Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

29 Eylül 2025 Pazartesi

 

ABRAHAM ANLAŞMALARI: İSRAİL, FİLİSTİN VE TÜRKİYE

 

Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış

 

 

Giriş

29 Eylül 2025 günü Beyaz Saray’da Trump–Netanyahu görüşmesi gerçekleşti. Bir hafta önce aynı yerde Trump-Erdoğan görüşmesi yapılmıştı. Görüşülen temel konulardan biri Filistin-İsrail savaşının sona erdirilmesi idi. Aynı günlerde Trump ile 8 Orta Doğu ülkesinin liderleri arasında Gazze konusunda bir başka önemli toplantı yapıldı. Bu görüşmelerde sık sık atıf yapılan kavramlardan biri ise “İbrahim Anlaşmaları” (Abraham Accords) oldu.

Bu noktada iki ayrı sürecin birbirine karıştırılmaması gerekir. Gazze Barış Planı, güncel bir girişim olup henüz olgunlaşma aşamasındadır ve tarafların tutumları da netleşmemiştir. Nitekim Hamas, ilk açıklamasında planın yazılı olarak kendilerine iletilmediğini belirtmiştir. Buna karşılık Abraham Anlaşmaları, 2020 yılında imzalanmıştır. İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasını öngören ve bugün hala bölgesel dengeleri etkileyen bir anlaşmalar dizisidir.

Bu yazının amacı, Abraham Anlaşmaları’nın ne olduğunu ve Türkiye’nin bu sürece bakışını açıklamaktır. Gazze Barış Planı ise ayrı bir çalışmada ele alınacaktır. Araştırma soruları ise şunlardır: Abraham Anlaşmaları nedir? Türkiye’nin bu anlaşmalara karşı izlediği siyasa nasıl bir gelişme izlemiştir?

Abraham Anlaşmaları Nedir?

Abraham Anlaşmaları 2020 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin arabuluculuğu ve özellikle Donald Trump yönetiminin öncülüğüyle imzalanan bir dizi normalleşme anlaşmasını ifade eder. Bu anlaşmalar, İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasını, ekonomik, ticari, güvenlik ve kültürel alanlarda iş birliğini hedefler.

İlk imzacı ülkeler (Eylül 2020) İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn olmuştur. Daha sonra Sudan (Ekim 2020 ilkesel olarak) ve Fas (Aralık 2020) anlaşmaya katılmışlardır. Anlaşmada ABD arabuluculuk yapmıştır. Özellikle Trump yönetimi ve Jared Kushner [1] önemli bir rol oynamıştır.

Abraham Anlaşmaları’nın amacı İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki uzun yıllardır süren diplomatik kopukluğu aşmak, bölgesel iş birliğini geliştirmek, İran’a karşı ortak bir cephe oluşturmak ve ekonomik-siyasi ilişkileri normalleştirmektir.

Öne çıkan maddeler ise karşılıklı büyükelçilik açılması ve diplomatik ilişkilerin yeniden kurulması, ticaret, teknoloji, turizm, sağlık ve güvenlik alanlarında iş birliği yapılması, Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’da ekonomik bütünleşmenin sağlanması ve Filistin sorununda tarafların “iki devletli çözüm” idealine bağlılıklarını ifade etmeleridir.  Ancak uygulamada pratikte son konu ikinci planda kalmıştır.

“Normalleşme” Kavramı

Abraham Anlaşmaları Arap kamuoyunda yalnızca diplomatik değil aynı zamanda ideolojik ve duygusal tartışmaların da odağı olmuştur. Bu kavram uzun süredir Filistin sorunu bağlamında olumsuz çağrışımlara sahiptir ve çoğu zaman “İsrail’in işgalini kabullenme” anlamına gelecek şekilde kullanılmaktadır. Dolayısıyla Arap dünyasında Abraham Anlaşmaları yalnızca devletlerarası diplomatik bir tercih olarak değil, aynı zamanda halkların kolektif hafızasında direnişin zayıflatılması ve “Filistin davasına ihanet” olarak algılanmıştır.

Eleştiriler

Filistin yönetimi ve birçok Arap ülkesi, bu anlaşmaları “Filistin davasına ihanet” olarak değerlendirmiştir. İsrail’in Batı Şeria’daki yerleşim politikalarında ciddi bir değişiklik olmaması, anlaşmaların Filistinliler açısından fayda getirmediği eleştirisini doğurmuştur. Buna karşın, anlaşmaların bölgede “yeni bir jeopolitik mimari” oluşturduğu görüşü de öne çıktı.

Jared Kushner’in Rolü

Trump yönetiminde anlaşmaların mimarı konumundaki Jared Kushner, süreci büyük ölçüde iş insanı mantığı ile yürütmüştür. Kushner, diplomasi deneyimi olmamasına karşın bölgesel düzenlemeleri ticari yatırım fırsatları, teknoloji transferi ve ekonomik kazançlar üzerinden kurgulamıştır. Bu yaklaşım, anlaşmaların kısa vadede “ekonomik fayda” sağlayabileceğini ortaya koysa da Filistin’in siyasal beklentilerini tümüyle dışladığı ve sorunu dar bir iş çıkarları çerçevesine hapsettiği için eleştirilmiştir. Dolayısıyla Kushner’in rolü, diplomatik başarı olarak sunulsa da aynı zamanda akraba kayırıcılığı (nepotizm), yüzeysel barış mühendisliği ve “sorunun kök nedenlerini göz ardı eden iş dünyası yaklaşımı” olarak da değerlendirilmiştir.

Filistin ve Arap Ligi’nin Tepkileri

Abraham Anlaşmaları, Filistin tarafında “ihanet” ve “sırtımızdan hançerlenme” söylemleriyle karşılandı. Filistin yönetimi, anlaşmaları Arap dünyasının 2002 Arap Barış Girişimine aykırı olarak değerlendirdi. Aynı doğrultuda Arap Ligi içinde de ilk etapta ciddi çekinceler gündeme geldi. Özellikle Filistin’in yalnızlığını derinleştirdiği gerekçesiyle yoğun eleştiriler yapıldı. Nitekim BM Genel Kurulu’nda da anlaşmalar tartışılmış ve birçok üye devlet bunların “kalıcı barışa değil, bölgesel kutuplaşmaya hizmet edeceğini” savunmuştur.

Yeni Jeopolitik Mimari Kavramı

Abraham Anlaşmaları yalnızca ikili diplomatik ilişkilerin normalleşmesi olarak değil, aynı zamanda Orta Doğu’da “yeni bir jeopolitik mimarinin” kurulması olarak da okunabilir. Bu mimari birkaç unsur etrafında şekillenmektedir. Birincisi İran karşıtı bloklaşmadır. Körfez ülkeleri ile İsrail arasındaki iş birliği, Tahran’ın bölgesel etkisine karşı stratejik bir denge oluşturmayı amaçlamaktadır. İkincisi, Doğu Akdeniz enerji diplomasisi sorunudur. İsrail’in enerji kaynaklarının Avrupa’ya aktarımı ve bölgesel boru hattı projeleri normalleşme üzerinden yeni fırsatlar yaratmıştır. Üçüncüsü, Türkiye’nin dışlanma kaygısıdır. Anlaşmalar, Ankara açısından yalnızca Filistin sorunu bağlamında değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki enerji ve güvenlik denklemlerinden dışlanma riski açısından da stratejik bir kırılma olarak algılanmıştır. Dördüncüsü, Türkiye’nin Mavi Vatan yaklaşımıdır. Ankara, anlaşmaları yalnızca Filistin sorunu değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz’de enerji denkleminden dışlanma riski bağlamında okumaktadır. “Mavi Vatan” doktrini çerçevesinde Türkiye hem kendi deniz yetki alanlarını hem de enerji hatlarındaki stratejik konumunu savunma refleksi geliştirmiş bulunmaktadır.

Gelişmeler

Biden yönetimi de bu anlaşmaları desteklemeye devam etti. Ancak daha az öncelik verdi. Suudi Arabistan’ın da katılımı uzun süredir tartışılıştır. Fakat Filistin sorunu ve güvenlik güvenceleri gibi koşullardan ötürü henüz gerçekleşmedi.

Türkiye’nin Abraham Anlaşmalarına Bakışı

İlk Tepkiler (2020)

Türkiye, özellikle BAE-İsrail anlaşmasını sert şekilde eleştirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, anlaşmayı “Filistin davasına ihanet” olarak nitelendirdi ve gerekirse BAE ile diplomatik ilişkilerin askıya alınabileceğini söyledi. Ankara, BAE’nin böyle bir adım atmasını, bölgedeki güç rekabeti (Doha–Ankara eksenine karşı Abu Dabi–Riyad ekseni) açısından da olumsuz değerlendirdi. Türkiye, Filistin’in izni ve çıkarı gözetilmeden atılan bu adımların meşruluğunu sorguladı.

Filistin Bağlamı

Türkiye, geleneksel olarak Filistin sorununda etkili ve korumacı bir tutum benimsediğinden anlaşmaları “Filistinlileri masadan dışlama girişimi” olarak gördü. İsrail ile normalleşmenin, Filistinliler için somut kazanım yaratmadığını, aksine İsrail’in elini güçlendirdiğini savundu.

Jeopolitik Yarışma

Türkiye, Abraham Anlaşmalarını ABD’nin bölgede kurmak istediği yeni “anti-İran” ve “anti-Türkiye” ekseni olarak yorumladı. Özellikle Doğu Akdeniz enerji projeleri ve BAE-Yunanistan yakınlaşması göz önüne alındığında bu anlaşmaların Türkiye’yi dışlamaya dönük bölgesel bir stratejinin parçası olduğu düşünüldü.

Zamanla Yumuşama

2021’den itibaren Türkiye, dış politikada BAE, İsrail, Mısır ve Suudi Arabistan ile normalleşme sürecine girdi. Bu bağlamda, Ankara artık anlaşmaları doğrudan hedef almaktan çok “Filistin haklarının korunması koşuluyla her ülke istediği gibi ilişki kurabilir” çizgisine kaydı. 2022’de BAE ile ilişkilerin hızla toparlanması Türkiye’nin Abraham Anlaşmaları konusundaki sert söylemlerini yumuşatmasına yol açtı. 2021 sonrası bölgesel konjonktürde Türkiye de normalleşme adımlarına yöneldi. BAE ile ilişkiler yeniden kuruldu. Abu Dabi’nin kurduğu Türkiye’de 10 milyar dolarlık yatırım fonu altyapı ve teknoloji projelerine yönlendirildi. Savunma sanayii alanında da iş birliği kapısı aralandı. İHA teknolojisi ve ortak üretim projeleri gündeme geldi. Bu süreçte Ankara, Abraham Anlaşmalarına yönelik sert söylemini yumuşatarak daha yararcı bir çizgiye kaydı.

Güncel Konum (2025)

Türkiye, anlaşmaları Filistin davasını zayıflatan bir gelişme olarak görmeye devam etse de kendi dış politik çıkarları doğrultusunda bu konuyu ikincil plana itti. Ankara, özellikle ABD-İsrail-Arap ekseni karşısında denge politikası yürütmeye çalışmaktadır. Bir yandan İsrail ve BAE ile ekonomik ve teknolojik iş birliği alanları açmaya çalışılırken, diğer yandan Filistin’in hamisi rolünü sürdürerek Arap dünyasında saygınlığını korumaya çaba sarfetmektedir. Bugün Türkiye, bir yandan İsrail ve BAE ile iş birliği olanaklarını ararken diğer yandan Filistin davasına sahip çıkan retoriğini sürdürmektedir. Bu ikili denge, Ankara’nın hem bölgesel dışlanmayı önleme hem de Arap kamuoyundaki meşruluğunu koruma arayışını yansıtmaktadır.

Özetlemek gerekirse, Türkiye, ilk başta çok sert tepki vermesine karşın, zaman içinde Abraham Anlaşmalarına karşı tavrını yararcı bir dengeye oturttu. Filistin sorununu dışlamayan, ama bölgesel yalnızlaşmayı da önlemek isteyen bir yaklaşım benimsenmiştir.

Neden Abraham İsmi?

“Abraham Anlaşmaları” adının seçilmesinin nedeni bölgedeki üç büyük İbrahimi dinin (Yahudilik, Hristiyanlık, İslam) ortak atası olarak kabul edilen Hz. İbrahim’e (Abraham) atıfta bulunmaktır. Yahudiler için Hz. İbrahim İshak’ın, Müslümanlar için ise İsmail’in atasıdır. Dolayısıyla Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’ın ortak köklerini simgeleştirir. Bu isim, İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki normalleşmenin sadece siyasal ve ekonomik değil, aynı zamanda kültürel ve dinsel bir yakınlaşma zemini olarak sunulmasına hizmet etmektedir. Trump yönetimi bu adı özellikle seçmiş ve anlaşmaların “bölgeyi barışa götüren tarihsel bir adım” olarak pazarlanması hedeflenmiştir. Siyasal açıdan İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki anlaşmanın “İbrahim’in torunlarını yeniden buluşturduğu” mesajı verilmek istenmiştir.

“Abraham Anlaşmaları” adlandırması, yalnızca teknik bir diplomatik tercih değil, aynı zamanda bir simgesel meşruluk stratejisidir. “İbrahim” figürü Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam için ortak bir ata kabul edildiğinden bu isim Batı kamuoyunda dinler arası diyalog ve barış çağrışımıyla olumlu bir algı üretmiştir. Aynı zamanda ABD’nin anlaşmaları küresel ölçekte daha “barışçıl” ve olumlu imajlı sunma arayışının da bir parçası olmuştur.

Bununla birlikte, isim seçiminin dışlayıcı bir yönü de vardır. Filistinliler sürece dahil edilmediği için, “Abraham” çerçevesi onlar açısından meşruluk yerine marjinalleşme anlamı taşımaktadır. Filistin kamuoyunda bu adlandırma dinsel bir ortak miras söylemi altında siyasal dışlanmayı gizleme aracı olarak algılanmış ve tepkileri artırmıştır.

Ancak eleştirmenler, ismin simgesel olduğunu ve gerçekte ise asıl nedenin ABD’nin jeopolitik çıkarlarının sağlanması ve İran karşıtı bloklaşmanın canlı ve güçlü tutulması vurgulamaktadırlar.

Genel Değerlendirme ve Sonuç

Abraham Anlaşmaları, İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasında diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmasını sağlayarak Orta Doğu jeopolitiğinde tarihsel bir kırılma yaratmıştır. Ancak bu kırılma, Filistin sorununu çözmekten çok, tarafların jeopolitik ve ekonomik çıkarlarını öne çıkaran bir düzenleme niteliği taşımaktadır. Anlaşmaların temel vaadi olan “iki devletli çözüm” söylemde kalmış, uygulamada ise İsrail’in yerleşim politikaları ve Filistin’in dışlanması sürecin ana eksikliklerini oluşturmuştur.

Türkiye açısından bakıldığında, Abraham Anlaşmaları ilk aşamada “Filistin davasına ihanet” olarak değerlendirilmiş, BAE-İsrail yakınlaşması sert bir retorikle eleştirilmiştir. Ancak 2021 sonrası dış siyasada girilen normalleşme süreci, Ankara’nın tutumunu daha yararcı bir çizgiye taşımıştır. Türkiye, bir yandan İsrail ve BAE ile ekonomik ve teknolojik iş birliği fırsatlarını ararken, diğer yandan Filistin’in hamisi rolünü sürdürerek Arap dünyasında meşruluğunu korumaya çalışmaktadır.

Sonuç olarak, Abraham Anlaşmaları hem bölgesel dengeleri dönüştüren hem de yeni bloklaşmaları tetikleyen bir süreçtir. Filistin sorunu çözülmedikçe, bu anlaşmaların kalıcı barış üretmesi olanaklı görünmemektedir. Türkiye’nin bu bağlamda izlediği siyasa, bölgesel yalnızlaşmayı önleme ile Filistin davasına bağlılık arasındaki dengeyi koruma çabası olarak özetlenebilir. Anlaşmaların geleceği, özellikle Suudi Arabistan’ın tutumu ve ABD’nin yeni yönetimlerinin izleyeceği siyasalarla doğrudan ilişkili olacaktır.



[1] Jared Kushner, Donald Trump’ın damadı ve başkanlık döneminde başdanışmanı olarak görev yaptı. Özellikle Orta Doğu politikaları ve Abraham Anlaşmaları sürecinde en etkili isimlerden biri kabul edilir.

Hiç yorum yok: