Suriye’de 2025 Dolaylı Parlamento Seçimi:
Kurucu Otoriterlik ve Denetimli Meşruluk
Prof. Dr.
Firuz Demir Yaşamış
Öz
Ekim 2025 ayında Suriye’de
gerçekleştirilen parlamento seçimleri, yeni anayasal düzenin temelini oluşturan
kolezyum (ikinci seçmen) modeliyle dikkat çekmiştir. Bu model, görünürde
demokratik katılımı ve toplumsal temsili artırmayı amaçlasa da özünde rejimin
siyasal denetimini sürdürmeyi hedefleyen bir araç olarak işlev görmektedir.
Çalışma, Suriye’deki bu yeni seçim sistemini kuramsal olarak ABD’nin ikinci
seçmen sistemine, kuramsal düzeyde ise Lijphart’ın uzlaşmacı demokrasi ve
Dahl’ın polyarchy kavramlarıyla karşılaştırmalı biçimde çözümlemektedir.
Bulgular, sistemin biçimsel temsili korurken gerçek siyasal yarışmayı ortadan
kaldırdığını göstermektedir. Bu durum, Schedler’in tanımladığı “seçimsel
otoriterlik” modeline uygun biçimde, demokratik araçların otoriter amaçlar için
kullanıldığı bir rejim şekline işaret etmektedir. Sonuç olarak, Suriye’deki
kolezyum temelli seçim sistemi demokratik geçişin değil, geçiş otoriterliğinin
kurumsallaşması anlamına gelmektedir.
Anahtar
Kelimeler: Suriye, kolezyum modeli, ikinci
seçmen sistemi, seçimsel otoriterlik, geçiş otoriterliği, uzlaşmacı demokrasi,
meşruluk mühendisliği.
Abstract
The 2025 parliamentary elections in Syria, held under a newly
established collegium (electoral college) model, have drawn attention as a key
feature of the post-war constitutional order. While this model ostensibly seeks
to enhance democratic participation and social representation, it primarily
functions as a mechanism for sustaining regime control. This study analyzes
Syria’s new electoral system comparatively—both empirically, in relation to the
U.S. electoral college system, and theoretically, within the frameworks of
Arend Lijphart’s consociational democracy and Robert Dahl’s concept of
polyarchy. Findings indicate that while formal representation is maintained,
genuine political competition is structurally eliminated. In line with Andreas
Schedler’s theory of electoral authoritarianism, Syria’s model exemplifies how
democratic procedures can be instrumentalized for authoritarian purposes.
Ultimately, the collegium-based system represents not a transition to democracy
but rather the institutionalization of transitional authoritarianism.
Keywords: Syria, collegium model, electoral college, electoral authoritarianism,
transitional authoritarianism, consociational democracy, legitimacy
engineering.
GİRİŞ
Suriye’de 5 Ekim 2025’te
gerçekleştirilen dolaylı parlamento seçimi, otoriter geçiş rejimlerinin meşruluk
üretme süreçlerine ilişkin güncel bir örnek oluşturmaktadır. Türkiye’de ana
akım medya dahil kimse bu seçimin niteliğini anlamadı ve topluma anlatamadı. Seçimle
ilgili bazı ayrıntılar şöyle: Seçim, halk tarafından doğrudan oy ile değil,
bölgesel seçim kolezyumları aracılığıyla gerçekleşti. Parlamento 210 üyeli olarak
planlandı ve bu üyelerin üçte ikisinin “kolezyum”lar aracılığıyla seçilmesine
karar verildi. Geri kalan üçte birlik kısmının ise geçici Cumhurbaşkanı Şara
tarafından atanması kararlaştırıldı. Seçim, Suriye’de Beşar Esad rejiminin
devrilmesinden sonra yapılan ilk parlamento seçimidir. Rakka, Haseke ve Süveyda
gibi bazı vilayetlerde güvenlik gerekçeleriyle seçim ertelendi ve bu nedenle 19
sandalye boş kaldı.
Araştırmanın
Amacı
Bu araştırmanın amacı, otoriter
eğilimlerin güçlendiği dönemlerde siyasal iktidarların “kurucu meclis” veya
“anayasal yeniden yapılanma” girişimlerini nasıl meşrulaştırdıklarını, bu
süreçlerde temsil, katılım ve meşruluk kavramlarının nasıl yeniden
tanımlandığını incelemektir. Çalışma, Türkiye örneği üzerinden 1980 sonrası
kurucu meclis modelinin güncel siyasal stratejilerle benzerliklerini ortaya
koymayı ve bu bağlamda demokratik denge (polyarchic equilibrium) ile
uzlaşmacı temsil (consociational representation) kavramlarının aşınma
biçimlerini çözümlemeyi amaçlamaktadır.
Araştırmanın
Hedefleri
Karşılaştırmalı
Çözümleme: 1980 sonrası Kurucu Meclis’in siyasal
işlevini, günümüzde yeniden şekillenen anayasal reform veya “yeni kurucu süreç”
söylemleriyle karşılaştırmak.
Kavramsal
İnceleme: Uzlaşmacı temsil, (consociational
representation), grup özerkliği (segmental autonomy) ve çoğulcu ya
da çok merkezli demokrasi dengesi (polyarchic equilibrium) kavramlarını Suriye
bağlamında yeniden değerlendirmek.
Demokratik
Meşruluk Çözümlemesi: Kurucu
süreçlerin demokratik katılım, temsil ve çoğulculuk ilkeleriyle ne ölçüde
uyumlu olduğunu saptamak.
Rejim
Dönüşümü Göstergeleri: Yeni
anayasal düzen arayışlarının otoriter konsolidasyonun aracı olarak nasıl
kullanıldığını ortaya koymak.
Siyasal
Sonuçlar: Bu süreçlerin Suriye’de siyasal
geleceği, özellikle parlamenter sisteme dönüş tartışmaları açısından olası
etkilerini değerlendirmek.
Araştırma
Soruları
Suriye’de
yapılan yeni parlamento seçimleri, Esad sonrası dönemde nasıl bir kurucu meclis
işlevi görmeyi amaçlamaktadır?
Yeni
seçim sistemi (ikinci seçmenler modeli) Suriye’de temsil yeteneği, katılım ve
meşruluk açısından ne ölçüde demokratik nitelikler taşımaktadır?
Uzlaşmacı
temsil (consociational representation) ilkesi Suriye’nin etnik ve
mezhepsel yapısı içinde rejimin yeniden kurulmasında ne ölçüde uygulanabilir
durumdadır?
Yeni
anayasal süreçte kesimsel özerklik (segmental autonomy) kavramı Arap,
Kürt, Dürzi, Alevi ve Sünni topluluklar arasında nasıl bir güç paylaşım
mekanizması öngörmektedir?
Çoğulcu
denge (polyarchic equilibrium) kavramı bağlamında, yeni parlamento
düzeni Suriye’de gerçek bir kuvvetler ayrılığı ve siyasal denge sistemi
oluşturabilir mi?
Yeni
seçim modeli, rejimin otoriter sürekliliğini mi güvence altına alıyor, yoksa
çoğulcu bir siyasal dönüşümün zeminini mi hazırlıyor?
Bu
model, bölgesel düzeyde (özellikle Türkiye, Lübnan, Irak ve Ürdün bağlamında) uzlaşmacı
demokrasilerin geleceği açısından ne tür sonuçlar doğurabilir?
Suriye’deki
yeni sistem, uluslararası tanınma ve diplomatik meşruluk üretme aracı olarak
nasıl işlev görmektedir?
Yöntem
Bu çalışma, Suriye’de gerçekleştirilen
yeni parlamento seçimlerini ve buna dayalı siyasal yeniden yapılanma sürecini,
karşılaştırmalı siyasal çözümleme ve kuramsal yorumlama yöntemleriyle
incelemektedir. Araştırma, otoriter rejimlerin “kurucu meclis” benzeri yapılar
aracılığıyla meşruluk üretme biçimlerini anlamayı hedeflemekte ve bu bağlamda
Suriye örneğini tarihsel, yapısal ve normatif boyutlarıyla değerlendirmektedir.
Araştırma
Yaklaşımı: Çalışma, nitel bir araştırma olup
karşılaştırmalı siyasal sistemler bakış açısıyla yürütülmüştür. Temel amaç,
Suriye’de uygulamaya konulan “ikinci seçmen modeli”nin biçimsel olarak ABD
seçim sistemine (electoral college) ve 1980 Türkiye’sindeki Danışma
Meclisi örneğine benzeyen yönlerini, ancak içeriksel olarak ondan nasıl
farklılaştığını ortaya koymaktır. Bu karşılaştırma, biçimsel benzerliklerin
ardındaki işlevsel sapmayı (demokratik temsil yeteneğinin görünürde korunurken uygulamada
nasıl devre dışı bırakıldığını) çözümlemeyi olanaklı kılmaktadı
Karşılaştırmalı
Çözümleme: Araştırmada Suriye’nin yeni sistemine
ilişkin çözümleme üç düzeyde yapılmıştır: Kurumsal düzeyde, ABD’deki “electoral
college” sisteminin tarihsel işlevi (federal denge, eyalet temsiliyeti) ile
Suriye’deki ikinci seçmen sisteminin işlevi (rejim kontrolü ve bölgesel denge)
karşılaştırılmıştır. Tarihsel düzeyde, Türkiye’nin 1980 Kurucu Meclisi,
Mısır’ın 2014 anayasa komisyonu ve Irak’ın 2005 geçiş süreci örnekleriyle
karşılaştırılmıştır. Normatif düzeyde ise temsil yeteneği, katılım ve meşruluk
kavramları Dahl’ın “polyarchic equilibrium” çerçevesiyle
değerlendirilmiştir.
Veri Kaynakları: Araştırmada kullanılan veriler üç ana
kaynaktan derlenmiştir: Birincil kaynaklar, Suriye seçim yasası, anayasa
taslakları, resmi seçim komisyonu açıklamaları, devlet medyası raporlarıdır. İkincil
kaynaklar, ABD seçim sistemi üzerine karşılaştırmalı yazın (Hamilton, Madison,
Dahl), uluslararası kuruluş raporları (BM, Freedom House, Arab Barometer) gibi
kaynaklardır. Ayrıca bağımsız çözümlemeler de dikkate alınmıştır. Bölgesel
araştırma merkezleri (Chatham House, Carnegie Middle East, Al Jazeera Centre
for Studies) tarafından yayımlanan notları ve değerlendirmeler incelenmiştir.
Yöntemsel
Sınırlılıklar
Suriye’de seçim süreciyle ilgili
bağımsız gözlem eksikliği, veri doğrulamasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle
çalışma, söylem çözümlemesi, kurumsal karşılaştırma ve meşruluk söylemleri
üzerinden nitel bir okuma yapmaktadır. ABD ikinci seçmen sistemiyle yapılan
karşılaştırma, biçimsel benzerliklere karşın rejim farklılıklarının (demokratik
ya da otoriter) altını çizmeyi amaçlamaktadır.
KURAMSAL ÇERÇEVE: MEŞRULUĞUN DOLAYLI YOLLARLA KURULMASI VE
DENETİMLİ SİYASAL YARIŞMA
Suriye’de gerçekleştirilen yeni
parlamento seçimleri, biçimsel olarak demokratik katılım ve temsil unsurlarını
içerse de yapısal açıdan otoriter bir yeniden kurulma sürecinin parçası olarak
değerlendirilmelidir. Bu süreci anlamlandırmak için üç temel kuramsal kavram
çerçevesinde değerlendirme yapılmıştır: uzlaşmacı temsil (consociational
representation), kesimsel özerklik (segmental autonomy) ve çoğulcu
denge (polyarchic equilibrium).
Consociational
Representation (Uzlaşmacı Temsiliyet)
Arend Lijphart’ın geliştirdiği
uzlaşmacı demokrasi modeli, derin toplumsal bölünmelere sahip toplumlarda
siyasal kararlılığın çoğunlukçu yarışmadan çok elit uzlaşması ve gruplar arası
güç paylaşımı yoluyla sağlanabileceğini öne sürer. Suriye bağlamında, etnik ve dinsel
çeşitlilik (Sünni, Alevi, Dürzi, Kürt, Hristiyan vb.) kuramsal olarak bu modele
uygun bir zemin sunar. Ancak yeni parlamento sistemi, bu çeşitliliği temsil yetenekleri
aracılığıyla bütünleştirmek yerine, rejim lehine denetimli bir uzlaşmacılık üzerine
yapılandırılmaktadır. Bu nedenle, Suriye’deki model “otoriter uzlaşmacılık”
olarak tanımlanabilir: güç paylaşımı görünürde çok aktörlüdür, fakat gerçekte
merkezi iktidarın mutlak denetimi altındadır.
Segmental
Autonomy (Kesimsel Özerklik)
Lijphart’ın modelinde “segmental
autonomy”, her bir toplumsal grubun kendi kimliğini koruyabilmesi ve belirli
alanlarda (örneğin eğitim, kültür, yerel yönetim) özerk biçimde karar
alabilmesi anlamına gelir. Suriye’nin yeni sistemi bu kavramı biçimsel olarak
tanır, ancak uygulamada yerel düzeydeki özerklik talepleri, özellikle Kürt
bölgelerinde, güvenlik ve egemenlik gerekçeleriyle merkezi otoritenin vesayeti
altında tutulmaktadır. Dolayısıyla bu yapı, gerçek bir segmental özerklikten
ziyade “yönetsel farklılaşma içinde siyasal bütünleşme” modeline karşılık
gelmektedir. Rejim açısından amaç, farklı kimlikleri tanımaktan çok, onları
merkezi denetim altında bütünleştirmektir.
Polyarchic
Equilibrium (Çoğulcu Denge)
Robert Dahl’ın “polyarchy” kavramı,
demokratik sistemlerin yarışma, katılım ve denetim dengesine dayandığını öne
sürer. Bu açıdan değerlendirildiğinde, Suriye’nin yeni sistemi polyarchic
equilibrium ilkesini yalnızca simgesel düzeyde taşımaktadır. Seçim süreci,
ikinci seçmen aracılığıyla dolaylı temsil görüntüsü verse de karar alma
süreçlerinde gerçek yarışma, denetim ve seçenek üretimi bulunmamaktadır. Dolayısıyla
sistem, Dahl’ın polyarchy modelindeki “karşılıklı denge” ilkesinden çok
“tek merkezli hegemonik denge” anlayışına dayanmaktadır.
Robert Dahl ve
Polyarchy Kavramı (1971): Dahl’a göre
demokratikleşmenin temel ölçütü iki eksene dayanır: Katılım (participation) ve
yarışma (contestation). Suriye’deki kolezyum modeli katılımı biçimsel
olarak genişletirken, yarışmayı sınırlı tutan bir sistem kurmaktadır. Halk
sürece “dolaylı biçimde” katılmakta ama farklı siyasal aktörlerin serbest
yarışması söz konusu değildir. Bu durum, Dahl’ın tanımladığı anlamda “polyarchy”
öncesi bir “yarı-demokratik geçiş” evresini temsil eder.
Juan Linz ve
Otoriter Rejimler (Authoritarian Regimes) (1975, 2000): Linz’e göre otoriter rejimler, tamamen
baskıcı değildir ve belirli ölçüde örgütlü katılım ve kurumsal formalite
içerir. Kolezyum sistemi, Linz’in tanımıyla tam da bu tipik ara formdur:
“Rejimin denetimi altında, ancak tümüyle kapalı olmayan bir siyasal alan.”
Suriye’de bu model, denetimli siyasal yarışmayı meşru göstermek için kullanılan
bir araçtır. Linz bunu “sınırlı çoğulculuk” (limited pluralism) olarak
adlandırır.
Andreas Schedler
ve Seçimli Otoriterlik (Electoral Authoritarianism) (2002, 2006, 2013): Schedler, seçimlerin otoriter rejimlerde
“meşruluğun ritüelleştirilmiş biçimi” olduğunu söyler. Suriye’nin bugün
uyguladığı ikinci seçmen sistemi tam olarak bu tanıma uygundur. Halk sürece
simgesel olarak katılır. Ancak seçim süreci iktidar tarafından önceden
kurgulanmış sonuçlara hizmet eder. Böylece rejim, “görünür demokrasi” üzerinden
dış dünyaya meşruluk sinyali verir. Bu, Schedler’in kavramsallaştırdığı
biçimiyle “electoral authoritarianism” yani seçimsel otoriterliktir.
Kuramsal Sonuç
Bu üç kavram birlikte
değerlendirildiğinde, Suriye’nin yeni parlamento sistemi otoriter uzlaşmacılık
olarak tanımlanabilir: Consociational representation biçimsel olarak
korunmuş, segmental autonomy sınırlı ve denetimli biçimde uygulanmış ve
polyarchic equilibrium ise tamamen simgesel düzeyde kalmıştır. Bu çerçevede,
ikinci seçmen sistemi demokratik bir katılım aracı olmaktan çok, rejimin
meşruluğunun yeniden üretim süreci olarak işlev görmektedir.
BULGULAR
Kelimenin Kökeni
“Kolezyum” İngilizce “collegium”
kelimesinden geliyor. Roma tarzı bir
yapıdan çok dolaylı temsil esasına dayalı bir seçim kurulunu ifade ediyor. Bu
kavram, özellikle Roma döneminde ‘eşitler kurulu’ anlamında kullanılmış olup
çağdaş siyasal sistemlerde dolaylı temsil süreçlerini tanımlamak için yeniden
işlevselleştirilmiştir. Bu terim, “electoral collegium” yani “seçici
kurul” anlamında kullanılıyor. Türkçedeki en uygun karşılığı “seçici kurul” ya
da “dolaylı seçim meclisi” olabilir. Bu sistemde halk doğrudan milletvekili
seçmiyor. Önce yerel meclisler veya temsilci gruplar yani kolezyumlar
seçiliyor. Bu seçici meclisler de parlamentonun üyelerini belirliyor. Bu model,
Esat sonrası dönemde Suriye’de yerel otoritelerin ve aşiretlerin temsilini
artırmak amacıyla oluşturulmuş bir ara süreç olarak tanımlanıyor.
Neden bu sistem
tercih edildi?
Suriye’de bugün yapılan kolezyum
(dolaylı seçim) sisteminin siyasal anlamı aşağıda çözümlenmiştir.
Geçiş dönemi
meşruluğunun oluşturulması: Esad
rejiminin devrilmesinden sonra ülke henüz tam anlamıyla demokratik kurumlara
sahip bulunmamaktadır. Yeni yönetim, doğrudan halk oyuna dayalı bir seçim
yerine yerel meclisler ve topluluk temsilcilerinden oluşan “kolezyumlar”
aracılığıyla dolaylı seçim yaparak, bir tür denetimli geçiş hedeflemektedir. Bu
yöntem, hem ülke genelinde güvenlik risklerini azaltmak hem de farklı etnik ve dinsel
grupların temsilini daha dengeli biçimde sağlamak amacıyla tercih edilmiş
görünüyor.
Yerel meşruluğun
pekiştirilmesi: Kolezyum sistemi, özellikle aşiretlerin, yerel konseylerin
ve dinsel azınlıkların sürece katılımını kolaylaştırıyor. Bu, yeni rejimin
“merkezi değil yerel meşruluğa dayalı” bir kimlik kurma arayışıyla bağlantılı
olarak oluşturulmuş bir sistemdir. Örneğin, Kürt bölgelerinde yerel meclislerin
belirleyici rolü artırılmıştır. Ayrıca, Türkmen, Dürzi ve Hristiyan
topluluklara kontenjan ayrılmıştır. Bu yönüyle sistem, “uzlaşmacı ya da konsosyasyonel
temsil” (consociational representation) [1] anlayışına
yaklaşmaktadır. [2]
Bu terim, Arend Lijphart’ın (1969, 1977) geliştirdiği “consociational
democracy” (uzlaşmacı demokrasi) modelinden gelir. Amaç, derin toplumsal
bölünmelere sahip (dinsel, etnik, dilsel, mezhepsel) toplumlarda siyasal
istikrarı korumaktır.
Lijphart’a göre, temel ilkeleri geniş
bir koalisyon (grand coalition) yani farklı topluluk liderlerinin
aynı yürütme organında yer alması göreli temsil (proportionality), kamu
görevleri, bütçe, parlamento sandalyeleri gibi alanlarda nüfus oranına göre
paylaşım, karşılıklı veto (mutual veto) yetkisi yani bir grubun temel
çıkarlarını zedeleyecek kararlar diğerlerinin onayı olmadan alınamaması ve
yerel özerklik (segmental autonomy) [3]
yani her grubun kültürel ve eğitimsel alanlarda kendi kendini yönetme hakkıdır.
Lijphart’a göre, uzlaşmacı demokrasinin temel unsurlarından biri de yerel topluluk
özerkliğidir.
Güvenlik ve denetim
dengesi: Suriye’nin bazı bölgelerinde güvenlik
riski hala yüksektir. Dolayısıyla doğrudan seçim hem teknik olarak zor hem de
siyasal olarak riskli görülmektedir. Kolezyumlar aracılığıyla seçim yapmak,
rejime yakın aktörlerin daha öngörülebilir bir çerçevede temsil edilmesini sağlayacaktır.
Sistem hem katılımı genişletiyor gibi görünürken hem de denetimi merkezde tutmaktadır.
Tipik bir geçiş rejimi stratejisidir.
Uluslararası imaj
yönetimi: Yeni yönetim, özellikle Türkiye ve
Arap Birliği ülkeleriyle kurduğu yakın ilişkiler çerçevesinde “meşru bir geçiş
süreci” izlenimi vermek istiyor. Dolaylı seçim modeli, Batı’da demokratik
ölçütlerle sınırlı olsa da “otoriter kararlılık” modeline uygun bir geçiş
biçimi olarak sunuluyor. Bu, Mısır’ın 2013 sonrası dönemiyle ya da Libya’daki
geçiş konseyleriyle benzer bir mantık taşıyor.
Türkiye açısından
anlamı: Türkiye, yeni rejimi destekleyen
ülkeler arasında olduğu için bu seçim modeli Ankara açısından “denetimli
demokratikleşme” sinyali olarak okunuyor. Türkiye, kuzeydeki güvenli bölgelerde
seçici kurulların oluşumuna lojistik ve yönetsel destek sağlamıştır. Bu
mekanizma sayesinde Türkiye hem rejim üzerindeki etkisini korumakta ve hem de
Kürt bölgesinde kararsızlık riskini sınırlamaktadır.
ABD sistemi ile
benzerlik ve farklılıklar
Bugünkü Suriye modelinin yapısal
temeli ABD’deki “ikinci seçmenler” (electoral college) sistemine oldukça
benzemektedir. Ancak aynı amaca hizmet etmemektedir. Aralarındaki benzerlikler
ve farklar şöyle özetlenebilir:
ABD’deki “electoral college”
sistemi, Dahl’ın poliarşik denge veya daha açıklayıcı biçimde çoğulcu/çok
merkezli demokrasi dengesi (polyarchic equilibrium) olarak tanımladığı
demokratik dengeye hizmet ederken, Suriye’deki kolezyum sistemi Dahl’ın çizdiği
eksende katılımı biçimsel, yarışmayı ise sınırlı tutarak geçişsel otoriterliğe
yönelmektedir.
Suriye’deki “kolezyum” sisteminde
(2025) halk doğrudan milletvekili seçmemektedir. Yerel meclisler, aşiret
konseyleri ve dinsel ve etnik grupların temsilcileri ikinci seçmen işlevi görmektedir.
Bu seçici kurullar, parlamentoya girecek milletvekillerini oylamaktadır. Sistem,
ulusal birlik, güvenlik ve geçiş dönemi kararlılığı gerekçesiyle kurulmuş
durumdadır. Amacı demokratik yarışma değil, katılımı denetim altında tutarak siyasal
meşruluk üretmektir.
ABD’deki “electoral college” sisteminde
ise halk doğrudan başkan için oy kullanmaz. Eyalet bazında “elector” (ikinci
seçmen) seçer. Bu ikinci seçmenler başkanı seçmek için oy verir. Her eyaletin
temsil gücü (electoral votes) nüfusuna göre belirlenmiştir. Amaç,
federal dengeyi korumak ve küçük eyaletlerin temsilini güvence altına almaktır.
Sistem tarihsel olarak temsili demokrasinin bir biçimi olarak tasarlanmıştır.
Benzerliklere gelince… Her iki sistem
de “halkın temsilcileri aracılığıyla seçimi” öngörür. Dolaylı meşruluk sağlama
temelinde işler. Halk, son karar verici değildir. Ara düzeyde bir seçici kurul (kolezyum/college)
son kararı verir.
Farklara gelince… Amaç ve bağlam tümüyle
farklıdır. ABD modelinde demokratik dengeyi sağlamak için tasarlanmış bir
anayasal sistem söz konusudur. Suriye modelinde ise geçiş döneminin denetimini ve
güvenlik merkezli kararlılığı sağlamak için kurulmuş bir geçici mekanizmadır. Dolayısıyla,
biçimsel olarak “ikinci seçmen sistemi” olsa da işlevsel olarak otoriter
geçişin araçsallaştırılmış bir sürümüdür.
Meşruluk simülasyonu: Bu tür rejimler için seçimler halkın
tercihini belirlemekten çok halkın rızasını göstermek içindir. Dolayısıyla
kolezyum sistemi, meşruluğu tabandan yukarı değil, merkezden aşağıya doğru inşa
eden bir süreç durumuna gelir. Görünürde halk katılımı vardır ama etkisizdir. Sonuç
önceden belirlenmiştir ama halk tarafından “meşru” olarak kabul edilir. Bu, “simulated
legitimacy” yani taklit edilmiş meşruluk modelidir.
1980 Sonrası
Türkiye: Kurucu Meclis Modeli
Türkiye’nin desteklediği yeni Suriye
rejimi, bu modeli bölgesel istikrar gerekçesiyle savunmaktadır. Ancak akademik
açıdan bakıldığında bu sistem demokratik geçişin kurumsal çerçevesi değil, geçiş
otoriterliğinin kurumsal kılıfıdır. “İkinci seçmen sistemi” burada demokratik
bir araç değil, geçiş rejiminin kararlılık mekanizması olarak işlev görmektedir.
Suriye sistemi, Türkiye’nin 1980
darbesinden sonra kurduğun sisteme benzemektedir. Gerçekten de Suriye’de bugün
uygulanan kolezyum (dolaylı seçim) sistemi, biçimsel ve işlevsel açıdan
Türkiye’de 1980 darbesinden sonra oluşturulan Kurucu Meclis modeline dikkat
çekici biçimde benzemektedir. Aşağıda bu benzerliği hem yapısal hem işlevsel
açıdan açılımı yer almaktadır.
12 Eylül 1980 askeri darbesinin
ardından TBMM feshedildi. Yerine “Danışma Meclisi” adı verilen bir organ
kuruldu (1981). Üyeler doğrudan halk tarafından değil, askeri yönetim (Milli
Güvenlik Konseyi, MGK) tarafından atandı. Amaç, yeni anayasanın hazırlanması ve
rejimin yeniden kurulmasıydı. İşlevi demokratik görünüm altında rejimin meşruluğunu
yeniden üretmekti. Toplumun farklı kesimlerinden temsili bir görüntü sağlansa
da seçim veya siyasal yarışma unsuru yoktu. Danışma Meclisi’nin hazırladığı
1982 Anayasası, halk oylamasına sunularak “onaylı otoriterlik” yaratıldı.
Suriye’nin kolezyum sistemi ise
Esad rejiminin devrilmesinin ardından doğrudan seçim yerine “seçici kurullar”
oluşturdu. Bu kurullar, yerel meclislerden, aşiret temsilcilerinden ve dinsel
gruplardan oluşmaktadır. Parlamentonun üçte ikisi bu kolezyumlarca seçilmektedir.
Üçte biri ise geçici cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. İşlevi halkın
katılımını biçimsel olarak sağlamaktır. Ancak gerçek siyasal yarışma dışlanmaktadır.
Amaç, rejimi denetim altında tutarak meşruluk üretmektir. Tıpkı 1980
Türkiye’sinde olduğu gibi, yeni anayasal düzenin “güvenli bir zeminde”
kurulması hedeflenmektedir.
Türkiye ve Suriye Benzerlikleri |
||
Unsur |
Türkiye (1980) |
Suriye (2025) |
Yönetim biçimi |
Askeri vesayet |
Geçici sivil-asker karışımı yönetim |
Temsil yöntemi |
Atanmış üyeler (MGK onayı) |
Dolaylı seçilmiş kolezyum temsilcileri |
Meşruluk hedefi |
1982 Anayasası’nı topluma kabul ettirmek |
Yeni siyasal düzeni ulusal ve bölgesel olarak tanıtmak |
Katılım düzeyi |
Biçimsel, sınırlı |
Biçimsel, sınırlı |
Gerçek işlev |
Rejimin yeniden üretimi |
Geçiş rejiminin kontrolü |
Sonuç |
“Yönlendirilmiş demokrasi” |
“Geçiş otoriterliği” |
Kuramsal Açıdan
“Kurucu Otoriterlik” Nedir?
Her iki örnek de “kurucu otoriterlik” (authoritarian
constitution-making) tipine girer. Rejim, demokratik kurumları geçici
olarak askıya alır. Yeni düzeni “kurucu meclis” benzeri araçlarla oluşturur. Bu
süreçte katılım denetlenir ve sonuç önceden belirlenir. Amaç, denetim altında
bir yeniden doğuş görüntüsü altında rejimin kalıcılığını sağlamaktır. Dolayısıyla,
Suriye’deki bugünkü seçim modeli “kurucu otoriterliğin” çağdaş bir sürümü
olarak görülebilir. Biçim olarak “demokratikleşme” ama özünde ise “rejim
konsolidasyonu” anlamına gelir. “Elster’in
(1995) anayasa yapım süreçlerinde tanımladığı ‘kurucu an’ın otoriter sürümü,
yani kurucu otoriterlik, rejimlerin demokratik meşruluk üretmek için katılımı denetimli
biçimde yeniden tanımladığı dönemleri ifade eder.
GENEL
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Suriye’de 2025 yılında uygulanan kolezyum
temelli parlamento seçimleri, görünürde demokratik katılımı ve temsil
çeşitliliğini artırmayı amaçlıyor gibi görünse de yapısal çözümlemeler bu
modelin gerçekte denetimli meşruluk üretimi üzerine kurulu olduğunu
göstermektedir. Dolaylı temsil (indirect representation) süreci rejimin
siyasal denetimini gevşetmeden meşruluğu yeniden oluşturma stratejisinin bir
parçasıdır.
Seçim sisteminin biçimsel olarak
“ikinci seçmen” (electoral college) modeline benzemesi, demokratik
nitelik taşıdığı anlamına gelmemektedir. ABD’deki sistem, federal denge ve
temsil eşitliği ilkelerine dayanırken, Suriye’deki model, “güvenlik” ve “ulusal
birlik” gerekçeleriyle merkezileşmiş bir siyasal vesayeti yeniden üretmektedir.
Bu nedenle benzerlik yalnızca yüzeysel ve terminolojik düzeydedir.
Suriye örneği, “geçiş dönemli
otoriterlik” (transitional authoritarianism) yazının çağdaş bir örneğini
oluşturmaktadır. Rejim, seçimsel ritüelleri demokratikleşmenin aracı olarak
değil, meşruluğun simgesel yeniden üretim aracı olarak kullanmaktadır. Bu
durum, Andreas Schedler’in tanımladığı biçimiyle seçimsel otoriterlik (electoral
authoritarianism) modeline tam olarak uymaktadır. Halk sürece biçimsel
olarak katılır, ancak sonuçlar önceden belirlenmiştir ve siyasal yarışma aslında
ortadan kaldırılmıştır.
Bu sistemin kuramsal çözümlenmesinde
üç kavram belirleyici olmuştur: Uzlaşmacı temsil (consociational
representation) biçimsel olarak korunmuş, ancak elit düzeyinde rejim
yanlısı gruplarla sınırlı tutulmuştur. Kesimsel özerklik (segmental
autonomy) ilkesine atıf yapılmış, fakat yerel düzeydeki karar alma süreçleri
merkezi denetim altında tutulmuştur. Çoğulcu denge (polyarchic equilibrium) ise
tamamen simgesel düzeyde bırakılmış ve siyasal yarışma ve denetim işlevi
ortadan kaldırılmıştır.
Dolayısıyla Suriye’deki yeni sistem,
Lijphart’ın uzlaşmacı demokrasisinden değil, onun otoriterleştirilmiş bir
türevi olan “otoriter uzlaşmacılık” modelinden izler taşımaktadır. Bu modelde
toplumsal gruplar arasında görünürde temsil ve katılım sağlanır, ancak karar
süreçleri merkezde toplanır. Bu yapı, Linz’in tanımladığı anlamda “sınırlı
çoğulculuk” (limited pluralism) ve Dahl’ın “polyarchy” öncesi ara
evresine karşılık gelmektedir.
Suriye’nin bugün kullandığı kolezyum
modeli, yalnızca yeni bir seçim sistemi değil, aynı zamanda yeni bir rejim
mimarisidir. Bu mimari, halkın doğrudan egemenliğine değil, rejimin yukarıdan
aşağıya doğru oluşturduğu meşruluk biçimine dayanır. Bu nedenle sistem,
demokratik geçişin kurumsal çerçevesi değil, geçiş otoriterliğinin kurumsal
kılıfı olarak işlev görmektedir.
Sonuç olarak, 2025 Suriye seçimleri,
biçimsel olarak demokratikleşme yönünde bir adım gibi sunulsa da özünde kurucu
otoriterliğin çağdaş bir örneğini temsil etmektedir. Bu modelde amaç, siyasal
çoğulculuğu kurumsallaştırmak değil onu denetimli biçimde rejimle
bütünleştirmektir. Böylece meşruluk tabandan değil, merkezden üretilmekte ve
halk katılımı, siyasal içerikten arındırılmış simgesel bir ritüele
indirgenmektedir.
Bu yönüyle Suriye örneği, otoriter
rejimlerin demokratik formları araçsallaştırarak meşruluk üretme
stratejilerinin çağdaş bir laboratuvarı niteliğindedir. Bu sistem,
demokratikleşmeye değil, otoriter bütünleşmeye hizmet eden bir siyasal
mühendislik ürünüdür.
Kaynakça
Brownlee, J. (2007). Authoritarianism
in an age of democratization. Cambridge University Press.
Dahl, R. A. (1971). Polyarchy:
Participation and opposition. Yale University Press.
Diamond, L. (2008). The spirit of
democracy: The struggle to build free societies throughout the world. Times
Books.
Elster, Jon (1995). “Forces and
Mechanisms in the Constitution-Making Process.”
Heydemann, S. (2018). Explaining the
Arab authoritarian resilience: Lessons from Syria. Middle East Policy, 25(1),
22–36.
Hinnebusch, R. (2022). Authoritarian
upgrading and post-conflict reconstruction in Syria. Mediterranean Politics,
27(3), 421–439.
Levitsky, S., & Way, L. A. (2010).
Competitive authoritarianism: Hybrid regimes after the Cold War. Cambridge
University Press.
Lijphart, A. (1977). Democracy in
plural societies: A comparative exploration. Yale University Press.
Lijphart, A. (1999). Patterns of
democracy: Government forms and performance in thirty-six countries. Yale
University Press.
Lijphart, A. (1969). “Consociational
Democracy.” World Politics, 21(2), 207–225.
Linz, Juan J. (2000). Totalitarian and
Authoritarian Regimes.
Norris, P. (2004). Electoral
engineering: Voting rules and political behavior. Cambridge University Press.
Perthes, V. (1995). The political
economy of Syria under Asad. I.B. Tauris.
Phillips, C. (2016). The battle for
Syria: International rivalry in the new Middle East. Yale University Press.
Schedler, A. (2002). The menu of
manipulation. Journal of Democracy, 13(2), 36–50.
Schedler, A. (2013). The politics of
uncertainty: Sustaining and subverting electoral authoritarianism. Oxford
University Press.
Schedler, Andreas (2006). Electoral
Authoritarianism: The Dynamics of Unfree Competition.
Wedeen, L. (2019). Authoritarian
apprehensions: Ideology, judgment, and mourning in Syria. University of Chicago
Press.
[1]
2025’teki kolezyum sisteminde görülen dini ve etnik topluluklara özel
kontenjanlar, aşiret temsilcilerinin parlamentoya dolaylı katılımı gibi
unsurlar, konsosyasyonel temsil unsurlarına benzerlik taşır. Ancak fark şudur:
Bu model Suriye’de demokratik denge sağlamak için değil, rejimsel denetim
amacıyla uygulanmaktadır.
[2]
Konsosyasyonel temsil farklı toplumsal grupların (örneğin Kürtler, Sünniler,
Aleviler, Dürziler, Hristiyanlar vb.) karar alma süreçlerine orantılı,
güvenceli ve kurumsallaşmış biçimde katılımını sağlayan bir temsil sistemidir.
[3] Kesitsel
özerklik veya daha yaygın biçimde topluluk özerkliği veya grup özerkliği
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder