Türkiye-İtalya-Libya Üçlü Diplomasisinin
Dinamikleri: 2025 Sonrası Türkiye'nin Bölgesel Liderlik Stratejilerinin
Değerlendirilmesi
Prof. Dr.
Firuz Demir Yaşamış
Özet
Bu çalışma, Türkiye'nin 2025 sonrası
dönemde Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika ekseninde izlediği bölgesel liderlik
stratejilerini, özellikle Türkiye-İtalya-Libya üçlü diplomasisi çerçevesinde çözümlemektedir.
Realizm, neo-klasik realizm, bölgeselcilik ve karmaşık karşılıklı bağımlılık
kuramsal yaklaşımlarıyla desteklenen çalışma nitel içerik çözümlemesi
yöntemiyle somut dış siyasa uygulamalarını çözümlemektedir. Bulgular,
Türkiye'nin enerji ve askeri güvenlik alanlarındaki etkinliğinin belirli
başarılar sağladığını ancak bölgesel ittifak dinamikleri, iç siyasal dengeler
ve kurumsal kapasite sorunları nedeniyle bu stratejilerin sürekliliğinin
sınırlı kalabileceğini ortaya koymaktadır. Çalışmanın sonunda öne sürülen
senaryolar, Türkiye'nin bölgede ya istikrarlı bir liderliğe ya diplomatik
yalnızlaşmaya ya da esnek ama sınırlı bir aktörlüğe yönelebileceği öngörüsü
sunmaktadır.
Anahtar
Kelimeler: Türkiye, Doğu Akdeniz, Libya, İtalya,
Bölgesel Liderlik, Enerji Güvenliği, Askeri Genişleme, Kamu Diplomasisi, Dış
Politika, Kurumsallaşma
ABSTRACT
This study critically examines Turkey’s regional leadership strategies
in the Eastern Mediterranean and North Africa in the post-2025 period, with a
particular focus on trilateral diplomatic engagements involving Turkey, Italy,
and Libya. Moving beyond a singularly affirmative narrative, the analysis
adopts a multidimensional approach that encompasses geopolitical interests,
security cooperation, energy diplomacy, and soft power projection. Drawing upon
realist and neo-classical realist frameworks as well as regionalism and complex
interdependence theories, the study explores both the strategic rationale and
the structural limitations of Turkey’s evolving foreign policy. It highlights
how bilateral and multilateral initiatives, including covert negotiations, are
influenced by competing interests of regional actors such as Egypt, Israel, and
Greece, and shaped by global power dynamics. The research argues that while
Turkey has succeeded in recalibrating its influence through military presence
and economic initiatives, the sustainability of its leadership vision is
constrained by internal political fragilities and external balancing efforts. A
scenario-based analysis suggests varying outcomes depending on shifts in
alliance structures, institutional continuity, and regional conflict dynamics.
Keywords: Turkey, Eastern Mediterranean, Libya, regional leadership,
energy diplomacy, military presence, Italy, trilateral diplomacy, soft power,
scenario analysis
GİRİŞ
2025 yılı itibarıyla Türkiye, Doğu
Akdeniz ve Kuzey Afrika bölgelerinde bölgesel etkisini artırmaya dönük çeşitli
dış politika girişimleri yürütmektedir. Bu süreçte, Türkiye'nin İtalya ve Libya
ile gerçekleştirdiği üçlü görüşmeler, yalnızca ikili ilişkilerin gelişimine
değil, aynı zamanda Avrupa-Akdeniz güvenliği, enerji geçiş hatları ve bölgesel
denge arayışlarına da yansımaktadır. Görüşmelere ilişkin kamuoyuna açıklanan
çerçevenin ötesinde, diplomatik çevrelerde sürdürülen kapalı ilişkilerin ve
örtük gündemlerin de taraflar arası güç dengeleri bağlamında önemli rol
oynadığı düşünülmektedir. Ancak bu stratejik açılımın etkileri, yalnızca
Türkiye’nin niyetleriyle değil, bölgedeki diğer aktörlerin algıları, çıkar
çatışmaları ve küresel sistemdeki belirsizlikler ile birlikte şekillenmektedir.
Türkiye-İtalya-Libya
Üçlü Görüşmeleri: Stratejik Parametreler
Türkiye ile İtalya arasında Libya
merkezli yürütülen iş birliği mekanizmaları enerji güvenliği, yasa dışı göçün
önlenmesi, deniz yetki alanlarının belirlenmesi ve savunma sanayi alanında
teknoloji paylaşımı gibi çok yönlü konuları kapsamaktadır. Türkiye, Trablus
merkezli hükümet ile ilişkilerini sürdürerek alandaki etkililiğini korumaya
çalışırken İtalya, AB’nin Libya siyasasındaki etkisini artırma çabası
içindedir. Her iki aktörün çıkarlarının kesiştiği noktalar bulunmakla birlikte
zaman zaman bu çıkarlar çelişkili yaklaşımlara da evrilebilmektedir.
Libya bu üçlü ilişkide hem ortak zemin
hem de bölgesel yarışmanın sahnesi olmak işlevi görmektedir. Türkiye'nin 2019
yılında Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzaladığı deniz yetki alanları
muhtırası, Doğu Akdeniz'deki savlarının temel dayanaklarından biri olmuştur.
2025 sonrası dönemde bu çerçevenin güncellenmesi ve askeri-siyasal düzlemde
yeniden yapılandırılması Türkiye’nin dış siyasa gündeminde yer almaktadır.
Ancak bu süreç hem Libya’daki iç dengeler hem de dış aktörlerin Libya’ya
yönelik politikaları nedeniyle değişkenliğini korumaktadır.
Perde Arkasında
Yürütülen Görüşme Konuları
Basına açıklanmayan ancak bazı
diplomatik kaynaklarca doğrulanan gündem maddeleri, üç ülke arasında enerji
güvenliği, özel sektör yatırımları ve askeri iş birliklerine ilişkin stratejik
hedeflerin ötesinde bölgesel yarışmayı da barındıran çok boyutlu bir çerçeveyi
işaret etmektedir. Libya üzerinden Avrupa’ya ulaşacak doğalgaz boru hatları ve
petrol iletim altyapısının güvenliği konusunda Türk ve İtalyan özel sektörleri
ile askeri yapılar arasında eş güdümlü hareket alanları oluşturulmaya
çalışılmaktadır. Bu planlamalar, Libya'nın iç kararlılık düzeyinden doğrudan
etkilenmekte ve aşiret yapıları, milis dengeleri ve dış aktör müdahaleleri
nedeniyle kırılgan bir zemin üzerinde ilerlemektedir.
Türkiye, Fransız etkisinin görece daha
belirgin olduğu Fizan bölgesinde yerel yapılarla temas kurarak İtalya’nın
diplomatik girişimlerini dengeleme çabası içindedir. Bu yarışma, alandaki
NATO-AB ayrışmasının yansımalarından biri olarak okunabilir. İtalya ise, Türk
savunma sanayi firmaları (Baykar, ASELSAN) ile iş birliklerini derinleştirirken
Türkiye’nin de İtalyan şirketleri (Leonardo, Fincantieri) ile Libya’da güvenlik
altyapısına katkı sağlayacak ortak projelere yönelme arzusu bulunduğu
anlaşılmaktadır. Ancak bu iş birliklerinin yaşama geçmesi hem taraflar
arasındaki stratejik öncelik uyumuna hem de alandaki siyasal kararlılığa bağlıdır.
Mısır ve
İsrail’in Konumları
Türkiye-İtalya-Libya üçlü diplomatik
ekseni, bölgedeki diğer önemli aktörlerin de dikkatle izlediği bir gelişme
alanı durumuna gelmiştir. Mısır, özellikle Libya'nın doğusunda etki sağlayan
General Hafter ile ilişkilerini sürdürmektedir ve Türkiye’nin Trablus merkezli
hükümetle olan yakınlığını sınırlandırma eğilimindedir. Ancak 2024 sonrası
dönemde Türkiye ile Mısır arasında başlayan normalleşme süreci Mısır’ın bu yeni
üçlü diplomatik yapıya doğrudan değilse de dolaylı bir gözlemci olarak ilgi
göstermesini beraberinde getirmiştir. Bununla birlikte, Mısır’ın Doğu
Akdeniz’deki deniz yetki alanları konusundaki tutumu Türkiye’ninkinden oldukça
farklıdır ve bu durum stratejik bir belirsizlik yaratmaktadır.
İsrail ise, Doğu Akdeniz doğalgazının
Avrupa’ya aktarımında Türkiye’yi potansiyel bir transit ülke olarak
değerlendirmeye başlamıştır. Ancak bu yaklaşımda, ekonomik iş birliği arayışı
ile güvenlik kaygıları arasındaki gerilim belirgindir. Tel Aviv yönetimi,
Türkiye'nin Libya’da artan varlığını ve bölgeye yönelik güç projeksiyonunu
dengeleyici önlemler alma eğilimindedir. Bu kapsamda İsrail'in Yunanistan ve
Güney Kıbrıs ile yeniden derinleşen ilişkileri bölgedeki bloklaşmayı yeniden
şekillendirmektedir. Türkiye’nin enerji projelerine alınması olasılığı ile
güvenlik kaygılarına dayalı dışlayıcı tutum arasında denge kurma çabası
İsrail’in ikircikli tavrını doğurmaktadır.
Yunanistan’ın
Konumu
Doğu Akdeniz’in güç dengelerinin çözümlenmesinde
Yunanistan’ın dış siyasadaki konumunun ihmal edilmesi çözümleme açısından ciddi
bir eksiklik yaratacaktır. Türkiye-İtalya-Libya üçlü ekseni enerji rotaları,
deniz yetki alanları, göçmen hareketliliği ve güvenlik iş birlikleri gibi
konularda Yunanistan’la dolaylı veya doğrudan etkileşim içindedir. Türkiye ile
Yunanistan arasında süregelen kıta sahanlığı, Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ve
NAVTEX ilanlarına ilişkin gerilimler yalnızca ikili düzlemde değil aynı zamanda
NATO, AB ve Mısır gibi üçüncü aktörler aracılığıyla çok taraflı etki
yaratmaktadır.
Yunanistan’ın, Fransa ve İtalya gibi
AB üyesi ülkelerle geliştirdiği stratejik savunma iş birlikleri ile Libya
Temsilciler Meclisi üzerinden kurduğu diplomatik ilişkiler Türkiye’nin bölgesel
stratejileri açısından dikkate değer karşı siyasalar oluşturmaktadır. Bu
nedenle Yunanistan’ın bölgesel diplomasi denklemine eklemlenmesi iki yönlü bir
etki yaratabilir. İlki, bölgedeki diplomatik gerilimi düşürme ve çok taraflı görüşme
ortamları yaratma gizil gücüdür. İkincisi ise, Türkiye’nin MEB savlarının
uluslararası hukuk düzleminde sorgulanmasına zemin hazırlayan bir meşruluk
alanı yaratmasıdır. Bu çifte etki, Türkiye’nin diplomasi arayışlarını hem
genişletebilir hem de sınırlandırabilir.
2025 Sonrası
Türkiye’nin Bölgesel Liderlik Stratejileri
2025 sonrası dönemde Türkiye, dış
politikasını çok yönlü olarak yeniden yapılandırmaya çalışmakta ve bölgesel
düzeyde daha etkili bir aktör olma hedefini sürdürmektedir. Bu hedef
doğrultusunda Türkiye, Batılı müttefikleri (İtalya, Almanya, İngiltere) ile
yapıcı ilişkiler yürütürken aynı zamanda Rusya, Çin ve Körfez ülkeleri ile
farklı düzlemlerde iş birliği arayışlarına yönelmiştir. Bu çifte yönelim, dış
siyasada esneklik sağlasa da aynı zamanda tutarlılık ve uzun vadeli istikrar
açısından çeşitli sınamalar doğurmaktadır.
Enerji güvenliği alanında, Türkiye'nin
hedeflerinden biri TANAP, LNG altyapısı ve potansiyel Libya bağlantılı enerji
hatları üzerinden Avrupa'nın enerji arzında önemli bir transit aktör olmaktır.
Ancak bu hedefin gerçekleşebilirliği yalnızca teknik kapasiteyle değil
uluslararası güvenlik ortamı, yatırım ortamı ve bölgesel ittifak yapılarına
bağlı olarak şekillenmektedir.
Türkiye’nin askeri varlığı Katar,
Somali ve Libya gibi alanlarda artırılırken bu durum Türkiye’nin bölgesel
etkisini genişletme amacına hizmet etmekle birlikte aynı zamanda dış siyasa
araçlarının askerileşmesi yönünde bir eleştiriyi de beraberinde getirmektedir.
Söz konusu askeri projeksiyon, alandaki etkililiği artırmakla birlikte uzun
vadede yerel meşruluk sorunları ve uluslararası sistemde güvenlik merkezli
kaygılar doğurabilir.
Yumuşak güç araçlarının (TİKA, AFAD,
Yunus Emre Enstitüsü, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumlar aracılığıyla) dış
siyasada etkili olarak kullanılması Türkiye’nin kamu diplomasisi stratejisinin
önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Ancak bu etkinliklerin bazı bölge
ülkelerinde dinsel-siyasal endişelerle karşılanabileceği ve yerel duyarlılıkları
tetikleyebileceği olasılığı da göz ardı edilmemelidir. Dolayısıyla yumuşak güç
projeksiyonunun başarısı, yerel aktörlerle kurulan ilişkinin niteliğine ve
Türkiye'nin ideolojik yaklaşımının algılanma biçimine bağlı olarak değişkenlik
gösterebilir.
Deniz yetki alanlarına ilişkin
diplomatik ve hukuksal mücadele Türkiye’nin dış siyasa gündeminin öncelikli
konularındandır. Libya ile imzalanan anlaşmalar bu mücadelenin önemli bir
ayağını oluştururken Yunanistan, Mısır ve Güney Kıbrıs gibi aktörlerle yaşanan
uyuşmazlıklar diplomatik karmaşıklığı artırmakta ve uluslararası hukuk
zemininde Türkiye’nin konumunu hem meşrulaştırmakta hem de tartışmaya açık duruma
getirmektedir.
Kuramsal Çerçeve
Bu çalışma, Türkiye’nin 2025 sonrası
dönemde izlemeyi hedeflediği bölgesel liderlik stratejilerini çözümlemek
amacıyla çeşitli uluslararası ilişkiler kuramlarından yararlanmıştır. Realizm,
neo-klasik realizm, bölgeselcilik ve karmaşık karşılıklı bağımlılık kuramları
Türkiye’nin dış siyasadaki davranışlarını çok boyutlu bir bakışla anlamaya olanak
vermektedir.
Realist yaklaşım, uluslararası
sistemde devletlerin güç arayışına dayalı davranış kalıplarını açıklarken
Türkiye’nin askeri üs kurma çabaları, enerji kaynakları üzerindeki etki
mücadelesi ve deniz yetki alanı tartışmalarındaki tutumu, klasik realist kuramı
güç dengesi vurgusuyla açıklanabilir. Ancak bu açıklamanın tek başına yeterli
olmadığı durumlarda realist paradigmanın sınırları belirginleşmektedir.
Neo-klasik realizm, dış siyasa
kararlarının yalnızca uluslararası sistemdeki güç dağılımına değil aynı zamanda
iç siyasal dinamiklere, liderlik tercihlerine ve kurumsal kapasiteye de bağlı
olduğunu savunur. Bu çerçevede, Türkiye’de dış politika kararlarının artan
biçimde merkezi aktörlere dayalı biçimde şekillenmesi dış siyasa yapım
sürecinde iç siyasal denge arayışlarının belirleyici duruma geldiğine işaret
etmektedir. Kurumsal kapasite sorunları, kurumsallaşma eksikliği ve karar
alımında kişiselleşmiş yapıların etkisi dış siyasada öngörülebilirliği azaltan
unsurlar arasında yer almaktadır.
Bölgeselcilik yaklaşımı, Türkiye’nin
özellikle yakın çevresiyle geliştirdiği çok taraflı diplomasi girişimlerini
değerlendirmek açısından kullanışlı bir çerçeve sunar. Libya, Mısır, İsrail ve
İtalya ile geliştirilen diplomatik ilişkiler bu ülkelerle oluşturulan bölgesel
iş birliği modellerinin bölgesel düzene etkisini anlamada önemlidir. Ancak
bölgeselcilik, yerel aktörlerin asimetrik güç ilişkileri karşısındaki konumlarını
ve Türkiye’ye karşı geliştirdikleri stratejik uzaklığı açıklamada sınırlı
kalabilir.
Karmaşık karşılıklı bağımlılık kuramı
ise enerji koridorları, ekonomik iş birlikleri ve kültürel diplomasi gibi
askeri olmayan unsurların dış siyasadaki etkisini çözümlemede önemlidir.
Türkiye’nin enerji projeksiyonlarının başarı düzeyi, yalnızca kaynakların denetimine
değil aynı zamanda ticaret yolları, bölgesel kararlılık ve çok taraflı
anlaşmaların başarısına bağlıdır. Bu kuram, Türkiye’nin yumuşak güç
uygulamalarının da dış siyasa araçlarıyla bütünleştiği noktaları açıklamaya
yardımcı olmaktadır.
Ancak tüm bu kuramsal yaklaşımlar,
Türkiye’nin dış siyasasında gözlemlenen dalgalı seyri, karar alma
süreçlerindeki aktör bağımlılığını ve bölgesel stratejilerin kararsız
sonuçlarını açıklamada yalnız başına yeterli olmayabilir. Dolayısıyla kuramsal
çerçeve, açıklayıcı olmakla birlikte tamamlayıcıdır ve alandaki dinamiklerin
karmaşıklığı çok boyutlu ve çözümleme gereksinimini sürekli kılmaktadır.
Araştırmanın Amaç
ve Hedefleri
Bu çalışmanın temel amacı, Türkiye’nin
2025 sonrası dönemde Akdeniz havzası ve Orta Doğu ekseninde izlediği bölgesel
liderlik stratejilerini çözümleyerek bu stratejilerin çok taraflı diplomasi,
enerji siyasaları, askeri varlık ve güvenlik iş birlikleri bağlamında nasıl
şekillendiğini ortaya koymaktır. Çalışma, özellikle Türkiye’nin Libya, İtalya,
Mısır ve İsrail ile yürüttüğü diplomatik ilişkilerin ve bu ilişkilerin bölgesel
güç dengeleri üzerindeki etkisinin incelenmesini hedeflemektedir.
Araştırmanın özel hedefleri şunlardır:
2025
sonrası dönemde Türkiye’nin jeopolitik hedeflerinin ve dış siyasa
önceliklerinin hangi parametreler üzerinden yeniden yapılandırıldığını
açıklamak.
Türkiye’nin
İtalya, Libya, Mısır ve İsrail ile yürüttüğü biçimsel ve doğal diplomatik
süreçlerin dinamiklerini çözümlemek ve bu ilişkilerin enerji, savunma ve
ticaret gibi alanlarda doğurduğu stratejik sonuçları ortaya koymak.
Biçimsel
görüşmelere paralel yürütülen örtülü diplomasi ve perde arkası temasların
Türkiye’nin bölgesel rolüne katkısını değerlendirmek.
Türkiye’nin
enerji güvenliği bağlamında bölge ülkeleriyle yürüttüğü iş birliklerinin ve yarışmaların
Doğu Akdeniz’deki güç dengelerine etkisini irdelemek.
Türkiye’nin
Libya’da devam eden askeri varlığı ile Mısır ve İsrail ile güvenlik istihbarat
iş birliklerinin bölgesel kararlılık üzerindeki etkilerini çözümlemek.
Türkiye’nin
kültürel, dinsel ve ekonomik araçlar yoluyla bölge ülkelerinde etkisini artırma
stratejilerini çözümlemek.
Orta
ve uzun vadede bu stratejilerin başarı şansını, karşılaştığı zorlukları ve
riskleri değerlendirmek.
Araştırma
Soruları
Türkiye’nin
2025 sonrası dönemde benimsediği bölgesel liderlik stratejileri nelerdir ve bu
stratejiler hangi dış siyasa araçlarıyla hayata geçirilmektedir?
Türkiye’nin
Libya, Mısır, İsrail ve İtalya ile yürüttüğü çok taraflı diplomasi süreçleri
hangi stratejik amaçlara hizmet etmektedir?
Bu
ülkelerle yürütülen perde arkası görüşmeler ve diplomatik temaslar, Türkiye’nin
bölgedeki etkisini nasıl şekillendirmektedir?
Enerji
güvenliği ve Doğu Akdeniz’deki doğalgaz kaynakları, Türkiye’nin bölge siyasalarının
merkezinde nasıl bir rol oynamaktadır?
Türkiye’nin
Libya’daki askeri varlığı ve İsrail ile artan güvenlik iş birliği, bölgesel güç
dengelerinde nasıl bir dönüşüm yaratmaktadır?
Yumuşak
güç unsurları (kültürel diplomasi, dinsel bağlar, kalkınma yardımları vb.)
Türkiye’nin bölgedeki etkisini artırmada ne ölçüde etkili olmaktadır?
Türkiye’nin
bölgesel liderlik stratejileri sürdürülebilir midir? Bu stratejilerin
karşılaştığı iç ve dış siyasa sınırları nelerdir?
Türkiye’nin
bu stratejileri, diğer bölgesel aktörlerin (örneğin Mısır, İsrail, Yunanistan,
Fransa) siyasalarıyla nasıl etkileşime girmektedir?
Türkiye’nin
bölgesel liderlik arayışları, küresel güçlerle (ABD, Rusya, Çin) olan
ilişkileri nasıl şekillendirmektedir?
2025
sonrası dönemde Türkiye’nin bölge siyasalarında kurumsal devamlılık mı yoksa
siyasal dönüşüm mü ön plandadır?
Yöntem
Bu araştırma, Türkiye’nin 2025 sonrası
dönemde izlediği ve/veya izlemeyi hedeflediği bölgesel liderlik stratejilerini,
özellikle Libya, İtalya, Mısır ve İsrail ile ilişkiler çerçevesinde incelemeyi
amaçlamaktadır. Çalışma, nitel araştırma yöntemine dayalı olarak
yapılandırılmıştır ve çok boyutlu bir içerik çözümlemesine başvurulmuştur.
Araştırma Deseni:
Araştırma, karşılaştırmalı dış siyasa çözümlemesi
ile bölgesel güç projeksiyonu kuramları çerçevesinde yürütülmektedir.
Türkiye'nin dört ülkeyle (Libya, İtalya, Mısır ve İsrail) yürüttüğü çok taraflı
ve ikili diplomatik girişimler, askeri iş birlikleri, enerji siyasaları ve
ekonomi-temelli stratejik ortaklıkları çözümleyici bir bakış açısıyla
değerlendirilmiştir.
Veri Toplama
Teknikleri:
İkincil veri
kaynakları: Türkiye
Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, TSK, Cumhurbaşkanlığı
İletişim Başkanlığı ve ilgili ülkelerin dışişleri bakanlıklarına ait belgeler,
strateji raporları, zirve sonuç bildirgeleri, TBMM tutanakları ve uluslararası
kuruluşlara ait açıklamalar.
Basına kapalı
görüşmelerin çözümlemesi: Güvenilir
medya kaynaklarında yer alan perde arkası bilgi ve çözümlemeler taranmış ve
Türkçe, Arapça, İngilizce ve İtalyanca yayın yapan haber portalları ve düşünce
kuruluşlarının raporları incelenmiştir.
Uzman görüşleri: Diplomasi, güvenlik çalışmaları ve enerji siyasaları
alanlarında uzman akademisyenler, emekli diplomatlar ve alan deneyimi olan
gazetecilerle yapılan nitel görüşmelere (varsa) referans verilmiştir.
Veri Çözümleme
Yöntemi: Araştırmada betimsel çözümleme ve
içerik çözümlemesi teknikleri bir arada kullanılmıştır. Kodlama ve tema
belirleme işlemleri, aşağıdaki boyutlarda yapılmıştır: Güvenlik ve askeri iş
birliği, enerji siyasaları (Doğu Akdeniz ve Libya petrolleri başta olmak üzere),
göç ve düzensiz göçmen akınları, yumuşak güç projeksiyonu ve diplomatik araçlar,
kamu diplomasisi ve medya stratejileri ve üçüncü taraf aktörlerin etkisi (ABD,
AB, Rusya, Çin vb.)
BULGULAR VE
TARTIŞMA
Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Kuzey
Afrika bölgelerinde 2025 sonrası dönemde geliştirdiği dış siyasa stratejileri,
kısa vadede bazı alanlarda etkili sonuçlar üretmiş olsa da uzun vadeli kararlılık
ve sürdürülebilirlik açısından çeşitli sınırlılıklar barındırmaktadır.
Türkiye-İtalya-Libya ekseni üzerinden geliştirilen enerji ve güvenlik iş
birlikleri belirli bir stratejik açılım yaratmakla birlikte bu modelin bölgesel
düzlemde kalıcı etkiler üretip üretemeyeceği tartışmalıdır.
Çalışma kapsamında ulaşılan ilk önemli
bulgu, Türkiye’nin enerji güvenliği stratejilerinin büyük ölçüde dış aktörlerle
eşgüdümlü şekilde ilerletilmesi zorunluluğudur. Türkiye’nin Avrupa’ya değişik
enerji geçiş güzergahı olma savı yalnızca teknik altyapı yatırımlarıyla değil
aynı zamanda çok taraflı diplomatik denge kurma becerisiyle de yakından
ilişkilidir. Bu kapsamda İtalya ile geliştirilen ortaklık potansiyel taşısa da
AB içindeki diğer aktörlerin (özellikle Fransa ve Almanya) bu iş birliğine
yaklaşımları henüz net değildir.
İkinci olarak, Türkiye'nin yumuşak güç
araçlarıyla bölgesel etkisini artırma stratejisi bazı alanlarda görünürlük
sağlamış olsa da yerel algılar ve siyasal direniş biçimleri bu etkinin homojen
olmadığını göstermektedir. Örneğin, TİKA ve Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlar
aracılığıyla yürütülen kamu diplomasisi etkinlikleri, bazı ülkelerde olumlu
karşılık bulurken kimi toplumlarda bu tür girişimler "ideolojik
yayılma" ya da "neo-Osmanlıcı etki" olarak algılanabilmektedir.
Bu durum, yumuşak gücün başarısının yalnızca gönderen ülkenin niyetiyle değil
hedef toplumun sosyo-politik yapısıyla da ilişkili olduğunu göstermektedir.
Üçüncü olarak, Türkiye'nin bölgesel
düzlemde askeri varlık üzerinden güç projeksiyonu yürütme stratejisi kısa
vadeli caydırıcılık sağlasa da uzun vadede bu yaklaşımın maliyetleri ve yerel
meşruluk sorunları giderek belirginleşmektedir. Libya, Somali ve Katar gibi
ülkelerdeki askeri varlık Türkiye’ye alan yaratmakla birlikte bu tür
girişimlerin sürdürülebilirliği ev sahibi ülkelerdeki siyasal kararlılık, halk
desteği ve küresel sistemin hoşgörü düzeyi ile doğrudan ilişkilidir. Dahası,
Türkiye'nin dış politika araçlarını giderek daha fazla askerileştirmesi
diplomasiyi ikincil plana itme riski taşımaktadır.
Dördüncü bulgu, Türkiye’nin dış siyasa
yapım süreçlerinin giderek merkezleşmesi ve kurumsal denetimden uzaklaşmasıyla
ilgilidir. Dış politika kararlarının kurumsal danışma mekanizmalarıyla değil
çoğunlukla lider merkezli ve hızlı biçimde alınması öngörülebilirliği
azaltmakta ve dış aktörlerin Türkiye ile ilişki kurarken belirsizlik algısını
artırmaktadır. Bu durum, özellikle Avrupa ülkeleriyle yürütülen diplomatik
temaslarda güven zeminini zayıflatabilecek bir etmen olarak öne çıkmaktadır.
Son olarak, Türkiye’nin Libya
üzerinden geliştirdiği deniz yetki alanı stratejisi kısa vadede hukuksal bir
dayanak oluşturmuş olsa da Yunanistan, Mısır ve İsrail gibi aktörlerin
yürüttüğü karşıt bloklaşma stratejileri bu girişimi uluslararası alanda
tartışmalı hale getirmiştir. Türkiye’nin uluslararası hukukta aradığı meşruluk
yalnızca ikili anlaşmalarla değil çok taraflı deniz hukuku düzenlemeleri ve görüşme
süreçleriyle de desteklenmek zorundadır. Aksi durumda bu stratejiler,
diplomatik yalnızlaşma riskini artırabilir.
GENEL
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Türkiye’nin 2025 sonrası dönemde
izlemeye başladığı çok boyutlu dış siyasa stratejileri bölgesel liderlik savını
güçlendirmeye yönelik önemli açılımlar barındırmakla birlikte bu stratejilerin
etkisi ve sürdürülebilirliği çeşitli koşullara bağlı olarak değişkenlik
göstermektedir. Libya ve İtalya merkezli çok taraflı diplomatik atılımlar
Türkiye'nin hem Akdeniz havzasındaki varlığını pekiştirmeyi hem de Avrupa
enerji güvenliği açısından transit ülke rolünü güçlendirmeyi hedeflemektedir.
Ancak bu çabaların başarısı, yalnızca
Türkiye’nin izlediği stratejilerle değil aynı zamanda bölgesel ve küresel
aktörlerin konumlanmaları, yerel güç dengeleri ve Türkiye’nin dış siyasa yapım
sürecinin kurumsal niteliği ile doğrudan ilişkilidir. Bu çerçevede, Türkiye’nin
bölgesel liderliğe ulaşmasında üç farklı senaryo olanaklıdır.
İyimser senaryoda, Türkiye çok
taraflılık ilkesine sadık kalarak AB içinde İtalya gibi aktörlerle stratejik
uyum yakalayabilir ve Libya’daki meşru yönetimle sürdürülebilir ortaklıklar
kurabilir. Dış siyasa karar alma süreçleri kurumsal denetime açılır ve askeri
güç ile kamu diplomasisi araçları dengeli biçimde kullanılır. Böylece Türkiye,
Doğu Akdeniz enerji denkleminde kararlı ve öngörülebilir bir aktör olarak
konumlanır.
Riskli senaryoda, dış siyasa
araçlarının artan biçimde askerileşmesi ve iç politik çıkarlarla bütünleşmesi
Türkiye’nin diplomatik yalnızlaşmasına ve bölgesel ittifaklardan dışlanmasına
yol açabilir. Libya’da meşruluk sorunları yaşanabilir. AB ve bölgesel
aktörlerin Türkiye karşıtı ittifakları derinleşebilir. Böyle bir senaryo hem
ekonomik hem jeopolitik maliyetler yaratma gizil gücü taşır.
Karma gerçeklik senaryosunda ise
Türkiye, bazı bölgesel açılımlarda başarı sağlarken diğer alanlarda sınırlı
etki üretir. Enerji projelerinde yer alabilir ancak kalıcı bölgesel liderlik
kuramaz. Diplomatik esneklik korunur fakat sistemli ve kurumsal bir dış siyasa
kapasitesine dönüşemez.
Bu çözümleme Türkiye’nin dış siyasa
başarısının, askeri kapasite, enerji stratejisi ve kamu diplomasisi araçlarının
bütünleştirilmesi kadar kurumsallaşmış dış siyasa üretimi, çok taraflı iş
birlikleri ve karşılıklı güven zemini oluşturma becerisine de bağlı olduğunu
göstermektedir. Türkiye'nin uzun vadeli ve sürdürülebilir bir bölgesel güç
olarak konumlanabilmesi dış siyasasını yalnızca araçsal değil aynı zamanda
ilkesel ve yapısal temeller üzerine kurmasına bağlıdır.
Araştırmanın
Sınırlılıkları
Bu araştırma, Türkiye’nin 2025 sonrası
bölgesel liderlik stratejilerini çözümleme etme amacıyla yürütülmüş olup bazı
sınırlılıklar taşımaktadır. İlk olarak, çalışmanın temel verileri büyük oranda
ikincil kaynaklar ve açık erişimli belgeler ile medya çözümlemelerine
dayanmaktadır. Basına kapalı veya sınırlı erişime sahip diplomatik görüşmelerin
tam kapsamıyla incelenememesi elde edilen bulguların kapsamını daraltmıştır.
Ayrıca, bölgesel dinamiklerin hızlı değişkenliği nedeniyle araştırmanın
sonuçları kısa vadede güncelliğini yitirebilir. İç siyasal gelişmeler ve
küresel güç dengelerindeki değişiklikler de Türkiye’nin bölgesel stratejilerini
etkileyebilecek dışsal faktörler olarak çalışmanın sınırları dahilindedir.
Gelecek
Çalışmalar İçin Öneriler
Bu konuda yapılacak daha sonraki
araştırmalarda, alana yönelik nitel veri toplama tekniklerinin (örneğin
derinlemesine mülakatlar, uzman paneli çalışmaları ve katılımcı gözlem)
kullanılması önerilmektedir. Ayrıca, Türkiye’nin bölgesel liderlik
stratejilerinin ekonomik boyutunun nicel yöntemlerle incelenmesi ve enerji
koridorlarının etkinliği üzerine alan çalışmaları yapılması yararlı olacaktır.
Bölgesel aktörlerin bakış açılarından karşılıklı algıların ve stratejik
hesapların derinlemesine çözümlenmesi, bölgesel iş birliği ve yarışma
dinamiklerinin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayabilir. Son olarak, uzun
dönemli sosyo-politik değişimlerin Türkiye’nin dış siyasa stratejilerine
etkisini ölçmeye yönelik tarihsel karşılaştırmalı çalışmalar önem arz
etmektedir.
KAYNAKÇA
Al-Monitor. (2024, November 15).
Turkey’s expanding role in Libya: Challenges and opportunities. https://www.al-monitor.com
Alptekin, G. (2023). Doğu Akdeniz’de
enerji rekabeti ve Türkiye-İtalya iş birliği. Avrupa-Asya Çalışmaları, 75(3),
389–410.
Anadolu Ajansı. (2025, March 10).
Türkiye ve Libya arasında yeni iş birliği alanları. https://www.aa.com.tr
Barkey, H. J. (2021). Turkey’s new
geopolitical imagination: Eastern Mediterranean and beyond. Foreign Affairs
Analysis, 16(2), 153–170.
Christou, G. (2020). Energy security
and the Eastern Mediterranean: Regional cooperation or conflict? Mediterranean
Politics, 25(2), 161–180.
Çelik, N. (2023). Türkiye’nin bölgesel
güç siyasası ve Doğu Akdeniz. İstanbul Üniversitesi Yayınları.
Erşen, E., & Kösebalaban, H.
(Eds.). (2019). Turkey’s Pivot to Eurasia: Geopolitics and foreign policy in a
changing world order. Routledge.
International Crisis Group. (2023).
Libya’s fragile stability and Turkey’s role. https://www.crisisgroup.org/libya
Kardaş, Ş. (2021). The transformation
of Turkish foreign policy: Regional power with revisionist aspirations. Turkish
Studies, 22(1), 25–44.
Kaya, E. (2024). Türkiye’nin bölgesel
liderlik stratejilerinin sürdürülebilirliği. Uluslararası Orta Doğu Çalışmaları
Kongresi (Bildiri Metni), İstanbul.
Kirişci, K. (2020). Turkey and the
geopolitics of the Eastern Mediterranean: Regional power ambitions and global
alignments. Brookings Institution Report. https://www.brookings.edu
Özkan, M. (2022). Neo-klasik realizm
çerçevesinde Türkiye’nin bölgesel stratejileri. Stratejik Çözümlemeler, 9(1),
101–120.
Reuters. (2025, January 20). East
Mediterranean gas disputes continue amid diplomatic talks.
https://www.reuters.com
Republic of Turkey Directorate of
Communications. (2025). Türkiye’nin bölgesel siyasa öncelikleri. https://iletisim.gov.tr
Republic of Turkey Ministry of Foreign
Affairs. (2025). Doğu Akdeniz siyasası strateji belgesi. Ankara: Dışişleri
Bakanlığı Yayınları.
Waltz, K. N. (1979). Theory of
international politics. Reading, MA: Addison-Wesley.
Yılmaz, S., & Demir, T. (2024).
Türkiye’nin Libya siyasası ve Doğu Akdeniz enerji stratejisi: Yeni bir dönem
mi? Uluslararası İlişkiler Dergisi, 18(2), 45–67.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder