Yargısal Söylem ve Kamuoyu Algısı:
Başsavcının Retoriği Üzerine Bir İnceleme
Prof. Dr. Firuz
Demir Yaşamış
GİRİŞ
Demokratik hukuk devletlerinde
savcıların rolü, kamu adına suç savını ileri sürmek ve delilleri yargı yerlerinin
önüne getirmekle sınırlıdır. Bu çerçevede savcı ne bir yargıçtır ne de siyasal
bir aktördür. Savcının konumu iddia makamı olmanın getirdiği sorumlulukla
tanımlanır. Ancak özellikle kamuoyunu yakından ilgilendiren davalarda
savcıların medyaya yansıyan söylemleri çoğu zaman hukukun sınırlarını aşarak
toplumsal algı oluşturma sürecinin tamamlayıcı bir parçası durumuna
gelebilmektedir.
Türkiye’de bu tartışmanın güncel
örneklerinden biri, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in 1 Eylül 2025
tarihinde düzenlediği basın toplantısıdır. Gürlek’in söz konusu toplantıda
“yüzyılın en büyük yolsuzluk dosyası” ifadesiyle nitelediği İstanbul Büyükşehir
Belediyesi’ne yönelik soruşturma hakkındaki açıklamaları yalnızca yargısal
sürece değil, aynı zamanda kamuoyu nezdinde adalet algısına da yön veren güçlü
bir söylem içermektedir. Bu tür açıklamalar, masumiyet karinesi, yargı
bağımsızlığı ve savcının kurumsal rolü bağlamında ciddi sorunlar doğurmaktadır.
Bu makale, Başsavcı Gürlek’in söz
konusu açıklamalarını söylem çözümlemesi açısından irdelemeyi amaçlamaktadır.
Öncelikle savcının hukuksal yetki ve sınırları tartışılacak, ardından basın
toplantısında kullanılan dil, benzetmeler ve retorik stratejiler çözümlenecektir.
Böylece, yargı aktörlerinin medya aracılığıyla kurduğu söylemin hem hukuk
düzeni hem de toplumsal algı açısından ne tür sonuçlar doğurabileceği ortaya
konulacaktır.
Araştırmanın
Amacı ve Hedefi
Bu araştırmanın temel amacı,
başsavcıların yargısal söylemleri aracılığıyla kamuoyu algısını nasıl
şekillendirdiklerini incelemektir. Özellikle ceza soruşturmaları ve davalara
ilişkin yapılan açıklamalarda, başsavcıların kullandığı retorik stratejiler, masumiyet
karinesini, yargının tarafsızlığını ve toplumsal güveni nasıl etkilediği ele
alınacaktır.
Araştırmanın hedefleri şunlardır:
Yargısal söylemin
doğasını çözümlemek: Başsavcıların
kamuya yaptıkları açıklamalarda kullanılan dilin, yargıç rolü ile nasıl
kesiştiğini veya ondan nasıl ayrıldığını belirlemek.
Kamuoyu
algısındaki etkileri tartışmak:
Bu söylemlerin sanıklar, mağdurlar ve toplumun adalet algısı üzerindeki
etkilerini değerlendirmek.
Demokratik hukuk
devleti ilkeleriyle karşılaştırmak:
Başsavcı retoriğinin masumiyet karinesi, adil yargılanma hakkı ve kuvvetler
ayrılığı ilkeleriyle ne ölçüde uyumlu veya çelişkili olduğunu ortaya koymak.
Kuramsal çerçeve
geliştirmek: Yargısal
söylemin, Habermas’ın kamusal alan kuramı ve Foucault’nun iktidar-söylem
ilişkisi bakış açısndan nasıl okunabileceğini tartışmak.
Siyasala ve
uygulama önerileri sunmak:
Başsavcıların kamuya yönelik açıklamalarında hukuksal sınırlar, etik
sorumluluklar ve iletişim yöntemleri konusunda reform önerileri geliştirmek.
Araştırma
Soruları
Başsavcıların
kamuoyuna yönelik söylemleri hangi retorik araçlarla oluşturulmaktadır?
Bu
söylemler, yargı bağımsızlığı ve masumiyet karinesi ilkeleri açısından nasıl
bir risk veya sorun alanı yaratmaktadır?
Başsavcının
kamuoyu önünde yaptığı açıklamalar, yargısal meşruluk ve adalet algısını nasıl
etkilemektedir?
Demokratik
hukuk devletlerinde savcıların kamu iletişimi için etik ve hukuksal sınırlar
nasıl tanımlanmalıdır?
Yöntem
Bu araştırmada, İstanbul Başsavcısı
Akın Gürlek’in 1.Eylül.2025 tarihinde gerçekleştirdiği basın toplantısında
kullandığı dil, söylem çözümlemesi yöntemiyle incelenmiştir. Çalışma nitel
araştırma yaklaşımına dayanmaktadır.
Veri Toplama: Araştırmanın temel verisini, basın
toplantısının yazılı transkripti ve görsel medya kayıtları oluşturmaktadır. Bu
veriler, Başsavcının kullandığı dilin bağlam, içerik ve retorik stratejiler
açısından değerlendirilebilmesine olanak sağlamaktadır.
Çözümleme
Çerçevesi: Söylem Çözümlemesi
(Discourse Analysis): Başsavcının konuşmasında kullandığı kelime
seçimleri, vurgu yaptığı temalar, yineleyen kavramlar ve retorik figürler
incelenmiştir.
Çerçeveleme
(Framing) Yaklaşımı: Kamuoyuna hangi
değerlerin, normların veya tehditlerin öne çıkarıldığı, hangi aktörlerin
meşrulaştırıldığı ya da gayri meşrulaştırıldığı belirlenmiştir.
Eleştirel Söylem
Çözümlemesi (Critical Discourse Analysis – CDA): Konuşmanın hukukun tarafsızlığı, yargının
bağımsızlığı ve kamuoyu algısı üzerindeki olası etkileri değerlendirilmiştir.
Değerlendirme
Ölçütleri:
Hukuksal
terimlerin kullanım sıklığı ve bağlamı
Siyasal
ve ideolojik göndermelerin yoğunluğu
Kamuoyu
ikna stratejilerinin niteliği
Meşruluk
üretme pratikleri
Sınırlılıklar: Bu çalışmada, yalnızca basın toplantısındaki söylem
incelenmiş ve sosyal medya, yazılı basın ve diğer aktörlerin tepkileri kapsam
dışı bırakılmıştır. Ancak ilerleyen araştırmalarda, kamuoyunun tepkilerini
içeren karşılaştırmalı çözümlemeler yapılması hedeflenmektedir.
KURAMSAL ÇERÇEVE
Bu araştırmada, başsavcıların
kamuoyuna yönelik söylemleri, hukuk, söylem ve kamuoyu algısı ekseninde
incelenmektedir. Kuramsal çerçeve, üç temel yaklaşım üzerine kurulmuştur:
Masumiyet
Karinesi ve Yargı Bağımsızlığı:
Demokratik hukuk devletlerinin temel ilkelerinden biri olan masumiyet karinesi,
herhangi bir kişinin suçlu kabul edilemeyeceğini ve yargı süreci tamamlanmadan
cezalandırılamayacağını güvence altına alır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) kararlarında, kamu yetkililerinin sanıkları suçlu gibi göstermesinin
adil yargılanma hakkını çiğnediği vurgulanmıştır. Bu çerçevede, savcıların
medya önünde yaptıkları açıklamalar, yargı bağımsızlığının korunup
korunmadığını sınayan bir alan oluşturur. Başsavcı söylemi hem hukuksal
normları hem de toplumsal algıyı etkileyen bir araç olarak ele alınmalıdır.
Söylem Çözümlemesi
ve Retorik Kuramı: Söylem
çözümlemesi, dilin toplumsal ve siyasal etkilerini inceleyen bir yöntemdir.
Fairclough’un Eleştirel Söylem Çözümlemesi (CDA) yaklaşımı, konuşmalardaki güç
ilişkilerini, ideolojik kodları ve toplumsal meşruluk oluşturulmasını ortaya
koymak için kullanılır. Bu bağlamda, başsavcıların kullandığı metaforlar,
abartılı ifadeler, tekrarlar ve vurgu stratejileri, yalnızca bilgi aktarımı
değil, kamuoyunda güven ve meşruluk üretme işlevi taşır. Söylem, adaletin
tarafsızlığını ve hukukun üstünlüğünü hem görünür kılabilir hem de tehdit
edebilir.
Kamuoyu Algısı ve
Yargı Popülizmi: Habermas’ın
kamusal alan kuramı ve Laclau & Mouffe’un hegemonya söylemi bakış açıları kamuoyunun
nasıl şekillendirildiğini anlamaya yardımcı olur. Savcıların açıklamaları,
halkın adalet algısını ve yargının tarafsızlık imajını doğrudan etkileyebilir. Bu
bağlamda, yargı aktörlerinin retorik stratejileri, “yargı popülizmi” olarak
tanımlanan ve kamuoyunu ikna etme amacı taşıyan bir alanın parçası olarak
değerlendirilebilir. Söylem hem hukuk devleti normlarını hem de toplumsal
beklentileri dengelemeye çalışır.
Söylem
Çözümlemesi: Başsavcı Akın Gürlek’in Basın Toplantısı
Bu bölümde, İstanbul Başsavcısı Akın
Gürlek’in 1 Eylül 2025 tarihli basın toplantısında kullandığı dil, retorik
stratejiler ve kamuoyu etkisi açısından incelenmektedir. Çözümleme üç ana eksen
üzerinden yürütülmüştür: dil kullanımı ve kelime seçimleri, metafor ve
benzetmeler, güç ve meşruluk inşası.
Dil Kullanımı ve
Kelime Seçimleri: Gürlek’in
açıklamalarında sıkça kullandığı ifadeler: “yüzyılın en büyük yolsuzluk
dosyası”, “eminiz”, “hemen tahliye edilir” gibi kesin ve iddialı kalıplardır. Bu
kelime seçimleri, yalnızca soruşturmanın ciddiyetini vurgulamakla kalmaz aynı
zamanda sanıkları suçlu gibi konumlandırma ve kamuoyunda güçlü bir algı yaratma
işlevi görür. Eleştirel söylem açısından bakıldığında bu tür ifadeler masumiyet
karinesi ve yargı bağımsızlığı ile çatışma gizil gücü taşır.
Metaforlar ve
Benzetmeler: “Yolsuzluğun
köklerini kazıyoruz” veya “hukuk çerçevesinde temizliyoruz” gibi metaforlar,
hukuk sürecini etkili ve güçlü bir eylem alanı olarak sunar. Bu metaforlar,
savcının konumunu sadece iddia makamı olarak değil, adaleti sağlayan bir güç
merkezi olarak gösterir. Metaforlar aynı zamanda toplumsal algıyı yönlendirme
ve güven oluşturma amacı taşır. Kamuoyuna verilen mesaj şudur: “Adalet bizim denetimizde
ve süreç güvenilir.”
Güç ve Meşruluk Oluşturma: Açıklamada öne çıkan “eminiz” ve “yüzyılın en
büyüğü” gibi ifadeler savcının yetki ve bilgi üstünlüğünü vurgulayan bir meşruluk
stratejisi olarak görülebilir. Bu strateji hem medya hem de toplum önünde güven
oluşturmayı hedeflerken, yargı popülizmi çerçevesinde tartışılabilecek bir
söylem üretir. Söylemin kamuoyu üzerindeki etkisi, sanıkları önceden “suçlu”
konumuna sokma, adaletin tarafsızlık algısını etkileme ve soruşturmanın önemini
abartma yönünde değerlendirilebilir.
Tartışma Notları
Söylemin hukuksal
ve etik sınırları: Masumiyet
karinesi ihlal edilebilir mi? Yargı bağımsızlığı algısı zarar görüyor mu?
Söylemin
toplumsal etkileri: Kamuoyunda güven
ve meşruluk algısı nasıl şekilleniyor?
Medya ve retorik
etkileşimleri: Söylemin medya
aracılığıyla yeniden çerçevelenmesi toplumsal algıyı nasıl pekiştiriyor?
Başsavcıların
Kamuoyuna Yönelik Söylemlerinde Kullanılan Retorik Araçlar
Başsavcıların kamuya dönük
açıklamaları, yalnızca bilgi aktarımı amacı taşımamakta aynı zamanda toplumsal
algıyı yönlendirme ve kendi kurumsal meşruluklarını pekiştirme işlevi
görmektedir. Bu bağlamda, retorik stratejiler birkaç temel eksende
değerlendirilebilir:
Kesinlik ve İddia
Dili: Savcılar, açıklamalarında yüksek
derecede kesinlik içeren ifadeler kullanmaktadır. Örneğin, “Dosyamızdan eminiz”
veya “Yüzyılın en büyük yolsuzluk dosyası” gibi cümleler hem iddia makamının
yetkinliğini vurgulamakta hem de kamuoyunda güçlü bir algı oluşturmaktadır. Bu
strateji, eleştirel söylem çözümlemesinde otorite ve güven oluşturma işlevi
taşıyan bir dil olarak değerlendirilir.
Abartılı Sıfatlar
ve Vurgular: “En büyük”,
“kritik”, “tarihi önemde” gibi mutlaklaştırıcı sıfatlar, dosyanın önemini
dramatize etmektedir. Bu tür ifadeler, toplumsal algıda dosyanın ciddiyetini ve
önceliğini pekiştiren bir algısal dramatizasyon etkisi yaratmaktadır.
Metafor ve
Görselleştirme: Hukuk sürecine
ilişkin metaforlar, soyut kavramları somutlaştırarak toplumsal algıya doğrudan
hitap etmektedir. Örneğin, “Yolsuzluğun köklerini kazıyoruz” veya “Hukuk
çerçevesinde temizliyoruz” ifadeleri soruşturmayı etkili bir güç olarak temsil
etmekte ve güven oluşturma işlevi görmektedir.
Tekrar ve Ritmik
Vurgu: Aynı kavramların ve cümle yapıların
tekrar edilmesi (örneğin, “eminiz”, “hemen tahliye edilir”), mesajın akılda
kalmasını sağlamakta ve dinleyici üzerinde ikna edici bir güven duygusu
oluşturmaktadır. Bu, retorik açıdan performatif bir etki olarak
değerlendirilmektedir.
Karşılaştırmalı
ve Mutlaklaştırıcı İfadeler:
“Yüzyılın en büyük dosyası” gibi mutlaklaştırıcı ifadeler, soruşturmayı diğer
benzer dosyalardan farklı ve üstün kılmaktadır. Bu strateji, kamuoyunda
dosyanın önemini ve aciliyetini pekiştirmektedir.
Güç ve Yetki
Vurgusu: Savcı, sahip oldukları bilgi ve
yetkiyi ön plana çıkaran ifadeler kullanmaktadır. Örneğin, “tüm deliller
elimizde” ifadesi, retoriğin meşruluk üretme ve güven oluşturma işlevini
güçlendirmektedir. Ancak bu tür vurgular, sanıkları önceden “suçlu” olarak
konumlandırma riski de taşımaktadır.
Bu çerçevede, başsavcıların medya
karşısındaki söylemleri, kamuoyunu etkileme, meşruluk oluşturma ve güven
sağlama işlevlerini taşımakta, fakat masumiyet karinesi ve yargı bağımsızlığı
açısından tartışmalı alanlar da yaratmaktadır.
Yargı
Bağımsızlığı ve Masumiyet Karinesi Açısından Söylemin Riskleri
Başsavcının kamuoyuna dönük
söylemleri, hukuk normları ve demokratik ilkeler açısından dikkatle
incelenmelidir. Özellikle Başsavcının basın toplantısı örneğinde görüldüğü
üzere, bu tür açıklamalar hem yargı bağımsızlığı hem de masumiyet karinesi
açısından çeşitli riskler ortaya çıkarmaktadır:
Sanıkların
Önceden Suçlu Konumlandırılması:
Kesin ve iddialı ifadeler, henüz yargı süreci tamamlanmamış kişileri kamuoyunda
suçlu olarak konumlandırma gizil gücü taşır. Masumiyet karinesi ilkesine göre,
bir kişinin suçluluğu ancak yargılama sonucunda belirlenebilir. Bu nedenle,
“yüzyılın en büyük yolsuzluk dosyası” gibi ifadeler sanıkların haklarının
ihlali riskini doğurur.
Yargı
Bağımsızlığının Algısal Erozyonu:
Savcının açıklamaları, soruşturmanın bağımsızlığı konusunda kamuoyunda şüphe
yaratabilir. Eğer savcı, medya aracılığıyla soruşturmayı ve olası cezayı
öngörür şekilde konuşursa yargı süreci üzerinde psikolojik veya toplumsal baskı
oluşturabilir.
Hukuksal ve Etik
Sınırların Belirsizleşmesi: Retorik
araçlar (abartılı sıfatlar, metaforlar, tekrar) hukuksal süreçle siyaset ve
kamu algısını iç içe geçirir. Bu durum, savcının rolünü aşarak yönetsel ve siyasal
bir aktör gibi algılanmasına yol açabilir. Demokratik hukuk devletlerinde
sınırların bulanıklaşması riski doğar.
Kamuoyu
Baskısının Artması: Basın
toplantısındaki söylemler, medya aracılığıyla geniş bir kitleye ulaştığında
kamuoyu üzerinde soruşturma ve yargılama sürecini etkileyebilecek bir baskı
oluşturabilir. Bu durum, yargı bağımsızlığının korunması açısından önemli bir
sorun alanı yaratır.
Sonuç olarak, başsavcımın medya
karşısındaki söylemleri hukuksal olarak savcıya tanınan yetkilerin ötesine
geçerek toplumsal algıyı şekillendirme gizil gücüne sahiptir. Bu, masumiyet
karinesi ve yargı bağımsızlığı açısından hem risk hem de sorun alanı olarak
değerlendirilebilir.
Başsavcının
Açıklamaları, Medya Çerçevelemesi ve Kamuoyu Tepkileri
Başsavcıların kamuoyuna yönelik
açıklamaları, medya aracılığıyla çerçevelendiğinde toplumsal algı üzerinde
doğrudan etki üretmektedir. Medya, açıklamaları seçerek, vurgulayarak veya
bağlamını değiştirerek sunmakta ve böylece halkın algısını şekillendirmektedir.
Örneğin, “yüzyılın en büyük yolsuzluk dosyası” ifadesi medyada
manşetleştirildiğinde kamuoyunda dramatik ve kriz odaklı bir algı oluşmakta ve
başsavcının söyleminin etkisi güçlenmektedir. Kamuoyu tepkileri büyük ölçüde
medyanın çerçevelemesine bağlı olarak şekillenmektedir. Olumsuz çerçeveleme,
örneğin suçlama veya tehlike vurgusu, halkta endişe ve korku yaratabilmekte, olumlu
çerçeveleme ise hukuk düzeninin sağlanması veya saydamlık vurgusu yoluyla güven
duygusunu artırabilmektedir. Medyanın seçici çerçeveleme uygulaması, toplumsal
algının siyasal ve ideolojik olarak biçimlenmesine neden olabilmektedir. Karşıt
medya söylemi eleştirel çerçevede sunarken, iktidar yanlısı medya açıklamaları
adaletin sağlandığını vurgulayabilir. Bu durum, kamuoyunda parçalı ve
kutuplaşmış tepkiler üretmektedir. Eleştirel söylem çözümlemesi açısından
bakıldığında, medya çerçevelemesi başsavcı söyleminin gücünü hem pekiştirmekte
hem de sınırlandırmaktadır. Açıklamalar medya aracılığıyla toplumsal meşruluk
üretebilmekte ve aynı zamanda hukuksal ve etik sınırlar tartışmaya
açılmaktadır. Bu etkileşim, kamuoyunun yargı süreçlerine müdahil olma algısını
ve yargıya duyulan güveni doğrudan etkilemektedir.
Demokratik Hukuk
Devletlerinde Savcıların Kamu İletişimi: Etik ve Hukuksal Sınırlar
Demokratik hukuk devletlerinde
savcıların kamuya dönük açıklamaları hem hukuksal hem de etik açıdan belirli
sınırlar çerçevesinde yürütülmelidir. Bu sınırlar, yargının bağımsızlığını ve
masumiyet karinesini korumayı ve adil yargılanma hakkını güvence altına almayı
amaçlar.
Masumiyet
Karinesi ve Suçluluk İddiası:
Savcılar, soruşturma ve kovuşturma süreci tamamlanmadan kişileri suçlu olarak
nitelendiremez. Açıklamalar, sadece süreç hakkında genel bilgi vermeyi,
soruşturmanın kapsamını veya ilerleme durumunu duyurmayı içermelidir. Herhangi
bir suçlama veya olası ceza öngörüsü masumiyet karinesi ile çelişmektedir.
Yargı
Bağımsızlığının Korunması: Savcılar,
medya önünde yaptıkları açıklamalarda yargı kararlarını etkileyecek, yargıç üzerinde
baskı oluşturacak ifadelerden kaçınmalıdır. Açıklamalar, hukuksal sürecin
tarafsızlığını zedelemeyecek bir biçimde sınırlandırılmalıdır.
Bilgi
Sınırlamaları ve Gizlilik: Soruşturmanın
doğası gereği bazı bilgiler gizli tutulmalıdır. Savcılar, soruşturmanın
güvenliği, mağdurların ve tanıkların korunması gibi gerekçelerle belirli
bilgileri paylaşmaktan kaçınmalıdır. Kamuya açıklanan bilgiler, yalnızca genel
ve doğrulanabilir nitelikte olmalıdır.
Etik İlkeler ve
Profesyonel Ölçünler: Savcıların
açıklamaları, adaletin tarafsızlığına zarar vermeyecek, toplumsal algıyı yönlendirmeyecek
şekilde etik ölçünlere uygun olmalıdır. Açıklamalar, kamuoyunda güven oluşturmayı
amaçlamalı ve siyasal veya ideolojik üstünlük elde etmeye hizmet etmemelidir.
Medya ve Söylem
Sorumluluğu: Savcılar,
açıklamalarının medya aracılığıyla yeniden çerçevelenebileceğini dikkate alarak
söylem sorumluluğunu benimsemelidir. Kullanılan dil, metaforlar, abartılı
ifadeler veya kesin yargı gibi retorik araçlar, hukuksal ve etik sınırların
aşılmasına yol açabilir.
Sonuç olarak, demokratik hukuk
devletlerinde savcıların kamu iletişimi, hukuksal sınırların ve etik normların
titizlikle gözetildiği, masumiyet karinesi ve yargı bağımsızlığı ilkeleriyle
uyumlu bir çerçevede yürütülmelidir. Bu çerçeve yargının güvenilirliğini
korurken, toplumsal algının sağlıklı biçimde şekillenmesine de olanak
tanımaktadır.
Söylem Çözümlemesinden
Çıkan Sonuçlar
Kesin ve İddialı
Dilin Kullanımı: Başsavcının
açıklamalarında sıkça kullanılan kesin ve iddialı ifadeler, sanıkları
kamuoyunda önceden suçlu konumuna yerleştirme gizil gücü taşımaktadır. Bu
durum, masumiyet karinesi açısından risk oluşturmaktadır.
Abartılı Sıfatlar
ve Metaforlar Yoluyla Algı Yönlendirme:
“Yüzyılın en büyük dosyası” veya “yolsuzluğun köklerini kazıyoruz” gibi
metaforlar ve mutlaklaştırıcı sıfatlar dosyanın önemini dramatize etmekte ve
kamuoyunda güçlü bir dikkat ve endişe algısı yaratmaktadır. Bu, toplumsal
algının yönlendirilmesi işlevini görmektedir.
Güç ve Meşruluk
Vurgusu: Savcının “tüm deliller elimizde” veya
“eminiz” gibi ifadeleri bilgi ve yetki üstünlüğünü vurgulamakta ve aynı zamanda
adaletin uygulanabilirliği ve soruşturmanın güvenilirliği konusunda kamuoyunda meşruluk
üretmektedir. Ancak bu tür söylemler, yargı bağımsızlığı açısından sorun alanı
yaratmaktadır.
Tekrar ve Ritmik
Vurgu ile Etkin İkna: Aynı kavramların
ve cümle yapıların yinelenmesi mesajın akılda kalmasını sağlamakta ve
kamuoyunda ikna edici bir güven duygusu yaratmaktadır. Bu durum, retoriğin etkisini
güçlendirmektedir.
Medya
Çerçevelemesi ve Toplumsal Algı:
Açıklamalar, medya aracılığıyla çerçevelendiğinde kamuoyunun tepkileri
şekillenmektedir. Medyanın seçici ve vurgulu sunumu, halkın dosya hakkındaki
algısını dramatize edebilmekte veya güven duygusunu pekiştirebilmektedir. Bu
etkileşim, yargı süreçleri ve toplumsal güven algısı üzerinde doğrudan bir
etkiye sahiptir.
Hukuksal ve Etik
Sınırların Bulanıklaşması: Başsavcının
söylemi, toplumsal algıyı yönlendirme işlevi nedeniyle yargı bağımsızlığı ve
masumiyet karinesi açısından tartışmalı alanlar yaratmaktadır. Savcının rolü
ile medyanın etkisi birleştiğinde hukuksal ve etik sınırlar bulanıklaşmakta ve
demokratik hukuk devleti ilkeleri açısından riskler ortaya çıkmaktadır.
Evrensel Hukuk
İlkeleri Açısından Değerlendirme
Başsavcının kamuya yönelik
açıklamaları uluslararası hukuk normları ve demokratik hukuk devletinin temel
ilkeleri bağlamında değerlendirilmelidir. Söylem çözümlemesinden elde edilen
bulgular başta masumiyet karinesi ve yargı bağımsızlığı olmak üzere evrensel hukuksal
ölçünlerle ilişkilendirildiğinde çeşitli risk alanları ortaya çıkmaktadır.
Masumiyet
Karinesi: Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar
Sözleşmesi’nin 14. maddesi ile güvence altına alınan masumiyet karinesi, bir
kişinin suçluluğunun ancak yargılama süreci tamamlandıktan sonra
belirlenebileceğini öngörmektedir. Başsavcının kesin ve iddialı ifadeleri,
sanıkları henüz tamamlanmamış bir yargılama süreci üzerinden kamuoyunda suçlu
konumuna yerleştirme gizil gücü taşımaktadır. Bu durum, masumiyet karinesinin
uluslararası ölçünler çerçevesinde çiğnenmesi riskini doğurmaktadır.
Adil Yargılanma
Hakkı ve Yargı Bağımsızlığı: Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi ve Birleşmiş Milletler belgeleri, adil
yargılanma hakkı ve bağımsız yargıyı güvence altına almaktadır. Savcının medya
önündeki açıklamaları soruşturma ve yargı süreçleri üzerinde algısal baskı
oluşturma gizil gücüne sahiptir. Bu durum, yargının tarafsız ve bağımsız
yürütülmesi ilkesine müdahale riski yaratmaktadır.
Hukuksal ve Etik
Sorumluluk: Evrensel hukuk
ilkeleri, savcıların kamuya dönük açıklamalarında etik ve hukuksal sorumluluk
taşımasını öngörmektedir. Açıklamalar, yargının tarafsızlığını veya
soruşturmanın gizliliğini tehlikeye atmamalıdır. Başsavcının kullandığı
metaforlar, abartılı sıfatlar ve kesin ifadeler, toplumsal algıyı yönlendirme
işlevi taşımakta ve etik sınırlar açısından tartışmalı bir durum yaratmaktadır.
Kamuoyu ve
Hukukun Üstünlüğü: Hukukun
üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesi kamuoyu baskısı ile yargı süreçlerinin
etkilenmemesini gerektirmektedir. Başsavcı söylemleri medya aracılığıyla geniş
kitlelere ulaştığında toplumsal baskı unsuru durumuna gelebilir ve hukukun
üstünlüğü açısından risk oluşturabilir.
Sonuç olarak, başsavcının kamuya
yönelik açıklamaları evrensel hukuk ilkeleri açısından değerlendirildiğinde
masumiyet karinesi, adil yargılanma hakkı, yargı bağımsızlığı ve hukukun
üstünlüğü açısından riskler ortaya koymaktadır. Bu bulgular, demokratik hukuk
devletlerinde savcıların medya karşısındaki söylemlerinin etik ve hukuksal ölçünlerle
uyumlu bir çerçevede sınırlandırılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Başsavcının
Söylemi ve Siyasal Tarafsızlığın Değerlendirmesi
Başsavcının basın toplantısında öne
çıkan unsurlar, kesin ve iddialı ifadeler, abartılı sıfatlar, metafor
kullanımı, güç ve meşruluk vurgusu ile yineleme ve ritmik yapı biçiminde
görülmektedir. Bu retorik araçlar, kamuoyunu yönlendirme ve soruşturmanın
önemini dramatize etme işlevi taşımaktadır. Bununla birlikte, konuşmada
doğrudan iktidar partisi lehine bir siyasal savunma veya parti çıkarını koruma
yönünde ifadeler bulunmamaktadır. Akademik olarak ifade edilirse, başsavcının
söylemi hukuksal ve etik sınırlar açısından tartışmalı olabilir. Çünkü
masumiyet karinesi ve yargı bağımsızlığı ilkeleri açısından riskler
üretmektedir. Ancak bu durum, söylemin doğrudan bir siyasal taraf savunusu
olarak nitelendirilmesini gerektirmemektedir. Dolayısıyla, açıklamalar hukuksal
riskler ve toplumsal algı etkisi bağlamında değerlendirilmeli, fakat akademik
olarak “iktidar partisi avukatlığı yaptığı” sonucuna ulaşmak için yeterli kanıt
bulunmamaktadır. Bu ayrım, demokratik hukuk devleti bakış açısından önemli bir
noktayı vurgulamaktadır: Savcıların medya önündeki söylemleri, tarafsızlık ve
hukukun üstünlüğü çerçevesinde sürekli olarak izlenmeli ve
sınırlandırılmalıdır.
GENEL
DEĞERLENDİRME, SONUÇ VE ÖNERİLER
Bu çalışmada, Başsavcının basın
toplantısı söylemi, retorik araçlar ve medya aracılığıyla kamuoyuna yansımaları
bağlamında incelenmiştir. Çözümleme sonuçları, başsavcı söylemlerinin masumiyet
karinesi, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü açısından riskler içerdiğini
göstermektedir. Kesin ve iddialı ifadeler, abartılı sıfatlar, metaforlar ve güç
vurgusu, toplumsal algıyı yönlendirme işlevi taşımakta ve medya aracılığıyla
yeniden çerçevelendiğinde kamuoyunun tepkilerini biçimlendirebilmektedir.
Evrensel hukuk ilkeleri açısından
değerlendirildiğinde, başsavcı söylemleri masumiyet karinesi ve adil yargılanma
hakkı ile çelişme riski taşımakta; yargı bağımsızlığının algısal olarak
zedelenmesine yol açabilmektedir. Bununla birlikte, çözümleme, doğrudan iktidar
partisi lehine bir siyasal savunma veya parti çıkarını koruma yönünde ifadeler
bulunmadığını göstermektedir. Bu durum, söylemin hukuksal ve etik riskler
taşımasına rağmen siyasal tarafsızlığı ihlal ettiği sonucunu desteklemez. Bu
bağlamda öneriler şunlardır:
Savcıların Medya ile
İlişkileri: Savcılar, medya
önünde yaptıkları açıklamalarda, hukuksal süreçlerin tarafsızlığı ve masumiyet
karinesi ilkelerini sürekli gözetmelidir. Kullanılan dil, metafor ve abartılı
ifadeler dikkatle seçilmeli, kamuoyunu yönlendirme riski en aza indirilmelidir.
Eğitim ve Ölçünler: Savcılar için medya iletişimi ve etik ölçünlere
ilişkin eğitim programları geliştirilmelidir. Evrensel hukuk normları ve
demokratik hukuk devleti ilkeleri doğrultusunda davranış ve açıklama
protokolleri oluşturulmalıdır.
Hukuksal ve Etik Denetim Mekanizmaları:
Savcıların kamuya dönük açıklamalarının etik ve hukuksal sınırlar açısından
değerlendirilmesini sağlayacak denetim mekanizmaları güçlendirilmelidir. Bu
mekanizmalar, yargı bağımsızlığını ve toplumsal güveni korumayı amaçlayan
kurumsal çerçevede işlevsel olmalıdır.
Sonuç olarak, başsavcıların medya
karşısındaki söylemleri, demokratik hukuk devleti standartları ve evrensel
hukuk ilkeleri çerçevesinde sürekli olarak izlenmeli, tarafsızlık ve hukukun
üstünlüğü ilkelerine uygun biçimde sınırlandırılmalıdır. Bu hem yargının meşruluğunu
hem de toplumsal güveni korumak açısından kritik öneme sahiptir.
Kaynakça
Birleşmiş Milletler. (1966).
International Covenant on Civil and Political Rights. United Nations.
Fairclough, N. (1995). Critical
discourse analysis: The critical study of language. Longman. 1405858222
Hakimler ve Savcılar Kurulu. (2022) Türk
Yargı Etiği Bildirgesi Kapsamında Sosyal Medya Kullanım Rehberi. https://www.hsk.gov.tr/turk-yargi-etigi-bildirgesi-kapsaminda-sosyal-medya-kullanim-rehberi
Kelsen, H. (2017). General theory of
law and state. Routledge. 9781351517980
Rosenberg, G. N. (2008). The hollow
hope: Can courts bring about social change? University of Chicago Press. 978-0-226-72671-7
Schröder, C. (2017). Prosecutorial
communication and the media: Ethical and legal boundaries. Journal of Criminal
Law, 81(3), 215–234. https://doi.org/10.1177/0022018317711111
The Council of Europe. (2003). Role of
the public prosecutor in a democratic society governed by the rule of law. Report.
Committee on Legal Affairs and Human Rights. https://assembly.coe.int/nw/xml/XRef/X2H-Xref-ViewHTML.asp?FileID=10149&lang=EN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder