SANTA CLARA VE CHE: KÜBA DEVRİMİNİN ÖYKÜSÜ
Prof. Dr.
Firuz Demir Yaşamış
Yıllardır bu anı beni etkiler.
Küba Devrimi’nin öncesini hatırladıkça
Che’nin kararlılığı gözümün önüne gelir.
1958 yılının Aralık ayı. Geminin adı “Granma”.
Meksika’dan Küba’ya gizlice çıkan ve devrimcileri taşıyan tekne. Aralarında
Fidel Castro, Che Guevara, Camilo Cienfuegos ve Raul Castro’nun bulunduğu 82
devrimciyi taşıyordu.
Santa Clara Muharebesi Küba
bağımsızlık savaşında büyük önem taşır. 1958’in son günlerinde Che, Fidel
tarafından Las Villas eyaletinin güneyinde, özellikle Santa Clara kentinde
birliğin komutanı olarak görevlendirilir ve Küba Devrimi’nin kaderini
değiştiren o günlerden birinde, Che Guevara Santa Clara cephesinin
sorumluluğunu alır. Küba Devrimi’nin en kritik aşamasıdır. Castro rejim
tarafından Havana’yı savunmak için çağrılan bir zırhlı treni durdurmakla
görevlendirdi Che’yi.
Batista rejimi Tren Blindado (zırhlı
tren) denilen bir birliğin kenti savunmak üzere Havana’ya doğru yola çıkmasını
ister. Bu tren, ağır silahlar ve askerlerle doludur. Amacı, Fidel’in
ilerleyişini durdurmaktır Rejim, asker ve ağır silah dolu bir zırhlı tren
göndermişti. Che ve yaklaşık 18-20 kişilik bir küçük gerilla grubu trenin
geçeceği güzergahta rayları dinamitlerle havaya uçurur. Rejim askerleri kendilerini
çevreleyen birliğin çok sayıda silahlıdan oluştuğuna inanmışlardı. Çatışma kısa
sürer ve askerler teslim olur. Che’nin görevi bu treni durdurmaktı ve çok küçük
bir birlikle görevi başardı. Tren devrilince askerler şaşkınlığa düşer. Raylara
yerleştirilen dinamitler patlamış, vagonlar devrilmiş ve tren hareketsiz
kalmıştır. Che’nin kuvvetleri treni kuşatır. Che yalnızca birkaç kişilik küçük
bir grupla treni kuşattı. Sonra büyük bir soğukkanlılıkla seslendi: “Teslim
olun! Direnirseniz hepiniz öleceksiniz.” Che, ele geçirilen silahları devrimci
kuvvetlere dağıtır. Bu bir blöftü, ama işe yaradı. Askerler teslim oldular.
Kısa süre sonra anladılar ki karşılarında büyük bir ordu değil, sadece bir avuç
kararlı devrimci vardı.
Bu olay, Batista rejiminin sonunu
getiren askeri ve moral kırılma noktasıdır. Santa Clara’nın düşmesi üzerine
Batista, 1 Ocak 1959 sabahı ülkeyi terk eder. Bu olay, sadece bir askeri zafer
değil, bir devrimin kalp atışıydı. 1 Ocak 1959 sabahı Batista kaçarken, Che’nin
gözlerinde yalnız bir zafer değil, bir halkın özgürlük umudu parlıyordu. Santa
Clara’daki bu zafer, Batista rejiminin çöküşünü hızlandırdı. Devrim bir halk
hareketine dönüştü.
Ben Santa Clara’yı ziyaret ettiğimde
bu olayı yerel rehberden dinlemiştim. O an, Che’nin taktik zekası kadar
insanlara ilham veren sarsılmaz inancını da hissettim. Bugün Santa Clara’da
Che’nin heykeli, o cesaretin, o inancın ve o anın simgesi olarak yükseliyor
Bu olay, yalnızca bir askeri başarı
değil, bir liderlik ve strateji dersiydi. Santa Clara’daki bu zafer, Batista
rejiminin sonunu getiren dönüm noktası oldu. O an, Che’nin yalnızca askeri
dehasını değil, insanlara ilham veren karizmatik liderliğini de hissettim. Onun
liderlik biçimi, otoriteye değil, inanca, paylaşılmış bir ideale dayanıyordu. Klasik
anlamda “buyuran” değil, inançla yönlendiren bir liderdi.
Rejim çözülürken, ABD yönetimi de
artık Batista’nın iktidarda kalamayacağını görmüştü. Washington, onu istifaya
zorladı. Batista, yanına milyonlarca dolarlık servetini alarak 1 Ocak 1959
sabahı ülkeyi terk etti. Önce Dominik Cumhuriyeti’ne, sonra İspanya’ya geçti.
Bazı kaynaklara göre ABD, ona güvenli çıkış ve Florida’da bir konut sağladı.
Ardından binlerce Kübalı, yeni rejimden kaçmak için ABD’ye göç etti.
Bugün Santa Clara’da, o zırhlı trenin
devrildiği alan açık hava müzesi haline getirilmiş durumdadır. Tren Blindado
Anıtı”, Che’nin dehasını, kararlılığını ve halkın örgütlü iradesini simgeliyor.
Her yıl binlerce kişi, o rayların ve vagonların önünde devrim tarihinin en
çarpıcı sahnelerinden birine tanıklık ediyor.
Belki de bu yüzden bu öykü beni hep
derinden etkiler: Gerçek güç, sayılarda değildir, inançta, vizyonda ve yürekten
gelen cesarette saklıdır. Santa Clara, yalnızca bir savaş alanı değil, inancın,
kararlılığın ve örnek bir liderliğin sessiz ama güçlü yankısıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder