Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

19 Ekim 2025 Pazar

 

Kıbrıs 2025 Seçimlerinin Sonuçları Belli Oldu: Erhürman Kazandı

 

 

Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış

 

 

 

Öz

2025 Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı seçimleri, bölgedeki siyasal dengelerin yeniden şekillendiğini ve Türkiye’nin bölgedeki etkisinin sınırlı olduğunu göstermektedir. Seçim sonuçları, AKP’nin Kuzey Kıbrıs siyasalarının beklenen başarıyı sağlayamadığını ve yerel aktörlerin bağımsız bir seçim iradesi ortaya koyduğunu göstermektedir. Türkiye’deki siyasal gelişmeler ve AKP’nin iktidar meşruluğundaki zayıflama, seçmen tercihlerini doğrudan etkilemiştir. Bu çalışma, seçim sonuçlarının bölgesel ve ulusal etkilerini değerlendirmekte ve Türkiye-KKTC ilişkileri bağlamında ortaya çıkan yeni siyasal dinamikleri çözümlemektedir

Anahtar Kelimeler: Kuzey Kıbrıs, Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Türkiye, AKP, bölgesel siyasalar, siyasal etki

 

Abstract

The 2025 Presidential elections in Northern Cyprus have reshaped the regional political balance and demonstrated the limited influence of Turkey in the area. The election results indicate that the AKP’s policy in Northern Cyprus did not achieve the expected success, while local actors demonstrated an independent electoral will. Developments in Turkey, particularly the weakening legitimacy of the AKP, directly influenced voter preferences. This study evaluates the regional and national implications of the election results and analyzes emerging political dynamics in the context of Turkey-Northern Cyprus relations.

Keywords: Northern Cyprus, presidential elections, Turkey, AKP, regional policy, political influence


 

Giriş

Kıbrıs seçimlerine ilişkin olarak yaptığım ilk değerlendirmede Ersin Tatar’ın kazanmasının beklendiğini belirtmiştim. Ancak, beklentilerin çok üzerinde bir fark oluştu. Anketler yarışın ikinci tura kalacağını öngörüyordu, ancak seçim Erhürman lehine sürpriz bir zaferle sonuçlandı. Bu farkın birkaç olası nedeni olabilir: Birincisi seçmen hareketliliğidir. Özellikle genç seçmen ve AB yanlısı kesimler sandığa yüksek katılım göstermiştir. İkincisi, Tatar’ın iki devletli çözüm söyleminin artık uluslararası meşruluk ve geçerlilik üretmiyor olmasıdır. Üçüncü neden Türkiye’nin açık desteğinin ters tepki yaratmasıdır. Kıbrıslı Türk seçmenlerde “özerklik” konusunda duyarlılık göstermiştir. Ayrıca, Türkiye’nin ekonomik sıkıntılarına koşut olarak, Kıbrıs’ta da yaşanan ekonomik sıkıntılar ve enflasyonun seçmen davranışını değiştiren önemli bir etken olmuştur. Bunlara eklenebilecek bir başka etmen de Federal çözüm ve AB ile bütünleşme beklentilerinin yeniden umut kazanmasıdır.

Seçim Sonuçlarının Çözümlenmesi ve Değerlendirilmesi

2025 Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanlığı seçimleri, beklentilerin ötesinde bir sonuçla sona ermiştir. Kamuoyu araştırmaları seçimin ikinci tura kalacağını öngörürken, Tufan Erhürman’ın ilk turda yaklaşık %63,8 oy oranıyla elde ettiği açık fark, ada siyasetinde yeni bir dönemin kapılarını aralamıştır. Bu sonuç, yalnızca bir lider değişimini değil, aynı zamanda Kıbrıs Türk toplumunun yöneliminde önemli bir paradigma kaymasını da işaret etmektedir.

Seçim sonuçları üzerinde dört temel dinamiğin belirleyici olduğu anlaşılmaktadır. İlk olarak, Kıbrıslı Türk seçmenin özellikle son yıllarda artan ekonomik sıkıntılar ve yönetişim krizleri karşısında, Ankara merkezli siyasalarla özdeşleşen mevcut statükoya tepki gösterdiği gözlenmektedir. Bu durum, iki devletli çözüm söyleminin giderek inandırıcılığını yitirmesine ve toplumun önemli bir kesiminde federal çözüm fikrinin yeniden güç kazanmasına neden olmuştur.

İkinci olarak, genç seçmenlerin yüksek katılım oranı, AB vatandaşlığı ve serbest dolaşım gibi somut kazanımlara dayalı beklentisiyle açıklanabilir. Bu güdülenme, Erhürman’ın federal çözüm ve Avrupa ile bütünleşme vizyonunu destekleyen söylemini güçlendirmiştir.

Üçüncü olarak, bölgesel ve uluslararası konjonktür (özellikle Doğu Akdeniz enerji hatları, hidrokarbon kaynakları ve İsrail-Yunanistan-Mısır-AB eksenli ittifak ağları) Rum tarafının elini güçlendirirken, Kıbrıs Türk tarafında uluslararası yalıtımın kırılmasına yönelik beklentiyi artırmıştır. Dolayısıyla, seçim sonuçları sadece iç siyasal bir yönelim değil, aynı zamanda dış siyasal bir arayışın da ifadesidir.

Dördüncü olarak Erhürman’ın seçilmesi, federal çözüm söyleminin yeniden meşruluk kazanması anlamına gelmektedir. Bu sonuç, özellikle AB çerçevesinde serbest dolaşım, ticaret ve pasaport hakları gibi somut beklentilerin, simgesel taleplerden daha etkili olduğunu göstermiştir. Kıbrıslı Türkler, artık geleceğini uluslararası sistemin dışında değil, onun bir parçası olarak görmek istemektedir.

Bu çerçevede, 2025 seçimleri, KKTC’nin geleceğinde iki olasılıktan birini öne çıkarmaktadır: ya federal çözüm doğrultusunda yeni bir diplomatik ivme kazanılacak, ya da Rum tarafının statükoyu koruma eğilimi karşısında, Kuzey’in uluslararası alanda farklı bir meşruluk stratejisi geliştirmesi gerekecektir. Ancak her iki durumda da seçim sonuçları, Kıbrıslı Türklerin mevcut belirsizlikten çıkış arayışında demokratik kanallar aracılığıyla güçlü bir mesaj verdiğini göstermektedir.

Sonuç olarak, Erhürman’ın zaferi, yalnızca bir ideolojik tercihin yansıması değil, aynı zamanda toplumsal özerklik, ekonomik sürdürülebilirlik ve uluslararası meşruluk arayışlarının birleştiği bir iradenin ifadesi olarak okunmalıdır. Bu gelişme, Türkiye’nin Kıbrıs siyasalarının da yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılmakta ve Ankara’nın gelecekteki stratejik yönelimlerinin, artık Kıbrıslı Türk toplumunun kendi önceliklerini daha fazla dikkate alacağı bir çerçevede şekillenmesi gerektiğini göstermektedir.

Sonuç olarak, 2025 KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçları, yalnızca bir siyasal tercih değişimini değil, Kıbrıs Türk toplumunun tarihsel yöneliminde köklü bir dönüşümü ortaya koymuştur. Tufan Erhürman’ın ilk turda yaklaşık %63,8 oranında oy alarak Cumhurbaşkanı seçilmesi, anketlerin ve genel beklentilerin aksine, güçlü bir toplumsal bütünleşmenin gerçekleştiğini göstermektedir. Bu bütünleşmenin arkasında hem içsel etmenler (ekonomik, yönetsel ve toplumsal) hem de dışsal etmenler (jeopolitik dengeler, enerji siyasaları ve Türkiye ilişkileri) bulunmaktadır.               

Belirtmek gerekir ki 2025 seçimleri, Kıbrıs Türk toplumunda yön değişikliğinin ve siyasal olgunlaşmanın da açık bir göstergesidir. Seçmen, ekonomik sıkıntılardan kaynaklanan memnuniyetsizliği yalnızca bir protesto aracına dönüştürmekle kalmamış, aynı zamanda geleceğe yönelik yeni bir vizyon talep etmiştir. Bu vizyon, federal çözüm arayışının canlanması, AB ile bütünleşmenin derinleşmesi ve Türkiye ile ilişkilerin karşılıklı saygı temelinde yeniden tanımlanması yönündedir. Dolayısıyla, Erhürman’ın zaferi sadece bir seçim sonucu değil, Kıbrıs Türk toplumunun geleceğe ilişkin stratejik tercihinin açık bir ifadesidir.

Seçim Sonuçlarının Bölgesel ve Diplomatik Yansımaları

2025 seçimlerinin ardından KKTC’nin dış siyasa yöneliminin yeniden tanımlanması kaçınılmaz görünmektedir. Tufan Erhürman’ın federal çözüm eksenli yaklaşımı, yalnızca iç siyasal bir tercih değil; aynı zamanda Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ve Birleşmiş Milletler (BM) üçgeninde yeni bir diplomatik çerçevenin şekillenmesi anlamına gelmektedir.

Türkiye ile İlişkilerde Denge Arayışı: Seçim sonuçları, Türkiye’nin Kıbrıs siyasasında yeni bir döneme işaret etmektedir. Erhürman yönetiminin Ankara ile ilişkilerinde bağımlılık yerine iş birliği ve hiyerarşi yerine eşitlik esaslı bir denge arayışına gireceği öngörülmektedir. Bu yaklaşım, Türkiye’nin Doğu Akdeniz enerji siyasaları ve güvenlik stratejilerinde KKTC’nin görüşlerini daha fazla dikkate almasını gerektirecektir. Aksi halde, Kıbrıs Türk yönetiminin uluslararası aktörlerle doğrudan temas arayışına girmesi olasılığı yüksektir.

AB ile Yeniden Yakınlaşma: Erhürman’ın federal çözüm ve AB ile bütünleşme yönündeki tutumu, Kıbrıs Türk tarafının Brüksel’le ilişkilerinde yeni bir ivme yaratabilir. Özellikle Yeşil Hat Tüzüğü’nün [1] genişletilmesi, ekonomik yalıtılmışlıkların hafifletilmesi ve AB destekli iki toplumlu projelerin canlandırılması gündeme gelebilir. Bu süreçte AB, federal çözüm vizyonunu destekleyen Kıbrıs Türk liderliğini destekleyici bir tutum benimseyebilir.

BM ve Uluslararası Toplumun Rolü: BM Genel Sekreterliği’nin uzun süredir donmuş olan görüşme sürecini yeniden başlatmak için seçim sonuçlarını bir fırsat olarak değerlendirmesi beklenmektedir. Erhürman yönetiminin güven artırıcı önlemler ve iki toplumlu temaslara öncelik vereceği öngörülmektedir. Ancak Rum tarafının statükoyu koruma eğilimi, yeni dönemdeki görüşmelerin en büyük engeli olmaya devam edecektir.

Doğu Akdeniz Jeopolitiğinde KKTC’nin Konumu: Seçimlerin ardından, KKTC’nin Doğu Akdeniz enerji denkleminde yeni bir diplomatik esneklik arayışına girmesi olasıdır. İsrail-Yunanistan-Mısır-GKRY ekseninin güçlendiği mevcut tabloda, Kuzey’in dışlanmışlığını azaltmak için çok taraflı diplomasiye yönelmesi beklenmektedir. Bu çerçevede Türkiye’nin de bölgesel enerji ve güvenlik siyasalarını Kıbrıslı Türklerin uluslararası meşruluk talebiyle uyumlu duruma getirmesi önem kazanacaktır.

Değerlendirmek gerekirse, 2025 seçimleri, yalnızca iç siyasetin yönünü değil, Doğu Akdeniz jeopolitiğinin geleceğini de etkileyecek bir dönüm noktasıdır. KKTC seçmeni, bu sonuçla birlikte, yalnızca liderini değil, aynı zamanda adanın geleceğine ilişkin uluslararası konumlanmayı da belirlemiştir. Erhürman’ın önünde, hem Türkiye ile dengeli ilişkiler kurmak hem de federal çözüm yönünde yeni bir diplomatik açılım sağlamak gibi zorlu ancak tarihsel açıdan belirleyici bir görev bulunmaktadır.

AKP’nin Kıbrıs Siyasalarının Ciddi Başarısızlığı

 Seçim sonuçları AKP yaklaşımının bir yenilgisi olarak yorumlanabilir.

İdeolojik ve Söylemsel Düzlemde Yenilgi: AKP’nin uzun süredir benimsediği “iki devletli çözüm” söylemi, 2025 seçimleriyle Kıbrıslı Türkler tarafından meşruluğunu yitirmiş görünmektedir. Bu söylem, Türkiye’nin “ulusal dava” söylemini güçlendirmek için iç siyasalarda işlevsel olsa da uluslararası düzeyde hiçbir karşılık bulamamış ve BM ve AB nezdinde yalıtılmışlığı derinleştirmiştir. Erhürman’ın zaferi, Kıbrıs Türk toplumunun bu söylemi artık yetersiz ve etkisiz bulduğunu açıkça ortaya koymuştur.

Diplomatik Düzlemde Yenilgi: AKP yönetimi, özellikle 2020 sonrası dönemde KKTC’yi Türkiye’nin dış siyasa aparatına indirgeme eğilimindeydi. Tatar döneminde Ankara’nın doğrudan müdahalesiyle şekillenen seçimler ve siyasalar Kıbrıslı Türklerin özerk siyasal iradesine gölge düşürmüştü. 2025 seçimlerinde bu yönelim ters tepmiş ve seçmen, bağımsız karar alma kapasitesini vurgulamak adına Erhürman’ı güçlü biçimde desteklemiştir. Bu sonuç, “Ankara’nın telkiniyle seçilen lider dönemi sona ermiştir” mesajını vermektedir.

Jeopolitik Düzlemde Yenilgi: AKP’nin iki devletli çözüm ısrarı, Doğu Akdeniz’de KKTC’yi diplomatik yalnızlığa itmiştir. Güney Kıbrıs İsrail, Mısır, Yunanistan ve AB ile çok taraflı enerji ve güvenlik iş birlikleri kurarken, Kuzey bu denklemin dışında kalmıştır. Sonuç olarak, Türkiye’nin hem KKTC üzerinden yürüttüğü enerji diplomasisi hem de bölgedeki stratejik etki arayışı geri plana düşmüştür.

İç Siyasada Simgesel Yenilgi: Kıbrıs, AKP’nin “ulusal dava” söyleminde iç kamuoyuna dönük bir meşruluk aracıdır. Bu seçim sonucu, bu söylemin artık Kıbrıslı Türk toplumunda karşılık bulmadığını göstermiştir. Erhürman’ın büyük farkla kazanması, “Kıbrıs Türkleri Ankara’nın değil, Lefkoşa’nın sesini dinler” mesajını hem Türkiye kamuoyuna hem de uluslararası topluma iletmiştir.

Sonuçta ise stratejik yenilgi ve zorunlu yeniden değerlendirme yapmanın zamanının geldiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, bu seçim sadece bir lider değişimi değil, AKP’nin Kıbrıs siyasalarının temel parametrelerinin çöktüğü bir dönüm noktasıdır. Ankara’nın bundan sonra ya federal çözüm sürecine yeniden uyum sağlayarak uluslararası meşruluk kanallarını açması, ya da Kuzey’in demokratik iradesini tanımayan bir yalıtılmışlık siyasasıını sürdürmesi gerekecektir. İlk seçenek yapıcı, ikinci seçenek ise uzun vadede Türkiye’nin bölgesel konumunu daha da zayıflatıcı olacaktır.

AKP hükümetinin tepkisi ne olur?

AKP hükümetinin tepkisi büyük olasılıkla üç aşamalı bir biçimde gelişecektir.

İlk Tepki: Sessiz Soğukkanlılık ve “Saygı Duyuyoruz” Söylemi

AKP iktidarı kısa vadede diplomatik bir üslup benimseyecektir. Resmi açıklamalarda “Kıbrıs Türk halkının iradesine saygı duyuyoruz” gibi ılımlı bir retorik kullanılması beklenir. Ancak bu söylem, Ankara’nın siyasal çizgisinde gerçek bir revizyon anlamına gelmeyecektir. Daha çok uluslararası tepkileri yumuşatma amacını taşıyacaktır. Arka planda, Erhürman yönetiminin dış siyasa adımları yakından izlenecek ve özellikle AB ve BM temasları dikkatle değerlendirilecektir. Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, "Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde gerçekleşen seçimlerde resmi olmayan sonuçlara göre Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Tufan Erhürman’ı tebrik ediyorum” demiştir. CHP lideri Özel 'yeni bir güne uyanacak KKTC’de herkesin umut ve mutluluğunu paylaşıyorum' ifadelerini kullanmıştır. Bunlara karşılık, Erhürman da ilk açıklamasında “Dış politikada elbette Türkiye'yle yakın istişareyle yürütülecek, bundan kimsenin kuşkusu olmasın” demiştir.

Orta Vadede: “Dostça Baskı” ve Mali Kaldıraç Kullanımı

AKP hükümeti, Erhürman’ın federal çözüm yönelimini dengelemek için ekonomik ve kurumsal bağımlılık kanallarını kullanabilir. KKTC’nin mali yapısının büyük oranda Türkiye yardımlarına dayanması Ankara’ya belirli bir finansal manevra alanı sunmaktadır. Bu çerçevede, desteklerin “yeniden yapılandırılması”, bazı projelerin “geciktirilmesi” veya “ortak denetim” talepleri gündeme gelebilir. Amaç, açık bir çatışma yaratmadan, Lefkoşa’nın dış siyasa esnekliğini sınırlamak olacaktır.

Uzun Vadede: Siyasal Revizyon ya da Yalıtılmışlığın Derinleşmesi

Seçim sonucu AKP için bir stratejik uyarı niteliğindedir. İki olasılık öne çıkmaktadır. Birincisi revizyon senaryosudur. Türkiye, Erhürman yönetimiyle diyalog kurarak “federal çözüm vizyonu içinde yeni bir görüşme dili” geliştirebilir. Bu, özellikle AB ve ABD ile ilişkilerde imaj onarımı açısından yararlı olacaktır. İkincisi, inatçı statüko senaryosudur. Ankara, “iki devletli çözüm” söylemini koruyarak, KKTC üzerindeki denetimini sürdürmeye çalışabilir. Ancak bu durumda, Kıbrıs Türk yönetimi uluslararası destek arayışını artırır ve bu da Ankara’nın yalıtılmışlığını büyütür.

Olası Söylem Değişimi

AKP, bu sonuçtan sonra söylemini “federasyon değil ama iş birliği modelleri” gibi yeni bir gri alan yaratacak biçimde yumuşatabilir. Bu, hem iç kamuoyuna “ulusal dava devam ediyor” mesajını vermek, hem de uluslararası arenada “uzlaşmaya kapalı değiliz” görüntüsü yaratmak için işlevsel olabilir.

Sonuç olarak değerlendirmek gerekirse, AKP hükümetinin tepkisi açık bir çatışmadan çok denetim altında tutulan bir soğukluk ve yeniden konumlanma süreci biçiminde gelişecektir. Erhürman yönetimi federal çözüm konusunda uluslararası destek topladıkça, Ankara bu kez doğrudan baskı yerine, ekonomik, bürokratik ve simgesel araçlarla yönlendirme stratejisini devreye sokacaktır. Ancak bu süreçte aşırı müdahaleci bir tutum, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki diplomatik manevra alanını daraltabilir.

Seçim Sonuçlarının Türkiye Siyasalarına Etkisi

2025 Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçları, özellikle AKP hükümetinin Kıbrıs siyasaları açısından önemli çıkarımlara olanak tanımaktadır. Seçimlerde ortaya çıkan yüksek fark, AKP’nin Kıbrıs’taki stratejik tercihlerinin hem Kuzey Kıbrıs’taki seçmen tabanı hem de uluslararası aktörler nezdinde sınırlı bir destek bulduğunu göstermektedir. Bu durum, Türkiye’nin geleneksel müdahil rolünü ve “garantörlük” bakış açısını yeniden değerlendirmesini zorunlu kılabilir. AKP hükümetinin olası tepkileri, üç ana eksende şekillenebilir. Birincisi, dış siyasalarda değişiklik yapmadır. Hükümet, Kuzey Kıbrıs’ta daha dengeli ve uzlaşmacı bir siyasa izlemeye yönelebilir. Özellikle federasyon çözümü veya iki bölgeli iki toplumlu çözüm önerileri, AKP’nin uluslararası imajını güçlendirecek bir araç olarak tekrar gündeme gelebilir. İkincisi siyasal mesajların yerel ve ulusal arenaya yansımasının sağlanmasıdır. Seçim sonuçları, AKP’nin Kıbrıs ve Doğu Akdeniz siyasalarında kamuoyuna sunduğu mesajların etkililiğini sorgulamasına neden olabilir. Parti, seçmen desteğini artırmak için propaganda ve diplomasi stratejilerini yeniden şekillendirebilir. Üçüncüsü, iç siyasa ve koalisyon dinamikleridir. Hükümet, Kıbrıs’taki yenilginin iç siyasetteki yansımalarını da göz önünde bulunduracaktır. Bu bağlamda parti içi siyasalar ve müttefiklerle olan ilişkiler Kıbrıs stratejisinin geleceğini belirleyecek önemli etmenler arasında yer almaktadır.

Genel değerlendirme olarak, 2025 seçim sonuçları, AKP’nin Kuzey Kıbrıs’taki siyasalarının sınırlı etki yarattığını göstermekte ve Türkiye’nin bölgesel siyasalarını gözden geçirmesine zemin hazırlamaktadır. Bu sonuçlar hem diplomatik hem de iç siyasala boyutunda AKP için bir uyarı niteliği taşımaktadır.

AKP’nin Türkiye’de Zayıflamış Olmasının Etkisi

Akademik açıdan bakılırsa, Kuzey Kıbrıs’taki seçim sonuçlarını yalnızca Kıbrıs’taki siyasalar üzerinden okumak eksik olacaktır. Türkiye’deki AKP’nin özellikle 2023 ve sonrası dönemde yaşadığı iktidar meşruluğu sorunları, ekonomik krizler ve toplumsal desteğin azalması, Kuzey Kıbrıs’ta da yankı bulmuştur. Bu bağlamda, Kuzey Kıbrıs seçmenleri, Türkiye’deki AKP’nin popülaritesindeki düşüşü gözlemlemiş ve bu algı, yerel siyasal tercihlerini etkilemiş olabilir. Öte yandan, Türkiye’de AKP’nin saygınlık kaybı, Kuzey Kıbrıs’ta yürüttüğü siyasal mesajların etkisini azaltmış, yani seçim kampanyası ve destek açıklamaları beklenen etkiyi yaratamamıştır. Ayrıca, AKP’nin zayıflaması, Kuzey Kıbrıs’ta yerel aktörlerin ve alternatif adayların daha cazip görünmesini sağlamıştır. Bu durum, seçmen davranışlarını AKP’nin lehine olmaktan çok aleyhine çevirmiştir. Sonuç olarak, seçim farkının oluşmasında AKP’nin Türkiye’deki zayıflaması ve iktidar alternatifi olmaktan çıkması önemli bir paya sahiptir ve bu bağlamda Kıbrıs’taki yenilgi, sadece bölgesel siyasaların başarısızlığı değil, aynı zamanda Türkiye iç siyasetindeki kırılmaların da bir yansımasıdır.

Genel Değerlendirme ve Sonuç

2025 Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı seçimleri, bölgedeki siyasal dengelerin önemli ölçüde değiştiğini göstermektedir. Seçim sonuçları, adaylar arasındaki farkın büyük olmasıyla dikkat çekmiş ve özellikle Türkiye’nin bölgedeki etkisinin sınırlı olduğuna işaret etmiştir. Bu durum, AKP’nin Kuzey Kıbrıs siyasalarının beklendiği ölçüde başarılı olmadığını ve yerel aktörlerin bağımsız bir seçim iradesi sergilediğini ortaya koymaktadır.

Seçim sonuçlarının incelenmesinde, yalnızca yerel siyasal dinamikler değil, Türkiye’deki siyasal gelişmelerin de etkisi göz ardı edilmemelidir. Özellikle AKP’nin 2023 sonrası dönemde yaşadığı iktidar meşruluğuna ilişkin sorunlar, ekonomik sıkıntılar ve toplumsal destek kaybı, Kuzey Kıbrıs seçmenleri tarafından da algılanmış ve yerel seçim tercihlerini etkilemiştir. Bu durum, AKP’nin Kıbrıs siyasalarına olan desteğin azalmasına ve yerel aktörlerin güçlenmesine zemin hazırlamıştır. Seçim sonuçlarının geniş farkla belirlenmiş olması, Türkiye’deki iktidar zayıflamasının Kuzey Kıbrıs’ta doğrudan bir yansıması olarak okunabilir.

Sonuç olarak, 2025 seçimleri sadece bölgesel siyasaların başarısızlığını değil, aynı zamanda Türkiye’deki siyasal kırılmaların Kuzey Kıbrıs üzerindeki etkisini de ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, Kuzey Kıbrıs siyasetinde öngörülemeyen sonuçlar, bölgedeki aktörlerin bağımsız hareket alanının arttığını ve Türkiye’nin Kıbrıs siyasalarına yönelik stratejilerini yeniden gözden geçirmesi gerektiğini göstermektedir.



[1] Yeşil Hat Tüzüğü, Kıbrıs Adası'ndaki bölünmüşlüğü ve Avrupa Birliği (AB) ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) arasındaki ilişkileri düzenleyen önemli bir hukuki çerçevedir. 29 Nisan 2004 tarihinde AB Konseyi tarafından kabul edilen bu tüzük, adanın kuzey kesiminde AB mevzuatının askıya alındığı bölgelerle, AB'nin etkin kontrolündeki güney kesimi arasındaki geçişleri düzenlemektedir. Tüzüğün amacı, iki toplum arasındaki ticaretin ve etkileşimin yasal bir çerçevede sürdürülmesini sağlamaktır.

 

Tüzüğün Temel Özellikleri

 

Kişi ve Mal Geçişleri: Yeşil Hat Tüzüğü, KKTC vatandaşlarının ve AB vatandaşlarının, Birleşmiş Milletler tarafından denetlenen tampon bölge üzerinden geçişlerini düzenler. Bu geçişler, belirli kurallar çerçevesinde ve karşılıklı olarak yapılmaktadır.

 

Ticaret Düzenlemeleri: KKTC'de üretilen malların, güney kesime satışı için belirli süreçler bulunmaktadır. Bu malların, AB'nin sağlık, güvenlik ve hijyen ölçünlerine uygunluğu gerekmektedir.

 

Yıllık Raporlama: AB Komisyonu, Yeşil Hat Tüzüğü'nün uygulanmasını izler ve her yıl bir rapor hazırlar. Bu rapor, tüzüğün etkinliğini değerlendirmek ve gerekli düzenlemeleri yapmak amacıyla kullanılır.

abbilgi.eu

 

Güncel Gelişmeler

 

Son yıllarda, Yeşil Hat Tüzüğü'nün uygulama kurallarında bazı değişiklikler gündeme gelmiştir. Özellikle, KKTC hava ve deniz limanlarından gelen üçüncü ülke vatandaşlarının güney kesime geçişleri konusunda yeni düzenlemeler önerilmektedir. Bu değişiklikler, mülteci akışını denetim altına almak ve güvenlik önlemlerini artırmak amacıyla yapılmaktadır.

 

Sonuç

 

Yeşil Hat Tüzüğü, Kıbrıs'taki bölünmüşlüğü ve iki toplum arasındaki ilişkileri düzenleyen önemli bir araçtır. Ancak, tüzüğün etkinliği ve uygulanabilirliği, zaman içinde değişen siyasal ve güvenlik koşullarına bağlı olarak farklılık gösterebilir. Bu nedenle, tüzüğün sürekli olarak gözden geçirilmesi ve güncellenmesi, Kıbrıs'taki barış ve kararlılık için kritik öneme sahiptir.

Hiç yorum yok: