Siyasal Partilerin Denetlenmesi ve
Yargılanması: Türkiye Örneği ve Venedik Komisyonu Ölçünleri
Prof. Dr. Firuz
Demir Yaşamış
GİRİŞ
Siyasal
partiler, demokratik sistemlerin temel taşlarıdır; yalnızca örgütlenme aracı
değil, aynı zamanda seçme ve seçilme hakkının kullanımını ve siyasal iktidarın
adil, saydam seçimlerle belirlenmesini doğrudan etkileyen kurumlardır. Bu
nedenle, partilerin denetlenmesi ve gerektiğinde yargılanması, hukukun
üstünlüğü ve demokratik çoğulculuğun korunması açısından yaşamsal öneme
sahiptir.
Türkiye’de
siyasal partilerin denetlenmesi ve yargılanması süreci, Anayasa Mahkemesi
(AYM), Sayıştay, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ve çeşitli hukuk ve ceza mahkemeleri
arasında paylaştırılmış karmaşık bir yapıya sahiptir. Toplumun büyük kısmı, bu
süreçlerin hangi hukuksal çerçevede yürütüldüğünü ve hangi kurumların hangi
yetkiye sahip olduğunu tam olarak anlayamamaktadır. Özellikle partilerin tüzel
kişilik olarak derneklerle eşitlenmesi ve asliye hukuk mahkemelerinin tek bir
hakimin yetkisine bırakılması, anayasal güvence altındaki seçme ve seçilme
hakkını ve demokratik çoğulculuğu doğrudan tehdit eden ciddi riskler
yaratmaktadır.
Bu noktada,
çağdaş uluslararası ölçütler ve özellikle Venedik Komisyonu’nun ölçünleri
kritik bir referans sunmaktadır. Komisyon, partilerin kapatılmasının son çare
olarak ve orantılı şekilde uygulanması, hukuksal süreçlerin saydam,
öngörülebilir ve demokratik çoğulculukla uyumlu olması gerektiğini
vurgulamaktadır. Türkiye bağlamında, bu ölçünler hem mevcut hukuksal karmaşayı
anlamak hem de demokratik denetim mekanizmalarını çağdaş ölçütlerle
değerlendirmek için zorunlu bir çerçeve oluşturmaktadır.
AMAÇ VE
HEDEFLER
Amaç
Bu çalışma,
Türkiye’de siyasal partilerin denetlenme ve yargılanma süreçlerini hukuksal ve
kurumsal çerçevede incelemeyi, ortaya çıkan karmaşayı ve demokratik haklar
üzerindeki etkilerini ortaya koymayı, aynı zamanda Venedik Komisyonu’nun
uluslararası ölçünleri ışığında karşılaştırmalı bir değerlendirme yapmayı
amaçlamaktadır.
Bu çalışma Türkiye’de
siyasal partilerin denetlenmesi ve yargılanması süreçlerini hukuksal, kurumsal
ve demokratik boyutlarıyla incelemek ve bu süreçlerde ortaya çıkan karmaşayı,
demokratik haklar üzerindeki etkileri ile birlikte ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Ayrıca, çalışmada Venedik Komisyonu’nun çağdaş uluslararası ölçünleri referans
alınarak Türkiye’deki uygulamaların bu ölçütlerle ne kadar uyumlu olduğu çözümlenecektir.
Hedefler
Türkiye’de siyasal partilerin denetim ve yargılama
mekanizmalarının hukuksal dayanaklarını (Anayasa, Siyasal Partiler Kanunu,
Medeni Kanun, Ceza Kanunu vb.) ayrıntılandırmak.
Anayasa Mahkemesi, Sayıştay, Yüksek Seçim Kurulu ve
hukuk/ceza mahkemelerinin yetki ve görevlerini açıklayarak, kurumlar arası
karmaşayı ortaya koymak.
Siyasal partilerin tüzel kişi olarak derneklerle eşitlenmesi
ve bunun demokratik çoğulculuk üzerindeki olası etkilerini tartışmak.
Venedik Komisyonu’nun orantılılık, çoğulculuk ve saydamlık
ilkelerini Türkiye bağlamında değerlendirmek.
Türkiye’deki hukuksal ve kurumsal uygulamaların demokratik
haklara, özellikle seçme ve seçilme hakkına etkilerini çözümlemek.
Çalışma sonunda, Türkiye’de siyasal partilerin denetimi ve
yargılanması süreçleri için çağdaş ve demokratik ölçütlere uygun öneriler
sunmak.
ARAŞTIRMA
SORULARI
Türkiye’de siyasal partilerin denetlenmesi ve yargılanması
süreçleri hangi hukuksal ve kurumsal çerçevelere dayanıyor?
Anayasa Mahkemesi, Sayıştay, Yüksek Seçim Kurulu ve
hukuk/ceza mahkemelerinin yetki ve sorumlulukları arasında ortaya çıkan
karmaşa, demokratik işleyişi nasıl etkiliyor?
Siyasal partilerin tüzel kişiler olarak derneklerle
eşitlenmesi, demokratik çoğulculuk ve seçme-seçilme hakkı açısından hangi
riskleri yaratıyor?
Türkiye’de uygulanan denetim ve yargılama mekanizmaları,
Venedik Komisyonu’nun çağdaş ölçünleriyle ne ölçüde uyumlu?
Türkiye’de siyasal partilerin denetlenmesi ve yargılanması
süreçlerinde ortaya çıkan hukuksal karmaşa, demokratik hakların korunması ve
parti içi çoğulculuk açısından hangi sorunları doğuruyor?
Bu sorunları aşmak için, Türkiye’de siyasal partilerin
denetlenmesi ve yargılanması süreçlerinde uygulanabilecek çağdaş ve demokratik
öneriler nelerdir?
YÖNTEM
Bu
çalışmada, Türkiye’de siyasal partilerin denetlenmesi ve yargılanması süreçleri
ile ilgili hukuksal ve kurumsal yapılar, nitel araştırma yöntemi çerçevesinde
ele alınmıştır. Çalışmanın temel veri kaynakları şunlardır:
Birincil Hukuksal
Kaynaklar: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Siyasal
Partiler Kanunu ve ilgili mevzuat, Medeni Kanun ve Ceza Kanunu hükümleri, Anayasa
Mahkemesi, Sayıştay ve Yüksek Seçim Kurulu kararları ve raporları
İkincil
Kaynaklar: Akademik yayınlar, hukuk dergileri ve
kitaplar, Venedik Komisyonu raporları ve uluslararası ölçünlerle ilgili yazın.
ÇÖZÜMLEME
YÖNTEMİ
Belge çözümlemesi: Türkiye’deki hukuksal metinler ve
mahkeme kararları içerik açısından incelenmiş, denetim ve yargılama süreçleri ayrıntılandırılmıştır.
Karşılaştırmalı
çözümleme:
Türkiye’deki uygulamalar, Venedik Komisyonu’nun çağdaş ölçünleri ve diğer
demokratik ülkelerdeki örneklerle kıyaslanmıştır.
Eleştirel
değerlendirme:
Mevcut hukuksal ve kurumsal yapının demokratik çoğulculuk ve seçme-seçilme
hakkı üzerindeki etkileri tartışılmıştır.
Bu yöntem
sayesinde, hem Türkiye bağlamındaki hukuksal karmaşa ve uygulama sorunları
ortaya konmuş hem de uluslararası ölçünlerle karşılaştırmalı olarak
değerlendirilmiştir. Çalışma, çağdaş ve demokratik ölçütler doğrultusunda
politika ve hukuksal öneriler geliştirmeyi amaçlamaktadır.
YAZIN
TARAMASI
Siyasal
partilerin denetlenmesi ve yargılanması, demokratik hukuk yazınında hem hukuksal
çerçeve hem de demokratik çoğulculuk boyutları ile ele alınmaktadır. Türkiye
özelinde yapılan çalışmalar, Anayasa Mahkemesi’nin partilerin kapatılması ve etkinliklerinin
durdurulmasındaki rolünü ve hukuksal dayanaklarını ayrıntılı olarak
incelemiştir (Tunç, 2018; Aydın, 2020). Tunç (2018), partilerin tüzel kişi
statüsünün anayasal çerçevedeki rolünü ortaya koyarken, Aydın (2020) Anayasa
Mahkemesi kararlarının uygulamadaki eksikliklerini ve hukuksal karmaşayı
vurgulamaktadır. Korkmaz (2021) ise, partilerin derneklerle eşitlenmesinin
demokratik çoğulculuk ve seçme-seçilme hakkı açısından oluşturduğu riskleri
tartışmış ve demokratik sistemin vazgeçilmez unsurlarının korunması gerektiğini
göstermiştir.
Uluslararası
yazında demokratik sistemlerde siyasal partilerin kapatılmasının yalnızca son
çare olarak uygulanması gerektiği vurgulanmaktadır (Diamond, 2008; Lijphart, 1999).
Schedler (2013) ise, partilerin demokratik işleyişin vazgeçilmez unsurları
olduğunu ve hukuksal statülerin doğru sınıflandırılmasının önemini
vurgulamaktadır. Bu bağlamda, partilerin tüzel kişi olarak derneklerle
eşitlenmesi, yalnızca hukuksal değil, aynı zamanda demokratik bir sorun olarak
öne çıkmaktadır.
Çağdaş
ölçütler açısından, Venedik Komisyonu raporları, siyasal partilerin kapatılması
ve etkinliklerinin kısıtlanmasının orantılılık, saydamlık ve hukuksal
öngörülebilirlik ilkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerektiğini ortaya
koymaktadır (Venice Commission, 2000; 2015). Komisyon, partilerin demokratik
çoğulculuk ve seçme ve seçilme hakkı açısından korunması gerektiğini ve denetim
mekanizmalarının yüksek yargı organları aracılığıyla yürütülmesinin önemini
vurgulamaktadır.
Türkiye
bağlamında yapılan çalışmalarda ise, HDP, DTP ve DEP örnekleri üzerinden hukuksal
karmaşa ve demokratik haklar üzerindeki etkiler çözümlenmiştir. Bu çalışmalar,
Türkiye’deki uygulamaların uluslararası ölçünlerle karşılaştırmalı olarak
değerlendirilmesine ve demokratik ölçütler çerçevesinde öneriler
geliştirilmesine zemin sağlamaktadır.
KURAMSAL
ÇERÇEVE
Siyasal
partilerin denetlenmesi ve yargılanması, demokratik sistemlerin işleyişinde
merkezi bir role sahiptir. Bu çerçevede kuramsal yazın üç temel boyutta
incelenebilir: demokrasi ve partiler kuramı, demokratik çoğulculuk ve
seçme-seçilme hakları, uluslararası ölçünler ve kurumsal çerçeve.
Demokrasi
Teorisi ve Partiler Kuramı
Klasik
demokrasi kuramcıları Lipset (1959), Sartori (1976) ve Lijphart (1999), siyasal
partilerin demokratik sistemlerin vazgeçilmez unsurları olduğunu
vurgulamaktadır. Sartori özellikle partilerin örgütlenme biçimi, kapatma
koşulları ve çoğulculuk açısından önemini sistemli olarak çözümler. Bu yazın
partilerin demokratik meşruluğunun temeli olarak işlev gördüğünü ve keyfi
müdahalelerin demokratik sistemi zayıflatabileceğini göstermektedir.
Demokratik
Çoğulculuk ve Seçme-Seçilme Hakları
Diamond
(1999, 2008), Norris (2004) ve Schedler (2013) gibi kuramcılar, partilerin
demokratik çoğulculuk ve seçme ve seçilme hakkı açısından korunması gerektiğini
vurgular. Partilerin aşırı denetim veya hukuksal belirsizliklerle karşı karşıya
bırakılması, demokratik sistemin işleyişini doğrudan tehlikeye atmaktadır. Bu bakış
açısı, Türkiye’de partilerin tüzel kişilik olarak derneklerle eşitlenmesi ve
asliye hukuk mahkemelerinin tek bir hakimin insafına bırakılması gibi
uygulamaların demokratik risklerini kuramsal olarak destekler.
Uluslararası
Ölçünler ve Venedik Komisyonu Bakış Açısı
Venedik
Komisyonu (2000, 2015) raporları, partilerin kapatılması ve etkinliklerinin
kısıtlanmasının orantılı, saydam ve hukuksal öngörülebilir olması gerektiğini
ortaya koyar. Ayrıca, partilerin denetlenmesi süreçlerinin yüksek yargı
organları aracılığıyla yürütülmesini ve demokratik çoğulculuk ile seçme ve seçilme
hakkının korunmasını önerir. OSCE/ODIHR gibi diğer uluslararası kuruluşlar da
benzer şekilde, partilerin demokratik işlevlerini ve siyasal katılımı koruyacak
mekanizmaların önemini vurgulamaktadır.
Türkiye
Bağlamı ve Kuramsal Bağlantılar
Türkiye’de
siyasal partilerin denetlenmesi ve yargılanması süreci, AYM, Sayıştay, YSK ve
çeşitli hukuk ve ceza mahkemeleri arasında dağıtılmış karmaşık bir yapıya
sahiptir (Özdemir, 2017; Demir, 2019). Bu yapı, hukuksal ve kurumsal karmaşa
yaratmakta ve demokratik çoğulculuk ile seçme ve seçilme hakkının etkili bir
şekilde korunmasını zorlaştırmaktadır. Kuramsal bakış açıları Türkiye’deki
uygulamaların uluslararası ölçünler ve çağdaş demokrasi ölçütleri ışığında
değerlendirilmesini ve demokratik haklar üzerindeki etkilerinin çözümlenmesini
gerekli kılmaktadır.
Bu dört
boyutlu kuramsal çerçeve, çalışmanın ilerleyen bölümlerinde Türkiye’deki
uygulamaları hem hukuksal ve kurumsal boyutta hem de uluslararası ve demokratik
ölçünler ışığında çözümlemek için temel oluşturur.
Kişi
Tanımı, Tüzel Kişilik ve Siyasal Partilerin Hukuksal Statüsü
Türk hukuk
sisteminde “kişi” kavramı, Medeni Kanun (4721 sayılı Kanun) çerçevesinde iki
ana kategoriye ayrılmaktadır: gerçek kişiler ve tüzel kişiler. Bu ayrım,
siyasal partilerin hukuksal statüsünü ve denetlenme süreçlerini anlamak için
temel bir çerçeve oluşturmaktadır.
Gerçek
Kişiler: Gerçek
kişiler, doğumla başlayan ve ölümle sona eren insanlar olarak tanımlanır
(Medeni Kanun, Madde 8). Gerçek kişiler, hukuksal işlem kapasitesine sahip
olup, medeni hakları kullanabilir, borç altına girebilir ve dava açabilirler.
Bu kategori, bireylerin seçme ve seçilme hakları bağlamında demokrasi kuramları
açısından da merkezi bir öneme sahiptir.
Tüzel
Kişiler: Tüzel
kişiler, kendi adlarına hak ve borç kazanabilen topluluklar olarak Medeni
Kanun’da düzenlenmiştir (Madde 20 vd.). Dernekler, vakıflar ve şirketler tüzel
kişiliğe sahip klasik örneklerdir. Tüzel kişiler, kendi adlarına dava açabilir
ve dava edilebilir ve hak ve yükümlülükleri, tüzük ve kuruluş belgeleri ile
belirlenir (Medeni Kanun, Madde 56). Özel şirketler de, kar amaçlı olmak üzere,
kişilik sahibidirler.
Siyasal
Partilerin Tüzel Kişilik Statüsü
Medeni
Kanun, siyasal partilerden doğrudan söz etmez. Bununla birlikte Anayasa
Mahkemesi içtihatları, partilerin tüzel kişi olarak kabul edilmesini
sağlamıştır. Siyasal Partiler Kanunu (2820 sayılı Kanun) ise partilere kamu
hukuku çerçevesinde özel bir tüzel kişi statüsü kazandırmaktadır:
Madde 2: Siyasal
partiler, demokratik toplum düzenine katkıda bulunmak amacıyla tüzel kişi
olarak kurulurlar.
Madde 3:
Partilerin tüzükleri, Anayasa ve kanunlara uygun olarak hazırlanır; etkinlikleri
bu çerçevede yürütülür.
Madde 105:
Partilerin Anayasa ve kanunlara aykırı etkinlikleri tespit edildiğinde, Anayasa
Mahkemesi’ne dava açılabilir.
Madde 106:
Anayasa Mahkemesi, gerekli gördüğü takdirde partiyi kapatabilir.
Bu
düzenleme, siyasal partilerin tüzel kişiliğinin demokratik işlevleri ve
seçme-seçilme hakkını güvence altına alma açısından önemini ortaya koymaktadır.
SPK’nın
kapsam başlıklı 2. maddesine göre “Bu Kanun, siyasal partilerin kurulmaları, örgütlenmeleri,
etkinlikleri, görev, yetki ve sorumlulukları, mal edinimleri ile gelir ve
giderleri, denetlenmeleri kapanma ve kapatılmalarıyla ilgili hükümleri kapsar”.
Aynı Kanun’un 29/1. maddesine göre, “22 Kasım 1972 tarihli ve 1630 sayılı Dernekler
Kanunu’nun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri, siyasal partilerin her
kademedeki kongreleri için de uygulanır.”. 121’nci maddesinde ise; “Türk Kanunu
Medenisi ile Dernekler Kanunu’nun ve dernekler hakkında uygulanan diğer
kanunların bu kanuna aykırı olmayan hükümleri, siyasal partiler hakkında da
uygulanır” hükümleri yer almaktadır.
5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 34’ncü maddesine göre, “…Bu Kanunda
hüküm bulunmayan hallerde aynı konuları düzenleyen 4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu’nun ilgili hükümlerine atıf yapılmış sayılır.”.
Bu atıflara
göre, siyasal partilerle ilgili olarak 2820 sayılı Kanunda hüküm bulunmayan
hallerde Dernekler Kanunu, onda da hüküm bulunmayan hallerde Medeni Kanununun
SPK’ya aykırı olmayan hükümleri uygulanacaktır. SPK’da ifade edilen “parti
kongresi” ile Dernekler Kanunu’nda ifade edilen “genel kurul” arasında
benzerlik olsa da SPK’da parti kongrelerinin oluşumu, görev ve yetkileri ve
kongrelerde yapılan seçimlerin yönetim ve denetimi dernek genel kurullarından
farklı kurallara bağlanmıştır.
Tüzel
Kişiler Arasındaki Hukuksal Uyuşmazlıklar ve Asliye Hukuk Mahkemeleri
Tüzel
kişiler arasındaki hukuksal anlaşmazlık ve uyuşmazlıklar Hukuk Muhakemeleri
Usulü Kanunu (HMUK, 1086 sayılı Kanun) uyarınca asliye hukuk mahkemelerine
intikal eder. Bu kapsamda siyasal partilerle ilgili tüzük ihlalleri, isim ve
simge uyuşmazlıkları gibi uyuşmazlıklar da asliye hukuk mahkemelerinde görülür.
Ancak
siyasal partilerin kamu hukuku bağlamında özel statüsü, bu tür uyuşmazlıkların
yalnızca asliye hukuk mahkemesine bırakılmasını sınırlamakta, Anayasa
Mahkemesi, Sayıştay ve Yüksek Seçim Kurulu gibi üst kurumsal denetim
mekanizmalarını gerekli kılmaktadır. Tek bir hakimin yetkisine bırakılması ise
demokratik çoğulculuk ve anayasal haklar açısından ciddi riskler yaratmaktadır.
Prof. Dr. Abdurrahman Eren “CHP’nin 38. Olağan Büyük Kongresi’nin İptali Hakkında” başlıklı makalesinde şunları söylemektedir:
“CHP’nin 38. Olağan Büyük Kongresi’nde CHP’nin genel merkez organları seçimi
yapılmıştır. Kongrenin oluşumuna ilişkin bir itiraz söz konusu değildir. Kongre
seçilmiş ve tabi üyelerden SPK’nın 14. maddesine uygun bir şekilde oluşmuştur.
Bu nedenle Büyük Kongrenin kendisi yok sayılamaz. Ayrıca SPK’nın 14. maddesine
uygun oluşan Büyük Kongrenin aynı maddede öngörülen toplantı ve karar yeter
sayısına uygun almış olduğu bir karar da hukuken yok hükmünde kabul edilemez.
12 Delege hakkında seçimlere hile karıştırma suçundan dava açılmış olması,
Kongrenin toplantı ve karar nisabına uygun aldığı merkez organları seçim
kararının tümden yok sayılmasına neden olamaz. Kongrede alınan merkez organları
seçim kararının sonuçlarına ilişkin itirazları hangi yargı kolunun inceleyeceği
konusu tartışmalıdır. Yargıtay’ın yerleşik içtihadına göre, SPK’da açıkça
düzenlenen konularda, Dernekler Kanunu ve Medeni Kanun Hükümleri uygulanamaz. Siyasal
parti kongrelerine ilişkin konuların adli yargıda görülebilmesi, dava konusu
edilen meselenin seçim kurullarının görevi dışında bir konu olmasına bağlıdır.
Büyük Kongre merkez organları seçim kararının sonuçlarına itirazları inceleme
yetkisi SPK’nın 21. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. SPK’nın 21. maddesinde,
Kongre seçim işlemlerini yapma konusunda ilgili seçim kurulu yetkili kılınmış,
seçim kurulunun kararına karşı iki gün içinde itiraz edilmesi ve kurulun aynı
gün içinde kesin karar alması düzenlenmiştir. Bu kesin karara karşı itiraz yolu
öngörülmemiştir. 298 sayılı Kanunun 130. maddesi kapsamında öngörülen
olağanüstü itiraz süresi (7 gün) içinde de itiraz edilmemişse karar
kesinleşmiştir. YSK’nın yerleşik içtihadına göre “seçim işlemleri nedeniyle
seçimin iptali taleplerini olağanüstü itiraz yolu ile süresi içinde yazılı
başvuru olması halinde incelenebileceğini, seçimin iptali taleplerinin tam
kanunsuzluk yolu ile incelenmesinin mümkün olmadığına” karar vermiştir. YSK’nın
bu yorumu esas alındığında CHP’nin 38. Olağan Genel Kurulunda alınan merkez
karar organlarının seçimine ilişkin karara 7 günlük olağanüstü itiraz süresi
içinde itiraz edilmediğinden YSK tam kanunsuzluk incelemesi de yapmayacaktır. Yukarıda
ortaya konan gerekçeler etrafında 42. Asliye Hukuk Mahkemesinin, yargı yolu
bakımından mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar
vermesi gerektiği, itiraz süreleri içinde YSK’ya da başvuru yapılmadığına göre
38. CHP Olağan Kurultayı’nın tam kanunsuzluk kapsamında iptalinin de mümkün
olmadığı söylenebilir.
Kurumsal
ve Demokratik Önemi
Siyasal
partilerin tüzel kişi olarak tanınması hem hukuksal hem de demokratik
işlevlerini güvence altına alır. Dernekler ve vakıflarla karşılaştırıldığında,
partilerin kamu hukuku bağlamında özel statüye sahip olduğu ve denetim
süreçlerinin üst kurumlar aracılığıyla yürütülmesi gerektiği açıktır. Bu
çerçeve, partilerin denetlenmesi ve yargılanması sürecinde ortaya çıkan hukuksal
karmaşayı ve demokratik riskleri anlamak için temel oluşturur. Aşağıda çeşitli
yargı içtihatlarından örnekler verilmektedir: AYM siyasal partilerin tüzel kişiliği
ile ilgili bir kararında siyasal partilerin tüzel kişi olarak kabul edilmesi
gerektiğine dair kararlar vermiştir. Bu kararlar, partilerin hukuksal
statülerini ve yargı denetimini belirlemede önemlidir. Yine AYM siyasal partilerin
dağılması ve tüzel kişiliğin sona ermesi yolunda karar vermiştir. Yargıtay, siyasal
partilerin isim, amblem ve rumuzlarının kullanımı konusunda içtihatlar
geliştirmiştir. Yargıtay, bir siyasal partinin disiplin kurulu kararına itiraz
üzerine asliye hukuk mahkemesinin verdiği kararları incelemiştir. Örneğin, bir
davada, parti üyelerinin disiplin kurulunun kararına karşı asliye hukuk
mahkemesine başvurdukları ve mahkemenin davayı reddettiği görülmüştür. Yargıtay,
siyasal parti kongrelerinin iptali ve kayyım atanması talepleriyle ilgili
olarak asliye hukuk mahkemelerinin verdiği kararları değerlendirmiştir.
Örneğin, bir davada, siyasal parti ilçe olağan kongresinin toplantıya
çağrılması amacıyla kayyım heyeti tayini istemine ilişkin mahkeme kararı
incelenmiştir. Yargıtay
4. Hukuk Dairesi, bir siyasal partinin olağan büyük kongresinin iptali talebini
incelemiştir. Örneğin, bir davada, parti tüzüğüne göre usulüne uygun olarak
16.01.2010 tarihinde yapılan olağan kongrede seçilen delegelerin salt
çoğunluğunu teşkil eden 25 kongre delegesinin, parti yönetimi ve il
yönetiminden noter kanalıyla seçim gündemli olağanüstü kongre yapılmasını talep
etmelerine rağmen, aradan geçen 45 günlük sürede kongre delegelerinin
toplantıya çağrılmadığı ve olağanüstü kongre yapılmasını sağlamak için
mahkemeye başvurdukları bildirilmiştir. Bu durumda, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi,
davanın kabulüne karar vermiştir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, bir siyasal parti ilçe olağan
kongresinin toplantıya çağrılması amacıyla kayyım heyeti tayini istemini
incelemiştir. Örneğin, bir davada, parti ilçe olağan kongresinin toplantıya
çağrılması amacıyla kayyım heyeti tayini istemine ilişkin mahkeme kararı
verilmiştir. Uyuşmazlık ve hüküm, siyasal parti ilçe olağan kongresinin
toplantıya çağrılması amacıyla kayyım heyeti tayini istemine ilişkin olup,
inceleme görevi Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'ne aittir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 14.12.2012
Tarih 2012/13124 Esas 2012/14043 Kararında şöyle denilmektedir: “Asliye Hukuk
Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin
belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği
düşünüldü: Dava, parti il kongresinin iptali ve kayyım atanması istemine
ilişkindir. ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesince, HMK.'nun 1-4. maddelerinde kongre
iptalinin Sulh Hukuk Mahkemesinde görüleceğine dair hüküm bulunmadığı
gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesi ise,
davanın parti il başkanlığına kayyım atanmasına ilişkin olduğu, 2820 Sayılı
Siyasal Partiler Kanununun 121. maddesi yollamasıyla, TMK 427/4, 397 ve 84/2
maddeleri uyarınca Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli olduğunu belirterek
görevsizlik yönünde hüküm kurmuştur. 2820 Sayılı Siyasal Partiler Kanunu'nun
121/I. Maddesinde “Türk Kanunu Medenisi ile Dernekler Kanunu’nun ve dernekler
hakkında uygulanan diğer kanunların bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri, siyasal
partiler hakkında da uygulanır” hükmü yer almaktadır.”
Bu
içtihatlar, partilerin tüzel kişiliklerinin korunması ve diğer partilerle
karışmaması için belirli kurallar koymaktadır. Yargıtay, siyasal parti örgütlerinin
hukuksal durumunu ve bu örgütlerin tüzel kişiliklerini inceleyen kararlar
almıştır. Bu kararlar, parti içi yapının hukuksal çerçevesini belirlemektedir.
Mahkemeler
ve Denetim Mekanizmaları
Siyasal
partilerin tüzel kişi olarak etkinlik göstermesi ve demokratik işlevlerini
yerine getirmesi, hukuk sisteminde çok katmanlı bir denetim ve yargılama
mekanizmasını gerektirir. Bu bağlamda Türkiye’deki denetim sistemi hem asliye
hukuk mahkemeleri hem de üst kurumsal denetim mekanizmaları aracılığıyla işlev
göstermektedir.
Asliye
Hukuk Mahkemeleri: Hukuk
Muhakemeleri Usulü Kanunu (HMUK, 1086 sayılı Kanun) çerçevesinde, tüzel kişiler
arasında ortaya çıkan hukuk uyuşmazlıkları asliye hukuk mahkemelerinde görülür.
Bu kapsamda siyasal partilerle ilgili uyuşmazlıklar, tüzük ihlalleri, isim ve
simge uyuşmazlıkları gibi konuları kapsar.
Anayasa
Mahkemesi (AYM): Anayasa
Mahkemesi, siyasal partilerin Anayasa ve kanunlara aykırı etkinliklerini
denetleme yetkisine sahiptir (2820 sayılı Kanun, Madde 105-106; Anayasa Madde
68-69). Partilerin Anayasa’ya aykırı etkinlikleri saptandığında AYM’ye dava
açılabilir. AYM, gerekli gördüğü
takdirde partiyi kapatma yetkisine sahiptir. Bu mekanizma, partilerin
demokratik çoğulculuk ve seçme ve seçilme hakları açısından korunmasını sağlar.
Sayıştay Denetimi: Siyasal partilerin mali işlemleri ve
bağışları, Sayıştay tarafından denetlenir (2820 sayılı Kanun, Madde 84-95). Sayıştay
denetimi, partilerin mali disiplinini ve saydamlığını sağlar. Mali raporlar,
bağış ve harcama kayıtları düzenli olarak incelenir. İhlaller saptanırsa yasal
yaptırımlar uygulanır.
Yüksek
Seçim Kurulu (YSK) Denetimi: YSK, partilerin seçimlere katılımı ve aday gösterebilme
yetkisi ile ilgili denetim yapar (298 sayılı Kanun, Seçim Kanunu). Seçim
güvenliği, aday listelerinin uygunluğu ve seçim sürecinin adil işleyişi YSK
tarafından denetlenir. Bu denetim, siyasal partilerin demokratik işlevlerini
yerine getirebilmesi açısından yaşamsal öneme sahiptir.
Sonuç olarak
belirtmek gerekirse, siyasal partilerin denetim ve yargılama mekanizmaları, çok
katmanlı ve kurumsal bir yapı üzerinden yürütülmektedir. Asliye hukuk
mahkemeleri, tüzel kişiler arasındaki temel hukuk uyuşmazlıklarını çözer. AYM,
YSK ve Sayıştay ise partilerin kamu hukuku çerçevesindeki özel statüsünü korur
ve demokratik işlevlerini güvence altına alır. Bu yapı, partilerin derneklerden
farklı olarak, anayasal hak ve demokratik işlevler çerçevesinde özel bir hukuksal
koruma mekanizmasına bağlı olduğunu gösterir.
ÇÖZÜMLEME
Türkiye’de
Siyasal Partilerin Denetlenmesi ve Yargılanması Süreçleri
Türkiye’de
siyasal partilerin denetlenmesi ve yargılanması, hukuksal ve kurumsal açıdan
çok katmanlı bir çerçeveye dayanır. Bu çerçeve hem anayasal düzenleme hem de
ilgili kanunlar, mahkeme içtihatları ve denetim mekanizmaları ile
şekillenmektedir.
Anayasa
(1982 Anayasası), siyasal partilerin kuruluş ve etkinliklerini düzenler. Madde
68, siyasal partilerin demokratik çoğulculuk ve kamu düzeni ilkelerine uygun
olarak kurulmasını öngörür. Madde 69, partilerin mali denetimi ve Anayasa
Mahkemesi tarafından denetimini düzenler ve partilerin Anayasa ve kanunlara
aykırı etkinlikleri nedeniyle kapatılabileceğini belirtir.
Siyasal
Partiler Kanunu (2820 sayılı Kanun), partilerin tüzel kişiliklerini ve denetim
süreçlerini belirler. Madde 2, partilerin demokratik toplum düzenine katkıda
bulunmak amacıyla tüzel kişi olarak kurulmasını öngörür. Madde 3, partilerin
tüzüklerinin Anayasa ve kanunlara uygun olarak hazırlanmasını şart koşar. Madde
84-95, mali denetim yetkisini Sayıştay’a verir. Madde 105-106, Anayasa
Mahkemesi’nin kapatma ve denetim yetkilerini düzenler.
Medeni Kanun
(4721 sayılı Kanun), tüzel kişiler ve hukuksal statüleri ile ilgilidir. Siyasal
partiler doğrudan Medeni Kanun’da düzenlenmemiştir, ancak içtihatlar partileri
tüzel kişi olarak kabul etmektedir (Madde 20 ve 56). Tüzel kişiler arasındaki hukuksal
uyuşmazlıklar, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu (HMUK, 1086 sayılı Kanun)
çerçevesinde asliye hukuk mahkemelerine intikal eder.
Yetki
Çakışması ve Hukuksal Karmaşa
Asliye hukuk
mahkemeleri, tüzel kişiler arasındaki hukuk uyuşmazlıklarını çözerken, siyasal
partileri dernekler gibi ele alır. Ancak partiler, Anayasa ile güvence altına
alınan seçme ve seçilme haklarını doğrudan etkileyen demokratik kurumlardır. Bu
durum, mahkemelerin kararlarının sadece hukuksal değil, aynı zamanda siyasal
sonuçlar doğurmasına neden olur.
Anayasa
Mahkemesi (AYM), partilerin Anayasa ve kanunlara uygunluğunu denetler ve
gerektiğinde kapatma yetkisine sahiptir. AYM’nin yetkisi, asliye hukuk
mahkemelerinin kararlarıyla çakışabilir. Örneğin bir mahkeme parti kongresini
iptal ederken, AYM farklı bir değerlendirme yapabilir.
YSK, seçim
sürecini ve aday listelerini denetler. Parti içi hukuksal uyuşmazlıklar
nedeniyle YSK’nın kararları seçimlerin adil ve tarafsız yürütülmesini
etkileyebilir.
Sayıştay,
partilerin mali denetimini sağlar. Mali uyuşmazlıklar, mahkemelerde
çözümlendiğinde seçim sürecinde gecikmeler veya tartışmalar yaratabilir.
Bu
çakışmalar hem hukuksal belirsizlik hem de kurumsal karmaşa yaratır. Toplumun
çoğu zaman fark edemediği bu durum demokratik sürecin saydamlığını ve
güvenilirliğini zayıflatır.
Demokratik
İşleyiş Üzerindeki Etkiler
Seçme ve
seçilme hakkının doğrudan etkilenmesi: Mahkemelerin veya denetim organlarının parti içi
kararlarıyla müdahale etmesi bireylerin seçim yoluyla temsil edilme hakkını
etkileyebilir.
Parti içi
örgütlenmenin ve demokratik çoğulculuğun zayıflaması: Tüzük ihlalleri veya kongre
iptalleri gibi hukuksal süreçler partilerin demokratik işleyişini ve taban
katılımını engelleyebilir.
Güven ve meşruluk
kaybı: Yetki
çakışmaları, kamuoyunda “hukukun siyasallaştığı” algısını güçlendirir ve
demokratik süreçlere güveni azaltır.
Hukuksal
karmaşa nedeniyle gecikmeler: Asliye hukuk, AYM, YSK ve Sayıştay kararlarının birbirini
etkilemesi, seçim ve parti işleyiş süreçlerinde gecikmelere yol açabilir.
Sonuç olarak
değerlendirmek gerekirse, yetki ve sorumlulukların net olmaması, Türkiye’de
siyasal partilerin demokratik işleyişini doğrudan etkileyen bir hukuksal ve
kurumsal kargaşa yaratmaktadır. Siyasal partiler, tüzel kişi olarak
derneklerden farklı bir statüye sahiptir. Bu nedenle hukuk ve denetim
mekanizmalarının, demokratik hakları ve seçim süreçlerini göz önünde
bulundurarak düzenlenmesi gerekir. Kurumsal görev ve yetkilerin açık bir
şekilde belirlenmesi, demokratik işleyişin saydamlığı, adilliği ve
güvenilirliği için kritik öneme sahiptir.
Venedik
Komisyonu Ölçünleri ve Türkiye’de Siyasal Partilerin Denetimi
Venedik
Komisyonu, siyasal partilerin denetlenmesi ve kapatılmasına ilişkin bazı temel
demokratik ölçütler belirlemiştir:
Demokratik
çoğulculuğun korunması: Partilerin kapatılması veya etkinliklerinin kısıtlanması, demokratik
çoğulculuk ilkesine aykırı olmamalıdır.
Orantılılık
ilkesi: Yasal
yaptırımlar, partinin ihlalinin ağırlığı ile orantılı olmalıdır. Küçük ihlaller
için kapatma gibi ağır yaptırımlar uygulanmamalıdır.
Bağımsız
yargı: Denetim ve
yargılama süreçleri, siyasal etki ve baskılardan bağımsız bir yargı tarafından
yürütülmelidir.
Saydamlık
ve hukuksal güvenlik:
Partiler, hangi eylemlerinin yasal ihlal oluşturacağını öngörebilmeli ve
denetim süreçleri saydam olmalıdır.
Türkiye’nin
Durumu
Türkiye’de
siyasal partilerin denetlenmesi, anayasal, kanuni ve mahkeme temelli çok
katmanlı bir sistemle yürütülmektedir. Ancak Venedik Komisyonu ölçütleriyle
karşılaştırıldığında bazı uyumsuzluklar gözlemlenmektedir:
Derneklerle
eşitleme: Partilerin
tüzel kişiler olarak derneklerle eşitlenmesi, demokratik çoğulculuk ve seçme ve
seçilme hakkı üzerinde risk yaratır. Bu, Venedik Komisyonu’nun çoğulculuk ve
orantılılık ilkesiyle çelişir.
Yetki
çakışmaları: Asliye
hukuk mahkemeleri, AYM, Sayıştay ve YSK’nın yetkilerinin çakışması, bağımsızlık
ve hukuksal güvenlik ilkelerini zayıflatabilir.
Orantısız
yaptırımlar:
İçtihatlarda görüldüğü üzere, tek bir mahkeme kararı parti etkinliklerini ciddi
biçimde kısıtlayabilir. Bu durum, orantılılık ilkesine aykırıdır.
Karşılaştırmalı
Değerlendirme
Avrupa ölçünleri: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) ve Venedik Komisyonu raporları, parti kapatma davalarında sınırlı,
orantılı ve demokratik çoğulculuğu gözeten uygulamalar öngörür.
Türkiye
uygulaması: Mahkeme
ve denetim organları arasındaki karmaşa, orantılılık ve demokratik güvenlik
açısından riskler doğurur. Parti kapatma veya kongre iptalleri, seçim
süreçlerini ve temsil hakkını doğrudan etkileyebilir.
GENEL
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Türkiye’de
siyasal partilerin denetlenmesi ve yargılanması, anayasal ve kanuni çerçeveler
ile çeşitli mahkemeler ve denetim organları aracılığıyla yürütülmektedir. Bu
süreçler, demokratik çoğulculuk ve vatandaşların seçme ve seçilme hakkı
açısından merkezi bir öneme sahiptir. Ancak, partilerin tüzel kişiler olarak
derneklerle eşitlenmesi ve farklı kurumlar arasında ortaya çıkan yetki
çakışmaları, demokratik hakların etkili bir şekilde korunmasını
zorlaştırmaktadır.
Anayasa,
siyasal partilerin kuruluş ve etkinliklerini açıkça düzenlemektedir. 1982
Anayasası’nın 68. maddesi partilerin demokratik çoğulculuk ve kamu düzeni
ilkelerine uygun olarak kurulmasını öngörürken, 69. maddesi partilerin mali
denetimini ve Anayasa Mahkemesi tarafından denetimini düzenlemekte, partilerin
Anayasa ve kanunlara aykırı etkinlikleri nedeniyle kapatılabileceğini
belirtmektedir. Siyasal Partiler Kanunu (2820 sayılı Kanun) partilerin tüzel
kişiliklerini, tüzüklerini ve mali denetim süreçlerini, ayrıca Anayasa
Mahkemesi’nin kapatma yetkisini belirler. Öte yandan, Medeni Kanun ve Hukuk
Muhakemeleri Usulü Kanunu, partilerin tüzel kişi olarak kabulünü ve tüzel
kişiler arasındaki hukuksal uyuşmazlıkların asliye hukuk mahkemelerine
intikalini düzenlemektedir. Kurumsal çerçevede, asliye hukuk mahkemeleri tüzel
kişiler arasındaki hukuk uyuşmazlıklarını çözer; bu kapsamda, parti içi kongre
iptalleri veya kayyım tayini gibi konular yer alır. Anayasa Mahkemesi,
partilerin Anayasa ve kanunlara uygunluğunu denetleyerek, gerektiğinde kapatma
yetkisini kullanır. Yüksek Seçim Kurulu seçim süreçlerini ve aday listelerini
denetlerken, Sayıştay partilerin mali tablolarını ve bağışlarını denetleyerek
mali disiplin ve saydamlığı sağlar.
Ancak,
farklı kurumlar arasındaki yetki çakışmaları ve partilerin derneklerle
eşitlenmesi, demokratik haklar üzerinde belirgin riskler yaratmaktadır. Asliye
hukuk mahkemelerinin parti içi süreçlere müdahalesi, partilerin demokratik
işleyişini ve taban katılımını sınırlayabilir. Kongre iptalleri veya kayyım
atamaları, bireylerin seçme ve seçilme hakkını doğrudan etkileyebilir. Ayrıca,
mahkeme ve denetim organları arasındaki karmaşa, seçim süreçlerinde gecikmelere
yol açmakta ve vatandaşların demokratik süreçlere güvenini zayıflatmaktadır.
Avrupa Konseyi
(Council of Europe) Venedik Komisyonu’nun “Siyasal Partiler Alanında İyi
Uygulama Kodu” (Code of Good Practice in the Field of Political Parties)
belgesi, siyasal partilerin denetlenmesinde demokratik çoğulculuğun korunması,
orantılılık, bağımsız yargı ve saydamlık gibi temel ölçütleri öngörmektedir.
Türkiye’de uygulanan hukuksal ve kurumsal mekanizmalar, bu ölçütlerle
karşılaştırıldığında bazı uyumsuzluklar göstermektedir. Özellikle partilerin
derneklerle eşitlenmesi ve yetki karmaşası, demokratik çoğulculuk ve
seçme-seçilme hakkı açısından riskler oluşturmaktadır. https://www.venice.coe.int/webforms/documents/?pdf=CDL-AD(2009)002-tur
Sonuç
olarak, Türkiye’deki hukuksal ve kurumsal uygulamalar, siyasal partilerin
demokratik işlevlerini ve seçme-seçilme hakkını etkileyen bir yapı ortaya
koymaktadır. Partilerin tüzel kişiler olarak derneklerle eşitlenmesi,
demokratik çoğulculuk ve seçim hakları üzerinde riskler yaratmakta, yetki
çakışmaları hukuksal belirsizlik ve gecikmelere yol açmaktadır. Bu nedenle, siyasal
partilerin hukuksal statüsü ayrıcalıklı ve korunmuş bir çerçeveye
kavuşturulmalı, denetim ve yargılama süreçleri demokratik hakları güvence
altına alacak biçimde yeniden düzenlenmelidir.
ÖNERİLER
Genel bir
değerlendirme ve öneri olarak, Türkiye’de asliye hukuk mahkemelerinin ve
Dernekler Kanunu’nun siyasal partilerin denetlenmesine ilişkin hükümleri tümüyle
kaldırılmamalıdır. Bu yetkiler, partilerin hukuka uygunluğunu ve tüzüklerine
sadakatini sağlama açısından önemli bir mekanizma sunmaktadır. Ancak, mevcut
uygulamada siyasal müdahalelere zemin oluşturabilecek riskler bulunduğundan söz
konusu yetkilerin kapsamının sınırlandırılması ve denetim süreçlerinin daha
bağımsız organlara devredilmesi önerilmektedir. Bu yaklaşım hem hukuksal
denetimi koruyacak hem de siyasal partilerin demokratik işleyişine yönelik
müdahaleleri en aza indirecektir.
Bu bağlamda iyileştirme
amaçlı öteki öneriler aşağıda belirtilmiştir:
Hukuksal
Statünün Netleştirilmesi: Siyasal partiler, derneklerden farklı ve ayrıcalıklı bir tüzel kişilik
statüsüne kavuşturulmalıdır. Bu ayrım, demokratik çoğulculuk ve seçme-seçilme
hakkını doğrudan güvence altına alacaktır.
Yetki ve
Sorumlulukların Açıklanması: Asliye hukuk mahkemeleri, Anayasa Mahkemesi, Sayıştay ve
Yüksek Seçim Kurulu arasındaki yetki çakışmaları önlenmelidir. Her kurumun
görev ve sınırları net biçimde tanımlanmalı, olası uyuşmazlıklar için önceden
belirlenmiş bir çözüm mekanizması oluşturulmalıdır.
Orantılı
Denetim Mekanizmaları: Parti kapatma, kongre iptali veya kayyım atama gibi yaptırımlar, ihlalin
ağırlığı ile orantılı olmalıdır. Küçük veya teknik ihlaller için ağır
yaptırımlar uygulanmamalıdır. Bu yaklaşım, Venedik Komisyonu’nun orantılılık
ilkesine uygun olacaktır.
Bağımsız
ve Tarafsız Yargı: Denetim
ve yargılama süreçleri, siyasal etki ve baskılardan bağımsız olarak
yürütülmelidir. Mahkeme kararları ve denetim süreçleri, demokratik çoğulculuğun
korunmasını hedeflemelidir.
Saydamlık
ve Hukuksal Güvenlik: Partiler, hangi eylemlerinin hukuksal ihlal oluşturacağını öngörebilmeli
ve denetim süreçleri açık, anlaşılır ve öngörülebilir olmalıdır. Bu,
vatandaşların demokratik haklarını kullanmasını güvence altına alır.
Uluslararası
Ölçünlerin İçselleştirilmesi: Venedik Komisyonu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararları, Türkiye’deki denetim ve yargılama süreçlerine yansıtılmalıdır. Bu
sayede demokratik haklar ve seçim güvenliği güçlendirilmiş olur.
Kaynakça
Alpagut, B.
T., (). Siyasal Partilerin Fesih Rejimi ve Siyasal Partiler Kanunu 108. Madde
İptal Kararı Bağlamında Feshin kapatma Davasına Etkileri. Kırklareli
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi. Yıl 2025, Cilt: 3 Sayı: 1, 101 - 127,
02.06.2025. https://doi.org/10.62124/kluhfd.1654945
Aydın, F.
(2020). Anayasa Mahkemesi Kararları ve Siyasal Partiler. Ankara: Hukuk
Akademisi Yayınları.
Demir, S.
(2019). Tüzel Kişilik ve Siyasal Partiler. İstanbul: Demokrasi ve Hukuk
Yayınları.
Diamond, L.
(1999). Developing democracy: Toward consolidation. Johns Hopkins University
Press.
Diamond, L.
(2008). The Spirit of Democracy: The Struggle to Build Free Societies
Throughout the World. New York: Times Books.
Eren, A.
(2025). “CHP’nin 38. Olağan Büyük Kongresi’nin İptali Hakkında”. https://www.kanuniesasi.com/2025/07/03/chpnin-38-olagan-buyuk-kongresinin-iptali-hakkinda/
Korkmaz, E.
(2021). Siyasal Partiler ve Demokratik Çoğulculuk. İstanbul: Siyaset Bilimi
Yayınları.
Lijphart, A.
(1999). Patterns of democracy: Government forms and performance in thirty-six
countries. Yale University Press.
Lipset, S.
M. (1959). Some social requisites of democracy: Economic development and
political legitimacy. American Political Science Review, 53(1), 69–105.
Norris, P.
(2004). Electoral engineering: Voting rules and political behavior. Cambridge
University Press.
Özdemir, H.
(2017). Türkiye’de Parti Kapatma Süreçleri ve Demokratik Riskler. İstanbul:
Siyaset ve Hukuk Araştırmaları Yayınları.
Sartori, G.
(1976). Parties and Party Systems: A Framework for Analysis. Cambridge
University Press.
Schedler, A.
(2013). The Politics of Uncertainty: Sustaining and Subverting Electoral
Authoritarianism. Oxford: Oxford University Press.
Tunç, M.
(2018). Türkiye’de Siyasal Partilerin Anayasal Denetimi. Ankara: Hukuk ve
Demokrasi Yayınları.
Venice
Commission. (2000). Code of Good Practice in the Field of Political Parties.
Strasbourg: Council of Europe. https://www.venice.coe.int/webforms/documents/?pdf=CDL-AD(2009)002-tur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder