AKP’nin Kıbrıs Siyasalarının Yol Açtığı
Siyasal ve Toplumsal Çözülme
Prof. Dr.
Firuz Demir Yaşamış
Öz
Bu çalışma, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nde (KKTC) gerçekleştirilen Devlet Başkanlığı seçimlerinin
sonuçlarını ve Türkiye’nin bu sonuçlar üzerindeki etkisini çözümlemektedir.
Seçim sürecinde Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve kültürel müdahaleleri
incelenmiş ve adaylar arasındaki benzerlikler ve farklılıklar ile seçmen
davranışları karşılaştırılmıştır. Çalışma, Türkiyeleşme politikalarının yerel
yönetim ve toplumsal tepkiler üzerindeki etkilerini ortaya koymayı
amaçlamaktadır. Ayrıca, seçim sonuçlarının bölgedeki demokratik süreçler ve
otoriterleşme eğilimleri bağlamında değerlendirilmesi yapılmıştır.
Anahtar
Kelimeler: Kuzey Kıbrıs, Devlet Başkanlığı
Seçimi, Türkiyeleşme, Seçmen Davranışı
Abstract:
This study analyzes the Presidential elections in the Turkish Republic
of Northern Cyprus (TRNC) and Turkey’s influence in the region. The research
examines Turkey’s economic, political, and cultural interventions during the
election process, compares the similarities and differences between candidates,
and investigates voter behavior. The study aims to highlight the effects of
Turkification policies on local governance and societal reactions. Furthermore,
the election outcomes are assessed within the context of democratic processes
and tendencies toward authoritarianism.
Keywords: Northern Cyprus, Presidential Election, Turkification, Voter Behavior
GİRİŞ [1]
Kıbrıs’ta Lefke Avrupa
Üniversitesi’nde üç yıl öğretim üyesi olarak görev yaptım. Kıbrıs sorunlarına
yabancı olmadığımı düşünürüm. Kıbrıs seçimleriyle ilgili yazdığım makaleye bir
dostumun gönderdiği yorum dikkatimi çekti: "Kıbrıs seçmeninin
temayüllerini fark edememek büyük gaflet". Aslında makalemde de işaret etmiştim. “Türkiye’nin Kıbrıs’taki siyasal dinamikleri
yanlış okuması” elde olunan sonucun temel nedenlerinden bir idi.
Bu konuda daha önce yayınladığım iki
makalede Türkiye’nin uygulamakta olduğu Kıbrıs siyasalarının Ada’nın toplumsal,
ekonomik, kültürel, jeosiyasal gerçekleri ve uluslararası koşullar çerçevesinde
doğru olduğunu, Erhürman ve CTP’nin seçim platformunda yer alan karşıt
düşüncelerin sakıncalı olduğuna işaret etmiştim. Bu saptamaları CTP’ye oy veren
Kıbrıslı seçmenler tarafından görülmemesi olanaksızdır. Bu çıplak gerçeğe
rağmen çok büyük bir orada mevcut siyasaların reddi ve Rum tezlerine yakın
sayılabilecek görüşlerin geniş toplum kesimi tarafından desteklenmiş olması
siyaset bilimcileri tarafından açıklanması zorunlu bir gelişmedir.
Amaç ve Hedefler
Amaç:
Bu makalenin amacı, 2025 Kıbrıs Türk
toplumu seçim sonuçlarını çözümleyerek, seçmen davranışlarının Türkiye merkezli
siyasalar ve “Türkiyeleşme” siyasası karşısındaki tepkilerini ortaya koymaktır.
Bu çalışma, AKP hükümeti aracılığıyla uygulanan Kıbrıs siyasalarının yerel
kurumlar, kamu yönetimi ve toplumsal meşruluk üzerinde nasıl yıkım yarattığını
ve bunun sonucunda meydana gelen siyasal yozlaşma, liyakat erozyonu, örgütlü
suç ilişkilerinin güçlenmesi ve demografik değişim eğilimlerini çözümlemeyi
amaçlamaktadır. Makale, Kıbrıs’ta yerel kimlik, toplumsal meşruluk ve siyasal
özerklik bağlamında seçmen eğilimlerini inceleyerek, Türkiye ile Kıbrıs Türk
toplumu arasındaki siyasal etkileşimlerin boyutlarını akademik bir bakış açısıyla
değerlendirmeyi hedeflemektedir.
Hedefler:
2025
Kıbrıs seçim sonuçlarının istatistiksel ve siyasal çözümlemesini yapmak.
Seçmenlerin
Türkiye merkezli siyasalar ve “Türkiyeleşme” siyasası karşısındaki tutumlarını
ortaya koymak.
Kıbrıs
Türk toplumunda gözlenen toplumsal ve ekonomik sorunların seçim sonuçlarına
etkilerini değerlendirmek.
Türkiye-Kıbrıs
ilişkilerinde seçmen tercihleri üzerinden oluşan siyasal tepkileri ve olası
gelecekteki etkilerini tartışmak.
Akademik
yazına, Kıbrıs’ta yerel siyaset ve toplumsal meşruluk konularına dair güncel
bir katkı sağlamak.
Araştırma
Soruları
“Türkiyeleşme”
siyasası ve Türkiye merkezli siyasalar, Kıbrıs Türk seçmeninin tercihlerini
nasıl şekillendirmiştir?
Seçmenlerin,
yerel toplumsal meşruluk ve demokratik katılım algısı ile Türkiye merkezli siyasalar
arasındaki ilişki nasıl değerlendirilebilir?
2025
seçim sonuçları, Kıbrıs Türk toplumunun Türkiye ile ilişkilerinde ne tür bir siyasal
mesaj vermektedir?
Yöntem
Bu çalışma, Kıbrıs Türk toplumunda
2025 seçimlerinin sonuçlarını ve etkilerini çözümlemek amacıyla nitel ve nicel
araştırma yöntemlerinin karma bir yaklaşımını benimsemektedir. Araştırma,
aşağıdaki yöntemlerle yürütülmüştür:
Belge ve yazın çözümlemesi: Kıbrıs Türk siyaseti, “Türkiyeleşme” siyasaları
ve yerel yönetim uygulamalarıyla ilgili akademik yayınlar, hükümet raporları,
medya haberleri ve sivil toplum kuruluşu raporları incelenmiştir.
Seçim verilerinin
çözümlemesi: 2025 Kıbrıs
seçim sonuçları, aday ve parti bazında oy dağılımları ile karşılaştırmalı
olarak değerlendirilmiştir. Bu çözümleme, seçmen davranışındaki eğilimleri ve
değişimleri belirlemeyi hedeflemiştir.
Örnek olay
incelemeleri: Türkiye merkezli siyasaların
ve yerel yolsuzluk iddialarının seçmen davranışına etkisini göstermek amacıyla
Kıbrıs’ta öne çıkan birkaç örnek olay ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
Medya ve kamuoyu
taraması: Toplumsal medya ve yerel basın
taramaları yapılarak seçmen algısı, toplumsal tepkiler ve eleştiriler
değerlendirilmiştir.
Bu yöntemler sayesinde, hem nicel
verilerle seçmen eğilimleri ortaya konmuş, hem de nitel çözümlemelerle Kıbrıs
Türk toplumunda yaşanan siyasal ve toplumsal çürümenin seçim sonuçlarına etkisi
anlaşılmaya çalışılmıştır.
KURAMSAL ÇERÇEVE
Bu çalışmada Kıbrıs Türk toplumunda
2025 seçim sonuçlarını ve “Türkiyeleşme” siyasalarının etkilerini
değerlendirebilmek için siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler yazınından
kuramsal yaklaşımlar temel alınmıştır. Kuramsal çerçeve, üç ana boyutta ele
alınmaktadır:
Seçmen Davranışı
ve Siyasal Tepki Kuramları: Seçmen
davranışı hem bireysel çıkarlar hem de toplumsal ve ideolojik etmenler
tarafından şekillenir. Bu bağlamda, seçmenlerin Türkiye merkezli siyasalar ve
yerel yolsuzluklar karşısındaki tepkileri, “siyasal memnuniyetsizlik” ve “siyasal
tepki” kuramları çerçevesinde çözümleme edilmektedir (Lipset & Rokkan,
1967; Dalton, 2013).
Otoriter Siyasalar
ve Merkez-Çevre İlişkisi: Merkezi
hükümetlerin yerel siyasete müdahalesi ve “Türkiyeleşme” gibi asimilasyon
odaklı siyasalar, yerel toplumsal yapının çöküşüne ve seçmen tabanında geri
tepmelere yol açabilir. Bu durum, merkez-çevre çatışması ve otoriterleşme
kuramlarıyla açıklanabilir (Linz, 2000; Levitsky & Way, 2010).
Yolsuzluk ve Kamu
Yönetimi Çürümeleri: Yerel ve ulusal
düzeyde liyakatsiz atamalar, kamu kaynaklarının kötüye kullanımı ve mafya
bağlantıları gibi olgular, kamu yönetimi çürümesi ve toplumsal güvenin
zedelenmesi kuramları ile ilişkilendirilmektedir (Rose-Ackerman, 1999;
Johnston, 2005). Bu yaklaşım, seçmen davranışındaki değişimlerin ve seçim
sonuçlarının yorumlanmasında temel bir araçtır.
Bu kuramsal çerçeve, Kıbrıs Türk
toplumundaki seçim davranışını ve Türkiye merkezli siyasaların sonuçlarını
anlamak için bir çözümleme zemini oluşturmaktadır.
ÇÖZÜMLEME
Genel Olarak
Seçim sonuçları, Kıbrıs seçmeninin eğilimlerinin
Türkiye’deki siyasal karar alıcılar tarafından yeterince algılanmadığını açık
biçimde göstermektedir. Kıbrıslı seçmen, dışsal yönlendirmelere karşı
duyarlılığını korurken, kendi toplumsal ve ekonomik önceliklerine dayalı bir siyasal
tercih sergilemiştir. Bu bağlamda, “Kıbrıs seçmeninin temayüllerini fark
edememek büyük gaflet” yorumu, Türkiye’nin Kıbrıs siyasasındaki en temel
hatalardan birine işaret etmektedir. Yerel seçmen dinamiklerini doğru çözümleyememek,
yalnızca diplomatik değil, stratejik bir körlük olarak da değerlendirilebilir.
Bu durumda başka bir şey yapmak
gerekiyor: AKP hükümeti aracılığıyla uygulanan yanlış Kıbrıs siyasaları ve
Kıbrıs'taki siyasal ve toplumsal çürümeyi ele almak ve irdelemek. Ancak bunu
yaparken AKP öncesi Türkiye hükümetlerinin başarısızlıklarını da dikkate almak
gerekmektedir. Son 50 yıldır Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), uluslararası
toplum ve özellikle Avrupa Birliği tarafından ekonomik ve diplomatik açıdan
ciddi şekilde yalıtılmıştır. AB tarafından uygulanan ambargolar, KKTC’nin dış
ticaretini büyük ölçüde kısıtlamış ve tarımsal üretimde ciddi kayıplara yol
açmıştır. Örneğin, narenciye ürünleri dallarda çürüme riskiyle karşı karşıya
kalmıştır (Dodd, 2015). Buna ek olarak, hiçbir devlet ve özellikle Türkiye’ye
çok yakın ülkeler KKTC’yi tanımamış, bu durum adanın uluslararası örgütlere
katılımını engellemiş ve küresel diplomatik süreçlerden dışlanmasına neden
olmuştur (Loizides, 2010). Bu diplomatik ve ekonomik izolasyon, KKTC
ekonomisinin Türkiye’ye bağımlılığını derinleştirirken, yerel siyasetin Ankara
merkezli müdahalelere daha duyarlı hâle gelmesine yol açmıştır.
AKP hükümetinin Kıbrıs’a yönelik siyasaları,
uzun vadede adadaki siyasal istikrarı güçlendirmek yerine, toplumsal
kutuplaşmayı ve kurumsal erozyonu derinleştirmiştir. Ankara merkezli
yönlendirmelerle şekillenen bu siyaset anlayışı, Kuzey Kıbrıs’ın kendi
demokratik iradesini ve siyasal özerkliğini zedelemiştir.
Dinsel referanslara dayalı ideolojik
aktarımlar, kamusal alanı dönüştürmüş, eğitim, medya ve sivil toplum gibi
alanlarda “Türkiyeleşme” adı altında artan bir bağımlılık ilişkisi doğmuştur.
Bu süreçte, yerel yöneticiler Türkiye’nin iç siyasetinde kullanılan söylemleri
tekrarlayan bir konuma itilmiş ve Kıbrıs toplumunun tarihsel seküler yapısı ve
kimliği aşındırılmıştır.
Uygulanan yanlış siyasalar yalnızca
dış ilişkilerde başarısızlığa yol açmamış, aynı zamanda Kuzey Kıbrıs’ta siyasal
yozlaşma, kamu yönetiminde liyakat erozyonu ve toplumsal umutsuzluk
yaratmıştır. Bugün ortaya çıkan tablo, Kıbrıs’ta yeni bir siyasal reform ve
toplumsal yeniden yapılanma sürecinin zorunlu duruma geldiğini göstermektedir. Bu
tablo aslında Kıbrıs’ta yaşanan “sessiz çöküşün” anatomisini oluşturmaktadır.
Ehliyetsiz ve liyakatsiz elçi
atamaları Kıbrıs toplumunun vicdanında sadece diplomatik değil, ahlaksal bir
kırılma yaratmıştır. Devletin meşruluğu, halkın gözünde artık kurumlar
üzerinden değil, kişisel ilişkiler, himaye ağları ve çıkar zincirleri üzerinden
algılanmaktadır. Buna ek olarak, Kıbrıs’ın mafya ve kara para aklama
faaliyetlerinde bir “güvenli liman”a dönüşmesi, adayı Ankara’daki yozlaşma
modelinin minyatürü durumuna getirmiştir. Türkiye’deki çürümenin, Kıbrıs’ta
küçük ölçekte yeniden üretildiğini görüyoruz.
En tehlikelisi ise demografik dönüşüm
oldu. Türkiye’den gelen göçmenlerin plansız, kontrolsüz ve siyasal nedenlerle
yönlendirilmesi, yerli Kıbrıslı Türklerin toplumsal ağırlığını zayıflatmıştır.
Bu, sadece bir nüfus dengesi sorunu değil, kültürel, siyasal ve kimliksel bir
erozyon anlamına geliyor. Kıbrıslı Türkler artık kendi ülkesinde “misafir”
muamelesi görmeye başladıklarını hissetmektedir.
Bu konuları birlikte ele aldığımızda,
ortaya çıkan çerçeve sadece yanlış diplomasi değil, yapısal bir çöküş, yani
devletin ve toplumun birlikte erozyona uğramasıdır.
Kıbrıs Türk kesiminde son yıllarda
gözlemlenen siyasal ve toplumsal çözülme, yalnızca iç dinamiklerin bir ürünü
değildir. Türkiye merkezli siyasaların, demografik müdahalelerin, ideolojik
yönlendirmelerin ve belirgin yolsuzluk olaylarının bileşiminden ortaya çıkan
çok katmanlı bir süreç olarak okunmalıdır.
Çalışmanın temel önermesi şudur:
Ankara merkezli yanlış siyasalar (ihmal, liyakate riayet etmeyen atamalar,
ekonomik bağımlılık araçlarının siyasal baskı aracı olarak kullanılması) ile
birlikte, Kuzey Kıbrıs’ta kurumsal meşruluğun zayıflaması birbiriyle beslenen
ve birbirini pekiştiren bir süreç yaratmıştır. Bu süreç, seçim sonuçları,
kamuoyu tepkileri ve uluslararası gözlemler ışığında artık sadece siyasal bir
tartışma konusu olmayıp, toplumun kurumsal dayanıklılığını ve demokratik
kültürünü doğrudan tehdit etmektedir.
Aşağıda, bu çerçeveyi somutlayacak
örnekler ve belgelenmiş olaylar sunulmaktadır. Amaç, iddiaları görgül kanıtlara
dayandırmak ve Kıbrıs Türk kesimindeki çöküş dinamiklerini hem nitel hem nicel
verilerle destekleyerek akademik tartışmaya katkı sağlamaktır.
Belgelenmiş
Yolsuzluk ve Kurumsal Çürüme Örnekleri
Kuzey Kıbrıs’ta ve Kıbrıs ilişkili
aktörler arasında medyaya, soruşturmalara ve uluslararası raporlara yansıyan
somut olaylar vardır. Her olay kısa bir açıklama ve ilgili kaynağa işaret eden
atıfla verilmektedir.
Halil Falyalı Olgusu
ve Örgütlü Suç Ağı Savları: Girne’de
etkili bir iş insanı olan Halil Falyalı’nın suikastı sonrası ortaya atılan
iddialar, Falyalı çevresinin ve onunla bağlantılı kişilerin hem Kuzey Kıbrıs’ta
hem Türkiye ile bağlantılı karmaşık ilişkiler ağını gündeme getirmiştir. Bu olay,
“mafya-devlet” ilişkisinin tartışıldığı bir kamuoyu dalgası oluşturmuştur. Bu
gelişmeler medyada ve çözümlemelerde geniş yer bulmuştur.
Yolsuzluk, Mafya
ve Medya Baskısı: Kıbrıs Türk Yönetiminde Çürümenin Anatomisi: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) son
yıllarda sadece siyasal değil, ahlaki ve kurumsal bir çözülme sürecinden
geçmektedir. Bu sürecin en görünür kanıtları arasında yolsuzluk, mafyatik
yapılanmalar, kamu yönetiminde liyakat kaybı ve medya özgürlüğünün sistemli
biçimde kısıtlanması bulunmaktadır. Söz konusu çürüme, yalnızca iç dinamiklerin
değil, aynı zamanda Ankara’nın müdahaleci siyasalarının da sonucudur.
Türkiye’deki siyasal yozlaşmanın küçük ölçekte Kıbrıs’ta yeniden üretildiği
gözlemlenmektedir.
Basın Özgürlüğü: Basın özgürlüğü alanındaki baskıların en
çarpıcı örneklerinden biri, araştırmacı gazeteci Ayşemden Akın’ın vakasıdır.
Akın, 2025 yılı başlarında iş insanı Halil Falyalı ile bağlantılı olduğu savlanan
kara para aklama ve devlet içi yolsuzluk ağına ilişkin üç bölümlük bir
araştırma dizisi yayımlamıştır. Haberlerin ardından hem kendisi ölüm tehdidi
almış hem de kaynaklarından biri Hollanda’da öldürülmüştür. Bu olay, Kıbrıs
Türk yönetiminde yolsuzluk ağlarının yalnızca ekonomik değil, devlet güvenliği
düzeyinde de içselleştiğini göstermektedir. Akın olayı, aynı zamanda basının
kamu yararına denetim işlevinin ortadan kaldırıldığının da somut göstergesidir.
Elçi ve
Bürokratik Atama Tartışmaları ve Yasin Ekrem Serim örneği: Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi olarak atanan
Yasin Ekrem Serim hakkında, Falyalı ile ortak iş ilişkisi iddiaları gündeme
gelmiş ve bazı medya organları ve kamuoyunda liyakat ve bağlantısallık
tartışması doğurmuştur. Resmi kaynaklar bazı savları çürütme girişiminde
bulunmuş olsa da olay atanma süreçlerinin saydamlığı ve liyakat kaygılarını
gündeme taşımıştır.
Kara Para ve Finansal
Düzenlemelere İlişkin Uyarılar ve “Çekici Yasa” kaygıları: Uluslararası haber kuruluşları ve sivil toplum
araştırmaları, Kuzey Kıbrıs’ta bazı yasal düzenleme önerilerinin “kirli parayı
çekme” riski taşıdığı ve kara para için kolaylaştırıcı bir ortam
oluşturabileceği yönünde uyarılarda bulunmuştur. Bu gelişme, adanın finansal
düzen ve gözetim kapasitesi konusundaki zayıflığına dikkat çekmektedir.
Örgütlü Suçlarla Bağlantılı
Şirketler ve Atamalar: Bazı haber
ve araştırma yazıları, Kuzey Kıbrıs’ta ve Türkiye’den atanan bazı görevlilerle
ilgili olarak örgütlü suç bağlantılarına işaret eden savları ve soruşturmaları
aktarmıştır. Bu tür savlar kamu kurumlarına olan güveni aşındırmaktadır.
Demografik Müdahale
ve “Yerli Kıbrıslı Türklerin İkinci Plana İtilmesi”: Akademik çalışmalar ve insan hakları çözümlemeleri,
Türkiye’den gerçekleşen nüfus hareketleri ve yerleşim siyasalarının Kuzey
Kıbrıs’ta demografik dengesizlikler ve yerli halkın siyasal ağırlığının
erozyona uğraması şeklinde sonuçlar doğurduğunu göstermektedir. Bu durum,
toplumsal meşruluk ve kimlik siyasalarında maliyetli dönüşümlere yol açmıştır.
Kamu Yönetiminde Liyakat
Erozyonu ve “Ehliyetsiz Atamalar”: Medya
raporları ve yerel eleştiriler, kritik yönetim mevkilerine liyakatsiz kişilerin
atanması ve bunun kamu fonları, hizmet kalitesi ve kurum güvenilirliği üzerinde
olumsuz etkileri olduğunu belgelemektedir. Kıbrıs Türk toplumunda kurumsal
erozyonun diğer bir boyutu, liyakatsiz atamalar ve diplomatik kadrolardaki
yozlaşma olgusudur. Türkiye tarafından doğrudan yönlendirilen veya siyasal
sadakat esasına göre belirlenen elçi atamaları, yerel kamuoyunda ciddi meşruluk
krizlerine yol açmıştır. Özellikle kamuoyunda geniş yankı uyandıran elçi
ataması, toplum vicdanında büyük bir kırılma yaratmış, devlet kurumlarının
ahlaki zeminini sorgulatmıştır. Bu tür atamalar, Kıbrıs Türk yönetiminin kendi
özerk karar alabilme yetilerini kaybettiği, Ankara’nın gölgesinde hareket eden
bir “bağımlı yönetim”e dönüştüğü yönündeki kanıları güçlendirmiştir.
Kamu Algısı ve Uluslararası
Raporlar: “Suç Cenneti” ve Saydamlık Eksikliği Değerlendirmeleri: Uluslararası ve bölgesel gazetecilik
kuruluşları ile bazı çözümleme raporları, Kuzey Kıbrıs’ta yolsuzluk ve örgütlü
suç alanlarında olumsuz eğilimlere dikkat çekmiş, adanın “daha savunmasız” duruma
geldiğini ifade etmiştir. Bu çağrılar, bölgesel iş birlikleri ve hukuksal
reform gerekliliğini vurgulamaktadır. Tüm bu gelişmeler, KKTC’deki siyasal
düzenin mafya, sermaye ve siyaset üçgeni içinde şekillendiğini göstermektedir.
Kara para aklama, yasa dışı bahis gelirleri, inşaat rantları ve Türkiye’den
gelen finansal akışlar, siyaseti belirleyen temel araçlara dönüşmüştür. Bu yapı
içinde yerel seçmen davranışı giderek “çıkar temelli” olurken, kamusal etik ve
hesap verebilirlik ilkeleri aşınmıştır.
Özcesi, Kıbrıs Türk toplumunda yaşanan
bu çok boyutlu çürüme yalnızca yönetsel zayıflıkların değil, aynı zamanda
demokratik temsilin ve toplumsal güvenin yitirilmesinin ürünüdür. Türkiye’deki
otoriterleşme süreciyle paralel biçimde gelişen bu eğilim, KKTC’yi “bağımsız”
bir siyasal varlık olmaktan uzaklaştırarak, Ankara’nın siyasal ve ekonomik
himayesine tamamen bağımlı bir yapıya dönüştürmektedir.
Türkiyeleşme ve
Bağımlı Yönetim Modeli
Kıbrıs Türk yönetiminde belirginleşen
“Türkiyeleşme siyasası”, yalnızca siyasal bir yönelim değil, yapısal bir
dönüşüm sürecidir. Bu kavram, Kıbrıs Türk toplumunun siyasal, ekonomik ve
kültürel alanlarda Türkiye merkezli bir modele göre yeniden şekillendirilmesini
ifade etmektedir. Ankara’nın ideolojik, kurumsal ve ekonomik etkisi KKTC’nin iç
siyasal dengelerini derinden etkilemiş ve yerel özerklik alanını giderek
daraltmıştır.
Siyasal düzlemde “Türkiyeleşme”,
Ankara’nın doğrudan müdahaleleriyle şekillenen bir yönetim anlayışını temsil
etmektedir. KKTC’deki parti söylemleri, medya dili ve seçim stratejileri,
Türkiye’deki iktidar partisinin (AKP) retoriğini ve kutuplaştırıcı yöntemlerini
yansıtmaktadır. Bu durum, yerel siyasal kültürün özgünlüğünü zayıflatmakta ve
karar alma süreçlerini Ankara’nın siyasal yönelimlerine bağımlı kılmaktadır.
Kültürel boyutta ise süreç dinselleşme
ve kimlik aşınması üzerinden ilerlemektedir. Türkiye’den gönderilen din
görevlileri, açılan imam hatip okulları, Diyanet’in artan etkisi ve tarikat
yapılanmaları, Kıbrıs Türk toplumunun laik ve Akdenizli kimliğini dönüştürmektedir.
Bu süreç, Kıbrıslı Türkler tarafından bir tür kültürel asimilasyon olarak
algılanmakta ve “Ankara modeli”nin toplumsal yaşamın her alanına sızdığı
düşünülmektedir.
Ekonomik eksende, Türkiye’den gelen
mali yardımların ve kredilerin siyasal koşullara bağlanması, KKTC ekonomisini
bağımlı hale getirmiştir. Bu yardımların önemli bir kısmı, Ankara bağlantılı
şirketlere yönlendirilmekte; yerel ekonomik özerklik zayıflamaktadır. Kamu
ihalelerinin dağıtımı, yatırım teşvikleri ve enerji siyasaları gibi alanlarda
Ankara’nın yönlendirici rolü belirginleşmiştir.
Kurumsal düzlemde ise bürokrasi,
liyakatten ziyade siyasal sadakat esasına göre şekillenmektedir. Türkiye’den
atanan ya da yönlendirilen kadrolar, KKTC kurumlarında karar süreçlerini
etkilemekte, yerel yöneticilerin iradesini sınırlamaktadır. Bu tablo, KKTC’nin
giderek bir “bağımlı idare modeli” altında işlediğini göstermektedir.
Türkiyeleşme siyasası, Kıbrıs Türk
toplumunun kimliğini, siyasal kurumlarını ve yönetsel yapısını Ankara merkezli
bir eksene taşımaktadır. Bu süreç, bir yandan kısa vadede mali ve diplomatik
destek sağlarken, uzun vadede KKTC’nin kurumsal bağımsızlığını ve toplumsal
bütünlüğünü aşındıran bir dinamiğe dönüşmektedir.
Kıbrıs'ta "Türkiyeleşme"
kavramı, özellikle 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında, adanın kuzeyinde Türk
kimliğinin pekiştirilmesi ve Türkiye ile bütünleşme sürecinin bir ifadesi
olarak öne çıkmıştır. Bu kavramın kuramsal olarak ilk ortaya atılması, dönemin siyasal
liderleri ve aydınları tarafından gerçekleştirilmiştir.
Fazıl Küçük ve
Rauf Denktaş ve Kuruluş Aşamasının Öncüleri: Fazıl
Küçük, 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ilk Türk Cumhurbaşkanı
Yardımcısıydı. Küçük, Kıbrıslı Türklerin siyasal ve kültürel haklarını
savunarak, Türkiye ile yakın ilişkilerin önemini vurgulamıştır. Rauf Denktaş
ise, 1974 sonrası Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk
Cumhurbaşkanı olarak, Türkiye ile bütünleşmeyi savunmuş ve bu süreci
"Türkiyeleşme" olarak tanımlamıştır.
Dr. Servet Sami Dedeçay ve Entelektüel
Katkı: Servet Sami Dedeçay, Kıbrıs Türk kültürü ve kimliği üzerine yaptığı
akademik çalışmalarla tanınan bir entelektüeldi. Dedeçay, Kıbrıs Türklerinin
kimliklerini koruma ve Türkiye ile entegrasyon süreçlerini savunmuş, bu
bağlamda "Türkiyeleşme" kavramının kuramsal altyapısına katkı
sağlamıştır.
Ziya Öztürkler ve
Günümüz Siyasal Bakış Açısı:
Ziya Öztürkler, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı
olarak, Türkiye ile olan ilişkileri güçlendirmeyi ve "Türkiyeleşme"
sürecini sürdürmeyi hedeflemiştir. Öztürkler, Türkiye ile eşit ve bağımsız bir
ilişki kurmayı savunsa da "Türkiyeleşme" kavramının siyasal ve
kültürel bağlamda önemini vurgulamıştır.
"Türkiyeleşme" kavramı,
Kıbrıs Türk toplumunun kimlik arayışında önemli bir yer tutmaktadır. Bu kavram,
sadece siyasal bir bütünleşme süreci değil, aynı zamanda kültürel ve toplumsal
bir dönüşümün de ifadesidir. Kıbrıs Türklerinin kendi kimliklerini inşa etme
çabası, "Türkiyeleşme" kavramı etrafında şekillenmiş ve bu süreç,
liderler ve entelektüeller tarafından kuram ve uygulama düzeyinde
geliştirilmiştir.
Kıbrıs Seçim
Sonuçları Türkiyeleşme Kavramına Bir Tepki midir?
2025 Kıbrıs seçimlerinin sonuçları,
Kıbrıs Türk seçmeninin Türkiye merkezli siyasalar ve “Türkiyeleşme” siyasası
karşısında bir tepki verdiğini gösteriyor. Bunu birkaç açıdan değerlendirebilmek
olanaklıdır:
Yerel Kimlik ve
Egemenlik Talepleri: Kıbrıs Türk
toplumu, Türkiye’nin yoğun siyasal ve ekonomik etkisi altında kalmış durumdadır.
Özellikle son yıllarda Türkiye merkezli atamalar, ekonomik yönlendirmeler ve
kültürel etkiler, Kıbrıs’taki yerel yönetimlerin ve toplumun özerklik alanını
daraltmış bulunmaktadır. Seçmenler, kendi kimliklerini ve yerel çıkarlarını ön
plana çıkaran adaylara yönelerek bu “Türkiyeleşme” siyasasına bir tepki vermiş
olabilir.
Toplumsal ve
Ekonomik Çürüme: Türkiye merkezli siyasaların
etkisiyle Kıbrıs Türk toplumunda görülen yolsuzluk, liyakatsiz atamalar ve
ekonomik bozulmalar, seçmenlerin tepkisini artırmıştır. Bu durumun, seçmenlerin
daha yerel, saydam ve toplumsal meşruluğu olan liderleri tercih etmesinde
belirleyici olduğu anlaşılmaktadır.
Siyasal Uzaklık
Oluşturma: Seçim sonuçları,
Kıbrıs Türk seçmeninin Türkiye’deki belirli siyasal aktörlere ve AKP merkezli siyasalara
karşı uzak kalmak istediğini göstermektedir. Bu, “Türkiyeleşme” siyasasına
karşı bir tür demokratik refleks olarak yorumlanabilir.
Kimlik ve Ait
Olma Duygusu Sorunu: Seçmenler,
Türkiye’nin yönlendirmelerine rağmen Kıbrıslı Türk kimliğini ve yerel
çıkarlarını ön planda tutmak istediğini ortaya koymuştur. Bu durum, Türkiye
merkezli siyasaların Kıbrıs’ta her zaman kabul görmediğini göstermektedir.
Özetle, 2025 seçimleri, Kıbrıs Türk
toplumunun “Türkiyeleşme” siyasası ve Türkiye merkezli yönetim anlayışına
verdiği tepki olarak okunabilir. Bu sonuç, Kıbrıs’ta yerel siyaset ve toplumsal
meşruluk dinamiklerinin Türkiye’den bağımsız şekilde şekillenmeye başladığını
da gösteriyor.
2025 Kıbrıs Türk Toplumu
Seçim Sonuçlarını Hangi Toplumsal, Ekonomik ve Siyasal Etmenler Etkilemiştir?
2025 Kıbrıs Türk toplumu seçim
sonuçlarını şekillendiren temel etmenler, toplumsal, ekonomik ve siyasal
boyutlar çerçevesinde ele alınabilir. Toplumsal düzlemde, Türkiye merkezli
“Türkiyeleşme” siyasalarının uygulanması ve yerel toplumsal yapının göz ardı
edilmesi Kıbrıslı Türk seçmenler arasında kimlik ve özerklik algısında kaygı
yaratmıştır. Bunun yanı sıra, liyakatsiz elçi ve bürokrat atamaları, mafya
bağlantıları ve kamu kaynaklarının etkin kullanılmaması, toplum nezdinde güven
kaybına yol açmış, seçmen davranışlarını doğrudan etkilemiştir. Medya ve toplumsal
medya üzerinden yolsuzlukların görünür duruma gelmesi toplumsal farkındalığı
artırarak seçim tercihlerinde tepkisel eğilimlerin güçlenmesine neden olmuştur.
Ekonomik bağlamda, Kıbrıs Türk
toplumunda kaynakların merkezi Türkiye yönetimi aracılığıyla denetim altında
tutulması ve yerel kalkınma olanaklarının sınırlı kalması, ekonomik
memnuniyetsizliği derinleştirmiştir. Kamu yatırımlarının ve projelerinin
verimsiz yönetimi, seçmenlerde ekonomik bağımsızlık ve yerel girişim arayışını
pekiştirmiştir.
Siyasal açıdan, merkezi Türkiye
hükümetinin müdahaleleri ve “Türkiyeleşme” siyasalarının ısrarla uygulanması,
yerel siyasal aktörlerin etkisini azaltmış, seçmenlerde özerklik talebinin
güçlenmesine yol açmıştır. Türkiye’deki AKP hükümetinin zayıflaması ve
popülerliğinin düşmesi, Kıbrıs Türk toplumunda iktidara olan güveni zedelemiş
ve diğer siyasal seçeneklere yönelimi artırmıştır. Sonuç olarak, seçim
sonuçları, toplumsal tepki, ekonomik memnuniyetsizlik ve siyasal güvensizlik
ekseninde şekillenen çok boyutlu bir etkileşim sürecinin ürünü olarak
değerlendirilebilir.
Türkiyeleşme
Uygulamalarının Etkisi
Türkiye merkezli siyasalar ve
“Türkiyeleşme” siyasası, Kıbrıs Türk seçmeninin siyasal tercihlerinde
belirleyici bir etkiye sahiptir. Bu siyasalar, yerel toplumsal dinamikler ve
Kıbrıslı Türk kimliği üzerindeki etkileriyle seçmen davranışlarını doğrudan
şekillendirmiştir. Türkiye merkezli atamalar ve merkezi müdahaleler, yerel
özerklik ve kimlik algısında kaygı yaratmış ve seçmenler, kendi kararlarını ve
temsilcilerini belirleme kapasitesinin sınırlı olduğunu hissetmiştir. Bu durum,
özellikle liyakatsiz elçi ve bürokrat atamaları, kamu kaynaklarının verimsiz
kullanımı ve yolsuzluk iddialarıyla birleştiğinde, seçmenlerin merkezi
otoriteye karşı tepkisel bir tavır geliştirmesine yol açmıştır.
Sonuç olarak, “Türkiyeleşme” siyasası,
Kıbrıslı Türk seçmenler arasında özerklik ve yerel temsil talebini
güçlendirmiş, Türkiye merkezli müdahalelere karşı duyulan memnuniyetsizliği
artırmış ve değişik siyasal aktörlere yönelimde önemli bir belirleyici
olmuştur.
Seçmenlerin, Yerel
Toplumsal Meşruluk ve Demokratik Katılım Algısı ile Türkiye Merkezli Siyasalar Arasındaki
İlişki Nasıl Değerlendirilebilir?
Seçmenlerin yerel toplumsal meşruluk
ve demokratik katılım algısı ile Türkiye merkezli siyasalar arasındaki ilişki
karşılıklı etkileşim bağlamında değerlendirilebilir. Türkiye merkezli siyasalar
ve müdahaleler, Kıbrıslı Türk seçmenlerin kendi temsilcilerini seçme ve yerel
karar alma süreçlerine katılma kapasitesini kısıtlaması nedeniyle demokratik
katılım algısında olumsuz bir etki yaratmıştır. Bu tür siyasalar, yerel
özerklik ve toplumsal meşruluk kavramlarını zayıflatmış ve seçmenler, karar
süreçlerinde etkili olmadıklarını görerek mevcut siyasal aktörlere karşı güven
kaybı yaşamıştır. Dolayısıyla, yerel demokratik katılım algısı ile merkezi
müdahaleler arasında ters yönlü bir ilişki gözlemlenebilir: Türkiye merkezli
müdahaleler arttıkça, seçmenlerin yerel meşruluk algısı ve demokratik katılım duygusu
azalmış ve bu durum farklı siyasal aktörlere yönelimini ve protesto oylarını
artırmıştır. Seçmen davranışı bu bağlamda, merkeziyetçi siyasaların yerel
toplumsal meşruluk üzerindeki sınırlarını ortaya koymaktadır.
Kıbrıs’ta Gözlenen
Siyasal ve Toplumsal Çürüme Seçim Sonuçları Üzerinde Hangi Etkileri Göstermektedir?
Kıbrıs Türk toplumunda gözlenen
siyasal ve toplumsal çürüme, seçim sonuçları üzerinde belirgin etkiler
yaratmıştır. Siyasal çürüme, liyakatsiz ve ehliyetsiz atamalar, yolsuzluk ve
kamu kaynaklarının kötüye kullanımı gibi olgularla kendini göstermekte,
toplumsal çürüme ise güven erozyonu, toplumsal kutuplaşma ve yerel katılım süreçlerine
yönelik ilgisizlik olarak kendini ortaya çıkarmaktadır. Bu durum, seçmenlerin
mevcut siyasal aktörlere duyduğu güveni zayıflatarak, farklı partilere veya
yeni aktörlere yönelimlerini artırmıştır.
Siyasal ve toplumsal çürümenin seçim
sonuçlarına etkisi, yalnızca oy tercihleriyle sınırlı kalmayıp, seçmen
davranışlarını ve toplumsal katılımı da şekillendirmiştir. Çürüme ortamı,
seçmenlerin yerel meşruluk algısını olumsuz yönde etkilemiş ve demokratik
süreçlere duyulan güvenin azalmasına ve merkezi müdahalelere karşı tepkinin
güçlenmesine yol açmıştır. Bu bağlamda, Kıbrıs’ta gözlenen çürüme seçim
sonuçlarını anlamak için kritik bir sosyo-siyasal değişken olarak
değerlendirilebilir.
2025 Seçim Sonuçları
Kıbrıs Türk Toplumunun Türkiye ile İlişkilerinde Ne Tür Bir Siyasal Mesaj Vermektedir?
2025 Kıbrıs Türk seçim sonuçları,
Türkiye ile ilişkiler bağlamında belirgin siyasal mesajlar içermektedir. Seçmen
davranışları, Türkiye merkezli siyasaların ve müdahalelerin yerel seçmen düzeyinde
her zaman olumlu karşılanmadığını göstermektedir. Seçim sonuçları, Kıbrıs Türk
toplumunun kendi yerel meşruluğunu, demokratik katılım hakkını ve toplumsal
özerkliğini vurgulayan bir mesaj verdiğini ortaya koymaktadır. Bu durum,
Türkiye ile ilişkilere ilişkin beklentilerin yalnızca ekonomik veya güvenlik
boyutlarıyla sınırlı olmadığını ve aynı zamanda siyasal, toplumsal ve kültürel
alanlarda özerklik ve yerel katılım isteğinin önem kazandığını göstermektedir.
Kısaca, 2025 seçim sonuçları Türkiye
ile ilişkilerde güçlü bir yerel kimlik ve özerklik talebinin varlığını ortaya
koyan, dolayısıyla Türkiye merkezli siyasaları ve müdahaleleri sorgulayan bir siyasal
mesaj olarak değerlendirilebilir.
GENEL
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
2025 Kıbrıs Türk seçimleri, yerel
siyasal ve toplumsal dinamiklerin Türkiye merkezli siyasalara ve müdahalelere
karşı belirgin bir tepki verdiğini ortaya koymaktadır. Seçmenlerin tercihleri,
yalnızca ekonomik veya güvenlik temelli kaygılarla şekillenmemiş, aynı zamanda
yerel meşruluk, demokratik katılım ve toplumsal özerklik taleplerinin güçlü
biçimde yansıdığı bir sonuç üretmiştir. Türkiyeleşme siyasası ve Türkiye
merkezli siyasaların, Kıbrıs Türk toplumunda beklenen etkiyi yaratmadığı ve
kimi durumlarda ters tepkiye yol açtığı gözlemlenmektedir. Ayrıca, seçim
sonuçları, Kıbrıs Türk toplumunda gözlenen siyasal ve toplumsal çürüme ile
yolsuzluk algılarının seçmen davranışları üzerinde belirleyici bir rol
oynadığını göstermektedir. Bu bağlamda, 2025 seçimleri, Kıbrıs Türk toplumunun
kendi yerel kimliğini ve özerkliğini koruma iradesini vurgulayan, Türkiye ile
ilişkilerde dengeli ve yerel katılımı öne çıkaran bir siyasal mesaj niteliği
taşımaktadır.
Sonuç olarak, 2025 seçimleri, Kıbrıs
Türk toplumunun yerel kimlik ve özerklik talebini Türkiye merkezli siyasalar
karşısında açıkça ortaya koyan ve demokratik katılım ve toplumsal meşruluk
vurgusunu güçlendiren bir siyasal mesaj niteliği taşımaktadır.
KAYNAKÇA
Akın, A. (2025, Şubat). https://bugunkibris.com/yazarlar/aysemden-akin/
Dalton, R. J. (2013). The good
citizen: How a younger generation is reshaping American politics. https://books.google.com.tr/books?hl=tr&lr=&id=uXjqDwAAQBAJ&oi=fnd&pg=PT11&dq=Dalton,+R.+J.+(2013).+The+good+citizen:+How+a+younger+generation+is+reshaping+American+politics.+CQ+Press.&ots=vnIrEpqLSq&sig=sXrwyCx_6UnrPZsz1ejAiBTUxJg&redir_esc=y#v=onepage&q&f=false
Johnston, M. (2005). Syndromes of
corruption: Wealth, power, and democracy. Cambridge University Press. 9780511490965:
DOI:https://doi.org/10.1017/CBO9780511490965
Kıbrıs Türk Seçim Kurumu. (2025). 2025
Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti seçim sonuçları. Lefkoşa: KKTC Yüksek Seçim Kurulu.
Levitsky, S., & Way, L. A. (2012).
Competitive authoritarianism: Hybrid regimes after the Cold War. Cambridge
University Press. 9780511781353. DOI:
https://doi.org/10.1017/CBO9780511781353
Linz, J. J. (2000). Totalitarian and
authoritarian regimes (2nd ed.). Lynne Rienner Publishers. ISBN: 978-1-55587-890-0
Lipset, S. M., & Rokkan, S.
(1967). Party systems and voter alignments: Cross-national perspectives. Free
Press. 0029191505
Rose-Ackerman, S. (2016). Corruption
and government: Causes, consequences, and reform. Cambridge University Press. 9781139962933.
DOI: https://doi.org/10.1017/CBO9781139962933
Thomas Lindemann ve Erik Ringmar.
2011. International Politics of Recognition. Routledge. 978-1594518096
[1] Bu
makale KKTC 2025 seçimleri üzerinde hazırladığım üçüncü ve son çalışmadır.
Okuyucuların diğer iki makaleyi de incelemelerini özellikle salık veririm. Makalelerimin tümüne şu adreste erişilebilir:
firuzdemiryasamis.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder