Belediyeler Üzerinden Yürütülen
Otoriter Seçim Mühendisliği
Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış
Öz
Bu makale, Türkiye’de belediyeler ve yargı üzerinden
yürütülen otoriter seçim mühendisliği uygulamalarını güncel olaylar ve basın
kaynakları ışığında incelemektedir. Araştırma, merkezi iktidarın belediye
başkanları üzerindeki baskı mekanizmaları, yargı müdahaleleri ve hukuksal
ihlallerle muhalefetin karşı stratejilerini çözümlemektedir. Bulgular,
yarışmacı otoriterlik ve kurumsal erozyon kavramları çerçevesinde ele alınmakta
ve Türkiye’deki demokratik süreçler üzerindeki etkileri tartışılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Türkiye, belediye yönetimi,
yarışmacı otoriterlik, kurumsal erozyon, yargı bağımsızlığı, seçim mühendisliği
Abstract
This
article examines the authoritarian electoral engineering practices in Turkiye
through municipalities and the judiciary, based on recent events and media
sources. The study analyzes the central government’s pressure mechanisms on
mayors, judicial interventions, and legal violations, as well as the
opposition’s counter-strategies. Findings are discussed within the frameworks
of competitive authoritarianism and institutional erosion, highlighting their
implications for democratic processes in Turkiye.
Keywords: Turkiye, municipal governance,
competitive authoritarianism, institutional erosion, judicial independence,
electoral engineering
GİRİŞ
Türkiye’de
son yıllarda siyasal yarışma yalnızca ulusal düzeyde değil, yerel yönetimler
üzerinden de yoğun bir şekilde yürütülmektedir. Özellikle 2023-2025 döneminde,
merkezi iktidarın Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde belediyeler üzerindeki
etkisini artırma stratejileri, dikkat çekici bir biçimde gözlemlenmektedir. Bu
süreç, klasik demokratik yarışmanın ötesinde, hukuksal ve mali baskı
mekanizmalarının, parti transferlerinin ve medya yönlendirmelerinin bir araya
gelerek uygulandığı bir “seçim mühendisliği” uygulamasını ortaya koymaktadır.
Büyükşehirler
özelinde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Ankara Büyükşehir Belediyesi,
CHP’nin denetiminde olması nedeniyle merkezi iktidar açısından stratejik öneme
sahiptir. Bu belediyeler, yalnızca şehir yönetimi ve hizmet üretimi açısından
değil aynı zamanda siyasal mesaj ve kamuoyu algısını şekillendirme bakımından
da kritik birer odak noktasıdır. Benzer şekilde, Aydın, İzmir ve Adana gibi
diğer büyükşehir belediyeleri ve bazı ilçeler CHP’nin yerel güç ağını temsil
etmekte ve dolayısıyla merkezi iktidar için hedef belediyeler olarak
görülmektedir.
Yerel
yönetimlerin siyasette kaldıraç olarak kullanılması yalnızca belediye
başkanları ve meclis üyeleri üzerinden güç aktarımı sağlamakla kalmayıp aynı
zamanda seçmen algısını da biçimlendirmektedir. Bu süreçte, bazı belediye
başkanları ve yöneticiler tutuklanmakta, haklarında iddianame dahi
hazırlanmamışken gözaltına alınmakta, masumiyet karinesi ihlal edilmekte ve bu
tutuklamalar cezaya dönüştürülmektedir. Bu durum, hukukun üstünlüğü ve temel
demokratik ilkeler açısından ciddi bir erozyon göstermektedir.
Buna
karşılık, CHP haftada iki kez düzenlediği mitingler ve kamuoyu kampanyaları
aracılığıyla merkezi iktidarı hedef almakta, toplumsal seferberlik
oluşturmaktadır. Karşılıklı savaşım, giderek daha sert bir nitelik almakta ve
yerel yönetimler üzerinden uygulanan baskı mekanizmaları ile muhalefetin
stratejik karşı atılımları arasında sürekli bir gerginlik döngüsü
yaratmaktadır. Bu bağlamda, belediyeler yalnızca yönetim birimleri değil
Türkiye’de siyasal yarışmanın ve demokratik direnç ile otoriterleşme çatışmasının
merkez sahneleri durumuna gelmiştir.
Belediyelerin
iktidar yanlısı yönetilmesi, kaynak dağılımı ve hizmet üretimi üzerinde
doğrudan etki yaratarak muhalefetin yerel örgütlenme kapasitesini
zayıflatmaktadır. Bu durum, yarışmacı otoriterlik ve kurumsal erozyon kuramları
çerçevesinde incelenebilir. Levitsky ve Way’in (2010) tanımladığı gibi,
seçimler yapılmakla birlikte yarışma koşullarının eşit olmadığı bir sistem
ortaya çıkmaktadır.
Bu makalede,
Türkiye’de belediyeler üzerinden yürütülen seçim mühendisliği stratejileri,
baskı mekanizmaları ve muhalefetin karşı atılımları ve olası sonuçları ele
alınacaktır. Öncelikle merkezi iktidarın yerel yönetimler üzerindeki baskı ve
yönlendirme yöntemleri çözümlenecek ve ardından bu uygulamaların demokratik
süreç üzerindeki etkileri tartışılacaktır. Makale, yerel yönetimlerin siyasal
stratejilerdeki rolünü otoriterleşme süreçleri bağlamında değerlendirmeyi
amaçlamaktadır.
ARAŞTIRMANIN
AMAÇ VE HEDEFLERİ
Bu
araştırmanın temel amacı, Türkiye’de belediyeler üzerinden yürütülen siyasal
baskı ve otoriterleşme uygulamalarını sistemli olarak incelemek ve bu
uygulamaların demokratik süreçler üzerindeki etkilerini ortaya koymaktır.
Çalışma, özellikle 2023-2025 döneminde merkezi iktidar ile muhalefet arasında
yerel yönetimler üzerinden yaşanan güç mücadelesini odak noktası olarak almaktadır.
Araştırmanın başlıca hedefleri şunlardır:
Merkezi iktidarın yerel yönetimler üzerindeki baskı ve
yönlendirme stratejilerini çözümlemek.
Belediye başkanları ve meclis üyelerine uygulanan mali, hukuksal
ve yönetsel baskı mekanizmalarını belirlemek.
Partiler arası transfer ve yandaşlaştırma uygulamalarını
incelemek.
Muhalefetin karşı stratejilerini ve tepki mekanizmalarını
değerlendirmek.
Haftalık mitingler, kamuoyu kampanyaları ve toplumsal seferberlik
araçlarının etkinliğini çözümlemek.
Karşılıklı siyasal savaşımın yerel yönetimler üzerindeki
etkilerini incelemek.
Otoriterleşme süreci ile demokratik direnç arasındaki
ilişkiyi ortaya koymak.
Hukukun üstünlüğü, masumiyet karinesi ve temel demokratik
hakların ihlal boyutlarını değerlendirmek.
Yarışmacı otoriterlik ve kurumsal erozyon kuramlarını Türkiye
özelinde uygulamak.
Yerel yönetimlerin siyasal stratejilerdeki rolünü açıklığa
kavuşturmak.
Belediyelerin seçim mühendisliği bağlamındaki işlevini sistemli
olarak ortaya koymak.
Türkiye’de demokratik süreçler ile otoriterleşme arasındaki
etkileşimi yazına katkı sağlayacak biçimde sunmak.
Bu amaç ve
hedefler doğrultusunda, çalışma hem akademik hem de siyasa çözümlemesi bakış
açısından yerel yönetimler üzerinden yürütülen siyasal mühendislik süreçlerini
bütüncül bir şekilde değerlendirmeyi hedeflemektedir.
ARAŞTIRMA
SORULARI
Bu çalışma,
Türkiye’de belediyeler üzerinden yürütülen otoriter seçim mühendisliği ve
karşıt stratejileri incelemeyi amaçladığı için aşağıdaki araştırma sorularına
odaklanmaktadır:
Merkezi iktidarın yerel yönetimler üzerinde uyguladığı baskı
ve yönlendirme stratejileri nelerdir?
Belediye başkanları ve meclis üyelerine yönelik hukuksal,
mali ve yönetsel müdahaleler hangi biçimlerde gerçekleşmektedir?
Partiler arası geçişler ve yandaşlaştırma stratejileri nasıl
işletilmektedir?
Muhalefet, özellikle CHP, bu baskı ve yönlendirme süreçlerine
nasıl yanıt vermektedir?
Haftalık mitingler ve kamuoyu kampanyalarının etkisi nedir?
Toplumsal seferberlik ve yerel örgütlenme kapasitesini koruma
stratejileri nasıl şekillenmektedir?
Yerel yönetimler üzerinden yürütülen baskı mekanizmaları,
demokratik süreçler ve hukukun üstünlüğü açısından ne tür sonuçlar
doğurmaktadır?
Tutuklamalar, iddianamesiz gözaltılar ve masumiyet
karinesinin ihlali gibi uygulamaların demokratik meşruluğa etkisi nedir?
Yarışmacı otoriterlik ve kurumsal erozyon kuramları
çerçevesinde bu süreçler nasıl değerlendirilebilir?
Belediyelerin siyasal stratejilerdeki rolü ve önemi nedir?
Belediyeler, yerel seçimler ve ulusal siyasal yarışma
bağlamında hangi işlevleri üstlenmektedir?
Merkezi iktidar ve muhalefet arasındaki karşılıklı savaşım
belediyelerin işleyişini ve stratejik önemini nasıl şekillendirmektedir?
YÖNTEM
Bu
araştırma, Türkiye’de belediyeler üzerinden yürütülen otoriter seçim
mühendisliği süreçlerini ve muhalefetin karşı atılımlarını incelemeyi
amaçlamaktadır. Araştırma, nitel araştırma deseni çerçevesinde tasarlanmış
olup, olgu çözümlemesi, belge incelemesi ve medya taraması yöntemlerini
kapsamaktadır.
Araştırma
Tasarımı: Çalışma,
betimleyici ve analitik nitelikte bir tasarıma sahiptir. Yerel yönetimler
üzerinden uygulanan baskı mekanizmaları, parti transferleri ve hukuksal
ihlaller sistematik biçimde ele alınmıştır. Ayrıca, CHP’nin mitingler ve
kamuoyu kampanyaları aracılığıyla yürüttüğü karşı stratejiler incelenerek
karşılıklı siyasal savaşımın dinamikleri ortaya konmuştur.
Veri
Toplama Yöntemleri:
Belge ve
rapor çözümleme: Belgeler,
belediye ve parti açıklamaları, mahkeme kararları ve iddianameler sistemli
biçimde incelenmiştir.
Medya
incelemesi: Ulusal
ve yerel medya haberleri, basın açıklamaları ve çevrimiçi haber portalları
taranarak olaylar kronolojik ve tematik olarak derlenmiştir.
Gözlem ve
alan notları:
Belediye etkinlikleri, mitingler ve kamuoyu açıklamaları üzerinden alan
gözlemleri yapılmış ve notlar alınmıştır.
Veri
Çözümleme Yöntemi: Elde
edilen veriler içerik çözümlemesi yöntemiyle kodlanmış; hukuksal ihlaller,
baskı mekanizmaları ve medya yönlendirmeleri tematik olarak
sınıflandırılmıştır. Olaylar ve uygulamalar, yarışmacı otoriterlik (Levitsky
& Way, 2010) ve kurumsal erozyon (Bermeo, 2016) kuramları çerçevesinde
değerlendirilmiştir. Merkezi iktidarın baskı uygulamaları ile muhalefetin karşı
stratejileri karşılaştırmalı olarak çözümlenerek belediyelerin stratejik rolü
ortaya konmuştur.
Araştırmanın
Geçerliliği ve Güvenilirliği: Çeşitli kaynaklardan elde edilen veriler üçgenleme (triangülasyon,
triangulation) yöntemi ile doğrulanmıştır. Belgeler, medya haberleri ve alan
gözlemleri arasındaki tutarlılık incelenerek, araştırmanın güvenilirliği
sağlanmıştır. Bulgu ve yorumlarda kanıt temelli ve tarafsız bir yaklaşım
benimsenmiştir.
KURAMSAL
ÇERÇEVE
Bu
araştırma, Türkiye’de belediyeler üzerinden yürütülen siyasal baskı ve
otoriterleşme süreçlerini yarışmacı otoriterlik ve kurumsal erozyon kuramları
çerçevesinde incelemektedir. Bu kuramsal çerçeve, yerel yönetimler üzerinden
uygulanan siyasal mühendislik stratejilerinin anlamlandırılmasını ve demokratik
süreçler üzerindeki etkilerinin çözümlemesini olanaklı kılmaktadır.
Yarışmacı
Otoriterlik Kuramı: Levitsky
ve Way (2010), yarışmacı otoriter rejimleri, seçimlerin yapıldığı ancak yarışma
koşullarının eşit olmadığı sistemler olarak tanımlamaktadır. Bu tür rejimlerde,
merkezi iktidar hukuksal, mali ve yönetsel araçlar aracılığıyla muhalefeti denetlemeye
çalışır. Türkiye örneğinde, belediyeler üzerinden yürütülen baskı mekanizmaları
ve parti transferleri bu tanımı doğrular niteliktedir. Örneğin, İstanbul ve
Ankara Büyükşehir Belediyeleri ile Aydın, İzmir ve Adana gibi CHP denetimindeki
belediyeler, merkezi iktidarın stratejik müdahale odakları olarak öne
çıkmaktadır.
Kurumsal
Erozyon: Bermeo
(2016) tarafından tanımlanan kurumsal erozyon, demokratik sistemlerde seçimler
hukukun üstünlüğü ve bağımsız kurumların etkisinin adım adım zayıflatılması
sürecini ifade eder. Türkiye’de belediyeler üzerinden uygulanan baskılar
masumiyet karinesinin ihlali, iddianamesiz tutuklamalar ve medya yönlendirmeleri
gibi uygulamalar kurumsal erozyonun somut göstergeleri olarak
değerlendirilebilir.
Yerel
Yönetimlerin Stratejik Rolü: Yerel yönetimler, bu kuramsal çerçevede yalnızca yönetsel
birimler değil, siyasal yarışmanın merkezi sahneleri olarak görülmektedir.
Belediyelerin yönetim ve kaynak dağılımı üzerindeki denetim, merkezi iktidara
seçim üstünlüğü sağlamakta ve muhalefetin yerel örgütlenme kapasitesini
zayıflatmaktadır. Karşılıklı savaşımın giderek sertleşmesi, yerel yönetimler
üzerinden yürütülen otoriter mekanizmalar ile muhalefetin karşı stratejileri
arasındaki etkileşimi ortaya koymaktadır.
YAZIN
TARAMASI
Türkiye’de
yerel yönetimler üzerinden yürütülen siyasal baskı ve otoriterleşme süreçleri
son yıllarda akademik yazında giderek artan bir ilgi görmektedir. Bu araştırma
hem akademik çalışmaları hem de güncel olay ve haberleri temel alarak
belediyeler üzerinden yürütülen otoriter seçim mühendisliğini anlamayı
amaçlamaktadır.
Levitsky ve
Way (2010), yarışmacı otoriter rejimleri seçimlerin yapıldığı ancak yarışma
koşullarının eşit olmadığı sistemler olarak tanımlamaktadır. Bu bağlamda,
Türkiye’de CHP kontrolündeki belediyeler üzerindeki baskılar, belediye
başkanlarının iddianamesiz gözaltıları ve bazı parti transferleri somut
örnekler olarak değerlendirilebilir. Örneğin, basın kaynaklarına göre
(Cumhuriyet, 2025), Aydın Belediye Başkanı üzerinde ciddi baskı kurularak
AKP’ye geçmesi istenmiş, geçmediği takdirde belediyedeki çalışmalarının ve özel
şirketlerinin hedef alınacağı bildirilmiştir.
Bermeo
(2016), kurumsal erozyonu, demokratik sistemlerde kurumların işlevlerinin adım
adım zayıflatılması olarak tanımlar. Türkiye’de belediyeler üzerinden uygulanan
baskılar, masumiyet karinesinin ihlali ve iddianamesiz tutuklamalar bu
erozyonun somut göstergeleridir. Örneğin, bazı belediye başkanlarının basında
yer alan haberler ve köşe yazıları (Hürriyet, 2025; Sözcü, 2025) üzerinden
gözaltına alındığı, ancak haklarında iddianame hazırlanmadığı rapor edilmiştir.
Yerel
yönetimlerin demokratik direnç açısından önemi literatürde vurgulanmaktadır
(Finkel, 2013; O’Donnell, 1999). Belediye başkanları ve yerel örgütler,
toplumsal seferberlik ve muhalefetin stratejik alanları olarak işlev
görmektedir. CHP’nin haftalık mitingleri ve kamuoyu kampanyaları, basında yer
alan haberler ve köşe yazıları ile doğrulandığı üzere yerel yönetimler
üzerinden yürütülen otoriterleşmeye karşı stratejik bir karşı atılım olarak
değerlendirilebilir.
Mevcut yazında
Türkiye özelinde belediyeler üzerinden yürütülen otoriter seçim mühendisliği
olgusu üzerine kapsamlı ve sistemli çalışmalar sınırlıdır. Bu çalışma hem hukuksal
ihlaller hem de muhalefetin karşı atılımlarını içeren örneklerle yazına katkı
sunmayı hedeflemektedir.
Gazeteci-yazar
Ergün Poyraz’ın kaleme aldığı ve Sarmal Kitabevi tarafından yayımlanan Kırık
Topuklu Kirli Kontes (2025) adlı eser, Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem
Çerçioğlu hakkında ileri sürülen çeşitli iddiaları belgeler ve tanık ifadeleri
ışığında derinlemesine ele almaktadır. Kitap, belediye yönetimiyle ilgili mali
uygulamalardan siyasal ilişkiler ağına kadar uzanan kapsamlı bir inceleme
sunmaktadır. Eserde yer alan iddialar, iktidar yanlısı ve muhalif medya
organlarında farklı çerçevelerle gündeme getirilmiş ve bu durum, Türkiye’de
medya yönlendirmelerinin ve seçici bilgi sunumunun, yerel yönetimler üzerinden
yürütülen siyasal mücadelede nasıl kullanıldığını gözler önüne sermektedir.
Poyraz’ın çalışması, belediyeler üzerinden yürütülen otoriter seçim mühendisliğinin
medya ve kamuoyu algısı boyutuna ilişkin önemli bir kaynak niteliğindedir.
BULGULAR
VE ÇÖZÜMLEME
Bu bölümde,
Türkiye’de belediyeler ve yargı üzerinden yürütülen otoriter seçim mühendisliği
uygulamaları ile muhalefetin karşı stratejileri, güncel olaylar, basın
haberleri ve köşe yazıları temelinde çözümlenmektedir. Bulgular, merkezi
iktidarın baskı mekanizmaları, hukuksal ihlaller, parti transferleri ve yargı
müdahaleleri ile muhalefetin miting ve kamuoyu kampanyaları ekseninde
sınıflandırılmıştır.
Merkezi
İktidarın Baskı Mekanizmaları ve Belediye Örnekleri
Çözümlenen
veriler ve basın kaynaklarına göre (Sözcü TV, 2025; Cumhuriyet, 2025), bazı CHP
denetimindeki belediye başkanları üzerinde merkezi iktidar tarafından ciddi
baskılar uygulanmaktadır. CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, 13 Ağustos
2025 tarihli Sözcü TV açıklamasında, Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem
Çerçioğlu’nun AK Parti’ye geçmesi yönünde baskı yapıldığını ve reddetmesi durumunda
belediye çalışmalarının ve özel şirketlerinin hedef alınacağını ifade etmiştir.
Bu açıklama, belediyeler üzerinden yürütülen otoriter seçim mühendisliğinin
güncel ve somut bir örneğini sunmaktadır. Günaydın ayrıca, Kandıra Cezaevi’nden
İstanbul Adliyesi’ne getirilen tutuklu örneğini de gündeme getirmiştir. Bu
örnek, adli süreçlerdeki hak ihlalleri ve adaletin sağlanmasındaki aksaklıkları
ortaya koymakta ve hukukun üstünlüğü ilkesine aykırılığa dikkat çekmektedir.
Yargı
Bağımsızlığı ve Görev Değişiklikleri
Bulgular,
merkezi iktidarın istediği yönde karar üretmeyen yargıçlara karşı uyguladığı
müdahaleleri de göstermektedir. Bazı yargıçlar, yargıç güvencesine rağmen
görevlerinden alınmakta veya başka yerlere atanarak karar alma süreçlerinden
uzaklaştırılmaktadır (Cumhuriyet, 2025; Sözcü, 2025). Bu uygulamalar,
Türkiye’de yargı bağımsızlığının kademeli olarak zayıflatıldığını ve adli
süreçlerin merkezi iktidar için bir baskı aracı durumuna geldiğini
göstermektedir.
Parti
Transferleri ve Yandaşlaştırma
Bulgular,
belediye başkanlarının ve bazı meclis üyelerinin parti değiştirmeye
zorlandığını ortaya koymaktadır. AKP’nin kuruluş yıl dönümü etkinlikleri
sırasında bazı belediye başkanlarının katılımının beklendiği haberleri siyasal
baskı ve ödül-ceza mekanizmasının somut örnekleri olarak değerlendirilebilir.
Gökhan
Zeybek’in Açıklamaları
CHP Genel
Başkan Yardımcısı Gökhan Zeybek, 13 Ağustos 2025 tarihinde yaptığı açıklamada,
Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu ile ilgili çarpıcı bir
bilgiyi kamuoyuna aktarmıştır. Zeybek, Çerçioğlu’nun kendisine “Tutuklanmayı
göze alamam” dediğini belirterek, merkezi iktidarın muhalefet belediye
başkanları üzerinde kurduğu baskının boyutuna dikkat çekmiştir. Bu ifade,
yalnızca siyasal baskının değil, aynı zamanda yargı yoluyla yaratılan caydırıcı
etkinin de somut bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Zeybek’in sözleri,
belediye başkanlarının karşı karşıya kaldığı kişisel ve kurumsal risklerin
yerel yönetimler üzerinden yürütülen otoriter seçim mühendisliğinin önemli bir
boyutunu oluşturduğunu ortaya koymaktadır.
Muhalefetin
Karşı Atılımları
CHP, haftada
iki kez düzenlediği mitingler ve kamuoyu kampanyaları aracılığıyla merkezi
iktidara karşı direniş göstermektedir. Bu stratejiler hem yerel örgütlenme
kapasitesini korumayı hem de kamuoyunu seferber etmeyi amaçlamaktadır.
Günaydın’ın açıklamaları, muhalefetin hem yerel temsilini koruma hem de
kamuoyunu bilgilendirme çabalarını somut biçimde belgelemektedir.
Özlem
Çerçioğlu’nun AKP’ye Katılımı ve Yansımaları
14 Ağustos
2025 tarihinde Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun Adalet ve
Kalkınma Partisi’ne (AKP) katılacağı bilgisi kamuoyuna yansımıştır. Çerçioğlu
ile birlikte Aydın’ın Söke, Yenipazar ve Sultanhisar; Gaziantep’in Şehitkamil;
Yalova’nın Altınova; Isparta’nın Yalvaç; Aksaray’ın Yeşiltepe ve Kastamonu’nun
Bozkurt belediye başkanlarının da AKP’ye katılması beklenmektedir. CHP Genel
Başkanı Özgür Özel, Çerçioğlu’nun “yargı süreci” ile tehdit edilerek bu karara
zorlandığını iddia etmiştir. Katılım haberinin basında yer almasının ardından,
Çerçioğlu’nun sanayici eşi Ercan Çerçioğlu’nun sahibi olduğu ve borsada işlem
gören Jantsa şirketinin hisseleri hızla yükselişe geçmiştir. Bu durum, yerel
siyasetteki parti değişimlerinin yalnızca siyasal değil, ekonomik sonuçlar da
doğurabileceğini ve yerel yönetimlerin siyasal yönelimlerinin piyasa
tepkileriyle doğrudan ilişkilendirilebileceğini ortaya koymaktadır.
Çerçioğlu’nun
AKP’ye katılmasından sonra da ilginç gelişmeler olmuştur. İller Bankası hemen
Aydın BB ile bir finansman protokolü imzalayarak
belediyeye 840 milyon lira parasal kaynak aktarmıştır. Daha ilginç gelişmeyi
ise Deniz Zeyrek yazmaktadır. Zeyrek, Aydın’da CHP üyelerine istifa etmedikleri
takdirde belediyedeki yakınlarının işlerine son verileceğinin söylediğini ve bu
tehdit nedeniyle istifalar yaşandığını söylemektedir. Zeyrek şöyle yazmaktadır:
“2786 kişi Aydın CHP’den istifa etmiş. Sadece 13 kişi ‘Özlem Hanım’ı
destekliyorum, O gittiği için istifa ettim’ görüşünü dile getirmiş. Diğerleri
ise baskı gördüklerini dile getirmiş. En çok gelen gerekçe de ‘belediyede çalışan yakınımın işten
çıkarılacağını söylediler’ olmuş.” Bu yaklaşım otoriter seçim mühendisliğinin
boyutlarını göstermesi açısından çok önemlidir.
Milletvekili
Transferleri ve Muhalefetin Bölünmesi
Rejimin
muhalefeti bölmeye yönelik hamleleri yalnızca belediye başkanları ile sınırlı
kalmamış, milletvekilleri arasındaki geçişler yoluyla da sürdürülmüştür.
Yönetim krizi içerisindeki Saray yönetimi, siyasal güç devşirme amacıyla parti
transferlerini stratejik bir araç olarak kullanmıştır. Gelecek Partisi
kontenjanı kapsamında CHP listesinden seçilen Antalya Milletvekili Prof. Dr.
Serap Yazıcı Özbudun ve Ankara Milletvekili Mustafa Nedim Yamalı’nın AKP’ye katılması,
bu stratejinin dikkat çeken örneklerinden biridir. Benzer şekilde, İYİ
Parti’den seçilmiş milletvekilleri Salim Ensarioğlu, Ünal Karaman, Kürşad
Zorlu, Dursun Ataş ve Seyithan İzsiz de AKP’ye geçmiştir. Bu transferlerin
ardından, Zorlu, Özbudun, Karaman ve Yamalı’nın AKP Merkez Karar ve Yönetim
Kurulu’na (MKYK) seçilmeleri ayrıca dikkat çekmiştir. Anayasa Hukuk Profesörü
Özbudun’un daha önceki rejim karşıtı açıklamaları ile eski İYİ Parti
milletvekili Kürşad Zorlu’nun muhalif söylemleri, bu geçişlerin siyasal
tutarlılık açısından yoğun tartışmalara yol açmasına neden olmuştur. Öte
yandan, Gelecek Partisi’nden istifa eden Konya Milletvekili Hasan Ekici de TBMM
Grup Toplantısı’nda AKP’ye katılmış ve rozetini Cumhurbaşkanı Erdoğan
takmıştır. Bu törende Erdoğan’ın AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin’e “Hangi
partiden geldi?” sorusunu yöneltmesi siyasal transferlerin kurumsal hafızadan
çok yararcı güç arayışları çerçevesinde yürütüldüğünü göstermesi bakımından
dikkat çekicidir.
Kuramsal
Çerçeve ile İlişkilendirme
Yarışmacı
Otoriterlik: Merkezi
iktidarın baskı, yandaşlaştırma ve medyanın yönlendirme uygulamaları, Levitsky
& Way (2010) tanımıyla uyumludur. Seçimler yapılmakla birlikte yarışma
koşulları eşit değildir.
Kurumsal
Erozyon: Masumiyet
karinesi ihlalleri, iddianamesiz tutuklamalar, yargı müdahaleleri ve hukuksal
süreçlerin siyasal araç olarak kullanılması Bermeo (2016) çerçevesinde kurumsal
erozyon sürecini doğrulamaktadır.
Yerel
Yönetimlerin Stratejik Rolü: Belediyeler, sadece hizmet üretim birimleri değil, siyasal yarışmanın
merkezi sahneleri olarak öne çıkmaktadır. Karşılıklı baskı ve direniş, yerel
yönetimler ve yargı üzerinden yürütülen otoriter mekanizmalar ile muhalefetin
stratejik atılımları arasındaki dinamik etkileşimi göstermektedir.
Bulgular,
Türkiye’de belediyeler ve yargı üzerinden yürütülen otoriter seçim
mühendisliğinin çok boyutlu olduğunu ortaya koymaktadır. Merkezi iktidar, hukuksal
ve yönetsel baskı araçlarını kullanarak muhalefeti zayıflatmakta ve muhalefet
ise mitingler ve kamuoyu kampanyaları ile bu baskılara karşılık vermektedir. Bu
karşılıklı savaşım, demokratik süreçler ve hukukun üstünlüğü açısından ciddi
riskler barındırmakta ve Türkiye’deki yarışmacı otoriterlik ile kurumsal
erozyon sürecinin somut örneklerini teşkil etmektedir.
OTORİTE
SEÇİM MÜHENDİSLİĞİNİN TİPOLOJİSİ
Araştırmanın
bulguları, merkezi iktidarın muhalefeti etkisizleştirmek ve seçim süreçlerinde üstünlük
sağlamak amacıyla yürüttüğü otoriter seçim mühendisliği stratejilerinin çok
boyutlu bir yapı sergilediğini ortaya koymaktadır. Elde edilen veriler ışığında
bu stratejiler aşağıdaki tipoloji çerçevesinde sınıflandırılabilir:
Yerel
Yönetimler Üzerinden Baskı ve Transfer Stratejileri
İktidar,
muhalefet belediye başkanları üzerinde yargı süreçleri, mali denetimler ve
kişisel alanlara yönelik tehditler yoluyla baskı kurmakta ve bu baskılar
belediye başkanlarının parti değiştirmesi yönünde kullanılmaktadır. Özlem
Çerçioğlu’nun “Tutuklanmayı göze alamam” ifadesi, bu stratejinin çarpıcı bir
örneğidir. 2025 yılında Aydın, Söke, Yenipazar, Sultanhisar, Şehitkamil,
Altınova, Yalvaç, Yeşiltepe ve Bozkurt belediye başkanlarının AKP’ye katılması
yerel yönetimler üzerinden gerçekleştirilen geniş ölçekli siyasi transferlerin
boyutunu göstermektedir. Ayrıca, “Kırık Topuklu Kirli Kontes” gibi yayınlar
belediye başkanlarını hedef alan medya operasyonlarının algı yönetiminde önemli
bir araç olarak kullanıldığını ortaya koymaktadır.
Milletvekili
Transferleri ve Meclis Dengelerinin Değiştirilmesi
Muhalif
blokların zayıflatılması amacıyla milletvekilleri iktidar partisine transfer
edilmekte ve böylece hem TBMM aritmetiği değişmekte hem de muhalefet
partilerinin kurumsal kapasitesi zayıflatılmaktadır. Serap Yazıcı Özbudun,
Mustafa Nedim Yamalı, Salim Ensarioğlu, Ünal Karaman, Kürşad Zorlu, Dursun
Ataş, Seyithan İzsiz ve Hasan Ekici’nin AKP’ye geçmesi bu bağlamda dikkat
çekicidir. Transfer edilen bazı milletvekillerinin AKP MKYK’sına atanması parti
içi kadrolaşma stratejilerinin de bu sürecin parçası olduğunu göstermektedir.
Yargı ve
Hukuk Yoluyla Siyasal Mühendislik
İktidar,
istemediği siyasi figürleri yargı süreçleriyle baskı altına almakta,
iddianamesiz tutuklamalar ve yargıçların görev yerlerinin değiştirilmesi gibi
uygulamalarla yargı bağımsızlığını zayıflatmaktadır. Bu durum, hem muhalif
aktörlerin siyasal etkinliklerini sınırlandırmakta hem de kamuoyunda caydırıcı
bir etki yaratmaktadır.
Ekonomik
ve Mali Araçların Kullanımı
Belediyelere
yönelik mali teftişler, bütçe kısıtlamaları ve kaynak kesintileri, muhalefetin
yerel düzeydeki hizmet kapasitesini zayıflatmaktadır. Ayrıca, parti
değişiklikleri sonrası ortaya çıkan ekonomik yararlar dikkat çekmektedir.
Nitekim, Özlem Çerçioğlu’nun AKP’ye katılacağına ilişkin haberlerin ardından
eşi Ercan Çerçioğlu’nun sahibi olduğu Jantsa hisselerinin yükselişe geçmesi
yerel siyasetteki yönelimlerin piyasa tepkileriyle doğrudan
ilişkilendirilebileceğini göstermektedir.
Medya ve
Algı Yönetimi
Muhalif
aktörleri hedef alan karalama kampanyaları, kitaplar ve özel dosyalar
aracılığıyla yürütülmekte ve iktidar yanlısı medya organları bu gelişmeleri
başarı hikayesi olarak çerçevelendirmektedir. Böylece hem transferler
meşrulaştırılmakta hem de muhalefet nezdinde güven erozyonu yaratılmaktadır.
Toplumsal
Seferberlik ve Psikolojik Baskı
Yerel ve
ulusal mitinglerde muhalefet figürlerinin doğrudan hedef alınması, özel yaşamın
gündeme taşınması ve tutuklanma olasılığının sürekli vurgulanması, muhalif
aktörlerin karar alma süreçlerini etkilemektedir. Bu tür uygulamalar, siyasi
caydırıcılığı artıran psikolojik baskı unsurları olarak işlev görmektedir.
Bu tipoloji,
Levitsky ve Way (2010)’in “yarışmacı otoriterlik” tanımı ile örtüşmektedir. Zira
seçimler yapılmakta ancak yarışma koşulları eşitlikten uzaklaşmaktadır. Aynı
zamanda, Bermeo (2016)’nun “kurumsal erozyon” kavramı çerçevesinde, yargı
bağımsızlığının, belediye özerkliğinin ve Meclis’in işlevlerinin adım adım
zayıflatıldığı görülmektedir. Dolayısıyla, Türkiye’deki güncel gelişmeler
otoriter seçim mühendisliğinin hem kurumsal hem de psikolojik boyutlarının iç
içe geçtiğini ortaya koymaktadır.
ÖZGÜR ÖZEL’İN
AÇIKLAMALARINA DAYALI OLARAK MURAT KAPKİ OLAYININ İÇERİK ÇÖZÜMLEMESİ
14 Ağustos 2025 tarihinde CHP Genel
Başkanı Özgür Özel tarafından açıklanan ve iş insanı Murat Kapki’nin deneyimlerini
içeren iki temel belge içerikleri açısından çözümlenmiştir. İlk belge, Özel’in
basın toplantısında aktardığı Murat Kapki-Mücahit Birinci görüşmesini ve
Birinci tarafından Kapki’ye sunulan yaklaşık 1,5 sayfalık ifade metnini
kapsamaktadır. İkinci belge ise Kapki’nin söz konusu önerinin reddedilmesinin
ardından hazırladığı yaklaşık 4 sayfalık şikayet dilekçesidir. Her iki belge,
Türkiye’de siyasi aktörler arası güç ilişkileri, hukuksal süreçler ve etik dışı
müdahale savları bağlamında değerlendirilmiştir.
Kodlama ve
Tematik Çözümleme
İçerik çözümlemesi yöntemi kapsamında
belgelerdeki ana aktörler, eylemler ve temalar belirlenmiştir. Kodlama
birimleri aşağıdaki tabloda özetlenmiştir:
Kodlama Birimi |
Açıklama |
Aktörler |
Murat Kapki, Mücahit Birinci, Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu, Murat
Ongun, Fatih Keleş |
Eylemler |
İfade imzalatma önerisi, baskı ve tehdit, para talebi, reddetme,
hukuksal başvuru |
Temalar |
Yolsuzluk savları, siyasal yönlendirme, etik ihlaller,
demokratik süreçler |
Tematik Kodlama
ve Karşılaştırmalı Çözümleme
Belgelere ilişkin tematik kodlama
aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Tema |
Belge 1: Özel Açıklaması |
Belge 2: Kapki Dilekçesi |
Baskı ve tehdit |
Mücahit Birinci’nin 1,5 sayfalık ifade sunması ve 2 milyon dolar
önermesi |
Kapki’nin reddettiği ve Birinci’nin ısrarcı tavrı ayrıntılı
olarak anlatılıyor |
Reddetme ve hukuksal başvuru |
Kapki’nin ifade imzalamayı reddettiği özetleniyor |
Kapki’nin 4 sayfalık dilekçesiyle reddetme ve şikayet süreçleri
ayrıntılı biçimde kaydedilmiş |
Siyasal bağlantılar |
İddialarda CHP aktörleri ve İmamoğlu’nun ismi geçiyor |
Kapki dilekçesinde aktörlerin isimleri ve sürece ilişkin
ifadeleri ayrıntılandırılıyor. |
İçerik
Çözümlemesi Bulguları
Örtüşme ve
Farklılıklar: Özel’in
açıklaması olayın genel çerçevesini verirken, Kapki’nin dilekçesi sürecin
ayrıntılı ve hukuki boyutunu ortaya koymaktadır. Bazı savlar her iki belgede de
geçerken, bazı ayrıntılar yalnızca dilekçede yer almaktadır.
Frekans ve Odak
Noktası: Belgeler, sürecin merkezinde Mücahit
Birinci ve Kapki arasındaki etkileşimin yoğunlaştığını göstermektedir. Özel’in
açıklamasında daha çok olayın siyasal boyutu ve medyaya yansıması
vurgulanmaktadır.
Bağlamsal Çözümleme: Belgeler, Türkiye’de siyasi aktörler arası
gerilimler, kayyım atamaları ve hukuksal müdahale savlarının somut örneklerini
sunmaktadır.
Kapki dilekçesi, demokratik süreçler
ve hukukun üstünlüğü açısından kritik bir veri kaynağıdır. Sonuç olarak, bu
içerik çözümlemesi, Kapki olayının hukuksal ve siyasal boyutlarını sistemli bir
şekilde değerlendirmeye olanak sağlamaktadır. Belgeler, demokratik süreçler,
hukukun üstünlüğü ve siyasal etik açısından önemli olup, makalede otoriterleşme
ve siyasal müdahale olgularını tartışmak için somut bir veri kaynağı
oluşturmaktadır. Özellikle tematik kodlama ve karşılaştırmalı çözümleme olayın
merkezindeki aktörleri ve süreçleri akademik bir bakışla ortaya koymaktadır.
Murat Kapki
Olayı: Aktörler ve İddiaların Görselleştirilmiş Özeti
1. Aktörler ve Rolleri |
|
Aktör |
Rolü / Eylemi |
Murat Kapki |
Hedeflenen kişi; Mücahit Birinci’nin teklifini reddetmiş,
şikayet dilekçesi hazırlamış |
Mücahit Birinci |
Öneri sahibi; Kapki’ye 1,5 sayfalık ifade sunmuş, baskı ve para önerisi
yapmış |
Özgür Özel |
CHP Genel Başkanı; olayı kamuoyuna açıklamış, siyasal boyutu
vurgulamış |
Ekrem İmamoğlu |
Savlarda adı geçen; savlanan siyasal bağlamda rolü belirtilmiş |
Murat Ongun |
Savlarda adı geçen; ihaleler ve fon kullanımı ile ilişkili savlar |
Fatih Keleş |
Savlarda adı geçen; Roma gezisi ve gazetecilerle ilgili savlar |
2. Eylemler ve Temalar |
||
Tema / Kod |
Örnek Eylem / İddia |
Belge Kaynağı |
Baskı ve Tehdit |
1,5 sayfalık ifade imzalatma ve 2 milyon dolar önerisi |
Özel açıklaması / Kapki dilekçesi |
Reddetme |
Kapki’nin öneriyi reddetmesi, dilekçede ayrıntılı anlatımı |
Kapki dilekçesi |
Hukuksal Başvuru |
Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayet dilekçesi sunulması |
Kapki dilekçesi |
Siyasal Bağlantılar |
İmamoğlu, Ongun, Keleş ile ilgili savlar |
Özel açıklaması / Kapki dilekçesi |
Etik İhlaller |
İfade metninin iftira niteliğinde hazırlanması, maddi öneri
sunulması |
Kapki dilekçesi |
Murat
Kapki Olayının Hukuksal ve Siyasal Boyutları
Tematik
karşılaştırma sonucunda, Özel’in açıklaması olayın genel çerçevesini sunarken,
Kapki’nin dilekçesi sürecin ayrıntılarını ve hukuksal boyutunu daha kapsamlı
biçimde ortaya koymaktadır. Her iki belgede örtüşen savlar bulunmakla birlikte
dilekçede yalnızca orada yer alan yeni bilgiler de mevcuttur. Özellikle Mücahit
Birinci’nin Kapki’ye 1,5 sayfalık ifade imzalatma girişimi ve 2 milyon dolar
önerisi her iki belgede de vurgulanırken Kapki’nin reddetme süreci ve hukuksal
başvurunun ayrıntıları yalnızca dilekçede kayıt altına alınmıştır.
Bulgular,
sürecin merkezinde Kapki ile Birinci arasındaki etkileşimin yer aldığını ve
bunun siyasal bağlantılar üzerinden genişlediğini göstermektedir. Olay,
Türkiye’de siyasal müdahale ve otoriter seçim mühendisliği tartışmalarına somut
bir örnek oluşturmakta ve kayyım atamaları, medya üzerinden yürütülen yönlendirmeler
ve yargı süreçlerine yönelik ileri sürülen yargıya müdahale savları açısından
önem arz etmektedir.
Hukuksal
ve Siyasal Yozlaşma ile Yarışmacı Otoriterliğin Boyutları
Hukuksal
Yozlaşma ve Yargının Araçsallaşması: Belgelerde öne çıkan savlar yargı süreçlerinin bağımsız ve
tarafsız işleyişinin zedelendiğine işaret etmektedir. Mücahit Birinci’nin,
Murat Kapki’ye iftira niteliği taşıyan bir ifade metnini imzalatma girişimi ve
bunun karşılığında maddi bir öneri sunması, yargının delil üretim sürecine
doğrudan meşru olmayan müdahale anlamına gelmektedir. Bu durum, hukukun temel
işlevinin, gerçeği ortaya çıkarma ve adaleti sağlama, yerini, siyasal hedefler
doğrultusunda yönlendirme mekanizmalarına bıraktığını göstermektedir. Yargı, bu
çerçevede iktidarın siyasal rakiplerini zayıflatma ve saygınlığını azaltma
aracı durumuna gelmektedir.
Siyasal
Yozlaşma ve Etik Çöküş: Olayın içeriği, siyasal iktidar çevrelerinin etik normları bilinçli
biçimde aşındırdığını ortaya koymaktadır. Maddi teşvik, tehdit ve baskının bir
arada kullanıldığı savları, siyasal alanın çıkar ilişkilerine dayalı yozlaşma
döngüsü içinde işlediğini göstermektedir. Bu bağlamda, olay yalnızca bir bireye
yönelik değil aynı zamanda kamu kaynaklarının, bürokratik yetkilerin ve siyasal
gücün partizan amaçlarla kötüye kullanılmasına işaret etmektedir.
Yarışmacı
Otoriterlikte Yeni Aşama: Yönlendirici Seçim Mühendisliği
Kapki olayı,
yarışmacı otoriter rejimlerde sıklıkla görülen, seçimlerin “yarışmacı”
görünümünü korurken gerçekte iktidarın lehine yapılandırılması sürecinin tipik
bir yansımasıdır. Burada amaç, yargı süreçleri ve medya üzerinden muhalefet
aktörlerini zayıflatmak, kamuoyunda güven erozyonu yaratmak ve seçim ortamını
iktidar lehine şekillendirmektir.
Bu durum,
Levitsky ve Way’in tanımladığı “yarışmacı otoriterlik” modelinde olduğu gibi, biçimsel
demokratik kurumların mevcut olduğu, ancak bu kurumların iktidar tarafından
asimetri yaratacak şekilde sistemli olarak ihlal edildiği bir tabloyu işaret etmektedir.
Kapki olayındaki iftira metni girişimi, iktidarın yargı ve medya alanını birer
seçim mühendisliği aracına dönüştürdüğünü göstermektedir.
Demokratik
Gerilemenin Göstergesi: Olayın tematik çözümlemesi, hukukun üstünlüğü ilkesinin ihlali, siyasal
etik normlarının çöküşü ve devlet kurumlarının partizanlaşmasının birleşerek
demokratik ölçünleri ciddi biçimde aşındırdığını ortaya koymaktadır. Bu tablo, yarışmanın
adil olmadığı, fakat tümüyle ortadan kalkmadığı hibrit rejim tipinin
otoriterliğe daha da kaydığının kanıtıdır. Dolayısıyla, Murat Kapki OLAYI
yalnızca bir adli dosya değil otoriterleşme yazınında seçim yarışmasının nasıl
sistemli biçimde çarpıtıldığına İLİŞKİN somut bir alan örneği olarak
değerlendirilmelidir.
Sonuç
olarak, Murat Kapki olayı hem demokratik süreçler hem de hukukun üstünlüğü
açısından kritik bir olgu niteliği taşımaktadır. İçerik çözümlemesi, olayın
yalnızca bireysel bir mağdurluk değil, aynı zamanda Türkiye’deki siyasal
yozlaşma, yargı bağımsızlığı erozyonu ve etik dışı siyasal uygulamalar
bağlamında değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
GENEL
DEĞERLENDİRME, SONUÇLAR VE TARTIŞMA
Bu
araştırma, Türkiye’de belediyeler ve yargı üzerinden yürütülen otoriter seçim
mühendisliği uygulamalarını güncel olaylar ve basın kaynakları ışığında
incelemiştir. Bulgular, merkezi iktidarın hem yerel yönetimlerde hem de adli
süreçlerde muhalefeti zayıflatmak için hukuksal, yönetsel ve ekonomik baskı
araçlarını sistemli biçimde kullandığını göstermektedir.
Merkezi
İktidarın Baskı Mekanizmaları: Gökhan Günaydın ve Gökhan Zeybek’in açıklamaları ile
basında yer alan haberler, belediye başkanları üzerinde uygulanan baskıların
somut örneklerini sunmaktadır. CHP denetimindeki belediye başkanlarının
bazıları yargı süreçleri ile tehdit edilerek AKP’ye geçmeye zorlanmış ve
reddedenler ise hem belediye etkinlikleri hem de özel ticari girişimleri
üzerinden hedef alınmıştır. 2025 yılı Ağustos ayında Aydın Büyükşehir
Belediyesi ile birlikte sekiz belediye başkanının AKP’ye katılması bu
stratejinin en kapsamlı örneklerinden birini oluşturmuştur.
Hukuksal
İhlaller ve Yargı Müdahaleleri: Masumiyet karinesi ihlalleri, iddianamesiz tutuklamalar ve
iktidar talebine uymayan yargıçların görevden alınması veya yer değiştirmesi
yargı bağımsızlığının kademeli olarak zayıflatıldığını ortaya koymaktadır. Bu
durum, Bermeo’nun (2016) kurumsal erozyon kavramı ile örtüşmekte ve hukukun
üstünlüğünün seçim mühendisliği sürecinde aşamalı olarak ortadan kalktığını
göstermektedir. Murat Kapki örnek olayı hukuksal yozlaşmayı ve yarışmacı
otoriterliğin ulaşmış olduğu boyutları açıklıkla ve somut olarak ortaya
koymaktadır.
Milletvekili
Transferleri ve Meclis Dengelerinin Değiştirilmesi: Araştırma dönemi, muhalefet
milletvekillerinin iktidar partisine transfer edilmesiyle Meclis aritmetiğinin
değiştirilmesine sahne olmuştur. Serap Yazıcı Özbudun, Mustafa Nedim Yamalı,
Kürşad Zorlu, Ünal Karaman, Salim Ensarioğlu, Dursun Ataş, Seyithan İzsiz ve
Hasan Ekici’nin AKP’ye katılması, yalnızca muhalefetin sayısal gücünü değil,
aynı zamanda siyasal meşruluğunu da zayıflatmıştır. Transfer edilen bazı
vekillerin doğrudan AKP MKYK’sına atanması kadrolaşma stratejisinin bu sürecin
ayrılmaz bir parçası olduğunu göstermektedir.
Ekonomik
Çıkar İlişkileri ve Siyasal Yozlaşma: Otoriter seçim mühendisliğinin yalnızca siyasal değil,
ekonomik boyutu da bulunmaktadır. Özlem Çerçioğlu’nun AKP’ye katılacağına
yönelik haberlerin ardından eşi Ercan Çerçioğlu’nun sahibi olduğu Jantsa
hisselerinin borsada hızlı bir yükseliş göstermesi siyasal kararlar ile
ekonomik çıkarlar arasındaki ilişkiye dikkat çekmektedir. Bu durum, kamu
görevlerinin ve siyasal yönelimlerin kişisel/özel ekonomik çıkarlarla iç içe
geçtiği bir siyasal yozlaşma biçimini ortaya koymaktadır.
Medya ve
Algı Yönetimi: İktidar yanlısı medya organları ve belirli yazarlar, muhalefet
figürlerine yönelik hedefli kampanyalar yürütmekte ve belediye başkanlarını
karalayan kitaplar (Kırık Topuklu Kirli Kontes vb.) ve haber dosyaları
aracılığıyla kamuoyu algısı yönlendirilmektedir. Bu kampanyalar, transferlerin
meşrulaştırılması ve muhalefetin güvenilirliğinin aşındırılması amacını
taşımaktadır.
Demokratik
Gerileme (Democratic Backsliding): Bulgular, Türkiye’de yarışmacı otoriterlik (Levitsky &
Way, 2010) ile birlikte demokratik gerileme sürecinin derinleştiğini
göstermektedir. Serbest ve adil seçim ilkesi, eşit rekabet koşullarının ortadan
kaldırılması, kuvvetler ayrılığı ilkesi, yargı bağımsızlığının zayıflatılması,
siyasal temsil ilkesi ise muhalefet partilerinden yapılan sistemli
transferlerle aşındırılmaktadır. Bu süreç, demokratik kurumların içinin
boşaltıldığı, seçimlerin yalnızca biçimsel olarak sürdürüldüğü ve içerikte ise
giderek otoriterleşen bir yapının kurumsallaştığını ortaya koymaktadır.
Araştırmanın
sonuçları, Türkiye’de belediyeler, yargı ve parlamenter temsil üzerinden
yürütülen otoriter seçim mühendisliğinin çok boyutlu bir strateji olduğunu
belgelemektedir. Merkezi iktidar, siyasal baskı, ekonomik teşvik, hukuksal
müdahale ve medya yönlendirmesi gibi araçları eş güdümlü biçimde kullanarak
muhalefeti zayıflatmakta ve muhalefet ise mitingler, kamuoyu kampanyaları ve
yerel örgütlenme çabalarıyla bu sürece karşı koymaya çalışmaktadır. Ancak güç
asimetrisi iktidar lehine derinleşmekte ve bu durum demokratik direnç
kapasitesini sınırlamakta ve demokratik gerileme ile siyasal yozlaşmayı
kurumsallaştırmaktadır.
SON SÖZ
VE NORMATİF ÖNERİLER
Türkiye’de
belediyeler, yargı ve parlamenter temsil üzerinden yürütülen otoriter seçim
mühendisliği, yalnızca kısa vadeli siyasal kazançlar üretmekle kalmamakta aynı
zamanda demokratik normların, hukukun üstünlüğünün ve siyasal etik ölçünlerinin
aşındığı bir süreci kurumsallaştırmaktadır. Bu sürecin durdurulabilmesi için
yargı bağımsızlığının yeniden oluşturulması, yerel yönetimlerin bütçe ve
personel uygulamalarında yönetimin keyfi müdahalelerinden arındırılması,
seçilmiş temsilcilerin parti değiştirmeleri durumun da seçmen iradesinin
korunması amacıyla yeniden seçime gitme zorunluluğunun (geri çağırma,
re-call) getirilmesi ve siyasal finansmanda saydamlığının sağlanması büyük
önem taşımaktadır. Ayrıca, kamu görevi yürüten kişilerin kendileri veya
yakınlarının ticari etkinliklerden doğabilecek çıkar çatışmalarının
engellenmesi, medya alanında çoğulculuğun güvence altına alınması ve basın
üzerindeki siyasal ve ekonomik baskıların kaldırılması, demokratik yarışmanın
temel koşullarını güçlendirecektir. Bununla birlikte, demokratik kültürün
toplumsal düzeyde güçlendirilmesi yalnızca seçim dönemlerine sıkışmayan sürekli
bir yurttaş katılımı ve farkındalık anlayışının yerleşmesini sağlayacaktır.
Aksi durumda demokratik kurumların biçimsel varlığı korunuyor gibi görünse de
içerik ve işlev açısından demokratik gerileme ve siyasal yozlaşma derinleşmeye
devam edecektir.
KAYNAKÇA
Bermeo, N.
(2016). On Democratic Backsliding. Journal of Democracy, 27(1), 5–19.
Birgün.
(2025, 14 Ağustos). Milletvekili transferleri ile muhalefeti bölme stratejisi. https://www.birgun.net
CHP.org.tr.
(2025, 13 Ağustos). CHP Milletvekilleri Adalet Bakanlığı’na Yürüdü: Gökhan
Günaydın, Tutuklu Belediye Başkanlarımız Aramızda. https://chp.org.tr/haberler/chp-milletvekilleri-adalet-bakanligina-yurudu-gokhan-gunaydin-tutuklu-belediye-baskanlarimiz-aramizda
Cumhuriyet.
(2025, 14 Ağustos). Özlem Çerçioğlu ve 8 belediye başkanı AKP’ye katılıyor. https://www.cumhuriyet.com.tr
Cumhuriyet.
(2025, Ağustos). Belediyelerde Baskı ve Parti Transferleri Üzerine Haberler. https://www.cumhuriyet.com.tr
Finkel, S.
E. (2013). Local Politics and Democratic Resistance. Comparative Political
Studies, 46(5), 521–550.
Hürriyet.
(2025, Ağustos). Yerel Yönetimler ve Merkezi İktidar Baskıları. https://www.hurriyet.com.tr
Levitsky,
S., & Way, L. A. (2010). Competitive Authoritarianism: Hybrid Regimes after
the Cold War. Cambridge University Press.
O’Donnell,
G. (1999). Horizontal Accountability in New Democracies. Journal of Democracy,
10(2), 112–126.
Poyraz, E.
(2025). Kırık Topuklu Kirli Kontes. İstanbul. Sarmal Kitabevi.
Sözcü TV.
(2025, 13 Ağustos). Gökhan Günaydın Sözcü TV’de Açıklamalarda Bulundu. https://www.sozcu.com.tr
Sözcü.
(2025, 13 Ağustos). Gökhan Zeybek’ten Özlem Çerçioğlu açıklaması: “Tutuklanmayı
göze alamam dedi”. https://www.sozcu.com.tr
Sözcü. (2025, Ağustos). Yerel
Seçim Stratejileri ve Belediye Başkanlarına Baskılar. https://www.sozcu.com.tr
Zeyrek, Deniz. (2025). Başkan
Devşirme Görev Gücü! https://www.nefes.com.tr/yazarlar/deniz-zeyrek/baskan-devsirme-gorev-gucu-56484
EK 1:
TUTUKLU CHP BELEDİYE BAŞKANLARI |
||||
Sıra |
Belediye
Başkanı |
Belediye/Bölge |
Parti |
Tutuklanma
Tarihi |
1 |
Zeydan Karalar |
Adana Büyükşehir |
CHP |
8 Temmuz
2025 |
2 |
Kadir Aydar |
Adana/Ceyhan |
CHP |
5 Haziran
2025 |
3 |
Oya Tekin |
Adana/Seyhan |
CHP |
5 Haziran
2025 |
4 |
Muhittin Böcek |
Antalya Büyükşehir |
CHP |
5 Temmuz
2025 |
5 |
Niyazi Nefi Kara |
Antalya/Manavgat |
CHP |
5 Temmuz
2025 |
6 |
Ekrem İmamoğlu |
İstanbul Büyükşehir |
CHP |
23 Mart 2025 |
7 |
Utku Caner Çaykara |
İstanbul/Avcılar |
CHP |
5 Haziran
2025 |
8 |
Hasan Mutlu |
İstanbul/Bayrampaşa |
CHP |
16 Eylül
2025 |
9 |
Rıza Akpolat |
İstanbul/Beşiktaş |
CHP |
13 Ocak 2025 |
10 |
Alaattin Köseler |
İstanbul/Beykoz |
CHP |
3 Mart 2025 |
11 |
Mehmet Murat Çalık |
İstanbul/Beylikdüzü |
CHP |
23 Mart 2025 |
12 |
İnan Güney |
İstanbul/Beyoğlu |
CHP |
18 Ağustos
2025 |
13 |
Hasan Akgün |
İstanbul/Büyükçekmece |
CHP |
5 Haziran
2025 |
14 |
Ahmet Özer |
İstanbul/Esenyurt |
CHP |
30 Ekim 2024 |
15 |
Hakan Bahçetepe |
İstanbul/Gaziosmanpaşa |
CHP |
5 Haziran
2025 |
16 |
Özgür Kabadayı |
İstanbul/Şile |
CHP |
14 Temmuz 2025 |
17 |
Resul Emrah Şahan |
İstanbul/Şişli |
CHP |
23 Mart 2025 |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder