Türkiye’nin Filistin Siyasası:
Akılcılık, Algı ve Bölgesel Çıkarlar
Prof. Dr. Firuz
Demir Yaşamış
ÖZ
Bu çalışma,
Türkiye’nin Filistin siyasasının tarihsel gelişimini ve çağdaş uygulamalarını çözümlemeyi
amaçlamaktadır. Araştırma, Türkiye’nin ideolojik bağlılık, ulusal çıkarlar ve
bölgesel liderlik stratejilerini nasıl dengelediğini ortaya koymaktadır.
Osmanlı’dan Cumhuriyet dönemine, özellikle 2000 sonrası AKP dönemi siyasalarına
kadar olan süreç incelenmiş ve Türkiye’nin Filistin siyasalarının
ideoloji-akılcılık-bölgesel çıkar üçgeninde şekillendiği saptanmıştır.
Bulgular, Türkiye’nin Filistin’e verdiği desteğin hem ulusal meşruluk hem de
bölgesel diplomasi açısından stratejik bir araç olarak işlev gördüğünü
göstermektedir. Ancak Filistin’in iç bölünmüşlüğü ve dış aktörlerin
müdahaleleri, Türkiye’nin siyasa seçeneklerini sınırlayan ve diplomatik dengeyi
zorunlu kılan etmenler olarak öne çıkmaktadır.
Anahtar
Kelimeler: Türkiye,
Filistin siyasası, ideoloji, ulusal çıkar, bölgesel liderlik.
ABSTRACT
This study aims to analyze the historical development
and contemporary practices of Turkey’s policy toward Palestine. The research
demonstrates how Turkey balances ideological commitment, national interests,
and regional leadership strategies. The analysis covers the period from the
Ottoman Empire through the Republican era, with particular emphasis on the
post-2000 AKP period, revealing that Turkey’s Palestine policy is shaped within
the triangle of ideology-rationality-regional interest. Findings indicate that
Turkey’s support for Palestine functions as a strategic tool for both domestic
legitimacy and regional diplomacy. However, internal divisions within Palestine
and interventions by external actors constitute factors that limit Turkey’s
policy options and necessitate careful diplomatic balancing.
Keywords: Turkey, Palestine policy, ideology, national
interest, regional leadership.
GİRİŞ
Filistin sorunu,
sadece Orta Doğu’nun değil, küresel siyasanın da merkezinde yer alan karmaşık
bir konudur. Türkiye, tarihsel bağları, ideolojik duruşu ve bölgesel liderlik savı
çerçevesinde Filistin’e yönelik siyasasıyla sürekli dikkat çekmektedir. Ancak
bu siyasa hem iç siyasal güdülenmeler hem de uluslararası ilişkiler açısından
tartışmalı bir akılcılık sorunu taşımaktadır. Türkiye’nin Filistin siyasası,
Hamas ve Fetih arasındaki bölünmüşlük, Gazze’deki insancıl trajedi ve dış
güçlerin müdahaleleri gibi çok katmanlı bir bağlamda şekillenmektedir.
Türkiye’nin
Filistin siyasası, tarihsel bağlar, ideolojik duruş ve bölgesel liderlik savı
ekseninde uzun süredir ulusal ve uluslararası gündemin merkezinde yer
almaktadır. Ancak bu siyasa, bir yandan iç siyasada yüksek bir hareketlilik
sağlarken diğer yandan uluslararası ilişkilerde karmaşık maliyetler
yaratmaktadır. Türkiye’nin Filistin siyasası ne kadar akılcıdır? Ankara’nın
Hamas ve Fetih çizgisine yönelik tutumları, Gazze’deki insancıl krizler ve dış
güçlerin müdahaleleri ışığında bu siyasa hangi ölçütlerle değerlendirilebilir?
İlişkilerin
Tarihsel Gelişim Çizgisi
Türkiye’nin
Filistin siyasası Osmanlı dönemine kadar uzanan derin bir tarihsel arka plana
sahiptir. Osmanlı yönetimi, Filistin topraklarını uzun süre bir imparatorluk
parçası olarak görmüş ve farklı dinsel ve etnik grupların dengeli bir şekilde
bir arada yaşamasını sağlamaya çalışmıştır. 19. yüzyıl sonlarında başlayan ilk
Yahudi yerleşmeleri (Siyonist hareket) ve Osmanlı’nın bazı toprakları
Yahudilere özgüleme girişimleri, bölgedeki demografik ve siyasal dengeyi ilk
kez ciddi biçimde etkilemiştir.
Birinci
Dünya Savaşı sırasında yaşanan Kut’ül Amare Savaşı (1915–1916), Osmanlı’nın
moral kazanımı açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Filistinli Araplar,
Osmanlı ordusunda yer almak zorunda kalarak savaşın dolaylı aktörleri
olmuşlardır. Kut’ül Amare zaferi, Filistinliler arasında Osmanlı’ya bağlılık
duygusunu güçlendirmiştir. Ancak İngilizlerin Arap liderleriyle kurduğu
temaslar ve savaşın genel seyri, Filistin’de güven sorunları ve isyan
eğilimlerini de tetiklemiştir. Bu durum, Türkiye’nin Filistin siyasası
açısından “sadakat ve ihanet riski” açısından tarihsel bir referans noktası
oluşturmuştur.
Cumhuriyet
döneminde Türkiye, Filistin konusunda dengeli bir diplomasi izlemeye
çalışmıştır. 1948’de İsrail’in kurulması ve Arap-İsrail çatışmalarının
başlamasıyla Ankara, Batı ile ilişkilerini korumaya çalışırken Arap dünyasıyla
da uyumlu bir siyasa sürdürmüştür. Bu dönemde Filistin halkına yönelik simgesel
ve diplomatik destek ön plana çıkmış, ancak somut stratejik müdahaleler sınırlı
kalmıştır.
1980’ler ve
1990’larda Türkiye’nin Filistin siyasası hem İslamcı hareketlerin yükselişi hem
de bölgesel krizler ışığında daha görünür hale gelmiştir. 1991 Körfez Krizi ve
Oslo Süreci, Ankara’nın Filistin’e yönelik siyasalarını yeniden şekillendirmiş
ve Türkiye iki devletli çözüm çerçevesinde diplomatik destek sağlamaya
başlamıştır.
2000’li
yıllarda, özellikle AKP iktidarı ile birlikte Türkiye’nin Filistin siyasası
ideolojik ve siyasal bir araç olarak öne çıkmıştır. Hamas’a yönelik açık
destek, Gazze krizlerine müdahale ve uluslararası platformlarda Filistin lehine
tavır, Ankara’nın hem iç siyasada hem de İslam dünyasında liderlik savını
güçlendirmeyi amaçlayan bir stratejinin parçası olmuştur. Ancak bu siyasa, ABD,
İsrail ve bazı Arap ülkeleri ile ilişkilerde maliyetler doğurmuş ve Filistin’in
iç bölünmüşlüğü ve dış güçlerin müdahaleleri, Türkiye’nin akılcı çıkarları
açısından tartışmalı bir zemine işaret etmiştir.
Çizelge 1 Tarihsel Gelişim
Çizgisi |
||||
Dönem |
Olay / Gelişme |
Filistin Aktörleri /
Durumu |
Türkiye / Osmanlı
Tutumu |
Sonuç / Etki |
19. yy sonları |
İlk Yahudi yerleşmeleri (Siyonist hareket) |
Filistin’de demografik değişim başlıyor |
Osmanlı bazı toprakları Yahudilere özgüleniyor |
Bölgedeki demografik ve siyasal denge ilk kez ciddi
biçimde etkileniyor |
1915–1916 |
Kut’ül Amare Savaşı |
Filistinliler Osmanlı ordusunda yer alıyor |
Osmanlı moral kazanıyor, Filistin’de sadakat
güçleniyor |
İngilizlerin Araplarla ilişkisi güven sorunları ve
ihanet riski doğuruyor |
1917–1918 |
Birinci Dünya Savaşı sonrası |
İngiliz işgali ve Arap ayaklanmaları |
Osmanlı çekiliyor, bölgeyi kaybediyor |
Filistin’in Osmanlı’ya bağlılığı zayıflıyor; yeni
güç dengeleri oluşuyor |
1948 |
İsrail’in kurulması |
Filistin mülteciler ve Arap topluluklar |
Türkiye dengeli diplomasi, Batı ve Arap dünyasıyla
uyum |
Türkiye simgesel destek veriyor, somut stratejik
müdahaleler sınırlı |
1980–1990 |
İslamcı hareketlerin yükselişi, Körfez Krizi, Oslo
Süreci |
Hamas ve Fetih arasındaki bölünmüşlük
belirginleşiyor |
Türkiye diplomatik destek sağlıyor, iki devletli
çözümü destekliyor |
Ankara’nın Filistin siyasası görünür hale geliyor |
2000 sonrası |
AKP dönemi, Hamas’a açık destek |
Gazze’de insancıl krizler, Hamas’ın köktenci İslamcı
yapısı |
Türkiye ideolojik ve siyasal destek veriyor;
liderlik savı öne çıkıyor |
ABD, İsrail ve bazı Arap ülkeleriyle ilişkilerde
maliyet; iç bölünmüşlük ve dış müdahaleler akılcı çıkarları tartışmalı duruma
getiriyor |
Tarihsel
Gelişmede İdeolojik Boyut ve Değişim
Türkiye’nin
Filistin siyasası, tarihsel süreç boyunca yalnızca stratejik ve diplomatik
çıkarlar üzerinden şekillenmemiş, aynı zamanda güçlü bir ideolojik boyut
taşımıştır. Osmanlı döneminde Filistin, imparatorluk ideolojisinin bir parçası
olarak çok dinli ve çok kültürlü bir yönetim anlayışı içinde ele alınmıştır.
Osmanlı yönetimi, bölgedeki farklı dinsel ve etnik grupların bir arada
yaşamasını sağlayarak hem iç kararlılığı hem de imparatorluğun meşruluğunu
korumayı amaçlamıştır.
19. yüzyılın
sonlarında başlayan Siyonist yerleşmeler ve Birinci Dünya Savaşı’nda Arapların
İngilizlerle iş birliği, ideolojik bakış açısının şekillenmesinde önemli bir
kırılma noktası oluşturmuştur. Osmanlı, Filistin’i sadece coğrafi bir parça
olarak değil, sadakat ve stratejik güvenlik ekseninde bir ideolojik alan olarak
değerlendirmiştir. Kut’ül Amare zaferi ise bu ideolojik bağlılığın simgesel bir
göstergesi olmuştur.
Cumhuriyet
döneminde Türkiye’nin Filistin siyasası, diplomatik ve normatif bir ideolojik
çerçeve kazanmıştır. Ankara, Batı ile ilişkilerini korumaya çalışırken Arap
dünyasıyla da uyumlu bir siyasa izlemiş ve Filistin’e simgesel destek vererek
uluslararası meşruluk ve etik normlara bağlı bir ideolojik tutum sergilemiştir.
1980’ler ve
1990’larda, özellikle İslamcı hareketlerin yükselişiyle birlikte Türkiye’nin
Filistin siyasası daha belirgin bir ideolojik yönelim kazanmıştır. 2000’li
yıllarda AKP iktidarı ile birlikte ideolojik boyut, Türkiye’nin hem iç siyasada
hem de İslam dünyasında liderlik savını güçlendiren stratejik bir araç durumuna
gelmiştir. Hamas’a açık destek, Gazze krizlerine müdahale ve uluslararası
platformlarda Filistin lehine tavır, ideolojiyi somut dış siyasa uygulamasına
dönüştüren bir süreç olarak öne çıkmıştır.
Ancak bu
ideolojik yaklaşım, Türkiye’nin akılcı çıkarları ile bazen çelişmiş ve
Filistin’in iç bölünmüşlüğü, Hamas’ın radikal İslamcı yapısı ve dış güçlerin
müdahaleleri, Ankara’nın siyasa akılcılığını tartışmalı duruma getirmiştir.
Dolayısıyla ideolojik boyut hem tarihsel süreklilik hem de çağdaş değişim
açısından Türkiye’nin Filistin siyasası için temel bir belirleyici etmen olmuştur.
Filistin,
Milli Savaşım, İstiklal Savaşı ve Mustafa Kemal’e Bakış
Türkiye’nin çağdaş
tarihinin en kritik dönemi olan Milli Savaşım ve İstiklal Savaşı, Filistin sorunu
bağlamında da dikkatle incelenmesi gereken bir dönemdir. Bu süreçte Filistinli
Araplar, Osmanlı’nın çöküşü ve İngiliz işgaliyle karşı karşıya kalırken
bölgedeki siyasal aktörlerin Türkiye’ye bakışı da karmaşık bir tablo çizmiştir.
Filistin’deki
bazı Arap kesimler, Osmanlı yönetiminden Mustafa Kemal ve ulusa savaşıma uzanan
süreçte Türkiye’ye tarihsel bir sempati beslemişlerdir. Milli Savaşım,
özellikle Filistin’de Osmanlı’ya bağlılık duyan gruplar için, çağdaşlaşma ve
bağımsızlık savaşımının bir simgesi durumuna gelmiştir. Türkiye’nin ulusal
birliğini koruma ve bağımsızlık savaşımı Filistinli bazı gruplar tarafından
örnek alınmış ve takdir edilmiştir.
Ancak
Filistin’deki Arap nüfus, İngilizlerle kurdukları stratejik ilişkiler nedeniyle
bölünmüş bir algı sergilemiştir. Bazı kesimler Mustafa Kemal’in liderliğini ve
Türk ulusal hareketini desteklerken, diğer kesimler ise kendi yerel çıkarları
doğrultusunda daha temkinli veya İngiliz yanlısı bir tavır almıştır. Bu durum,
Filistin-Türkiye ilişkilerinde ideolojik ve siyasal karmaşıklığın erken bir
göstergesidir.
Özetle,
Milli Savaşım ve İstiklal Savaşı döneminde Türkiye’nin ulusal bağımsızlık savaşımı,
Filistin’de hem bir model ve ilham kaynağı hem de karmaşık bir siyasal denge
unsuru olarak algılanmıştır. Bu tarihsel algı, Türkiye-Filistin ilişkilerinin
sonraki dönemlerde ideolojik ve diplomatik bir temele oturmasına zemin
hazırlamıştır.
Filistin’in
İngiliz Mandası ve Türkiye’nin Tepkisi
1917’deki
Balfour Deklarasyonu ve ardından 1920’de Filistin’in İngiliz mandası altına
girmesi, Türkiye’nin bölgeye bakışını yeniden şekillendirmiştir. Mustafa Kemal
liderliğindeki yeni Türkiye, Filistin üzerinde doğrudan bir müdahale olanağına
sahip olmamasına karşın İngilizlerin Filistin’deki uygulamalarına diplomatik ve
ideolojik olarak tepki göstermiştir. Ankara, Filistin’in Osmanlı’dan
koparılması ve Yahudi yerleşimlerinin hızlanmasına karşı uluslararası meşruluk
ve tarihsel haklar bakış açısı üzerinden tutum almıştır. Bu durum, Türkiye’nin
bölgedeki Filistin sorununa yönelik süreklilik arz eden duyarlılığını ortaya
koymaktadır.
Filistin’deki
Erken Siyonist Yerleşmeler ve Osmanlı-Türk Bakış Açısı
19. yüzyılın
sonlarından itibaren başlayan ilk Siyonist yerleşmeler, Osmanlı yönetimi
tarafından dikkatle izlenmiştir. Filistin’deki demografik değişim, Osmanlı’nın
bölgeyi bir imparatorluk parçası olarak yönetme stratejisi üzerinde baskı
yaratmıştır. Türkiye, Filistin’deki yerleşimleri denetim altında tutmaya
çalışmış, fakat artan göçler ve İngilizlerin etkisi nedeniyle sınırlı bir
başarı elde edebilmiştir. Bu süreç, Türkiye’nin Filistin siyasasına uzun vadeli
tarihsel ve stratejik bir boyut kazandırmıştır.
1930’lar ve
1940’lar, Filistin sorununun küresel siyasaya daha görünür duruma geldiği bir
dönemdir. Türkiye, bu dönemde hem Batı ile ilişkilerini güçlendirmeyi hem de
Arap dünyasında dengeli bir siyasa izlemeyi amaçlamıştır. Filistin’deki Yahudi
yerleşimlerinin artışı ve İngiliz yönetiminin siyasaları, Ankara’nın Filistin’e
bakışını stratejik, diplomatik ve ideolojik bir eksende şekillendirmiştir. Bu
yıllar, Türkiye’nin Filistin siyasası açısından tarihsel süreklilik ve uyum
kapasitesini ortaya koyan kritik bir dönemdir.
1940–2000
Döneminde Türkiye-Filistin İlişkileri
1940’lar ve
1950’ler, Filistin sorununun hem Orta Doğu siyasaları hem de Türkiye’nin
uluslararası konumu açısından kritik bir dönemdir. Türkiye, II. Dünya Savaşı
sonrasında Batı ile ilişkilerini güçlendirme eğiliminde olurken, Arap
dünyasıyla da diplomatik bir denge kurmayı amaçlamıştır. Bu dönemde Türkiye,
Filistin halkına sözlü ve diplomatik destek vermekle birlikte doğrudan
müdahalelerden kaçınmıştır.
1967’deki
Altı Gün Savaşı ve 1973’teki Yom Kippur Savaşı, Türkiye’nin Filistin’e bakışını
yeniden belirlemiş, Ankara, Arap devletleriyle dayanışma mesajları vermiş ancak
İsrail ile ilişkilerini tamamen koparmamıştır. Bu, Türkiye’nin Filistin siyasasında
dengeci ve yararcı yaklaşımını göstermektedir.
1980’ler,
Türkiye’nin Filistin siyasası açısından ideolojik ve diplomatik bir kırılma
noktasıdır. Özellikle İslamcı hareketlerin yükselişi ve bölgesel krizler,
Türkiye’nin Filistin siyasalarını daha görünür kılmıştır. Bu dönemde Ankara,
Filistin’in iki ana siyasal aktörü olan Hamas ve Fetih ile ilişkileri dikkatle
izlemeye başlamıştır. Türkiye, Hamas’a yönelik sınırlı diplomatik yakınlık
geliştirmeye başlamış ve Filistin sorununu iç siyasada da bir siyasal söylem
aracı olarak kullanmıştır.
1990’larda,
Oslo Süreci ve Körfez Krizi sonrası Türkiye, Filistin’e yönelik siyasalarını
hem uluslararası normlar hem de İslam dünyası bakış açısından dengelemeye
çalışmıştır. Bu yıllar, Türkiye’nin Filistin siyasasında akılcı çıkarlar ile
ideolojik tutum arasında bir denge arayışının belirginleştiği dönemdir.
1940–2000
Döneminde Türkiye-Filistin ve Türkiye-İsrail İlişkileri
1940’lar ve
1950’lerde Türkiye, Filistin sorununda Arap dünyasıyla dayanışmayı sürdürürken,
1949’da kurulan İsrail ile diplomatik ilişkilerini sınırlı ama kararlı bir
düzeyde tutmuştur. Ankara, Batı ile yakınlaşma stratejisi çerçevesinde İsrail’i
tanımış ve ilişki kurmuştur. Bu yaklaşım, Türkiye’nin Filistin siyasasında
dengeci ve yararcı bir çizgi izlemesine yol açmıştır.
1967’deki
Altı Gün Savaşı ve 1973 Yom Kippur Savaşı, Türkiye’nin Filistin ve İsrail
ilişkilerini aynı anda yönetme becerisini sınamıştır. Türkiye, Arap ülkeleri ve
Filistin’e destek mesajları verirken, İsrail ile ilişkilerini tamamen
koparmamıştır. Bu yaklaşım stratejik ve diplomatik yararcılık olarak
değerlendirilebilir.
1980’ler ve
1990’larda Türkiye-İsrail ilişkileri, Filistin sorununun iç ve dış siyasa
boyutlarıyla birlikte daha karmaşık bir durum almıştır. Türkiye, Hamas ve Fetih
ayrımını dikkate alarak Filistin’e ideolojik ve diplomatik destek verirken,
İsrail ile ekonomik ve askeri ilişkileri sürdürmüştür. Özellikle Oslo Süreci
sonrası Türkiye, İsrail-Filistin barış sürecini destekleyen diplomatik bir
aktör rolünü üstlenmiş ve hem Filistin tarafını hem de İsrail’i dengelemeye
çalışmıştır.
Bu dönemde
Türkiye-İsrail ilişkileri, Filistin siyasası ile doğrudan çatışmayan yararcı
bir denge çerçevesinde yürütülmüş ve Türkiye’nin akılcı çıkarları, ideolojik
eğilimleri ve bölgesel liderlik hedefleri arasındaki sınırları belirlemiştir.
2000’den
Günümüze Türkiye-Filistin ve Türkiye-İsrail İlişkileri
2000’li
yıllar, Türkiye’nin Filistin siyasasında ideolojik ve stratejik bir dönüm
noktasıdır. AKP iktidarı, Filistin sorununu hem iç siyasada hem de bölgesel
liderlik savında bir araç olarak kullanmıştır. Türkiye, özellikle Hamas’a
yönelik açık diplomatik ve insancıl destek ile Gazze krizlerinde etkili bir
aktör olmuştur.
Bu dönemde
Türkiye, Filistin’in iç bölünmüşlüğünü ve Hamas-Fetih ayrımını göz önünde
bulundurarak siyasalarını şekillendirmiştir. Gazze’deki insancıl krizler ve
İsrail’in askeri operasyonları, Türkiye’nin uluslararası platformlarda Filistin
lehine tavır almasını zorunlu kılmış, aynı zamanda iç siyasada tutucu ve
İslamcı tabanla iletişim kurmayı kolaylaştırmıştır.
Türkiye-İsrail
ilişkileri bu dönemde dalgalı bir seyir izlemiştir. 2000’li yılların başında
Ankara ile Tel Aviv arasındaki ilişkiler göreli olarak iyi giderken, 2008-2009
ve 2014 Gazze operasyonları sırasında ilişkiler ciddi biçimde gerilmiş ve
Türkiye, İsrail’e yönelik eleştirilerini hem diplomatik hem de kamuoyu
düzeyinde açıkça dile getirmiştir. Özellikle Mavi Marmara olayı (2010), iki
ülke ilişkilerinde kırılma noktası olmuş ve Türkiye’nin Filistin siyasası ile
İsrail’e karşı tutumu arasındaki ideolojik-yararcı dengesini net bir şekilde
ortaya koymuştur.
2015
sonrası, Türkiye’nin Filistin siyasası hem Hamas’a destek hem de uluslararası
diplomasi ile denge arayışı ekseninde şekillenmeye devam etmiştir. Türkiye,
Gazze ve Batı Şeria’daki gelişmeleri yakından izleyerek insancıl yardım ve
diplomatik girişimlerde bulunmuş ve İsrail ile ilişkilerde ise zaman zaman
yumuşak diplomatik kanallar kullanmış zaman zaman sert eleştiriler
yöneltmiştir.
Bu dönemde
Türkiye-Filistin-İsrail ilişkileri, ideoloji, akılcılık ve bölgesel çıkarların
iç içe geçtiği karmaşık bir denge oyunu olarak öne çıkmıştır. Ankara,
Filistin’e verdiği destekle hem bölgesel liderlik savını pekiştirmiş hem de
İsrail ile ilişkilerini yararcı bir zeminde tutma çabası göstermiştir.
Çizelge 2 Kronolojik Gelişim
Çizgisi (Özet) |
|||||
Dönem |
Olay / Gelişme |
Filistin Aktörleri /
Durumu |
Türkiye / Osmanlı
Tutumu |
İsrail / Diğer Aktörler |
Sonuç / Etki |
19. yüzyıl sonları |
İlk Yahudi yerleşmeleri, Siyonist hareket |
Filistin’de demografik değişim başlıyor |
Osmanlı bazı toprakları Yahudilere tahsis ediyor |
– |
Bölgedeki demografik ve siyasal denge etkileniyor |
1915–1916 |
Kut’ül Amare Savaşı |
Filistinliler Osmanlı ordusunda yer alıyor |
Osmanlı moral kazanıyor; sadakat güçleniyor |
İngilizler Araplarla temas kuruyor |
Güven sorunları ve ihanet riski ortaya çıkıyor |
1917–1918 |
Birinci Dünya Savaşı sonrası |
İngiliz işgali ve Arap ayaklanmaları |
Osmanlı çekiliyor |
İngilizler bölgede etkili oluyor |
Filistin’in Osmanlı’ya bağlılığı zayıflıyor |
1920 |
İngiliz Mandası başlıyor |
Bölünmüş Arap toplulukları |
Türkiye diplomatik ve ideolojik tepki gösteriyor |
İngilizler mandayı yönetiyor |
Türkiye’nin bölgedeki duyarlılığı sürüyor |
1940–1949 |
II. Dünya Savaşı ve İsrail’in kuruluşu |
Filistin mülteciler ve Arap topluluklar |
Türkiye diplomatik destek veriyor; Batı ve Arap
dünyasıyla denge |
İsrail kuruluyor |
Türkiye’nin Filistin siyasası simgesel ve dengeci
oluyor |
1967 |
Altı Gün Savaşı |
Filistin’de Arap ve örgütsel hareketler etkileniyor |
Türkiye Arap ülkelerine dayanışma mesajları veriyor |
İsrail zafer kazanıyor |
Türkiye’nin yararcı denge yaklaşımı belirginleşiyor |
1973 |
Yom Kippur Savaşı |
Filistin’in Arap dayanışması sürüyor |
Türkiye dengeyi koruyor |
İsrail-Arab çatışması |
Türkiye’nin Filistin siyasası ideolojik-yararcı
eksende |
1980–1990 |
İslamcı hareketlerin yükselişi, Körfez Krizi, Oslo
Süreci |
Hamas-Fetih ayrımı belirgin |
Türkiye diplomatik destek ve ideolojik yakınlık
sağlıyor |
İsrail ile ilişkiler sınırlı |
Türkiye’nin Filistin siyasası görünür ve stratejik
hale geliyor |
1990’lar |
Oslo Süreci |
Filistin iç bölünmüşlüğü |
Türkiye barış sürecini destekliyor |
İsrail ile diplomatik temas sürüyor |
Akılcı çıkarlar ile ideoloji arasında denge arayışı |
2000–2008 |
AKP iktidarı, Gazze krizleri |
Hamas-Fetih ayrımı belirgin, insancıl krizler |
Türkiye ideolojik ve diplomatik destek veriyor |
İsrail ile ilişkiler dalgalı |
Türkiye’nin bölgesel liderlik savı güçleniyor |
2008–2014 |
Gazze operasyonları, Mavi Marmara (2010) |
Filistin’de insancıl krizler derinleşiyor |
Türkiye sert eleştiriler ve diplomatik girişimler |
İsrail askeri operasyonlar yapıyor |
İlişkilerde kırılmalar; ideoloji-yararcılık dengesi sınanıyor |
2015–günümüz |
Gazze ve Batı Şeria gelişmeleri |
Hamas-Fetih ayrımı ve bölünmüşlük devam ediyor |
Türkiye diplomatik ve insancıl destek sağlıyor;
İsrail ile yararcı ilişkiler |
İsrail bölgesel aktör olarak etkili |
Türkiye-Filistin-İsrail ilişkileri karmaşık denge
oyunu hâlinde |
Araştırmanın
Amaçaları ve Hedefleri
Bu
araştırmanın temel amacı, Türkiye’nin Filistin siyasasının tarihsel gelişimini
ve çağdaş uygulamalarını sistemli bir şekilde incelemek ve Türkiye’nin siyasalarının
akılcılık ve ideolojik boyutlarını ortaya koymaktır. Araştırma, tarihsel bakış açısıyla
çağdaş dönemi bir araya getirerek, Türkiye’nin Filistin sorunundaki stratejik
tercihler, ideolojik eğilimler ve bölgesel etkiler arasındaki etkileşimi
değerlendirmeyi hedeflemektedir.
Araştırmanın
özel hedefleri şunlardır:
Tarihsel Sürecin Çözümlenmesi: Osmanlı döneminden günümüze kadar
Türkiye-Filistin ilişkilerini kronolojik ve kapsamlı bir şekilde inceleyerek
tarihsel sürekliliği ve kırılma noktalarını belirlemek.
İdeolojik ve Stratejik Boyutların Açıklanması: Türkiye’nin Filistin siyasasında
ideolojik güdülenmeler ile yararcı çıkarlar arasındaki etkileşimi ve değişimi
ortaya koymak.
Filistin İç Siyasası ile Türkiye İlişkilerinin İncelenmesi: Hamas-Fetih ayrımı, Filistin’in iç
bölünmüşlüğü ve dış güçlerin etkisinin Türkiye’nin siyasalarına yansımalarını
değerlendirmek.
Filistin Bağlamında Türkiye-İsrail İlişkilerinin
Değerlendirilmesi:
Türkiye’nin Filistin’e yönelik siyasalarının İsrail ile ilişkilerine olan
etkilerini çözümleyerek stratejik denge ve akılcılık boyutunu açıklamak.
Çağdaş Siyasa Çıkarımları: 2000 sonrası dönemde Türkiye’nin Filistin siyasası ve
bölgesel liderlik savlarının uluslararası ilişkiler ve iç siyasa bağlamında
ortaya çıkardığı sonuçları değerlendirmek.
Bu hedefler
doğrultusunda araştırma, Türkiye’nin Filistin siyasası üzerinde hem tarihsel
bir bakış açısı hem de çağdaş bir çözümleme sunarak siyasal, ideolojik ve
stratejik boyutların bütüncül bir değerlendirmesini sağlamayı amaçlamaktadır.
Araştırma
Soruları
Bu
araştırma, Türkiye’nin Filistin siyasası bağlamında tarihsel ve çağdaş
süreçleri çözümlerken aşağıdaki temel sorulara yanıt aramayı amaçlamaktadır:
Tarihsel Süreç Sorusu: Osmanlı’dan günümüze kadar Türkiye’nin Filistin siyasası
hangi tarihsel olaylar ve kırılma noktaları üzerinden şekillenmiştir?
İdeolojik Boyut Sorusu: Türkiye’nin Filistin siyasası, ideolojik güdülenmeler
ve yararcı çıkarlar açısından nasıl bir dengeye sahiptir ve bu denge zaman
içinde nasıl değişmiştir?
Filistin İç Siyasası Sorusu: Filistin’in iç bölünmüşlüğü
(Hamas-Fetih ayrımı, dinsel ve toplumsal farklılıklar) ve dış güçlerin
müdahaleleri, Türkiye’nin siyasalarını nasıl etkilemiştir?
Türkiye-İsrail İlişkileri Sorusu: Türkiye’nin Filistin’e yönelik siyasaları,
İsrail ile ilişkilerinde nasıl bir denge ve akılcılık gerektirmiştir?
Çağdaş Siyasa ve Strateji Sorusu: 2000 sonrası dönemde Türkiye’nin
Filistin siyasası, bölgesel liderlik iddiası ve uluslararası diplomasi
bağlamında hangi stratejik ve ideolojik sonuçlar doğurmuştur?
Bu sorular,
araştırmanın hem tarihsel hem de çağdaş bakış açıları bütüncül bir şekilde ele
almasını sağlamaktadır ve Türkiye’nin Filistin siyasası ile bölgesel diplomasi
arasındaki karmaşık ilişkileri sistemli olarak çözümleme olanağı sunmaktadır.
Araştırmanın
Yöntemi
Bu
araştırma, Türkiye’nin Filistin siyasası tarihsel ve çağdaş boyutlarıyla çözümlenirken
nitel araştırma yöntemi kullanmaktadır. Çalışma, tarihsel süreçleri ve çağdaş
gelişmeleri derinlemesine anlamak amacıyla belgesel çözümleme, yazın taraması
ve karşılaştırmalı tarihsel inceleme yöntemlerini bir arada uygulamaktadır.
Araştırmanın
yöntemi şu şekilde yapılandırılmıştır:
Tarihsel Çözümleme: Osmanlı döneminden günümüze kadar Türkiye-Filistin
ilişkileri, birincil ve ikincil kaynaklar üzerinden kronolojik olarak
incelenmiştir. Bu kapsamda belgeler, diplomatik yazışmalar, arşiv materyalleri
ve tarihsel yazın değerlendirilmiştir.
Karşılaştırmalı Çözümleme: Türkiye-Filistin ve Türkiye-İsrail ilişkileri,
stratejik ve ideolojik boyutlar açısından karşılaştırmalı bir şekilde ele
alınmıştır. Bu yöntem, akılcılık ve ideoloji arasındaki dengeyi ortaya koymak
için kullanılmıştır.
İçerik Çözümlemesi: Gazete arşivleri, açıklamalar, uluslararası raporlar ve
akademik yayınlar üzerinden, Türkiye’nin Filistin siyasasında izlediği yöntemlerin
ideolojik ve yararcı boyutları ayrıntılı olarak incelenmiştir.
Kronolojik Çerçeveleme: Araştırma, tarihsel gelişim çizgisi ve tablo
formatıyla sunularak, olaylar, aktörler ve sonuçlar arasındaki bağlantılar sistemli
biçimde görselleştirilmiştir. Bu yaklaşım, tarihsel süreklilik ve değişimin net
bir şekilde izlenmesini sağlamaktadır.
Araştırma Sınırlılıkları: Çalışma, özellikle Filistin’in iç siyasal dinamikleri
ve Hamas-Fetih ayrımı konularında mevcut yazına dayanmaktadır. Bazı güncel ve
sınırlı erişilen diplomatik belgeler çözümleme dışında bırakılmıştır. Ayrıca,
Türkiye-İsrail ilişkilerine ilişkin duyarlı diplomatik bilgiler sınırlı veri
erişimi nedeniyle genel çerçevede değerlendirilmiştir.
Bu
yöntemler, Türkiye’nin Filistin siyasası üzerindeki tarihsel süreklilik,
ideolojik yönelimler ve stratejik çıkarlar ekseninde bütüncül bir çözümleme
yapılmasını olanaklı kılmıştır.
KURAMSAL
ÇERÇEVE
Bu
araştırma, Türkiye’nin Filistin siyasası çözümlemesini uluslararası ilişkiler
ve bölgesel siyasa kuramları çerçevesinde ele almaktadır. Kuramsal çerçeve,
Türkiye’nin tarihsel ve çağdaş siyasalarının hem ideolojik hem stratejik
boyutlarını anlamak için temel bir araç olarak kullanılmaktadır.
Akılcı
Çıkar (Rational Choice) Bakış Açısı: Araştırmada Türkiye’nin Filistin siyasası, akılcı çıkar
teorisi bakış açısıyla en fazla. Bu yaklaşım, devletin kararlarını en fazla
yarar ve stratejik üstünlük elde etme çerçevesinde çözümler. Türkiye’nin
Filistin siyasası, ideolojik güdülenmelerle birlikte stratejik akılcılık
ekseninde incelenmiş ve Hamas’a destek, İsrail ile ilişkiler ve diplomatik
denge, bu bakış açısıyla değerlendirilmiştir.
İdeoloji
ve Dış Siyasa Yaklaşımı: Türkiye’nin Filistin siyasası, ideolojik yönelimler bağlamında da çözümlenmektedir.
İslamcı, tutucu ve ulusal çıkar temelli ideolojik unsurlar, Türkiye’nin
Filistin’e yönelik siyasalarını şekillendiren önemli etmenler olarak ele
alınmıştır. Bu yaklaşım, devletin siyasalarının ideolojik-yararcı ikiliği
içinde anlaşılmasını sağlamaktadır.
Bölgesel
Güç ve Diplomasi Çerçevesi: Araştırma, Türkiye’nin Filistin sorunundaki bölgesel liderlik ve
diplomasi stratejilerini de dikkate almaktadır. Türkiye-İsrail-Filistin
üçgenindeki ilişkiler, güç dengesi ve bölgesel etki alanı bakış açısıyla
değerlendirilmiştir. Bu çerçeve, Türkiye’nin hem ulusal hem de uluslararası
çıkarlarını dengelemeye çalışırken ortaya çıkan siyasa tercihlerini açıklamaya
olanak tanımaktadır.
Karma
Model Yaklaşımı: Araştırma,
karma bir kuramsal model kullanarak Türkiye’nin Filistin siyasasını hem akılcı
çıkar hem ideolojik güdülenmeler hem de bölgesel güç dengesi bakış açılarından
değerlendirmektedir. Bu yaklaşım, tarihsel süreçten günümüze kadar olan siyasaların
bütüncül bir çözümlemesini olanaklı kılmaktadır.
YAZIN
TARAMASI
Türkiye-Filistin
ilişkileri hem tarihsel hem de çağdaş bakış açılarından ele alındığında, geniş
ve disiplinlerarası bir yazına sahiptir. Bu yazın, uluslararası ilişkiler, Orta
Doğu çalışmaları, tarih ve siyasa bilimi alanlarını kapsamaktadır.
Ilan Pappé Osmanlı’dan
günümüze Filistin’in tarihsel gelişimini, Siyonist yerleşimler ve İngiliz
mandası sürecini ayrıntılı bir şekilde çözümlemiştir. Bu çalışmalar,
Türkiye’nin Osmanlı dönemindeki siyasalarının ve Filistin’deki demografik
değişimin anlaşılmasında temel referanslar olarak kullanılmıştır.
Benny Morris
ve Martin Gilbert, 20. yüzyılın başındaki Filistin sorunlarını ve İsrail’in
kuruluş sürecini incelerken, Türkiye’nin diplomatik tutumuna ilişkin önemli
bulgular sunmuşlardır.
Hüseyin
Bağcı ve Ali Balcı, 2000 sonrası Türkiye-Filistin ilişkilerini, Hamas ve Fetih
ayrımı, Gazze krizleri ve AKP’nin bölgesel diplomasi stratejileri bağlamında
incelemişlerdir. Bu çalışmalar, Türkiye’nin ideolojik-yararcı dengesini somut
olaylar üzerinden çözümlemektedir.
Marc Lynch
ve Tareq Baconi, Filistin iç siyasası ve dış aktörlerin etkisini
değerlendirerek Türkiye’nin Filistin siyasalarının bölgesel etkilerini
yorumlamıştır.
Mevcut yazın,
tarihsel ve çağdaş bakış açıları ayrı ayrı ele almakta veya
Türkiye-İsrail-Filistin üçgenini sınırlı bir düzeyde incelemektedir.
Türkiye’nin akılcılık, ideoloji ve stratejik liderlik boyutlarının bütüncül çözümlemesi
ise henüz yeterince derinleştirilmemiştir. Bu çalışma, söz konusu boşluğu
doldurarak tarihsel süreklilik ile çağdaş siyasa arasında bir köprü kurmayı
hedeflemektedir.
ÇÖZÜMLEME
Ulusal
Akılcı Çıkar ve Türkiye-Filistin Siyasası: Analitik Bulgular
Araştırmanın
bulguları, Türkiye’nin Filistin siyasasında ulusal akılcı çıkarların ideolojik
eğilimlerle nasıl bütünleştiğini göstermektedir. Çözümleme, tarihsel süreçten
günümüze kadar olan örnekler üzerinden yürütülmüştür. Osmanlı, Filistin’deki
Siyonist yerleşimleri sınırlamaya çalışmış, ancak artan göçler ve İngiliz
etkisi nedeniyle sınırlı başarı elde etmiştir. Cumhuriyet döneminde Türkiye,
İngiliz mandasına karşı diplomatik tepkiler göstermiş ve Filistin’in tarihsel
haklarını savunmuştur. Bu yaklaşım, stratejik akılcılık ile ideolojik duyarlılığın
bir bileşimi olarak değerlendirilebilir. Türkiye, ulusal çıkarlarını korurken
diplomatik meşruluk çerçevesinde hareket etmiştir.
1967 ve 1973
savaşları sırasında Türkiye, Arap ülkelerine dayanışma mesajları verirken
İsrail ile ilişkilerini tamamen koparmamıştır. Bu denge, akılcı çıkarların
önceliğini, yani bölgesel kararlılık ve Batı ile ilişkilerin devamını
göstermektedir. Aynı zamanda ideolojik tutum, Arap dünyası ve Filistin lehine simgesel
destek olarak sürdürülmüştür.
1980–1990 döneminde
İslamcı hareketlerin yükselişi ve Körfez Krizi, Türkiye’nin Filistin siyasası
üzerinde ideolojik boyutları öne çıkarmıştır. Türkiye, Hamas ve Fetih ayrımını
dikkate alarak siyasalarını şekillendirmiş, diplomatik destek ile insancıl
yardım arasında akılcı bir denge kurmuştur. Oslo Süreci, Türkiye’nin yararcı
denge arayışını daha da görünür duruma getirmiştir.
2000 sonrasında
ise AKP iktidarıyla birlikte Türkiye, Filistin siyasası ve bölgesel liderlik savını
daha açık bir şekilde siyasaya dönüştürmüştür. Gazze krizlerinde hem insancıl
yardım sağlanmış hem de diplomatik girişimler yapılmıştır. İsrail ile dalgalı
ilişkiler, Türkiye’nin stratejik ve akılcı çıkarları ile ideolojik destek
arasında denge kurma çabalarını ortaya koymaktadır. Mavi Marmara olayı ve Gazze
operasyonları, Türkiye’nin siyasa tercihlerini hem ulusal çıkar hem de
ideolojik duruş açısından sınamıştır.
Genel olarak
değerlendirilirse, Türkiye’nin Filistin siyasası, akılcı çıkar ve ideoloji
arasında sürekli bir denge oyunu olarak sürdürülmektedir. Tarihsel süreklilik,
AKP dönemi stratejileri ve çağdaş diplomasi, Türkiye’nin siyasa üretiminde akılcı
çıkarların ideolojik güdülenmelerle bütünleştiğini göstermektedir. Türkiye’nin
ulusal akılcı çıkarı, Filistin’e verilen destek, İsrail ile ilişkilerin
yönetimi ve bölgesel liderlik iddiaları bağlamında açıkça ortaya çıkmaktadır.
İç Siyasa
Dinamikleri: Türkiye ve Filistin
Türkiye’nin
Filistin siyasası, yalnızca dış siyasa ve bölgesel strateji ekseninde değil,
aynı zamanda iç siyasa dinamikleri çerçevesinde de şekillenmektedir. AKP dönemi
ve öncesinde, Filistin sorunu Türkiye’de hem tutucu tabanla ilişki kurma hem de
siyasal söylem üretme aracı olarak kullanılmıştır.
Türkiye
İç Siyasası
Siyasal
İdeoloji ve Tabana Hitap: Filistin sorunu, özellikle tutucu ve İslamcı taban üzerinde güçlü bir siyasal
mesaj vermektedir. AKP, Hamas’a destek ve Gazze krizlerinde gösterdiği tutum
ile iç siyasada simgesel bir liderlik sağlamıştır.
Ulusal
Kimlik ve Meşruluk:
Filistin’e verilen destek, Türkiye’deki ulusal ve dinsel kimlik algısı ile iç
içe geçerek hükümetin meşruluğunu güçlendirmiştir.
Seçim Siyasaları
ve Kamuoyu: Filistin
sorunu seçim dönemlerinde ve kamuoyunu etkileme süreçlerinde dış siyasa söylemi
olarak kullanılmış ve ulusal ve ideolojik simgeler üzerinden hareketlenme
sağlanmıştır.
Filistin
İç Siyasası
Hamas-Fetih
Ayrımı: Türkiye,
Filistin’deki iki ana aktör arasındaki ayrımı dikkate almak zorundadır. Hamas’a
yönelik açık destek, Batı Şeria’daki Fetih yönetimi ile ilişkilerde denge
gerektirmiştir.
Ekonomik
ve Toplumsal Bölünmüşlük: Filistin’in iç bölünmüşlüğü, ekonomik yetersizlikler ve toplumsal
farklılıklar, Türkiye’nin siyasalarını stratejik ve insancıl yardım ekseninde
şekillendirmiştir.
Dış
Müdahaleler: İran,
Katar ve eski Suriye rejimi gibi dış aktörlerin Filistin siyasasına
müdahaleleri, Türkiye’nin siyasa seçeneklerini sınırlandırmış ve diplomatik
dengeyi zorunlu kılmıştır.
Karşılıklı
Etkileşim ve Değerlendirme
Türkiye ve
Filistin arasındaki iç siyasa dinamikleri, karşılıklı beklentiler ve
sınırlamalar üzerinden şekillenmektedir. Türkiye, Filistin’deki siyasal
aktörler ve toplumsal dinamikleri hesaba katarak hem ideolojik hem yararcı
kararlar almak zorundadır. Filistin’in bölünmüşlüğü ve iç çatışmaları
Türkiye’nin Hamas’a verdiği desteğin sınırlarını ve diplomatik yaklaşımını
doğrudan etkilemiştir.
İç siyasa
dinamikleri, Türkiye’nin Filistin siyasasında ideolojik-yararcı dengeyi
korumasını gerekli kılmaktadır. Bu bağlamda Türkiye, Filistin’e yönelik siyasalarını
hem ulusal çıkar, ideoloji ve bölgesel liderlik stratejisi çerçevesinde
şekillendirmiştir.
Dış
Aktörler ve Bölgesel Etkiler: Türkiye-Filistin İlişkisi
Türkiye’nin
Filistin siyasası, sadece tarihsel ve iç siyasa dinamikleriyle değil, aynı
zamanda bölgesel güç dengeleri ve dış aktörlerin müdahaleleriyle de
şekillenmektedir. Filistin sorunu Orta Doğu’daki çok katmanlı güç oyunlarının
bir parçası olarak Türkiye’nin stratejik tercihlerine yön vermiştir.
İran ve
Eski Suriye’nin Etkisi: İran ve eski Suriye rejimi, özellikle Hamas’a verdiği destekle Filistin siyasasında
güçlü bir etki yaratmıştır. Türkiye, bu aktörlerin siyasalarını göz önünde
bulundurarak diplomatik ve stratejik denge arayışına girmiştir. Bu durum,
Türkiye’nin Hamas’a yönelik desteklerinde eş güdüm ve dikkatli siyasa üretimini
zorunlu kılmıştır.
Katar’ın
Rolü: Katar, Türkiye
ile benzer şekilde Hamas’a finansal ve diplomatik destek sağlamaktadır. Türkiye
ve Katar arasındaki iş birliği, Gazze krizlerinde ve uluslararası platformlarda
Filistin lehine stratejik ortaklık oluşturmuştur. Bu ortaklık, Türkiye’nin
bölgesel liderlik savını güçlendirmiş ve Filistin’e yönelik siyasalarının
etkinliğini artırmıştır.
İsrail
ile İlişkiler: Türkiye’nin
Filistin’e yönelik siyasaları, İsrail ile ilişkilerde dalgalı bir denge
yaratmıştır. 2008-2009 ve 2014 Gazze operasyonları, Mavi Marmara olayı gibi
krizler, Türkiye’nin hem ideolojik duruşunu hem de akılcı çıkar temelli
stratejisini sınavdan geçirmiştir. İsrail ile ilişkiler, Türkiye’nin Filistin siyasasında
hem diplomatik sınırlamalar hem de uluslararası meşruluk açısından belirleyici
olmuştur.
Bölgesel
Güç Dengesi ve Stratejik Sonuçlar
Türkiye,
Filistin siyasası aracılığıyla Orta Doğu’daki bölgesel güç dengesinde etkili
bir rol oynamaya çalışmıştır. Dış aktörlerin etkisi, Türkiye’nin siyasa
üretiminde stratejik önceliklerin ideoloji ile uyumlu bir şekilde uygulanmasını
gerekli kılmıştır. Bu bağlamda, Türkiye-Filistin ilişkisi, iç siyasa, ulusal
çıkar ve bölgesel stratejinin kesişim noktası olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye’nin
Filistin siyasası, dış aktörlerin müdahalesi ve bölgesel güç dengeleri dikkate
alındığında, akılcı çıkar, ideolojik yönelim ve diplomatik stratejinin
bütünleşik bir bileşimi olarak değerlendirilebilir. Bu yaklaşım, Türkiye’nin
hem Filistin’deki aktörlerle hem de bölgesel ve küresel güçlerle ilişkilerini
yönetme biçimini açıklamaktadır.
Uluslararası
Konjonktür ve Türkiye-Filistin İlişkisi
Türkiye’nin
Filistin siyasası, bölgesel aktörlerin yanı sıra uluslararası konjonktür ve
küresel güç dengeleri ile de şekillenmektedir. Soğuk Savaş döneminden günümüze
kadar olan süreç, Türkiye’nin siyasa tercihlerinde küresel güçlerin etkisini
ortaya koymaktadır.
Soğuk
Savaş Dönemi: Türkiye,
NATO üyesi olarak Batı bloğu içinde yer almakta, Filistin sorununda Arap
dünyasına destek verirken aynı zamanda Batı ile ilişkilerini korumaya
çalışmıştır. Bu denge, Türkiye’nin akılcı çıkar ve ideolojik duyarlılıklar
arasında siyasa üretmesinde belirleyici olmuştur.
Soğuk
Savaş Sonrası ve 1990’lar: Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Orta Doğu’da yeni güç dengelerinin
oluşması, Türkiye’nin Filistin siyasasına yön vermiştir. Oslo Süreci ve
Filistin’in diplomatik kazanımları, Türkiye’nin barış sürecini desteklemesine
ve diplomatik bir aktör olarak rolünü güçlendirmesine olanak sağlamıştır.
2000
Sonrası Küresel Konjonktür: ABD’nin Orta Doğu siyasaları, özellikle Irak ve Suriye krizleri,
Türkiye’nin Filistin siyasası üzerinde doğrudan etkili olmuştur. Türkiye, hem
Hamas’a destek vererek bölgesel liderlik savını güçlendirmiş hem de Batı ile
ilişkilerinde stratejik denge arayışını sürdürmüştür. Gazze krizleri, Mavi
Marmara olayı ve BM platformlarındaki diplomatik girişimler, Türkiye’nin
uluslararası aktörlerle akılcı çıkar temelli ilişki yönetimi uygulamasını
ortaya koymuştur.
Avrupa
Birliği ve Uluslararası Hukuk: AB ve uluslararası hukukun Filistin sorununa yaklaşımı
Türkiye’nin siyasa üretiminde hem diplomatik sınırlamalar hem de meşruluk
unsurları oluşturmuştur. Türkiye, uluslararası normlara uygun hareket etmeye
çalışırken aynı zamanda ulusal çıkar ve ideolojik duruş arasında dengeyi
korumaktadır.
Genel olarak
değerlendirmek gerekirse, uluslararası konjonktür Türkiye’nin Filistin siyasası
üzerinde hem fırsat hem de sınırlayıcı etmenler yaratmaktadır. Türkiye’nin siyasaları,
ulusal çıkar, ideolojik yönelim ve bölgesel liderlik stratejilerini küresel güç
dengeleri ile uyumlu şekilde biçimlendirme çabası olarak değerlendirilebilir. Türkiye’nin
Filistin siyasası akılcı çıkarlarla duygusal/ideolojik yaklaşımların iç içe
geçtiği bir alan. Akılcılık, hangi ölçekten bakıldığına göre değişmektedir. İç siyasa
açısından akılcılık seçmen seferberliği ve İslam dünyasında liderlik imajı
şeklinde ortaya çıkmaktadır. Dış siyasa ve ulusal çıkar açısından çoğu zaman (ABD
ve İsrail ile ilişkilerde maliyet, Arap dünyasıyla uyumsuzluk ve yalnızlaşma
gibi akılcı olmayan unsurlar öne çıkmaktadır. Türkiye’nin Filistin siyasası, iç
siyasal akılcılık açısından güçlü olmakla birlikte dış siyasa akılcılık açısından
ise çoğu zaman maliyetlidir. Özellikle ABD ve Arap dünyası ile ilişkilerde
uyumsuzluk yaratmaktadır. Ancak ekonomik ilişkilerin kopmaması ve “ikili dil”
sayesinde Türkiye, söylem ve uygulama arasındaki çelişkiyi yönetmeye çalışmaktadır.
FİLİSTİN
TÜRKİYE’Yİ NASIL ALGILIYOR?
Çözümlemeyi
doğru tamamlamak için Filistin’in Türkiye’yi nasıl algıladığına da bakmak
gerekir. Çünkü “Türkiye’nin akılcılığı”nı sadece Ankara’nın bakış açısından
değil, muhatap aktörlerin algısından da ölçmek gerekir. Burada da iki temel
ayrım vardır:
El Fetih
(Ramallah merkezli, Mahmud Abbas çizgisi): Algı Türkiye’ye uzak ve temkinli olmaktır. Fetih
yönetimi için Türkiye, özellikle Hamas’a yakınlığı nedeniyle “dengesiz” bir
aktör olarak algılanmaktadır. Ancak BM oylamalar ve uluslararası platformlarda
Filistin’in yanında yer alma gibi diplomatik destek eylemleri Fetih açısından olumlu karşılanmaktadır.
Bu ilişkilerde önemli bir çelişki gözlemlenmektedir. Türkiye, iki devletli
çözümü desteklediğini söylemektedir. Bu yaklaşım Fetih çizgisiyle uyumludur. Ama
Ankara’nın Hamas ile sıcak ilişkisi Ramallah’ta “meşruluğumuzu zayıflatıyor”
kaygısı yaratmaktadır. Sonuç olarak, Fetih için Türkiye, söylemde dost ama
uygulamada Hamas’ı kayıran ve kendi durumuna gölgeleyen bir aktördür.
Hamas
(Gazze merkezli): Algı
Türkiye, Hamas’ın en önemli uluslararası siyasal ve moral destekçilerinden biri
şeklindedir. Erdoğan’ın söylemleri, örneğin, Hamas’ı “direniş hareketi” olarak
tanımlaması Hamas için meşruluk kaynağıdır. Türkiye, Katar ile birlikte
Hamas’ın “siyasal koruyucuları” arasındadır. Burada da bir çelişki
gözlemlenmektedir. Hamas, Türkiye’nin İsrail’le ticaretine ve normalleşme
girişimlerine şüpheyle bakıyor. Yani söylem ve uygulama arasındaki fark
Hamas’ın gözünden kaçmamaktadır. Sonuç olarak, Hamas için Türkiye vazgeçilmez
bir dış destekçi, ama aynı zamanda güvenilmez bir yararcıdır.
Filistin
Kamuoyunun Genel Algısı: Genelde olumludur. Türkiye, Filistin sorununu sürekli gündemde
tutan az sayıda büyük aktörden biridir ve Filistin halkı arasında Erdoğan’ın
popülaritesi yüksektir. Ancak olumsuz bakanlar da vardır. Türkiye’nin İsrail
ile ticareti ve askeri ilişkileri, “ikiyüzlülük” eleştirilerini artırmaktadır.
Bu bağlamda Filistin kamuoyunda bir bölünmüşlükten söz etmek olasıdır. Filistinlilerin
Türkiye algısı, kendi siyasal ait olma duyguları (Fetih mi, Hamas mı) üzerinden
şekillenmektedir.
Türkiye’nin
Filistin siyasası, akılcılık sorununu burada da göstermektedir. Hamas için akılcıdır.
Türkiye’nin verdiği destek meşruluk sağlamaktadır. Fetih için akılcı değildir.
Türkiye’nin Hamas’a yakınlığı, Filistin içindeki dengeyi bozmakta ve Ramallah’ı
zayıflatmaktadır.
Geçmiş
Siyasal Örnekler ve Akılcılık Sorunu
Ermeni
Soykırımı Sorunu: Filistin yönetimleri zaman zaman Ermeni soykırımını tanıyan
açıklamalar yapmıştır. Bu konunun uluslararası gündemde desteklenmesi
Türkiye’de büyük rahatsızlık yaratmıştır. Bu tutum Türkiye’nin “Filistin’in
tarihi mağduriyeti” üzerinden kurduğu söylemle çelişmekte ve Ankara kendi
tarihsel kırmızı çizgisinde karşılık bulamamaktadır.
Ermenistan-Azerbaycan
Çatışması: Filistin
tarafı, özellikle Fetih çizgisi, Ermenistan’a yakın durmuştur. Bu yakınlık,
Türkiye’nin “kardeş Azerbaycan” üzerinden yürüttüğü dış siyasa ile taban tabana
zıt yaklaşımdır. Filistin’in bu tercihi, Türkiye’nin stratejik önceliklerini
dikkate almadığını göstermektedir.
Hatıra
Pulları ve Simgesel Adımlar: Filistin posta idaresinin Ermeni sorunu için pul basması
Ankara’da “ihanet” duygusu uyandırmıştır. Bu tür simgesel jestler, Türkiye
kamuoyunda “biz Filistin için her şeyi yapıyoruz ama onlar bizi sırtımızdan
hançerliyor” algısını pekiştirmiştir.
Değerlendirilecek
olursa, akılcılık çizgisi tam olarak yerleşmemiştir. Türkiye’nin Filistin
siyasası, karşılıklılık temelinde değerlendirildiğinde akılcı görünmemektedir.
Çünkü Ankara büyük maliyetler üstlenmekte ama aynı ölçüde destek görememektedir.
Türkiye, Filistin için “yüksek profil” dış siyasa yürütmekte, Filistin ise
Türkiye için “düşük profil” hatta bazen karşıt tavırlar sergilemektedir. Bu
çelişkiler, Türk kamuoyunda “Filistin’in Türkiye’yi aslında dost olarak
görmediği” algısını üretiyor. Sonuç olarak belirtmek gerekirse, Türkiye’nin
Filistin siyasası akılcılık sınavına iki düzeyde yenilmektedir. Birincisi, uluslararası
düzeydedir ve ABD, İsrail, Arap dünyasıyla maliyetli bir diplomatik yaklaşım
olarak ortaya çıkmaktadır. İkili ilişkiler düzeyinde ise Filistin’in
Türkiye’nin duyarlılıklarını dikkate almaması ilişkiyi tek taraflı kılmaktadır.
Filistin’in
İç Bölünmüşlüğü
Siyasal
Bölünmüşlük:
El Fetih
(Batı Şeria / Ramallah) laik, milliyetçi çizgi, Batı ve Arap dünyası ile
diplomatik uyum arayışında olan bir yapıdır. Hamas (Gazze) ise İslamcı, direniş
odaklı; Türkiye’nin söylemleriyle daha uyumlu, ama uluslararası meşruluğu düşüktür.
Türkiye, iki taraf arasında denge kurmaya çalışmakta ama bu da çoğu zaman
“çifte standartlı” görünmesine neden olmaktadır.
Dinsel
Bölünmüşlük: Filistin
nüfusunun %6-7’si Hristiyan’dır. (Özellikle Betlehem, Ramallah, Nablus
çevresinde). Türkiye’nin İslam dünyasına liderlik savı Hristiyan Filistinliler
nezdinde çok fazla yankı bulmamaktadır. Bu durum, Filistin’in içindeki
toplumsal çeşitliliğin Türkiye tarafından yeterince dikkate alınmadığını göstermektedir.
Ekonomik
ve Toplumsal Bölünmüşlük: Gazze ambargo altındadır. Yoksulluk çok yüksek ve insancıl krizler derindir.
Batı Şeria görece daha kararlıdır, fakat İsrail yerleşim siyasaları ve ekonomik
kısıtlamalar nedeniyle kırılgan bir yapıya sahiptir. Bu farklılık, Türkiye’nin
yardımlarını da tartışmalı duruma getirmektedir. Gazze’ye yönelik yardımlar,
Ramallah’ta “Hamas kayırılıyor” algısı yaratmaktadır.
ABD, AB ve
Arap dünyası genelde Fetih ile çalışmaktadır. Hamas ise Türkiye, Katar ve
kısmen İran üzerinden nefes almaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin Hamas’a
yakınlığı Filistin içindeki parçalanmışlığı daha da derinleştirebilmektedir.
Değerlendirmek
gerekirse, Türkiye, Filistin’in iç bölünmüşlüğünü göz ardı ederek bütün
Filistin adına konuşuyormuş gibi yaptığında aslında kendi stratejik durumunu da
zayıflatmaktadır. Hamas’a yakınlık, iç siyasada akılcıdır ama Fetih’le
ilişkilerde pek akılcı değildir. Filistin’deki parçalanmışlık çözümlenmeden
Türkiye’nin “akılcı” bir siyasa yürütmesi olanaksızdır. Çünkü muhatap belirsizdir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin Filistin siyasası, sadece uluslararası dengeler
değil, aynı zamanda Filistin’in iç bölünmüşlüğü nedeniyle de akılcılık
sınavında başarısız olmaktadır. Ankara bir tarafı (Hamas) desteklediğinde,
diğer tarafı (Fetih, Hristiyan topluluklar) kaybetmektedir.
TÜRKİYE’DE
FİLİSTİN SİYASASINA İLİŞKİN FARKLI BAKIŞ AÇILARI
Devletin
bakış açısından temel sav Filistin sorununun hem tarihi sorumluluk hem de İslam
dünyasındaki liderlik savının bir gereği olduğudur. Bu savın akılcılığı iç siyasada
hareketlilik ve dış siyasada normatif bir duruş sağlamasıdır. Sorun ise uygulamada
İsrail’le ekonomik ilişkiler sürerken söylemin sertliği ikiyüzlülük
eleştirilerine yol açmasıdır.
İslamcı ve
tutucu çevrelerde temel sav Filistin sorunun dinsel ve ahlaksal bir sorumluluk
olduğudur. Onlara göre, İsrail’e karşı “ümmetin direnişi” gerçekleşmelidir. Bu savın
akılcılığı ideolojik ve duygusal olmasındadır. Ancak sav ulusal çıkar
kavramından bağımsızdır. Bu savın sorunu Türkiye’nin uluslararası çıkarlarıyla
(ABD, enerji, ticaret) çoğu zaman çatışmasıdır.
Seküler ve liberal
çevrelerin temel savı Türkiye’nin Filistin siyasasının duygusal olduğu, akılcı
olmadığı ve ulusal çıkarlardan çok ideolojik temellere dayandığıdır. Bu savın
akılcılığı Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini zedelemesi ve Türkiye’yi yalnızlaştırmasıdır.
Daha dengeli, iki devletli çözümü destekleyen ama İsrail’le de yararcı iş
birliğini sürdüren bir çizgi önerilmektedir.
Milliyetçi bakış
açısından temel sav Türkiye’nin Filistin’e bu kadar yüklenmesi “bizim
sorunlarımızı geri plana atıyor” şeklindedir. Bu savın akılcılığı Filistin’in örneğin
Ermeni soykırımı sorunu ve Ermenistan yanlısı tutum gibi Türkiye’ye yeterince
destek olmadığı noktasında yoğunlaşmasıdır. Daha çok Azerbaycan, Türk dünyası
gibi alanlara odaklanmak ve Filistin’e verilen önemi azaltmak önerilmektedir.
Filistinli aktörlerin
bakış açısında farklılıklar gözlemlenmektedir.
Fetih Türkiye’nin Hamas’a yakınlığını akılcı görmemektedir. Türkiye’nin
rolünü “denge bozucu” olarak algılanmaktadır. Hamas ise Türkiye’yi güçlü bir
destekçi ama güvenilmez bir yararcı olarak görmektedir. Kamuoyunda Erdoğan ve
Türkiye’ye sempati yüksektir ama İsrail’le ticaret yüzünden “ikiyüzlülük”
eleştirileri vardır.
Uluslararası
çevrelerin bakış açıları da farklılıklar göstermektedir. ABD ve İsrail
Türkiye’nin Filistin siyasası akılcı bulmamakta, sorunlu olarak görmekte ve güvenilirliğin
zedelendiği belirtmektedir. Arap Dünyası (Suudi Arabistan, BAE, Mısır)
Türkiye’nin Filistin üzerinden liderlik savını yarışma unsuru olarak kabul etmekte
ve “otoriteye meydan okuyan” bir çizgi olarak kabullenmektedir. Avrupa ise
Türkiye’nin Filistin yanlısı tavrını “normatif dış siyasa” açısından olumlu
görse de aşırı söylemin güven sorununa yol açtığını düşünmektedir.
FİLİSTİN
VE DIŞ GÜÇLER
İran: Hamas’ın en büyük askeri ve mali
destekçilerdendir. Hamas üzerinden İsrail’e karşı “vekalet savaşı” yürütmektedir.
Bu destek, Hamas’ı sadece bir “Filistin direniş hareketi” değil, aynı zamanda
İran’ın bölgesel stratejisinin aracı haline getirmektedir. Türkiye açısından
sorun ise Hamas’a destek vererek farkında olmadan İran’la aynı konuma düşmesidir.
Bu da Batı ve Arap dünyasında tepki çekmektedir.
Suriye
(Esad rejimi dönemi):
2011 öncesinde Şam Hamas’ın ana üssü olmuştur. Suriye rejimi, Hamas’ı İsrail’e
karşı kullanarak kendi meşruluğunu güçlendirmeye çalışmıştır. Ancak iç savaş ve
Türkiye-Hamas yakınlaşması sonrası ilişkiler kopmuştur. Bu örnek, Hamas’ın
sürekli rejimlerin çıkarlarına göre araçsallaştırıldığını göstermektedir.
Katar: Hamas’ın en önemli finansörü ve siyasal
koruyucusudur. Katar, Hamas’a verdiği destekle İslam dünyasında “etkili aktör”
rolünü büyütmeye çalışan bir siyasa izlemekte ve Hamas’ı sahiplenmektedir. Ancak
bu sahiplenme hem Batı hem de Arap dünyasında “köktenciliğe destek” algısı
yaratmaktadır.
Türkiye: Hamas’a siyasal ve diplomatik destek
sağlamakta ve bunu hem iç siyasada hem de İslam dünyasında meşruluk aracı
olarak sergilemektedir. Ama bu durum, Türkiye’yi ABD-İsrail bloğunun karşısına,
Arap normalleşme sürecinin de dışına itmektedir. Ayrıca Hamas’ın radikal
İslamcı ideolojisi Türkiye’nin seküler ve Batılı imajıyla çelişmektedir.
Hamas’ın Köktenci
İslamcı Doğası: Hamas,
1987’de Müslüman Kardeşler’in Filistin kolu olarak kurulmuştur. İdeolojisi
şeriat temellidir ve laik milliyetçi Fetih ile bu yüzden sürekli çatışma içindedir.
Bu ideolojik yapı, Hamas’ı “Filistin’in ulusal kurtuluş hareketi”nden çok
“İslamcı bir proje” durumuna getirmektedir.
Dış güçler
(İran, Katar, Türkiye) tam da bu ideolojik kimliği kullanarak Hamas üzerinden
kendi çıkarlarını sürdürmektedir.
Değerlendirmek
gerekirse, Filistin hem bölgesel (İran, Türkiye, Katar, Suriye) ve hem küresel
(ABD, Rusya) güçler için Filistin sorunu kendi çıkarlarını ilerletmenin aracıdır.
Bu durum akılcılığı zayıflatmaktadır. Türkiye’nin Hamas’a desteği, onu bölgesel
vekalet savaşlarının tarafı durumuna getirmektedir. Bu da ulusal çıkar
açısından risklidir. Gazze trajedisi ise gerçek insancıl dram olarak çoğu zaman
büyük güçlerin bu çıkar çatışmasının gölgesinde kalmaktadır. Sonuç olarak
belirtmek gerekirse, Türkiye’nin Filistin siyasası sadece “Filistin’e destek” sorunu
değildir ve Hamas üzerinden İran-Katar eksenine yaklaşması anlamına gelmektedir.
Bu da Ankara’nın Batı ve Arap dünyasındaki konumunu zayıflatmakta ve
akılcılığını sorgulamaktadır.
GENEL
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Bu
araştırma, Türkiye’nin Filistin siyasasının tarihsel gelişimini ve çağdaş
uygulamalarını kapsamlı bir şekilde inceleyerek, ideolojik eğilimler, akılcı
çıkarlar ve bölgesel liderlik stratejileri arasındaki etkileşimi ortaya koymayı
amaçlamıştır. Çalışma boyunca elde edilen bulgular, Türkiye’nin Filistin
siyasasının sürekli bir denge arayışı üzerine kurulu olduğunu göstermektedir:
Bir yandan ideolojik ve tarihsel bağlılık çerçevesinde Filistin halkına destek
verilmiş ve diğer yandan ulusal çıkarların korunması ve bölgesel dengelerin
gözetilmesi adına yararcı bir yaklaşım benimsenmiştir.
Tarihsel
süreç incelendiğinde, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ve özellikle AKP dönemine kadar
Türkiye’nin Filistin siyasası, ideolojik yönelimlerle stratejik çıkarların iç
içe geçtiği bir yapıya sahiptir. Osmanlı döneminde bölgedeki demografik değişim
ve Siyonist yerleşimler karşısında alınan önlemler, ideolojik bağlılık ve
akılcı çıkar dengesinin erken bir örneğini oluşturmuştur. Cumhuriyet döneminde
diplomatik ve normatif bir yaklaşım benimsenmiş ve Batı ile ilişkilerin
sürdürülmesi ve Arap dünyası ile uyum sağlanması öncelikli olmuştur.
1980’lerden itibaren İslamcı hareketlerin yükselişi ve bölgesel krizler,
Türkiye’nin Filistin siyasasında ideolojik boyutu güçlendirmiştir. AKP dönemi
ile birlikte ise ideolojik tutum, bölgesel liderlik ve ulusal çıkarla
birleşerek siyasal stratejiye dönüştürülmüştür.
Çağdaş
dönemde, Türkiye’nin Filistin siyasası üç ana eksende şekillenmektedir:
İdeolojik
Boyut: Hamas’a
yönelik destek, Gazze krizlerinde müdahale ve uluslararası platformlarda
Filistin lehine tavırlar, Türkiye’nin ideolojik duruşunu somutlaştırmıştır.
Akılcı
Çıkar ve Stratejik Denge: İsrail ile ilişkilerin sürdürülmesi, ABD ve Arap ülkeleriyle dengeli ilişkilerin
korunması Türkiye’nin ulusal çıkarlarını güvence altına alma çabasının
göstergesidir.
Bölgesel
Liderlik ve Diplomasi: Türkiye, Filistin meselesi üzerinden hem İslam dünyasında liderlik savını
pekiştirmiş hem de bölgesel diplomasi ve insancıl yardım girişimleriyle
stratejik bir aktör konumunu güçlendirmiştir.
Araştırmanın
bulguları, Türkiye’nin Filistin siyasasının iç ve dış politika bağlamında bir
“ideoloji-akılcılık-bölgesel çıkar” üçgeninde şekillendiğini ortaya
koymaktadır. Bu bağlamda Türkiye’nin politikaları, sadece ideolojik bir duruş
veya iç siyasa malzemesi olmaktan öte, bölgesel güç dengelerini, diplomatik
ilişkileri ve ulusal çıkarları en üst düzeye çıkarmaya yönelik stratejik bir
çerçeve olarak okunabilir. Aynı zamanda, Filistin’in iç bölünmüşlüğü,
Hamas-Fetih ayrımı ve dış aktörlerin müdahaleleri, Türkiye’nin siyasa
seçeneklerini sınırlayan ve diplomatik dengeyi zorunlu kılan etmenler olarak
öne çıkmaktadır.
Sonuç
olarak, Türkiye’nin Filistin siyasası, tarihsel süreklilik ve çağdaş diplomasi
arasında bir köprü işlevi görmektedir. Bu siyasa, ideolojik tutumlar ile akılcı
çıkarların karşılıklı olarak etkileştiği, bölgesel liderlik hedefleriyle
desteklenen bir denge oyununa dayanmaktadır. Türkiye, Filistin’e verdiği destek
ile hem ulusal meşruluğunu pekiştirmiş hem de bölgesel diplomasi ve stratejik
çıkarlarını korumaya çalışmıştır. Ancak, bu siyasaların maliyetleri ve riskleri
de göz ardı edilemez: Filistin’in iç bölünmüşlüğü, Hamas’ın kökten dinci yapısı
ve dış güçlerin müdahaleleri Türkiye’nin siyasa akılcılığını zaman zaman
tartışmalı duruma getirmiştir.
Bu bağlamda
çalışma, Türkiye’nin Filistin siyasasında ideoloji, akılcı çıkar ve bölgesel
liderlik stratejileri arasındaki etkileşimi bütüncül bir şekilde anlamak için
tarihsel ve çağdaş verilerin birlikte değerlendirilmesinin önemini ortaya
koymaktadır. Gelecek araştırmalar, özellikle güncel diplomatik gelişmeler ve
bölgesel aktörlerin değişen stratejileri ışığında bu dengeyi daha ayrıntılı ve
nicel verilerle çözümleyebilir.
KAYNAKÇA
Baconi, T.
(2018). Hamas Contained: The Rise and Pacification of Palestinian Resistance.
Oxford University Press.
Bağcı, H.
(2010). Türkiye'nin Filistin Politikası: AKP Dönemi ve Sonrası. SETA Yayınları.
Balcı, A.
(2011). Türkiye'nin Orta Doğu Politikası: Yeni Yönelimler ve Filistin Meselesi.
Kriter Yayınları.
Gilbert, M.
(1996). Israel: A History. HarperCollins.
Lynch, M.
(2012). The Arab Uprising: The Unfinished Revolutions of the New Middle East.
PublicAffairs.
Morris, B.
(2008). 1948: A History of the First Arab–Israeli War. Yale University Press.
Pappe, İ.
(2006). The Ethnic Cleansing of Palestine. Oneworld Publications.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder