İklim Değişikliğinin Türkiye Üzerindeki
Etkileri
Prof. Dr.
Firuz Demir Yaşamış
Özet
Bu çalışma, iklim değişikliğinin
Türkiye üzerindeki çok boyutlu etkilerini incelemeyi amaçlamaktadır. Küresel
ölçekte hızla artan sıcaklıklar, düzensiz yağış rejimleri, kuraklık ve aşırı
hava olayları, Türkiye'nin ekosistemleri, tarım üretimi, su kaynakları, kamu
sağlığı ve toplumsal yapısı üzerinde ciddi etkiler yaratmaktadır. Türkiye’nin
coğrafi, iklimsel ve sosyoekonomik çeşitliliği, bu etkilerin bölgesel düzeyde
farklılık göstermesine neden olmaktadır. Makalede, Türkiye'nin iklim
değişikliğine karşı kırılganlık düzeyi çözümlenmiş, mevcut siyasa ve
uygulamalar değerlendirilmiş, uyum kapasitesi ve kurumsal hazırlık düzeyi
eleştirel bir çerçevede tartışılmıştır. Çalışma, iklim değişikliği ile savaşımda
sadece çevresel değil, aynı zamanda yönetsel, sosyal ve ekonomik bütünlük
taşıyan yeni bir kalkınma yaklaşımının benimsenmesi gerektiğini savunmaktadır.
Anahtar
Kelimeler: İklim
değişikliği, Türkiye, kırılganlık, iklim politikası, uyum kapasitesi,
sürdürülebilir kalkınma
Abstract
This study aims to examine the multidimensional impacts of climate
change on Turkey. Rapidly increasing global temperatures, irregular
precipitation patterns, droughts, and extreme weather events significantly
affect Turkey's ecosystems, agricultural production, water resources, public
health, and social structures. Due to its geographical, climatic, and
socioeconomic diversity, the impacts vary considerably across regions. The
article analyzes Turkey's vulnerability to climate change, evaluates existing
policies and practices, and critically discusses the country's institutional
readiness and adaptation capacity. It argues that combating climate change in
Turkey requires a holistic development approach that is not only environmental
but also administrative, social, and economic in scope.
Keywords: Climate change, Turkey, vulnerability, climate policy, adaptive
capacity, sustainable development
GİRİŞ
İklim değişikliği, yalnızca küresel
düzeyde çevresel koşulları değil aynı zamanda bölgesel ölçekte sosyoekonomik ve
ekolojik dengeleri de derinden etkileyen çok boyutlu bir krizdir. Türkiye,
Akdeniz Havzası’nda yer alması nedeniyle iklim değişikliğinin etkilerine karşı
yüksek derecede kırılgan bir ülkedir. Bu bağlamda Türkiye'nin ekosistemleri,
tarım sistemleri, su kaynakları, kentleşme dinamikleri ve toplumsal yapıları
üzerinde gözlemlenen ve öngörülen etkiler siyasa yapıcılar ve araştırmacılar
açısından kapsamlı bir inceleme ve müdahale gerektirmektedir.
Sıcaklık
Artışları ve Kuraklık: Türkiye
genelinde yıllık ortalama sıcaklıkların artış eğiliminde olduğu bilimsel
verilerle ortaya konmuştur. Bu durum, özellikle İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu
ve Akdeniz bölgelerinde yaz mevsimlerinin daha uzun, sıcaklıkların ise daha
yüksek düzeylerde yaşanmasına yol açmaktadır. Kuraklık olgusu hem frekans hem
de şiddet bakımından artış göstermekte olup bu durum tarımsal üretim, içme suyu
temini ve enerji üretimi gibi sektörleri doğrudan etkilemektedir.
Su Kaynaklarında
Azalma ve Su Güvencesi Sorunu: Türkiye,
kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı bakımından “su stresi
altındaki ülkeler” sınıfında yer almaktadır. İklim değişikliğine bağlı olarak
yağış rejimlerinde meydana gelen değişiklikler (mevsimsel kaymalar, kısa süreli
şiddetli yağışlar ve uzun süreli kuraklıklar) yüzey ve yer altı su
kaynaklarında ciddi azalmalar meydana getirmektedir. Bu durum, tarımsal sulama,
sanayi ve kentsel su tüketimi açısından su yönetimi siyasalarının yeniden ele
alınmasını zorunlu kılmaktadır.
Tarımsal Üretim
ve Gıda Güvencesi: İklim
değişikliği, Türkiye'nin tarımsal üretim sistemleri üzerinde doğrudan ve
dolaylı etkilere sahiptir. Sıcaklık artışları, kuraklık, aşırı hava olayları ve
su kıtlığı gibi etmenler, başta buğday, arpa, mısır ve pamuk olmak üzere temel
tarım ürünlerinde verim kayıplarına neden olmaktadır. Ayrıca, bitki
hastalıkları ve zararlılar gibi biyotik stres etmenlerinin yayılımı da
artmaktadır. Uzun vadede, ürün desenlerinde değişim ve bazı tarım alanlarının
kullanım dışı kalması söz konusu olabilir. Bu bağlamda gıda güvenliği özellikle
kırılgan nüfus grupları için daha da önemli bir tehdit haline gelmektedir.
Orman Yangınları
ve Doğal Afet Riski: Türkiye’nin güney
ve batı kıyı bölgeleri, iklim değişikliği ile bağlantılı olarak artan
sıcaklıklar ve azalan nem oranları nedeniyle orman yangınları açısından daha
büyük risk altındadır. 2021 yılında yaşanan büyük çaplı yangınlar, bu tehdidin
ne denli yıkıcı olabileceğini göstermiştir. Ayrıca, şiddetli yağışlar sonucu
meydana gelen ani taşkınlar ve heyelanlar gibi hidro-meteorolojik afetler de
hem can hem mal kayıplarına yol açmakta hem de kent altyapılarını
zorlamaktadır.
Kentleşme, Isı
Adası Etkisi ve Kırılgan Gruplar: Hızlı
ve plansız kentleşme, özellikle büyük şehirlerde “kentsel ısı adası etkisini”
artırmakta ve düşük gelirli ve yaşlı bireyler gibi kırılgan toplumsal grupların
sağlık risklerini artırmaktadır. Kent merkezlerinde hava kalitesinin düşmesi,
enerji talebinin artması ve su kaynakları üzerindeki baskının yoğunlaşması gibi
sorunlar yerel yönetimlerin iklim uyum kapasitesini aşan krizler
yaratabilmektedir.
Deniz Seviyesi
Yükselmesi ve Kıyı Alanları: Deniz
seviyesi yükselmesi, Türkiye'nin Ege, Marmara ve Akdeniz kıyı şeridinde yer
alan alçak rakımlı bölgelerini tehdit etmektedir. Özellikle deltalar (örneğin
Çukurova ve Gediz) ile kıyı şehirleri (örneğin İzmir, Antalya, İstanbul)
erozyon, tuzlanma ve taşkın riski ile karşı karşıyadır. Bu değişiklikler,
tarımsal üretimi, biyoçeşitliliği ve kıyı turizmini olumsuz yönde
etkilemektedir.
Göç, Yoksulluk ve
Toplumsal Eşitsizlikler: İklim
değişikliği, sosyoekonomik eşitsizlikleri derinleştiren bir etmen olarak
karşımıza çıkmaktadır. Tarımsal üretimden geçimini sağlayan kır nüfusu,
yaşadığı yerin iklimsel sürdürülebilirliği azaldıkça kentlere göç etmeye
yönelmektedir. Bu göç dalgaları, kentlerde barınma, istihdam ve altyapı
üzerinde baskı yaratırken toplumsal uyum sorunlarını da beraberinde
getirebilir. Ayrıca iklim değişikliği, kırılgan toplulukların sağlık, eğitim ve
yaşam kalitesi gibi alanlarda daha fazla risk altına girmesine neden
olmaktadır.
Yönetişim, Siyasa
ve Uyum Stratejileri: İklim
değişikliğinin çok boyutlu etkileri, merkezi ve yerel düzeyde bütüncül ve
katılımcı yönetişim mekanizmalarının geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’nı onaylaması ve “2053 Net Sıfır Salınım”
hedefini benimsemesi önemli bir adımdır. Ancak mevcut sera gazı azaltım siyasalarının
uygulanabilirliği ve saydamlığı, ciddi iyileştirmelere gereksinme duymaktadır.
Ayrıca, iklim uyum stratejilerinin sektörel ve bölgesel farklılıkları gözeterek
tasarlanması gerekmektedir.
Araştırmanın
Amacı ve Hedefleri
Araştırmanın
Amacı
Bu araştırmanın amacı, Türkiye’de
iklim değişikliğinin bölgesel düzeydeki etkilerini sosyoekonomik (SSP) ve salınım
(RCP) senaryoları çerçevesinde çözümleyerek özellikle orman yangınları başta
olmak üzere iklim kaynaklı risklerin geleceğe yönelik projeksiyonlarını ortaya
koymaktır. Araştırma, sıcaklık, yağış rejimi, kuraklık, aşırı hava olayları ve
yangın riski gibi temel iklim parametrelerinin değişimini nicel ve nitel olarak
değerlendirmeyi ve bu veriler ışığında Türkiye’nin farklı coğrafi bölgelerinde
iklim değişikliğine uyum stratejilerine bilimsel temel oluşturmayı
hedeflemektedir.
Araştırmanın
Hedefleri
Türkiye
genelinde ve bölgesel ölçekte, SSP ve RCP senaryolarına göre 21. yüzyıl sonuna
kadar sıcaklık ve yağış değişimlerini modellemek ve çözümlemek.
İklim
değişikliğinin kuraklık, aşırı sıcaklık, yağış düzensizliği ve aşırı hava
olayları gibi aşırı koşullar üzerindeki etkilerini değerlendirmek.
Orman
yangını riski başta olmak üzere iklim kaynaklı afetlerin Türkiye’deki bölgesel
dağılımını belirlemek ve geleceğe yönelik projeksiyonlarını yapmak.
İnsan
etkinliği ve arazi kullanımı değişikliklerinin iklim değişikliği ile etkileşim
içinde yangın riskini nasıl şekillendirdiğini sosyoekonomik senaryolar ışığında
incelemek.
Türkiye’nin
bölgesel iklim risk haritalarını oluşturmak ve bu haritalar üzerinden öncelikli
risk bölgelerini saptamak.
Elde
edilen bilimsel veriler doğrultusunda Türkiye’de iklim değişikliği etkilerine
karşı uyum siyasaları ve risk yönetimi stratejilerinin geliştirilmesine katkı
sağlamak.
Araştırma
sonuçlarını ilgili kamu kurumları, yerel yönetimler ve diğer paydaşlarla
paylaşarak sürdürülebilir ve etkin iklim değişikliği adaptasyonunu desteklemek.
YÖNTEM
Bu çalışmada, Türkiye’de iklim
değişikliğinin orman yangını riski başta olmak üzere bölgesel iklim etkilerinin
projeksiyonunu gerçekleştirmek amacıyla kapsamlı ve disiplinlerarası bir yöntem
benimsenmiştir. Araştırma, aşağıda belirtilen aşamalar doğrultusunda sistematik
bir şekilde yürütülmüştür.
Veri Toplama ve
Veri Setleri: Araştırmanın
temel verileri Birleşmiş Milletler (BM) tarafından kurulan Uluslararası İklim
Değişikliği Panelinin (International Panel on Climate Change , IPCC) AR6
raporunda yer alan CMIP6 (Coupled
Model Intercomparison Project)
Birleşik Model Karşılaştırma Projesi iklim modellerinden elde edilen yüksek
çözünürlüklü iklim projeksiyonlarıdır. IPCC çalışmasında özellikle SSP2-4.5
(orta salınım) ve SSP5-8.5 (yüksek salınım) senaryoları esas alınmıştır.
Bu yöntemsel yaklaşım, Türkiye’nin
iklim değişikliğine bağlı yangın riski dinamiklerini kapsamlı biçimde ortaya
koymayı ve etkili uyum stratejileri geliştirilmesine bilimsel temel sağlamayı
amaçlamaktadır.
ÇÖZÜMLEME: IPCC VE
TÜRKİYE’NİN KIRILGANLIĞI
İklim değişikliği, insan etkinlikler
sonucunda hız kazanan küresel bir çevresel dönüşümdür ve özellikle Akdeniz
Havzası bu dönüşümün en kırılgan bölgelerinden biri olarak tanımlanmaktadır.
Türkiye, bu havzanın doğu kıyısında yer almakta olup hem ekolojik hem de
sosyoekonomik bakımdan çok boyutlu iklim risklerine maruz kalmaktadır. IPCC
tarafından yayımlanan Altıncı Değerlendirme Raporu (AR6), Türkiye'nin içinde
bulunduğu bölgeyi hem sıcaklık artışları hem de hidrolojik döngüdeki bozulmalar
bakımından yüksek düzeyde etkilenebilir olarak sınıflandırmaktadır.
Türkiye'de
Gözlemlenen ve Öngörülen Sıcaklık Artışları: IPCC
AR6 raporuna göre, küresel ortalama yüzey sıcaklığı sanayi öncesi döneme
kıyasla 2020 itibarıyla yaklaşık 1.1°C artmıştır. Türkiye özelinde ise uzun
dönemli meteorolojik veriler 1970’lerden bu yana sıcaklık artışının ülke
ortalamasında 1.5°C’ye yaklaştığını göstermektedir. Özellikle yaz mevsimlerinde
gözlemlenen sıcak hava dalgalarının süresi ve şiddetinde anlamlı artışlar
kaydedilmiştir. Rapora göre, küresel ısınmanın 2°C sınırını aşması durumunda
Türkiye'de aşırı sıcaklık olaylarının daha yaygın ve uzun süreli hale gelmesi
beklenmektedir.
Yağış Rejimi ve
Kuraklık Eğilimleri: IPCC, Akdeniz
Havzası'nın küresel ölçekte yağış miktarında en belirgin azalmaların beklendiği
bölgelerden biri olduğunu belirtmektedir. Türkiye'nin güney, batı ve iç
kesimlerinde yıllık yağışlarda %10–20 oranında azalma öngörülmektedir. Bununla
birlikte, yağışların mevsimsel dağılımında düzensizlikler artmakta, şiddetli
kısa süreli sağanak yağışlar ile uzun kurak dönemler ardışık olarak
yaşanmaktadır. Bu eğilim hem tarımsal üretim hem de su temini açısından ciddi
riskler yaratmaktadır.
Sıcak ve Kurak
Koşulların Eşzamanlı Artışı (Hot-Dry Events): AR6 kapsamında vurgulanan temel risklerden
biri, yüksek sıcaklıklar ile düşük nem koşullarının aynı anda gerçekleştiği
olaylardaki artıştır. Bu tür bileşik aşırı olayların (compound extremes) özellikle
yarı kurak karaktere sahip olan Türkiye'de, tarımsal ürün verimliliğini
azaltması, orman yangını riskini artırması ve insan sağlığını tehdit etmesi
beklenmektedir. Türkiye'nin birçok bölgesinde bu koşulların sıklık ve şiddet
bakımından artacağı yönünde yüksek güven düzeyine sahip projeksiyonlar yapılmaktadır.
Su Kaynaklarında
Azalma ve Hidrolojik Gerilim: Türkiye,
kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı itibarıyla su baskısı
yaşayan ülkeler sınıfında yer almaktadır. IPCC projeksiyonları, Türkiye’nin
nehir akımlarında %10 ila %30 arasında değişen oranlarda azalma
yaşanabileceğini ortaya koymaktadır. Yüzey sularının azalmasına ek olarak yer
altı su düzeylerinde de gerileme beklenmektedir. Bu durum hem içme suyu
temininde hem de tarımsal sulama sistemlerinde ciddi bir yeniden yapılandırma
gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Deniz Seviyesi
Yükselmesi ve Kıyı Alanlarına Etkisi: AR6’ya
göre, yüzyıl sonuna kadar deniz seviyelerinde 0.44 ila 0.77 metre arasında
yükselme yaşanması muhtemeldir (SSP5–8.5 senaryosuna göre). Türkiye’nin Ege,
Marmara ve Akdeniz kıyılarında yer alan alçak rakımlı alanları (örneğin
Çukurova, Gediz, Bafra deltaları) bu yükselmeden doğrudan etkilenebilecek duyarlı
bölgelerdir. Kıyı erozyonu, tuzlu su geçişimi ve taşkın riski bu bölgelerde
tarımsal üretimi, biyoçeşitliliği ve yerleşim dokusunu tehdit etmektedir.
Aşırı Hava
Olayları ve Doğal Afet Riski: IPCC
bulguları, aşırı hava olaylarının sıklığında ve şiddetinde küresel çapta bir
artış eğilimi olduğunu ortaya koymaktadır. Türkiye'de son yıllarda gözlemlenen
sel, dolu, fırtına ve orman yangını gibi afetler, bu eğilimle örtüşmektedir.
Karadeniz Bölgesi başta olmak üzere ani yağışların neden olduğu taşkınlar ve
heyelanlar artarken, Akdeniz ve Ege bölgelerinde sıcak, kuru ve rüzgarlı hava
koşulları orman yangını riskini belirgin şekilde artırmaktadır.
Kentleşme, Toplumsal
Eşitsizlik ve Kırılganlık: AR6
kapsamında şehirleşme ve kırılgan gruplar özelinde yapılan değerlendirmelerde
kentlerde yaşayan yoksul nüfusun iklim değişikliğinden orantısız biçimde
etkilendiği belirtilmiştir. Türkiye'de de düzensiz kentleşme, altyapı
eksiklikleri ve toplumsal eşitsizlikler özellikle düşük gelir gruplarını ve
göçmenleri daha savunmasız hale getirmektedir. Isı adası etkisi, hava
kirliliği, su kıtlığı ve aşırı hava olayları kentlerde yaşanan iklim kaynaklı
riskleri büyütmektedir.
Uyum Kapasitesi
ve Yönetişim Sorunları: IPCC
raporları, iklim değişikliğine karşı kırılganlığın yalnızca çevresel etmenlere
değil aynı zamanda sosyo-politik ve kurumsal kapasiteye de bağlı olduğunu
ortaya koymaktadır. Türkiye'de iklim değişikliğiyle mücadelede temel zorluklar,
veriye dayalı siyasa üretiminde eksiklikler, merkezci yönetim anlayışı ve yerel
düzeyde sınırlı teknik ve mali kapasite olarak öne çıkmaktadır. Bu durum, hem
azaltım (mitigation) hem de uyum (adaptation) stratejilerinin
etkililiğini sınırlamaktadır.
Ortak
Sosyoekonomik Yollar Kavramı ve Sınıfları (SSP, Shared Socioeconomic Pathways)
Bundan sonra SSP olarak kısaltılacak
olan “Ortak Sosyoekonomik Yollar” (Shared
Socioeconomic Pathways) kavramı IPCC'nin gelecekteki iklim değişikliği
senaryolarını modellemek için kullandığı bir çerçevedir. SSP’ler, küresel
toplulukların nasıl gelişebileceğine dair çeşitli toplumsal, ekonomik ve
demografik gelişim yollarını tanımlar. Her SSP, sera gazı salınımlarının
gelecekteki seviyelerini belirlemede önemli rol oynayan toplumsal etmenleri
içerir.
Çizelge 1 IPCC'nin Beş Temel SSP Senaryosu |
||
SSP |
Senaryo Adı |
Tanım |
SSP1 – Sürdürülebilirlik (Yeşil Yol) |
Düşük zorlukta iklim değişikliği ve düşük eşitsizlik. |
Çevre dostu teknolojiler, düşük nüfus artışı ve eşitlik ön
planda. |
SSP2 – Orta Yol |
Orta düzeyde salınım ve zorluklar. |
Geçmiş eğilimlerin devamı, kesimsel sürdürülebilirlik. |
SSP3 – Parçalanma (Bölgesel Rekabet) |
Yüksek zorluk, yüksek eşitsizlik. |
Ulusal öncelikler, küresel iş birliğinde zayıflama. |
SSP4 – Eşitsizlik (Ayrışmış Dünya) |
Yüksek eşitsizlik, teknolojik gelişmeler seçici. |
Gelişmiş ülkeler ilerlerken, yoksul bölgeler geride kalır. |
SSP5 – Fosil Yakıt Gelişimi (Konvansiyonel Yol) |
Ekonomik büyüme odaklı, yüksek salınım. |
Fosil yakıtlara dayalı büyüme, iklim zorlukları çok yüksek. |
Temsil Edici
Yoğunlaşma Yolları (RCP, Representative Concentration Pathways)
Temsil Edici Yoğunlaşma Yolları
kavramı IPCC tarafından geliştirilen ve farklı düzeyde sera gazı salınımlarının
2100 yılına kadar atmosferde yaratacağı ışıma etkisini (forcing) temsil
eden dört ana senaryo grubudur. Bu senaryolar, iklim modellerinde küresel
ısınmanın farklı olasılıklarını değerlendirmek için kullanılır.
Çizelge 2 Dört Temel RCP Senaryosu |
|||
RCP |
2100 Yılı Işıma Etkisi Zorlama
(W/m²) |
Küresel Isınma (yaklaşık) |
Açıklama |
RCP2.6 |
≈ 2.6 W/m² |
+1.5°C |
En iyimser senaryo. Salınımlar hızla düşer, karbon yutakları
(ormanlaşma vb.) artırılır. |
RCP4.5 |
≈ 4.5 W/m² |
+2.4°C |
Siyasa müdahaleleriyle orta düzeyde kontrol sağlanır. Salınımlar
2040’larda zirve yapar. |
RCP6.0 |
≈ 6.0 W/m² |
+2.8°C |
Daha yüksek salınımlar, ancak 2080'lerde stabil hale gelir. |
RCP8.5 |
≈ 8.5 W/m² |
+4.3°C |
En kötümser senaryo. Salınımlar artmaya devam eder. Fosil yakıt
kullanımı çok yüksek. |
Her SSP senaryosu, belirli bir RCP
(örneğin RCP2.6, RCP4.5, RCP6.0, RCP8.5) ile eşleştirilerek farklı küresel
ısınma düzeyleri kestirilir.
Türkiye’ye
Yönelik IPCC'nin SSP Bazlı Bulgularına Örnekler
SSP5-8.5 senaryosuna göre, Türkiye’de
2100 yılına kadar ortalama sıcaklık artışı +4,5°C'yi bulabilir. SSP2-4.5
senaryosunda bu artış +2,5°C civarındadır. Aşırı sıcak gün sayısı (35°C üstü),
kıyı bölgelerde 2100’e kadar yılda 60-90 gün arasında artabilir. Kuraklık riski
SSP3 ve SSP5 senaryolarında ciddi biçimde artmaktadır. Karadeniz bölgesi
dışında yağışlarda %10–30 arasında azalma öngörülmektedir.
Türkiye Açısından
Işıma Etkisi
Türkiye’nin sera gazı salınımları
küresel düzeyde sınırlı olsa da özellikle sanayi, ulaşım ve enerji sektörlerine
bağlı olarak CO₂ ve CH₄ salınımları artmaktadır. Bu durum, Türkiye’yi de
pozitif ışıma etkisi altında bırakır, yani Türkiye’nin de küresel ısınmaya
katkısı artar. Ancak IPCC, ışıma etkisi değerlerini ülke bazında değil daha
geniş bölgesel düzeyde (örneğin, Akdeniz Havzası, Güney Avrupa gibi)
değerlendirir.
Türkiye’ye Özgü
İklim Projeksiyonları: Sayısal Veriler
Sıcaklık
Artışları: Türkiye
genelinde, 1950–2020 döneminde uzun vadeli sıcaklık trendi yaklaşık 0.9°C/10
yıl olarak rapor edilmiştir. 2001–2020 aralığında bu artış 0.91°C/10 yıl
oranında olmuştur. Hatay bölgesi özelinde yapılan CMIP6 projeksiyonlarına göre SSP2‑4.5
senaryosunda, 2020–2060 döneminde
+2.1 °C, 2060–2100 döneminde +2.9 °C,
SSP5‑8.5
senaryosunda, 2020–2060 döneminde
+2.4 °C, 2060–2100 döneminde ise +5.2 °C
artış beklenmektedir. Türkiye geneli düşünüldüğünde
IPCC’ye göre SSP2‑4.5 senaryosunda 21. yüzyıl sonunda sıcaklık artışı 3–3.5 °C, SSP5‑8.5’te ise 4–6.5 °C
arasında olabileceği
öngörülmektedir
Yağış ve Kuraklık
Değişimleri: CMIP6 tabanlı
kuraklık endeks çözümlemelerine göre, Türkiye’de nemli ve yarı nemli alanların
%11–14 oranında, yarı kurak alanların ise %22–29 oranında genişlemesi
beklenmektedir (2071–2100 vs. 1981–2010; SSP3‑7.0 ve SSP5‑8.5).
Hatay özelinde yağış projeksiyonları SSP2‑4.5 senaryosunda, 2060–2100 döneminde yıllık yağışlarda yaklaşık
%10 azalış ve SSP5‑8.5 senaryosunda ise %20 düşüş beklenmektedir. Uluslararası Enerji Ajansı (International
Energy Agency, IEA) kaynaklı proje çözümlemesine göre, 2071–2099 döneminde
yaz yağışları 1971–2000 dönemine kıyasla %40 daha az olabilir ve kış yağışları
ise ülkenin kuzeyinde artış gösterebilir
Aşırı Yağış
Olayları (Extreme Precipitation): CMIP6
sonuçlarına göre, Türkiye genelinde kaynak değerleri temel alan "5‑yıllık tekrar
periyotlu" aşırı günlük yağış değerlerinde SSP2‑4.5’te kıyı bölgelerde %15–25 artış,
SSP5‑8.5’te bu değer %30–40 hatta bazı
bölgelerde %50’ye
varan artış gösterebilir
(2071–2100 dönemi). Ayrıca
R20 mm (günde 20 mm üzeri yağış günleri) endeksi SSP5‑8.5
senaryosunda daha fazla sayıda aşırı yağış günü öngörülmekte olup özellikle Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bu artış daha belirgin olacağı belirtilmektedir
Su Kaynakları
Üzerine Etkiler: IPCC
projeksiyonlarına göre, Türkiye genelinde nehir debileri ve yüzey su
kaynaklarında %10–30 oranında azalma beklenmektedir. Bu hem sulama hem enerji
üretiminde kuruma riskini artırmaktadır. Kuraklık çözümlemeleri ve iklim
modelleri, özellikle yaz aylarında ‘yüksek sıcaklık + düşük nem’ birleşiminin
hidrolojik gerilim ve su kıtlığını daha sık hale getireceğini göstermektedir
Buzulların Geri
Çekilmesi: Doğu Anadolu’daki
Ağrı Dağı buzulları 1976–2014 döneminde yaklaşık %30 su yüzeyi kaybı yaşamıştır.
Bu kayıp artan sıcaklık ve azalan kış kar örtüsü ile ilişkilendirilmektedir.
Çizelge 3 Özet Tablo: Projeksiyonlar ve
Senaryolar |
|||
Parametre |
Dönem |
Senaryo |
Öngörülen Değişim |
Yıllık Ortalama Sıcaklık |
2020–2060 (Hatay) |
SSP2‑4.5 |
+2.1 °C |
SSP5‑8.5 |
+2.4 °C |
|
|
2060–2100 (Hatay) |
SSP2‑4.5 |
+2.9 °C |
|
SSP5‑8.5 |
+5.2 °C |
|
|
Türkiye Geneli Sıcaklık |
21. yüzyıl sonu |
SSP2‑4.5 |
+3–3.5 °C |
SSP5‑8.5 |
+4–6.5 °C |
|
|
Yıllık Yağış |
Türkiye genel |
SSP3‑7.0 |
%11–14 nemli alan azalışı |
SSP5‑8.5 |
%22–29 yarı-kurak alan artışı |
|
|
Yağış Azalışı (Hatay) |
2060–2100 |
SSP2‑4.5 |
~%10 |
SSP5‑8.5 |
~%20 |
|
|
Aşırı Yağış (5‑yıllık) |
2071–2100 |
SSP2‑4.5 |
%15–25 artış |
SSP5‑8.5 |
%30–50 artış |
|
|
R20 mm Yoğun Yağış Günü |
Gelecek dönem |
SSP5‑8.5 |
Artış (Karadeniz, Güneydoğu öne çıkar) |
Nehir Debisi / Su Kaynakları |
Gelecek |
Genel risk |
%10–30 azalma |
SSP ve RCP
Senaryoları Çerçevesinde Türkiye’nin İklim Projeksiyonları: Bölgesel Çözümlemeler
İklim değişikliği projeksiyonları,
sosyoekonomik gelişim yolları (SSP) ve sera gazı salınım yoğunluğunu temsil
eden yoğunlaşma yolları (RCP) çerçevesinde yapılmaktadır. Türkiye, Akdeniz
havzasında yer alan kırılgan bir bölge olarak bu projeksiyonlar ışığında farklı
iklimsel riskler taşımaktadır. Bu çalışma, Türkiye’nin farklı bölgeleri bazında
21. yüzyıl sonuna kadar öngörülen sıcaklık ve yağış değişimlerini, SSP ve RCP
senaryoları bağlamında çözümlemekte ve niceliksel sonuçları tablo ve
grafiklerle ortaya koymaktadır.
Çizelge 4 Türkiye Genelinde ve Bölgesel
Sıcaklık Projeksiyonları |
||
Bölge |
SSP2-4.5 (2100 Sıcaklık Artışı °C) |
SSP5-8.5 (2100 Sıcaklık Artışı °C) |
Marmara |
2.8 |
4.5 |
Karadeniz |
2.5 |
4.2 |
İç Anadolu |
3.2 |
5.1 |
Ege |
3.4 |
5.5 |
Akdeniz |
3.6 |
5.7 |
Doğu Anadolu |
3.0 |
5.0 |
Güneydoğu Anadolu |
3.8 |
6.0 |
Çizelge 5 Yağış Değişimleri ve Kuraklık
Eğilimleri |
|||
Bölge |
SSP2-4.5 (Yağış Değişimi %) |
SSP5-8.5 (Yağış Değişimi %) |
Kuraklık Riski (Yüksek/Kontrol) |
Marmara |
+5 |
-5 |
Orta |
Karadeniz |
+8 |
+3 |
Düşük |
İç Anadolu |
-10 |
-25 |
Yüksek |
Ege |
-15 |
-30 |
Çok Yüksek |
Akdeniz |
-20 |
-35 |
Çok Yüksek |
Doğu Anadolu |
-12 |
-20 |
Orta-Yüksek |
Güneydoğu Anadolu |
-18 |
-40 |
Çok Yüksek |
Aşırı Hava
Olayları: Sıcak Gün Sayısı ve Yağış Şiddeti
Sıcak Gün Sayısı (35°C üzeri) SSP2-4.5
senaryosunda güney ve iç Anadolu bölgelerinde yıllık ortalama 30-60 gün
arasında artış ve SSP5-8.5 senaryosunda bazı bölgelerde 80-100 güne kadar
çıkabilmektedir. Karadeniz bölgesi başta olmak üzere kuzey kıyılarında aşırı
kısa süreli sağanak yağışlar %15-40 artış göstermektedir.
Çizelge 6 Bölgesel Özet ve İklim Risk Haritası |
||||||
Bölge |
Sıcaklık Artışı |
Yağış Değişimi |
Kuraklık Riski |
Aşırı Hava Olayları |
Yangın Riski |
Genel Risk Düzeyi |
Marmara |
Orta |
Artış |
Orta |
Orta |
Orta |
Orta |
Karadeniz |
Orta |
Artış |
Düşük |
Yüksek |
Düşük |
Orta-Yüksek |
İç Anadolu |
Yüksek |
Azalma |
Yüksek |
Yüksek |
Yüksek |
Yüksek |
Ege |
Yüksek |
Azalma |
Çok Yüksek |
Yüksek |
Çok Yüksek |
Çok Yüksek |
Akdeniz |
Yüksek |
Azalma |
Çok Yüksek |
Çok Yüksek |
Çok Yüksek |
Çok Yüksek |
Doğu Anadolu |
Orta-Yüksek |
Azalma |
Orta-Yüksek |
Orta |
Orta |
Orta-Yüksek |
Güneydoğu Anadolu |
Çok Yüksek |
Azalma |
Çok Yüksek |
Orta |
Yüksek |
Çok Yüksek |
Sonuç ve Siyasa
Önerileri
Türkiye’nin güney ve iç bölgelerinde
iklim değişikliğinin etkileri daha yoğun olacaktır. Su yönetimi, tarımsal
üretim ve afet yönetimi alanlarında bölgesel uyum stratejileri
geliştirilmelidir. Kentleşme ve altyapı planlamasında sıcaklık artışlarına ve
aşırı hava olaylarına karşı dayanıklılık artırılmalıdır. Sera gazı salınımlarının
azaltımı için ulusal ve bölgesel stratejiler mutlaka bütünleştirilmelidir.
Orman Yangınları
ve İklim Değişikliği: Türkiye Örneği
Türkiye, özellikle Akdeniz ve Ege
bölgelerinde son yıllarda orman yangınlarının sıklığında ve şiddetinde anlamlı
bir artış gözlemlenmiştir. Bu artışta iklim değişikliğinin etkileri belirleyici
bir etmen olarak ön plana çıkmaktadır. Küresel sıcaklıkların yükselmesi,
kuraklık sürelerinin uzaması ve aşırı hava olaylarının şiddetlenmesi
yangınların çıkış ve yayılma olasılığını artırmaktadır. Bu bağlamda, IPCC’nin
güncel iklim projeksiyonları ve Türkiye’ye özgü iklim modelleri önümüzdeki
dönemde orman yangın riskinin daha da yükselmesi yönünde uyarılar içermektedir.
İklim
Değişikliğinin Orman Yangınları Üzerindeki Etkileri: Sera gazı salınımlarının artışıyla birlikte
Türkiye’de gözlemlenen sıcaklık artışları özellikle SSP5-8.5 yüksek salınım
senaryosu altında 21. yüzyılın sonunda bazı bölgelerde 5-6°C’ye
ulaşabilmektedir. Artan sıcaklık, bitki örtüsünün nem içeriğini düşürerek
yanıcılığını artırmakta ve yangınların çıkış olasılığını yükseltmektedir. Eş
zamanlı olarak, Akdeniz ve Ege bölgelerinde yağış rejimlerinde gözlenen %20-35
civarındaki azalmanın kuraklık sürelerini uzattığı ve yangın riskini doğrudan
etkilediği belirtilmektedir. Aşırı sıcak ve kuru hava koşullarının yanı sıra,
kuvvetli rüzgarların yangınların hızla yayılmasına ve denetiminin zorlaşmasına
neden olduğu da yazında vurgulanmaktadır. Ayrıca, iklim değişikliğiyle
bağlantılı olarak artan sıcak ve kuru dönemlerin uzunluğu yangın sezonunun
uzamasına ve toplam yangın alanının artmasına yol açmaktadır.
Bölgesel Yangın
Riski Değerlendirmesi: Türkiye’de
orman yangın riskinin bölgesel dağılımı, iklim değişikliği projeksiyonları ve
mevcut bitki örtüsü özellikleriyle yakından ilişkilidir. Akdeniz ve Ege
Bölgeleri geniş orman alanları ve uygun iklim koşulları sebebiyle yangın
riskinin en yüksek olduğu bölgeler arasında yer almaktadır. İç Anadolu ve
Güneydoğu Anadolu bölgelerinde ise bitki örtüsünün seyrekliği yangınların
yayılmasını kesimsel olarak sınırlamakla birlikte, artan sıcaklık ve kuraklık
koşulları yangın riskini yükseltmektedir. Karadeniz Bölgesi ise daha nemli
iklim yapısına sahip olması nedeniyle genel olarak düşük yangın riski taşısa da
iklim değişikliğine bağlı olarak bazı mikro bölgelerde risk artışı
gözlenmektedir.
Çizelge 7 Orman Yangını Riski ve Bölgeler |
|
Bölge |
Risk |
Akdeniz ve Ege Bölgeleri |
Sıcaklık artışı, azalan yağışlar ve uzayan kurak dönemler
nedeniyle orman yangınları riski en yüksek seviyededir. |
İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu |
Kuraklık ve yüksek sıcaklık nedeniyle yangın riski artmaktadır,
özellikle insan kaynaklı yangınlar yaygın. |
Marmara ve Doğu Anadolu |
Orta düzeyde risk gözlemlenmektedir; yağış rejimi ve bitki
örtüsü yangın riskini etkiler. |
Karadeniz |
Yağışlarda artış ve nemli iklim nedeniyle yangın riski görece
düşüktür. |
Yönetim ve Uyum
Stratejileri: Orman
yangınlarının önlenmesi ve etkilerinin azaltılmasına yönelik stratejiler, iklim
değişikliğinin yaratacağı risklerin yönetilmesinde kritik önem taşımaktadır.
Türkiye’de erken uyarı sistemlerinin yaygınlaştırılması, yangın riskinin yüksek
olduğu alanlarda yangına dayanıklı bitki türlerinin tercih edilmesi ve orman
içi altyapının güçlendirilmesi öncelikli tedbirler arasında yer almaktadır. Bunun
yanı sıra, toplumun yangın riskine karşı bilinçlendirilmesi ve yerel düzeyde
risk azaltma etkinliğine katılımının özendirilmesi, uzun vadeli başarının
sağlanmasında etkili olacaktır. Ayrıca, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle
mücadele kapsamındaki sera gazı azaltım siyasalarının etkili şekilde
uygulanması yangın risklerinin dolaylı olarak azaltılmasına katkı
sağlayacaktır.
Türkiye, iklim değişikliğinin
etkileriyle şekillenen yeni bir yangın risk profiline sahiptir. Özellikle güney
ve batı bölgelerde artan sıcaklıklar ve azalan yağışlar orman yangınlarının
sıklığını ve şiddetini artırmaktadır. Bölgesel farklılıklar dikkate alınarak
geliştirilecek kapsamlı yönetim ve uyum stratejileri, Türkiye’nin bu tehdide
karşı dayanıklılığını artıracaktır. Bu bağlamda, disiplinler arası ve çok
sektörlü yaklaşımların benimsenmesi gerekmektedir.
GENEL
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
İklim değişikliği, artık sadece
çevresel bir sorun değil aynı zamanda ekonomik, toplumsal ve yönetsel
boyutlarıyla Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeleri derinden etkileyen çok
boyutlu bir kriz alanıdır. Bu çalışma, Türkiye'nin iklim değişikliği bağlamında
karşı karşıya olduğu temel risk alanlarını çözümleyerek tarımdan su yönetimine,
göçten kamu sağlığına kadar geniş bir yelpazede etkileri bütüncül bir çerçevede
değerlendirmiştir.
Çözümlemeler göstermektedir ki Türkiye
iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı yüksek düzeyde kırılganlık
taşımasına karşın bu tehdide karşı ulusal düzeyde verdiği kurumsal ve siyasal
yanıtlar bakımından yetersizdir. Özellikle uzun vadeli stratejik planlamalarda eş
güdüm eksikliği, merkezi ve yerel yönetimler arasındaki eş güdüm sorunları ile
iklim siyasalarının sektörel bütünleşmesi konusunda yaşanan gecikmeler ülkeyi
daha da savunmasız duruma getirmektedir.
İklim değişikliğinin etkileri
Türkiye’de sadece fiziksel çevrede değil, aynı zamanda sosyal adalet, gelir
dağılımı ve yönetişim mekanizmaları üzerinde de derin izler bırakacaktır. Bu
nedenle, iklim politikaları sadece teknik bir çevre sorunu olarak değil,
toplumsal dönüşüm bakış açısıyla ele alınmalıdır. Gıda ve su güvencesi, kırsal
istihdam, kentleşme baskısı, sağlık sistemine binen yeni yükler ve toplumsal
hareketlilik gibi alanlarda yaşanacak değişimlere karşı uyum kapasitelerinin
güçlendirilmesi gereklidir.
Bu bağlamda çalışma, Türkiye’nin iklim
değişikliği ile mücadelesinde beş temel önceliği yaşama geçirmesi gerektiğini
ortaya koymaktadır:
Kurumsal
reform ve yönetişim kapasitesinin güçlendirilmesi: İklimle ilgili stratejilerin yalnızca Çevre,
Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'na bırakılmadan tüm sektörlerle
entegre yürütülmesi elzemdir.
Yerel
yönetimlerin güçlendirilmesi:
Yerelde iklim uyum kapasitesi için mali kaynakların artırılması ve teknik
destek mekanizmalarının geliştirilmesi gerekmektedir.
Veriye
dayalı karar alma süreçleri:
Bölgesel iklim senaryolarına dayalı risk çözümlemelerinin yapılması ve erken
uyarı sistemlerinin yaygınlaştırılması önem arz etmektedir.
Toplumsal
farkındalık ve katılım: İklim
değişikliği ile mücadelede yalnızca kamu otoritesi değil, bireylerin, sivil
toplumun ve özel sektörün de etkili katılımı sağlanmalıdır.
Adil
geçiş politikaları: Karbonsuzlaşma
süreçleri emek gücü üzerindeki etkiler gözetilerek tasarlanmalı ve fosil yakıt
sektörlerinde çalışanların sosyal güvenlikleri ve yeniden istihdamları için
destek mekanizmaları kurulmalıdır.
Sonuç olarak, Türkiye’nin iklim
değişikliği ile mücadelesi yalnızca sera gazı emisyonlarının azaltılmasına
odaklanmakla sınırlı kalmamalı, aynı zamanda toplumsal dirençliliği ve yönetsel
uyumu artıran, kapsayıcı ve bütüncül bir yaklaşımı benimsemelidir. Bu bağlamda,
iklim politikalarının sadece çevresel bir politika değil, yeni bir kalkınma
paradigması olarak ele alınması zorunluluktur.
KAYNAKÇA
Demirtaş, B., & Kocabaş, F.
(2020). Türkiye’de iklim değişikliği politikalarının gelişimi ve mevcut durum
analizi. Çevre Bilimleri Dergisi, 12(1), 33–45. https://doi.org/10.21733/jcs.2020.001
Intergovernmental Panel on Climate
Change (IPCC). (2023). Climate Change 2023: Synthesis Report. https://www.ipcc.ch/report/sixth-assessment-report-cycle/
OECD. (2021). OECD Environmental
Performance Reviews: Turkey 2021. OECD Publishing. https://doi.org/10.1787/9789264672960-en
Türkiye Cumhuriyeti Çevre, Şehircilik
ve İklim Değişikliği Bakanlığı. (2021). Türkiye İklim Değişikliği Stratejisi
(2022–2030). https://csb.gov.tr/
Ürge-Vorsatz, D., & Herrero, S. T.
(2012). Building synergies between climate change mitigation and energy poverty
alleviation. Energy Policy, 49, 83–90. https://doi.org/10.1016/j.enpol.2011.11.093
World Bank. (2022). Turkey: Climate
Risk Country Profile. https://climateknowledgeportal.worldbank.org/
World Bank Group. 2022. Türkiye
Country Climate and Development Report. CCDR Series. © World Bank. http://hdl.handle.net/10986/37521
License: CC BY 3.0 IGO.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder