Hakkımda

FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiştir (1968). University of Southern California’da planlama (kentsel ve bölgesel çevre) ve kamu yönetimi yüksek lisans programlarını bitirmiştir (1976). Siyaset ve Kamu Yönetimi Doktoru (1991). Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Çevre Politikaları bilim dalında doçent (1993). Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluşu sırasında müsteşar vekili. (1978-80) UNICEF Türkiye temsilciliği. (1982-84) Dünya Bankası’nın Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde kurumsal gelişme uzmanı. (1984-86) Çankaya Belediyesi’nin kurumsal gelişme projesini yürütmüştür. (1989-91) Yedinci Kalkınma Planı “Çevre Özel İhtisas Komisyonu”nun başkanlığı. DPT “Çevre Yapısal Değişim Projesi” komisyonu başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı DDK’nun Devlet Islahat Projesi raportörü. (2000-1) Çevre Bakanlığı Müsteşarı (Şubat 1998 – Ağustos 1999). Sabancı Üniversitesi tam zamanlı öğretim üyesi. (2001-2005) Halen yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şimdiye kadar ders verdiği üniversiteler arasında Ankara, Orta Doğu, Hacettepe, Fatih, Yeditepe, Maltepe ve Lefke Avrupa (Kıbrıs) üniversiteleri bulunmaktadır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Translate

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE

EVİM: ARKEON, TUZLA, ISTANBUL, TÜRKİYE
EV

Bu Blogda Ara

10 Eylül 2007 Pazartesi

ADMINISTRATION'DAN MANAGEMENT'A

KAMU YÖNETİMİ KURAMINDA VE
UYGULAMASINDA YENİ GELİŞMELER:
“ADMINISTRATION”DAN “MANAGEMENT”A... [1]

DOÇ. DR. FİRUZ DEMİR YAŞAMIŞ


TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ ULUSLAR ARASI YÖNETİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ULUSAL SEKSİYONU TARAFINDAN DÜZENLENEN
“21 İNCİ YÜZYILDA NASIL BİR KAMU YÖNETİMİ?”
SEMPOZYUMUNA SUNULAN BİLDİRİ
7–8–9 MAYIS 1997
ANKARA







ÖZET

Dünya'nın tüm ülkelerinde kamu yönetiminin geliştirilmesi ve iyileştirilmesi yolunda önemli ve dikkat çekici çalışmalar yapılmaktadır. Hızla artan dünya nüfusu ile birlikte gelişen dünya refahının kuzey ve güney ülkeleri arasında ve özellikle güney ülkelerinde toplumun çeşitli toplumsal ve ekonomik katmanlarında ve coğrafi bölgelerinde eşit olmayan dağılımı toplumun ve bireylerin giderek çoğalan kamu hizmeti ve yeni iş olanakları yaratılması istemleri nedenleriyle kamu yönetiminde oldukça ciddi finansman sorunlarının ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Kamu hizmetlerinin finansmanı sorununu çözümlemek için toplumların elinde var olan üç temel olanağın -dış borçlanma, iç borçlanma ve yeni vergi gelirleri yaratma- sınırlarına yaklaşılmış olması sorunun çözümünü daha da güçleştirmektedir.

Bu durum kamu sektörüne tek bir çözüm seçeneği bırakmaktadır: kıt kaynakların akılcı ve verimli kullanımı. Bütün dünya ülkeleri ve özellikle güney ülkeleri bu sorunu çok yakından duymakta ve çözüm yolu aramaktadır.

Geliştirilen çözüm yolları ise özeksel hükümetin işlevlerinin yeniden tasarlanması, kamu sektörünün ulusal ekonomi içindeki payının azaltılması, kamu ekonomik kuruluşlarının özel sektöre devri, özel sektörün kamu hizmetleri alanında daha fazla rol oynamasının sağlanması, yerinden yönetim, yetki göçermesi, pazar türü kamu yönetimi araçlarının geliştirilmesi, yasal düzenlemelerin sadeleştirilmesi, bilişim teknolojisi, duyarlılık yönetimi, başarım yönetimi, sorumluluk yönetimi, süreçlerin iyileştirilmesi, kamu hizmeti ölçünlerinin geliştirilmesi ve uygulanması, kamuda denetim anlayışının değişmesi ve erdemlilik yönetiminin yeni baştan kurulması olarak ortaya çıkmaktadır.

Bu gelişmelerin olağan bir sonucu olarak, kamu yönetimi disiplini, önümüzdeki yüzyılda, gerek kuramsal açıdan ve gerekse uygulama bağlamında, Devletin kamu işlerinin yürütüldüğü ve kamu hizmetlerinin üretildiği bölümü anlamına gelen "administration" yaklaşımının içerdiği yapı, yetki, görev ve sorumluluk ile ilgili sorunları kendisine inceleme ve geliştirme alanı olarak alan bir disiplin olmaktan çıkacak ve durağan bir edilgenlik yerine devingen bir etkililik anlayışına dayalı olarak kamu işlerinin yürütüldüğü yapı içindeki çalışma biçimi, üslubu, tarzı ve şekline ilişkin koşulların ve davranışların daha verimli ve ussal kılınmasına ilişkin sorunların incelenmesini ve geliştirilmesini kendisine esas alan "management" yaklaşımının öngördüğü değişimi gerçekleştirmeye yönelen ve bu yaklaşımı tüm unsurları ile kurumsallaştırmaya çalışan bir disiplin olmak durumuna gelecektir.

Anahtar sözcükler: Kamu yönetimi, kamu işletmeciliği, kamu yönetişimi, kamu yönetimi reformu
İÇİNDEKİLER

GİRİŞ
KAMU YÖNETİMİ KURAMI VE UYGULAMASI NEDEN DEĞİŞMELİDİR?
SORUNUN BOYUTLARI VE GELİŞTİRİLEN ÇÖZÜMLER
Özeksel Hükümetin Rolü ve İşlevleri
Kamu Sektörünün Büyüklüğü ve Yapısı
Özelleştirme, Ticarileştirme ve Şirketleştirme
Yerinden Yönetim
Yetki Aktarımı
Pazar Türü Yönetim Araçlarına Genişlik Kazandırılması
Akçalı Yönetimin Geliştirilmesi
Personel ve Ücret Yönetimi
Yasal Düzenlemelerin Sadeleştirilmesi ve Azaltılması
Duyarlılık Yönetimi
Bilişim Teknolojisi
Başarım Yönetimi
Sorumluluk Yönetimi
Sonuç Yönetimi
Yönetsel ve Teknik Süreçlerin İyileştirilmesi
Kamu Yönetimi Ölçünleri
Denetim Anlayışının Değişmesi
Avrupa Birliği'ne Giriş ve Etkileri
Erdemlilik Yönetiminin Yeniden Oluşturulması ve Kamu Yönetiminde Yozlaşmanın Önlenmesi
21 İNCİ YÜZYILDA KAMU YÖNETİMİNDE TEMEL ANLAYIŞ VE YAKLAŞIM DEĞİŞİKLİĞİ: "ADMINISTRATION"DAN "MANAGEMENT"A

SONUÇ
KAYNAKÇA

GİRİŞ
Dünya yeni bir yüzyıla ve üçüncü bin yıla girerken uluslararası kamu yönetimi bilimi çok önemli değişimler geçirmektedir. Bu değişimler hem kamu yönetimi biliminin kuramsal yapısında ve hem de kamu yönetimi uygulamalarında yaşanmaktadır. Dünya ekonomisinin içinde bulunduğu koşullar ve dünya nüfusunun hızla büyümesi gerçeği kamu yönetiminin kuramsal içeriğinin ve uygulama koşullarının hızla değişmesini kaçınılmaz kılmaktadır.
Ortaya çıkmakta olan toplumsal, ekonomik ve siyasal olgular kamu yönetimini değişme ve gelişme yönünde güçlü bir baskı altına almaktadır. Değişim durağanlıktan devingenliğe, yapısal endişelere bağımlılıktan etkenlik ve verimlilik arayışlarına ve hukuksal geçerlilik endişelerinden yarar/maliyet uzlaşılarının ortaya çıkarılmasına doğru bir yöneliş ve geçiş biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Kamu hizmetinin üretilmesi ve topluma sunulmasında klasik kalıpların dışına çıkan arayışlar yoğunluk kazanmaktadır. Yönetim ve işletme sözleşmesi, imtiyaz haklarının devri, tesis satışı ve benzeri yöntemlerle şekillenen "özelleştirme" eğilimleri -kendisine tanınmak istenen ideolojik çerçeve ne olursa olsun- bu değişimi gösteren önemli belirtiler ve göstergeler olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu değişim ve yeni arayışlar çerçevesinde yapılmakta olan çalışmalar Dünya'nın en gelişmiş ülkesinden en geri kalmış ülkesine kadar gelişen bir çizgide ilginç ortak noktaların ve benzerliklerin görülmesine neden olmaktadır. Örneğin, Başkan Yardımcısı Al Gore Birleşik Amerika'da yönetimin geliştirilmesi ve iyileştirilmesi yolunda Federal hükümetle birlikte yerel yönetimleri de kapsayan bir yönetim düzeltimi çalışmasını başlatırken Vietnam'dan Gana'ya, Brezilya'dan Meksika'ya Portekiz'den Lübnan, Ürdün, Etiyopya, Hırvatistan ve Sierra Leone'ye kadar değişen pek çok ülkede aynı amaç ve hedefleri benimseyen çalışmalar yapılmaktadır.
"21 inci yüzyılda nasıl bir kamu yönetimi?" sorusuna verilecek temel yanıt bu değişime yol açan nedenlerin açıklıkla ve netlikle belirlenmesine ve ortaya çıkan yeni gereksinimlere isabetli ve geçerli çözüm yolları bulunmasına bağlı görünmektedir.

Bu bağlamda yapılması gereken temel çalışma ise Türkiye'de ve öteki dünya ülkelerinde kamu yönetiminde değişimi zorunlu kılan neden ve olguların ortaya çıkarılması olmalıdır.

KAMU YÖNETİMİ KURAMI VE UYGULAMASI NEDEN DEĞİŞMELİDİR?

Dünya'nın son yirmi yıl içindeki toplumsal, ekonomik ve demografik gelişme eğilimlerine bakıldığında beş temel özellik dikkat çekmektedir.

Bunlardan birincisi dünya nüfusunun hızla artmakta ve kırsal kesimden kentsel kesime doğru hızlı bir geçiş süreci yaşamakta olmasıdır. Kentleşme olgusu gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde benzer nitelikler taşımasına karşın nüfus büyümesi ve hatta bazı nüfus bilimcilere göre nüfus patlaması gelişmiş ülkelerden çok gelişmekte olan ülkelerde görülmektedir.

İkinci temel özellik dünya ekonomisinin hızla gelişmekte, birey başına düşen gelirin artmakta ve tüm Dünya'nın yaşam düzeyinin hızla gelişmekte olmasıdır.

Üçüncü temel özellik kıt kaynakların kendi kendilerini üretme hızından daha yüksek bir hızda tüketilmeleri nedeniyle Dünya üzerindeki ekonomik ve fiziksel gelişmenin sınırlarına yaklaşılmakta olduğudur

Dördüncü temel özellik dünya refahının ve üretiminin gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasında dağılımında gelişmiş ülkeler lehine önemli bir farklılığın ortaya çıkması ve bu farklılığın giderek daha da büyüme eğilimi göstermesidir.

Son temel özellik de gelirin ulusal sınırlar içinde yer alan farklı toplumsal ve ekonomik gruplar arasında eşit olmayan bir şekilde dağılımı ve bireyler, toplumsal gruplar ve coğrafi bölgeler arasında ortaya çıkan gelir dağılımı eşitsizliğinin giderek daha çok büyüme eğilimi içine girmesidir.

Bu gelişme özelliklerinin kamu yönetimleri açısından bazı önemli sonuçları olacaktır. Bu önemli sonuçlar ise daha fazla ve daha çeşitli kamu hizmeti üretmek zorunlulukları olarak ortaya çıkacaktır. Bir başka önemli sonuç da bireylerin giderek azalan 'harcanabilir gelir olanakları' nedeniyle kamu tarafından sunulmakta olan hizmetlerin parasal karşılıklarının bulunmasının giderek daha çok zor ve güç bir konuma erişmesidir.

Tüm dünya ülkeleri için ortak bir sorun olan ancak kendisini gelir düzeyi sınırlı olan ülkelerde daha etkili bir şekilde duyuran bu sorun kamu hizmetlerinin finansmanı açısından yaşamsal önemde darboğazların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Bu bağlamda devletlerin elinde üç önemli finansman kaynağı bulunmaktadır: dış borçlanma, iç borçlanma ve vergilendirme. Belirtilen bu üç temel kaynak da önemli sınırlılıklar içinde bulunmaktadır.

Her şeyden önce dış borçlanma yolu ile kamu hizmetlerinin finansmanı yöntemi –elde edilen kaynaklar üretime yönlendirilemediği takdirde- çok büyük bir risk unsurunu içermektedir. Yüksek faizle alınan ve vadenin dolması üzerine derhal ödenmesi gereken bu borçlar, ödenemedikleri takdirde, yeni borçların alınması son derecede zorlaşmakta ve bazı durumlarda da olanaksız duruma gelmektedir. Belirtilmeye çalışılan bu temel nedenden ötürü özellikle gelişmekte olan ülkelerde dış borçlanma yöntemi ile kamu hizmetlerinin finansmanını sağlama yöntemi hem son derecede riskli bir yaklaşım anlamına gelmekte ve hem de daha şimdiden pek çok ülke bu alanda borçlanabilmenin sınırına yaklaşmış bulunmaktadır.

İkinci yöntem olan iç borçlanma yöntemi de, birincisinde olduğu gibi, üretime yöneltilemediği ve yalnızca iç tüketimin finansmanında kullanıldığı takdirde ulusal ekonomi açısından büyük riskler içermektedir. Bu borçların ödenme yöntemi genellikle enflasyonun ana nedeni olan para basma ya da daha çok borçlanma olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle hemen belirtilmelidir ki iç borçlanma yolu ile kamu hizmetlerinin finansmanı yönteminin de sınırlarına ulaşılmış bulunulmaktadır. İç borçlanma yolu ile kamu hizmetlerinin finansmanını sağlamak oldukça zorlaşmıştır. Bu yöntem de, tercih edildiği takdirde, ciddi ekonomik bunalımların ortaya çıkması riskini göze almak anlamına gelmektedir.

Üçüncü ve son finansman yöntemi ise vergilendirme ve kamu hizmetlerinin karşılığının bu hizmetlerden yararlananlardan geri alınmasıdır. Bu yöntemin de önemli darboğazlar içinde olduğu bilinmektedir. Her şeyden önce vergisini normal koşullarda ödemekte olan yükümlüler esasen oldukça yüksek oranlarda vergi ödemektedirler. Bu yüksek oran enflasyon ile birleştirildiğinde bu yükümlülerin servetlerinin ödedikleri vergi nedeniyle azalmakta olduğu görülmektedir. Öte yandan harç ya da ücret yolu ile kamu hizmetlerinin maliyetinin bu hizmetlerden yararlananlardan geri alınması da hem bireylerin azalan harcanabilir gelir olanakları nedeniyle zorlaşmakta ve hem de yol açtığı toplumsal eşitsizlikler nedeniyle istenmeyen toplumsal ve siyasal sonuçlara yol açabilmektedir.

Yukarıda belirtilen görüşleri kısaca özetlemek gerekirse açıklıkla görülmektedir ki kamu hizmetlerinin finansmanı konusunda tüm dünya ülkelerinde ve Türkiye'de önemli ekonomik, akçalı ve siyasal darboğazlar ortaya çıkmaya başlamıştır.

Bu tür darboğazların 1970'li yıllarda gerçekleşen petrol ambargosu ve 1991 yılında meydana gelen Körfez Savaşı'ndan sonra daha belirgin olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Her iki olay sonrasında da petrol fiyatlarında olağanüstü artışlar görülmüştür. Petrol fiyatlarının artması petrolü olmayan ve kalkınma ve gelişme için petrole gereksinim duyan güney ülkelerinin dış ticaret dengelerinde önemli sayılması gereken açıkların ortaya çıkması ile sonuçlanmıştır. Bu gelişmeler, doğal olarak, ülke içi kaynakların daha kıt bir duruma gelmesine ve kamu hizmetlerinin finansmanı ile ilgili sorunların yaşamsal bir önem düzeyine ulaşmasına neden olmuştur.

Öte yandan, çeşitli kamu ekonomik tesislerinin siyasal baskılardan kaynaklanan verimli ve üretken olmayan yönetim biçimleri ile yerel yönetim birimlerinin içinde bulundukları kurumsal (örgütsel, yönetsel ve kaynak planlamasına ilişkin) azgelişmişlik nedeniyle içine düştükleri israf ortamı kamu finansmanı üzerindeki baskıları ve sorunları içinden çıkılamaz ve çözülemez bir duruma sürüklemektedir.

Çok genel çizgileriyle belirlenen bu durum, yani kaynakların gereksinimlerin gerisinde kalması olgusu, kamu hizmetlerinin ya da kamuda iş edinebilme olanaklarının bireyler arasında eşit ve adil olmayan bir şekilde dağıtılması ile sonuçlanmaktadır. Kaynakların kıt olduğu toplumlarda büyük, yaşamsal ve kritik gereksinmeler içinde bulunan kitlelerin ulusal gelir pastasından daha büyük ve kapsamlı pay kapma yarışı içinde olabileceklerini beklemek kuşkusuz gerçekçi bir yaklaşım olacaktır.

Öte yandan, siyasal otoriteyi denetim altına almak ve kullanmak isteyen ve bu yolla kıt kaynaklar üzerindeki denetim güçlerini daha çok artırabileceklerini öngören kimi siyasal nitelikli grupların toplumda daha fazla siyasal güç kazanma yarışı içine girebilecekleri de beklenmesi gereken bir başka gerçekçi olgu olmalıdır.

Yukarıda genel çizgileriyle belirtilmeye çalışılan iki temel olgu nedeniyle bu gibi toplumlarda yeterlilik ve yeteneklilik ilkelerinden hızla uzaklaşılması siyasal ve ekonomik çıkar 'sadakati'ne dayalı yandaş kayırmacılığı, akraba ve eş dost kayırmacılığı ve "ganimet"in siyasal yandaşlar arasında paylaşılması sisteminin (spoils system) genişlik, yaygınlık ve derinlik kazanması ile sonuçlanabilecektir. İşte bu durum bu gibi ülkelerde yönetim düzeninin bir erdemlilik yönetimi olduğu, yönetimin işleyişinin şeffaflaştığı ve yöneticilerin yönetilenlerin istek ve beklentilerine karşı daha duyarlı olduğu bir yönetim biçiminin ortaya çıkmasını zorunlu kılmaktadır.

Bu durumda kamu yönetiminin ve kamu yöneticilerinin elinde tek bir seçenek kalmaktadır: kıt kaynakların ussal ve verimli kullanımı. İşte kamu yönetiminde değişimi gerekli ve kaçınılmaz kılan temel sorunsal burada ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle kamu yönetimleri daha az kaynak kullanarak daha fazla hizmet üretme zorunluluğu ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bugünkü Dünya'mızda bu amacın gerçekleştirilmesini güvence altına alacak yol ve yöntemlerin bulunması ve uygulama alanına konulması yolunda kesin bir zorunluluk ortaya çıkmıştır. Kamu yönetimlerinin önümüzdeki yüzyıl içinde karşılaşacakları en önemli sorun budur. Kamu yönetimleri bu sorunsalı başarı ile aşabildikleri takdirde yönetme sorumluluklarını taşıdıkları toplumun mutluluğuna katkıda bulunabileceklerdir. Başarısızlık ise kamu yönetiminin çökmesi ile eş anlamlı olacaktır.

SORUNUN BOYUTLARI VE GELİŞTİRİLEN ÇÖZÜMLER
Kamu yönetiminde iyileştirme ve düzeltme çalışmaları yapılması gereksinimi Dünya'nın tüm ülkelerinde kendisini açıklıkla göstermektedir. 'Düzeltim için baskılar' olarak adlandırılabilecek bu olgu ülkeden ülkeye değişen özellikler kazanabilmektedir.

ABD'de Başkan Yardımcısı Al Gore tarafından yürütülen çalışmalar gerek Federal ve gerekse yerel yönetimlerde israfın önlenmesi ve kıt kaynakların daha iyi kullanılması amaçlarıyla çerçevelenen kamu yönetiminde düzeltim arayışları Vietnam'da kolektivist bir ekonomiden pazar ekonomisine geçişin düzenlenmesi, Güney Afrika'da beyaz ırkın ağırlığına dayalı "apartheid" yönetiminden siyah çoğunluğun egemen olduğu bir siyasal yapılanmaya geçişin planlanması, Hırvatistan'da yeni kurulan bir Devletin kendi kamu yönetimini oluşturması, Hindistan'da, Sierra Leone'de ve Mozambik’te Devletin sahip olduğu ekonomik nitelikli çok sayıdaki işletmenin özel sektöre devri, Finlandiya, Yeni Zelanda, İngiltere ve Avustralya gibi ülkelerde kamu yönetiminin daha ussal karar alma ve çalışma kalıplarına kavuşturulması, Gana, Meksika ve Brezilya gibi ülkelerde Devlet yapısının köktenci bir şekilde yeniden yapılandırılması ve Habeşistan'da ise özeksel nitelikli bir hükümet yapısından Eritre'yi de içine alan federal nitelikli bir Devlet yapısına geçilmesi çabaları şeklinde biçimlenmekte ve ortaya çıkmaktadır. Kuşkusuz bu örneklerin sayısını çok daha fazla artırabilmek olanaklıdır. İrlanda, İspanya, İsviçre ve daha birçok ülke değişik ölçeklerde ve farklı odak noktalarında yoğunlaşacak şekilde kamu yönetimlerini geliştirme uğraşı içinde bulunmaktadırlar.

Bu bağlamda kamu yönetimi düzeltimi ile ilgili olarak Dünya ve Türkiye kamuoyunda süregelmekte olan tartışma konularını şu ana noktalarda toplamak olanaklı görünmektedir:

· Ulusal ve özeksel yönetimlerin rolleri ve işlevleri
· Kamu sektörünün büyüklük düzeyi ve yapısı
· Özelleştirme, ticarileşme ve şirketleşme
· Yerinden yönetim
· Yetki aktarımı
· Pazar-türü yönetim araçlarının genişlik kazanması
· Personel yönetiminde iyileştirme ve ücret sisteminde köktenci değişiklikler
· Yasa, tüzük ve yönetmelik gibi düzenleyici metinlerin sayıca azaltılması, kapsamlarının daraltılması ve daha anlaşılır kılınması
· Duyarlı yönetim ya da yurttaşlarla kamu yönetimleri arasındaki ilişkilerde yeni düzenlemeler yapılması
· Bilişim teknolojisinin kamu yönetiminde derinlik, yaygınlık ve genişlik kazanması
· Başarım yönetimi
· Sorumluluk yönetimi
· Sonuç yönetimi
· Yönetsel ve teknik süreçlerin iyileştirilmesi
· Kamu hizmeti ölçünleri
· Denetim anlayışında değişiklikler
· Avrupa Birliği'ne tam üyelik girişiminin etkileri
· Erdemlilik yönetiminin yeniden oluşturulması ve Devlet yönetiminde yozlaşmanın önlenmesi.


"21 inci Yüzyılda Nasıl Bir Kamu Yönetimi?" sorunsalının boyutlarını çerçeveleyen bu temel konular üzerinde genel çizgileriyle durmak ve konu ile ilgili bazı kavramlara açıklık getirmek gerekmektedir.

Özeksel Hükümetin Rolü ve İşlevleri
Özeksel hükümetlerin rolü ve işlevleri özellikle kamunun ulusal ekonomi içindeki payı açısından sorgulanmaktadır. Devletin ekonominin işleyişinde sahip olduğu rol serbest piyasa mekanizmalarının işleyişini yakından ilgilendirmektedir. Devletin ekonomi içindeki payının artmasına koşut olarak piyasadaki serbest rekabet koşulları sarsılmakta ve tekelci niteliği ağır basan pahalı ve rekabet gücü ve kalitesi sınırlı hizmet türleri başat bir görünüm kazanmaktadır. Özellikle özel sermaye birikiminin belirgin bir düzeye erişmesi özel sektörün kamu hizmetlerinin üretiminde daha fazla paya sahip olabileceği anlamına gelmektedir. Bu durum ise kamu hizmetleri üzerindeki finansman yükünün azalması demek olacaktır. Ortaya çıkan sorun ise Devletin hangi hizmetlerin üretiminden sorumlu olması gerektiği tartışmasıdır. Bazı ülkeler Devletin ana hizmet alanının savunma, dış politika ve gelir toplama hizmetleri gibi temel Devlet işlevleri üzerinde odaklaşması gerektiğine inanmakta ve bunun dışındaki hizmetlerin özel sektöre ya da yerel yönetimlere aktarılması yolunda çalışmalar yapmaktadır.

Söz konusu olguyu açıklayan en iyi sloganlardan birini ABD Başkan Yardımcısı Al Gore'un geliştirdiği görülmektedir. Al Gore'un “Devleti yeniden keşfetmek" adını verdiği ve birçok ülkede yansıma bulan bu yaklaşım Devletin tüm organlarının ve özellikle yürütme organının özeksel ve yerel yönetimler aracılığıyla yerine getirmesi gereken işlev ve görevlerinin gözden geçirilmesi ve yeniden paylaştırılması anlamına gelmektedir.

Bu sürecin temel hedefi ise kıt kaynakların daha ussal kullanımı ve yönetimde verimliliği, ekonomikliği ve etkenliği sağlayacak yeni düzenlemelerin uygulama alanına konulmasıdır.
Kamu Sektörünün Büyüklüğü ve Yapısı
Yukarıda tartışılan konuya benzer bir başka tartışma konusu da kamu sektörünün sahip olduğu büyüklük ölçüleri üzerinde yoğunlaşmaktadır. Tartışmaların odak noktasını da özel sektörün kar güdüsünün kamu işlerine aktarılması isteği oluşturmaktadır. Kamunun genel ekonomi içindeki payının azaltılmasını savunanlar özel sektörün kar güdüsünün karar almada ussallığı güvence altına alacak bir kavram olduğunu öne sürerek kamu sektörünün pahalı ve rekabetten uzak hizmet üretme yaklaşımı yerine özel sektörün kar ‘maksimizasyonu’na ve ‘optimalite’ arayışlarına yönelik yaklaşımlarının benimsenmesinin daha isabetli olacağını belirtmektedirler.

Kamu sektörünü küçültmek ve doğru olan bir yapıya kavuşturmak pek çok ülkede kamu yönetimini düzenlemek isteyenler için temel bir amaç olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda, kamu sektörüne yeni personel alımının dondurulması, harcamalara geçici veya sürekli kısıntılar getirilmesi ve ücretlerin dondurulması gibi yol ve yöntemlere başvurulmaktadır.

Bu tür yaklaşımların elde etmek istediği temel hedefler ise pazar ekonomisinin rekabete dayalı özelliklerinden daha fazla yararlanmak, kamunun müdahaleci yaklaşımları yerine serbest piyasanın arz ve talep dinamiklerini değerlendirmek ve daha düşük maliyetle hizmet üretmek şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Özelleştirme, Ticarileştirme ve Şirketleştirme
Pek çok ülkede ve bu arada özellikle Türkiye'de kamu hizmetlerinin üretiminde özel sektörün daha fazla pay sahibi olması amaçlanmaktadır. Dünya bu sorun ile özellikle Reagan-Thatcher yaklaşımları ile tanışmıştır. Ancak, daha 50'li yıllarda Türk bürokrasisinin genel sorunlarının çözümlenmesi amacıyla hükümete bir rapor veren Prof. Gıyas Akdeniz Türkiye için özelleştirme çalışmaları yapılması gerektiğini belirtmektedir.

Devletin sahip olduğu ekonomik işletmelerin siyasal baskılar altında kötü yönetimi, verimlilik ve karlılık oranlarının düşmesi, rekabet güçlerinin zayıflaması ve Devlet üzerinde yarattıkları finansman yükü açısından elden çıkartılmalarını gündeme getirmektedir. Meksika, Türkiye, Hindistan, Sierra Leone, Mozambik ve daha birçok ülke bu yolda çaba göstermektedir.

Sorunun bir başka yönünü ise bu gibi kuruluşları yeniden örgütleme ve iyileştirilmelerini sağlama çalışmaları oluşturmaktadır. Bu tür çalışmaların özellikle Japonya'da yaygınlık kazandığı görülmektedir.

Özelleştirmenin mülk satışı ve devri dışındaki yöntemleri olan işletme sözleşmesi, imtiyaz sözleşmesi ve yap-işlet-devret gibi yöntemler de çeşitli ülkelerde uygulama alanına konulmaktadır.

Böylelikle bu tür çalışmalar sonucunda Devlet tarafından finansman ya da sübvansiyon sağlanması gereken 'kara deliklerin' önemli bir kesiminin kapanması ve enflasyon hızının düşürülmesi amaçlanmaktadır.

Sorunun ilginç yanını ise bazı ülkelerde şirket statüsünde çalışmakta olduğu halde özelleştirilmek istenen kurumlardan söz edilirken, Yeni Zelanda gibi ülkelerde kamu hukuku sistemine göre çalışan ekonomik işletmelerin özel şirket statüsüne çekilmek istenmeleri oluşturmaktadır. Türkiye'de özellikle belediyelerde gözlemlenen bu eğilim pek çok sayıda belediye şirketinin kurulması ile sonuçlanmıştır.

Yerinden Yönetim

Kamu yönetiminde düzeltimin bir başka temel alanını özeksel hükümete ya da federal hükümete verilmiş olan bazı kamu hizmetlerinin/işlevlerinin yerel yönetimlere devri oluşturmaktadır. Bu olgu yerel yönetimler üzerindeki özeksel yönetime ait yönetsel gözeticilik yetkilerinin azaltılması, yerel özerkliğin geliştirilmesi ve yerel uygunluk (subsidiarity) ilkesine uygulanabilirlik olanağı kazandırılması yöntemleriyle geliştirilmek istenmektedir. Buna karşılık özeksel yönetimin yerel yönetimler üzerindeki denetiminin sıkılaştırılması ve yasallık denetimi yanında 'paranın değer karşılığı' anlayışına dayalı başarım denetimi ilkesinin yaygınlaştırılması önerilmektedir.

Özellikle AB için uyulması zorunlu bir ilke kararı olan yerel uygunluk ilkesinin yaşama geçirilmesi için pek çok Avrupa ülkesinde (İsveç, Almanya, Belçika vs.) çalışmalar yapılmaktadır. Japonya'da yerel yönetimlerin geliştirilmesi için temel ilkeler yasası çıkarılmış ve öteki bazı ülkelerde de kamu hizmetlerinin yerel yönetimlere aktarılması sağlanmıştır.

Bu yaklaşımla, yani yerel yönetimlerin daha güçlü ve özerk bir konuma getirilmeleri yöntemiyle, özeksel hükümet üzerindeki iş yükünün azaltılması ve kamu yönetiminde karar almanın daha hızlı, etkili ve verimli kılınması güvence altına alınmak istenmektedir.

Yetki Aktarımı
Merkezdeki yoğunluğun azaltılması yöntemlerinden bir diğeri yetkiyi özeğin alandaki temsilciliklerine göçermek olarak ortaya çıkmaktadır. Böylelikle sorunların merkez yerine görüldükleri ya da duyuldukları noktalarda çözümlenmesi amaçlanmaktadır. Bu bağlamda çeşitli bütçe ve harcama yetkileri ile birlikte yönetime ve karar almaya ilişkin kimi yetkiler merkezden taşraya aktarılmakta ve böylelikle de merkezdeki iş yoğunluğunun azaltılması sağlanmaktadır.

Pazar Türü Yönetim Araçlarına Genişlik Kazandırılması
'Pazar türü araçlarla' 'pazarlanabilme konusu olamayan kamu yönetimi araçları' arasındaki temel farklılaşma ölçütleri piyasada rekabet gücüne sahip olabilme, fiyatlandırılabilme, arz ve talebe konu olabilme ve parasal teşviklerle yönlendirilebilme olanaklarıdır. Günümüzde pek çok ülkede yukarıda sayılan özelliklerden birine sahip olabilen çeşitli kamu hizmetleri pazar türü yöntemlerle kamuya sunulmaya çalışılmaktadır.

Bunların başında da 'kupon' yöntemi gelmektedir. ABD'de "mavi kupon" olarak bilinen ve dar gelirlilere verilen gıda kuponları ile önemli bir toplumsal dayanışma hizmeti verilmektedir. Birçok ülkede kişilere ya da ailelere aylık ya da yıllık sağlık kuponları dağıtılmakta ve bireyler bu kuponlarla diledikleri yerlerden hizmet satın alabilmektedirler.

Bir başka yöntem 'kullanıcı harçları' sistemidir. Bu sistemde kullanıcılar kullandıkları hizmetlerin karşılığını 'maliyetin geri dönüşü ilkesi' çerçevesinde ilgili kamu yönetimine ödemektedir. Bu yöntem çeşitli gelir grupları arasında gelir aktarımı anlamına gelen 'çapraz-sübvansiyon' amacıyla da kullanılabilmektedir.

Dikkat çekici bir başka yöntem de 'mülkiyet hakkı' kavramında meydana gelen değişikliklerdir. "Kabarcık kuramı" olarak bilinen bir yaklaşımla kentlerin hava kalitesinin kirlenmelere karşı korunması olanakları geliştirilmekte ve kirleticilere kirletme hakkı ya da kotaları satılabilmektedir. "Pazarlanabilir kirletme kotaları" yoluyla çevresel kalitenin etkili bir şekilde korunabileceği anlaşılmaktadır.

Bu örneklerin sayısını çok fazla ölçüde artırabilmek olanaklı olmakla birlikte bu incelemenin amacının yalnızca pazar türü ı kamu yönetimi araçlarını ele almak olmaması nedeniyle buraya kadar verilen bilgilerle yetinilmek istenmektedir.

Yukarıda verilen örneklerde görüldüğü üzere liberal ekonomik düzene sahip ülkelerde piyasa mekanizmalarından daha çok yararlanabilmek olanaklı görülmektedir. Kamu yönetimi disiplininin bundan sonraki gelişme çizgisini belirleyecek yaklaşımlardan biri de pazar türü kamu yönetimi araçlarının gelişme ve yaygınlık kazanma eğilimi olacaktır.

Akçalı Yönetimin Geliştirilmesi

Kamu yönetimlerinde akçalı yönetimin geliştirilmesi ve iyileştirilmesine ilişkin sorunsalı ortaya koyan ve açıklayan kilit terimler 'yönetim muhasebesi', 'maliyet merkezleri', 'akçalı başarım', 'maliyetin geri dönüşü', 'kar-zarar hesapları', 'yarar etkenlik oranı', 'yarar-maliyet oranı', 'nakit akış kestirimleri', 'akçalı durum raporlama ve belgeleme düzenleri' ve 'akçalı denetim sistemleri'dir. Biraz önce de belirtildiği üzere, inceleme konusunun başka bir alanda yoğunlaşması nedeniyle burada yalnızca bu önemli ve gelişmekte olan kavramlara işaret edilmekle yetinilmiştir.

Günümüzde İzlanda, Avusturya, Avustralya, Yeni Zelanda ve İngiltere gibi ülkelerde bu yolda önemli çalışmalar yapılmaktadır. Böylelikle de muhasebe ve bilânço sistemleri ile akçalı çözümleme tekniklerinin kamu yönetimi disiplini içine daha etkili bir biçimde sokulması amaçlanmaktadır. Elde edilen sonuçlar ise oldukça cesaret verici ve özendirici nitelikte görülmektedir. Önümüzdeki yüzyılın kamu yönetimi bu kavramları geliştirebildiği ölçüde verimli ve etkili olabilme şanslarını artıracaktır.

Personel ve Ücret Yönetimi

Kamu yönetimini yeniden düzenleme konusu yapmak isteyen ülkelerin hemen hepsinde personel yönetiminin iyileştirilmesi önemli bir yer tutmaktadır. Bu ülkelerde kamu personelinin yönetimi ile ilgili işlevlerin pek çoğunda yeniden düzenleme ve geliştirme çalışmaları yapılmaktadır.

Ancak, çoğu genellikle bilinen kavramlardan oluşan iyileştirme çalışmalarının özellik taşıyan bir alanı diğerlerinden daha fazla dikkat çekmektedir. Söz konusu alan 'başarıma koşut ücret sistemi' oluşturulmasını öngörmekte ve personel ücretlerinin işte elde edilen başarım ve verime göre farklılaştırılarak ödenmesini amaçlamaktadır. Böylelikle az çalışanlarla çok çalışanların aynı ücrete sahip olmasının önüne geçilmek istenmekte ve hizmette verimliliğin ve üretkenliğin yükseltilmesine çalışılmaktadır.

Yasal Düzenlemelerin Sadeleştirilmesi ve Azaltılması

Kamu yönetimini geliştirme kararlılığı içinde olan ülkelerde yönetsel düzenlemelerin odak noktasının 'kural'lardan 'rol'lere doğru bir geçişme göstermekte olduğu anlamına gelen ve yasal düzenleme etkenliğini gerçekleştirmeyi amaçlayan düzeltim çalışmaları yapılmaktadır. Eşitlik ve şeffaflık ilkelerini güvence altına almaya çalışan bu düzeltim çalışmaları çerçevesinde yasal düzenlemelerin sayısını azaltarak ve sadeleştirerek uygulamada etkenlik ve bükülgenlik sağlanmak istenmektedir. Yöneticinin elini kolunu bağlayan ve bazı yöneticiler için de yazılı kurallar arkasına sığınarak iş yapmamaya gerekçe hazırlayan klasik yönetsel düzenlemeler yerine yöneticinin takdir hakkını daha geniş ve kolay kullanabileceği bir çalışma ortamının yaratılması bu tür düzenlemelerin temel konusunu oluşturmaktadır.

Duyarlılık Yönetimi

Uluslararası Ölçünler Örgütü (ISO) tarafından geliştirilen Uluslararası Yönetim Ölçünü'nü (ISO 9000 serisi) esas alan Toplam Kalite Yönetimi' (TKY) yaklaşımının kamu yönetimi üzerindeki ilk ve doğrudan etkisi yurttaşların kamu birimlerinden hizmet satın almaya çalışan "müşteri" gibi algılanmaları olmuştur. TKY'de temel ilkeler olan 'sıfır ya da en az hata' ve 'müşterinin azami tatmini' ilkeleri kamu yönetiminde gerekli yansımayı bulmuş ve kamu yönetiminin toplumdaki görümünü düzeltmek isteyen ülkelerde hizmet talep edenleri "tebaa" olmaktan çok bir "müşteri" olarak gören ve tüm olanaklarını müşterinin tatmini için harcamayı amaçlayan yönetim tipolojileri ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu çerçevede yurttaşlar işsizlik sigortası alan, tüketici olan, hem tüketici hem üretici olan, vergi ödeyen ya da çeşitli yasal düzenlemelerle davranışları denetlenen bir kimse, yani bir hizmet müşterisi, olarak ortaya çıkmaktadır. Söz konusu edilen TKY yaklaşımı bu gibi kimselere sunulan hizmetin kalitesinin yükseltilmesini gerekli kılmaktadır. Müşteri tatminini yükseltecek dört temel ölçüt ise şeffaflık, yönetim ve karar alma sürecine katılma, müşteri isteklerinin tatmini ve bilgiye/yöneticiye kolay ulaşılabilirlik olarak saptanmaktadır. Bu yaklaşım yönetimde "başarım" kavramının başat bir endişe olarak görülmesine yol açmaktadır.

Bu yaklaşım çerçevesinde "müşteri" kamu hizmet birimleri tarafından sunulan hizmetlerde hizmetin kalitesini güvence altına alan temel unsurlar olan kabul edilebilirlik, seçenekler arasında seçme ve tercih yapabilme, hizmet hakkında bilgi edinebilme, hizmeti zamanında elde edebilme, hizmette sürekliliğin sağlanması ve hizmette doğruluk ve güvenlik unsurlarının gerçekleştirilmesini istemektedir. Kuşkusuz bu unsurlara eklenmesi gereken öteki temel unsurlar ise basitlik ve kolaylık olmalıdır.

Hemen belirtilmelidir ki müşterinin ya da yurttaşların hizmetlere karşı duyduğu yakınmalarını etkili bir şekilde ele alan ve yakınmaları etkili bir şekilde ortadan kaldıran inceleme, çözümleme ve yanıtlama sürecinin varlığı da 'duyarlılık yönetiminin' önkoşulları olarak kabul edilmelidir.

Bilişim Teknolojisi

Veri otomasyonu ve elektronik iletişimde teknik ve örgütlenme açısından elde edilen büyük ilerlemeler bilişim teknolojisi ile kamu yönetimi arasında daha sıkı bir işbirliği yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Yönetimde hızı, çabukluğu ve ekonomikliği ve böylelikle maliyet etkenliğini sağlayacak en önemli etmen olan bilişim teknolojisi kamu yönetiminde yapısal ve köktenci değişiklikler yapılması konusunda önemli olanaklar sunmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki ülkemizde pazarlanabilir ya da rekabete açık kamu hizmeti alanlarında bu yolda önemli ilerlemeler gözlemlenmektedir. Türkiye'deki bankacılık sistemi bu yolda önemli başarılar elde etmiştir. Ancak, bankacılık dışında kalan tüm kamu yönetiminde bu yolda daha fazla çaba harcanmasına gereksinim duyulmaktadır. Yazışma kurallarını ve yurttaşlarla ilişkileri yakından etkileyecek bu gelişme aynı zamanda hizmetin daha az personelle ve daha kısa zamanda sunulması anlamına da gelmektedir.

Başarım Yönetimi

Başarım yönetimi yönetim biliminin geliştirdiği yeni yaklaşımlardandır. Kavram öncelikle başarı göstergelerinin ya da ölçütlerinin saptanması ilkesine dayalıdır. Her hizmet için başarının ya da amacın gerçekleştirdiğini gösteren somut ve ölçülebilir hedefler saptamak olanaklıdır. Başarı hedefleri saptandıktan sonra hizmet girdileri bu hedefe yönelik olarak örgütlendirilecek ve çalıştırılacaktır. Çalışmadan elde edilen sonuçlar yönetim bilgi sistemleri aracılığıyla ölçülecek ve elde edilen sonuçlar önceden belirlenen hedeflerle birlikte değerlendirilecektir. Bu değerlendirme sonucunda çalışmanın başarılı ve başarısız yanları saptanacak, gerekli düzeltme önlemleri alınacak ve çalışma döngüsü yeniden başlayacaktır. Yukarıda çok kısa olarak özetlenen bu yönetim anlayışına 'hedefe yönelik yönetim' ve 'başarım yönetimi' denilmektedir. Kuşkusuz bu yaklaşım örgütsel yapının yeniden oluşturulmasını, yönetim düzen ve düzenekleri ile teknik ve yönetsel süreçlerin yeniden planlanmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Örgütsel gelişme ya da süreç ağırlıklı örgütsel gelişme teknikleri bu bağlamda kamu yönetimine ve kamu yöneticilerine önemli olanaklar sunmaktadır.

Sorumluluk Yönetimi

Kamu yönetiminde yapılabilecek önemli iyileştirmelerden birini de sorumluluk yönetimi anlayışının kavranması uygulama alanına konulması ve kurumsallaştırılması oluşturmaktadır.

Kamu yönetiminde sorumluluk kavramı çeşitli açılardan tanımlanabilmektedir. Genel anlamda sorumluluk seçilmişlerin seçmenlere karşı sorumluluğu anlamına gelmekte ve sorumluluğun ortaya çıkma noktası da seçim sandığı olarak görülmektedir.

Bunun yanında ekonomik ve akçalı anlamda sorumluluk ile ceza sorumluluğundan söz edebilmek de olanaklıdır.

Ancak, yönetsel anlamda sorumluluk, her türlü disiplin ve ceza soruşturması endişesini bir yana bırakarak, bir işin ya da hizmetin yapılmasından kimlerin sorumlu olduğunun açıklıkla belirlenmesi, örgütlenmenin buna göre yapılması ve ortaya çıkan sonuçtan sorumlu olanların belirlenmeleri anlamına gelmektedir. Sorumluluk yalnızca bireysel açıdan değil birimsel açıdan da anlam ifade etmektedir. Bu bağlamda işin yeniden örgütlenmesi, sürecin yeniden planlanması ve sistemin alt bileşenlerinin başarımından kimin ya da hangi birimlerin sorumlu olduğunun görev tanımları ya da birim yönetmelikleri yöntemi ile belirlenmesi ve el kitapları yolu ile ilgililere duyurulması gerekmektedir. Bu yaklaşım kamu yönetiminde bir düzeltim değil bir devrim olarak görülmek gerekir.

Sonuç Yönetimi

Sonuç yönetimi bir kamu yönetimi biriminin üç temel odak noktası üzerinde yoğunlaşması anlamına gelmektedir. Bu üç nokta verimlilik, etkililik ve kalite odaklarıdır. Odaklaşmanın sonucu ise hizmet girdilerinin (insan, para, malzeme, makine) bu çerçevede örgütlenmesi ve bütçe sistemi ile muhasebe sisteminin bu odakların çalışmalardan elde edilecek başarımı sergileyecek şekilde yeniden düzenlenmesidir.

Daha önce sözü edilen 'maliyet merkezleri' kavramına ve özel firmalar tarafından uygulanan bütçe, muhasebe ve raporlama düzenlerine yakınlık gösteren bu yaklaşım kendisine esas olarak elde edilmesi gereken hizmet sonuçlarını almakta ve beklenen sonuçlara göre kurumsal yapının (örgüt, yönetim biçimi, süreçler ve kaynak planlaması) yeniden düzenlenmesini öngörmektedir.

Sonuç yönetimi kavramının giderek pek çok ülkede daha fazla uygulama genişliği kazanması önümüzdeki yüzyılda beklenmesi gereken bir başka önemli gelişme olmalıdır.

Yönetsel ve Teknik Süreçlerin İyileştirilmesi

Kamu yönetimi esas itibariyle 'süreç'lerden oluşur. Kamu yönetimi birimleri de kendilerine görev olarak verilen süreçlerin yerine getirilmesi amacıyla kurulur. Ancak, böyle olmakla birlikte, çoğu kez bu süreçlerin önemli bir bölümü rasgele, plansız ve bilinçsiz bir şekilde gerçekleştirilmeye çalışılır. Bu durumun doğal sonucu da israf, pahalılık ve kıt kaynakların ussal olmayan kullanımıdır. İşin mevcut yapılma şeklinin en iyi çalışma şekli olmayabileceği yolunda küçük bir endişe ya da yürürlükte olan süreçten daha etkili, ekonomik ve verimli sonuç üretebilecek bir başka sürecin geliştirilebileceği yolundaki kesin bir inanç yönetimde ve yöneticilerde mevcut süreçlerin yeniden ele alınması, yeniden planlanması ve yeni şekli ile uygulama alanına konulması yolunda gerekli iradeyi yaratacaktır.

Kamu yönetimlerinde kamusal iş ve hizmetlerin yerine getirilme süreçlerinde yapılacak iyileştirmeler hizmette kalite, verimlilik, ekonomiklik ve etkililiğin gerçekleştirilmesi yönünden büyük açılımlar yapabilecek gizil güce sahip görünmektedir.

Kamu Yönetimi Ölçünleri

TKY yaklaşımının ve bu yaklaşıma dayalı Uluslararası Yönetim Ölçünü'nün kamu yönetimleri üzerindeki gözle görülebilen ön etkilerinden biri de kamu hizmetlerinin ölçünleştirilmesi ve geliştirilen ölçünlerin yürürlüğe konmasıdır. 1991 yılında İngiltere'de "Yurttaşlar Şartı", 1992 yılında Belçika'da "Kamu Hizmeti Kullanıcılar Şartı", Kanada'da "Hizmet Ölçünleri Girişimi", Fransa'da "Kamu Hizmeti Şartı" ve İspanya'da "Kalite Gözlemevi" ve 1993 yılında Portekiz'de "Kamu Hizmetleri Kalite Şartı" olarak yürürlüğe giren bu ölçünler kamu yönetimlerinin ve yöneticilerinin dikkatlerini başarım ya da sonuç üzerinde yoğunlaştırmaları yolundaki çabalara katkıda bulunmaktadır. Bu bağlamda pek çok ülkede bireysel bazı kamu hizmetleri ile ilgili ölçünler geliştirilmeye başlanmıştır. Örneğin, ABD vize işlemleri için, Avustralya, Danimarka, Finlandiya, Norveç ve İsveç gibi ülkeler posta hizmetlerinin yönetiminden hastane yönetimine kadar değişebilen çeşitli alanlarda bu tür ölçünler geliştirmiş bulunmaktadır.

Bu çerçevede ortaya çıkan ve oldukça dikkat çeken bir başka ölçün de, yine Uluslararası Ölçünler Örgütü tarafından geliştirilen, "Uluslararası Çevre Yönetimi Ölçünü"dür. 1992 yılında Rio de Janerio’da yapılan "Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı"nın bir sonucu olan ve ISO 14000 olarak kodlandırılan bu ölçüt çevre yönetiminde 'emret-yaptır' yaklaşımından 'özendir-yaptır' yaklaşımına geçme çabalarının bir ifadesi olarak geliştirilmiştir. Böylelikle çevresel değerlerin korunmasının önemine inanan ve bu yolda çaba göstermek isteyen özel sektör kuruluşlarının çalışmaları yönlendirilmek istenmektedir. Konunun kamu yönetimi açısından önemi ise çevreyi koruma ve geliştirme sorumluluğuna sahip kamu yönetimi birimlerinin soruna çok daha farklı bir yönetsel açıdan yaklaşmaya başlamalarıdır.

Bu tür ölçünsel yaklaşımların sonucu olarak, kamu yönetiminde eşitlik ve yasallık ilkeleri çerçevesinde, kamu hizmetlerinin zamanında ve yurttaşların beğenisini sağlayacak ya da toplumsal ve çevresel değerlerin korunmasını güvence altına alacak şekilde topluma sunulması amaçlanmaktadır.

Denetim Anlayışının Değişmesi
Kamu yönetimindeki gelişmelerin yol açacağı temel değişimlerden biri de 'denetim' alanında gerçekleşmek durumundadır. Bugüne kadar yasallığı ve hukuksallığı kendisine esas alan klasik denetim işlevi ortaya çıkan toplumsal ve ekonomik gelişmelerin sonucu olarak benimsenmesi ve uygulanması gereken 'başarım denetimi' anlayışına dönüşmek zorunda kalmaktadır. Şayet yönetimin felsefesi klasik kurallara, hukuksallığa, yetki ve görev paylaşımı ilkelerine dayalı bir anlayıştan verimlilik ve kalitenin egemen olacağı bir yaklaşıma dönüşmekte ise yönetimin amaç ve hedeflerinin ilgili birimlerce yerine getirilip getirilmediğini ölçmeye çalışan denetim işlevi de başarımın ne şekilde gerçekleştiğini araştırma ve incelemeye yönelik kılınmalıdır. Bu kuşkusuz bir anlamda 'yerindelik denetimi' anlamına gelebilir. Ancak, gerçekte, söz konusu yerindelik kavramı yönetimin alt birimlerinin önceden ve yetkili birimler tarafından saptanmış olan örgütsel hedefler çerçevesinde iş görüp görmediklerinin irdelenmesi anlamına gelecektir.

Avrupa Birliği'ne Giriş ve Etkileri

Türk kamu yönetimini gelecek yüzyılda önemli ölçüde etkileyecek temel unsurlardan bir başkası da Avrupa Birliği'ne tam üyelik olacaktır. Artık, açıklıkla bilinmektedir ki AB ile bütünleşme yalnızca ortak bir ekonomik pazar içinde yer almak ve işbirliğinde bulunmak anlamına gelmemektedir. AB ile bütünleşme, ekonomik bütünleşme yanında hukuksal bütünleşmeyi de gerekli kılmaktadır. Zira, üye ülkeler bu çerçevede kendi egemenlikleri dışında bir üst egemenliğin varlığını kabul etmekte ve üst egemenliğin yasaları üye ülkelerde de geçerli olmaktadır. Bu durum, Türkiye'nin AB tam üyeliğine kabul edilmesi durumunda kamu yönetiminin esaslı ölçüde değişmesi anlamına gelecektir. Örneğin, yerel yönetimler alanında 'yerel uygunluk' ilkesi temel belirleyici etmen olacaktır. Bu ve buna benzer ilişkiler Türk kamu yönetiminin gelecek yüzyıl içindeki değişiminin niteliğini, içeriğini ve kapsamını belirleyecektir.

Erdemlilik Yönetiminin Yeniden Oluşturulması ve Kamu Yönetiminde Yozlaşmanın Önlenmesi

Yukarıda belirtilen AB ile bütünleşme girişiminin temel etkisi Türkiye'de erdemlilik yönetiminin yeniden oluşturulması ve bürokraside yozlaşmanın önlenmesi konusunda görülecektir. Nitekim İtalya'da 'temiz eller' yaklaşımı büyük çapta bu tür bir zorunluluğun etkisi ile gerçekleştirilebilmiştir.

Açıklıkla kabul edilmelidir ki ülkemizde erdemlilik yönetiminin temel unsurları olan yeterlilik, yeteneklilik, , kıdem ve etik gibi temel kavramlar önemli bir aşınıma uğramış, belki de çökmüş ve sonuçta da Devlet yönetiminde önemli ölçüde yozlaşmalar ortaya çıkmıştır.

Dünya'nın tüm ülkelerinde bürokrasiyi ayakta tuttuğuna inanılan üç önemli E'ye (etkililik, etkenlik ve ekonomiklik) artık dördüncü bir E, yani etik, de eklenmektedir. Türkiye'de ise 'ganimetin paylaşılması' olarak adlandırılan "spoils system"in parti, ideoloji ve çıkar sadakatine dayalı tüm unsurları erdemlilik yönetiminin yukarıda belirtilen 'dört E' ilkesinin yerini almış görünmektedir.

Tüm dünya ülkeleri için geçerli olmakla birlikte özellikle Türkiye'de kamu hizmetinde ekonominin ve kalitenin sağlanmasının her şeyden önce bu temel ve başat eksikliğin giderilmesine ve erdemlilik yönetiminin ülkede yeniden oluşturulmasına ve Devlette yozlaşmanın önlenmesine bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Bu değişim gerçekleştirilemediği takdirde 21 inci yüzyılda Türk kamu yönetiminde hiç bir şey değişmemiş olacaktır.

21 İNCİ YÜZYILDA KAMU YÖNETİMİNDE TEMEL ANLAYIŞ VE YAKLAŞIM DEĞİŞİKLİĞİ: "ADMINISTRATION"DAN "MANAGEMENT"A

Buraya kadar yapılan irdelemeler temel bir gelişim çizgisini açıklıkla ortaya koymuş olmalıdır: kamu yönetimi anlayışı günümüzde önemli bir değişim göstermeye başlamıştır ve önümüzdeki yüzyılda bu değişim çok daha net bir görünüm alacaktır. Kamu yönetimindeki değişimi özetleyecek en kısa ifade ise "administration" anlayışına dayalı bir yönetim biçiminden "management" anlayışına dayalı bir yönetim biçimine geçilmekte olduğudur.

"Administration" ile "management" kavramları arasındaki farklılaşmayı ifade edebilmek, kuşkusuz, bazı güçlüklerle doludur. Özellikle, Türkçede her iki kavramın da aynı kelime ile, yani yönetim kelimesi ile, anlamlandırılması sorunu daha da karmaşık bir konuma getirmektedir. Bu nedenle söz konusu iki yaklaşım arasında farklılaşmayı sağlayan noktaların belirlenmesi gerekmektedir. Böylelikle iki kavram ile nelerin anlatılmak istendiği daha kolay bir şekilde ortaya konabilecektir.

Günümüzde başlayan ve yakın bir gelecekte küresel kamu yönetimi kuramlarının, yazınının ve uygulamasının esasını oluşturacak olan kavramların daha etkili bir şekilde tanıtılabilmesi için böyle bir sınıflandırma çalışması yararlı olacaktır.

Aşağıda Çizelge 1'de bu yolda yapılan bir denemenin sonuçları ortaya konulmaktadır.

ÇİZELGE 1
KAMU YÖNETİMİNDE "ADMINISTRATION" VE "MANAGEMENT" YAKLAŞIMLARI ARASINDAKİ TEMEL FARKLILAŞMA KONULARI VE ORTAK PAYDALAR
FARKLILAŞMA KONULARI
ADMINISTRATION
MANAGEMENT
Statüye ilişkin sorunlar
Etkenlik, verimlilik, ekonomiklik, kalite karlılığa ilişkin sorunlar
Yasal düzenlemelerle kural ve normların ayrıntılı olarak düzenlenmesi
Yasal düzenlemelerin sayıca azaltılması ve sadeleştirilmesi
Yetki, yetki gaspı ve geçişmesi ile ilgili endişeler
Amaç ve hedeflerin gerçekleştirilmesi ile ilgili endişeler
Kurallar
Roller, kamu hizmeti ölçünleri
Muhafazakârlık
Değişim
Kamu otoritesine saygı
Yurttaşın müşteri olarak görülmesi, yurttaş gereksinimlerine duyarlılık
Yurttaş, tebaa
Müşteri, vergi veren kamu hizmetinin maliyetini üstlenen kişi / toplumsal kesim
Emir-komuta
Karar almaya ve yönetime katılma
Durağanlık
Devingenlik
Merkezden yönetim
Yerel uygunluk, yerinden yönetim, yetki genişliği
Denetim: yasallık, hukuksallık
Yol göstericilik, paranın ve meşruluk değer karşılığı, başarım denetimi
Karar alma: X ve Y kuramları
Karar alma: "Incrementalism"
Eşit ücret
Başarıma dayalı ücret
Klasik Devlet muhasebesi ve bütçe sistemi
PPBS, yönetim muhasebesi, maliyet merkezleri, maliyet etkenliği maliyet-yarar oranı, nakit akış kestirimi, maliyetin geri dönüşü
Genel yönetim alışkanlıkları
Proje yönetimi
Kamu sektörünün kesin egemenliği
Özel sektörden daha fazla yararlanma çabası
Kamunun tekelciliği
Rekabet, piyasa-türü yönetim araçları
Klasik mülkiyet kavramı
Mülkiyet kavramının yeniden algılanması
PODSCORB, zaman ve eylem araştırması,
Başarım yönetimi, insan ilişkileri sonuç yönetimi, duyarlılık yönetimi, sorumluluk yönetimi, toplam kalite yönetimi
ORTAK PAYDALAR
Erdemlilik yönetimi
Yeterlilik: ehliyet ve liyakat
Yeteneklilik
Hukuka bağlılık


Yukarıda verilen çizelgede de belirtilmeye çalışıldığı üzere “administration”da kamu yönetimlerinin statülerine ilişkin sorunlar temel odak noktaları olurken “management” yaklaşımında hizmette etkenlik, verimlilik, ekonomiklik, kalite ve hatta karlılığa ilişkin sorunlar temel odak noktalarını oluşturmaktadır.
“Administration”da yasal düzenlemelerle yönetsel norm ve kuralları ayrıntıları ile belirlemek esas hedef olarak kabul edilirken “management”da yasal düzenlemelerin sayıca azaltılması ve sadeleştirilmesi ön plana çıkarılmaktadır.
“Administration” yaklaşımında kamu yönetimi birimlerinin ve yöneticilerinin yetkileri, birimler ve bireyler arasında yetki geçişmesi ve gaspı gibi sorunlar ağırlık taşır ve çözümlenmeye çalışılırken “management” yaklaşımında örgütsel amaç ve hedeflerin belirlenmesi ve gerçekleştirilmesine ilişkin endişeler ön plana çıkmaktadır.
"Administration" yaklaşımında, bu bağlamda, kuralların belirlenmesi ve uygulanması başat bir yönetim aracı olarak ortaya çıkarken, "management" yaklaşımında birimlerin ve bireylerin hedeflerinin gerçekleştirilmesi yolundaki rolleri ve 'kamu hizmeti ölçünleri' başat yönetim araçları olarak görülmektedir.

"Administration" yaklaşımı mevcut kurumsal yapıların ve ilişkilerin bozulmadan korunmasına ağırlık verirken ve tutucu bir yaklaşım esas alınırken "management" yaklaşımı değişimi esas alan anlayış olarak ortaya çıkmaktadır. Değişim süreci ise örgütsel yapıyı, örgütsel davranış normlarını ve kuralları kapsamaktadır.

"Administration" yaklaşımında kamu otoritesine karşı yurttaşların mutlak saygısını beklemek ve gerçekleştirmek bir temel unsur olarak kabul edilirken "management" yaklaşımında yurttaşlar bir müşteri olarak algılanmakta ve müşterilerin hizmet beklentilerini gerçekleştirecek duyarlılık yönetimi ön plana çıkmaktadır.

"Administration" yaklaşımı emir ve komuta zincirinin sağlam ve etkili bir şekilde korunmasını amaçlarken "management" yaklaşımı yönetilenlerin ya da çalışanların örgütlerde karar alma sürecine katılma olanaklarının geliştirilmesine öncelik vermektedir.

"Administration" yaklaşımı, esas itibariyle, merkezden yönetim ilkesine dayalıdır. "Management" yaklaşımı merkezdeki yoğunluğun yerel yönetimlere ya da özeğin taşradaki birimlerine aktarılmasından yanadır. Bu bağlamda yerinden yönetim ve yetki genişliği ilkelerini desteklemekte ve yerel uygunluk ilkesine bağlı kalmaktadır.
"Administration" yaklaşımında denetim hukuksallığı ve yasallığı araştırırken "management" yaklaşımında denetim nitelik değiştirmekte ve yol göstericilik niteliği ağır basan ancak paranın değer karşılığını ve yönetimin başarım ölçütlerinin gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğini araştıran başarım denetimi şekline dönüşmektedir.

"Administration" yaklaşımı, yukarıda belirlenmeye çalışılan çizgileriyle, durağan bir yapıyı arzularken "management" yaklaşımı devingen ve hedeflerin daha iyi gerçekleştirilmesi yolunda kendisini sürekli yenileyen ya da yenilemeye çalışan bir yapı olarak ortaya çıkmaktadır.

"Administration" yaklaşımında çalışanların statü ve dereceleri ücretlerinin belirlenmesinde esas alınırken "management" yaklaşımı başarıma dayalı ücret politikasını öngörmekte ve daha fazla üretken ve verimli olan personel ile olmayanlar arasında farklılaşma getirmek istemektedir.

“Administration" yaklaşımında Devlet harcamalarının yapılması, kayıtlarının tutulması ve bütçelendirilmesi 'meşruluk' ölçütünün yerine getirilmiş olmasından ibarettir. Amacı da Devlet kaynaklarının kullanımda meşruluğu güvence altına almaktır. "Management" yaklaşımında ise yönetim muhasebesi, maliyet merkezleri, maliyet etkenliği, yarar-maliyet oranı, nakit akış kestirimleri, birim hizmet maliyeti, maliyetin geri dönüşü, program planlama ve bütçeleme sistemi gibi yöntemlerle birim hizmet maliyetinin kabul edilebilir bir düzeyde olması ve muhasebe sisteminin yönetimde karar almayı kolaylaştıran ve ussallaştıran bir nitelik kazanması öngörülmektedir. Bu yaklaşımda amaç verimlilik ve etkililiğe katkıda bulunabilen bir muhasebe ve bütçe sisteminin oluşturulmasıdır.

"Administration" yaklaşımında kamu yönetimi kendisine verilen görev ve sorumlulukların yerine getirilmesi amacına yönelik klasik yönetim alışkanlıklarına dayalı oluşurken "management" yaklaşımında hedefleri somutlaştırılmış, çerçevesi kesinleştirilmiş ve olanakları belirlenmiş proje yönetimi anlayışı ağırlık kazanmaktadır.

"Administration" yaklaşımında egemen karar alma kuramı olan X ve Y kuramları, yani her şeyi önceden öngörmek ve belirgin ölçüt ve ilkelere bağlamak anlayışı, "management" yaklaşımında yerini aşamalı bir karar alma biçimine bırakmakta ve ortaya çıkan yeni koşul ve durumlara uygun nitelikte ve belki de anlık kararlar almaya yönelik bir özellik kazanmaktadır.

Bütün bunların sonucu olarak, "administration" yaklaşımında tüm kamu hizmetlerinin üreticisi ve sunucusu olan kamu sektörü tekelci bir nitelik kazanarak ortaya çıkarken "management" yaklaşımında özel sektör olanaklarından daha fazla yararlanmak, özel sektörün kar güdüsünü kamu yönetimi süreçleri içine aktarmak ve piyasa türü yönetim araçları ile "müşterileri" kamu hizmeti sunanlar arasında seçim ve tercih yapma olanağına kavuşturmak istekleri ön plana çıkmaktadır. Bu bağlamda, "administration" yaklaşımı tekelci nitelikli ve geniş kapsamlı bir kamu sektörünün yaratılmasını öngörürken "management" yaklaşımı rekabete dayalı ve dar kapsamlı bir kamu yönetimini gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır.

"Administration" yaklaşımında klasik mülkiyet kavramı egemen iken "management" yaklaşımında mülkiyet kavramı nitelik değiştirmekte ve değişen mülkiyet anlayışından yararlanılarak kamu yönetimi için yeni yönetsel araçlar yaratmak istenilmektedir. Örneğin, ortak mallar ya da serbest mallar olarak bilinen ve fiyatı ödenmeksizin herkes tarafından özgürce kullanılabilen mallar üzerindeki denetim geliştirilmekte ve dışsal ekonomik olumsuz etkiler şeklinde ortaya çıkan çevresel kirlenmelerin önlenmesi için pazarlanabilir kirletici kotaları gibi yeni yönetim araçları yaratılmaktadır. Aynı şekilde, dışsal olumsuz ekonomik etkilerin firmaların ekonomik bünyesi içine alınması için çevre kirliliği vergileri ya da harçları getirilmekte veya nadas ve yer değiştirme tazminatı gibi beklenmeyen ya da kamu tarafından yol açılan gelir kayıplarını gideren ve 'giderim' adı altında kamu tarafından özel girişimlere ödenen 'negatif rüşvet'lerle çevresel değerler korunmaya çalışılmaktadır.

Bütün bunların sonucu olarak "administration” bağlamındaki kamu yönetimi kendisini "PODSCORB", zaman ve eylem araştırmaları ve insan ilişkileri yaklaşımları ile sıkışık bir çerçeve içinde bulurken "management" yaklaşımının ağırlık kazandığı ortamlarda yönetsel yetkinlik ve etkenlik, başarım yönetimi (başarım ölçütleri/göstergeleri, başarım izlenmesi ve başarımın değerlendirilmesi), sorumluluk yönetimi (siyasal ve ekonomik nitelikten çok yönetsel anlamda), duyarlılık yönetimi (şeffaflık, yurttaş yakınmalarına etkili yanıt verme süreçleri, kamu hizmeti ölçünleri), sonuç yönetimi (kalite, verimlilik ve etkenlik) ve toplam kalite yönetimi gibi yaklaşımlarla kamu yönetimleri güçlendirilmekte, zenginleştirilmekte ve daha etkili bir konuma getirilmektedir.

Dünya'nın pek çok ülkesinde yaşanmakta olan ve yukarıda temel özellikleriyle açıklanmaya çalışılan bu gelişmeler kamu yönetiminde temel bir değişim eğilimini göstermektedir. Bu çizgide kamu yönetimi "administration" yaklaşımından "management" yaklaşımına geçiş yapmakta ve "public administration" "public management" şekline dönüşmektedir.

21 inci yüzyılın kamu yönetimi bu nitelikte bir kamu yönetimi olacaktır. Ancak, hemen belirtmek gerekir ki, gerek "administration" yaklaşımında ve gerekse "management' yaklaşımında bazı temel kavramlar ortak bir paydayı oluşturmaktadır. Bu ortak paydalar kamu yönetiminin bir erdemlilik yönetimi olması, yeterlilik ve yeteneklilik ilkelerine dayalı olması ve hukukun üstünlüğünün benimsenmesidir.

Önümüzdeki yüzyılda yukarıda sayılan ortak paydalara uyum sağlayamayan kamu yönetimleri ister "administration" ve isterse "management" yaklaşımında olsun büro-patolojilerin ve yönetim kirliliğinin egemen olduğu yozlaşmış Devlet yapıları olarak ortaya çıkacaktır.

Buraya kadar yapılan açıklamalardan yola çıkarak kamu yönetiminde "administration" kavramı ile "management" kavramı arasındaki temel farklılaşmaya işaret eden unsurları belirleyen ve ortaya koyan bazı tanımlamalar yapmak yararlı olacaktır.

Bize göre, kamu yönetimi, "administration" yaklaşımı bağlamında, Devlet örgütlenmesinin kamu işlerinin ve hizmetlerinin görülmesinden sorumlu bölümlerinin kuruluş, görev, yetki ve sorumlulukları ile ilgili düzenlemeleri kendisine esas alan yaklaşım ve anlayış biçimidir.

"Management" anlamında kamu yönetimi ise "administration" bağlamındaki tanımda yer alan birimlerin ve sorumlu yöneticilerin işleyiş, çalışma ve davranışlarına ilişkin temel özellikleri kendisine esas alan bir yaklaşım ve anlayış biçimidir.

Yukarıda açıklandığı üzere, iki yaklaşımdan birincisi yapı, işlev, yetki ve sorumlulukları kendisine esas alırken ikincisi bu yapının benimsediği yönetişim biçiminin algılanma koşulları ve uygulama özellikleri ile ilgili bulunmaktadır.



SONUÇ

21 inci yüzyıl değişik nitelikte bir kamu yönetimine sahip olacaktır. Ancak, ne var ki, bu değişiklik kamu yönetimi disiplinin kendi öz geçmişinden kopuk olmayacak, aksine olarak, kamu yönetimi disiplininin yaklaşık yüz yıla ulaşan gelişim sürecinde gerçekleştirmiş ve geliştirmiş olduğu kuram, kavram, ilke ve anlayışlara dayalı olacaktır.

Dünya'mızı ilgilendiren ve şekillendiren toplumsal ve ekonomik koşullar, doğal olarak, kamu yönetiminin alacağı biçimi ve sahip olacağı içeriği de belirleyecektir. Kamu yönetimi kuramcılarına düşen ödev küresel ve ülkesel düzeyde toplumsal ve ekonomik koşullarda meydana gelen değişimleri izlemek, algılamak ve bunlara uygun düşecek çözüm önerileri geliştirmektir.

Günümüzde küresel çapta yürütülmekte olan kamu yönetimi düzeltim ve geliştirme çalışmalarında aranan gerçek de esas itibariyle budur.

Özcesi, kamu yönetimi artık kaynakların kıt olduğunu ve buna karşılık kamudan hizmet ve ekonomik olanak bekleyenlerin sayısının giderek daha büyük bir hızda arttığı gerçeğini görmek zorundadır. Bu gerçek görülebildiği takdirde sorunlara isabetli, doğru ve gerçekçi çözüm süreçleri üretilebilecektir.

Günümüz Dünya'sında kaynaklar giderek azalmakta ancak buna karşılık kaynakları aralarında bölüştürecek insanları sayısı hızla artmaktadır. Paylaşımdaki adaletsizlik ve eşitsizlik kamu yönetimlerinin birer erdemlilik yönetimi olmasını yakından tehdit eden bir konuma erişmişlerdir.

21 inci yüzyıl kamu yönetiminin çözmek durumunda kalacağı temel sorunsal budur. Belirtilen niteliği açısından kamu yönetimindeki bunalım ekonomik, toplumsal ve siyasal nitelikli bunalımlardan daha fazla önem taşımaktadır. Zira, kamu yönetimindeki sorunlara etkili çözümler getirebilmek ekonomik, toplumsal ve siyasal bunalımların da önemli ölçüde çözümlenmesi anlamına gelecektir.

Açıklıkla belirtilmelidir ki, söz konusu temel sorunu etkili bir şekilde giderecek çözüm yolları kuramsal düzeyde geliştirilmiş ve bazı ülkelerde de uygulama alanına konulmuş bulunmaktadır. Uygulamalarda elde edilen sonuçların da olumlu olduğu görülmektedir.

21 inci yüzyılda kamu yönetiminin "nasıl" olacağını belirleyen temel özellikler şimdiden bellidir ve bunlar yukarıda özetlenmiştir. Önemli ve zor olan konu bilinen çözüm yollarının uygulanabilmesi ve uygulamaların zaman içinde kalıcılığı olan bir biçimde kurumsallaştırılabilmesidir. Kamu yönetiminde "administration" yaklaşımından "management" yaklaşımına başarı ile geçebilen ve bu geçişi kurumsallaştırabilen toplumlar 21 inci yüzyılın önde gelen toplumları olacaktır.
KAYNAKÇA
Yaşamış, Firuz Demir Doç. Dr., "Belediye Yönetimi", Ankara, 1996, s. 492.

OECD, "Administration as Service, The Public as Client", Paris, 1987, pp. 136.

OECD, "Governance in Transition: Public Management Reforms in OECD Countries, Paris, 1995, pp. 171.

OECD, "Responsive Government: Service Quality Initiatives", Paris, 1996, pp. 297.

Başbakanlık, İdareyi Geliştirme Başkanlığı, "2001 Hedefleri Doğrultusunda 21. Yüzyıla Girerken Kamu Yönetiminin Geliştirilmesi ve Bazı Ülkelerdeki Uygulamalar", Mayıs 1994, Ankara, s. 274.

Caiden, Gerald E., "Administrative Reform", Aldine, Chicago, USA, 1969, pp. xv + 239.

DPT, "Kamu Yönetiminin İyileştirilmesi", Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 1994, s.45.

DPT, "Mahalli Hizmetlerin Yerinden Karşılanması", VI. Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonu Raporu, 1991, Ankara, s. 145.
Drucker, Peter F., "Yeni Gerçekler", Çev. Birtane Karanakçı, 4. Baskı, 194, Türkiye İş Bankası Yayını, Ankara, s vi+270.
Drucker, Peter F., "Gelecek İçin Yönetim: 1990'lar ve Sonrası", Çev. Fikret Üçcan, İş Bankası Yayınları, Nisan 1995, s. 378.
Drucker, Peter F., "Yönetim: Görevleri, Sorumlulukları, Uygulamaları", Çev. Fatoş Dilber, ODTÜ, 1994, s. 528.
Gore, Al, "Kırtasiyeden Sonuçlara: Daha İyi İşleyen ve Daha Az Masraflı Bir Devlet Yaratmak", Eylül 1993, s. 414.
Gore, Al, "The Best Kept Secrets in Government", Random House, 1996, p.137.
TÜSİAD, "Yerel Yönetimler: Sorunlar ve Çözümleri", Mayıs 1992, İstanbul, pp. 81.
TÜSİAD, "21. Yüzyıl İçin Yeni Bir Devlet Modeline Doğru: Optimal Devlet", Şubat 1995, İstanbul, s. 166.
Çoker, Ziya, "Merkezden Yönetim, İl Sistemi ve Yerel Yönetim Reformu", Yeni Türkiye Dergisi, sayı 4, Mayıs-Haziran 1995, s. 174-189.
Geray, Cevat, "Yerel Demokrasi, Özerklik ve Halk Katılımı", Yeni Türkiye Dergisi, sayı 4, Mayıs-Haziran 1995, s. 72-75.
Keleş, Ruşen, "Yerel Demokrasinin Neresindeyiz?", Yeni Türkiye Dergisi, sayı 4, Mayıs-Haziran 1995, s. 66-71.
Teziç, Erdoğan, "Sorun Siyasi Rejim Yapılanması mı?", Yeni Türkiye Dergisi, sayı 4, Mayıs-Haziran 1995, s. 7-12.
Tutum, Cahit, "Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma", Yeni Türkiye Dergisi, sayı 4, Mayıs-Haziran 1995, s. 133-145.
Yaşamış, Firuz Demir, "Hızlı Kentleşmenin Sonuçları ve Belediyelerin Kurumsal Örgütsel ve Yönetimsel Olanakları", Amme İdaresi Dergisi, cilt 24, sayı 3, Eylül 1991, s. 163-188.
Yaşamış, Firuz Demir, "Belediye Reformu", Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, cilt 2, sayı 2, Mart 1993, s. 11-24.
Yaşamış, Firuz Demir, "Belediyelerin Temel Gereksinimi: Örgütsel ve Yönetsel Yeniden Yapılanma", Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, cilt 1, sayı 5, Eylül 1992, s. 17-35.
Yaşamış, Firuz Demir, "Bölge Valiliği ve Bölge Planlaması Kavramlarının Tanıtılması Üzerine Bir Çalışma", Türk İdare Dergisi, yıl 50, sayı 360, Şubat 1979, s.1-15.
Yaşamış, Firuz Demir, "Cumhuriyetin 70. yılında Türkiye'nin Kurumsal Sorunları", Türk İdare Dergisi, yıl 65, sayı 401, Aralık 1993, s.87-126.
Yaşamış, Firuz Demir, "Çukurova Projesi Deneyimleri Işığında Belediyelerde Reorganizasyon ve Örgütsel Gelişme", Türk İdare Dergisi, yıl 60, sayı 378, Mart 1988, s. 435-446.
Yaşamış, Firuz Demir, "Büyük Şehir Sorunsalı", Amme İdaresi Dergisi, Mart 1995, Cilt 28, Sayı 1, Ankara, s. 93-111.
Yaşamış, Firuz Demir, "Üçüncü Bin Yılın Yönetim Teknolojisine İlişkin Gereksinimleri ve Türk Belediyeleri", Yeni Türkiye Dergisi, sayı 4, Mayıs-Haziran 1995, s. 427-454.
Yaşamış, Firuz Demir, ""Oklokrasi" ya da Devletin ve Demokrasinin Yozlaşması", Yeni Türkiye Dergisi.
OECD, "Trends in Public Sector Pay in OECD Countries", 1995, s. 165.
OECD, Occasional Papers, 1994, No 3, "Performance Management in Government: Performance and Results-Oriented Management", Paris, 1994, s. 92.
Wood Robert ve Verena Marshall, OECD, Occasional Papers, "Performance Appraisal: Practice, Problems and Issues", Paris 1993, s. 36.
OECD, "Ethics in the Public Service: Current Issues and Practice", 1996, Paris, s. 59.
Ministry of Finance, Finland, Public Management Department, "Public Management Reform Policies", 1994, s. 31.