Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

22 Ağustos 2025 Cuma

 

Belediyeler Üzerinden Yürütülen Otoriter Seçim Mühendisliği

 

 

Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış

 

 

 

 

 

Öz

Bu makale, Türkiye’de belediyeler ve yargı üzerinden yürütülen otoriter seçim mühendisliği uygulamalarını güncel olaylar ve basın kaynakları ışığında incelemektedir. Araştırma, merkezi iktidarın belediye başkanları üzerindeki baskı mekanizmaları, yargı müdahaleleri ve hukuksal ihlallerle muhalefetin karşı stratejilerini çözümlemektedir. Bulgular, yarışmacı otoriterlik ve kurumsal erozyon kavramları çerçevesinde ele alınmakta ve Türkiye’deki demokratik süreçler üzerindeki etkileri tartışılmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Türkiye, belediye yönetimi, yarışmacı otoriterlik, kurumsal erozyon, yargı bağımsızlığı, seçim mühendisliği

 

Abstract

This article examines the authoritarian electoral engineering practices in Turkiye through municipalities and the judiciary, based on recent events and media sources. The study analyzes the central government’s pressure mechanisms on mayors, judicial interventions, and legal violations, as well as the opposition’s counter-strategies. Findings are discussed within the frameworks of competitive authoritarianism and institutional erosion, highlighting their implications for democratic processes in Turkiye.

Keywords: Turkiye, municipal governance, competitive authoritarianism, institutional erosion, judicial independence, electoral engineering

 


 

GİRİŞ

Türkiye’de son yıllarda siyasal yarışma yalnızca ulusal düzeyde değil, yerel yönetimler üzerinden de yoğun bir şekilde yürütülmektedir. Özellikle 2023-2025 döneminde, merkezi iktidarın Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde belediyeler üzerindeki etkisini artırma stratejileri, dikkat çekici bir biçimde gözlemlenmektedir. Bu süreç, klasik demokratik yarışmanın ötesinde, hukuksal ve mali baskı mekanizmalarının, parti transferlerinin ve medya yönlendirmelerinin bir araya gelerek uygulandığı bir “seçim mühendisliği” uygulamasını ortaya koymaktadır.

Büyükşehirler özelinde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Ankara Büyükşehir Belediyesi, CHP’nin denetiminde olması nedeniyle merkezi iktidar açısından stratejik öneme sahiptir. Bu belediyeler, yalnızca şehir yönetimi ve hizmet üretimi açısından değil aynı zamanda siyasal mesaj ve kamuoyu algısını şekillendirme bakımından da kritik birer odak noktasıdır. Benzer şekilde, Aydın, İzmir ve Adana gibi diğer büyükşehir belediyeleri ve bazı ilçeler CHP’nin yerel güç ağını temsil etmekte ve dolayısıyla merkezi iktidar için hedef belediyeler olarak görülmektedir.

Yerel yönetimlerin siyasette kaldıraç olarak kullanılması yalnızca belediye başkanları ve meclis üyeleri üzerinden güç aktarımı sağlamakla kalmayıp aynı zamanda seçmen algısını da biçimlendirmektedir. Bu süreçte, bazı belediye başkanları ve yöneticiler tutuklanmakta, haklarında iddianame dahi hazırlanmamışken gözaltına alınmakta, masumiyet karinesi ihlal edilmekte ve bu tutuklamalar cezaya dönüştürülmektedir. Bu durum, hukukun üstünlüğü ve temel demokratik ilkeler açısından ciddi bir erozyon göstermektedir.

Buna karşılık, CHP haftada iki kez düzenlediği mitingler ve kamuoyu kampanyaları aracılığıyla merkezi iktidarı hedef almakta, toplumsal seferberlik oluşturmaktadır. Karşılıklı savaşım, giderek daha sert bir nitelik almakta ve yerel yönetimler üzerinden uygulanan baskı mekanizmaları ile muhalefetin stratejik karşı atılımları arasında sürekli bir gerginlik döngüsü yaratmaktadır. Bu bağlamda, belediyeler yalnızca yönetim birimleri değil Türkiye’de siyasal yarışmanın ve demokratik direnç ile otoriterleşme çatışmasının merkez sahneleri durumuna gelmiştir.

Belediyelerin iktidar yanlısı yönetilmesi, kaynak dağılımı ve hizmet üretimi üzerinde doğrudan etki yaratarak muhalefetin yerel örgütlenme kapasitesini zayıflatmaktadır. Bu durum, yarışmacı otoriterlik ve kurumsal erozyon kuramları çerçevesinde incelenebilir. Levitsky ve Way’in (2010) tanımladığı gibi, seçimler yapılmakla birlikte yarışma koşullarının eşit olmadığı bir sistem ortaya çıkmaktadır.

Bu makalede, Türkiye’de belediyeler üzerinden yürütülen seçim mühendisliği stratejileri, baskı mekanizmaları ve muhalefetin karşı atılımları ve olası sonuçları ele alınacaktır. Öncelikle merkezi iktidarın yerel yönetimler üzerindeki baskı ve yönlendirme yöntemleri çözümlenecek ve ardından bu uygulamaların demokratik süreç üzerindeki etkileri tartışılacaktır. Makale, yerel yönetimlerin siyasal stratejilerdeki rolünü otoriterleşme süreçleri bağlamında değerlendirmeyi amaçlamaktadır.

ARAŞTIRMANIN AMAÇ VE HEDEFLERİ

Bu araştırmanın temel amacı, Türkiye’de belediyeler üzerinden yürütülen siyasal baskı ve otoriterleşme uygulamalarını sistemli olarak incelemek ve bu uygulamaların demokratik süreçler üzerindeki etkilerini ortaya koymaktır. Çalışma, özellikle 2023-2025 döneminde merkezi iktidar ile muhalefet arasında yerel yönetimler üzerinden yaşanan güç mücadelesini odak noktası olarak almaktadır. Araştırmanın başlıca hedefleri şunlardır:

Merkezi iktidarın yerel yönetimler üzerindeki baskı ve yönlendirme stratejilerini çözümlemek.

Belediye başkanları ve meclis üyelerine uygulanan mali, hukuksal ve yönetsel baskı mekanizmalarını belirlemek.

Partiler arası transfer ve yandaşlaştırma uygulamalarını incelemek.

Muhalefetin karşı stratejilerini ve tepki mekanizmalarını değerlendirmek.

Haftalık mitingler, kamuoyu kampanyaları ve toplumsal seferberlik araçlarının etkinliğini çözümlemek.

Karşılıklı siyasal savaşımın yerel yönetimler üzerindeki etkilerini incelemek.

Otoriterleşme süreci ile demokratik direnç arasındaki ilişkiyi ortaya koymak.

Hukukun üstünlüğü, masumiyet karinesi ve temel demokratik hakların ihlal boyutlarını değerlendirmek.

Yarışmacı otoriterlik ve kurumsal erozyon kuramlarını Türkiye özelinde uygulamak.

Yerel yönetimlerin siyasal stratejilerdeki rolünü açıklığa kavuşturmak.

Belediyelerin seçim mühendisliği bağlamındaki işlevini sistemli olarak ortaya koymak.

Türkiye’de demokratik süreçler ile otoriterleşme arasındaki etkileşimi yazına katkı sağlayacak biçimde sunmak.

Bu amaç ve hedefler doğrultusunda, çalışma hem akademik hem de siyasa çözümlemesi bakış açısından yerel yönetimler üzerinden yürütülen siyasal mühendislik süreçlerini bütüncül bir şekilde değerlendirmeyi hedeflemektedir.

ARAŞTIRMA SORULARI

Bu çalışma, Türkiye’de belediyeler üzerinden yürütülen otoriter seçim mühendisliği ve karşıt stratejileri incelemeyi amaçladığı için aşağıdaki araştırma sorularına odaklanmaktadır:

Merkezi iktidarın yerel yönetimler üzerinde uyguladığı baskı ve yönlendirme stratejileri nelerdir?

Belediye başkanları ve meclis üyelerine yönelik hukuksal, mali ve yönetsel müdahaleler hangi biçimlerde gerçekleşmektedir?

Partiler arası geçişler ve yandaşlaştırma stratejileri nasıl işletilmektedir?

Muhalefet, özellikle CHP, bu baskı ve yönlendirme süreçlerine nasıl yanıt vermektedir?

Haftalık mitingler ve kamuoyu kampanyalarının etkisi nedir?

Toplumsal seferberlik ve yerel örgütlenme kapasitesini koruma stratejileri nasıl şekillenmektedir?

Yerel yönetimler üzerinden yürütülen baskı mekanizmaları, demokratik süreçler ve hukukun üstünlüğü açısından ne tür sonuçlar doğurmaktadır?

Tutuklamalar, iddianamesiz gözaltılar ve masumiyet karinesinin ihlali gibi uygulamaların demokratik meşruluğa etkisi nedir?

Yarışmacı otoriterlik ve kurumsal erozyon kuramları çerçevesinde bu süreçler nasıl değerlendirilebilir?

Belediyelerin siyasal stratejilerdeki rolü ve önemi nedir?

Belediyeler, yerel seçimler ve ulusal siyasal yarışma bağlamında hangi işlevleri üstlenmektedir?

Merkezi iktidar ve muhalefet arasındaki karşılıklı savaşım belediyelerin işleyişini ve stratejik önemini nasıl şekillendirmektedir?

YÖNTEM

Bu araştırma, Türkiye’de belediyeler üzerinden yürütülen otoriter seçim mühendisliği süreçlerini ve muhalefetin karşı atılımlarını incelemeyi amaçlamaktadır. Araştırma, nitel araştırma deseni çerçevesinde tasarlanmış olup, olgu çözümlemesi, belge incelemesi ve medya taraması yöntemlerini kapsamaktadır.

Araştırma Tasarımı: Çalışma, betimleyici ve analitik nitelikte bir tasarıma sahiptir. Yerel yönetimler üzerinden uygulanan baskı mekanizmaları, parti transferleri ve hukuksal ihlaller sistematik biçimde ele alınmıştır. Ayrıca, CHP’nin mitingler ve kamuoyu kampanyaları aracılığıyla yürüttüğü karşı stratejiler incelenerek karşılıklı siyasal savaşımın dinamikleri ortaya konmuştur.

Veri Toplama Yöntemleri:

Belge ve rapor çözümleme: Belgeler, belediye ve parti açıklamaları, mahkeme kararları ve iddianameler sistemli biçimde incelenmiştir.

Medya incelemesi: Ulusal ve yerel medya haberleri, basın açıklamaları ve çevrimiçi haber portalları taranarak olaylar kronolojik ve tematik olarak derlenmiştir.

Gözlem ve alan notları: Belediye etkinlikleri, mitingler ve kamuoyu açıklamaları üzerinden alan gözlemleri yapılmış ve notlar alınmıştır.

Veri Çözümleme Yöntemi: Elde edilen veriler içerik çözümlemesi yöntemiyle kodlanmış; hukuksal ihlaller, baskı mekanizmaları ve medya yönlendirmeleri tematik olarak sınıflandırılmıştır. Olaylar ve uygulamalar, yarışmacı otoriterlik (Levitsky & Way, 2010) ve kurumsal erozyon (Bermeo, 2016) kuramları çerçevesinde değerlendirilmiştir. Merkezi iktidarın baskı uygulamaları ile muhalefetin karşı stratejileri karşılaştırmalı olarak çözümlenerek belediyelerin stratejik rolü ortaya konmuştur.

Araştırmanın Geçerliliği ve Güvenilirliği: Çeşitli kaynaklardan elde edilen veriler üçgenleme (triangülasyon, triangulation) yöntemi ile doğrulanmıştır. Belgeler, medya haberleri ve alan gözlemleri arasındaki tutarlılık incelenerek, araştırmanın güvenilirliği sağlanmıştır. Bulgu ve yorumlarda kanıt temelli ve tarafsız bir yaklaşım benimsenmiştir.

KURAMSAL ÇERÇEVE

Bu araştırma, Türkiye’de belediyeler üzerinden yürütülen siyasal baskı ve otoriterleşme süreçlerini yarışmacı otoriterlik ve kurumsal erozyon kuramları çerçevesinde incelemektedir. Bu kuramsal çerçeve, yerel yönetimler üzerinden uygulanan siyasal mühendislik stratejilerinin anlamlandırılmasını ve demokratik süreçler üzerindeki etkilerinin çözümlemesini olanaklı kılmaktadır.

Yarışmacı Otoriterlik Kuramı: Levitsky ve Way (2010), yarışmacı otoriter rejimleri, seçimlerin yapıldığı ancak yarışma koşullarının eşit olmadığı sistemler olarak tanımlamaktadır. Bu tür rejimlerde, merkezi iktidar hukuksal, mali ve yönetsel araçlar aracılığıyla muhalefeti denetlemeye çalışır. Türkiye örneğinde, belediyeler üzerinden yürütülen baskı mekanizmaları ve parti transferleri bu tanımı doğrular niteliktedir. Örneğin, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyeleri ile Aydın, İzmir ve Adana gibi CHP denetimindeki belediyeler, merkezi iktidarın stratejik müdahale odakları olarak öne çıkmaktadır.

Kurumsal Erozyon: Bermeo (2016) tarafından tanımlanan kurumsal erozyon, demokratik sistemlerde seçimler hukukun üstünlüğü ve bağımsız kurumların etkisinin adım adım zayıflatılması sürecini ifade eder. Türkiye’de belediyeler üzerinden uygulanan baskılar masumiyet karinesinin ihlali, iddianamesiz tutuklamalar ve medya yönlendirmeleri gibi uygulamalar kurumsal erozyonun somut göstergeleri olarak değerlendirilebilir.

Yerel Yönetimlerin Stratejik Rolü: Yerel yönetimler, bu kuramsal çerçevede yalnızca yönetsel birimler değil, siyasal yarışmanın merkezi sahneleri olarak görülmektedir. Belediyelerin yönetim ve kaynak dağılımı üzerindeki denetim, merkezi iktidara seçim üstünlüğü sağlamakta ve muhalefetin yerel örgütlenme kapasitesini zayıflatmaktadır. Karşılıklı savaşımın giderek sertleşmesi, yerel yönetimler üzerinden yürütülen otoriter mekanizmalar ile muhalefetin karşı stratejileri arasındaki etkileşimi ortaya koymaktadır.

YAZIN TARAMASI

Türkiye’de yerel yönetimler üzerinden yürütülen siyasal baskı ve otoriterleşme süreçleri son yıllarda akademik yazında giderek artan bir ilgi görmektedir. Bu araştırma hem akademik çalışmaları hem de güncel olay ve haberleri temel alarak belediyeler üzerinden yürütülen otoriter seçim mühendisliğini anlamayı amaçlamaktadır.

Levitsky ve Way (2010), yarışmacı otoriter rejimleri seçimlerin yapıldığı ancak yarışma koşullarının eşit olmadığı sistemler olarak tanımlamaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’de CHP kontrolündeki belediyeler üzerindeki baskılar, belediye başkanlarının iddianamesiz gözaltıları ve bazı parti transferleri somut örnekler olarak değerlendirilebilir. Örneğin, basın kaynaklarına göre (Cumhuriyet, 2025), Aydın Belediye Başkanı üzerinde ciddi baskı kurularak AKP’ye geçmesi istenmiş, geçmediği takdirde belediyedeki çalışmalarının ve özel şirketlerinin hedef alınacağı bildirilmiştir.

Bermeo (2016), kurumsal erozyonu, demokratik sistemlerde kurumların işlevlerinin adım adım zayıflatılması olarak tanımlar. Türkiye’de belediyeler üzerinden uygulanan baskılar, masumiyet karinesinin ihlali ve iddianamesiz tutuklamalar bu erozyonun somut göstergeleridir. Örneğin, bazı belediye başkanlarının basında yer alan haberler ve köşe yazıları (Hürriyet, 2025; Sözcü, 2025) üzerinden gözaltına alındığı, ancak haklarında iddianame hazırlanmadığı rapor edilmiştir.

Yerel yönetimlerin demokratik direnç açısından önemi literatürde vurgulanmaktadır (Finkel, 2013; O’Donnell, 1999). Belediye başkanları ve yerel örgütler, toplumsal seferberlik ve muhalefetin stratejik alanları olarak işlev görmektedir. CHP’nin haftalık mitingleri ve kamuoyu kampanyaları, basında yer alan haberler ve köşe yazıları ile doğrulandığı üzere yerel yönetimler üzerinden yürütülen otoriterleşmeye karşı stratejik bir karşı atılım olarak değerlendirilebilir.

Mevcut yazında Türkiye özelinde belediyeler üzerinden yürütülen otoriter seçim mühendisliği olgusu üzerine kapsamlı ve sistemli çalışmalar sınırlıdır. Bu çalışma hem hukuksal ihlaller hem de muhalefetin karşı atılımlarını içeren örneklerle yazına katkı sunmayı hedeflemektedir.

Gazeteci-yazar Ergün Poyraz’ın kaleme aldığı ve Sarmal Kitabevi tarafından yayımlanan Kırık Topuklu Kirli Kontes (2025) adlı eser, Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu hakkında ileri sürülen çeşitli iddiaları belgeler ve tanık ifadeleri ışığında derinlemesine ele almaktadır. Kitap, belediye yönetimiyle ilgili mali uygulamalardan siyasal ilişkiler ağına kadar uzanan kapsamlı bir inceleme sunmaktadır. Eserde yer alan iddialar, iktidar yanlısı ve muhalif medya organlarında farklı çerçevelerle gündeme getirilmiş ve bu durum, Türkiye’de medya yönlendirmelerinin ve seçici bilgi sunumunun, yerel yönetimler üzerinden yürütülen siyasal mücadelede nasıl kullanıldığını gözler önüne sermektedir. Poyraz’ın çalışması, belediyeler üzerinden yürütülen otoriter seçim mühendisliğinin medya ve kamuoyu algısı boyutuna ilişkin önemli bir kaynak niteliğindedir.

BULGULAR VE ÇÖZÜMLEME

Bu bölümde, Türkiye’de belediyeler ve yargı üzerinden yürütülen otoriter seçim mühendisliği uygulamaları ile muhalefetin karşı stratejileri, güncel olaylar, basın haberleri ve köşe yazıları temelinde çözümlenmektedir. Bulgular, merkezi iktidarın baskı mekanizmaları, hukuksal ihlaller, parti transferleri ve yargı müdahaleleri ile muhalefetin miting ve kamuoyu kampanyaları ekseninde sınıflandırılmıştır.

Merkezi İktidarın Baskı Mekanizmaları ve Belediye Örnekleri

Çözümlenen veriler ve basın kaynaklarına göre (Sözcü TV, 2025; Cumhuriyet, 2025), bazı CHP denetimindeki belediye başkanları üzerinde merkezi iktidar tarafından ciddi baskılar uygulanmaktadır. CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, 13 Ağustos 2025 tarihli Sözcü TV açıklamasında, Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun AK Parti’ye geçmesi yönünde baskı yapıldığını ve reddetmesi durumunda belediye çalışmalarının ve özel şirketlerinin hedef alınacağını ifade etmiştir. Bu açıklama, belediyeler üzerinden yürütülen otoriter seçim mühendisliğinin güncel ve somut bir örneğini sunmaktadır. Günaydın ayrıca, Kandıra Cezaevi’nden İstanbul Adliyesi’ne getirilen tutuklu örneğini de gündeme getirmiştir. Bu örnek, adli süreçlerdeki hak ihlalleri ve adaletin sağlanmasındaki aksaklıkları ortaya koymakta ve hukukun üstünlüğü ilkesine aykırılığa dikkat çekmektedir.

Yargı Bağımsızlığı ve Görev Değişiklikleri

Bulgular, merkezi iktidarın istediği yönde karar üretmeyen yargıçlara karşı uyguladığı müdahaleleri de göstermektedir. Bazı yargıçlar, yargıç güvencesine rağmen görevlerinden alınmakta veya başka yerlere atanarak karar alma süreçlerinden uzaklaştırılmaktadır (Cumhuriyet, 2025; Sözcü, 2025). Bu uygulamalar, Türkiye’de yargı bağımsızlığının kademeli olarak zayıflatıldığını ve adli süreçlerin merkezi iktidar için bir baskı aracı durumuna geldiğini göstermektedir.

Parti Transferleri ve Yandaşlaştırma

Bulgular, belediye başkanlarının ve bazı meclis üyelerinin parti değiştirmeye zorlandığını ortaya koymaktadır. AKP’nin kuruluş yıl dönümü etkinlikleri sırasında bazı belediye başkanlarının katılımının beklendiği haberleri siyasal baskı ve ödül-ceza mekanizmasının somut örnekleri olarak değerlendirilebilir.

Gökhan Zeybek’in Açıklamaları

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Zeybek, 13 Ağustos 2025 tarihinde yaptığı açıklamada, Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu ile ilgili çarpıcı bir bilgiyi kamuoyuna aktarmıştır. Zeybek, Çerçioğlu’nun kendisine “Tutuklanmayı göze alamam” dediğini belirterek, merkezi iktidarın muhalefet belediye başkanları üzerinde kurduğu baskının boyutuna dikkat çekmiştir. Bu ifade, yalnızca siyasal baskının değil, aynı zamanda yargı yoluyla yaratılan caydırıcı etkinin de somut bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Zeybek’in sözleri, belediye başkanlarının karşı karşıya kaldığı kişisel ve kurumsal risklerin yerel yönetimler üzerinden yürütülen otoriter seçim mühendisliğinin önemli bir boyutunu oluşturduğunu ortaya koymaktadır.

Muhalefetin Karşı Atılımları

CHP, haftada iki kez düzenlediği mitingler ve kamuoyu kampanyaları aracılığıyla merkezi iktidara karşı direniş göstermektedir. Bu stratejiler hem yerel örgütlenme kapasitesini korumayı hem de kamuoyunu seferber etmeyi amaçlamaktadır. Günaydın’ın açıklamaları, muhalefetin hem yerel temsilini koruma hem de kamuoyunu bilgilendirme çabalarını somut biçimde belgelemektedir.

Özlem Çerçioğlu’nun AKP’ye Katılımı ve Yansımaları

14 Ağustos 2025 tarihinde Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) katılacağı bilgisi kamuoyuna yansımıştır. Çerçioğlu ile birlikte Aydın’ın Söke, Yenipazar ve Sultanhisar; Gaziantep’in Şehitkamil; Yalova’nın Altınova; Isparta’nın Yalvaç; Aksaray’ın Yeşiltepe ve Kastamonu’nun Bozkurt belediye başkanlarının da AKP’ye katılması beklenmektedir. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Çerçioğlu’nun “yargı süreci” ile tehdit edilerek bu karara zorlandığını iddia etmiştir. Katılım haberinin basında yer almasının ardından, Çerçioğlu’nun sanayici eşi Ercan Çerçioğlu’nun sahibi olduğu ve borsada işlem gören Jantsa şirketinin hisseleri hızla yükselişe geçmiştir. Bu durum, yerel siyasetteki parti değişimlerinin yalnızca siyasal değil, ekonomik sonuçlar da doğurabileceğini ve yerel yönetimlerin siyasal yönelimlerinin piyasa tepkileriyle doğrudan ilişkilendirilebileceğini ortaya koymaktadır.

Çerçioğlu’nun AKP’ye katılmasından sonra da ilginç gelişmeler olmuştur. İller Bankası hemen Aydın BB ile bir finansman protokolü imzalayarak belediyeye 840 milyon lira parasal kaynak aktarmıştır. Daha ilginç gelişmeyi ise Deniz Zeyrek yazmaktadır. Zeyrek, Aydın’da CHP üyelerine istifa etmedikleri takdirde belediyedeki yakınlarının işlerine son verileceğinin söylediğini ve bu tehdit nedeniyle istifalar yaşandığını söylemektedir. Zeyrek şöyle yazmaktadır: “2786 kişi Aydın CHP’den istifa etmiş. Sadece 13 kişi ‘Özlem Hanım’ı destekliyorum, O gittiği için istifa ettim’ görüşünü dile getirmiş. Diğerleri ise baskı gördüklerini dile getirmiş. En çok gelen gerekçe de ‘belediyede çalışan yakınımın işten çıkarılacağını söylediler’ olmuş.” Bu yaklaşım otoriter seçim mühendisliğinin boyutlarını göstermesi açısından çok önemlidir.

Milletvekili Transferleri ve Muhalefetin Bölünmesi

Rejimin muhalefeti bölmeye yönelik hamleleri yalnızca belediye başkanları ile sınırlı kalmamış, milletvekilleri arasındaki geçişler yoluyla da sürdürülmüştür. Yönetim krizi içerisindeki Saray yönetimi, siyasal güç devşirme amacıyla parti transferlerini stratejik bir araç olarak kullanmıştır. Gelecek Partisi kontenjanı kapsamında CHP listesinden seçilen Antalya Milletvekili Prof. Dr. Serap Yazıcı Özbudun ve Ankara Milletvekili Mustafa Nedim Yamalı’nın AKP’ye katılması, bu stratejinin dikkat çeken örneklerinden biridir. Benzer şekilde, İYİ Parti’den seçilmiş milletvekilleri Salim Ensarioğlu, Ünal Karaman, Kürşad Zorlu, Dursun Ataş ve Seyithan İzsiz de AKP’ye geçmiştir. Bu transferlerin ardından, Zorlu, Özbudun, Karaman ve Yamalı’nın AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’na (MKYK) seçilmeleri ayrıca dikkat çekmiştir. Anayasa Hukuk Profesörü Özbudun’un daha önceki rejim karşıtı açıklamaları ile eski İYİ Parti milletvekili Kürşad Zorlu’nun muhalif söylemleri, bu geçişlerin siyasal tutarlılık açısından yoğun tartışmalara yol açmasına neden olmuştur. Öte yandan, Gelecek Partisi’nden istifa eden Konya Milletvekili Hasan Ekici de TBMM Grup Toplantısı’nda AKP’ye katılmış ve rozetini Cumhurbaşkanı Erdoğan takmıştır. Bu törende Erdoğan’ın AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin’e “Hangi partiden geldi?” sorusunu yöneltmesi siyasal transferlerin kurumsal hafızadan çok yararcı güç arayışları çerçevesinde yürütüldüğünü göstermesi bakımından dikkat çekicidir.

Kuramsal Çerçeve ile İlişkilendirme

Yarışmacı Otoriterlik: Merkezi iktidarın baskı, yandaşlaştırma ve medyanın yönlendirme uygulamaları, Levitsky & Way (2010) tanımıyla uyumludur. Seçimler yapılmakla birlikte yarışma koşulları eşit değildir.

Kurumsal Erozyon: Masumiyet karinesi ihlalleri, iddianamesiz tutuklamalar, yargı müdahaleleri ve hukuksal süreçlerin siyasal araç olarak kullanılması Bermeo (2016) çerçevesinde kurumsal erozyon sürecini doğrulamaktadır.

Yerel Yönetimlerin Stratejik Rolü: Belediyeler, sadece hizmet üretim birimleri değil, siyasal yarışmanın merkezi sahneleri olarak öne çıkmaktadır. Karşılıklı baskı ve direniş, yerel yönetimler ve yargı üzerinden yürütülen otoriter mekanizmalar ile muhalefetin stratejik atılımları arasındaki dinamik etkileşimi göstermektedir.

Bulgular, Türkiye’de belediyeler ve yargı üzerinden yürütülen otoriter seçim mühendisliğinin çok boyutlu olduğunu ortaya koymaktadır. Merkezi iktidar, hukuksal ve yönetsel baskı araçlarını kullanarak muhalefeti zayıflatmakta ve muhalefet ise mitingler ve kamuoyu kampanyaları ile bu baskılara karşılık vermektedir. Bu karşılıklı savaşım, demokratik süreçler ve hukukun üstünlüğü açısından ciddi riskler barındırmakta ve Türkiye’deki yarışmacı otoriterlik ile kurumsal erozyon sürecinin somut örneklerini teşkil etmektedir.

OTORİTE SEÇİM MÜHENDİSLİĞİNİN TİPOLOJİSİ

Araştırmanın bulguları, merkezi iktidarın muhalefeti etkisizleştirmek ve seçim süreçlerinde üstünlük sağlamak amacıyla yürüttüğü otoriter seçim mühendisliği stratejilerinin çok boyutlu bir yapı sergilediğini ortaya koymaktadır. Elde edilen veriler ışığında bu stratejiler aşağıdaki tipoloji çerçevesinde sınıflandırılabilir:

Yerel Yönetimler Üzerinden Baskı ve Transfer Stratejileri

İktidar, muhalefet belediye başkanları üzerinde yargı süreçleri, mali denetimler ve kişisel alanlara yönelik tehditler yoluyla baskı kurmakta ve bu baskılar belediye başkanlarının parti değiştirmesi yönünde kullanılmaktadır. Özlem Çerçioğlu’nun “Tutuklanmayı göze alamam” ifadesi, bu stratejinin çarpıcı bir örneğidir. 2025 yılında Aydın, Söke, Yenipazar, Sultanhisar, Şehitkamil, Altınova, Yalvaç, Yeşiltepe ve Bozkurt belediye başkanlarının AKP’ye katılması yerel yönetimler üzerinden gerçekleştirilen geniş ölçekli siyasi transferlerin boyutunu göstermektedir. Ayrıca, “Kırık Topuklu Kirli Kontes” gibi yayınlar belediye başkanlarını hedef alan medya operasyonlarının algı yönetiminde önemli bir araç olarak kullanıldığını ortaya koymaktadır.

Milletvekili Transferleri ve Meclis Dengelerinin Değiştirilmesi

Muhalif blokların zayıflatılması amacıyla milletvekilleri iktidar partisine transfer edilmekte ve böylece hem TBMM aritmetiği değişmekte hem de muhalefet partilerinin kurumsal kapasitesi zayıflatılmaktadır. Serap Yazıcı Özbudun, Mustafa Nedim Yamalı, Salim Ensarioğlu, Ünal Karaman, Kürşad Zorlu, Dursun Ataş, Seyithan İzsiz ve Hasan Ekici’nin AKP’ye geçmesi bu bağlamda dikkat çekicidir. Transfer edilen bazı milletvekillerinin AKP MKYK’sına atanması parti içi kadrolaşma stratejilerinin de bu sürecin parçası olduğunu göstermektedir.

Yargı ve Hukuk Yoluyla Siyasal Mühendislik

İktidar, istemediği siyasi figürleri yargı süreçleriyle baskı altına almakta, iddianamesiz tutuklamalar ve yargıçların görev yerlerinin değiştirilmesi gibi uygulamalarla yargı bağımsızlığını zayıflatmaktadır. Bu durum, hem muhalif aktörlerin siyasal etkinliklerini sınırlandırmakta hem de kamuoyunda caydırıcı bir etki yaratmaktadır.

Ekonomik ve Mali Araçların Kullanımı

Belediyelere yönelik mali teftişler, bütçe kısıtlamaları ve kaynak kesintileri, muhalefetin yerel düzeydeki hizmet kapasitesini zayıflatmaktadır. Ayrıca, parti değişiklikleri sonrası ortaya çıkan ekonomik yararlar dikkat çekmektedir. Nitekim, Özlem Çerçioğlu’nun AKP’ye katılacağına ilişkin haberlerin ardından eşi Ercan Çerçioğlu’nun sahibi olduğu Jantsa hisselerinin yükselişe geçmesi yerel siyasetteki yönelimlerin piyasa tepkileriyle doğrudan ilişkilendirilebileceğini göstermektedir.

Medya ve Algı Yönetimi

Muhalif aktörleri hedef alan karalama kampanyaları, kitaplar ve özel dosyalar aracılığıyla yürütülmekte ve iktidar yanlısı medya organları bu gelişmeleri başarı hikayesi olarak çerçevelendirmektedir. Böylece hem transferler meşrulaştırılmakta hem de muhalefet nezdinde güven erozyonu yaratılmaktadır.

Toplumsal Seferberlik ve Psikolojik Baskı

Yerel ve ulusal mitinglerde muhalefet figürlerinin doğrudan hedef alınması, özel yaşamın gündeme taşınması ve tutuklanma olasılığının sürekli vurgulanması, muhalif aktörlerin karar alma süreçlerini etkilemektedir. Bu tür uygulamalar, siyasi caydırıcılığı artıran psikolojik baskı unsurları olarak işlev görmektedir.

Bu tipoloji, Levitsky ve Way (2010)’in “yarışmacı otoriterlik” tanımı ile örtüşmektedir. Zira seçimler yapılmakta ancak yarışma koşulları eşitlikten uzaklaşmaktadır. Aynı zamanda, Bermeo (2016)’nun “kurumsal erozyon” kavramı çerçevesinde, yargı bağımsızlığının, belediye özerkliğinin ve Meclis’in işlevlerinin adım adım zayıflatıldığı görülmektedir. Dolayısıyla, Türkiye’deki güncel gelişmeler otoriter seçim mühendisliğinin hem kurumsal hem de psikolojik boyutlarının iç içe geçtiğini ortaya koymaktadır.

ÖZGÜR ÖZEL’İN AÇIKLAMALARINA DAYALI OLARAK MURAT KAPKİ OLAYININ İÇERİK ÇÖZÜMLEMESİ

14 Ağustos 2025 tarihinde CHP Genel Başkanı Özgür Özel tarafından açıklanan ve iş insanı Murat Kapki’nin deneyimlerini içeren iki temel belge içerikleri açısından çözümlenmiştir. İlk belge, Özel’in basın toplantısında aktardığı Murat Kapki-Mücahit Birinci görüşmesini ve Birinci tarafından Kapki’ye sunulan yaklaşık 1,5 sayfalık ifade metnini kapsamaktadır. İkinci belge ise Kapki’nin söz konusu önerinin reddedilmesinin ardından hazırladığı yaklaşık 4 sayfalık şikayet dilekçesidir. Her iki belge, Türkiye’de siyasi aktörler arası güç ilişkileri, hukuksal süreçler ve etik dışı müdahale savları bağlamında değerlendirilmiştir.

Kodlama ve Tematik Çözümleme

İçerik çözümlemesi yöntemi kapsamında belgelerdeki ana aktörler, eylemler ve temalar belirlenmiştir. Kodlama birimleri aşağıdaki tabloda özetlenmiştir:

Kodlama Birimi

Açıklama

Aktörler

Murat Kapki, Mücahit Birinci, Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu, Murat Ongun, Fatih Keleş

Eylemler

İfade imzalatma önerisi, baskı ve tehdit, para talebi, reddetme, hukuksal başvuru

Temalar

Yolsuzluk savları, siyasal yönlendirme, etik ihlaller, demokratik süreçler

 

Tematik Kodlama ve Karşılaştırmalı Çözümleme

Belgelere ilişkin tematik kodlama aşağıdaki gibi özetlenebilir:

Tema

Belge 1: Özel Açıklaması

Belge 2: Kapki Dilekçesi

Baskı ve tehdit

Mücahit Birinci’nin 1,5 sayfalık ifade sunması ve 2 milyon dolar önermesi

Kapki’nin reddettiği ve Birinci’nin ısrarcı tavrı ayrıntılı olarak anlatılıyor

Reddetme ve hukuksal başvuru

Kapki’nin ifade imzalamayı reddettiği özetleniyor

Kapki’nin 4 sayfalık dilekçesiyle reddetme ve şikayet süreçleri ayrıntılı biçimde kaydedilmiş

Siyasal bağlantılar

İddialarda CHP aktörleri ve İmamoğlu’nun ismi geçiyor

Kapki dilekçesinde aktörlerin isimleri ve sürece ilişkin ifadeleri ayrıntılandırılıyor.

 

İçerik Çözümlemesi Bulguları

Örtüşme ve Farklılıklar: Özel’in açıklaması olayın genel çerçevesini verirken, Kapki’nin dilekçesi sürecin ayrıntılı ve hukuki boyutunu ortaya koymaktadır. Bazı savlar her iki belgede de geçerken, bazı ayrıntılar yalnızca dilekçede yer almaktadır.

Frekans ve Odak Noktası: Belgeler, sürecin merkezinde Mücahit Birinci ve Kapki arasındaki etkileşimin yoğunlaştığını göstermektedir. Özel’in açıklamasında daha çok olayın siyasal boyutu ve medyaya yansıması vurgulanmaktadır.

Bağlamsal Çözümleme: Belgeler, Türkiye’de siyasi aktörler arası gerilimler, kayyım atamaları ve hukuksal müdahale savlarının somut örneklerini sunmaktadır.

Kapki dilekçesi, demokratik süreçler ve hukukun üstünlüğü açısından kritik bir veri kaynağıdır. Sonuç olarak, bu içerik çözümlemesi, Kapki olayının hukuksal ve siyasal boyutlarını sistemli bir şekilde değerlendirmeye olanak sağlamaktadır. Belgeler, demokratik süreçler, hukukun üstünlüğü ve siyasal etik açısından önemli olup, makalede otoriterleşme ve siyasal müdahale olgularını tartışmak için somut bir veri kaynağı oluşturmaktadır. Özellikle tematik kodlama ve karşılaştırmalı çözümleme olayın merkezindeki aktörleri ve süreçleri akademik bir bakışla ortaya koymaktadır.

Murat Kapki Olayı: Aktörler ve İddiaların Görselleştirilmiş Özeti

1. Aktörler ve Rolleri

Aktör

Rolü / Eylemi

Murat Kapki

Hedeflenen kişi; Mücahit Birinci’nin teklifini reddetmiş, şikayet dilekçesi hazırlamış

Mücahit Birinci

Öneri sahibi; Kapki’ye 1,5 sayfalık ifade sunmuş, baskı ve para önerisi yapmış

Özgür Özel

CHP Genel Başkanı; olayı kamuoyuna açıklamış, siyasal boyutu vurgulamış

Ekrem İmamoğlu

Savlarda adı geçen; savlanan siyasal bağlamda rolü belirtilmiş

Murat Ongun

Savlarda adı geçen; ihaleler ve fon kullanımı ile ilişkili savlar

Fatih Keleş

Savlarda adı geçen; Roma gezisi ve gazetecilerle ilgili savlar

 

2. Eylemler ve Temalar

Tema / Kod

Örnek Eylem / İddia

Belge Kaynağı

Baskı ve Tehdit

1,5 sayfalık ifade imzalatma ve 2 milyon dolar önerisi

Özel açıklaması / Kapki dilekçesi

Reddetme

Kapki’nin öneriyi reddetmesi, dilekçede ayrıntılı anlatımı

Kapki dilekçesi

Hukuksal Başvuru

Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayet dilekçesi sunulması

Kapki dilekçesi

Siyasal Bağlantılar

İmamoğlu, Ongun, Keleş ile ilgili savlar

Özel açıklaması / Kapki dilekçesi

Etik İhlaller

İfade metninin iftira niteliğinde hazırlanması, maddi öneri sunulması

Kapki dilekçesi

 

Murat Kapki Olayının Hukuksal ve Siyasal Boyutları

Tematik karşılaştırma sonucunda, Özel’in açıklaması olayın genel çerçevesini sunarken, Kapki’nin dilekçesi sürecin ayrıntılarını ve hukuksal boyutunu daha kapsamlı biçimde ortaya koymaktadır. Her iki belgede örtüşen savlar bulunmakla birlikte dilekçede yalnızca orada yer alan yeni bilgiler de mevcuttur. Özellikle Mücahit Birinci’nin Kapki’ye 1,5 sayfalık ifade imzalatma girişimi ve 2 milyon dolar önerisi her iki belgede de vurgulanırken Kapki’nin reddetme süreci ve hukuksal başvurunun ayrıntıları yalnızca dilekçede kayıt altına alınmıştır.

Bulgular, sürecin merkezinde Kapki ile Birinci arasındaki etkileşimin yer aldığını ve bunun siyasal bağlantılar üzerinden genişlediğini göstermektedir. Olay, Türkiye’de siyasal müdahale ve otoriter seçim mühendisliği tartışmalarına somut bir örnek oluşturmakta ve kayyım atamaları, medya üzerinden yürütülen yönlendirmeler ve yargı süreçlerine yönelik ileri sürülen yargıya müdahale savları açısından önem arz etmektedir.

Hukuksal ve Siyasal Yozlaşma ile Yarışmacı Otoriterliğin Boyutları

Hukuksal Yozlaşma ve Yargının Araçsallaşması: Belgelerde öne çıkan savlar yargı süreçlerinin bağımsız ve tarafsız işleyişinin zedelendiğine işaret etmektedir. Mücahit Birinci’nin, Murat Kapki’ye iftira niteliği taşıyan bir ifade metnini imzalatma girişimi ve bunun karşılığında maddi bir öneri sunması, yargının delil üretim sürecine doğrudan meşru olmayan müdahale anlamına gelmektedir. Bu durum, hukukun temel işlevinin, gerçeği ortaya çıkarma ve adaleti sağlama, yerini, siyasal hedefler doğrultusunda yönlendirme mekanizmalarına bıraktığını göstermektedir. Yargı, bu çerçevede iktidarın siyasal rakiplerini zayıflatma ve saygınlığını azaltma aracı durumuna gelmektedir.

Siyasal Yozlaşma ve Etik Çöküş: Olayın içeriği, siyasal iktidar çevrelerinin etik normları bilinçli biçimde aşındırdığını ortaya koymaktadır. Maddi teşvik, tehdit ve baskının bir arada kullanıldığı savları, siyasal alanın çıkar ilişkilerine dayalı yozlaşma döngüsü içinde işlediğini göstermektedir. Bu bağlamda, olay yalnızca bir bireye yönelik değil aynı zamanda kamu kaynaklarının, bürokratik yetkilerin ve siyasal gücün partizan amaçlarla kötüye kullanılmasına işaret etmektedir.

Yarışmacı Otoriterlikte Yeni Aşama: Yönlendirici Seçim Mühendisliği

Kapki olayı, yarışmacı otoriter rejimlerde sıklıkla görülen, seçimlerin “yarışmacı” görünümünü korurken gerçekte iktidarın lehine yapılandırılması sürecinin tipik bir yansımasıdır. Burada amaç, yargı süreçleri ve medya üzerinden muhalefet aktörlerini zayıflatmak, kamuoyunda güven erozyonu yaratmak ve seçim ortamını iktidar lehine şekillendirmektir.

Bu durum, Levitsky ve Way’in tanımladığı “yarışmacı otoriterlik” modelinde olduğu gibi, biçimsel demokratik kurumların mevcut olduğu, ancak bu kurumların iktidar tarafından asimetri yaratacak şekilde sistemli olarak ihlal edildiği bir tabloyu işaret etmektedir. Kapki olayındaki iftira metni girişimi, iktidarın yargı ve medya alanını birer seçim mühendisliği aracına dönüştürdüğünü göstermektedir.

Demokratik Gerilemenin Göstergesi: Olayın tematik çözümlemesi, hukukun üstünlüğü ilkesinin ihlali, siyasal etik normlarının çöküşü ve devlet kurumlarının partizanlaşmasının birleşerek demokratik ölçünleri ciddi biçimde aşındırdığını ortaya koymaktadır. Bu tablo, yarışmanın adil olmadığı, fakat tümüyle ortadan kalkmadığı hibrit rejim tipinin otoriterliğe daha da kaydığının kanıtıdır. Dolayısıyla, Murat Kapki OLAYI yalnızca bir adli dosya değil otoriterleşme yazınında seçim yarışmasının nasıl sistemli biçimde çarpıtıldığına İLİŞKİN somut bir alan örneği olarak değerlendirilmelidir.

Sonuç olarak, Murat Kapki olayı hem demokratik süreçler hem de hukukun üstünlüğü açısından kritik bir olgu niteliği taşımaktadır. İçerik çözümlemesi, olayın yalnızca bireysel bir mağdurluk değil, aynı zamanda Türkiye’deki siyasal yozlaşma, yargı bağımsızlığı erozyonu ve etik dışı siyasal uygulamalar bağlamında değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

GENEL DEĞERLENDİRME, SONUÇLAR VE TARTIŞMA

Bu araştırma, Türkiye’de belediyeler ve yargı üzerinden yürütülen otoriter seçim mühendisliği uygulamalarını güncel olaylar ve basın kaynakları ışığında incelemiştir. Bulgular, merkezi iktidarın hem yerel yönetimlerde hem de adli süreçlerde muhalefeti zayıflatmak için hukuksal, yönetsel ve ekonomik baskı araçlarını sistemli biçimde kullandığını göstermektedir.

Merkezi İktidarın Baskı Mekanizmaları: Gökhan Günaydın ve Gökhan Zeybek’in açıklamaları ile basında yer alan haberler, belediye başkanları üzerinde uygulanan baskıların somut örneklerini sunmaktadır. CHP denetimindeki belediye başkanlarının bazıları yargı süreçleri ile tehdit edilerek AKP’ye geçmeye zorlanmış ve reddedenler ise hem belediye etkinlikleri hem de özel ticari girişimleri üzerinden hedef alınmıştır. 2025 yılı Ağustos ayında Aydın Büyükşehir Belediyesi ile birlikte sekiz belediye başkanının AKP’ye katılması bu stratejinin en kapsamlı örneklerinden birini oluşturmuştur.

Hukuksal İhlaller ve Yargı Müdahaleleri: Masumiyet karinesi ihlalleri, iddianamesiz tutuklamalar ve iktidar talebine uymayan yargıçların görevden alınması veya yer değiştirmesi yargı bağımsızlığının kademeli olarak zayıflatıldığını ortaya koymaktadır. Bu durum, Bermeo’nun (2016) kurumsal erozyon kavramı ile örtüşmekte ve hukukun üstünlüğünün seçim mühendisliği sürecinde aşamalı olarak ortadan kalktığını göstermektedir. Murat Kapki örnek olayı hukuksal yozlaşmayı ve yarışmacı otoriterliğin ulaşmış olduğu boyutları açıklıkla ve somut olarak ortaya koymaktadır.

Milletvekili Transferleri ve Meclis Dengelerinin Değiştirilmesi: Araştırma dönemi, muhalefet milletvekillerinin iktidar partisine transfer edilmesiyle Meclis aritmetiğinin değiştirilmesine sahne olmuştur. Serap Yazıcı Özbudun, Mustafa Nedim Yamalı, Kürşad Zorlu, Ünal Karaman, Salim Ensarioğlu, Dursun Ataş, Seyithan İzsiz ve Hasan Ekici’nin AKP’ye katılması, yalnızca muhalefetin sayısal gücünü değil, aynı zamanda siyasal meşruluğunu da zayıflatmıştır. Transfer edilen bazı vekillerin doğrudan AKP MKYK’sına atanması kadrolaşma stratejisinin bu sürecin ayrılmaz bir parçası olduğunu göstermektedir.

Ekonomik Çıkar İlişkileri ve Siyasal Yozlaşma: Otoriter seçim mühendisliğinin yalnızca siyasal değil, ekonomik boyutu da bulunmaktadır. Özlem Çerçioğlu’nun AKP’ye katılacağına yönelik haberlerin ardından eşi Ercan Çerçioğlu’nun sahibi olduğu Jantsa hisselerinin borsada hızlı bir yükseliş göstermesi siyasal kararlar ile ekonomik çıkarlar arasındaki ilişkiye dikkat çekmektedir. Bu durum, kamu görevlerinin ve siyasal yönelimlerin kişisel/özel ekonomik çıkarlarla iç içe geçtiği bir siyasal yozlaşma biçimini ortaya koymaktadır.

Medya ve Algı Yönetimi: İktidar yanlısı medya organları ve belirli yazarlar, muhalefet figürlerine yönelik hedefli kampanyalar yürütmekte ve belediye başkanlarını karalayan kitaplar (Kırık Topuklu Kirli Kontes vb.) ve haber dosyaları aracılığıyla kamuoyu algısı yönlendirilmektedir. Bu kampanyalar, transferlerin meşrulaştırılması ve muhalefetin güvenilirliğinin aşındırılması amacını taşımaktadır.

Demokratik Gerileme (Democratic Backsliding): Bulgular, Türkiye’de yarışmacı otoriterlik (Levitsky & Way, 2010) ile birlikte demokratik gerileme sürecinin derinleştiğini göstermektedir. Serbest ve adil seçim ilkesi, eşit rekabet koşullarının ortadan kaldırılması, kuvvetler ayrılığı ilkesi, yargı bağımsızlığının zayıflatılması, siyasal temsil ilkesi ise muhalefet partilerinden yapılan sistemli transferlerle aşındırılmaktadır. Bu süreç, demokratik kurumların içinin boşaltıldığı, seçimlerin yalnızca biçimsel olarak sürdürüldüğü ve içerikte ise giderek otoriterleşen bir yapının kurumsallaştığını ortaya koymaktadır.

Araştırmanın sonuçları, Türkiye’de belediyeler, yargı ve parlamenter temsil üzerinden yürütülen otoriter seçim mühendisliğinin çok boyutlu bir strateji olduğunu belgelemektedir. Merkezi iktidar, siyasal baskı, ekonomik teşvik, hukuksal müdahale ve medya yönlendirmesi gibi araçları eş güdümlü biçimde kullanarak muhalefeti zayıflatmakta ve muhalefet ise mitingler, kamuoyu kampanyaları ve yerel örgütlenme çabalarıyla bu sürece karşı koymaya çalışmaktadır. Ancak güç asimetrisi iktidar lehine derinleşmekte ve bu durum demokratik direnç kapasitesini sınırlamakta ve demokratik gerileme ile siyasal yozlaşmayı kurumsallaştırmaktadır.

SON SÖZ VE NORMATİF ÖNERİLER

Türkiye’de belediyeler, yargı ve parlamenter temsil üzerinden yürütülen otoriter seçim mühendisliği, yalnızca kısa vadeli siyasal kazançlar üretmekle kalmamakta aynı zamanda demokratik normların, hukukun üstünlüğünün ve siyasal etik ölçünlerinin aşındığı bir süreci kurumsallaştırmaktadır. Bu sürecin durdurulabilmesi için yargı bağımsızlığının yeniden oluşturulması, yerel yönetimlerin bütçe ve personel uygulamalarında yönetimin keyfi müdahalelerinden arındırılması, seçilmiş temsilcilerin parti değiştirmeleri durumun da seçmen iradesinin korunması amacıyla yeniden seçime gitme zorunluluğunun (geri çağırma, re-call) getirilmesi ve siyasal finansmanda saydamlığının sağlanması büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, kamu görevi yürüten kişilerin kendileri veya yakınlarının ticari etkinliklerden doğabilecek çıkar çatışmalarının engellenmesi, medya alanında çoğulculuğun güvence altına alınması ve basın üzerindeki siyasal ve ekonomik baskıların kaldırılması, demokratik yarışmanın temel koşullarını güçlendirecektir. Bununla birlikte, demokratik kültürün toplumsal düzeyde güçlendirilmesi yalnızca seçim dönemlerine sıkışmayan sürekli bir yurttaş katılımı ve farkındalık anlayışının yerleşmesini sağlayacaktır. Aksi durumda demokratik kurumların biçimsel varlığı korunuyor gibi görünse de içerik ve işlev açısından demokratik gerileme ve siyasal yozlaşma derinleşmeye devam edecektir.



KAYNAKÇA

Bermeo, N. (2016). On Democratic Backsliding. Journal of Democracy, 27(1), 5–19.

Birgün. (2025, 14 Ağustos). Milletvekili transferleri ile muhalefeti bölme stratejisi. https://www.birgun.net

CHP.org.tr. (2025, 13 Ağustos). CHP Milletvekilleri Adalet Bakanlığı’na Yürüdü: Gökhan Günaydın, Tutuklu Belediye Başkanlarımız Aramızda. https://chp.org.tr/haberler/chp-milletvekilleri-adalet-bakanligina-yurudu-gokhan-gunaydin-tutuklu-belediye-baskanlarimiz-aramizda

Cumhuriyet. (2025, 14 Ağustos). Özlem Çerçioğlu ve 8 belediye başkanı AKP’ye katılıyor. https://www.cumhuriyet.com.tr

Cumhuriyet. (2025, Ağustos). Belediyelerde Baskı ve Parti Transferleri Üzerine Haberler. https://www.cumhuriyet.com.tr

Finkel, S. E. (2013). Local Politics and Democratic Resistance. Comparative Political Studies, 46(5), 521–550.

Hürriyet. (2025, Ağustos). Yerel Yönetimler ve Merkezi İktidar Baskıları. https://www.hurriyet.com.tr

Levitsky, S., & Way, L. A. (2010). Competitive Authoritarianism: Hybrid Regimes after the Cold War. Cambridge University Press.

O’Donnell, G. (1999). Horizontal Accountability in New Democracies. Journal of Democracy, 10(2), 112–126.

Poyraz, E. (2025). Kırık Topuklu Kirli Kontes. İstanbul. Sarmal Kitabevi.

Sözcü TV. (2025, 13 Ağustos). Gökhan Günaydın Sözcü TV’de Açıklamalarda Bulundu. https://www.sozcu.com.tr

Sözcü. (2025, 13 Ağustos). Gökhan Zeybek’ten Özlem Çerçioğlu açıklaması: “Tutuklanmayı göze alamam dedi”. https://www.sozcu.com.tr

Sözcü. (2025, Ağustos). Yerel Seçim Stratejileri ve Belediye Başkanlarına Baskılar. https://www.sozcu.com.tr

Zeyrek, Deniz. (2025). Başkan Devşirme Görev Gücü! https://www.nefes.com.tr/yazarlar/deniz-zeyrek/baskan-devsirme-gorev-gucu-56484

 


 

EK 1:


TUTUKLU CHP BELEDİYE BAŞKANLARI

Sıra

Belediye Başkanı

Belediye/Bölge

Parti

Tutuklanma Tarihi

1

Zeydan Karalar

Adana Büyükşehir

CHP

8 Temmuz 2025

2

Kadir Aydar

Adana/Ceyhan

CHP

5 Haziran 2025

3

Oya Tekin

Adana/Seyhan

CHP

5 Haziran 2025

4

Muhittin Böcek

Antalya Büyükşehir

CHP

5 Temmuz 2025

5

Niyazi Nefi Kara

Antalya/Manavgat

CHP

5 Temmuz 2025

6

Ekrem İmamoğlu

İstanbul Büyükşehir

CHP

23 Mart 2025

7

Utku Caner Çaykara

İstanbul/Avcılar

CHP

5 Haziran 2025

8

Hasan Mutlu

İstanbul/Bayrampaşa

CHP

16 Eylül 2025

9

Rıza Akpolat

İstanbul/Beşiktaş

CHP

13 Ocak 2025

10

Alaattin Köseler

İstanbul/Beykoz

CHP

3 Mart 2025

11

Mehmet Murat Çalık

İstanbul/Beylikdüzü

CHP

23 Mart 2025

12

İnan Güney

İstanbul/Beyoğlu

CHP

18 Ağustos 2025

13

Hasan Akgün

İstanbul/Büyükçekmece

CHP

5 Haziran 2025

14

Ahmet Özer

İstanbul/Esenyurt

CHP

30 Ekim 2024

15

Hakan Bahçetepe

İstanbul/Gaziosmanpaşa

CHP

5 Haziran 2025

16

Özgür Kabadayı

İstanbul/Şile

CHP

14 Temmuz 2025

17

Resul Emrah Şahan

İstanbul/Şişli

CHP

23 Mart 2025

Hiç yorum yok: