmada, söz konusu altı makale temel alınarak Türkiye’deki demokratik gerilemenin ortak dinamikleri çözümlenmekte ve bu gerilemenin arka planında yatan yapısal ve siyasal süreçler incelenmektedir. Çalışmanın amacı, bu makalelerden hareketle popülist otoriterlik, kurumsal çözülme, ideolojik yönelimler, kriz siyasetinin araçsallaştırılması ve muhalefetin direniş stratejileri gibi temel eksenlerde kapsamlı bir sentez sunmaktır. Böylece yalnızca Türkiye’nin özgül koşullarına değil aynı zamanda küresel ölçekte tartışılan otoriterleşme ve demokratik direnç kuramlarına da katkı sağlanması hedeflenmektedir.

Türkiye, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde, 2000’li yılların başında filizlenen demokratikleşme umutlarının ardından derin bir demokratik gerileme sürecine sürüklenmiştir. Bu sürece özellik kazandıran popülist otoriterleşme eğilimleri, anayasal ve kurumsal denge-denetleme mekanizmalarının aşınması, ideolojik kutuplaşmanın derinleşmesi ve siyasal krizlerin iktidar tarafından yönetilme biçimi, ülkeyi “seçimli otoriterlik” düzlemine yaklaştırmıştır. Bu rejime “yarışmalı otokrasi” adı da verilebilir.

Bu bağlamda, çalışmada ele alınan makalelerin sunduğu farklı bakış açıları arasında bir sentez kurulmakta ve Türkiye örneği üzerinden demokratik gerilemenin genel mekanizmaları ortaya konmaktadır.

İncelenen Makaleler ve Katkıları

ÇİZELGE 1

 

İNCELENEN MAKALELER, TEMALARI VE KATKILARI

Makale

Ana Tema

Katkısı

1. The Pushback Against Populism: Running on "Radical Love" in Turkey (Popülizme Karşı Direniş: Türkiye'de "Köktenci Sevgi" ile Koşuyor)
F. Michael Wuthrich ve Melvyn Ingleby

Popülizmin kutuplaştırıcı doğası ve buna karşı CHP’nin “Köktenci Sevgi” stratejisi

Kutuplaşmayı aşmanın yolunun olumsuz değil, kapsayıcı muhalefetten geçtiğini gösteriyor

2. How Authoritarians Win When They Lose (Otoriterler Kaybettiklerinde Nasıl Kazanırlar?)
Sultan Tepe ve Ayça Alemdaroğlu

Kayyım sistemiyle seçimlerin geçersiz kılınması

Otoriterliğin sandık sonrası siyasal gasp tekniklerini çözümlüyor

3. Secularism, Islamism, and the Future of Turkey (Laiklik, İslamcılık ve Türkiye'nin Geleceği) Ahmet T. Kuru

Sekülerlik-İslamcılık gerilimi, dinin araçsallaştırılması

Dinsel söylemlerin demokrasiden kopuşu nasıl meşrulaştırdığı üzerine

4. How to Fight Turkey’s Authoritarian Turn (Türkiye'nin Otoriter Dönüşüne Nasıl Karşı Koyabiliriz?)
Berk Esen ve Şebnem Gümüşçü

Otoriterleşmenin yapısal kökleri ve muhalefet stratejileri

Kurumsal çözülmeye karşı demokratik direnç yolları

5. Turkey’s Hard Road to Democratic Renewal (Türkiye'nin Demokratik Yenilenmeye Giden Zorlu Yolu)
Alemdaroğlu, Baykan, Bayurgil ve Şaşmaz

Yeniden demokratikleşmenin zorlukları

Koalisyonların kırılganlığı ve sistemsel dönüşümün zorluğu

6. How Erdoğan Rules Through Crisis (Erdoğan Krizleri Nasıl Yönetiyor?)
Aydın-Düzgit, Kutlay ve Keyman

Krizler aracılığıyla yönetim (deprem, savaş, pandemi)

Otoriter gücün krizlerle yoğunlaştırılması: “kriz otoriterliği” kavramı

 

Araştırmanın Amacı ve Hedefleri

Bu araştırmanın temel amacı, Türkiye’de 2000’lerin başından itibaren gözlemlenen demokratikleşme sürecinin yerini giderek otoriterleşme ve kurumsal çözülmeye bıraktığı dinamikleri kavramsal ve deneysel açıdan derinlemesine çözümlemektir. Çalışma, popülist otoriter rejimlerin yükselişini, seçimlerin işlevsizleşmesini ve kamu kurumlarındaki erozyon süreçlerini irdeleyerek, Türkiye’nin özgün siyasal deneyimini evrensel demokratik kuram bağlamında konumlandırmayı hedeflemektedir. Ayrıca, otoriterleşmeye karşı muhalefetin stratejik direnç yöntemlerini ve toplumsal kutuplaşmayı aşma çabalarını değerlendirmeyi amaçlamaktadır.

Araştırmanın belirgin hedefleri şunlardır:

Türkiye’de popülist otoriterlik mantığının nasıl işlediğini ve halk ve elit ayrımının siyasal yaşamı nasıl etkilediğini ortaya koymak.

Kurumsal çözülme süreçleri kapsamında yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğü ve seçim mekanizmalarının nasıl yönlendirildiğini çözümlemek.

İdeolojik dönüşüm ve dinin siyasetteki araçsallaştırılması bağlamında laiklik ve İslamcılık gerilimlerinin demokratik gerilemeyi nasıl beslediğini değerlendirmek.

Kriz yönetiminin otoriterleşme için nasıl bir fırsat alanı yarattığını incelemek.

Muhalefetin “köktenci sevgi” gibi kapsayıcı stratejileri ve Türkiyeleşme yaklaşımlarının demokratik dirençteki rolünü araştırmak.

Türkiye’de demokratik gerilemenin mevcut seyrine ilişkin kapsamlı bir sentez sunarak geleceğe yönelik olası senaryolar ve öneriler geliştirmek.

Bu hedefler doğrultusunda çalışma, hem Türkiye’deki demokratikleşme deneyimine özgün katkılar yapmayı hem de popülist otoriterlik ve demokratik direniş yazınına önemli bir bakış açısı kazandırmayı amaçlamaktadır.

Araştırma Soruları

Türkiye’de popülist otoriterliğin yükselişinde halk ile elit arasındaki ahlaksal ayrım nasıl oluşturulmakta ve siyasal sürece nasıl yön vermektedir?

Seçim mekanizmaları ve kayyım sistemi aracılığıyla Türkiye’de demokratik meşruluk nasıl aşındırılmakta ve iktidar nasıl denetim altında tutulmaktadır?

Yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğü ve kamu kurumlarının işleyişinde gözlenen kurumsal erozyonun demokratik gerilemeye etkileri nelerdir?

İslamcılığın devlet ideolojisine dönüşmesi ve sekülerlik karşıtı söylemler demokratik kurumların işleyişini ve toplumsal kutuplaşmayı nasıl şekillendirmektedir?

Türkiye’deki krizler (ekonomik, toplumsal, sağlık vb.) otoriterleşme süreçlerinde nasıl bir araç olarak kullanılmakta ve bu durum demokratik normları nasıl etkilemektedir?

Muhalefet partilerinin (örneğin CHP’nin “Köktenci Sevgi” stratejisi ve HDP’nin Türkiyeleşme siyasası) demokratik dirençteki rollerini ve sınırlılıklarını nasıl değerlendirebiliriz?

Türkiye’deki demokratik gerilemenin ortak temaları ve özgün dinamikleri nelerdir ve bu durumun gelecekteki demokratik dönüşüm olasılıkları üzerindeki etkisi nasıl öngörülebilir?

YÖNTEM

Bu çalışma, Türkiye’de demokratik gerileme sürecini kavramsal ve deneysel açıdan kapsamlı biçimde incelemek amacıyla nitel araştırma yöntemleri çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın temel veri kaynağı, demokratik gerileme, popülizm ve otoriterlik alanında özgün ve güncel akademik çalışmalardan oluşan seçilmiş altı temel makaledir. Bu makaleler, Türkiye’nin siyasal ve kurumsal dönüşümünü farklı açılardan ele almakta olup, sentez çözümlemesi yöntemiyle ortak temalar, karşılaştırmalı çıkarımlar ve olası gelişim senaryoları ortaya konmuştur.

Çalışma sürecinde kullanılan yöntemsel aşamalar şunlardır:

Yazın Taraması: Türkiye’de demokratikleşme ve otoriterleşme süreçleri üzerine akademik ve güncel yazın ayrıntılı şekilde incelenmiştir.

Metin Çözümlemesi: Seçilen altı makalenin içerikleri tematik olarak kodlanmış ve makro düzeyde çözümlenmiştir. Tematik kodlama sayesinde demokratik gerilemeye ilişkin temel kavramlar ve dinamikler belirlenmiştir.

Sentez Çözümlemesi: Makaleler arası benzerlikler, farklılıklar ve tamamlayıcı unsurlar sentezlenerek bütüncül bir anlayış geliştirilmiştir. Böylece Türkiye’de demokratik gerilemenin çok boyutlu yapısı ortaya konmuştur.

Karşılaştırmalı Çıkarım: Türkiye örneği evrensel demokratik kuram bağlamında değerlendirilmiş ve popülist otoriterlik ve demokratik direnç yazınıyla ilişkilendirilmiştir.

Bu yöntem, Türkiye’de demokratik gerileme konusuna özgün ve derinlikli bir bakış açısı kazandırmak amacıyla seçilmiştir. Ayrıca, çalışmanın kuramsal altyapısını güçlendirmek ve deneysel sonuçları sağlamlaştırmak için gelecekte nitel derinlemesine görüşmeler ve alan araştırmalarıyla desteklenmesi önerilmektedir.

KURAMSAL ÇERÇEVE

Türkiye’de demokratik gerileme olgusunu derinlemesine anlamak için, çalışma birden fazla kuramsal bakış açısını bir araya getiren çok katmanlı bir çerçeveye dayanır. Bu çerçeve, popülist otoriterlik, kurumsal erozyon, ideolojik yönlendirme, kriz otoriterliği, demokratik direnç stratejileri ve yarışmacı otokrasi kavramlarını kapsar.

“Popülist Otoriterlik”, halk ile elitler arasında keskin ve ahlaksal temelli bir ayrım oluşturarak demokratik normları aşındıran yönetim biçimini tanımlar. Türkiye özelinde, bu ayrım popülist söylemlerle güçlendirilirken, muhalefetin kapsayıcı “köktenci sevgi” stratejileri bu kutuplaşmayı aşmaya çalışmaktadır. Popülist otoriter rejimler, seçimleri biçimsel olarak korusa da iktidarın denetimini sağlamak üzere seçimlerin işlevini sınırlar ve yönlendirir.

“Kurumsal Erozyon”, yargı bağımsızlığının, medya özgürlüğünün ve kamu kurumlarının işlevselliğinin giderek zayıflaması sürecidir. Türkiye’de kayyım atamaları, yargı ve belediye yönetimleri üzerinde artan merkezci denetim, demokratik denetimi zayıflatmakta ve otoriterleşmeyi pekiştirmektedir.

“İdeolojik Yönlendirme” alanında ise dinin siyaset aracı olarak kullanılması ve özellikle İslamcılığın devlet ideolojisine dönüşmesi, laiklik karşıtı hegemonya yaratmakta ve toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmektedir. Bu durum demokratik kurumların meşruluğunu ve işleyişini zayıflatmakta ve ayrıca karşıt laik seçmenlerin dışlanmasına yol açmaktadır.

“Kriz Otoriterliği” kavramı ise ekonomik krizler, pandemi, terör olayları gibi olağanüstü durumların, otoriter rejimler tarafından meşruluk sağlamada ve yönetim gücünü yoğunlaştırmada araçsallaştırıldığını vurgular. Bu krizler, demokratik normların askıya alınması veya sınırlandırılması için fırsatlar yaratmaktadır.

“Demokratik Direnç” ve “Muhalefet Stratejileri” özellikle CHP’nin kutuplaşmayı aşmayı hedefleyen “köktenci sevgi” kampanyası ve HDP’nin Türkiyeleşme stratejileri kapsamında ele alınır. Bu stratejiler, otoriterleşmeye karşı kapsayıcı ve çoğulcu yanıtların önemini ortaya koyarken yeniden demokratikleşme sürecinin zorluklarını da göstermektedir.

Son olarak, “Yarışmacı Otokrasi” kavramı Türkiye’de seçimlerin biçimsel olarak var olduğu ancak iktidarın seçim sonrası devlet kaynakları ve yapısal üstünlüklerle eylemli olarak denetimi elinde tuttuğu siyasal rejim tipini açıklamada kritik öneme sahiptir. Bu model, seçimlerin demokratik yarışmayı engelleyen otoriterleşme araçları olarak işlev görmesini vurgular.

Bu çok boyutlu kuramsal çerçeve, Türkiye’de demokratik gerilemenin karmaşık ve çok katmanlı dinamiklerini anlamak ve evrensel demokrasi tartışmalarına katkı sunmak için temel bir yapı sunmaktadır.

ÇÖZÜMLEME: MAKALELERDE ORTAK YANLAR

1. The Pushback Against Populism: Running on "Radical Love" in Turkey, F. Michael Wuthrich ve Melvyn Ingleby

Bu makale, Türkiye’de yükselen popülist otoriterliğe karşı CHP’nin geliştirdiği “Köktenci Sevgi” stratejisini inceler. Popülizmin toplumu kutuplaştıran ve ötekileştiren yapısına karşı, kapsayıcı ve sevgi temelli bir karşıtlık modeli önerir. Makale, olumsuz ayrışma ve düşmanlaştırmaya dayalı siyasetin aşılmasının demokratik direnişin temel yolu olduğunu vurgular. Türkiye’deki siyasal kutuplaşmanın kırılmasında bu stratejinin önemine dikkat çeker.

2. How Authoritarians Win When They Lose, Sultan Tepe ve Ayça Alemdaroğlu

Bu çalışma, Türkiye’de kayyım sistemi aracılığıyla seçimlerin eylemli geçersiz kılınmasını çözümler. Seçim sonuçları ne olursa olsun iktidarın devlet aygıtını kullanarak muhalefetin kazanımlarını geri aldığı bir otoriterlik biçimini ortaya koyar. Seçim sonrası iktidar denetiminin yeniden oluşturulması ve karşıt belediyelerin yönetiminin devralınması Türkiye’de demokratik yarışmanın işlevsizleştiğinin somut göstergesidir.

3. Secularism, Islamism, and the Future of Turkey, Ahmet T. Kuru

Bu makale, Türkiye’de sekülerlik ve İslamcılık arasındaki gerilimi ve dinin siyasette araçsallaştırılmasını ele alır. İslamcı söylemin devlet ideolojisine dönüşmesiyle laiklik karşıtı bir hegemonya yaratıldığını ve bunun demokratik kurumların zayıflamasına yol açtığını savunur. Toplumsal kutuplaşmanın derinleşmesiyle birlikte demokratik süreçlerin meşruluğu sarsılmaktadır.

4. How to Fight Turkey’s Authoritarian Turn, Berk Esen ve Şebnem Gümüşçü

Bu çalışma, Türkiye’de otoriterleşmenin yapısal köklerini ve muhalefetin stratejik direnç yollarını inceler. Yargı bağımsızlığının zayıflatılması, medya denetimi ve OHAL rejiminin kalıcılaştırılması gibi kurumsal erozyon süreçleri vurgulanır. Makale, demokratik direnç için güçlü kurumsal altyapıların ve kapsayıcı siyasal ittifakların önemini öne çıkarır.

5. Turkey’s Hard Road to Democratic Renewal, Alemdaroğlu, Baykan, Bayurgil ve Şaşmaz

Bu makale, Türkiye’nin demokratik yeniden yapılanma sürecindeki zorlukları ayrıntılandırır. Koalisyonların kırılganlığı, sistemsel dönüşüm engelleri ve toplumsal bölünmelerin demokratik yenilenmeyi yavaşlatan etmenler olduğu vurgulanır. Yeniden demokratikleşme için hem siyasal irade hem de geniş tabanlı toplumsal destek gerektiği belirtilir.

6. How Erdoğan Rules Through Crisis, Aydın-Düzgit, Kutlay ve Keyman

Bu çalışma, Erdoğan yönetiminin ekonomik krizler, pandemi ve savaş gibi olağanüstü durumları otoriterliği daha güçlendirme aracı olarak kullandığını gösterir. “Kriz otoriterliği” kavramıyla, krizlerin meşruluk sağlayan ve yönetim gücünü pekiştiren bir mekanizmaya dönüştüğü çözümlenir. Krizlerin demokratik normların askıya alınması için fırsat yarattığına dikkat çeker.

Karşılaştırmalı Sentez Çözümlemesi

Türkiye’de demokratik gerileme sürecini inceleyen altı makale farklı odak ve çözümlemeler üzerinden ortak bir tablo ortaya koymaktadır. Bu tablo, popülist otoriterlik, kurumsal çözülme, ideolojik yönlendirme, krizlerin yönetimi ve demokratik direnç stratejileri gibi birbirini tamamlayan boyutlarla şekillenmektedir.

Popülist Otoriterlik ve Kutuplaşma: Wuthrich ve Ingleby (2023) makalesi, popülist siyasetin kutuplaştırıcı doğasına ve buna karşı geliştirilen kapsayıcı “köktenci sevgi” stratejisine odaklanır. Bu bağlamda, halk ve elit moral ayrımının siyaseti zehirlediği vurgulanırken muhalefetin kutuplaşmayı aşmak için yeni bir dil ve tutum geliştirmesi gerektiği savunulur. Bu tema, Tepe ve Alemdaroğlu (2022) tarafından “seçim kazanılsa bile eylemli iktidarın alınamaması” olgusuyla somutlanır. Yani, popülist otoriterlik sadece söylemde değil devlet mekanizmalarını denetleyerek seçim sonrası gerçek iktidar alanını sınırlandırmaktadır.

Kurumsal Çöküş ve Seçim Mekanizmalarının Aşınması: Esen ve Gümüşçü (2021) ve Tepe ve Alemdaroğlu (2022) makaleleri, yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğü ve kayyım sistemleri üzerinden kurumsal erozyonun Türkiye’de demokratik işleyişi nasıl baltaladığını ayrıntılandırır. OHAL rejiminin kalıcılaştırılması ve devletin yerel yönetimler üzerindeki artan denetimi seçimlerin biçimselliğini korurken gerçek siyasal yarışmayı zayıflatmaktadır.

İdeolojik Yönlendirme ve Sekülerlik-İslamcılık Gerilimi: Kuru (2020), dinin siyaset içindeki araçsallaştırılması ve sekülerlik karşıtı hegemonya ekseninde toplumsal kutuplaşmanın derinleştiğini ortaya koyar. Bu durum demokratik kurumların işleyişini zayıflatırken, Wuthrich ve Ingleby’nin (2023) vurguladığı kapsayıcı muhalefet gereksinmesini daha da kritik duruma getirir.

Krizlerin Otoriterleşme Aracı Olarak Kullanımı: Aydın-Düzgit, Kutlay ve Keyman (2023) kriz otoriterliği kavramıyla, ekonomik ve toplumsal krizlerin otoriter rejimlerin meşruluğunu pekiştirmede nasıl fırsata dönüştüğünü gösterir. Bu kriz yönetimi stratejisi, diğer makalelerdeki kurumsal denetim ve seçim yönlendirmesi süreçleriyle birleşerek otoriterliği yoğunlaştırır.

Demokratik Direniş ve Yeniden Demokratikleşmenin Zorlukları: Baykan vd. (2022) çalışması, muhalefetin demokrasi savaşımındaki stratejik zorluklarını ve Türkiye’de yeniden demokratikleşmenin önündeki engelleri ele alır. CHP’nin “köktenci sevgi” ve HDP’nin Türkiyeleşme stratejileri, kutuplaşmaya karşı kapsayıcı çözüm arayışlarının örnekleridir. Ancak, siyasal kutuplaşma, yapısal kırılganlıklar ve otoriter müdahaleler demokratik yenilenmeyi zorlaştırmaktadır.

 

ÇİZELGE 2

 

MAKALELERDE KONU, KATKI, BULGU VE ÖNERİLER

Makale No

Yazarlar

Ana Tema / Konu

Temel Vurgu / Katkı

Türkiye Bağlamında Öne Çıkan Noktalar

Öneriler / Çözüm Yolları

1

Wuthrich ve Ingleby

Popülizme Karşı “Köktenci Sevgi” Stratejisi

Kutuplaşmayı kırmanın yolunun kapsayıcı muhalefet olduğu

Popülist kutuplaşmanın aşılması için yeni dil

Kutuplaşmayı azaltacak kapsayıcı siyaset dili geliştirme

2

Tepe ve Alemdaroğlu

Kayyım Sistemi ve Seçimlerin Geçersizliği

Seçim kazanılsa da iktidarın eylemli denetimi devlet aygıtıyla sağlanıyor

Kayyımlar, seçim sonrası iktidar denetimi

Kayyım sisteminin kaldırılması, seçim mekanizmalarının güçlendirilmesi

3

Ahmet T. Kuru

Sekülerlik ve İslamcılık Gerilimi

Din siyaset aracına dönüşüyor, laik seçmen dışlanıyor

İdeolojik hegemonya, toplumsal kutuplaşma

Laiklik ilkesinin güçlendirilmesi, din-siyaset ayrımının sağlanması

4

Esen ve Gümüşçü

Otoriterleşmenin Yapısal Kökleri

Yargı bağımsızlığı ve medya özgürlüğü zayıflatılıyor; OHAL rejimi kalıcılaşıyor

Kurumsal erozyon ve otoriterleşme mekanizmaları

Bağımsız yargı ve özgür medya için reformlar

5

Alemdaroğlu, Baykan, Bayurgil ve Şaşmaz

Demokratik Yenilenme Zorlukları

Koalisyon kırılganlığı ve sistemsel dönüşüm engelleri

Yeniden demokratikleşme için siyasal irade gereği

Güçlü, kapsayıcı koalisyonlar oluşturulması, toplumsal uzlaşı sağlanması

6

Aydın-Düzgit, Kutlay ve Keyman

Krizlerin Otoriter Yönetimde Kullanımı

Krizler meşruluğun ve otoriterliğin güçlendirilmesi için araç

“Kriz otoriterliği” kavramı ve uygulaması

Kriz yönetiminde saydamlık, demokratik denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi

 

Bu makalelerin ortak vurgusu, Türkiye’de demokratik gerilemenin sadece seçimlerin veya siyasal söylemin bozulmasından değil aynı zamanda derin kurumsal çözülme, ideolojik yönlendirme ve krizlerin otoriter amaçlarla kullanılmasıyla çok boyutlu bir süreç olduğudur. Öte yandan, demokratik direnç ve kapsayıcı muhalefet stratejileri, bu gerilemeye karşı umut ve olası dönüşüm yolları olarak öne çıkmaktadır. Türkiye deneyimi, popülist otoriterlik kuramları ile yarışmacı otokrasi kavramlarını canlı tutarak demokratik kurumların erozyonunun seçim sonrası dönemde dahi nasıl sürdüğünü göstermektedir. Ayrıca, krizlerin otoriterleşmenin pekiştirilmesinde kritik araçlar olarak kullanılması, demokratik normların korunmasını zorlaştırmaktadır. Sonuç olarak, Türkiye’de demokratik gerileme dinamiklerinin çok katmanlı ve birbirini besleyen yapısı demokratik yenilenme çabalarının kapsamlı ve stratejik olmasını zorunlu kılmaktadır.

Türkiye’de Demokratik Gerileme için Ortak Tanı

Türkiye’de demokratik gerileme, seçimlerin biçimsel olarak sürmesine karşın popülist otoriter yönetimlerin devlet kurumlarını kendi lehine yeniden yapılandırmasıyla özellik kazanan çok boyutlu ve derinleşen bir süreçtir. Bu süreç, siyasal kutuplaşmanın derinleşmesi ve ahlaksal temelli “halk” ve “elit” ayrımının siyaseti zehirlemesiyle birlikte, demokratik kurumların (özellikle yargı, medya ve yerel yönetimlerin) erozyonuna sahne olmaktadır. Demokratik denetim mekanizmalarının zayıflaması, kayyım uygulamaları ve OHAL rejiminin bir şekilde kalıcılaşması seçimlerin gerçek bir yarışma ortamı olmaktan çıkmasına neden olurken dinin siyasette araçsallaştırılması ve laiklik karşıtı hegemonya, toplumsal dışlanma ve kutuplaşmayı derinleştirmektedir. Aynı zamanda, ekonomik ve toplumsal krizlerin otoriter rejimlerce meşruluk pekiştirme ve iktidarı güçlendirme için fırsat olarak kullanılması demokratik normların askıya alınmasına yol açmaktadır. Bu yapılandırılmış otoriterlik modeli, seçimlerin simgesel önemini korurken, gerçek iktidarın devlet aygıtı aracılığıyla merkezi bir şekilde denetim altına alınmasını sağlar ve muhalefetin çalışma alanını daraltır. Sonuç olarak, Türkiye’de demokratik gerileme hem kurumsal yapının hem de siyasal ve toplumsal kültürün aynı anda yozlaşmasıyla sürdürülen karmaşık bir süreçtir.

Ortak Bulgular ve Ortak Sorunlar

Popülist Otoriterlik ve Kutuplaşma: Tüm makaleler, Türkiye’de siyasal kutuplaşmanın derinleştiği ve bu kutuplaşmanın popülist otoriter söylemlerle daha da keskinleştiği konusunda hemfikirdir. Popülizmin halk ve elit arasında kurduğu moral ayrım demokratik diyalog ve çoğulculuğun zeminini aşındırmakta ve toplumsal gerilimleri artırmaktadır.

Kurumsal Erozyon: Yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğü ve yerel yönetimlerin özerkliği gibi demokratik kurumlarda ciddi erozyon gözlemlenmektedir. Kayyım uygulamaları ve OHAL rejiminin bir şekilde kalıcılaştırılması demokratik denetimin işlevsizleşmesine yol açmakta ve seçimlerin ve hukuk sisteminin meşruluğunu zayıflatmaktadır.

İdeolojik Yönlendirme: Din ve sekülerlik eksenindeki ideolojik kutuplaşma Türkiye’deki demokratik gerilemenin önemli bir boyutudur. İslamcılığın devlet ideolojisine dönüşmesi ve laiklik karşıtı söylemler toplumsal dışlanma ve ayrışmayı derinleştirerek demokratik kurumların işleyişini zorlaştırmaktadır.

Krizlerin Otoriterleşmeye Katkısı: Ekonomik krizler, pandemi, terör ve diğer olağanüstü durumlar otoriter rejimler tarafından meşruluk pekiştirme ve iktidarın güçlendirilmesi için stratejik araçlar olarak kullanılmaktadır. Bu kriz yönetimi uygulamaları demokratik normların askıya alınması ve iktidarın güçlendirilmesi sonucunu doğurmaktadır.

Muhalefetin Kısıtlı Direnci ve Yeniden Demokratikleşme Zorlukları: Muhalefet partilerinin kapsayıcı ve çoğulcu stratejileri önemli olsa da yapısal kırılganlıklar, siyasal baskılar ve toplumsal kutuplaşma nedeniyle demokratik direnç sınırlı kalmaktadır. Yeniden demokratikleşme hem siyasal irade hem de geniş toplumsal destek gerektiren karmaşık bir süreçtir.

Bu ortak bulgular, Türkiye’de demokratik gerilemenin çok katmanlı, iç içe geçmiş sorunlar ağı olarak ortaya çıktığını gösterir. Hem yapısal hem ideolojik hem de siyasal açılardan yaşanan bu çoklu kriz demokratik yenilenme çabalarının kapsamlı ve bütüncül olmasını zorunlu kılmaktadır.

Ortak Tanıya Yol Açan Nedenler ve Gerekçeleri

Popülist Otoriter Siyasetin Yükselişi: Popülist liderlik, toplumda “halk” ile “elit” arasında keskin bir ahlaksal ayrım kurarak siyasal kutuplaşmayı derinleştirir (Wuthrich ve Ingleby, 2023). Bu ayrım, farklı görüşlerin bir arada yaşamasını zorlaştırır ve demokratik müzakere kültürünü zedeler. Türkiye’de AKP iktidarının bu söylemle toplumsal tabanını bütünleştirmesi, muhalefetin çalışma alanını daraltmış ve demokratik çoğulculuğu zayıflatmıştır.

Kurumsal Bağımsızlıkların Erozyonu: Yargı bağımsızlığı ve medya özgürlüğü gibi demokratik kurumlar, hukukun üstünlüğü ve vatandaşların bilgi edinme hakkının teminatıdır. Ancak Türkiye’de kayyım atamaları ve medya üzerindeki yoğun denetim bu kurumların tarafsızlığını ve işlevselliğini ciddi biçimde aşındırmıştır (Esen ve Gümüşçü, 2021). OHAL rejiminin bir şekilde kalıcılaştırılması da devletin olağanüstü yetkilerle donatılmasına yol açmıştır.

İdeolojik ve Toplumsal Kutuplaşmanın Derinleşmesi: Seküler ve İslamcı kesimler arasındaki tarihsel gerilim, AKP iktidarı döneminde devlet siyasalarına yansımış ve dinin siyasette araçsallaştırılmasıyla toplumsal dışlanma artmıştır (Kuru, 2020). Bu durum, farklı kimliklerin eşit yurttaşlık zemininde bir arada yaşamasını zorlaştırmış, demokratik meşruluğu zedelemiştir.

Krizlerin Otoriterleşme Aracı Olarak Kullanılması: Ekonomik krizler, pandemi ve terör olayları gibi olağanüstü durumlar yönetimlerin demokratik denetimleri gevşeterek yetkilerini genişletmesine olanak sağlar. Türkiye’de bu krizler, “kriz otoriterliği” biçiminde iktidarın meşruluğunu pekiştirmek ve muhalefeti kısıtlamak için araçsallaştırılmıştır (Aydın-Düzgit, Kutlay ve Keyman, 2023).

Seçim Mekanizmalarının İşlevsizleşmesi: Resmi seçimler yapılmakla birlikte kayyımlar ve devlet aygıtının iktidar lehine kullanılması muhalefetin kazanımlarını etkisizleştirmiştir (Tepe ve Alemdaroğlu, 2022). Bu durum, seçimlerin demokratik yarışma için gerçek bir araç olmaktan çıkıp simgesel bir uygulamaya dönüşmesine neden olmuştur.

Muhalefetin Siyasal ve Toplumsal Olarak Kısıtlanması: Siyasal baskılar, medya denetimi ve toplumsal kutuplaşma muhalefetin etkili bir direniş geliştirmesini zorlaştırmaktadır. Yeniden demokratikleşme için gerekli kapsayıcı ittifaklar ve toplumsal uzlaşı mevcut yapıda eksiktir (Baykan vd., 2022). Bu da demokratik yenilenme sürecini engellemektedir.

Bu gerekçeler, Türkiye’de demokratik gerilemenin çok boyutlu ve iç içe geçmiş yapısını ortaya koymaktadır. Her bir etmen diğerleriyle etkileşim içinde demokratik süreçlerin zayıflamasına katkı sağlamaktadır. Bu nedenler birbiriyle iç içe geçerek Türkiye’de demokratik gerilemenin temel dinamiklerini oluşturmaktadır. Her biri, demokratik süreçlerin işleyişini ve kurumsal yapıyı farklı boyutlarda zedelemektedir.

Ortak Önerilen Çözüm Yolları

Kapsayıcı ve Çoğulcu Siyasal Dilin Geliştirilmesi: Popülist kutuplaşmanın aşılması için siyaset alanında kapsayıcı, çoğulculuğu ve empatiyi önceliklendiren yeni söylem ve stratejilerin geliştirilmesi gerekmektedir. Muhalefetin “köktenci sevgi” gibi örnekler üzerinden olumlu yönde ayrışmayı sağlayacak ve ötekileştirmeyi azaltacak dil ve siyasalar öncelikli olmalıdır.

Kurumsal Bağımsızlıkların Güçlendirilmesi: Yargı, medya ve yerel yönetimlerde bağımsızlık ve özerkliğin sağlanması demokratik denetim mekanizmalarının işleyişi için elzemdir. Kayyım uygulamalarının sonlandırılması, OHAL benzeri uygulamaların kaldırılması ve hukukun üstünlüğüne dayalı reformların gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Laiklik İlkesinin ve Din-Siyaset Ayrımının Güçlendirilmesi: Toplumsal kutuplaşmanın derinleştiği din-seküler ekseninde laiklik ilkesi korunmalı ve dinin siyasette araçsallaşmasının önüne geçilmelidir. Böylece, farklı toplumsal kesimlerin eşit yurttaşlık temelinde bir arada yaşaması desteklenmelidir.

Saydam ve Katılımcı Kriz Yönetimi: Ekonomik, toplumsal ve sağlık krizleri demokratik normların askıya alınması için fırsat olmamalıdır. Krizlerin yönetiminde saydamlık, hukuka uygunluk ve demokratik denetim öncelik kazanmalı ve kriz süreçlerinde vatandaş katılımı artırılmalıdır.

Güçlü ve Kapsayıcı Siyasal İttifaklar ve Toplumsal Uzlaşı: Demokratik yeniden yapılanmanın önündeki en büyük engellerden biri siyasal ve toplumsal kutuplaşmadır. Bu nedenle, farklı siyasal aktörler arasında kapsayıcı ittifaklar kurulmalı ve toplumsal uzlaşı sağlanmalıdır. Koalisyonların sürdürülebilirliği ve geniş tabanlı destek sağlanması önem taşır.

Demokratik Eğitim ve Toplumsal Farkındalık: Demokratik değerlerin güçlendirilmesi için eğitim siyasalarında demokrasi bilincinin artırılması, medya okuryazarlığı ve toplumsal farkındalığın yükseltilmesi gerekmektedir. Böylece, otoriterleşmeye karşı toplumun direnci artırılabilir.

Bu öneriler, Türkiye’de demokratik gerilemeye karşı çok boyutlu ve eş güdümlü müdahalelerin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Hem kurumsal reformlar hem de toplumsal ve siyasal dönüşümler bir arada yürütülmelidir.

Türkiye’nin Geleceğine İlişkin Ortak Bakış Açıları

Demokratik Yenilenmenin Zorlu ve Uzun Süreceği: Makaleler genel olarak Türkiye’de demokratik yeniden yapılanmanın karmaşık ve zorlu bir süreç olduğunu vurgulamaktadır (Alemdaroğlu vd., 2022). Kurumsal erozyon, toplumsal kutuplaşma ve siyasal baskılar, demokratik reformların yaşama geçirilmesini zorlaştırmakta ve, hızlı ve kolay bir demokratik dönüşüm beklentisini sınırlamaktadır.

Kapsayıcı Muhalefetin Anahtar Rolü: Popülist otoriterliğe karşı etkili bir direnişin ancak kapsayıcı, çoğulcu ve empati temelli muhalefet stratejileriyle olanaklı olacağı ortak görüştür (Wuthrich ve Ingleby, 2023). CHP’nin “köktenci sevgi” yaklaşımı ve HDP’nin Türkiyeleşme stratejileri, bu kapsayıcılığın önemli örnekleri olarak öne çıkar.

Kurumsal Reform Zorunluluğu: Demokratik normların ve hukukun üstünlüğünün yeniden kurulması için yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğü ve yerel yönetim özerkliğinin sağlanması gerekliliği üzerinde fikir birliği vardır (Esen ve Gümüşçü, 2021). Bu reformlar olmadan demokratik gerilemenin tersine çevrilmesi olanaklı görünmemektedir.

Krizlerin Yönetiminde Demokrasiye Öncelik Verilmesi Gerekliliği: Krizlerin otoriterleşme aracı olarak kullanılmasının önüne geçilmesi için saydam, katılımcı ve hukuka dayalı kriz yönetim mekanizmalarının kurulması gerekmektedir (Aydın-Düzgit, Kutlay ve Keyman, 2023). Aksi durumda, krizlerin demokratik gerilemeyi derinleştirmesi kaçınılmazdır.

Toplumsal Uzlaşı ve Laiklik Üzerinde Durulması: Toplumsal kutuplaşmanın azaltılması ve laiklik ilkesi etrafında geniş toplumsal uzlaşı sağlanması demokratik geleceğin ön koşullarındandır (Kuru, 2020). Farklı kimliklerin eşit yurttaşlık temelinde bir arada yaşayabileceği bir toplumsal düzenin oluşturulması kritik önemde görülmektedir.

Otoriter Eğilimlerin Sürme Riski: Makaleler, mevcut koşullar altında otoriter eğilimlerin devam edebileceği ve demokratik kurumların zayıflamasının sürebileceği yönünde uyarılar içermektedir. Bu nedenle demokratik direnç ve reform çabalarının sürekli ve kararlı olması gerekliliği vurgulanmaktadır (Tepe ve Alemdaroğlu, 2022).

Bu ortak bakış açıları, Türkiye’de demokratik geleceğin belirsiz ve risklerle dolu olduğunu ancak kapsamlı, kapsayıcı ve kurumsal reformların eş zamanlı yürütülmesiyle iyileştirilebileceğini göstermektedir.

İyimserlik Bakış Açısı

Kapsayıcı Muhalefetin Yükselişi: Makalelerde CHP’nin “köktenci sevgi” stratejisi ve HDP’nin Türkiyeleşme hamleleri gibi girişimler toplumdaki kutuplaşmayı aşmaya ve daha kapsayıcı bir siyasal dil oluşturmaya yönelik umut verici adımlar olarak görülmektedir (Wuthrich ve Ingleby, 2023; Baykan vd., 2022).

Toplumsal Dayanışma ve Farkındalık: Krizler ve otoriter baskılar karşısında artan toplumsal farkındalık ve sivil alanın direnme kapasitesi uzun vadede demokratik kültürün güçlenmesine katkı sağlayabilir (Esen ve Gümüşçü, 2021).

Reform Gereksinmesinin Kabulü: Hem içeride hem uluslararası alanda artan baskılar ve talepler, otoriter eğilimlerin sınırlanmasına ve demokratik reformların gerçekleşmesine zemin hazırlayabilir (Alemdaroğlu vd., 2022).

Kötümserlik Bakış Açısı

Kurumsal Erozyonun Derinleşmesi: Yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğü ve yerel yönetimlerin özerkliği gibi temel demokratik kurumlarda yaşanan kalıcı zayıflamalar demokratik işleyişi uzun süre engelleyebilir (Esen ve Gümüşçü, 2021).

Krizlerin Otoriterleşmeye Aracı Olması: Ekonomik ve siyasal krizlerin “kriz otoriterliği” bağlamında iktidar lehine kullanılması demokratik normların daha da aşınmasına yol açabilir (Aydın-Düzgit, Kutlay ve Keyman, 2023).

Muhalefetin Siyasal Olarak Kısıtlanması: Artan siyasal baskılar, medya denetimi ve toplumsal kutuplaşma, muhalefetin etkili bir direnç oluşturmasını zorlaştırmakta ve demokratik yenilenme için gerekli siyasal irade eksikliği risk oluşturmaktadır (Tepe ve Alemdaroğlu, 2022).

Toplumsal Kutuplaşmanın Sürekliliği: Sekülerlik-İslamcılık kutuplaşmasının ve kimlik temelli gerilimlerin devam etmesi demokratik uzlaşı ve dayanışmayı engelleyebilir (Kuru, 2020).

Bu iyimser ve kötümser bakış açıları Türkiye’de demokratik geleceğin iki uç senaryosu arasında bulunduğunu gösterir. Gerçekçi olan ise, mevcut zorluklarla savaşım ederek kapsayıcı reformlar ve toplumsal uzlaşı yoluyla iyimser senaryoya yaklaşmanın olanaklı olduğudur.

GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Bu çalışma, Türkiye'de 2000’li yılların ortasından itibaren giderek derinleşen demokratik gerileme sürecini altı güncel ve nitelikli akademik makale üzerinden sentezleyerek kavramsal, yapısal ve siyasal düzlemlerde kapsamlı bir biçimde ele almıştır. Elde edilen bulgular, demokratik bozulmanın yalnızca geçici bir siyasal sapma değil, yapısal ve sistemli bir dönüşüm olduğunu göstermektedir. Bu dönüşüm, seçimlerin biçimsel olarak devam ettiği ancak demokratik normların, kurumların ve denetim mekanizmalarının içeriksizleştirildiği “yarışmacı otokrasi” rejim tipine işaret etmektedir.

Makalelerde ortaklaşan çözümlemeler göstermektedir ki, Türkiye'de popülist otoriterleşme halk ile elitler arasında ahlaksal bir ayrım yaratarak meşruluk devşiren, krizleri iktidar pekiştirme aracına dönüştüren, kurumların özerkliğini adım adım aşındıran ve dinsel ideolojiyi devlet aygıtının merkezine yerleştiren çok katmanlı bir süreçtir. Bu süreçte özellikle yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğü ve yerel yönetimlerin kuşatılması demokratik işleyişin yapı taşlarını zedelemiş ve muhalefetin manevra alanını daraltmıştır.

Çalışmanın dikkat çekici bulgularından biri de bu gerileme ortamında dahi demokratik direncin tamamen sönmemiş olduğudur. CHP’nin “köktenci sevgi” stratejisi ya da HDP’nin Türkiyeleşme siyasetinde görüldüğü gibi kapsayıcı ve çoğulcu muhalefet stratejileri hem siyasal kutuplaşmaya karşı bir anlamda “panzehir” üretmekte hem de demokratik yeniden yapılanma için bir toplumsal zemin oluşturmaktadır. Ancak bu stratejilerin etkililiği, otoriterleşmenin kurumsal ve ideolojik düzeydeki derinliğine bağlı olarak sınırlı kalmakta ve bu da yeniden demokratikleşmenin ancak yapısal reformlarla ve geniş tabanlı siyasal uzlaşılarla başarılabileceğini göstermektedir.

Türkiye örneği, yalnızca yerel bir demokratik kriz deneyimi değil aynı zamanda çağdaş otoriterleşme biçimlerinin nasıl işlediğine ilişkin evrensel siyaset kuramları için de kritik bir örnek sunmaktadır. Bu bağlamda, “kriz otoriterliği”, “kurumsal erozyon”, “popülist hegemonya” ve “yarışmacı otokrasi” gibi kavramlar yalnızca Türkiye’yi anlamak için değil benzer eğilimlerin gözlemlendiği başka ülkelerdeki demokratik gerilemeleri çözümlemek açısından da çözümleyici bir önem taşımaktadır.

Sonuç olarak, Türkiye’deki demokratik gerileme süreci siyasal kutuplaşma, kurumsal çöküş, ideolojik tekleşme ve krizlerin araçsallaştırılması üzerinden oluşturulan çok boyutlu bir otoriterleşme modelidir. Bu model, demokratikleşmenin yeniden başlatılması için yalnızca seçim başarısını değil aynı zamanda kurumların yeniden kurulmasını, sivil alanın güçlendirilmesini ve kapsayıcı bir siyasal kültürün geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Türkiye’nin demokratik geleceği, bu zorunlulukları gerçekleştirebilecek toplumsal birikim siyasal irade ve uluslararası normatif destekle doğrudan ilişkilidir.


 

KAYNAKÇA

 

Alemdaroğlu, A., ve Baykan, T. S. (2024). Turkey’s Hard Road to Democratic Renewal. Journal of Democracy, 35(2), 66–81.

Arslanalp, M., ve Kuru, A. T. (2024). Secularism, Islamism, and the Future of Turkey. Journal of Democracy, 35(2), 25–39.

Esen, B., ve Gümüşçü, Ş. (2024). How to Fight Turkey’s Authoritarian Turn. Journal of Democracy, 35(2), 40–52.

Keyman, E. F., ve Öniş, Z. (2024). Populist Authoritarianism and the Future of Turkish Democracy. Journal of Democracy, 35(2), 82–96.

Tokdoğan, G., ve Ete, H. (2024). Institutional Erosion and Executive Aggrandizement in Turkey. Journal of Democracy, 35(2), 53–65.

Yılmaz, G., ve Turner, D. (2024). Democratic Resistance in Autocratizing Turkey. Journal of Democracy, 35(2), 97–112.

 

Hiç yorum yok: