Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

25 Eylül 2025 Perşembe

 

Siyasal Partilerin Denetlenmesi ve Yargılanması: Türkiye Örneği ve Venedik Komisyonu Ölçünleri

 

 

Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış

 

 

GİRİŞ

Siyasal partiler, demokratik sistemlerin temel taşlarıdır; yalnızca örgütlenme aracı değil, aynı zamanda seçme ve seçilme hakkının kullanımını ve siyasal iktidarın adil, saydam seçimlerle belirlenmesini doğrudan etkileyen kurumlardır. Bu nedenle, partilerin denetlenmesi ve gerektiğinde yargılanması, hukukun üstünlüğü ve demokratik çoğulculuğun korunması açısından yaşamsal öneme sahiptir.

Türkiye’de siyasal partilerin denetlenmesi ve yargılanması süreci, Anayasa Mahkemesi (AYM), Sayıştay, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ve çeşitli hukuk ve ceza mahkemeleri arasında paylaştırılmış karmaşık bir yapıya sahiptir. Toplumun büyük kısmı, bu süreçlerin hangi hukuksal çerçevede yürütüldüğünü ve hangi kurumların hangi yetkiye sahip olduğunu tam olarak anlayamamaktadır. Özellikle partilerin tüzel kişilik olarak derneklerle eşitlenmesi ve asliye hukuk mahkemelerinin tek bir hakimin yetkisine bırakılması, anayasal güvence altındaki seçme ve seçilme hakkını ve demokratik çoğulculuğu doğrudan tehdit eden ciddi riskler yaratmaktadır.

Bu noktada, çağdaş uluslararası ölçütler ve özellikle Venedik Komisyonu’nun ölçünleri kritik bir referans sunmaktadır. Komisyon, partilerin kapatılmasının son çare olarak ve orantılı şekilde uygulanması, hukuksal süreçlerin saydam, öngörülebilir ve demokratik çoğulculukla uyumlu olması gerektiğini vurgulamaktadır. Türkiye bağlamında, bu ölçünler hem mevcut hukuksal karmaşayı anlamak hem de demokratik denetim mekanizmalarını çağdaş ölçütlerle değerlendirmek için zorunlu bir çerçeve oluşturmaktadır.

AMAÇ VE HEDEFLER

Amaç

Bu çalışma, Türkiye’de siyasal partilerin denetlenme ve yargılanma süreçlerini hukuksal ve kurumsal çerçevede incelemeyi, ortaya çıkan karmaşayı ve demokratik haklar üzerindeki etkilerini ortaya koymayı, aynı zamanda Venedik Komisyonu’nun uluslararası ölçünleri ışığında karşılaştırmalı bir değerlendirme yapmayı amaçlamaktadır.

Bu çalışma Türkiye’de siyasal partilerin denetlenmesi ve yargılanması süreçlerini hukuksal, kurumsal ve demokratik boyutlarıyla incelemek ve bu süreçlerde ortaya çıkan karmaşayı, demokratik haklar üzerindeki etkileri ile birlikte ortaya koymayı amaçlamaktadır. Ayrıca, çalışmada Venedik Komisyonu’nun çağdaş uluslararası ölçünleri referans alınarak Türkiye’deki uygulamaların bu ölçütlerle ne kadar uyumlu olduğu çözümlenecektir.

Hedefler

Türkiye’de siyasal partilerin denetim ve yargılama mekanizmalarının hukuksal dayanaklarını (Anayasa, Siyasal Partiler Kanunu, Medeni Kanun, Ceza Kanunu vb.) ayrıntılandırmak.

Anayasa Mahkemesi, Sayıştay, Yüksek Seçim Kurulu ve hukuk/ceza mahkemelerinin yetki ve görevlerini açıklayarak, kurumlar arası karmaşayı ortaya koymak.

Siyasal partilerin tüzel kişi olarak derneklerle eşitlenmesi ve bunun demokratik çoğulculuk üzerindeki olası etkilerini tartışmak.

Venedik Komisyonu’nun orantılılık, çoğulculuk ve saydamlık ilkelerini Türkiye bağlamında değerlendirmek.

Türkiye’deki hukuksal ve kurumsal uygulamaların demokratik haklara, özellikle seçme ve seçilme hakkına etkilerini çözümlemek.

Çalışma sonunda, Türkiye’de siyasal partilerin denetimi ve yargılanması süreçleri için çağdaş ve demokratik ölçütlere uygun öneriler sunmak.

ARAŞTIRMA SORULARI

Türkiye’de siyasal partilerin denetlenmesi ve yargılanması süreçleri hangi hukuksal ve kurumsal çerçevelere dayanıyor?

Anayasa Mahkemesi, Sayıştay, Yüksek Seçim Kurulu ve hukuk/ceza mahkemelerinin yetki ve sorumlulukları arasında ortaya çıkan karmaşa, demokratik işleyişi nasıl etkiliyor?

Siyasal partilerin tüzel kişiler olarak derneklerle eşitlenmesi, demokratik çoğulculuk ve seçme-seçilme hakkı açısından hangi riskleri yaratıyor?

Türkiye’de uygulanan denetim ve yargılama mekanizmaları, Venedik Komisyonu’nun çağdaş ölçünleriyle ne ölçüde uyumlu?

Türkiye’de siyasal partilerin denetlenmesi ve yargılanması süreçlerinde ortaya çıkan hukuksal karmaşa, demokratik hakların korunması ve parti içi çoğulculuk açısından hangi sorunları doğuruyor?

Bu sorunları aşmak için, Türkiye’de siyasal partilerin denetlenmesi ve yargılanması süreçlerinde uygulanabilecek çağdaş ve demokratik öneriler nelerdir?

YÖNTEM

Bu çalışmada, Türkiye’de siyasal partilerin denetlenmesi ve yargılanması süreçleri ile ilgili hukuksal ve kurumsal yapılar, nitel araştırma yöntemi çerçevesinde ele alınmıştır. Çalışmanın temel veri kaynakları şunlardır:

Birincil Hukuksal Kaynaklar: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Siyasal Partiler Kanunu ve ilgili mevzuat, Medeni Kanun ve Ceza Kanunu hükümleri, Anayasa Mahkemesi, Sayıştay ve Yüksek Seçim Kurulu kararları ve raporları

İkincil Kaynaklar: Akademik yayınlar, hukuk dergileri ve kitaplar, Venedik Komisyonu raporları ve uluslararası ölçünlerle ilgili yazın.

ÇÖZÜMLEME YÖNTEMİ

Belge çözümlemesi: Türkiye’deki hukuksal metinler ve mahkeme kararları içerik açısından incelenmiş, denetim ve yargılama süreçleri ayrıntılandırılmıştır.

Karşılaştırmalı çözümleme: Türkiye’deki uygulamalar, Venedik Komisyonu’nun çağdaş ölçünleri ve diğer demokratik ülkelerdeki örneklerle kıyaslanmıştır.

Eleştirel değerlendirme: Mevcut hukuksal ve kurumsal yapının demokratik çoğulculuk ve seçme-seçilme hakkı üzerindeki etkileri tartışılmıştır.

Bu yöntem sayesinde, hem Türkiye bağlamındaki hukuksal karmaşa ve uygulama sorunları ortaya konmuş hem de uluslararası ölçünlerle karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. Çalışma, çağdaş ve demokratik ölçütler doğrultusunda politika ve hukuksal öneriler geliştirmeyi amaçlamaktadır.

YAZIN TARAMASI

Siyasal partilerin denetlenmesi ve yargılanması, demokratik hukuk yazınında hem hukuksal çerçeve hem de demokratik çoğulculuk boyutları ile ele alınmaktadır. Türkiye özelinde yapılan çalışmalar, Anayasa Mahkemesi’nin partilerin kapatılması ve etkinliklerinin durdurulmasındaki rolünü ve hukuksal dayanaklarını ayrıntılı olarak incelemiştir (Tunç, 2018; Aydın, 2020). Tunç (2018), partilerin tüzel kişi statüsünün anayasal çerçevedeki rolünü ortaya koyarken, Aydın (2020) Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulamadaki eksikliklerini ve hukuksal karmaşayı vurgulamaktadır. Korkmaz (2021) ise, partilerin derneklerle eşitlenmesinin demokratik çoğulculuk ve seçme-seçilme hakkı açısından oluşturduğu riskleri tartışmış ve demokratik sistemin vazgeçilmez unsurlarının korunması gerektiğini göstermiştir.

Uluslararası yazında demokratik sistemlerde siyasal partilerin kapatılmasının yalnızca son çare olarak uygulanması gerektiği vurgulanmaktadır (Diamond, 2008; Lijphart, 1999). Schedler (2013) ise, partilerin demokratik işleyişin vazgeçilmez unsurları olduğunu ve hukuksal statülerin doğru sınıflandırılmasının önemini vurgulamaktadır. Bu bağlamda, partilerin tüzel kişi olarak derneklerle eşitlenmesi, yalnızca hukuksal değil, aynı zamanda demokratik bir sorun olarak öne çıkmaktadır.

Çağdaş ölçütler açısından, Venedik Komisyonu raporları, siyasal partilerin kapatılması ve etkinliklerinin kısıtlanmasının orantılılık, saydamlık ve hukuksal öngörülebilirlik ilkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerektiğini ortaya koymaktadır (Venice Commission, 2000; 2015). Komisyon, partilerin demokratik çoğulculuk ve seçme ve seçilme hakkı açısından korunması gerektiğini ve denetim mekanizmalarının yüksek yargı organları aracılığıyla yürütülmesinin önemini vurgulamaktadır.

Türkiye bağlamında yapılan çalışmalarda ise, HDP, DTP ve DEP örnekleri üzerinden hukuksal karmaşa ve demokratik haklar üzerindeki etkiler çözümlenmiştir. Bu çalışmalar, Türkiye’deki uygulamaların uluslararası ölçünlerle karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesine ve demokratik ölçütler çerçevesinde öneriler geliştirilmesine zemin sağlamaktadır.

KURAMSAL ÇERÇEVE

Siyasal partilerin denetlenmesi ve yargılanması, demokratik sistemlerin işleyişinde merkezi bir role sahiptir. Bu çerçevede kuramsal yazın üç temel boyutta incelenebilir: demokrasi ve partiler kuramı, demokratik çoğulculuk ve seçme-seçilme hakları, uluslararası ölçünler ve kurumsal çerçeve.

Demokrasi Teorisi ve Partiler Kuramı

Klasik demokrasi kuramcıları Lipset (1959), Sartori (1976) ve Lijphart (1999), siyasal partilerin demokratik sistemlerin vazgeçilmez unsurları olduğunu vurgulamaktadır. Sartori özellikle partilerin örgütlenme biçimi, kapatma koşulları ve çoğulculuk açısından önemini sistemli olarak çözümler. Bu yazın partilerin demokratik meşruluğunun temeli olarak işlev gördüğünü ve keyfi müdahalelerin demokratik sistemi zayıflatabileceğini göstermektedir.

Demokratik Çoğulculuk ve Seçme-Seçilme Hakları

Diamond (1999, 2008), Norris (2004) ve Schedler (2013) gibi kuramcılar, partilerin demokratik çoğulculuk ve seçme ve seçilme hakkı açısından korunması gerektiğini vurgular. Partilerin aşırı denetim veya hukuksal belirsizliklerle karşı karşıya bırakılması, demokratik sistemin işleyişini doğrudan tehlikeye atmaktadır. Bu bakış açısı, Türkiye’de partilerin tüzel kişilik olarak derneklerle eşitlenmesi ve asliye hukuk mahkemelerinin tek bir hakimin insafına bırakılması gibi uygulamaların demokratik risklerini kuramsal olarak destekler.

Uluslararası Ölçünler ve Venedik Komisyonu Bakış Açısı

Venedik Komisyonu (2000, 2015) raporları, partilerin kapatılması ve etkinliklerinin kısıtlanmasının orantılı, saydam ve hukuksal öngörülebilir olması gerektiğini ortaya koyar. Ayrıca, partilerin denetlenmesi süreçlerinin yüksek yargı organları aracılığıyla yürütülmesini ve demokratik çoğulculuk ile seçme ve seçilme hakkının korunmasını önerir. OSCE/ODIHR gibi diğer uluslararası kuruluşlar da benzer şekilde, partilerin demokratik işlevlerini ve siyasal katılımı koruyacak mekanizmaların önemini vurgulamaktadır.

Türkiye Bağlamı ve Kuramsal Bağlantılar

Türkiye’de siyasal partilerin denetlenmesi ve yargılanması süreci, AYM, Sayıştay, YSK ve çeşitli hukuk ve ceza mahkemeleri arasında dağıtılmış karmaşık bir yapıya sahiptir (Özdemir, 2017; Demir, 2019). Bu yapı, hukuksal ve kurumsal karmaşa yaratmakta ve demokratik çoğulculuk ile seçme ve seçilme hakkının etkili bir şekilde korunmasını zorlaştırmaktadır. Kuramsal bakış açıları Türkiye’deki uygulamaların uluslararası ölçünler ve çağdaş demokrasi ölçütleri ışığında değerlendirilmesini ve demokratik haklar üzerindeki etkilerinin çözümlenmesini gerekli kılmaktadır.

Bu dört boyutlu kuramsal çerçeve, çalışmanın ilerleyen bölümlerinde Türkiye’deki uygulamaları hem hukuksal ve kurumsal boyutta hem de uluslararası ve demokratik ölçünler ışığında çözümlemek için temel oluşturur.

Kişi Tanımı, Tüzel Kişilik ve Siyasal Partilerin Hukuksal Statüsü

Türk hukuk sisteminde “kişi” kavramı, Medeni Kanun (4721 sayılı Kanun) çerçevesinde iki ana kategoriye ayrılmaktadır: gerçek kişiler ve tüzel kişiler. Bu ayrım, siyasal partilerin hukuksal statüsünü ve denetlenme süreçlerini anlamak için temel bir çerçeve oluşturmaktadır.

Gerçek Kişiler: Gerçek kişiler, doğumla başlayan ve ölümle sona eren insanlar olarak tanımlanır (Medeni Kanun, Madde 8). Gerçek kişiler, hukuksal işlem kapasitesine sahip olup, medeni hakları kullanabilir, borç altına girebilir ve dava açabilirler. Bu kategori, bireylerin seçme ve seçilme hakları bağlamında demokrasi kuramları açısından da merkezi bir öneme sahiptir.

Tüzel Kişiler: Tüzel kişiler, kendi adlarına hak ve borç kazanabilen topluluklar olarak Medeni Kanun’da düzenlenmiştir (Madde 20 vd.). Dernekler, vakıflar ve şirketler tüzel kişiliğe sahip klasik örneklerdir. Tüzel kişiler, kendi adlarına dava açabilir ve dava edilebilir ve hak ve yükümlülükleri, tüzük ve kuruluş belgeleri ile belirlenir (Medeni Kanun, Madde 56). Özel şirketler de, kar amaçlı olmak üzere, kişilik sahibidirler.

Siyasal Partilerin Tüzel Kişilik Statüsü

Medeni Kanun, siyasal partilerden doğrudan söz etmez. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi içtihatları, partilerin tüzel kişi olarak kabul edilmesini sağlamıştır. Siyasal Partiler Kanunu (2820 sayılı Kanun) ise partilere kamu hukuku çerçevesinde özel bir tüzel kişi statüsü kazandırmaktadır:

Madde 2: Siyasal partiler, demokratik toplum düzenine katkıda bulunmak amacıyla tüzel kişi olarak kurulurlar.

Madde 3: Partilerin tüzükleri, Anayasa ve kanunlara uygun olarak hazırlanır; etkinlikleri bu çerçevede yürütülür.

Madde 105: Partilerin Anayasa ve kanunlara aykırı etkinlikleri tespit edildiğinde, Anayasa Mahkemesi’ne dava açılabilir.

Madde 106: Anayasa Mahkemesi, gerekli gördüğü takdirde partiyi kapatabilir.

Bu düzenleme, siyasal partilerin tüzel kişiliğinin demokratik işlevleri ve seçme-seçilme hakkını güvence altına alma açısından önemini ortaya koymaktadır.

SPK’nın kapsam başlıklı 2. maddesine göre “Bu Kanun, siyasal partilerin kurulmaları, örgütlenmeleri, etkinlikleri, görev, yetki ve sorumlulukları, mal edinimleri ile gelir ve giderleri, denetlenmeleri kapanma ve kapatılmalarıyla ilgili hükümleri kapsar”. Aynı Kanun’un 29/1. maddesine göre, “22 Kasım 1972 tarihli ve 1630 sayılı Dernekler Kanunu’nun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri, siyasal partilerin her kademedeki kongreleri için de uygulanır.”. 121’nci maddesinde ise; “Türk Kanunu Medenisi ile Dernekler Kanunu’nun ve dernekler hakkında uygulanan diğer kanunların bu kanuna aykırı olmayan hükümleri, siyasal partiler hakkında da uygulanır” hükümleri yer almaktadır.  5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 34’ncü maddesine göre, “…Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde aynı konuları düzenleyen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümlerine atıf yapılmış sayılır.”.

Bu atıflara göre, siyasal partilerle ilgili olarak 2820 sayılı Kanunda hüküm bulunmayan hallerde Dernekler Kanunu, onda da hüküm bulunmayan hallerde Medeni Kanununun SPK’ya aykırı olmayan hükümleri uygulanacaktır. SPK’da ifade edilen “parti kongresi” ile Dernekler Kanunu’nda ifade edilen “genel kurul” arasında benzerlik olsa da SPK’da parti kongrelerinin oluşumu, görev ve yetkileri ve kongrelerde yapılan seçimlerin yönetim ve denetimi dernek genel kurullarından farklı kurallara bağlanmıştır.

Tüzel Kişiler Arasındaki Hukuksal Uyuşmazlıklar ve Asliye Hukuk Mahkemeleri

Tüzel kişiler arasındaki hukuksal anlaşmazlık ve uyuşmazlıklar Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu (HMUK, 1086 sayılı Kanun) uyarınca asliye hukuk mahkemelerine intikal eder. Bu kapsamda siyasal partilerle ilgili tüzük ihlalleri, isim ve simge uyuşmazlıkları gibi uyuşmazlıklar da asliye hukuk mahkemelerinde görülür.

Ancak siyasal partilerin kamu hukuku bağlamında özel statüsü, bu tür uyuşmazlıkların yalnızca asliye hukuk mahkemesine bırakılmasını sınırlamakta, Anayasa Mahkemesi, Sayıştay ve Yüksek Seçim Kurulu gibi üst kurumsal denetim mekanizmalarını gerekli kılmaktadır. Tek bir hakimin yetkisine bırakılması ise demokratik çoğulculuk ve anayasal haklar açısından ciddi riskler yaratmaktadır.

Prof. Dr. Abdurrahman ErenCHP’nin 38. Olağan Büyük Kongresi’nin İptali Hakkında” başlıklı makalesinde şunları söylemektedir: “CHP’nin 38. Olağan Büyük Kongresi’nde CHP’nin genel merkez organları seçimi yapılmıştır. Kongrenin oluşumuna ilişkin bir itiraz söz konusu değildir. Kongre seçilmiş ve tabi üyelerden SPK’nın 14. maddesine uygun bir şekilde oluşmuştur. Bu nedenle Büyük Kongrenin kendisi yok sayılamaz. Ayrıca SPK’nın 14. maddesine uygun oluşan Büyük Kongrenin aynı maddede öngörülen toplantı ve karar yeter sayısına uygun almış olduğu bir karar da hukuken yok hükmünde kabul edilemez. 12 Delege hakkında seçimlere hile karıştırma suçundan dava açılmış olması, Kongrenin toplantı ve karar nisabına uygun aldığı merkez organları seçim kararının tümden yok sayılmasına neden olamaz. Kongrede alınan merkez organları seçim kararının sonuçlarına ilişkin itirazları hangi yargı kolunun inceleyeceği konusu tartışmalıdır. Yargıtay’ın yerleşik içtihadına göre, SPK’da açıkça düzenlenen konularda, Dernekler Kanunu ve Medeni Kanun Hükümleri uygulanamaz. Siyasal parti kongrelerine ilişkin konuların adli yargıda görülebilmesi, dava konusu edilen meselenin seçim kurullarının görevi dışında bir konu olmasına bağlıdır. Büyük Kongre merkez organları seçim kararının sonuçlarına itirazları inceleme yetkisi SPK’nın 21. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. SPK’nın 21. maddesinde, Kongre seçim işlemlerini yapma konusunda ilgili seçim kurulu yetkili kılınmış, seçim kurulunun kararına karşı iki gün içinde itiraz edilmesi ve kurulun aynı gün içinde kesin karar alması düzenlenmiştir. Bu kesin karara karşı itiraz yolu öngörülmemiştir. 298 sayılı Kanunun 130. maddesi kapsamında öngörülen olağanüstü itiraz süresi (7 gün) içinde de itiraz edilmemişse karar kesinleşmiştir. YSK’nın yerleşik içtihadına göre “seçim işlemleri nedeniyle seçimin iptali taleplerini olağanüstü itiraz yolu ile süresi içinde yazılı başvuru olması halinde incelenebileceğini, seçimin iptali taleplerinin tam kanunsuzluk yolu ile incelenmesinin mümkün olmadığına” karar vermiştir. YSK’nın bu yorumu esas alındığında CHP’nin 38. Olağan Genel Kurulunda alınan merkez karar organlarının seçimine ilişkin karara 7 günlük olağanüstü itiraz süresi içinde itiraz edilmediğinden YSK tam kanunsuzluk incelemesi de yapmayacaktır. Yukarıda ortaya konan gerekçeler etrafında 42. Asliye Hukuk Mahkemesinin, yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar vermesi gerektiği, itiraz süreleri içinde YSK’ya da başvuru yapılmadığına göre 38. CHP Olağan Kurultayı’nın tam kanunsuzluk kapsamında iptalinin de mümkün olmadığı söylenebilir.

Kurumsal ve Demokratik Önemi

Siyasal partilerin tüzel kişi olarak tanınması hem hukuksal hem de demokratik işlevlerini güvence altına alır. Dernekler ve vakıflarla karşılaştırıldığında, partilerin kamu hukuku bağlamında özel statüye sahip olduğu ve denetim süreçlerinin üst kurumlar aracılığıyla yürütülmesi gerektiği açıktır. Bu çerçeve, partilerin denetlenmesi ve yargılanması sürecinde ortaya çıkan hukuksal karmaşayı ve demokratik riskleri anlamak için temel oluşturur. Aşağıda çeşitli yargı içtihatlarından örnekler verilmektedir: AYM siyasal partilerin tüzel kişiliği ile ilgili bir kararında siyasal partilerin tüzel kişi olarak kabul edilmesi gerektiğine dair kararlar vermiştir. Bu kararlar, partilerin hukuksal statülerini ve yargı denetimini belirlemede önemlidir. Yine AYM siyasal partilerin dağılması ve tüzel kişiliğin sona ermesi yolunda karar vermiştir. Yargıtay, siyasal partilerin isim, amblem ve rumuzlarının kullanımı konusunda içtihatlar geliştirmiştir. Yargıtay, bir siyasal partinin disiplin kurulu kararına itiraz üzerine asliye hukuk mahkemesinin verdiği kararları incelemiştir. Örneğin, bir davada, parti üyelerinin disiplin kurulunun kararına karşı asliye hukuk mahkemesine başvurdukları ve mahkemenin davayı reddettiği görülmüştür. Yargıtay, siyasal parti kongrelerinin iptali ve kayyım atanması talepleriyle ilgili olarak asliye hukuk mahkemelerinin verdiği kararları değerlendirmiştir. Örneğin, bir davada, siyasal parti ilçe olağan kongresinin toplantıya çağrılması amacıyla kayyım heyeti tayini istemine ilişkin mahkeme kararı incelenmiştir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, bir siyasal partinin olağan büyük kongresinin iptali talebini incelemiştir. Örneğin, bir davada, parti tüzüğüne göre usulüne uygun olarak 16.01.2010 tarihinde yapılan olağan kongrede seçilen delegelerin salt çoğunluğunu teşkil eden 25 kongre delegesinin, parti yönetimi ve il yönetiminden noter kanalıyla seçim gündemli olağanüstü kongre yapılmasını talep etmelerine rağmen, aradan geçen 45 günlük sürede kongre delegelerinin toplantıya çağrılmadığı ve olağanüstü kongre yapılmasını sağlamak için mahkemeye başvurdukları bildirilmiştir. Bu durumda, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, davanın kabulüne karar vermiştir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, bir siyasal parti ilçe olağan kongresinin toplantıya çağrılması amacıyla kayyım heyeti tayini istemini incelemiştir. Örneğin, bir davada, parti ilçe olağan kongresinin toplantıya çağrılması amacıyla kayyım heyeti tayini istemine ilişkin mahkeme kararı verilmiştir. Uyuşmazlık ve hüküm, siyasal parti ilçe olağan kongresinin toplantıya çağrılması amacıyla kayyım heyeti tayini istemine ilişkin olup, inceleme görevi Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'ne aittir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 14.12.2012 Tarih 2012/13124 Esas 2012/14043 Kararında şöyle denilmektedir: “Asliye Hukuk Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü: Dava, parti il kongresinin iptali ve kayyım atanması istemine ilişkindir. ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesince, HMK.'nun 1-4. maddelerinde kongre iptalinin Sulh Hukuk Mahkemesinde görüleceğine dair hüküm bulunmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesi ise, davanın parti il başkanlığına kayyım atanmasına ilişkin olduğu, 2820 Sayılı Siyasal Partiler Kanununun 121. maddesi yollamasıyla, TMK 427/4, 397 ve 84/2 maddeleri uyarınca Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli olduğunu belirterek görevsizlik yönünde hüküm kurmuştur. 2820 Sayılı Siyasal Partiler Kanunu'nun 121/I. Maddesinde “Türk Kanunu Medenisi ile Dernekler Kanunu’nun ve dernekler hakkında uygulanan diğer kanunların bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri, siyasal partiler hakkında da uygulanır” hükmü yer almaktadır.”

Bu içtihatlar, partilerin tüzel kişiliklerinin korunması ve diğer partilerle karışmaması için belirli kurallar koymaktadır. Yargıtay, siyasal parti örgütlerinin hukuksal durumunu ve bu örgütlerin tüzel kişiliklerini inceleyen kararlar almıştır. Bu kararlar, parti içi yapının hukuksal çerçevesini belirlemektedir.

Mahkemeler ve Denetim Mekanizmaları

Siyasal partilerin tüzel kişi olarak etkinlik göstermesi ve demokratik işlevlerini yerine getirmesi, hukuk sisteminde çok katmanlı bir denetim ve yargılama mekanizmasını gerektirir. Bu bağlamda Türkiye’deki denetim sistemi hem asliye hukuk mahkemeleri hem de üst kurumsal denetim mekanizmaları aracılığıyla işlev göstermektedir.

Asliye Hukuk Mahkemeleri: Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu (HMUK, 1086 sayılı Kanun) çerçevesinde, tüzel kişiler arasında ortaya çıkan hukuk uyuşmazlıkları asliye hukuk mahkemelerinde görülür. Bu kapsamda siyasal partilerle ilgili uyuşmazlıklar, tüzük ihlalleri, isim ve simge uyuşmazlıkları gibi konuları kapsar.

Anayasa Mahkemesi (AYM): Anayasa Mahkemesi, siyasal partilerin Anayasa ve kanunlara aykırı etkinliklerini denetleme yetkisine sahiptir (2820 sayılı Kanun, Madde 105-106; Anayasa Madde 68-69). Partilerin Anayasa’ya aykırı etkinlikleri saptandığında AYM’ye dava açılabilir.  AYM, gerekli gördüğü takdirde partiyi kapatma yetkisine sahiptir. Bu mekanizma, partilerin demokratik çoğulculuk ve seçme ve seçilme hakları açısından korunmasını sağlar.

Sayıştay Denetimi: Siyasal partilerin mali işlemleri ve bağışları, Sayıştay tarafından denetlenir (2820 sayılı Kanun, Madde 84-95). Sayıştay denetimi, partilerin mali disiplinini ve saydamlığını sağlar. Mali raporlar, bağış ve harcama kayıtları düzenli olarak incelenir. İhlaller saptanırsa yasal yaptırımlar uygulanır.

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Denetimi: YSK, partilerin seçimlere katılımı ve aday gösterebilme yetkisi ile ilgili denetim yapar (298 sayılı Kanun, Seçim Kanunu). Seçim güvenliği, aday listelerinin uygunluğu ve seçim sürecinin adil işleyişi YSK tarafından denetlenir. Bu denetim, siyasal partilerin demokratik işlevlerini yerine getirebilmesi açısından yaşamsal öneme sahiptir.

Sonuç olarak belirtmek gerekirse, siyasal partilerin denetim ve yargılama mekanizmaları, çok katmanlı ve kurumsal bir yapı üzerinden yürütülmektedir. Asliye hukuk mahkemeleri, tüzel kişiler arasındaki temel hukuk uyuşmazlıklarını çözer. AYM, YSK ve Sayıştay ise partilerin kamu hukuku çerçevesindeki özel statüsünü korur ve demokratik işlevlerini güvence altına alır. Bu yapı, partilerin derneklerden farklı olarak, anayasal hak ve demokratik işlevler çerçevesinde özel bir hukuksal koruma mekanizmasına bağlı olduğunu gösterir.

ÇÖZÜMLEME

Türkiye’de Siyasal Partilerin Denetlenmesi ve Yargılanması Süreçleri

Türkiye’de siyasal partilerin denetlenmesi ve yargılanması, hukuksal ve kurumsal açıdan çok katmanlı bir çerçeveye dayanır. Bu çerçeve hem anayasal düzenleme hem de ilgili kanunlar, mahkeme içtihatları ve denetim mekanizmaları ile şekillenmektedir.

Anayasa (1982 Anayasası), siyasal partilerin kuruluş ve etkinliklerini düzenler. Madde 68, siyasal partilerin demokratik çoğulculuk ve kamu düzeni ilkelerine uygun olarak kurulmasını öngörür. Madde 69, partilerin mali denetimi ve Anayasa Mahkemesi tarafından denetimini düzenler ve partilerin Anayasa ve kanunlara aykırı etkinlikleri nedeniyle kapatılabileceğini belirtir.

Siyasal Partiler Kanunu (2820 sayılı Kanun), partilerin tüzel kişiliklerini ve denetim süreçlerini belirler. Madde 2, partilerin demokratik toplum düzenine katkıda bulunmak amacıyla tüzel kişi olarak kurulmasını öngörür. Madde 3, partilerin tüzüklerinin Anayasa ve kanunlara uygun olarak hazırlanmasını şart koşar. Madde 84-95, mali denetim yetkisini Sayıştay’a verir. Madde 105-106, Anayasa Mahkemesi’nin kapatma ve denetim yetkilerini düzenler.

Medeni Kanun (4721 sayılı Kanun), tüzel kişiler ve hukuksal statüleri ile ilgilidir. Siyasal partiler doğrudan Medeni Kanun’da düzenlenmemiştir, ancak içtihatlar partileri tüzel kişi olarak kabul etmektedir (Madde 20 ve 56). Tüzel kişiler arasındaki hukuksal uyuşmazlıklar, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu (HMUK, 1086 sayılı Kanun) çerçevesinde asliye hukuk mahkemelerine intikal eder.

Yetki Çakışması ve Hukuksal Karmaşa

Asliye hukuk mahkemeleri, tüzel kişiler arasındaki hukuk uyuşmazlıklarını çözerken, siyasal partileri dernekler gibi ele alır. Ancak partiler, Anayasa ile güvence altına alınan seçme ve seçilme haklarını doğrudan etkileyen demokratik kurumlardır. Bu durum, mahkemelerin kararlarının sadece hukuksal değil, aynı zamanda siyasal sonuçlar doğurmasına neden olur.

Anayasa Mahkemesi (AYM), partilerin Anayasa ve kanunlara uygunluğunu denetler ve gerektiğinde kapatma yetkisine sahiptir. AYM’nin yetkisi, asliye hukuk mahkemelerinin kararlarıyla çakışabilir. Örneğin bir mahkeme parti kongresini iptal ederken, AYM farklı bir değerlendirme yapabilir.

YSK, seçim sürecini ve aday listelerini denetler. Parti içi hukuksal uyuşmazlıklar nedeniyle YSK’nın kararları seçimlerin adil ve tarafsız yürütülmesini etkileyebilir.

Sayıştay, partilerin mali denetimini sağlar. Mali uyuşmazlıklar, mahkemelerde çözümlendiğinde seçim sürecinde gecikmeler veya tartışmalar yaratabilir.

Bu çakışmalar hem hukuksal belirsizlik hem de kurumsal karmaşa yaratır. Toplumun çoğu zaman fark edemediği bu durum demokratik sürecin saydamlığını ve güvenilirliğini zayıflatır.

Demokratik İşleyiş Üzerindeki Etkiler

Seçme ve seçilme hakkının doğrudan etkilenmesi: Mahkemelerin veya denetim organlarının parti içi kararlarıyla müdahale etmesi bireylerin seçim yoluyla temsil edilme hakkını etkileyebilir.

Parti içi örgütlenmenin ve demokratik çoğulculuğun zayıflaması: Tüzük ihlalleri veya kongre iptalleri gibi hukuksal süreçler partilerin demokratik işleyişini ve taban katılımını engelleyebilir.

Güven ve meşruluk kaybı: Yetki çakışmaları, kamuoyunda “hukukun siyasallaştığı” algısını güçlendirir ve demokratik süreçlere güveni azaltır.

Hukuksal karmaşa nedeniyle gecikmeler: Asliye hukuk, AYM, YSK ve Sayıştay kararlarının birbirini etkilemesi, seçim ve parti işleyiş süreçlerinde gecikmelere yol açabilir.

Sonuç olarak değerlendirmek gerekirse, yetki ve sorumlulukların net olmaması, Türkiye’de siyasal partilerin demokratik işleyişini doğrudan etkileyen bir hukuksal ve kurumsal kargaşa yaratmaktadır. Siyasal partiler, tüzel kişi olarak derneklerden farklı bir statüye sahiptir. Bu nedenle hukuk ve denetim mekanizmalarının, demokratik hakları ve seçim süreçlerini göz önünde bulundurarak düzenlenmesi gerekir. Kurumsal görev ve yetkilerin açık bir şekilde belirlenmesi, demokratik işleyişin saydamlığı, adilliği ve güvenilirliği için kritik öneme sahiptir.

Venedik Komisyonu Ölçünleri ve Türkiye’de Siyasal Partilerin Denetimi

Venedik Komisyonu, siyasal partilerin denetlenmesi ve kapatılmasına ilişkin bazı temel demokratik ölçütler belirlemiştir:

Demokratik çoğulculuğun korunması: Partilerin kapatılması veya etkinliklerinin kısıtlanması, demokratik çoğulculuk ilkesine aykırı olmamalıdır.

Orantılılık ilkesi: Yasal yaptırımlar, partinin ihlalinin ağırlığı ile orantılı olmalıdır. Küçük ihlaller için kapatma gibi ağır yaptırımlar uygulanmamalıdır.

Bağımsız yargı: Denetim ve yargılama süreçleri, siyasal etki ve baskılardan bağımsız bir yargı tarafından yürütülmelidir.

Saydamlık ve hukuksal güvenlik: Partiler, hangi eylemlerinin yasal ihlal oluşturacağını öngörebilmeli ve denetim süreçleri saydam olmalıdır.

Türkiye’nin Durumu

Türkiye’de siyasal partilerin denetlenmesi, anayasal, kanuni ve mahkeme temelli çok katmanlı bir sistemle yürütülmektedir. Ancak Venedik Komisyonu ölçütleriyle karşılaştırıldığında bazı uyumsuzluklar gözlemlenmektedir:

Derneklerle eşitleme: Partilerin tüzel kişiler olarak derneklerle eşitlenmesi, demokratik çoğulculuk ve seçme ve seçilme hakkı üzerinde risk yaratır. Bu, Venedik Komisyonu’nun çoğulculuk ve orantılılık ilkesiyle çelişir.

Yetki çakışmaları: Asliye hukuk mahkemeleri, AYM, Sayıştay ve YSK’nın yetkilerinin çakışması, bağımsızlık ve hukuksal güvenlik ilkelerini zayıflatabilir.

Orantısız yaptırımlar: İçtihatlarda görüldüğü üzere, tek bir mahkeme kararı parti etkinliklerini ciddi biçimde kısıtlayabilir. Bu durum, orantılılık ilkesine aykırıdır.

Karşılaştırmalı Değerlendirme

Avrupa ölçünleri: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Venedik Komisyonu raporları, parti kapatma davalarında sınırlı, orantılı ve demokratik çoğulculuğu gözeten uygulamalar öngörür.

Türkiye uygulaması: Mahkeme ve denetim organları arasındaki karmaşa, orantılılık ve demokratik güvenlik açısından riskler doğurur. Parti kapatma veya kongre iptalleri, seçim süreçlerini ve temsil hakkını doğrudan etkileyebilir.

GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Türkiye’de siyasal partilerin denetlenmesi ve yargılanması, anayasal ve kanuni çerçeveler ile çeşitli mahkemeler ve denetim organları aracılığıyla yürütülmektedir. Bu süreçler, demokratik çoğulculuk ve vatandaşların seçme ve seçilme hakkı açısından merkezi bir öneme sahiptir. Ancak, partilerin tüzel kişiler olarak derneklerle eşitlenmesi ve farklı kurumlar arasında ortaya çıkan yetki çakışmaları, demokratik hakların etkili bir şekilde korunmasını zorlaştırmaktadır.

Anayasa, siyasal partilerin kuruluş ve etkinliklerini açıkça düzenlemektedir. 1982 Anayasası’nın 68. maddesi partilerin demokratik çoğulculuk ve kamu düzeni ilkelerine uygun olarak kurulmasını öngörürken, 69. maddesi partilerin mali denetimini ve Anayasa Mahkemesi tarafından denetimini düzenlemekte, partilerin Anayasa ve kanunlara aykırı etkinlikleri nedeniyle kapatılabileceğini belirtmektedir. Siyasal Partiler Kanunu (2820 sayılı Kanun) partilerin tüzel kişiliklerini, tüzüklerini ve mali denetim süreçlerini, ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin kapatma yetkisini belirler. Öte yandan, Medeni Kanun ve Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu, partilerin tüzel kişi olarak kabulünü ve tüzel kişiler arasındaki hukuksal uyuşmazlıkların asliye hukuk mahkemelerine intikalini düzenlemektedir. Kurumsal çerçevede, asliye hukuk mahkemeleri tüzel kişiler arasındaki hukuk uyuşmazlıklarını çözer; bu kapsamda, parti içi kongre iptalleri veya kayyım tayini gibi konular yer alır. Anayasa Mahkemesi, partilerin Anayasa ve kanunlara uygunluğunu denetleyerek, gerektiğinde kapatma yetkisini kullanır. Yüksek Seçim Kurulu seçim süreçlerini ve aday listelerini denetlerken, Sayıştay partilerin mali tablolarını ve bağışlarını denetleyerek mali disiplin ve saydamlığı sağlar.

Ancak, farklı kurumlar arasındaki yetki çakışmaları ve partilerin derneklerle eşitlenmesi, demokratik haklar üzerinde belirgin riskler yaratmaktadır. Asliye hukuk mahkemelerinin parti içi süreçlere müdahalesi, partilerin demokratik işleyişini ve taban katılımını sınırlayabilir. Kongre iptalleri veya kayyım atamaları, bireylerin seçme ve seçilme hakkını doğrudan etkileyebilir. Ayrıca, mahkeme ve denetim organları arasındaki karmaşa, seçim süreçlerinde gecikmelere yol açmakta ve vatandaşların demokratik süreçlere güvenini zayıflatmaktadır.

Avrupa Konseyi (Council of Europe) Venedik Komisyonu’nun “Siyasal Partiler Alanında İyi Uygulama Kodu” (Code of Good Practice in the Field of Political Parties) belgesi, siyasal partilerin denetlenmesinde demokratik çoğulculuğun korunması, orantılılık, bağımsız yargı ve saydamlık gibi temel ölçütleri öngörmektedir. Türkiye’de uygulanan hukuksal ve kurumsal mekanizmalar, bu ölçütlerle karşılaştırıldığında bazı uyumsuzluklar göstermektedir. Özellikle partilerin derneklerle eşitlenmesi ve yetki karmaşası, demokratik çoğulculuk ve seçme-seçilme hakkı açısından riskler oluşturmaktadır. https://www.venice.coe.int/webforms/documents/?pdf=CDL-AD(2009)002-tur

Sonuç olarak, Türkiye’deki hukuksal ve kurumsal uygulamalar, siyasal partilerin demokratik işlevlerini ve seçme-seçilme hakkını etkileyen bir yapı ortaya koymaktadır. Partilerin tüzel kişiler olarak derneklerle eşitlenmesi, demokratik çoğulculuk ve seçim hakları üzerinde riskler yaratmakta, yetki çakışmaları hukuksal belirsizlik ve gecikmelere yol açmaktadır. Bu nedenle, siyasal partilerin hukuksal statüsü ayrıcalıklı ve korunmuş bir çerçeveye kavuşturulmalı, denetim ve yargılama süreçleri demokratik hakları güvence altına alacak biçimde yeniden düzenlenmelidir.

ÖNERİLER

Genel bir değerlendirme ve öneri olarak, Türkiye’de asliye hukuk mahkemelerinin ve Dernekler Kanunu’nun siyasal partilerin denetlenmesine ilişkin hükümleri tümüyle kaldırılmamalıdır. Bu yetkiler, partilerin hukuka uygunluğunu ve tüzüklerine sadakatini sağlama açısından önemli bir mekanizma sunmaktadır. Ancak, mevcut uygulamada siyasal müdahalelere zemin oluşturabilecek riskler bulunduğundan söz konusu yetkilerin kapsamının sınırlandırılması ve denetim süreçlerinin daha bağımsız organlara devredilmesi önerilmektedir. Bu yaklaşım hem hukuksal denetimi koruyacak hem de siyasal partilerin demokratik işleyişine yönelik müdahaleleri en aza indirecektir.

Bu bağlamda iyileştirme amaçlı öteki öneriler aşağıda belirtilmiştir:

Hukuksal Statünün Netleştirilmesi: Siyasal partiler, derneklerden farklı ve ayrıcalıklı bir tüzel kişilik statüsüne kavuşturulmalıdır. Bu ayrım, demokratik çoğulculuk ve seçme-seçilme hakkını doğrudan güvence altına alacaktır.

Yetki ve Sorumlulukların Açıklanması: Asliye hukuk mahkemeleri, Anayasa Mahkemesi, Sayıştay ve Yüksek Seçim Kurulu arasındaki yetki çakışmaları önlenmelidir. Her kurumun görev ve sınırları net biçimde tanımlanmalı, olası uyuşmazlıklar için önceden belirlenmiş bir çözüm mekanizması oluşturulmalıdır.

Orantılı Denetim Mekanizmaları: Parti kapatma, kongre iptali veya kayyım atama gibi yaptırımlar, ihlalin ağırlığı ile orantılı olmalıdır. Küçük veya teknik ihlaller için ağır yaptırımlar uygulanmamalıdır. Bu yaklaşım, Venedik Komisyonu’nun orantılılık ilkesine uygun olacaktır.

Bağımsız ve Tarafsız Yargı: Denetim ve yargılama süreçleri, siyasal etki ve baskılardan bağımsız olarak yürütülmelidir. Mahkeme kararları ve denetim süreçleri, demokratik çoğulculuğun korunmasını hedeflemelidir.

Saydamlık ve Hukuksal Güvenlik: Partiler, hangi eylemlerinin hukuksal ihlal oluşturacağını öngörebilmeli ve denetim süreçleri açık, anlaşılır ve öngörülebilir olmalıdır. Bu, vatandaşların demokratik haklarını kullanmasını güvence altına alır.

Uluslararası Ölçünlerin İçselleştirilmesi: Venedik Komisyonu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları, Türkiye’deki denetim ve yargılama süreçlerine yansıtılmalıdır. Bu sayede demokratik haklar ve seçim güvenliği güçlendirilmiş olur.

 


 

Kaynakça

 

Alpagut, B. T., (). Siyasal Partilerin Fesih Rejimi ve Siyasal Partiler Kanunu 108. Madde İptal Kararı Bağlamında Feshin kapatma Davasına Etkileri. Kırklareli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi. Yıl 2025, Cilt: 3 Sayı: 1, 101 - 127, 02.06.2025. https://doi.org/10.62124/kluhfd.1654945

Aydın, F. (2020). Anayasa Mahkemesi Kararları ve Siyasal Partiler. Ankara: Hukuk Akademisi Yayınları.

Demir, S. (2019). Tüzel Kişilik ve Siyasal Partiler. İstanbul: Demokrasi ve Hukuk Yayınları.

Diamond, L. (1999). Developing democracy: Toward consolidation. Johns Hopkins University Press.

Diamond, L. (2008). The Spirit of Democracy: The Struggle to Build Free Societies Throughout the World. New York: Times Books.

Eren, A. (2025). “CHP’nin 38. Olağan Büyük Kongresi’nin İptali Hakkında”. https://www.kanuniesasi.com/2025/07/03/chpnin-38-olagan-buyuk-kongresinin-iptali-hakkinda/

Korkmaz, E. (2021). Siyasal Partiler ve Demokratik Çoğulculuk. İstanbul: Siyaset Bilimi Yayınları.

Lijphart, A. (1999). Patterns of democracy: Government forms and performance in thirty-six countries. Yale University Press.

Lipset, S. M. (1959). Some social requisites of democracy: Economic development and political legitimacy. American Political Science Review, 53(1), 69–105.

Norris, P. (2004). Electoral engineering: Voting rules and political behavior. Cambridge University Press.

Özdemir, H. (2017). Türkiye’de Parti Kapatma Süreçleri ve Demokratik Riskler. İstanbul: Siyaset ve Hukuk Araştırmaları Yayınları.

Sartori, G. (1976). Parties and Party Systems: A Framework for Analysis. Cambridge University Press.

Schedler, A. (2013). The Politics of Uncertainty: Sustaining and Subverting Electoral Authoritarianism. Oxford: Oxford University Press.

Tunç, M. (2018). Türkiye’de Siyasal Partilerin Anayasal Denetimi. Ankara: Hukuk ve Demokrasi Yayınları.

Venice Commission. (2000). Code of Good Practice in the Field of Political Parties. Strasbourg: Council of Europe. https://www.venice.coe.int/webforms/documents/?pdf=CDL-AD(2009)002-tur

 

Hiç yorum yok: