Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

2 Ağustos 2025 Cumartesi

 

Türkiye-İtalya-Libya Üçlü Diplomasisinin Dinamikleri: 2025 Sonrası Türkiye'nin Bölgesel Liderlik Stratejilerinin Değerlendirilmesi

 

Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış

 

Özet

Bu çalışma, Türkiye'nin 2025 sonrası dönemde Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika ekseninde izlediği bölgesel liderlik stratejilerini, özellikle Türkiye-İtalya-Libya üçlü diplomasisi çerçevesinde çözümlemektedir. Realizm, neo-klasik realizm, bölgeselcilik ve karmaşık karşılıklı bağımlılık kuramsal yaklaşımlarıyla desteklenen çalışma nitel içerik çözümlemesi yöntemiyle somut dış siyasa uygulamalarını çözümlemektedir. Bulgular, Türkiye'nin enerji ve askeri güvenlik alanlarındaki etkinliğinin belirli başarılar sağladığını ancak bölgesel ittifak dinamikleri, iç siyasal dengeler ve kurumsal kapasite sorunları nedeniyle bu stratejilerin sürekliliğinin sınırlı kalabileceğini ortaya koymaktadır. Çalışmanın sonunda öne sürülen senaryolar, Türkiye'nin bölgede ya istikrarlı bir liderliğe ya diplomatik yalnızlaşmaya ya da esnek ama sınırlı bir aktörlüğe yönelebileceği öngörüsü sunmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Türkiye, Doğu Akdeniz, Libya, İtalya, Bölgesel Liderlik, Enerji Güvenliği, Askeri Genişleme, Kamu Diplomasisi, Dış Politika, Kurumsallaşma

 

ABSTRACT

This study critically examines Turkey’s regional leadership strategies in the Eastern Mediterranean and North Africa in the post-2025 period, with a particular focus on trilateral diplomatic engagements involving Turkey, Italy, and Libya. Moving beyond a singularly affirmative narrative, the analysis adopts a multidimensional approach that encompasses geopolitical interests, security cooperation, energy diplomacy, and soft power projection. Drawing upon realist and neo-classical realist frameworks as well as regionalism and complex interdependence theories, the study explores both the strategic rationale and the structural limitations of Turkey’s evolving foreign policy. It highlights how bilateral and multilateral initiatives, including covert negotiations, are influenced by competing interests of regional actors such as Egypt, Israel, and Greece, and shaped by global power dynamics. The research argues that while Turkey has succeeded in recalibrating its influence through military presence and economic initiatives, the sustainability of its leadership vision is constrained by internal political fragilities and external balancing efforts. A scenario-based analysis suggests varying outcomes depending on shifts in alliance structures, institutional continuity, and regional conflict dynamics.

Keywords: Turkey, Eastern Mediterranean, Libya, regional leadership, energy diplomacy, military presence, Italy, trilateral diplomacy, soft power, scenario analysis

GİRİŞ

2025 yılı itibarıyla Türkiye, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika bölgelerinde bölgesel etkisini artırmaya dönük çeşitli dış politika girişimleri yürütmektedir. Bu süreçte, Türkiye'nin İtalya ve Libya ile gerçekleştirdiği üçlü görüşmeler, yalnızca ikili ilişkilerin gelişimine değil, aynı zamanda Avrupa-Akdeniz güvenliği, enerji geçiş hatları ve bölgesel denge arayışlarına da yansımaktadır. Görüşmelere ilişkin kamuoyuna açıklanan çerçevenin ötesinde, diplomatik çevrelerde sürdürülen kapalı ilişkilerin ve örtük gündemlerin de taraflar arası güç dengeleri bağlamında önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Ancak bu stratejik açılımın etkileri, yalnızca Türkiye’nin niyetleriyle değil, bölgedeki diğer aktörlerin algıları, çıkar çatışmaları ve küresel sistemdeki belirsizlikler ile birlikte şekillenmektedir.

Türkiye-İtalya-Libya Üçlü Görüşmeleri: Stratejik Parametreler

Türkiye ile İtalya arasında Libya merkezli yürütülen iş birliği mekanizmaları enerji güvenliği, yasa dışı göçün önlenmesi, deniz yetki alanlarının belirlenmesi ve savunma sanayi alanında teknoloji paylaşımı gibi çok yönlü konuları kapsamaktadır. Türkiye, Trablus merkezli hükümet ile ilişkilerini sürdürerek alandaki etkililiğini korumaya çalışırken İtalya, AB’nin Libya siyasasındaki etkisini artırma çabası içindedir. Her iki aktörün çıkarlarının kesiştiği noktalar bulunmakla birlikte zaman zaman bu çıkarlar çelişkili yaklaşımlara da evrilebilmektedir.

Libya bu üçlü ilişkide hem ortak zemin hem de bölgesel yarışmanın sahnesi olmak işlevi görmektedir. Türkiye'nin 2019 yılında Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzaladığı deniz yetki alanları muhtırası, Doğu Akdeniz'deki savlarının temel dayanaklarından biri olmuştur. 2025 sonrası dönemde bu çerçevenin güncellenmesi ve askeri-siyasal düzlemde yeniden yapılandırılması Türkiye’nin dış siyasa gündeminde yer almaktadır. Ancak bu süreç hem Libya’daki iç dengeler hem de dış aktörlerin Libya’ya yönelik politikaları nedeniyle değişkenliğini korumaktadır.

Perde Arkasında Yürütülen Görüşme Konuları

Basına açıklanmayan ancak bazı diplomatik kaynaklarca doğrulanan gündem maddeleri, üç ülke arasında enerji güvenliği, özel sektör yatırımları ve askeri iş birliklerine ilişkin stratejik hedeflerin ötesinde bölgesel yarışmayı da barındıran çok boyutlu bir çerçeveyi işaret etmektedir. Libya üzerinden Avrupa’ya ulaşacak doğalgaz boru hatları ve petrol iletim altyapısının güvenliği konusunda Türk ve İtalyan özel sektörleri ile askeri yapılar arasında eş güdümlü hareket alanları oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu planlamalar, Libya'nın iç kararlılık düzeyinden doğrudan etkilenmekte ve aşiret yapıları, milis dengeleri ve dış aktör müdahaleleri nedeniyle kırılgan bir zemin üzerinde ilerlemektedir.

Türkiye, Fransız etkisinin görece daha belirgin olduğu Fizan bölgesinde yerel yapılarla temas kurarak İtalya’nın diplomatik girişimlerini dengeleme çabası içindedir. Bu yarışma, alandaki NATO-AB ayrışmasının yansımalarından biri olarak okunabilir. İtalya ise, Türk savunma sanayi firmaları (Baykar, ASELSAN) ile iş birliklerini derinleştirirken Türkiye’nin de İtalyan şirketleri (Leonardo, Fincantieri) ile Libya’da güvenlik altyapısına katkı sağlayacak ortak projelere yönelme arzusu bulunduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu iş birliklerinin yaşama geçmesi hem taraflar arasındaki stratejik öncelik uyumuna hem de alandaki siyasal kararlılığa bağlıdır.

Mısır ve İsrail’in Konumları

Türkiye-İtalya-Libya üçlü diplomatik ekseni, bölgedeki diğer önemli aktörlerin de dikkatle izlediği bir gelişme alanı durumuna gelmiştir. Mısır, özellikle Libya'nın doğusunda etki sağlayan General Hafter ile ilişkilerini sürdürmektedir ve Türkiye’nin Trablus merkezli hükümetle olan yakınlığını sınırlandırma eğilimindedir. Ancak 2024 sonrası dönemde Türkiye ile Mısır arasında başlayan normalleşme süreci Mısır’ın bu yeni üçlü diplomatik yapıya doğrudan değilse de dolaylı bir gözlemci olarak ilgi göstermesini beraberinde getirmiştir. Bununla birlikte, Mısır’ın Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları konusundaki tutumu Türkiye’ninkinden oldukça farklıdır ve bu durum stratejik bir belirsizlik yaratmaktadır.

İsrail ise, Doğu Akdeniz doğalgazının Avrupa’ya aktarımında Türkiye’yi potansiyel bir transit ülke olarak değerlendirmeye başlamıştır. Ancak bu yaklaşımda, ekonomik iş birliği arayışı ile güvenlik kaygıları arasındaki gerilim belirgindir. Tel Aviv yönetimi, Türkiye'nin Libya’da artan varlığını ve bölgeye yönelik güç projeksiyonunu dengeleyici önlemler alma eğilimindedir. Bu kapsamda İsrail'in Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile yeniden derinleşen ilişkileri bölgedeki bloklaşmayı yeniden şekillendirmektedir. Türkiye’nin enerji projelerine alınması olasılığı ile güvenlik kaygılarına dayalı dışlayıcı tutum arasında denge kurma çabası İsrail’in ikircikli tavrını doğurmaktadır.

Yunanistan’ın Konumu

Doğu Akdeniz’in güç dengelerinin çözümlenmesinde Yunanistan’ın dış siyasadaki konumunun ihmal edilmesi çözümleme açısından ciddi bir eksiklik yaratacaktır. Türkiye-İtalya-Libya üçlü ekseni enerji rotaları, deniz yetki alanları, göçmen hareketliliği ve güvenlik iş birlikleri gibi konularda Yunanistan’la dolaylı veya doğrudan etkileşim içindedir. Türkiye ile Yunanistan arasında süregelen kıta sahanlığı, Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ve NAVTEX ilanlarına ilişkin gerilimler yalnızca ikili düzlemde değil aynı zamanda NATO, AB ve Mısır gibi üçüncü aktörler aracılığıyla çok taraflı etki yaratmaktadır.

Yunanistan’ın, Fransa ve İtalya gibi AB üyesi ülkelerle geliştirdiği stratejik savunma iş birlikleri ile Libya Temsilciler Meclisi üzerinden kurduğu diplomatik ilişkiler Türkiye’nin bölgesel stratejileri açısından dikkate değer karşı siyasalar oluşturmaktadır. Bu nedenle Yunanistan’ın bölgesel diplomasi denklemine eklemlenmesi iki yönlü bir etki yaratabilir. İlki, bölgedeki diplomatik gerilimi düşürme ve çok taraflı görüşme ortamları yaratma gizil gücüdür. İkincisi ise, Türkiye’nin MEB savlarının uluslararası hukuk düzleminde sorgulanmasına zemin hazırlayan bir meşruluk alanı yaratmasıdır. Bu çifte etki, Türkiye’nin diplomasi arayışlarını hem genişletebilir hem de sınırlandırabilir.

2025 Sonrası Türkiye’nin Bölgesel Liderlik Stratejileri

2025 sonrası dönemde Türkiye, dış politikasını çok yönlü olarak yeniden yapılandırmaya çalışmakta ve bölgesel düzeyde daha etkili bir aktör olma hedefini sürdürmektedir. Bu hedef doğrultusunda Türkiye, Batılı müttefikleri (İtalya, Almanya, İngiltere) ile yapıcı ilişkiler yürütürken aynı zamanda Rusya, Çin ve Körfez ülkeleri ile farklı düzlemlerde iş birliği arayışlarına yönelmiştir. Bu çifte yönelim, dış siyasada esneklik sağlasa da aynı zamanda tutarlılık ve uzun vadeli istikrar açısından çeşitli sınamalar doğurmaktadır.

Enerji güvenliği alanında, Türkiye'nin hedeflerinden biri TANAP, LNG altyapısı ve potansiyel Libya bağlantılı enerji hatları üzerinden Avrupa'nın enerji arzında önemli bir transit aktör olmaktır. Ancak bu hedefin gerçekleşebilirliği yalnızca teknik kapasiteyle değil uluslararası güvenlik ortamı, yatırım ortamı ve bölgesel ittifak yapılarına bağlı olarak şekillenmektedir.

Türkiye’nin askeri varlığı Katar, Somali ve Libya gibi alanlarda artırılırken bu durum Türkiye’nin bölgesel etkisini genişletme amacına hizmet etmekle birlikte aynı zamanda dış siyasa araçlarının askerileşmesi yönünde bir eleştiriyi de beraberinde getirmektedir. Söz konusu askeri projeksiyon, alandaki etkililiği artırmakla birlikte uzun vadede yerel meşruluk sorunları ve uluslararası sistemde güvenlik merkezli kaygılar doğurabilir.

Yumuşak güç araçlarının (TİKA, AFAD, Yunus Emre Enstitüsü, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumlar aracılığıyla) dış siyasada etkili olarak kullanılması Türkiye’nin kamu diplomasisi stratejisinin önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Ancak bu etkinliklerin bazı bölge ülkelerinde dinsel-siyasal endişelerle karşılanabileceği ve yerel duyarlılıkları tetikleyebileceği olasılığı da göz ardı edilmemelidir. Dolayısıyla yumuşak güç projeksiyonunun başarısı, yerel aktörlerle kurulan ilişkinin niteliğine ve Türkiye'nin ideolojik yaklaşımının algılanma biçimine bağlı olarak değişkenlik gösterebilir.

Deniz yetki alanlarına ilişkin diplomatik ve hukuksal mücadele Türkiye’nin dış siyasa gündeminin öncelikli konularındandır. Libya ile imzalanan anlaşmalar bu mücadelenin önemli bir ayağını oluştururken Yunanistan, Mısır ve Güney Kıbrıs gibi aktörlerle yaşanan uyuşmazlıklar diplomatik karmaşıklığı artırmakta ve uluslararası hukuk zemininde Türkiye’nin konumunu hem meşrulaştırmakta hem de tartışmaya açık duruma getirmektedir.

Kuramsal Çerçeve

Bu çalışma, Türkiye’nin 2025 sonrası dönemde izlemeyi hedeflediği bölgesel liderlik stratejilerini çözümlemek amacıyla çeşitli uluslararası ilişkiler kuramlarından yararlanmıştır. Realizm, neo-klasik realizm, bölgeselcilik ve karmaşık karşılıklı bağımlılık kuramları Türkiye’nin dış siyasadaki davranışlarını çok boyutlu bir bakışla anlamaya olanak vermektedir.

Realist yaklaşım, uluslararası sistemde devletlerin güç arayışına dayalı davranış kalıplarını açıklarken Türkiye’nin askeri üs kurma çabaları, enerji kaynakları üzerindeki etki mücadelesi ve deniz yetki alanı tartışmalarındaki tutumu, klasik realist kuramı güç dengesi vurgusuyla açıklanabilir. Ancak bu açıklamanın tek başına yeterli olmadığı durumlarda realist paradigmanın sınırları belirginleşmektedir.

Neo-klasik realizm, dış siyasa kararlarının yalnızca uluslararası sistemdeki güç dağılımına değil aynı zamanda iç siyasal dinamiklere, liderlik tercihlerine ve kurumsal kapasiteye de bağlı olduğunu savunur. Bu çerçevede, Türkiye’de dış politika kararlarının artan biçimde merkezi aktörlere dayalı biçimde şekillenmesi dış siyasa yapım sürecinde iç siyasal denge arayışlarının belirleyici duruma geldiğine işaret etmektedir. Kurumsal kapasite sorunları, kurumsallaşma eksikliği ve karar alımında kişiselleşmiş yapıların etkisi dış siyasada öngörülebilirliği azaltan unsurlar arasında yer almaktadır.

Bölgeselcilik yaklaşımı, Türkiye’nin özellikle yakın çevresiyle geliştirdiği çok taraflı diplomasi girişimlerini değerlendirmek açısından kullanışlı bir çerçeve sunar. Libya, Mısır, İsrail ve İtalya ile geliştirilen diplomatik ilişkiler bu ülkelerle oluşturulan bölgesel iş birliği modellerinin bölgesel düzene etkisini anlamada önemlidir. Ancak bölgeselcilik, yerel aktörlerin asimetrik güç ilişkileri karşısındaki konumlarını ve Türkiye’ye karşı geliştirdikleri stratejik uzaklığı açıklamada sınırlı kalabilir.

Karmaşık karşılıklı bağımlılık kuramı ise enerji koridorları, ekonomik iş birlikleri ve kültürel diplomasi gibi askeri olmayan unsurların dış siyasadaki etkisini çözümlemede önemlidir. Türkiye’nin enerji projeksiyonlarının başarı düzeyi, yalnızca kaynakların denetimine değil aynı zamanda ticaret yolları, bölgesel kararlılık ve çok taraflı anlaşmaların başarısına bağlıdır. Bu kuram, Türkiye’nin yumuşak güç uygulamalarının da dış siyasa araçlarıyla bütünleştiği noktaları açıklamaya yardımcı olmaktadır.

 

Ancak tüm bu kuramsal yaklaşımlar, Türkiye’nin dış siyasasında gözlemlenen dalgalı seyri, karar alma süreçlerindeki aktör bağımlılığını ve bölgesel stratejilerin kararsız sonuçlarını açıklamada yalnız başına yeterli olmayabilir. Dolayısıyla kuramsal çerçeve, açıklayıcı olmakla birlikte tamamlayıcıdır ve alandaki dinamiklerin karmaşıklığı çok boyutlu ve çözümleme gereksinimini sürekli kılmaktadır.

Araştırmanın Amaç ve Hedefleri

Bu çalışmanın temel amacı, Türkiye’nin 2025 sonrası dönemde Akdeniz havzası ve Orta Doğu ekseninde izlediği bölgesel liderlik stratejilerini çözümleyerek bu stratejilerin çok taraflı diplomasi, enerji siyasaları, askeri varlık ve güvenlik iş birlikleri bağlamında nasıl şekillendiğini ortaya koymaktır. Çalışma, özellikle Türkiye’nin Libya, İtalya, Mısır ve İsrail ile yürüttüğü diplomatik ilişkilerin ve bu ilişkilerin bölgesel güç dengeleri üzerindeki etkisinin incelenmesini hedeflemektedir.

Araştırmanın özel hedefleri şunlardır:

2025 sonrası dönemde Türkiye’nin jeopolitik hedeflerinin ve dış siyasa önceliklerinin hangi parametreler üzerinden yeniden yapılandırıldığını açıklamak.

Türkiye’nin İtalya, Libya, Mısır ve İsrail ile yürüttüğü biçimsel ve doğal diplomatik süreçlerin dinamiklerini çözümlemek ve bu ilişkilerin enerji, savunma ve ticaret gibi alanlarda doğurduğu stratejik sonuçları ortaya koymak.

Biçimsel görüşmelere paralel yürütülen örtülü diplomasi ve perde arkası temasların Türkiye’nin bölgesel rolüne katkısını değerlendirmek.

Türkiye’nin enerji güvenliği bağlamında bölge ülkeleriyle yürüttüğü iş birliklerinin ve yarışmaların Doğu Akdeniz’deki güç dengelerine etkisini irdelemek.

Türkiye’nin Libya’da devam eden askeri varlığı ile Mısır ve İsrail ile güvenlik istihbarat iş birliklerinin bölgesel kararlılık üzerindeki etkilerini çözümlemek.

Türkiye’nin kültürel, dinsel ve ekonomik araçlar yoluyla bölge ülkelerinde etkisini artırma stratejilerini çözümlemek.

Orta ve uzun vadede bu stratejilerin başarı şansını, karşılaştığı zorlukları ve riskleri değerlendirmek.

Araştırma Soruları

Türkiye’nin 2025 sonrası dönemde benimsediği bölgesel liderlik stratejileri nelerdir ve bu stratejiler hangi dış siyasa araçlarıyla hayata geçirilmektedir?

Türkiye’nin Libya, Mısır, İsrail ve İtalya ile yürüttüğü çok taraflı diplomasi süreçleri hangi stratejik amaçlara hizmet etmektedir?

Bu ülkelerle yürütülen perde arkası görüşmeler ve diplomatik temaslar, Türkiye’nin bölgedeki etkisini nasıl şekillendirmektedir?

Enerji güvenliği ve Doğu Akdeniz’deki doğalgaz kaynakları, Türkiye’nin bölge siyasalarının merkezinde nasıl bir rol oynamaktadır?

Türkiye’nin Libya’daki askeri varlığı ve İsrail ile artan güvenlik iş birliği, bölgesel güç dengelerinde nasıl bir dönüşüm yaratmaktadır?

Yumuşak güç unsurları (kültürel diplomasi, dinsel bağlar, kalkınma yardımları vb.) Türkiye’nin bölgedeki etkisini artırmada ne ölçüde etkili olmaktadır?

Türkiye’nin bölgesel liderlik stratejileri sürdürülebilir midir? Bu stratejilerin karşılaştığı iç ve dış siyasa sınırları nelerdir?

Türkiye’nin bu stratejileri, diğer bölgesel aktörlerin (örneğin Mısır, İsrail, Yunanistan, Fransa) siyasalarıyla nasıl etkileşime girmektedir?

Türkiye’nin bölgesel liderlik arayışları, küresel güçlerle (ABD, Rusya, Çin) olan ilişkileri nasıl şekillendirmektedir?

2025 sonrası dönemde Türkiye’nin bölge siyasalarında kurumsal devamlılık mı yoksa siyasal dönüşüm mü ön plandadır?

Yöntem

Bu araştırma, Türkiye’nin 2025 sonrası dönemde izlediği ve/veya izlemeyi hedeflediği bölgesel liderlik stratejilerini, özellikle Libya, İtalya, Mısır ve İsrail ile ilişkiler çerçevesinde incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışma, nitel araştırma yöntemine dayalı olarak yapılandırılmıştır ve çok boyutlu bir içerik çözümlemesine başvurulmuştur.

Araştırma Deseni: Araştırma, karşılaştırmalı dış siyasa çözümlemesi ile bölgesel güç projeksiyonu kuramları çerçevesinde yürütülmektedir. Türkiye'nin dört ülkeyle (Libya, İtalya, Mısır ve İsrail) yürüttüğü çok taraflı ve ikili diplomatik girişimler, askeri iş birlikleri, enerji siyasaları ve ekonomi-temelli stratejik ortaklıkları çözümleyici bir bakış açısıyla değerlendirilmiştir.

Veri Toplama Teknikleri:

İkincil veri kaynakları: Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, TSK, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ve ilgili ülkelerin dışişleri bakanlıklarına ait belgeler, strateji raporları, zirve sonuç bildirgeleri, TBMM tutanakları ve uluslararası kuruluşlara ait açıklamalar.

Basına kapalı görüşmelerin çözümlemesi: Güvenilir medya kaynaklarında yer alan perde arkası bilgi ve çözümlemeler taranmış ve Türkçe, Arapça, İngilizce ve İtalyanca yayın yapan haber portalları ve düşünce kuruluşlarının raporları incelenmiştir.

Uzman görüşleri: Diplomasi, güvenlik çalışmaları ve enerji siyasaları alanlarında uzman akademisyenler, emekli diplomatlar ve alan deneyimi olan gazetecilerle yapılan nitel görüşmelere (varsa) referans verilmiştir.

Veri Çözümleme Yöntemi: Araştırmada betimsel çözümleme ve içerik çözümlemesi teknikleri bir arada kullanılmıştır. Kodlama ve tema belirleme işlemleri, aşağıdaki boyutlarda yapılmıştır: Güvenlik ve askeri iş birliği, enerji siyasaları (Doğu Akdeniz ve Libya petrolleri başta olmak üzere), göç ve düzensiz göçmen akınları, yumuşak güç projeksiyonu ve diplomatik araçlar, kamu diplomasisi ve medya stratejileri ve üçüncü taraf aktörlerin etkisi (ABD, AB, Rusya, Çin vb.)

BULGULAR VE TARTIŞMA

Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika bölgelerinde 2025 sonrası dönemde geliştirdiği dış siyasa stratejileri, kısa vadede bazı alanlarda etkili sonuçlar üretmiş olsa da uzun vadeli kararlılık ve sürdürülebilirlik açısından çeşitli sınırlılıklar barındırmaktadır. Türkiye-İtalya-Libya ekseni üzerinden geliştirilen enerji ve güvenlik iş birlikleri belirli bir stratejik açılım yaratmakla birlikte bu modelin bölgesel düzlemde kalıcı etkiler üretip üretemeyeceği tartışmalıdır.

Çalışma kapsamında ulaşılan ilk önemli bulgu, Türkiye’nin enerji güvenliği stratejilerinin büyük ölçüde dış aktörlerle eşgüdümlü şekilde ilerletilmesi zorunluluğudur. Türkiye’nin Avrupa’ya değişik enerji geçiş güzergahı olma savı yalnızca teknik altyapı yatırımlarıyla değil aynı zamanda çok taraflı diplomatik denge kurma becerisiyle de yakından ilişkilidir. Bu kapsamda İtalya ile geliştirilen ortaklık potansiyel taşısa da AB içindeki diğer aktörlerin (özellikle Fransa ve Almanya) bu iş birliğine yaklaşımları henüz net değildir.

İkinci olarak, Türkiye'nin yumuşak güç araçlarıyla bölgesel etkisini artırma stratejisi bazı alanlarda görünürlük sağlamış olsa da yerel algılar ve siyasal direniş biçimleri bu etkinin homojen olmadığını göstermektedir. Örneğin, TİKA ve Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlar aracılığıyla yürütülen kamu diplomasisi etkinlikleri, bazı ülkelerde olumlu karşılık bulurken kimi toplumlarda bu tür girişimler "ideolojik yayılma" ya da "neo-Osmanlıcı etki" olarak algılanabilmektedir. Bu durum, yumuşak gücün başarısının yalnızca gönderen ülkenin niyetiyle değil hedef toplumun sosyo-politik yapısıyla da ilişkili olduğunu göstermektedir.

Üçüncü olarak, Türkiye'nin bölgesel düzlemde askeri varlık üzerinden güç projeksiyonu yürütme stratejisi kısa vadeli caydırıcılık sağlasa da uzun vadede bu yaklaşımın maliyetleri ve yerel meşruluk sorunları giderek belirginleşmektedir. Libya, Somali ve Katar gibi ülkelerdeki askeri varlık Türkiye’ye alan yaratmakla birlikte bu tür girişimlerin sürdürülebilirliği ev sahibi ülkelerdeki siyasal kararlılık, halk desteği ve küresel sistemin hoşgörü düzeyi ile doğrudan ilişkilidir. Dahası, Türkiye'nin dış politika araçlarını giderek daha fazla askerileştirmesi diplomasiyi ikincil plana itme riski taşımaktadır.

Dördüncü bulgu, Türkiye’nin dış siyasa yapım süreçlerinin giderek merkezleşmesi ve kurumsal denetimden uzaklaşmasıyla ilgilidir. Dış politika kararlarının kurumsal danışma mekanizmalarıyla değil çoğunlukla lider merkezli ve hızlı biçimde alınması öngörülebilirliği azaltmakta ve dış aktörlerin Türkiye ile ilişki kurarken belirsizlik algısını artırmaktadır. Bu durum, özellikle Avrupa ülkeleriyle yürütülen diplomatik temaslarda güven zeminini zayıflatabilecek bir etmen olarak öne çıkmaktadır.

Son olarak, Türkiye’nin Libya üzerinden geliştirdiği deniz yetki alanı stratejisi kısa vadede hukuksal bir dayanak oluşturmuş olsa da Yunanistan, Mısır ve İsrail gibi aktörlerin yürüttüğü karşıt bloklaşma stratejileri bu girişimi uluslararası alanda tartışmalı hale getirmiştir. Türkiye’nin uluslararası hukukta aradığı meşruluk yalnızca ikili anlaşmalarla değil çok taraflı deniz hukuku düzenlemeleri ve görüşme süreçleriyle de desteklenmek zorundadır. Aksi durumda bu stratejiler, diplomatik yalnızlaşma riskini artırabilir.

GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Türkiye’nin 2025 sonrası dönemde izlemeye başladığı çok boyutlu dış siyasa stratejileri bölgesel liderlik savını güçlendirmeye yönelik önemli açılımlar barındırmakla birlikte bu stratejilerin etkisi ve sürdürülebilirliği çeşitli koşullara bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Libya ve İtalya merkezli çok taraflı diplomatik atılımlar Türkiye'nin hem Akdeniz havzasındaki varlığını pekiştirmeyi hem de Avrupa enerji güvenliği açısından transit ülke rolünü güçlendirmeyi hedeflemektedir.

Ancak bu çabaların başarısı, yalnızca Türkiye’nin izlediği stratejilerle değil aynı zamanda bölgesel ve küresel aktörlerin konumlanmaları, yerel güç dengeleri ve Türkiye’nin dış siyasa yapım sürecinin kurumsal niteliği ile doğrudan ilişkilidir. Bu çerçevede, Türkiye’nin bölgesel liderliğe ulaşmasında üç farklı senaryo olanaklıdır.

İyimser senaryoda, Türkiye çok taraflılık ilkesine sadık kalarak AB içinde İtalya gibi aktörlerle stratejik uyum yakalayabilir ve Libya’daki meşru yönetimle sürdürülebilir ortaklıklar kurabilir. Dış siyasa karar alma süreçleri kurumsal denetime açılır ve askeri güç ile kamu diplomasisi araçları dengeli biçimde kullanılır. Böylece Türkiye, Doğu Akdeniz enerji denkleminde kararlı ve öngörülebilir bir aktör olarak konumlanır.

Riskli senaryoda, dış siyasa araçlarının artan biçimde askerileşmesi ve iç politik çıkarlarla bütünleşmesi Türkiye’nin diplomatik yalnızlaşmasına ve bölgesel ittifaklardan dışlanmasına yol açabilir. Libya’da meşruluk sorunları yaşanabilir. AB ve bölgesel aktörlerin Türkiye karşıtı ittifakları derinleşebilir. Böyle bir senaryo hem ekonomik hem jeopolitik maliyetler yaratma gizil gücü taşır.

Karma gerçeklik senaryosunda ise Türkiye, bazı bölgesel açılımlarda başarı sağlarken diğer alanlarda sınırlı etki üretir. Enerji projelerinde yer alabilir ancak kalıcı bölgesel liderlik kuramaz. Diplomatik esneklik korunur fakat sistemli ve kurumsal bir dış siyasa kapasitesine dönüşemez.

Bu çözümleme Türkiye’nin dış siyasa başarısının, askeri kapasite, enerji stratejisi ve kamu diplomasisi araçlarının bütünleştirilmesi kadar kurumsallaşmış dış siyasa üretimi, çok taraflı iş birlikleri ve karşılıklı güven zemini oluşturma becerisine de bağlı olduğunu göstermektedir. Türkiye'nin uzun vadeli ve sürdürülebilir bir bölgesel güç olarak konumlanabilmesi dış siyasasını yalnızca araçsal değil aynı zamanda ilkesel ve yapısal temeller üzerine kurmasına bağlıdır.

Araştırmanın Sınırlılıkları

Bu araştırma, Türkiye’nin 2025 sonrası bölgesel liderlik stratejilerini çözümleme etme amacıyla yürütülmüş olup bazı sınırlılıklar taşımaktadır. İlk olarak, çalışmanın temel verileri büyük oranda ikincil kaynaklar ve açık erişimli belgeler ile medya çözümlemelerine dayanmaktadır. Basına kapalı veya sınırlı erişime sahip diplomatik görüşmelerin tam kapsamıyla incelenememesi elde edilen bulguların kapsamını daraltmıştır. Ayrıca, bölgesel dinamiklerin hızlı değişkenliği nedeniyle araştırmanın sonuçları kısa vadede güncelliğini yitirebilir. İç siyasal gelişmeler ve küresel güç dengelerindeki değişiklikler de Türkiye’nin bölgesel stratejilerini etkileyebilecek dışsal faktörler olarak çalışmanın sınırları dahilindedir.

Gelecek Çalışmalar İçin Öneriler

Bu konuda yapılacak daha sonraki araştırmalarda, alana yönelik nitel veri toplama tekniklerinin (örneğin derinlemesine mülakatlar, uzman paneli çalışmaları ve katılımcı gözlem) kullanılması önerilmektedir. Ayrıca, Türkiye’nin bölgesel liderlik stratejilerinin ekonomik boyutunun nicel yöntemlerle incelenmesi ve enerji koridorlarının etkinliği üzerine alan çalışmaları yapılması yararlı olacaktır. Bölgesel aktörlerin bakış açılarından karşılıklı algıların ve stratejik hesapların derinlemesine çözümlenmesi, bölgesel iş birliği ve yarışma dinamiklerinin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayabilir. Son olarak, uzun dönemli sosyo-politik değişimlerin Türkiye’nin dış siyasa stratejilerine etkisini ölçmeye yönelik tarihsel karşılaştırmalı çalışmalar önem arz etmektedir.

 


 

KAYNAKÇA

Al-Monitor. (2024, November 15). Turkey’s expanding role in Libya: Challenges and opportunities. https://www.al-monitor.com

Alptekin, G. (2023). Doğu Akdeniz’de enerji rekabeti ve Türkiye-İtalya iş birliği. Avrupa-Asya Çalışmaları, 75(3), 389–410.

Anadolu Ajansı. (2025, March 10). Türkiye ve Libya arasında yeni iş birliği alanları. https://www.aa.com.tr

Barkey, H. J. (2021). Turkey’s new geopolitical imagination: Eastern Mediterranean and beyond. Foreign Affairs Analysis, 16(2), 153–170.

Christou, G. (2020). Energy security and the Eastern Mediterranean: Regional cooperation or conflict? Mediterranean Politics, 25(2), 161–180.

Çelik, N. (2023). Türkiye’nin bölgesel güç siyasası ve Doğu Akdeniz. İstanbul Üniversitesi Yayınları.

Erşen, E., & Kösebalaban, H. (Eds.). (2019). Turkey’s Pivot to Eurasia: Geopolitics and foreign policy in a changing world order. Routledge.

International Crisis Group. (2023). Libya’s fragile stability and Turkey’s role. https://www.crisisgroup.org/libya

Kardaş, Ş. (2021). The transformation of Turkish foreign policy: Regional power with revisionist aspirations. Turkish Studies, 22(1), 25–44.

Kaya, E. (2024). Türkiye’nin bölgesel liderlik stratejilerinin sürdürülebilirliği. Uluslararası Orta Doğu Çalışmaları Kongresi (Bildiri Metni), İstanbul.

Kirişci, K. (2020). Turkey and the geopolitics of the Eastern Mediterranean: Regional power ambitions and global alignments. Brookings Institution Report. https://www.brookings.edu

Özkan, M. (2022). Neo-klasik realizm çerçevesinde Türkiye’nin bölgesel stratejileri. Stratejik Çözümlemeler, 9(1), 101–120.

Reuters. (2025, January 20). East Mediterranean gas disputes continue amid diplomatic talks. https://www.reuters.com

Republic of Turkey Directorate of Communications. (2025). Türkiye’nin bölgesel siyasa öncelikleri. https://iletisim.gov.tr

Republic of Turkey Ministry of Foreign Affairs. (2025). Doğu Akdeniz siyasası strateji belgesi. Ankara: Dışişleri Bakanlığı Yayınları.

Waltz, K. N. (1979). Theory of international politics. Reading, MA: Addison-Wesley.

Yılmaz, S., & Demir, T. (2024). Türkiye’nin Libya siyasası ve Doğu Akdeniz enerji stratejisi: Yeni bir dönem mi? Uluslararası İlişkiler Dergisi, 18(2), 45–67.

Hiç yorum yok: