Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

28 Eylül 2025 Pazar

 

Türkiye’nin Filistin Siyasası: Akılcılık, Algı ve Bölgesel Çıkarlar

 

Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış

 

 

 

 

 

ÖZ

Bu çalışma, Türkiye’nin Filistin siyasasının tarihsel gelişimini ve çağdaş uygulamalarını çözümlemeyi amaçlamaktadır. Araştırma, Türkiye’nin ideolojik bağlılık, ulusal çıkarlar ve bölgesel liderlik stratejilerini nasıl dengelediğini ortaya koymaktadır. Osmanlı’dan Cumhuriyet dönemine, özellikle 2000 sonrası AKP dönemi siyasalarına kadar olan süreç incelenmiş ve Türkiye’nin Filistin siyasalarının ideoloji-akılcılık-bölgesel çıkar üçgeninde şekillendiği saptanmıştır. Bulgular, Türkiye’nin Filistin’e verdiği desteğin hem ulusal meşruluk hem de bölgesel diplomasi açısından stratejik bir araç olarak işlev gördüğünü göstermektedir. Ancak Filistin’in iç bölünmüşlüğü ve dış aktörlerin müdahaleleri, Türkiye’nin siyasa seçeneklerini sınırlayan ve diplomatik dengeyi zorunlu kılan etmenler olarak öne çıkmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Türkiye, Filistin siyasası, ideoloji, ulusal çıkar, bölgesel liderlik.

 

ABSTRACT

This study aims to analyze the historical development and contemporary practices of Turkey’s policy toward Palestine. The research demonstrates how Turkey balances ideological commitment, national interests, and regional leadership strategies. The analysis covers the period from the Ottoman Empire through the Republican era, with particular emphasis on the post-2000 AKP period, revealing that Turkey’s Palestine policy is shaped within the triangle of ideology-rationality-regional interest. Findings indicate that Turkey’s support for Palestine functions as a strategic tool for both domestic legitimacy and regional diplomacy. However, internal divisions within Palestine and interventions by external actors constitute factors that limit Turkey’s policy options and necessitate careful diplomatic balancing.

Keywords: Turkey, Palestine policy, ideology, national interest, regional leadership.

GİRİŞ

Filistin sorunu, sadece Orta Doğu’nun değil, küresel siyasanın da merkezinde yer alan karmaşık bir konudur. Türkiye, tarihsel bağları, ideolojik duruşu ve bölgesel liderlik savı çerçevesinde Filistin’e yönelik siyasasıyla sürekli dikkat çekmektedir. Ancak bu siyasa hem iç siyasal güdülenmeler hem de uluslararası ilişkiler açısından tartışmalı bir akılcılık sorunu taşımaktadır. Türkiye’nin Filistin siyasası, Hamas ve Fetih arasındaki bölünmüşlük, Gazze’deki insancıl trajedi ve dış güçlerin müdahaleleri gibi çok katmanlı bir bağlamda şekillenmektedir.

Türkiye’nin Filistin siyasası, tarihsel bağlar, ideolojik duruş ve bölgesel liderlik savı ekseninde uzun süredir ulusal ve uluslararası gündemin merkezinde yer almaktadır. Ancak bu siyasa, bir yandan iç siyasada yüksek bir hareketlilik sağlarken diğer yandan uluslararası ilişkilerde karmaşık maliyetler yaratmaktadır. Türkiye’nin Filistin siyasası ne kadar akılcıdır? Ankara’nın Hamas ve Fetih çizgisine yönelik tutumları, Gazze’deki insancıl krizler ve dış güçlerin müdahaleleri ışığında bu siyasa hangi ölçütlerle değerlendirilebilir?

İlişkilerin Tarihsel Gelişim Çizgisi

Türkiye’nin Filistin siyasası Osmanlı dönemine kadar uzanan derin bir tarihsel arka plana sahiptir. Osmanlı yönetimi, Filistin topraklarını uzun süre bir imparatorluk parçası olarak görmüş ve farklı dinsel ve etnik grupların dengeli bir şekilde bir arada yaşamasını sağlamaya çalışmıştır. 19. yüzyıl sonlarında başlayan ilk Yahudi yerleşmeleri (Siyonist hareket) ve Osmanlı’nın bazı toprakları Yahudilere özgüleme girişimleri, bölgedeki demografik ve siyasal dengeyi ilk kez ciddi biçimde etkilemiştir.

Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan Kut’ül Amare Savaşı (1915–1916), Osmanlı’nın moral kazanımı açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Filistinli Araplar, Osmanlı ordusunda yer almak zorunda kalarak savaşın dolaylı aktörleri olmuşlardır. Kut’ül Amare zaferi, Filistinliler arasında Osmanlı’ya bağlılık duygusunu güçlendirmiştir. Ancak İngilizlerin Arap liderleriyle kurduğu temaslar ve savaşın genel seyri, Filistin’de güven sorunları ve isyan eğilimlerini de tetiklemiştir. Bu durum, Türkiye’nin Filistin siyasası açısından “sadakat ve ihanet riski” açısından tarihsel bir referans noktası oluşturmuştur.

Cumhuriyet döneminde Türkiye, Filistin konusunda dengeli bir diplomasi izlemeye çalışmıştır. 1948’de İsrail’in kurulması ve Arap-İsrail çatışmalarının başlamasıyla Ankara, Batı ile ilişkilerini korumaya çalışırken Arap dünyasıyla da uyumlu bir siyasa sürdürmüştür. Bu dönemde Filistin halkına yönelik simgesel ve diplomatik destek ön plana çıkmış, ancak somut stratejik müdahaleler sınırlı kalmıştır.

1980’ler ve 1990’larda Türkiye’nin Filistin siyasası hem İslamcı hareketlerin yükselişi hem de bölgesel krizler ışığında daha görünür hale gelmiştir. 1991 Körfez Krizi ve Oslo Süreci, Ankara’nın Filistin’e yönelik siyasalarını yeniden şekillendirmiş ve Türkiye iki devletli çözüm çerçevesinde diplomatik destek sağlamaya başlamıştır.

2000’li yıllarda, özellikle AKP iktidarı ile birlikte Türkiye’nin Filistin siyasası ideolojik ve siyasal bir araç olarak öne çıkmıştır. Hamas’a yönelik açık destek, Gazze krizlerine müdahale ve uluslararası platformlarda Filistin lehine tavır, Ankara’nın hem iç siyasada hem de İslam dünyasında liderlik savını güçlendirmeyi amaçlayan bir stratejinin parçası olmuştur. Ancak bu siyasa, ABD, İsrail ve bazı Arap ülkeleri ile ilişkilerde maliyetler doğurmuş ve Filistin’in iç bölünmüşlüğü ve dış güçlerin müdahaleleri, Türkiye’nin akılcı çıkarları açısından tartışmalı bir zemine işaret etmiştir.

Çizelge 1

Tarihsel Gelişim Çizgisi

Dönem

Olay / Gelişme

Filistin Aktörleri / Durumu

Türkiye / Osmanlı Tutumu

Sonuç / Etki

19. yy sonları

İlk Yahudi yerleşmeleri (Siyonist hareket)

Filistin’de demografik değişim başlıyor

Osmanlı bazı toprakları Yahudilere özgüleniyor

Bölgedeki demografik ve siyasal denge ilk kez ciddi biçimde etkileniyor

1915–1916

Kut’ül Amare Savaşı

Filistinliler Osmanlı ordusunda yer alıyor

Osmanlı moral kazanıyor, Filistin’de sadakat güçleniyor

İngilizlerin Araplarla ilişkisi güven sorunları ve ihanet riski doğuruyor

1917–1918

Birinci Dünya Savaşı sonrası

İngiliz işgali ve Arap ayaklanmaları

Osmanlı çekiliyor, bölgeyi kaybediyor

Filistin’in Osmanlı’ya bağlılığı zayıflıyor; yeni güç dengeleri oluşuyor

1948

İsrail’in kurulması

Filistin mülteciler ve Arap topluluklar

Türkiye dengeli diplomasi, Batı ve Arap dünyasıyla uyum

Türkiye simgesel destek veriyor, somut stratejik müdahaleler sınırlı

1980–1990

İslamcı hareketlerin yükselişi, Körfez Krizi, Oslo Süreci

Hamas ve Fetih arasındaki bölünmüşlük belirginleşiyor

Türkiye diplomatik destek sağlıyor, iki devletli çözümü destekliyor

Ankara’nın Filistin siyasası görünür hale geliyor

2000 sonrası

AKP dönemi, Hamas’a açık destek

Gazze’de insancıl krizler, Hamas’ın köktenci İslamcı yapısı

Türkiye ideolojik ve siyasal destek veriyor; liderlik savı öne çıkıyor

ABD, İsrail ve bazı Arap ülkeleriyle ilişkilerde maliyet; iç bölünmüşlük ve dış müdahaleler akılcı çıkarları tartışmalı duruma getiriyor

 

Tarihsel Gelişmede İdeolojik Boyut ve Değişim

Türkiye’nin Filistin siyasası, tarihsel süreç boyunca yalnızca stratejik ve diplomatik çıkarlar üzerinden şekillenmemiş, aynı zamanda güçlü bir ideolojik boyut taşımıştır. Osmanlı döneminde Filistin, imparatorluk ideolojisinin bir parçası olarak çok dinli ve çok kültürlü bir yönetim anlayışı içinde ele alınmıştır. Osmanlı yönetimi, bölgedeki farklı dinsel ve etnik grupların bir arada yaşamasını sağlayarak hem iç kararlılığı hem de imparatorluğun meşruluğunu korumayı amaçlamıştır.

19. yüzyılın sonlarında başlayan Siyonist yerleşmeler ve Birinci Dünya Savaşı’nda Arapların İngilizlerle iş birliği, ideolojik bakış açısının şekillenmesinde önemli bir kırılma noktası oluşturmuştur. Osmanlı, Filistin’i sadece coğrafi bir parça olarak değil, sadakat ve stratejik güvenlik ekseninde bir ideolojik alan olarak değerlendirmiştir. Kut’ül Amare zaferi ise bu ideolojik bağlılığın simgesel bir göstergesi olmuştur.

Cumhuriyet döneminde Türkiye’nin Filistin siyasası, diplomatik ve normatif bir ideolojik çerçeve kazanmıştır. Ankara, Batı ile ilişkilerini korumaya çalışırken Arap dünyasıyla da uyumlu bir siyasa izlemiş ve Filistin’e simgesel destek vererek uluslararası meşruluk ve etik normlara bağlı bir ideolojik tutum sergilemiştir.

1980’ler ve 1990’larda, özellikle İslamcı hareketlerin yükselişiyle birlikte Türkiye’nin Filistin siyasası daha belirgin bir ideolojik yönelim kazanmıştır. 2000’li yıllarda AKP iktidarı ile birlikte ideolojik boyut, Türkiye’nin hem iç siyasada hem de İslam dünyasında liderlik savını güçlendiren stratejik bir araç durumuna gelmiştir. Hamas’a açık destek, Gazze krizlerine müdahale ve uluslararası platformlarda Filistin lehine tavır, ideolojiyi somut dış siyasa uygulamasına dönüştüren bir süreç olarak öne çıkmıştır.

Ancak bu ideolojik yaklaşım, Türkiye’nin akılcı çıkarları ile bazen çelişmiş ve Filistin’in iç bölünmüşlüğü, Hamas’ın radikal İslamcı yapısı ve dış güçlerin müdahaleleri, Ankara’nın siyasa akılcılığını tartışmalı duruma getirmiştir. Dolayısıyla ideolojik boyut hem tarihsel süreklilik hem de çağdaş değişim açısından Türkiye’nin Filistin siyasası için temel bir belirleyici etmen olmuştur.

Filistin, Milli Savaşım, İstiklal Savaşı ve Mustafa Kemal’e Bakış

Türkiye’nin çağdaş tarihinin en kritik dönemi olan Milli Savaşım ve İstiklal Savaşı, Filistin sorunu bağlamında da dikkatle incelenmesi gereken bir dönemdir. Bu süreçte Filistinli Araplar, Osmanlı’nın çöküşü ve İngiliz işgaliyle karşı karşıya kalırken bölgedeki siyasal aktörlerin Türkiye’ye bakışı da karmaşık bir tablo çizmiştir.

Filistin’deki bazı Arap kesimler, Osmanlı yönetiminden Mustafa Kemal ve ulusa savaşıma uzanan süreçte Türkiye’ye tarihsel bir sempati beslemişlerdir. Milli Savaşım, özellikle Filistin’de Osmanlı’ya bağlılık duyan gruplar için, çağdaşlaşma ve bağımsızlık savaşımının bir simgesi durumuna gelmiştir. Türkiye’nin ulusal birliğini koruma ve bağımsızlık savaşımı Filistinli bazı gruplar tarafından örnek alınmış ve takdir edilmiştir.

Ancak Filistin’deki Arap nüfus, İngilizlerle kurdukları stratejik ilişkiler nedeniyle bölünmüş bir algı sergilemiştir. Bazı kesimler Mustafa Kemal’in liderliğini ve Türk ulusal hareketini desteklerken, diğer kesimler ise kendi yerel çıkarları doğrultusunda daha temkinli veya İngiliz yanlısı bir tavır almıştır. Bu durum, Filistin-Türkiye ilişkilerinde ideolojik ve siyasal karmaşıklığın erken bir göstergesidir.

Özetle, Milli Savaşım ve İstiklal Savaşı döneminde Türkiye’nin ulusal bağımsızlık savaşımı, Filistin’de hem bir model ve ilham kaynağı hem de karmaşık bir siyasal denge unsuru olarak algılanmıştır. Bu tarihsel algı, Türkiye-Filistin ilişkilerinin sonraki dönemlerde ideolojik ve diplomatik bir temele oturmasına zemin hazırlamıştır.

Filistin’in İngiliz Mandası ve Türkiye’nin Tepkisi

1917’deki Balfour Deklarasyonu ve ardından 1920’de Filistin’in İngiliz mandası altına girmesi, Türkiye’nin bölgeye bakışını yeniden şekillendirmiştir. Mustafa Kemal liderliğindeki yeni Türkiye, Filistin üzerinde doğrudan bir müdahale olanağına sahip olmamasına karşın İngilizlerin Filistin’deki uygulamalarına diplomatik ve ideolojik olarak tepki göstermiştir. Ankara, Filistin’in Osmanlı’dan koparılması ve Yahudi yerleşimlerinin hızlanmasına karşı uluslararası meşruluk ve tarihsel haklar bakış açısı üzerinden tutum almıştır. Bu durum, Türkiye’nin bölgedeki Filistin sorununa yönelik süreklilik arz eden duyarlılığını ortaya koymaktadır.

Filistin’deki Erken Siyonist Yerleşmeler ve Osmanlı-Türk Bakış Açısı

19. yüzyılın sonlarından itibaren başlayan ilk Siyonist yerleşmeler, Osmanlı yönetimi tarafından dikkatle izlenmiştir. Filistin’deki demografik değişim, Osmanlı’nın bölgeyi bir imparatorluk parçası olarak yönetme stratejisi üzerinde baskı yaratmıştır. Türkiye, Filistin’deki yerleşimleri denetim altında tutmaya çalışmış, fakat artan göçler ve İngilizlerin etkisi nedeniyle sınırlı bir başarı elde edebilmiştir. Bu süreç, Türkiye’nin Filistin siyasasına uzun vadeli tarihsel ve stratejik bir boyut kazandırmıştır.

1930’lar ve 1940’lar, Filistin sorununun küresel siyasaya daha görünür duruma geldiği bir dönemdir. Türkiye, bu dönemde hem Batı ile ilişkilerini güçlendirmeyi hem de Arap dünyasında dengeli bir siyasa izlemeyi amaçlamıştır. Filistin’deki Yahudi yerleşimlerinin artışı ve İngiliz yönetiminin siyasaları, Ankara’nın Filistin’e bakışını stratejik, diplomatik ve ideolojik bir eksende şekillendirmiştir. Bu yıllar, Türkiye’nin Filistin siyasası açısından tarihsel süreklilik ve uyum kapasitesini ortaya koyan kritik bir dönemdir.

1940–2000 Döneminde Türkiye-Filistin İlişkileri

1940’lar ve 1950’ler, Filistin sorununun hem Orta Doğu siyasaları hem de Türkiye’nin uluslararası konumu açısından kritik bir dönemdir. Türkiye, II. Dünya Savaşı sonrasında Batı ile ilişkilerini güçlendirme eğiliminde olurken, Arap dünyasıyla da diplomatik bir denge kurmayı amaçlamıştır. Bu dönemde Türkiye, Filistin halkına sözlü ve diplomatik destek vermekle birlikte doğrudan müdahalelerden kaçınmıştır.

1967’deki Altı Gün Savaşı ve 1973’teki Yom Kippur Savaşı, Türkiye’nin Filistin’e bakışını yeniden belirlemiş, Ankara, Arap devletleriyle dayanışma mesajları vermiş ancak İsrail ile ilişkilerini tamamen koparmamıştır. Bu, Türkiye’nin Filistin siyasasında dengeci ve yararcı yaklaşımını göstermektedir.

1980’ler, Türkiye’nin Filistin siyasası açısından ideolojik ve diplomatik bir kırılma noktasıdır. Özellikle İslamcı hareketlerin yükselişi ve bölgesel krizler, Türkiye’nin Filistin siyasalarını daha görünür kılmıştır. Bu dönemde Ankara, Filistin’in iki ana siyasal aktörü olan Hamas ve Fetih ile ilişkileri dikkatle izlemeye başlamıştır. Türkiye, Hamas’a yönelik sınırlı diplomatik yakınlık geliştirmeye başlamış ve Filistin sorununu iç siyasada da bir siyasal söylem aracı olarak kullanmıştır.

1990’larda, Oslo Süreci ve Körfez Krizi sonrası Türkiye, Filistin’e yönelik siyasalarını hem uluslararası normlar hem de İslam dünyası bakış açısından dengelemeye çalışmıştır. Bu yıllar, Türkiye’nin Filistin siyasasında akılcı çıkarlar ile ideolojik tutum arasında bir denge arayışının belirginleştiği dönemdir.

1940–2000 Döneminde Türkiye-Filistin ve Türkiye-İsrail İlişkileri

1940’lar ve 1950’lerde Türkiye, Filistin sorununda Arap dünyasıyla dayanışmayı sürdürürken, 1949’da kurulan İsrail ile diplomatik ilişkilerini sınırlı ama kararlı bir düzeyde tutmuştur. Ankara, Batı ile yakınlaşma stratejisi çerçevesinde İsrail’i tanımış ve ilişki kurmuştur. Bu yaklaşım, Türkiye’nin Filistin siyasasında dengeci ve yararcı bir çizgi izlemesine yol açmıştır.

1967’deki Altı Gün Savaşı ve 1973 Yom Kippur Savaşı, Türkiye’nin Filistin ve İsrail ilişkilerini aynı anda yönetme becerisini sınamıştır. Türkiye, Arap ülkeleri ve Filistin’e destek mesajları verirken, İsrail ile ilişkilerini tamamen koparmamıştır. Bu yaklaşım stratejik ve diplomatik yararcılık olarak değerlendirilebilir.

1980’ler ve 1990’larda Türkiye-İsrail ilişkileri, Filistin sorununun iç ve dış siyasa boyutlarıyla birlikte daha karmaşık bir durum almıştır. Türkiye, Hamas ve Fetih ayrımını dikkate alarak Filistin’e ideolojik ve diplomatik destek verirken, İsrail ile ekonomik ve askeri ilişkileri sürdürmüştür. Özellikle Oslo Süreci sonrası Türkiye, İsrail-Filistin barış sürecini destekleyen diplomatik bir aktör rolünü üstlenmiş ve hem Filistin tarafını hem de İsrail’i dengelemeye çalışmıştır.

Bu dönemde Türkiye-İsrail ilişkileri, Filistin siyasası ile doğrudan çatışmayan yararcı bir denge çerçevesinde yürütülmüş ve Türkiye’nin akılcı çıkarları, ideolojik eğilimleri ve bölgesel liderlik hedefleri arasındaki sınırları belirlemiştir.

2000’den Günümüze Türkiye-Filistin ve Türkiye-İsrail İlişkileri

2000’li yıllar, Türkiye’nin Filistin siyasasında ideolojik ve stratejik bir dönüm noktasıdır. AKP iktidarı, Filistin sorununu hem iç siyasada hem de bölgesel liderlik savında bir araç olarak kullanmıştır. Türkiye, özellikle Hamas’a yönelik açık diplomatik ve insancıl destek ile Gazze krizlerinde etkili bir aktör olmuştur.

Bu dönemde Türkiye, Filistin’in iç bölünmüşlüğünü ve Hamas-Fetih ayrımını göz önünde bulundurarak siyasalarını şekillendirmiştir. Gazze’deki insancıl krizler ve İsrail’in askeri operasyonları, Türkiye’nin uluslararası platformlarda Filistin lehine tavır almasını zorunlu kılmış, aynı zamanda iç siyasada tutucu ve İslamcı tabanla iletişim kurmayı kolaylaştırmıştır.

Türkiye-İsrail ilişkileri bu dönemde dalgalı bir seyir izlemiştir. 2000’li yılların başında Ankara ile Tel Aviv arasındaki ilişkiler göreli olarak iyi giderken, 2008-2009 ve 2014 Gazze operasyonları sırasında ilişkiler ciddi biçimde gerilmiş ve Türkiye, İsrail’e yönelik eleştirilerini hem diplomatik hem de kamuoyu düzeyinde açıkça dile getirmiştir. Özellikle Mavi Marmara olayı (2010), iki ülke ilişkilerinde kırılma noktası olmuş ve Türkiye’nin Filistin siyasası ile İsrail’e karşı tutumu arasındaki ideolojik-yararcı dengesini net bir şekilde ortaya koymuştur.

2015 sonrası, Türkiye’nin Filistin siyasası hem Hamas’a destek hem de uluslararası diplomasi ile denge arayışı ekseninde şekillenmeye devam etmiştir. Türkiye, Gazze ve Batı Şeria’daki gelişmeleri yakından izleyerek insancıl yardım ve diplomatik girişimlerde bulunmuş ve İsrail ile ilişkilerde ise zaman zaman yumuşak diplomatik kanallar kullanmış zaman zaman sert eleştiriler yöneltmiştir.

Bu dönemde Türkiye-Filistin-İsrail ilişkileri, ideoloji, akılcılık ve bölgesel çıkarların iç içe geçtiği karmaşık bir denge oyunu olarak öne çıkmıştır. Ankara, Filistin’e verdiği destekle hem bölgesel liderlik savını pekiştirmiş hem de İsrail ile ilişkilerini yararcı bir zeminde tutma çabası göstermiştir.

Çizelge 2

Kronolojik Gelişim Çizgisi (Özet)

Dönem

Olay / Gelişme

Filistin Aktörleri / Durumu

Türkiye / Osmanlı Tutumu

İsrail / Diğer Aktörler

Sonuç / Etki

19. yüzyıl sonları

İlk Yahudi yerleşmeleri, Siyonist hareket

Filistin’de demografik değişim başlıyor

Osmanlı bazı toprakları Yahudilere tahsis ediyor

Bölgedeki demografik ve siyasal denge etkileniyor

1915–1916

Kut’ül Amare Savaşı

Filistinliler Osmanlı ordusunda yer alıyor

Osmanlı moral kazanıyor; sadakat güçleniyor

İngilizler Araplarla temas kuruyor

Güven sorunları ve ihanet riski ortaya çıkıyor

1917–1918

Birinci Dünya Savaşı sonrası

İngiliz işgali ve Arap ayaklanmaları

Osmanlı çekiliyor

İngilizler bölgede etkili oluyor

Filistin’in Osmanlı’ya bağlılığı zayıflıyor

1920

İngiliz Mandası başlıyor

Bölünmüş Arap toplulukları

Türkiye diplomatik ve ideolojik tepki gösteriyor

İngilizler mandayı yönetiyor

Türkiye’nin bölgedeki duyarlılığı sürüyor

1940–1949

II. Dünya Savaşı ve İsrail’in kuruluşu

Filistin mülteciler ve Arap topluluklar

Türkiye diplomatik destek veriyor; Batı ve Arap dünyasıyla denge

İsrail kuruluyor

Türkiye’nin Filistin siyasası simgesel ve dengeci oluyor

1967

Altı Gün Savaşı

Filistin’de Arap ve örgütsel hareketler etkileniyor

Türkiye Arap ülkelerine dayanışma mesajları veriyor

İsrail zafer kazanıyor

Türkiye’nin yararcı denge yaklaşımı belirginleşiyor

1973

Yom Kippur Savaşı

Filistin’in Arap dayanışması sürüyor

Türkiye dengeyi koruyor

İsrail-Arab çatışması

Türkiye’nin Filistin siyasası ideolojik-yararcı eksende

1980–1990

İslamcı hareketlerin yükselişi, Körfez Krizi, Oslo Süreci

Hamas-Fetih ayrımı belirgin

Türkiye diplomatik destek ve ideolojik yakınlık sağlıyor

İsrail ile ilişkiler sınırlı

Türkiye’nin Filistin siyasası görünür ve stratejik hale geliyor

1990’lar

Oslo Süreci

Filistin iç bölünmüşlüğü

Türkiye barış sürecini destekliyor

İsrail ile diplomatik temas sürüyor

Akılcı çıkarlar ile ideoloji arasında denge arayışı

2000–2008

AKP iktidarı, Gazze krizleri

Hamas-Fetih ayrımı belirgin, insancıl krizler

Türkiye ideolojik ve diplomatik destek veriyor

İsrail ile ilişkiler dalgalı

Türkiye’nin bölgesel liderlik savı güçleniyor

2008–2014

Gazze operasyonları, Mavi Marmara (2010)

Filistin’de insancıl krizler derinleşiyor

Türkiye sert eleştiriler ve diplomatik girişimler

İsrail askeri operasyonlar yapıyor

İlişkilerde kırılmalar; ideoloji-yararcılık dengesi sınanıyor

2015–günümüz

Gazze ve Batı Şeria gelişmeleri

Hamas-Fetih ayrımı ve bölünmüşlük devam ediyor

Türkiye diplomatik ve insancıl destek sağlıyor; İsrail ile yararcı ilişkiler

İsrail bölgesel aktör olarak etkili

Türkiye-Filistin-İsrail ilişkileri karmaşık denge oyunu hâlinde

 

Araştırmanın Amaçaları ve Hedefleri

Bu araştırmanın temel amacı, Türkiye’nin Filistin siyasasının tarihsel gelişimini ve çağdaş uygulamalarını sistemli bir şekilde incelemek ve Türkiye’nin siyasalarının akılcılık ve ideolojik boyutlarını ortaya koymaktır. Araştırma, tarihsel bakış açısıyla çağdaş dönemi bir araya getirerek, Türkiye’nin Filistin sorunundaki stratejik tercihler, ideolojik eğilimler ve bölgesel etkiler arasındaki etkileşimi değerlendirmeyi hedeflemektedir.

Araştırmanın özel hedefleri şunlardır:

Tarihsel Sürecin Çözümlenmesi: Osmanlı döneminden günümüze kadar Türkiye-Filistin ilişkilerini kronolojik ve kapsamlı bir şekilde inceleyerek tarihsel sürekliliği ve kırılma noktalarını belirlemek.

İdeolojik ve Stratejik Boyutların Açıklanması: Türkiye’nin Filistin siyasasında ideolojik güdülenmeler ile yararcı çıkarlar arasındaki etkileşimi ve değişimi ortaya koymak.

Filistin İç Siyasası ile Türkiye İlişkilerinin İncelenmesi: Hamas-Fetih ayrımı, Filistin’in iç bölünmüşlüğü ve dış güçlerin etkisinin Türkiye’nin siyasalarına yansımalarını değerlendirmek.

Filistin Bağlamında Türkiye-İsrail İlişkilerinin Değerlendirilmesi: Türkiye’nin Filistin’e yönelik siyasalarının İsrail ile ilişkilerine olan etkilerini çözümleyerek stratejik denge ve akılcılık boyutunu açıklamak.

Çağdaş Siyasa Çıkarımları: 2000 sonrası dönemde Türkiye’nin Filistin siyasası ve bölgesel liderlik savlarının uluslararası ilişkiler ve iç siyasa bağlamında ortaya çıkardığı sonuçları değerlendirmek.

Bu hedefler doğrultusunda araştırma, Türkiye’nin Filistin siyasası üzerinde hem tarihsel bir bakış açısı hem de çağdaş bir çözümleme sunarak siyasal, ideolojik ve stratejik boyutların bütüncül bir değerlendirmesini sağlamayı amaçlamaktadır.

Araştırma Soruları

Bu araştırma, Türkiye’nin Filistin siyasası bağlamında tarihsel ve çağdaş süreçleri çözümlerken aşağıdaki temel sorulara yanıt aramayı amaçlamaktadır:

Tarihsel Süreç Sorusu: Osmanlı’dan günümüze kadar Türkiye’nin Filistin siyasası hangi tarihsel olaylar ve kırılma noktaları üzerinden şekillenmiştir?

İdeolojik Boyut Sorusu: Türkiye’nin Filistin siyasası, ideolojik güdülenmeler ve yararcı çıkarlar açısından nasıl bir dengeye sahiptir ve bu denge zaman içinde nasıl değişmiştir?

Filistin İç Siyasası Sorusu: Filistin’in iç bölünmüşlüğü (Hamas-Fetih ayrımı, dinsel ve toplumsal farklılıklar) ve dış güçlerin müdahaleleri, Türkiye’nin siyasalarını nasıl etkilemiştir?

Türkiye-İsrail İlişkileri Sorusu: Türkiye’nin Filistin’e yönelik siyasaları, İsrail ile ilişkilerinde nasıl bir denge ve akılcılık gerektirmiştir?

Çağdaş Siyasa ve Strateji Sorusu: 2000 sonrası dönemde Türkiye’nin Filistin siyasası, bölgesel liderlik iddiası ve uluslararası diplomasi bağlamında hangi stratejik ve ideolojik sonuçlar doğurmuştur?

Bu sorular, araştırmanın hem tarihsel hem de çağdaş bakış açıları bütüncül bir şekilde ele almasını sağlamaktadır ve Türkiye’nin Filistin siyasası ile bölgesel diplomasi arasındaki karmaşık ilişkileri sistemli olarak çözümleme olanağı sunmaktadır.

Araştırmanın Yöntemi

Bu araştırma, Türkiye’nin Filistin siyasası tarihsel ve çağdaş boyutlarıyla çözümlenirken nitel araştırma yöntemi kullanmaktadır. Çalışma, tarihsel süreçleri ve çağdaş gelişmeleri derinlemesine anlamak amacıyla belgesel çözümleme, yazın taraması ve karşılaştırmalı tarihsel inceleme yöntemlerini bir arada uygulamaktadır.

Araştırmanın yöntemi şu şekilde yapılandırılmıştır:

Tarihsel Çözümleme: Osmanlı döneminden günümüze kadar Türkiye-Filistin ilişkileri, birincil ve ikincil kaynaklar üzerinden kronolojik olarak incelenmiştir. Bu kapsamda belgeler, diplomatik yazışmalar, arşiv materyalleri ve tarihsel yazın değerlendirilmiştir.

Karşılaştırmalı Çözümleme: Türkiye-Filistin ve Türkiye-İsrail ilişkileri, stratejik ve ideolojik boyutlar açısından karşılaştırmalı bir şekilde ele alınmıştır. Bu yöntem, akılcılık ve ideoloji arasındaki dengeyi ortaya koymak için kullanılmıştır.

İçerik Çözümlemesi: Gazete arşivleri, açıklamalar, uluslararası raporlar ve akademik yayınlar üzerinden, Türkiye’nin Filistin siyasasında izlediği yöntemlerin ideolojik ve yararcı boyutları ayrıntılı olarak incelenmiştir.

Kronolojik Çerçeveleme: Araştırma, tarihsel gelişim çizgisi ve tablo formatıyla sunularak, olaylar, aktörler ve sonuçlar arasındaki bağlantılar sistemli biçimde görselleştirilmiştir. Bu yaklaşım, tarihsel süreklilik ve değişimin net bir şekilde izlenmesini sağlamaktadır.

Araştırma Sınırlılıkları: Çalışma, özellikle Filistin’in iç siyasal dinamikleri ve Hamas-Fetih ayrımı konularında mevcut yazına dayanmaktadır. Bazı güncel ve sınırlı erişilen diplomatik belgeler çözümleme dışında bırakılmıştır. Ayrıca, Türkiye-İsrail ilişkilerine ilişkin duyarlı diplomatik bilgiler sınırlı veri erişimi nedeniyle genel çerçevede değerlendirilmiştir.

Bu yöntemler, Türkiye’nin Filistin siyasası üzerindeki tarihsel süreklilik, ideolojik yönelimler ve stratejik çıkarlar ekseninde bütüncül bir çözümleme yapılmasını olanaklı kılmıştır.

KURAMSAL ÇERÇEVE

Bu araştırma, Türkiye’nin Filistin siyasası çözümlemesini uluslararası ilişkiler ve bölgesel siyasa kuramları çerçevesinde ele almaktadır. Kuramsal çerçeve, Türkiye’nin tarihsel ve çağdaş siyasalarının hem ideolojik hem stratejik boyutlarını anlamak için temel bir araç olarak kullanılmaktadır.

Akılcı Çıkar (Rational Choice) Bakış Açısı: Araştırmada Türkiye’nin Filistin siyasası, akılcı çıkar teorisi bakış açısıyla en fazla. Bu yaklaşım, devletin kararlarını en fazla yarar ve stratejik üstünlük elde etme çerçevesinde çözümler. Türkiye’nin Filistin siyasası, ideolojik güdülenmelerle birlikte stratejik akılcılık ekseninde incelenmiş ve Hamas’a destek, İsrail ile ilişkiler ve diplomatik denge, bu bakış açısıyla değerlendirilmiştir.

İdeoloji ve Dış Siyasa Yaklaşımı: Türkiye’nin Filistin siyasası, ideolojik yönelimler bağlamında da çözümlenmektedir. İslamcı, tutucu ve ulusal çıkar temelli ideolojik unsurlar, Türkiye’nin Filistin’e yönelik siyasalarını şekillendiren önemli etmenler olarak ele alınmıştır. Bu yaklaşım, devletin siyasalarının ideolojik-yararcı ikiliği içinde anlaşılmasını sağlamaktadır.

Bölgesel Güç ve Diplomasi Çerçevesi: Araştırma, Türkiye’nin Filistin sorunundaki bölgesel liderlik ve diplomasi stratejilerini de dikkate almaktadır. Türkiye-İsrail-Filistin üçgenindeki ilişkiler, güç dengesi ve bölgesel etki alanı bakış açısıyla değerlendirilmiştir. Bu çerçeve, Türkiye’nin hem ulusal hem de uluslararası çıkarlarını dengelemeye çalışırken ortaya çıkan siyasa tercihlerini açıklamaya olanak tanımaktadır.

Karma Model Yaklaşımı: Araştırma, karma bir kuramsal model kullanarak Türkiye’nin Filistin siyasasını hem akılcı çıkar hem ideolojik güdülenmeler hem de bölgesel güç dengesi bakış açılarından değerlendirmektedir. Bu yaklaşım, tarihsel süreçten günümüze kadar olan siyasaların bütüncül bir çözümlemesini olanaklı kılmaktadır.

YAZIN TARAMASI

Türkiye-Filistin ilişkileri hem tarihsel hem de çağdaş bakış açılarından ele alındığında, geniş ve disiplinlerarası bir yazına sahiptir. Bu yazın, uluslararası ilişkiler, Orta Doğu çalışmaları, tarih ve siyasa bilimi alanlarını kapsamaktadır.

Ilan Pappé Osmanlı’dan günümüze Filistin’in tarihsel gelişimini, Siyonist yerleşimler ve İngiliz mandası sürecini ayrıntılı bir şekilde çözümlemiştir. Bu çalışmalar, Türkiye’nin Osmanlı dönemindeki siyasalarının ve Filistin’deki demografik değişimin anlaşılmasında temel referanslar olarak kullanılmıştır.

Benny Morris ve Martin Gilbert, 20. yüzyılın başındaki Filistin sorunlarını ve İsrail’in kuruluş sürecini incelerken, Türkiye’nin diplomatik tutumuna ilişkin önemli bulgular sunmuşlardır.

Hüseyin Bağcı ve Ali Balcı, 2000 sonrası Türkiye-Filistin ilişkilerini, Hamas ve Fetih ayrımı, Gazze krizleri ve AKP’nin bölgesel diplomasi stratejileri bağlamında incelemişlerdir. Bu çalışmalar, Türkiye’nin ideolojik-yararcı dengesini somut olaylar üzerinden çözümlemektedir.

Marc Lynch ve Tareq Baconi, Filistin iç siyasası ve dış aktörlerin etkisini değerlendirerek Türkiye’nin Filistin siyasalarının bölgesel etkilerini yorumlamıştır.

Mevcut yazın, tarihsel ve çağdaş bakış açıları ayrı ayrı ele almakta veya Türkiye-İsrail-Filistin üçgenini sınırlı bir düzeyde incelemektedir. Türkiye’nin akılcılık, ideoloji ve stratejik liderlik boyutlarının bütüncül çözümlemesi ise henüz yeterince derinleştirilmemiştir. Bu çalışma, söz konusu boşluğu doldurarak tarihsel süreklilik ile çağdaş siyasa arasında bir köprü kurmayı hedeflemektedir.

ÇÖZÜMLEME

Ulusal Akılcı Çıkar ve Türkiye-Filistin Siyasası: Analitik Bulgular

Araştırmanın bulguları, Türkiye’nin Filistin siyasasında ulusal akılcı çıkarların ideolojik eğilimlerle nasıl bütünleştiğini göstermektedir. Çözümleme, tarihsel süreçten günümüze kadar olan örnekler üzerinden yürütülmüştür. Osmanlı, Filistin’deki Siyonist yerleşimleri sınırlamaya çalışmış, ancak artan göçler ve İngiliz etkisi nedeniyle sınırlı başarı elde etmiştir. Cumhuriyet döneminde Türkiye, İngiliz mandasına karşı diplomatik tepkiler göstermiş ve Filistin’in tarihsel haklarını savunmuştur. Bu yaklaşım, stratejik akılcılık ile ideolojik duyarlılığın bir bileşimi olarak değerlendirilebilir. Türkiye, ulusal çıkarlarını korurken diplomatik meşruluk çerçevesinde hareket etmiştir.

1967 ve 1973 savaşları sırasında Türkiye, Arap ülkelerine dayanışma mesajları verirken İsrail ile ilişkilerini tamamen koparmamıştır. Bu denge, akılcı çıkarların önceliğini, yani bölgesel kararlılık ve Batı ile ilişkilerin devamını göstermektedir. Aynı zamanda ideolojik tutum, Arap dünyası ve Filistin lehine simgesel destek olarak sürdürülmüştür.

1980–1990 döneminde İslamcı hareketlerin yükselişi ve Körfez Krizi, Türkiye’nin Filistin siyasası üzerinde ideolojik boyutları öne çıkarmıştır. Türkiye, Hamas ve Fetih ayrımını dikkate alarak siyasalarını şekillendirmiş, diplomatik destek ile insancıl yardım arasında akılcı bir denge kurmuştur. Oslo Süreci, Türkiye’nin yararcı denge arayışını daha da görünür duruma getirmiştir.

2000 sonrasında ise AKP iktidarıyla birlikte Türkiye, Filistin siyasası ve bölgesel liderlik savını daha açık bir şekilde siyasaya dönüştürmüştür. Gazze krizlerinde hem insancıl yardım sağlanmış hem de diplomatik girişimler yapılmıştır. İsrail ile dalgalı ilişkiler, Türkiye’nin stratejik ve akılcı çıkarları ile ideolojik destek arasında denge kurma çabalarını ortaya koymaktadır. Mavi Marmara olayı ve Gazze operasyonları, Türkiye’nin siyasa tercihlerini hem ulusal çıkar hem de ideolojik duruş açısından sınamıştır.

Genel olarak değerlendirilirse, Türkiye’nin Filistin siyasası, akılcı çıkar ve ideoloji arasında sürekli bir denge oyunu olarak sürdürülmektedir. Tarihsel süreklilik, AKP dönemi stratejileri ve çağdaş diplomasi, Türkiye’nin siyasa üretiminde akılcı çıkarların ideolojik güdülenmelerle bütünleştiğini göstermektedir. Türkiye’nin ulusal akılcı çıkarı, Filistin’e verilen destek, İsrail ile ilişkilerin yönetimi ve bölgesel liderlik iddiaları bağlamında açıkça ortaya çıkmaktadır.

İç Siyasa Dinamikleri: Türkiye ve Filistin

Türkiye’nin Filistin siyasası, yalnızca dış siyasa ve bölgesel strateji ekseninde değil, aynı zamanda iç siyasa dinamikleri çerçevesinde de şekillenmektedir. AKP dönemi ve öncesinde, Filistin sorunu Türkiye’de hem tutucu tabanla ilişki kurma hem de siyasal söylem üretme aracı olarak kullanılmıştır.

Türkiye İç Siyasası

Siyasal İdeoloji ve Tabana Hitap: Filistin sorunu, özellikle tutucu ve İslamcı taban üzerinde güçlü bir siyasal mesaj vermektedir. AKP, Hamas’a destek ve Gazze krizlerinde gösterdiği tutum ile iç siyasada simgesel bir liderlik sağlamıştır.

Ulusal Kimlik ve Meşruluk: Filistin’e verilen destek, Türkiye’deki ulusal ve dinsel kimlik algısı ile iç içe geçerek hükümetin meşruluğunu güçlendirmiştir.

Seçim Siyasaları ve Kamuoyu: Filistin sorunu seçim dönemlerinde ve kamuoyunu etkileme süreçlerinde dış siyasa söylemi olarak kullanılmış ve ulusal ve ideolojik simgeler üzerinden hareketlenme sağlanmıştır.

Filistin İç Siyasası

Hamas-Fetih Ayrımı: Türkiye, Filistin’deki iki ana aktör arasındaki ayrımı dikkate almak zorundadır. Hamas’a yönelik açık destek, Batı Şeria’daki Fetih yönetimi ile ilişkilerde denge gerektirmiştir.

Ekonomik ve Toplumsal Bölünmüşlük: Filistin’in iç bölünmüşlüğü, ekonomik yetersizlikler ve toplumsal farklılıklar, Türkiye’nin siyasalarını stratejik ve insancıl yardım ekseninde şekillendirmiştir.

Dış Müdahaleler: İran, Katar ve eski Suriye rejimi gibi dış aktörlerin Filistin siyasasına müdahaleleri, Türkiye’nin siyasa seçeneklerini sınırlandırmış ve diplomatik dengeyi zorunlu kılmıştır.

Karşılıklı Etkileşim ve Değerlendirme

Türkiye ve Filistin arasındaki iç siyasa dinamikleri, karşılıklı beklentiler ve sınırlamalar üzerinden şekillenmektedir. Türkiye, Filistin’deki siyasal aktörler ve toplumsal dinamikleri hesaba katarak hem ideolojik hem yararcı kararlar almak zorundadır. Filistin’in bölünmüşlüğü ve iç çatışmaları Türkiye’nin Hamas’a verdiği desteğin sınırlarını ve diplomatik yaklaşımını doğrudan etkilemiştir.

İç siyasa dinamikleri, Türkiye’nin Filistin siyasasında ideolojik-yararcı dengeyi korumasını gerekli kılmaktadır. Bu bağlamda Türkiye, Filistin’e yönelik siyasalarını hem ulusal çıkar, ideoloji ve bölgesel liderlik stratejisi çerçevesinde şekillendirmiştir.

Dış Aktörler ve Bölgesel Etkiler: Türkiye-Filistin İlişkisi

Türkiye’nin Filistin siyasası, sadece tarihsel ve iç siyasa dinamikleriyle değil, aynı zamanda bölgesel güç dengeleri ve dış aktörlerin müdahaleleriyle de şekillenmektedir. Filistin sorunu Orta Doğu’daki çok katmanlı güç oyunlarının bir parçası olarak Türkiye’nin stratejik tercihlerine yön vermiştir.

İran ve Eski Suriye’nin Etkisi: İran ve eski Suriye rejimi, özellikle Hamas’a verdiği destekle Filistin siyasasında güçlü bir etki yaratmıştır. Türkiye, bu aktörlerin siyasalarını göz önünde bulundurarak diplomatik ve stratejik denge arayışına girmiştir. Bu durum, Türkiye’nin Hamas’a yönelik desteklerinde eş güdüm ve dikkatli siyasa üretimini zorunlu kılmıştır.

Katar’ın Rolü: Katar, Türkiye ile benzer şekilde Hamas’a finansal ve diplomatik destek sağlamaktadır. Türkiye ve Katar arasındaki iş birliği, Gazze krizlerinde ve uluslararası platformlarda Filistin lehine stratejik ortaklık oluşturmuştur. Bu ortaklık, Türkiye’nin bölgesel liderlik savını güçlendirmiş ve Filistin’e yönelik siyasalarının etkinliğini artırmıştır.

İsrail ile İlişkiler: Türkiye’nin Filistin’e yönelik siyasaları, İsrail ile ilişkilerde dalgalı bir denge yaratmıştır. 2008-2009 ve 2014 Gazze operasyonları, Mavi Marmara olayı gibi krizler, Türkiye’nin hem ideolojik duruşunu hem de akılcı çıkar temelli stratejisini sınavdan geçirmiştir. İsrail ile ilişkiler, Türkiye’nin Filistin siyasasında hem diplomatik sınırlamalar hem de uluslararası meşruluk açısından belirleyici olmuştur.

Bölgesel Güç Dengesi ve Stratejik Sonuçlar

Türkiye, Filistin siyasası aracılığıyla Orta Doğu’daki bölgesel güç dengesinde etkili bir rol oynamaya çalışmıştır. Dış aktörlerin etkisi, Türkiye’nin siyasa üretiminde stratejik önceliklerin ideoloji ile uyumlu bir şekilde uygulanmasını gerekli kılmıştır. Bu bağlamda, Türkiye-Filistin ilişkisi, iç siyasa, ulusal çıkar ve bölgesel stratejinin kesişim noktası olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye’nin Filistin siyasası, dış aktörlerin müdahalesi ve bölgesel güç dengeleri dikkate alındığında, akılcı çıkar, ideolojik yönelim ve diplomatik stratejinin bütünleşik bir bileşimi olarak değerlendirilebilir. Bu yaklaşım, Türkiye’nin hem Filistin’deki aktörlerle hem de bölgesel ve küresel güçlerle ilişkilerini yönetme biçimini açıklamaktadır.

Uluslararası Konjonktür ve Türkiye-Filistin İlişkisi

Türkiye’nin Filistin siyasası, bölgesel aktörlerin yanı sıra uluslararası konjonktür ve küresel güç dengeleri ile de şekillenmektedir. Soğuk Savaş döneminden günümüze kadar olan süreç, Türkiye’nin siyasa tercihlerinde küresel güçlerin etkisini ortaya koymaktadır.

Soğuk Savaş Dönemi: Türkiye, NATO üyesi olarak Batı bloğu içinde yer almakta, Filistin sorununda Arap dünyasına destek verirken aynı zamanda Batı ile ilişkilerini korumaya çalışmıştır. Bu denge, Türkiye’nin akılcı çıkar ve ideolojik duyarlılıklar arasında siyasa üretmesinde belirleyici olmuştur.

Soğuk Savaş Sonrası ve 1990’lar: Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Orta Doğu’da yeni güç dengelerinin oluşması, Türkiye’nin Filistin siyasasına yön vermiştir. Oslo Süreci ve Filistin’in diplomatik kazanımları, Türkiye’nin barış sürecini desteklemesine ve diplomatik bir aktör olarak rolünü güçlendirmesine olanak sağlamıştır.

2000 Sonrası Küresel Konjonktür: ABD’nin Orta Doğu siyasaları, özellikle Irak ve Suriye krizleri, Türkiye’nin Filistin siyasası üzerinde doğrudan etkili olmuştur. Türkiye, hem Hamas’a destek vererek bölgesel liderlik savını güçlendirmiş hem de Batı ile ilişkilerinde stratejik denge arayışını sürdürmüştür. Gazze krizleri, Mavi Marmara olayı ve BM platformlarındaki diplomatik girişimler, Türkiye’nin uluslararası aktörlerle akılcı çıkar temelli ilişki yönetimi uygulamasını ortaya koymuştur.

Avrupa Birliği ve Uluslararası Hukuk: AB ve uluslararası hukukun Filistin sorununa yaklaşımı Türkiye’nin siyasa üretiminde hem diplomatik sınırlamalar hem de meşruluk unsurları oluşturmuştur. Türkiye, uluslararası normlara uygun hareket etmeye çalışırken aynı zamanda ulusal çıkar ve ideolojik duruş arasında dengeyi korumaktadır.

Genel olarak değerlendirmek gerekirse, uluslararası konjonktür Türkiye’nin Filistin siyasası üzerinde hem fırsat hem de sınırlayıcı etmenler yaratmaktadır. Türkiye’nin siyasaları, ulusal çıkar, ideolojik yönelim ve bölgesel liderlik stratejilerini küresel güç dengeleri ile uyumlu şekilde biçimlendirme çabası olarak değerlendirilebilir. Türkiye’nin Filistin siyasası akılcı çıkarlarla duygusal/ideolojik yaklaşımların iç içe geçtiği bir alan. Akılcılık, hangi ölçekten bakıldığına göre değişmektedir. İç siyasa açısından akılcılık seçmen seferberliği ve İslam dünyasında liderlik imajı şeklinde ortaya çıkmaktadır. Dış siyasa ve ulusal çıkar açısından çoğu zaman (ABD ve İsrail ile ilişkilerde maliyet, Arap dünyasıyla uyumsuzluk ve yalnızlaşma gibi akılcı olmayan unsurlar öne çıkmaktadır. Türkiye’nin Filistin siyasası, iç siyasal akılcılık açısından güçlü olmakla birlikte dış siyasa akılcılık açısından ise çoğu zaman maliyetlidir. Özellikle ABD ve Arap dünyası ile ilişkilerde uyumsuzluk yaratmaktadır. Ancak ekonomik ilişkilerin kopmaması ve “ikili dil” sayesinde Türkiye, söylem ve uygulama arasındaki çelişkiyi yönetmeye çalışmaktadır.

FİLİSTİN TÜRKİYE’Yİ NASIL ALGILIYOR?

Çözümlemeyi doğru tamamlamak için Filistin’in Türkiye’yi nasıl algıladığına da bakmak gerekir. Çünkü “Türkiye’nin akılcılığı”nı sadece Ankara’nın bakış açısından değil, muhatap aktörlerin algısından da ölçmek gerekir. Burada da iki temel ayrım vardır:

El Fetih (Ramallah merkezli, Mahmud Abbas çizgisi): Algı Türkiye’ye uzak ve temkinli olmaktır. Fetih yönetimi için Türkiye, özellikle Hamas’a yakınlığı nedeniyle “dengesiz” bir aktör olarak algılanmaktadır. Ancak BM oylamalar ve uluslararası platformlarda Filistin’in yanında yer alma gibi diplomatik destek eylemleri Fetih açısından olumlu karşılanmaktadır. Bu ilişkilerde önemli bir çelişki gözlemlenmektedir. Türkiye, iki devletli çözümü desteklediğini söylemektedir. Bu yaklaşım Fetih çizgisiyle uyumludur. Ama Ankara’nın Hamas ile sıcak ilişkisi Ramallah’ta “meşruluğumuzu zayıflatıyor” kaygısı yaratmaktadır. Sonuç olarak, Fetih için Türkiye, söylemde dost ama uygulamada Hamas’ı kayıran ve kendi durumuna gölgeleyen bir aktördür.

Hamas (Gazze merkezli): Algı Türkiye, Hamas’ın en önemli uluslararası siyasal ve moral destekçilerinden biri şeklindedir. Erdoğan’ın söylemleri, örneğin, Hamas’ı “direniş hareketi” olarak tanımlaması Hamas için meşruluk kaynağıdır. Türkiye, Katar ile birlikte Hamas’ın “siyasal koruyucuları” arasındadır. Burada da bir çelişki gözlemlenmektedir. Hamas, Türkiye’nin İsrail’le ticaretine ve normalleşme girişimlerine şüpheyle bakıyor. Yani söylem ve uygulama arasındaki fark Hamas’ın gözünden kaçmamaktadır. Sonuç olarak, Hamas için Türkiye vazgeçilmez bir dış destekçi, ama aynı zamanda güvenilmez bir yararcıdır.

Filistin Kamuoyunun Genel Algısı: Genelde olumludur. Türkiye, Filistin sorununu sürekli gündemde tutan az sayıda büyük aktörden biridir ve Filistin halkı arasında Erdoğan’ın popülaritesi yüksektir. Ancak olumsuz bakanlar da vardır. Türkiye’nin İsrail ile ticareti ve askeri ilişkileri, “ikiyüzlülük” eleştirilerini artırmaktadır. Bu bağlamda Filistin kamuoyunda bir bölünmüşlükten söz etmek olasıdır. Filistinlilerin Türkiye algısı, kendi siyasal ait olma duyguları (Fetih mi, Hamas mı) üzerinden şekillenmektedir.

Türkiye’nin Filistin siyasası, akılcılık sorununu burada da göstermektedir. Hamas için akılcıdır. Türkiye’nin verdiği destek meşruluk sağlamaktadır. Fetih için akılcı değildir. Türkiye’nin Hamas’a yakınlığı, Filistin içindeki dengeyi bozmakta ve Ramallah’ı zayıflatmaktadır.

Geçmiş Siyasal Örnekler ve Akılcılık Sorunu

Ermeni Soykırımı Sorunu: Filistin yönetimleri zaman zaman Ermeni soykırımını tanıyan açıklamalar yapmıştır. Bu konunun uluslararası gündemde desteklenmesi Türkiye’de büyük rahatsızlık yaratmıştır. Bu tutum Türkiye’nin “Filistin’in tarihi mağduriyeti” üzerinden kurduğu söylemle çelişmekte ve Ankara kendi tarihsel kırmızı çizgisinde karşılık bulamamaktadır.

Ermenistan-Azerbaycan Çatışması: Filistin tarafı, özellikle Fetih çizgisi, Ermenistan’a yakın durmuştur. Bu yakınlık, Türkiye’nin “kardeş Azerbaycan” üzerinden yürüttüğü dış siyasa ile taban tabana zıt yaklaşımdır. Filistin’in bu tercihi, Türkiye’nin stratejik önceliklerini dikkate almadığını göstermektedir.

Hatıra Pulları ve Simgesel Adımlar: Filistin posta idaresinin Ermeni sorunu için pul basması Ankara’da “ihanet” duygusu uyandırmıştır. Bu tür simgesel jestler, Türkiye kamuoyunda “biz Filistin için her şeyi yapıyoruz ama onlar bizi sırtımızdan hançerliyor” algısını pekiştirmiştir.

Değerlendirilecek olursa, akılcılık çizgisi tam olarak yerleşmemiştir. Türkiye’nin Filistin siyasası, karşılıklılık temelinde değerlendirildiğinde akılcı görünmemektedir. Çünkü Ankara büyük maliyetler üstlenmekte ama aynı ölçüde destek görememektedir. Türkiye, Filistin için “yüksek profil” dış siyasa yürütmekte, Filistin ise Türkiye için “düşük profil” hatta bazen karşıt tavırlar sergilemektedir. Bu çelişkiler, Türk kamuoyunda “Filistin’in Türkiye’yi aslında dost olarak görmediği” algısını üretiyor. Sonuç olarak belirtmek gerekirse, Türkiye’nin Filistin siyasası akılcılık sınavına iki düzeyde yenilmektedir. Birincisi, uluslararası düzeydedir ve ABD, İsrail, Arap dünyasıyla maliyetli bir diplomatik yaklaşım olarak ortaya çıkmaktadır. İkili ilişkiler düzeyinde ise Filistin’in Türkiye’nin duyarlılıklarını dikkate almaması ilişkiyi tek taraflı kılmaktadır.

Filistin’in İç Bölünmüşlüğü

Siyasal Bölünmüşlük:

El Fetih (Batı Şeria / Ramallah) laik, milliyetçi çizgi, Batı ve Arap dünyası ile diplomatik uyum arayışında olan bir yapıdır. Hamas (Gazze) ise İslamcı, direniş odaklı; Türkiye’nin söylemleriyle daha uyumlu, ama uluslararası meşruluğu düşüktür. Türkiye, iki taraf arasında denge kurmaya çalışmakta ama bu da çoğu zaman “çifte standartlı” görünmesine neden olmaktadır.

Dinsel Bölünmüşlük: Filistin nüfusunun %6-7’si Hristiyan’dır. (Özellikle Betlehem, Ramallah, Nablus çevresinde). Türkiye’nin İslam dünyasına liderlik savı Hristiyan Filistinliler nezdinde çok fazla yankı bulmamaktadır. Bu durum, Filistin’in içindeki toplumsal çeşitliliğin Türkiye tarafından yeterince dikkate alınmadığını göstermektedir.

Ekonomik ve Toplumsal Bölünmüşlük: Gazze ambargo altındadır. Yoksulluk çok yüksek ve insancıl krizler derindir. Batı Şeria görece daha kararlıdır, fakat İsrail yerleşim siyasaları ve ekonomik kısıtlamalar nedeniyle kırılgan bir yapıya sahiptir. Bu farklılık, Türkiye’nin yardımlarını da tartışmalı duruma getirmektedir. Gazze’ye yönelik yardımlar, Ramallah’ta “Hamas kayırılıyor” algısı yaratmaktadır.

ABD, AB ve Arap dünyası genelde Fetih ile çalışmaktadır. Hamas ise Türkiye, Katar ve kısmen İran üzerinden nefes almaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin Hamas’a yakınlığı Filistin içindeki parçalanmışlığı daha da derinleştirebilmektedir.

Değerlendirmek gerekirse, Türkiye, Filistin’in iç bölünmüşlüğünü göz ardı ederek bütün Filistin adına konuşuyormuş gibi yaptığında aslında kendi stratejik durumunu da zayıflatmaktadır. Hamas’a yakınlık, iç siyasada akılcıdır ama Fetih’le ilişkilerde pek akılcı değildir. Filistin’deki parçalanmışlık çözümlenmeden Türkiye’nin “akılcı” bir siyasa yürütmesi olanaksızdır. Çünkü muhatap belirsizdir. Sonuç olarak, Türkiye’nin Filistin siyasası, sadece uluslararası dengeler değil, aynı zamanda Filistin’in iç bölünmüşlüğü nedeniyle de akılcılık sınavında başarısız olmaktadır. Ankara bir tarafı (Hamas) desteklediğinde, diğer tarafı (Fetih, Hristiyan topluluklar) kaybetmektedir.

TÜRKİYE’DE FİLİSTİN SİYASASINA İLİŞKİN FARKLI BAKIŞ AÇILARI

Devletin bakış açısından temel sav Filistin sorununun hem tarihi sorumluluk hem de İslam dünyasındaki liderlik savının bir gereği olduğudur. Bu savın akılcılığı iç siyasada hareketlilik ve dış siyasada normatif bir duruş sağlamasıdır. Sorun ise uygulamada İsrail’le ekonomik ilişkiler sürerken söylemin sertliği ikiyüzlülük eleştirilerine yol açmasıdır.

İslamcı ve tutucu çevrelerde temel sav Filistin sorunun dinsel ve ahlaksal bir sorumluluk olduğudur. Onlara göre, İsrail’e karşı “ümmetin direnişi” gerçekleşmelidir. Bu savın akılcılığı ideolojik ve duygusal olmasındadır. Ancak sav ulusal çıkar kavramından bağımsızdır. Bu savın sorunu Türkiye’nin uluslararası çıkarlarıyla (ABD, enerji, ticaret) çoğu zaman çatışmasıdır.

Seküler ve liberal çevrelerin temel savı Türkiye’nin Filistin siyasasının duygusal olduğu, akılcı olmadığı ve ulusal çıkarlardan çok ideolojik temellere dayandığıdır. Bu savın akılcılığı Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini zedelemesi ve Türkiye’yi yalnızlaştırmasıdır. Daha dengeli, iki devletli çözümü destekleyen ama İsrail’le de yararcı iş birliğini sürdüren bir çizgi önerilmektedir.

Milliyetçi bakış açısından temel sav Türkiye’nin Filistin’e bu kadar yüklenmesi “bizim sorunlarımızı geri plana atıyor” şeklindedir. Bu savın akılcılığı Filistin’in örneğin Ermeni soykırımı sorunu ve Ermenistan yanlısı tutum gibi Türkiye’ye yeterince destek olmadığı noktasında yoğunlaşmasıdır. Daha çok Azerbaycan, Türk dünyası gibi alanlara odaklanmak ve Filistin’e verilen önemi azaltmak önerilmektedir.

Filistinli aktörlerin bakış açısında farklılıklar gözlemlenmektedir.  Fetih Türkiye’nin Hamas’a yakınlığını akılcı görmemektedir. Türkiye’nin rolünü “denge bozucu” olarak algılanmaktadır. Hamas ise Türkiye’yi güçlü bir destekçi ama güvenilmez bir yararcı olarak görmektedir. Kamuoyunda Erdoğan ve Türkiye’ye sempati yüksektir ama İsrail’le ticaret yüzünden “ikiyüzlülük” eleştirileri vardır.

Uluslararası çevrelerin bakış açıları da farklılıklar göstermektedir. ABD ve İsrail Türkiye’nin Filistin siyasası akılcı bulmamakta, sorunlu olarak görmekte ve güvenilirliğin zedelendiği belirtmektedir. Arap Dünyası (Suudi Arabistan, BAE, Mısır) Türkiye’nin Filistin üzerinden liderlik savını yarışma unsuru olarak kabul etmekte ve “otoriteye meydan okuyan” bir çizgi olarak kabullenmektedir. Avrupa ise Türkiye’nin Filistin yanlısı tavrını “normatif dış siyasa” açısından olumlu görse de aşırı söylemin güven sorununa yol açtığını düşünmektedir.

FİLİSTİN VE DIŞ GÜÇLER

İran: Hamas’ın en büyük askeri ve mali destekçilerdendir. Hamas üzerinden İsrail’e karşı “vekalet savaşı” yürütmektedir. Bu destek, Hamas’ı sadece bir “Filistin direniş hareketi” değil, aynı zamanda İran’ın bölgesel stratejisinin aracı haline getirmektedir. Türkiye açısından sorun ise Hamas’a destek vererek farkında olmadan İran’la aynı konuma düşmesidir. Bu da Batı ve Arap dünyasında tepki çekmektedir.

Suriye (Esad rejimi dönemi): 2011 öncesinde Şam Hamas’ın ana üssü olmuştur. Suriye rejimi, Hamas’ı İsrail’e karşı kullanarak kendi meşruluğunu güçlendirmeye çalışmıştır. Ancak iç savaş ve Türkiye-Hamas yakınlaşması sonrası ilişkiler kopmuştur. Bu örnek, Hamas’ın sürekli rejimlerin çıkarlarına göre araçsallaştırıldığını göstermektedir.

Katar: Hamas’ın en önemli finansörü ve siyasal koruyucusudur. Katar, Hamas’a verdiği destekle İslam dünyasında “etkili aktör” rolünü büyütmeye çalışan bir siyasa izlemekte ve Hamas’ı sahiplenmektedir. Ancak bu sahiplenme hem Batı hem de Arap dünyasında “köktenciliğe destek” algısı yaratmaktadır.

Türkiye: Hamas’a siyasal ve diplomatik destek sağlamakta ve bunu hem iç siyasada hem de İslam dünyasında meşruluk aracı olarak sergilemektedir. Ama bu durum, Türkiye’yi ABD-İsrail bloğunun karşısına, Arap normalleşme sürecinin de dışına itmektedir. Ayrıca Hamas’ın radikal İslamcı ideolojisi Türkiye’nin seküler ve Batılı imajıyla çelişmektedir.

Hamas’ın Köktenci İslamcı Doğası: Hamas, 1987’de Müslüman Kardeşler’in Filistin kolu olarak kurulmuştur. İdeolojisi şeriat temellidir ve laik milliyetçi Fetih ile bu yüzden sürekli çatışma içindedir. Bu ideolojik yapı, Hamas’ı “Filistin’in ulusal kurtuluş hareketi”nden çok “İslamcı bir proje” durumuna getirmektedir.

Dış güçler (İran, Katar, Türkiye) tam da bu ideolojik kimliği kullanarak Hamas üzerinden kendi çıkarlarını sürdürmektedir.

Değerlendirmek gerekirse, Filistin hem bölgesel (İran, Türkiye, Katar, Suriye) ve hem küresel (ABD, Rusya) güçler için Filistin sorunu kendi çıkarlarını ilerletmenin aracıdır. Bu durum akılcılığı zayıflatmaktadır. Türkiye’nin Hamas’a desteği, onu bölgesel vekalet savaşlarının tarafı durumuna getirmektedir. Bu da ulusal çıkar açısından risklidir. Gazze trajedisi ise gerçek insancıl dram olarak çoğu zaman büyük güçlerin bu çıkar çatışmasının gölgesinde kalmaktadır. Sonuç olarak belirtmek gerekirse, Türkiye’nin Filistin siyasası sadece “Filistin’e destek” sorunu değildir ve Hamas üzerinden İran-Katar eksenine yaklaşması anlamına gelmektedir. Bu da Ankara’nın Batı ve Arap dünyasındaki konumunu zayıflatmakta ve akılcılığını sorgulamaktadır.

GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Bu araştırma, Türkiye’nin Filistin siyasasının tarihsel gelişimini ve çağdaş uygulamalarını kapsamlı bir şekilde inceleyerek, ideolojik eğilimler, akılcı çıkarlar ve bölgesel liderlik stratejileri arasındaki etkileşimi ortaya koymayı amaçlamıştır. Çalışma boyunca elde edilen bulgular, Türkiye’nin Filistin siyasasının sürekli bir denge arayışı üzerine kurulu olduğunu göstermektedir: Bir yandan ideolojik ve tarihsel bağlılık çerçevesinde Filistin halkına destek verilmiş ve diğer yandan ulusal çıkarların korunması ve bölgesel dengelerin gözetilmesi adına yararcı bir yaklaşım benimsenmiştir.

Tarihsel süreç incelendiğinde, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ve özellikle AKP dönemine kadar Türkiye’nin Filistin siyasası, ideolojik yönelimlerle stratejik çıkarların iç içe geçtiği bir yapıya sahiptir. Osmanlı döneminde bölgedeki demografik değişim ve Siyonist yerleşimler karşısında alınan önlemler, ideolojik bağlılık ve akılcı çıkar dengesinin erken bir örneğini oluşturmuştur. Cumhuriyet döneminde diplomatik ve normatif bir yaklaşım benimsenmiş ve Batı ile ilişkilerin sürdürülmesi ve Arap dünyası ile uyum sağlanması öncelikli olmuştur. 1980’lerden itibaren İslamcı hareketlerin yükselişi ve bölgesel krizler, Türkiye’nin Filistin siyasasında ideolojik boyutu güçlendirmiştir. AKP dönemi ile birlikte ise ideolojik tutum, bölgesel liderlik ve ulusal çıkarla birleşerek siyasal stratejiye dönüştürülmüştür.

Çağdaş dönemde, Türkiye’nin Filistin siyasası üç ana eksende şekillenmektedir:

İdeolojik Boyut: Hamas’a yönelik destek, Gazze krizlerinde müdahale ve uluslararası platformlarda Filistin lehine tavırlar, Türkiye’nin ideolojik duruşunu somutlaştırmıştır.

Akılcı Çıkar ve Stratejik Denge: İsrail ile ilişkilerin sürdürülmesi, ABD ve Arap ülkeleriyle dengeli ilişkilerin korunması Türkiye’nin ulusal çıkarlarını güvence altına alma çabasının göstergesidir.

Bölgesel Liderlik ve Diplomasi: Türkiye, Filistin meselesi üzerinden hem İslam dünyasında liderlik savını pekiştirmiş hem de bölgesel diplomasi ve insancıl yardım girişimleriyle stratejik bir aktör konumunu güçlendirmiştir.

Araştırmanın bulguları, Türkiye’nin Filistin siyasasının iç ve dış politika bağlamında bir “ideoloji-akılcılık-bölgesel çıkar” üçgeninde şekillendiğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda Türkiye’nin politikaları, sadece ideolojik bir duruş veya iç siyasa malzemesi olmaktan öte, bölgesel güç dengelerini, diplomatik ilişkileri ve ulusal çıkarları en üst düzeye çıkarmaya yönelik stratejik bir çerçeve olarak okunabilir. Aynı zamanda, Filistin’in iç bölünmüşlüğü, Hamas-Fetih ayrımı ve dış aktörlerin müdahaleleri, Türkiye’nin siyasa seçeneklerini sınırlayan ve diplomatik dengeyi zorunlu kılan etmenler olarak öne çıkmaktadır.

Sonuç olarak, Türkiye’nin Filistin siyasası, tarihsel süreklilik ve çağdaş diplomasi arasında bir köprü işlevi görmektedir. Bu siyasa, ideolojik tutumlar ile akılcı çıkarların karşılıklı olarak etkileştiği, bölgesel liderlik hedefleriyle desteklenen bir denge oyununa dayanmaktadır. Türkiye, Filistin’e verdiği destek ile hem ulusal meşruluğunu pekiştirmiş hem de bölgesel diplomasi ve stratejik çıkarlarını korumaya çalışmıştır. Ancak, bu siyasaların maliyetleri ve riskleri de göz ardı edilemez: Filistin’in iç bölünmüşlüğü, Hamas’ın kökten dinci yapısı ve dış güçlerin müdahaleleri Türkiye’nin siyasa akılcılığını zaman zaman tartışmalı duruma getirmiştir.

Bu bağlamda çalışma, Türkiye’nin Filistin siyasasında ideoloji, akılcı çıkar ve bölgesel liderlik stratejileri arasındaki etkileşimi bütüncül bir şekilde anlamak için tarihsel ve çağdaş verilerin birlikte değerlendirilmesinin önemini ortaya koymaktadır. Gelecek araştırmalar, özellikle güncel diplomatik gelişmeler ve bölgesel aktörlerin değişen stratejileri ışığında bu dengeyi daha ayrıntılı ve nicel verilerle çözümleyebilir.

KAYNAKÇA

 

Baconi, T. (2018). Hamas Contained: The Rise and Pacification of Palestinian Resistance. Oxford University Press.

Bağcı, H. (2010). Türkiye'nin Filistin Politikası: AKP Dönemi ve Sonrası. SETA Yayınları.

Balcı, A. (2011). Türkiye'nin Orta Doğu Politikası: Yeni Yönelimler ve Filistin Meselesi. Kriter Yayınları.

Gilbert, M. (1996). Israel: A History. HarperCollins.

Lynch, M. (2012). The Arab Uprising: The Unfinished Revolutions of the New Middle East. PublicAffairs.

Morris, B. (2008). 1948: A History of the First Arab–Israeli War. Yale University Press.

Pappe, İ. (2006). The Ethnic Cleansing of Palestine. Oneworld Publications.

Hiç yorum yok: