Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

5 Ekim 2025 Pazar

 

Suriye’de 2025 Dolaylı Parlamento Seçimi: Kurucu Otoriterlik ve Denetimli Meşruluk

 

Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış

 

 

Öz

Ekim 2025 ayında Suriye’de gerçekleştirilen parlamento seçimleri, yeni anayasal düzenin temelini oluşturan kolezyum (ikinci seçmen) modeliyle dikkat çekmiştir. Bu model, görünürde demokratik katılımı ve toplumsal temsili artırmayı amaçlasa da özünde rejimin siyasal denetimini sürdürmeyi hedefleyen bir araç olarak işlev görmektedir. Çalışma, Suriye’deki bu yeni seçim sistemini kuramsal olarak ABD’nin ikinci seçmen sistemine, kuramsal düzeyde ise Lijphart’ın uzlaşmacı demokrasi ve Dahl’ın polyarchy kavramlarıyla karşılaştırmalı biçimde çözümlemektedir. Bulgular, sistemin biçimsel temsili korurken gerçek siyasal yarışmayı ortadan kaldırdığını göstermektedir. Bu durum, Schedler’in tanımladığı “seçimsel otoriterlik” modeline uygun biçimde, demokratik araçların otoriter amaçlar için kullanıldığı bir rejim şekline işaret etmektedir. Sonuç olarak, Suriye’deki kolezyum temelli seçim sistemi demokratik geçişin değil, geçiş otoriterliğinin kurumsallaşması anlamına gelmektedir.

Anahtar Kelimeler: Suriye, kolezyum modeli, ikinci seçmen sistemi, seçimsel otoriterlik, geçiş otoriterliği, uzlaşmacı demokrasi, meşruluk mühendisliği.

 

Abstract

 

The 2025 parliamentary elections in Syria, held under a newly established collegium (electoral college) model, have drawn attention as a key feature of the post-war constitutional order. While this model ostensibly seeks to enhance democratic participation and social representation, it primarily functions as a mechanism for sustaining regime control. This study analyzes Syria’s new electoral system comparatively—both empirically, in relation to the U.S. electoral college system, and theoretically, within the frameworks of Arend Lijphart’s consociational democracy and Robert Dahl’s concept of polyarchy. Findings indicate that while formal representation is maintained, genuine political competition is structurally eliminated. In line with Andreas Schedler’s theory of electoral authoritarianism, Syria’s model exemplifies how democratic procedures can be instrumentalized for authoritarian purposes. Ultimately, the collegium-based system represents not a transition to democracy but rather the institutionalization of transitional authoritarianism.

Keywords: Syria, collegium model, electoral college, electoral authoritarianism, transitional authoritarianism, consociational democracy, legitimacy engineering.

GİRİŞ

Suriye’de 5 Ekim 2025’te gerçekleştirilen dolaylı parlamento seçimi, otoriter geçiş rejimlerinin meşruluk üretme süreçlerine ilişkin güncel bir örnek oluşturmaktadır. Türkiye’de ana akım medya dahil kimse bu seçimin niteliğini anlamadı ve topluma anlatamadı. Seçimle ilgili bazı ayrıntılar şöyle: Seçim, halk tarafından doğrudan oy ile değil, bölgesel seçim kolezyumları aracılığıyla gerçekleşti. Parlamento 210 üyeli olarak planlandı ve bu üyelerin üçte ikisinin “kolezyum”lar aracılığıyla seçilmesine karar verildi. Geri kalan üçte birlik kısmının ise geçici Cumhurbaşkanı Şara tarafından atanması kararlaştırıldı. Seçim, Suriye’de Beşar Esad rejiminin devrilmesinden sonra yapılan ilk parlamento seçimidir. Rakka, Haseke ve Süveyda gibi bazı vilayetlerde güvenlik gerekçeleriyle seçim ertelendi ve bu nedenle 19 sandalye boş kaldı.

Araştırmanın Amacı

Bu araştırmanın amacı, otoriter eğilimlerin güçlendiği dönemlerde siyasal iktidarların “kurucu meclis” veya “anayasal yeniden yapılanma” girişimlerini nasıl meşrulaştırdıklarını, bu süreçlerde temsil, katılım ve meşruluk kavramlarının nasıl yeniden tanımlandığını incelemektir. Çalışma, Türkiye örneği üzerinden 1980 sonrası kurucu meclis modelinin güncel siyasal stratejilerle benzerliklerini ortaya koymayı ve bu bağlamda demokratik denge (polyarchic equilibrium) ile uzlaşmacı temsil (consociational representation) kavramlarının aşınma biçimlerini çözümlemeyi amaçlamaktadır.

Araştırmanın Hedefleri

Karşılaştırmalı Çözümleme: 1980 sonrası Kurucu Meclis’in siyasal işlevini, günümüzde yeniden şekillenen anayasal reform veya “yeni kurucu süreç” söylemleriyle karşılaştırmak.

Kavramsal İnceleme: Uzlaşmacı temsil, (consociational representation), grup özerkliği (segmental autonomy) ve çoğulcu ya da çok merkezli demokrasi dengesi (polyarchic equilibrium) kavramlarını Suriye bağlamında yeniden değerlendirmek.

Demokratik Meşruluk Çözümlemesi: Kurucu süreçlerin demokratik katılım, temsil ve çoğulculuk ilkeleriyle ne ölçüde uyumlu olduğunu saptamak.

Rejim Dönüşümü Göstergeleri: Yeni anayasal düzen arayışlarının otoriter konsolidasyonun aracı olarak nasıl kullanıldığını ortaya koymak.

Siyasal Sonuçlar: Bu süreçlerin Suriye’de siyasal geleceği, özellikle parlamenter sisteme dönüş tartışmaları açısından olası etkilerini değerlendirmek.

Araştırma Soruları

Suriye’de yapılan yeni parlamento seçimleri, Esad sonrası dönemde nasıl bir kurucu meclis işlevi görmeyi amaçlamaktadır?

Yeni seçim sistemi (ikinci seçmenler modeli) Suriye’de temsil yeteneği, katılım ve meşruluk açısından ne ölçüde demokratik nitelikler taşımaktadır?

Uzlaşmacı temsil (consociational representation) ilkesi Suriye’nin etnik ve mezhepsel yapısı içinde rejimin yeniden kurulmasında ne ölçüde uygulanabilir durumdadır?

Yeni anayasal süreçte kesimsel özerklik (segmental autonomy) kavramı Arap, Kürt, Dürzi, Alevi ve Sünni topluluklar arasında nasıl bir güç paylaşım mekanizması öngörmektedir?

Çoğulcu denge (polyarchic equilibrium) kavramı bağlamında, yeni parlamento düzeni Suriye’de gerçek bir kuvvetler ayrılığı ve siyasal denge sistemi oluşturabilir mi?

Yeni seçim modeli, rejimin otoriter sürekliliğini mi güvence altına alıyor, yoksa çoğulcu bir siyasal dönüşümün zeminini mi hazırlıyor?

Bu model, bölgesel düzeyde (özellikle Türkiye, Lübnan, Irak ve Ürdün bağlamında) uzlaşmacı demokrasilerin geleceği açısından ne tür sonuçlar doğurabilir?

Suriye’deki yeni sistem, uluslararası tanınma ve diplomatik meşruluk üretme aracı olarak nasıl işlev görmektedir?

Yöntem

Bu çalışma, Suriye’de gerçekleştirilen yeni parlamento seçimlerini ve buna dayalı siyasal yeniden yapılanma sürecini, karşılaştırmalı siyasal çözümleme ve kuramsal yorumlama yöntemleriyle incelemektedir. Araştırma, otoriter rejimlerin “kurucu meclis” benzeri yapılar aracılığıyla meşruluk üretme biçimlerini anlamayı hedeflemekte ve bu bağlamda Suriye örneğini tarihsel, yapısal ve normatif boyutlarıyla değerlendirmektedir.

Araştırma Yaklaşımı: Çalışma, nitel bir araştırma olup karşılaştırmalı siyasal sistemler bakış açısıyla yürütülmüştür. Temel amaç, Suriye’de uygulamaya konulan “ikinci seçmen modeli”nin biçimsel olarak ABD seçim sistemine (electoral college) ve 1980 Türkiye’sindeki Danışma Meclisi örneğine benzeyen yönlerini, ancak içeriksel olarak ondan nasıl farklılaştığını ortaya koymaktır. Bu karşılaştırma, biçimsel benzerliklerin ardındaki işlevsel sapmayı (demokratik temsil yeteneğinin görünürde korunurken uygulamada nasıl devre dışı bırakıldığını) çözümlemeyi olanaklı kılmaktadı

Karşılaştırmalı Çözümleme: Araştırmada Suriye’nin yeni sistemine ilişkin çözümleme üç düzeyde yapılmıştır: Kurumsal düzeyde, ABD’deki “electoral college” sisteminin tarihsel işlevi (federal denge, eyalet temsiliyeti) ile Suriye’deki ikinci seçmen sisteminin işlevi (rejim kontrolü ve bölgesel denge) karşılaştırılmıştır. Tarihsel düzeyde, Türkiye’nin 1980 Kurucu Meclisi, Mısır’ın 2014 anayasa komisyonu ve Irak’ın 2005 geçiş süreci örnekleriyle karşılaştırılmıştır. Normatif düzeyde ise temsil yeteneği, katılım ve meşruluk kavramları Dahl’ın “polyarchic equilibrium” çerçevesiyle değerlendirilmiştir.

Veri Kaynakları: Araştırmada kullanılan veriler üç ana kaynaktan derlenmiştir: Birincil kaynaklar, Suriye seçim yasası, anayasa taslakları, resmi seçim komisyonu açıklamaları, devlet medyası raporlarıdır. İkincil kaynaklar, ABD seçim sistemi üzerine karşılaştırmalı yazın (Hamilton, Madison, Dahl), uluslararası kuruluş raporları (BM, Freedom House, Arab Barometer) gibi kaynaklardır. Ayrıca bağımsız çözümlemeler de dikkate alınmıştır. Bölgesel araştırma merkezleri (Chatham House, Carnegie Middle East, Al Jazeera Centre for Studies) tarafından yayımlanan notları ve değerlendirmeler incelenmiştir.

Yöntemsel Sınırlılıklar

Suriye’de seçim süreciyle ilgili bağımsız gözlem eksikliği, veri doğrulamasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle çalışma, söylem çözümlemesi, kurumsal karşılaştırma ve meşruluk söylemleri üzerinden nitel bir okuma yapmaktadır. ABD ikinci seçmen sistemiyle yapılan karşılaştırma, biçimsel benzerliklere karşın rejim farklılıklarının (demokratik ya da otoriter) altını çizmeyi amaçlamaktadır.

KURAMSAL ÇERÇEVE: MEŞRULUĞUN DOLAYLI YOLLARLA KURULMASI VE DENETİMLİ SİYASAL YARIŞMA

Suriye’de gerçekleştirilen yeni parlamento seçimleri, biçimsel olarak demokratik katılım ve temsil unsurlarını içerse de yapısal açıdan otoriter bir yeniden kurulma sürecinin parçası olarak değerlendirilmelidir. Bu süreci anlamlandırmak için üç temel kuramsal kavram çerçevesinde değerlendirme yapılmıştır: uzlaşmacı temsil (consociational representation), kesimsel özerklik (segmental autonomy) ve çoğulcu denge (polyarchic equilibrium).

Consociational Representation (Uzlaşmacı Temsiliyet)

Arend Lijphart’ın geliştirdiği uzlaşmacı demokrasi modeli, derin toplumsal bölünmelere sahip toplumlarda siyasal kararlılığın çoğunlukçu yarışmadan çok elit uzlaşması ve gruplar arası güç paylaşımı yoluyla sağlanabileceğini öne sürer. Suriye bağlamında, etnik ve dinsel çeşitlilik (Sünni, Alevi, Dürzi, Kürt, Hristiyan vb.) kuramsal olarak bu modele uygun bir zemin sunar. Ancak yeni parlamento sistemi, bu çeşitliliği temsil yetenekleri aracılığıyla bütünleştirmek yerine, rejim lehine denetimli bir uzlaşmacılık üzerine yapılandırılmaktadır. Bu nedenle, Suriye’deki model “otoriter uzlaşmacılık” olarak tanımlanabilir: güç paylaşımı görünürde çok aktörlüdür, fakat gerçekte merkezi iktidarın mutlak denetimi altındadır.

Segmental Autonomy (Kesimsel Özerklik)

Lijphart’ın modelinde “segmental autonomy”, her bir toplumsal grubun kendi kimliğini koruyabilmesi ve belirli alanlarda (örneğin eğitim, kültür, yerel yönetim) özerk biçimde karar alabilmesi anlamına gelir. Suriye’nin yeni sistemi bu kavramı biçimsel olarak tanır, ancak uygulamada yerel düzeydeki özerklik talepleri, özellikle Kürt bölgelerinde, güvenlik ve egemenlik gerekçeleriyle merkezi otoritenin vesayeti altında tutulmaktadır. Dolayısıyla bu yapı, gerçek bir segmental özerklikten ziyade “yönetsel farklılaşma içinde siyasal bütünleşme” modeline karşılık gelmektedir. Rejim açısından amaç, farklı kimlikleri tanımaktan çok, onları merkezi denetim altında bütünleştirmektir.

Polyarchic Equilibrium (Çoğulcu Denge)

Robert Dahl’ın “polyarchy” kavramı, demokratik sistemlerin yarışma, katılım ve denetim dengesine dayandığını öne sürer. Bu açıdan değerlendirildiğinde, Suriye’nin yeni sistemi polyarchic equilibrium ilkesini yalnızca simgesel düzeyde taşımaktadır. Seçim süreci, ikinci seçmen aracılığıyla dolaylı temsil görüntüsü verse de karar alma süreçlerinde gerçek yarışma, denetim ve seçenek üretimi bulunmamaktadır. Dolayısıyla sistem, Dahl’ın polyarchy modelindeki “karşılıklı denge” ilkesinden çok “tek merkezli hegemonik denge” anlayışına dayanmaktadır.

Robert Dahl ve Polyarchy Kavramı (1971): Dahl’a göre demokratikleşmenin temel ölçütü iki eksene dayanır: Katılım (participation) ve yarışma (contestation). Suriye’deki kolezyum modeli katılımı biçimsel olarak genişletirken, yarışmayı sınırlı tutan bir sistem kurmaktadır. Halk sürece “dolaylı biçimde” katılmakta ama farklı siyasal aktörlerin serbest yarışması söz konusu değildir. Bu durum, Dahl’ın tanımladığı anlamda “polyarchy” öncesi bir “yarı-demokratik geçiş” evresini temsil eder.

Juan Linz ve Otoriter Rejimler (Authoritarian Regimes) (1975, 2000): Linz’e göre otoriter rejimler, tamamen baskıcı değildir ve belirli ölçüde örgütlü katılım ve kurumsal formalite içerir. Kolezyum sistemi, Linz’in tanımıyla tam da bu tipik ara formdur: “Rejimin denetimi altında, ancak tümüyle kapalı olmayan bir siyasal alan.” Suriye’de bu model, denetimli siyasal yarışmayı meşru göstermek için kullanılan bir araçtır. Linz bunu “sınırlı çoğulculuk” (limited pluralism) olarak adlandırır.

Andreas Schedler ve Seçimli Otoriterlik (Electoral Authoritarianism) (2002, 2006, 2013): Schedler, seçimlerin otoriter rejimlerde “meşruluğun ritüelleştirilmiş biçimi” olduğunu söyler. Suriye’nin bugün uyguladığı ikinci seçmen sistemi tam olarak bu tanıma uygundur. Halk sürece simgesel olarak katılır. Ancak seçim süreci iktidar tarafından önceden kurgulanmış sonuçlara hizmet eder. Böylece rejim, “görünür demokrasi” üzerinden dış dünyaya meşruluk sinyali verir. Bu, Schedler’in kavramsallaştırdığı biçimiyle “electoral authoritarianism” yani seçimsel otoriterliktir.

Kuramsal Sonuç

Bu üç kavram birlikte değerlendirildiğinde, Suriye’nin yeni parlamento sistemi otoriter uzlaşmacılık olarak tanımlanabilir: Consociational representation biçimsel olarak korunmuş, segmental autonomy sınırlı ve denetimli biçimde uygulanmış ve polyarchic equilibrium ise tamamen simgesel düzeyde kalmıştır. Bu çerçevede, ikinci seçmen sistemi demokratik bir katılım aracı olmaktan çok, rejimin meşruluğunun yeniden üretim süreci olarak işlev görmektedir.

BULGULAR

Kelimenin Kökeni

“Kolezyum” İngilizce “collegium” kelimesinden geliyor.  Roma tarzı bir yapıdan çok dolaylı temsil esasına dayalı bir seçim kurulunu ifade ediyor. Bu kavram, özellikle Roma döneminde ‘eşitler kurulu’ anlamında kullanılmış olup çağdaş siyasal sistemlerde dolaylı temsil süreçlerini tanımlamak için yeniden işlevselleştirilmiştir. Bu terim, “electoral collegium” yani “seçici kurul” anlamında kullanılıyor. Türkçedeki en uygun karşılığı “seçici kurul” ya da “dolaylı seçim meclisi” olabilir. Bu sistemde halk doğrudan milletvekili seçmiyor. Önce yerel meclisler veya temsilci gruplar yani kolezyumlar seçiliyor. Bu seçici meclisler de parlamentonun üyelerini belirliyor. Bu model, Esat sonrası dönemde Suriye’de yerel otoritelerin ve aşiretlerin temsilini artırmak amacıyla oluşturulmuş bir ara süreç olarak tanımlanıyor.

Neden bu sistem tercih edildi?

Suriye’de bugün yapılan kolezyum (dolaylı seçim) sisteminin siyasal anlamı aşağıda çözümlenmiştir.

Geçiş dönemi meşruluğunun oluşturulması: Esad rejiminin devrilmesinden sonra ülke henüz tam anlamıyla demokratik kurumlara sahip bulunmamaktadır. Yeni yönetim, doğrudan halk oyuna dayalı bir seçim yerine yerel meclisler ve topluluk temsilcilerinden oluşan “kolezyumlar” aracılığıyla dolaylı seçim yaparak, bir tür denetimli geçiş hedeflemektedir. Bu yöntem, hem ülke genelinde güvenlik risklerini azaltmak hem de farklı etnik ve dinsel grupların temsilini daha dengeli biçimde sağlamak amacıyla tercih edilmiş görünüyor.

Yerel meşruluğun pekiştirilmesi: Kolezyum sistemi, özellikle aşiretlerin, yerel konseylerin ve dinsel azınlıkların sürece katılımını kolaylaştırıyor. Bu, yeni rejimin “merkezi değil yerel meşruluğa dayalı” bir kimlik kurma arayışıyla bağlantılı olarak oluşturulmuş bir sistemdir. Örneğin, Kürt bölgelerinde yerel meclislerin belirleyici rolü artırılmıştır. Ayrıca, Türkmen, Dürzi ve Hristiyan topluluklara kontenjan ayrılmıştır. Bu yönüyle sistem, “uzlaşmacı ya da konsosyasyonel temsil” (consociational representation) [1] anlayışına yaklaşmaktadır. [2] Bu terim, Arend Lijphart’ın (1969, 1977) geliştirdiği “consociational democracy” (uzlaşmacı demokrasi) modelinden gelir. Amaç, derin toplumsal bölünmelere sahip (dinsel, etnik, dilsel, mezhepsel) toplumlarda siyasal istikrarı korumaktır.

Lijphart’a göre, temel ilkeleri geniş bir koalisyon (grand coalition) yani farklı topluluk liderlerinin aynı yürütme organında yer alması göreli temsil (proportionality), kamu görevleri, bütçe, parlamento sandalyeleri gibi alanlarda nüfus oranına göre paylaşım, karşılıklı veto (mutual veto) yetkisi yani bir grubun temel çıkarlarını zedeleyecek kararlar diğerlerinin onayı olmadan alınamaması ve yerel özerklik (segmental autonomy) [3] yani her grubun kültürel ve eğitimsel alanlarda kendi kendini yönetme hakkıdır. Lijphart’a göre, uzlaşmacı demokrasinin temel unsurlarından biri de yerel topluluk özerkliğidir.

Güvenlik ve denetim dengesi: Suriye’nin bazı bölgelerinde güvenlik riski hala yüksektir. Dolayısıyla doğrudan seçim hem teknik olarak zor hem de siyasal olarak riskli görülmektedir. Kolezyumlar aracılığıyla seçim yapmak, rejime yakın aktörlerin daha öngörülebilir bir çerçevede temsil edilmesini sağlayacaktır. Sistem hem katılımı genişletiyor gibi görünürken hem de denetimi merkezde tutmaktadır. Tipik bir geçiş rejimi stratejisidir.

Uluslararası imaj yönetimi: Yeni yönetim, özellikle Türkiye ve Arap Birliği ülkeleriyle kurduğu yakın ilişkiler çerçevesinde “meşru bir geçiş süreci” izlenimi vermek istiyor. Dolaylı seçim modeli, Batı’da demokratik ölçütlerle sınırlı olsa da “otoriter kararlılık” modeline uygun bir geçiş biçimi olarak sunuluyor. Bu, Mısır’ın 2013 sonrası dönemiyle ya da Libya’daki geçiş konseyleriyle benzer bir mantık taşıyor.

Türkiye açısından anlamı: Türkiye, yeni rejimi destekleyen ülkeler arasında olduğu için bu seçim modeli Ankara açısından “denetimli demokratikleşme” sinyali olarak okunuyor. Türkiye, kuzeydeki güvenli bölgelerde seçici kurulların oluşumuna lojistik ve yönetsel destek sağlamıştır. Bu mekanizma sayesinde Türkiye hem rejim üzerindeki etkisini korumakta ve hem de Kürt bölgesinde kararsızlık riskini sınırlamaktadır.

ABD sistemi ile benzerlik ve farklılıklar

Bugünkü Suriye modelinin yapısal temeli ABD’deki “ikinci seçmenler” (electoral college) sistemine oldukça benzemektedir. Ancak aynı amaca hizmet etmemektedir. Aralarındaki benzerlikler ve farklar şöyle özetlenebilir:

ABD’deki “electoral college” sistemi, Dahl’ın poliarşik denge veya daha açıklayıcı biçimde çoğulcu/çok merkezli demokrasi dengesi (polyarchic equilibrium) olarak tanımladığı demokratik dengeye hizmet ederken, Suriye’deki kolezyum sistemi Dahl’ın çizdiği eksende katılımı biçimsel, yarışmayı ise sınırlı tutarak geçişsel otoriterliğe yönelmektedir.

Suriye’deki “kolezyum” sisteminde (2025) halk doğrudan milletvekili seçmemektedir. Yerel meclisler, aşiret konseyleri ve dinsel ve etnik grupların temsilcileri ikinci seçmen işlevi görmektedir. Bu seçici kurullar, parlamentoya girecek milletvekillerini oylamaktadır. Sistem, ulusal birlik, güvenlik ve geçiş dönemi kararlılığı gerekçesiyle kurulmuş durumdadır. Amacı demokratik yarışma değil, katılımı denetim altında tutarak siyasal meşruluk üretmektir.

ABD’deki “electoral college” sisteminde ise halk doğrudan başkan için oy kullanmaz. Eyalet bazında “elector” (ikinci seçmen) seçer. Bu ikinci seçmenler başkanı seçmek için oy verir. Her eyaletin temsil gücü (electoral votes) nüfusuna göre belirlenmiştir. Amaç, federal dengeyi korumak ve küçük eyaletlerin temsilini güvence altına almaktır. Sistem tarihsel olarak temsili demokrasinin bir biçimi olarak tasarlanmıştır.

Benzerliklere gelince… Her iki sistem de “halkın temsilcileri aracılığıyla seçimi” öngörür. Dolaylı meşruluk sağlama temelinde işler. Halk, son karar verici değildir. Ara düzeyde bir seçici kurul (kolezyum/college) son kararı verir.

Farklara gelince… Amaç ve bağlam tümüyle farklıdır. ABD modelinde demokratik dengeyi sağlamak için tasarlanmış bir anayasal sistem söz konusudur. Suriye modelinde ise geçiş döneminin denetimini ve güvenlik merkezli kararlılığı sağlamak için kurulmuş bir geçici mekanizmadır. Dolayısıyla, biçimsel olarak “ikinci seçmen sistemi” olsa da işlevsel olarak otoriter geçişin araçsallaştırılmış bir sürümüdür.

Meşruluk simülasyonu: Bu tür rejimler için seçimler halkın tercihini belirlemekten çok halkın rızasını göstermek içindir. Dolayısıyla kolezyum sistemi, meşruluğu tabandan yukarı değil, merkezden aşağıya doğru inşa eden bir süreç durumuna gelir. Görünürde halk katılımı vardır ama etkisizdir. Sonuç önceden belirlenmiştir ama halk tarafından “meşru” olarak kabul edilir. Bu, “simulated legitimacy” yani taklit edilmiş meşruluk modelidir.

1980 Sonrası Türkiye: Kurucu Meclis Modeli

Türkiye’nin desteklediği yeni Suriye rejimi, bu modeli bölgesel istikrar gerekçesiyle savunmaktadır. Ancak akademik açıdan bakıldığında bu sistem demokratik geçişin kurumsal çerçevesi değil, geçiş otoriterliğinin kurumsal kılıfıdır. “İkinci seçmen sistemi” burada demokratik bir araç değil, geçiş rejiminin kararlılık mekanizması olarak işlev görmektedir.

Suriye sistemi, Türkiye’nin 1980 darbesinden sonra kurduğun sisteme benzemektedir. Gerçekten de Suriye’de bugün uygulanan kolezyum (dolaylı seçim) sistemi, biçimsel ve işlevsel açıdan Türkiye’de 1980 darbesinden sonra oluşturulan Kurucu Meclis modeline dikkat çekici biçimde benzemektedir. Aşağıda bu benzerliği hem yapısal hem işlevsel açıdan açılımı yer almaktadır.

12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından TBMM feshedildi. Yerine “Danışma Meclisi” adı verilen bir organ kuruldu (1981). Üyeler doğrudan halk tarafından değil, askeri yönetim (Milli Güvenlik Konseyi, MGK) tarafından atandı. Amaç, yeni anayasanın hazırlanması ve rejimin yeniden kurulmasıydı. İşlevi demokratik görünüm altında rejimin meşruluğunu yeniden üretmekti. Toplumun farklı kesimlerinden temsili bir görüntü sağlansa da seçim veya siyasal yarışma unsuru yoktu. Danışma Meclisi’nin hazırladığı 1982 Anayasası, halk oylamasına sunularak “onaylı otoriterlik” yaratıldı.

Suriye’nin kolezyum sistemi ise Esad rejiminin devrilmesinin ardından doğrudan seçim yerine “seçici kurullar” oluşturdu. Bu kurullar, yerel meclislerden, aşiret temsilcilerinden ve dinsel gruplardan oluşmaktadır. Parlamentonun üçte ikisi bu kolezyumlarca seçilmektedir. Üçte biri ise geçici cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. İşlevi halkın katılımını biçimsel olarak sağlamaktır. Ancak gerçek siyasal yarışma dışlanmaktadır. Amaç, rejimi denetim altında tutarak meşruluk üretmektir. Tıpkı 1980 Türkiye’sinde olduğu gibi, yeni anayasal düzenin “güvenli bir zeminde” kurulması hedeflenmektedir.

Türkiye ve Suriye Benzerlikleri

Unsur

Türkiye (1980)

Suriye (2025)

Yönetim biçimi

Askeri vesayet

Geçici sivil-asker karışımı yönetim

Temsil yöntemi

Atanmış üyeler (MGK onayı)

Dolaylı seçilmiş kolezyum temsilcileri

Meşruluk hedefi

1982 Anayasası’nı topluma kabul ettirmek

Yeni siyasal düzeni ulusal ve bölgesel olarak tanıtmak

Katılım düzeyi

Biçimsel, sınırlı

Biçimsel, sınırlı

Gerçek işlev

Rejimin yeniden üretimi

Geçiş rejiminin kontrolü

Sonuç

“Yönlendirilmiş demokrasi”

“Geçiş otoriterliği”

 

Kuramsal Açıdan “Kurucu Otoriterlik” Nedir?

Her iki örnek de “kurucu otoriterlik” (authoritarian constitution-making) tipine girer. Rejim, demokratik kurumları geçici olarak askıya alır. Yeni düzeni “kurucu meclis” benzeri araçlarla oluşturur. Bu süreçte katılım denetlenir ve sonuç önceden belirlenir. Amaç, denetim altında bir yeniden doğuş görüntüsü altında rejimin kalıcılığını sağlamaktır. Dolayısıyla, Suriye’deki bugünkü seçim modeli “kurucu otoriterliğin” çağdaş bir sürümü olarak görülebilir. Biçim olarak “demokratikleşme” ama özünde ise “rejim konsolidasyonu” anlamına gelir. “Elster’in (1995) anayasa yapım süreçlerinde tanımladığı ‘kurucu an’ın otoriter sürümü, yani kurucu otoriterlik, rejimlerin demokratik meşruluk üretmek için katılımı denetimli biçimde yeniden tanımladığı dönemleri ifade eder.

GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Suriye’de 2025 yılında uygulanan kolezyum temelli parlamento seçimleri, görünürde demokratik katılımı ve temsil çeşitliliğini artırmayı amaçlıyor gibi görünse de yapısal çözümlemeler bu modelin gerçekte denetimli meşruluk üretimi üzerine kurulu olduğunu göstermektedir. Dolaylı temsil (indirect representation) süreci rejimin siyasal denetimini gevşetmeden meşruluğu yeniden oluşturma stratejisinin bir parçasıdır.

Seçim sisteminin biçimsel olarak “ikinci seçmen” (electoral college) modeline benzemesi, demokratik nitelik taşıdığı anlamına gelmemektedir. ABD’deki sistem, federal denge ve temsil eşitliği ilkelerine dayanırken, Suriye’deki model, “güvenlik” ve “ulusal birlik” gerekçeleriyle merkezileşmiş bir siyasal vesayeti yeniden üretmektedir. Bu nedenle benzerlik yalnızca yüzeysel ve terminolojik düzeydedir.

Suriye örneği, “geçiş dönemli otoriterlik” (transitional authoritarianism) yazının çağdaş bir örneğini oluşturmaktadır. Rejim, seçimsel ritüelleri demokratikleşmenin aracı olarak değil, meşruluğun simgesel yeniden üretim aracı olarak kullanmaktadır. Bu durum, Andreas Schedler’in tanımladığı biçimiyle seçimsel otoriterlik (electoral authoritarianism) modeline tam olarak uymaktadır. Halk sürece biçimsel olarak katılır, ancak sonuçlar önceden belirlenmiştir ve siyasal yarışma aslında ortadan kaldırılmıştır.

Bu sistemin kuramsal çözümlenmesinde üç kavram belirleyici olmuştur: Uzlaşmacı temsil (consociational representation) biçimsel olarak korunmuş, ancak elit düzeyinde rejim yanlısı gruplarla sınırlı tutulmuştur. Kesimsel özerklik (segmental autonomy) ilkesine atıf yapılmış, fakat yerel düzeydeki karar alma süreçleri merkezi denetim altında tutulmuştur. Çoğulcu denge (polyarchic equilibrium) ise tamamen simgesel düzeyde bırakılmış ve siyasal yarışma ve denetim işlevi ortadan kaldırılmıştır.

Dolayısıyla Suriye’deki yeni sistem, Lijphart’ın uzlaşmacı demokrasisinden değil, onun otoriterleştirilmiş bir türevi olan “otoriter uzlaşmacılık” modelinden izler taşımaktadır. Bu modelde toplumsal gruplar arasında görünürde temsil ve katılım sağlanır, ancak karar süreçleri merkezde toplanır. Bu yapı, Linz’in tanımladığı anlamda “sınırlı çoğulculuk” (limited pluralism) ve Dahl’ın “polyarchy” öncesi ara evresine karşılık gelmektedir.

Suriye’nin bugün kullandığı kolezyum modeli, yalnızca yeni bir seçim sistemi değil, aynı zamanda yeni bir rejim mimarisidir. Bu mimari, halkın doğrudan egemenliğine değil, rejimin yukarıdan aşağıya doğru oluşturduğu meşruluk biçimine dayanır. Bu nedenle sistem, demokratik geçişin kurumsal çerçevesi değil, geçiş otoriterliğinin kurumsal kılıfı olarak işlev görmektedir.

Sonuç olarak, 2025 Suriye seçimleri, biçimsel olarak demokratikleşme yönünde bir adım gibi sunulsa da özünde kurucu otoriterliğin çağdaş bir örneğini temsil etmektedir. Bu modelde amaç, siyasal çoğulculuğu kurumsallaştırmak değil onu denetimli biçimde rejimle bütünleştirmektir. Böylece meşruluk tabandan değil, merkezden üretilmekte ve halk katılımı, siyasal içerikten arındırılmış simgesel bir ritüele indirgenmektedir.

Bu yönüyle Suriye örneği, otoriter rejimlerin demokratik formları araçsallaştırarak meşruluk üretme stratejilerinin çağdaş bir laboratuvarı niteliğindedir. Bu sistem, demokratikleşmeye değil, otoriter bütünleşmeye hizmet eden bir siyasal mühendislik ürünüdür.


 

Kaynakça

 

Brownlee, J. (2007). Authoritarianism in an age of democratization. Cambridge University Press.

Dahl, R. A. (1971). Polyarchy: Participation and opposition. Yale University Press.

Diamond, L. (2008). The spirit of democracy: The struggle to build free societies throughout the world. Times Books.

Elster, Jon (1995). “Forces and Mechanisms in the Constitution-Making Process.”

Heydemann, S. (2018). Explaining the Arab authoritarian resilience: Lessons from Syria. Middle East Policy, 25(1), 22–36.

Hinnebusch, R. (2022). Authoritarian upgrading and post-conflict reconstruction in Syria. Mediterranean Politics, 27(3), 421–439.

Levitsky, S., & Way, L. A. (2010). Competitive authoritarianism: Hybrid regimes after the Cold War. Cambridge University Press.

Lijphart, A. (1977). Democracy in plural societies: A comparative exploration. Yale University Press.

Lijphart, A. (1999). Patterns of democracy: Government forms and performance in thirty-six countries. Yale University Press.

Lijphart, A. (1969). “Consociational Democracy.” World Politics, 21(2), 207–225.

Linz, Juan J. (2000). Totalitarian and Authoritarian Regimes.

Norris, P. (2004). Electoral engineering: Voting rules and political behavior. Cambridge University Press.

Perthes, V. (1995). The political economy of Syria under Asad. I.B. Tauris.

Phillips, C. (2016). The battle for Syria: International rivalry in the new Middle East. Yale University Press.

Schedler, A. (2002). The menu of manipulation. Journal of Democracy, 13(2), 36–50.

Schedler, A. (2013). The politics of uncertainty: Sustaining and subverting electoral authoritarianism. Oxford University Press.

Schedler, Andreas (2006). Electoral Authoritarianism: The Dynamics of Unfree Competition.

Wedeen, L. (2019). Authoritarian apprehensions: Ideology, judgment, and mourning in Syria. University of Chicago Press.



[1] 2025’teki kolezyum sisteminde görülen dini ve etnik topluluklara özel kontenjanlar, aşiret temsilcilerinin parlamentoya dolaylı katılımı gibi unsurlar, konsosyasyonel temsil unsurlarına benzerlik taşır. Ancak fark şudur: Bu model Suriye’de demokratik denge sağlamak için değil, rejimsel denetim amacıyla uygulanmaktadır.

[2] Konsosyasyonel temsil farklı toplumsal grupların (örneğin Kürtler, Sünniler, Aleviler, Dürziler, Hristiyanlar vb.) karar alma süreçlerine orantılı, güvenceli ve kurumsallaşmış biçimde katılımını sağlayan bir temsil sistemidir.

[3] Kesitsel özerklik veya daha yaygın biçimde topluluk özerkliği veya grup özerkliği

Hiç yorum yok: