Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

20 Ekim 2025 Pazartesi

 

AKP’nin Kıbrıs Siyasalarının Yol Açtığı Siyasal ve Toplumsal Çözülme

 

 

 

Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış

 

 

Öz

Bu çalışma, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) gerçekleştirilen Devlet Başkanlığı seçimlerinin sonuçlarını ve Türkiye’nin bu sonuçlar üzerindeki etkisini çözümlemektedir. Seçim sürecinde Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve kültürel müdahaleleri incelenmiş ve adaylar arasındaki benzerlikler ve farklılıklar ile seçmen davranışları karşılaştırılmıştır. Çalışma, Türkiyeleşme politikalarının yerel yönetim ve toplumsal tepkiler üzerindeki etkilerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Ayrıca, seçim sonuçlarının bölgedeki demokratik süreçler ve otoriterleşme eğilimleri bağlamında değerlendirilmesi yapılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Kuzey Kıbrıs, Devlet Başkanlığı Seçimi, Türkiyeleşme, Seçmen Davranışı

 

Abstract:

This study analyzes the Presidential elections in the Turkish Republic of Northern Cyprus (TRNC) and Turkey’s influence in the region. The research examines Turkey’s economic, political, and cultural interventions during the election process, compares the similarities and differences between candidates, and investigates voter behavior. The study aims to highlight the effects of Turkification policies on local governance and societal reactions. Furthermore, the election outcomes are assessed within the context of democratic processes and tendencies toward authoritarianism.

Keywords: Northern Cyprus, Presidential Election, Turkification, Voter Behavior

GİRİŞ [1]

Kıbrıs’ta Lefke Avrupa Üniversitesi’nde üç yıl öğretim üyesi olarak görev yaptım. Kıbrıs sorunlarına yabancı olmadığımı düşünürüm. Kıbrıs seçimleriyle ilgili yazdığım makaleye bir dostumun gönderdiği yorum dikkatimi çekti: "Kıbrıs seçmeninin temayüllerini fark edememek büyük gaflet". Aslında makalemde de işaret etmiştim. “Türkiye’nin Kıbrıs’taki siyasal dinamikleri yanlış okuması” elde olunan sonucun temel nedenlerinden bir idi.

Bu konuda daha önce yayınladığım iki makalede Türkiye’nin uygulamakta olduğu Kıbrıs siyasalarının Ada’nın toplumsal, ekonomik, kültürel, jeosiyasal gerçekleri ve uluslararası koşullar çerçevesinde doğru olduğunu, Erhürman ve CTP’nin seçim platformunda yer alan karşıt düşüncelerin sakıncalı olduğuna işaret etmiştim. Bu saptamaları CTP’ye oy veren Kıbrıslı seçmenler tarafından görülmemesi olanaksızdır. Bu çıplak gerçeğe rağmen çok büyük bir orada mevcut siyasaların reddi ve Rum tezlerine yakın sayılabilecek görüşlerin geniş toplum kesimi tarafından desteklenmiş olması siyaset bilimcileri tarafından açıklanması zorunlu bir gelişmedir.

Amaç ve Hedefler

Amaç:

Bu makalenin amacı, 2025 Kıbrıs Türk toplumu seçim sonuçlarını çözümleyerek, seçmen davranışlarının Türkiye merkezli siyasalar ve “Türkiyeleşme” siyasası karşısındaki tepkilerini ortaya koymaktır. Bu çalışma, AKP hükümeti aracılığıyla uygulanan Kıbrıs siyasalarının yerel kurumlar, kamu yönetimi ve toplumsal meşruluk üzerinde nasıl yıkım yarattığını ve bunun sonucunda meydana gelen siyasal yozlaşma, liyakat erozyonu, örgütlü suç ilişkilerinin güçlenmesi ve demografik değişim eğilimlerini çözümlemeyi amaçlamaktadır. Makale, Kıbrıs’ta yerel kimlik, toplumsal meşruluk ve siyasal özerklik bağlamında seçmen eğilimlerini inceleyerek, Türkiye ile Kıbrıs Türk toplumu arasındaki siyasal etkileşimlerin boyutlarını akademik bir bakış açısıyla değerlendirmeyi hedeflemektedir.

Hedefler:

2025 Kıbrıs seçim sonuçlarının istatistiksel ve siyasal çözümlemesini yapmak.

Seçmenlerin Türkiye merkezli siyasalar ve “Türkiyeleşme” siyasası karşısındaki tutumlarını ortaya koymak.

Kıbrıs Türk toplumunda gözlenen toplumsal ve ekonomik sorunların seçim sonuçlarına etkilerini değerlendirmek.

Türkiye-Kıbrıs ilişkilerinde seçmen tercihleri üzerinden oluşan siyasal tepkileri ve olası gelecekteki etkilerini tartışmak.

Akademik yazına, Kıbrıs’ta yerel siyaset ve toplumsal meşruluk konularına dair güncel bir katkı sağlamak.

Araştırma Soruları

2025 Kıbrıs Türk toplumu seçim sonuçlarını hangi toplumsal, ekonomik ve siyasal etmenler etkilemiştir?

“Türkiyeleşme” siyasası ve Türkiye merkezli siyasalar, Kıbrıs Türk seçmeninin tercihlerini nasıl şekillendirmiştir?

Seçmenlerin, yerel toplumsal meşruluk ve demokratik katılım algısı ile Türkiye merkezli siyasalar arasındaki ilişki nasıl değerlendirilebilir?

Kıbrıs’ta gözlenen siyasal ve toplumsal çürüme, seçim sonuçları üzerinde hangi etkileri göstermektedir?

2025 seçim sonuçları, Kıbrıs Türk toplumunun Türkiye ile ilişkilerinde ne tür bir siyasal mesaj vermektedir?

Yöntem

Bu çalışma, Kıbrıs Türk toplumunda 2025 seçimlerinin sonuçlarını ve etkilerini çözümlemek amacıyla nitel ve nicel araştırma yöntemlerinin karma bir yaklaşımını benimsemektedir. Araştırma, aşağıdaki yöntemlerle yürütülmüştür:

Belge ve yazın çözümlemesi: Kıbrıs Türk siyaseti, “Türkiyeleşme” siyasaları ve yerel yönetim uygulamalarıyla ilgili akademik yayınlar, hükümet raporları, medya haberleri ve sivil toplum kuruluşu raporları incelenmiştir.

Seçim verilerinin çözümlemesi: 2025 Kıbrıs seçim sonuçları, aday ve parti bazında oy dağılımları ile karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. Bu çözümleme, seçmen davranışındaki eğilimleri ve değişimleri belirlemeyi hedeflemiştir.

Örnek olay incelemeleri: Türkiye merkezli siyasaların ve yerel yolsuzluk iddialarının seçmen davranışına etkisini göstermek amacıyla Kıbrıs’ta öne çıkan birkaç örnek olay ayrıntılı olarak ele alınmıştır.

Medya ve kamuoyu taraması: Toplumsal medya ve yerel basın taramaları yapılarak seçmen algısı, toplumsal tepkiler ve eleştiriler değerlendirilmiştir.

Bu yöntemler sayesinde, hem nicel verilerle seçmen eğilimleri ortaya konmuş, hem de nitel çözümlemelerle Kıbrıs Türk toplumunda yaşanan siyasal ve toplumsal çürümenin seçim sonuçlarına etkisi anlaşılmaya çalışılmıştır.

KURAMSAL ÇERÇEVE

Bu çalışmada Kıbrıs Türk toplumunda 2025 seçim sonuçlarını ve “Türkiyeleşme” siyasalarının etkilerini değerlendirebilmek için siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler yazınından kuramsal yaklaşımlar temel alınmıştır. Kuramsal çerçeve, üç ana boyutta ele alınmaktadır:

Seçmen Davranışı ve Siyasal Tepki Kuramları: Seçmen davranışı hem bireysel çıkarlar hem de toplumsal ve ideolojik etmenler tarafından şekillenir. Bu bağlamda, seçmenlerin Türkiye merkezli siyasalar ve yerel yolsuzluklar karşısındaki tepkileri, “siyasal memnuniyetsizlik” ve “siyasal tepki” kuramları çerçevesinde çözümleme edilmektedir (Lipset & Rokkan, 1967; Dalton, 2013).

Otoriter Siyasalar ve Merkez-Çevre İlişkisi: Merkezi hükümetlerin yerel siyasete müdahalesi ve “Türkiyeleşme” gibi asimilasyon odaklı siyasalar, yerel toplumsal yapının çöküşüne ve seçmen tabanında geri tepmelere yol açabilir. Bu durum, merkez-çevre çatışması ve otoriterleşme kuramlarıyla açıklanabilir (Linz, 2000; Levitsky & Way, 2010).

Yolsuzluk ve Kamu Yönetimi Çürümeleri: Yerel ve ulusal düzeyde liyakatsiz atamalar, kamu kaynaklarının kötüye kullanımı ve mafya bağlantıları gibi olgular, kamu yönetimi çürümesi ve toplumsal güvenin zedelenmesi kuramları ile ilişkilendirilmektedir (Rose-Ackerman, 1999; Johnston, 2005). Bu yaklaşım, seçmen davranışındaki değişimlerin ve seçim sonuçlarının yorumlanmasında temel bir araçtır.

Bu kuramsal çerçeve, Kıbrıs Türk toplumundaki seçim davranışını ve Türkiye merkezli siyasaların sonuçlarını anlamak için bir çözümleme zemini oluşturmaktadır.

ÇÖZÜMLEME

Genel Olarak

Seçim sonuçları, Kıbrıs seçmeninin eğilimlerinin Türkiye’deki siyasal karar alıcılar tarafından yeterince algılanmadığını açık biçimde göstermektedir. Kıbrıslı seçmen, dışsal yönlendirmelere karşı duyarlılığını korurken, kendi toplumsal ve ekonomik önceliklerine dayalı bir siyasal tercih sergilemiştir. Bu bağlamda, “Kıbrıs seçmeninin temayüllerini fark edememek büyük gaflet” yorumu, Türkiye’nin Kıbrıs siyasasındaki en temel hatalardan birine işaret etmektedir. Yerel seçmen dinamiklerini doğru çözümleyememek, yalnızca diplomatik değil, stratejik bir körlük olarak da değerlendirilebilir.

Bu durumda başka bir şey yapmak gerekiyor: AKP hükümeti aracılığıyla uygulanan yanlış Kıbrıs siyasaları ve Kıbrıs'taki siyasal ve toplumsal çürümeyi ele almak ve irdelemek. Ancak bunu yaparken AKP öncesi Türkiye hükümetlerinin başarısızlıklarını da dikkate almak gerekmektedir. Son 50 yıldır Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), uluslararası toplum ve özellikle Avrupa Birliği tarafından ekonomik ve diplomatik açıdan ciddi şekilde yalıtılmıştır. AB tarafından uygulanan ambargolar, KKTC’nin dış ticaretini büyük ölçüde kısıtlamış ve tarımsal üretimde ciddi kayıplara yol açmıştır. Örneğin, narenciye ürünleri dallarda çürüme riskiyle karşı karşıya kalmıştır (Dodd, 2015). Buna ek olarak, hiçbir devlet ve özellikle Türkiye’ye çok yakın ülkeler KKTC’yi tanımamış, bu durum adanın uluslararası örgütlere katılımını engellemiş ve küresel diplomatik süreçlerden dışlanmasına neden olmuştur (Loizides, 2010). Bu diplomatik ve ekonomik izolasyon, KKTC ekonomisinin Türkiye’ye bağımlılığını derinleştirirken, yerel siyasetin Ankara merkezli müdahalelere daha duyarlı hâle gelmesine yol açmıştır.

AKP hükümetinin Kıbrıs’a yönelik siyasaları, uzun vadede adadaki siyasal istikrarı güçlendirmek yerine, toplumsal kutuplaşmayı ve kurumsal erozyonu derinleştirmiştir. Ankara merkezli yönlendirmelerle şekillenen bu siyaset anlayışı, Kuzey Kıbrıs’ın kendi demokratik iradesini ve siyasal özerkliğini zedelemiştir.

Dinsel referanslara dayalı ideolojik aktarımlar, kamusal alanı dönüştürmüş, eğitim, medya ve sivil toplum gibi alanlarda “Türkiyeleşme” adı altında artan bir bağımlılık ilişkisi doğmuştur. Bu süreçte, yerel yöneticiler Türkiye’nin iç siyasetinde kullanılan söylemleri tekrarlayan bir konuma itilmiş ve Kıbrıs toplumunun tarihsel seküler yapısı ve kimliği aşındırılmıştır.

Uygulanan yanlış siyasalar yalnızca dış ilişkilerde başarısızlığa yol açmamış, aynı zamanda Kuzey Kıbrıs’ta siyasal yozlaşma, kamu yönetiminde liyakat erozyonu ve toplumsal umutsuzluk yaratmıştır. Bugün ortaya çıkan tablo, Kıbrıs’ta yeni bir siyasal reform ve toplumsal yeniden yapılanma sürecinin zorunlu duruma geldiğini göstermektedir. Bu tablo aslında Kıbrıs’ta yaşanan “sessiz çöküşün” anatomisini oluşturmaktadır.

Ehliyetsiz ve liyakatsiz elçi atamaları Kıbrıs toplumunun vicdanında sadece diplomatik değil, ahlaksal bir kırılma yaratmıştır. Devletin meşruluğu, halkın gözünde artık kurumlar üzerinden değil, kişisel ilişkiler, himaye ağları ve çıkar zincirleri üzerinden algılanmaktadır. Buna ek olarak, Kıbrıs’ın mafya ve kara para aklama faaliyetlerinde bir “güvenli liman”a dönüşmesi, adayı Ankara’daki yozlaşma modelinin minyatürü durumuna getirmiştir. Türkiye’deki çürümenin, Kıbrıs’ta küçük ölçekte yeniden üretildiğini görüyoruz.

En tehlikelisi ise demografik dönüşüm oldu. Türkiye’den gelen göçmenlerin plansız, kontrolsüz ve siyasal nedenlerle yönlendirilmesi, yerli Kıbrıslı Türklerin toplumsal ağırlığını zayıflatmıştır. Bu, sadece bir nüfus dengesi sorunu değil, kültürel, siyasal ve kimliksel bir erozyon anlamına geliyor. Kıbrıslı Türkler artık kendi ülkesinde “misafir” muamelesi görmeye başladıklarını hissetmektedir.

Bu konuları birlikte ele aldığımızda, ortaya çıkan çerçeve sadece yanlış diplomasi değil, yapısal bir çöküş, yani devletin ve toplumun birlikte erozyona uğramasıdır.

Kıbrıs Türk kesiminde son yıllarda gözlemlenen siyasal ve toplumsal çözülme, yalnızca iç dinamiklerin bir ürünü değildir. Türkiye merkezli siyasaların, demografik müdahalelerin, ideolojik yönlendirmelerin ve belirgin yolsuzluk olaylarının bileşiminden ortaya çıkan çok katmanlı bir süreç olarak okunmalıdır.

Çalışmanın temel önermesi şudur: Ankara merkezli yanlış siyasalar (ihmal, liyakate riayet etmeyen atamalar, ekonomik bağımlılık araçlarının siyasal baskı aracı olarak kullanılması) ile birlikte, Kuzey Kıbrıs’ta kurumsal meşruluğun zayıflaması birbiriyle beslenen ve birbirini pekiştiren bir süreç yaratmıştır. Bu süreç, seçim sonuçları, kamuoyu tepkileri ve uluslararası gözlemler ışığında artık sadece siyasal bir tartışma konusu olmayıp, toplumun kurumsal dayanıklılığını ve demokratik kültürünü doğrudan tehdit etmektedir.

Aşağıda, bu çerçeveyi somutlayacak örnekler ve belgelenmiş olaylar sunulmaktadır. Amaç, iddiaları görgül kanıtlara dayandırmak ve Kıbrıs Türk kesimindeki çöküş dinamiklerini hem nitel hem nicel verilerle destekleyerek akademik tartışmaya katkı sağlamaktır.

Belgelenmiş Yolsuzluk ve Kurumsal Çürüme Örnekleri

Kuzey Kıbrıs’ta ve Kıbrıs ilişkili aktörler arasında medyaya, soruşturmalara ve uluslararası raporlara yansıyan somut olaylar vardır. Her olay kısa bir açıklama ve ilgili kaynağa işaret eden atıfla verilmektedir.

Halil Falyalı Olgusu ve Örgütlü Suç Ağı Savları: Girne’de etkili bir iş insanı olan Halil Falyalı’nın suikastı sonrası ortaya atılan iddialar, Falyalı çevresinin ve onunla bağlantılı kişilerin hem Kuzey Kıbrıs’ta hem Türkiye ile bağlantılı karmaşık ilişkiler ağını gündeme getirmiştir. Bu olay, “mafya-devlet” ilişkisinin tartışıldığı bir kamuoyu dalgası oluşturmuştur. Bu gelişmeler medyada ve çözümlemelerde geniş yer bulmuştur.

Yolsuzluk, Mafya ve Medya Baskısı: Kıbrıs Türk Yönetiminde Çürümenin Anatomisi: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) son yıllarda sadece siyasal değil, ahlaki ve kurumsal bir çözülme sürecinden geçmektedir. Bu sürecin en görünür kanıtları arasında yolsuzluk, mafyatik yapılanmalar, kamu yönetiminde liyakat kaybı ve medya özgürlüğünün sistemli biçimde kısıtlanması bulunmaktadır. Söz konusu çürüme, yalnızca iç dinamiklerin değil, aynı zamanda Ankara’nın müdahaleci siyasalarının da sonucudur. Türkiye’deki siyasal yozlaşmanın küçük ölçekte Kıbrıs’ta yeniden üretildiği gözlemlenmektedir.

Basın Özgürlüğü: Basın özgürlüğü alanındaki baskıların en çarpıcı örneklerinden biri, araştırmacı gazeteci Ayşemden Akın’ın vakasıdır. Akın, 2025 yılı başlarında iş insanı Halil Falyalı ile bağlantılı olduğu savlanan kara para aklama ve devlet içi yolsuzluk ağına ilişkin üç bölümlük bir araştırma dizisi yayımlamıştır. Haberlerin ardından hem kendisi ölüm tehdidi almış hem de kaynaklarından biri Hollanda’da öldürülmüştür. Bu olay, Kıbrıs Türk yönetiminde yolsuzluk ağlarının yalnızca ekonomik değil, devlet güvenliği düzeyinde de içselleştiğini göstermektedir. Akın olayı, aynı zamanda basının kamu yararına denetim işlevinin ortadan kaldırıldığının da somut göstergesidir.

Elçi ve Bürokratik Atama Tartışmaları ve Yasin Ekrem Serim örneği: Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi olarak atanan Yasin Ekrem Serim hakkında, Falyalı ile ortak iş ilişkisi iddiaları gündeme gelmiş ve bazı medya organları ve kamuoyunda liyakat ve bağlantısallık tartışması doğurmuştur. Resmi kaynaklar bazı savları çürütme girişiminde bulunmuş olsa da olay atanma süreçlerinin saydamlığı ve liyakat kaygılarını gündeme taşımıştır.

Kara Para ve Finansal Düzenlemelere İlişkin Uyarılar ve “Çekici Yasa” kaygıları: Uluslararası haber kuruluşları ve sivil toplum araştırmaları, Kuzey Kıbrıs’ta bazı yasal düzenleme önerilerinin “kirli parayı çekme” riski taşıdığı ve kara para için kolaylaştırıcı bir ortam oluşturabileceği yönünde uyarılarda bulunmuştur. Bu gelişme, adanın finansal düzen ve gözetim kapasitesi konusundaki zayıflığına dikkat çekmektedir.

Örgütlü Suçlarla Bağlantılı Şirketler ve Atamalar: Bazı haber ve araştırma yazıları, Kuzey Kıbrıs’ta ve Türkiye’den atanan bazı görevlilerle ilgili olarak örgütlü suç bağlantılarına işaret eden savları ve soruşturmaları aktarmıştır. Bu tür savlar kamu kurumlarına olan güveni aşındırmaktadır.

Demografik Müdahale ve “Yerli Kıbrıslı Türklerin İkinci Plana İtilmesi”: Akademik çalışmalar ve insan hakları çözümlemeleri, Türkiye’den gerçekleşen nüfus hareketleri ve yerleşim siyasalarının Kuzey Kıbrıs’ta demografik dengesizlikler ve yerli halkın siyasal ağırlığının erozyona uğraması şeklinde sonuçlar doğurduğunu göstermektedir. Bu durum, toplumsal meşruluk ve kimlik siyasalarında maliyetli dönüşümlere yol açmıştır.

Kamu Yönetiminde Liyakat Erozyonu ve “Ehliyetsiz Atamalar”: Medya raporları ve yerel eleştiriler, kritik yönetim mevkilerine liyakatsiz kişilerin atanması ve bunun kamu fonları, hizmet kalitesi ve kurum güvenilirliği üzerinde olumsuz etkileri olduğunu belgelemektedir. Kıbrıs Türk toplumunda kurumsal erozyonun diğer bir boyutu, liyakatsiz atamalar ve diplomatik kadrolardaki yozlaşma olgusudur. Türkiye tarafından doğrudan yönlendirilen veya siyasal sadakat esasına göre belirlenen elçi atamaları, yerel kamuoyunda ciddi meşruluk krizlerine yol açmıştır. Özellikle kamuoyunda geniş yankı uyandıran elçi ataması, toplum vicdanında büyük bir kırılma yaratmış, devlet kurumlarının ahlaki zeminini sorgulatmıştır. Bu tür atamalar, Kıbrıs Türk yönetiminin kendi özerk karar alabilme yetilerini kaybettiği, Ankara’nın gölgesinde hareket eden bir “bağımlı yönetim”e dönüştüğü yönündeki kanıları güçlendirmiştir.

Kamu Algısı ve Uluslararası Raporlar: “Suç Cenneti” ve Saydamlık Eksikliği Değerlendirmeleri: Uluslararası ve bölgesel gazetecilik kuruluşları ile bazı çözümleme raporları, Kuzey Kıbrıs’ta yolsuzluk ve örgütlü suç alanlarında olumsuz eğilimlere dikkat çekmiş, adanın “daha savunmasız” duruma geldiğini ifade etmiştir. Bu çağrılar, bölgesel iş birlikleri ve hukuksal reform gerekliliğini vurgulamaktadır. Tüm bu gelişmeler, KKTC’deki siyasal düzenin mafya, sermaye ve siyaset üçgeni içinde şekillendiğini göstermektedir. Kara para aklama, yasa dışı bahis gelirleri, inşaat rantları ve Türkiye’den gelen finansal akışlar, siyaseti belirleyen temel araçlara dönüşmüştür. Bu yapı içinde yerel seçmen davranışı giderek “çıkar temelli” olurken, kamusal etik ve hesap verebilirlik ilkeleri aşınmıştır.

Özcesi, Kıbrıs Türk toplumunda yaşanan bu çok boyutlu çürüme yalnızca yönetsel zayıflıkların değil, aynı zamanda demokratik temsilin ve toplumsal güvenin yitirilmesinin ürünüdür. Türkiye’deki otoriterleşme süreciyle paralel biçimde gelişen bu eğilim, KKTC’yi “bağımsız” bir siyasal varlık olmaktan uzaklaştırarak, Ankara’nın siyasal ve ekonomik himayesine tamamen bağımlı bir yapıya dönüştürmektedir.

Türkiyeleşme ve Bağımlı Yönetim Modeli

Kıbrıs Türk yönetiminde belirginleşen “Türkiyeleşme siyasası”, yalnızca siyasal bir yönelim değil, yapısal bir dönüşüm sürecidir. Bu kavram, Kıbrıs Türk toplumunun siyasal, ekonomik ve kültürel alanlarda Türkiye merkezli bir modele göre yeniden şekillendirilmesini ifade etmektedir. Ankara’nın ideolojik, kurumsal ve ekonomik etkisi KKTC’nin iç siyasal dengelerini derinden etkilemiş ve yerel özerklik alanını giderek daraltmıştır.

Siyasal düzlemde “Türkiyeleşme”, Ankara’nın doğrudan müdahaleleriyle şekillenen bir yönetim anlayışını temsil etmektedir. KKTC’deki parti söylemleri, medya dili ve seçim stratejileri, Türkiye’deki iktidar partisinin (AKP) retoriğini ve kutuplaştırıcı yöntemlerini yansıtmaktadır. Bu durum, yerel siyasal kültürün özgünlüğünü zayıflatmakta ve karar alma süreçlerini Ankara’nın siyasal yönelimlerine bağımlı kılmaktadır.

Kültürel boyutta ise süreç dinselleşme ve kimlik aşınması üzerinden ilerlemektedir. Türkiye’den gönderilen din görevlileri, açılan imam hatip okulları, Diyanet’in artan etkisi ve tarikat yapılanmaları, Kıbrıs Türk toplumunun laik ve Akdenizli kimliğini dönüştürmektedir. Bu süreç, Kıbrıslı Türkler tarafından bir tür kültürel asimilasyon olarak algılanmakta ve “Ankara modeli”nin toplumsal yaşamın her alanına sızdığı düşünülmektedir.

Ekonomik eksende, Türkiye’den gelen mali yardımların ve kredilerin siyasal koşullara bağlanması, KKTC ekonomisini bağımlı hale getirmiştir. Bu yardımların önemli bir kısmı, Ankara bağlantılı şirketlere yönlendirilmekte; yerel ekonomik özerklik zayıflamaktadır. Kamu ihalelerinin dağıtımı, yatırım teşvikleri ve enerji siyasaları gibi alanlarda Ankara’nın yönlendirici rolü belirginleşmiştir.

Kurumsal düzlemde ise bürokrasi, liyakatten ziyade siyasal sadakat esasına göre şekillenmektedir. Türkiye’den atanan ya da yönlendirilen kadrolar, KKTC kurumlarında karar süreçlerini etkilemekte, yerel yöneticilerin iradesini sınırlamaktadır. Bu tablo, KKTC’nin giderek bir “bağımlı idare modeli” altında işlediğini göstermektedir.

Türkiyeleşme siyasası, Kıbrıs Türk toplumunun kimliğini, siyasal kurumlarını ve yönetsel yapısını Ankara merkezli bir eksene taşımaktadır. Bu süreç, bir yandan kısa vadede mali ve diplomatik destek sağlarken, uzun vadede KKTC’nin kurumsal bağımsızlığını ve toplumsal bütünlüğünü aşındıran bir dinamiğe dönüşmektedir.

Kıbrıs'ta "Türkiyeleşme" kavramı, özellikle 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında, adanın kuzeyinde Türk kimliğinin pekiştirilmesi ve Türkiye ile bütünleşme sürecinin bir ifadesi olarak öne çıkmıştır. Bu kavramın kuramsal olarak ilk ortaya atılması, dönemin siyasal liderleri ve aydınları tarafından gerçekleştirilmiştir.

Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş ve Kuruluş Aşamasının Öncüleri: Fazıl Küçük, 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ilk Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısıydı. Küçük, Kıbrıslı Türklerin siyasal ve kültürel haklarını savunarak, Türkiye ile yakın ilişkilerin önemini vurgulamıştır. Rauf Denktaş ise, 1974 sonrası Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı olarak, Türkiye ile bütünleşmeyi savunmuş ve bu süreci "Türkiyeleşme" olarak tanımlamıştır.

Dr. Servet Sami Dedeçay ve Entelektüel Katkı: Servet Sami Dedeçay, Kıbrıs Türk kültürü ve kimliği üzerine yaptığı akademik çalışmalarla tanınan bir entelektüeldi. Dedeçay, Kıbrıs Türklerinin kimliklerini koruma ve Türkiye ile entegrasyon süreçlerini savunmuş, bu bağlamda "Türkiyeleşme" kavramının kuramsal altyapısına katkı sağlamıştır.

Ziya Öztürkler ve Günümüz Siyasal Bakış Açısı: Ziya Öztürkler, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı olarak, Türkiye ile olan ilişkileri güçlendirmeyi ve "Türkiyeleşme" sürecini sürdürmeyi hedeflemiştir. Öztürkler, Türkiye ile eşit ve bağımsız bir ilişki kurmayı savunsa da "Türkiyeleşme" kavramının siyasal ve kültürel bağlamda önemini vurgulamıştır.

"Türkiyeleşme" kavramı, Kıbrıs Türk toplumunun kimlik arayışında önemli bir yer tutmaktadır. Bu kavram, sadece siyasal bir bütünleşme süreci değil, aynı zamanda kültürel ve toplumsal bir dönüşümün de ifadesidir. Kıbrıs Türklerinin kendi kimliklerini inşa etme çabası, "Türkiyeleşme" kavramı etrafında şekillenmiş ve bu süreç, liderler ve entelektüeller tarafından kuram ve uygulama düzeyinde geliştirilmiştir.

Kıbrıs Seçim Sonuçları Türkiyeleşme Kavramına Bir Tepki midir?

2025 Kıbrıs seçimlerinin sonuçları, Kıbrıs Türk seçmeninin Türkiye merkezli siyasalar ve “Türkiyeleşme” siyasası karşısında bir tepki verdiğini gösteriyor. Bunu birkaç açıdan değerlendirebilmek olanaklıdır:

Yerel Kimlik ve Egemenlik Talepleri: Kıbrıs Türk toplumu, Türkiye’nin yoğun siyasal ve ekonomik etkisi altında kalmış durumdadır. Özellikle son yıllarda Türkiye merkezli atamalar, ekonomik yönlendirmeler ve kültürel etkiler, Kıbrıs’taki yerel yönetimlerin ve toplumun özerklik alanını daraltmış bulunmaktadır. Seçmenler, kendi kimliklerini ve yerel çıkarlarını ön plana çıkaran adaylara yönelerek bu “Türkiyeleşme” siyasasına bir tepki vermiş olabilir.

Toplumsal ve Ekonomik Çürüme: Türkiye merkezli siyasaların etkisiyle Kıbrıs Türk toplumunda görülen yolsuzluk, liyakatsiz atamalar ve ekonomik bozulmalar, seçmenlerin tepkisini artırmıştır. Bu durumun, seçmenlerin daha yerel, saydam ve toplumsal meşruluğu olan liderleri tercih etmesinde belirleyici olduğu anlaşılmaktadır.

Siyasal Uzaklık Oluşturma: Seçim sonuçları, Kıbrıs Türk seçmeninin Türkiye’deki belirli siyasal aktörlere ve AKP merkezli siyasalara karşı uzak kalmak istediğini göstermektedir. Bu, “Türkiyeleşme” siyasasına karşı bir tür demokratik refleks olarak yorumlanabilir.

Kimlik ve Ait Olma Duygusu Sorunu: Seçmenler, Türkiye’nin yönlendirmelerine rağmen Kıbrıslı Türk kimliğini ve yerel çıkarlarını ön planda tutmak istediğini ortaya koymuştur. Bu durum, Türkiye merkezli siyasaların Kıbrıs’ta her zaman kabul görmediğini göstermektedir.

Özetle, 2025 seçimleri, Kıbrıs Türk toplumunun “Türkiyeleşme” siyasası ve Türkiye merkezli yönetim anlayışına verdiği tepki olarak okunabilir. Bu sonuç, Kıbrıs’ta yerel siyaset ve toplumsal meşruluk dinamiklerinin Türkiye’den bağımsız şekilde şekillenmeye başladığını da gösteriyor.

2025 Kıbrıs Türk Toplumu Seçim Sonuçlarını Hangi Toplumsal, Ekonomik ve Siyasal Etmenler Etkilemiştir?

2025 Kıbrıs Türk toplumu seçim sonuçlarını şekillendiren temel etmenler, toplumsal, ekonomik ve siyasal boyutlar çerçevesinde ele alınabilir. Toplumsal düzlemde, Türkiye merkezli “Türkiyeleşme” siyasalarının uygulanması ve yerel toplumsal yapının göz ardı edilmesi Kıbrıslı Türk seçmenler arasında kimlik ve özerklik algısında kaygı yaratmıştır. Bunun yanı sıra, liyakatsiz elçi ve bürokrat atamaları, mafya bağlantıları ve kamu kaynaklarının etkin kullanılmaması, toplum nezdinde güven kaybına yol açmış, seçmen davranışlarını doğrudan etkilemiştir. Medya ve toplumsal medya üzerinden yolsuzlukların görünür duruma gelmesi toplumsal farkındalığı artırarak seçim tercihlerinde tepkisel eğilimlerin güçlenmesine neden olmuştur.

Ekonomik bağlamda, Kıbrıs Türk toplumunda kaynakların merkezi Türkiye yönetimi aracılığıyla denetim altında tutulması ve yerel kalkınma olanaklarının sınırlı kalması, ekonomik memnuniyetsizliği derinleştirmiştir. Kamu yatırımlarının ve projelerinin verimsiz yönetimi, seçmenlerde ekonomik bağımsızlık ve yerel girişim arayışını pekiştirmiştir.

Siyasal açıdan, merkezi Türkiye hükümetinin müdahaleleri ve “Türkiyeleşme” siyasalarının ısrarla uygulanması, yerel siyasal aktörlerin etkisini azaltmış, seçmenlerde özerklik talebinin güçlenmesine yol açmıştır. Türkiye’deki AKP hükümetinin zayıflaması ve popülerliğinin düşmesi, Kıbrıs Türk toplumunda iktidara olan güveni zedelemiş ve diğer siyasal seçeneklere yönelimi artırmıştır. Sonuç olarak, seçim sonuçları, toplumsal tepki, ekonomik memnuniyetsizlik ve siyasal güvensizlik ekseninde şekillenen çok boyutlu bir etkileşim sürecinin ürünü olarak değerlendirilebilir.

Türkiyeleşme Uygulamalarının Etkisi

Türkiye merkezli siyasalar ve “Türkiyeleşme” siyasası, Kıbrıs Türk seçmeninin siyasal tercihlerinde belirleyici bir etkiye sahiptir. Bu siyasalar, yerel toplumsal dinamikler ve Kıbrıslı Türk kimliği üzerindeki etkileriyle seçmen davranışlarını doğrudan şekillendirmiştir. Türkiye merkezli atamalar ve merkezi müdahaleler, yerel özerklik ve kimlik algısında kaygı yaratmış ve seçmenler, kendi kararlarını ve temsilcilerini belirleme kapasitesinin sınırlı olduğunu hissetmiştir. Bu durum, özellikle liyakatsiz elçi ve bürokrat atamaları, kamu kaynaklarının verimsiz kullanımı ve yolsuzluk iddialarıyla birleştiğinde, seçmenlerin merkezi otoriteye karşı tepkisel bir tavır geliştirmesine yol açmıştır.

Sonuç olarak, “Türkiyeleşme” siyasası, Kıbrıslı Türk seçmenler arasında özerklik ve yerel temsil talebini güçlendirmiş, Türkiye merkezli müdahalelere karşı duyulan memnuniyetsizliği artırmış ve değişik siyasal aktörlere yönelimde önemli bir belirleyici olmuştur.

Seçmenlerin, Yerel Toplumsal Meşruluk ve Demokratik Katılım Algısı ile Türkiye Merkezli Siyasalar Arasındaki İlişki Nasıl Değerlendirilebilir?

Seçmenlerin yerel toplumsal meşruluk ve demokratik katılım algısı ile Türkiye merkezli siyasalar arasındaki ilişki karşılıklı etkileşim bağlamında değerlendirilebilir. Türkiye merkezli siyasalar ve müdahaleler, Kıbrıslı Türk seçmenlerin kendi temsilcilerini seçme ve yerel karar alma süreçlerine katılma kapasitesini kısıtlaması nedeniyle demokratik katılım algısında olumsuz bir etki yaratmıştır. Bu tür siyasalar, yerel özerklik ve toplumsal meşruluk kavramlarını zayıflatmış ve seçmenler, karar süreçlerinde etkili olmadıklarını görerek mevcut siyasal aktörlere karşı güven kaybı yaşamıştır. Dolayısıyla, yerel demokratik katılım algısı ile merkezi müdahaleler arasında ters yönlü bir ilişki gözlemlenebilir: Türkiye merkezli müdahaleler arttıkça, seçmenlerin yerel meşruluk algısı ve demokratik katılım duygusu azalmış ve bu durum farklı siyasal aktörlere yönelimini ve protesto oylarını artırmıştır. Seçmen davranışı bu bağlamda, merkeziyetçi siyasaların yerel toplumsal meşruluk üzerindeki sınırlarını ortaya koymaktadır.

Kıbrıs’ta Gözlenen Siyasal ve Toplumsal Çürüme Seçim Sonuçları Üzerinde Hangi Etkileri Göstermektedir?

Kıbrıs Türk toplumunda gözlenen siyasal ve toplumsal çürüme, seçim sonuçları üzerinde belirgin etkiler yaratmıştır. Siyasal çürüme, liyakatsiz ve ehliyetsiz atamalar, yolsuzluk ve kamu kaynaklarının kötüye kullanımı gibi olgularla kendini göstermekte, toplumsal çürüme ise güven erozyonu, toplumsal kutuplaşma ve yerel katılım süreçlerine yönelik ilgisizlik olarak kendini ortaya çıkarmaktadır. Bu durum, seçmenlerin mevcut siyasal aktörlere duyduğu güveni zayıflatarak, farklı partilere veya yeni aktörlere yönelimlerini artırmıştır.

Siyasal ve toplumsal çürümenin seçim sonuçlarına etkisi, yalnızca oy tercihleriyle sınırlı kalmayıp, seçmen davranışlarını ve toplumsal katılımı da şekillendirmiştir. Çürüme ortamı, seçmenlerin yerel meşruluk algısını olumsuz yönde etkilemiş ve demokratik süreçlere duyulan güvenin azalmasına ve merkezi müdahalelere karşı tepkinin güçlenmesine yol açmıştır. Bu bağlamda, Kıbrıs’ta gözlenen çürüme seçim sonuçlarını anlamak için kritik bir sosyo-siyasal değişken olarak değerlendirilebilir.

2025 Seçim Sonuçları Kıbrıs Türk Toplumunun Türkiye ile İlişkilerinde Ne Tür Bir Siyasal Mesaj Vermektedir?

2025 Kıbrıs Türk seçim sonuçları, Türkiye ile ilişkiler bağlamında belirgin siyasal mesajlar içermektedir. Seçmen davranışları, Türkiye merkezli siyasaların ve müdahalelerin yerel seçmen düzeyinde her zaman olumlu karşılanmadığını göstermektedir. Seçim sonuçları, Kıbrıs Türk toplumunun kendi yerel meşruluğunu, demokratik katılım hakkını ve toplumsal özerkliğini vurgulayan bir mesaj verdiğini ortaya koymaktadır. Bu durum, Türkiye ile ilişkilere ilişkin beklentilerin yalnızca ekonomik veya güvenlik boyutlarıyla sınırlı olmadığını ve aynı zamanda siyasal, toplumsal ve kültürel alanlarda özerklik ve yerel katılım isteğinin önem kazandığını göstermektedir.

Kısaca, 2025 seçim sonuçları Türkiye ile ilişkilerde güçlü bir yerel kimlik ve özerklik talebinin varlığını ortaya koyan, dolayısıyla Türkiye merkezli siyasaları ve müdahaleleri sorgulayan bir siyasal mesaj olarak değerlendirilebilir.

GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

2025 Kıbrıs Türk seçimleri, yerel siyasal ve toplumsal dinamiklerin Türkiye merkezli siyasalara ve müdahalelere karşı belirgin bir tepki verdiğini ortaya koymaktadır. Seçmenlerin tercihleri, yalnızca ekonomik veya güvenlik temelli kaygılarla şekillenmemiş, aynı zamanda yerel meşruluk, demokratik katılım ve toplumsal özerklik taleplerinin güçlü biçimde yansıdığı bir sonuç üretmiştir. Türkiyeleşme siyasası ve Türkiye merkezli siyasaların, Kıbrıs Türk toplumunda beklenen etkiyi yaratmadığı ve kimi durumlarda ters tepkiye yol açtığı gözlemlenmektedir. Ayrıca, seçim sonuçları, Kıbrıs Türk toplumunda gözlenen siyasal ve toplumsal çürüme ile yolsuzluk algılarının seçmen davranışları üzerinde belirleyici bir rol oynadığını göstermektedir. Bu bağlamda, 2025 seçimleri, Kıbrıs Türk toplumunun kendi yerel kimliğini ve özerkliğini koruma iradesini vurgulayan, Türkiye ile ilişkilerde dengeli ve yerel katılımı öne çıkaran bir siyasal mesaj niteliği taşımaktadır.

Sonuç olarak, 2025 seçimleri, Kıbrıs Türk toplumunun yerel kimlik ve özerklik talebini Türkiye merkezli siyasalar karşısında açıkça ortaya koyan ve demokratik katılım ve toplumsal meşruluk vurgusunu güçlendiren bir siyasal mesaj niteliği taşımaktadır.


 

KAYNAKÇA

 

Akın, A. (2025, Şubat). https://bugunkibris.com/yazarlar/aysemden-akin/

Dalton, R. J. (2013). The good citizen: How a younger generation is reshaping American politics. https://books.google.com.tr/books?hl=tr&lr=&id=uXjqDwAAQBAJ&oi=fnd&pg=PT11&dq=Dalton,+R.+J.+(2013).+The+good+citizen:+How+a+younger+generation+is+reshaping+American+politics.+CQ+Press.&ots=vnIrEpqLSq&sig=sXrwyCx_6UnrPZsz1ejAiBTUxJg&redir_esc=y#v=onepage&q&f=false

Johnston, M. (2005). Syndromes of corruption: Wealth, power, and democracy. Cambridge University Press. 9780511490965: DOI:https://doi.org/10.1017/CBO9780511490965

Kıbrıs Türk Seçim Kurumu. (2025). 2025 Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti seçim sonuçları. Lefkoşa: KKTC Yüksek Seçim Kurulu.

Levitsky, S., & Way, L. A. (2012). Competitive authoritarianism: Hybrid regimes after the Cold War. Cambridge University Press. 9780511781353. DOI: https://doi.org/10.1017/CBO9780511781353

Linz, J. J. (2000). Totalitarian and authoritarian regimes (2nd ed.). Lynne Rienner Publishers. ISBN: 978-1-55587-890-0

Lipset, S. M., & Rokkan, S. (1967). Party systems and voter alignments: Cross-national perspectives. Free Press. 0029191505

Rose-Ackerman, S. (2016). Corruption and government: Causes, consequences, and reform. Cambridge University Press. 9781139962933. DOI: https://doi.org/10.1017/CBO9781139962933

Thomas Lindemann ve Erik Ringmar. 2011. International Politics of Recognition. Routledge. 978-1594518096

 



[1] Bu makale KKTC 2025 seçimleri üzerinde hazırladığım üçüncü ve son çalışmadır. Okuyucuların diğer iki makaleyi de incelemelerini özellikle salık veririm.  Makalelerimin tümüne şu adreste erişilebilir: firuzdemiryasamis.blogspot.com

 

Hiç yorum yok: