Türkiye’de Demokratik Gerileme: Popülist
Otoriterlik, Kurumsal Çözülme ve Muhalefet Stratejileri
Prof. Dr.
Firuz Demir Yaşamış
ÖZET
Bu çalışma, Journal of Democracy
dergisinin “Türkiye'nin Demokratik Krizinin İç Yüzü” başlıklı özel sayısında
yer alan altı temel makale üzerinden Türkiye’deki demokratik gerileme sürecini incelemektedir.
2000’li yılların başında umut verici bir demokratikleşme eğilimi gösteren
Türkiye son on yılda derin bir otoriter dönüşüm geçirmiştir. Bu dönüşüm
popülist siyasal söylem, kurumsal çözülme, ideolojik müdahalecilik ve kriz
yönetimi araçlarının kötüye kullanılması yoluyla gerçekleşmiştir. Çalışmada,
ortak temalar etrafında toplanan bu makaleler bir araya getirilmiş ve Türkiye
örneği üzerinden popülist otoriterleşmenin işleyişi ve muhalefetin stratejik
sınırları irdelenmiştir. Bulgular, yalnızca Türkiye'nin iç dinamiklerini değil,
aynı zamanda küresel düzeyde yükselen otoriterlik eğilimlerine ilişkin
karşılaştırmalı bir bakış açısı sunmaktadır.
Anahtar
Kelimeler: Demokratik gerileme, popülist
otoriterlik, kurumsal çözülme, Türkiye siyaseti, muhalefet stratejileri,
kutuplaşma
ABSTRACT
This study analyzes Turkey’s democratic backsliding through a synthesis
of six major articles published in the Journal of Democracy's special issue
titled “Inside Turkey’s Democratic Crisis.” While Turkey appeared to be on a
promising democratic path in the early 2000s, it has experienced a deep
authoritarian turn in the last decade. This transformation has been driven by
populist rhetoric, institutional decay, ideological imposition, and the
instrumentalization of crisis management mechanisms. By identifying the shared
themes across the selected articles, this paper provides a comprehensive
analysis of populist authoritarianism and the structural and strategic
limitations of democratic opposition in Turkey. The findings offer not only a
detailed account of the Turkish case but also a broader contribution to global
debates on populism, authoritarianism, and democratic resilience.
Key Words: Democratic backsliding, populist authoritarianism, institutional
erosion, Turkish politics, opposition strategies, polarization
GİRİŞ
Uzmanlık alanım çerçevesinde düzenli
olarak izlediğim yayın organlarından biri olan Journal of Democracy son
sayısında “Türkiye'nin Demokratik Krizinin İç Yüzü” başlığıyla Türkiye’deki
demokratik gerileme sürecini ele alan altı çok yazarlı makaleye yer vermiştir.
Bu makaleler, güncel siyasal gelişmeleri akademik bir derinlikle incelemekte ve
Türkiye'nin içinde bulunduğu demokratik kriz hakkında önemli bulgular
sunmaktadır.
Bu çalışmada, söz konusu altı makale
temel alınarak Türkiye’deki demokratik gerilemenin ortak dinamikleri
çözümlenmekte ve bu gerilemenin arka planında yatan yapısal ve siyasal süreçler
incelenmektedir. Çalışmanın amacı, bu makalelerden hareketle popülist
otoriterlik, kurumsal çözülme, ideolojik yönelimler, kriz siyasetinin
araçsallaştırılması ve muhalefetin direniş stratejileri gibi temel eksenlerde
kapsamlı bir sentez sunmaktır. Böylece yalnızca Türkiye’nin özgül koşullarına
değil aynı zamanda küresel ölçekte tartışılan otoriterleşme ve demokratik
direnç kuramlarına da katkı sağlanması hedeflenmektedir.
Türkiye, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde,
2000’li yılların başında filizlenen demokratikleşme umutlarının ardından derin
bir demokratik gerileme sürecine sürüklenmiştir. Bu sürece özellik kazandıran
popülist otoriterleşme eğilimleri, anayasal ve kurumsal denge-denetleme
mekanizmalarının aşınması, ideolojik kutuplaşmanın derinleşmesi ve siyasal
krizlerin iktidar tarafından yönetilme biçimi, ülkeyi “seçimli otoriterlik”
düzlemine yaklaştırmıştır. Bu rejime “yarışmalı otokrasi” adı da verilebilir.
Bu bağlamda, çalışmada ele alınan
makalelerin sunduğu farklı bakış açıları arasında bir sentez kurulmakta ve
Türkiye örneği üzerinden demokratik gerilemenin genel mekanizmaları ortaya
konmaktadır.
İncelenen
Makaleler ve Katkıları
ÇİZELGE 1 İNCELENEN
MAKALELER, TEMALARI VE KATKILARI |
||
Makale |
Ana Tema |
Katkısı |
1. The Pushback Against Populism: Running on
"Radical Love" in Turkey (Popülizme Karşı Direniş: Türkiye'de "Köktenci
Sevgi" ile Koşuyor) |
Popülizmin kutuplaştırıcı doğası ve buna karşı
CHP’nin “Köktenci Sevgi” stratejisi |
Kutuplaşmayı aşmanın yolunun olumsuz değil,
kapsayıcı muhalefetten geçtiğini gösteriyor |
2. How Authoritarians Win When They Lose
(Otoriterler Kaybettiklerinde
Nasıl Kazanırlar?) |
Kayyım sistemiyle seçimlerin geçersiz kılınması |
Otoriterliğin sandık sonrası siyasal gasp
tekniklerini çözümlüyor |
3. Secularism, Islamism, and the Future of
Turkey (Laiklik,
İslamcılık ve Türkiye'nin Geleceği) Ahmet T. Kuru |
Sekülerlik-İslamcılık gerilimi, dinin araçsallaştırılması |
Dinsel söylemlerin demokrasiden kopuşu nasıl
meşrulaştırdığı üzerine |
4. How to Fight Turkey’s Authoritarian Turn
(Türkiye'nin Otoriter Dönüşüne
Nasıl Karşı Koyabiliriz?) |
Otoriterleşmenin yapısal kökleri ve muhalefet
stratejileri |
Kurumsal çözülmeye karşı demokratik direnç
yolları |
5. Turkey’s Hard Road to Democratic Renewal
(Türkiye'nin Demokratik
Yenilenmeye Giden Zorlu Yolu) |
Yeniden demokratikleşmenin zorlukları |
Koalisyonların kırılganlığı ve sistemsel
dönüşümün zorluğu |
6. How Erdoğan Rules Through Crisis (Erdoğan Krizleri Nasıl Yönetiyor?) |
Krizler aracılığıyla yönetim (deprem, savaş,
pandemi) |
Otoriter gücün krizlerle yoğunlaştırılması:
“kriz otoriterliği” kavramı |
Araştırmanın
Amacı ve Hedefleri
Bu araştırmanın temel amacı,
Türkiye’de 2000’lerin başından itibaren gözlemlenen demokratikleşme sürecinin
yerini giderek otoriterleşme ve kurumsal çözülmeye bıraktığı dinamikleri
kavramsal ve deneysel açıdan derinlemesine çözümlemektir. Çalışma, popülist
otoriter rejimlerin yükselişini, seçimlerin işlevsizleşmesini ve kamu
kurumlarındaki erozyon süreçlerini irdeleyerek, Türkiye’nin özgün siyasal deneyimini
evrensel demokratik kuram bağlamında konumlandırmayı hedeflemektedir. Ayrıca,
otoriterleşmeye karşı muhalefetin stratejik direnç yöntemlerini ve toplumsal
kutuplaşmayı aşma çabalarını değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
Araştırmanın belirgin hedefleri
şunlardır:
Türkiye’de
popülist otoriterlik mantığının nasıl işlediğini ve halk ve elit ayrımının
siyasal yaşamı nasıl etkilediğini ortaya koymak.
Kurumsal
çözülme süreçleri kapsamında yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğü ve seçim
mekanizmalarının nasıl yönlendirildiğini çözümlemek.
İdeolojik
dönüşüm ve dinin siyasetteki araçsallaştırılması bağlamında laiklik ve
İslamcılık gerilimlerinin demokratik gerilemeyi nasıl beslediğini
değerlendirmek.
Kriz
yönetiminin otoriterleşme için nasıl bir fırsat alanı yarattığını incelemek.
Muhalefetin
“köktenci sevgi” gibi kapsayıcı stratejileri ve Türkiyeleşme yaklaşımlarının
demokratik dirençteki rolünü araştırmak.
Türkiye’de
demokratik gerilemenin mevcut seyrine ilişkin kapsamlı bir sentez sunarak
geleceğe yönelik olası senaryolar ve öneriler geliştirmek.
Bu hedefler doğrultusunda çalışma, hem
Türkiye’deki demokratikleşme deneyimine özgün katkılar yapmayı hem de popülist
otoriterlik ve demokratik direniş yazınına önemli bir bakış açısı kazandırmayı
amaçlamaktadır.
Araştırma
Soruları
Türkiye’de
popülist otoriterliğin yükselişinde halk ile elit arasındaki ahlaksal ayrım
nasıl oluşturulmakta ve siyasal sürece nasıl yön vermektedir?
Seçim
mekanizmaları ve kayyım sistemi aracılığıyla Türkiye’de demokratik meşruluk
nasıl aşındırılmakta ve iktidar nasıl denetim altında tutulmaktadır?
Yargı
bağımsızlığı, medya özgürlüğü ve kamu kurumlarının işleyişinde gözlenen
kurumsal erozyonun demokratik gerilemeye etkileri nelerdir?
İslamcılığın
devlet ideolojisine dönüşmesi ve sekülerlik karşıtı söylemler demokratik
kurumların işleyişini ve toplumsal kutuplaşmayı nasıl şekillendirmektedir?
Türkiye’deki
krizler (ekonomik, toplumsal, sağlık vb.) otoriterleşme süreçlerinde nasıl bir
araç olarak kullanılmakta ve bu durum demokratik normları nasıl etkilemektedir?
Muhalefet
partilerinin (örneğin CHP’nin “Köktenci Sevgi” stratejisi ve HDP’nin
Türkiyeleşme siyasası) demokratik dirençteki rollerini ve sınırlılıklarını
nasıl değerlendirebiliriz?
Türkiye’deki
demokratik gerilemenin ortak temaları ve özgün dinamikleri nelerdir ve bu
durumun gelecekteki demokratik dönüşüm olasılıkları üzerindeki etkisi nasıl
öngörülebilir?
YÖNTEM
Bu çalışma, Türkiye’de demokratik
gerileme sürecini kavramsal ve deneysel açıdan kapsamlı biçimde incelemek
amacıyla nitel araştırma yöntemleri çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın
temel veri kaynağı, demokratik gerileme, popülizm ve otoriterlik alanında özgün
ve güncel akademik çalışmalardan oluşan seçilmiş altı temel makaledir. Bu
makaleler, Türkiye’nin siyasal ve kurumsal dönüşümünü farklı açılardan ele
almakta olup, sentez çözümlemesi yöntemiyle ortak temalar, karşılaştırmalı
çıkarımlar ve olası gelişim senaryoları ortaya konmuştur.
Çalışma sürecinde kullanılan yöntemsel
aşamalar şunlardır:
Yazın Taraması: Türkiye’de demokratikleşme ve otoriterleşme
süreçleri üzerine akademik ve güncel yazın ayrıntılı şekilde incelenmiştir.
Metin Çözümlemesi: Seçilen altı makalenin içerikleri tematik
olarak kodlanmış ve makro düzeyde çözümlenmiştir. Tematik kodlama sayesinde
demokratik gerilemeye ilişkin temel kavramlar ve dinamikler belirlenmiştir.
Sentez Çözümlemesi: Makaleler arası benzerlikler, farklılıklar ve
tamamlayıcı unsurlar sentezlenerek bütüncül bir anlayış geliştirilmiştir.
Böylece Türkiye’de demokratik gerilemenin çok boyutlu yapısı ortaya konmuştur.
Karşılaştırmalı
Çıkarım: Türkiye örneği evrensel demokratik kuram
bağlamında değerlendirilmiş ve popülist otoriterlik ve demokratik direnç yazınıyla
ilişkilendirilmiştir.
Bu yöntem, Türkiye’de demokratik
gerileme konusuna özgün ve derinlikli bir bakış açısı kazandırmak amacıyla
seçilmiştir. Ayrıca, çalışmanın kuramsal altyapısını güçlendirmek ve deneysel
sonuçları sağlamlaştırmak için gelecekte nitel derinlemesine görüşmeler ve alan
araştırmalarıyla desteklenmesi önerilmektedir.
KURAMSAL ÇERÇEVE
Türkiye’de demokratik gerileme
olgusunu derinlemesine anlamak için, çalışma birden fazla kuramsal bakış açısını
bir araya getiren çok katmanlı bir çerçeveye dayanır. Bu çerçeve, popülist
otoriterlik, kurumsal erozyon, ideolojik yönlendirme, kriz otoriterliği,
demokratik direnç stratejileri ve yarışmacı otokrasi kavramlarını kapsar.
“Popülist Otoriterlik”, halk ile
elitler arasında keskin ve ahlaksal temelli bir ayrım oluşturarak demokratik
normları aşındıran yönetim biçimini tanımlar. Türkiye özelinde, bu ayrım
popülist söylemlerle güçlendirilirken, muhalefetin kapsayıcı “köktenci sevgi”
stratejileri bu kutuplaşmayı aşmaya çalışmaktadır. Popülist otoriter rejimler,
seçimleri biçimsel olarak korusa da iktidarın denetimini sağlamak üzere
seçimlerin işlevini sınırlar ve yönlendirir.
“Kurumsal Erozyon”, yargı
bağımsızlığının, medya özgürlüğünün ve kamu kurumlarının işlevselliğinin
giderek zayıflaması sürecidir. Türkiye’de kayyım atamaları, yargı ve belediye
yönetimleri üzerinde artan merkezci denetim, demokratik denetimi zayıflatmakta
ve otoriterleşmeyi pekiştirmektedir.
“İdeolojik Yönlendirme” alanında ise
dinin siyaset aracı olarak kullanılması ve özellikle İslamcılığın devlet
ideolojisine dönüşmesi, laiklik karşıtı hegemonya yaratmakta ve toplumsal
kutuplaşmayı derinleştirmektedir. Bu durum demokratik kurumların meşruluğunu ve
işleyişini zayıflatmakta ve ayrıca karşıt laik seçmenlerin dışlanmasına yol
açmaktadır.
“Kriz Otoriterliği” kavramı ise
ekonomik krizler, pandemi, terör olayları gibi olağanüstü durumların, otoriter
rejimler tarafından meşruluk sağlamada ve yönetim gücünü yoğunlaştırmada
araçsallaştırıldığını vurgular. Bu krizler, demokratik normların askıya
alınması veya sınırlandırılması için fırsatlar yaratmaktadır.
“Demokratik Direnç” ve “Muhalefet Stratejileri”
özellikle CHP’nin kutuplaşmayı aşmayı hedefleyen “köktenci sevgi” kampanyası ve
HDP’nin Türkiyeleşme stratejileri kapsamında ele alınır. Bu stratejiler,
otoriterleşmeye karşı kapsayıcı ve çoğulcu yanıtların önemini ortaya koyarken
yeniden demokratikleşme sürecinin zorluklarını da göstermektedir.
Son olarak, “Yarışmacı Otokrasi”
kavramı Türkiye’de seçimlerin biçimsel olarak var olduğu ancak iktidarın seçim
sonrası devlet kaynakları ve yapısal üstünlüklerle eylemli olarak denetimi
elinde tuttuğu siyasal rejim tipini açıklamada kritik öneme sahiptir. Bu model,
seçimlerin demokratik yarışmayı engelleyen otoriterleşme araçları olarak işlev
görmesini vurgular.
Bu çok boyutlu kuramsal çerçeve,
Türkiye’de demokratik gerilemenin karmaşık ve çok katmanlı dinamiklerini
anlamak ve evrensel demokrasi tartışmalarına katkı sunmak için temel bir yapı
sunmaktadır.
ÇÖZÜMLEME:
MAKALELERDE ORTAK YANLAR
1. The Pushback
Against Populism: Running on "Radical Love" in Turkey, F. Michael
Wuthrich ve Melvyn Ingleby
Bu makale, Türkiye’de yükselen
popülist otoriterliğe karşı CHP’nin geliştirdiği “Köktenci Sevgi” stratejisini
inceler. Popülizmin toplumu kutuplaştıran ve ötekileştiren yapısına karşı,
kapsayıcı ve sevgi temelli bir karşıtlık modeli önerir. Makale, olumsuz ayrışma
ve düşmanlaştırmaya dayalı siyasetin aşılmasının demokratik direnişin temel
yolu olduğunu vurgular. Türkiye’deki siyasal kutuplaşmanın kırılmasında bu
stratejinin önemine dikkat çeker.
2. How
Authoritarians Win When They Lose, Sultan Tepe ve Ayça Alemdaroğlu
Bu çalışma, Türkiye’de kayyım sistemi
aracılığıyla seçimlerin eylemli geçersiz kılınmasını çözümler. Seçim sonuçları
ne olursa olsun iktidarın devlet aygıtını kullanarak muhalefetin kazanımlarını
geri aldığı bir otoriterlik biçimini ortaya koyar. Seçim sonrası iktidar denetiminin
yeniden oluşturulması ve karşıt belediyelerin yönetiminin devralınması
Türkiye’de demokratik yarışmanın işlevsizleştiğinin somut göstergesidir.
3. Secularism,
Islamism, and the Future of Turkey, Ahmet T. Kuru
Bu makale, Türkiye’de sekülerlik ve
İslamcılık arasındaki gerilimi ve dinin siyasette araçsallaştırılmasını ele
alır. İslamcı söylemin devlet ideolojisine dönüşmesiyle laiklik karşıtı bir
hegemonya yaratıldığını ve bunun demokratik kurumların zayıflamasına yol
açtığını savunur. Toplumsal kutuplaşmanın derinleşmesiyle birlikte demokratik
süreçlerin meşruluğu sarsılmaktadır.
4. How to Fight
Turkey’s Authoritarian Turn, Berk Esen ve Şebnem Gümüşçü
Bu çalışma, Türkiye’de
otoriterleşmenin yapısal köklerini ve muhalefetin stratejik direnç yollarını
inceler. Yargı bağımsızlığının zayıflatılması, medya denetimi ve OHAL rejiminin
kalıcılaştırılması gibi kurumsal erozyon süreçleri vurgulanır. Makale,
demokratik direnç için güçlü kurumsal altyapıların ve kapsayıcı siyasal
ittifakların önemini öne çıkarır.
5. Turkey’s Hard
Road to Democratic Renewal, Alemdaroğlu, Baykan, Bayurgil ve Şaşmaz
Bu makale, Türkiye’nin demokratik
yeniden yapılanma sürecindeki zorlukları ayrıntılandırır. Koalisyonların
kırılganlığı, sistemsel dönüşüm engelleri ve toplumsal bölünmelerin demokratik
yenilenmeyi yavaşlatan etmenler olduğu vurgulanır. Yeniden demokratikleşme için
hem siyasal irade hem de geniş tabanlı toplumsal destek gerektiği belirtilir.
6. How Erdoğan
Rules Through Crisis, Aydın-Düzgit, Kutlay ve Keyman
Bu çalışma, Erdoğan yönetiminin
ekonomik krizler, pandemi ve savaş gibi olağanüstü durumları otoriterliği daha
güçlendirme aracı olarak kullandığını gösterir. “Kriz otoriterliği” kavramıyla,
krizlerin meşruluk sağlayan ve yönetim gücünü pekiştiren bir mekanizmaya
dönüştüğü çözümlenir. Krizlerin demokratik normların askıya alınması için
fırsat yarattığına dikkat çeker.
Karşılaştırmalı
Sentez Çözümlemesi
Türkiye’de demokratik gerileme
sürecini inceleyen altı makale farklı odak ve çözümlemeler üzerinden ortak bir
tablo ortaya koymaktadır. Bu tablo, popülist otoriterlik, kurumsal çözülme,
ideolojik yönlendirme, krizlerin yönetimi ve demokratik direnç stratejileri
gibi birbirini tamamlayan boyutlarla şekillenmektedir.
Popülist
Otoriterlik ve Kutuplaşma: Wuthrich ve
Ingleby (2023) makalesi, popülist siyasetin kutuplaştırıcı doğasına ve buna
karşı geliştirilen kapsayıcı “köktenci sevgi” stratejisine odaklanır. Bu
bağlamda, halk ve elit moral ayrımının siyaseti zehirlediği vurgulanırken
muhalefetin kutuplaşmayı aşmak için yeni bir dil ve tutum geliştirmesi
gerektiği savunulur. Bu tema, Tepe ve Alemdaroğlu (2022) tarafından “seçim
kazanılsa bile eylemli iktidarın alınamaması” olgusuyla somutlanır. Yani,
popülist otoriterlik sadece söylemde değil devlet mekanizmalarını denetleyerek
seçim sonrası gerçek iktidar alanını sınırlandırmaktadır.
Kurumsal Çöküş ve
Seçim Mekanizmalarının Aşınması:
Esen ve Gümüşçü (2021) ve Tepe ve Alemdaroğlu (2022) makaleleri, yargı
bağımsızlığı, medya özgürlüğü ve kayyım sistemleri üzerinden kurumsal erozyonun
Türkiye’de demokratik işleyişi nasıl baltaladığını ayrıntılandırır. OHAL
rejiminin kalıcılaştırılması ve devletin yerel yönetimler üzerindeki artan denetimi
seçimlerin biçimselliğini korurken gerçek siyasal yarışmayı zayıflatmaktadır.
İdeolojik Yönlendirme
ve Sekülerlik-İslamcılık Gerilimi:
Kuru (2020), dinin siyaset içindeki araçsallaştırılması ve sekülerlik karşıtı
hegemonya ekseninde toplumsal kutuplaşmanın derinleştiğini ortaya koyar. Bu
durum demokratik kurumların işleyişini zayıflatırken, Wuthrich ve Ingleby’nin
(2023) vurguladığı kapsayıcı muhalefet gereksinmesini daha da kritik duruma
getirir.
Krizlerin Otoriterleşme Aracı Olarak
Kullanımı: Aydın-Düzgit, Kutlay ve Keyman (2023) kriz otoriterliği kavramıyla,
ekonomik ve toplumsal krizlerin otoriter rejimlerin meşruluğunu pekiştirmede
nasıl fırsata dönüştüğünü gösterir. Bu kriz yönetimi stratejisi, diğer
makalelerdeki kurumsal denetim ve seçim yönlendirmesi süreçleriyle birleşerek
otoriterliği yoğunlaştırır.
Demokratik
Direniş ve Yeniden Demokratikleşmenin Zorlukları: Baykan vd. (2022) çalışması, muhalefetin
demokrasi savaşımındaki stratejik zorluklarını ve Türkiye’de yeniden demokratikleşmenin
önündeki engelleri ele alır. CHP’nin “köktenci sevgi” ve HDP’nin Türkiyeleşme
stratejileri, kutuplaşmaya karşı kapsayıcı çözüm arayışlarının örnekleridir.
Ancak, siyasal kutuplaşma, yapısal kırılganlıklar ve otoriter müdahaleler
demokratik yenilenmeyi zorlaştırmaktadır.
ÇİZELGE 2 MAKALELERDE KONU, KATKI, BULGU VE
ÖNERİLER |
|||||
Makale No |
Yazarlar |
Ana Tema / Konu |
Temel Vurgu / Katkı |
Türkiye Bağlamında Öne Çıkan
Noktalar |
Öneriler / Çözüm Yolları |
1 |
Wuthrich ve Ingleby |
Popülizme Karşı “Köktenci Sevgi” Stratejisi |
Kutuplaşmayı kırmanın yolunun kapsayıcı muhalefet olduğu |
Popülist kutuplaşmanın aşılması için yeni dil |
Kutuplaşmayı azaltacak kapsayıcı siyaset dili geliştirme |
2 |
Tepe ve Alemdaroğlu |
Kayyım Sistemi ve Seçimlerin Geçersizliği |
Seçim kazanılsa da iktidarın eylemli denetimi devlet aygıtıyla
sağlanıyor |
Kayyımlar, seçim sonrası iktidar denetimi |
Kayyım sisteminin kaldırılması, seçim mekanizmalarının
güçlendirilmesi |
3 |
Ahmet T. Kuru |
Sekülerlik ve İslamcılık Gerilimi |
Din siyaset aracına dönüşüyor, laik seçmen dışlanıyor |
İdeolojik hegemonya, toplumsal kutuplaşma |
Laiklik ilkesinin güçlendirilmesi, din-siyaset ayrımının
sağlanması |
4 |
Esen ve Gümüşçü |
Otoriterleşmenin Yapısal Kökleri |
Yargı bağımsızlığı ve medya özgürlüğü zayıflatılıyor; OHAL
rejimi kalıcılaşıyor |
Kurumsal erozyon ve otoriterleşme mekanizmaları |
Bağımsız yargı ve özgür medya için reformlar |
5 |
Alemdaroğlu, Baykan, Bayurgil ve Şaşmaz |
Demokratik Yenilenme Zorlukları |
Koalisyon kırılganlığı ve sistemsel dönüşüm engelleri |
Yeniden demokratikleşme için siyasal irade gereği |
Güçlü, kapsayıcı koalisyonlar oluşturulması, toplumsal uzlaşı
sağlanması |
6 |
Aydın-Düzgit, Kutlay ve Keyman |
Krizlerin Otoriter Yönetimde Kullanımı |
Krizler meşruluğun ve otoriterliğin güçlendirilmesi için araç |
“Kriz otoriterliği” kavramı ve uygulaması |
Kriz yönetiminde saydamlık, demokratik denetim mekanizmalarının
güçlendirilmesi |
Bu makalelerin ortak vurgusu,
Türkiye’de demokratik gerilemenin sadece seçimlerin veya siyasal söylemin
bozulmasından değil aynı zamanda derin kurumsal çözülme, ideolojik yönlendirme
ve krizlerin otoriter amaçlarla kullanılmasıyla çok boyutlu bir süreç
olduğudur. Öte yandan, demokratik direnç ve kapsayıcı muhalefet stratejileri,
bu gerilemeye karşı umut ve olası dönüşüm yolları olarak öne çıkmaktadır. Türkiye
deneyimi, popülist otoriterlik kuramları ile yarışmacı otokrasi kavramlarını
canlı tutarak demokratik kurumların erozyonunun seçim sonrası dönemde dahi
nasıl sürdüğünü göstermektedir. Ayrıca, krizlerin otoriterleşmenin
pekiştirilmesinde kritik araçlar olarak kullanılması, demokratik normların
korunmasını zorlaştırmaktadır. Sonuç olarak, Türkiye’de demokratik gerileme
dinamiklerinin çok katmanlı ve birbirini besleyen yapısı demokratik yenilenme
çabalarının kapsamlı ve stratejik olmasını zorunlu kılmaktadır.
Türkiye’de
Demokratik Gerileme için Ortak Tanı
Türkiye’de demokratik gerileme,
seçimlerin biçimsel olarak sürmesine karşın popülist otoriter yönetimlerin
devlet kurumlarını kendi lehine yeniden yapılandırmasıyla özellik kazanan çok
boyutlu ve derinleşen bir süreçtir. Bu süreç, siyasal kutuplaşmanın
derinleşmesi ve ahlaksal temelli “halk” ve “elit” ayrımının siyaseti
zehirlemesiyle birlikte, demokratik kurumların (özellikle yargı, medya ve yerel
yönetimlerin) erozyonuna sahne olmaktadır. Demokratik denetim mekanizmalarının
zayıflaması, kayyım uygulamaları ve OHAL rejiminin bir şekilde kalıcılaşması seçimlerin
gerçek bir yarışma ortamı olmaktan çıkmasına neden olurken dinin siyasette
araçsallaştırılması ve laiklik karşıtı hegemonya, toplumsal dışlanma ve
kutuplaşmayı derinleştirmektedir. Aynı zamanda, ekonomik ve toplumsal krizlerin
otoriter rejimlerce meşruluk pekiştirme ve iktidarı güçlendirme için fırsat
olarak kullanılması demokratik normların askıya alınmasına yol açmaktadır. Bu
yapılandırılmış otoriterlik modeli, seçimlerin simgesel önemini korurken,
gerçek iktidarın devlet aygıtı aracılığıyla merkezi bir şekilde denetim altına
alınmasını sağlar ve muhalefetin çalışma alanını daraltır. Sonuç olarak,
Türkiye’de demokratik gerileme hem kurumsal yapının hem de siyasal ve toplumsal
kültürün aynı anda yozlaşmasıyla sürdürülen karmaşık bir süreçtir.
Ortak Bulgular ve
Ortak Sorunlar
Popülist
Otoriterlik ve Kutuplaşma: Tüm makaleler,
Türkiye’de siyasal kutuplaşmanın derinleştiği ve bu kutuplaşmanın popülist
otoriter söylemlerle daha da keskinleştiği konusunda hemfikirdir. Popülizmin
halk ve elit arasında kurduğu moral ayrım demokratik diyalog ve çoğulculuğun
zeminini aşındırmakta ve toplumsal gerilimleri artırmaktadır.
Kurumsal Erozyon: Yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğü ve yerel
yönetimlerin özerkliği gibi demokratik kurumlarda ciddi erozyon
gözlemlenmektedir. Kayyım uygulamaları ve OHAL rejiminin bir şekilde kalıcılaştırılması
demokratik denetimin işlevsizleşmesine yol açmakta ve seçimlerin ve hukuk
sisteminin meşruluğunu zayıflatmaktadır.
İdeolojik Yönlendirme: Din ve sekülerlik eksenindeki ideolojik
kutuplaşma Türkiye’deki demokratik gerilemenin önemli bir boyutudur.
İslamcılığın devlet ideolojisine dönüşmesi ve laiklik karşıtı söylemler
toplumsal dışlanma ve ayrışmayı derinleştirerek demokratik kurumların işleyişini
zorlaştırmaktadır.
Krizlerin
Otoriterleşmeye Katkısı: Ekonomik
krizler, pandemi, terör ve diğer olağanüstü durumlar otoriter rejimler
tarafından meşruluk pekiştirme ve iktidarın güçlendirilmesi için stratejik
araçlar olarak kullanılmaktadır. Bu kriz yönetimi uygulamaları demokratik
normların askıya alınması ve iktidarın güçlendirilmesi sonucunu doğurmaktadır.
Muhalefetin
Kısıtlı Direnci ve Yeniden Demokratikleşme Zorlukları: Muhalefet partilerinin kapsayıcı ve çoğulcu
stratejileri önemli olsa da yapısal kırılganlıklar, siyasal baskılar ve
toplumsal kutuplaşma nedeniyle demokratik direnç sınırlı kalmaktadır. Yeniden
demokratikleşme hem siyasal irade hem de geniş toplumsal destek gerektiren
karmaşık bir süreçtir.
Bu ortak bulgular, Türkiye’de
demokratik gerilemenin çok katmanlı, iç içe geçmiş sorunlar ağı olarak ortaya
çıktığını gösterir. Hem yapısal hem ideolojik hem de siyasal açılardan yaşanan
bu çoklu kriz demokratik yenilenme çabalarının kapsamlı ve bütüncül olmasını
zorunlu kılmaktadır.
Ortak Tanıya Yol
Açan Nedenler ve Gerekçeleri
Popülist Otoriter
Siyasetin Yükselişi: Popülist
liderlik, toplumda “halk” ile “elit” arasında keskin bir ahlaksal ayrım kurarak
siyasal kutuplaşmayı derinleştirir (Wuthrich ve Ingleby, 2023). Bu ayrım,
farklı görüşlerin bir arada yaşamasını zorlaştırır ve demokratik müzakere
kültürünü zedeler. Türkiye’de AKP iktidarının bu söylemle toplumsal tabanını bütünleştirmesi,
muhalefetin çalışma alanını daraltmış ve demokratik çoğulculuğu zayıflatmıştır.
Kurumsal
Bağımsızlıkların Erozyonu: Yargı
bağımsızlığı ve medya özgürlüğü gibi demokratik kurumlar, hukukun üstünlüğü ve
vatandaşların bilgi edinme hakkının teminatıdır. Ancak Türkiye’de kayyım
atamaları ve medya üzerindeki yoğun denetim bu kurumların tarafsızlığını ve
işlevselliğini ciddi biçimde aşındırmıştır (Esen ve Gümüşçü, 2021). OHAL
rejiminin bir şekilde kalıcılaştırılması da devletin olağanüstü yetkilerle
donatılmasına yol açmıştır.
İdeolojik ve
Toplumsal Kutuplaşmanın Derinleşmesi:
Seküler ve İslamcı kesimler arasındaki tarihsel gerilim, AKP iktidarı döneminde
devlet siyasalarına yansımış ve dinin siyasette araçsallaştırılmasıyla
toplumsal dışlanma artmıştır (Kuru, 2020). Bu durum, farklı kimliklerin eşit
yurttaşlık zemininde bir arada yaşamasını zorlaştırmış, demokratik meşruluğu
zedelemiştir.
Krizlerin
Otoriterleşme Aracı Olarak Kullanılması:
Ekonomik krizler, pandemi ve terör olayları gibi olağanüstü durumlar
yönetimlerin demokratik denetimleri gevşeterek yetkilerini genişletmesine
olanak sağlar. Türkiye’de bu krizler, “kriz otoriterliği” biçiminde iktidarın meşruluğunu
pekiştirmek ve muhalefeti kısıtlamak için araçsallaştırılmıştır (Aydın-Düzgit,
Kutlay ve Keyman, 2023).
Seçim
Mekanizmalarının İşlevsizleşmesi:
Resmi seçimler yapılmakla birlikte kayyımlar ve devlet aygıtının iktidar lehine
kullanılması muhalefetin kazanımlarını etkisizleştirmiştir (Tepe ve
Alemdaroğlu, 2022). Bu durum, seçimlerin demokratik yarışma için gerçek bir
araç olmaktan çıkıp simgesel bir uygulamaya dönüşmesine neden olmuştur.
Muhalefetin Siyasal
ve Toplumsal Olarak Kısıtlanması:
Siyasal baskılar, medya denetimi ve toplumsal kutuplaşma muhalefetin etkili bir
direniş geliştirmesini zorlaştırmaktadır. Yeniden demokratikleşme için gerekli
kapsayıcı ittifaklar ve toplumsal uzlaşı mevcut yapıda eksiktir (Baykan vd.,
2022). Bu da demokratik yenilenme sürecini engellemektedir.
Bu gerekçeler, Türkiye’de demokratik
gerilemenin çok boyutlu ve iç içe geçmiş yapısını ortaya koymaktadır. Her bir
etmen diğerleriyle etkileşim içinde demokratik süreçlerin zayıflamasına katkı
sağlamaktadır. Bu nedenler birbiriyle iç içe geçerek Türkiye’de demokratik
gerilemenin temel dinamiklerini oluşturmaktadır. Her biri, demokratik
süreçlerin işleyişini ve kurumsal yapıyı farklı boyutlarda zedelemektedir.
Ortak Önerilen
Çözüm Yolları
Kapsayıcı ve
Çoğulcu Siyasal Dilin Geliştirilmesi:
Popülist kutuplaşmanın aşılması için siyaset alanında kapsayıcı, çoğulculuğu ve
empatiyi önceliklendiren yeni söylem ve stratejilerin geliştirilmesi
gerekmektedir. Muhalefetin “köktenci sevgi” gibi örnekler üzerinden olumlu
yönde ayrışmayı sağlayacak ve ötekileştirmeyi azaltacak dil ve siyasalar
öncelikli olmalıdır.
Kurumsal
Bağımsızlıkların Güçlendirilmesi:
Yargı, medya ve yerel yönetimlerde bağımsızlık ve özerkliğin sağlanması
demokratik denetim mekanizmalarının işleyişi için elzemdir. Kayyım
uygulamalarının sonlandırılması, OHAL benzeri uygulamaların kaldırılması ve
hukukun üstünlüğüne dayalı reformların gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Laiklik İlkesinin
ve Din-Siyaset Ayrımının Güçlendirilmesi:
Toplumsal kutuplaşmanın derinleştiği din-seküler ekseninde laiklik ilkesi
korunmalı ve dinin siyasette araçsallaşmasının önüne geçilmelidir. Böylece,
farklı toplumsal kesimlerin eşit yurttaşlık temelinde bir arada yaşaması
desteklenmelidir.
Saydam ve
Katılımcı Kriz Yönetimi: Ekonomik, toplumsal
ve sağlık krizleri demokratik normların askıya alınması için fırsat
olmamalıdır. Krizlerin yönetiminde saydamlık, hukuka uygunluk ve demokratik
denetim öncelik kazanmalı ve kriz süreçlerinde vatandaş katılımı
artırılmalıdır.
Güçlü ve
Kapsayıcı Siyasal İttifaklar ve Toplumsal Uzlaşı: Demokratik yeniden yapılanmanın önündeki en
büyük engellerden biri siyasal ve toplumsal kutuplaşmadır. Bu nedenle, farklı siyasal
aktörler arasında kapsayıcı ittifaklar kurulmalı ve toplumsal uzlaşı
sağlanmalıdır. Koalisyonların sürdürülebilirliği ve geniş tabanlı destek
sağlanması önem taşır.
Demokratik Eğitim
ve Toplumsal Farkındalık: Demokratik
değerlerin güçlendirilmesi için eğitim siyasalarında demokrasi bilincinin
artırılması, medya okuryazarlığı ve toplumsal farkındalığın yükseltilmesi
gerekmektedir. Böylece, otoriterleşmeye karşı toplumun direnci artırılabilir.
Bu öneriler, Türkiye’de demokratik
gerilemeye karşı çok boyutlu ve eş güdümlü müdahalelerin gerekliliğini ortaya
koymaktadır. Hem kurumsal reformlar hem de toplumsal ve siyasal dönüşümler bir
arada yürütülmelidir.
Türkiye’nin
Geleceğine İlişkin Ortak Bakış Açıları
Demokratik
Yenilenmenin Zorlu ve Uzun Süreceği:
Makaleler genel olarak Türkiye’de demokratik yeniden yapılanmanın karmaşık ve
zorlu bir süreç olduğunu vurgulamaktadır (Alemdaroğlu vd., 2022). Kurumsal
erozyon, toplumsal kutuplaşma ve siyasal baskılar, demokratik reformların yaşama
geçirilmesini zorlaştırmakta ve, hızlı ve kolay bir demokratik dönüşüm
beklentisini sınırlamaktadır.
Kapsayıcı
Muhalefetin Anahtar Rolü: Popülist
otoriterliğe karşı etkili bir direnişin ancak kapsayıcı, çoğulcu ve empati
temelli muhalefet stratejileriyle olanaklı olacağı ortak görüştür (Wuthrich ve
Ingleby, 2023). CHP’nin “köktenci sevgi” yaklaşımı ve HDP’nin Türkiyeleşme
stratejileri, bu kapsayıcılığın önemli örnekleri olarak öne çıkar.
Kurumsal Reform
Zorunluluğu: Demokratik
normların ve hukukun üstünlüğünün yeniden kurulması için yargı bağımsızlığı,
medya özgürlüğü ve yerel yönetim özerkliğinin sağlanması gerekliliği üzerinde
fikir birliği vardır (Esen ve Gümüşçü, 2021). Bu reformlar olmadan demokratik
gerilemenin tersine çevrilmesi olanaklı görünmemektedir.
Krizlerin
Yönetiminde Demokrasiye Öncelik Verilmesi Gerekliliği: Krizlerin otoriterleşme aracı olarak
kullanılmasının önüne geçilmesi için saydam, katılımcı ve hukuka dayalı kriz
yönetim mekanizmalarının kurulması gerekmektedir (Aydın-Düzgit, Kutlay ve
Keyman, 2023). Aksi durumda, krizlerin demokratik gerilemeyi derinleştirmesi
kaçınılmazdır.
Toplumsal Uzlaşı
ve Laiklik Üzerinde Durulması:
Toplumsal kutuplaşmanın azaltılması ve laiklik ilkesi etrafında geniş toplumsal
uzlaşı sağlanması demokratik geleceğin ön koşullarındandır (Kuru, 2020). Farklı
kimliklerin eşit yurttaşlık temelinde bir arada yaşayabileceği bir toplumsal
düzenin oluşturulması kritik önemde görülmektedir.
Otoriter
Eğilimlerin Sürme Riski: Makaleler,
mevcut koşullar altında otoriter eğilimlerin devam edebileceği ve demokratik
kurumların zayıflamasının sürebileceği yönünde uyarılar içermektedir. Bu
nedenle demokratik direnç ve reform çabalarının sürekli ve kararlı olması
gerekliliği vurgulanmaktadır (Tepe ve Alemdaroğlu, 2022).
Bu ortak bakış açıları, Türkiye’de
demokratik geleceğin belirsiz ve risklerle dolu olduğunu ancak kapsamlı,
kapsayıcı ve kurumsal reformların eş zamanlı yürütülmesiyle
iyileştirilebileceğini göstermektedir.
İyimserlik Bakış Açısı
Kapsayıcı
Muhalefetin Yükselişi: Makalelerde
CHP’nin “köktenci sevgi” stratejisi ve HDP’nin Türkiyeleşme hamleleri gibi
girişimler toplumdaki kutuplaşmayı aşmaya ve daha kapsayıcı bir siyasal dil
oluşturmaya yönelik umut verici adımlar olarak görülmektedir (Wuthrich ve
Ingleby, 2023; Baykan vd., 2022).
Toplumsal
Dayanışma ve Farkındalık: Krizler ve
otoriter baskılar karşısında artan toplumsal farkındalık ve sivil alanın
direnme kapasitesi uzun vadede demokratik kültürün güçlenmesine katkı
sağlayabilir (Esen ve Gümüşçü, 2021).
Reform Gereksinmesinin
Kabulü: Hem içeride hem uluslararası alanda
artan baskılar ve talepler, otoriter eğilimlerin sınırlanmasına ve demokratik
reformların gerçekleşmesine zemin hazırlayabilir (Alemdaroğlu vd., 2022).
Kötümserlik Bakış
Açısı
Kurumsal
Erozyonun Derinleşmesi: Yargı
bağımsızlığı, medya özgürlüğü ve yerel yönetimlerin özerkliği gibi temel
demokratik kurumlarda yaşanan kalıcı zayıflamalar demokratik işleyişi uzun süre
engelleyebilir (Esen ve Gümüşçü, 2021).
Krizlerin
Otoriterleşmeye Aracı Olması:
Ekonomik ve siyasal krizlerin “kriz otoriterliği” bağlamında iktidar lehine
kullanılması demokratik normların daha da aşınmasına yol açabilir
(Aydın-Düzgit, Kutlay ve Keyman, 2023).
Muhalefetin Siyasal
Olarak Kısıtlanması: Artan siyasal
baskılar, medya denetimi ve toplumsal kutuplaşma, muhalefetin etkili bir direnç
oluşturmasını zorlaştırmakta ve demokratik yenilenme için gerekli siyasal irade
eksikliği risk oluşturmaktadır (Tepe ve Alemdaroğlu, 2022).
Toplumsal
Kutuplaşmanın Sürekliliği:
Sekülerlik-İslamcılık kutuplaşmasının ve kimlik temelli gerilimlerin devam
etmesi demokratik uzlaşı ve dayanışmayı engelleyebilir (Kuru, 2020).
Bu iyimser ve kötümser bakış açıları Türkiye’de
demokratik geleceğin iki uç senaryosu arasında bulunduğunu gösterir. Gerçekçi
olan ise, mevcut zorluklarla savaşım ederek kapsayıcı reformlar ve toplumsal
uzlaşı yoluyla iyimser senaryoya yaklaşmanın olanaklı olduğudur.
GENEL
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Bu çalışma, Türkiye'de 2000’li
yılların ortasından itibaren giderek derinleşen demokratik gerileme sürecini
altı güncel ve nitelikli akademik makale üzerinden sentezleyerek kavramsal,
yapısal ve siyasal düzlemlerde kapsamlı bir biçimde ele almıştır. Elde edilen
bulgular, demokratik bozulmanın yalnızca geçici bir siyasal sapma değil,
yapısal ve sistemli bir dönüşüm olduğunu göstermektedir. Bu dönüşüm, seçimlerin
biçimsel olarak devam ettiği ancak demokratik normların, kurumların ve denetim
mekanizmalarının içeriksizleştirildiği “yarışmacı otokrasi” rejim tipine işaret
etmektedir.
Makalelerde ortaklaşan çözümlemeler
göstermektedir ki, Türkiye'de popülist otoriterleşme halk ile elitler arasında
ahlaksal bir ayrım yaratarak meşruluk devşiren, krizleri iktidar pekiştirme
aracına dönüştüren, kurumların özerkliğini adım adım aşındıran ve dinsel
ideolojiyi devlet aygıtının merkezine yerleştiren çok katmanlı bir süreçtir. Bu
süreçte özellikle yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğü ve yerel yönetimlerin
kuşatılması demokratik işleyişin yapı taşlarını zedelemiş ve muhalefetin
manevra alanını daraltmıştır.
Çalışmanın dikkat çekici bulgularından
biri de bu gerileme ortamında dahi demokratik direncin tamamen sönmemiş
olduğudur. CHP’nin “köktenci sevgi” stratejisi ya da HDP’nin Türkiyeleşme
siyasetinde görüldüğü gibi kapsayıcı ve çoğulcu muhalefet stratejileri hem
siyasal kutuplaşmaya karşı bir anlamda “panzehir” üretmekte hem de demokratik
yeniden yapılanma için bir toplumsal zemin oluşturmaktadır. Ancak bu
stratejilerin etkililiği, otoriterleşmenin kurumsal ve ideolojik düzeydeki
derinliğine bağlı olarak sınırlı kalmakta ve bu da yeniden demokratikleşmenin
ancak yapısal reformlarla ve geniş tabanlı siyasal uzlaşılarla
başarılabileceğini göstermektedir.
Türkiye örneği, yalnızca yerel bir
demokratik kriz deneyimi değil aynı zamanda çağdaş otoriterleşme biçimlerinin
nasıl işlediğine ilişkin evrensel siyaset kuramları için de kritik bir örnek
sunmaktadır. Bu bağlamda, “kriz otoriterliği”, “kurumsal erozyon”, “popülist
hegemonya” ve “yarışmacı otokrasi” gibi kavramlar yalnızca Türkiye’yi anlamak
için değil benzer eğilimlerin gözlemlendiği başka ülkelerdeki demokratik
gerilemeleri çözümlemek açısından da çözümleyici bir önem taşımaktadır.
Sonuç olarak, Türkiye’deki demokratik
gerileme süreci siyasal kutuplaşma, kurumsal çöküş, ideolojik tekleşme ve
krizlerin araçsallaştırılması üzerinden oluşturulan çok boyutlu bir
otoriterleşme modelidir. Bu model, demokratikleşmenin yeniden başlatılması için
yalnızca seçim başarısını değil aynı zamanda kurumların yeniden kurulmasını,
sivil alanın güçlendirilmesini ve kapsayıcı bir siyasal kültürün
geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Türkiye’nin demokratik geleceği, bu
zorunlulukları gerçekleştirebilecek toplumsal birikim siyasal irade ve
uluslararası normatif destekle doğrudan ilişkilidir.
KAYNAKÇA
Alemdaroğlu, A., ve Baykan, T. S.
(2024). Turkey’s Hard Road to Democratic Renewal. Journal of Democracy, 35(2),
66–81.
Arslanalp, M., ve Kuru, A. T. (2024).
Secularism, Islamism, and the Future of Turkey. Journal of Democracy, 35(2),
25–39.
Esen, B., ve Gümüşçü, Ş. (2024). How
to Fight Turkey’s Authoritarian Turn. Journal of Democracy, 35(2), 40–52.
Keyman, E. F., ve Öniş, Z. (2024).
Populist Authoritarianism and the Future of Turkish Democracy. Journal of
Democracy, 35(2), 82–96.
Tokdoğan, G., ve Ete, H. (2024).
Institutional Erosion and Executive Aggrandizement in Turkey. Journal of
Democracy, 35(2), 53–65.
Yılmaz, G., ve Turner, D. (2024).
Democratic Resistance in Autocratizing Turkey. Journal of Democracy, 35(2),
97–112.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder