Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

2 Eylül 2025 Salı

 

Yargısal Söylem ve Kamuoyu Algısı: Başsavcının Retoriği Üzerine Bir İnceleme

 

Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış

 

 

GİRİŞ

Demokratik hukuk devletlerinde savcıların rolü, kamu adına suç savını ileri sürmek ve delilleri yargı yerlerinin önüne getirmekle sınırlıdır. Bu çerçevede savcı ne bir yargıçtır ne de siyasal bir aktördür. Savcının konumu iddia makamı olmanın getirdiği sorumlulukla tanımlanır. Ancak özellikle kamuoyunu yakından ilgilendiren davalarda savcıların medyaya yansıyan söylemleri çoğu zaman hukukun sınırlarını aşarak toplumsal algı oluşturma sürecinin tamamlayıcı bir parçası durumuna gelebilmektedir.

Türkiye’de bu tartışmanın güncel örneklerinden biri, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in 1 Eylül 2025 tarihinde düzenlediği basın toplantısıdır. Gürlek’in söz konusu toplantıda “yüzyılın en büyük yolsuzluk dosyası” ifadesiyle nitelediği İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik soruşturma hakkındaki açıklamaları yalnızca yargısal sürece değil, aynı zamanda kamuoyu nezdinde adalet algısına da yön veren güçlü bir söylem içermektedir. Bu tür açıklamalar, masumiyet karinesi, yargı bağımsızlığı ve savcının kurumsal rolü bağlamında ciddi sorunlar doğurmaktadır.

Bu makale, Başsavcı Gürlek’in söz konusu açıklamalarını söylem çözümlemesi açısından irdelemeyi amaçlamaktadır. Öncelikle savcının hukuksal yetki ve sınırları tartışılacak, ardından basın toplantısında kullanılan dil, benzetmeler ve retorik stratejiler çözümlenecektir. Böylece, yargı aktörlerinin medya aracılığıyla kurduğu söylemin hem hukuk düzeni hem de toplumsal algı açısından ne tür sonuçlar doğurabileceği ortaya konulacaktır.

Araştırmanın Amacı ve Hedefi

Bu araştırmanın temel amacı, başsavcıların yargısal söylemleri aracılığıyla kamuoyu algısını nasıl şekillendirdiklerini incelemektir. Özellikle ceza soruşturmaları ve davalara ilişkin yapılan açıklamalarda, başsavcıların kullandığı retorik stratejiler, masumiyet karinesini, yargının tarafsızlığını ve toplumsal güveni nasıl etkilediği ele alınacaktır.

Araştırmanın hedefleri şunlardır:

Yargısal söylemin doğasını çözümlemek: Başsavcıların kamuya yaptıkları açıklamalarda kullanılan dilin, yargıç rolü ile nasıl kesiştiğini veya ondan nasıl ayrıldığını belirlemek.

Kamuoyu algısındaki etkileri tartışmak: Bu söylemlerin sanıklar, mağdurlar ve toplumun adalet algısı üzerindeki etkilerini değerlendirmek.

Demokratik hukuk devleti ilkeleriyle karşılaştırmak: Başsavcı retoriğinin masumiyet karinesi, adil yargılanma hakkı ve kuvvetler ayrılığı ilkeleriyle ne ölçüde uyumlu veya çelişkili olduğunu ortaya koymak.

Kuramsal çerçeve geliştirmek: Yargısal söylemin, Habermas’ın kamusal alan kuramı ve Foucault’nun iktidar-söylem ilişkisi bakış açısndan nasıl okunabileceğini tartışmak.

Siyasala ve uygulama önerileri sunmak: Başsavcıların kamuya yönelik açıklamalarında hukuksal sınırlar, etik sorumluluklar ve iletişim yöntemleri konusunda reform önerileri geliştirmek.

Araştırma Soruları

Başsavcıların kamuoyuna yönelik söylemleri hangi retorik araçlarla oluşturulmaktadır?

Bu söylemler, yargı bağımsızlığı ve masumiyet karinesi ilkeleri açısından nasıl bir risk veya sorun alanı yaratmaktadır?

Başsavcının kamuoyu önünde yaptığı açıklamalar, yargısal meşruluk ve adalet algısını nasıl etkilemektedir?

Kamuoyunun başsavcı açıklamalarına yönelik tepkileri medyanın bu açıklamaları çerçeveleme biçiminden nasıl etkilenmektedir?

Demokratik hukuk devletlerinde savcıların kamu iletişimi için etik ve hukuksal sınırlar nasıl tanımlanmalıdır?

Yöntem

Bu araştırmada, İstanbul Başsavcısı Akın Gürlek’in 1.Eylül.2025 tarihinde gerçekleştirdiği basın toplantısında kullandığı dil, söylem çözümlemesi yöntemiyle incelenmiştir. Çalışma nitel araştırma yaklaşımına dayanmaktadır.

Veri Toplama: Araştırmanın temel verisini, basın toplantısının yazılı transkripti ve görsel medya kayıtları oluşturmaktadır. Bu veriler, Başsavcının kullandığı dilin bağlam, içerik ve retorik stratejiler açısından değerlendirilebilmesine olanak sağlamaktadır.

Çözümleme Çerçevesi: Söylem Çözümlemesi (Discourse Analysis): Başsavcının konuşmasında kullandığı kelime seçimleri, vurgu yaptığı temalar, yineleyen kavramlar ve retorik figürler incelenmiştir.

Çerçeveleme (Framing) Yaklaşımı: Kamuoyuna hangi değerlerin, normların veya tehditlerin öne çıkarıldığı, hangi aktörlerin meşrulaştırıldığı ya da gayri meşrulaştırıldığı belirlenmiştir.

Eleştirel Söylem Çözümlemesi (Critical Discourse Analysis – CDA): Konuşmanın hukukun tarafsızlığı, yargının bağımsızlığı ve kamuoyu algısı üzerindeki olası etkileri değerlendirilmiştir.

Değerlendirme Ölçütleri:

Hukuksal terimlerin kullanım sıklığı ve bağlamı

Siyasal ve ideolojik göndermelerin yoğunluğu

Kamuoyu ikna stratejilerinin niteliği

Meşruluk üretme pratikleri

Sınırlılıklar: Bu çalışmada, yalnızca basın toplantısındaki söylem incelenmiş ve sosyal medya, yazılı basın ve diğer aktörlerin tepkileri kapsam dışı bırakılmıştır. Ancak ilerleyen araştırmalarda, kamuoyunun tepkilerini içeren karşılaştırmalı çözümlemeler yapılması hedeflenmektedir.

KURAMSAL ÇERÇEVE

Bu araştırmada, başsavcıların kamuoyuna yönelik söylemleri, hukuk, söylem ve kamuoyu algısı ekseninde incelenmektedir. Kuramsal çerçeve, üç temel yaklaşım üzerine kurulmuştur:

Masumiyet Karinesi ve Yargı Bağımsızlığı: Demokratik hukuk devletlerinin temel ilkelerinden biri olan masumiyet karinesi, herhangi bir kişinin suçlu kabul edilemeyeceğini ve yargı süreci tamamlanmadan cezalandırılamayacağını güvence altına alır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında, kamu yetkililerinin sanıkları suçlu gibi göstermesinin adil yargılanma hakkını çiğnediği vurgulanmıştır. Bu çerçevede, savcıların medya önünde yaptıkları açıklamalar, yargı bağımsızlığının korunup korunmadığını sınayan bir alan oluşturur. Başsavcı söylemi hem hukuksal normları hem de toplumsal algıyı etkileyen bir araç olarak ele alınmalıdır.

Söylem Çözümlemesi ve Retorik Kuramı: Söylem çözümlemesi, dilin toplumsal ve siyasal etkilerini inceleyen bir yöntemdir. Fairclough’un Eleştirel Söylem Çözümlemesi (CDA) yaklaşımı, konuşmalardaki güç ilişkilerini, ideolojik kodları ve toplumsal meşruluk oluşturulmasını ortaya koymak için kullanılır. Bu bağlamda, başsavcıların kullandığı metaforlar, abartılı ifadeler, tekrarlar ve vurgu stratejileri, yalnızca bilgi aktarımı değil, kamuoyunda güven ve meşruluk üretme işlevi taşır. Söylem, adaletin tarafsızlığını ve hukukun üstünlüğünü hem görünür kılabilir hem de tehdit edebilir.

Kamuoyu Algısı ve Yargı Popülizmi: Habermas’ın kamusal alan kuramı ve Laclau & Mouffe’un hegemonya söylemi bakış açıları kamuoyunun nasıl şekillendirildiğini anlamaya yardımcı olur. Savcıların açıklamaları, halkın adalet algısını ve yargının tarafsızlık imajını doğrudan etkileyebilir. Bu bağlamda, yargı aktörlerinin retorik stratejileri, “yargı popülizmi” olarak tanımlanan ve kamuoyunu ikna etme amacı taşıyan bir alanın parçası olarak değerlendirilebilir. Söylem hem hukuk devleti normlarını hem de toplumsal beklentileri dengelemeye çalışır.

Söylem Çözümlemesi: Başsavcı Akın Gürlek’in Basın Toplantısı

Bu bölümde, İstanbul Başsavcısı Akın Gürlek’in 1 Eylül 2025 tarihli basın toplantısında kullandığı dil, retorik stratejiler ve kamuoyu etkisi açısından incelenmektedir. Çözümleme üç ana eksen üzerinden yürütülmüştür: dil kullanımı ve kelime seçimleri, metafor ve benzetmeler, güç ve meşruluk inşası.

Dil Kullanımı ve Kelime Seçimleri: Gürlek’in açıklamalarında sıkça kullandığı ifadeler: “yüzyılın en büyük yolsuzluk dosyası”, “eminiz”, “hemen tahliye edilir” gibi kesin ve iddialı kalıplardır. Bu kelime seçimleri, yalnızca soruşturmanın ciddiyetini vurgulamakla kalmaz aynı zamanda sanıkları suçlu gibi konumlandırma ve kamuoyunda güçlü bir algı yaratma işlevi görür. Eleştirel söylem açısından bakıldığında bu tür ifadeler masumiyet karinesi ve yargı bağımsızlığı ile çatışma gizil gücü taşır.

Metaforlar ve Benzetmeler: “Yolsuzluğun köklerini kazıyoruz” veya “hukuk çerçevesinde temizliyoruz” gibi metaforlar, hukuk sürecini etkili ve güçlü bir eylem alanı olarak sunar. Bu metaforlar, savcının konumunu sadece iddia makamı olarak değil, adaleti sağlayan bir güç merkezi olarak gösterir. Metaforlar aynı zamanda toplumsal algıyı yönlendirme ve güven oluşturma amacı taşır. Kamuoyuna verilen mesaj şudur: “Adalet bizim denetimizde ve süreç güvenilir.”

Güç ve Meşruluk Oluşturma: Açıklamada öne çıkan “eminiz” ve “yüzyılın en büyüğü” gibi ifadeler savcının yetki ve bilgi üstünlüğünü vurgulayan bir meşruluk stratejisi olarak görülebilir. Bu strateji hem medya hem de toplum önünde güven oluşturmayı hedeflerken, yargı popülizmi çerçevesinde tartışılabilecek bir söylem üretir. Söylemin kamuoyu üzerindeki etkisi, sanıkları önceden “suçlu” konumuna sokma, adaletin tarafsızlık algısını etkileme ve soruşturmanın önemini abartma yönünde değerlendirilebilir.

Tartışma Notları

Söylemin hukuksal ve etik sınırları: Masumiyet karinesi ihlal edilebilir mi? Yargı bağımsızlığı algısı zarar görüyor mu?

Söylemin toplumsal etkileri: Kamuoyunda güven ve meşruluk algısı nasıl şekilleniyor?

Medya ve retorik etkileşimleri: Söylemin medya aracılığıyla yeniden çerçevelenmesi toplumsal algıyı nasıl pekiştiriyor?

Başsavcıların Kamuoyuna Yönelik Söylemlerinde Kullanılan Retorik Araçlar

Başsavcıların kamuya dönük açıklamaları, yalnızca bilgi aktarımı amacı taşımamakta aynı zamanda toplumsal algıyı yönlendirme ve kendi kurumsal meşruluklarını pekiştirme işlevi görmektedir. Bu bağlamda, retorik stratejiler birkaç temel eksende değerlendirilebilir:

Kesinlik ve İddia Dili: Savcılar, açıklamalarında yüksek derecede kesinlik içeren ifadeler kullanmaktadır. Örneğin, “Dosyamızdan eminiz” veya “Yüzyılın en büyük yolsuzluk dosyası” gibi cümleler hem iddia makamının yetkinliğini vurgulamakta hem de kamuoyunda güçlü bir algı oluşturmaktadır. Bu strateji, eleştirel söylem çözümlemesinde otorite ve güven oluşturma işlevi taşıyan bir dil olarak değerlendirilir.

Abartılı Sıfatlar ve Vurgular: “En büyük”, “kritik”, “tarihi önemde” gibi mutlaklaştırıcı sıfatlar, dosyanın önemini dramatize etmektedir. Bu tür ifadeler, toplumsal algıda dosyanın ciddiyetini ve önceliğini pekiştiren bir algısal dramatizasyon etkisi yaratmaktadır.

Metafor ve Görselleştirme: Hukuk sürecine ilişkin metaforlar, soyut kavramları somutlaştırarak toplumsal algıya doğrudan hitap etmektedir. Örneğin, “Yolsuzluğun köklerini kazıyoruz” veya “Hukuk çerçevesinde temizliyoruz” ifadeleri soruşturmayı etkili bir güç olarak temsil etmekte ve güven oluşturma işlevi görmektedir.

Tekrar ve Ritmik Vurgu: Aynı kavramların ve cümle yapıların tekrar edilmesi (örneğin, “eminiz”, “hemen tahliye edilir”), mesajın akılda kalmasını sağlamakta ve dinleyici üzerinde ikna edici bir güven duygusu oluşturmaktadır. Bu, retorik açıdan performatif bir etki olarak değerlendirilmektedir.

Karşılaştırmalı ve Mutlaklaştırıcı İfadeler: “Yüzyılın en büyük dosyası” gibi mutlaklaştırıcı ifadeler, soruşturmayı diğer benzer dosyalardan farklı ve üstün kılmaktadır. Bu strateji, kamuoyunda dosyanın önemini ve aciliyetini pekiştirmektedir.

Güç ve Yetki Vurgusu: Savcı, sahip oldukları bilgi ve yetkiyi ön plana çıkaran ifadeler kullanmaktadır. Örneğin, “tüm deliller elimizde” ifadesi, retoriğin meşruluk üretme ve güven oluşturma işlevini güçlendirmektedir. Ancak bu tür vurgular, sanıkları önceden “suçlu” olarak konumlandırma riski de taşımaktadır.

Bu çerçevede, başsavcıların medya karşısındaki söylemleri, kamuoyunu etkileme, meşruluk oluşturma ve güven sağlama işlevlerini taşımakta, fakat masumiyet karinesi ve yargı bağımsızlığı açısından tartışmalı alanlar da yaratmaktadır.

Yargı Bağımsızlığı ve Masumiyet Karinesi Açısından Söylemin Riskleri

Başsavcının kamuoyuna dönük söylemleri, hukuk normları ve demokratik ilkeler açısından dikkatle incelenmelidir. Özellikle Başsavcının basın toplantısı örneğinde görüldüğü üzere, bu tür açıklamalar hem yargı bağımsızlığı hem de masumiyet karinesi açısından çeşitli riskler ortaya çıkarmaktadır:

Sanıkların Önceden Suçlu Konumlandırılması: Kesin ve iddialı ifadeler, henüz yargı süreci tamamlanmamış kişileri kamuoyunda suçlu olarak konumlandırma gizil gücü taşır. Masumiyet karinesi ilkesine göre, bir kişinin suçluluğu ancak yargılama sonucunda belirlenebilir. Bu nedenle, “yüzyılın en büyük yolsuzluk dosyası” gibi ifadeler sanıkların haklarının ihlali riskini doğurur.

Yargı Bağımsızlığının Algısal Erozyonu: Savcının açıklamaları, soruşturmanın bağımsızlığı konusunda kamuoyunda şüphe yaratabilir. Eğer savcı, medya aracılığıyla soruşturmayı ve olası cezayı öngörür şekilde konuşursa yargı süreci üzerinde psikolojik veya toplumsal baskı oluşturabilir.

Hukuksal ve Etik Sınırların Belirsizleşmesi: Retorik araçlar (abartılı sıfatlar, metaforlar, tekrar) hukuksal süreçle siyaset ve kamu algısını iç içe geçirir. Bu durum, savcının rolünü aşarak yönetsel ve siyasal bir aktör gibi algılanmasına yol açabilir. Demokratik hukuk devletlerinde sınırların bulanıklaşması riski doğar.

Kamuoyu Baskısının Artması: Basın toplantısındaki söylemler, medya aracılığıyla geniş bir kitleye ulaştığında kamuoyu üzerinde soruşturma ve yargılama sürecini etkileyebilecek bir baskı oluşturabilir. Bu durum, yargı bağımsızlığının korunması açısından önemli bir sorun alanı yaratır.

Sonuç olarak, başsavcımın medya karşısındaki söylemleri hukuksal olarak savcıya tanınan yetkilerin ötesine geçerek toplumsal algıyı şekillendirme gizil gücüne sahiptir. Bu, masumiyet karinesi ve yargı bağımsızlığı açısından hem risk hem de sorun alanı olarak değerlendirilebilir.

Başsavcının Açıklamaları, Medya Çerçevelemesi ve Kamuoyu Tepkileri

Başsavcıların kamuoyuna yönelik açıklamaları, medya aracılığıyla çerçevelendiğinde toplumsal algı üzerinde doğrudan etki üretmektedir. Medya, açıklamaları seçerek, vurgulayarak veya bağlamını değiştirerek sunmakta ve böylece halkın algısını şekillendirmektedir. Örneğin, “yüzyılın en büyük yolsuzluk dosyası” ifadesi medyada manşetleştirildiğinde kamuoyunda dramatik ve kriz odaklı bir algı oluşmakta ve başsavcının söyleminin etkisi güçlenmektedir. Kamuoyu tepkileri büyük ölçüde medyanın çerçevelemesine bağlı olarak şekillenmektedir. Olumsuz çerçeveleme, örneğin suçlama veya tehlike vurgusu, halkta endişe ve korku yaratabilmekte, olumlu çerçeveleme ise hukuk düzeninin sağlanması veya saydamlık vurgusu yoluyla güven duygusunu artırabilmektedir. Medyanın seçici çerçeveleme uygulaması, toplumsal algının siyasal ve ideolojik olarak biçimlenmesine neden olabilmektedir. Karşıt medya söylemi eleştirel çerçevede sunarken, iktidar yanlısı medya açıklamaları adaletin sağlandığını vurgulayabilir. Bu durum, kamuoyunda parçalı ve kutuplaşmış tepkiler üretmektedir. Eleştirel söylem çözümlemesi açısından bakıldığında, medya çerçevelemesi başsavcı söyleminin gücünü hem pekiştirmekte hem de sınırlandırmaktadır. Açıklamalar medya aracılığıyla toplumsal meşruluk üretebilmekte ve aynı zamanda hukuksal ve etik sınırlar tartışmaya açılmaktadır. Bu etkileşim, kamuoyunun yargı süreçlerine müdahil olma algısını ve yargıya duyulan güveni doğrudan etkilemektedir.

Demokratik Hukuk Devletlerinde Savcıların Kamu İletişimi: Etik ve Hukuksal Sınırlar

Demokratik hukuk devletlerinde savcıların kamuya dönük açıklamaları hem hukuksal hem de etik açıdan belirli sınırlar çerçevesinde yürütülmelidir. Bu sınırlar, yargının bağımsızlığını ve masumiyet karinesini korumayı ve adil yargılanma hakkını güvence altına almayı amaçlar.

Masumiyet Karinesi ve Suçluluk İddiası: Savcılar, soruşturma ve kovuşturma süreci tamamlanmadan kişileri suçlu olarak nitelendiremez. Açıklamalar, sadece süreç hakkında genel bilgi vermeyi, soruşturmanın kapsamını veya ilerleme durumunu duyurmayı içermelidir. Herhangi bir suçlama veya olası ceza öngörüsü masumiyet karinesi ile çelişmektedir.

Yargı Bağımsızlığının Korunması: Savcılar, medya önünde yaptıkları açıklamalarda yargı kararlarını etkileyecek, yargıç üzerinde baskı oluşturacak ifadelerden kaçınmalıdır. Açıklamalar, hukuksal sürecin tarafsızlığını zedelemeyecek bir biçimde sınırlandırılmalıdır.

Bilgi Sınırlamaları ve Gizlilik: Soruşturmanın doğası gereği bazı bilgiler gizli tutulmalıdır. Savcılar, soruşturmanın güvenliği, mağdurların ve tanıkların korunması gibi gerekçelerle belirli bilgileri paylaşmaktan kaçınmalıdır. Kamuya açıklanan bilgiler, yalnızca genel ve doğrulanabilir nitelikte olmalıdır.

Etik İlkeler ve Profesyonel Ölçünler: Savcıların açıklamaları, adaletin tarafsızlığına zarar vermeyecek, toplumsal algıyı yönlendirmeyecek şekilde etik ölçünlere uygun olmalıdır. Açıklamalar, kamuoyunda güven oluşturmayı amaçlamalı ve siyasal veya ideolojik üstünlük elde etmeye hizmet etmemelidir.

Medya ve Söylem Sorumluluğu: Savcılar, açıklamalarının medya aracılığıyla yeniden çerçevelenebileceğini dikkate alarak söylem sorumluluğunu benimsemelidir. Kullanılan dil, metaforlar, abartılı ifadeler veya kesin yargı gibi retorik araçlar, hukuksal ve etik sınırların aşılmasına yol açabilir.

Sonuç olarak, demokratik hukuk devletlerinde savcıların kamu iletişimi, hukuksal sınırların ve etik normların titizlikle gözetildiği, masumiyet karinesi ve yargı bağımsızlığı ilkeleriyle uyumlu bir çerçevede yürütülmelidir. Bu çerçeve yargının güvenilirliğini korurken, toplumsal algının sağlıklı biçimde şekillenmesine de olanak tanımaktadır.

Söylem Çözümlemesinden Çıkan Sonuçlar

Kesin ve İddialı Dilin Kullanımı: Başsavcının açıklamalarında sıkça kullanılan kesin ve iddialı ifadeler, sanıkları kamuoyunda önceden suçlu konumuna yerleştirme gizil gücü taşımaktadır. Bu durum, masumiyet karinesi açısından risk oluşturmaktadır.

Abartılı Sıfatlar ve Metaforlar Yoluyla Algı Yönlendirme: “Yüzyılın en büyük dosyası” veya “yolsuzluğun köklerini kazıyoruz” gibi metaforlar ve mutlaklaştırıcı sıfatlar dosyanın önemini dramatize etmekte ve kamuoyunda güçlü bir dikkat ve endişe algısı yaratmaktadır. Bu, toplumsal algının yönlendirilmesi işlevini görmektedir.

Güç ve Meşruluk Vurgusu: Savcının “tüm deliller elimizde” veya “eminiz” gibi ifadeleri bilgi ve yetki üstünlüğünü vurgulamakta ve aynı zamanda adaletin uygulanabilirliği ve soruşturmanın güvenilirliği konusunda kamuoyunda meşruluk üretmektedir. Ancak bu tür söylemler, yargı bağımsızlığı açısından sorun alanı yaratmaktadır.

Tekrar ve Ritmik Vurgu ile Etkin İkna: Aynı kavramların ve cümle yapıların yinelenmesi mesajın akılda kalmasını sağlamakta ve kamuoyunda ikna edici bir güven duygusu yaratmaktadır. Bu durum, retoriğin etkisini güçlendirmektedir.

Medya Çerçevelemesi ve Toplumsal Algı: Açıklamalar, medya aracılığıyla çerçevelendiğinde kamuoyunun tepkileri şekillenmektedir. Medyanın seçici ve vurgulu sunumu, halkın dosya hakkındaki algısını dramatize edebilmekte veya güven duygusunu pekiştirebilmektedir. Bu etkileşim, yargı süreçleri ve toplumsal güven algısı üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir.

Hukuksal ve Etik Sınırların Bulanıklaşması: Başsavcının söylemi, toplumsal algıyı yönlendirme işlevi nedeniyle yargı bağımsızlığı ve masumiyet karinesi açısından tartışmalı alanlar yaratmaktadır. Savcının rolü ile medyanın etkisi birleştiğinde hukuksal ve etik sınırlar bulanıklaşmakta ve demokratik hukuk devleti ilkeleri açısından riskler ortaya çıkmaktadır.

Evrensel Hukuk İlkeleri Açısından Değerlendirme

Başsavcının kamuya yönelik açıklamaları uluslararası hukuk normları ve demokratik hukuk devletinin temel ilkeleri bağlamında değerlendirilmelidir. Söylem çözümlemesinden elde edilen bulgular başta masumiyet karinesi ve yargı bağımsızlığı olmak üzere evrensel hukuksal ölçünlerle ilişkilendirildiğinde çeşitli risk alanları ortaya çıkmaktadır.

Masumiyet Karinesi: Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 14. maddesi ile güvence altına alınan masumiyet karinesi, bir kişinin suçluluğunun ancak yargılama süreci tamamlandıktan sonra belirlenebileceğini öngörmektedir. Başsavcının kesin ve iddialı ifadeleri, sanıkları henüz tamamlanmamış bir yargılama süreci üzerinden kamuoyunda suçlu konumuna yerleştirme gizil gücü taşımaktadır. Bu durum, masumiyet karinesinin uluslararası ölçünler çerçevesinde çiğnenmesi riskini doğurmaktadır.

Adil Yargılanma Hakkı ve Yargı Bağımsızlığı: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi ve Birleşmiş Milletler belgeleri, adil yargılanma hakkı ve bağımsız yargıyı güvence altına almaktadır. Savcının medya önündeki açıklamaları soruşturma ve yargı süreçleri üzerinde algısal baskı oluşturma gizil gücüne sahiptir. Bu durum, yargının tarafsız ve bağımsız yürütülmesi ilkesine müdahale riski yaratmaktadır.

Hukuksal ve Etik Sorumluluk: Evrensel hukuk ilkeleri, savcıların kamuya dönük açıklamalarında etik ve hukuksal sorumluluk taşımasını öngörmektedir. Açıklamalar, yargının tarafsızlığını veya soruşturmanın gizliliğini tehlikeye atmamalıdır. Başsavcının kullandığı metaforlar, abartılı sıfatlar ve kesin ifadeler, toplumsal algıyı yönlendirme işlevi taşımakta ve etik sınırlar açısından tartışmalı bir durum yaratmaktadır.

Kamuoyu ve Hukukun Üstünlüğü: Hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesi kamuoyu baskısı ile yargı süreçlerinin etkilenmemesini gerektirmektedir. Başsavcı söylemleri medya aracılığıyla geniş kitlelere ulaştığında toplumsal baskı unsuru durumuna gelebilir ve hukukun üstünlüğü açısından risk oluşturabilir.

Sonuç olarak, başsavcının kamuya yönelik açıklamaları evrensel hukuk ilkeleri açısından değerlendirildiğinde masumiyet karinesi, adil yargılanma hakkı, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü açısından riskler ortaya koymaktadır. Bu bulgular, demokratik hukuk devletlerinde savcıların medya karşısındaki söylemlerinin etik ve hukuksal ölçünlerle uyumlu bir çerçevede sınırlandırılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Başsavcının Söylemi ve Siyasal Tarafsızlığın Değerlendirmesi

Başsavcının basın toplantısında öne çıkan unsurlar, kesin ve iddialı ifadeler, abartılı sıfatlar, metafor kullanımı, güç ve meşruluk vurgusu ile yineleme ve ritmik yapı biçiminde görülmektedir. Bu retorik araçlar, kamuoyunu yönlendirme ve soruşturmanın önemini dramatize etme işlevi taşımaktadır. Bununla birlikte, konuşmada doğrudan iktidar partisi lehine bir siyasal savunma veya parti çıkarını koruma yönünde ifadeler bulunmamaktadır. Akademik olarak ifade edilirse, başsavcının söylemi hukuksal ve etik sınırlar açısından tartışmalı olabilir. Çünkü masumiyet karinesi ve yargı bağımsızlığı ilkeleri açısından riskler üretmektedir. Ancak bu durum, söylemin doğrudan bir siyasal taraf savunusu olarak nitelendirilmesini gerektirmemektedir. Dolayısıyla, açıklamalar hukuksal riskler ve toplumsal algı etkisi bağlamında değerlendirilmeli, fakat akademik olarak “iktidar partisi avukatlığı yaptığı” sonucuna ulaşmak için yeterli kanıt bulunmamaktadır. Bu ayrım, demokratik hukuk devleti bakış açısından önemli bir noktayı vurgulamaktadır: Savcıların medya önündeki söylemleri, tarafsızlık ve hukukun üstünlüğü çerçevesinde sürekli olarak izlenmeli ve sınırlandırılmalıdır.

GENEL DEĞERLENDİRME, SONUÇ VE ÖNERİLER

Bu çalışmada, Başsavcının basın toplantısı söylemi, retorik araçlar ve medya aracılığıyla kamuoyuna yansımaları bağlamında incelenmiştir. Çözümleme sonuçları, başsavcı söylemlerinin masumiyet karinesi, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü açısından riskler içerdiğini göstermektedir. Kesin ve iddialı ifadeler, abartılı sıfatlar, metaforlar ve güç vurgusu, toplumsal algıyı yönlendirme işlevi taşımakta ve medya aracılığıyla yeniden çerçevelendiğinde kamuoyunun tepkilerini biçimlendirebilmektedir.

Evrensel hukuk ilkeleri açısından değerlendirildiğinde, başsavcı söylemleri masumiyet karinesi ve adil yargılanma hakkı ile çelişme riski taşımakta; yargı bağımsızlığının algısal olarak zedelenmesine yol açabilmektedir. Bununla birlikte, çözümleme, doğrudan iktidar partisi lehine bir siyasal savunma veya parti çıkarını koruma yönünde ifadeler bulunmadığını göstermektedir. Bu durum, söylemin hukuksal ve etik riskler taşımasına rağmen siyasal tarafsızlığı ihlal ettiği sonucunu desteklemez. Bu bağlamda öneriler şunlardır:

Savcıların Medya ile İlişkileri: Savcılar, medya önünde yaptıkları açıklamalarda, hukuksal süreçlerin tarafsızlığı ve masumiyet karinesi ilkelerini sürekli gözetmelidir. Kullanılan dil, metafor ve abartılı ifadeler dikkatle seçilmeli, kamuoyunu yönlendirme riski en aza indirilmelidir.

Eğitim ve Ölçünler: Savcılar için medya iletişimi ve etik ölçünlere ilişkin eğitim programları geliştirilmelidir. Evrensel hukuk normları ve demokratik hukuk devleti ilkeleri doğrultusunda davranış ve açıklama protokolleri oluşturulmalıdır.

Hukuksal ve Etik Denetim Mekanizmaları: Savcıların kamuya dönük açıklamalarının etik ve hukuksal sınırlar açısından değerlendirilmesini sağlayacak denetim mekanizmaları güçlendirilmelidir. Bu mekanizmalar, yargı bağımsızlığını ve toplumsal güveni korumayı amaçlayan kurumsal çerçevede işlevsel olmalıdır.

Sonuç olarak, başsavcıların medya karşısındaki söylemleri, demokratik hukuk devleti standartları ve evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde sürekli olarak izlenmeli, tarafsızlık ve hukukun üstünlüğü ilkelerine uygun biçimde sınırlandırılmalıdır. Bu hem yargının meşruluğunu hem de toplumsal güveni korumak açısından kritik öneme sahiptir.


 

Kaynakça

 

Birleşmiş Milletler. (1966). International Covenant on Civil and Political Rights. United Nations.

Fairclough, N. (1995). Critical discourse analysis: The critical study of language. Longman. 1405858222

Hakimler ve Savcılar Kurulu. (2022) Türk Yargı Etiği Bildirgesi Kapsamında Sosyal Medya Kullanım Rehberi. https://www.hsk.gov.tr/turk-yargi-etigi-bildirgesi-kapsaminda-sosyal-medya-kullanim-rehberi

Kelsen, H. (2017). General theory of law and state. Routledge. 9781351517980

Rosenberg, G. N. (2008). The hollow hope: Can courts bring about social change? University of Chicago Press. 978-0-226-72671-7

Schröder, C. (2017). Prosecutorial communication and the media: Ethical and legal boundaries. Journal of Criminal Law, 81(3), 215–234. https://doi.org/10.1177/0022018317711111

The Council of Europe. (2003). Role of the public prosecutor in a democratic society governed by the rule of law. Report. Committee on Legal Affairs and Human Rights. https://assembly.coe.int/nw/xml/XRef/X2H-Xref-ViewHTML.asp?FileID=10149&lang=EN

 

Hiç yorum yok: